Analiz. seta TÜRKİYE DE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SİSTEMİNİN SORUNLARI MURAT ÖZOĞLU



Benzer belgeler
MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ

BĠR MESLEK OLARAK ÖĞRETMENLĠK

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ

* Kontenjan açık kaldığı takdirde, 07 Ekim 2010 tarihinde yedek ilanı yapılıp, 08 Ekim 2010 tarihlerinde yedek adayların kayıtları yapılacaktır.

ÜNİVERSİTEDE KULLANILAN TERİMLER

TÜRKİYE DE MESLEKİ EĞİTİM

MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINA BAĞLI EĞİTİM KURUMLARINA ÖĞRETMEN OLARAK ATANACAKLARIN ATAMALARINA ESAS OLAN ALANLAR İLE MEZUN OLDUKLARI YÜKSEKÖĞRETİM

Temel bilimlerde araştırmacı ve uzman yetiştirmek

MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ

TEL: FAKS: MAİL:

Amaç. Dayanak. Kapsam

Mesleki ve Teknik Yükseköğretim ve Meslek Yüksekokullarının Yeniden Düzenlenmesi Çalışmaları

BİYOLOJİ ÖĞRETMENİ TANIM. Çalıştığı eğitim kurumunda, öğrencilere biyoloji ile ilgili eğitim veren kişidir. A- GÖREVLER

T.C. NEVŞEHİR ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNDEN

YÜKSEKÖĞRETİM KURULU 2018 YILI YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI SINAVI YERLEŞTİRME SONUÇLARI RAPORU

SANAT TARİHİ ÖĞRETMENİ

Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yılı Hizmetiçi Eğitim Faaliyet Raporu

FİZİK ÖĞRETMENİ TANIM. Çalıştığı eğitim kurumunda öğrencilere fizikle ilgili eğitim veren kişidir. A- GÖREVLER

Yayımlandığı Tebliğler Dergisi Tarih:Mayis2006 Sayı:2584

ORTAÖĞRETİME ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEDE "MESLEK BİLGİSİ" BAKIMINDAN FEN-EDEBİYAT VE EĞİTİM FAKÜLTELERİNİN ETKİLİLİĞİ

MATBAA ÖĞRETMENİ TANIM. Çalıştığı eğitim kurum ya da kuruluşunda; öğrencilere ya da yetişkinlere, matbaa meslek alanı ile ilgili eğitim veren kişidir.

GEMİ İNŞAATI VE GEMİ MAKİNELERİ MÜHENDİSİ

SOSYOLOG TANIM A- GÖREVLER

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım..

DERS: EĞİTİM YÖNETİMİ

BİYOMEDİKAL MÜHENDİSİ

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI GÜZ DÖNEMİ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLAR ve KONTENJANLARI

BAŞVURU ŞARTLARI YÜKSEK LİSANS İÇİN; DOKTORA İÇİN;

GİRNE ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK TEŞKİLAT VE İŞLEYİŞ YÖNETMELİĞİ

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI GÜZDÖNEMİ İLANI

LÜTFEN KAYNAK GÖSTEREREK KULLANINIZ 2013

Ülkelere göre öğretmen yetiştirme modelleri

2017 LYS: Tercihler Kalite ve İstihdam Odaklı

FİZİK MÜHENDİSİ TANIM

FEN FAKÜLTESİ TARİHÇEMİZ AMACIMIZ

Beykoz İlçesi Üniversiteye Giriş Analiz Çalışması (2012, 2013 ve 2014 Yılları)

ULUSAL EĞİTİM PPROGRAMI (UEP) NEDİR?

Sayın Bakan, Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel. Kurumu Genel Müdürü, Danışma Kurulu Üyeleri, Kurumların Saygıdeğer

T.C. NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü

T.C. MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü. Mesleki Gelişim Programı

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİLLER YÜKSEKOKULU

Bilgi Toplumunda Sürekli Eğitim ve Yenilikçi Eğitimci Eğitimi

KİMYA ÖĞRETMENİ. Çalıştığı eğitim kurumunda, öğrencilere, kimya ile ilgili eğitim veren kişidir.

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ YÖNETİM KURULU KARARLARI

YENİ OKUL SİSTEMİ (4+4+4) UYGULAMALARININ YANSIMALARI

EĞİTİM-ÖĞRETİM GÜZ YARIYILI LİSANSÜSTÜ ÖĞRENCİ ALIMI

TEKSTİL TERBİYE ÖĞRETMENİ

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNDEN

c) Yabancı Uyruklu Adaylar İçin:

MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ LİSANSÜSTÜ (DOKTORA, TEZLİ/TEZSİZ YÜKSEK LİSANS) PROGRAM İLANI

MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ LİSANSÜSTÜ (DOKTORA, TEZLİ/TEZSİZ YÜKSEK LİSANS) PROGRAM İLANI

1. AMAÇ Bu yönergenin amacı lisans düzeyindeki programlar arasında yatay geçiş ile öğrenci kabulüne ilişkin esasları düzenlemektir.

KİMYA ÖĞRETMENİ TANIM. Çalıştığı eğitim kurumunda öğrencilere kimya ile ilgili eğitim veren kişidir. A- GÖREVLER

İKCÜ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ BAHAR DÖNEMİ BAŞVURU İLANLARI

ÇORLU MESLEK YÜKSEKOKULU ELEKTRONİK VE OTOMASYON BÖLÜMÜ

İLKÖĞRETİM MATEMATİK ÖĞRETMENİ

T.C. NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü

KAFKAS ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ ÖĞRENCİ İŞLERİ DAİRE BAŞKANLIĞI

KONAKLAMA İŞLETMECİLİĞİ ÖĞRETMENİ

GÜZ DÖNEMİ BAŞVURU İLANLARI

ÇORLU MESLEK YÜKSEKOKULU GELENEKSEL EL SANATLARI PROGRAMI FAALİYET RAPORU

tepav Yeni Milli Eğitim Kanun Tasarısı Bütçesi: Nicelik mi, Nitelik mi? Mart2012 N POLİTİKA NOTU Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

Kimya Anabilim Dalı 10 öğrenci 6 öğrenci Sayısal

BAHAR DÖNEMİ BAŞVURU İLANLARI

GAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ NDEN

SU ÜRÜNLERİ MÜHENDİSİ

Fen Bilimleri Enstitüsü

ELEKTRONİK MÜHENDİSİ

SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAHAR YARIYILI TEZLİ ve TEZSİZ YÜKSEK LİSANS KONTENJANLARI

ZİRAAT MÜHENDİSİ (HAYVANSAL ÜRETİM)

KONYA TEKNİK ÜNİVERSİTESİ TEKNİK BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULU

ÖĞRENCİ İŞLERİ DAİRE BAŞKANLIĞI 2013 YILI FAALİYET RAPORU

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ VE SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ NE HOŞGELDİNİZ

PETROL VE DOĞALGAZ MÜHENDİSİ

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ PRATİK DİNİ HİZMETLERVE MESLEKİ UYGULAMA YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI GÜZ DÖNEMİ İLANI

2017 YGS ve LYS de neler değişti?

YÜKSEKÖĞRETİMDEN ENDÜSTRİYE: NİTELİKLİ İNSAN GÜCÜ ÇALIŞTAYI

T.C. NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü

GOÜ FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ COĞRAFYA BÖLÜMÜ

T.C. Ege Üniversitesi Eğitim Fakültesi. Öğretmenlik Uygulaması ve Öğretmenlik Uygulaması-II Dersleri Kılavuzu. Şubat, 2015 İZMİR

YÜKSEK LİSANS BİLİM SINAV TARİHİ VE YERİ BİLİM SINAV TARİHİ SAAT YÜKSEK LİSANS PROGRAMLARINA KESİN KAYIT HAKKI KAZANAN ADAYLARIN DUYURULMASI

İLKÖĞRETİM ANABİLİM DALI SINIF ÖĞRETMENLİĞİ DOKTORA PROGRAMI

ACIBADEM ÜNİVERSİTESİ YAZ DÖNEMİ YÖNERGESİ. KAPSAM ve DAYANAK

MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ

Artık çocuğunuzu hep İmam Hatip'li olacak

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ ADAY ÖĞRENCİLER TANITIM KATALOĞU

Siirt İli İşgücü Piyasasında Nitelikli İşgücü İhtiyacı ve Mesleki Eğitim by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Bilimleri Enstitülerinde Yaşanan Sorunlar ve Yeniden Yapılandırma İhtiyacı

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ HAVACILIK VE UZAY BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

(EK-C) TİCARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ BANKACILIK ve FİNANS PROGRAMI. Genel Bilgi

BARTIN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ NDEN

ZİHİN ENGELLİLER SINIF ÖĞRETMENİ

16 Temmuz 2013/07 no.lu Üniversite Akademik Kurulu Karar Tutanağı Madde Şubat 2013/02 no.lu Üniversite Akademik Kurulu Karar Tutanağı Madde 13

İLAN AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNDEN BAŞVURU TARİHİ VE ADRESİ

T.C ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ Fen Bilimleri Enstitüsü Eğitim-Öğretim Yılı Bahar Yarıyılı Lisansüstü Programlara Öğrenci Alım İlanı

MOLEKÜLER BİYOLOJİ VE GENETİKÇİ (MOLEKÜLER BİYOLOG)

Transkript:

seta Analiz. S E T A S i y a s e t, E k o n o m i v e T o p l u m A r a ş t ı r m a l a r ı V a k f ı w w w. s e t a v. o r g Ş u b a t 2 0 1 0 TÜRKİYE DE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SİSTEMİNİN SORUNLARI MURAT ÖZOĞLU

