STOCKHOLM TASARIM HAFTASI AMBIENTE NE ANLATTI? YEŞİL BİNALAR ZİRVESİ RETRO-GELECEK ZAMANI



Benzer belgeler
SODA Sunar. Meriç Kara. SODA, tasarımcı Meriç Kara nın ilk kişisel sergisi A Domestic Schizophrenic Project e ev sahipliği yapıyor!

Hakkımızda. Vizyonumuz. Misyonumuz

Simla nın seçimi ürünleri

2012, Novusens

Davetkar Atıf YAPI - HİZMET BİNASI - KAYSERİ

ÇALIŞMA ALANLARINIZA YENİ BİR SOLUK GETİYORUZ

DESIGN WEEK ANTALYA İÇ MEKAN TASARIMI VE MOBİLYA Kasım 2017 Antalya Expo Center

IEEE Türkiye Başkanlar Kurultayı

BÜYÜKPARK SOSYAL ODAKLI KAFETERYA TASARIMI

HEDİYE ALMAK HAYATIN GÜZEL ANLARINDAN BİRİDİR

"Gerçek tasarımcı elinde firca ile doğar" iç mimar Anna Malyakina'yı tam anlamıyla tanımlayan bir ifade. Anna çizim yapmaya konuşmayı öğrenmeden

IMM KÖLN ULUSLARARASI MOBİLYA FUARI ZİYARET ORGANİZASYONU DEĞERLENDİRME RAPORU

süper ev kdeniz deki Hazırlayan Çiğdem HASANOĞLU

1998 Dost FM, Program Yapımcısı ODTÜ TeknoPark Halıcı Yazılım A.Ş. ve Halıcı Bilgi İşlem A.Ş. Multimedya, Grafik Tasarımcı

Tom Lloyd. Luke Pearson

YENİLEŞİM VE TASARIM 9. KALİTE VE BAŞARI SEMPOZYUMU NİSAN 2011 BURSA

PAZARTESİ SALI

NOVELTIES.

/elaresort /elaresort

SAĞLAM BİR GEÇMİŞİN MUTLU BİR ÜZERİNDE YÜKSELİR...

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

İyi Tasarımın 60 Yılı

DEKORASYON Doğrusal geometri, kütlesel görünüm

06-26 EKiM 2016 YER: BARIŞ MAH. EĞİTİM VADİSİ BULV. ZABITA MD. HİZMET BİNASI YANI. Sandra Lopez. Ayla Turan Bahadır Çolak Kadriye İnal SelçukYılmaz

Akıllı ve Çevreci Hastane Yatırımları

Kara tarafından sunulmuş 3 boyutlu görseller. Siz hayal kurun Biz fark yaratalım.

BİF (Bornova İçin Fikirler)

Tarihin Mimarisi,

Türkiye deki yenilikçi okulları belirlemek, buluşturmak ve desteklemek için yeni bir program...

İÇ MİMARLIK VE ÇEVRE TASARIMI BÖLÜMÜNDE ÇAP YAPACAK TÜM BÖLÜMLERİN ÖĞRENCİLERİ İÇİN ÇAP DERS PLANI

ACIBADEM DOĞA KOLEJİ BİLİM OKULU

Adnan Kazmaoğlu Mimarlık tarafından tasarlanan Terrace Fulya projesi, odağına Nişantaşı'nı ve ona uygun mimari kaliteyi koyuyor.

09:00 ENT206 Üretim Yöntemleri (A) Mavi Salon, ENT1

AKADEMİK YILI MÜFREDATI

İHTİŞAMLI BİR SATIŞ OFİSİNE DAVETLİSİNİZ

durak durak durak durak

KIRILL ISTOMIN in. renkli dünyası ve DEKO TASARIM

Kendine Yeten Kentler Mümkün mü?

Her güzelin bir kusuru var

PANEL YAPI PANEL YAPI

.88N BORNOVA KÜÇÜK PARK K*N9

Zirve Takvimi

EN BEĞENİLENLER 70 CAPITAL 12 / _071_072_CP_12.indd 2 11/26/16 6:44 PM

TASARIMLARI KÜÇÜK BÜYÜK HERKESE!

2. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ (18 Ocak-11 Mart 2016 )

Serüvenimiz 1919 yılında Bayan Maruşya ile kurukahvecilikle başladı yılında Burhanettin Koçer ve 1949 yılında Nurettin Tunçay ile gelişimini

YAŞAR ÜNİVERSİTESİ MİMARLIK FAKÜLTESİ İÇ MİMARLIK VE ÇEVRE TASARIMI BÖLÜMÜ AKADEMİK YILI DERS PROGRAMI

YALIN YÖNETİM DE İLETİŞİM SÜRECİ

bağdat caddesi suadiye NUR rezidans çiğdem KONUTPROJELERİ 2015 KORUSİTESİ istanbul çelem

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller

Her daim yenilikçi anlayış

Strong, Handsome, Reliable. Distractingly alpha-male!

Erginoğlu&Çalışlar Mimarlık, Tuz Ambarı yla Dünya Mimarlık Festivali nde 1. lik kazandı.

İZMİR TİCARET ODASI 17. ULUSLARARASI İSTANBUL PENCERE FUARI ZİYARET ORGANİZASYONU SONUÇLARI. 11 Mart 2016, İstanbul

Work in Work. Tasarım ve uygulama konularında çözüm sunan ve sektörlerinde önder markalarla hizmet veren bir kuruluştur.

Çevresini Algılayabilen Geleceğin Otobüs Durağı

MiMARLIK, BiÇiM HALiNE GELMiŞ YAŞAMDIR.

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

THOMAS LAWRENCE HOMAS

21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da

HIGHGATE DE VINTAGE VE ÇAĞDAŞ ÇIZGILERIN ARMONISI

E.G.O. Grubu Kurumsal İlkeleri

INTERFACEFLOR DAN ÇEVRECİ HALI: YÜZDE 100 GERİ DÖNÜŞÜMLÜ BİOSFERA I.

15 22 OCAK 2015 ALMANYA - FRANKFURT / HANNOVER / MÜNİH

Yapex 2014 Yapı ve Restorasyon Fuarı Sonuç Raporu..

TÜRKİYE DE İŞ DÜNYASINDA ÇALIŞANLAR SOSYAL MEDYAYI NASIL KULLANIYOR?

Müşteri taleplerini genişletir ve projenin her aşamasında hem müşteriye hem de kullanıcıya fayda getirecek yenilikleri kurgular ve uygular.

Tasarım Trendleri, Trend Olacak Tasarımlar. I stanbul da. Kültür, Sanat ve Tasarım Dünyası Design Week Turkey de

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

Merve Kristal.

HAYATI ŞİMDİ İSTEDİĞİNİZ GİBİ YAŞAYIN. Remley Land, bir Remley Grup projesidir.

TBD Antalya Şube Başkanı Akyelli: Özellikle yazılımcıların yatırımlarını Antalya da yapmamaları için hiçbir neden yok

Boğaçhan Dündaralp. ddrlp

1995 TEN BUGÜNE STRATEJİK ORTAĞINIZ

Ana Sponsor. Altın Sponsorlar.

BAKU OLİMPİK STADYUMU

MediaCat Felis 2013 Ödülleri ne Başvurular Başlıyor!

Basın Bülteni. 14 Ocak 2014

URLA DA SEVGİ DOLU YENİ BİR YAŞAM BAŞLIYOR...


MODERN ÇİZGİLERİN ÇEKİCİ YANSIMASI

Geleceği Bugünden Görmek...


Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü

İÇ MİMARLIK ÇÖZÜMLERİ

2. Ekolojik yapı uygulama atölyesi

YAPI FUARI TURKEYBUILD İSTANBUL FUARI ZİYARET ORGANİZASYONU SONUÇLARI


KARŞILAŞMA. Sergi Kataloğu. Peker Sanat Yayını 16 Ankara, Haziran Sanat Danışmanı İbrahim Karaoğlu. Fotoğraflar Sanatçıların arşivinden

NADOL. yaşam evleri.

VEGA OKULLARI 2. SINIF SANAT SORGULAMA BÜLTENİ DİSİPLİNLERÜSTÜ TEMA

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

Planlanan Tarihler: 7-15 Mayıs 2016 (2016 da Festival in ilki gerçekleşecek olup, bundan sonraki senelerde geleneksel hale getirilecektir.

#OkulumPakkan dan Merhaba...

Yavaş Kapanma / Kolay Açılma

SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA İÇİN, ÇEVREYE DUYARLI PROJELER

MediaCat Felis 2013 Ödülleri ne Başvurular Başlıyor!

2. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ (16 Şubat-27 Mart 2015 )

ALPEK İNŞAAT AŞ.; Haziran 1987 tarihinde PEÇEN, ERKILAVUZ ve KURT ailelerinin işbirliği ile kurulmuş bir aile şirketidir.

Transkript:

CİNSİYET VE TASARIM ÜZERİNE ÇOK SÖZ SÖYLENDİ BUGÜNE DEĞİN. ÖNCE... TARTIŞMALARIN PEK ÇOĞU MESLEĞİN FARKLI DİSİPLİNLERİNDE FAALİYET GÖSTEREN KADINLAR ÜZERİNE ODAKLANDI; TASARLAMAK ERKEĞİN EN DOĞAL YETİSİYMİŞ GİBİ... LE CORBUSIER NİN YANINDAKİ CHARLOTTE PERRIAND, CHARLES EAMES IN KARISI RAY EAMES VEYA ROBERT VENTURI NIN EŞİ DENISE SCOTT BROWN BÖYLE BAŞLADI TASARIM DÜNYASINDA KADIN OLMA SOHBETLERİ HER BAŞARILI ERKEĞİN ARDINDA BİR KADIN VAR DÜSTURUYLA İLERLEDİ. HENÜZ 1920 LERDE TASARIM TARİHİNE ADINI YAZAN EILEEN GRAY BU DÜNYADA HİÇ VAR OLMAMIŞ GİBİ! STOCKHOLM TASARIM HAFTASI AMBIENTE NE ANLATTI? SONRA SONRA FİGÜRANLIKTAN ÇOKTAN KURTULDUĞU DÖNEMDE BİLE GENLERİNDEN AYRI ANILMADI KADIN TASARIMCILAR. MİMARLIĞIN NOBELİ DİYE DİLLENDİRİLEN PRITZKER I ALAN İLK KADIN OLMASI BAŞLIKLARA OTURDU ZAHA HADİD İN. YETMEDİ... CİNSİYETSİZ HELLO KITTY EFSANESİNİ TASARLAYAN JAPON TASARIMCI YUKO SHIMIZU NUN CİNSİYETİNDEN DEM VURULDU... KADIN TASARIMCILARA ÖZEL SERGİLER AÇILDI; GENLER ÜZERİNDEN BİR MOTİVASYON DENGESİ KURULDU. FAKAT NİCEDİR, YENİ BİR DÖNEMDEYİZ... KADIN TASARIMCILAR GİBİ DOZU KAÇIRILMIŞ BİR AYIRIM YAPMAK YERİNE TASARIM YAPAN KADINLARDAN BAHSEDİYORUZ. AZ SONRA OKUYACAĞINIZ SAYFALARDA GÖRECEKSİNİZ, TÜRKİYE DEN FRANSA DA ÜRÜNLERİNİ SERGİLEMEK İÇİN 6 TASARIMCININ 4 ÜNÜ KADINLAR OLUŞTURUYOR. AYŞE BİRSEL, DEFNE KOZ, İNCİ MUTLU GİBİ ÖNCÜ YARATICI KADINLARIN ARDINDAN ŞULE KOÇ, MERİÇ KARA, BURCU BÜYÜKÜNAL, CEREN BAŞGÖZE GİBİ YENİ BİR JENERASYON GELİYOR. HAYATI DEĞİŞTİRMEYE GÖNÜL VERMİŞ KADINLARIN SAYISI GÜN GEÇTİKÇE ARTIYOR... TASARIM DÜNYASINDA 8 MART IN ANLAMI DEĞİŞİYOR. RETRO-GELECEK ZAMANI YEŞİL BİNALAR ZİRVESİ Umut Kart umut@kaletasarimmerkezi.com MART 2014

KALEBODUR HER AÇIDAN BEKLENMEYENİ YARATIR. C-Extreme Çimento, traverten ve ahşap doku görünümünü buluşturan fullbody porselen. Kalebodur dan. kale.com.tr facebook.com/kalebodur

MART/2014 03 Esra Bici Nasır esrabici@gmail.com GÜNER MUTAF VEDA ETTİ Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü nün kurucularından biri olan Güner Mutaf 13 Şubat 2014 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Mekanizma çözümlemesi için Güner Hoca ya danışacağım. Bü cümle ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü öğrencilerinin, tasarım stüdyosu derslerinde sıklıkla kullandığı bir ifade olmuştur. Geri dönüp bakıldığında Mutaf, detay ve mekanizmalar konusundaki uzmanlığı kadar, üretkenliği, zekası, mütevazi kişiliği, olağanüstü mizah yeteneği ve hoşgörüsü gibi çok sayıda özelliği ile beliriveriyor kesiştiği insanların zihinlerinde şüphesiz. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü nün iki kurucusundan biri olan Güner Mutaf, bir eğitimci olarak öğrencilerine çevresini bir tasarımcı gözüyle analiz etmelerini aşılayan, tasarımda kimsenin fark etmediği detaylara dikkat çeken, çözümsüz gibi görünen sorunların pratik çözüm yollarını ustalıkla gösteren bir hocaydı. Kendisinin vefatı, tasarım dünyası için önemli bir kayıp olmuştur. Kendisini tanıtmak, anmak, çalışmalarını daha çok kişinin bilmesini sağlamak elden gelen sınırlı çabalar arasında gibi görünüyor bu acı kaybın karşısında. Güner Mutaf Kimdir? Güner Mutaf, 24 Haziran 1947 de Ankara da doğdu. Lise yıllarını İzmir de geçirdi. 1964 yılında İzmir Koleji ni bitirdi. 1970 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü nden mezun oldu. 1973 yılında Mimarlık Ana Bilim Dalı ndan yüksek lisans derecesini aldı. Öğrencilik yıllarında Amerikalı tasarımcı David Munro nun Mimarlık Bölümü nde açtığı seçmeli endüstriyel tasarım derslerini aldı; ameliyat yatağı tasarladığı yüksek lisans tezini Munro nun danışmanlığında gerçekleştirdi. Yüksek lisansını tamamladıktan sonra Mimarlık Bölümü nde araştırma görevlisi olarak göreve başladı. 1976 da öğretim görevlisi oldu; Temel Tasarım derslerine, Endüstriyel Tasarım seçmeli dersine ve yaz stajına katkıda bulundu. 1974 ten itibaren Mehmet Asatekin ile birlikte Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümünün kuruluş çalışmalarını yürüttü. 1976-78 yılları arasında Danimarka da Royal Danish Academy of Fine Arts da Erik Herlov ile çalıştı; ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü için hazırlık çalışmalarını gerçekleştirdi. 1979 da Endüstri Ürünleri Tasarımı lisans programının açılmasıyla birlikte bu bölüme geçti. 1985 yılı Nisan ayına kadar çok çeşitli dersler verdi. 1985-1994 yılları arasında ODTÜ deki tam zamanlı görevine ara verip profesyonel çalışmalarına odaklandı. ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümünden emekli olduğu 2007 yılı Mayıs ayına kadar tasarım stüdyoları, stajlar ve mekanizma dersleri başta olmak üzere eğitime önemli katkılarda bulundu. Pratikle bağını hiç koparmayan bir eğitimci olan Güner Mutaf, gençlik yıllarında kendi dalgıç ekipmanını geliştirdi, müzik aletleri tasarladı, daha sonra kendi katamaranını yaptı. Teknik ekipman, kent mobilyası, aydınlatma, kurumsal ve özel iç mekan tasarımları gibi konularda birçok tasarım ve uygulama projesi gerçekleştirdi. Gama Elektronik, Koleksiyon Mobilya, Dokap gibi firmalar için tasarım yaptı. Yurtiçinde ve yurtdışında Hilton, Çırağan, Swiss Hotel gibi birçok kurum için iç mekan uygulamaları gerçekleştirdi. Güner Mutaf ın son dönemde odaklandığı önemli konulardan biri güneş enerjisini değerlendirme ve güneş enerjisiyle çalışan düzenekler oldu. Kırsal bölgeler için ilkel koşullarda dahi kolay üretilebilecek güneş ocağı, sebze meyve kurutma fırını ve su ısıtma düzeneği projeleri geliştirdi. Nokta Odaklı Aynalı Güneş Ocağı projesinde Güner Hoca güneş takip etme mekanizmasına odaklandı. Sistemi sürekli olarak güneşe yönlendiren motor ile birlikte karmaşık devir düşürücü düzenekler kullanmak yerine, bir mikro işlemci sayesinde ayarlanabilen sürelerle bekleyip çalışan motor, çanağın saatte 15 dönmesini, böylelikle de güneşin gün boyu izlenmesini sağladı. Proje Birleşmiş Milletler, SGP. Küçük Destek Programı tarafından da destek aldı. Güner Hoca, 13 Şubat 2014 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 15 Şubat 2014 te onu seven öğrencileri, meslektaşları, arkadaşları ve ailesinin derin üzüntüleri eşliğinde Ankara Karşıyaka mezarlığına defnedildi. Kendisini sevgiyle ve şimdiden özlemle anıyoruz.

