TokatŞairlerveYazarlarDerneği. ve Edebiyat Dergisi. Ocak - Şubat - Mart 2015, Yıl:9, Sayı:35 T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI DERGİMİZİN ABONESİDİR.



Benzer belgeler
BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİ'NE

KÖROĞLU * Dr. Doğan KAYA

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Kültür Merkezi Mavi Salon. Prof. Dr. Mustafa ALİŞARLI Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü

KÜÇÜKÇEKMECE BELEDİYESİ OKULLAR ARASI ÖDÜLLÜ YARIŞMALAR

DESTANLAR VE MASALLAR. Muhsine Helimoğlu Yavuz HILE İLE DILE. Masal. KÜRT MASALLARI Resimleyen: Claude Leon

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR

II. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR KONGRESİ ÖZEL BÖLÜMÜ

Selam size ey yüce şehitler, Yahya Çavuşlar, Koca seyitler. Uyuyan nice adsız yiğitler, Adınızı tarihe yazmaya geldim.

1 İSMAİL GASPIRALI HER YIL BİR BÜYÜK TÜRK BİLGİ ŞÖLENLERİ. Mehmet Saray

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

ÖZGEÇMİŞ. 4. Öğrenim Durumu :Üniversite Derece Alan Üniversite Yıl Türk Lisans. Halk Atatürk Üniversitesi Türk Halk Hacettepe Üniversitesi 1971

2015BAŞARISIRALARIDEĞİŞİMİTAHMİNLERİ

NO ADI SOYADI AİDATLAR GÖZGÖZ SEFER GÖZGÖZ 60,00 60,00 60,00 60,00 2 ERCAN GÖZGÖZ 60,00 60,00 60,00 60,00

MİHALIÇÇIK İLÇE GIDA TARIM VE HAYVANCILIK MÜDÜRLÜĞÜ 2015 NİSAN-MAYIS-HAZİRAN DÖNEMİ SÜT DESTEK İCMALİ

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ

Beden Eğitimi (5900) - (70)-KARAMAN / (2) -ERMENEK / (747769) - Fikret Ünlü Yatılı Bölge Ortaokulu

SON DÖNEM OSMANLI MÜTEFEKKİRLERİ ve AHLAK ANLAYIŞLARI

13 MAYIS 2016 CUMA OSMANCIK BELEDİYESİ KÜLTÜR SALONU Çorum-Osmancık İlçesine Hareket AÇILIŞ KONUŞMALARI

13 MAYIS 2016 CUMA OSMANCIK BELEDİYESİ KÜLTÜR SALONU Çorum-Osmancık İlçesine Hareket AÇILIŞ KONUŞMALARI

(5900) - MERKEZ / (223444) - Anadolu Lisesi (5900) - (5900) - MERKEZ / (814955) - Anadolu Öğretmen Lisesi. Öğretmen / (5900) - Öğretmen (5900) -

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

BURSA OSMANGAZİ ATATÜRK ORTAOKULU REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ 2014 YILI OKUL TABAN PUAN VE KONTENJAN BİLGİLERİ

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi

Bilim,Sevgi,Hoşgörü.

İl İlçe Lise Alan Öğr.Ş Kont Taban bursa Büyükorhan Büyükorhan Çok Programlı Anadolu Lisesi... İngilizc e bursa.

10:00 Sıra No Adı Soyadı Müdürlüğü 1 AZİZ KAYA Park ve Bahçeler Müdürlüğü 2 ALİ ŞANVER Park ve Bahçeler Müdürlüğü 3 BASRİ AYBEK Park ve Bahçeler

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

YUNUS ÖZYÖN ADEM KAPLAN AHMET BULUT BİLAL MUTLU NAZİM AKKOYUN ROJDA DOĞRU AHMET AKSU

KÖROĞLU GERÇEKTEN HALK KAHRAMANI MIDIR? Cumartesi, 11 Nisan :53

Son Gönderme Tarihi : KENAN ARAYICI

TARİH BOYUNCA ANADOLU

TOBB İLKOKULU E-BÜLTEN. Mart TOBB ilkokulu SAYI 3. Telefon: 0 (464) Faks: 0 (464) E-posta: @meb.k12.

Program. AÇILIŞ 15 EKİM :00-12:00 İstanbul Üniversitesi Cemil Bilsel Konferans Salonu

"15 Temmuz Şehidimiz hemşehrimiz Mustafa Cambaz ın kendisi artık belki aramızda değil, ancak onun Fotoğrafları Batı Trakya da sergileniyor.

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

DANIŞMA KURULU. 2. Prof. Dr. Kılıçbay Bisenov Kızılorda Korkut Ata Devlet Üniversitesi. 3. Prof. Dr. Kemal Polat Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...

UNESCO Türkiye Millî Komisyonu XXVI. Dönem Genel Kurulu

Tercih yaparken mutlaka ÖSYM Kılavuzunu esas alınız.

TÜRKİYE GENELİ YÜZDELİK DİLİMİ 4 yıl Kız/Erkek Pansiyon Yok İngilizce ,65. Pansiyon Durumu Yabancı Dili

CUMHURIYET DÖNEMINDE COŞKU VE HEYECANI DILE GETIREN METINLER (ŞIIR) Cumhuriyet Edebiyatında Şiir ve Soru Çözümü

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

Iğdır Sevdası. yıp olarak acı bir gerçeklik halinde karşımıza dikilmiştir.

ĐLÂHĐYAT FAKÜLTESĐ DERGĐSĐ

İSTİKLÂL MARŞI'MIZ. Her milletin bir milli marşı var fakat bizimkisi ayrı. Bizimkisi İstiklal Marşıdır, başka yazılamaz gayrı.

2017 ANADOLU İMAM HATİP LİSELERİ

2015 ANADOLU LİSELERİ % LİK SIRALAMA

Etkinlikler T.C. İstanbul Aydın Üniversitesi. Adına Sahibi Dr. Mustafa AYDIN. (Mütevelli Heyet Başkanı) YAYIN KURULU YAYINA HAZIRLAYANALAR

Uluslararası Dede Korkut Konferansı

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ (İZMİR) Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği 21 TS-2 418,

TÜRK DİLİ EDEBİYATI ve ÖĞRETMENLİĞİ BAŞARI SIRALARI genctercih.com tarafından 2017 ÖSYS tercihleri için hazırlanmıştır.

Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi ISSN


T.C. AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ YÖNETİM KURULU KARARLARI

T.C. GÜMÜŞHANE VALİLİĞİ Merkez Mareşal Çakmak Sosyal Bilimler Lisesi Müdürlüğü

Yılı Guz Dönemi Başvuru Sonuçları

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

TÜRK DÜNYASINI TANIYALIM

ATATÜRK DERGİSİ (Journal of Atatürk)

Tercih yaparken mutlaka ÖSYM Kılavuzunu esas alınız.

İl / İlçe / Okul Tür Dil A Gurubu Taban Puan

Yrd. Doç. Dr. Sezai SEVİM YAYIN LİSTESİ

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

T.C. MERSİN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik Yazı İşleri Şube Müdürlüğü DAĞITIM

ÖĞRETİM YILI ÇANKIRI MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ ORTAK SINAVA GİRECEK BAŞARISIZ ÖĞRENCİLER. Adı Soyadı Dersi Puanı

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...

ATAMA / YERDEĞİŞTİRME ONAY LİSTESİ

PROF. DR. MESERRET DĐRĐÖZ

9. Sınıf. Yerleşme. Ortaokul. Açıklama. Adı Soyadı Bulunduğu Okul Yerleştiği Alan/Yabancı Dil

FEN BİLİMLERİ DERGİSİ

Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır.

ULUSLARARASI TEKE DERGİSİ. 1. Uluslararası TEKE (Türkçe, Edebiyat, Kültür, Eğitim) Dergisi nin Yayımlanma Sebebi ve Hedefi:

T.C. FIRAT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Genel Sekreterlik

UNVANI GÖREV YERİ ATANDIĞI OKUL/KURUM UNVANI YIL AY GÜN

Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım

Tercih yaparken mutlaka ÖSYM Kılavuzunu esas alınız.

ÖZGEÇMİŞ. Kenan Erdoğan Unvanı. Adı Soyadı. Doçent Doğum Tarihi veyeri Yozgat 01 Mart 1963 Görev Yeri

ÖZGEÇMİŞ. Yrd. Doç. Dr. Unvanı (Resmi), Ardahan. Doğum Tarihi ve Yeri

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

BURDUR VE ISPARTA OSB LERİ İÇİN ATIKSU ARITMA TESİSİ YAPIMI İLK ADIM ATILDI

ÖZ GEÇMİŞİM. Yüzüncı Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği / VAN ( )

Çeşm-i Cihan Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları E-Dergisi

2017 ANADOLU LİSELERİ

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

EVRAK EKSİKLİĞİ NEDENİ İLE VİZE TALEBİ GERÇEKLEŞTİRİLMEYEN DENETÇİ LİSTESİ ADI SOYADI DENETÇİ NO EKSİK EVRAK NEDENİ

100. Yılında Çanakkale ye Develi den güzel bir ziyaret gerçekleştirildi. Fethinin 562. Yılı olması münasebetiyle gezinin ilk yarısı İstanbul a

Tercih yaparken mutlaka ÖSYM Kılavuzunu esas alınız.

AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ YAYIN LİSTESİ

2015BAŞARISIRALARIDEĞİŞİMİTAHMİNLERİ

2011 ÜNİVERSİTE SINAVINI KAZANAN ÖĞRENCİLER

KAMU KURUM VE KURULUŞLARINDA ÇALIŞAN KÖYLÜLERİMİZ. Adı Soyadı. Mesleği. Tahsil Durumu. Çalıştığı Kurum. Ahmet AKGÜL. Memur.

GAZİANTEP İL MİLLÎ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ 2014 TEOG TERCİHE ESAS LİSTE (GAZİANTEP)

BOLU MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ TARİHLİ İHTİYAÇ DURUMU

HP Laserjet P2035 2,5" 1 TB Taşınabilir HDD 11 ALİ SALUR YARDIMCI DOÇENT FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ 2,5" 1 TB Taşınabilir HDD

Türkiye nin köklü şirketlerinden PET HOLDİNG 40 yaşında

YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜ DÜNYANIN HER YERİNDEYİZ!

