AVRUPA YI BEKLEYEN TEHLİKE: AŞIRI SAĞIN YÜKSELİŞİ



Benzer belgeler
HABER BÜLTENİ Sayı 22

HABER BÜLTENİ Sayı 20

HABER BÜLTENİ xx Sayı 8

HAZİRAN AYINDA ÖNE ÇIKAN GELİŞMELER. AB Liderleri Jean-Claude Juncker in AB Komisyonu Başkanı Olması İçin Uzlaştı

EURO BÖLGESİ NDE İŞSİZLİK

HABER BÜLTENİ Sayı 28

HABER BÜLTENİ xx Sayı 33

HABER BÜLTENİ xx Sayı 19

HABER BÜLTENİ Sayı 9

HABER BÜLTENİ Sayı 17

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

HABER BÜLTENİ Sayı 31

HABER BÜLTENİ xx Sayı 10

HABER BÜLTENİ xx Sayı 19

HABER BÜLTENİ xx Sayı 14

HABER BÜLTENİ Sayı 26

HABER BÜLTENİ Sayı 38

HABER BÜLTENİ xx Sayı 40

KONYA İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN, FİYAT BEKLENTİSİ DÜŞTÜ

HABER BÜLTENİ xx Sayı 11

HABER BÜLTENİ xx Sayı 34

HABER BÜLTENİ xx Sayı 35

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 EKİM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği. Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

HABER BÜLTENİ Sayı 44

HABER BÜLTENİ Sayı 29

Avrupa Ve Türkiye Araç Pazarı Değerlendirmesi (2013/2014 Şubat)

HABER BÜLTENİ Sayı 43

HABER BÜLTENİ xx Sayı 39

HABER BÜLTENİ Sayı 24

KONYALI PERAKENDECİLER İŞLERDEN MEMNUN AMA GELECEKTEN UMUTSUZ

HABER BÜLTENİ xx Sayı 22

KONYALI PERAKENDECİLERİN GELECEK DÖNEM SATIŞ BEKLENTİLERİ POZİTİF EĞİLİMİNİ SÜRDÜRÜYOR

HABER BÜLTENİ Sayı 35

HABER BÜLTENİ Sayı 24 KONYA İNŞAAT SEKTÖRÜ GÜVEN ENDEKSİ GEÇEN AYA GÖRE DÜŞTÜ:

HABER BÜLTENİ xx Sayı 38

HABER BÜLTENİ xx Sayı 45

HABER BÜLTENİ xx Sayı 34

Avrupa Birliği Yol Ayrımında B R E X I T

HABER BÜLTENİ Sayı 9

HABER BÜLTENİ xx Sayı 26 KONYA İNŞAAT SEKTÖRÜ GÜVEN ENDEKSİ BİR ÖNCEKİ AYA GÖRE YÜKSELDİ

Avrupa Ve Türkiye Araç Pazarı Değerlendirmesi (2011/2012 Ekim)

HABER BÜLTENİ xx Sayı 60

HABER BÜLTENİ xx Sayı 13

Avrupa Ve Türkiye Araç Pazarı Değerlendirmesi (2012/2013 Ağustos)

HABER BÜLTENİ xx Sayı 46 KONYA DA PERAKENDE GÜVENİ TARİHİNİN EN YÜKSEK SEVİYESİNE ULAŞTI:

HABER BÜLTENİ Sayı 42

HABER BÜLTENİ xx Sayı 40

HABER BÜLTENİ xx Sayı 62

HABER BÜLTENİ Sayı 51

HABER BÜLTENİ xx Sayı 32

HABER BÜLTENİ xx Sayı 54

HABER BÜLTENİ xx Sayı 47

HABER BÜLTENİ Sayı 70

HABER BÜLTENİ xx Sayı 51

HABER BÜLTENİ xx Sayı 30

HABER BÜLTENİ xx Sayı 58

HABER BÜLTENİ xx Sayı 57

HABER BÜLTENİ Sayı 50

HABER BÜLTENİ xx Sayı 56

HABER BÜLTENİ Sayı 10

HABER BÜLTENİ Sayı 4

HABER BÜLTENİ xx Sayı 11

HABER BÜLTENİ xx Sayı 14

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLETİŞİM STRATEJİSİ

HABER BÜLTENİ xx Sayı 47

HABER BÜLTENİ xx Sayı 31 KONYA HİZMETLER SEKTÖRÜNÜN ÇALIŞAN SAYISI BEKLENTİSİ ARTTI

HABER BÜLTENİ xx Sayı 59

HABER BÜLTENİ xx Sayı 52 KONYA DA PERAKENDE GÜVENİNDE DÜŞÜŞ EĞİLİMİ DEVAM EDİYOR:

HABER BÜLTENİ xx Sayı 6

HABER BÜLTENİ xx Sayı 33 KONYA HİZMETLER SEKTÖRÜNÜN ÇALIŞAN SAYISI BEKLENTİSİ ARTTI

HABER BÜLTENİ xx Sayı 17

HABER BÜLTENİ xx Sayı 36

HABER BÜLTENİ xx Sayı 67

TÜRKİYE DE ETNİK, DİNİ VE SİYASİ KUTUPLAŞMA. Dr. Salih Akyürek Fatma Serap Koydemir

HABER BÜLTENİ xx Sayı 48

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 ŞUBAT AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

Dünya da ve Türkiye de İş Sağlığı ve Güvenliği

HABER BÜLTENİ xx sayı27 Konya İnşaat Sektörü 2015 te 2014 e Göre Daha Kötü Performans Sergiledi:

PERAKENDE GÜVEN ENDEKSİ (EKİM 2015)

HABER BÜLTENİ Sayı 69

HABER BÜLTENİ Sayı 51 Konya Hizmetler Sektörü 2017 de, 2016 ya Göre Daha İyi Performans Sergiledi:

HABER BÜLTENİ Sayı 69

KONYA HİZMETLER SEKTÖRÜNÜN FİYAT BEKLENTİSİ DÜŞTÜ

HABER BÜLTENİ Sayı 61

HABER BÜLTENİ Sayı 71

Pazar AVRUPA TOPLAM OTOMOTİV SEKTÖR ANALİZİ. Ekim 2018

HABER BÜLTENİ Sayı 29

AVRUPA TİCARİ ARAÇ SEKTÖR ANALİZİ. 22 Aralık 2015

HABER BÜLTENİ xx Sayı 16

HABER BÜLTENİ Sayı 3

HABER BÜLTENİ Sayı 50

HABER BÜLTENİ xx Sayı 8

HABER BÜLTENİ Sayı 92

HABER BÜLTENİ Sayı 76

HABER BÜLTENİ Sayı 78

HABER BÜLTENİ xx Sayı 5

Pazar AVRUPA TİCARİ ARAÇ SEKTÖR ANALİZİ. 27 Şubat 2018

HABER BÜLTENİ Sayı 87 ŞUBAT AYINDAKİ SERT DÜŞÜŞÜ BEKLENTİLERDEKİ ARTIŞLA TELAFİ EDEN TEPE, HALA NEGATİFTE

Transkript:

AVRUPA YI BEKLEYEN TEHLİKE: AŞIRI SAĞIN YÜKSELİŞİ Fatma Yılmaz Elmas 2 USAK AB uzmanıdır. Avrupa da ırkçılık ve yabancı düşmanlığı, AB de göç-dış politika ilişkisi, Kıbrıs sorunu ve Türkiye- AB ilişkileri konularına odaklanmaktadır. Mustafa Kutlay USAK AB uzmanıdır. Temel çalışma alanları, küresel politik ekonomi, Avrupa nın politik ekonomisi, Türkiye de devlet-piyasa etkileşimi, Türkiye-AB ilişkileri ve Güney Avrupa (İspanya, Yunanistan) dır. ÖZET Avrupa da gerek ekonomik kriz gerekse de göç baskısının sosyal korkuları tetiklemesiyle ortaya çıkan korumacı eğilimler, milliyetçi siyasi dalganın hızla yükselmesine neden olmaktadır. Asıl sorun ise konjonktürel gelişmelerin aşırı sağın yükselişini körüklemesinden ziyade, aşırı sağcı söylemin merkeze kayması ve bu eğilimin genele yayılarak yapısal bir fenomene dönüşmesidir. Bu durum sadece Avrupa daki göçmen varlığını değil, Avrupa bütünleşme değerlerini de tehdit etmektedir. Dolayısıyla pek çok Avrupa ülkesinde genel siyasi söylemin parçası haline gelen ucuz popülizmin önünün alınması gerekmektedir. Bu çalışma ile günün koşulları içinde görmezden gelinen bu sorunun yapısal bir unsura dönüşme tehlikesi göz önünde bulundurularak, bu konuda farkındalık oluşturulması amaçlanmaktadır.

