ATATÜRK E MEKTUP. Mustafa Kemal Paşam,



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Cumhuriyet Halk Partisi

Akın Uyar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Sevda Üzerine Mektup

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

Ünite 01: Arapçada Kelime ve Cümle Çeşitleri

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

YARATICI OKUMA DOSYASI. En sevdiğiniz tatil kitabını anlatan bir resim çiziniz.

Cümlede Anlam TEST 39. 1) Bu güzellikleri görmek için Uzungöl e gün doğarken gelmelisin. Bu cümlede aşağıdaki sorulardan hangisi nin cevabı yoktur?

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

Yeşaya Geleceği Görüyor

Başkan Kocadon basına yemek verdi; tarafsızlığınızdan taviz vermeyin

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

3. Yazma Becerileri Sempozyumu


ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

5. SINIF TÜRKÇE NOKTALAMA İŞARETLERİ TESTİ

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

Herkese Bangkok tan merhabalar,

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

5. SINIF TÜRKÇE KELİME TÜRLERİ TESTİ. A) Ben ise yağmur yağmasını bekliyordum. Cümlesindeki isimlerin hepsi tekildir.

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Akıllı Kral Süleyman

Zengin Adam, Fakir Adam

OKULUMUZDAN HABERLER. -Çakma Külkedisi. Okulumuzda yoğun bir sınav haftası geçti. Bu sayımızda sizden gelenler daha çok yer vereceğiz.

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

1) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı yapılmamıştır?

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Kral Davut (Bölüm 2)

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Eziyet Eden Birinden Vaaz Eden Birine

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz?

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme

MATBAACILIK OYUNCAĞI

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Birbirimize anlatacağımız ne çok şey var; düşündünüz mü? İşte bu yazma nedenlerimden biri. İlki...

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

Filmin Adı: Şaban Oğlu Şaban. Oyuncular: Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Şener Şen. Filmin Yönetmeni: Ertem Eğilmez. Senaryo: Sadık Şendil

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

ISBN :

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

ZONGULDAKLI GENÇ ŞAİR VE BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ DİN KÜLTÜRÜ ÖĞRETMNENLİĞİ BÖLÜMÜ ÖĞRENCİSİ UFUK SİLİK ŞİİR İLE HAYATIM YENİDEN ŞEKİLLENDİ

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Nuh ve Büyük Tufan

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Nuh ve Büyük Tufan

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Büyük Kahraman. Bekleyiş en uzun, en zor en katlanılmaz bekleyiş hangisidir? Bir annenin bekleyişi, bir evladın hikâyesidir en zor olan.

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

ÇEVREMİZ VE BİZ 1.park 2.büfe 3.okul 4.banka 5.otel 6.market 7.alışveriş merkezi 8.kafe 9.hastane 10.köprü 11.nehir 12.kafe 13.spor salonu 14.

BİR ACAYİP SOYGUN ADANA İŞİ. - Basın Toplantısı Haber Küpürleri Ocak 2015 Adana Hilton Otel

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

Transkript:

ATATÜRK E MEKTUP Mustafa Kemal Paşam, İlk önce merhabalarla başlamak istiyorum cümlelerime: -Merhaba Paşam, selam olsun size -umarım paşam demem sizi rahatsız etmiyordur. Ben sizin uzun zamandır hayranınız olan ve size yakından ilgi duyan birisiyim. Adım: İpek Ağlamaz. Kendi hayatımla ilgili pek fazla detaya mümessil olmayacağım; çünkü anlatmak istediğim uzun bir hikayem var. Umarım bu hikayem sizi sıkmaz. Saygımla Mektupların neleri değiştirebileceğini düşünüyorum ilk önce. Ya da karakalemlerle yazılmış, ak kağıtlarda neler yazıldığını Benim mektubum hiçbir zaman sahibine ulaşmadı paşam. Çünkü hiçbir zaman sahibi olmadı mektuplarımın. Hep adressiz mektuplar yazdım beyaz kağıtlara, tekrar bana geri geleceğini bile bile yazdım. Neden mi? Çünkü yalnızdım; ihtiyardım, yolcuydum. Kısacası ben çocuktum, toy dum. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı şu üç dakikada içimde, içimdeki bende şu sözler parçalanıyor: Paşam, sizin gibi biri var mı bu dünyada. Şimdi bana kızacaksınız, böyle bir cümleyle neden devam ettiğimi soracaksınız. Paşam, bir öyküye başlıyorum: Sensizliğin belli başlı karanlığında yanarak, tutuşarak Anlıyorum, ölünce unutuluyor insan; ama sen hiçbir zaman unutulmadın paşam. Ölmek ruhların temizlenmesiydi bizim için. Aşkın kör karanlığında kuyunun dibini ışıksız görmekti. Paşam, affet. Sevgiyle bağlandım sana. Çünkü sevmek koşulsuzdu. Ki sen hiç koşul tanımayandın yenilikte. Bu da aşkta bir yenilik, faşizm, bir soykırım değil mi? Ya da ben mi abartıyorum paşam. Gideni, geri getirmiyor hayat. Peki, hayat bir gün yüzüme gülüp de seni bana getirebilir mi? Affet paşam, sadece benim olmanı istemekle bencillik mi ettim? Ama sana böylesine koşulsuz ve böylesine aşikar bir sevgiyle bağlandığımı bile bile sevgimi karşılıksız koymayacaksın herhalde. Çünkü biliyorum nerde başı eğik biri, nerde sevgiye muhtaç bir çocuk varsa ordasın. Ve biliyorum, her mektubum gibi bu mektubum da karşılıksız paşam. Biliyorum bu gerçeği. Bu gerçekle eriyor, bu gerçekle bitiyorum; ama şunu biliyorum ki, her gün yeni bir gün ve her gün yeni bir sen. Paşam, güneş gibi doğuyorsun her gün. Ve bugün rüyalarımı süsleyen sen, yarın sana kavuşacağım diye çırpınan ben. İşte bugün o gün paşam. Bugün 10 Kasım. Acının da güzel bir yanı var bugün. Sıcaklığını bir kez daha hissediyor ellerine dokunuyorum. Terk edilmiş bütün sensizlerin gözüyle ağlıyorum sana. Ve biliyorum, artık bu mektubum bana geri gelmeyecek paşam. Bu mektup sana gelmese bile senin yolundaki Mustafa Kemallere gidecek. Ve bugün herkes senin için bir daha, bir daha ölmek isteyecek. Bugün senin günün paşam! Ölüm günün değil, doğum günün kutlu olsun. Saygılarımla İPEK AĞLAMAZ 11-D 378 4