S E T A A N A L İ Z seta Analiz. CİHAN S ayı: 17 Şubat 2010 TÜRKİYE DE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SİSTEMİNİN SORUNLARI MURAT ÖZOĞLU İÇİNDEKİLER CUMHURİYET DÖNEMİ VE ÖNCESİNDE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME 5 ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEDE ÜNİVERSİTE DÖNEMİ 7 EĞİTİM FAKÜLTELERİNİN DURUMU 12 ANADOLU ÖĞRETMEN LİSELERİ 16 HİZMET İÇİ EĞİTİM 19 ÖĞRETMEN YETERLİKLERİ 22 ÖĞRETMENLERİN İSTİHDAMINA İLİŞKİN SORUNLAR 23 ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNİN TOPLUMSAL STATÜSÜ 26 SONUÇ VE ÖNERİLER 29 KAYNAKLAR 35 2 0 1 0 Y a y ı n h a k l a r ı m a h f u z d u r

T Ü R K İ Y E D E Ö Ğ R E T M E N YE TİŞTİRME ÖZET Toplumların iktisadi kalkınmayı ve refahı yakalayabilmeleri, rekabet odaklı küresel ekonomiye ayak uydurabilmeleri ve daha da önemlisi kültürel varlıklarını devam ettirebilmeleri için, sürekli olarak, güncel bilgi ve becerilerle donatılmış, kendi kültürel değerlerini benimsemiş ve farklı kültürlere karşı saygılı bir insan gücü yetiştirmeleri gerekmektedir. Bu ancak kaliteli bir eğitim süreciyle mümkündür. Dolayısıyla, eğitime uluslararası arenada sosyal, kültürel ve iktisadî düzeyde çeşitli roller biçilmektedir. Bilim ve teknolojideki gelişmeler ve buna bağlı olarak toplumsal alanda yaşanan değişikliklerle birlikte bu rollerin sayısı ve çeşidi giderek artmaktadır. Eğitime biçilen etkin rollerdeki bu artış, bir taraftan eğitime atfedilen önemi pekiştirmekte, bir taraftan da eğitimi toplumun farklı alanlarında yaşanan sorunların odağı haline getirmektedir. Dolayısıyla günümüzde hemen hemen her ülke eğitim sistemlerini mercek altına almış ve eğitimde kalite arayışı içine girmiştir. Eğitimde kalite farklı boyutlarıyla ve eğitim sistemini bütüncül kılan farklı unsurlar üzerinden tartışılması gereken çok yönlü bir konudur. Örneğin, eğitime ayrılan bütçe, okulların ve dersliklerin fiziksel koşulları, eğitimle ilgili kanunlar ve yönetmelikler, öğretmenler, idari yapılanma, müfredat, ölçme-değerlendirme yöntemleri vb. gibi unsurlar bazen tek başlarına bazen de kolektif bir biçimde okullarda verilen eğitimin kalitesini belirleyebilmektedir. Ne var ki, eğitimin kalitesini belirleyen en önemli etkenlerden biri, eğitim sisteminin temel dinamiklerinden olan öğretmenlerdir. Fiziksel koşulların ve eğitsel kaynakların gayet elverişli, öğrencilerin ise öğrenmeye oldukça istekli olduğu bir eğitim sisteminde dahi bu imkânları değerlendirecek bilgi ve becerilerden yoksun, niteliksiz öğretmenlerle kaliteli bir eğitim beklenemez. Öğretmenlerin milli eğitim sistemi içerisindeki rolü bu derece önemli olmasına rağmen ülkemizde öğretmenlerin ve öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarının niteliği ile ilgili ciddi kaygılar mevcuttur. Bu kaygılardan yola çıkarak kaleme alınan bu analizde ülkemizde önemli bir sorun haline gelen öğretmen yetiştirme konusu ve bununla bağlantılı olarak öğretmenlik mesleğinin statüsüne ve öğretmenlerin istihdamına yönelik sorunlar incelenmiş ve bu sorunların çözümüne yönelik öneriler sunulmuştur. 3

S E T A A N A L İ Z TÜRKİYE DE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SİSTEMİNİN SORUNLARI Türkiye de eğitim ve öğretim üzerine düşünen çevreler, bu alanla ilişkili birçok konuda farklı tutum ve algıya sahip olsalar da öğretmenin eğitim sistemi içindeki önemi hususunda fikir birliği içerisindedirler. Her ne kadar öğretmenin niteliği hakkındaki görüşler farklılık arz etse de, öğretmenin mesleki donanımının eğitim ve öğretim sürecinin kalitesini doğrudan etkilediği hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. Kuşkusuz eğitim ve öğretim sürecinin başarısı ya da başarısızlığı çok farklı faktörler üzerinden izah edilebilir. Eğitim ve öğretim ortamlarının fiziki yapısı, eğitsel araç-gereçlerin kalitesi ve erişilebilirliği, teknolojik olanakların varlığı, okulun yönetim şekli, okul-aile birliğinin varlığı ve işlevselliği vb. faktörlerin hemen hepsi verilen eğitimin kalitesi ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkilidir. Ancak, öğretmenin belirtilen bu faktörler içerisindeki ve üzerindeki aktif rolü, onu bu faktörlerin ötesinde değerli kılmaktadır. Dolayısıyla eğitim sistemi içindeki rolünü başarılı bir şekilde gerçekleştirecek nitelikli öğretmenlerin yetiştirilmesi ve sistem içerisinde istihdam edilmesi eğitim sistemini başarıya taşıma adına ciddi bir sorumluluktur. 4 Bu analiz, ülkemizde bu sorumluluğun ne derece yerine getirildiğini sorgulamak, öğretmen yetiştirme ve istihdamı noktasında var olan sorunları tespit etmek ve bu doğrultuda çözüm önerileri üretmek için kaleme alınmıştır. Öncelikle öğretmen yetiştirme ve istihdamı sorunu tarihsel süreç içerisinde genel hatlarıyla incelenmiştir. Daha sonra günümüzün öğretmen yetiştiren kurumları olarak Eğitim Fakülteleri ve bu fakültelere öğrenci hazırlamak amacıyla kurulan Anadolu Öğretmen Liseleri mercek altına alınmıştır. Öğretmen yetiştirme işlevinin önemli bir parçası olan öğretmen yeterlikleri ve hizmet içi eğitim konularında da değerlendirmeler yapılmıştır. Ayrıca öğretmenlerin

T Ü R K İ Y E D E Ö Ğ R E T M E N YE TİŞTİRME mesleki statüsü ve öğretmenlerin istihdamı ile ilgili yaşanan sorunlar öğretmen yetiştirme ile ilişkilendirilerek ele alınmıştır. Son olarak öğretmen yetiştirme ve istihdamı ile ilgili bir dizi öneride bulunulmuştur. CUMHURİYET DÖNEMİ VE ÖNCESİNDE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME Öğretmen yetiştirme ve istihdamı konusu tarihsel süreç içerisinde değerlendirildiğinde, ülkemizde ihtiyaç duyulan öğretmen kadrolarının planlı ve nitelikli bir şekilde karşılandığını söylemek güçtür. Bu tespiti sınamak için öğretmen yetiştirme ve istihdamı konusundaki geçmiş uygulamalara bakmak yeterlidir. Bugünkü manada öğretmen yetiştiren ilk kurum olan Darülmuallimîn-i Rüşdi nin kurulduğu 1848 yılından bugüne kadar ülkemizde yüzlerce öğretmen yetiştirme ve istihdamı modeli uygulanmıştır. Bu modellerin bir kısmı öğretmelerin kalitesini artırmak adına atılan başarılı adımlar olsa da, çoğunluğu sürekli var olan ancak bazı zamanlarda oldukça artan öğretmen açığını derhâl kapatmak üzere kullanılan, mesleğin esaslarıyla uyuşmayan, çelişkili, ayaküstü ve kimi zaman ideolojik yöntemler olmuştur. Özellikle öğretmen yetiştirme yetkisinin üniversitelere devredildiği yıllara kadar ortaya konulan uygulamaların büyük çoğunluğunda nitelik geri planda kalmış, daha çok ülkenin ihtiyaç duyduğu öğretmen sayısını sağlama yolları aranmıştır. Hem genel manada eğitime hem de öğretmenlik mesleğinin statüsüne olumsuz etkileri olan günü kurtarmaya yönelik bu tür uygulamalar her ne kadar geçici sıfatıyla ortaya konulsa da süreklilik kazanarak varlığını devam ettirmiştir. Yanlış uygulamaların başında öğretmenlik mesleğine alan dışından gerçekleştirilen atamalar gelmektedir. Öğretmenlik mesleğine alan dışı girdiler 19. yüzyılın ortalarından itibaren başlamıştır. O dönemde sayıları giderek artan Rüştiyelere öğretmen yetiştirmek için 1848 yılında kurulan Darülmuallimîn-i Rüşdi öğretmen yetiştiren tek okul olduğundan ve yeterli planlama yapılamadığından zamanla artan öğretmen ihtiyacını karşılayamaz hale gelmiştir (Öztürk, 1996). Dolayısıyla 1860 yılında sayıları az da olsa Darülmuallimîn mezunu olmayan kişiler sınava tabi tutularak öğretmen olarak atanmışlardır (Akyüz, 1997). Bu uygulama geçici olarak nitelendirilmiş ancak yine de Darülmuallimîn mezunlarınca şikâyet konusu olmuştur. Dolayısıyla 1969 yılında yürürlüğü giren Maarif-i Umumi Nizamnamesi nde öğretmen atamalarına ilişkin olarak, umumi mekteplere öğretmen olmada öncelik hakkının Darülmuallimin mezunlarına ait olduğu hükmü getirilmiştir. Nizamnamedeki bu madde öğretmenliği meslekleştirme adına atılan ilk önemli adım olmuştur. Ancak geçici olarak nitelendirilen meslek dışından atamalar sistemsiz bir şekilde günümüze kadar devam etmiştir. Cumhuriyet öncesinde medreseliler ve Mülkiye Mektebinden mezun olanlar başta olmak üzere Darülfünun (yüksek okul) mezunları, idadi mezunları, subaylar, memurlar, Tarihsel olarak, ülkemizde ihtiyaç duyulan öğretmen kadrolarının planlı ve nitelikli bir şekilde karşılandığı söylenemez. 5