Transkript:

TOŞAYAD TokatŞairlerveYazarlarDerneği Eğitim, Kültür, Sanat ve Edebiyat Dergisi Ocak - Şubat - Mart 2015, Yıl:9, Sayı:35 Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Adına Sahibi: Remzi ZENGİN Genel Yayın Yönetmeni : Hasan AKAR Yazı İşleri Müdürü : Mahmut HASGÜL ISSN:1307-3966 T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI DERGİMİZİN ABONESİDİR. YAYIN KURULU Mahir ADIBEŞ Leyla ARSAL Nihat AYMAK Ali BAL Ahmet DİVRİKLİOĞLU A. Turan ERDOĞAN Metin FALAY Almanya Azerbaycan Bulgaristan Gagavuzya İran Kazakistan Kerkük Kırgızistan Kırım K.K.T.C. Makedonya Nahçıvan Romanya Türkmenistan TEMSİLCİLİKLER Sanat Danışmanları Mimar Rıza TUNAY Sevan ÇAMLICA Tasarım Abdullah YILMAZ M.Necati GÜNEŞ Semra MERAL Müjdat ÖZBAY Ebubekir TAHİROĞLU Mehmet Nuri YARDIM Remzi ZENGİN : Hasan AKARSLAN : Prof. Dr. Elçin İSKENDERZADE : Naim BAKOĞLU : Todur ZANET : Ali Rıza HİYABANİ : Prof. Dr. Şakir İBRAYEV : Cevdet KADIOĞLU : Prof. Dr.Abdıldacan AKMATALİYEV : Dr. İsmet AZATOV : Harid FEDAİ : Fahri ALİ : Prof. Dr. Ebulfez AMANOĞLU : Prof. Mustafa Ali MEHMET : Prof. Dr. Gurbandurdu GELDİYEV Kapak Sevan ÇAMLICA Baskı Tarihi: 2015 Baskı EsForm Ofset / 0346 226 42 92 YAYIN DANIŞMANLARI Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU Prof. Dr. Mehdi ERGÜZEL Prof. Dr. Hüseyin KOÇ Prof. Dr. Kazım YETİŞ Prof. Dr. Ali AKAR Prof. Dr. Tamilla ABBASHANLI Prof. Dr. Ertuğrul YAMAN Yahya AKENGİN Yavuz Bülent BAKİLER Ayhan NASUHBEYOĞLU HAKEM HEYETİ Prof. Dr. Nurullah ÇETİN / Ankara Ünv. Prof. Dr. Ertuğrul YAMAN / Yıldırım Beyazıt Ünv. Prof. Dr. Ali AKAR / Muğla Sıtkı Koçman Ünv. Doç. Dr. Alpaslan DEMİR / Gaziosmanpaşa Ünv. Doç. Dr. İsrafil BABACAN / Yıldırım Beyazıt Ünv. YÖNETİM YERİ Ali Paşa Mh. GOP Bulvarı Bulvar İşhanı No.198 Kat: 2 TOKAT Yazışma Adresi: PK:6 TOKAT web : www.tosayad.org www.facebook.com/tosayad.kumbetdergisi tosayad.wordpress.com e-posta: tosayad@hotmail.com Remzi ZENGİN: 0505 253 93 93 Hasan AKAR: 0533 557 16 54 Mahmut HASGÜL: 0530 425 33 29 POSTA ÇEKİ NO:113 174 29

İÇİNDEKİLER EDİTÖRDEN : Remzi ZENGİN KÖROĞLU : Dr. Doğan KAYA DÖRTDİVAN TÜRKMENLERİNİN KÖROĞLU DESTANI : Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı AKYOLOĞLU ARİF NİHAT ASYA VE BAYRAK : Prof.Dr. Saadettin YILDIZ AĞAM SÜLEYMAN PAŞAM SÜLEYMAN : Hasan AKAR ÖLÜM SEVİNMESİN : Prof. Dr. Tamilla ABBASHANLI ERMENİ SORUNU - 1 : Mustafa ERKAL KANAYAN SANDIK : Ülkü TAŞLIOVA NİKSARLI ZANAATKAR BİR AİLE TÜZEMENLER : M. Necati GÜNEŞ HAMİ İKİZ VE TÜTMEYEN BACA : Remzi ZENGİN KUL HİMMET VE TOKAT TA AŞIK KOLLARI : Necdet KURT HASRETTEN VUSLATA YOLCULUK : Bekir YEĞNİDEMİR O BENİM GAZİ DEDEM : Şerare KIVRAK NASIL BİR ÖĞRETMEN? : Mustafa COŞKUN SORU EKLERİ VE BAĞLAÇLAR : Yavuz Bülent BÂKİLER VAHAP AKBAŞ IN ARDINDAN : Mahir ADIBEŞ İLKLERİN ADAMI: LOKANTACI OSMAN GÜR : Kemal Atan GÜR ATATÜRK Ü GÖREN GÖZLER : Harika UFUK MUDANYA MÜTAREKESİ : Gülsüm IŞILDAR AYŞE ŞASA : Hanife DÖNER SAĞIR VE BEN : Zürbiye İVDİK SAMSUN KARDEŞ ŞİİRLER GECESİ : Mahmut HASGÜL SİMURG ATEŞİ KAYSERİ DE YANDI : Ahmet SARGIN AÇLIK : İlhan ÖNAL PİŞMANIZ ÇOCUKLAR : Ergün VEREN BİZE GELEN KİTAPLAR ETKİNLİKLER : 3 : 4 : 13 : 15 : 25 : 30 : 35 : 42 : 46 : 60 : 66 : 72 : 74 : 81 : 83 : 86 : 88 : 94 : 96 : 101 : 105 : 110 : 112 : 114 : 119 : 123 : 125 ŞİİRLER TOKAT KERVANINDAN ALDIM BAKIRI KÖROĞLU KÖROĞLUYUM BEN HEY TUNA, TUNA YIKIK YAŞANTI SİTEMKÂR BEYİTLER İSTANBUL SERGÜZEŞTİ EY GÜZEL MEMLEKETİM SERAPTA BİR DAMLA BİR GÜL GİBİSİN BEKLEYİŞ DÜŞ DE GÖR BİRLİK TADIN DAMAĞIMDA KALDI BİR YUSUFÇUK KUŞUNA ÖMÜR TÖRPÜSÜ MELÂYE GİBİ... BUZ ÜSTÜNDE NE DÜŞ KALIR NE DE İZ ARZU YÜRÜ KÜHEYLAN DENİZ MAVİSİ DÜŞLERİM VARDI HADİ GEL KÖYÜMÜZE GERİ DÖNELİM TOKAT A DAİR VAY BE BANA SOR YA MUHAMMED (s.a.v.) GÜL GÜZELİ ANNELER MELEKTİR YUNUS UN GÜLLERİ BUYURMAZ MISIN? ŞİİR TEYZEM KÜLE DÖNDÜM BEN AMMA YANILMIŞAM SEVİREM SENİ : Köroğlu : Necip Fazıl KISAKÜREK : Ahmet DİVRİKLİOĞLU : Behçet Kemal ÇAĞLAR : Ekrem ÇAKIRGÜLMEZ : İbrahim ŞAŞMA : Seyit KILIÇ : İsmihan KARACA : Züleyha ÖZBAY BİLGİÇ : Hamdi ERTÜRK : Sündüs ARSLAN AKÇA : Nihat AYMAK : Ali ÖZKANLI : Şükrü ÇAKIR : Yunus YILMAZ. Yıldız TOKSÖZ : Saffet ÇAKAR : Bedrettin KELEŞTİMUR : Burhan KURDDAN : Celaleddin ÇINAR : Metin FALAY : Öz Ali YILMAZ : Mahmut HASGÜL : Hasan Fahri TAN : Ebubekir TAHİROĞLU. İlhan KURT : Rasim YILMAZ : İhsan NAZİK : M. Nihat MALKOÇ : Meddahi : Abdullah Emre ÖZBODUÇ : Şafaknur YALÇIN : Fidan ABBASOVA : 11 : 11 : 12 : 24 : 24 : 34 : 45 : 58 : 64 : 65 : 71 : 73 : 79 : 80 : 84 : 85 : 93 : 100 : 100 : 100 : 100 : 108 : 109 : 109 : 109 : 111 : 113 : 113 : 118 : 121 : 122 : 122 : 122

EDİTÖRDEN Remzi Zengin Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı 2015 yılının ilk sayısında Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın ve kültür ve sanata gönül veren sizlerin desteğiyle yine beraberiz. Yeni yılın bütün insanlığa, ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyoruz. Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği olarak 35. sayımızda akademik, kültür sanat ağırlıklı yazıların yanında özellikle röportaj ağırlıklı yazılara yer verdik. Geçen sayımızda duyurusunu yaptığımız Tokat 1. Uluslararası Köroğlu Halk Âşıkları Şöleni'ne katılacağını ilan ettiğimiz Şeref Taşlıova'nın zamansız kaybı belki de bizleri biraz daha bu konulara yöneltti. Tokat kervanından aldım bakırı İncitmeyin fukarayı, fakiri diyen Köroğlu'yu andık. 14 Kasım 2014 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı, Tokat Valiliği, Tokat Belediyesi ve Kent Konseyinin destekleriyle gerçekleştirilen uluslararası seviyedeki program kültür ve sanat çevrelerinde Köroğlu'nun Tokat'a da taşınmasından dolayı dikkat çekti. Bizlere bu konuda gerekli katkıda bulunan kurum ve kuruluşlara teşekkürü bir borç biliriz. İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif ERSOY, aramızdan ayrılışının 78. yılında dernek üyelerimizin Tokat Kamu Çalışanları Vakfı Tokat Şubesinde, AKİF'in torunu Selma Argon Hanım'la gerçekleştirilen canlı yayın bağlantısı sağlanarak (TÜRDAV) da yapılan bir etkinlikle anıldı. Bu etkinliği Ocak 2015 ayı içerisinde doğumunun 111. yılında Bayrak Şairi Arif Nihat ASYA ve doğumunun 110. yılında Kültür Sanat Adamı Hüseyin Nihal ATSIZ'la ilgili programlar takip edecek. Şairler ve Yazarlar Derneği üyelerimizden Mahmut Hasgül Samsun'da Atakum Belediyesi'nce 6 Aralık 2014 tarihinde düzenlenen Kardeş Şehirler ve Şiirler programında yer alırken, Hasan Akar da 12-14 Aralık 2014 tarihleri arasında Kayseri'deki Simurg Ateşi ve Kültür Sanat Etkinlikleri ne katıldılar. Derneğimiz üyesi Tokat Mahperi Hatun Mesleki ve Teknik Lisesi Edebiyat Öğretmeni Saffet Çakar Milli Eğitim Bakanlığı'nca Tokat'tan yılın öğretmeni seçilerek Ankara'ya davet edilip 24 Kasım 2014 Öğretmenler Gününde Başbakanımız ve Cumhurbaşkanımız tarafından ödüllendirildi. 90.000 şehit verdiğimiz Sarıkamış Harekâtının 100. Yılı münasebetiyle 3-4 Ocak 2015 tarihleri arasında Kars Valiliği'nce tertip edilen Sarıkamış Yürüyüşü ne Tokat Belediyesinin katılımında derneğimizi Ahmet Turan Erdoğan ve Metin Falay temsil ettiler. Geleneksel her ay yapılan TOŞAYAD Kahvaltılarının Aralık ayı onur konuğu şiir ve yorumlarıyla Halk Bilimi Araştırmacısı Hayrettin Koyuncu oldu. Bu sayımızdaki yazı ve röportajlar arasında kapak konusuna binaen Yard. Doç. Dr. Doğan Kaya ve Yard. Doç. Dr. İsmail Hakkı Akyoloğlu'nun Köroğlu ile ilgili iki makalesi yer alırken Yavuz Bülent Bakiler, Prof. Dr. Mustafa Erkal, Prof. Dr. Tamilla Abbashanlı, Prof. Dr. Saadettin Yıldız, Dr. Necdet Kurt, Mahir Adıbeş, Ergün Veren, Ahmet Sargın, Harika Ufuk, Remzi Zengin, M. Necati Güneş, Hasan Akar, Bekir Yeğnidemir, Şerare Kıvrak, Mahmut Hasgül, Mustafa Coşkun, Gülsüm Işıldar, Ülkü Taşlıova, Ahmet Sargın, Zürbiye İvdik, Kemal Atangür, İlhan Önal, Hanife Döner, İlhan Aybek değerli çalışmalarını KÜMBET aracılığıyla sizlere kadar taşıdılar. Bu değerli yazıları gönül bahçelerinden birer demet gülle süsleyen şairlerimiz; Bedrettin Keleştimur, Fidan Abbasova, Ali Özkanlı, Şükrü Çakır, İbrahim Şaşma, İsmihan Karaca, Öz Ali Yılmaz, Ekrem Çakırgülmez, Saffet Çakar, Sündüs Akça, Şafak Nur Yalçın, Ebubekir Tahiroğlu, Burhan Kurddan, Nihat Aymak, İhsan Nazik, Metin Falay,Yıldız Toksöz, Rasim Yılmaz,Yunus Yılmaz, Celalettin Çınar, Ahmet Divriklioğlu, İlhan Kurt, Hasan Fahri Tan, Züleyha Özbay Bilgiç sizlerin duygularına hitap etmeye gayret ettiler. 36. sayımızda buluşmak dileğiyle 3