AHMET ÜMİT BİLİNMEYENİ VE BİLMEDİĞİMİ ARAŞTIRMAYI SEVİYORUM' Bab-ı Esrar, Patasana, Kavim ve İstanbul Hatırası nda ciddi bir araştırma var. Bu araştırmaları nasıl ve ne kadar sürede yaptınız? Hititler i yazdığım zaman Patasana da arkeolog değildim ama araştırdım ve yazdım. Beyoğlu Rapsodisi ni yazdığımda mimar değildim ama Beyoğlu nda oturuyordum. Kukla yı yazdığımda gazeteciyi yazdım. Kavim de Süryanileri yazdım ama başlarken hiçbir bilgim yoktu. Önce hikâyemi kuruyorum ve hikâyemin geçtiği yeri araştırıyorum. Konya ysa Konya üzerine okumaya başlıyorum ve Konya ya gidiyorum. Defalarca Konya ya giderek orada hayat nasıldır, güneş nasıl doğar, geceleri nasıldır, insanlar nasıl konuşur, nasıl yemek yerler, evler nasıl yapılmıştır, caddeler nasıldır Bütün bunları hem gözlemliyorum hem de fotoğraflarını çekiyorum ve insanlarla röportaj yapıyorum. Bu araştırma ve inceleme süreci olmadan hiç bilmediğim alanları anlatmak zor olur. Benim tarzım böyle. Ben daha çok bilinmeyen ve benim de bilmediğim şeyleri araştırmayı ve bunları okura aktarmayı, romanımda kullanmayı seviyorum. Kendimden sıkılıyorum. Ben kendi duygularımı biliyorum ve yeni bir şeyler istiyorum. Öteki insanların hikâyeleri daha çok ilgimi çekiyor. Yurtdışında en çok hangi ülkelerde okunuyorsunuz? Almanya, İspanya ve Yunanistan da çok okunuyor kitaplarım. 5

AHMET ÜMİT Sizde ayrı bir yeri olan yaptınız hangisi? Çıplak Ayaklıydı Gece ilk öykü kitabım. Oradaki öyküler çocuğun ilk ayağa kalkıp yürümesi gibi. O anlamda özel bir yeri olduğunu söyleyebilirim. MEKÂN OLMADAN İNSANI ANLATAMAZSINIZ Mekânlar sizin için çok önemli. Mekânlar mı romanlarınızın konusunu belirliyor, yoksa hikâyenize göre mekân mı belirliyorsunuz? Tarihî bir roman yazarak günümüz İstanbul unu anlatırsanız komik olur. İnsan mekânsız anlatılmaz, çünkü insan mekânla birlikte vardır. İnsanı insan yapan şeylerden bir tanesi mekândır. Mağaralar, kerpiç evler, betonarme evler... Şimdi gökdelenler yapılıyor marifetmiş gibi. İnsanla beraber mekânlar oluşur ve bütün romanlarda mekânlar önemlidir. İstanbul Hatırası ndaki gibi bir şehir söz konusuysa, mekânı şehir boyutuna yükselterek önce İstanbul u yazma fikri oluştu. İstanbul u nasıl yazarım düşüncesiyle İstanbul Hatırası ndaki hikâyeye yoğunlaşmış oldum. Peki Ahmet Ümit hangi türleri okumayı seviyor? Hangi yazarları okumayı tercih ediyorsunuz? Son dönemde Türkiye de polisiye yazan yazarla- rın sayısı arttı. Ama araştırma ve polisiye derseniz bu pek yok. Araştırma yaparak roman yazan veya o döneme ait roman yazanlar var. İhsan Oktay Anar ın romanlarında da o döneme ait araştırmalar yapıldığını görürüz. Orhan Pamuk un Benim Adım Kırmızı ve Beyaz Kale gibi romanlarında da bunları görebiliriz. Bir bütün olarak belki benim gibi hem araştırma hem polisiye olarak öne çıkan bir yazar tipi galiba yok. Ama polisiye yazan pek çok yazarımız var. Polisiye okumayı çok seviyorum ama polisiyenin iyi olanı çok az. Örneğin benim için çok iyi polisiye Umberto Eco nun Gülün Adı ve Foucault Sarkacı romanlarıdır. Agatha Christie nin romanlarından RogerAckroyd Cinayeti, Doğu Ekspresi nde Cinayet ve On Küçük Zenci yi okumayı severim. 6

AHMET ÜMİT Yoğun olarak klasikleri okumayı çok seviyorum. Sait Faik, Yaşar Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Selim İleri, Adalet Ağaoğlu ve Orhan Kemal gibi yazarları okumayı seviyorum. Eskiden Türk yazarların tüm kitaplarını alıp okurdum destek olmak için. Şimdi de destek olmak için alıyorum ama bana hitap etmiyorsa okumuyorum. Türk yazarları okumayı çok anlamlı ve önemli buluyorum. Türkiye de çok az kitap okunuyor ve bizim öncelikle bu yazan insanlara çok ihtiyacımız var. Yazan insanlara şans verilmesi lazım. Dünyada yine klasikleri okumayı seviyorum. Dostoyevski, Steinbeck ve Tolstoy romanlarını okumayı çok seviyorum. Günümüz yazarlarından Paul Auster, Salman Rüşdi nin kitaplarını, Milan Kundera nın bazı kitaplarını ve Arap edebiyatından Necip Mahfuz u seviyorum. BAŞKOMİSER NEVZAT, POLİSİYE YAZI DİZİSİNDE ORTAYA ÇIKTI Komiser Nevzat karakteri nasıl ortaya çıktı? Bu karakteri yazacağınız romanlarınızda kullanmayı düşünüyor musunuz? Sekiz romanım, yirmiye yakın kitabım var. Bu sekiz romanın ikisinde Başkomiser Nevzat var, yirmiye yakın kitabın da dördünde var. Genelde hep aynı karakteri kullanmayı sevmiyorum aslında. Yeni Yüzyıl Gazetesi nin Genel Yayın Yönetmeni Okay Gönensin, Avrupa da ve Amerika da pazar günleri yayımlanan polisiye tefrikalarından bahsetti ve biz de böyle bir polisiye yapalım dedi. Ben tefrikanın sıkıcı olacağını, bir bölüm başlayıp biten hikâyelerin daha iyi olacağını söyledim. Başkomiser Nevzat karakteri böyle ortaya çıktı. Sonra o kadar çok beğenildi ki, bunun dizisini yaptılar sonra reytingler düşük olunca yayından kaldırıldı. Yapımcılar Başkomiser Nevzat ı kendilerine göre şekillendirdiler, ben de bunun üzerine romanını yazdım ve Kavim de ete kemiğe büründürdüm. İstanbul 2700 yıllık bir şehir ve bu şehri anlatacağım ben. İstanbul Hatırası nda hiç bilmediğim karakterler yaratarak onları tanımlamaya girersem zamanımın büyük bölümünü onlara ayıracaktım. Okurlarımın da benim de bildiğim bir karakterlerle başlamayı tercih ettim. En az bir romanda daha Başkomiser Nevzat olacak. Henüz karısıyla kızının katilini bulmadı, onları bulması lazım. 7

