Kadir Can Çelik BİZİMDİR MUTSUZLUK Bir bilebilsem kimdir nerededir Ölü müdür diri midir bir bilsem Gider bulurum ben yalnızlığımı (Uyar 158) Bir bulabilsem en derinimdeki dinmez kanamayı Tutacağım ellerinden, ağlayalım akşamları. Dağlarının hoyrat bakışlarına tüküreyim. Ayın yansıması batsın denizlerine. Kanın 1
rengi dolsun sevincine. Neredesin? Bıktım sabahların olmasından ve gecelerin bitmesinden. Ah bir bilsem neredesin? Ölü müsün benim gibi, yoksa yanımda mı geziyorsun geceleri? Aynı âlemin umutsuz çocukları gibi Benziyor acıyışlarımız. Kanıyorsun; sevgim acıyor. (Uyar 546). Susuyorsun; bir acı tatlıya karışıyor. Arıyorum ölgünlüğünü ve diriliğini. Bulursam içelim sabahlara kadar haftanın tatil olmayan geceleri. Derinlerimde bile olsan bulurum bir gün seni. Hayaller gerçekle çarpışıp yok oluncaya kadar ararım. Güzelim Uyandırma sakın beni. Birden farkına vardığımız güzelliği dünyanın Güzelim Galiba sonundayız uykumuzun (Uyar 285) Kâbuslardan diriltildiğim bir sabahtı. Umudu dürteyim derken canını aldım bir şafak sökümünde. Güneş öyle güzel doğuyordu ki; ağladım güzelliğine. Bir elimde sevinç, cümlelerimde kan... Bacaklarım titrek, ellerimde kan Gözlerim mutlu, yüreğimde kan Sanki pıhtılaşmış mutsuzluk. Uyandırın beni mutluluğumdan. İşleyin sarhoşluğuma yudumlarımın acı notalar basan lıkırdayışını. Uyandırın ki bileyim mutsuzluğumu, sarayım yalnızlığıma. Güneşin beni umursamadan yükselişiyle başlıyorsa her gün Üstelik ben onun güzelliğine her sabah ağlarken Sevgimi, sevincimi boğan dalgaların üzerindeki tekneler Size söylüyorum: Sevgim acıyor (Uyar 546). Bir kıvılcımla yükselsin sevincim, sonra yanıp kül olsun hepten. Yanarken İskeletin şarkısını söylesin dişli çarklar arasında ezilen. Bağırsın gıcırdayarak bükülen kemiklerin kırılmaktan korkuşlarını. Sonra birden uyanayım. Bir gemi getirin ve başıma tüm silahlarınızı dayayın. Bindirin ve gönderin beni. Pıhtı olmamış bir mutsuzluksa benimki Uyandırın. Uyandırın beni. Bir şarap, bir kadın ve ıslak saçlar tutuşturun sevincime. Geçip karşısına doldurayım gözlerimi. 2
Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum İyice kurulamıyorum saçlarını Bir bardak şarabı kendim için içiyorum (Uyar 113) Doldururken gözlerimi Acıtmazsa öp dudaklarımdan. Biraz ıslaksın, güzelsin sen. Mantarını atmışız köşeye padişahımız IV. Şarap ın. Şimdi bizimdir mutsuzluk. Şimdi gelir hemen yanından huzursuzluk. Bir iç sıkıntısı her şeyi dağıtıp gider. Ona şarap ayırmayışlarımıza söver nefretle. Masanın masalığına, bizim biz oluşumuza da söver dili değmişken. İçimizin sıkıntısı olmadan içmek ne haddimize! İçimizde yer edinmiş, binalar kurmuş, çocuklar doğurmuş. Sıkıntıdır adı. Onsuz olur mu hiç? Acıtmazsa öp dudaklarımdan. Biraz ıslakken daha güzelsin sen. Açmışız camları, esiyor içeri bir deli serinlik. Sonra bir esmerlik esiyor duvarların göremediğim dizelerinden. Aslında yoksun diyemiyorum. Belki gelirsin, ondan korkuyorum. Şimdi bizimdir umut. Bir mantar daha fırlatmışız sarhoşluğumuzdan. Biraz kuru saçlarından ve biraz nemli dudaklarından anlat bana. Şimdi bizimdir mutluluk. Taştan ve naylondan da olsak, bizimdir mutluluk. Çıplak bir yalnızlık da giyinsek üşüyüşümüze Bizimdir kendi yanaklarımızdan öptüren naylondan oluşumuz. Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum. (Uyar 113) Taş, naylon ve geyiğin gecesi Evet, onların şarkısıdır bu. Uzan yalnızlığım, öp beni. Korkunun ustalığını yapar titrek bacaklarım. Koskoca bir ay ışığı parlar alnımda. Geyiğin tüylerinde bir huzursuzluk ağlar tam da bu gece. Uzan benim dişsiz geyiğim. Su içtiğin dereler kurumadan öpeyim tüysüz yanaklarından. Toprağı sürerken sıkışıp kopmadan güzel uzuvların Öpeyim. 3
Bir yandan toprağı sürdük Bir yandan kaybolduk Gladyatörlerden ve dişlilerden Ve büyük şehirlerden Gizleyerek yahut dövüşerek Geyikli geceyi kurtardık (Uyar 111) Geyiğin gecesi de gitti adına geyik dediğimiz şeyle birlikte. Bir dişsiz düzenden bahsediyorsak eğer Geyiği ve gecesini üzen ne varsa, kim varsa İskelet yığınlarının birbirine sarıldığına şahitlik ettikten sonra Bir kemik torbasından bahsetmek istiyorken Korkum coşarcasına dürtüyor derinlerimi. Sanayileşmeyi kustuğumuz günden beri Şimdi sindirilemez halde can çekişiyor oluşumuzu dirilten ne varsa Betonlaşan doğamıza güzellemeler yazan kim varsa Geyiğin gecesine ve tüylerine hesap verecek. Korkumu coşturan betonlarınız yüzünden durdu ayın su yansıması üzerindeki kalp atışları. Bir deri bir kemik sarılıyoruz dişlerine çarkların şimdi. Sisteme öyle uygun yaratılmış ki kaburgalarımızın arasını dolduran dişliler. Battıkça çarkların dişleri Kölelik bir alışkanlık haline geliveriyor birden. Geyiğin tüylerine ve ayın gecesine hesap vereceksiniz. Ama yine de umut En umutsuz günde bile Kavgalar ederken, sevişen bedenlerimizle kurtaracağız doğasını insan olmayışımızın ve kurtaracağız bir geyiğin su içişini gladyatörlerin dişlerinden ve çarklarından. Dünya dolusu nefretleriyle sarılacaklar sonra doğaya. Hasret kalmış gibi yeşile. Bütün dişlerinin siyah yağıyla Kirletecekler geyiğin her gece eğilip su içtiği meydanları. Sonra bir ben kalacağım dünya üzerinde. Sadece ben Kanamam ve iç sıkıntım senden daha güzel oyalayacaklar beni bu sonsuz boşlukta. Seslerimiz yankılanacak ağlarken sağda solda. Birden bir kasaba meyhanesinde sızmış bulacağım kendimi. Uyanmak yetmeyecek ve seni arayacak gözlerim. Neredesin? O kadar güzel gülüyor olman bile 4
gidermiyor şu içimin kara bulutlu acılarını. Sen varsın ya sen çoğu kez yetmiyorsun (Uyar 132). Uyar, Turgut. Büyük Saat (Mayıs 2012) Yapı Kredi Yayınları XIII. Baskı 5