MART/2014 03 Esra Bici Nasır esrabici@gmail.com GÜNER MUTAF VEDA ETTİ Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü nün kurucularından biri olan Güner Mutaf 13 Şubat 2014 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Mekanizma çözümlemesi için Güner Hoca ya danışacağım. Bü cümle ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü öğrencilerinin, tasarım stüdyosu derslerinde sıklıkla kullandığı bir ifade olmuştur. Geri dönüp bakıldığında Mutaf, detay ve mekanizmalar konusundaki uzmanlığı kadar, üretkenliği, zekası, mütevazi kişiliği, olağanüstü mizah yeteneği ve hoşgörüsü gibi çok sayıda özelliği ile beliriveriyor kesiştiği insanların zihinlerinde şüphesiz. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü nün iki kurucusundan biri olan Güner Mutaf, bir eğitimci olarak öğrencilerine çevresini bir tasarımcı gözüyle analiz etmelerini aşılayan, tasarımda kimsenin fark etmediği detaylara dikkat çeken, çözümsüz gibi görünen sorunların pratik çözüm yollarını ustalıkla gösteren bir hocaydı. Kendisinin vefatı, tasarım dünyası için önemli bir kayıp olmuştur. Kendisini tanıtmak, anmak, çalışmalarını daha çok kişinin bilmesini sağlamak elden gelen sınırlı çabalar arasında gibi görünüyor bu acı kaybın karşısında. Güner Mutaf Kimdir? Güner Mutaf, 24 Haziran 1947 de Ankara da doğdu. Lise yıllarını İzmir de geçirdi. 1964 yılında İzmir Koleji ni bitirdi. 1970 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü nden mezun oldu. 1973 yılında Mimarlık Ana Bilim Dalı ndan yüksek lisans derecesini aldı. Öğrencilik yıllarında Amerikalı tasarımcı David Munro nun Mimarlık Bölümü nde açtığı seçmeli endüstriyel tasarım derslerini aldı; ameliyat yatağı tasarladığı yüksek lisans tezini Munro nun danışmanlığında gerçekleştirdi. Yüksek lisansını tamamladıktan sonra Mimarlık Bölümü nde araştırma görevlisi olarak göreve başladı. 1976 da öğretim görevlisi oldu; Temel Tasarım derslerine, Endüstriyel Tasarım seçmeli dersine ve yaz stajına katkıda bulundu. 1974 ten itibaren Mehmet Asatekin ile birlikte Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümünün kuruluş çalışmalarını yürüttü. 1976-78 yılları arasında Danimarka da Royal Danish Academy of Fine Arts da Erik Herlov ile çalıştı; ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü için hazırlık çalışmalarını gerçekleştirdi. 1979 da Endüstri Ürünleri Tasarımı lisans programının açılmasıyla birlikte bu bölüme geçti. 1985 yılı Nisan ayına kadar çok çeşitli dersler verdi. 1985-1994 yılları arasında ODTÜ deki tam zamanlı görevine ara verip profesyonel çalışmalarına odaklandı. ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümünden emekli olduğu 2007 yılı Mayıs ayına kadar tasarım stüdyoları, stajlar ve mekanizma dersleri başta olmak üzere eğitime önemli katkılarda bulundu. Pratikle bağını hiç koparmayan bir eğitimci olan Güner Mutaf, gençlik yıllarında kendi dalgıç ekipmanını geliştirdi, müzik aletleri tasarladı, daha sonra kendi katamaranını yaptı. Teknik ekipman, kent mobilyası, aydınlatma, kurumsal ve özel iç mekan tasarımları gibi konularda birçok tasarım ve uygulama projesi gerçekleştirdi. Gama Elektronik, Koleksiyon Mobilya, Dokap gibi firmalar için tasarım yaptı. Yurtiçinde ve yurtdışında Hilton, Çırağan, Swiss Hotel gibi birçok kurum için iç mekan uygulamaları gerçekleştirdi. Güner Mutaf ın son dönemde odaklandığı önemli konulardan biri güneş enerjisini değerlendirme ve güneş enerjisiyle çalışan düzenekler oldu. Kırsal bölgeler için ilkel koşullarda dahi kolay üretilebilecek güneş ocağı, sebze meyve kurutma fırını ve su ısıtma düzeneği projeleri geliştirdi. Nokta Odaklı Aynalı Güneş Ocağı projesinde Güner Hoca güneş takip etme mekanizmasına odaklandı. Sistemi sürekli olarak güneşe yönlendiren motor ile birlikte karmaşık devir düşürücü düzenekler kullanmak yerine, bir mikro işlemci sayesinde ayarlanabilen sürelerle bekleyip çalışan motor, çanağın saatte 15 dönmesini, böylelikle de güneşin gün boyu izlenmesini sağladı. Proje Birleşmiş Milletler, SGP. Küçük Destek Programı tarafından da destek aldı. Güner Hoca, 13 Şubat 2014 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 15 Şubat 2014 te onu seven öğrencileri, meslektaşları, arkadaşları ve ailesinin derin üzüntüleri eşliğinde Ankara Karşıyaka mezarlığına defnedildi. Kendisini sevgiyle ve şimdiden özlemle anıyoruz.

04 Gözde Tüfekçi gozdetufekci@kale.com.tr PARİS TE 6 TÜRK TASARIMCI Maison&Objet fuarı kapsamında, her sene farklı ülkeden gelecek vaat eden 6 tasarımcının yer aldığı Talents A La Carte (TALC) sergisi, bu sene İstanbul dan misafirlerini ağırladı. Maison& Objet fuarı organizatörü SAFI nin, Tasarım Dergisi ve Türk Hava Yolları ile işbirliğinde gerçekleştirdiği sergi organizasyonunun ön ayağında Türkiye de düzenlenen bir yarışma ile, sergide yer almaya hak kazanan tasarımcılar belirlendi. Kasım ayında duyurulan bir çağrı ile genç tasarımcılara açılan başvurular, alanında uzman profesyonel ve kreatiflerden; İstanbul Tasarım Bienali Danışma Kurulu Üyesi Özlem Yalım Özkaraoğlu, Derin Design Tasarım Geliştirme Departman Başkanı Derin Sarıyer, moda tasarımcısı Bahar Korçan, Tasarım Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve mimar Enis Tibet ve Dilek Öztürk ten oluşan jüri üyeleri tarafından değerlendirildi. Ana kriter olarak, belirli bir tasarımın dilinin olması, özgün ve yenilikçi olma şartlarının arandığı yarışmaya toplamda 65 başvuru olurken, iki turda yapılan elemeler ile finale kalan 6 isme de ulaşılmış oldu. Burcu Büyükünal, Ceren Başgöze, Deniz Duru, Meriç Kara, Şule Koç ve Umut Demirel in yer aldığı sergide, İstanbul dan ilham alan ve yaratıcılıklarını farklı alan ve sektörlerde sürdüren tasarımcıların ürünleri 5 gün boyunca süren fuar kapsamında ziyaretçilerle buluştu. Tasarım alanında yeni yaratıcılık kaynakları ve coğrafyaların her gün merakla arandığı son günümüzde, Türkiye ve İstanbul dan gelen taze ve farklı bakış açılarına yoğun bir ilgi yaşanırken, tasarımcılar da kendilerini ifade etme fırsatı yakaladı. Yılda iki defa Paris te düzenlenen ve geçen seneden itibaren Singapur da da gerçekleştirilmeye başlanan Maison&Objet fuarı, aynı zamanda ticari bir fuar olmasının getirdiği avantaj ile, tasarımcıların kendini ifade edebileceği ve yeni kontaklar kurabileceği iyi bir kanal olma özelliğini de taşıyor. Seçme yetenek olan 6 tasarımcıyı yakından tanıyalım: Şule Koç Farklı sektörlerde gerçekleştirdiği tasarımlar ile adından söz ettiren ve Red Dot, Elle Decoration Awards, Design Turkey gibi ödüllerin sahibi olan Şule Koç, çalışmalarını İstanbul da sürdürüyor. Ürün ve mekânsal tasarım odaklı çalışan tasarımcı; mobilya, kaplama malzemeleri, aydınlatma, sofra gereçleri gibi ürün kategorilerinde projelere sahip. Orta Doğu Teknik Üniversitesi nden mezun olan ve çeşitli firmalar için çalıştıktan sonra 2010 yılında kendi stüdyosunu kuran Koç, bir ilio ürünü olan ve başarısı sonucunda kendisine Red Dot ve Design Turkey Üstün Tasarım Ödüllerini kazandıran Black Diamond isimli koltuk tasarımı ile tanındı ve bundan sonra da tasarladığı ürünler ile adından sıkça söz ettirir oldu. Şule Koç, sergide Kale markası ile işbirliğinden doğan Stone&More doğaltaş koleksiyonu içinde yer alan Vertice ve Eclipse serileri ve kendi ürünü olan Sofist oturma birimi ile yer aldı. Elle Decoration Design Award ve A Design Golden Award (altın kategori) ödüllerin de sahibi olan Stone&More Koleksiyonu, tasarımcının ürün yaklaşımı ve felsefesi ile de örtüşürken; üretkenlik, sürdürülebilirlik ve farkındalık yaratmak konusunda doğal taşı yenilikçi ürün yaklaşımlarıyla günümüz kullanıcısıyla tekrar buluşturmayı amaçlıyor. Burcu Büyükünal 1980 Ankara doğumlu olan Burcu Büyükünal, 2003 İTÜ Endüstri Ürünleri bölümünden mezun bir tasarımcı. 2002 de ikincilik ödülü kazandığı World Gold Council Türkiye nin düzenlediği takı tasarım yarışmasının ardından mücevher tasarımcısı olmaya karan veren ve ardından Ela Cindoruk ve Nazan Pak ın mücevher atölyesinde çalışmaya başlayan Büyükünal, çalışmalarını ikiye ayırıyor; mücevher tasarımı ve kavramsal sanat eserleri. Bu iki alan içerisinde ürettiği işler açısında aynı tasarım prensipleri üzerinden hareket etse de, nihai ürün tasarımlarının oldukça farklı sonuçlar doğurduğunu dile getiren tasarımcı, mücevheri fonksiyonel bir ürün gibi görürken, kavramsal çalışmalarında ise daha çok mücevherin vücut ile olan ilişkisi

