2000 li Yıllara Girerken. Kapitalizm. Derleyen ve Çeviren: Arslan Başer Kafaoğlu



Benzer belgeler
1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar)

Dış Ticaret Müsteşarlığı nca ekonomik ve ticari ilişkilerimizin geliştirilmesi amacıyla çeşitli stratejiler uygulamaya konmuş bulunmaktadır.

KÜRESELLEŞME VE BÖLGESELLEŞME

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

Ekonomi Bülteni. 3 Ekim 2016, Sayı: 38. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

İktisat Tarihi I. 8/9 Aralık 2016

İktisat Tarihi II. 13 Nisan 2018

ÜLKELERİN 2015 YILI BÜYÜME ORANLARI (%)

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

İktisat Tarihi II. 26 Mayıs 2017

TİCARİ İLİŞKİLER DURUM İKÖ ÜLKELERİ ARASINDA AVRUPA BİRLİĞİ >>

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

Tarım & gıda alanlarında küreselleşme düzeyi. Hareket planları / çözüm önerileri. Uluslararası yatırımlar ve Türkiye

KÜRESEL EKONOMİ VE TÜRKİYE EKONOMİSİNDE BEKLENTİLER

Stratejik Düşünce Enstitüsü Ekonomi Koordinatörlüğü

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

2014 YILI NİSAN AYI TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER

HOLLANDA ÜLKE PROFİLİ

2010 YILI OCAK-MART DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

Finansal Krizden Bu Yana Dünya Ticaretinin En Kötü Yılı : 2015

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

BATI AFRİKA ÜLKELERİ RAPORU

Enerji ve İklim Haritası

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 74

Üretimde iş bölümünün ortaya çıkması, üretilen ürün miktarının artmasına neden olmuştur.

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

HOLLANDA ÜLKE PROFİLİ

Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler

KAMU YÖNETİMİ PROGRAMI

Dünya Ekonomisinde Tarımın Rolü

COĞRAFYA-2 TESTİ. eşittir. B) Gölün alanının ölçek yardımıyla hesaplanabileceğine B) Yerel saati en ileri olan merkez L dir.

ULUSLAR ARASI TARIMSAL İLİŞKİLER. Prof.Dr.Emine Olhan

EKONOMİK GÖRÜNÜM MEHMET ÖZÇELİK

KÜRESEL TİCARETİN ÜÇ ELEMANI: HAMMADDE, ÜRETİM, PAZAR

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

İÇİNDEKİLER KAPİTALİST ÜRETİM TARZI 41 I TEKEL-ÖNCESİ KAPİTALİZM 42

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ?

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

RUANDA ÜLKE RAPORU

TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ

ULUSLARARASI ÖRGÜTLER

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2

DR. BEŞİR KOÇ KALKINMA

Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL

HOLLANDA ÜLKE RAPORU

İZMİR TİCARET ODASI AZERBAYCAN ÜLKE RAPORU

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Nüfus ve Kalkınma İlişkisi: Türkiye (TÜİK'in Yeni Nüfus Projeksiyonları Işığında)

2004 yılında 929 milyon Dolar olan değerli maden ve mücevherat ihracatımız, %62 artışla 2008 yılı sonunda 1.5 milyar Dolara ulaşmıştır.

2010 OCAK AYI HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

Türk Eximbank ve Sahra Altı Afrika

Ekonomik Görünüm ve Tahminler: Nisan 2015

SAÐLIKTA ÖZELLEÞTÝRME

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

NİTELİKLİ EĞİTİMİN TOPLUMUN REFAH SEVİYESİNE ETKİSİ. Prof.Dr. Muammer Kaya, ESOGÜ Rektör Adayı,

EKONOMİK GELİŞMELER Şubat

BU YIL ULUSLARARASI KOOPERATİFLER YILI!

İktisat Tarihi

Yeni yıla yüzde 13 seviyesinde başlayan işsizlik. Borsa İstanbul da işlem gören 10

Anket`e katılan KOBİ lerin ait olduğu branş 10,02% 9,07% 5,25% 3,10% Enerji sanayi. Oto sanayi. Gıda sanayi. Ağaç sanayi. İnformasyon teknolojisi

EKONOMİK GELİŞMELER Mart

Beyin Gücünden Beyin Göçüne...

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

1. ABD Silahlı Kuvvetleri dünyanın en güçlü ordusu

İktisat Tarihi II. XI. Hafta

Dış Ticaret Politikasının Amaçları

DÜNYA TARIMININ BAŞLICA SORUNLARI

SERMAYE PİYASASI KURULU BAŞKANI SN. DOÇ. DR. TURAN EROL UN

2.3. SOĞUK SAVAŞ SONRASI AFRİKA POLİTİKASI

Ekonomi Bülteni. 17 Ağustos 2015, Sayı: 23. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

AB Ekonomisinin Mevcut Durumu ve Geleceğe Dönük Projeksiyonlar. Prof. Dr. Lerzan ÖZKALE, İTÜ Ankara, 18 Ekim 2006

ENDÜSTRİYEL KORUYUCU BOYALAR. Bosad Genel Sekreterliği

ULUSLARARASI RAPORLAR, TÜRKİYE EKONOMİSİNİN GELECEĞİNİ PARLAK GÖRÜYOR

«KUŞAK VE YOL» VİZYONU

tepav PETROL FİYATLARINDAKİ DÜŞÜŞÜN ÖTEKİ YÜZÜ Ocak2015 N DEĞERLENDİRMENOTU Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

TR42 DOĞU MARMARA BÖLGESİ 2011 YILI OCAK-ŞUBAT-MART AYLARI EKONOMİK GÖRÜNÜM RAPORU

Kasım. Günlük Araştırma Bülteni Sabah RAPORU

2010 OCAK MART DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

Dış Ticaret Politikası. Temel İki Politika. Dış Ticaret Politikası Araçları Korumacılık / İthal İkameciliği

Küresel Krizden Sonrası Reel ve Mali. Sumru Altuğ Koç Üniversitesi, CEPR ve EAF 14 Mayıs 2010

AFRİKA ÜLKELERİYLE EKONOMİK VE TİCARİ İLİŞKİLERİMİZ

Tanrı Zar Atmaz Ya FED?

