YALNIZ BİR İNSAN Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem öyle sonunda hep iyilerin kazandığı, kötülerin cezalandırıldığı veya bir suçluyu bulmak için kıyasıya rekabetin olduğu kitaplar değil. Bu kitap öyle bir kitaptır ki, kendini en aciz hissettiğin anda birdenbire seni en değerli hissettirebilecek ya da yazın ortasında yağan kar gibi ne olduğu bilmeden seni ortada yalnız, bir başına bırakabilecek bir kitap. İşte içeriği de adı gibi garip olan bu kitapla tanışmam bana birçok şey kattığı gibi benden çoğu şeyi de aldı... Umutsuzluğum, çaresizliğim tuzla buz oldu birdenbire. At gözlüklerimi çıkarıp, hayat bisikletinde pedal çevirmeye kaldığım yerden devam etmeme neden oldu. Kendimi yeniden bulmamı, nereye gittiğimden çok kim olduğumu ne olduğumu fark etmemi sağladı.
Hep bahsetmişimdir arkadaşlarıma, dostlarıma. Doğaçlama yaşamak en güzel huyumdur diye. Çok eleştirildim. Plansız yaşamak mı olur hayatı belli bir çizgide yaşamalısın diye öğütler aldım durdum. Ama kitaptaki bazı sayfalar bunları duymamazlıktan gelmemi sağladı. Hayat herkese ikinci bir şansı her zaman vermeyebilir. Elinde varken böyle bir yaşam her şeyi enleri ile yaşa. En güzel sen gül, en güzel sen sarıl, en mutlu sen ol ama en önemlisi en güzel sen ol. En güzel gülümsemesem bile her seferinde daha iyi gülmeye çalıştım hayatta. Işığımı kaybetmedim. Çünkü fener benim elimdeydi ve belki de beni ben yapan o ışıktı... İnsan kuru kuruya yaşamamalı bence hayatında. İyisiyle kötüsüyle yaşamalı. Ama ne olursa olsun iyilik üzerine kurulmalı bence hayat. Her şeyin fiyatını biliyoruz ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen insanlar olmaya başladık. Ne kadar acı. Kağıt parçasını insandan üstün gören zavallı varlıklar olarak nitelendiriyorum ben böyle insanları. Sevgisi az, birbirine karşılıksız iyilik yapmayan insanlar. Bunları düşündüğüm sırada babamın çok sevdiğim sözlerinden biri geliyor aklıma. Binmeyeceği eşeğe torba takmayan insanlardan korkacaksın. Tam bu sözün üstüne yazar da babamı desteklercesine son noktayı koyuyordu sanki: Bir büyüğüne yer veren bir genç göremezsiniz. Çünkü gençler birbirlerini Hüp diye içine çekmeye odaklanmış durumda. (İzgören,103)
Sınırlar insanların göremediği çizgilerdir aslında. Ne başı olmadığı gibi sonu da belli değildir. Sen belirlersin bu çizgiyi. Ne kadar yakınına koyarsan o kadar ilerlersin. İdeal ve gerçek aynı gibi gözükse de çok farklıdır aslında. Kimse kapasitesinin dışına çıkamaz. Denemekten ne kadar da çok korkuyoruz. Her başarısız denemede bir o kadar daha dibe çöküyormuş gibi hissettiriyoruz ama aslında her deneme hedef merdivenin bir basamağı gibidir. Her seferinde seni hedefine yaklaştırır farkında olmadan. Ah bir de denemekten korkmasak her şey ne kadar da güzel olurdu kim bilir. Hele ki bir de bir gün en parlak yıldızın sahibi olacağı hayaline inandırırsak kendimizi... Dikkat edin, çok güzel olaylar hiç beklemediğimiz anlarda gerçekleşir. (İzgören,111) Denerken hep daha iyisini yapmayı düşündüm ama bunları yaparken kendimi kaybetmemeyi de bildim. En azından ben böyle düşünüyorum. Geleceğinizi belirlemek konusunda karakteriniz zekanızdan her zaman daha önemlidir. (İzgören,120) Bu sözü okuduktan sonra ise kendimi kendime daha yakın buldum çünkü bu kitabı okuyana dek kendimi hep uzak buluyordum kendime. Daha doğrusu kim olduğumun farkında değildim. Ne olduğumu anlamamı sağlayan bu satırlardaki bu söz ise hırs üzerineydi. Yarış atı gibi içinde bulunduğuz eğitim sistemi insanların bitmek bilmeyen sebepsiz hırs duygularını bana çok açık bir şekilde
göstermiştir ama bu 'yarış' ın sonunda gördüm ki başarı düşenin üstüne basmakla değil, durup ayağa kaldırmakla elde edilir. Kendin olmadıktan sonra elde edilen başarının önemi yoktur bence. Çünkü başarı havadaki sis gibidir. Kimseyi görmemezlikten gelip son sürat gidersen mutlaka tökezlersin eninde sonunda. Ancak sevdiklerimiz kurtarabilir bizi bu felaketten. Bu yüzden Başarı, istediğinizi ede etmenizdir. Mutluluk ise, elde ettiğinizi istemeniz. (İzgören,122) Einstein ın dediği gibi bazen hızlı, bazen yavaş akar zaman ama dostlarınla geçirdiğin zamandır en hızlısı. Ben ilk dostumu bulmuştum. Her elime aldığımda elinden tutmuş gibi hissediyordum kendimi. Hep yanımda olsun. Ben bir şey anlatmasam bile o beni anlıyordu ya bana yetiyordu bu. Her sayfayı çevirişim benim hayatımda bembeyaz bir sayfa olarak görünüyordu. Okudukça dolduruyordum hayatımı. İnsan olmanın farkındalığını hissettirmişti bana. Ne kadar insan olsak bile şu hortumlu dünyada fil yalnız bir hayvan olmadığı gibi sadece bir hayvan da
değildir. Aynı insanlar gibi. Sadece bir canlı olmadığımız gibi sadece bir insan da değiliz. Sınırlarını düşünme git gidebildiğin yere kadar. Unutma bu hayat bizim hayatımız. Ne yapıyorsan en mükemmelini yap. Mutluluğun, sahip olduğunuz gömleklerle ilgisi olmadığını fark ettiğiniz gün, her şey sizin için harika olacak. (İzgören,222) Kaynakça: Ahmet Şerif İzgören,2006,Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır,Elma Yayınevi İREM KARAKAYA 21300982