Giriş Avrupa, ekonomik kriz ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika daki ayaklanmaların oluşturduğu göç baskısı nedeniyle uzun bir süredir yoğun tartışmaların merkezi haline gelmiştir. Gerek ekonomik kriz gerekse de göç baskısının sosyal korkuları tetiklemesiyle ortaya çıkan korumacı eğilimler, hızla yükselişe geçen milliyetçi bir siyasi dalgaya neden olmakta, bu durum da Avrupa bütünleşmesini tehdit etmektedir. Konjonktürel gelişmelere gösterilen ulusal tepkiler ise tartışmaları meşrulaştıran unsurlara dönüşmüş durumdadır. Ekonomik kriz Yunanistan ı derinden sarsarken, özellikle Almanya nın ayak diremesi nedeniyle Avrupa uzun bir süre Yunanistan a yardım etmekten kaçınmıştır. Öte yandan bölgedeki karışıklıktan kaçan Kuzey Afrikalı mülteciler, Avrupa ülkeleri için ayrı bir sınav olmuş; önce Fransa ve Almanya ardından da Danimarka ulusal sınırlarını korumaya almıştır. Dolayısıyla birlik ruhuna duyulan inanç, büyük ölçüde yerini ulusal kaygılara ve korumacı eğilimlere bırakmış gözükmektedir. Gerek ekonomik kriz gerekse de göç baskısının sosyal korkuları tetiklemesiyle ortaya çıkan korumacı eğilimler, hızla yükselişe geçen milliyetçi bir siyasi dalgaya neden olmakta, bu durum da Avrupa bütünleşmesini tehdit etmektedir. Öyle ki Avrupa da Topluluk siyasetinin yerini toplum siyasetine bırakan bir yapılanmanın varlığı tartışılmakta; bu yapılanmanın çekirdeğinde ise göçmenlere, Müslümanlara, AB ye ve piyasa ekonomisine karşı ulusal sıkıntıları etrafında birleşen yeni siyasi topluluklar oluşmaktadır. 1 Söz konusu felsefeyi, bugün Avrupalıların siyasi tercihlerinde ve aşırı-sağcı, göçmen-karşıtı ya da ayrılıkçı partilerin yükselişinde gözlemlemek mümkündür. Örneğin, geleneksel liberal demokrasinin temsilciliğini yapan İsveç, 2010 sonbaharında tarihinde ilk kez aşırı sağcıların parlamentoda temsiline sahne olmuştur. Hollanda ve Belçika da da benzer bir durum yaşanırken, İtalyan hükümetinde aşırı sağ hâlihazırda koalisyon ortağıdır. 3

AB bütünleşmesinin kültürel değerlerini derinden sarsan türdeş milliyetçilik anlayışıyla aşırı sağ, sadece göçmenler için değil; Avrupalı halkların bir arada yaşaması için de tehlike oluşturmaktadır. Avusturya, Bulgaristan, Danimarka, Macaristan, Letonya ve Slovakya da ise aşırı sağ parlamentoda sandalye sahibi iken, en önemlisi, Avrupa Parlamentosu da bu kervanın bir üyesi durumundadır. Bu tablo, bütünleşme değerlerini insan haklarının temel unsurlarına dayandıran Avrupa içinde yeni tartışmaları ve kaygıları tetiklemektedir. Zira AB bütünleşmesinin kültürel değerlerini derinden sarsan türdeş milliyetçilik anlayışıyla aşırı sağ, sadece göçmenler için değil; Avrupalı halkların bir arada yaşaması için de tehlike oluşturmaktadır. Çeşitlilik içinde birlik sloganıyla yola çıkan AB, konjonktürel gelişmelerin körüklediği popülist yaklaşımlar neticesinde, çeşitliliği, sosyo-ekonomik refah açısından tehlike olarak değerlendiren bir eğilim sergilemektedir. Asıl sorun, aşırı sağın yükselişi değil; merkez partilerin, bu kesimin oylarını alabilmek için aşırı sağcı söylemi merkeze kaydırmasıdır. Aslında Avrupa da artan milliyetçi eğilime ilişkin temel kaygı, aşırı sağın oransal olarak artışının ötesinde yatmaktadır. Asıl sorun, aşırı sağın yükselişi değil; merkez partilerin, bu kesimin oylarını alabilmek için aşırı sağcı söylemi merkeze kaydırmasıdır. Dolayısıyla tedirgin edici olan, merkez partilerin bu konu ile yüzleşmekte başarısız olmaları ya da isteksiz davranmaları ve hatta aşırı sağcı eğilimi kendi lehine kullanma çabalarıdır. Bu çalışma, son dönemde konjonktürel gelişmelere bağlı olarak Avrupa da artış gösteren aşırı sağcı eğilime dikkat çekmektedir. Sorunun günün koşulları içinde değerlendirilerek görmezden gelinmesi halinde yapısal bir unsura dönüşme tehlikesi de göz önünde bulundurularak bu konuda farkındalık oluşturulması amaçlanmaktadır. 4

I. Avrupa da Aşırı Sağın Yükselişi: Ülke Örnekleri 2000 li yılların başında Avrupa nın siyasi düzlemde kararlılıkla karşısında durduğu konu, Avusturya da Jörg Haider başkanlığındaki aşırı sağcı partinin hükümette koalisyon ortağı olarak yer alması idi. Günümüz Avrupasının seçim sonuçları ve genel siyasi söylemleri, son dönemde aşırı sağcı eğilimi dışlamaktan ziyade bu olguyu kanıksamış bir Avrupa profili sergiler gibidir. Aşırı sağ partilerin oy oranlarındaki artışın genel siyasi tercih ve stratejileri nasıl yönlendirdiği/ yönlendireceği ya da tam tersine genel siyasi eğilimin aşırı sağcı tabanı nasıl etkilediği konunun esasını oluşturmaktadır. Söz konusu dönemde 14 AB üyesi devlet, Haider in ortağı olduğu Avusturya hükümeti ile siyasi düzeyde herhangi ikili ilişkiye girmeyeceğini açıklamış ve Avrupalı değerlerle bağdaşmayan aşırı sağcı eğilimi marjinal düzeyde tutma yönünde tavır sergilemişti. Ancak günümüz Avrupasının seçim sonuçları ve genel siyasi söylemleri, son dönemde aşırı sağcı eğilimi dışlamaktan ziyade bu olguyu kanıksamış bir Avrupa profili sergiler gibidir. Çalışmanın bu bölümünde aşırı sağın yükselişe geçtiği ülkelerdeki seçim sonuçları incelenerek, bu eğilim, rakamlarla somutlaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu kapsamda Fransa, Finlandiya, Hollanda, Belçika ve Macaristan son dönemin göze çarpan örnekleri olarak seçilmiştir. Ancak, unutulmamalıdır ki, söz konusu olan sadece siyasette çoğu zaman marjinal kaldığı düşünülen bu partilerin oy oranlarındaki artış değil, popülist öğelerin genel siyasi kültüre nüfuz ederek geniş bir tabana yayılmasıdır. Dolayısıyla aşağıdaki verileri sadece rakamsal bir artış olarak okumamak gerekir. Aşırı sağ partilerin oy oranlarındaki artışın genel siyasi tercih ve stratejileri nasıl yönlendirdiği/yönlendireceği ya da tam tersine genel siyasi eğilimin aşırı sağcı tabanı nasıl etkilediği konunun esasını oluşturmaktadır. Bu nedenle aşırı sağın yükselişini gösteren seçim sonuçlarını incelerken şu çerçeveyi dikkate almak yerinde olacaktır: Korumacı ya da popülist eğilimleri arttıran sosyo-kültürel ve sosyoekonomik değişimler, genelde doğrudan aşırı sağa yönelik desteğe dönüşmemektedir. Bu nedenle aşırı sağ desteği, günümüz Avrupasında 5