S E T A A N A L İ Z 19. yüzyılın sonlarından günümüze kadar, öğretmen yetiştirme ve istihdamında karşılaşılan önemli bir problem köylerde çalışacak öğretmeni yetiştirmek olmuştur. ve din görevlileri öğretmen olarak istihdam edilmiştir (Öztürk 1996). Cumhuriyet kurulduktan sonra bu durum değişmemiştir. Hatta Cumhuriyet öncesinde 30 un üzerinde Öğretmen Okulu (Darülmuallimîn) varken, çeşitli imkânsızlıklar nedeniyle 1930 lu yıllarda sayıları giderek azalmış ve 11 e kadar gerilemiştir (Akyüz, 1997). Buna bağlı olarak öğretmen açığı da giderek artmıştır. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda özellikle ilkokul düzeyinde ve köylerde varlığını hissettiren öğretmen açığı, ilkokulların giderek yaygınlaştırılmasıyla, 1950 li yıllarda ortaokul, 1970 li yıllarda ise lise düzeyinde varlığını hissettirmeye başlamıştır. Normal yöntemlerle kapatılamayan öğretmen açığını gidermek için bir takım kısa süreli öğretmen yetiştirme uygulamalarına gidilmiştir. Eleştiri alan bu uygulamalardan önemli olanları şunlardır: Eğitmen Kursları: Askerliklerini er, onbaşı ve çavuş olarak yapmış olan ve okuma yazma bilen gençler kısa süreli kurslara tabi tutularak köylerde geçici öğretmen olarak görevlendirilmiştir (Binbaşıoğlu, 1995). İlk olarak 1936 yılında Eskişehir de dört aylık süreyle açılan bu kurstan mezun olan 84 eğitmen Ankara köylerinde görevlendirilmiş ve sonuç başarılı olunca eğitmen kursları ülkenin başka yerlerinde de açılarak çoğaltılmıştır (Altunya, 2002). Yedek Subay Öğretmenler: 1960 yılında uygulamaya konulan bu yöntem lise veya dengi okullardan mezun olanları öğretmenlik kursuna tabi tutmuş ve bunların askerliklerini köylerde öğretmen olarak yapmalarına olanak sağlamıştır. 26 Temmuz 1963 yılında kabul edilen bir yasa ile bu mesleği sürdürmek isteyenler, daimi öğretmenlik kadrolarına alınmıştır (Akyüz, 1997; Koçer, 1973). Mektupla Öğretmen Yetiştirme: 1974 1975 öğretim yılında üniversiteye girişte yaşanan yığılmaları engellemek için Mektupla Yüksek Öğretim Merkezi kurulmuştur. İlk yılında bu kuruma ayrılan 60.500 kontenjandan 45.000 civarında öğrenci öğretmenlik programına alınmıştır. Bu programda daha çok yaz aylarında kısa süreli (5 haftalık) derslerle 3 yılda öğretmen yetiştirilmiştir. (Akyüz, 1997; Öztürk, 1996). Hızlandırılmış Programla Öğretmen Yetiştirme: 1975 1976 yıllarında yükseköğretim kurumlarındaki ideolojik ayrışmalardan kaynaklanan şiddetli çatışmalar nedeniyle öğrenimlerine devam edemeyen öğrenciler, 1977-1979 yıllarında hızlandırılmış programlarla eğitim görmüşlerdir. O dönemin mevcut koşullarında 3-4 yılda yetiştirilen öğretmenler 3 ay gibi kısa sürede herhangi bir uygulama yaptırılmaksızın yetiştirilmiştir. Bu yöntemle öğretmen vasfı kazanması mümkün olmayan 30 binin üzerinde kişi öğretmenlik diplomasına sahip olmuştur. Ancak bunlardan yaklaşık 5 bin kadarının diploması 12 Eylül 1980 den sonra Milli Eğitim Bakanlığınca iptal edilmiştir (Akyüz, 1997; Öztürk, 1996). 6 Sivil okulların giderek yaygınlaşmaya başladığı 19. yüzyılın sonlarından günümüze kadar öğretmen yetiştirme ve istihdamında karşılaşılan diğer problem ise köylerde çalışacak öğretmeni yetiştirmek olmuştur. Baltacıoğlu, Meşrutiyet döneminin sonlarına

T Ü R K İ Y E D E Ö Ğ R E T M E N YE TİŞTİRME doğru Maarif Nezaretine sunduğu bir değerlendirmede Darülmuallimînler in şehirlerde olmasından dolayı öğrencilerini genellikle şehirlerden temin ettiğini ve bu nedenle de buradan mezun olan öğrencilerin köylerde öğretmen olarak görevlendirilmesinin neredeyse imkânsız olduğunu savunmuştur (Akyüz, 1997). Nitekim bu okullardan mezun olanlar köylere tayin edildiğinde çoğu tayin edildikleri köylere gitmek yerine şehir merkezlerinde başka işlerde çalışmayı tercih etmişlerdir (Koçer, 1973). Cumhuriyet kurulduktan kısa bir süre sonra ilköğretimin giderek yaygınlaşması ile köylerde öğretmen ihtiyacı giderek artmıştır. Dolayısıyla 1930 lu yıllardan başlayarak bu konu ayrı bir politika olarak ele alınmış ve 1940 yılında köylere öğretmen yetiştirmek amacıyla Köy Enstitüleri kurulmuştur. Zamanla sayıları 21 i bulan bu okullardan 15.000 civarında öğretmen yetiştirilmiştir. Bu okullar 1953 yılında kapatılmış ve müfredatı da hem köy hem de şehir okullarına öğretmen yetiştirecek şekilde yeniden düzenlenerek İlköğretmen Okullarına dönüştürülmüştür. ÖĞRETMEN YETIŞTIRMEDE ÜNIVERSITE DÖNEMI 1981 yılında çıkarılan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu gereği daha önce Millî Eğitim Bakanlığı ve üniversitelere bağlı olarak öğretmen yetiştiren yüksekokullar, enstitüler ve akademiler, 20 Temmuz 1982 de Yükseköğretim Kurulu (YÖK) çatısı altında üniversiteler bünyesinde toplanmıştır. Bu aşamada dört yılık Yükseköğretim Okulları, Eğitim Fakültelerine, iki yıllık Eğitim Enstitüleri Eğitim Yüksekokullarına dönüştürülmüştür. Yabancı Diller Yüksekokulları ve Spor Akademileri ise bölüm olarak Eğitim Fakülteleri bünyesine dâhil edilmiştir (YÖK, 2007a). Öğretmen yetiştirme yetkisinin üniversitelere devredilmesinden günümüze kadar geçen sürede Eğitim Fakültelerine yönelik dört önemli düzenleme gerçekleştirilmiştir. İlk düzenlemede, 1988-1989 öğretim yılana kadar sınıf öğretmeni yetiştiren Eğitim Yüksekokullarının eğitim süreleri YÖK ün 23 Mayıs 1989 tarihinde aldığı 89.22.876 sayılı kararla dört yıla çıkarılmış ve Eğitim Fakülteleri ile eşit düzeyde eğitim vermeye başlamıştır. 1992 yılında Eğitim Yüksekokullarının bir kısmı Eğitim Fakültesine dönüştürülmüş bir kısmı ise Sınıf Öğretmenliği bölümü olarak mevcut Eğitim Fakültelerine bağlanmıştır. Sınıf öğretmenliğinin statüsünü olumlu yönde etkileyecek bu düzenlemenin ardından bir takım olumsuz gelişmelerle karşılaşılmıştır. Bu düzenleme planlı bir şekilde yapılmadığından sınıf öğretmenliği bölümleri birkaç yıl boyunca mezun verememiş ve ciddi boyutlarda sınıf öğretmeni açığı doğmuştur. Bu açığı kapatmak için MEB in talebi üzerine üniversitelerde en az 26 hafta süreli ve 21 kredilik pedagojik formasyon kursları açılmış ve çeşitli fakülte mezunları bu kursları tamamlayarak sınıf öğretmeni olarak atanmışlardır. O dönemde pedagojik formasyon kurslarının üniversitelerde belirli bir standart doğrultusunda yürütülmediği, bazı eğitim fakültelerinde 26 haftadan çok daha az süreli, yoğunlaştırılmış formasyon kurslarının uygulandığı ve ihtiyaçtan fazlası kursiyer mezun edildiği dikkat çekmektedir (YÖK, 2007a). Sınıf öğretmeni yetiştiren Eğitim Yüksekokullarının süresi 4 yıla çıkarılınca, bu okullar birkaç yıl boyunca mezun verememiş ve ciddi boyutlarda sınıf öğretmeni açığı doğmuştur. 7