MART/2014 05 ve güzellik-estetik kavramları gibi daha çok algılayış biçimlerimizi sorgulayan ve bunu araştıran işler ortaya koyuyor. Tasarımcı, sergide Origami ve Error takı koleksiyonları ile Görünen isimli eserine yer verirken tasarımlarının hem kadınlar hem de erkekler tarafından ilgi gördüğünü belirtiyor. Takı tasarımının daha çok kadınların merceği altında olduğunu düşünsek de, erkek ziyaretçilerden de gördüğü bu ilgiden hareketle, bu sene bir erkek koleksiyonu da tasarlamayı düşünüyor. Çalışmalarını, 2011 yılında Selen Özüs ile birlikte kurduğu Maden Çağdaş Takı Stüdyosu nda sürdüren Büyükünal, aynı zamanda İstanbul Teknik Üniversitesi, Sanat Tarihi bölümünde doktora adayı ve çeşitli yerlerde dersler veriyor. Ceren Başgöze Mimar kökenli olan Ceren Başgöze, 2006 yılından itibaren çeşitlli mimarlık ve tasarım ofislerinde çalıştıktan sonra, yine mimar kökenli olan eşi Fatih Başgöze ile kurduğu Laboratuvar Tasarım şirketinde çalışmalarını sürdürüyor. Başlıca olarak, mekan tasarımı ve uygulaması, mimarlık, mobilya ve ürün tasarımı alanlarında hizmet veren Başgöze nin tasarımlarının ana mantığı, farklı malzemeleri bir arada kullanmak ve bu malzemelerin bir araya gelişindeki ahenk ve uyum tasarımlarının çıkış noktasını oluşturuyor. 2012-2013 yıllarında oluşturdukları Rönesan isimli mobilya koleksiyonunda ise çeşitli antik ve tarihi değeri olan mobilyaları yaptıkları tasarımların bir parçası olarak kullanan Laboratuvar Tasarım, bu sayede tarihi yapım teknikleri ile çağdaş yöntemler ile bir araya getiriyor. Bu yaklaşımın bir diğer amacını ise, eskiyi olabildiğince ikincil hammadde olarak tasarımlar içinde kullanarak yok olmaktan kurtarmak ve ikinci bir hayat vermek. TALC sergisinde, bu seriye ait birkaç ürün sergileyen Başgöze, hem yabancı basın hem de profesyonellerden gördükleri ilginin, zaten kafalarında olan yurtdışına açılma ve bu kanallarda ürün satışı yapma planlarını da hızlandırdığını belirtiyor. Meriç Kara 2001 yılında mezun olduğu ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünden sonra yüksek lisansını Domus Academy de yapmak üzere Milano ya giden tasarımcı, eğlenceli tasarımları ve sorgulayıcı işleri ile ön plana çıkıyor. 2003 yılında Benetton un Trevisio İtalya daki İletişim ve Araştırma Merkezi Fabrica da yer aldıktan sonra Türkiye ye dönerek farklı firmalarla ortak geliştirdiği projelere imza attı. Profesyonel hayatının daha ilk yıllarından itibaren uluslararası çeşitli sergi ve yayınlarda yer alan tasarımcı, 2007 yılında İngiliz Phaidon Yayınları tarafından en heyecan verici genç ürün tasarımcıları arasında yer alıyor ve 2009 yılından itibaren ise kendi tasarım stüdyosu olan Meriç Kara Design çatısı altında ilerliyor. TALC sergisinde, çiçek saksılarından oluşan ve ilk defa 2010 yılında lanse ettiği A Domestic Schizophrenic Project ile yer alan tasarımcı koleksiyonun çıkış noktasını şu şekilde tanımlıyor: A Domestic Schizophrenic Project, canlı evcimen bitkilere odaklanıyor. Yeşilliklerin bulundukları ortamla ya da suyla kurdukları ilişkileri, bildiğimiz özelliklerini ve alışkanlıklarını, çevrede gördüğümüz halleriyle iç mekana transfer etme fikrinden, çok kişilikli bir saksılar birliği ortaya çıktı. Bazen ihtiyaçtan, doğasından bazen de değişiklik arayışından şekillendi. Kimi, bir tablonun yerine gözünü dikti, kimi de çok naif istekleri artık içinde tutamadı... Umut Demirel 2012 yılından beri kendi adını taşıyan tasarım ofisi ile çalışmalarına devam eden endüstriyel tasarımcı Umut Demirel, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünden mezun. Yolda University Collage Media and Journalism bölümünde eğitimini tamamlayan Demirel in tasarım çalışmalarında, çok ilgi duyduğu fizik, matematik, geometri gibi bilim dallarının numerik etkilerini görmek mümkün. Umut Demirel, Angle isimli sürahi tasarımı ile de dikkatleri çekmiş ve akılcıl tasarlanan ve üzerindeki açılı çizgileri sayesinde içindeki sıvıyı dökerken dahi miktarını görebilmemizi sağlayan sürahi tasarımına imzasını atmıştı. Tasarımcı, stüdyosu ile mobilyadan ürüne, ambalaj tasarımından kaplama malzemelerine kadar birçok farklı ürün grubunda hizmet verirken, sergide Layout halı tasarımı koleksiyonu ile yerini aldı. Kişiselleştirme ve tek birimden hareketle birçok sonuç yaratmak fikirlerinden yola çıkan Layout, desen ve formu değiştirilebilen bir tasarım. Yün keçeden üretilen halı, 12 adet 80x12 cm ölçülerinde parçadan oluşmaktadır. Metal bir zincir yardımı ile pratik olarak yer değiştirip birbirine bağlanabilen parçalar, kullanıcıya kendi ihtiyaç ve kişisel zevklerine göre değişik desen ve form özgürlüğünde bir halıya sahip olma imkanı veriyor. Deniz Duru 333km isimli çok işlevli bir stüdyonun kurucusu olan Deniz Duru, kurmuş olduğu bu oluşumu bir showroom olarak konumlandırırken, aynı zamanda tasarlanan ürünlerin canlandırıldığı bir tasarım stüdyosu ve ürün prototiplerinin hazırlandığı bir atölye işlevi de görüyor. 2011 yılında stüdyosunu kurarken, tasarım ve üretim sürecindeki kopuklukların üstesinden gelmeyi amaçlayan Duru, 333km nin tasarımcılar, mimarlar, mühendisler ve mobilya alanında uzmanlaşmış kişilerin ortak çalışmaları sonucunu benimsemiş. Stüdyonun çalışma prensibinde, tasarladıkları gerek küçük gerekse büyük ölçekli her türlü üründe, ergonomi ve fonksiyonelliği ön planda tutuluyor. Sergide, bu çalışma süreci ve mottosundan hareketle ortaya çıkan mobilya tasarımları ile yer alan Deniz Duru, atölyenin yer aldığı Karaköy gibi tarihi ve ilham verici semtin, tasarımlara olan yaratıcılık katkılarını da ziyaretçilerle buluşturdu.

MART/2014 05 ve güzellik-estetik kavramları gibi daha çok algılayış biçimlerimizi sorgulayan ve bunu araştıran işler ortaya koyuyor. Tasarımcı, sergide Origami ve Error takı koleksiyonları ile Görünen isimli eserine yer verirken tasarımlarının hem kadınlar hem de erkekler tarafından ilgi gördüğünü belirtiyor. Takı tasarımının daha çok kadınların merceği altında olduğunu düşünsek de, erkek ziyaretçilerden de gördüğü bu ilgiden hareketle, bu sene bir erkek koleksiyonu da tasarlamayı düşünüyor. Çalışmalarını, 2011 yılında Selen Özüs ile birlikte kurduğu Maden Çağdaş Takı Stüdyosu nda sürdüren Büyükünal, aynı zamanda İstanbul Teknik Üniversitesi, Sanat Tarihi bölümünde doktora adayı ve çeşitli yerlerde dersler veriyor. Ceren Başgöze Mimar kökenli olan Ceren Başgöze, 2006 yılından itibaren çeşitlli mimarlık ve tasarım ofislerinde çalıştıktan sonra, yine mimar kökenli olan eşi Fatih Başgöze ile kurduğu Laboratuvar Tasarım şirketinde çalışmalarını sürdürüyor. Başlıca olarak, mekan tasarımı ve uygulaması, mimarlık, mobilya ve ürün tasarımı alanlarında hizmet veren Başgöze nin tasarımlarının ana mantığı, farklı malzemeleri bir arada kullanmak ve bu malzemelerin bir araya gelişindeki ahenk ve uyum tasarımlarının çıkış noktasını oluşturuyor. 2012-2013 yıllarında oluşturdukları Rönesan isimli mobilya koleksiyonunda ise çeşitli antik ve tarihi değeri olan mobilyaları yaptıkları tasarımların bir parçası olarak kullanan Laboratuvar Tasarım, bu sayede tarihi yapım teknikleri ile çağdaş yöntemler ile bir araya getiriyor. Bu yaklaşımın bir diğer amacını ise, eskiyi olabildiğince ikincil hammadde olarak tasarımlar içinde kullanarak yok olmaktan kurtarmak ve ikinci bir hayat vermek. TALC sergisinde, bu seriye ait birkaç ürün sergileyen Başgöze, hem yabancı basın hem de profesyonellerden gördükleri ilginin, zaten kafalarında olan yurtdışına açılma ve bu kanallarda ürün satışı yapma planlarını da hızlandırdığını belirtiyor. Meriç Kara 2001 yılında mezun olduğu ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünden sonra yüksek lisansını Domus Academy de yapmak üzere Milano ya giden tasarımcı, eğlenceli tasarımları ve sorgulayıcı işleri ile ön plana çıkıyor. 2003 yılında Benetton un Trevisio İtalya daki İletişim ve Araştırma Merkezi Fabrica da yer aldıktan sonra Türkiye ye dönerek farklı firmalarla ortak geliştirdiği projelere imza attı. Profesyonel hayatının daha ilk yıllarından itibaren uluslararası çeşitli sergi ve yayınlarda yer alan tasarımcı, 2007 yılında İngiliz Phaidon Yayınları tarafından en heyecan verici genç ürün tasarımcıları arasında yer alıyor ve 2009 yılından itibaren ise kendi tasarım stüdyosu olan Meriç Kara Design çatısı altında ilerliyor. TALC sergisinde, çiçek saksılarından oluşan ve ilk defa 2010 yılında lanse ettiği A Domestic Schizophrenic Project ile yer alan tasarımcı koleksiyonun çıkış noktasını şu şekilde tanımlıyor: A Domestic Schizophrenic Project, canlı evcimen bitkilere odaklanıyor. Yeşilliklerin bulundukları ortamla ya da suyla kurdukları ilişkileri, bildiğimiz özelliklerini ve alışkanlıklarını, çevrede gördüğümüz halleriyle iç mekana transfer etme fikrinden, çok kişilikli bir saksılar birliği ortaya çıktı. Bazen ihtiyaçtan, doğasından bazen de değişiklik arayışından şekillendi. Kimi, bir tablonun yerine gözünü dikti, kimi de çok naif istekleri artık içinde tutamadı... Umut Demirel 2012 yılından beri kendi adını taşıyan tasarım ofisi ile çalışmalarına devam eden endüstriyel tasarımcı Umut Demirel, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünden mezun. Yolda University Collage Media and Journalism bölümünde eğitimini tamamlayan Demirel in tasarım çalışmalarında, çok ilgi duyduğu fizik, matematik, geometri gibi bilim dallarının numerik etkilerini görmek mümkün. Umut Demirel, Angle isimli sürahi tasarımı ile de dikkatleri çekmiş ve akılcıl tasarlanan ve üzerindeki açılı çizgileri sayesinde içindeki sıvıyı dökerken dahi miktarını görebilmemizi sağlayan sürahi tasarımına imzasını atmıştı. Tasarımcı, stüdyosu ile mobilyadan ürüne, ambalaj tasarımından kaplama malzemelerine kadar birçok farklı ürün grubunda hizmet verirken, sergide Layout halı tasarımı koleksiyonu ile yerini aldı. Kişiselleştirme ve tek birimden hareketle birçok sonuç yaratmak fikirlerinden yola çıkan Layout, desen ve formu değiştirilebilen bir tasarım. Yün keçeden üretilen halı, 12 adet 80x12 cm ölçülerinde parçadan oluşmaktadır. Metal bir zincir yardımı ile pratik olarak yer değiştirip birbirine bağlanabilen parçalar, kullanıcıya kendi ihtiyaç ve kişisel zevklerine göre değişik desen ve form özgürlüğünde bir halıya sahip olma imkanı veriyor. Deniz Duru 333km isimli çok işlevli bir stüdyonun kurucusu olan Deniz Duru, kurmuş olduğu bu oluşumu bir showroom olarak konumlandırırken, aynı zamanda tasarlanan ürünlerin canlandırıldığı bir tasarım stüdyosu ve ürün prototiplerinin hazırlandığı bir atölye işlevi de görüyor. 2011 yılında stüdyosunu kurarken, tasarım ve üretim sürecindeki kopuklukların üstesinden gelmeyi amaçlayan Duru, 333km nin tasarımcılar, mimarlar, mühendisler ve mobilya alanında uzmanlaşmış kişilerin ortak çalışmaları sonucunu benimsemiş. Stüdyonun çalışma prensibinde, tasarladıkları gerek küçük gerekse büyük ölçekli her türlü üründe, ergonomi ve fonksiyonelliği ön planda tutuluyor. Sergide, bu çalışma süreci ve mottosundan hareketle ortaya çıkan mobilya tasarımları ile yer alan Deniz Duru, atölyenin yer aldığı Karaköy gibi tarihi ve ilham verici semtin, tasarımlara olan yaratıcılık katkılarını da ziyaretçilerle buluşturdu.

06 Gözde Severoğlu gozdeseveroglu@gmail.com AMBIENTE DE KRİZ YOK! 7-11 Şubat 2014 tarihleri arasında Frankfurt ta gerçekleşen Ambiente, kendi değerini kuvvetlendirecek içeriği ile krizin teğet geçtiğini tescilledi. Hiç kimse züccaciye ve küçük ev aletleri sektöründe 2014 te durgun bir yıl yaşayacağını söylemesin! Geçen seneki Ambiente yi hatırladığımızda az yenilik, bol takdir vardı, yenilikleri beklemeye almış bir sektör karşımızdaydı adeta. Meğer, herkes 2014 e hazırlık yapıyormuş. Mutfak, banyo ve eve dair akıllı çözümler, renk ve ürün dili nereye gidiyor a yanıt arayanlar 7-11 Şubat tarihleri arasında Frankfurt taydı. Türkiye den her sene upuzun bir listede üretici katılım gösteriyor. Listenin başındaki firmalar inovasyon, yenilikçi ürün yatırımları yaparken, Ambiente nin kopyalanmış ürün sergisi Plagiarism de kopyalayan firmalar arasında Türkiye den isimler görmek üzülmemize yetiyor. Disiplin ve düzenin 89 farklı ülkeden sektör ilgilisini bir araya getirdiği, hazırlıklı olanın kazandığı bu fuarda, sadece eksik yanlarımızı görmek pek de yapıcı bir yaklaşım sayılmaz. Türkiye den bu senenin en dikkat çekicisinin Arzum olduğu söylenebilir, geleneklerinden güç alarak yola çıktığı, patentli ürünü Okka kahve makinesi kahveyi dünyanın dört bir yanına ulaştırmada işimizi kolaylaştıracağa benziyor. Koziol ün malzemenin sınırlarını zorlayan ve geometri ile oynayan Shadow ve Kant serileri plastik ürünler arasında dikkat çekiciydi. Mattiussi Ecologia nın atık yağı depolamada sunduğu kolaylık ile Olimax her eve lazım dedirtecek türden bir ürün. Çevreye daha duyarlı bir yaşam kurgusuna sahip olmamız adına işimizi kolaylaştıracağa benziyor. AdHoc un Bagsy si sayesinde gıda ambalajlarını depolama birimi olarak kullanmaya devam edebiliyoruz. Aynı zamanda kullanmak istediğiniz kadar gıdayı tencereye aktarmanızı da sağlayan kapağın, alıştığımız paket sıkıştırma birimlerinin yerini alıp almayacağı merak uyandırıyor. Doğa ve hayvanlardan esinlenilen tasarımların bu sene odak noktası olacağı söylenebilir. Studio Surume nin Shippo-chair ile yarattıkları his bunu destekler nitelikte. Taburelerin sırtlıkları farklı hayvanların fizyolojik özellikleri ile kesişiyor. İç mekanlarda mutluluğu beraberinde getirmeye niyet eden Giant Flowers firmasının çiçekleri de büyüyüp kullanıcısı ile aynı boya gelmişe benziyor! Bu senenin partner ülkesi Japonya oldu. Geleneklerine bağlılıkları, saygı ve duyarlılık konusunda gösterdikleri hassasiyeti, sergi alanının her santimetresinde hissedebildik. Ahşabın romantizmini ürünleştiren Yukio Hashimoto tasarımı Alpha001d fincanlar, UNESCO nun Japon yemek kültürünün tanıtılmasını ve desteklenmesini sağladığını tescilleyen Washoku kaplar sergilenen ürünler arasındaydı. Çocuklara odaklanan Kaba kuru boyalar veya parmak izinin akıllı cihazlarımızın yüzeyinde yarattığı çirkin ve kirli görüntüyü temizlemeyi kolaylaştıran KoloKolo, Japon tasarım yaklaşımının ürünleşmiş halini gözler önüne seriyor. Fuarın yetenekler (Talents) bölümünde elini taşın altına koyan, üretim sürecinde aktif rol almayı seçen genç isimler ile doluydu. Üç katmanlı kaselerinde yarattığı görsel farklılığın sırlarını çok paylaşmak istemeyen Jakub Kabat, heykel niteliğindeki ürünlerinde üretim sürecinin izlerini yansıtmayı başarmıştı. Martina Zilova, porselen tabakları ile kobaltın baskılı geometriler ile buluşturduğu yekpare ürünlerini sergiledi. Bu sene, Talents seri üretime odaklanmak yerine deneysel ve zanaatkar bir anlayışa hakimdi. Her sene olduğu gibi Trend, Design Plus ve German Design Award, fuarın yüksek tavanlı galerisinde yer aldı. Trend sergisinden özetle, bu senenin daha sessiz ve kaygısız olduğu söylenebilir. Genç tasarımcılar alışkanlıklar önermeye devam ediyor ve yeni deneyimlerin büyük bütçelere ihtiyacı olmadığını söyleyen ürünlere imza atıyor. Zanaattan gelen gelenekler renklerin yoğun kullanımında ve çok fonksiyonlu çözümlere referans olacağa benziyor. Fuarın kendi ödül sistemi olan Design Plus sergisi bu sene de rengi sunumunun bir parçası olarak kullanmayı tercih etti. Pension için Gregor Korolewicz in tasarladığı Lucia şamdan paslanmaz çelik bir levhanın bükülmesi ile meydana gelen nitelikli bir ürün. Officeoriginair in imzasını taşıyan Royal VKB nin kürdan ve peçetelerin düzenli durmasını sağlayan masa üstü aksesuarı, Konstantin Slawinski nin yangın ve ilk yardım ürünlerini depolama alanını estetik bir formda buluşturan taşıma aparatı sergide dikkat çekenler arasında. Fredi Dubach ın Spring International için tasarladığı Pizza Raclette parti ızgarası yeni bir segment yaratacağa benziyor. Soren Refsgaard tasarımı Zig-Zag tekrar eden bir geometrinin sunduğu fırsatı Stelton nın koleksiyonları arasına yenisini eklemesini sağlıyor.