T ü r k l e r i n k a h r a m a n l ı k destanlarındandır. Edebiyatımızda Kitab-ı Dede Korkut, Alpamış, Tahir ile Zühre, Âşık Garip, Arzu Kamber gibi kendisine geniş bir coğrafyada yaşama i m k â n ı b u l m u ş e s e r l e r i m i z d e n birisidir. Bu eserler asırlar boyunca halkımızı bir yandan eğlendirmiş ve bir yandan da içinde taşıdığı kültür öğeleriyle eğitmiştir. Günümüz Türklük coğrafyası içerisinde, Köroğlu'nun Türkiye'de yaygınlığı azımsanmayacak ölçüdedir. Bilhassa son otuz yılda yurdun her bir tarafından derlenen muhtelif Köroğlu k o l l a r ı v e v a r y a n t l a r ı d a b u düşüncemizi kuvvetlendirmektedir. Öyle ki tespit edilen varyantlar, yüzün üzerinde bir sayıya ulaşmıştır. Destanın teşekkülü ile ilgili o l a r a k H a b i b İ d r i s i Ç o k t u r Köroğlu'nun Yaşı adlı eserinde destanın teşekkülü ve yayılması ile ilgili olarak önemli tespitlerde bulunarak şunları ifade emektedir: Bu destan XVI. Yüzyıldan önce teşekkül etmiş ve Türkmenlerin Batı Asya'ya yayılmasından önce ve İslâmiyet'ten önceki devirlere kadar Hazar Denizi ötesi çöllerinde ve Harezm-Esterabat arasında bir m e n k ı b e e s a s e n, T ü r k - İ r a n mücadeleleri neticesinde meydana gelmiştir. Köroğlu destanı, Türklerin İslâmiyet'e girmesinden evvel Hazar Denizinin ötesi Oğuzları arasında Oğuz-İran mücadelesi sonucunda doğmuş ve daha sonra İslâmiyet'i müteakip Oğuzların Horasan'dan İran, Azerbaycan ve Anadolu'ya geldikleri s ı r a d a, b u s a h r a l a r d a n a k i l olunmuştur. Nihayet Özbeklerle, Türkmenlerin sıkı münasebette bulunduğu zamanlarda Özbeklere ve onlardan da Kazaklara geçmiştir. Diğer taraftan da Azerbaycan ve Anadolu'ya yayılmış, şeklini değiştirmiş yeni bir destan mahiyetini almıştır. Köroğlu'nun hangi yüzyılda ve nerede yaşadığı konusu açıklığa kavuşmuş değildir. Köroğlu kollarına bakıldığında onun Azerbaycan, : - KOROGLU * 14 Kasım 2014 günü Tokat'ta yapılan I. Uluslararası Tokat Köroğlu Halk Âşıkları Şöleninde sunulmuştur. Dr. Doğan KAYA *

B a ş k u r d i s t a n, K a r a k a l p a k i s t a n, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tataristan, Türkmenistan, İran, Mısır, K a f k a s y a ( D a ğ ı s t a n, G ü r c i s t a n, Ermenistan, Kumuk), Anadolu (Antep, Maraş, Erzurum, Bolu, Erzincan, Kars, Tokat, İstanbul), Siliste, Bağdat ve Halep'te yaşadığı görülür. Köroğlu hakkında pek çok çalışma yapılmış olmasına rağmen kimliği meselesi hâlâ halledilmiş değildir. Bir destan kahramanı mıdır, gerçekten yaşamış mıdır, bir celalî midir, tarihî şahsiyet midir, âşık mıdır konuları halledilmesi gereken problem olarak k a r ş ı m ı z d a d u r m a k t a d ı r. M e v c u t kollardaki zaman ve anlatım farklılığı, şiirlerin çeşitliliği onun muhayyel bir kişi o l d u ğ u s o n u c u n a g ö t ü r m e k t e d i r. Meselenin karmaşık hale gelmesinin sebebi; tespit edilemeyen bir coğrafyada ve tespit edilemeyen bir tarihte yaşamış yiğit / mert / kahraman Köroğlu'nun bütün Türk milleti tarafından sahiplenmesi neticesi eşmetinler vücuda getirilmesi ve muhtelif zamanlarda yaşamış Köroğlu lakaplı kişilerin varlığıdır. Hülasa Köroğlu Türk muhayyilesinin ortaya koyduğu bir halk kahramanıdır. Köroğlu, Anadolu halkının da gönlünde yer etmiş; Türk insanının hayalini süsleyen, kahramanlık ruhunu aksettiren mert kişidir. Aslında, Köroğlu kolları dikkatle incelendiğinde müstakil olarak alp tipini de veli tipini de temsil etmediği görülür. Köroğlu her iki tipi de birleştiren alperen olarak kendisini gösterir. Bir bakıma Köroğlu eski ile yeni bileştiren geçiş dönemi kahramanıdır. Anadolu insanı, okuduğu veya dinlediği Köroğlu destanında kendisini bulmuş, içini ferahlatmıştır. Köroğlu, zenginlere ve zalimlere karşı acımasızdır. Fakirin, zavallının daima yanındadır. Halk Köroğlu'nu o kadar benimsemiştir ki saz meclislerinde mutlaka ona yer vermiştir. Hatta âşıkların saz fasıllarını onun türküsü ve ezgisi ile bitirmeleri gelenek haline gelmiştir. Bunun yanında Köroğlu, Karagöz oyununda, Ortaoyununda, Türk Halk oyunlarında da kendisine yer bulabilmiştir. Elimizdeki Köroğlu şiirlerinin tamamı gerçek Köroğlu'na ait değildir. Farkı zamanlarda, farklı coğrafyalarda f a r k l ı â ş ı k l a r t a r a f ı n d a n K ö r o ğ l u tapşırmalı şiirler ortaya konulmuştur. Sözgelişi 1585'te Tebriz'de Özdemiroğlu Osman Paşa'ya ağıt söyleyen Köroğlu mahlaslı bir âşık bilinmektedir. Evliya Çelebi de Seyahatnamesinde Uşşakî adlı bir saz şairinden söz ederken onu çağdaşı o l a n K ö r o ğ l u a d l ı b i r â ş ı k l a karşılaştırmıştır. Köroğlu ile ilgili ilk derleme ve çalışmalar XIX. yüzyılın ilk yarısında y a p ı l m ı ş t ı r. 1 8 3 0 y ı l ı n d a T i f l i s ' t e y a y ı m l a n a n T i f l i s s k i V e d o m o s i gazetesinin 68. sayısında yayımlanan makale bu alanda ortaya konulmuş ilk m a k a l e d i r. B u ç a l ı ş m a y ı R u s y a Misyonerler Cemiyeti tarafından İran'a gönderilen Aleksandır Hodzko'nun derlemesi izler. Türkiye'de 1829 yılında yazılmış bir cönkün içinde de Köroğlu metnine (94a-110a) yer verilmiştir. Cönk, Sabri Koz'un özel arşivindedir. Ülkemizde Köroğlu'nun taşbaskı kitap olarak basılmış en eski baskısı 1885 tarihini aşır. Türkiye'de Köroğlu konusunda yapılmış ilk ilmî çalışma Pertev Naili Boratav'a aittir. Boratav Köroğlu Destanı bu çalışmasını mezuniyet tezi olarak hazırlamış, 1931'de yayımlamıştır. Köroğlu'nun asıl ismi Ruşen Ali'dir, ancak Köroğlu lakabı isminin önüne geçerek ona ad olmuştur. Köroğlu denilmesi, bazı sebeplere bağlanmaktadır. Bunların başında babasının gözüne mil çektirildiği için bu ad ile anılmıştır. İkincisi ise çok farkı bir anlatımla ilişkilendirilir. Köroğlu'nun Türkmen, Kazak, Uygur ve Özbek eşmetinlerinde kadın hamile iken vefat eder ve karnındaki çocukla birlikte defnedilir. Bir süre sonra mezardan çocuk sesi gelir. Çocuğa mezarda doğduğu için Goroğlu denilir. Gor Farsça mezar demektir. Köroğlu destanında önemli bir faktör de Çamlıbel (Çembil, Çambil, Jembil, Çandıbel, Çenlibel)'dir. Çamlıbel Köroğlu ve keleşlerinin mekân ve olayların başlangıç yeridir. Kazanılan zafer sonrası buraya dönülür. Kimi zaman düşmanlar buraya saldırsa da genellikle saldıranlar başarıya ulaşamaz. 5

Köroğlu kollarında kahramanlar, diğer destanlarda olduğu gibi fiziki ve ruhi bakımdan idealize edilmiş özellikleriyle dikkat çekicidir. Köroğlu vefakâr, sadık, gözüpek, yiğit, samimi keleşleri sayesinde zorlukların üstesinden gelir. Müşkül anlarında, birbirlerine ölme pahasına, yardım ederler ve yardımları karşılıksızdır. G ö r k e m l i y a p ı l a r ı v e h ü n e r l i davranışlarıyla, bir bakıma içinde b u l u n d u k l a r ı z ü m r e n i n t e m s i l c i s i durumundadırlar. Hassas ve sanatkâr ruhludurlar. Yeri geldiğinde duygularını şiirle ifade ederler. Saflıkları yüzünden ölümle burun buruna gelirler, fakat mağlup olmak, kabul edemedikleri yegâne husustur. Emre itaat ederler ve ahde vefaya sadıktırlar. Keleşleri arasında Celalî Bey, Bıyıklı Yusuf, Boynusamıyasığmaz, Bursalı Topal Dursun, Dağıstanlı Hasan, Değirmen Avurt, Deli Ahmet, Deli Abbas, Deli Hasan, Deli Hoylu, Deli Mehtar, Dağıstanlı Hasan, Fırfirik Burun, Güdümen, İstanbullu Hüseyin, Kabire Sığmaz, Kayserili Abulobut, Kiziroğlu Mustafa Bey, Koca Arap, Kocabay, Koçak Demircioğlu (İsabalı / Esebalı), Köse Kenan (Reyhan Arap), Niğdeli Geyik Ahmet, Postalıbüyük, Tepedelen, Toz Kopartan gibi isimler ilk akla gelenlerdir. Bunların çoğu irticalen şiir de söyleyebilmektedirler. Köroğlu olsun, adamları (keleşleri / d e l i l e r i ) o l s u n h e p s i d e d e s t a n kahramanlığı özelliğindedir. Yiğitlikte, kendilerinden üstünü yoktur. Sözgelişi bir ok attıklarında şiş kebap gibi on kişiyi sıraya dizebilirler (Dağıstanlı Hasan). Gürz kullandıklarında düşman askerini atıyla beraber yere gömerler (İstanbullu Hüseyin). Attıkları naralarla pek çok düşman askerinin ödünü patlatır, bir harekette 100 düşman askerini bertaraf edebilirler (Hoylu). 60 batman (480 kg.) olan gürzle etrafı, deprem olmuş gibi sarsabilmektedirler (Köse Kenan). Doymak nedir bilmezler (Köroğlu, Demircioğlu). Fiziki yapı itibariyle de normal insanlardan kat kat fazla iriliğe sahiptirler. Hüner ve erdem sahibidirler ve bazı güçlükleri zekâları sayesinde hallederler. K ö r o ğ l u ; h e y b e t i, o b u r l u ğ u, kuvveti, güçlü narası, iri cüssesi ve babacan tavrı ile bir destani kahramanın bütün özelliklerini bünyesinde bulundurur. Bütün bunların yanında, saftır. Düşmanlarının kendisine kötülük, namertlik edeceğini aklına getirmez. Öyle ki, düşman kalesinin yanında uyur. Oldukça heybetlidir. Görenlerin korkudan dokuz yerden dudağı çatlar. Gözleri, ağzı, burnu, kulakları, dişleri son derece iridir. Bütün vücudu kıllıdır. Doyma nedir bilmez. Bıyıkları, olağanüstü derecede uzun ve gürdür. "Köroğlu'nun bıyıkları üç kez kulaklarına dolanır, uçları da camız boynuzu gibi dimdik dururdu. Sinirlendiği zaman bıyığının birini alır, çatır çatır yemeğe başlardı" Köroğlu destanı, yüce fikirleri yeni nesillere kazandırması bakımından haklı olarak anıt eser olma hakkını elde etmiştir. Y ü z y ı l l a rdır Türk m i l l etinin beyninde varlığını sürdürmüş olan bu ve buna benzer eserlerin mevcudiyeti, bizlerin g e l e c e ğ e d a h a g ü v e n l e b a k m a s ı n ı sağlamaktadır. K Ö R O Ğ L U D E S T A N I : T ü r k kahramanlık destanıdır. Edebiyatımızda Kitab-ı Dede Korkut, Alpamış, Tahir ile Zühre, Âşık Garip, Arzu Kamber gibi kendisine geniş bir coğrafyada yaşama imkânı bulmuş eserlerimizden birisidir. Bu eserler asırlar boyunca halkımızı bir yandan eğlendirmiş ve bir yandan da içinde taşıdığı kültür öğeleriyle eğitmiştir. Günümüz Türklük coğrafyası içerisinde, Köroğlu'nun Türkiye'de yaygınlığı azımsanmayacak ölçüdedir. Bilhassa son otuz yılda yurdun her bir tarafından derlenen muhtelif Köroğlu kolları ve varyantları da bu düşüncemizi kuvvetlendirmektedir. Öyle ki tespit edilen varyantlar, yüzün üzerinde bir sayıya ulaşmıştır. Destanın teşekkül ile ilgili olarak Habib İdrisi Çoktur Köroğlu'nun Yaşı adlı eserinde destanın teşekkülü ve yayılması ile ilgili olarak önemli tespitlerde bulunarak şunları ifade emektedir: Bu destan XVI. Yüzyıldan önce teşekkül etmiş ve Türkmenlerin Batı A s y a ' y a y a y ı l m a s ı n d a n ö n c e v e İslâmiyet'ten önceki devirlere kadar Hazar Denizi ötesi çöllerinde ve Harezm- Esterabat arasında bir menkıbe esasen, 6

