HÜMEZE SÛRESİ Nuzul 34 / Mushaf 104 Surenin Adı: Adını ilk âyetinden alır. Hümeze-Lümeze gibi kavram çiftleri genelde bir mananın iki kutbunu ifade eder. Gizli-Açık, Arkadan-Önden manası kelimenin bu yapısından kaynaklanmaktadır. Buhârî ve bazı tefsirler onu ilk âyetinin tamamıyla anarlar. Surenin Nuzul Yeri ve Zamanı: Sûre Mekke de nâzil olmuştur.
MEKKE Mina Müzdelife Arafat KABE Tüm ilk tertiplerde Kıyame ile Murselât arasına yerleştirilir. Muhtemelen 5. yıla denk gelir. Muhammedi Davete karşı Mekke Müşrikleri dört safhalı bir inkar eylem planı uygulamışlardır. Suskunluk safhası Alay safhası İftira safhası Fiili saldırı safhası Bu sure, müşrik Mekke toplumunun Muhammedi davete karşı takındıkları bu dört safhadan alay safhasına delalet eder. Surenin Konusu: Hümeze sûresi, insanın hemcinslerine karşı küstahça tavırlara bürünmesinin psikolojik tahlilini yapar. Hor görme, tahkir, alay, karalama, gıybet, kusur ve ayıp aramayı ahlâksızlık sayıp reddeden bu sûre, bütün bu hastalıklı tavırların temeline kendini bilmezliği yerleştirir. Zira ancak kendini bilmezler sonsuza dek yaşayacağını zanneder (2-3). Bu sûrenin Mekkî sûreler arasındaki kardeşi Kalem, Medeni sûreler arasındaki tefsiri Hucurât sûresidir. Sûrenin konusu ahlâktır. Kibirli tipin psikanalizini yapar.
Sûrede mal, aslında takvâ dışında başkalarından daha fazla sahip olduğumuz her şeyi temsil etmektedir. Fazladan sahip kılındığı şeyleri, onlara sahip olmayanları küçümseme ve tahkir etme, onların hukukunu çiğneme ve şerefine dil uzatma sebebi sayan herkes, yazıklar olsun denilen hümeze ve lümeze sınıfına girer. Bunlar kırıp geçiren bir azaba mahkûm edilerek alçalışın dibini boylayacaklardır (4-6). Nasıl ki iftira ve karalama buna maruz kalan insanın yüreğini yakar, işte bu suçun cezası olan hutame de mücrimin yüreğinden yükselecektir (7). Yani; ihanet ettiği fıtratı, sesini bastırdığı vicdanı, güdülerinin emrine verdiği bilinci ve kötüye şartlandırdığı bilinçaltı Allah tan mahrum bırakılmanın acısıyla onu yakan bir cehenneme dönüşecektir. Muhtemel soru şudur: Bu tavır Allah ı neden böylesine gazaplandırır? Bu önemli sorunun muhtemel cevabı da şudur: İşin özü itibarıyla bu tavır, kendini Allah yerine koymaktır. Zira insanların amel defterlerini Allah tutar, hata ve kusurlarını o kaydeder. Başkalarının hatalarını ve ayıplarını arayan, Allah tan rol çalmaya kalkmış ve haddini aşmış demektir.