MART/2014 07 Yasemin Şener yaseminsener@prchitect.com EKO-MİMAR MICHAEL PAWLYN Doğadaki sistemleri inceleyerek, ilham alarak veya onları taklit ederek mimariye aktaran, doğanın sırlarının mimarlığı ve toplumu dönüştürebileceğini savunan biomimikri uzmanı, eko-mimar Michael Pawlyn sorularımızı yanıtladı. Biyomimikrinin mimarideki karşılığı nedir? Biyomimikri biyolojik organizmaların farklı koşullara nasıl adapte olabildiklerini inceleyerek buradan edindiği bilgileri insanların ihtiyaçlarının çözümlerinde kullanan bir bilim dalı. Mimarinin geçmişte biyolojik formlara öykünen pek çok örneğini gördük. Biyomimikrinin bunlardan farklı yaklaşımının estetik değil, fonksiyonel olması. Biyolojide fonksiyonların dağılımından edindiği bilgiyi mimaride fonksiyonel buluşlarda kullanıyor. Biyomimikriye olan ilginiz nasıl başladı? Eğitim konusunda mimarlık ve biyoloji arasında kararsız kalmıştım. Mimarlığı seçmemdeki neden biyoloji alanında yaratıcı bir potensiyel görememiş olmamdı. Gençlik yıllarımda, özellikle de Roma Kulübü nün Blueprint for Survival kitabını okuduktan sonra çevresel konularda politize olmuştum. Eden Project üzerinde çalışmak Grimshaw Architects e katıldığımda doğadan ilham alan sürdürülebilir mimarlık konusunda araştırma yapmak istediğimi anladım. O sıralarda Schumacher College de Amory Lovins ve Janine Benyus tarafından verilen bir haftalık kursa katıldığımda geride bıraktığım on yıl boyunca katıldığım seminer ve konferanslardan çok daha fazlasını o beş günde öğrenmemin de bunda büyük katkısı olmuştu. Mimarlar doğadan öğrendikleriyle sürdürülebilir mükemmellikte yeni bir dünya yaratabilirler mi? Önümüzdeki onbeş sene içerisinde üstesinden gelmemiz gereken üç temel sorun olduğuna inanıyorum: Birincisi, kaynak verimliliğindeki radikal küçülmelerin fark edilmesi; ikincisi, kaynakların lineer, savurgan ve çevre kirliliği yaratan bir biçimde kullanıldığı modelden tüm kaynakların kapalı devre bir döngü içinde kullanıldığı kapalı devre bir modele geçebilmek; üçüncüsü de fosil yakıt ekonomisinden solar ekonomiye geçmek. Eğer birbiriyle bağlantılı bu üç yoldan ilerlemeyi seçersek biyomimikriden daha iyi bir çözüm bulamayız. Michael Pawlyn kimdir? Michael Pawlyn, doğadan ilhamını alan çevresel olarak sürdürülebilir projelere odaklanmak üzere 2007 yılında kendi mimarlık şirketi Exploration ı kurdu. Kendi şirketini kurmadan önce 10 sene boyunca çalıştığı Grimshaw da radikal bir biçimde tasarlanmış bahçe mimarisine sahip Eden Projesi ni yürüten takımın başındaydı. Eden projesi Yusufçuk böceğinin kanatlarından esinlenilerek tasarlandı. Pawlyn, Grimshaw da çevreci yönetim sitemini getirince, şirket Avrupa da bu sisteme geçen ilk mimarlık ofisi oldu. Pawlyn, sürdürülebilir tasarım ile ilgili İngiltere birçok farklı kurumda ders veriyor. Bunlara ek olarak 2007 yılında Google ın her yıl düzenlenen Zeitgeist konferanslarında ve 2011 yılında ise TED Konferanslarında konuşmacı olarak yer aldı. Michael Pawlyn in 2011 yılında Britanya Mimarları Kraliyet Enstitüsü tarafından yayınlanan Mimaride Biomimicry adlı kitabı, doğanın dehasının mimaride nasıl kullanıldığına dair örnekler ve bilgiler içeriyor. Yaşayan dünya, henüz hiç gün ışığına çıkmamış tasarım fikirleriyle dolu muazzam bir kaynak kitap. Üstelik bu konuya günümüzdeki mevcut bilimsel birikimle ve geçmişte hayal etmemizin mümkün bile olmadığı güncel dijital tasarım araçlarının avantajlarıyla yaklaşabiliriz. Tasarımcılar geçmişte hiç olmadığı kadar çok yeniden düşünme fırsatına sahipler ve günümüzde önümüzdeki milyonlarca yılı dolduracak kadar çok tasarım çözümü üretiliyor. Doğada mimariye aktarılabilecek ne tür sırlar ve çözümler mevcut? Biyolojik sistemler genellikle çok komplike ve bileşik niteliktedir. Doğada sıfır atık vardır ve sistemler lineer değil, döngüsel çalışır. Bu döngünün parçası olan hiçbir unsur diğerinden daha önemli değildir. Doğada fosil yakıt yerine güneş enerjisinden yararlanılır. Biyolojik sistemlerin tüm bu karakteristik nitelikleri bizlere binaları, kentleri ve ekonomileri nasıl dönüştüreceğimiz hakkında bize ışık tutuyor.

08 KADIKÖY ÜN TAPTAZE SİMİT ARABALARI Tasarım Atölyesi Kadıköy ün, Kadıköy Belediyesi nin ihtiyacı doğrultusunda yaptığı açık çağrı sonucunda Can Güvenir in, Kadıköy deki Tarihi Petek Fırını ndan esinlenip yola çıktığı tasarımı hayata geçirildi. 2013 yılında Kadıköy Belediyesi, Çekül ve Kentsel Strateji ortaklığında kurulan ve bir ilçeye ait Türkiye deki ilk tasarım atölyesi olan Tasarım Atölyesi Kadıköy ün, Kadıköy Belediyesi nin ihtiyacı doğrultusunda yaptığı açık çağrı ile simit arabası tasarım süreci başlatıldı. Simit Arabalarını Tasarlıyoruz etkinliği, Kadıköy ün kimliğine uyumlu, steril ve kullanımı kolaylaştıran, semte sembol olabilecek simit satış arabası tasarlamayı amaçlıyordu. Tasarım sürecinde düzenlenen iki çalıştay boyunca; genel seyyar satıcı tasarım kriterleri, mevcut simit arabalarının eksiklikleri, simitçilerin beklentileri ve Kadıköy kimliği göz önünde bulundurularak tasarımlar çalışıldı. Kadıköy Simit Arabaları bu esaslara dayanarak, Can Güvenir in, Kadıköy deki Tarihi Petek Fırını ndan esinlenip yola çıktığı tasarımı hayata geçirildi. Kadıköy sokaklarında görmeye başladığımız simit arabaları, Kadıköy ün tasarım ve kalite ye değer veren kent kimliğine katkı sağladığı gibi ulusal bir değer olan simidin özgün bir şekilde sunulmasını sağlıyor. Simit arabası tasarımı, Kadıköy ün yaşayan, karakterli bir semt olduğu esasına dayanarak yola çıkıyor. Kendini zamanın akışına bırakmış, sokaklarından geçen herkesin içine işlemiş anılar barındıran, değişmez alışkanlıkları olan, tanıdık yüzler görmekten hoşlanan bir sokak semti olan Kadıköy ve bu semtin mevcut sembollerinden biri olan Tarihi Petek Fırını ndan yola çıkarak, tasarıma karakter kazandıran renk ve malzeme seçimine karar verip, Kadıköy e sembol olabilecek bir simit arabası tasarımını ortaya çıkarıyor. Genel tasarım kriteri, kent, gıda ve güvenlik dengesinin birbiri ile ilişkisi olduğu kadar, Kadıköy Belediyesi nin kurumsal kimliği ile de aynı ifade dilini yansıtabilmesi esasına dayanıyor. Bu sayede, simit arabası tasarımı ile kente görsel bir sembol kazandırılmış oluyor. Mevcut simit arabalarının aksine silindirik bir form tercih ediliyor. Silindirik formu sayesinde simit alacak kişi bütün vitrini görerek standın yanına yöneliyor ve satışın standın yanından gerçekleşmesi sağlanıyor, ayrıca simitlerin durduğu alanın temizliğinde de kolaylık sağlıyor. Bu sayede yalın ve müşteriyi yormayan bir sunum tercih ediliyor. Simit arabalarının fazla hareket gerektirmeyen bir senaryosu olmasına rağmen, seyyar satış birimi algısını güçlendirmek için tekerlekleri görünür bir şekilde kullanılması tercih ediliyor. Hem vitrin içerisindeki sıcaklığın sirkülasyonunu hem de susamların kolay temizlenmesini sağlamak amacıyla orta simit rafı delikli malzemeden tercih ediliyor. Bu sayede vitrine konan yeni simitler, kendi sıcaklığıyla vitrindeki diğer ürünleri ısıtıyor ve bütün susamlar vitrinin alt yüzeyine düşüyor. Susamları, vitrinin alt yüzeyinin ortasında bulunan delikli alanın altındaki çekmecede toplama imkanı sağlıyor. Bu sayede simitlerin durduğu alanın sürekli temiz olması sağlanmış oluyor. Hızlı tüketim ürünü olarak kabul edilen simidin, sohbet ve paylaşmak temalarını da içinde barındırması, simite sosyal bir değer katıyor ve simiti kültürel bir öge haline getiriyor. Simidin sosyal bir sembol olması göz önünde bulundurularak, simit arabasının önünde bulunan silindirik yatay yüzey sayesinde, simit arabasını sadece bir satış noktası olmaktan çıkarıp, açık bir sosyal alan haline gelmesi amaçlanıyor. Simitçiler, bütün gün ayakta satış yaptıkları ve bulundukları zemine bastıkları için yaşadıkları problemler göz önünde bulundurularak, simit arabasının silindirik formunu tamamlayıcı niteliğinde, yarım daire, ahşap bir podyum kullanılıyor. Podyum, simitçilerin bu problemine çözüm olduğu gibi simit arabası kullanılmadığı zamanlarda, arabaya bağlı bir şekilde kaldırılıp kilitlenerek, çekmece ve dolaplara ulaşımı engelliyor ve bu şekilde arabanın güvenliği sağlanıyor. Simitçileri olumsuz hava şartlarından korumak için podyum alanını kaplayan, simit arabasının formunun devamı şeklinde, kapalı halde de satışın devamını sağlayabilecek pencere delikleri bulunan silindirik branda tercih ediliyor. Kubbe formundaki tentesiyle görsel bir bütünlük sağlanıyor. Tasarım serüvenini tamamlayıp hayat bulan Kadıköy Simit Arabaları, semt içerisinde yaşayan, semtle birlikte nefes alan, semtin dokusunu yansıtan, Kadıköylü kimliğinin bütünleyici sembollerinden biri haline geliyor.