S E T A A N A L İ Z YÖK 1997 yapılandırmasının gerekçesini, Eğitim Fakültelerinin giderek asıl amacı olan öğretmen yetiştirme vazifesinden uzaklaşması olarak göstermiştir. 8 İkinci ve en kapsamlı düzenleme 1997 yılında Eğitim Fakültelerinin yeniden yapılandırılması ile gerçekleştirilmiştir. Bu düzenleme Dünya Bankası tarafından Türkiye ye sağlanan kredi ile sürdürülen Milli Eğitimi Geliştirme Projesinin (MEGP) altındaki Hizmet Öncesi Öğretmen Eğitimi projesi kapsamında MEB ve YÖK işbirliği ile gerçekleştirilmiştir. YÖK 1997 yapılandırmasına temel gerekçe olarak, Eğitim Fakültelerinin giderek asıl amacı olan öğretmen yetiştirme vazifesinden uzaklaşarak bilim ve temel araştırma yapma üzerine yoğunlaştığını ve dolayısıyla ülkenin öğretmen ihtiyacını hem nitelik hem de nicelik olarak karşılayamayacak duruma geldiğini göstermiştir. Bu gerekçeden yola çıkarak yapılan düzenlemelerin başlıcaları şunlardır (YÖK, 2007a): 1. Alan öğretim yöntemlerini kapsayan bir dizi kitap hazırlanmış ve Eğitim Fakültelerine gönderilmiştir. 2. Eğitim fakülteleri ile uygulama okulları arasındaki işbirliğini geliştirmek ve sürekli hale getirmek amacıyla MEB ile bir protokol imzalanmıştır. 3. Fakültelerdeki insan gücü ve teknolojik donanımı iyileştirmek için yurt dışına burslu öğrenci ve öğretim elemanı gönderilmiş ve fakültelere eğitsel araç-gereç alımı yapılmıştır. 4. Fakültelerde yürütülen öğretmen eğitimi programlarının kontrolünü, sürekliliğini ve güncelleştirilmesini sağlamak ve ilgili kurumlar arasındaki bilgi ve iletişim akışını sağlamak maksadıyla Öğretmen Yetiştirme Türk Milli Komitesi kurulmuştur. 5. Formasyon derslerinde değişikliğe gidilmiş, derslerin sayısı ve kredi miktarları artırılmış, bu derslerde uygulamaya ağırlık verilmiştir. 6. Yan alan uygulamasına geçilmiştir. 7. Ortaöğretim alan öğretmenliği Tezsiz Yüksek Lisans düzeyine çekilmiştir. Bu düzenlemelerden en fazla dikkat çekeni tezsiz yüksek lisans uygulaması olmuştur. Bu uygulama ile, Eğitim Fakültelerinde ortaöğretim alan öğretmenliği programlarının süresi 5 yıla çıkarmıştır. Öğrencilerin ilk yedi yarıyılda ilgili alan fakültesinde (Fen-Edebiyat vb.) alan dersleri alarak, son üç yarıyılda ise kendi fakültelerinde (ve ilgili Enstitüde) formasyon dersleri alarak eğitimlerini sürdürmeleri kararlaştırılmıştır 1. Ayrıca, Fen- Edebiyat ve İlahiyat Fakülteleri mezunlarına da tezsiz yüksek lisans yaparak öğretmen olma hakkı tanınmıştır. Bu fakültelerden mezun olanların öğretmen olabilmeleri için ALES ve mezuniyet not ortalaması göz önünde bulundurularak kabul edilecekleri ve üç yarıyılı kapsayan tezsiz yüksek lisans eğitimi almaları şart koşulmuştur. Eğitim Fakültelerinin yeniden yapılandırılması çerçevesinde yürütülen faaliyetler ve bunların neticesinde yapılan değişikler yürürlüğe girdiği yıllardan itibaren hem olumlu hem de olumsuz yönleriyle üzerinde sıkça tartışılan konular olmuşlardır. 1997 ye- 1. Bu uygulama 2006 yılında yeniden düzenlenmiş ve meslek bilgisi dersleri yıllara dağıtılarak beş yıllık birleştirilmiş eğitime geçilmiştir.

T Ü R K İ Y E D E Ö Ğ R E T M E N YE TİŞTİRME niden yapılanmasına ilişkin olumlu gelişmeler genel hatlarıyla şu şekilde sıralanabilir (Ataman, 1998; Duman, 2005; Kavcar, 2002): 1. Daha önceleri ihmal edilen ilköğretim I. ve II. kademeye öğretmen yetiştirmeye yönelik somut adımlar atılmıştır. 2. İşleyişinde bir takım aksaklıklar olsa da fakülte-okul işbirliği çerçevesinde öğretmenlik öncesi meslek uygulamalarına ağırlık verilmiştir. 3. Eğitim Fakültelerinde alan öğretimine ağırlık verilmiş ve bu noktada akademik bilgi birikimi sağlanmıştır. 4. Yeterli düzeyde olmasa da Eğitim Fakültelerine öğretim elemanı yetiştirme adına önemli adımlar atılmıştır. Bu olumlu yanlarının yanında yeniden yapılanma çerçevesinde yürütülen bazı programlar kâğıt üzerinde gayet cazip ve kuramsal bir bütünlük içerisinde görünse de, uygulamada çeşitli aksaklıklarla karşılaşılmıştır. Örneğin, Eğitim Fakültesi - Uygulama Okulu İşbirliği teorik donanımdan ziyade uygulamaya ağırlık verdiği için son derece isabetli bir adım gibi gözükse de, Eğitim Fakültelerindeki uygulama dersine katılacak öğrenci sayısının fazla olması nedeniyle okul uygulamaları sağlıklı bir şekilde yürütülememiştir. Özellikle üniversite sayısının çok olduğu büyük illerde veya öğrenci sayısı fazla olan Eğitim Fakültelerinde binlerce öğrencinin uygulama okullarına gönderilmesi gerekmiş ve bazı okullarda okulun hem idari hem de eğitsel işleyişinde aksaklıklar doğuracak ciddi yığılmalar olmuştur (Kavcar, 2002). 1997 yılındaki yeniden yapılanma çerçevesinde yürütülen bazı çalışmalar, uygulamada çeşitli aksaklıklarla karşılaşmıştır. Ortaöğretime öğretmen yetiştirecek programların yüksek lisans düzeyine çekilmesi öğretmenlik eğitiminin kalitesini artırmak için uygun bir adım olarak karşılanmıştır. Ancak, tezsiz yüksek lisans modelinde yüksek lisans derecesini teşkil eden dersler lisans dersleri olduğundan, bu programlardan mezun olanlara sadece beş yıl (ya da beş buçuk yıl) eğitim gördükleri için yüksek lisans diploması verilmesi akademik yönden oldukça sorunludur (Kavcar, 2002: Türer, 2006). Ayrıca, ilköğretim ve ortaöğretim ayrımının yapılmadığı resim, müzik, yabancı diller, bilgisayar vb. bazı alanlarda öğretmen adaylarının tezsiz yüksek lisans derecesini teşkil eden bu derslerin büyük çoğunluğunu almasına rağmen sadece dört yıl öğrenim gördükleri için lisans diploması ile mezun olmaları haksızlık olarak karşılanmıştır (Kavcar, 2002). Tezsiz yüksek lisans ile öğretmen yetiştirme modeli Fen-Edebiyat Fakülteleri ile Eğitim Fakülteleri arasındaki ilişkiyi biraz daha karmaşık hale getirmiştir. Modelde alan derslerinin Fen-Edebiyat Fakültelerinde verilmesi esas alınmıştır. Bu uygulama öğrenci sayısı 170 bini bulan Fen-Edebiyat Fakültelerinde aşırı yığılmalara neden olmakta ve eğitimi olumsuz yönde etkilemektedir. Bundan dolayı Eğitim Fakültesi öğrencileri Fen-Edebiyat Fakültelerinde bir yük olarak algılanmaktadır (Aslan, 2003). Ayrıca öğretim süresinin dört yıldan beş yıla uzatılması öğrencilere ve ailelere ekstra mali külfet getirmekte dolayısıyla zaten saygınlığı az olan bir mesleğe öğrenci akışını daha fazla engelleme riski taşımaktadır (Kızılçaoğlu, 2005). 9