Türk-İran mücadeleleri neticesinde meydana gelmiştir. Bu destan, Göktürklerin Harezm- Esterabad hududunda muhafızlık yapan Oğuzların ve Gürcistan Türkmenlerinin büyük Göktürk destanıdır. K ö r o ğ l u d e s t a n ı, T ü r k l e r i n İslâmiyet'e girmesinden evvel Hazar Denizinin ötesi Oğuzları arasında Oğuz- İran mücadelesi sonucunda doğmuş ve daha sonra İslâmiyet'i müteakip Oğuzların H o r a s a n ' d a n İ r a n, A z e r b a y c a n v e Anadolu'ya geldikleri sırada, bu sahralarda nakil olunmuştur. Nihayet Özbeklerle, Türkmenlerin sıkı münasebete bulunduğu zamanlarda Özbeklere ve onlardan da Kazaklara geçmiştir. Diğer taraftan da Azerbaycan ve Anadolu'ya yayılmış, şeklini değiştirmiş yeni bir destan mahiyetini almıştır. Köroğlu'nun hangi yüzyılda ve nerede yaşadığı konusu açıklığa kavuşmuş değildir. Köroğlu kollarına bakıldığında o n u n A z e r b a y c a n, B a ş k u r d i s t a n, Karakalpakistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tataristan, Türkmenistan, İran, Mısır, Kafkasya (Dağıstan, Gürcistan, Ermenistan, Kumuk), Anadolu (Antep, Maraş, Bolu, Kars, Erzurum, Erzincan, Kars, Tokat, İstanbul), Siliste, Bağdat ve Halep'te yaşadığı görülür. Türkçenin pek çok şivesinde anlatıldığı gibi muhtelif dillerde de anlatılmıştır ve anlatılmaktadır. Köroğlu hakkında pek çok çalışma yapılmış olmasına rağmen kimliği meselesi hâlâ halledilmiş değildir. Bir destan kahramanı mıdır, gerçekten yaşamış mıdır, bir celalî midir, tarihî şahsiyet midir, âşık mıdır konusu halledilmesi gereken problem olarak karşımızda durmaktadır. Mevcut kollardaki zaman ve anlatım farklılığı, şiirlerin çeşitliliği onun muhayyel bir kişi olduğu sonucuna götürmektedir. Meselenin karmaşık hale gelmesinin sebebi; tespit edilemeyen bir coğrafyada ve tespit edilemeyen bir tarihte yaşamış yiğit / mert / kahraman Köroğlu'nun bütün Türk milleti tarafından sahiplenmesi neticesi eşmetinler vücuda getirilmesi ve muhtelif zamanlarda yaşamış Köroğlu lakaplı kişilerin varlığıdır. Hülasa Köroğlu Türk muhayyilesinin ortaya koyduğu bir halk kahramanıdır. Köroğlu, Anadolu halkının da 7 gönlünde yer etmiş; Türk insanının hayalini süsleyen, kahramanlık ruhunu aksettiren mert kişidir. Aslında, Köroğlu kolları dikkatle incelendiğinde müstakil olarak alp tipini de veli tipini de temsil etmediği görülür. Köroğlu her iki tipi de birleştiren alperen olarak kendisini gösterir. Bir bakıma Köroğlu eski ile yeni bileştiren geçiş dönemi kahramanıdır. Anadolu insanı, okuduğu veya dinlediği Köroğlu destanında kendisini bulmuş, içini ferahlatmıştır. Köroğlu, zenginlere ve zalimlere karşı acımasızdır. Fakirin, zavallının daima yanındadır. Halk Köroğlu'nu o kadar benimsemiştir ki saz meclislerinde mutlaka ona yer vermiştir. Hatta âşıkların saz fasıllarını onun türküsü ve ezgisi ile bitirmeleri gelenek haline gelmiştir. Bunun yanında Köroğlu, Karagöz oyununda, Ortaoyununda, Türk Halk oyunlarında da kendisine yer bulabilmiştir. Elimizdeki Köroğlu şiirlerinin tamamı gerçek Köroğlu'na ait değildir. Farkı zamanlarda, farklı coğrafyalarda farklı âşıklar tarafından Köroğlu tapşırmalı şiirler ortaya konulmuştur. Sözgelişi 1585'te Tebriz'de Özdemiroğlu Osman Paşa'ya ağıt söyleyen Köroğlu mahlaslı bir âşık bilinmektedir. Evliya Çelebi de Seyahatnamesinde Uşşakî adlı bir saz şairinden söz ederken onu çağdaşı olan Köroğlu adlı bir âşıkla karşılaştırmıştır. Köroğlu ile ilgili ilk derleme ve çalışmalar XIX. yüzyılın ilk yarısında y a p ı l m ı ş t ı r. 1 8 3 0 y ı l ı n d a T i f l i s ' t e y a y ı m l a n a n T i f l i s s k i V e d o m o s i gezetesinin 68. sayısında yayımlanan makale bu alanda ortaya konulmuş ilk makaledir. Bu çalışmayı Rusya Misyonerler Cemiyeti tarafından İran'a gönderilen Aleksandır Hodzko'nun derlemesi izler. Aleksandır Hodzko, Reşt ve Gilan konsolosluk yaparken Âşık Sadık'tan derlediği Köroğlu Destanını Londra'da İngilizce olarak 1842'de yayımlamıştır. Daha sonra Fransızca, Almanca ve Rusça'ya da çevrilen bu çalışma, 13 koldan ibarettir. Metnin orijinali Paris'tedir. Destanın Tiflis, Bakü ve Tebriz'teki yazma nüshaları da yine XIX. yüzyılda istinsah edilmiştir. Türkiye'de 1829 yılında yazılmış bir cönkün içinde de Köroğlu metnine (94a- 110a) yer verilmiştir. Cönk, Sabri Koz'un özel arşivindedir. Ülkemizde Köroğlu'nun

taşbaskı kitap olarak basılmış en eski baskısı 1885 tarihini taşır. Türkiye'de Köroğlu konusunda yapılmış ilk ilmî çalışma Pertev Naili Boratav'a aittir. Boratav Köroğlu Destanı bu çalışmasını mezuniyet tezi olarak hazırlamış, 1931'de yayımlamıştır. Köroğlu'nun asıl ismi Ruşen Ali'dir, ancak Köroğlu lakabı isminin önüne geçerek ona ad olmuştur. Köroğlu denilmesi, bazı sebeplere bağlanmaktadır. Bunların başında babasının gözüne mil çektirildiği için bu ad ile anılmıştır. İkincisi ise çok farkı bir anlatımla ilişkilendirilir. Köroğlu'nun Türkmen, Kazak, Uygur ve Özbek eşmetinlerinde kadın hamile iken vefat eder ve karnındaki çocukla birlikte defnedilir. Bir süre sonra mezardan çocuk sesi gelir. Çocuğa mezarda doğduğu için Goroğlu denilir. Gor Farsça mezar demektir. Köroğlu destanında önemli bir faktör de Çamlıbel (Çembil, Çambil, Jembil, Çandıbel, Çenlibel)'dir. Çamlıbel Köroğlu ve keleşlerinin mekân ve olayların başlangıç yeridir. Kazanılan zafer sonrası buraya dönülür. Kimi zaman düşmanlar buraya saldırsa da genellikle saldıranlar başarıya ulaşamaz. Köroğlu kollarında kahramanlar, diğer destanlarda olduğu gibi fiziki ve ruhi bakımdan idealize edilmiş özellikleriyle dikkat çekicidir. Köroğlu'nun vefakâr, sadık, gözüpek, yiğit, samimi keleşleri sayesinde zorlukların üstesinden gelir. Müşkül anlarında, birbirlerine ölme pahasına, yardım ederler ve yardımları karşılıksızdır. Görkemli yapıları ve hünerli davranışlarıyla, bir bakıma içinde b u l u n d u k l a r ı z ü m r e n i n t e m s i l c i s i durumundadırlar. Hassas ve sanatkâr ruhludurlar. Yeri geldiğinde duygularını şiirle ifade ederler. Saflıkları yüzünden ölümle burun buruna gelirler, fakat mağlup olmak, kabul edemedikleri yegâne husustur. Emre itaat ederler ve ahde vefaya sadıktırlar. Keleşleri arasında Celalî Bey, Bıyıklı Yusuf, Boynusamıyasığmaz, Bursalı Topal Dursun, Dağıstanlı Hasan, Değirmen Avurt, Deli Ahmet, Deli Abbas, Deli Hasan, Deli Hoylu, Deli Mehtar, Dağıstanlı Hasan, Fırfirik Burun, Güdümen, İstanbullu Hüseyin, Kabire Sığmaz, Kayserili Abulobut, Kiziroğlu Mustafa Bey, Koca Arap, Kocabay, Koçak Demircioğlu (İsabalı / Esebalı), Köse Kenan (Reyhan Arap), Niğdeli Geyik Ahmet, Postalıbüyük, Tepedelen, Toz Kopartan gibi isimler ilk akla gelenlerdir. Bunların çoğu irticalen şiir de söyleyebilmektedirler. SONUÇ Köroğlu kollarında kahramanlar, diğer destanlarda olduğu gibi fiziki ve ruhi bakımdan idealize edilmiş özellikleriyle dikkat çekicidir. Bu özellikleri şöyle sıralayabiliriz: 1. Köroğlu Destanında karşımıza çıkan kahramanlar, müşkül anlarında ölme pahasına, birbirlerine yardım ederler ve yardımları karşılıksızdır. 2. Görkemli yapıları ve hünerli davranışlarıyla, bir bakıma içinde b u l u n d u k l a r ı z ü m r e n i n t e m s i l c i s i durumundadırlar. 3. Hassas ve sanatkâr ruhludurlar. Yeri geldiğinde Ayşegül duygularını KUŞDEMİR* şiirle ifade ederler. 4. Saflıkları yüzünden ölümle burun buruna gelirler, fakat mağlup olmak, kabul edemedikleri yegâne husustur. 5. Emre itaat ederler ve ahde vefaya sadıktırlar. Köroğlu destanı, bu kadar yüce fikirleri yeni nesillere kazandırması bakımından haklı olarak anıt eser olma hakkını elde etmiştir. Y ü z y ı l l a rdır Türk m i l l etinin beyninde varlığını sürdürmüş olan bu ve buna benzer eserlerin mevcudiyeti, bizlerin g e l e c e ğ e d a h a g ü v e n l e b a k m a s ı n ı sağlamaktadır. TASVİRLER Köroğlu kollarında gördüğümüz k a h r a m a n l a r, d i ğ e r d e s t a n kahramanlarıyla benzerlik gösterir. Destan kahramanlarının kendilerine has nitelikleri olup çok kere destanlara ismini verecek kadar önemlidir. Fizik olarak heybetli cüsseleriyle diğer insanlardan farklı yapıdadırlar. Bileği bükülmez, mağlup edilemez yiğitler olmakla beraber ölümlüdürler. Köroğlu olsun adamları (keleşleri / d e l i l e r i ) o l s u n h e p s i d e d e s t a n kahramanlığı özelliğindedir. Yiğitlikte, 8