TEB KOBİ AKADEMİ İLLER GELECEKLERİNİŞEKİLLENDİRİYOR: ADANA GELECEK STRATEJİSİ KONFERANSI 5 ARALIK 2007

Farklı Sistemlerde Kentleşme

MDT 225 Türkiye Ekonomisi ve Avrupa Birliği TÜRKİYE NİN SOSYO-EKONOMİK GÖSTERGELERİ

SON NOKTA. Prof. Dr. Necmi GÜRSAKAL

DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİ İLE İNŞAAT SEKTÖRÜ İÇİN DEĞERLENDİRME VE BEKLENTİLER

ÇİMENTO SEKTÖRÜ Aylar İtibariyle Toplam Çimento Satışı

1844 te kimlik belgesi vermek amacıyla sayım yapılmıştır. Bu dönemde Anadolu da nüfus yaklaşık 10 milyondur.

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

IMF, Birleşmiş Milletlerin uzmanlaşmış kurumlarından biri olsa da, kendi tüzüğü, yönetim yapısı ve mali kaynağı vardır.

GAMBİYA ÜLKE RAPORU. Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu Afrika Koordinatörlüğü

Transkript:

2000 li Yıllara Girerken Kapitalizm Derleyen ve Çeviren: Arslan Başer Kafaoğlu Bu kitabın yayın hakları Analiz Basım Yayın Tasarım Uygulama Ltd. Şti.nindir. Birinci Basım: Haziran 2000 Kapak Fotoğrafı: William Frank Gentile, Nicaragua, "Las Nubes", 1988. Teknik Hazırlık: Analiz Basım Yayın Baskı: Sistem Ofset ISBN: 975-343-300-X KAYNAK YAYINLARI: 310 ANALİZ BASIM YAYIN TASARIM UYGULAMA LTD. ŞTİ

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ 9 MUTSUZ AİLELER: KÜRESEL KAPİTALİZM VE ULUS-DEVLET (Ellen Meiksins Wood) 11 Doğuştan Bitişik mi? 13 Kapitalizm ve Uluslararası İlişkiler 17 Günümüz Evrensel Kapitalizmi 20 KÜRESEL KAPİTALİZMDE SAHRA'NIN GÜNEYİ AFRİKASI (John S. Saul ve Colin Leys) 24 Küresel Kapitalizmde Afrika: İki Perspektif 26 Sermayenin Gözüyle Afrika 28 Afrika'yı Disipline Etmek 30 Marjinalizasyon Politikaları 33 Sosyalizm ve Güney Afrika 36 Alternatifler 38 BİN YILIN SONUNDA LATİN AMERİKA (James Petras ve Henry Weltmeyer) 42 Giriş 42 Emperyal Hegemonyanın Tarihsel Kökenleri 44 Amerikan Nüfuzunun Politik ve İdeolojik Temelleri 46 Yeni Emperyal Düzen: Yirmi Yıl İktidarda 47 Latin Amerika'da Durgunluk, Gerileme ve İkili Dünya 54 Durgunluktan Sınıfsal Krize 56 Madalyonun İki Yüzü: Birinci ve Dördüncü Dünya 58 Krize Yanıtlar: Reform ya da Devrim 59 BİNYILIN SONUNDA ASYA'DA KAPİTALİZM (Prabhat Patnaik) 61 JAPONYA'DA SAVAŞ SONRASI SİSTEMİ ÇÖKTÜ (William K. Tabb) 79 Japon Krizi 79 Savaş Ertesi Japon Sistemi 82 Reform Yapılabilir mi? 86

BUGÜNÜN AVRUPA KAPİTALİZMİ EURO VE 'ÜÇÜNCÜ YOL" ARASINDA (Greg Albo-Alan Zuege) 89 Ekonomik Engeller: Küreselleşme ve Tek Pazar 91 Savaş Sonu Kapitalizmi ve Avrupa Topluluğu 93 Durgunluk ve Avrupa Birliği 96 Politik İklim: Sosyal Demokrasinin Yeni Konumu 100 Çözüm Bulamayan Ulusal Reformizm 101 "Sosyal Avrupa": Bir "İnsancıl Yüzle" Küreselleşme 104 Durgunluk İçin "Üçüncü Yol'lar 107 Sonuç: Bugünün Avrupa Kapitalizmi 108 BUGÜNKÜ RUS KAPİTALİZMİ (Stanislav Menshikov) 109 Rus Kapitalizminin Tarihi Karakteristikleri 109 Devlet Bürokrasisi İçinden Mafya Kapitalizminin Doğuşu 111 1991'den 1998'e Büyük Gelir Uçurumu 115 Sovyetler'den Rusya'ya: Sanayide Gerileme, Hizmet Sektöründe Yükseliş 119 Rus Kapitalizmi "Tam Bir Kısır Yaratık Haline Gelmiştir" 122 Batı'ya Bağlanarak İntihara Gitme 126

ÖNSÖZ Aylardır 2000 yılının içindeyiz. Aslında diğer yıllardan bir farklılığı yok. Ama bir yeni binyıla başlarken bazı şeylerin gözden geçirilmesinden doğal bir şey olamaz. Ünlü Amerikan dergisi Monthly Review de böyle bir çabaya girmiş ve yeni bir milenyuma (binyıla) girilirken kapitalizmin durumunu ayrıntılı bir şekilde ele almış. Her biri kendi alanında uzman olan bilim insanları, kapitalizmin çeşitli ülke ya da bölgelerdeki durumunu ayrıntılarıyla saptamış. Meydana gelen kitapçığı biz ilginç bulduk ve dilimize kazandırmak istedik. Yapıtı hazırlayan Monthly Review dergisinin geçmişi ve kişiliği, incelemeye ayrı bir değer katıyor. Bu derginin kapağında "Bağımsız Sosyalist Dergi" olduğu belirtilmiştir. 50 yıldır aralıksız çıkmakta. Kurucuları ünlü iki kişi: Paul Sweezy ve Leo Huberman. Diğer ünlü iki ekonomist, Paul Baran ve Henry Magdoff da sürekli olarak yazı ailesinde yer almışlar. Hiçbir Marksist dergi, kapitalist bir ülkede bu denli uzun ve sağlıklı yaşama sahip olmadı bugüne kadar. Derginin kurucularından Paul Sweezy'nin temel sayılacak bilgiler içeren kitabını 1970'te Türkçeye çevirdim. Kitap, Kapitalizm Nereye Gidiyor? adıyla yayımlandı. Bu yıllardan beri dergiyi izlerim. Dergi yazarlarının diline, yöntemine ve yazış biçimlerine bu nedenle alışkınım. Bu niteliklerin verdiği güvenle yapıtın okuyucular için öğretici olacağını umarım. Çeviride sondaki bir bölümü, bazı erken yargılar ileri sürülmüş bularak Türkçeye çevirmedim. Ayrıca çeviride hep Türk okuyucuları düşünerek biraz serbest davrandığımı, bazı basitleştirmeler ve önemsiz kısaltmalarda bulunduğumu da bu arada belirtmeliyim. Okuyucularıma bu vesileyle saygılar sunarım. Arslan Başer Kafaoğlu 9-10