AHMET ÜMİT İKİ YÜZ ODALI BİR KONAĞIN TEK ODASINDA YAŞIYORUZ İstanbul Hatırası nda muhteşem bölüm girişleri yazmışsınız. Kralların Tanrıyla konuşması bizi o dönemlere götürüyor O dönemi getirmek önemli. Biz bir hazinenin üzerinde oturuyoruz. Tarih bize bir hazineyi armağan etmiş. Bu hazine, iki yüz odalı bir konak. Yaklaşık 200 bin yıllık bir tarihi var. Ama biz bu 200 odalı konağın bir odasında oturuyoruz. 1071 de geldik bu topraklara, bizi öncesi ilgilendirmiyor. Türk ve Müslüman kültürü bizi ilgilendirir, bunun dışındaki 199 bin yıllık kültür bizi ilgilendirmez diyerek böyle bir aptallık ve sekterlik yapıyoruz. Ondan sonra turist niye gelmiyor diyoruz. Çünkü senin tarihe bakış açın çarpık, tarihini anlamıyorsun ki! Önündeki odaların kapısını açıp girmiyorsun ki, mesela Helenistik dönemde ne varmış, Likya da ne varmış bakmıyor umurunda değil. Çünkü tembel, her şey para onun için. Turizm sadece para için olduğundan, çoğu insan turizmle kültür ilişkisini kurmuyor. Sığ insanlar olarak kalıyoruz, birbirimize kötü davranıyoruz, denizimiz kirleniyor, tarihi eserlerimiz çalınıyor BEN İSTANBUL UN ÇIĞLIĞIYIM İstanbul Hatırası nda İstanbul tarihiyle ilgili çok detaylı bilgi veriyorsunuz. Bu kadar detaylı bilgi vermenizin nedeni İstanbul un değerini insanlara anlatmak mıydı? Yeryüzünün hem doğa olarak en güzel hem tarih olarak en zengin şehri İstanbul. Dünyanın çeşitli şehirlerini gezdim, İstanbul dan daha güzel bir yer yok. Ancak bu şehir ağır tahribat altında, doğası, ormanları ve tarihi dokusu tahrip ediliyor. Ayasofya yla denizin arasında Bizans sarayı var, onun üzerine otel kurdular. Dünyanın hangi ülkesinde bu yapılsa sorumlu tüm yetkililer hapse girerdi. Bu şehrin çığlığı yok, şehrin çığlığını sanatçılar, duyarlı sivil toplum örgütleri, çevreciler ve akademisyenler dile getiriyor. Ben de bu çığlığı dile getirmek için bu kadar tarihin ayrıntısını anlattım. Ey insanlar farkına varın burada neyin üzerinde oturuyorsunuz, bu yaşadığınız şehrin farkına varın, kendinize gelin diye uyarmak ve silkelemek istedim. 8

AHMET ÜMİT KIRILMA NOKTASI MOSKOVA DA GEÇİRDİĞİM İKİ YIL Moskova da geçirdiğiniz yıllar size neler kattı? Çok fazla şey kattı. Okuduğumuz okul enternasyonal bir okuldu. Dünyanın her yerinden insanlar vardı. Öyle bir ortamda insanlığın evrensel duygulara sahip olduğunu öğreniyorsunuz. Dilleri, dinleri, ırkları ne olursa olsun insan denen varlığın insan olduğunu öğreniyorsunuz. Bütün bunların aslında temelde çok farklı şeyler katmadığını görüyorsunuz. Şefkatin, sevginin, kahramanlığın, alçaklığın, bencilliğin, ego şişkinliğinin, aptallığın evrensel olduğunu görüyorsunuz. Bunların hiçbirinin ulusu yok. Çok büyük deneyimler ediniyorsunuz. Orada farklı ülkelerden insanları tanımanın yazarlığıma çok büyük katkıları oldu. Yazarın asıl malzemesi insandır. Bir yazar ne kadar farklı insan tanırsa ve ne kadar derinlemesine insanlarla ilişkiye girerse çok daha fazla derin nitelikli karakterler yaratabilirsiniz. Ben Moskova da yazar olmaya karar verdim, çünkü o sürece kadar politik bir aktivisttim. Türkiye de askeri rejimin olduğu o dönemlerde Ahmet Ümit askeri rejime karşı mücadele eden sol bir örgütün içerisindedir. 82 Anayasası na karşı duvarlara afişler yapıştırırlar. Ve Ümit in birkaç arkadaşı yakalanır. O da operasyon hakkında bir rapor yazar. İşte o raporla aslında ilk hikayesini yazmıştır. O hikaye Prag da 40 ayrı dilde yayınlanan Barış ve Sosyalizm Sorunları Dergisi nde yayınlanır. Ve böylece Ümit in ilk hikayesi 40 ayrı dilde yayınlanmış olur. Tabii edebi özelliklerinden dolayı değil, politik özelliklerinden dolayı. Ama bu ona bir cesaret verir. Demek ki yazabilirmişim der. İşte 12 Eylül dönemi ve o günün koşulları onun yazarlık yolculuğunda oldukça belirleyicidir. Hikayeler yazmaya başlar. Daha sonra eğitim için gittiği Moskova da şiir yazmayı dener. 89 yılında yayınlanan ilk kitabı Sokağın Zulası bir şiir kitabıdır. Daha sonra diğer kitapları gelir ve derken Türkiye de olmayan, ya da olan ama edebi bir tür olarak kabul edilmeyen polisiye türünde ilk romanı, Sis ve Gece yi yazar. Ahmet Ümit bugün polisiye roman denilince Türkiye de ilk akla gelen isim. Sadece polisiye türünde değil eserleri. O her şeyi konu alıyor ve pek çok türde eser veriyor. Ahmet Ümit ile polisiye, yeni çıkan kitabı Olmayan Ülke, şu an yazmakta olduğu Şems Cinayeti hakkında konuştuk. 9