Milliyetçi ya da korumacı unsurlar hususunda toplumsal farkındalık geliştiren bir genel siyasi kültürün varlığı ve yönlendiriciliği söz konusudur. artan işsizlik, sosyal güvensizlik gibi sorunların otomatik yansıması olarak değerlendirmek, aradaki pek çok faktörü atlayan kolaycı bir okuma olacaktır. Hâlbuki belirli dönemlerde merkez partilerin Avrupa daki sosyo-ekonomik sorunların neden-sonuç ilişkisini göçmenler üzerinden kurmaları ya da ulusal kimlik meselelerini ele alış biçimleri aşırı sağ partilere önemli bir fırsat sunmaktadır. Dolayısıyla milliyetçi ya da korumacı unsurlar hususunda toplumsal farkındalık geliştiren bir genel siyasi kültürün varlığı ve yönlendiriciliği söz konusudur. Özellikle kronik hale dönüşen ekonomik kriz nedeniyle gelecek korkusu, sosyal güvensizlik gibi kaygıların ve ulusal kimlik vurgusunun ön plana çıktığı Avrupa da, merkez partilerin popülist söylemlere başvurması ve hükümetlerin krizin neden-sonuç ilişkisini yabancılar üzerinden kurmaya çalışması bu bağlamda değerlendirilebilir. Pek çok Avrupa ülkesinde popülizm genel siyasi söylemin parçası haline gelmiştir. Bu değerlendirmenin çıktılarını da yine iki kanaldan okumak doğru olacaktır. Birincisi, yukarıda bahsedildiği gibi, aşırı sağ retoriğin ya da milliyetçi unsurların, siyasetin geneline yayılmış olması keyfiyetidir. Böyle bir durumda aşırı sağ partilerin oylarının diğer partilerin çok altında kalmış olması ve hatta parlamento dışı kalarak marjinalleşmesi, radikal unsurların zayıflığına işaret etmekten ziyade yerleşik bir zihniyetin varlığını tanımlamaktadır. 2 Bugün pek çok Avrupa ülkesinde popülizmin genel siyasi söylemin parçası haline gelmiş olması buna örnektir. Dolayısıyla bu ülkelerde aşırı sağa olan desteği, aşırı sağın oy oranlarının oldukça üzerinde görmek gerekir. İkincisi ise merkez partiler tarafından milliyetçilik temelinde başlatılan popülist tartışmaların bu partilerden ziyade söylemin asıl sahibi olan aşırı sağa oy kazandırması durumudur. Sarkozy nin 2009 sonbaharında başlattığı ulusal kimlik tartışmalarının bölgesel seçimlerde kendisine değil, Le Pen e oy kazandırması bu çerçevede açıklanabilir. 6 Aşırı sağın oy yüzdesi görece düşük kalsa da seçim barajını geçmesi oldukça önemli bir gelişmedir. Aşırı sağın oy yüzdesi görece düşük kalsa da seçim barajını geçmesi oldukça önemli bir gelişmedir. Zira barajı geçen aşırı sağ, finansal destek de dâhil ek kaynaklardan yararlanma imkânını elde etmektedir. Böylece merkez partilerin söylemlerinin aşırı sağ üzerindeki belirleyici etkisi azalmakta, bu defa aşırı sağın kendisi devreye girmektedir. Kaynak sorununu aşan aşırı sağ partilerin medyada görünürlük engeli de büyük ölçüde kalkmaktadır. 3 Bu durumda daha etkin ve görünür bir aşırı sağ yapılanmasının önü açılmış olmaktadır.

Aşırı sağın yükselişi, bu partilerin stratejilerini de etkilemektedir. Aşırı sağın yükselişi, bu partilerin stratejilerini de etkilemektedir. Yükselişe geçen aşırı sağ partiler, genelde, daha heterojen bir gruba hitap edebilmek için temel mantığı değişmese de söylemlerinde ılımlılaşmaya gitmektedir. Fransa da baba Le Pen in yerini alan Marine Le Pen in daha ciddi stratejiler üreten tavrı, ılımlı fakat daha tehlikeli aşırı sağ profiline güncel bir örnektir. Bu çerçeve ekseninde, ilk olarak, Avrupa da yükselişe geçen aşırı sağın ülkeler bazında kısa bir değerlendirmesi yapılacak, çalışmanın II. bölümünde ise bu durumun sebepleri üzerinde durulacaktır. Fransa Fransa, Avrupa da aşırı sağın yükselişe geçtiği ülkeler arasında en göze çarpan örneklerden biridir. Hem sosyo-ekonomik ve siyasi koşulların milliyetçi ve popülist hareketleri genel siyaset zeminine yaymış olması hem de Fransız aşırı sağını temsil eden Ulusal Cephe (Front National-FN) partisinin hızlı yükselişi, son dönemde dikkatleri Fransa üzerine yoğunlaştırmaktadır. Hem sosyo-ekonomik ve siyasi koşulların milliyetçi ve popülist hareketleri genel siyaset zeminine yaymış olması hem de Fransız aşırı sağını temsil eden Ulusal Cephe partisinin hızlı yükselişi, son dönemde dikkatleri Fransa üzerine yoğunlaştırmaktadır. 2000 li yılların başından bu yana Fransa da aşırı sağın sürpriz çıkışları tartışılırken Fransız siyaseti asıl şoku, 2012 cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin anket sonuçlarında yaşamaktadır. Seçim anketleri, Ulusal Cephe nin liderliğini baba Le Pen den devralan Marine Le Pen in cumhurbaşkanı adayları arasında en yüksek oyu (% 23) alarak ilk turu geçeceğini göstermektedir. Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy i (% 20) ve ana muhalefet partisi Sosyalist Parti lideri Martine Aubry yi (% 21) geride bırakarak aşırı sağın Fransa tarihinde ilk kez birinci sıraya yerleşeceği öngörülmektedir. 4 Üstelik bu defa Le Pen in ikinci tura kalan iki adaydan biri olması, 2002 seçimlerindeki baba Le Pen başarısının aksine şaşırtıcı bir durum olarak da algılanmamaktadır. 5 (Jean-Marie Le Pen yaklaşık 5 milyon oy aldığı 2002 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde solun adayını geride bırakarak ikinci tura kalmış ve kamuoyunda bu durum sürpriz bir sonuç olarak değerlendirilmişti.) Ulusal Cephe nin yükselişi aslında tahminlerin ötesinde bir gerçekliği yansıtmaktadır. 2010 Martında gerçekleştirilen bölgesel seçimler ve yine geçtiğimiz Mart ayında yapılan kanton seçimleri, Fransız aşırı sağının yükselişini somut rakamlarla ortaya koymaktadır. 21 Mart 2010 tarihinde ikinci turu yapılan bölgesel seçimlerden Sol Birlik partileri % 54 lük oy oranıy- 7

8 Avrupa yı derinden etkileyen ekonomik krizin Fransız ekonomisinde yol açtığı olumsuz gidişattan memnun olmayan seçmen alternatif arayışlara gitmektedir. Sarkozy iktidarının ekonomik krizle sarsıldığı ortam ve halkın sosyo-ekonomik duruma ilişkin memnuniyetsizliği, Fransız aşırı sağı için bir propaganda aracına dönüşmüş durumdadır. la zaferle çıkarken, Sarkozy nin merkez sağ partisi Halk Hareketi Birliği (UMP), yaklaşık % 36 lık bir oyla yalnızca Alsace bölgesinde ve denizaşırı toprakların ikisinde yönetimde kalabilmeyi başarmıştır. Bu seçimlerin göze çarpan özelliği ise Ulusal Cephe nin Fransa genelinde oylarını önemli ölçüde artırarak % 8,7 lik bir oy oranıyla yeniden canlanması olmuştur. Fransa nın kimi bölgelerinde oylarını % 20 ye çıkaran Ulusal Cephe, 2004 seçimleriyle kıyaslandığında yaklaşık % 4 olan oy oranını bu seçimlerde ikiye katlamıştır. Mart 2011 tarihli kanton seçimlerinde 6 ise % 8 lik oy oranını artırarak partinin istikrarlı şekilde yükselişini sürdürdüğü görülmektedir. Seçimlerde Sosyalist Parti oyların % 49,9 unu alarak birinci parti olmayı başarırken FN % 11 lik oy oranıyla tekrar dikkati çekmeyi başarmıştır. Belediye meclislerinin belirlenmesi amacıyla yapılan seçimlerde Sosyalist Parti liderliği üstlense de FN nin yükselişini, 2012 genel seçimlerinden önce önemli bir gösterge olarak algılamak mümkündür. Sarkozy nin iktidardaki partisi UMP nin ise oyların ancak % 35,9 unu alabilmesi, cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi seçmen tercihlerindeki eğilime ilişkin başka bir göstergedir. 2004 yılından bu yana yükselen bir ivmeyle oy oranını neredeyse üçe katlayan Fransız aşırı sağına ilişkin seçim sonuçları, sağcı söylemin Avrupa geneline paralel şekilde Fransa da da etkinlik gösterdiğini ortaya koymaktadır. Avrupa yı derinden etkileyen ekonomik krizin Fransız ekonomisinde yol açtığı olumsuz gidişattan memnun olmayan seçmen alternatif arayışlara gitmektedir. Bu bağlamda UMP nin seçim hezimeti, Fransa da giderek artan işsizlik ve bütçe açığını kapatmak için hükümetin yürüttüğü politikalara seçmenin rahatsızlığı ve iktidara bir cevap olarak nitelendirilmektedir. 7 Katılımın oldukça düşük olduğu seçimlerde halkın hemen hemen yarısının seçimlere katılmayarak diğer yarısının ise katılmasına rağmen iktidara oy vermeyerek tepkisini ortaya koyduğu görülmektedir. Tepkilerin büyük çoğunluğu, ekonomik krizle baş etmek için uygulanan katı reform politikalarından kaynaklanmakta ve Fransız hükümetinin özellikle son dönemde yürüttüğü sosyo-ekonomik politikalar, sorunlara çözüm olmak yerine şartları daha da ağırlaştırdığı gerekçesiyle eleştirilmektedir. Bu bağlamda, hükümetin reform yapma zorunluluğu kapsamında belli başlı sektörleri sarsan müdahaleleri ve kemer sıkma politikalarına tepkisi, seçim sonuçlarına yansımaktadır. Sarkozy iktidarının ekonomik krizle sarsıldığı ortam ve halkın sosyo-ekonomik duruma ilişkin memnuniyetsizliği, Fransız aşırı sağı için bir propaganda aracına dönüşmüş durumdadır. Ulusal Cephe nin başındaki Marine