MUTSUZ AİLELER KÜRESEL KAPİTALİZM VE ULUS- DEVLET Ellen Meiksins Wood* "Her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine özgüdür." Leon Tolstoy, Anna Karenina. "Kapitalizm" terim olarak ABD'den Japonya, Rusya. Brezilya ya da Güney Afrika'ya kadar her yerde farklı durumlardaki düzenlere verilen addır. Biz terimi, bunların hepsini kucaklayan ekonomik devinim yasalarını (bunalıma yönelme ortak yasası da içinde) kucaklayan bir tarzda, bütün çeşitliliğiyle kullanacak ve bu yolda ele alacağız. Ve bu arada "küresel" kapitalizmi ulusal kapitalist ekonomilerin karşılıklı ilişki içinde olduğu temel önermesiyle inceleyeceğiz. Çünkü, ulusal ekonomiler kapitalizmi yöneten aynı devinim yasaları içinde bütünleşmeye gitmişlerdir. Ekonomik krizler ve bugün yaşanan gerilemelerin hepsinin kökü ulusal olmayıp, genel dinamik içinde aranmalıdır. Bu genel dinamik bütün küresel ekonomiyi ve bütün kapitalist ekonomilerin birbiriyle bağlanışını da belirlemiştir. Kapitalizm, bu bağlamda, ulusal çeşitliliklerle değişmeyen, bir genel devinim yasasıyla var olan bir sistemdir. Ve öyle bir sistemdir ki, durmadan genişler ve uluslararası hale gelir, doğuşundan bu yana "küresel" olma eğilimindedir ve bugün küreselleşmede eskiyle ölçülemeyecek kadar ileridedir. Bu durumda çağdaş kapitalizmi nasıl bir yöntemle inceleyeceğiz? * Ellen Meiksins Wood, Paul Sweezy ve Harry Magdoff gibi seçkin kişilerden sonra ünlü Monthly Review dergisinin editörlüğüne getirilmiştir. Altı yıldır bu görevi hakkıyla yürütüyor. 11

Ulusal ve bölgesel özgül durum etütleriyle mi? Veya bunun yerine küresel kurum ve süreçleri, yani "küreselleşme", uluslararası sermaye hareketleri ve akçalı spekülasyonlar gibi süreçleri, ulusötesi şirketler gibi kurumlar ya da sermayenin emrindeki IMF, Dünya Bankası gibi araçlarla inceleme zorunluluğu mu var? Aslında bütün bu kurum, işleyiş ve ajanlar buradaki yazılarda bütün etkinlikleriyle yer alıyor. Ne var ki, küreselleşmenin incelenmesi sırasında iki temel noktanın gözden kaçma tehlikesi ortaya çıkar: Bir yandan her kapitalist ekonominin ancak diğerleriyle ilişkileri içinde var olması gerçeği; öte yandan oluşturduğu özel yerel, ulusal ve bölgesel ekonomilerden veya bunlarla ilişkilerinden soyutlandığında bir küresel ekonominin var olamayacağı gerçeği. Bu kitaptaki yazılar, her ne kadar özgül ulusal durumlarla uğraşıyorlarsa da, aynı zamanda bölge ve kıta sorunlarını da ele almışlardır; böylece sadece ulusal durumları incelemeden öteye geçmiş ve küresel kapitalizmin dinamiklerini ele almışlardır. Her biri ele aldığı ulusal ya da bölgesel konuda küresel kapitalizmin, kendini ulusal ya da bölgesel olarak ortaya koyan çeşitli biçimlerdeki işleyişini aydınlatmışlardır. Fakat, bu incelemeler aynı zamanda söz konusu dinamiklerin, yine de değişmez biçimde ulusal ve bölgesel ekonomiler içinde ve bunların ilişkileriyle yönlendiğini de belirlemişlerdir. Başka bir deyişle, bu yazılar, deyim yerindeyse, içten dışa bir yöntemle küresel kapitalizmin, ulusal ekonomiler ve devletler arasındaki çeşitli ilişkiler aracılığıyla nasıl işlediğini aydınlığa çıkarmışlardır. Böyle olunca da, genel olarak kapitalizm ile ulus-devlet arasındaki ilişkilerin bazıları ve bunların başlangıçtan bugüne gelişmesinin anlatıldığını açıklamak isterim. Kapitalizm ve ulusdevlet arasında bugünkü ilişkileri anlamak için daha önceki ilişkileri bilmek gerekir. Kapitalizmin ortaya çıkışıyla ulus-devlet kavramının yükselmesi arasında sıkı bağlar vardır. Ayrıca bu bağlar kapitalizmin kapsadığı alanın genişlemesiyle yeni biçimler almıştır. Bu nedenle bugünkü durumu açıklamadan önce, olayın tarihsel gelişmesine kısaca göz atacağım. 12

Amacım asla bugünkü kapitalizmin "küresel" niteliğini inkâr değildir. Aksine, çeşitli uluslararası ilişkilerdeki somut biçimleri (burada ulus-devlet deyimindeki iki kelime arasında yer alan tire işareti ulusal bütünlüğü vurgulamaktadır); büyük kapitalist güçler arasındaki ilişkilerden emperyalist güçler ve bağlı ülkeler arasındakilere kadar ilişkileri açıklama yoluyla, "küresel ekonomi" deyimini ayakları yere basar hale getirmek istiyorum. Doğuştan Bitişik mi? Kapitalizmin ortaya çıkışıyla ulus-devletin yükselişini ilişkili gören, halta kapitalizmin ulusdevletlerin bir sistemi olduğunu ifade edenler az değildir. Hatta olayı "modernite" ya da "rasyonellik" prizmalarından ele alanlar bile bazı "modern" ekonomi ya da "rasyonel" ekonomik-politik ve kültürel formların aşağı yukarı aynı zamanlarda gelişliğini kabul ederler.(1) Nüans olarak değişik bir açıklama da. Avrupa'da ulus-devletin, Asya'daki imparatorlukların tam tersine, kapitalizmin temelini attığı şeklindedir. Bu görüştekiler, "Çünkü" derler "Avrupa sınırları geniş imparatorluklar değil, birçok egemen siyasal erkler biçiminde örgütlenmişti". Bu durum, imparatorluğun artı değere el koyması söz konusu olmayınca, ticarete dayanan işbölümünü ortaya çıkarmıştı.(2) Burada kapitalizmle ulus-devletin yükselişi hakkında farklı bir görüşü anlatmak isterim. Bu açıklama burada kısa olarak yapılacak, çünkü tartışılması başka yerlerde ele alındı.(3) Kapitalizm sadece teknolojik gelişme, kentleşme ya da ticaretin gelişmesi gibi tarihöncesinde de var olan gelişmelerin bir ürünü değildir. (1) Bu modernite (çağcıllık) konusunu, kapitalizm ve devlet ilişkisini enine boyuna The Pristine Culture of Capitalism: A Historical Essay on Old Regimes and Modern States'le (Kapitalizmin Eski Kültürü: Eski Rejimler ve Çağdaş Devletler Hakkında Bir Deneme) anlatmıştım (Londra, 1991). (2) Bkz. Immanuel Wallerstein, The Modern World System, New York, Academic Press, 1974: Historiral Capitalism with Capitalist Civilazation, Londra, 1995. (3) En yenisi The Origin of Capitalism'de, New York, Monthly Review Press, 1999. 13