AHMET ÜMİT Polisiye yazmamın asıl sebebi 14 yaşımdan 29 yaşıma kadar olan hayatım Polisiyeye başlamam yazarlığa başlamam gibi kendiliğinden oldu. Çıplak Ayaklı Gece adlı öykü kitabımda bir hikaye vardı. O zaman Şehir Tiyatroları nda yönetmen olan arkadaşım Ali Taygun bu öyküyü okudu ve dedi ki Sen polisiye yazıyorsun. Ben polisiye yazdığımı düşünmüyorum tabii. Sonra anladım; 78 kuşağından biriyim. 1974 ten 1989 a kadar olan 15 yılım tam bir kaçmaca kovalamaca içerisinde geçti. Sürekli can derdindesin, kendini korumaya çalışıyorsun. Tabii 14 yaşımdan 29 yaşıma kadar yaşadığım hayat yazmaya başlayınca da etkisini gösterdi. O yıllarda yaşadığımız adrenalin kendini yazarken de hissettirdi. Ve polisiye yazmaya başladım. Kitaplar insanlarda bilgi susuzluğu uyandırmalı Edebiyatçılar ya da romanlar yanıtlar vermez, soru sorarlar. Ben eğer bu soruları doğru sorarsam insanlar başka kitaplara yönelmeye başlarlar. Kitaplarım eğer insanlarda bilgi susuzluğu uyandırdıysa, onları, kafalarında oluşan soruların yanıtlarını bulmak için başka kitaplara yönlendirdiyse bu benim açımdan başarılı bir iş olduğu anlamına gelir. Yazar muhalif olmalıdır Yazar muhalif olmak durumundadır. Çoğu zaman muhaliflik denilince politik muhaliflik anlaşılır. Oysa yazarın muhalifliği politikayı da kapsayan bütün yaşama karşı bir muhalifliktir. Yaşadığımız hayatın olumsuzlukları, yanlışlıkları nelerdir? Bunları anlatırız. Bunların içinde tabii politika da vardır. Aşk da, arkadaşlık da, komşuluk da vardır. Bunların hepsini kapsar aslında yazarın muhalifliği. Ama tabii sadece mesaj vermek için de yazmayız bir şeyi. Bir roman mesaj verdiği kadar eğlendirir, hoşça vakit geçirtir, estetik haz verir, hayal gücünü uyandırır, kışkırtır. Son kitabım Olmayan Ülke beni çok mutlu etti. Benim annem çok iyi bir masal anlatıcısıdır. Muhtemelen benim yazarlık yeteneğim de ondan geliyor. Annem terziydi, kız çırakları vardı. Bir yandan dikiş dikilirken bir yandan da annem onlara masallar anlatırdı. 1995 yılında ben bir masal kitabı yazdım. Daha doğrusu annemden dinlediğim bir masalı düzenleyip yazdım. Masal Masal İçinde. Bu kitap inanılmaz bir etki yarattı. Pek çok özel ilköğretim okulunda ve özel kolejlerde yardımcı ders kitabı olarak okutuluyor. Ne zaman gitsem öğretmenler Ne olur bize bir tane daha yazın diyor. Benim de kafamda hep vardı, yine annemin anlattığı masallardan birini kendime göre değiştirerek yazmaya başladım, o sırada Rüzgar adında bir erkek torunum oldu. Kitabımdaki kahramanın ismini de Rüzgar yaptık. 10

AHMET ÜMİT Kitap aslında şunu anlatıyor; günümüzde hem dünyada hem ülkemizde insanlar ne yazık ki kültürleri, etnik orijinleri, dini inançları, yaklaşımları farklı olduğu için birbirlerini dışlıyorlar. Bir arada yaşamak yerine birbirini düşman gibi görmek eğilimi var. Masalımız da insan kızı Su ile büyücünün oğlu Rüzgar ın aşkını anlatıyor. Su ile Rüzgar ne büyücülere yaranabiliyorlar, ne de insanlara. Onlar da olmayan ülkeye gidiyorlar. Çünkü umut, olmayan ülkede. Çünkü umut olmayan kültürde. Aslında ben bunu anlatmak, çocuklara da bunu söylemek lazım. Olmayan Ülke yi 7 den 70 e her yaştan çocuk okuyabilir. Binbir Gece Masalları gibi. Bu, beni çok mutlu eden bir kitap oldu. Şu anda Şems cinayetini araştırıyorum. Mevlana nın yakın dostu, büyük aşkı olan Şems 700 küsur yıl önce Konya da öldürülür. Bir gün kapı çalınır, Şems i dışarı çağırırlar. Şems çıkar ve bir daha kendisinden haber alınamaz. Bilinen bilgi budur. Bu konu çok ilgimi çekti ve bu cinayeti eksen alan bir roman yazmaya karar verdim. Bu adamlar Şems i neden öldürmek istemişler? Şems nereye gitmiş? Şems in Mevlana yla ilişkisi nedir? 1.5 yıldır arada bir Konya ya da giderek bunun araştırmasını yapıyorum. Mutlu olduğum kitaplar bana başarıyı ve kariyeri getirdi Bir yazarın ulaşmaya çalıştığı şey başarı olmamalıdır. Mutluluk olmalıdır. Başarı dediğimiz şey aslında mutluluğumuzu oluşturan dallardan biridir. Ama bazen başarı için mutluluğumuzdan vazgeçtiğimiz olur. Bence bu tam bir felaket. Şems in cinayetiyle ilgili romanım için 15 gün önce Konya ya gittim. Her yer kar içindeydi. Mevlana türbesine 50 metre yakınlıkta bir otelde kaldım. Gece yarısı çıkıp Konya sokaklarında dolaştım. İnanılmaz bir ruh halim vardı. Muhteşem duygular hissettim. O kitabı yazmak için o kitapta yer alan kahramanlar gibi hissetmem gerekiyor. İşte bence mutluluk bu. Bunu hissedersem ve peşinden gidersem başarı da gelecektir. Kariyer de peşinden gelir. Hep inandığım ve mutlu olduğum kitapları yazdım. Bu kitaplar da bana başarıyı ve iyi bir kariyeri getirdi. Polisiye metin yazmaktan daha fazla keyif alıyorum Ben kendimi herhangi bir türle sınırlamıyorum. Kendimi polisiye yazarı, felsefe yapan, masalcı, denemeci olan biri olarak görmüyorum. Ben bir edebiyatçıyım. İyi roman yazarım. Önemli olan konuyu bulmak. O konu benim için enteresan olmalı. Ama itiraf etmek gerekirse polisiye metin yazmaktan daha fazla keyif alıyorum. Çok eğlenceli oluyor. Yazarken sıkılmıyorum. Ben çok sıkılan bir adamım. Polisiye bu sıkıntıdan insanı kurtaran bir tür. Kitabın içindeki katiller, kurbanlar, polislerin hepsi siz oluyorsunuz. Heyecanlı oluyor. Ben de tıpkı bir işçi gibi çalışıyorum Ben mutlaka her sabah yazmak düşüncesiyle kalkarım. Yazmaya da çalışırım. Bazen yazamam. Ekstra bir şey olmazsa muhakkak Beyoğlu ndaki ofisime gelip çalışırım. Bir işçi gibi. Kitap öncesinde büyük bir araştırma yaparım. Her şey bittikten sonra 15-20 tane çok güvendiğim arkadaşıma yazdıklarımı okuturum. Onlar da eleştirilerini söylerler. Katıldıklarımı değiştiririm. Katılmadıklarım kalır. En son olarak da uzanırım Romalılar gibi divana. Bir kişi okur kitabı. Değiştirilecek bir yer varsa not aldırırım. Ondan sonra kitap çıkar. 11