kendilerinden üstünü yoktur. Sözgelişi bir ok attıklarında şiş kebap gibi on kişiyi sıraya dizebilirler (Dağıstanlı Hasan). Gürz kullandıklarında düşman askerini atıyla beraber yere gömerler (İstanbullu Hüseyin). Attıkları naralarla pek çok düşman askerinin ödünü patlatır, bir harekette 100 düşman askerini bertaraf edebilirler (Hoylu). 60 batman (480 kg.) olan gürzle etrafı, deprem olmuş gibi sarsabilmektedirler (Köse Kenan). Doymak nedir bilmezler (Köroğlu, Demircioğlu). Fiziki yapı itibariyle de normal insanlardan kat kat fazla iriliğe sahiptirler. Hüner ve erdem sahibidirler ve bazı güçlükleri zekâları sayesinde hallederler. Onların bir başka özellikleri de vardır ki, o da sanatçı kişiliğe sahip olmalarıdır. Başta Köroğlu olmak üzere, Köse Kenan, Demircioğlu, Ayvaz, Şirin Döne, Deli Hoylu ve Güdümen gibi önde gelen kahramanlar saz çalıp irticalen şiir söyleyebilme yeteneğine sahip olan kişilerdir. Köroğlu'nun özellikleri: K ö r o ğ l u ; h e y b e t i, o b u r l u ğ u, kuvveti, güçlü narası, iri cüssesi ve babacan tavrı ile bir destani kahramanın bütün özelliklerini bünyesinde bulundurur. Bütün bunların yanında, saftır. Düşmanlarının kendisine kötülük, namertlik edeceğini aklına getirmez. Öyle ki, düşman kalesinin yanında uyur. Köroğlu'nun bıyığı Köroğlu'nun bıyıkları olağanüstü derecede uzun ve gürdür. "Köroğlu'nun bıyıkları üç kez kulaklarına dolanır, uçları da camız boynuzu gibi dimdik dururdu. Sinirlendiği zaman bıyığının birini alır, çatır çatır yemeğe başlardı" Köroğlu'nun genel yapısı Köroğlu oldukça heybetlidir. Görenlerin korkudan dokuz yerden dudağı çatlar. Gözleri, ağzı, burnu, kulakları, dişleri son derece iridir. Bütün vücudu kıllıdır. Doyma nedir bilmez. "Adam (Köroğlu), bıyığını kıvırmış, kulağına dolamış, uçları da camuz boynuzu gibi dikeliyor. Gözleri halbur gibi, ağzı arı damı gibi, dişleri kahni gibi, boynu samıya sığmaz." "(Köroğlu'nun) her tarafını kıl bürümüş... Bir kilim dokunur, dökülen 9 kıllardan." "Vardı, şu hammış, bu göyümüş, şu yetikmiş deyip de bir sefer "Hooop" dediği zaman (karpuzu) çekirdeğiyle, kabuğuyla yutuyor. Tarlanın üç te birini yuttu... Aldığını atıyor koynuna hemen hemen bir tarafı bir kamyon karpuz aldı." Köroğlu'nun kuvveti ve mücadelesi Köroğlu, bir nalı parmağı ile bükecek kuvvetlidir. Sarayın üst katlarına çıkarken basamağa her bastığında binayı titretir. Ölmüş bir devenin bacağı ile kırk kişiyi rahatlıkla öldürebilmektedir. "Köroğlu, nalı aldı eline, parmağıyla büküverdi, attı." "... öyle bir nara attı amma oralar sap gibi sallandı." Köroğlu'nun yaşantısı Köroğlu, herhangi bir mücadele içinde olmadığı zaman keyfine düşkündür. Zevk ve safada iken kendini kaybedecek derecede eğlenir. Ayvaz'ın özellikleri Bütün kollarda olduğu gibi, incelediğimiz altı kolda da Ayvaz güzelliği, yiğitliği ve hüneri ile ele alınmıştır. "Kırat'a biniyor Ayvaz, Çamlıbel'in ovasına iniyor, bir cirit oynuyor ki; o, at en hızıyla giderken hem iniyor, hem biniyor. Altından giriyor, öbür tarafından çıkıyor." "Sabah güneş doğuyor. Şöyle bir baktı ki Ayvaz, sarayın salonuna çıkmış, güneşle Ayvaz'ın güzelliği birbirini okşuyor." Kırat'ın özellikleri Türk destanlarında at ön planda yer alır. Kültürümüzde atlar renklerine önem k a z a n ı r. İ n c e l e d i ğ i m i z k o l l a r d a n "Köroğlu'nun Zuhuru Kolu"nda Bolu Beyi'nin dört atı vardır. Yağız at yokuşa kır at rampaya gidemez, doru at çalıdan dikenden, kula at da taştan gidemez. Köroğlu'nun Kırat'ı olağanüstülüklere s a h i p t i r. A b - ı h a y a t t a n i ç t i ğ i i ç i n ölümsüzdür. Ardından gelen atların hiç biri ona yetişemez. Ön ayakları bir çınarın tepesine ulaşacak derecede büyüktür. En yüksek surları rahatlıkla aşar. Hatta bu arada suru tahrip dahi eder. Yayıldığı yerdeki otları koparınca kalan yer ekime hazır bahçe gibi olur. Ayağını vurduğu yerde, bir külek buğday alacak kadar çukur açar. Kaynakça:

[Makal], Tahir Kutsi, Köroğlu, Toker Yayınları, İstanbul, 1975. Abbasov, Elçin, Koroğlu: Poetik Sistemi ve Strukturu, Bakı, 2008. Bayat, Fuzui, Köroğlu Şamandan Âşıka- Alptan Erene, AKÇAĞ Yayınları, Ankara, 2003. Bayat, Fuzuli, Türk Destancılık Tarihi Bağlamında Köroğlu Destanı-Türk Dünyasının Köroğlu Fenomenolojisi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2009. Birdoğan Nejat, Köroğlu-Bir Toplumsal Direnişin Destanı, İstanbul, 1996. Boratav, Pertev Naili, Köroğlu Destanı, Adam Yayıncılık, İstanbul,1984. Ekici, Metin, Türk Dünyasında Köroğlu, AKÇAĞ Yayınları, Ankara, 2004. ELİZADE, H[ümbet], (1941), Köroğlu, Bakı, (2 Kol). Elizade, H[Ümbet], (1941), Köroğlu, Bakı, (2 Kol). FERHADOV, Ferhad Gulamoğlu (1975), Koroğlu Dastanı, Bakı, (17 kol), Ferhadov, Ferhad Gulamoğlu, Koroğlu Dastanı, Bakı, 1975. Garriyev, B. A., Türk Dünyasında Köroğlu Anlatmaları, (Çev. Fikret Türkmen- Muvaffak Duranlı-Feyzullah Rahmankul), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2007. Halk Kültürü ve Köroğlu Bilgi Şöleni Bildirileri, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Yayınları, Bolu, 2008. HEKİMOĞLU, Güzide (1996), Kadirli'den Derlenmiş Halk Hikâyeleri, Sivas, (Basılmamış Lisans Tezi). İçel, Hatice, Köroğlu'nun Bolu Beyi Kolu Üzerine Bir İnceleme, Kömen Yayınları, Konya, 2010. İdrisi, Habib, Çoktur Köroğlu'nun Yaşı, 1994, Erzurum, s. I-II. İsmayılova, Yegane, Köroğlu, Bakı, 1999 Kaftancıoğlu, Ümit, Köroğlu Kolları, Büyük Yayın Dağıtım, İstanbul, 1974. Karadavut, Zekeriya, Köroğlu'nun Ortaya Ç ıkışı, K ı r gızistan-türkiye M a n a s Üniversitesi Yayını, Bişkek, 2002. Koz, M. Sabri, Köroğlu Kitabı, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2014. Özturan, Hacı Ali, Maraş Ağzı Köroğlu, Ukde Kitaplığı, Kahramanmaraş, 2009. Tofikkızı, Elnare, Koroğlu, Bakı, 2005. Uzun, Enver, Köroğlu, Trabzon, 1997. YILDIRIM, Dursun, (1983), Köroğlu Destanı'nın Ortaasya Rivayetleri, Köroğlu 10 Semineri Bildirileri, Ankara, s. 107. KÖROĞLU KOLLARI: Köroğlu destanı dairesi içinde anlatılan ve her biri müstakil anlatım özelliğindeki hikâyenin adı. Türk halk hikâyeleri içinde mütalaa edilen Köroğlu hikâyelerinin 100'den fazla (bir rivayete göre 777) kolu vardır. Köroğlu'nun Türkiye'de 30'dan fazla kolu bilinmektedir. Türklük âleminde yaşatılan bu hikâyenin boylar arasında anlatılan kol sayısı da azımsanmayacak ölçüdedir. Dursun Yıldırım 1983 yılındaki Köroğlu Destanı'nın Ortaasya Rivayetleri adlı çalışmasında, Köroğlu'nun Türkmen ve Karakalpaklar arasında 41, Özbekler arasında 14-16, Ortaasya'da 43, Kazaklar arasında 62, Tacikler arasında 52 versiyonunun olduğuna işaret etmiştir. Azerbaycan, Anadolu ve Türkmenistan K ö r o ğ l u ' n u n e n f a z l a a n l a t ı l d ı ğ ı coğrafyalardır. Bu bölgelerde anlatılan metinlerin büyük çoğunluğu derlenmiş; makale ve kitap şeklinde yayımlanmıştır. Köroğlu'nun Türkiye'de 30'dan fazla kolu bilinmektedir. Elbette ki bu sayı nihai bir sayı değildir. Daha tespit edilmemiş bazı kolların var olduğu da ihtimal dâhilindedir. Elimizde metni ulunan Köroğlu kollarının başlıcası şunlardır: Alı Kişi, Ayvaz'ın Çamlıbel Getirilmesi, Celali ve Mehmet Bey, Demircioğlu - Reyhan Arap, Demircioğlu'nun Çamlıbel'e Gelmesi, Hamza'nın Kırat'ı Kaçırması, Hasan Paşa'nın Çamlıbel'e Gelmesi, Kamber Kolu, Keloğlan'ın Köroğlu'nun Atını Kaçırması, Kenan Kolu, Kırat'ın Kaybolması, K ı r a t ı n v e K ö r o ğ l u ' n u n D ü n y a d a n Çekilmesi, Kiziroğlu Mustafa Bey -Afganistan- Gürcistan, Kocabey Kolu, Koç Köroğlu ve Bolu Bey, Köroğlu ile Bolu Beyi, Köroğlu ile Cünun, Köroğlu ile Deli Hasan, Köroğlu ile Kocabey, Köroğlu ile Köse, Köroğlu Niğdeli Geyik Ahmet,

