Geceleyin de, sana özgü bir nafile olmak üzere teheccüde kalk ki, Rabb in seni Makam-ı Mahmud a eriştirir. (İsra, 17/79) Bizim ayetlerimize ancak, kendilerine hatırlatıldığı zaman hemen secdeye kapanan, asla büyüklenmeksizin Rab lerini hamd ile tesbih eden kimseler iman ederler. Onların yanları geceleri yataktan uzaklaşır, korku ve ümit arasında Rab lerine dua ederler ve rızıklandırdığımız şeylerden de Allah yolunda harcarlar. Onların bu yaptıklarına karşılık gözlerini aydın edecek nasıl bir mükâfatın saklandığını kimse bilmez! (Secde, 32/15 17) Ebu Hureyre Radıyallahü- Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Gecenin üçte biri geçtikten sonra AHahü Teala dünya göğüne iner ve: "Ben her şeyin hakimiyim, Ben her şeyin hakimiyim, kim Bana dua eder, duasını kabul edeyim? Kim Benden ister, istediğini vereyim? Kim Benden bağışlama diler, kendisini bağışlayayım?" diye buyurur. Fecr vaktine kadar bu hal üzere devam eder. ( Müslim: Salâtu'l-müsafirîn: 168) Ebû Hureyre (r.a)'dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Geceleyin kalkıp namaz kılan ve karısını uyandırarak ona da kıldıran, şayet kalkmak istemezse yüzüne su serpen erkeğe Allah rahmet eder, (günahlarını bağışlar). Yine geceleyin kalkıp namaz kılan ve kocasını uyandıran, kalkmak istemezse yüzüne su serpen kadına da Allah rahmet eder (günahını bağışlar)" (Ebû Davûd, Salâtü'tTatavvu', 18). Hadis-i şerif insanı teheccüd namazı 1 / 7
kılmaya teşvik ettiği gibi, aile fertlerini kaldırıp onlara da bu faziletli namazı kıldırmaya teşvik etmektedir. Yine Ebû Hureyre ve Ebû Saîd el-hudrî (r.a) Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu rivâyet etmişlerdir: "Kim geceleyin uyanır ve karısını da uyandırarak beraberce iki rekat namaz kılarlarsa, Allah'ı çok zikreden erkek ve kadınlardan yazılırlar" (Ebû Davûd, Vitr, 13). Allah'ı çok zikreden erkek ve kadınlar ise Allah'ın mağfiret ve mükâfatına nail olacaklardır. Kur'an-ı Kerimde onlar hakkında "Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar, işte Allah bunlar için bağış ve büyük mükâfat hazırlamıştır" (el-ahzab, 33/35) buyurulmuştur. ALLAH IN RIZASI İBADETLE KAZANILIR Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Allah kendilerine mükâfatlarını tam olarak versin ve kendi lütfundan daha da artırsın diye (böyle yaparlar). Şüphesiz O, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir." (Fatır;30) Ayet-i kerimeden anlaşılan odur ki, insan yapmış olduğu amelinin, ibadet ve zikrinin mükâfatının karşılığını eksiksiz, hatta fazlasıyla alacaktır. Allah-u Zülcelal'in fazlı ve keremi ile sevapların mükâfatı kat kat fazla olacaktır ki, bu Allah'ın rahmetinin bolluğunu gösterir. Allah-u Zülcelal kendisine ibadet edilmesinden ve çok yalvarılmasından razı olur. Çünkü Allah'a, kulunun münacatı çok hoş gelir. O halde, gece-gündüz Alllah'a ibadet edip yalvarana muamelenin nasıl olacağını sen düşün! Allah-u Zülcelal'in rahmetine muhtaç kullar olarak, geceleri seher vakitlerinde çokça yalvarıp, ömrümüz yettiği sürece af ve mağfiret talebinden geri kalmamamız gereklidir. Çünkü geçmiş Evliyaların yaşantısına baktığımız