AHMET ÜMİT Yazdığım sırada aslında romanın içerisindeyim Ben yazarken görürüm. Her şey canlanır ve yaşamaya başlarım. Yazdığım sırada ben romanın içerisindeyimdir. Hem mekanı, hem zamanı, hem de karakterlerimin ruh halini hissederim. Dolayısıyla yazdığım şeyde bir görsellik oluşturur. Ben yazarken gördüğüm için okur da görmeye başlar. Birçok hikayem beyaz cama ve beyaz perdeye aktarıldı. Sinema ya da dizi başka bir alandır, edebiyat değildir, dolayısıyla bunu yapan arkadaş benim sözcüklerle anlattığım hikayeyi görüntülerle anlatmaktadır. Onları çok yargılamak istemem. Ama birebir yazdığım metnin ve sözcüklerin oraya aktarılması imkansız. O nedenle toleranslı yaklaşırım onlara. Beni mutlu eden yazdığım hikayenin özüne uygun davranmaları, aklımdakine benzer olmasıdır. Yazmak aslında tam anlamıyla bir ruh göçü Yazmak, öyle bir şey ki bir yaşam tarzı demek daha doğru. Çok mutluluk veren bir şey. Tanınan bir yazarım, insanlar beni yolda görünce elimi sıkarak teşekkür ederler. Türkiye de hayatını kitaplarla uğraşarak geçiren ve bundan para kazanabilen sayılı yazarlardan biriyim. Saygın bir iş yapıyorum. Ama asıl beni mutlu eden şey: bir tane hayatımız var bizim, bir formda yaşıyoruz. Ben Ahmet Ümit, erkek olarak dünyaya geldim, Türkiye de yaşıyorum mesela. Ama yazarken bütün bunların dışına çıkabiliyorsunuz. Kadın, çocuk, yaşlı olabiliyorsunuz. Çiçek, kuş, balık olabiliyorsunuz. Yaşamadığınız hayatları yaşama şansı buluyorsunuz. Ruh göçünü sağlamış oluyorsunuz. Bu inanılmaz bir deneyim. Bir hayat içerisinde onlarca hayat yaşama şansını sana veren bir şeydir yazar olmak. 50 yaşımdan sonra film çekeceğim Ben kendime 50 yaşımdan sonra bir film çekmeliyim diye bir hedef koydum. Şimdi 48 yaşındayım. Sinemacı değilim ama film çekebileceğime inanıyorum. Bir romanımı filme çekebilirim. Belki de daha iyi çekerim. Çünkü ben gördüğümü kağıda döküyorum. Tek sorun sinemanın yüksek maliyetli bir iş olması. Beyza Ünlü 11-D 397 12

ATATÜRK E MEKTUP Büyük bir sevgiyle selamlıyorum sizi. Türk milletinin kalbindeki sevgi gibi bir sevgiyle. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Türk Ulusunu karanlık geleceğinden aydınlıklara çıkaran ve üstün insani meziyetleriyle tanınan ulu önderimiz Atatürk üm... Bu mektubu size yazıyorum. Yazmak ihtiyacındayım. Çünkü beni, bizi, ancak siz anlarsınız. Bu mektup; sizin aydınlattığınız yoldan yürüyen ve sonsuza dek yürüyecek olan güvendiğiniz vatan evlatlarının mektubudur. Atatürk üm Siz ki düşmanın hasta adam dediği Osmanlı ya ruhunu kazandırdınız. Siz ki küçük yaşlarda başladınız askerliğin eğitimine, hayatın askerliğine Bize ayakta durmayı, bağımsızlık için mücadele etmeyi, yılmadan yıkılmadan ilerlemeyi, çağdaş uygarlık seviyesine çıkmamız gerektiğini ve daha birçok şeyi siz öğrettiniz bize Köylerimizi çeteler bastı, ırza, namusa, cana ve mala etmediklerini bırakmadılar. Ne işkenceler çekti bizden öncekiler. Her şeye rağmen Türk yılmadı yıkılmadı... Azim ve kararlılık kabardı yüreklerde Bunların hiçbiri kolay olmadı!.. Bu vatan kolay kazanılmadı. Şehitlerimizin kanının rengini aldı bayrağımız. Hepsi sizin kararlılığının Türk ün azmiyle birleşince oldu. Sizin sayenizde oldu. Sağ olun. Bize armağan ettiğiniz bütün değerler için de sağ olunun! Biz şimdi sizin bize armağan ettiğiniz cumhuriyetle, büyük bir gayretle yükselmeye çalışıyoruz. Birliğimizi bozmaya çalışıyorlar ama başaramıyorlar. Çünkü biz tek yürek olarak atılıyoruz yarınlara. Sevgi bağlarıyla başarmayı umut ediyoruz. Sizin gösterdiğiniz yoldan gidiyoruz. Size minnettarız. Bunun o kadar çok sebebi var ki, saymakla bitmez. Sizin deha seviyesindeki beyin gücünüz, birçok dünya devletine örnek olmuştu. Sizin hakkınız ödenmez. Ama yine de elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Bizler; edep, ahlak, gelenek ve göreneklerimizle Türk Milletiyiz. Askeriz, şehidiz, gaziyiz. İnsan hakları ve demokrasi ile ilerleyenleriz. Sevgili Gazi'miz. Sevgili Mustafa Kemal'imiz, Atatürk'ümüz... Biz senin o çakmak çakmak gözlerinden yayılan, bizi ışıtan ve ısıtan ateşle, hepsinin üstesinden geleceğiz. Bu yolda ölmek var, dönmek yok hiç birimize. Ne sizin ruhunuzu, ne o cennet mekan şehitlerimizin ruhunu azapta bırakmayacağız. Buna andımız var. Size bu mübarek görevi ve başarıyı nasip eden Yüce Allah da şahittir ki, emanetine sahip çıkacağız. Medeniyet ve demokrasi adı altında, insan hakları diyerek Cumhuriyeti, bu vatan ve aziz bayrağı, kanımızın son damlasına kadar, aklımızın bedenimizin son hücresine kadar koruyacağız ve kıyamete dek yaşatacağız. Sizi tekrar tekrar selamlıyorum. Saygılarımla... Şehla EROĞLU 13