S E T A A N A L İ Z Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencileri için öngörülen 4 + 1,5 yıllık tezsiz yüksek lisans uygulamasında da bazı aksaklıklar ortaya çıkmıştır. Yüksek lisans programını hızlandırma ve yoğunlaştırma adı altında zamanı kısaltan uygulamalar olduğundan, öğretmenlik uygulaması dersleri dâhil yaz aylarında birkaç haftaya bir dönemi sığdırma yoluna gidilebildiğinden, öğrencilerden yüksek ücretler alındığından ve derslerin 500-600 kişilik büyük salonlarda yapıldığından şikayet edilmektedir (Kavcar, 2002). Ortaöğretim alan öğretmenliğinin süresinin 4 yıldan 5 yıla uzatılması, maliyeti artırmıştır. 10 Eğitim Fakültelerine yönelik üçüncü düzenleme ise 2006-2007 yılında gerçekleştirilmiştir. YÖK bu düzenlemenin 1997 yeniden yapılandırmasının aksayan yönlerini revize etmek için gerçekleştirildiğini belirtmiştir. Bu doğrultuda hem ilköğretim hem de ortaöğretim öğretmenliği programlarında verilen meslek bilgisi derslerinde ve bu derslerin işleyişinde bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerden önemlileri şunlardır (YÖK, 2007a): 1. 1997 yeniden yapılandırmasında büyük oranda kaldırılan genel kültür derslerinin oranları artırılmıştır, 2. Yine 1997 yeniden yapılandırmasıyla getirilen ve eleştiri alan çakılı ders uygulamasından vazgeçilmiş, eğitim fakültelerine toplam müfredatın yaklaşık % 25 ini belirleme yetkisi verilmiş ve seçmeli ders olanağı artırılmıştır, 3. Uygulama okulu bulmada yaşanan sıkıntılar nedeniyle uygulama ders saatleri yeniden azaltılmıştır, 4. Ortaöğretim öğretmenliği programlarında 3,5 yıl alan eğitimi üzerine 1,5 yıl meslek bilgisi eğitimi şeklinde yürütülen uygulamaya son verilmiş ve meslek bilgisi dersleri yıllara dağıtılarak beş yıllık birleştirilmiş eğitime geçilmiştir. Dikkat edilirse, 2006 düzenlemesinde YÖK, 1997 yeniden yapılandırmasıyla gerçekleştirdiği düzenlemelerin birçoğunda -gerek uygulamada çıkan aksaklıklar gerekse farklı çevrelerden gelen eleştiriler nedeniyle- geri adım atmak durumunda kalmıştır. Bu aslında öğretmen yetiştirme konusunda yapılacak değişikliklerin çok kapsamlı ve bütüncül bir şekilde ve ülkenin gerçeklerini de göz önünde bulundurarak ele alınması gerektiğini göstermektedir. Doğrudan Eğitim Fakültelerine yönelik olmasa da sonuçları itibariyle öğretmen yetiştirme sistemini etkileyen dördüncü düzenleme ise 27 Ağustos 2009 ve 21 Ocak 2010 tarihlerinde YÖK ün aldığı kararlarla gerçekleştirilmiştir. 27 Ağustos 2009 tarihinde alınan kararla tezsiz yüksek lisans eğitiminde yer alan formasyon derslerinin Atatürk, Uludağ, İstanbul ve Marmara Üniversiteleri Fen-Edebiyat ve İlahiyat Fakültelerinde isteyen öğrencilere dört yıllık lisans eğitimleri esnasında verilmesi kabul edilmiştir. Kararın sadece belirli üniversiteleri kapsaması adaletsizlik olarak yorumlanmış ve sonraları Dokuz Eylül, Erciyes, İnönü, Selçuk ve başka üniversiteler karara itiraz ederek bu haktan yararlanma yoluna gitmişlerdir. 21 Ocak 2010 tarihlerinde alınan kararla birlikte, üniversitelerde Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencilerine pedagojik formasyon eğitimi

T Ü R K İ Y E D E Ö Ğ R E T M E N YE TİŞTİRME verilmesi belli kriterlere bağlanmıştır. Bu kriterlere göre, formasyon eğitimi vermek isteyen ilgili üniversitede Eğitim Fakültesinin veya Eğitim Bilimleri Bölümünün bulunması ve bu alanda yeterli sayıda ve nitelikte kadrolu öğretim üyesi olması şartı getirilmiştir. Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencilerine formasyon eğitiminin beşinci yarıyıldan başlayarak dört yarıyılda verilmesi kararlaştırılmıştır. Formasyon eğitimine kabulde, öğrencilerin ağırlıklı not ortalamasının 4 üzerinden en az 2,5 olması ve alt sınıflardan iki dersten daha fazla dersten kalmamış olması şartları getirilmiştir. Ayrıca, Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının ortaöğretim alan öğretmeni olabilmeleri için uygulanan tezsiz yüksek lisans programı 2010-2011 öğretim yılından itibaren kaldırılması ve bunun yerine iki yarıyıllık pedagojik formasyon eğitimi verilmesi kararlaştırılmıştır. Formasyon eğitimi almak isteyen mezunların diploma notunun da 4 üzerinden en az 2,5 olması şartı getirilmiştir. Bu kararla birlikte, Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencilerinden daha yüksek puan alarak Eğitim Fakültelerine giren öğrenciler beş yılda öğretmen olurken, Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencilerinin dört yılda öğretmen olabilmeleri Eğitim Fakültelerindeki öğretim üyeleri ve öğrencilerin tepkilerini çekmiştir. Ayrıca, bu karar öğretmenliğin ne tür bilgi ve beceri gerektirdiğinin tam olarak oturmadığının bir göstergesidir. Zira bir kanal ortaöğretim alan öğretmeninin yüksek lisans dereceli olması gerektiğini vurgularken, diğeri lisans derecesini yeterli görmektedir. Üniversiteler ile MEB arasındaki eşgüdüm eksikliği, çeşitli problemlere yol açmıştır. Öğretmen yetiştirme yetki ve sorumluluğunun üniversitelere devrinden sonraki dönemin genel değerlendirmesi yapılacak olursa, denilebilir ki; öğretmen yetiştirme sorumluluğunun üniversitelere devredilmesi öğretmen yetiştirmenin bir uzmanlık alanı haline gelmesi ve bu alanda bilimsel bilgi üretilmesi ve birikim sağlanması adına son derece önemli bir adım olmuştur. Ne var ki, Eğitim Fakültelerinin üniversitelere devri acele ve zoraki bir devir görüntüsü verdiğinden üniversitelerin çoğunda Eğitim Fakülteleri eklenti bir birim olarak algılanmış ve ikinci sınıf fakülte olarak benimsenmiştir (Ayas, 2005). Ayrıca 1983 yılı öncesine kadar öğretmenlerin seçimi, eğitimi ve istihdamı ağırlıklı olarak tek bir kurum tarafından, yani MEB tarafından, yürütülmekteydi. Öğretmen yetiştirmede üniversite dönemi başladığında, öğrencilerin öğretmen adayı olarak yetiştirilmesi ve yetiştirilen öğretmen adaylarının istihdamı farklı kurumlar tarafından yapılır hale gelmiştir. Bu şekilde ikili yapıya geçilmesinden bugüne kadar geçen sürede ilgili kurumlar arasında eşgüdüm eksikliğinden kaynaklanan çeşitli problemler ortaya çıkmıştır. Özellikle öğretmen yetiştirme ve istihdam politikalarında arz talep dengesi bir türlü sağlanamamıştır. Kimi dönemlerde öğretmen ihtiyacı doğmuş kimi dönemlerde ise ihtiyaç fazlası mezun verilmiştir. Arz-talep dengesinin sağlanamamasında MEB ile yükseköğretim kurumları arasındaki iletişim eksikliğinin yanında, hem YÖK hem de MEB in plansız gerçekleştirdiği birtakım düzenlemeler olmuştur. Örneğin, 1989 yılında YÖK ün sınıf öğretmeni yetiştiren Eğitim Yüksekokullarının eğitim süresini iki yıldan dört yıla çıkarması ile birlikte 1990 lı yılların başlarından itibaren ciddi sınıf öğretmeni açığı oluşmuştur. MEB bu açığı ka- 11

S E T A A N A L İ Z Eğitim Fakültelerindeki öğretim üyeleri, alan uzmanları ve eğitimbilimciler olarak ayrışmışlardır. patmak için öğretmenlik mesleğinin toplumsal statüsünü olumsuz anlamda etkileyecek farklı uygulamalara gitmiştir. 1996-1997 eğitim öğretim yılında ziraat mühendisliği, veterinerlik, işletme vb. bölümlerden mezun olan 30 bin civarın üniversite mezunu hiçbir sınava veya formasyon eğitimine tabi tutulmadan sınıf öğretmeni olarak istihdam edilmiştir. Bu öğretmenlerin formasyon ihtiyaçları kısa süreli hafta sonu ve yaz kurslarıyla geçiştirilmiştir. Ayrıca 1973 yılında 1739 sayılı yasa ile sekiz yıla çıkarılması öngörülen ilköğretim, ancak 18 Ağustos 1997 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 4306 sayılı kanunla 1998 yılında uygulanmaya başlanmıştır. Ne var ki, 1973 yılından 1997 yılına kadar sekiz yıllık kesintisiz eğitimin getireceği öğretmen gereksinimi yeterince planlanmadığından ilköğretim II. kademede öğretmen açığı oluşmuştur (Türer, 2006). Bu dönemde dikkat çeken bir diğer husus ise 1997 yeniden yapılandırmasına esas teşkil eden Eğitim Fakülteleri ile Fen-Edebiyat Fakülteleri arasındaki çelişkili görev dağılımıdır. Fen-Edebiyat Fakülteleri bünyelerindeki ihtiyaç fazlası öğretim elemanları alan uzmanı olarak Eğitim Fakültelerine yönelmiştir. Bu aslında Eğitim Fakültelerini -bir kanadında yeterli düzeyde formasyon bilgisi olmayan alan uzmanları, diğer kanadında ise alan eğitimine yeterince önem vermeyen eğitim bilimcileri olan- iki uçlu yapıya sürüklemiştir. Bu iki uç birbirileri ile yeteri kadar etkileşim sağlayamadığından birbirlerini besleyememiş ve ortaya çelişkili yapılanmalar çıkmıştır. Alan uzmanlarının etkili olduğu fakültelerde formasyon dersleri; eğitim bilimcilerin etkili olduğu fakültelerde ise alan dersleri ikinci plana itilmiştir. Dolayısıyla birbirinden farklı öğretmen yetiştirme programları ortaya çıkmıştır (Ayas, 2005). EĞITIM FAKÜLTELERININ DURUMU Öğretmen yetiştirme görevi üniversitelere devredildiğinde üniversite bünyesinde 17 adet Eğitim Yüksekokulu ve 17 adet Eğitim Fakültesi olmak üzere toplam 34 adet öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumu mevcuttu. Bu kurumlarda toplam 39,684 öğrenci öğrenim görmekteydi. 2009-2010 eğitim öğretim yılında Eğitim Fakültesi sayısı 72 ye yükselmiştir. Eğitim Fakültelerindeki öğrenci sayısı ise 2005-2006 eğitim öğretim yılına kadar sürekli artış göstermiş daha sonraları kısmen azalmıştır. Öğretim elemanı sayısı ise sürekli artış göstermiştir (Tablo 1). 12 Eğitim Fakültelerinin kuruluşlarından bugüne kadar geçen sürede sürekli olarak varlığını hissettiren en önemli problem öğretim elemanı yetersizliği olmuştur. 2008-2009 öğretim yılına ait ÖSYM verilerine göre diğer birçok fakültede öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı 20 civarlarında iken bu oran Eğitim Fakülteleri genelinde 32 civarındadır (Tablo 2). Ayrıca Eğitim Fakültelerindeki öğretim elemanlarının yarısından fazlası öğretim görevlisidir. Dolayısıyla akademik kariyer yapmış öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı temel alındığında, Eğitim Fakülteleri ile diğer fakülteler arasında