zaman, ömürlerinin çoğunu Allah-u Zülcelal'e ibadetle geçirdiklerini görüyoruz. Herkes uyurken, senin kalkıp Allah-u Zülcelal'e münacaat etmen, yalvarman, diğer vakitlerde yapacağın dualardan çok daha kıymetlidir. Allah aşıklarının gönülleri nurlarla aydınlanmıştır: Şeyh Şehabeddin Ömer Sühreverdi şöyle demiştir: "Hakiki Allah aşığı, gece zikir ve münacaata başlayınca, onun gecesinin nuru gündüzüne yayılır. Gündüzü de gecesinin himayesinde olur. Onun gönlü Allah-u Zülcelal'in nurlarıyla münevver olur. Kalbi Allah'ın kalelerinden 2 / 7
bir kale içinde olur." Anlatıldığına göre, Allah-u Zülcelâl Peygamberlerden birisine şöyle vahy etmiştir: "Gerçekten benim bazı kullarım var ki onlar beni sever, ben de onları severim. Onlar bana kavuşmayı özler, ben de onlara kavuşmayı arzularım. Onlar beni zikreder, ben de onları zikrederim. Onlar bana nazar eder, ben de onlara nazar ederim, onların yoluna girersen seni de severim. Onlardan yüz çevirirsen sana kızarım." Bunun üzerine o Peygamber: "Ya Rabbi! Onların alameti nedir?" diye sorunca, Allah-u Zülcelâl şöyle buyurdu: "Şefkatli bir çobanın koyunlarını takip edip izlediği gibi, onlar da gündüzleyin gölgeleri takip ederek ibadet vakitlerini tespite uğraşırlar. Gün batımında kuşun yuvasına dönmeyi arzuladığı gibi, onlar da bana ibadet için güneşin batmasını arzularlar. Gece olup her sevgili sevgilisiyle başbaşa kalınca, onlar bana ibadet için ayakta durur, yüzlerini benim için secdeye sererler. Benim kelamımla münacaat ederler. Kendilerine ihsan ettiğim nimetler için beni övüp dururlar. Onların benim için katlandıkları sıkıntıları görüyor, muhabbetimden dolayı nasıl dertlendiklerini işitiyorum. Onlara ilk olarak üç nimet veririm: Birincisi: Kalplerine nurumdan bir parça nur atarım, artık benim onlardan haber verdiğim gibi onlar da benden haber verirler. İkincisi: Eğer yedi kat gökler, bütün yerler ve ikisinin içindekiler sevap olarak onların mizanına konacak olsa, onların yaptıklarına karşılık olarak bunları az bulur, kendilerine daha fazlasını veririm. Onların yaptıkları bu ibadetin ecri, benim yanımda daha fazladır. Üçüncüsü: Onlara zatımla yönelirim. Bir düşün! Benim zatımla yöneldiğim bir dostuma ne vereceğimi hiç kimse bilebilir mi?" Görüldüğü gibi gece ibadeti, Allah-u Zülcelal'in sevgisine ulaştıran çok büyük bir vesiledir. Bütün bunları dinleyip anladıktan sonra, insan gece uykusundan fedakârlık yaparak Rabbiyle başbaşa kalmalıdır. Bakınız, bütün bu bahsedilenler, bizim için ibret verici ve ibadete teşvik edici olmalıdır. Gece ibadet ve taatle meşgul olanlara bakın, hepsi Allah-u Zülcelal'in rızasını, sevgisini kazanmış zatlardır. 3 / 7
GECE İBADETE KALKMAK İÇİN NELER YAPMALI? Sen kendini onlardan uzak görme! Seninle onlar arasında ne fark var ki, sabahlara kadar uyku uyuyorsun, nefsinin her istediğini veriyorsun da ruhunun gıdası olan ibadetten uzak kalıyorsun? Anlaşılan odur ki sen kendinden utanıyor ve bu ibadetleri yapmaya azmediyorsun, fakat gece uykudan kalkamıyorsun. Sebebine gelince, gece kalkabilmenin şartlarından ve gece yapılan ibadetlerin manevi hazzından haberinin olmamasıdır. Zahiri ve batıni