BAZI İLLER VE İSİMLERİNİN NEREDEN GELDİĞİ AĞRI İsmi sınırları içindeki Ararat dağından alır. Çok eski çağlarda yeryüzü korkunç bir su baskınınına uğradı.(nuh Tufanı) Nuh peygamber bütün canlılardan bir çifti alarak bir gemiye bindirdi. Gemi Cudi (İslam kaynaklarına göre) (Hristiyan kaynaklarına göre de Ararat Ağrı) dağına kondu. Ararat, önce aran sonra da Ağrı adını aldı. BOLU Önceleri Bithynion Romalılar döneminde ise Claudiopolis adı verildi. Türkler burayı alınca Claudiopolis sözcüğünü kısaltıp sadece polis dediler. Daha sonra bu da halk dilinde değişerek Bolu oldu. Çankırı İlkçağda Gangra kalesinin eteğinde kuruldu. İsmini Gangra kalesinden alan Çankırı ya yakın zamana kadar Çangırı ve Çenğiri deniliyordu. Diyarbakır Bakır ülkesi anlamına gelmektedir. Bu ismin kaynağı Diyar-ı Bekir dir. Bekir in memleketi anlamına gelir. Bunun nedeni de Bekir b. Va il adlı Arap göçebe boyunun buraya yerleşmiş olmasından kaynaklanır. Diyarbakır ın eski adı Amid veya Amed dir. Gelen veya bizim anlamına gelir. Dede Korkut kitabında Amid e Hamid de denilmiştir. 14

BAZI İLLER VE İSİMLERİNİN NEREDEN GELDİĞİ Edirne Romalılar döneminde imparator Hadrianus tarafından kurulduğu için şehir Hadrianopolis dını alır. Hadrianus un şehri anlamına gelen bu sözcük, sonradan değişimlere uğrayarak Edirne halini aldı. Kütahya Frigler buraya Katyasiyum veya Katiation adını vermişlerdir. Daha sonra yöre halkı buraya Kütahya demiştir Muş Bir rivayete göre Süryanicedeki suyu bol anlamına gelen Muşa dan diğer bir rivayete göre ise Şehrin kurucusu Muşet den gelmiştir Nevşehir Onsekizinci yüzyıla kadar şehir bir köydü ve adı Muşkara idi. Daha sonra Nevşehirli Damat İbrahim Paşa köyünü geliştirdi ve yeni şehir anlamında Nevşehir adını verdi. Siirt Siirt adının Keldani aslından geldiği ve şehir anlamına geldiği söylenir. Diğer bir rivayete göre ise Sert kelimesinin bozulmuş şeklidir. 15

BAZI İLLER VE İSİMLERİNİN NEREDEN GELDİĞİ Rize Kafkas kökenli bir kelime olduğu sanılmaktadır. Ordu Eski adı Kotyora dır. Halk tarafından bu isim değişikliğe uğramıştır. Trabzon Trapezus sözcüğünden gelir. Anlamı dört köşe dir. Tunceli Burada bazı maden yataklarının bulunmasından dolayı şehre Tunceli adı verilmiştir. Yani tunç ülkesi demektir. Van Van ı Asur kraliçesi Semiramis kurdu. Bundan dolayı şehre Şahmirankent adı verildi. Daha sonra Persler döneminde buraya Van adında bir vali geldi ve şehri bayındır hale getirdiğinden şehre onun adı verildi. YOZGAT Yozgat isminin kaynağına ilişkin değişik söylentiler vardır. Yozgat sürü veya otlak kent anlamına gelir. Bozok yaylası eskiden beri hayvancılığın gelişmesinde önemli yer tutmuştur. Yozkent, sürüleri bol olan şehir anlamına gelmektedir. daha sonra bu ismin Yozgat olarak değişikliğe uğradığı ileri sürülmektedir. Yozgat adı yabancı tarih kitaplarında uskat, juskat, yougat, yüz-kat, yozhourt şeklinde geçer. bir söylentiye göre; Yozgat sözcüğünün aslı yüzü yoz (koyun sürüsü memleketi) olduğundan yozkent veya rakımın yüksek oluşundan dolayı da yüz-kat tır. Cumhuriyet döneminde TBMM birinci dönem milletvekillerinden Süleyman Sırrı İçöz ün 4 Kasım 1922 tarihli teklifi üzerine Bozok ismi kaldırılarak 1923 senesinde itibaren ilin adı Yozgat olmuştur. Şilan EKİNCİ 16