Fransız aşırı sağının yükselişinin ardında, Avrupa daki konjonktürün aşırı sağ lehine gelişme göstermesi kadar Sarkozy nin uzun süredir ulusal kimlik, İslam ın Fransa da yeri gibi başlıklarda tartışmalar açması ve ülkenin Hıristiyan köklerine sahip çıkan konuşmalar yapması da etkilidir. Sarkozy merkez sağın söylemini ne kadar aşırı sağa yaklaştırırsa, bu söylemlerin asıl sahibi olan Le Pen in partisine o kadar fazla prim sağladığı görülmektedir. Le Pen, alternatif arayışları içinde olan kesimin dikkatini, ulusal politika ve değerlere vurgu yaptığı söylem ve politik vaatleriyle çekmeye çalışmaktadır. Le Pen in söylemlerinde Avrupa Birliği ve ekonomi politikaları eleştiri oklarına maruz kalırken, krizden çıkma yöntemi olarak Brüksel Avrupasından çıkma gösterilmektedir. Avrupa Merkez Bankasının dikte ettiği politikalar yerine para politikasında ulusal otonomiye geri dönülmesi, gümrük duvarlarının yeniden inşası ve acil ulusal istihdam politikalarının uygulamaya konulması Le Pen in ekonomik krizden çıkış vaatleri arasında yer almaktadır. 8 Fransız aşırı sağının yükselişinin ardında, Avrupa daki konjonktürün aşırı sağ lehine gelişme göstermesi kadar Sarkozy nin uzun süredir ulusal kimlik, İslam ın Fransa da yeri gibi başlıklarda tartışmalar açması ve ülkenin Hıristiyan köklerine sahip çıkan konuşmalar yapması da etkilidir. Kasım 2009 başlarında Sarkozy nin merkez sağ hükümeti, Fransız olmanın ne anlama geldiğini açıklamak üzere bir internet forumu üzerinden vatandaşları tartışmaya davet etmişti. Fakat tartışmaların harareti arttıkça tartışma farklı yönlere kaymış ve Fransız ulusal kimliğinin temel değerlerinin ötesinde bir zemine taşınmıştı. İsviçre deki minare referandumunun ardından yaptığı açıklamalar da Sarkozy nin popülist söylem ve tartışmalarının bir diğer örneğidir. Bu dönemde Müslümanlara her türlü gösteriş ve tahrikten kaçınma uyarısında bulunan Sarkozy, Müslüman halka Fransa nın Hıristiyan geleneğini göz ardı etmemeleri gerektiği hatırlatmasında bulunmuştur. Sarkozy, aşırı sağ kartını 2010 sonbaharında başlattığı Roman sürgünleri kararıyla da kullanmaya çalışmıştır. Suç yatağı olarak nitelediği Roman kamplarının kapatılması uygulamaları, suç-göç ilişkisi tartışmalarına zemin hazırlayan popülist yaklaşımlardan biri olmuştur. Sarkozy nin propagandaya dönüşen söylem, tartışma ve uygulamalarının ardında, aşırı sağcı tabanı merkez sağa çekme çabası göze çarpmaktadır. Ancak Sarkozy merkez sağın söylemini ne kadar aşırı sağa yaklaştırırsa, bu söylemlerin asıl sahibi olan Le Pen in partisine o kadar fazla prim sağladığı görülmektedir. Finlandiya Finlandiya da Avrupa da yükselişe geçen milliyetçi akımın etki alanına giren ülkelerdendir. 17 Nisan 2011 tarihinde düzenlenen genel seçimlerde, AB karşıtı ve göçmenlik aleyhtarı söylemleri ile göze çarpan Gerçek Finliler Partisi nin (Perussuomalaiset-PS) oylarındaki gözle görülür artış, bu ülkede de tablonun farklı olmadığını göstermektedir. Ulusal Koalisyon % 20,4, Sosyal Demokrat Parti % 19,1 ve önceki Başbakan Mari 9

Kiviniemi nin yönetimindeki dördüncü büyük parti Merkez in oyların % 15,8 ini aldığı seçimlerde; Gerçek Finliler Partisi % 19 oy oranına ulaşmıştır. 2007 genel seçimlerinde % 4 oy alabilen ve meclisteki en küçük parti konumundaki Gerçek Finliler Partisi, 2011 seçimlerinde bu yüzdeyi 19 a taşıyarak büyük bir çıkış yakalamıştır. Finlandiya parlamentosunun kurtarma paketlerine onay verilip verilmemesi konusunda söz sahibi olması göz önüne alındığında, Gerçek Finliler Partisi ndeki yükselişin AB de uyandırdığı tedirginliğin boyutları anlaşılmaktadır. Göçmen karşıtlığına ek olarak ajandasında AB karşıtı politikalara da geniş yer veren Gerçek Finliler Partisi nin bu yükselişi AB tarafından da endişe ile izlenmektedir. Öyle ki, Finlandiya nın Euro bölgesinden çıkmasını amaçlayan Gerçek Finliler, kriz içerisindeki AB ülkelerine yapılması planlanan ekonomik yardımlar konusunda olumsuz bir yaklaşım sergileyerek, partinin AB karşıtlığının boyutlarını somut bir biçimde gözler önüne sermiştir. Finlandiya parlamentosunun kurtarma paketlerine onay verilip verilmemesi konusunda söz sahibi olması göz önüne alındığında, Gerçek Finliler Partisi ndeki yükselişin AB de uyandırdığı tedirginliğin boyutları anlaşılmaktadır. Bu bağlamda AB bütünleşmesini ülkenin ulusal egemenliğine tehdit olarak algılayan Gerçek Finliler Partisi, politikalarının Avrupa Parlamentosu bünyesinde faaliyet gösteren, egemenliğin uluslara iadesinden yana olan politik partilerden oluşan Özgürlük ve Demokrasi Grubu ile benzerlik gösterdiğini söylemek mümkündür. 2009 yılında Forbes Dergisi tarafından dünyanın en mutlu ilk üç ülkesi arasında gösterilen Finlandiya da 9 işsizlik oranlarının hızla yükselmesi, emekli maaşlarında artış gözlemlenmemesi gibi ekonomik nedenler Gerçek Finliler Partisi nin radikal söylemlerinin seçmenler tarafından desteklenmesine neden olmuştur. Bu durum partinin oy tabanının kırsal kesim odağından çıkarak daha geniş kitlelere yayılmasına olanak sağlamaktadır. Hollanda 10 İktidardaki üçlü koalisyon hükümetinin, Afganistan da görev yapan Hollanda birliğinin görev süresinin üçüncü kez uzatılması konusunda anlaşmazlığa düşmesi ve istifa etmesi erken seçimlere yol açmıştır. 9 Haziran 2010 da gerçekleşen erken genel seçimlerde, Liberal Parti (VVD) % 20,4 ve Sosyal Demokrat İşçi Partisi (PvdA) % 19,6 oy alırken, Hollanda Özgürlük Partisi (Partij voor de Vrijheid) % 15,5 ve Hıristiyan Demokratlar (CDA) % 13,6 oy almıştır. 10 Erken genel seçimlerin galibi, 2006 seçimlerinden bu yana oylarını % 14,6 düzeyinden 20,4 e taşıyan Mark Rutter in lideri olduğu Liberaller (VVD) di. Elde ettikleri birincilikle, VVD Hol-

Seçimlerde en çok oy kaybeden ikinci parti ise Avrupa ülkelerinde yaşayan başta Müslümanlar olmak üzere, yabancılara daha ılımlı yaklaşan Sosyal Demokrat partiler arasından ana muhalefetteki Sosyalist Parti (SP) olmuştur. landa tarihinde ilk kez ülkenin en büyük partisi haline gelmiştir. Sosyal Demokrat İşçi Partisi (PvdA) oylarındaki düşüşe rağmen ikinciliğini koruyarak koalisyonun ortağı olmuştur. Seçimlerde en çok oy kaybeden ikinci parti ise Avrupa ülkelerinde yaşayan başta Müslümanlar olmak üzere, yabancılara daha ılımlı yaklaşan Sosyal Demokrat partiler arasından ana muhalefetteki Sosyalist Parti (SP) olmuştur. SP nin oylarının % 16,6 dan 9,9 a düşmesi, bir boyutuyla aşırı sağın rağbet gördüğü siyasi eğilimin sonuçlarından biri olarak değerlendirilebilir. Seçimlerde en göze çarpan, geleneksel aşırı sağdan farklı bir çizgi seyreden Geert Wilders liderliğindeki Hollanda Özgürlük Partisi nin (Partij voor de Vrijheid - PVV) elde ettiği başarı olmuştur. 2006 seçimlerinde ancak % 5,9 oy alabilen PVV nin, 2010 seçimlerinde oyların % 15,5 ini kazanarak üçüncü sıraya yerleşmesi, Avrupa da yükselen aşırı sağın bir diğer örneğini teşkil etmektedir. Müslümanlara yönelik suçları teşvik etmekten dava edilen PVV lideri Wilders, Türkiye nin AB üyeliğine olan karşıtlığı ile de tanınmaktadır. İslam ın şiddetle özleştirildiği Fitne adlı filmin yapımını üstlenerek aşırı politikalarını görsel öğeler aracılığıyla paylaşmaktan çekinmeyen Wilders, bu girişimi ile de geleneksel aşırı sağdan keskin bir biçimde ayrılmaktadır. Belçika Bazı belediyelerde birinci parti konumuna gelen Parti, Belçika nın da Avrupa da yükselen sağ trendine uyum sağladığının göstergesi niteliğindedir. Flaman Hıristiyan Demokrat Yves Leterme başkanlığındaki beş partili koalisyon hükümetinin 22 Nisan da istifası sonrasında alınan erken seçim kararı uyarınca 13 Haziran 2010 da yapılan genel seçimde, bölünme yanlısı Yeni Flaman İttifakı (N-VA) % 25 civarında oy toplayarak ilk sıraya yerleşmiştir. Bölünme yanlısı partilerin yükselişe geçtiği seçimde, federal esasa dayalı Belçika da nüfusun yaklaşık % 60 ının yaşadığı ve Hollandaca konuşulan Flaman bölgesinde, ayrılıkçı N-VA nın oyu % 34 e ulaşmıştır. Flaman kesiminde, Flamanların bağımsızlığını ve Müslümanların Belçika dan kovulmasını savunan aşırı sağın uç kanadı Flaman Menfaati (VB) ise % 13,4 ile beklentilerin üzerinde oy toplayarak, 2000 yılı seçimlerine oranla % 6 ila 10 artış yakalamıştır. Bazı belediyelerde birinci parti konumuna gelen Parti, Belçika nın da Avrupa da yükselen sağ trendine uyum sağladığının göstergesi niteliğindedir. Seçimlerin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen hükümetin hala kurulamamış olduğu Belçika da birçok ekonomik ve siyasi karar rafta beklemektedir. 11