kolaylaştırıcı sebepler olmadıkça, gece uykusundan kalkmak hakikaten çok zordur. Bunun zahiri sebepleri dörttür: Birincisi: Fazla yemek yememektir. Çünkü çok yemek, çok uykuya sebep olur ve bu suretle kalkmak da zorlaşır. Âlimlerden bazıları, müridlerin akşam sofrasına giderek: "Sakın çok yiyip, çok içip, çok uyumayın; çünkü çok yer, çok içer, çok uyursanız; sonra ölüm anında çok pişman olursunuz." derdi. İşte, gece kalkabilmek için birinci şart; az yiyip, mideyi hafif tutmaktır. İkincisi: Vücudu gündüzleri haddinden fazla yormamaktır. Çünkü bu sebeple sinirler zayıflar ve çok uykuya ihtiyaç hâsıl olur. Üçüncüsü: Öğleden sonra biraz uyumaktır. Buna "kaylule" denir. Bu uyku, gece kalkmak (kıyam) için yardımcı bir sünnettir. Dördüncüsü: Gündüzleri isyana (günah, gaflet) dalmamaktır. Çünkü bu hal, kalbi karartır ve rahmeti celbedecek sebeplere engel olur. Adamın biri Hasan-ı Basri'ye (ks): "Ben gece kalkmak için her çareye başvurur, hatta abdest suyumu da hazırlarım. Böyle iken yine de uyanamam, bunun hikmeti nedir?" diye sormuş. Hasan-ı Basri de şöyle cevap vermiştir: "Günahların seni bağlıyor." Haram lokmadan sakınmazsan ahiretini kaybedersin Âlimin biri şöyle demiştir: "Oruç tuttuğun zaman, kimin yanında ve nasıl bir lokma ile iftar ettiğini düşün. Çünkü insanın yediği bir lokma ile kalbi öyle bir döner ki, bir daha eski haline gelemez. Bütün günahlar kalbi katılaştırır ve gece kıyamına engel olur. Buna en çok neden olan da haram lokmadır. Helal lokma ise başka hiç bir şeyin yapamayacağı şekilde, kalbe tesir eder, kalbi cilalandırır, iyiliğe ve ibadete çeker. Kalplerini murakabe halinde bulunduranlar, İslam'ın şehadetinden (dini bilgi olarak) başka, bunu 4 / 7
tecrübe ile de bilirler." Bu sebepten bazıları şöyle demiştir: "Nice lokmalar var ki, insanı gece kıyamından, nice bakışlar var ki, insanı Kur'an okumaktan alıkoyarlar. İnsanoğlu bir lokma yemek veya bir iş sebebiyle, bir senelik gece ibadetinden mahrum olur. Namaz insanı kötülükten alıkoyduğu gibi kötülükler de insanı namazdan ve diğer iyiliklerden alıkoyarlar." Gece ibadete kalkmanın batınî sebepleri dörttür: Birincisi: Müslümanlara kin beslemekten, bid'atlerden ve fuzuli dünya meşgalelerinden kalbin salim olmasıdır. Kalbi dünya meşgalesi ile dolmuş kimse, geceleyin kalkamaz. Hatta kalksa bile meşgalesiyle uğraşır, huzur içinde ibadet edemez, ibadeti hep vesvese ile geçer. İkincisi: Düşünce ile korkunun galip olması. İnsanoğlu, ahiretin güçlüklerini ve cehennemin derelerini düşündüğü zaman, uykusu kaçar ve korkusu çoğalır, bu sayede de gece ibadetine devam eder. ALLAH dostlarının dediği gibi: "Cehennemi düşünmek, abidlerin uykusunu kaçırmıştır." Üçüncüsü: Gece ibadetinin faziletini, bu husustaki ayet, hadis ve diğer sözlerden öğrenmektir. Bu sayede insan ümitlenir, heveslenir, cennetteki yüksek derecelere rağbeti artarak gece ibadetine yönelir. Dördüncüsü: Allah-u Zülcelalin sevgisi ve iman kuvveti. Gece ibadetini kolaylaştıran amellerin en kuvvetlisi, Allah-u Zülcelalin sevgisi ve iman kuvvetidir. Çünkü gece namaz kılan insan, okuduğu her kelime ile Allah-u Zülcelal'e münacaatta