Onun ortaya çıkıp gelişmesi için ticaretin gelişmesini, pazarların büyümesini ve "burjuva" rasyonelliğin işlemesini engelleyen öğelerin ortadan kalkması gerekli. Kapitalizmin "spontane" ve zahmetsiz olarak gelişmesi için zorunlu olan bu koşullar sadece İngiltere'de mevcuttu. Bu ülkede tarım ve endüstri kesimleri karşılıklı olarak birbirini güçlendiriyordu. Durum bu olunca kapitalizm ve ulus-devletin aynı zamanda yükselişini nasıl açıklayacağız? Kabul etmeliyiz ki, kapitalizm öz, kendi ayırıcı nitelikleriyle Avrupalı ulus-devletle ortaya çıkmıştır. Ancak. Avrupa'da, hatta Batı Avrupa'da da ulus-devlet hep aynı biçimde ortaya çıkmış değildir. Fransa'da, mutlakiyetçi devlet, kapitalist sömürme biçimi ya da kapitalist devinim yasaları bakımından, tamamen farklı bir mantığa sahip bulunuyordu. Fransız "burjuva devrimi"nde de büyük önem taşısa bile kurulup gelişmiş bir İngiliz kapitalizminin baskısı olmadan düzenin öyle "kendiliğinden" kapitalizme dönüşmesi olanağı yoktu. Bunu başka ülkeler için de söyleyebiliriz. İngiltere'deki kapitalizm ve ulus-devletin ortaya çıkışı hiçbir ülkede olmadık biçimde birbirine örülmüştür. Ama İngiltere'deki bu kapitalizm, kapitalizm ve ulus-devletin özel durumunun önemini ne kadar belirtsek de yinede ulus-devlet ile kapitalizm arasındaki sıkı bağın üzerinde önemle durmayı gerektirir. Önemli olan İngiltere'de sadece kapitalizmin değil, farklı biçimde tekleşmiş ve egemen bir devletin ortaya çıkışıdır. Başka deyişle kapitalizmi doğuran sosyal değişimlerle ulus-devleti olgunluğa ulaştıran etkenler bu ülkede aynıdır. Marx ın uzun zaman önce işaret ettiği gibi, kapitalizmöncesi üretim biçimleri ekonomik ve politik güçlerin birliği gibi bir karaktere sahipti. Özellikle şu anlamda ki, sömürü "ekonomi dışı" araçlarla gerçekleşirdi, Bu araçlar politik, yasal ve/veya askeri niteliktedir. Bu birlik çeşitli biçimlere bürünmüş olabilir. Örneğin, birçok eski imparatorluk, tebaasından, kendi köylülerinden haraç toplardı ve imparatorluk makamı büyük servet sağlamanın başlıca yoluydu. 14

Avrupa'da kapitalizmöncesi biçimlerde önemli bir olgu, devlet gücünün parçalanmasıdır. Batı feodalizminin "parselleşmiş egemenliği"yle çok farklı bir "ekonomi dışı" güç. feodal lordluklar ortaya çıktı. Parçalanmış askeri, hukuki ve politik güçler, bireysel olarak lordlara köylünün yarattığı artı değere el koyma olanağı verdi. Politik parsellenme ekonomik parsellenmeyle atbaşı gitti. İç pazarda ayrı yerel piyasalar oluştu ve tüccarlar tarafından bir pazardan "ucuza alıp", diğer pazarda "pahalı satmaya" dayanan bir ticaret geliştirildi. Feodal yönetici sınıf bölündü, egemenliğini daha da güçlendirmeye çalışınca köylü direnişiyle karşılaştı ve Avrupa'nın bazı yerlerinde daha merkezileşmiş monarşilerin kurulması yolu açıldı. Politik ve ekonomik gücün merkezi devlet olarak yeni biçimde birleşmesi halinde ise, egemenliğin parselizasyonuyla başa çıkılamadı. Buna en iyi örnek Fransa'daki mutlak monarşi devletidir. Bazılarının "çağdaş" ulus-devlet prototipini gördükleri bu Fransız devletinde merkezi devlet feodal egemenliği önleyebilmiş değildi. Her ne kadar bir merkezi devlet görüntü olarak var ise de bunun kökü eski feodaliteydi.(4) Öte yandan birçoklarının Fransa'nın çağdaşlığına örnek gösterdiği bürokrasi de unutulmamalı. Bu kesimde makam sahipleri bunu bir özel mülkiyet gibi görüyorlar ve köylünün artı değerinden pay alıyorlardı. Böylece kapitalist sömürüden, ekonominin araçları ve devinim yasalarından çok farklı biçimde, artı değere el konuluyordu. Diğer taraftan mutlakiyetçi merkezi devlet "politik yolla oluşmuş mülkiyeti" engelleyemedi. Parsellenmiş egemenliğin kalıntılarıyla, daha da parçalanmışlarla yan yana ve sürekli çekişerek yaşandı. Aristokratlar, kilise ve belediyeler kazandıkları askeri, politik ve hukuksal güçleriyle ayaktaydı. Aynı köylünün ürettiği fazla için, merkezi devlet birçok potansiyel rakiple bazen birine bir devlet makamı, diğerine hukuken geçerli belgelerle toprak dağıtarak yarışıyordu. (4) Merkezileşme ve Fransa ile İngiltere'nin zıtlığı için bkz. The Brenner Debate:Agrarian Class Structure and Economic Development in Pre-lndustrial Europe, Cambridge. Cambridge University Press. Özellikle bkz. s.254-264. 15