MART/2014 09 Yasemin Şener yaseminsener@prchitect.com YEŞİL BİNALAR, SÜRDÜRÜLEBİLİR YARINLAR ÇEDBİK in düzenlendiği Yeşil Binalar Zirvesi, Türkiye de ve dünyada sürdürülebilir bina sektörünün önde gelen paydaşlarını, konferans, panel ve seminerlerde bir araya getirerek, yapı sektöründe bilgi paylaşımı için nitelikli tartışma ortamı oluşturdu. Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği (ÇEDBİK) tarafından yapı sektörünün yeşil dönüşümüne liderlik etmek amacıyla bu yıl üçüncü kez düzenlen Uluslararası Yeşil Binalar Zirvesi, 20-21 Şubat 2014 tarihlerinde Swissotel the Bosphorus ta gerçekleşti. Cüneyt Özdemir in moderatörlüğünde 2 ana salon ve paralel salonlarda yaklaşık 40 oturumun gerçekleşitği zirvede konusunda uzman 100 den fazla konuşmacı ağırlandı. Ana teması Sürdürülebilirlik Sınırları Aşmak olarak belirlenen zirvede yenilenebilir enerji teknolojileri, sürdürülebilirlik, yeşil finansman, yerel yönetimler, STK ve meslek odaları, yeşil bina değerlendirme sistemleri, malzemeinovasyon, yapıda kurallar, teşvikler, yönetmelikler, sürdürülebilir kentler ve toplumlar gibi konulara değinilirken, Türkiye den ve dünyadan güncel sürdürülebilir projeler paylaşıldı. Zirvenin yıldızları Zirvenin en çok ilgi gören konuşmacılarından biri de akıllı kentlerle ilgili zirvenin en çarpıcı sunumlarından birini gerçekleştiren İtalyan mimar, mühendis, eğitimci ve aktivist Carlo Ratti ydi. MIT de öğretim görevlisi olarak çalışan Carlo Ratti, enstitütü içinde 2003 yılında kurduğu SENSEable City Laboratuvarı nın da yöneticiliğini yapıyor. Canlılar gibi şehirlerin de hissedebildiğini ve karşılık verdiğini savunan Ratti, dünyada benzeri olmayan laboratuvarında yeni teknolojilerin şehir hayatını, tasarımını ve şehircilik anlayışını nasıl etkilendiği hakkında araştırmalar yapıyor, sensörlerin ve elektroniğin çevre ve mimariyle ilişkisini inceliyor. Aynı zamanda kentsel hareketliliğin geleceğiyle ilgili Singapur da bir araştırma merkezi de açan Ratti zirvede yaptığı sunumda yeni sensör ve elektronik araçlarla kent kavramına yeni bir bakış açısının nasıl olabileceğini paylaştı. Dünyaca ünlü sürdürülebilir mimarlık ve mühendislik projeleri gerçekleştiren ve büyük cesaret gerektiren benzersiz işlere imza atan Atelier One ın kurucu ortağı Neil Thomas dünya çapında ses getiren projeleriyle dinleyicilere ilham verdi. Yüksekliği 25-50 metre olan yapay ağaçların güneş paneli, vantilatör ve yağmur suyunu filtreleme görevi görerek çoklu çözümler sağlamasıyla sürdürülebilirlik konusunda uluslararası bir örnek olarak gösterilen, kendi enerjisini üreten dünyanın en büyük tropikal bahçesi Gardens by the Bay Singapore projesinde imzası olan çevre mühendisi, Atelier Ten direktörü Profesör Patrick Bellew da zirvenin önemli konuklarından biriydi. İngiltere nin en yeşil mimarı seçilen ZEDFactory Kurucusu Bill Dunster Uluslararası Yeşil Binalar Zirvesi nde sıfır karbon konutlar üzerindeki çalışmalarını izleyicilerle paylaşırken, Murat Tabanlıoğlu Türkiye de sürdürülebilir ve akıllı yaşamın öncüsü olacak Bio İstanbul projesini anlattı. Transparan spiral formuyla Shanghay ın şehir siluetinin en ikonik ve çarpıcı binalarından çevre dostu Shanghai Tower ın tasarım direktörü Duncan Swinhoe ve 1.8 milyon litre yağmur suyunu toplayıp filtreleyerek yıl boyunca her gün 1000 Afrikalı için temiz içme suyu sağlayabilecek futbol sahası Pitch Africa projesinin yaratıcısı Professör David Turnbull da Uluslararası Yeşil Binalar Zirvesi nin önemli konukları arasındaydı. Sürdürülebilir yenilikler... Zirve nin 2.günü, 45 ülkede ofisi bulunan ve sektörün en güçlü inşaat şirketlerinden Turner Construction ın sürdürülebilir ve LEED sertifikalı projelerini yöneten Joseph B. Marfi, sektör profesyonelleri için Yeşil Proje eğitimi verdi. WGBC tarafından onaylı olan bu eğitimin sonunda katılımcılara sertifika da verildi. Zirve de gerçekleşen bir diğer önemli etkinlik ise, Ulusal Yeşil Bina Sertifikası nın lansmanı oldu. Türkiye de hedeflenen yeşil dönüşüm sürecinde önemli rol oynayan ve Türkiye nin sürdürülebilir kalkınmasına destek vermeyi amaçlayan Ulusal Yeşil Bina Sertifikası ile ilgili tüm detaylar zirvede açıklandı. Zirve katılımcıları, ÇEDBİK tarafından Cape Town Dünya Yeşil Binalar Konseyleri Kongresi nde imzalanan anlaşmayla Türkiye nin de dahil olduğu Yeşil Okullar Projesi kapsamında ülkemizde gerçekleştirilecek olan çalışmalar hakkında da bilgi sahibi oldular.

10 Esen Tezel esentezel@gmail.com OPERA VE TİYATRO AFİŞLERİ SERGİSİ Devlet Opera ve Balesi için tasarladığı afişler ile grafik tasarım dünyasında önemli bir yere sahip olan Ardan Ergüven in sergisi, 14 Mart a kadar Marmara Üniversitesi nde ziyaretçilerini bekliyor. Grafik tasarım alanında opera ve tiyatro afişleri önemli bir yere sahip. Türkiye de bu alanda Mengü Ertel ile başlayan bir geleneğin varlığından söz edilebilir. Yurdaer Altıntaş, Bülent Erkmen ve Savaş Çekiç gibi isimlerin tasarladıkları afişler de bu algıyı güçlendirmiştir. Ardan Ergüven in ağırlıklı olarak Devlet Opera ve Balesi ile çeşitli tiyatrolar için tasarladığı afişler bu anlamda Türkiye de görmeye alıştığımız türdeki çalışmalardan farklı bir konuma sahip. Opera yönetmeni bir babanın oğlu olan Ergüven, yetiştiği çevre içinde kendiliğinden oluşan bilgi birikimini, bu afişleri tasarlayarak değerlendirmiş. Afiş tasarımın temel kaygısı, hedef kitlenin dikkatini çeken, şaşırtıcı, anımsanabilir ve özgün görüntüler yaratmaktır. Bu bağlamda ideal bir afiş tasarımcısı aynı zamanda bir imge üreticidir. Her şeyden evvel hatırlanabilir imgeler üretmek, afiş tasarımcısının başlıca sorumluluğudur. Ergüven in tasarladığı afişlere baktığımızda ise sözünü ettiğimiz bu kaygının izlerini görebildiğimiz gibi, kimi zaman da çetrefilli bir diyaloğa hazırlıklı olmamız gerektiğini hissediyoruz. Başarılı afişler genellikle kestirme imgeler üzerinden iletişim kurar. Ergüven in afişlerinde bu tür imgelere rastlıyor olsak da, çoğu zaman izleyiciyi çözülmesi gereken bir problemle başbaşa bıraktığını görüyoruz. Diğer taraftan farklı üslupların yer aldığı bu afişler, yorulmak bilmez bir arayışın sonucu gibi duruyor. Bunun nedenini merak ettiğimizde ise aldığımız cevap aslında grafik tasarımı farklı açılardan sorgulayan bir tasarımcıyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor bize. Ardan Ergüven, afişlerindeki tasarım mantığını şu şekilde açıklıyor: Benim vurgulamak istediğim nokta eserin ruhuna sadık kalan bir dil bulmak. Daha doğrusu farklı eserin varlığı, öngörülen dilin bir çeşitlemesi olarak karşımıza çıkar. Tasarımı gerçekleştiren kişi yeni şeyler söylemekten korkmamalı. Yeter ki her defasında hangi gerekçeyle tasarladığına ilişkin bir ipucu verebilsin. Gerçekte operanın, müzik, tiyatro, resim, heykel ve mimarlık gibi alanların bileşiminden oluştuğunu kabul ettiğimizde muhatap alınan izleyicinin belirli bir kültürel donanıma sahip olduğunu biliyoruz; en azından bu alanlara ilgi duyduğunu baştan kabulleniyoruz. Seslendiğimiz kitle ile görüntü arasındaki iletişimin bu gerçekten yola çıkarak kurulması karşımızdakileri ne kadar ciddiye aldığımızı gösterir. Dolayısıyla burada görsel algı eşiğini kısmen zorlayan, sorgulayan ve düşünmeye teşvik eden bir yaklaşımdan söz edilebilir. Bu bağlamda kulak kadar olmasa da gözün de hayli tembel olduğunu herkes çok iyi bilir. Geleneğin sürdürülmesi, eskiye kuru kuruya bağlanıp onu tekrarlayarak değil, yadsıma yoluyla bir anlam kazanır. Kısacası yeniyle kuracağımız ilişkide önce kendimizi silkelemek zorunda olduğumuza inanıyorum. Çünkü grafik tasarım da bu gerçekten payına düşeni aldığı sürece bir anlam taşır. Ardan Ergüven in Opera ve Tiyatro Afişleri Sergisi, 14 Mart 2014 tarihine kadar Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Grafik Bölümü nde ziyaret edilebilir.

MART/2014 11 Beste Sabır bestesabir@gmail.com DÖNÜŞEN VE DÖNÜŞTÜREN MİMARLIK Binaların yaşı onları korumak için yeterli mi? Peki ne kadarını koruyup ne kadarını değiştirmeliyiz? Kentsel bellek ne demek? Her tarihi bina illa ki birer müze mi olmalı? Hiç zaman geçmemiş, iz bırakılmamış gibi parlak bir şekilde dondurulmalı mı? Yukarıdaki soruların devamının gelmesi muhtemel: Tarih-mimarlık-işlev-konumrant gibi ilişkilerin içine bir dolu girdi eklemek mümkün. Özellikle önümüzde AKM örneğinin anlamlı dönüşümü ve ihtiyaç (!) paralelindeki yeni işlevi dururken. Günbegün, kültür merkezinin karakola dönüşümünü izlerken an itibariyle işte asıl -absürd- fonksiyonalizm budur!! denemek zor. Binalar, mimarlıklar; yaşanmışlıkların izlerini taşır, kentsel belleği oluşturur. Dünyadaki dönüşüm pratiklerinden yeni tamamlanan birkaçına sunduğu yaratıcı çözümler itibariyle göz atalım... Bangkok Üniversitesi nin 20 yıllık yurt binası, Supermachine Studio tarafından yapılan eklemelerle kamusal bir komplekse dönüşüyor. İnce, uzun bir sıra blok formunda olan 90 metre uzunluğundaki yapının içine katılan farklı aktivite mekanları ile daha çok kullanıcı yapıyı kullanabiliyor. Yurt binasının dönüşümü aslında mimarlığın da geri kazanılabileceğini (recycled) gösteren kamusal kullanıma devredilen iyi bir örnek. Madrid de konumlanan Daoíz ve Velarde Kültür Merkezi ise kentin endüstriyel ve askeri mirasının bir önemli bir örneği, Rafael de La-Hoz tarafından tamamlanan binanın dönüşümü boyunca ana amaç, yapı geometrisini, metal strüktürü ve cepheyi korumak oluyor. Hamburg da İkinci Dünya Savaşı sırasında yapılıp 60 yıl kullanım dışı kalmış olan ambarın dönüşümü ise, yeniden işlevlendirmenin en iyi örneklerinden olabilir. Iba-Hamburg tarafından dönüşümü gerçekleştirilen yapı, günümüz koşullarına ve ihtiyaçlarına cevap vermek üzere bir yenilenebilir enerji kaynağı haline geliyor, çevredeki yerleşimlerin ısı ve enerjisinin %85 ini geri dönüştürerek kullanıma sunuyor. 30 metre yüksekliğindeki ambarın betonarme kabuğuna çelik bir çerçeve sistemin eklendiği yapının çatısı, haftalık 100 kw enerji üreten solar paneller için bir taşıyıcı görevini görüyor. Merkezde ise, iki milyon litreye kadar su depolayabilen depo bulunuyor. Bina bazen yaşamaya devam etmelidir, yıkılmadan, aynı işlevle. Yeri geldiğinde işlev değişir, yeni / güncel malzemeler eklenir, yaşadığı an yani şimdi ekleniverir mekana. Bir çoğul durum doğar: Şimdi ve geçmişin bir aradalığı. Tarihi yapılar, yalnızca geçmişi - anları dondurduğumuz müzeler değiller. Şimdileri de var, hala bize değiyorlar, izleri geçmişi yaşatırken şimdiye köklenen temelleri var. Koruma ve dönüşüm bu paralelde ele alındığında üretken, şimdiye değerek cevap veren çözümler gerekiyor. AKM örneği bunların hiçbiri ile kesişmiyor çünkü hiçbir açıklaması yok. Hiçbir mekanda ve zamanda, bir kültür merkezinin; operadan, tiyatrodan, buluşma noktası olmaktan, merkez olmaktan, insanlara dokunmaktan barikatlarla koparılıp bir depoya / polis deposuna dönüştüğü hiçbir örnek yok. Mimarlık insanlara dokundukça yaşar, izlere bulaşır, şimdiye karışır, zamanlar arası yolculuğa ve insanlar arası etkileşime, değiş-tokuşa kapı açar.