DENEME İSTANBUL BİZİ DİNLER Puslu gözlerle bakıyorduk şehre. Şehir ayaklarımızın altındaydı. Bir muammanın belirlediği çizgide hayal üstüne hayal kuruyorduk. Şehre bakıyorduk; uzun uzun ama soluksuz, kimsenin göremediği çizgide, kimsenin işitemediği sessizlikle; bilemediğim sorularla ve bu adam kim dediğim benliğimle bakıyorduk şehre. Bu sefer farklıydı şehir; farklılaşmaya çalışıyordu, sanki canlı bir tablodan çıkan cansızlar gibi hareketli; ama bu havayı soluyunca kendinden geçen bir şair gibi kıvranıp duruyordu. Zavallı diyenleri, kızanları, bağıranları duyuyordum. Acıyordum onlara. Acıyor ve üzülüyordum. İçimde merhamet duygusu kabarıyordu. Aslında onlar şehre değil de şehrin onların içinde yarattığı kasvete küfrediyorlardı. Şehrin onların kaderlerine müdahale etmesine kızıyorlardı. Şehir bir muammaydı, insanlar ondan da muamma. Bu muammada ne varsa işte ben ordaydım, işte ben seni o muammada bulmuştum. Şimdi oturmuş şehrin sol tarafında, ayaklarımız uçurumda birbirimizi seyrediyoruz. Aslında birbirimizi değil, bizi biz yapan o şehri seyrediyoruz. O ağlamaklı gözlerinde parçalanan Haliç i, ayaklarının altında kalan İstanbul'un topraklarını seyrediyorum. Sen olduğun için bu şehri, bu uçurumu seviyorum. Sen olduğun için bu şehirdeki tüm insanları seviyorum. Beni hep korkutan tabancaları, mezarlıkları bile seviyorum. Şehrin ışıklarında ağlıyor yine gözlerin. Sen ağladıkça kül rengi bir kartpostala dönüşüyor İstanbul. Sen ağladıkça o kül rengi kartpostalda beni hep korkutan tabancaları, mezarlıkları görüyorum. Tahammül edemiyorum bu duruma. Kül rengi kartpostalı beyaz bir zarfa yerleştirip yorgun bir güvercinle yolluyorum. Uzun uzun el sallıyorum güvercine, sanki bir daha gelecekmiş gibi... Akşam koyulaşıyor, denizin yorgun dalgaları sahile vuruyor. Uzun uzun bakıyorsun dalgalara. Aslında dalgalara değil, seni alıp götüren bu şehre bakıyorsun. Gitmek istiyorsun artık çünkü korkuyorsun. Bu şehir ikimize fazla diyorsun. Bense seni dinlemiyor, ağladıkça yanağının kenarında beliren o çukuru seyrediyorum. O çukurda geçmişini, çocukluğunu görüyorum. Boşluğa çizilen bir resim gibi bakıyorsun artık. Sanki ayrılığın resmini yapmak istiyor da yapamıyor gibisin. Bu boşlukta afallıyor ve kaybediyorsun: Beni ve İstanbul u... Elinde o yorgun güvercinden aldığın kartpostalla geri gelmeyeceğini bilerek sonsuz bir özlemle bakıyorsun gözlerime. İşte o zaman anlıyorum, bütün kartpostalların neden bu kadar hüzünlü olduğunu. O zaman bu kartpostal da bu şehirde, bizim aşk için büründüğümüz son kimliğimiz olsun. ELVEDA... İPEK AĞLAMAZ 11/D 378 17

SONBAHAR.. Gelişinle gelmişti sonbahar şehrime. Kalbime diktiğin binalar nefes almamı zorlaştırıyordu Bir hayli yorgundu içimdekiler, Ortaya dökülmeye Çırpınmaktan bitkin düşmüş kollarımı uzatamadığımdan mı? Bıraktın beni? Yoksa içindekini her gün hatırlattığım için mi? Beyaz sayfalara beyaz kalemle yazmak gibi saçmaydı işte Düşüncelerim Seni seviyordum değil mi? Seni istiyordum sadece Düğümlenmiş duygularımda senin sevgini aradım hep, Seni aradım hep. Ama hep sensizliği buldum avuçlarımda NERGİS KAPLAN - 11/B 18

YALNIZLIK DOKUZ HARF ÜÇ HECE Genciz hepimiz; umutlarla, hayallerle girdiğimiz sokaklar var. Kuş cıvıltılarının etrafı donattığı, çiçeklerin açtığı Yavaş yavaş büyüyen, gelişen bedenlerimiz gibi ruhumuz da olgunlaşıyor ve daha çok yara alıyoruz. Küçükken düşüp kanattığımız dizlerimiz yerine ruhumuzda yaralar olmaya başlıyoruz. Bazı zamanlar bu yaralara merhem sürecek bir el bile bulamıyorsunuz yalnızlıktan. Yanan canınızla gözlerinizden akacak olan yaşı silmeye de İlk zamanlar acı gelir, zorlar sizi. Kendinizi yalnızlığın evreninden sanırsınız. Hıçkırıklarınızla yastığa gömülürsünüz. Ben, hep ben, neden ben dediğinizi duyar gibiyim. Tüm insanlar kendini dünyanın merkezi zannetmez mi zaten? Ama bu yaşanılan hep gelip geçici durumlar. Bunları ben yaşıyorum da söylüyorum diye değil; gerçekten öyle olduğu için öyle. Hani derle ya: zaman her şeyin ilacı diye, gerçekten zaman geçip geriye baktığınızda zaman her şeyin ilacı oluvermiş ve geçmişe çoktan geçmiş olmuştur. Umut edin sadece Umudunu kaybedenin hiçbir şeyi yoktur. Ve daima yüzümüz ileriye dönük olmalı. Bu hayat bir yere kadar çift kişiliktir çünkü yalnızlığın çaresi bulunmuş der gripin Zozan BUGUTEKİN 19

ÜNLÜLERDEN ANILAR NAZIM HİKMET RAN Nazım Hikmet'in Bursa Cezaevi'nde tutsaklık günleri. Koğuş arkadaşlarını okumaya yazmaya yönlendiren Nazım, aynı zamanda cezaevi yönetimine de yardım etmektedir. Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı'ndan bir müfettiş gelir. Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre: - Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir? der. Nazım ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım'ı tepeden tırnağa süzer ve: -Demek Nazım sizsiniz, der. Nazım'a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası, gidebilirsiniz, der. Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe: -Ömer Hayyam adını duydunuz mu? diye sorar. Müfettiş hemen atılır: -Kim duymaz Hayyam'i. Nazım: -Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi? diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür, görüyorsunuz sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin Adalet Bakanı'nı ve sizi kimse anımsamayacak, der çıkar. PEYAMİ SAFA Atatürk edebiyatçılarla konuşmak istemiş ve onları Dolmabahçe Sarayına davet etmişti. Peyami Safa'da ünlü bir gazeteci ve yazar olarak davetlilerin arasındaydı. Atatürk bir ara Halid Fahri Ozansoy'a -Siz bize edebiyat nedir anlatınız, demiş. Halid Fahri Ozansoy'da kendince edebiyatın tanımını yapmıştır. Fakat sözünü bitirmeden Atatürk, Ozansoy un sözünü kesti ve -Olmadı efendim olmadı! Ozansoy çok bozulmuştu fakat karşısındaki Atatürk olunca bir şey diyemedi ve ardından Atatürk'te kendince edebiyat tanımını yaptı. Konuşmanın ardından bir ses yükseldi. -Olmadı paşa hazretleri, olmadı. Bu Peyami Safa'dan başkası değildi ve ardından bir edebiyat tanımı da o yaptı. Atatürk bu tanımı beğenmişti ve Peyami Safa'ya teşekkür etti. 20