Macaristan 2010 yılında yapılan yerel seçimler, Genç Demokratlar Partisi (Fidezs) nin zaferi ile sonuçlanarak Macaristan da da merkez sağın tırmanışına olanak sağlamıştır. 11 Eski başbakanlardan Viktor Orban ın lideri olduğu Fidesz in % 52,7 oranında oy alması partiyi, komünizme 20 yıl önce veda eden Macaristan da o tarihten bu yana alınan en yüksek oy oranıyla benzersiz kılmıştır. Ekonomik krizin Fidelz in oy artışında olumlu etki yaptığını söylemek mümkündür. Fidesz i, % 19,3 oyla ikinci sırada iktidardaki Macaristan Sosyalist Partisi (MSZP) ve % 16,6 oy oranıyla aşırı milliyetçi Jobbik Partisi takip etmiştir. 2006 seçimlerinde % 42,3 oy alan Fidesz ve % 2,2 oy alabilen Jobbik in, 2010 yılında yükselişe geçmeleri Macaristan da da sağın popülaritesinin göstergesi niteliğindedir. Nitekim yerel seçimler ile belediyeler düzeyinde görevi devralan Fidesz in ajandasında ulusalcı politikalara geniş yer verilmektedir. Öyle ki, özünü Hıristiyanlık temelinden alması, Macar nüfusun özel bir konuma oturtulması gibi nedenlerle Avrupa değerlerine aykırı görülen ve muhalefet tarafından da kabul görmeyen yeni anayasayı tüm itirazlara rağmen meclisten geçirmedeki kararlılığı, Partinin ulusalcı çizgisinin boyutları hakkında fikir vermektedir. Bu noktada, Yahudi ve Çingenelere yönelik sert söylemleriyle öne çıkan aşırı milliyetçi Jobbik in de yeni anayasanın onaylanması sürecinde Fidesz ile aynı görüşleri paylaştığını belirtmek faydalı olacaktır. Daha önce de tartışmalı basın yasası ile gündeme gelen ve AB Komisyonundan yükselen sesler neticesinde ülke basınına ağır darbe indiren yasayı değiştirmek zorunda kalan Fidesz, ulusalcı politikalarına hız kesmeden devam etmektedir. 12 Buna ek olarak, 2006 yılından bu yana ülkede hâkim olan ekonomik krizin Fidelz in oy artışında olumlu etki yaptığını söylemek mümkündür. Bilindiği üzere, Macaristan Başbakanı Ferenc Gyurcsany, küresel krizle birlikte ülke ekonomisindeki yaşanan çöküşün önüne geçilmesi için yeniliklere ihtiyaç olduğunu belirterek 2009 yılında görevinden istifa etmişti. Ülkenin siyasi atmosferini de sarsan krizin sürmekte olduğu Macaristan ın ekonomik durumundaki bu olumsuz hava, sağ partilerin seçim propagandalarında sıklıkla kullanılarak seçmenler üzerinde ilgi uyandırmaktadır.

II. Aşırı Sağın Yükselişine Yol Açan Konjonktürel Gelişmeler Siyasi yelpazenin en sağında yer alan aşırı sağ partiler, dönemin değişen koşulları içinde var olan siyasi sisteme muhalefetleriyle var olmakta ve kendilerini sistem partilerine alternatif olarak sunmaktadır. Toplumdaki sosyoekonomik ve siyasi hoşnutsuzlukları baz almakta ve siyaset üslubu olarak popülizmi kullanmaktadır. Bunu yaparken de toplumdaki sosyo-ekonomik ve siyasi hoşnutsuzlukları baz almakta ve siyaset üslubu olarak popülizmi kullanmaktadır. Bu bağlamda aşırı sağ, örgütlenme ve ideoloji bakımından görece heterojen bir yapı sergilerken; muhalif olduğu hemen her konudaki değişmez unsurlar ise yabancı korkusu ve göçmen karşıtlığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Göç ve göçmen olgusu, konjonktürel gelişmelerin seyrine göre değişen şekilde kimi zaman işsizlik ve sosyal güvenlik kaygılarının nedenleri arasında, kimi zaman suç-göç ilişkisinde, kimi zaman ise ulusal/kültürel kimlik tartışmalarında aşırı sağın söylem unsurları arasında yerini almaktadır. Aşağıda, toplumdaki hoşnutsuzlukları ve karşılıksız kalan beklentileri eklemleyerek seçmen portföyünü genişleten Avrupalı aşırı sağın son 10 yılda nemalandığı konjonktürel gelişmeler incelenmektedir. Ancak Avrupa ülkelerinin sosyo-ekonomik çeşitliliğinin iç dinamikleri genelleme konusunda oluşturacağı zorluk dikkate alınarak, sadece ulusal siyaseti domine eden dış dinamikler inceleme konusu yapılmıştır. Bu bağlamda, 11 Eylül saldırılarının yol açtığı güvenlik paranoyası, güncel ekonomik kriz ve Kuzey Afrika ve Ortadoğu olaylarının Avrupa yı telaşlandıran yönleri, 2000 li yılların başından bu yana aşırı sağın söylem ve seçmen tabanı bulduğu dinamikler olarak seçilmiştir. 13

11 Eylül terör saldırıları, din ve şiddet arasında kurulan sözde ilişkinin mimarı olurken yabancılara yönelik bakışın aleyhte gelişimine neden olmuştur. Terör olayları, ötekileştirmenin köklü bir geçmişe dayandığı Avrupa için yeni bir dönüm noktası niteliğindedir. Danimarka nın aşırı sağ partisi Danimarka Halk Partisi (DFP ), 11 Eylül saldırılarının ardından İslamofobiyi kullanan siyasi zihniyetin örneklerinden biridir. 9/11 Terör Saldırıları ve Artan İslamofobi 11 Eylül terör saldırıları, din ve şiddet arasında kurulan sözde ilişkinin mimarı olurken yabancılara yönelik bakışın aleyhte gelişimine neden olmuştur. Saldırıları gerçekleştiren radikal grubun Müslüman asıllı olması, Müslüman kökenli göçmenler açısından durumu daha problematik hale getirmiş ve İslamofobik eğilimleri önemli ölçüde beslemiştir. 2004 yılında Madrid, 2005 yılında ise Londra da gerçekleştirilen terör saldırılarıyla küresel terör gerçeği ile doğrudan tanışan Avrupa da, yabancı korkusu ve göçmen karşıtlığı oldukça yaygın bir olgu haline gelmiştir. Terör olayları, ötekileştirmenin köklü bir geçmişe dayandığı Avrupa için yeni bir dönüm noktası niteliğindedir. Avrupa ya aidiyet ve kıtadaki dışlamacı kültürün bir kez daha tartışmaya açıldığı bu dönemde, tarihteki öteki olarak Müslümanlar ciddi bir tehdit algısı oluşturmuş ve Avrupalı göçmenler güvenlik sorununun temel unsurlarından biri haline gelmiştir. 12 Avrupa medyası kanalıyla da desteklenen bu algı; ulus, din, toplumsal kültür ve tarih gibi unsurları popülist söylemlerinin parçası haline getiren aşırı sağ için uygun bir toplumsal zemin sağlamıştır. Bu dönemde Avrupalı aşırı sağ, propagandalarını açıkça İslam karşıtlığı üzerinden yürütmüştür. Danimarka nın aşırı sağ partisi Danimarka Halk Partisi (DFP ), 11 Eylül saldırılarının ardından İslamofobiyi kullanan siyasi zihniyetin örneklerinden biridir. Parti, ABD ye yönelik saldırıların ertesinde İslam ı terörle bağdaştıran denkleme dayanarak, bütün Müslümanların acilen sınır dışı edilmesini önermiştir. 13 DFP lideri Pia Kjærsgard ın terör olayları sonrasında parlamentoda yaptığı konuşma, aşırı sağın ne kadar radikalleşebildiğine dair önemli bir örnektir. 4 Ekim 2001 tarihli konuşmasında Kjærsgard, Bazıları, 9/11 in medeniyetler çatışmasının bir göstergesi olduğunu iddia ediyor. Ben farklı düşünüyorum. Medeniyetler çatışması, iki medeniyetin varlığını gerektirir ve burada bu durum söz konusu değil. Sadece bir medeniyet var o da bizimkisi demiştir. 14 14 Terör saldırılarını göçmen-karşıtı söylemlerini meşrulaştırma aracı olarak kullanan aşırı sağcı eğilimin bir örneği de İngiltere ortaya çıkmıştır. Terör saldırılarını göçmen-karşıtı söylemlerini meşrulaştırma aracı olarak kullanan aşırı sağcı eğilimin bir örneği de İngiltere ortaya çıkmıştır. 7 Temmuz 2005 tarihinde Londra da gerçekleşen terör saldırısı, İngiliz aşırı sağı İngiliz Ulusal Partisi (BNP ) tarafından seçim tartışmalarının başlıca konusu yapılmıştır. Saldırıların hemen ertesinde seçim broşürlerini yenileyen parti, saldırıların tahrip ettiği otobüsün fotoğrafını broşürlerine bastırmıştır. 15 Belki şimdi BNP yi dinlemeye başlamanın zamanıdır sloganını kullanan BNP, Londra saldırılarının neden olduğu nefret ortamından partisine pay çıkarmaya çalışmıştır.