12 MART/2014 13 Dilek Öztürk dilekozturk2@gmail.com STOCKHOLM TASARIM HAFTASI Stockholm Tasarım Haftası ve Mobilya Fuarı İskandinavya ve diğer ülkelerdeki tasarım dünyası arasında bir bağlantı kurmayı amaç ediniyor. Bu anlamda geleneksel tasarım anlayışından kopmadan, başka ülkelerin geleneklerine de açık olan fuar, bu sene hem öğrenci hem de profesyonel kategorilerde farklı zonlarla karşımıza çıktı. 2014-15 Mobilya ve Aydınlatma Trendleri Bu sene Jan Rungren in fuarın mobilya ve aydınlatma bölümü için öngördüğü trendler dört ana başlıkta toplanıyor. Klasik trendler daha çok, zarif ve sofistike stilleri kişisel zenklerle ve bu yıl her fuarda farklı şekillerde yorumlanışını gördüğümüz mermerle buluşturuyor. Gizli bahçe teması hem iç, hem de dış mekanlar için tasarlanan mobilyalara odaklanıyor. Doğal elementler, bu sezonun en büyük ilham kaynağı olan doğaya odaklanıyor. Malzeme doğadan gelir, mottosu ile ahşap, granit malzeme ve dokular kullanılıyor. Aqua Marine konseptinde ise, geleneksel stiller su altı dünyasından motiflerle birleştiriliyor. İskandinavya nın geleneksel ahşap mobilyaları, denizi hatırlatan renklere boyanıyor. Onur Konuğu: Gam Fratesi Bu sene Stockholm Mobilya ve Aydınlatma Fuarı nın onur konuğu, Gam Fratesi oldu. Bu, Danimarkalı Stine Gam ve İtalyan Enrico Fratesi nin fuara ilk katılışı değil. Daha önce 2006 yılında öğrencilerin işlerini sergilediği Greenhouse bölümünde yer almışlardı. Bu sene ise, fuar alanının ortasnda dinlenmek, yemek yemek ve fuar ortasında bir mola vermek için bir lounge alanı enstalasyonu tasarladılar. Enstalasyon, yaşayan objelerden ve antropomorfik (insan biçiminde) elementlerden ilham almış. İkili, tasarımlarında Danimarka nın mobilya zanaatkarlığını, klasik İtalyan stili ile birleştirerek, kültürel bir kontrast yaratmaya çalışmış. Malzeme Kütüphanesi/ (Scandinavia Likes Japan) İskandinavya Japonya dan sadece hoşlanıyor olamaz, seviyor olmalı. Bu yüzden fuarda en ilgi çeken büyük alanı Japonlar için ayırmış olmalılar. Malzeme kütüphanesi, geleneksel Japon üretim tekniklerini ve yerel mazelemeleri gruplandırarak neler yapabileceğinizi hem görsellerle anlatıyor, hem de alanda yapılmış örneklere yer veriyordu. Geleneklerine bağlı Japonların daha önce ülkelerinin dışına çıkarmadıkları, bir hazine nitelği taşıyan malzeme ve üretim tekniklerini, ilk kez Stockholm de ifşa etmesi hem şaşırtıcı, hem de hayranlık verici. Japon mimar ve tasarımcı Natato Nakamura önderliğinde gelişen malzeme kütüphanesi, doğadan elde edilen malzemelerin endüstride kullanılmasına odaklanıyordu. Oy ya da Açlıktan Öl/ (Carve or Starve) Öğrenci projelerinin sergilendiği Greenhouse bölümündeki en dikkat çekici çalışma, Lund Üniversitesi Endüstriyel Tasarım Bölümü öğrencilerinin Carve or Starve sergisiydi. Modern gıda üretimi ve endistriyel teknikler sonucunda birbirinin aynısı kimyasal madde içeren yiyeceklerle besleniyoruz. 2014 te el yapımı objeler, bizi yediğimiz yiyecekler ve bu yiyeceklerin kökenleriyle bağlarımızı yeniden kurabilir mi? Öğrenciler, bu sorular üzerinden giderek, ıhlamur ağacı parçaları ve bir bıçak yardımıyla, doğadan edinilen tohum, sebze-meyve gibi yiyecekleri pişirme ve yeme tekniklerinin geliştirildiği el yapımı araçlar tasarlamışlar. Sergileme alanının zemini kazılan, oyulan ağaç parçalarından oluşuyor ve her el aletinin gelişim süreci fotoğraflar ve şemalarla anlatılıyor. De Steel Yetenekli ve yaratıcı bir tasarımcı, bir gecede ortaya çıkmaz. Tasarımın Helsinki ekolü, Aalto University School of Arts, Design and Architecture ın bu seneki Greenhouse teması bu güçlü savunma ile başlıyor. Okul, yaratıcılığın merak, hassasiyet gerektirdiği ve her şeyin ötesinde kendini tatmin eden, dışarıdan gelen talepler doğrultusunda gelişmeyen bir olgu olduğunu naltını çiziyor. Tek günlük şöhret arayan kelebeklere karşı sesini yükselten okul, mobilya tasarımı üzerine yüksek lisans yapan öğrencilerine, sadece çelik kullanarak birer sandalye tasarlamalarını istemiş. Çelik şeritlerin belirli aralıklarda dizilmesi, önceden bazı ölçülerin belirli olması da, okulun çizgisini yansıtan sade ve minimal ürünlerin ortaya çıkmasını sağlamış. Oniki Stockholm Mobilya ve Aydınlatma Fuarı nın bu seneki en yeni zonu, tasarım dünyasında yerini belirlemiş 12 İskandinav tasarımcıya ayrılan Twelve di. Harri Koskinen, TAF Architecture, Folkform, Lisa Hilland, Lukas Dahlen, Farg&Blanche, Thomas Bernstrad, Louise Hederström gibi isimleri ve stüdyoları buluşturan bu yeni alanda sergilenen çalışmalar, daha çok kişisel ve sanatsal ifadeyi ön planda tutumuş. Amaç bu olunca, ürün, mobliya ve tekstil alanında tasarımcılardan nev-i şahsına münasır çalışmalar sergilendi. Fager & Myllymaki Yemek ve tasarım ikilisinin İskandinav ekolünde birleşmesi, hem şehir hayatında, hem de fuarda kendini farettirecek bir güzellikte ortaya çıktı. Tasarımcı Jens Fager ve şef Tommy Myllymaki, Stockholm Tasarım Haftası nın bu seneki Design Bar ını tasarladılar. Hem sunulan yemekler, hem de barın tasarımı, İskandinav geleneklerine dayanıyordu şüphesiz. Güzel bir sandalyenin her zaman konforsuz olamayacağı gibi, servis edilen güzel porsiyonlar da her zaman tatsız olamaz. Eğer geyik eti servis ediliyorsa, tabak bir ormanı andıran malzemelerle süsleniyordu. Fager, restoranın iç mekan tasarımını, yemeklerin rafineliğinden ilham alarak hem sade, hem de dikkat çekececek bir noktada bırakmış. Yeniden Yorumla Bu sene fuarın tamamında olduğu gibi Greenhouse da da alışkanlıklar ya da geleneksel malzemelerin ve tekniklerin modernize edilişini gözlemledik. VIA University Collage öğrencileri kendi ülkelerinden ve Japonya dan ilham aldıkları Sarah Cramer ve Aners Engholm ün tasarladığı Bendy Bench İskandinavya da sıkça görülen geleneksel mutfak banklarının yeniden yorumlanmış hali. Klasik İskandivav tasarım değerlerinin altını çizdiklerini söyleyen tasarımcılar, ahşabın birbirine sarıldığı bankın sırt kısmının, etrafınızdaki dünyayı da saracağınıza işaret ediyor. Britt Rasmussen in tasarladığı Koruku Japon çay kültürü ve İskandinav tasarım geleneklerini buluşturan bir seri. Porselen ve mantar, estetik ve fonksiyonelliğe atıfta bulunuyor. Keçenin Yükselişi Fox and Freeze, Belçikalı iki tasarımcıdan oluşan bir stüdyo. James Van Vossel ve Tom De Vrieze, Stockholm Mobilya Fuarı nda keçe koltukları ile dikkat çekti. Sadece 1 metrekarelik sentetik keçe kullanarak tasarladıkları koltuk, keçeden beklenmeyen bir mukavemet sunuyor. Keçe mobilyalara bir diğer örnek ise, Garsnas ın iki kız kardeş diye tanımladığı Emily ve Emma koltukları. İsveçli tasarım ofisi, keçe üzerine, klasik koltuk hissi andıran geometrik formlar işleyerek, malzeme üzerinde daha fazla teknoloji kullanmış. Ahşap ayakların da organik formu, sanki bir geyik bacağını andırıyor. Koltukların yükseklikleri de fonksiyonlarını tanımlıyor. Yemek, konferans ya da sadece dinlenme koltuğu olarak kullanılabilen Emily ve Emma gri, kahverengi ve İskandinavlardan pek beklenmeyen nar kırmızı renklerinde tasarlanmış.

14 Onur Mengi onur.mengi@ieu.edu.tr RETRO-GELECEK 2024 yılı nasıl bir yaşam sunacak dersiniz? Ya 2066? Eğer Her (Aşk) filminde geçen zaman ve mekan kurgusu üzerinden yaparsanız, geleceğin geçmişten çok da farklı olmayacağını söyleyebilirsiniz. Peki ya duygular? Bugünlerde yaratıcı endüstrilerin tümüne damgasını vuran retro-futurism akımı (retrogelecek) özünde gelecek kurgusunun, 1960 lara kadar olan zaman diliminde üretilmesi anlamına geliyor. Biraz öykünen, biraz da geçmişte ikonikleşmiş tasarım ve yaşam pratiklerine duyulan özlemi vurgulayan bu akım, şimdilerde retro adı verilen 1940-1980 arasında sunulmuş modayı, gelecekte uygulanması muhtemel teknolojilerle entegre ederek sunan bir tasarım biçimi. Retro-gelecek ile verilmeye çalışılan diğer bir duygu da, geleceğe dair bilinmezlik, korku ve yabancılaşmadan kaynaklanan gelecek ile geçmiş arasındaki gerilim. Özellikle moda, mimarlık, tasarım, müzik, edebiyat, film ve video oyunları gibi sektörleri etkisi altına alan bu akıma, son dönemde tasarımcılar önde olmak üzere herkesin konuştuğu Her filmi üzerinden bakalım. Filmdeki fütürizm algısına, moda ve mekan açısından bir gözatalım. Being John Malkovich filmiyle de Oscar adaylığı olan yönetmen Spike Jonze un son uzun metrajlı filmi Her, yakın gelecekte yaşayan ve yalnızlık çeken bir metin yazarının, günlük tüm ihtiyaçlarını karşılamak amacıyle piyasaya yeni sürülen OS işletim sistemini satın almasıyla başlar ve sistem sanal operatörüne aşık olmasıyla şekillenir. İşte tam da burada retro-gelecek vurgusu, filmin en güçlü eleştirel araçlarından olacaktır. Derin anlamları şimdilik bir tarafa bırakıp, kurgulanmış bu gelecekte, biz tasarımcıları görsel olarak etkileyen birkaç alana gözatalım. Her filminin kostüm tasarımcısı Casey Storm, bilimkurgu filmlerinin klişeleşmiş, farklı form ve dokulardaki gündelik kıyafetler ve aksesuarları yerine, 1960 lardaki moda çizgilerini kullanmış. Özellikle yüksek belli pantolonlar, solmuş pembe, turuncu ve yeşil tonlarındaki hakim yaka gömlekler ve çizgili polo yakalar üzerinden bir (geçmiş) gelecek modası yaratmış. Bu kostümleri de bir dönemin moda bıyıkları ve yuvarlak kemik çerçeveli gözlükleriyle tamamlamış. Casey Storm a göre, yarattığı bu gelecekte yaşayan dünya, geçmişin pratiklerinden çok da kopuk değil. Ancak, kostümlere ve aksesuarlara bakan birinin kesin olarak dünde yada şimdiki zamanda bulunduğunu söylemesi de zor. Kostüm tasarımlarındaki görsel algı, tıpkı 1950 lerin Broadway dansçısı ve ünlü Amerikalı film yıldızı Fred Astaire in o dönemlerde giydiği benzer yüksek bel pantolonlar, kolu kıvrık gömlekler gibi. Hatta 1960 larda, Frank Sinatra yı Tony Rome adlı filmde benzer kostümler içinde görmüştük. Genel bir bakışta bu akım ile tasarlanmış kıyafetlerin, Brazil, Clockwork Orange, Dark City gibi diğer düstopik filmlerde ve son dönem filmi The Hunger Games Catching Fires da da yer aldığını söylemeden geçmemek gerek. Her filminde giysi tasarımları kadar, anlatılan mekansal kurgu da dikkat çekici. Yine benzer bir kurguyu, çok uzak olamayan gelecek açılışıyla 17 senedir hala konuştuğumuz, Her ün en büyük rakibi Gattaca filminde görmüştük. 1960 lar klasiği Frank Lloyd Wright ın Marin County deki yapısı ile California State Polytechnic CLA binası, modernist tavırlarıyla filmin çekildiği sahnelere ev sahipliği yapmasıyla kalbimizi çalmıştı bu film. Her ne kadar gelecekte pille çalışan arabalara bineceğimizin sinyallerini alsak da, filmde kullanılan arabalar 1960 lardan gelen Rover P6 modelleriydi yalnızca. Ürün tasarımcılarının gözbebeği Van Der Rohe tarafından tasarlanmış Barcelona Chair da kurgulanan retro-geleceği tamamlayan en önemli öğelerdendi. Uzay yolculukları, güneş panelleri, gelişmiş bilgisayar sistemleri ve kan testiyle kimlik tarama yapan turnikeleri ile evet geleceği tariflerken, aslında geçmişte bir yerlerde sıkışıp kalmış, kasvetiyle de insana bulunduğu zamana şükretmesini öğütler gibiydi Gattaca. Her filminde tariflenen gelecek ise, bu söylediklerimizin aksine o kadar da karanlık bir gelecek mekanında geçmiyor. İçten içe geçmişe öykünen bir gelecek silüeti var filmde. Ana karakterin film boyunca geçirdiği duygusal yolculuk ile birebir örtüşerek aslında tam da isteneni veriyor. Mekansal olarak, günümüze yabancı olmayan, bugünlerde kent yaşamında sıkça rastladığımız, iş kulelerinin ve yüksek katlı konutların içinde/ arasında geçen bir hikaye Her. Şangay/Çin ve Kaliforniya/ABD olmak üzere iki farklı kentte çekilen filmde özellikle kullanılan Sugar Bowl Resort binası, Hollywood ve Western metro istasyonları, ve Walt Disney konser salonu, bize mekan algıları hiç değiştirilmeden verilmiş. Deniz kıyısında kumsalda, teknede, parkta geçen diğer sahneleri ile de geleceğin hep söylenildiği gibi uzaydaki yaşam ünitelerinde geçmeyeceğinin umudunu veriyor. Film boyunca değişen mekanlarda en çok dikkat çeken ise, henüz görmediğimiz, yer seviyesinin yaklaşık 10-15 m. üstünde giden toplu taşım araçları. Ünlü çizgi film Jetgiller den bildiğimiz uçan taşıtlar gibi açık bir şekilde gösterilmese de, filmin birkaç sahnesinden gelecekte binalar arasında dolaşımı sağlayacak bazı taşıtların olacağına dair ipuçlarını yakalamak mümkün. İç mekana baktığımızda, vintage yada retro gibi trendlerin altında, bugünlerde çok da moda olan 1950-60 ların mekan organizasyonunu ve ürün tasarımlarını görüyoruz. Aydınlatma elemanlarından mikrofonlara, mobilyalardan telefon kulübelerine kadar filmde geçen birçok farklı mekanda bunlara rastlamak mümkün. Yalnızca ürünlerde değil, aynı zamanda döşeme ve desenler de o dönemlerin tadını yakalamak mümkün. Filmin mekansal anlatımında diğer göze çarpan unsur ise, coğrafi olarak güneş ışınlarının etkisinin azaltılmış olması. Sanki gelecekte güneş, bugün olduğu kadar parlak değil ya da filtreleme yöntemiyle geçmişten gelen yorgun bir ışık kaynağı gibi. Ancak bunun da teknik olarak, filmin retro-gelecek havasını güçlendirmek için kullanılan bir araç olduğunu hatırlayıp, endişelenmemek gerek. Çünkü benzer güneş algısını Gattaca da da görmüştük. Kısaca, retro-gelecek bize alternatif bir yol tarifler tasarımda. Bu yolda, tasarım üzerinden kurgulanmış salt nostalji kadar unutulmuş idea ların hatırlatması da vardır. Her filminde bahsi geçen kıyafet, ürün, mekan ve kent yaşamı ile, aslında gelecekte form ve biçim değiştirmesi muhtemel bir duygunun (aşkın) vurgulandığının altını çizmek gerek.