ÜNLÜLERDEN ANILAR CAN YÜCEL Can Yücel'in ne dediği pek anlaşılmazdı. O kendine has boğuk sesiyle, adeta yeleli bir aslan gibi gürleyerek konuşur ve ne dediğini kimse pek anlayamazdı! İşin şakası, belki de bu yüzden herkesten daha rahat küfür ederdi Can usta! Fakat onun 90'lı yıllardaki yayıncısı Mustafa Aksoy bir gün telefonda bana şu müjdeyi verdi: "Cihan, Can Baba'nın konuşmaları bundan sonra daha iyi anlaşılacak! Meğerse adamcağız yıllardır elmaya yakın büyüklükte bir kistle yaşıyormuş da haberi yokmuş, az önce Ankara'da bir ameliyatla o kisti aldırdık. Bundan sonra ne dediğini daha iyi anlarız!.." Can Baba'nın, konuşmasına bile etki eden bu kisti alındıktan sonra konuşmaları biraz daha anlaşılır oldu olmasına ama ettiği küfürlerde herhangi bir şey değişmedi. Hatta küfürler daha anlaşılır bir hale gelince de pek iyi olmadı. Süleyman Demirel kendisine ettiği bir küfür nedeniyle Can Baba'ya o vakitler dava bile açmıştı, anımsarsanız! Can Baba, Demirel'in kendisini affedeceği yolunda çıkan haberler üzerine "Alavara" adlı kitabında o vakitler "Özrü Kabahatinden Büyük" adlı şu şiiri yazmıştı: Ben kahraman değilim/ Demirel beni affedecekmişse/ Kolay gelsin! Benim endişem,/ Ya beni affetmeden önce/ Eceli gelip ölürse... Ama onu affetmeye benim/ Sıkletim yetmez/ Ne de cesedim.. Atatürk ile ilgili anı örneği: "1935 senesinde idi. Atatürk'ün Çanakkale'ye geleceği rivayetleri dolaşıyordu. O zamanlar dünyanın bazı yerlerinde olduğu gibi, memleketimizin de bazı bölgelerinde Yahudiler aleyhinde bir hareket ve ayaklanma baş göstermişti. Bu hal karşısında bütün Museviler mallarını, mülklerini satarak yolculuğa hazırlanıyorlardı. Bunlar, o zaman rivayet olduğuna göre Filistin'e gitmek istiyorlardı. İşte bu sıralarda "Atatürk Çanakkale'ye geliyor!" dediler. Çok sevindim. Çünkü Atatürk'ü daha önce hiç görmemiştim. Heyecanla Atatürk'ün geleceği Balıkesir Caddesi'ne koşarak gittim. Bütün Çanakkale halkı orada toplanmıştı. Ben de bir kenara dikildim. 21

ÜNLÜLERDEN ANILAR Bu esnada yanımda tesadüfen bulunan birkaç Yahudi'nin fısıltı ile pek hararetli olarak konuştuklarını gördüm. Alakadar olmaya vakit kalmadan karşıdan birkaç otomobil göründü. "Atatürk geliyor!" sözü yeniden ağızdan ağza dolaştı. Halkın "Yaşa, Varol!" nidaları arasında Atatürk otomobilinden indi. Alkışlar devam ediyor, o da halkın ortasında ilerliyordu. Garip bir tesadüf ve talih eseri olarak Atatürk bizim önümüze gelince hafif bir duraklama yaptı. Halka bakıyor ve kalabalığı selamlıyordu. Tam bu esnada yanımda bulunan ve biraz evvel fısıltı halinde, fakat hararetli konuşan Yahudilerden biri, ileriye doğru yürüdü ve Atanın önüne atıldı. Muhafızlar mani olmak istediler. Atatürk: - Bırakın, gelsin! Dedi. Bu Musevi vatandaş, Atatürk'ün önünde ellerini açtı, omuzlarını yukarıya kaldırarak: - Paşam bizi kovuyorlar. Biz ne yapacağız? Dedi. Atatürk, bu şekilde önüne atılan bu adamın ne demek istediğini ve kim olduğunu derhal anlamıştı. Buna rağmen sordu: - Sen kimsin? Ben Paşam, Çanakkale Musevilerinden Avram Palto. Sizi kim kovuyor? Hükümet mi Kanun mu? Polis mi? Jandarma mı? Bana söyle? dedi. Bu Musevi vatandaş durakladı, şaşaladı. Biraz sonra kendini toparlayarak cevap verdi: - Hayır Paşam, halk kovuyor. Atatürk, bu adamın yüzüne dikkatle baktı, gülümsedi ve: - Halk isterse beni de kovar, dedi ve yürüdü. 22

ÜNLÜLERDEN ANILAR HALİT AKÇATEPE "Tiyatrocu arkadaşlarla Ankara Gençlik Parkındaki bir çay bahçesinde oturuyorduk. Bir yere telefon etmem gerektiği için ikide bir kalkıp karşıdaki genel telefona gidiyor fakat telefondan ses gelmediği için tekrar gelip yerime oturuyordum... Gide gele iyice yorulmuş ve sinirlenmiştim... Sonunda garsona seslendim: - Kardeşim bir de sen baksana, şu telefondan bir ses geliyor mu? - Peki Halit Ağabey, gidip bakayım. Garson koştu telefonun yanına gitti, ahizeyi kaldırmadan, evet, hiç elini bile sürmeden telefona kulağını dayadı dinledi, dinledi, sonra oradan bana bağırdı: - Yoo, hiç ses gelmiyor! " Ayşenur EREK 23