Köroğlu'nun Ayvaz'ı Kaçırması, Köroğlu'nun Bağdat Seferi ve Turna Teli, Köroğlu'nun Ballıca Seferi, Köroğlu'nun Bayezid Seferi, Köroğlu'nun Çin-Maçin Seferi, Köroğlu'nun Derbend Seferi, Köroğlu'nun Ermenistan Seferi, Köroğlu'nun Erzincan Seferi, Köroğlu'nun Erzurum Seferi, Köroğlu'nun Esir Olması, Köroğlu'nun Gürcistan Seferi, Köroğlu'nun İstanbul Seferi, Köroğlu'nun Kara Han'la Karşılaşması, Köroğlu'nun Kars Seferi, Köroğlu'nun Kaybolması, Köroğlu'nun Kocalığı, Köroğlu'nun Nallıhan Seferi, Köroğlu'nun Oğlu Haydar Bey, Köroğlu'nun Peri Kızı ile Evlenmesi, Köroğlu'nun Rum Seferi, Köroğlu'nun Şam Seferi, Köroğlu'nun Tokat Seferi, Köroğlu'nun Türkmen Seferi, Köroğlu'nun Zernişan Hanımın Çenlibel'e Getirilmesi, Köroğlu'nun Zuhuru, Köroğlu-Han Nigâr, Köroğlu-Han Nigâr-Hasan Bey-Telli Nigâr, Köse Kenan-Dana Hanım, Köse Sefer, Mahbub Hanım'ın Çamlıbel'e Gelmesi, Mehdi Paşa'nın Kızı ile Köroğlu, Telli Hanım'ın Çenlibel'e Getirilmesi, Zernişan Hanım'ın Çenlibel'e Getirilmesi (Bkz. İLGİLİ KOLLAR) TOKAT KERVANINDAN ALDIM BAKIRI Tokat kervanından aldım bakırı İncitmeyin fukarayı fakırı Söz dinle Bezirgân gitme aykırı Bugün yeminliyim döğüş olmasın Bin dahi göndersen ata nal olmaz Bin dahi göndersen sırma çul olmaz Bin dahi göndersen yadigâr olmaz Bugün yeminliyim döğüş olmasın Kişi halin bilse olur mu naçar Tilkinin gönlünden şahinler geçer Uyuz it kavgayı görünce kaçar İsterim ki bugün döğüş olmasın Hey bezirgân başı dinle sözümü Bilmiş ol ki ben alırım bac'ımı Köroğlu'nun sen görmedin gücünü Bugün yeminliyim döğüş olmasın KÖROĞLU KÖROĞLU Sırmalı cepkeni attı koluna, Tek elle dizgini gerdi Köroğlu. Tozlarla atılıp dağın yoluna, Yeşil muradına erdi Köroğlu. Dağlar, omuz omza yaslanan dağlar, Sular kararınca paslanan dağlar, Azatlık ufkunda rastlanan dağlar; Bu dağlara gönül verdi Köroğlu. Dağların ardında kalınca çile, Köroğlu yeniden gelmişti dile; Ak saçlı anadan geçilse bile, Dağlardan geçilmez derdi Köroğlu... Necip Fazıl KISAKÜREK Nahçıvan Köroğlu Heykeli Fotoğraf: Remzi ZENGİN 11

KÖROĞLUYUM BEN Yusuf'un oğlu Ruşen'im Haksızlığa koydum serim Tanı beni Bolu beyim Köroğluyum ben Köroğlu Bingöl dağlarından köpük İçtimde geldi yiğitlik İstemem paşalık beylik Köroğluyum ben Köroğlu Atımın aslı Fırat'tan Böyle tay olur kısraktan Bey ne anlar böyle attan Köroğluyum ben Köroğlu Rüzgârlardan kanadı var Nallarından şimşek çakar Kamçı vurmam atım uçar Köroğluyum ben Köroğlu Ayvaz benim arkadaşım Sır tutan benim sırdaşım Dara düşmez bundan başım Köroğluyum ben Köroğlu Çamlıbel'e otağ kurdum Kervan kırdım ordu bozdum Yiğitlik destanı yazdım Köroğluyum ben Köroğlu Eşim Döne Bey bacısı Bey ya, beğenmedi bizi Kaçırdım ben de bu kızı Köroğluyum ben Köroğlu Dar ettim Bolu'yu beye Yaktım sarayın kaç kere Bende güç var onda hile Köroğluyum ben Köroğlu Tuzak kurdu defalarca Yattım kaç kez zindanlarda Kurtuldum zorca olsa da Köroğluyum ben Köroğlu Aldım babamın öcünü El oba duydu gücümü Olmadım haksızın yemi Köroğluyum ben Köroğlu Atım sürdüm ta Maçin'e Çamlıbel'den Çin Seddi'ne Yıldırmadı zahmet çile Köroğluyum ben Köroğlu Zalimlere korku saldım Güçsüzün yanında oldum Kılıç vurdum gürz salladım Köroğluyum ben Köroğlu Mertlik bitti tüfek çıktı Ünüm kırklara karıştı Hikâyem ülkeler aştı Köroğluyum ben Köroğlu Gönüllerde yaşarım ben Şanım yüce yiğitlikten Dillerden düşmez hikâyem Köroğluyum ben Köroğlu Ahmet DİVRİKLİOĞLU (Tufan) 12

DÖRTDİVAN TÜRKMENLERİNİN KÖROĞLU DESTANI VE MÜZİĞİ Yrd. Doç. Dr. İsmail Hakkı AKYOLOĞLU KÖROĞLU, TOKAT TA YAŞADI...

Bolu ili Gerede ilçesine bağlı bir nahiye iken, bu gün yeni ilçelerimiz içinde yerini alan Dörtdivan ve çevresi, Türk tarihi, Türk kültürü ve Türkçenin en özlü şiirleri ve anlatımlarıyla araştırılmaya d e ğ e r b i r O ğ u z i l ç e s i ö z e l l i ğ i n i taşımaktadır. Bu bölgeye yerleşen Oğuz b o y l a r ı, g e l e n e k l e r i, t ö r e l e r i v e destanlarıyla Türklüğün geleceğine de ışık tutmaktadırlar. Elimizdeki en eski kayıtlara göre buradaki Oğuz boylarının adları ve vergi nüfusları 16. Yüzyıldan beri günümüze kadar gelmiştir. Malazgirt savaşını takip eden on yıl içinde Türkler Adalar Denizi ve Marmara'ya kadar olan yerleri fethettiler. Fakat asrın sonlarında başlayan Haçlı seferleri sebebiyle başta Batı Anadolu ve Marmara olmak üzere fethettikleri yerlerin mühim bir kısmını kaybedip Orta Anadolu'ya çekilmek zorunda kaldılar. Haçlı seferleri dolayısıyla kuvvetlenen Bizans, Türkleri Orta Anadolu'dan atmak ü m i d i n e k a p ı l m ı ş t ı. A n c a k I I. KILIÇARSLAN (1155 1192) 1176 DA Bizanslıları ağır bir bozguna uğratarak bu ümidi suya düşürdü. Türkler bu zaferden sonra yavaş yavaş Bizans aleyhine topraklarını genişletmeye başladılar.(1) B u n u n l a b e r a b e r T ü r k i y e Selçuklularında yine devletin asıl dayandığı kuvvet hanedanın kendi kavmi, yani Türkmenler idi. Türkmenler bu ülkede göçebeliği bırakarak oturak yaşayışa geçmeye başladılar. Bunlar daha ziyade köyler kurarak veya çoğu metruk (terk edilmiş) köylerde sakin olmak suretiyle yerleşiyorlardı. Selçuklu ordusuna dirlikli s i p a h i a s k e r l e r i n i v e r e n l e r d e b u yerleşenlerdir. Yerleşik hayata geçen Türkmenlere bir müddet sonra artık T ü r k m e n d e n i l m e y e r e k T ü r k a d ı veriliyordu. T ü r k g ö ç e b e u n s u r u, y a n i T ü r k m e n l e r b i l h a s s a u ç l a r d a bulunuyorlardı; oralarda akıncı ve muhafız kuvveti olarak vazife gördükleri gibi düşman topraklarında yurt tutmak suretiyle fetihleri kolaylaştırıyorlar ve b a z e n d e k e n d i l e r i f e t i h l e r d e bulunuyorlardı. B i z a n s u c u n d a y a ş a y a n u ç Türkmenlerinin ünü Horasan'a kadar yayılmış ve onlar Rumlara karşı yaptıkları başarılı savaşlar ile Müslim ve gayri Müslim bütün eserlerde yankılar yapmışlardır.(2) Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, Gerede ve Dörtdivan çevresinde yaşayan Oğuz boylarının dilleri, gelenekleri hakkında bilgi verirken Gerede kasabasına bağlı nahiyelerden şöyle bahsetmektedir: Kılıçözü, Alacaözü, Aladivan, Birdivan, Üçdivan velhasıl Yedidivan'a varıncaya kadar nahiyeleri vardır. Hepsi dağlarda otururlar. Bu Türklerin (Divan) dedikleri de, Selçuklulardan Sultan Alaattin zamanında Bolu Beyi iken dağları fethettikçe gönü almak için divan edip kös çaldırdığı yerlerdir ki, halen Divan adı ile anılır yedi adet nahiyedir. Halkı asi ve bâği kimselerdir. (3) Büyük meclis anlamına gelen Divan'ın Türk musiki tarihinde özel bir anlam ve yeri vardır. Osmanlı padişahı O s m a n B e y ' e S e l ç u k l u h ü k ü m d a r ı tarafından beylik nişanesi olarak Tablu Alem (kös, davul, zurna, çalpare, nakkare ve tuğlardan oluşan müzik takımı) yani mızıka takımı ile sancak gönderilmiş, sancakla musiki takımının aynı ayarda tutulduğu gösterilmiştir. Bugünkü Dörtdivan isminin taşıdığı bu kültür bu gelenekten başka bir şey değildir. Dört adet divanın varlığı burada Oğuz Türklerinin y ö n e t i m a n l a y ı ş ı v e d ü z e n l e r i n i n mükemmelliğini ortaya koymaktadır. Oğuz-nameler XIV-XVII yüzyıllar arasında Harizm'den Rumeli'ye kadar bütün Oğuz Türklüğünün yaşadığı yerlerde söyleniyor ve okunuyordu. Bu, bütün batı Türklüğünde müşterek bir gelenekti. XVII. yüzyıldan itibaren bu Oğuz-name'lerin yerini KÖROĞLU DESTANI aldı. Köroğlu XVI. yüzyılın ikinci yarısının ortalarında Bolu sancağının Gerede kazasında buyruğunda bulunan birkaç yüz adamla haydutluk yapmaya başlamış bir yiğit idi; anlaşıldığına göre müteakiben bu işi Tokat- Sivas arasındaki Çamlıbel'de devam ettirmiş ve ihtimal sonra büyük Celali hareketlerine katılmıştır. Âşıklar daha X V I I. y ü z y ı l ı n b a ş l a r ı n d a o n u n yiğitliklerinden bahseden destanlar okumaya başlamışlardı. Bu destan Türkiye'den İran'a gitmiş ve oradaki Türklerin de en çok sevdikleri destan (1)OĞUZLAR (TÜRKMENLER), Prof Dr. Faruk Sümer, Ana Yayınları, Eylül 1980, İstanbul (2)OĞUZLAR (TÜRKMENLER), s. 134 135 (3)EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ, Mehmet Zıllioğlu, Cilt:1-2 Üçdal Neşriyat, İstanbul.