11 Eylül ve takibi terör saldırılarının Avrupalı toplumlarda yol açtığı İslam ya da göçmenkarşıtı algı, toplumun geneline yerleşerek bugün de varlığını devam ettirmektedir. Hollanda da Pim Fortuyn, 2001-2002 yıllarında İslam a yönelik beklenmedik çıkışıyla dikkatleri üzerine çekmiştir. Fortuyn, İslamofobik ortamdan yararlanarak hoşgörülü Hollanda toplumu için en büyük tehdidin baskıcı İslami normlardan kaynaklandığını iddia etmiştir. 2002 Parlamento seçimlerinden önce bir suikast sonucu öldürülen Fortuyn, İslam ı geri bir kültür olarak tanıtan ve ülkenin iki temel sorunundan birini göçmenlik olarak niteleyen görüşleriyle söz konusu dönemde tüm partilerin en çok yoğunlaştığı rakip olmuştur. 16 11 Eylül ve takibi terör saldırılarının Avrupalı toplumlarda yol açtığı İslam ya da göçmen-karşıtı algı, toplumun geneline yerleşerek bugün de varlığını devam ettirmektedir. Ayrımcılığa ve hatta ırkçılığa varan boyutlarıyla bu eğilim, sosyo-ekonomik açıdan hemen her platformda kendini göstermektedir. Müslüman asıllı ya da Arapça kökenli isimleriyle istihdam sahası bulmakta zorlanan göçmenler, son yıllarda artan ekonomik krizle beraber bir kez daha dışlanan ve siyasi malzeme yapılan unsurlara dönüşmüş durumdadır. Küresel Ekonomik Kriz: Mükemmel bir Mazeret Ekonomik krizin en yıkıcı etkisini büyük ölçüde göçmenler hissetmektedir. Avrupa da yükselişe geçen aşırı sağ dalganın en önemli gerekçelerinden birini küresel finansal kriz oluşturmaktadır. Hatırlanacağı üzere, ABD li yatırım devi Lehman Brothers ın, Eylül 2008 de batması üzerine tüm dünyaya sıçrayan kriz, en yıkıcı etkisini kıta Avrupası üzerinde göstermiştir. Merkez ve Doğu Avrupa ülkelerinin IMF ile anlaşma yapmak mecburiyetinde kalması, ardından Yunanistan başta olmak üzere Güney Avrupa nın topyekûn ateş hattına girmesi ile Avrupa, bir anda küresel krizin merkez üssü haline gelmiştir. Almanya nın öncülüğünde Avrupa bütünleşmesinin çekirdek ülkelerinin Yunanistan daki sorunlara kayıtsız kalması ve ulusal önceliklerini mutlaklaştırması da krizi derinleştiren faktörler olmuştur. Bu durumda krizin en yıkıcı etkisini büyük ölçüde göçmenler hissetmektedir. Krizin Avrupa daki aşırı sağ dalgayı iki kanaldan beslediği ve göçmenleri çok zor durumda bıraktığı iddia edilebilir. Bu kanallardan birincisi doğrudan ekonomik etkidir. Ekonomik kriz tüm Avrupa da işsizlik rakamlarının hızla tırmanışa geçmesine neden olmuş, milyonlarca insan işsiz kalmıştır. İşini korumayı başaranlar ise yüklü kesintilere ve sosyal güvenlik harcamalarındaki kısıtlamalara rıza göstermek durumundadır. Aşağıdaki grafikten de görüleceği üzere Avrupa genelinde işsizlik, politika yapıcıların elini kolunu bağlayacak seviyelere ulaşmıştır. İspanya gibi ülkelerde ise 15

Krizin göçmenler üzerindeki ikinci etkisi ise hızla yükselişe geçen yabancı düşmanı retorik nedeniyle hissedilmektedir. işsizlik oranı genel nüfusta % 20 nin üstündedir; gençler arasında ise % 45 gibi astronomik seviyelere ulaşmıştır. Böylesi bir ortamda, ilk hedef genelde alt gelir gruplarını oluşturan ve ekonomide işlerin yolunda gittiği dönemlerde rağbet gören inşaat, turizm gibi sektörlerde çoğu kez yarı zamanlı istihdam edilen göçmenler olmaktadır. Çünkü ekonomik genişleme dönemlerinin yükselen sektörleri, kriz dönemlerinin kaybedenleri haline gelmektedir. Göçmenler ise bu sektörlerde işgücünü oluşturan asıl kesim olarak, artan ekonomik sıkıntıların odağına yerleşmektedir. 25,0 20,0 15,0 10,0 5,0 16,9 13,7 12,6 9,6 10,1 10,,2 8,3 7,3 7,4 7,1 AB'de İşsizlik Oranlar (2010, %) 20,1 18,7 17,8 14,4 11,2 9,7 9,6 11,0 8,4 8,4 8,4 6,5 6,8 7,3 7,3 7,8 4,5 4,5 4,4 0,0 AB-27 EB-16 Belçika Bulgaristan Çek Cumhuriyeti Danimarka Almanya Estonya İrlanda Yunanistan İspanya F Fransa İtalya Güney K br s Letonya Litvanya Luksemburg Macaristan Malta Hollanda Avusturya Polonya Portekiz Romanya Slovenya Slovakya Finlandiya İsveç İngiltere 16 Kriz zamanlarında siyasetçiler pozisyonlarını kuvvetlendirmek için hızla günah keçisi arayışına girmektedir. Krizin göçmenler üzerindeki ikincii etkisi ise h zla yükselişe geçen yabanc düşman Krizin göçmenler üzerindeki ikinci etkisi ise hızla yükselişe geçen yabancı düşmanı retorik nedeniyle hissedilmektedir. Aslında krizin göçmenler retorik nedeniyle hissedilmektedir. Asl nda krizin göçmenler üzerindeki temel y k c etkisi de üzerindeki temel yıkıcı etkisi de bu retorik yüzünden yaşanmaktadır. Zira bu retorik yüzünden yaşanmaktad r. Zira AB için yüksek işsizlik ne bugüne has bir olgudur ne AB için yüksek işsizlik ne bugüne has bir olgudur ne de yabancı düşmanı de yabanc düşman eğilimlerin artt ğ ülkelerin hepsinde dünya ortalamas na göre çok yüksek eğilimlerin arttığı ülkelerin hepsinde dünya ortalamasına göre çok yüksek işsizlik oranları bulunmaktadır. Bu yüzden Avrupa da yükselişe geçen ırkçı d ş siyasi retoriklee beslenmesi as l belirleyici unsurdur. dalganın gerçek-dışı siyasi retorikle beslenmesi asıl belirleyici unsurdur. işsizlik oranlar bulunmaktad r. Bu yüzden Avrupa da yükselişe geçen rkç dalgan nn gerçek- Kriz zamanlar nda siyasetçiler pozisyonlar n kuvvetlendir rmek için h zla günah keçisi Kriz zamanlarında siyasetçiler pozisyonlarını kuvvetlendirmek için hızla aray ş na girmekte, kriz nedeniyle öfke biriktiren halklara öfkelerini boşaltabilecekleri bir günah keçisi arayışına girmekte, kriz nedeniyle öfke biriktiren halklara sorumlu göstermeye çal şmaktad rlar. Bir çeşit rahatlama terapisi mahiyetinde olan bir öfkelerini boşaltabilecekleri bir sorumlu göstermeye çalışmaktadırlar. Bir yaklaş mla toplum da olan biteni göçmenlerin s rt ndan okumaya eğilimli hale gelmektedir. çeşit rahatlama terapisi mahiyetinde olan bir yaklaşımla toplum da olan Esas nda hedef şaş rtmaktan ve orta vadede kendi kendini imha edecek bir strateji olmaktan öteye geçemeyen bu yaklaş m, yine de k sa vadedee işe yaramakta, böylesi bir ortamda aş r biteni göçmenlerin sırtından okumaya eğilimli hale gelmektedir. Esasında sağ partiler toplumdaki etkisini artt rmaktad r. Günümüzde Avrupa da olan da budur. Örneğin hedef şaşırtmaktan ve orta vadede kendi kendini imha edecek bir strateji İngiltere de İngiliz işler, İngilizlerindir slogan rağbet görmekte, Belçika da VB parti olmaktan öteye geçemeyen bu yaklaşım, yine de kısa vadede işe yaramakta, üyelerinden Filip Dewinter Fatma ve Muhammed [İslam peygamberi Hz. Muhammed ve böylesi bir ortamda aşırı sağ partiler toplumdaki etkisini arttırmaktadır. annesi Hz. Fatma y kastediyor] bugün ucuz işgücü ve genç nesil sağlayabilir ama yar n kendi Günümüzde Avrupa da olan da budur. Örneğin İngiltere de İngiliz işler, yasalar n uygular gibi anomalik ç k şlar yapabilmektedir. Böylesi bir politik ekonomi İngilizlerindir sloganı rağbet görmekte, Belçika da VB parti üyelerinden atmosferinde aş r -sağc siyasiler, çoğu kez yanl ya da çarp t lm ş nedensellikler kurarak Filip Dewinter Fatma ve Muhammed [İslam peygamberi Hz. Muhammed ve annesi Hz. Fatma yı kastediyor] bugün ucuz işgücü ve genç ne- 15