T Ü R K İ Y E D E Ö Ğ R E T M E N YE TİŞTİRME Tablo 1. Eğitim Fakültelerinin, öğrencilerinin ve öğretim elemanlarının sayısal dağılımı (1983-2009) Öğretim Yılı Fakülte (Y.O.) Öğrenci Öğretim Elemanı 1983-84 34 39684 1591 1990-91 40 50964 2342 1995-96 27 86127 2965 2000-01 50 140074 3694 2005-06 64 171794 4513 2006-07 65 167214 4740 2007-08 66 160547 5087 2008-09 69 163212 5155 2009-10 72 - - Kaynak: 1983-1996 arası için YÖK (2007b), 2000-2009 arası için ÖSYM muhtelif yıllara ait Yükseköğretim İstatistikleri Kitabı. ciddi bir fark gözlenmektedir. Bu oran eğitim fakülteleri genelinde 65 civarındayken diğer birçok fakültelerde 40 ı geçmemektedir. Kaldı ki bu oranlar eğitim fakültelerinin geneli için geçerlidir. Özelde incelendiğinde, bu oranların gelişmekte olan ve ikinci öğretim yapan taşra üniversitelerinin bazılarında 100 ü geçtiği bilinmektedir (YÖK, 2007). Ancak özellikle son yıllarda öğretim elemanlarının sayısında ve kompozisyonunda ümit verici önemli gelişmeler vardır. 2000-2001 öğretim yılından 2008-2009 öğretim yılına kadar öğrenci sayısı % 17 lik bir artış göstermesine karşılık öğretim elemanı sayısında % 40 lık bir artış yaşanmıştır. Ayrıca öğretim elemanları içindeki öğretim üyesi oranı % 37 lerden % 51 lere yükselmiştir (Tablo 3). Eğitim Fakültelerindeki öğretim elemanlarının sayıca yetersizliğinin yanı sıra nitelikleri de eleştiri konusudur. Eğitim fakültelerindeki öğretim elemanı açığı genellikle farklı alanlarda uzmanlaşmış akademisyenlerle kapatılmaya çalışılmıştır (Şişman, 2009). Özellikle ortaöğretime branş öğretmeni yetiştiren programlardaki öğretim elemanlarının azımsanmayacak kadar büyük bir çoğunluğunu Fen-Edebiyat Fakültesi mezunu alan uzmanları oluşturmaktadır (Ayas, 2005). Gençdoğan (2004) çalışmasında 13 Eğitim Fakültesinde farklı bölümlerde çalışan 400 öğretim elemanından sadece 155 inin (% 36) tezinin eğitimle ilgili olduğunu, geri kalanların tezlerinin ise daha çok alanda uzmanlaşmaya yönelik konulardan oluştuğunu ortaya koymuştur. Ayrıca bazı programlarda akademik çalışmalara çok fazla yoğunlaşma olduğundan, akademisyenlerimiz milli eğitim sistemine yabancı, uygulama ortamları olan okuldan ve sınıftan kopuk birer teorisyen görüntüsü çizmektedirler (Şişman, 2009; Türer, 2006). Zaten bu durum 1997 yılında gerçekleştirilen eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılmasına gerekçe olarak ortaya atılmıştır. Fakat 1997 yeniden yapılandırması kapsamında gerçekleştirilen düzenlemelerin bu sorunu çözdüğü söylenemez. Birçok fakültede öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı 20 civarlarındayken, bu oran Eğitim Fakülteleri genelinde 32 civarındadır. 13

S E T A A N A L İ Z Tablo 2. Farklı fakültelerdeki öğrenci ve öğretim elemanı sayıları ve oranları (2008-2009) Fen-Edebiyat Eğitim Mühendislik Ziraat Hukuk Fakülte 89 69 51 22 39 Toplam Öğrenci 166955 163212 105090 19775 23446 Öğretim Elemanı 8497 5155 5713 2065 1192 Profesör 1451 457 1180 655 253 Doçent 870 270 516 354 129 Yardımcı Doçent 2771 1801 1539 545 234 Diğer 3405 2627 2478 511 576 Oran 1* 19,6 31,7 18,4 9,6 19,7 Oran 2** 32,8 64,6 32,5 12,7 38,1 Kaynak: ÖSYM 2008-2009 öğretim yılı Yükseköğretim İstatistikleri Kitabı * Öğrenci - toplam öğretim elemanı oranı ** Öğrenci - toplam öğretim üyesi oranı Eğitim fakültelerinde öğretim elemanı eksikliği kadar altyapının da yetersiz olduğu bilinmektedir. 2005 yılında yapılan bir araştırmada 22 eğitim fakültesinde fizik laboratuarı, 20 eğitim fakültesinde kimya laboratuarı, 19 eğitim fakültesinde biyoloji laboratuarı ve 34 eğitim fakültesinde ise yabancı dil laboratuarı olmadığı tespit edilmiştir (YÖK, 2007b). Bu ise bize fizik, kimya ve biyoloji gibi uygulama ağırlıklı derslerin öğretimine yönelik formasyon derslerinin Eğitim Fakültelerinde daha çok kuramsal düzeyde işlenmekte olduğunu göstermektedir. Ayrıca yeterli öğretim üyesi ve derslik olmamasından ve fakültelere genelde kapasite üstünde kontenjan verilmesinden dolayı dersler kalabalık sınıflarda işlenmektedir. 1997 ve 2006 yeniden yapılandırmaları her ne kadar Eğitim Fakültelerinde aktif öğrenme ya da uygulama çalışmalarına ağırlık vermeyi önerse bile kalabalık sınıflarda bu tür uygulamaların yürütülmesi son derece zor görünmektedir. Dahası bu şekilde yetişen öğretmenlerin kendi öğrencilerine ne tür eğitim pratikleri uygulayacakları meçhuldür. 14 Eğitim Fakültelerindeki bilgisayar teknolojileri donanımı da yeterli düzeyde değildir. 1997 yılında Eğitim Fakültelerinin yeniden yapılandırılmasının ardından, 1998-99 öğretim yılında öğretmen yetiştiren bütün programlara Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme 2 adında bir ders eklenmiştir. Bu dersin amacı bilgisayar ve internet teknolojilerinin eğitim-öğretim süreçleriyle bütünleştirilmesini sağlamaktır. Ancak bu derslerin ne kadar etkili bir şekilde yürütüldüğü tam anlamıyla bilinmemektedir. Çünkü 2005 yılında yapılan bir araştırmada araştırmaya katılan 51 Eğitim Fakültesinden dört tanesinde bilgisayar laboratuarı olmadığı, 25 Eğitim Fakültesinde bilgisayar başı- 2. 2006-2007 düzenlemesinde bu dersin adı Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı olarak değiştirilmiştir.

T Ü R K İ Y E D E Ö Ğ R E T M E N YE TİŞTİRME na düşen öğrenci sayısının 40 ın üzerinde, 7 Eğitim Fakültesinde ise 100 ün üzerinde olduğu tespit edilmiştir (Göktaş, Yıldırım ve Yıldırım, 2008). Günümüzde bu durum çok farklı değildir. Halen Eğitim Fakültelerindeki fiziki koşulları ve eğitimde kullanılan araç ve gereçler istenilen düzeyin çok altındadır. Tablo 3. Eğitim Fakültelerindeki öğretim elemanları sayısal değişim (2000 2008) 2000-2001 Sayı (%) 2008-2009 Sayı (%) Kaynak: ÖSYM 2000-2001 ve 2008-2009 öğretim yılı Yükseköğretim İstatistikleri Kitapları. Artış Profesör 291 (7,9) 457 (8,9) 57,0% Doçent 204 (5,5) 270 (5,2) 32,4% Yardımcı Doçent 821 (22,2) 1801 (34,9) 119,4% Diğer 2378 (64,4) 2627 (51,0) 10,5% TOPLAM 3694 (100,0) 5155 (100,0) 39,6% İkinci öğretim uygulaması öğretim elemanlarına aşırı derecede ders yükü getirmekte ve onların kendilerini yenilemelerini zorlaştırmaktadır. Eğitim Fakülteleri ile ilgili bir diğer problem ise ikinci öğretim verilen programların çok fazla olmasıdır. Eğitim Fakülteleri 2006 yılı kontenjanının % 24,8 i ikinci öğretime ayrılmıştır. Sınıf öğretmenliği, Türkçe öğretmenliği, ilköğretim matematik öğretmenliği gibi çok ihtiyaç duyulan alanlarda bu oran daha da yüksektir (YÖK, 2007b). 2009-2010 öğretim yılında ise 49 Eğitim Fakültesinde ikinci öğretim programı vardır (ÖSYM, 2009). Diğer fakültelerde ikinci öğretim oranı bu kadar yüksek değildir. İkinci öğretim uygulaması mevcut fiziki sermayeyi daha etkin değerlendirmek için uygun bir yöntem olabilir. Ancak bu uygulama zaten sayıca yetersiz olan öğretim elemanlarına aşırı derecede ders yükü getirmekte ve onların kendilerini yenilemeleri ve alanlarıyla ilgili yayın yapmalarını zorlaştırmaktadır. Ayarıca günümüzde bazı alan öğretmenliklerinde (fizik, kimya, biyoloji vb.) ciddi yığılmalar yaşanırken bu alanlarda ikinci öğretim programlarının açılması kamuoyunda zaman zaman eleştiri konusu olmaktadır. Eğitim Fakülteleri ile ilgili bu değerlendirmeler göz önünde bulundurulduğunda; nitelikli öğretmen yetiştirme noktasında Eğitim Fakültelerinin -gerek insan kaynağı gerekse fiziksel ve teknolojik altyapı bakımından- yetersiz kaldığı gözlemlenmektedir. Ancak 1997 ve 2006 yeniden yapılandırmalarında olduğu gibi YÖK ve ilgili kurumlar bu tür problemlere odaklanmak yerine ağırlıklı olarak öğretim programları ve süreleriyle ilgili düzenlemeler yapmıştır. Bu tür temel problemler çözüme kavuşturulmadan sadece sürenin uzatılması ile öğretmen yetiştirmede niteliği yakalamanın mümkün olmayacağı aşikârdır. Milli eğitim sisteminde öğretmen, fiziksel altyapı, müfredat ve eğitsel araç-gereçler bir sistemin parçaları olarak ne derece önemliyse, öğretmen yetiştiren kurumlarda da öğretmeni yetiştirecek eğiticilerin ve öğretmen adayları- 15