Böylesi parsellenmiş bir mülkiyet biçimi ve merkezileşmiş bir iktidar kapitalist mülkiyete karşıttı. Bir diğer anlatımla elverişsiz durum kapitalizme uygun da değildi: sadece devlet değil, ekonomi de parçalanmıştı. Ulusal piyasa yerine (hadi iç ticaret engellerinden söz etmeyelim) bir seri kentsel piyasalar türemişti. Bu piyasalarda ise. kapitalist kurallar değil, eski ticaret yöntemleri geçerliydi. Üretim sürecinde artı değere el koyulacağına, mal dolaşırken kârdan pay alınmaktaydı. Bir diğer anlatımla, egemenliğin ve piyasaların parsellenmesi bir madeni paranın iki ayrı yüzü olup. kökü de mülkiyet ilişkilerindeydi. Ekonomik ve politik mekanizmaların parçalanmasına ilk ve tam olarak İngiltere'de son verildi. Aslında daha başlangıçta (yani Norman fetihlerinden sonra) İngiliz devleti (burada yalnız İngiltere'den söz ediyoruz. Birleşik Krallık'ın diğer parçalarını ayrı tutuyoruz), "parsellenmiş egemenler" dışında kalmış ve bütünleşmeye diğer Avrupa ülkelerinden çok daha fazla yaklaşmıştı. Örneğin. Fransa'da hâlâ bölgesel "mülkler" mevcutken, İngiltere bir ulusal parlamentoya sahipti. Fransa'da (hatta devrime kadar bile) 360 yerel kanun kodu varken, İngiltere tek bir hukuk sistemi (Common Law) ile yönetiliyordu. Fakat, bu teklik sadece basit bir politik ve yasal birleşme değildi. Bunun sonucu daha 17. yüzyılda, ileri derecede bir ekonomik bütünleşme, tarihin daha önceki zamanlarında görülmemiş bir ulusal ekonomi - bütünleşmiş, rekabetçiliği gitgide artan ulusal pazar-ortaya çıkmıştı. Politik ve ekonomik bütünleşmenin her ikisinin de aynı kaynağa dayandığı ifade edilebilir. İngiltere'nin merkezileşmesi politik ve ekonomik gücün feodal bazda gelişmesiyle varılmış bir sonuç değildi. Devlet, onun makamlarında oturanlar için, Fransa'daki tarz ve ölçüde özel bir gelir kaynağı değildi. Devlet politik olarak var olan diğer mülkiyet biçimleriyle rekabet halinde de değildi. İngiltere'de devlet politik ve ekonomik güçlerin bir çeşit iş bölümü biçiminde oluşmuştu. Politik gücü monarşik krallık, ekonomik gücü ise aristokrasi temsil ediyordu. 16

Merkezi cebir kullanmada Avrupa'dan çok önce gerçek tekele sahip olmuş politik güç (İngiliz aristokrasisi kıtada her ülkeden önce silahlarını bırakmıştır), diğer taraftan Avrupa'yla karşılaştırılamayacak kadar mülkiyetin yoğunlaştığı arazide ise özel mülkiyete dayalı ekonomik güç (Avrupa'da araziler çok parçalanmıştı. Örneğin. Fransa'da topraklar bugün bile çok sayıda köylünün elindedir) vardı. Devlet mevcut düzeni söndürürken, toprak sahipleri sömürünün "ekonomik" biçimlerine daha çok eğilmişlerdi. Bunlar daha fazla yarar elde etmek amacıyla köylülere daha çok cebir kullanma hakkına sahip devletin mevcut mülkiyet düzenini sürdürmesine bel bağlayıp, sadece ekonomik olan güçlerini sahiplendikleri toprakların daha iyi işletilmesine ve emeğin verimliliğini artırma yoluyla daha yüksek artı değer elde etmeye yoğunlaştırmışlardır. Kısaca hükümetin dışındaki egemenliklerin zayıf oluşu sayesinde kapitalizm yükselmiş ve gerçekten egemen ve tek iktidarlı bir devlet ortaya çıkmıştır. Kapitalizm ve Uluslararası İlişkiler Kapitalizme kritik bir büyüklüğe varıldığında başvurulan ekonomik yaygınlaşmanın bir sonucu olarak bakanlar için, İngiliz kapitalizminin gelişmesi acayip gelebilir. İngiltere kuşkusuz ticari bir ağın önemli parçasıydı. Ancak, diğer Avrupa ülkeleri de yakın çağın ilk yıllarında uluslararası ticarete fazlaca ilgi duymuşlardı, ayrıca Asya'da ve İslam ülkelerinde de dış ticaret bir hayli gelişmişti. İngiltere'nin göze batan özelliği dış ticaretle değildir; gelişme burada dışa doğru değil, içsel olmuş, böylece tek ulusal ekonomi içten kurulmuştur. İngiltere ticaret sisteminin diğer ülkelerinkinden farkı geniş, entegre ve artan bir şekilde ülkeyi tek bir ekonomik birim (zamanla bütün adaları kucaklayan) haline getiren nitelikleridir. Bağımsız bölgeler arasında uzmanlaşan bir işbölümü ve gelişen ve birbirini karşılıklı olarak gelişmeye iten tarım ve endüstri kesimleri arasındaki ilişkiler diğer farklı niteliklerdir... 17

