Peygamberlik meselesi altı iman esasından biridir. İnsan açısından diğer iman esasları içinde mihver konumdadır. Çünkü diğer iman esaslarını bilmek peygamber gönderilmesine bağlıdır. Diğer bir ifade ile biz insanlar dini peygamber aracılığı ile öğrenmekte ve uygulamaktayız. Bu da peygamberin gerekliliği ve ona duyulan ihtiyacı ortaya koyar. Bu ihtiyaç gıda ve su gereksinimine benzer ve karşılanmaması halinde birtakım boşlukların meydana gelmesine yol açar ki, bu boşluklar zamanla insan ürünü olan düşüncelerle doldurulur. İşte bu boşluğu önlemek için Cenâb-ı Allah insanlardan özel olarak seçtiği kişileri vasıta kılarak bu ihtiyacı karşılamış ve kıyamet gününde huzurunda uydurulacak bahanelerin önünü kapatmıştır. Nübüvvetin Tanımı ve Vehbîliği Meselesi Bâbertî, peygamberliği Cenâb-ı Allah ın seni peygamber olarak gönderdik, sen de bizden sana geleni tebliğ et! buyurarak seçtiği kimseye bahşettiği bir özellik (mevhibe) olarak tanımlamıştır. O, söz konusu tarif ile peygamberin görevinin ancak tebliğden ibaret olduğunu kaydetmiş ve nübüvvetin vehbî olup olmadığı tartışmasına ilişkin görüşünü de yansıtmıştır. Bir başka ifade ile peygamberliğin Allah vergisi olduğunu ve herhangi bir çalışma ile elde edilemeyeceğini ifade etmiştir. Nübüvvete Duyulan İhtiyaç 1 / 7
Bâbertî ye göre insan, tabiatı gereği medenî bir varlıktır. Tek başına hayatını sürdüremeyen, temel ihtiyaçlardan yoksun kalamayan, kendisi için olmazsa olmazları mesabesinde bulunan birtakım gereksinimleri tek başına düzenleyemeyen bu varlık, kendi cinsinden olan başkalarının yardımına ihtiyaç duymaktadır. Fertler arasında oluşacak dayanışmanın baskı ve zorlama sonucunda meydana gelmesi, var olan tabi düzenin bozulmasına yol açabilir. Bu sebeple düzenin altüst olmasını engelleyecek ve zulme karşı da adaleti sağlayacak kurallar ve kanunlar bulunmalıdır. Din işte tam bu ihtiyacı giderecek kural ve kanunları ihtiva eder. Ancak dinin öngördüğü kural ve kanunların insanlara bildirilmesi ve hayat içinde uygulanabilmesi için mucize ile desteklenmiş bir peygambere ihtiyaç vardır. Nübüvvetin Hükmü Nübüvvetin hükmü konusunda genel bir bilgi veren Bâbertî, peygamber göndermenin imkânsız oluşunu öne süren ve bunu aklen izah etmeye çalışan bazı grupları eleştirmiş ve onların yanlış düşüncelerini çürütmeye gayret etmiştir. O, cevap verme sadedinde aklın sınırlı olduğuna, ahiret ile ilgili meselelerde meydana gelen şüphelerin bertaraf edilmesinde onun yeterli güce sahip bulunmadığına dikkat çekmiş ve peygamber olmadan ibadetlerin mahiyet, keyfiyet ve kemiyetine ilişkin bir bilginin öğrenilemeyeceğini dile getirmiştir. İşte bu noktada peygamber ile ilahî kitabın önemine atıf yapmıştır. Sözgelimi sanatların öğretilmesi ve bazı ilaçların fayda ve zararlarının belirlenmesi hususu üzerinde duran Bâbertî, ilaçların yarar ve zararlarına ilişkin yapılacak deneylerin çok zaman aldığını ve beraberinde birçok tehlikeyi de getirdiğini ifade etmiştir. Bu yüzden günümüzde yeni bulunan ilaçlar önce denek hayvanları üzerinde denendikten sonra insanlara verilmektedir. Buna karşı nübüvvet hiçbir sıkıntı yaşamadan herhangi bir tehlike ile karşı karşıya kalmadan insanların faydalarına ve zararlarına olan 2 / 7