ب س م للا ح ن م ا ر ح ن م م RAHMÂN RAHÎM ALLAH IN ADIYLA و ل ك ل ه ا ز ة ا ز ة ١ 1 GİZLİ-açık, arkadan-önden sürekli iftira atıp kara çalan, çekiştirip ayıp kusur arayan herkes kendine yazık etmiştir! (1) (1) Humeze-lumeze gibi kavram çiftleri, tıpkı muzzemmil-muddessir çifti gibi genelde bir mânanın iki kutbunu ifade ederler. Gizli-açık, arkadan-önden çevirisinin gerekçesi budur. Kur an daki tüm kullanımlarından yola çıkarak; el-hemz in arkadan el-lemz in de yüzüne yapılan çekiştirme ve karalama olduğunu söyleyebiliriz. Niçin ism-i fail olarak hemmâz ve lemmâz gelmemiş sorusunun cevabı açıktır: Günahkârı değil günahı hedef almak için. ح نذى ج ا ع ا ا ا ل و ع ندد ه ٢ 2 İşte, malı yığan ve onu birikim sayan bu tiptir; (2) (2) Lafzen: onu sayan veya onu yığdıkça yığan. س ب ح نر ا ا ه ح خ ل د ه ٣ 3 O, malının kendisini ölümsüz yapacağını sanmaktadır. ك ن ل ن ب ذ نر ف ى ح ط ا ة ٤ 4 Hayır, aksine o kırıp geçiren ve iliklere işleyen bir ateşin dibine savurulacak;
و ا ا ح د م ك ا ا ح ط ا ة ٥ 5 Sahi sen nereden bileceksin kırıp geçiren ateş nedir? ح ا وق د ة ٦ ن ا م للا 6 O Allah ın tutuşturulmuş ateşidir. ح نتى ت نطل ع ع ل ى ح ل ف پ د ة ٧ 7 O öyle bir ateştir ki, bütün bir iç dünyalarını (3) kaplayarak yükselir: (4) (3) Duygunun kalpteki en yoğun halini ifade eden fuâd ın çoğulu olan ef ideh, duyma ve düşünme, bilme ve inanma gibi insani yeteneklerin tümüne birden delalet eder. Kalp, hem maddî/fizikî hem mânevî mânada kullanılırsa da, ef ideh yalnızca mânevî duyular için kullanılır. Çoğul geldiğinde insanın bütün bir iç dünyasını ifade eder (Hûd: 120). (4) Tettali u fiili bu ateşin dışarıdan değil içeriden dışarıya yükseleceğini, içinden yanıp dışını yakacağını ifade eder. Adeta emanet edilen fıtratın, bastırılan vicdanın, saptırılan bilincin, güdülerin emrine verilen bilinçaltının ve duyguların, kendilerini Allah tan mahrum eden sahiplerinden intikam almak için yaktığı bir ateştir.
(Nuzul 70 / Mushaf 11 : Hud 120 Aşağıdadır.) و ك ا ل ن ق ص ع ل ك ا ر ح ن ب اء ح م س ل ا ا ن ث ب ت ب ه ف ؤ اد ك و ج اء ك فى ه ذ ه ح ق و ا و ع ظ ة و ذ ك م ى ل ا ؤ ا ن ر ١٢١ 120 BAK, elçilerin haberlerinden senin gönlünü(138) takviye edecek olan kısmını sana aktarmış bulunuyoruz. Bu haberlerin içerisinde, hem sana hakikat hem de mü minlere bir öğüt ve uyarı ulaşmış olmaktadır. (138) Fuâdek: kalb ile arasındaki farkı vurgulamak için fuâd gönül olarak çevrilmelidir. İşitme ve görmeyle gelen kalbin yatışma ve itminan hâlini ve beş duyu ile toplanan bilgilerin iç dünyada yaptığı ilk etkiyi ifade eder. Esasen fe d kökü, ateşli hastalık, şiddetli ateş, et kızartma anlamına gelmektedir (Mekâyîs). Bu durumda fuâd kalbin özel bir durumudur. Yani, Türkçe deki yüreği yanmak, kâlbi tutuşmak, içine ateş düşmek deyimleri fuâd ile ifade edilir. Bu âyette kelimenin bu anlamı hayli belirgindir. Zira bu sûrede anlatılan kavimlerin feci akıbeti, muhatabın içini yakıp kavuran cinstendir. Hz. Peygamber üzerinde de bu etkiyi yapmış olmalı ki, bu sûre için beni ihtiyarlattı itirafında bulunmuştur. ح ننه ا ع ل ه م ا ؤ ص د ة ٨ 8 İşte o ateş onların üzerine güdümlenmiştir; فى ع ا د ا ا ندد ة ٩ 9 Uzayıp giden parmaklıklar arasında (kendi zindanlarına mahkûm olacaklardır).