S E T A A N A L İ Z nın eğitiminde kullanılan fiziksel altyapı, müfredat ve eğitsel araç-gereçler o derece önemlidir. Dolayısıyla öğretmen yetiştirme işine sistematik bir biçimde yaklaşılması ve yapılan düzenlemelerin sistem bünyesindeki bütün parçaları kapsayacak ve onları optimal düzeyde etkin kılacak şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda MEB in öğretmen ihtiyacı ve istihdam politikalarının, öğretmen yetiştirme sisteminin önemli bir parçası olduğu unutulmamalıdır. Öğretmen yetiştirme konusuna sistematik bir biçimde yaklaşılması ve sistem parçalarını optimal düzeyde etkin kılacak şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Burada değinilmesi gereken bir başka konuda Eğitim Fakültelerini tercih eden öğrenci profilidir. Tarihsel süreçte öğretmen yetiştirme ile ilgili tartışmaların odağında öğretmen yetiştiren kurumlara giren öğrencilerin genellikle öğretmenliği bilinçli tercih etmedikleri ve bu kurumlara genellikle başarı düzeyi iyi olmayan öğrencilerin iş bulma kaygısı ile girdikleri yönündeki eleştiriler olmuştur (Akyüz, 1997). Son yıllarda öğretmen yetiştiren programları tercih eden öğrencilerin ÖSS sonuçlarındaki yüzdelik dilimleri giderek artmış ve öğretmenlik programlarının giriş puanları saygın fakültelerle rekabet eder hale gelmiştir. Bu ümit verici bir gelişmedir. Bununla birlikte, bu artışta özellkile Anadolu Öğretmen Lisesi mezunlarına verilen ek puanın önemli bir etkisinin olduğu da göz ardı edilmemelidir. ANADOLU ÖĞRETMEN LISELERI Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürlüğü ne bağlı olarak faaliyet gösteren Anadolu Öğretmen Liseleri, öğrencilere genç yaşlarda öğretmenlik mesleğini sevdirmek, öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği bilgi, beceri, tutum ve davranışları kazandırmak ve öğretmen yetiştiren yüksek öğretim kurumlarına öğrenci hazırlamak amacıyla öğretmen liselerinin devamı olarak faaliyet göstermektedirler. Öğretim programları ortak genel kültür dersleri, öğrencilerin bireysel ilgi ve yeteneklerini tanıyıp anlamalarına, geliştirmelerine ve yöneldikleri alanlarda derinleşmelerine imkân sağlayan dersler ve öğretmenliğe teşvik ve hazırlık maksadıyla verilen öğretmenlik meslek bilgisi derslerinden oluşur. Öğretmenliğe teşvik amaçlı verilen öğretmenlik meslek bilgisi dersleri her yıl haftada 3 saat okutulmaktadır. Ayrıca 11. sınıf öğrencilerinin beş gün süreyle ilköğretim okullarında gerçekleştirilen Uygulamaları İzleme Etkinlikleri ne katılmaları gerekmektedir. Öğretmenlik meslek bilgisi derslerinin yanı sıra 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 45/a maddesi gereğince bu okullardan mezun olan öğrencilerin öğretmen yetiştiren yüksek öğretim kurumlarına yönelimini sağlamak amacıyla alanlarıyla ilgili öğretmenlik programlarını tercih etmeleri halinde Y-ÖSS puanlarına ilgili Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanının (AOBP) 0,24 ile çarpılmasından elde edilen ek puan verilmektedir 3. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığınca her öğretim yı- 16 3. YÖK ün 2010 yılında uygulamaya koyduğu yeni sınav sisteminde Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı (AOBP) puan aralığı 100 ile 500 arasındadır. Meslek Liseli ve Anadolu Öğretmen Liseli adaylar kendi alanlarında bir bölüm tercih etmeleri durumunda ise bu adaylara AOBP lerinin 0,05 ile çarpılmasından elde edilen ek puan verilecektir.

T Ü R K İ Y E D E Ö Ğ R E T M E N YE TİŞTİRME lında bursluluk kontenjanı ayrılan öğretmen yetiştiren yüksek öğretim programlarına ilk beş tercihinde yerleşen Anadolu Öğretmen Lisesi mezunu öğrenciler kontenjana bakılmaksızın bursluluk hakkından yararlanmaktadır. Bugün Türkiye genelinde toplam 217 Anadolu Öğretmen Lisesi faaliyet göstermektedir. 2009-2010 öğretim yılı yeni öğrenci kontenjanı 19,110 olarak belirlenmiştir. Bu liselerin ÖSYS başarı ortalamaları yaklaşık % 75 civarındadır. ÖSYS ye yerleşen öğrencilerin ise yaklaşık % 60 ı öğretmen yetiştiren yüksek öğretim kurumlarını tercih etmektedirler. Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürlüğü Anadolu Öğretmen Liselerinden öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarına geçen öğrenci sayısını artırmak için çaba sarf etmektedir. Bu çabaların başında ise bu okulların sayısını artırmak gelmektedir. Özellikle son yıllarda bu hususta ciddi çalışmalar başlatılmış ve şehir merkezlerinde okullaşmaya gidilmiştir. Son dört yılda bu okulların sayısı % 40 oranında kontenjanları ise % 36 oranında artış göstermiştir (Şekil 1). Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürlüğü 2014 yılında Anadolu Öğretmen Lisesi sayısını 330 a çıkarmaya hedeflemektedir (ÖYGM, 2009a). Şekil 1. Anadolu Öğretmen Liselerindeki sayısal gelişme (2006-2009) Son yıllarda öğretmen yetiştiren programları tercih eden öğrencilerin ÖSS sonuçlarındaki yüzdelik dilimleri giderek artmış ve öğretmenlik programlarının giriş puanları, diğer fakültelerle rekabet eder hale gelmiştir. Kaynak: Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürlüğü (ÖYGM, 2009b) Anadolu Öğretmen Liselerinde sınıf mevcutlarının 30 u geçmemesi, öğretmenlerinin seçilerek alınması ve fiziksel koşullarının Türkiye ortalamasının çok üzerinde olması, bu okulları düz liselere oranla daha avantajlı kılmaktadır. Ayrıca Meslek Liseleri ne uygulanan farklı katsayı, bu okullarda öğretmenlik dışı tercih yapanlar için uygulanmamakta ve hatta öğretmenlik programlarına girişte ek puan verilmektedir. Bunlar sadece öğretmen olmak isteyen öğrenciler için değil hemen her öğrenci için cazip koşullardır. Dolayısıyla sayılarındaki artışla birlikte, günümüzde Anadolu Öğretmen Liseleri sadece öğretmen olmak isteyenlerin değil hemen hemen bütün öğrencinin tercih 17

S E T A A N A L İ Z edebileceği türden okullar olarak dikkat çekmekteler. Yapılan çalışmalar da öğrencilerin Anadolu Öğretmen Liselerini öğretmenlik mesleğine ilişkin olumlu tutumlarından daha ziyade bu okullarda daha iyi eğitim verildiği için tercih ettiklerini göstermektedir (Çetin ve Çetin, 2006; Çoban, 2004). Son yıllardaki ÖSS istatistikleri bu tespiti doğrular niteliktedir. 2006 yılından 2009 yılına kadar Anadolu Öğretmen Liselerinden mezun olan öğrencilerin ÖSS sınavında genel başarı yüzdesi artmış ancak yükseköğretim programlarını kazanan öğrenciler arasında Eğitim Fakültelerini tercih eden öğrencilerin yüzdesi % 70 seviyesinden % 60 lara kadar gerilemiştir (Şekil 2). Bu istatistikler Anadolu Öğretmen Liselerinin amaçlarına özgü hareket etmeyen düz liseler haline dönüşme eğiliminin göstergeleridir. Şekil 2. AÖL öğrencilerinin ÖSS genel başarı ve Eğitim Fakültelerini kazanma yüzdeleri (2006-2009) Kaynak: Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürlüğü (ÖYGM, 2009b) 18 Diğer taraftan, ek puan uygulaması nedeniyle özellikle yüksek puanla öğrenci alan Eğitim Fakültelerine Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları haricindeki öğrencilerin kabul alması giderek imkânsız hale gelmektedir. Örneğin, 2008 ÖSS yerleşme sonuçlarına göre Boğaziçi Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesinde İngilizce Öğretmenliği programlarının tamamına Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları yerleşmiştir (ÖYGM, 2009a). Bir meslek lisesi öğrencisinin ÖSS sınavında tam puan almasına rağmen farklı katsayı uygulaması nedeniyle tıp ya da mühendislik fakültelerine yerleşememesi ile Anadolu Öğretmen Lisesi mezunu olmayan bir öğrencinin ÖSS Dil sınavından tam puan almasına rağmen yukarıda bahsedilen üniversitelerin İngilizce programına yerleşememesi kategorik olarak aynı şeyleri ifade etmektedir. Dolayısıyla Anadolu Öğretmen Lisesi mezunlarına uygulanan ek puan diğer