hususları açıklamıştır. Bütün bu örnekleri veren Bâbertî, peygamber göndermenin zorunluluğu kanaatini ortaya koyar. Ancak bu zorunluluğu hikmet, ilim ve irade sıfatları bağlamında değerlendirilmesini ister. Diğer bir deyişle Allah ın peygamber göndermesi hikmetinin bir gereği ve sonucudur. Peygamberlerin Temel Özelliği: İsmet Bâbertî, peygamberlerin korunmuş olduklarını söyler. Korunmuşluk anlamındaki ismet sıfatını günah işleme gücü bulunmakla birlikte peygamberliği zedeleyici birtakım davranışlardan alıkoyan nefsânî bir meleke olarak tanımlar ve bu melekenin peygamberi hem vahiyden önce hem de vahiyden sonra küfürden koruduğunu; diğer günahlardan ise sadece vahiyden sonra muhafaza ettiğini zikreder. Bâbertî, peygamberin nefsinde veya bedeninde bulunan bir özellik dolayısıyla onun günah işlemesinin imkânsız olduğunu savunanlara karşı çıkar. Bununla o, peygamberin ismetinin kendinden değil, Allah tan olduğunu belirtir. Şu ayetleri de bu görüşüne delil getirir: De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilahınızın bir tek ilâh olduğu vahy olunuyor. Artık O na yönelin, O ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline! (Fussilet 41/6). Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten nerdeyse onlara birazcık meyledecektin (İsrâ 17/74). Buna göre ilk ayet, kendisinden günah sâdır olmasının imkânı noktasında peygamberin diğer 3 / 7
insanlar gibi olduğuna delalet eder. İkinci ayet ise, Cenâb-ı Allah ın Hz. Peygamber i (sav) onlara meyletmeme hususunda sabit kıldığını, sabit kılmaması durumunda ise onlara meyledebileceğini ve günah kabilinden olan bu meyletmenin kendisi için imkânsız olmadığını göstermektedir. Peygamberden büyük günah sâdır olamayacağı kanaatini benimseyen Bâbertî, büyük günah işleyenin fâsık olduğu ve tanıklığının kabul edilmediğini dile getirerek peygamberden büyük günah sâdır olmasını mümkün görenlerin bazı ayetlerde geçen affetme ve mağfiret ifadelerini delil olarak ileri sürdüklerini söyler. Söz konu su ayetlerin buna delil ve gerekçe olamayacağını savunan Bâbertî, hiçbir peygamberden büyük günah sâdır olmayacağı görüşünde ısrar eder. Mucize Peygamberlik iddiasının delile (mucize) bağlı olduğunu ve söz konusu iddianın doğruluğunun ispat edilmesi gerektiğini açıklayan Bâbertî, mucizeyi normalde olmaması gereken bir şeyin ortaya çıkması veya olması gerekenin gerçekleşmemesi şeklinde bir meydan okuma ile gerçekleşen olağan üstü olay olarak tarif eder. Ayrıca o, tarifte mucizeye karşı konulmasının ya da benzerinin getirilmesinin imkânsızlığını vurgular. Hz. Muhammed in (sav) Peygamberliği 4 / 7
Hz. Muhammed in (sav) peygamberliğini onun nübüvvet iddiasında olması ile mucize izhar etmesi çerçevesinde inceleyen Bâbertî, Hz. Peygamber in Kur ân-ı Kerim ile Arapça yı son derece fasih, beliğ ve sanatlı kullanan söz ustalarına meydan okuduğu, söz edilen kimselerin bu meydan okumaya yanaşmadıklarını ifade ederek bu hâdisenin Hz. Muhammed in (sav) mucizesi olduğunu kaydeder. Bu arada ayın ikiye yarılması, ağacın yürüyüp gelmesi, taşın selam vermesi ve parmaklarının arasından suyun çıkması gibi hissî mucizeleri de zikreden Bâbertî, bütün bu mucizelere dair haberlerin ortak noktasının mütevatir bilgi ifade ettiğini belirtir. Böylece Hz. Peygamberden (sav) ahad yolla gelen mucizeye dair haberlerin toplamı aslında hissî mucizelerinin mütevatir