Bu piyasanın bir diğer özelliği, burada sadece lüks malların değil, ucuz, her gün tüketilen malların da yer alışıdır. Ki, bunlar yığınla satış yapılan büyük piyasaların doğuş koşuludur. Böylece İngiltere bir yandan genişleyen dış ticaret sisteminde yarışırken, içeride yeni biçimde bir ticari sistem ortaya çıkıyordu. Bu sistem yakında dış ticarette büyük avantaj sağlayacaktır. Sistem geleneksel ticaret sistemlerinden farklı olarak, sadece ticarete ya da "ayrı, farklı ve basiretli piyasalar arası sayısız arbitraj işlemlerine" bağlı değildir(5). Böylece sistem entansif genişlemeye, dolaşım alanındaki kârlar yerine, üretimde yaratılan artı değere, artan üretimle bir tek piyasada rekabetten doğan ekonomik gelişmeye, diğer deyimle kapitalizme dayanmaktadır. Bu nitelikleriyle bir eşi yoktur. Yani kapitalizm onsuz olamayacağı- bir uluslararası ticaret sistemi içinde gelişmekle birlikle, ulus içi bir üründü. Ne ki, kapitalizmin niteliği, uzun süre ulus içi kalamazdı. Onun sonu gelmeyen birikim gereksinimi-ki ayakla kalması buna bağlıydı- genişleme yolunda yeni ve farklı buyruklar üretti. Bu buyruklar çeşitli düzeylerde harekete geçti. Bunların en açığı emperyalizm dürtüsüydü. Sömürgecilik ise, yeni bir şey değildi. İngiltere'nin rakipleri sömürge toprakları işgal etmiş, o ülkelerin halklarını ezmiş ve köle ticaretine girişmişlerdi. Ama burada da kapitalizm bir transformasyona (dönüşüme) uğramalıydı. Kapitalizmin ortaya çıkan yeni boyutları yeni kapitalist gereksinimler yarattı. Bu gereksinimleri karşılayan, kapitalist birikimin özel gereklerini, kendine özgü kaynak, işçi ve pazar sorunlarını yanıtlayan, emperyalizmi üreten de İngiliz kapitalizmi oldu. Böylece kapitalizm İngiltere'den dışarıya diğer ve girift anlamı içinde yayıldı. Sadece kapitalizm sayesinde, özellikle endüstri alanında verimlilik, Britanya'ya, yalnız eski rakipleriyle ticari alanda yarışırken değil, askeri çatışmalarda da üstünlük sağladı. Böyle olunca diğer ülkeler 18. yüzyıl sonlarında ve özellikle 19. yüzyılda ekonomilerin bu yeni meydan okumayı karşılayacak biçimde geliştirme yoluna girdiler. (5) Eric Kerridge, Trade and banking in Early Modern England, Manchester, Manchester University Press. 1588, s.6. 18

Devlet kendi başına başlıca büyük oyuncu oldu. Hükümetin önderlik ettiği, eski jeopolitiğinin yönelttiği, önceleri kapitalist motivasyondan çok askeri düşüncelerin egemen olduğu Alman endüstrileşme hareketi bunun en belirgin örneğidir. Bu gibi ülkelerde kapitalist gelişme için itme İngiltere'de olduğu gibi içsel ilişkilerden gelmiş değildir. Buralarda, Fransa ve Almanya'da üretici güçlerin uygun bir yoğunlaşması esasen hazırdı; kapitalizmin, diğer bir yerde kurulmuş bir kapitalist ülkeden gelecek baskıları karşılama amacıyla kurulmasına yetecek teknik birikim vardı. Değinmek istediğimiz asıl önemli nokta, bunlarda ve daha sonra gelecek ülkelerde kapitalizmin kurulmasında birincil rolü devletin oynamış olmasıdır. Daha da çarpıcı olan, prekapitalist devletin, eski ticaret ağıyla birlikte kapitalizmin gerekleri için bir transmisyon kayışı rolünü oynayış biçimidir. Demek oluyor ki, Avrupalıların devlet sistemi kapitalizmin İngiltere'den dışarı doğru yayılışında bir kanal görevi görmüş bulunmaktadır. O günlerden bu yana kapitalizm Avrupa dışına hem emperyalizm hem de "piyasa" gereklerinin zorlamasıyla yayılmış bulunuyor. Emperyalist serüvende ise, devletin rolü çok açıktır. Ne var ki, sadece ekonomik yasaların işlediği durumlarda bile, devletin aracılığı kaçınılmaz olmuştur. Kapitalizm ilk olarak bir ülkede kuruldu. Ama daha sonra bir daha ikinci kez aynı yol yinelenmedi. Onun coğrafya olarak genişlemesinin her adımında devinim yasaları ve gelişme koşulları da değişti; her bir lokal birikim bu koşullara uygun şeklini aldı. Ancak tek bir ulusdevlet biçimini almaya başlayınca ve ekonomik gelişme süreçlerinde başka uluslar kendisini izleyince; kapitalizmin yayılması ulusal sınırların silinmesinden çok, ulusal örgütlenmelerin üretilmesi, ulusal ekonomilerin ve ulus-devletlerin yaratılması şeklinde oldu. Ayrı ulusal birimlerin, eğer sistemle karşılıklı ilişkiler içindeyse, eşitsiz gelişmesi durumlarında bile, ulusal birimler ulusal biçimlerin ayakta kalmasının gerçek garantisi oldular. 19

Günümüz Evrensel Kapitalizmi Kapitalizm bugün evrenseldir. Kapitalist devinim yasaları, kapitalizmin mantığı, ilerlemiş kapitalist ülkelerin her yerine, her toplum köşesine derinliğine nüfuz etmiş ve uzantı olarak da bütün dünyaya yayılmıştır. Her insan davranışı, her sosyal ilişki ve doğal çevre, kârı en çoğa çıkarma, sermaye birikimi, sabit sermayenin kendiliğinden gelişmesi buyruklarına uyma noktasına gelmiştir. Bu bir uç durumdur, ama ileri kapitalist ülkelerdeki kapitalist ilkelerin sosyal, kurumsal ve kültürel alanlarda birkaç on yıl öncesi giremediği yerlere yayılması demektir. Diğer bir uçta bunu tamamlayan ise, ileri kapitalist ülkeler dışındaki bütün diğer bölgelerde marjinalizasyon ve yoksullaşmasıdır. Bir anlamda kapitalizmin sınıf kutuplaşması, ileri kapitalist ülkelerdeki "sınıf altları" adı verilenlerin yoksullaşması bir yana bırakılırsa, Kuzey-Güney bölünmesini getirmiş bulunmaktadır. Fakat, kapitalizm evrenseldir ya da hatta uluslar ötesidir demekle gerçeği tam anlatmış olmayız. Evrenselleşmenin ulus-devletin sınırlarını aşıp aşmadığını ve eğer aşmışsa ne ölçüde aştığını da bilmemiz gerekir. Hâlâ ulusal ekonomiler içi bir yaşam var. Ulusal devletler, hatta sermayesi ulusal temele dayanan ulusötesi şirketler de var. Hatta belirtmek belki fazla olur, ama IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kurumlar özel ulusal sermayelerin ajanlarıdır. Sahip oldukları yaptırım güçleri de ulus-devletlerden gelir. Bu devletlerden bir kısmı bu kurumlara kumanda eder, bir kısmı da bunların buyruklarının uygulanmasını sağlar. Ulus-devletlerin kapitalizmin evrenselleşmesine inatla karşı çıktıkları da söylenemez. Çünkü, kapitalizmin evrenselleşmesi bir anlamda ulus-devletin evrenselleşmesi demektir. Küresel kapitalizm ulusal devletlerin görülmemiş derecede bir küresel sistemidir; ulusal devletlerin başını çektiği evrenselleşmiş sermaye ise, hegemonyacı bir süper güçtür. Sermayenin uluslararasılaşması, ulus-devletin gelişmesiyle ters orantılı gösteriliyor: Daha çok uluslararasılaşma, daha az ulus-devlet. 20