T Ü R K İ Y E D E Ö Ğ R E T M E N YE TİŞTİRME liselerden mezun olan başarılı öğrencilerin yönelimlerini ve tercihlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca, Eğitim Fakültelerinin bu şekilde tek kaynaktan beslenen homojen bir yapıya bürünmesinin pedagojik olarak sakıncaları göz ardı edilmemelidir. Farklı liselerde eğitim gören öğrencilerin farklı bilgi ve becerilerle donatılmış olarak bir araya gelmesi eğitimde hem eğitmen hem de öğrenciler açısından zenginlik sağlayacaktır. Ancak, bazı Eğitim Fakültelerinde olduğu gibi öğrencilerin sadece Anadolu Öğretmen Lisesi mezunlarından oluşması bu zenginliği engelleyecektir. HIZMET İÇI EĞITIM Günümüzde bilim ve teknolojideki hızlı değişime bağlı olarak sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda ve bu alanların önemli bir parçası olan eğitimde hızlı değişimlerin yaşandığına şahit olunmaktadır. Okul kavramı, okullarda kullanılan öğretim yöntemleri ve müfredatı giderek değişmekte ve bütün bunlara bağlı olarak öğretmenin görev, rol ve sorumlulukları çeşitlenerek artmaktadır. Bu değişiklikler göz önünde bulundurulduğunda öğretmen yetiştirmede sadece hizmet öncesi eğitim tek başına yetersiz kalmaktadır. Yeni öğretmenlerin sisteme uyum sağlamaları, mevcut öğretmenlerin ise meslekle alakalı değişikliklere ayak uydurabilmeleri ve bilgilerini güncelleyerek kendilerini geliştirmeleri için sürekli olarak hizmet içi eğitimle desteklenmelerine ihtiyaç vardır (Saban, 2000). Hizmet içi eğitimi önemli kılan noktalardan biri de eğitimde gerçekleştirilen reformlarla ilgilidir. Eğitim, öğretmenin de içerisinde bulunduğu farklı unsurlardan oluşan bir sistemdir ve öğretmenin diğer unsurlar üzerinde aktif veya pasif bir takım rolleri vardır. Dolayısıyla milli eğitimde herhangi bir unsuru kapsayan bir reforma gidileceği zaman öğretmenin bu reform kapsamında eğitilmesi gerekmektedir. Aksi halde gerçekleştirilecek reformun başarılı olması beklenemez. Ülkemizde öğretmenlerin hizmet içi eğitimi MEB e bağlı Hizmet İçi Eğitim Dairesi Başkanlığı tarafından yürütülmektedir. Hizmetiçi Eğitim Dairesi 1960 yılında Öğretmeni İş Başında Yetiştirme Bürosu adı altında faaliyet göstermeye başlamıştır. Daha sonraları 1966 yılında Eğitim Birimi Müdürlüğü, 1975 yılında Hizmetiçi Eğitim Dairesi Başkanlığı, 1981 yılında Hizmetiçi Eğitim Genel Müdürlüğü ve 1982 yılında yeniden Hizmetiçi Eğitim Dairesi Başkanlığı adını almıştır. MEB e bağlı bu birim 1993 yılına kadar öğretmenlerin hizmet içi eğitim ihtiyaçlarını merkezi olarak belirli yerlerdeki hizmet içi eğitim merkezlerinde düzenlenen birkaç haftalık kurslarla karşılamaya çalışmıştır. Ancak o dönemde bu şekilde merkezi yürütülen hizmet içi eğitim faaliyetlerinde gerek katılımın sınırlı sayıda olması gerekse öğretmenlerin eğitim ihtiyaçlarının zamanında karşılanamaması nedeniyle bir takım sorunlar yaşanmıştır (HEDB, 2009). Bu ve benzeri sorunları çözebilmek için 1993 yılında Hizmetiçi Eğitim Dairesi Başkanlığı bir genelge ile merkezi hizmet içi eğitim faaliyetlerinin yanı sıra Bakanlık taşra teşkilatına da yetki vererek mahalli hizmet içi eğitim faaliyetlerinin düzenlenmesinin önünü açmıştır. Öğrenciler Anadolu Öğretmen Liselerini, öğretmenlik mesleğine ilişkin olumlu tutumlarından daha ziyade bu okullarda daha iyi eğitim verildiği için tercih etmektedir. 19

S E T A A N A L İ Z Eğitimde yaşanan değişikliklerin ve gelişmelerin bilimsel boyutlarıyla ele alınması ve uygulama boyutlarıyla mevcut öğretmenlere hizmet içi eğitim yoluyla aktarılması gerekir. 20 Bu düzenleme hizmet içi eğitim faaliyetlerinin daha etkili ve yaygın olarak uygulanması, öğretmenlerin eğitim ihtiyacının yerinde ve zamanında karşılanabilmesi ve öğretmenlerin çalışmalarından ve okul içi vazifelerinden alıkoyulmadan eğitilmesi adına son derece önemli ve yerinde bir adım olmuştur. Ne var ki, mahalli olarak yürütülen hizmet içi eğitim faaliyetlerinin yıllık plan dâhilinde valiliklerin onayı ile yapılması, planda yapılacak en ufak değişikliğin dahi valiliklerin onayı ile gerçekleştirilmesi ve günlük/haftalık çalışma sürelerine kadar Milli Eğitim Bakanlığı Hizmet İçi Eğitim Yönetmeliği (Madde 23) ile belirlenmiş olması hizmet içi eğitimin halen merkeziyetçi yaklaşımdan tam manasıyla kurtulamadığını gözler önüne sermektedir. Dahası mahalli olarak yürütülen hizmet içi eğitim faaliyetlerinin büyük çoğunluğunun konuları merkezi yürütülen faaliyetlerin konuları ile aynıdır. Yani hizmet içi eğitimde mahallileşme algısı öğretmenlerin mahalli ihtiyaçlarına çözüm üretme üzerine değil merkezi olarak belirlenen konuların daha yaygın biçimde öğretmenlere aktarılması şeklinde kurgulanmıştır. Belirli zamanlarda bir araya toplanan belirli sayıdaki öğretmen grubuna belirli uzmanlar tarafından belirli bilgilerin aktarılması şeklinde yürütülen hizmet içi eğitimin etkili ve verimli olması beklenemez (Saban, 2000). Hizmet içi eğitim ancak farklı fiziksel ve sosyal şartlara sahip okullarda çalışan öğretmenlerin farklılaşan ihtiyaçlarının okul düzeyinde belirlendiği ve bu ihtiyaçların okul düzeyinde, çok geç kalınmadan giderildiği takdirde tam manasıyla yerelleşmiş olacak, neticede katılımı, verimliliği ve etkinliği de o derece artacaktır. MEB in hizmet içi eğitime ayırdığı bütçeye bakıldığı zaman aslında hizmet içi eğitimin etkin ve yaygın bir şekilde yürütülmesinin mümkün olmadığı kolaylıkla anlaşılabilir. Ülkemizde 700 binin üzerinde öğretmen görev yapmaktadır ve MEB in 2009 yılı bütçesinde hizmet içi eğitimde kullanılmak üzere ayrılan bütçe yaklaşık olarak öğretmen başına 17 TL dir (TED, 2009). Büyük çapta insan gücü, zaman, enerji ve paraya dayanan hizmet içi eğitim faaliyetlerinin bu kadar az bütçeyle öğretmenlerin genelini kapsayacak şekilde yürütülmesi şüphesiz olanaksızdır. Burada belirtilmesi gereken bir başka konuda -diğer birçok hususta olduğu gibi- hizmet içi eğitimde de MEB ile yüksek öğretim kurumları arasında yaşanan kopukluktur. Hizmet içi eğitimde yükseköğretim kurumlarına önemli vazifeler düşmektedir. Eğitimde yaşanan değişikliklerin ve gelişmelerin bilimsel boyutlarıyla ele alınması ve uygulama boyutlarıyla öğretmenlere aktarılması için yükseköğretim kurumlarında çalışmalar yürütülmesi şarttır. Maalesef ülkemizde bu hususta MEB yükseköğretim kurumlarından hem bilgi hem de eğitici akademisyen noktasında yeterince istifade etmemektedir. Yükseköğretim kurumları ise giderek milli eğitim sistemine yabancı ve uygulama ortamları olan okuldan ve sınıftan kopuk bir yapıya büründüğü için sistem içinde çalışan öğretmenlerin ihtiyaçlarına yönelik bilimsel çalışmalar üretememektedir. Hizmet içi eğitim ile ilgili sorunun bir diğer boyutu da öğretmenlerin hizmet içi eğitim ve kendilerini geliştirme konusundaki tutum ve davranışlarıyla ilgilidir. Yakın tarihlerde yapılan araştırmalar öğretmenlerimizin kendilerini yeterli gördüklerini ve kendile-