Ekonomik kriz Avrupa da yükselişe geçen aşırı sağa maddi vasatı sağlamış bulunmaktadır. sil sağlayabilir ama yarın kendi yasalarını uygular gibi anomalik çıkışlar yapabilmektedir. Böylesi bir politik ekonomi atmosferinde aşırı-sağcı siyasiler, çoğu kez yanlı ya da çarpıtılmış nedensellikler kurarak ekonomik krizle göç, göç ile de ulusal kültürün aşınması arasındaki bağı vurgulayan dışlayıcı çözüm önerileri getirebilmekte; bu öneriler de geniş bir seçmen kitlesinden teveccüh görebilmektedir. Örneğin, Gerçek Finliler Partisi nin başkanı Timo Soini nin Doğum oranlarındaki düşük seviyede olması problemi, yabancıların Fin kültürüne uyum sağlayamayacağı ve birçok soruna neden olacağı için göç ile çözülmez. Bunun yerine genç Fin kadınları okula daha az, saf ve gerçek Fin çocuklarını doğurmaya daha fazla zaman ayırmalılar önerisi bu açıdan genel ruh halini yansıtan bir çıkıştır. Sonuç olarak, ekonomik kriz Avrupa da yükselişe geçen aşırı sağa maddi vasatı sağlamış bulunmaktadır. Ancak olan biteni tek başına ekonomi üzerinden okumaya çalışmak da indirgemeci bir yaklaşım olacaktır. Zira asıl belirleyici, ekonomik krizi üstün bir demagojik yetenekle bir manivela olarak kullanan aşırı sağ retorik olmuştur. Avrupa nın yapısal kodlarında her zaman var olan, ancak ekonomik refahın yüksek olduğu dönemlerde geri plana itile(bile)n yabancı düşmanlığı, kriz dönemlerinde kendini göstermekte ve dışlayıcı bir söylemle birleşerek, ulusal değerleri mutlaklaştıran bir retoriğe kısa sürede evrilebilmektedir. Dolayısıyla, oldukça istikrarlı bir görüntü veren Avrupa bütünleşmesi de bir anda tehlike sınırına yaklaşabilmektedir. Bu durumun açık bir örneği, son dönemde yaşanan Schengen krizinde de görülmektedir. Schengen Krizi: Avrupalı Toplumların Birbirine Yabancılaşması Schengen krizi, hem popülist söylemin temel unsurlarından biri olan göçü konu edinmesi hem de ulusal öncelik ve değerleri ön plana çıkarması bakımından Avrupa daki aşırı sağcı eğilimi iki ayrı kanaldan beslemektedir. Şubat 2011 de Kuzey Afrika ve Ortadoğu da alevlenen siyasi olaylar, bölgenin alacağı yeni şekil ve bölgede söz sahibi yeni aktörler etrafında tartışmaları döndürürken Avrupa, olayları büyük ölçüde göç sorununa indirgemiş gözükmektedir. Öyle ki Avrupa ülkeleri, olayları bütüncül bir bakış açısıyla okumak bir yana, Kuzey Afrikalı mültecilerin kıtaya taşıdığı göç yükünü birbirlerinin üzerine atma telaşıyla konuyu Avrupa nın Schengen krizine dönüştürmüştür. Schengen krizi, hem popülist söylemin temel unsurlarından biri olan göçü konu edinmesi hem de ulusal öncelik ve değerleri ön plana çıkarması bakımından Avrupa daki aşırı sağcı eğilimi iki ayrı kanaldan beslemektedir. 17

Olayların seyrine bakılacak olursa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu daki gelişmeler patlak verdiğinde, bölgenin en yakın komşusu olan İtalya ya mülteci akını yaşanmış ve Avrupalı ülkeler, göç akınını İtalya nın tek başına halletmesi gereken bir sorun olarak görmüştür. Yardım çağrılarına yanıt alamayan İtalya ise soruna kendince çözüm üretmiş ve Kuzey Afrikalı mültecilere Schengen vizesi vererek AB de dolaşım imkânı sağlamıştır. Çoğu Tunuslu göçmenin Fransa ya geçme çabasını tetikleyen bu durum, İtalya ve Fransa arasında krize neden olmuştur. İtalya nın uygulamasına tepki olarak Fransa, kamu güvenliğinin tehdit altında olduğu gerekçesiyle ulusal sınır kontrollerini başlatmıştır. Almanya nın Bavyera eyaleti de muhtemel bir mülteci akınını önleyebilmek için Avusturya sınırındaki kontrolleri artıracağını açıklamıştır. Schengen alanındaki yırtılma, Danimarka nın İsveç ve Almanya sınırında kontrolleri başlatması üzerine daha da artmıştır. AB Komisyonu ve Parlamentosundan tepki almasına rağmen, aşırı sağın etkili olmaya başladığı Danimarka da merkez-sağ hükümet karardan geri adım atmamıştır. Sınır kontrollerini geri çağırma nedenini gerçekçi nedenlere dayandırmaktan ziyade, Danimarka hükümetinin göçmen karşıtı ve milliyetçi grupların etkisiyle bu kararın arkasında durduğu tahmin edilmektedir. İç politik kaygılarla hareket eden Danimarka hükümetinin ulusal sınırlara dönme kararı, aşırı sağcı eğilimi ve söylemi halkın gözünde kabul edilebilir hale getirdiği ortadadır. Bu durum da krizin sonuçlarının göçmenler üzerine yıkılmasına zemin hazırlamaktadır. Zira Danimarka aşırı sağının temsilcisi DFP nin Schengen kontrollerinin geri çağırılış sebebi olarak göçmenlerin taşıdığı suç potansiyelini işaret etmesi, bu eğilimin önemli bir göstergesidir. Buna göre, DFP lideri Pia Kjærsgard, bunlar klan savaşlarıyla, töre cinayetleriyle, toplu tecavüzlerle Stockholm, Gothenburg ya da Malmö yü İskandinav Beyrut una çevirmek istiyorlarsa (...) bariyer koymasını biliriz sözleriyle göçmenleri bir kez daha hedef göstermiştir. 18 Ayrıca, Avrupa ülkelerinin domino etkisiyle tek tek geri çağırdığı ulusal sınırlar, İtalyan ve Fransız liderlerin AB Komisyonuna gönderdiği öneriyle meşru zemine oturtulmaya çalışılmıştır. İki lider, AB Komisyonuna yazdığı mektupta, Schengen kurallarının gözden geçirilmesi çağrısında bulunarak, olağandışı koşullar bulunduğu gerekçesiyle Schengen Antlaşması na getirilecek bir değişiklikle geçici olarak sınır kontrollerinin uygulanmasını istemiştir. Uygulamalar ve alınan kararlar, bir yandan Avrupa bütünleşmesinin temel dinamiği olan serbest dolaşımlara vurulan bir darbe niteliğini taşımakta, öte yandan Avrupa ülkelerinin arasındaki güven bunalımına