Ama tarihi kayıtlar olayı daha farklı gösteriyor. Sermaye enternasyonalleştikçe sermayenin kökenindeki politik biçim de tomurcuklanıp genişliyor. Kapitalist anlamda sermayenin doğması sırasında ulus-devlet hiç yoktu. Bugün var. Yeni ulusötesi kurumlar, üstlendikleri yeni rolleriyle ulus-devleti ortadan kaldırmıyorlar. O halde küreselleşmeyle gelen ulusal egemenliğin gerilemesi nerededir? Doğal ki, küresel ekonomi yüksek derecede entegredir, yığınsal ve hızlı sermaye hareketleriyle, özellikle spekülatif mali hareketlerle sınırların aşılması, dünya ekonomisinde ortaya çıkan kalın çizgilerdir. Ancak yerel koşullarda ve ulus-devlet olmasa bu hareketler de gerçekleşemez. Bu işlemlerde ulus-devlet kaçınılmaz bir öğedir. Eğer "küreselleşme" kapitalist toplumdaki sınıfların ve ulus-devletin çökmesi, devlet organlarının egemenlik haklarının bir çeşit ulusötesi sermaye birimlerine devri ise, böyle bir gelişim henüz yoktur ve olacağı da olası değildir. Gerçekten, küreselleşmenin kendisi ulusal ekonomi ve ulusal devletin bir olgusudur. Ondan söz ederken, ulusal ekonomiler ve ulusal devletler arasındaki rekabet ve ulusal devletlerin çeşitli amaçlarla yürüttüğü (dış ticarette yarışabilirliği-competitiveness), iç sermayenin kârlılığını artırma, sermayenin serbest hareketini özendiren emeğin yurtiçi sınırlarda kalmasını ve konulan kısıtlayıcı kurallara uymasını sağlama) ve hepsi de küresel piyasaları ayakta tutma amacına yönelik politikalar gözden uzak tutulursa kavramdan bir şey anlaşılmaz. Buna küreselciliğin geniş ölçüde bölgesel blokları, eşit düzeydeki gelişmemiş ulus-devletleri ve ulusal ekonomileri birleşmeye zorladığını da eklemek gerekir. Bütün bunlarla birlikte sermayeyle ulus-devlet ilişkilerinin çok değişik biçimler aldığını da gözden uzak tutmayalım. Kapitalist ekonomilerle kendi devletleri arasındaki ilişkiler daha zayıf ulusal birimlerle girilmiş ilişkilerden çok farklıdır. Ancak, bütün bu ilişkilerin şu ya da bu şekilde ulustan ulusa ilişkiler olduğunu tespit etmek önemsiz değildir. 21

Önemsiz olmayan bir başka nokta da bugün emperyalizmin, klasik anlamda bir sömürge ilişkisi değil, ulusal birimler arası bir ilişki olmasıdır. Emperyalist egemenliğin yolları olan borçlar ve mali manipülasyonlarla ya da hatta doğrudan yatırımlarla ulusal sınırlar ve engeller aşılmaktadır. Bu araçlar doğrudan askeri gücün kullanıldığı klasik sömürgeci çağlarda pek yoktu. Emperyalizmin bir diğer yüzü yeni biçimde bir militarizmdir. Bu militarist davranışlarda toprak ilhakı yok, aksine ulusal devlet yerinde bırakılıyor. Amaç, coğrafya sınırlarıyla belirli bir hegemonya değil, küresel ekonomi üzerinde sınırsız bir hegemonya kurmaktır. Bugünün emperyalizmi bir araziyi yutmak ya da ülkeye katmak yerine küresel sermayenin egemenliğini şiddet kullanarak sergilemekte. Sermayenin egemenliğini belirlemek için bazı özel ulusdevletler üzerinde şiddet gösterisi yapma gücüne az sayıda, hatta tek bir devlet sahiptir: Amerika Birleşik Devletleri. Amaç, küresel ekonominin engelsiz süregitmesinin sağlanmasıdır. Özetle küresel ekonomi hakkında onu meydana getiren ulusal parçalardan söz açmadan pek az şey söylenebilir. ABD ile Japonya arasındaki ya da bu iki devletin AB ile ilişkilerine ya da her üçünün çeşitli Üçüncü Dünya ülkeleriyle ilişkilerine değinmeden küreselleşme hakkında ne konuşabiliriz ki? Ya da AB'yi düşünelim. Bu topluluğu oluşturan her bir ülkenin, eşit olmayan gelişmeden doğan sıkıntılarına, problemlerine ve bunun yansıdığı karşılıklı ilişkilere değinmezsek, neden söz edeceğiz ki? Küresel kapitalizmin genel dinamiklerini araştırırken, bir çelişkiden, uluslararası işbirliğiyle ulusal kapitalizmlerin üste çıkma mücadelesinden, ABD ile Japonya'nın çelişkili ilişkilerinden bahsetmeden geçebilir miyiz? Bütün bunlardan sonra "ikinci bin yılın sonunda" kapitalizme damgasını vuran uzatmalı kriz ya da gerilemenin yorumu için nasıl bir sonuç çıkarabiliriz? Bu kriz kuşkusuz sadece bir Latin Amerika ya da Japonya krizi olmadığı gibi, belli ulusal strateji ya da politika aksaklıkları sonucu. meydana gelmiş de değildir. Ne "ahbap çavuş" kapitalizminden ne de tek bir yanlış politikadan doğmuş da değildir. Bunalım ne Rusya'daki parazitik ve eksik oluşlardan ne de Asya'daki kurbanların hatalarından meydana çıkmıştır. 22