MART/2014 15 Bahar Turkay bahar.turkay@gmail.com SOSYAL BİR HİZMET OLARAK YENİDEN İŞLEVLENDİRME Terkedilmiş binaların yeniden kullanımı ve bina işgallerinin 60-70 lerdeki punk kültüre kadar giden geçmişi, 90 larda daha sosyal bir merkeze oturdu. Sistem, 2000 lerin başından itibaren küresel ekonomik krizle birlikte kamusal alana yayılan bir yaklaşıma büründü. Erasmus University den sosyolog Hans Pruijt, The Logic of Urban Squatting makalesinde, bina işgallerini, çıkış noktaları ve yönelimleri doğrultusunda 5 e ayırıyor; evsizlerin ihtiyacı, alternatif konut edinme yaklaşımı, ihtiyaçlar yönünde kütüphane, ucuz kafe gibi sosyal-kamusal hizmet sağlama, yıkılmaya terkedilmiş yapıları ayakta tutma ve 5)politik amaçla protesto gruplarının merkezi olarak kullanma. Sistem, Afrika ve Hindistan da daha çok barınma ihtiyacı üzerinden gelişiyor. Avrupa daysa kentlerdeki dönüşümlerle birlikte, bina işgalleri/ terkedilmiş binaların yeniden işlevlendirilmesi ağırlıklı sosyal ihtiyaç ve kültürel kullanıma açma ekseninde değerlendiriliyor ve 80 lerden beri alternatif kültür üreten bir yapıda gelişiyor. Barselona: 2007 verilerine göre 200 adet yeniden işlevlendirilen terkedilmiş mülkün dörtte biri sosyal merkez olarak kullanılıyor. Hollanda: Sistem Ekim 2010 da yasadışı olarak tanımlansa da gelen tepkiler sonucu mahkeme bina işgalinin zorla sonlandırılmasını hakim kararına bağladı. İngiltere: Eylül 2012 de yasayla suç kapsamına alındı. BBC nin 2011 deki raporuna göre, Birleşik Krallık ta 20.000 işgal ve halen 650.000 boş emlak bulunuyor. İtalya: İşgal sonucu fazla sayıda sosyal merkez aktif olarak kamu hizmetinde. Torre Galfa da (Milano) Macao isimli bir grup sanatçı tarafından sanat merkezi kurmak üzere 96 da gerçekleştirilmiş olan 32 katlı binanın işgaliyle ilgili tahliye kararı, Mayıs 2012 de yüzlerce insanı Milano sokaklarına döktü. Berlin: Duvarın yıkılmasıyla sanatçıların öncülüğünde kültür hayatına katılmış pek çok proje var ve bazılarında alternatif sanat topluluklarının halka açık kullanımları uluslararası medya-kamuoyu ilgisi aldıkça, süreç yasallaşabiliyor. Hamburg: 1835 te tiyatro olarak inşa edilen Rote Flora, 1989 da uzun süredir kullanılmayan bir mekan olarak işgal edildi, alternatif sanat etkinlikleri için merkez oldu. Aralık 2013 teki yıkım kararının gördüğü geniş katılımlı tepki sonucu şimdilik yıkımdan vazgeçildi. İstanbul da Gezi olayları sonrasında mekanların kamusal kullanımı konularını tartıştığımız dönemde Don Kişot la tanıştık. Park forumlarından hareketle, Kadıköy Yeldeğirmeni nde yarım kalmış bir inşattan ibaret terk edilmiş bir bina, yeniden işlevlendirildilerek mahalle sakinleri için ortak yaşam alanına dönüştürüldü. Ekip sosyal bir mekan yaratma, çevrede yaşayanlara kollektif hizmet verme ve tanımlı sistemlerin dışında bir yapıda insanların bir arada bulunması yaklaşımıyla oluşan projenin, Gezi süreci sonrasında toplum tarafından daha iyi anlaşıldığını belirtiyor ve sahiplenilmesinin önemini vurguluyor. İlk aşamasından sonra kendi kendine evrilen bir süreç söz konusu ve ekipten ayrılanlar var. Diğer taraftan, kollektif hizmet vermek üzerine kurulu ve mahallelilerin kullanabileceği örnekler duyuldukça, bir takım yeni denemelerle karşılaşabiliriz. Sosyal problemlere mimarlık içinden çözüm arayan ve alıştığımız sistematikten farklı bir mimarlık yapma biçimiyle çalışan Herkes için Mimarlık Derneği nin yürüttüğü Atıl Köy Okulları Projesi ise farklı bir yapıya sahip, ilham verici bir yeniden işlevlendirme. Proje, taşımalı eğitim sistemine geçilmesiyle boşa çıkan yüzlerce köy okulu binasının yeniden işlevlendirilmesi üzerine. Dernekten Cenk Hasan Dereli, sadece Ordu ilinde 300 adet böyle bina oldduğunu belirtiyor. İhtiyaçların çok çeşitli olduğu bu bölgelerde, doğru sorular sorulduğunda binaların yeniden değerlendirme imkanlarının önü açık. İlk olarak Ordu- Tokat sınırındaki Kargı da yarım kalmış bir okul binasıyla başlanıyor. İl Milli Eğitim in yönlendirmesiyle, doğrudan mimarlık öğrencilerinin inşaatına katıldığı bir süreç hayata geçiriliyor. Şu ana kadar çevre okul için müzik-resim atölyesi, üniversite su sporları merkezi, köy müzesi, kreş gibi, yine eğitim odaklı farklı ihtiyaçlar doğrultusunda işlevlendirilmek üzere projelendirilebilecek, destek ihtiyacında 5 adet atıl eski köy okulu binası var derneğin önünde. Mülkiyeti Eğitim Bakanlığı nda olan bu atıl binalarla ilgili önce o ildeki Milli Eğitim Müdürlüğü yle, Kaymakamla ve Valiyle görüşülüyor. Genelde dernek üyeleri kendi memleketlerindeki ihtiyaçtan yola çıksa da, Tekirdağ Keşan da olduğu gibi orada yaşan ve okulda birşeyler yapmak isteyen kişilerin derneğe başvurduğu örnekler de var. Hepsinin hikayesi ayrı...ihtiyaç orada yaşayanlarla, gençlerle, çocuklarla sohbet ederek, oranın imkanlarını-imkansızlıklarını ortaya koyarak, yerleşim yerinin dinamiklerini keşfederek belirleniyor, yerel yönetimlerle diyalog alanları açılarak birlikte çalışılıyor. Dernek, sayısı artan yeni yerlerin keşfinden önce ellerindeki projelere fon/destek arayıcı içinde. Dereli, kırsal alanlarda ilginin yönlendirilebileceği çok fazla alan olduğu, projelerin gerçekleşme sürecinde yeni diyalog alanları açmanın, dolayısıyla etkiyi yaygınlaşmanın daha mümkün olduğu görüşünü paylaşıyor.

16 Gözde Severoğlu gozdeseveroglu@gmail.com MUTFAKTA İNOVASYON VAR LifeCare, her sene Ambiente de mutfak için önerilen ürünler arasında en inovatiflerini kullanıcı oyları ile seçiyor. Sergi alanında önemli şefler ile beraber etkileşimli bir ortam yaratarak ürünün kullanıcıya detayları ve yapabildikleri ile aktarılmasını sağlıyor... Bağımsız bir girişim olan LifeCare, Kitchen Innovation of the Year ödülleri ile tüketici dostu ürünlerin objektif bir bakış açısı ile değerlendirilmesini sağlıyor. Aday gösterilen ürünler, pazar araştırması yapan bir şirketin liderliğinde gerçekleşen tüketici değerlendirmeleri doğrultusunda ödüle layık görülüyor. Mutfak mobilyası veya ekipmanı, büyük veya küçük elektrikli aletler, mutfak aksesuarları, pişirmeye yönelik çözümler sunuyorsanız, tasarladığınız ürünün aday gösterilmesi mümkün. Ödüle layık görülmesi için kullanıcı değerlendirmesinde yüksek oy alması bekleniyor. Bu değerlendirmede fonksiyonellik, kullanım kolaylığı, ürünün yarattığı fayda, inovasyon, tasarım ve malzeme kalitesi, ekolojik kaygılar başta geliyor. Sonuçları Ambiente boyunca sergilenirken, etkileşimli alanda kullanılarak izleyicilere gerçekçi bir ortam yaratılıyor. Ödül sisteminde beş farklı kategori yer alıyor. Altın ödülün tam karşılığı olan Best of the Best kazananlardan Fissler in Bionic bıçakları keskin yüzeyinin kenar çizgisini doğal ve kullanım sırasındaki ihtiyaçtan yola çıkarak kulp ile birleştiriyor. Malzemenin üretim kalitesi ile kesişimi sonucu kuvvetlendiriyor ve ödülü beraberinde getiriyor. Kolay açılıp kapanışı, eksi derecelerde gıdayı saklamanıza fırsat verişi, öğle yemeklerinizi taşımanıza yardımcı oluşu ile Leifheit Fresh&Slim kapların yanında Bauknecht in FlexiCook indüksiyon ocağı çevreci, kullanıcı odaklı ve inovatif tasarım yaklaşımı ile ödüle layık görülen ürünler arasında. Tielsa nın kullanıcı odaklı mutfak önerisi ve Philips in akılcı çorba yapma makinesi iyiler arasındaki en iyi olmayı hakeden ürünlerden. Diğer kategoride ödül alan ürünler arasında günlük hayatınızı kolaylaştıracak birçok öneri bulunuyor. Eat Better, Live Better diyen AMC nin Pure1, set içindeki farklı fonksiyonlara sahip bıçakların malzemesi sayesinde kolay kullanılabilir ve malzeme kalitesi, tasarım yaklaşımı ile harmanlanarak ödülü beraberinde getirmeyi başardı. AMT Gastroguss un susuz pişirme sistemi benzer kriterleri ile ödüle layık görülenler arasında. ASA nın çay saatine yönelik hazırlanan servis ve hazırlama seti, zarafetini inceliğine, sağlamlığını malzemesine borçlu. Malzeme ve tasarım kalitesine ek olarak, makinede yıkanabilir oluşu malzeme ve tasarım kategorisinde özel mansiyon ödülünün sahibi olmasında etkili oldu. Franke nin Hydros evyesi, yemek hazırlama sürecinde destekleyici fonksiyonel parçaları ile ayırt edici. GEFU nun Spiral Fix doğrama birimi ile dilimlenen sebzeler etkileyici sunumlar için işinizi kolaylaştırmaya hazır. Kullanıcı güvenliğini önemseyen bu tasarım çözümünün yıkama ve kullanım kolaylığı, ödül ile tescillendi. Yine aynı markanın Spirelli doğrayıcısı da kullanım kolaylığı ile aynı kategoride ödüle layık görülen ürünlerden bir diğeri. Gehring My bıçak serisi ile malzeme ve zanaat kesişimini gözler önüne seriyor. KitchenAid in Artisan mikseri, 6 litrelik hacmi ve yüksek performanslı motoru ile firmanın 95. yaşını nitelikli bir ürün ile kutluyor ve ödüle layık görülüyor. NEFF in Slide&Hide fırını, kapağı ile kullanıcısının hayatına kolaylık getirmeyi başardığını tekrar hatırlatıyor ve sahip olunmak istenen bir ürün olmayı sürdürüyor. Rösle Fancy pişirme ve kahvaltı seti ile, Röndell Comfort rendesi ile, WOLL tencereleri ile, Live better Live longer diyen Zepter akıllı, çok yönlü pişirme birimi ile, Vitamix profesyonel meyve sıkacağı ile, VICTORINOX bıçak serisi ile kullanıcı gözünde başarısı tescillenen ürünler arasında. Onlarca ürün arasında Türkiye den Silverline nın yenilikçi 2 ürününü görmek gurur verici. SilverSwitch davlumbazı, inovasyon, ekolojik kaygılar, fonksiyonellik ve kullanım kolaylığı ile, Alya Premium davlumbaz ise yenilikçi ürün dili, fonksiyonellik ve kullanıcı odaklı çözüm önerisi ile ödüle layık görüldü.

MART/2014 17 Özlem Yalım Özkaraoğlu oz@ozlemyalimdesign.com YENİ BİR ETKİNLİK: MEKAN VE OLASILIKLAR Mekânsal iletişim ve tasarım alanında yeni yaklaşımlar sunmak üzere yepyeni bir etkinlik olarak oluşturulan Mekân ve Olasılıklar sergi ve konferansları, yaratıcı etkinlikler için tanıdık bir mekanda, Karaköy Rum Okulu nda gerçekleşecek. Bu kez yepyeni bir alanda yepyeni bir etkinlik için hazırlanıyor Karaköy Rum Okulu. Mekânsal tasarım çözümleri alanında yılların birikimine sahip olan Terminal Design tarafından, Jotun desteği ile düzenlenecek Mekân ve Olasılıklar kapılarını 3 Nisan günü açacak ve etkinlikler 3 gün sürecek. Her günü farklı bir tema altında ele alınan etkinlik süresince, alanında dünyaca ünlü isimlerin gerçekleştireceği konferanslar düzenlenecek ve mekânsal tasarım yaklaşımları sunulacak. İlk gününde Perakendede Mekânsal Yaklaşımlar, ikinci gün boyunca Müze ve Sergilemede Kurgu ve 3 gününde de Mekânsal İletişimde Araçlar alanlarına odaklanacak etkinlik daha çok profesyonellere yönelik olarak tasarlanmış: Perakende sektöründe hizmet veren mimar ve tasarımcılar, karar vericiler, firmaların pazarlama ve satın alma sorumluları, müze ve kültür yapılarının tasarımcıları, mimarları, yöneticileri, küratörler, akademisyenler, iletişim alanında hizmet ve fikir üretenler, etkinlik kapsamındaki konferans ve sunumlardan en büyük yararı görecek kesimler olarak öne çıkıyor. Etkinlik süresince, Atilla Kuzu, Levent Çırpıcı, Aziz Sarıyer, Durmuş Dilekçi ve Salih Küçüktuna, Nilüfer Kozikoğlu, Yalın Tan ve Jeyan Ülkü, Yeşim Bakırküre gibi konusunda yetkin tasarımcı ve mimarların kendilerine ayrılmış alanlar için ürettikleri tematik tasarımlar ziyaretçiler tarafından izlenebilir olacak. Diğer yandan konferans konuşmacıları gerçekten iddialı isimlerden oluşuyor. Etkinliğin yıldız konuşmacısı, aynı zamanda Uluslararası Scenography Bienali nin kurucu Yönetmeni olan Prof. Üwe R. Brückner. Brückner in en öne çıkan eseri Münih BMW Müzesi. Ayrıca 2012 Avrupa Müze Ödülüne layık görülen Köln deki etnolojik Rautenstrauch-Joest Dünya Kültürleri Müzesi projesi de Atelier Brückner tarafından gerçekleştirilmiş. Kendi deneyimlerini paylaşacak olan mimar, ülkemizde çok az bilinen Scenography (Senografi) alanına dikkat çekecek. Etkinlik kapsamında, her gün mekan başlığı ile, renk kullanımından ışık ve ses deneyimlerine kadar pek çok farklı alanda sunumlar gerçekleştirecek diğer konuşmacılar şöyle: Almanya daki Stuttgart Mercedes-Benz Müzesi işinden hatırlayacağımız, Prof. Tobias Wallisser, Almanya ADC (Sanat Yönetmenleri Kulübü), New York ADC, ADC Global, World Media Festival, Best Architects, Animago Ödülü, Prix Leonardo, Finalist Clip Attack, Goethe Enstitüsü Video Sanat Ödülü ve Intermedia Globe Gold gibi ödüller alarak medyal senografi konusunda projeler gerçekleştiren Tamshick Media+Space GmbH firmasının CEO su ve kreatif yöneticisi Marc Tamschick, Frick Müzesi Pied-a-Terre, Joni Moisant Weyl Galeri de yer alan Gemini Gel, Arizona ve California da yer alan Saguaro Otelleri gibi konut, otel, ticari ve kültürel projeleri form, ışık ve renk elemanlarını farklı deneyimlerle birleştirerek hayata geçirmiş olan ve New York ta kurulmuş Stamberg Aferiat tasarım firmasının kurucu ortakları Peter Stamberg ve Paul Aferiat, Londra Retail Week te mağazacılık, mağaza tasarımı ve görsel sunum hakkında editörlük yapan John Ryan, perakende deneyiminin etkin hale getirilmesi için marka konumlandırma, kimlik ve perakende tasarım danışmanlığı konularında Londra da hizmet veren Dalziel and Pow firmasının kreatif yönetmeni Alastair Kean, ve New York ta 30 yılı aşkın süredir mimari ve teatral alanlarda projeler gerçekleştirmiş ve aynı zamanda konser salonlarından, perakende mekânlarına kadar uzanan bir aralıkta aydınlatma projeleri yaparak ödüller almış olan Fisher Marantz Stone firmasının başkanı Charles Stone. Etkinliğin web sitesi www.mekanveolasiliklar.com bugünden itibaren yayında olacak ve detaylı program buradan takip edilebilecek. Katılımcılar gün içerisindeki etkinlikleri ücretsiz olarak izleyebilecek, sadece konferans programı için kayıt gerektiğini hatırlatmakta fayda var. (*) Scenography: Türkçe de Senografi olarak kullanılan ve daha çok sahneleme sanatı olarak bilinen alan, aslında çok daha kapsamlı bir uygulama alanını temsil ediyor. En geniş hali ile, performans mekanlarını alan ve yapısal gerekliliklerin yanı sıra ses, ışık, kostüm, sergilenecek öğeler, derinlik. Koreografi, senaryo vb. gibi unsurlar da gözetilerek tasarlama sanatı olarak tanımlanabilir.