Ekonomik sorunlardan Euro yu, göç sorunundan Schengen sistemini sorumlu tutan yaklaşım, AB bütünleşmesinin olumsuzluklarını söylem unsuru olarak zaman zaman öne çıkaran aşırı sağı yeniden görünür kılma riski taşımaktadır. işaret etmektedir. Ulusal duvarlarının yeniden yükselmesi, Avrupa bütünleşmesinin ulus-devlet işlev ve yetkileri üzerinde neden olduğu değişimden rahatsız olan ve milliyetçi unsurlara vurgu yapan aşırı sağın söylemlerinin meşru zemin bulması açısından önem taşımaktadır. Ekonomik sorunlardan Euro yu, göç sorunundan Schengen sistemini sorumlu tutan bu yaklaşım, AB bütünleşmesinin olumsuzluklarını söylem unsuru olarak zaman zaman öne çıkaran aşırı sağı yeniden görünür kılma riski taşımaktadır. Nitekim Avrupa bütünleşmesinin hız kazandığı 1990 lı yılların başı, Avrupa da milliyetçi partilere desteğin arttığı ve aşırı sağın söylemlerinde Avrupa bütünleşmesinin ulus-devlet üzerindeki olumsuzluklarının vurgulandığı bir döneme işaret etmektedir. Özellikle Fransız ve Alman aşırı sağı 1990 lı yılların başında ortalama % 10 oy sağlarken, kamuoyu yoklamaları her 10 kişiden 3-4 ünün göçmen ya da yabancılara karşı negatif tavır sergilediklerini ortaya koymuştur. Yine aynı dönemde Fransız aşırı sağın temsilcisi Ulusal Cephe, yaygın emniyetsizlik duygusu ve ulusal kimliğin tehdit altında olduğu iddialarını propaganda malzemesi yapmıştır. 17 Tüm bu gelişmeler, Avrupa da siyaset yelpazesinde sağda yer alan partilerin siyasi söylem ve tercihlerinde birbirine benzemeye başladığı ve farkın giderek azaldığı izlemini vermektedir. Marine Le Pen liderliğindeki Ulusal Cephe nin bugün de aynı havadan yararlanma fırsatını kaçırmadığı, söylem ve vaatlerinden gözlemlenmektedir. Schengen krizi ile beraber Ulusal Cephe, parti afişlerinde Danimarka sınırlarını kontrol ediyor, niçin biz değil? sloganını kullanmaya başlamıştır. 18 Halkını, ekonomisini ve işlerini koruma söylemiyle yola çıkan parti; ulusal sınırlara yeniden dönmeyi, göçmenlere uygulanan sosyal yardımları kaldırmayı ve gümrük vergileri geri getirerek girişimcileri ve işyerlerini korumayı vaat etmektedir. Tüm bu gelişmeler, Avrupa da siyaset yelpazesinde sağda yer alan partilerin siyasi söylem ve tercihlerinde birbirine benzemeye başladığı ve farkın giderek azaldığı izlemini vermektedir. Dolayısıyla Schengen krizi gibi Avrupa bütünleşmesinin temel dinamikleri sarsan olaylar karşısında, Avrupalı ülkelerin öngördüğü politika ve uygulamalar da sadece göçmenleri ötekileştirici değil, diğer Avrupalı ülkeleri de dışlayıcı bir görünüm kazanmaktadır. 19

Sonuç İçinden geçtiğimiz dönemin konjonktürel dinamikleri açısından Avrupa nın aşırı sağ eğilime yenik düştüğü görülmektedir. Bu kapsamda 11 Eylül olaylarının neden olduğu paranoya ve yerleşik algıların, ekonomik kriz ve Schengen krizi gibi Avrupa daki sosyo-ekonomik refahı doğrudan etkileyen gelişmelerle birlikte, dışlamacı kültüre dönüştüğü söylenebilir. Konjonktürel dinamiklerin körüklediği ötekileştirici eğilim, aslında günümüz Avrupasına has bir durum değildir. Zira ırkçılık ve yabancı düşmanlığı modern Avrupa tarihinin organik bir parçasıdır. Ulus fikrinin ve ulus-devletin merkezi olan karanlık kıta, uluslaşmanın dışlayıcı dinamikleri üzerine geliştirilen teori ve pratiğin de merkezi konumunda olmuştur. Avrupa kendini tanımlamak için tarih boyunca hep bir öteki ne ihtiyaç duymuş, iç bütünlüğü sağlamanın bir aracı olarak da ırkçı pratiklere özellikle belirli dönemlerde aşırı eğilim göstermiştir. Avrupa için öteki zaman içinde değişse de bir kavram olarak öteki fikri ve dışlayıcı pratik varlığını devam ettirmiştir. Dolayısıyla ırkçılık ve yabancı düşmanlığı, Avrupa için yapısal bir fenomen mahiyetindedir. 20 Ancak modern Avrupa tarihi aynı zamanda ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadele tarihidir de. Konjonktürel dalgalanmalara paralel olarak aşırı sağ eğilimler, oy kazandıran bir siyaset yapma aracı haline gelmekte; kimi zaman ise tersi bir rüzgâr Avrupa siyasetini etkisi altına almaktadır. En yakın geçmişiyle 1990 lı yılların sonunda yasal düzenlemelerle ötekileştirici yüzünü tersine çevirmeye çalışan Avrupa, bugün ise konjonktürel gelişmelerin rüzgârına kapılarak aşırı sağcı söylemi merkeze kaydıran bir eğilim içindedir. Son tahlilde sorun, aşırı sağın yükselişinin güncelliğinden ziyade, aşırı sağcı eğilimin genele yayılarak yapısal bir fenomene dönüşmesidir. Dolayısıyla Avrupa genelinde siyasi söylemin parçası haline gelen ucuz popülizmin önünün alınması gerekmektedir. Zira bu durumdan zarar görecek olan yalnızca göçmenler ya da üçüncü ülke vatandaşları değil, Avrupa bütünleşme değerlerinin bizzat kendisidir.

Son Notlar 1 Denis MacShane, Rise of the Right, Newsweek, 24 Eylül 2010. 2 Hasan Saim Vural, Avrupa da Radikal Sağın Yükselişi, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2005), s. 51. 3 Antonis A. Ellinas, The Media and the Far Right in Western Europe: Playing the Nationalist Card, (Cambridge, New York: Cambridge University Press, 2010), s.18, 31. 4 Sondage : Le Pen au second tour de la présidentielle quels que soient ses adversaires, Le Parisien, 20 Nisan 2011,<http:// www.leparisien.fr/election-presidentielle-2012/sondage-lepen-au-second-tour-de-la-presidentielle-quels-que-soient-sesadversaires-20-04-2011-1415975.php>, (Erişim Tarihi: 15 Haziran 2011). 5 Cette fois, il n y a pas de surprise, Le Parisien, 21 Nisan 2011, <http://www.leparisien.fr/une/cette-fois-il-n-y-a-pas-desurprise-21-04-2011-1416642.php >, (Erişim Tarihi: 15 Haziran 2011). 6 Mart 2010 bölgesel seçimlerinin ikinci turunda katılım %51 civarında gerçekleşmiştir. Mart 2011 kanton seçimlerinde de benzer şekilde Fransa halkının yüzde 52.5 si ilk turda oylamaya gitmezken, ikinci turda bu oran yüzde 36.2 olarak kayıtlara geçmiştir. 7 Fatma Yılmaz-Elmas, Sarkozy nin Ulusal Kimlik Tartışmaları Seçimlerde Ters Tepti, USAK Stratejik Gündem, 23 Mart 2010. 8 Pour Sortir de la Crise, Sortons de l Europe de Bruxelles, Front National, <http://frontnational.com/pdf/tract%20europe%20 3_11_08%20_Mise%20en%20page%201.pdf>, (Erişim Tarihi: 10 Haziran 2011). 9 Detaylı bilgi için bkz. <http://www.forbes.com/2009/05/05/ world-happiest-places-lifestyle-travel-world-happiest.html>. 10 Hollanda da 2006 seçimlerinde 80,35 olan katılım oranı 9 Haziran da yüzde 75,4 te kalarak büyük bir düşüş sergilemişti. 11 Yerel seçimlerde oy kullanma oranının % 50 nin altında kalması, ülke demokrasisi açısından tehlike arz etmektedir. 21

12 Detaylı Bilgi için bkz. Fatma Yılmaz, Avrupa da Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı: AB Politikalarının Etkin(siz)liği, (Ankara: USAK Yayınları, 2008). 13 Hasan Saim Vural, Avrupa da Radikal Sağın Yükselişi, s. 135. 14 Pia Kjærsgaard ın Parlamento konuşmasından çeviri,, 4 E- kim 2001, <http://webarkiv.ft.dk/?/samling/20011/salen/r1_ BEH1_3_4_223.htm>. 15 BNP Campaign Uses Bus Bomb Photo, BBC News, 12 Temmuz 2005, <http://news.bbc.co.uk/2/hi/uk_news/politics/4674675. stm>, (Erişim Tarihi: 16 Haziran 2011). 16 Hasan Saim Vural, Avrupa da Radikal Sağın Yükselişi, ss. 76-77. 17 Avrupa bütünleşmesinin olumsuzluklarını kullanan aşırı sağa ilişkin daha detaylı bilgi için bkz. Fatma Yılmaz, Avrupa da Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı: AB Politikalarının Etkin(siz)liği. 18 Le Danemark Controle Ses Frontières Pourquoi pas Nous?, Front National, <http://frontnational.com/pdf/tract_danemark. indd.pdf>, (Erişim Tarihi: 16 Haziran 2011). 22