bulunduğunu, hatta kalbinden geçenlere de Allahu Zülcelal'in vâkıf olduğunu, kalbinden geçen hataraların (en ince düşüncelerin) Allah-u Zülcelal'in ilhamı olduğunu bilir. Allah-u Zülcelal'i seven kimse, elbette O'nunla tenhada yalnız kalmayı ister ve sevgilisi ile münacaattan da zevk alır. Bu zevk onu kıyamını uzatmaya sevk eder. GECE İBADETİNİN ZEVKİ Ebu Süleyman Darani (k.s) şöyle demiştir: "İbadet erbabının gece karanlığında yaptıkları ibadetten aldıkları zevkleri, eğlence erbabının eğlence yerlerinde aldıkları zevkten daha fazladır. Hatta eğer geceler olmasaydı, yaşamayı dahi arzu etmezdim." 5 / 7
Yine Ebu Süleyman Darani şöyle demiştir: "Abidlerin gece ibadetinde aldıkları zevki, ibadetlerin sevabı ile karşılaştıracak olsan, o zevk, ibadetlerinin mükâfatından çok daha fazla gelirdi." Âlimlerden biri de şöyle demiştir: "Dünyada cennet nimetlerine benzeyen tek bir şey varsa, o da âlimlerin gece ibadetinden aldıkları zevktir." Ebu Derda (ra) der ki: "Allah-u Zülcelal'in bir takım kulları var ki, bunlara 'ebdal' denir. Bunlar Peygamberlerin halifeleri ve yeryüzünün direkleridir. Nübüvvet sona erince, Hz. Peygamber (s.a.v) kavminden bir kısmını onların yerine koydu. Onların böyle olması, fazla namaz, fazla oruç ve tabii ibadetlerinden dolayı değil, ancak ciddi verâ ve samimi niyet sahibi olup herkese iyilik düşünmelerinden ve Allah için nasihat etmelerindendir. Onlar korkaklığa varmayan sabır, zillete düşmeyen tevazu sahibidirler. Onları Allah-u Zülcelâl seçti. Onlar İbrahim (aleyhisselam)'ın kalbi gibi bir kalbe sahiptirler." Ebu Derda'dan bu sözleri rivayet eden zat diyor ki: Ebu Derda'ya dedim ki, bunlardan daha üstün vasıflı birilerini duymuş değilim, bu dereceye nasıl ulaşılabilir? Ebu Derda (r.a) şöyle devam etti: "Dünyayı terk ile bu seviyeye ulaşabilirsin. Zira sen dünyayı terk ettiğin zaman, ahirete yönelirsin. Ahireti sevdiğin nisbette dünyadan yüz çevirirsin. Dünyadan yüz çevirdiğin nisbette de sana faydalı olanı görür, bulursun. Allah-u Zülcelâl, kulunun iyi talebine karşılık, ona doğru yolu gösterir, onu korur. Şunu da bil ki, bu anlattığım, Kur'an-ı Kerim'dedir. Nitekim Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Muhakkak ki Allah, sakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir." (Nahl;128) Görüldüğü gibi mükâfatlar nasıl ibadet, zikir ve taatle olursa, yine hayır, hasenat ve yardımla, Allah kişiye ecir ve sevabını kat kat verecektir. Ariflerden bir zat şöyle demiştir: "Allah-u Zülcelâl seher vakti, uyanık kimselerin kalbine bakar ve onların kalbini nur ile doldurur. Onların kalpleri hikmetle dolar. Sonra onların kalplerinden hoşlanmadıkları şeyler, gafillerin kalbine aktarılır." Allah-u Zülcelal'in rahmet ve bereketini talep 6 / 7
etmeye ve rızasını kazanmaya çalışmalıdır. Yoksa şu zamanda, insanın maneviyatı, yok olup gidiyor ve ebedi saadetin dünyanın kazanılması çok zorlaşıyor. Bütün gayretimizi verirsek, ancak az bir miktarını kazanabileceğiz. Cenab-ı Mevlâ Hazretlerine kendisine layık kul, Peygamber Efendimiz Hazretlerine layık ümmet ve İlâh-î Ente Maksûdî ve Rızâ ke Matlûbî sırrına erenlerden eylesin (Âmin) 7 / 7