Bu gerçek her konu teker teker ele alınarak kitabın çeşitli yerlerinde anlatılmıştır. Bunalım kapitalizm ile bütünleşmiş süreçlerden doğmuştur. Bu süreçler her hır kapitalist ülkenin iktidarı dışında, ama ülkelerin birbirleriyle ilişkileri içinde oluşmuş bulunmaktadır, (abç.) Ancak diğer taraftan bu sistemin süreçleri farklı yollar ve farklı niteliklerde ortaya çıkmaktadır. Küresel kriz. sistemi oluşturan parçalan tarafından biçimlendirilmiştir. Bu parçaların her birinin kendi iç mantığı, kendi tarihi ve başka ulusal birimlerle farklı ilişkileri vardır. Ama bu şekillenme küresel kapitalizmi oluşturan bileşenlerin eşitsiz gelişmesiyle olmuştur. Bütün kapitalist aileler, aynı nedenlerin doğurduğu bir mutsuzluk içindedir, ama her birinin mutsuzluğu kendine uygun biçimdedir. Bunun böyle oluş nedeni, belli başlı aktörler ve sınıfların her şeyden önce ulusal temelde örgütlenmiş olmasından değildir. Her ulusun işçi sınıfının kendi biçimlenmesi, pratiği ve gelenekleri vardır. Kimse de kapitalin çok hareketli ya da emeğe göre bir yere bağlı durumda olmadığını söyleyemez. Ama yine de "küreselci tezin" resmettiği küresel kapitalist sınıftan çok uzaktayız. Kimse ABD ka-pitalizmiyle Japon kapitalizminin ya da Rus sermayesiyle Brezilya sermayesinin farklı olduğunu görmüyor değildir. Gerçekte küresel bütünleşme, her neyse, ulusal sermayeler arasında rekabetin yoğunlaşması demektir. Son krizleri bunları bilmeden açıklayanlayız. Marx, sermayenin ulusu yoktur derken, hiçbir milliyetçilik sadakati olmadığı ve kârın en çoğa çıkmasının gerektirdiği her yere gideceğini anlatmıştır. Ama bu onun kökü olmadığı ya da devlete ihtiyacı bulunmadığı anlamına gelmez. Gücünü yürütecek bir devlete ihtiyaç kesindir. Gelecekte de, görülebildiği kadar bu değişmeyecek. Kapitalizmin küresel bir ulusal örgüt olduğu şu iki anlamdadır: Sistemdeki zayıflık ve çelişkiler onun kendi nedenleri içindedir, ulusal bir kökeni de yoktur. İkinci olarak onunla savaşımda en etkili araç, ulusal devletler, ulusal ekonomilerdir. 23

KÜRESEL KAPİTALİZMDE SAHRA'NIN GÜNEYİ AFRİKA'SI John S. Saul ve Colin Leys* Sahra'nın güneyi Afrika'sını tanımlarken sadece Kuzey Afrika'yı değil, bu yazıda Güney Afrika egemenliğindeki Güney ucunu da ayrı tutuyoruz. Kalan kısım -ki Afrika'nın daha geniş bölümüdür-büyük ölçüde imdat çığlıkları atmaktadır. Sömürge yöneliminin kalkışından 80 yıl ve bağımsızlıklarından 40 yıl sonra, bu bölgedeki ülkelerin çoğunda sermaye vardır, ama kapitalizm yoktur. Hâkim sosyal ilişkiler kapitalist değildir hâlâ, ne de üretimin mantığının zerresi vardır. Ne var ki, Sahra'nın güneyindeki Afrika, kapitalist bir dünyanın içindedir. İnsanlarının yaşamlarını bu sistem belirler ve kısıtlar, ama kendisi kapitalist değildir. Bu gerçek, Sahra'nın güneyi Afrika'sının 650 milyon insanının, yani dünya nüfusunun yüzde 10'unun, dünya ticaretinin sadece yüzde 3'ünü gerçekleştirip, gayri-safi hasılasının sadece yüzde 1'ine sahip oluşunun temel nedenini de ortaya koyar. Aynı zamanda adam başına gelirin -1994'te 460 dolar- neden sürekli düştüğünün, OECD ülkelerindeki gelirlerin 50'de birine kadar indiğinin de yanıtını oluşturur.(1) Şimdi gelen yardım da, nüfusun 2020 yılında l milyar veya 1,2 milyara varacağı gerçeğine karşın, azaltılıyor(2) * Bu yazının yazarlarından Jahr S. Saul. Southern African Report'un yazı kurulundadır. Culin Leys ke Social Register'in iki editöründen biri. Her ikisi de Kanada Torontoda yaşamaktadır. 1 Dünya Bankası 1996 Raporu. 2 Afrika İçin Ekonomik Komisyon (ECA), 1995 Afrika Raporu. 24

Aşağıda göreceğimiz gibi. bazı sermaye çeşitleri için Sahra güneyi Afrika'sında kârlılık sağlayacak fırsatlar vardır, ama bölgenin kapitalizmle kalkındınlacağı yolundaki tahminler her zamankinden daha azdır. Ev halkının tarımsal üretimine dayalı kıtada, uzaklarda ticaret çok sınırlıdır, peşin parayla hasadın ihracı esasına zorlanmıştır. Üretim bu tarımsal ürünlerle çıkartılan madenlerin ve gelişeceği varsayılan imalatın ihracına dayanır. Ancak, bugünlerde dünya talebi, Afrikalı çiftçilerin ürettiği malların -kahve, kakao, çay, pamuk, şekerkamışı ve tütün- ihracında zayıflamakta, Asya ve Latin Amerika'da daha verimli kapitalist tarımın rekabeti yoğunlaşmaktadır. Bu arada endüstri ülkelerinin Afrika maden ve metallerine talebi de düşmektedir (yılda yüzde 2'ye kadar düşmüştür). 3 Bir take-off* meydana gelerek iç talebi karşılayacak imalat artışı ise, ithal mallarının rekabetiyle bloke edilmiştir. Bu arada ücretlerin çok düşük olmasına karşın, çöken alt yapı, politik risk ve işgücünün iyi eğitilmiş olmaması dolayısıyla ihracatta rekabet gücü düşmektedir. 4 Afrika Ekonomik Komisyonu'nun belirttiği gibi, Afrika ülkelerinin çoğunda endüstrinin yayılması, karşılanması "olanaksız güçlükler" içindedir. 5 Kuşkusuz Güney Afrika, mal çeşitliliği fazla ve göreceli olarak sofistike imalatıyla büyük bir istisnadır. Ayrıca nüfus artış oranı, Sahra güneyi Afrika'sından daha düşüktür. Bölgeyi Güney Afrika'yı da dahil ederek bir tanım yapsak (daha çok kullanılan tanım) Güney Afrika'nın tek başına bu bölgenin beşte ikisinin gayri safi iç hasılasını (GDP) elde ettiği hesaplanabilir. 3 Afrika Gelişme Bankası (ADB), Afrika Gelişme Raporu, Oxford Üniversitesi basımı, 1998, s.33-47, 48. * Take-off: Bir ülkenin hızla kalkınmaya geçmesi. Amerikan İktisatçısı Walt W. Rostov tarafından ortaya atılmıştır. (Ç.N.) 4 Aynı kaynak, s.51-52. ECA, Afrika Ekonomik Kapanı, Addis Ababa, 1998. 25