olduğunun belgesidir. Zaten aklî mucize olan Kur an-ı Kerîm, günümüze hem lafız hem de mana olarak mütevatir yolla ulaşmıştır. Hiçbir mucizesi olmasa bile tek başına Kur an-ı Kerîm O nun peygamberliğinin ispatıdır. Zaten günümüzde Müslüman olanların çoğu da Kur an okuyarak ve onun mucizevi muhtevası ve üslubundan etkilenerek hidayete ermektedirler. İslâm ın evrenselliği Hz. Muhammed in (sav) peygamberliği ile ilişkilidir. Zira kendisinden önceki peygamberler belli topluluklara gönderilirken o, bütün varlıklara gönderilmiştir. Herhangi bir fark gözetmeksizin onun herkese hitap etmesi, İslâm ın evrensel bir din olduğuna delalet etmektedir. O peygamberler halkasının sonuncusunu teşkil eder. Onun herkese gönderilmesi ve son peygamber olması şu ayetlerle sabittir: De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize Allah ın elçisiyim, (A raf 7/158) Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah ın rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur (Ahzâb 33/40). Son peygamber olması aynı zamanda ortaya koyduğu davanın da bir parçasıdır. Sonuç 5 / 7
Peygamberlik konularını sistematik bir şekilde irdeleyen ve ilk önce peygamberliğin tanımı üzerinde duran Bâbertî, onu Allah ın bahşettiği bir özellik (mevhibe) olarak değerlendirmiş, ardından da peygambere duyulan ihtiyacı insan ekseninde açıklamaya çalışmıştır. Peygamberliğin zorunluluğunu savunan ve onu hikmet ilkesi bağlamında izah eden Bâbertî, ismet sıfatına fazlasıyla önem vermiş ve onu günah, büyük günah ve küfür kavramları açısından incelemeye tabi tutmuştur. Mucizenin imkânı, tarifi ve Hz. Muhammed in (sav) peygamberliğine de yer veren Bâbertî, Hz. Muhammed in (sav) peygamber oluşunu onun peygamberlik davasında bulunması, mucize göstermesi ile teorik ve pratik hikmet çerçevesinde ele almıştır. Kaynaklar Babertî nin Eserleri: el-maksad fî Usuli d-din, Süleymaniye kütüphanesi, Ayasofya, no: 1384. Şerhu l-maksad fî İlmi l-kelâm, Süleymaniye kütüphanesi, Şehit Ali Paşa, no: 1717. Şerhu Akideti Ehli s-sünne ve l-cemaa, (thk. Arif Aytekin), Vizaratu l Evkaf ve ş-şuuni l-islâmiyye, Kuveyt 1989. -Şerhu l-umdeti l-akâid li n-nesefî, Süleymaniye Kütüphanesi, Amcazâde Hüseyin, no: 312. -Muhtasaru l-hikmeti n-nebeviyye, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmut Efendi, no: 1324. Diğer Kaynaklar: 6 / 7
Galip Türcan, Bâbertî nin el-maksad fî İlmi l-kelâm Başlıklı Risalesi: Tanıtım ve Tahkik, S.D.Ü.İ.F. Dergisi, Isparta, yıl: 2006/2, sy. 17. -Mâtürîdî, Kitâbü t-tevhîd, (haz. Bekir topaloğlu-muhammed Aruçi), İsam Yay., Ankara 2003. -Mâtürîdî, Akîde Risalesi ve Şerhi, (çev. Saim Yeprem), M.Ü.İ.F.Vakfı Yay., İstanbul 2000. -Pezdevî, Ehl-i Sünnet Akaidi, (trc. Şerafeddin Gölcük), Kayıhan Yay., İstanbul 1994. -Sâbûnî, Matüridiyye Akaidi, (haz. ve trc. Bekir Topaloğlu), D.İ.B. Yay., Ankara 2000. -Nesefî, el-umde fi l-akâid, (haz. ve trc. Temel Yeşilyurt), Kubbealtı Yay., Malatya 2000. -Harpûtî, Tenkîhu l-kelâm fî Akâ idi Ehli l-islâm, (çev. İbrahim Özdemir-Fikret Karaman), T.D.V. Elazığ Şubesi Yay., Elazıp 2000. -İzmirli, Yeni İlm-i Kelâm, Evkâf-ı İslâmiyye Matbaası, İstanbul 1339-1341. Salih Sabri Yavuz, İslam Düşüncesinde Nübüvvet, İnsan Yay., İstanbul tsz. -Bekir Topaloğlu-İlyas Çelebi, Kelâm Terimleri Sözlüğü, İsam Yay., İstanbul 2010. 7 / 7