18 Onur Mengi onur.mengi@ieu.edu.tr MODA VE MODA KENT Dünyanın birçok köşesinde, 2014 yılının ilk moda haftalarını geride bıraktığımız şu günlerde neden bazı kentlerin moda endüstrisi ile anıldığını, niye bu kentlerin diğer kentlere göre daha moda olduklarını merak ettik. New York, Los Angeles, Berlin, Londra, Milano, Paris ve İstanbul... Her sene yazkış moda haftalarını heyecanla bekliyoruz. Neden mi? Yalnızca tasarımcıların giysi tasarımları ile değil, sahne tasarımları, düzenlenen şovları, organizasyonları, çarpıcı reklamları ile tek bir mekândan tüm kente nüfuz ediyor moda, sonra da tüm dünyada yankı buluyor da ondan. Diğer sektörleri işin içine dahil edip, büyüyor, gösteriye dönüyor. Fotoğrafçılar, müzisyenler, yazarlar, grafik tasarımcıları, hatta mimarlar herkes gösteriye katılıyor. Şovların yapıldığı günlerde sokakta yürümek bile moda oluyor. Bazı kentler diğerlerine göre daha moda diyoruz çünkü değişiyorlar, yenileniyorlar, canlı kalmayı başarıyorlar. Mekansal kurgularını da trendlere göre belirliyorlar. Öyle ki moda dediğimiz olgu, tasarıma bu kentler üzerinden sıçrıyor. Bunu bazen moda haftası ile yaparken, bazen ördüğü yapılı çevresiyle başarıyorlar. Kimi zaman ünlü bir moda tasarımcısı yaşıyor bu kentte, kimi zaman da ünlü bir butik açılıveriyor Burada modadan kasıt, daha çok talep edilen, arzulanan ve hip olan aslında. İçinde bulunduğumuz post-modern, diğer değişle yaratıcı, ekonomik yapılanma içinde moda, varlığını sürdürebilmek için tasarım ve yenilik odaklı bir endüstriye evriliyor. Bütün bunlar kentte geçerken, moda endüstrisi üzerinden moda olmak, kentsel gelişmenin en önemli parçası olarak karşımıza çıkıyor. Peki hangi kentler bu işi iyi yapıyor? The Global Language Monitor (GLM) isimli medya-analisti Amerikalı bir firmanın, yakın geçmişte yaptığı bir araştırmaya göre, Londra önceki yılların en moda kenti olan New York un bayrağını elinden almış. Yöntem olarak, internet üzerinden, Twitter ve Facebook gibi sosyal medya, blog ve sanal haberleri tarayan bu araştırma, bizim savımızı da destekler nitelikte. GLM moda direktörü Bekka Payack, dünyanın moda merkezi New York un bu ani ama kısa düşüşünü tamamen o dönemlerin en çok konuşulan konularının Kate Middleton ve Londra Yaz Olimpiyatları olmasına bağlıyor. Hal bu mecralar üzerinden popülerlik yaratmaya dönünce, moda haftalarının, moda merkezleri ve kümelenme gösteren belirli mahalle ve bölgelerin tanıtımının yapılması ve bilinirliğinin arttırılmaya çalışılması, global ölçekte birer büyük kentsel araca dönüşüyor. New York bunu en iyi başaranlardan. Global ölçekte ses getiren, American Vogue ve Women s Wear Daily dergileri ile Pratt, Parsons ve Fashion Institute of Technology moda tasarım okulları da bu araçların en başarılı örnekleri. Bu resim içinde New York, diğer Amerika kentlerinin toplamının 16 katı büyüklüğünde bir moda üretimine sahipken, Los Angeles ise 5 kat büyüklüğü ile New York un peşinden geliyor. Onun da bir başarısı kendi kentsel promosyonunu yapacak, California adı altında kendi kitlesel markalarını üretebilmek. Tıpkı Yves Saint Laurent Paris, Donna Karan New York ta olduğu gibi. Bu kentlerin, Paris ve Milano yu geri de bırakmalarının arkasında ise, ellerindeki finans merkezlerini de güçlü tutarak endüstriyi beslemek yatıyor. Tarihsel moda kent merkezi kurgusunun da böylelikle biraz erimeye başladığını söyleyebiliriz. GLM nin açıkladığı diğer moda endüstrisi ile moda olan kentler arasında ise, İtalya dan Roma ve Floransa, İspanya dan Barselona ve Madrid, Brezilya dan Sao Poula ve Rio de Janeiro, Almanya dan Berlin, Belçika dan Antwerp, Çin den Hong Kong, Arjantin den Buenos Aires, Endonezya dan Bali, Avustralya dan Sydney, Güney Afrika dan Johannesburg, Japonya dan ise Tokyo var. Türkiye deki mekansal yapılanmada ise, İstanbul un Nişantaşı ve Beyoğlu yerleşimleri başı çekiyor. Tasarımın yapıldığı atölyelerden ziyade, moda vitrinlerinin mutlaka prestijli kent merkezlerinde yeralma eğiliminde olduğu görülüyor. Ünlü Türk moda tasarımcıları bu bölgelerde yer seçerken, endüstriye hizmet eden servis sektörleri de hemen yanı başına konumlanıyor. Moda haftaları ve alışveriş çılgınlıkları da en çok buralarda yaşanıyor. Bahsedilen rakamlar ise yerel ve yabancı yaklaşık 350 firmanın moda haftalarında İstanbul a geldiği. Bunun yanında 3500 ü yurtdışından olmak üzere 65.000 ziyaretçisi olduğu biliniyor. Moda endüstrisi üzerinden moda olma umuduyla yola çıkan İzmir, özellikle hazır giyim, haute couture, gelinlik ve abiye üretim ve ihracat potansiyeli çok yüksek olmasına rağmen, işin modanın herşeyden önce bir tasarım işi olmasının gözardı edilmesi, pazarlaması ve kentin modaya hizmet eder yapısının çok geri planda bırakılması sebebiyle malasef oldukça cılız bir ses olarak kalıyor. Durum böyle olunca, Türkiye ölçeğinde İstanbul her zaman biz tasarımcılar için cazibeli en moda kent olarak yerini alıyor. Ulusal bir politika olarak ABD ye dönüp baktığımızda, Los Angeles ın moda endüstrisindeki yapılanmasının her zaman New York a bir alternatif olarak geliştiğini görüyoruz. Umarız benzer bir yol da İzmir ve İstanbul için çizilebilir. Böylece Türkiye den 2 moda kent çıkarabiliriz ne dersiniz?

MART/2014 19 Sanem Odabaşı odabasisanem@gmail.com TASARIMDA KAHVE KÜLTÜRÜ Kahvenin midenize inmesiyle birlikte bir kargaşa başlar. Fikirler, Büyük Ordu nun taburlarının savaş alanındaki manevraları gibi hareket eder ve savaş başlar. Hatırlanan şeyler dört nala gelir, beraberinde rüzgarla. Bu cümleler, kahveye olan düşkünlüğüyle bilinen Balzac ın Kahvenin Hoşlukları ve Acıları adlı yazısından. Sadece Balzac için de değil üstelik, dünyadaki çoğu insan için kahve bir bağımlılık, zevk ve keyif. Kimisi için 40 yıllık hatır sahibi, kimisi için de fikirleri uyandırmaya yarayan bir içecek. Hal böyle olunca da yiyecek/ içecek endüstrisinin de başında geliyor, bu endüstrinin ucu da gerek üretim safhası olsun gerek tüketim aşamasındaki sunumlarıyla olsun tasarım sektöründen geçiyor. Kahve makinaları, kupalar, termoslar, kahve paketleri Hepsinde bir tasarım süreci gözlenebilinir. üzerine silindir şeklindeki pressi yerleştirerek kahve filtreleme işlemini gerçekletirebiliyorsunuz. Kahve Bardakları Söz konusu kahve olunca kahve bardakları da mevzuudan nasibini alıyor. Tasarımcı Yukihiro Kaneuchi kahvenin bardağın içinde bıraktığı izlerden ilham alarak kendi hayal dünyasını bardaklara yansıtmış. Kupaların içerisine baktığınızda kahverengi renkte görüntüler, manzaralar yer alıyor; tıpkı kahve lekeleri gibi. Kahvenin üretimi dünyada her ülkede farklı. Böylelikle tüketim şekli ve yapılışı da aynı oranda değişiklik gösteriyor. Türk Kahvesi nin de geçtiğimiz Aralık ayında UNESCO tarafından İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası listesine alınması Türkiye açısından da oldukça önemli bir gelişme oldu. Türk Kahvesi yapımı için üretilen makinalardan da en çok ses getireni Arçelik in Telve adlı ürünü oldu; 2004 yılında piyasaya sürülen ürün, gerek uluslararası düzeyde gerekse yerel anlamda oldukça kabul görülen bir ürün haline geldi. Bunla beraber birçok firma da kendi türk kahvesi makinalarını üretti. Türk Kahvesi kültürünü geleneksel yapım aşamasıyla bir üst seviyeye taşıyan güçlü tasarımlardan biri de Kahve Altı adındaki proje ; pişirme sürecini müşteriye bırakıp, suyu ve kahveyi düzeneğin içine koyduktan sonra altındaki jeli yakar yakmaz kahvenizi pişirmeye başlıyorsunuz. Dünyada birçok marka ve tasarım var kahve makinası üzerine. Aralarından kendilerini farklı kılan ürünler ise daha çok pratik, az alan kaplayan ve taşınması kolay ürünlerden oluşuyor. Her problem kısa zamanda ve en kolay şekilde çözebilmek tasarımın işi. Bunla yüzden kahve kupaları da makinanın bir parçası haline gelerek tasarıma dahil oluyor. Artık kahveyi yaptığınız ve kahveyi içtiğiniz alet bir olmuş durumda. Pour Mason evde, iş yerinde veya dışarıda kendinize kahve hazırlayabileceğiniz şık ve el yapımı bir tasarım. Sıcak su ve kahveyi cam bardağın kapağındaki filtreye döküyorsunuz ve kavanoz şeklindeki bardağa süzülerek dökülen kahvenizi hazırlıyorsunuz. Bir başka pratik uygulama ise 2014 yılının başında piyasaya sürülen Gino adlı ürün, elinize aldığınız mug ve üzerine yerleştirdiğiniz el yapımı cam filtre ile kahvenizi kısa sure içersinde hazırlayabiliyorsunuz. El yapımı tasarımlara örnek bir başka ürün ise Canadiano. Ceviz, Kiraz ya da Akçaağaç ahşabından üretilen (hangi kahve türünden hoşlanıyorsanız ona göre ahşap seçimini yapıyorsunuz) bardak için filtre kapaklarını mugların üzerine koyarak, kahvenizi hazırlayabiliyorsunuz. İhtiyacınız olan sadece Candaiano kapaklar, sıcak su, mug ve kahveniz. Evde kullanılabilecek ve yer kaplamayan kahve makinası tasarımlarının başında ise Aeropres geliyor. Telegraph ın da en iyi 10 kahve makinası listesine giren Aeropress kahve makinaları, uzun ve silindirik yapısıyla fazla yer kaplamayan, parçaları kolayca sökülüp takılabilen bir ürün. Yine kahve kupanızın Son zamanlarda en büyük ilgiliyi çeken ürün ise Joco bardaklar oldu. Bu bardaklar geri dönüştürülebilen malzemelerden üretilmiş olmasıyla hem çevreci, hem de kağıt bardak üretimini azaltmak için tüketicilere mesaj gönderir nitelikte. Birçok rengi bulunan Joco, cam bardaktan içilen kahvenin tadının da farklı olduğunu savunuyor. Ambalaj Tasarımı Kahve ambalajları geçtiğimiz birkaç yılın ambalaj tasarımı konusunda tasarımcıların oyun alanı oldu. Birçok farklı grafiksel yaklaşımları, materyal kullanımları gördüğümüz tasarımlar özellikle kahve ambalajlarında kendini gösterdi. Velocita (italyanca anlamı hızlı demek) adlı kahve markasının ambalajları kuryelerin etiketlerinden, bantlarından ve posta pullarından esinlenerek oluşturulmuş. Kahvenin tazeliğini vurgulamak adına her bir paket ekspres kurye paketi gibi ambalajlanıp el yapımı pullar ile etiketleniyor. Bir diğer ambalaj tasarımı ise Velo. Velo Fransızca da bisiklet anlamına geliyor. Marka sürdürülebilirlik kapsamında hem kahve üretim metodlarını bu yönde kullanıyor hem de ambalajı geri dönüştürülebilir malzemelerden hazırlıyor. Aynı zamanda kahvelerin dağıtımı bisikletlerle sağlanıyor; böylece bütün sürece yansıyan bir sürdürülebilirlik hareketi görmek mümkün.