olmuştur. Sonra Köroğlu destanı Hazar ötesi Türkmenlerine ulaşmış ve onlar da bunu milli destan olarak benimsemişleridir. XVI. yüzyıl kayıtlarına göre Bolu sancağına bağlı Onikidivan kazasında kayı boyu (üç ayrı yerleşim yeri ve vergi nüfusları 34,12,3), Kınık (3 vergi nüfusu), Karaevli (dört yerleşim yeri ve vergi nüfusları 49,28,6,3), Salur (vergi nüfusu 7) resmi kayıtlarda geçmektedir. Bugün, bunlardan başka Döğer, Kargı, (Karkın?), Sayık, Sorkun gibi Oğuz boyları kendi adlarını taşıyan köylerinde yerleşmişlerdir. Dörtdivan'daki köylerin eskiden beri gelenekleri olan yaylaya çıkmaları ve kışın da kışlak olarak köylerde oturmaları sürdürülmektedir. 1980 yılından beri bu yörede yaptığımız alan araştırmalarında, en çok gözlediğimiz özelliklerden birisi de genç kız ve gelinlerin bile şiir defterine (CÖNK) sahip oluşları ve bunlara pek değer vermeleri olmuştur. Türk kadınının okuma ve kültürüne gösterdiği ilgi bakımından bu davranışlar çok anlamlıdır. Bu yöreden yetişmiş birçok edebi şahsiyetlerden araştırmalarımızda yaptığımız kayıtlar vardır. Merhum Mevlüt Ayer, Eyüp Şahin gibi şiir ve musiki kültürü olan kişilerin olabileceği göz ardı edilmemelidir. Osmanlı devletinin Osmanlı eğeri adıyla bilinen ve kafatasında vücudumuzun orkestra şefi olarak nitelendirilen bir kemik, dünya tıp literatürüne CELLA TURCİCA (Türk eğeri) diye geçmiştir. İşte bu eğerleri yapan müstesna sanatkârlar da bu çevrenin kültürünün yetiştirdikleri kişilerdir. Osmanlı'nın eğer ihtiyacını karşılayan birkaç kaza ve sancaktan bugün yalnız isimler kalmıştır. Hatta, ismi eskiden beri KALTAKÇI olarak bilinen bir çevre köyün ismi hiç düşünülmeden eski kültür ve anlamından koparılarak GÖLBAŞI olmuştur. Dörtdivan Türkleri, şiir, edebiyat, tarih alanlarında büyük bir birikime sahiptirler. Özellikle, hafızları, ilahi söyleyen halk sanatkârları seslerinin temiz ve güzel oluşlarıyla haklı bir üne sahiptirler. Dörtdivan ile özdeşleşmiş bir halk kahramanı olan Köroğlu tüm dünya Türklüğünün ortak bir dili olmuştur. Koçaklamasında ana dilimiz Türkçenin en akıcı, en içten ve en yalın anlatımını bulduğumuz bu kahramanın hayatı ve faaliyetleriyle ilgili bilgi ve belgeleri gün ışığına çıkaran merhum Prof. Dr. Faruk Sümer'dir. Kendisiyle birlikte birçok araştırmalarımız sırasında bitmek t ü k e n m e k b i l m e y e n b i r T ü r k m e n a r a ş t ı r m a c ı s ı n ı n o l a y l a r ı n g e ç t i ğ i coğrafyayı mutlaka görmesi gerektiğini bizlere öğretmiştir. 5-7 Haziran 1982'de Bolu ve Dörtdivan'da Köroğlu'na yakışır bir KÖROĞLU SEMİNERİ ve kutlamaları yapılmıştır. KÖROĞLU-Ali Ruşen, Dörtdivan'ın Yukarı SAYIK köyündendir. Özellikle nüfus artışı sebebiyle geçim sıkıntısı çeken Anadolu Türk köylüsüne mensup gençlerin birçokları medreseye giderken bir kısmı da toprağını bırakıp bulundukları yerlerden ayrılıyorlardı. ÇİFTBOZAN denilen bu gençlerin birçokları bir iş tutmak için şehirlere gittikleri gibi, birçokları da Sancak Beyi ve Beylerbeyilerin hizmetine giriyorlar ve onların k a pı halkını oluşturuyorlardı. Bunların bir kısmı, iş bulamadıklarından çeteler oluşturup soygunculuk yapmaktaydılar. Bunlara Levend (Levandat) adı veriliyordu. İşte meşhur Köroğlu Ruşen bu çetelerin birinin başında olup 1581 tarihinde Gerede ile Bolu arasında haydutluk yaptığı görülüyor. Bu t a r i h t e C e l a l i o l a r a k v a s ı f l a n a n Köroğlu'nun 1584 tarihinde de faaliyetini sürdürdüğü, askeri memur (Umera) ve kadıların korkularından onun yaptıklarını gizledikleri bildiriliyor. 9 Haziran 1581 tarihli Anadolu beylerbeyine yazılan bir diğer hükm-i şerifte ise, Köroğlu'nun Kıbrus (Kıbrısçık) k a z a s ı n d a n Ç A K A L O Ğ L U KARAMUSTAFA ile birleşip Celali oldukları ve yörede yağma ve tahripte bulundukları anlatıldığı gibi, aynı yıla ait diğer bir vesikada adının Ruşen olduğu bildiriliyor. Böylece, vesikalarda kastedilen K Ö R O Ğ L U R U Ş E N ' i n d e s t a n kahramanımızdan başkası olmayacağı tam bir kesinlik kazanıyor. Fakat, KÖROĞLU ve arkadaşı KARA MUSTAFA'nın birlikte başlarına topladıkları 20-25 kişiyle kuzeyde Amasra, güneyde Beypazarı, doğuda Ayaş o l m a k ü z e r e f a a l i y e t s a f h a l a r ı n ı g e n i ş l e t t i k l e r i a n l a ş ı l ı y o r. F a k a t KÖROĞLU bu faaliyetini daha fazla 15

sürdürmeyerek 1585 yılında Ankara'ya bağlı Haymana'dan kaçıp mütegallibeden (zorba takımı, derebeyi olan) Mahmut'a sığınmıştır. Bu tarihten sonra Köroğlu hakkında da şimdilik bir arşiv vesikasına sahip değiliz. Köroğlu'nun Haymana'da doğrudan doğruya veya başka yörelere uğradıktan sonra Sivas-Tokat arasındaki Çamlıbel'e g e l d i ğ i a n l a ş ı l ı y o r. K ö r o ğ l u ' n u n destanlarındaki Çamlıbel'i bu Çamlıbel'den başkası olamaz. Zira burası gerçekten beklenebilecek bir yerdi. Çünkü oradan sık sık ticaret kervanları geçiyor; Köroğlu da bu kervanlardan Yol Baçı alarak geçiniyordu. Bu kervanlar Çamlıbel'den geçip Tokat'a birçok ticaret malı getiriyorlar ve oradan bilhassa işlenmiş bakır alıyorlardı. Destanın İstanbul'daki rivayetinde: Tokat kervanından aldım bakırı, İncitmezün fukarayı fakırı b e y t i d e K ö r o ğ l u ' n u n S i v a s - T o k a t arasındaki Çamlıbel'de yaşadığını doğrulayan pek mühim bir delildir. Köroğlu, kuvvetli bir ihtimale göre Çamlıbel'de tutunamadı. Oradan İran'a gidip Şah Abbas'ın hizmetine girdi. Bu devirde kaleme alınmış tarihi Farsça bir kaynak da tarafımızdan bulunan bir haberde aynen şöyle deniliyor: Şah Abbas 1603 yılında Nahcıvan'da bulunuyorken Köroğlu Osmanlı hizmetine girmiş olan ve Pasin'de oturan Sa'dlu oymağının reisi Ali Kulı Bey'i, oğlunu ve anasını yakalayıp Ulu Şahın huzuruna getirdi. Bu Köroğlu'nun destan kahramanımız olan Köroğlu olmaması için hiçbir sebep yoktur. Köroğlu'nun başarısı da onun mesleğine uygun bir iştir. Kaynakta onun kimliğinde ve memuriyetinden söz edilmemesinin onun herkesçe bilinen bir kimse olmasıyla ilgili bulunması pek muhtemeldir. Çünkü o tanınmamış bir kimse olsaydı, pek kuvvetli ihtimal ile kim olduğu belirtilirdi. Eski müellifler de bu böyle idi. Azeri rivayetlerinde Köroğlu'nun Şah Abbas tarafında öldürtüldüğünün yazılmasına pek tabii bu haberi doğrulayan bir delil nazarı ile bakılabilir. Köroğlu'nun Tokat dağlarında kaçak olarak yaşadığını bildiren bir Anadolu rivayeti de vardır. Bu, anlaşılacağı 16 üzere kahramanımız Tokat dağlarında hayata veda etti demektir. Eğer böyle ise cesedi Osmanlının eline geçmemesi için gizli bir yere gömülebilir. Köroğlu, Türk âleminde bilhassa batı Türkleri arasında tapılırcasına sevilen bir kahramandır. Türk köylüsüne mensup gençlerin devletin üst düzeydeki idari mevkilerine getirilmeyip, bu mevkilere de devşirmelerin getirilmesi, Köroğlu'nun esas mücadelesinin temelini oluşturmaktadır. Artık her çeşit devşirmeler, sığıntılar, dönmeler, saray kadınları, cinciler, üfürükçüler, şeyhler, dervişler devlet işlerine burunlarını sokuyorlar, sadrazamları, valileri, işlerine gelemeyen bütün makam sahiplerini keyiflerine göre azil ve tayin ettiriyorlar, memuriyetleri para ile satıyorlardı. Bu yüzden de Anadolu'da isyanların ardı arkası kesilmiyordu. Köroğlu'nun türküsü ve oyunu g ü n ü m ü z d e d e h e r k e s t a r a f ı n d a n bilinmekte ve söylenmektedir. Benden selam olsun Bolu Beyi' ne Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır. Ok gıcırtısından kargı sesinden Dağlar seda verip seslenmelidir. Düşman geldi tabur tabur dizildi Alnımıza kara yazı yazıldı. Tüfek icat oldu mertlik bozuldu Eğri kılıç kında paslanmalıdır. Köroğlu düşer mi yine şanından, Ayırır çoğunu er meydanından, Kır at köpüğünden, düşman kanından Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır. Köroğlu'nun destanlarındaki gibi saz şairi olması uzak bir ihtimal olarak görülmemelidir. Vesikalarda ne denilirse denilsin onun yoksulları incitmediği şüphesizdir. Köroğlu'dan ünü çok daha fazla olan birçok Celali'den hiç biri destan kahramanı olamamıştır. Özet olarak Köroğlu1580-1585 yılları arasında mücadelesini sürdürmüş, destan Ceyhun ırmağını da geçerek Özbekler arasında da dağılmıştır. Üsküp'ten Semerkand'a kadar geniş bir Türk âleminin ortak bir kültür ürünü olmuştur.

1.Arif Nihat Asya 1.1.Hayatı, Şahsiyeti, Sanatı ve Eserleri Arif Nihat (Mehmet Arif), 7 Şubat 1904 (1321) tarihinde Çatalca'ya bağlı İnceğiz köyünde doğdu. Babası Tokatlı Zîver Efendi, annesi Tırnovalı Fatma Hanımdır. Henüz yedi günlükken babasını kaybetti. İkinci evliliğini yapan ve Osmanlı ordusunda subay olan kocasının memleketi Filistin'e giden annesinden de üç yaşındayken ayrıldı. Annesinin onu da yanında götürme isteği dedesi tarafından kabul edilmemişti. Trablus, Balkan ve Birinci Dünya savaşlarının eşiğinde geçen ilk çocukluk yılları, yetimlik-öksüzlük, yoksulluk, işgal endişesi, göç huzursuzluğu gibi olağanüstü şartlar yüzünden hep sıkıntılı oldu: Vaktiyle benim, adını pek az kimsenin bildiği bir köyüm ve adlarını şimdi unuttuğum oyun arkadaşlarım vardı. Çoğumuz yalnayaktık... (...) Ben o köyde tozun, çamurun, görgüsüzlüğün, bilgisizliğin, bugüne çıkmasına müsaade ettiği sayılı çocuklardan biriyim ve mukadderatın iltimasından, arkadaşlarımın ruhlarına karşı mahcubum. ( Karaisalı'nın Çocukları, Aramak ve Söyleyememek, Nesirler:2, s.272) sözleri, çocukluğunda çektiklerinin özeti gibidir. İlkokuldan başlayıp üniversiteyi bitirinceye kadar yatılı okudu. İstanbul'da, Bolu'da ve Kastamonu'da geçen bu yatılılık hayatını kendisi babadan dedeye, dededen halaya, haladan yatılı okula çıkan bu yolculuk s e b e b i y l e - m i l l e t e k a l m a k o l a r a k değerlendirmektedir. Dedesinin, ninesinin ve halasının şefkati sayesinde çok büyük yıkımlar yaşamadıysa da yetim ve öksüz kalmış olmanın burukluğu ömrü boyunca sürmüş ve bu burukluk, eserlerinin derinliklerine yerleşmiştir. İlkokulu İstanbul'da Gülşen-i Maarif'te, ortaokulu (sultaninin birinci devresini) Bolu'da, Liseyi (ikinci devreyi) Kastamonu'da bitirdi. Yatılı okudu. Hemen bütün öğrenim hayatı savaş yıllarına denk geldi. Savaş yıllarının çocukluğunu çaldığı sanatçılarımızdan biridir Arif Nihat: Hepimiz memlekette mühim şeyler olduğunu 'muharebe' lâfından, ekmek kıtlığından, 'rap rap' ARİF NİHAT ASYA VE BAYRAK Prof. Dr. Saadettin YILDIZ 1 (1)Prof. Dr., Lefke Avrupa Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi

seslerinden, açılan ve harıl harıl işleyen imaretlerden; babaların, ağabeylerin eksilmelerinden; annelerin, ablaların, halaların, dedelerin, ninelerin eski sevinçlerini kaybetmesinden anlıyor; fakat her devrin çocukları gibi, evde, sokakta, m e k t e p t e, s ı n ı f t a ç o c u k l u ğ u m u z u yaşayabildiğimiz kadar- yaşıyorduk. (...) Hocalarımız içinde ak saçlı, ak sakallı, ak sarıklı, nur yüzlü bir hoca vardı... (...) Mübarek ihtiyarın bir gün sınıfa çok düşünceli girdiğini hatırlarım... yüzünde her zamanki tebessümü, boşuna aramıştık. (...) Evlatlarım, dedi. Gâvur, Çanakkale Boğazı'nı zorlıyağımış... Boğazı geçip İstanbul'a gireceğimiş... ne yapsak da engel olsak? Gelin, bu ders bunu konuşalım! Ders boyunca, Boğaz'ı tıkamak, düşmanı durdurmak için taş mı yağdırmadık, vaktiyle Haliç'e gerilmiş olana benzer zincirler mi germedik; iki kıyıya muazzam mıknatıslar mı yerleştirmedik! (...) Evet... tarihler ve tarihçiler bilmez ki yazsın... onu biz biliriz. ( Harb Meclisi, Aramak ve Söyleyememek, Nesirler:2, s.10-11) sözlerinden de anlaşıldığı gibi, daha ilkokuldayken, ülke meseleleriyle karşı karşıya kaldı. Özellikle Millî Mücadele yılları onu çok etkilemiştir. Daha on yedi yaşındayken yazdığı ve Osman Gazi'yi konuşturduğu Osman Gazi'nin Feryâdı I adlı şiirinden aldığımız şu dörtlük, genç şairin olup bitenlerden nasıl etkilendiğini göstermeye yeter: Nihayet işittim dilber İzmir'in Yabancı ellerde inlediğini; Bu korkunç, uğursuz, kara haberin Acısı bürüdü bir anda beni. (Açıksöz Gazetesi, 20 Temmuz 1337/1921, Nu:238) Arif Nihat, -baştan beri- ıztırabı olan bir adamdı. Hayata geldiği günden ölümüne kadar akan tarihimiz kaç savaş, kaç deprem, kaç ihtilal gördü; aile hayatı daha yedi günlükken alt üst oldu. Sanatkârdı; sanatkâr ıztırapsız kalmaz. 18 Mutasavvıftı; hüznü tanımayan insandan mutasavvıf olmaz. Onun ıztırâbı hayatının, kaderinin ve karakterinin tabii sonucuydu. 1928'de başlayan öğretmenlik hayatının ilk yıllarında da - daha öğrenciyken evlendiği Hatice Semiha Hanım'la aralarında uyumsuzluklar baş gösterdiği için- rahat edememişti; boşandı. 1941'de, Adana'da birlikte öğretmenlik yaptığı Kimya öğretmeni Servet (Akdoğan) Hanım'la evlendi. Bu evliliğin kendisini mutlu kıldığını Ne şiirden ne de ş ö h r e t t e n d i r / M u t l u l u k A r i f ' e Servet'tendir mısralarıyla anlattı. Ne var ki, temele işleyen acılar, sıkıntılar tam olarak yok olmuyor. Gittikçe çok rahatlamasına rağmen, Arif Nihat'ın şiirinde bir hüznün var olduğu görülür. Çok sayıda nükteli şiir söylemiş, zaman zaman hedonizme varan zevk şiirleri yazmış olsa da, bu hüzün ince ince sezilir. Denilebilir ki, Arif Nihat hüzünle nükteyi barıştıran bir sanatçıdır. Nüktede zekâ sivrilir, hüzünde yürek burkulur. Ç ı ğ ş i i r i n d e i k i s i i ç i ç e g i r m i ş durumdadır: ÇIĞ Çarpar, devirir çığ gibi... nerden gelir o? Bilmez dur, otur... koskoca ev, sanki, bir o! Lâkin ne olur, görmeyelim durduğunu; Zîrâ bu asırlık yuvanın kalbidir o! 1933 yılında tanıştığı tasavvuf, Arif Nihat'ı gittikçe rahatlatmış, yukarıda da belirttiğimiz gibi, 1941'de gerçekleşen ikinci evliliği de aile içi huzurun tesisini kolaylaştırmıştır. Tasavvuf, bir yandan onun iç dünyasını düzene koyarken, bir y a n d a n d a e s e r l e r i n i n d o k u s u n u sağlamlaştırmış, zenginleştirmiştir. 1956'da yayımladığı Kubbe-i Hadrâ, onun sanatında önemli bir dönüm noktası teşkil eder. 1930'larda Ahmed Remzi Akyürek'in açtığı yoldan Mevlevîliğe intisab eden şair, -ailesinden gelen "ahî kültürü"nün de etkisiyle- zaman içinde bu yolda ilerlemiş ve tasavvufî duyuşun ruhunda uyandırdığı yeni heyecanlar, şiirinin uslûbuna ve muhtevasına renk katmıştır. Şairin sanat çizgisinde tasavvufî duyuş ve düşünüş tarzı, kısmen geleneğe dönüş, vezin ve kafiyede hususî kullanımlar yoluyla gerçekleştirilen yeni ses organizasyonu vb.

özellikleriyle çok önemli bir yeri bulunan bu eser yeteri kadar tanınmamış; belki de, nüktelerinin ve destanî şiirlerinin yarattığı büyük şöhret, bu eserin bilinip tanınma şansını azaltmıştır. Tasavvuf ile Türkçü-Turancı duyuş tarzını onun kadar kaynaştırmış olan başka sanatçımız yoktur, dense yeridir. Onun hayal dünyası, Kür Şad'dan Ulubatlı Hasan'a, Hz. Ebubekir ve Hz. Ali'den Mevlânâ'ya, Yûnus'a, Dede Korkut'tan Köroğlu'na uzanır; Tanrıdağlarından Abva'ya, Uhud'dan Hazar'a, Kerkük'ten Mekke'ye kadar genişler. Yani, İslâm coğrafyası ile geniş Türk kültür coğrafyası birbirine eklemlenmiş durumdadır. 1928'den 1950'ye kadar edebiyat öğretmenliği yapan Arif Nihat, 1950 seçimlerinde DP listesinden Seyhan (Adana) milletvekili seçildi. Adana'daki dost çevresinin ısrarları sonucu girdiği aktif siyasetten hiç hoşlanmadı ve bir daha aday olmadı; öğretmenliğe döndü. Sırasıyla Adana, Malatya, Adana (tekrar), Edirne, Eskişehir, Ankara, Kıbrıs ve Ankara'da (tekrar) çalıştı. Bir yandan Anadolu'yu tanıdı, bir yandan Kıbrıs'ı Üç yüzden fazla şiirinde ve azımsanmayacak sayıdaki nesir yazısında, Kıbrıs'ı her yönüyle anlattı: Tabiat güzellikleri, insanları, yerleşim yerleri ile; acıları, direnişi, mücadelesi ile Kıbrıs'ta iki yıla yakın çalışan Arif Nihat, 1961'de Ankara Gazi Lisesindeki öğretmenliğine döndü. 1962 Şubat ayında emekliliğini isteyerek kendini tümüyle sanatına ve gazeteciliğe verdi. 1964-1971 arasında çok sayıda eser yayımladı. 1970'lerin başından itibaren sağlığı iyiden iyiye bozulmaya başladı. Büyük bir sevgiyle bağlandığı Adana'nın kurtuluşunun yıl dönümünde, 5 Ocak 1975'te göçtü. A n k a r a ' d a Y e n i m a h a l l e K a r ş ı y a k a Mezarlığında gömülüdür. Bayrak şairi nin ilk mezarında bayrak yoktu; çocukları Fırat ve Murat Asya'nın gayretleriyle yenilenen kabrinin başında artık- ayyıldızlı bayrağımız dalgalanmaktadır. *** Arif Nihat, İstanbul doğumlu olmasına rağmen taşralı dır. Sanatının ana dokusunun Kastamonu ve Adana'da örüldüğünü söylemek yanlış olmaz. O, Tiyanşan'a kadar uzanan geniş hayal coğrafyasına, Kastamonu'da başlayan(2) küçük hamlelerden sonra, sanat ve edebiyat yönünden hayli hareketli bir Anadolu şehri olan Adana'dan uzanmıştır. Adana, Arif Nihat'ın öğretmen olarak bulunduğu yıllarda çok önemli dergi ve gazetelerin yayımlandığı bir kültür merkezidir. Başta Görüşler dergisi ile Türk Sözü gazetesi olmak üzere değişik yayın organlarında yazı y a y ı m l a y a n v e A d a n a ' d a k i k ü l t ü r çevreleriyle yakın ilişkiler kuran şair, bu suretle, meselelere Anadolu'dan bakma şansını da arttırmıştır. Anadolu'dan bakış, onun şiirine bir yandan gerçek tabiat sahnelerini kazandırırken bir yandan da ona bir kültür coğrafyası ile tam kaynaşma şansını hazırlamıştır. Bursa şiirinden aldığımız aşağıdaki mısralar, bu kaynaşmanın tipik bir örneğidir: Artık susalım.. yolcunun, Burda kalsın duyguları Yeşil'den bir çağıran var Batıları, doğuları Nerdeyse başlıyor Tekbîr Ve Tehlîl uğultuları Şadırvanda beni bekler Târihimin uluları. (Köprü) Bu şiirde olduğu gibi, Konya için, Adana, Edirne, Kars, Malatya gibi şehirler için yazdıklarında da aynı yerinden bakış hâkimdir ve bu yerinden bakışın temelinde "Senin tatlıdır her şeyin / Katık istemez ekmeğin" mısralarıyla özetlediği samimi vatan sevgisi ile görev yaptığı her yeri ve çevresini neredeyse- adım adım dolaşarak yaptığı gözlemler yatar. Afyon Kalesi şiiri, bu gözlem gücünü açıkça göstermektedir: Düzlükte, gelip geçse de yol, Afyon'dan, Ey yolcu, görünmez Afyon, istasyondan Şâyet vaktin olursa, tırman Kale'ye; Bak Afyon'a gökyüzünde bir balkondan. (Kova Burcu) Arif Nihat'ın sanatının en belirgin özelliklerinden biri çeşitlilik tir. Şekil yönünden olsun, muhteva yönünden olsun tek bir kalıba girmek istemeyen şair, kaliteyi (2)Kastamonu'da öğrenci iken, hafta sonlarında Ilgaz dağlarında uzun gezilere çıktığı arkadaşı Orhan Şaik Gökyay'la yol boyunca ki bunlar, gün doğumundan batımına kadar süren yaya yolculuklardır- şiir üzerine yaptıkları sohbetler, büyük ihtimalle, Açıksöz idarehanesindeki toplantılarda ve okulda yapılan müsamerelerdeki şiir ve edebiyat programlarının bir değerlendirmesi mahiyetindedir.