TÜRK KÜTÜPHANECİLER DERNEĞİ - HALKLA İLİŞKİLER SÜREKLİ GRUBU



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Haberler / News. Balkan Ülkeleri Kütüphanelerarası

Sevgili Medine Abla - O Artik Bir YIBO Öğretmeni

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK


þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Bodrum a gönül veren ünlüler Trafo da buluştu

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Biz beyaz yakalılarız. Günümüzün çoğu plazalarda geçer. 9-6, 9-9, bazen de ne kadar giderse o kadar çalışırız. Adımız aynı zamanda kimliğimiz.

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Dünyayı Değiştiren İnsanlar


Đsmail Hilmi Adıgüzel

TOBB İLKOKULU E-BÜLTEN. Mart TOBB ilkokulu SAYI 3. Telefon: 0 (464) Faks: 0 (464) E-posta: @meb.k12.

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

Yaz l Bas n n Gelece i

Kahraman Kit Misafirlikte

Benimle Evlenir misin?

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

MEZUNLARIMIZIN OKULUMUZ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ

Bir gün, kozada küçük bir delik belirdi; bir adam oturup kelebeğin saatler boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı izledi.

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

Ürünü tüketmesini/satın almasını/kullanmasını ne tetikledi?


Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı Yeni Kütüphane Binası Anketi-2014

KADIKÖY ANADOLU LİSESİ

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

Ücretsiz bir hizmet. Yemek masrafınız ayırdığınız bütçe kadar olsun.

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Yaşam Boyu Öğrenme, Araştırma ve Uygulama Merkezi nin ilk şubesi Bodrum da

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

ÖZEL EGE LİSESİ KÜTÜPHANESİ VE HİZMETLERİ

Eğitim Öğretim Yılı Kütüphane Bülteni. Sayı:1 Nisan 2015

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

SATILMAZ EĞİTİM AMAÇLI KULLANILMAK İÇİN ÇOĞALTILMIŞTIR

KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK

BOSS PRP GROUP kuruluşudur.

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

ÜRÜN KATEGORİSİYLE İLGİLİ:

ÜNİVERSİTEMİZ ÖĞRENCİLERİNE ÜST DÜZEY OLANAKLAR SAĞLIYOR

Kahraman Kit ve Akıllı Can. Technical Assistance for Promoting Registered Employment. Kayıtlı İstihdamın Teşviki için Teknik Destek Projesi

BASIN YAYIN BİRLİĞİ OCAK-ŞUBAT 2015 ETKİNLİK BÜLTENİ

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

* Kuruluşunuzun Adı. 1) STK ya İLİŞKİN BİLGİLER 2) 1. BAĞLANTI KİŞİSİNE İLİŞKİN BİLGİLER. Page 1

Standart Eurobarometer 76. AVRUPA BİRLİĞİ NDE KAMUOYU Sonbahar 2011 ULUSAL RAPOR TÜRKİYE

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU VE ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8.VELİ BÜLTENİ

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Hürriyet yazarı Gila Benmayor,bugünkü yazısını TURMEPA nın bir araştırmasından yola çıkarak kaleme almış.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Mayıs 2010 DİKKAT

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

STRES ATMAYA GELDİLER, DENİZ TEMİZLİĞİ YAPTILAR

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

2016 Tudem Edebiyat Ödülleri Öykü Yarýþmasý Mansiyon Ödülü

Bu kısa Z Nesli tanımından sonra gelelim Torunum Ezgi nin okul macerasına.

ERASMUS BAHAR DÖNEMİ Accademia della Moda İtalya DİDEM ALTUNKILIÇ

Müslüman kadın futbolcular Berlin'de buluştu ALMANYA...

Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki

TÜRKİYE'NİN EN KAPSAMLI GENÇLİK ARAŞTIRMA RAPORU YÜZLERCE GENCİN ÖNÜNDE AÇIKLANDI

6. BÖLÜM: BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

TÜRKİYE DE İŞ DÜNYASINDA ÇALIŞANLAR SOSYAL MEDYAYI NASIL KULLANIYOR?

yaşam boyu bağlanırsanız.

Emniyet Genel Müdürlüğü Bilgi İşlem Daire Başkanlığı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

SEDAŞ lı Kadınlar, Dünya Kadınlar Gününde Bir Araya Geldiler SEDAŞ'lı Kadınlara Yönetim Kurulu ve İcra Başkanından Teşekkür

Eğitimde Bilişim Teknolojilerinin Yeri Ve Önemi

Birbirimize anlatacağımız ne çok şey var; düşündünüz mü? İşte bu yazma nedenlerimden biri. İlki...

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Vanlı futbolcu kızlar Bodrum da kamp yapıyor

ilkyar in yarattığı sevinç hiç dile gelmese de, çocukların gülümsemeleri yansıtır memnuniyetlerini...

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Menüler ve Alt Bölümler olmak üzere Menü tasarımı 2 bölüme ayrılmıştır.

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ

lkokul Eğitim Koordinatörü

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ASLAN KRAL KORK. Resimleyen: Sedat Girgin

Sponsor Ol Rengini Seç Kendini Göster

Transkript:

TÜRK KÜTÜPHANECİLER DERNEĞİ - HALKLA İLİŞKİLER SÜREKLİ GRUBU İletişim Adres Necatibey Cad., Elgün Sok., 8/8 06440 Kızılay, Ankara TÜRKİYE Telefon +90(312)2301325 Faks +90(312)2320453 E-posta/ Web TKD.dernek@gmail.com tkd.hig@gmail.com www.kutuphaneci.org.tr Editörler: Nermin Çakmak nermin@mo.org.tr Evrim Metin evrim@bilkent.edu.tr Tasarım: Nermin Çakmak nermin@mo.org.tr Osman Ersoy ile ilgili çok şey söylenebilir. Mesleğimizin ilk profesörü, TKD Ankara Şubesi nin bir numaralı üyesi, TKD nin yurt genelinde örgütlenme döneminin ilk Genel Başkanı gibi. Osman Ersoy un Türk Kütüphaneciliğine hizmeti yalnızca öğretim üyeliği ve Türk Kütüphaneciler Derneği yöneticiliği ile sınırlı değildir. Türk Kütüphanecilik hareketinin hemen her evresinde O nun çabası ve katkısı vardır. Bunlardan daha da önemlisi bizlere sevgi, saygı ve beyefendilikte örnek olmuştur. Fakat ben daha çok tanıdığım Osman Ersoy dan söz edeceğim. Osman Ersoy ile TKD Ankara Şubesi Yönetim Kurulu na seçildiğim yıllarda tanıştım. Kendisinin öğrencisi olmamıştım ama yazılarından biliyordum. Derneğe insanları zorla getirmeye çalıştığımız bir dönemde, Osman Ersoy un hemen hemen her hafta sonu bizleri yalnız bırakmaması, tatlı sohbetleri Ona karşı olan sevgi ve saygımı bir kat daha artırmıştır. Ankara Şubesine aidatlarını düzenli olarak öder, öyle ki; bazen yılda iki kez ödediği olurdu. Yaptığımız bütün etkinliklere sağlığı bozulana kadar katıldı. Hatta bir keresinde Ankara Şubesi nin iki yıllık dönem boyunca yaptığı bütün etkinliklerine katıldığı için, Ankara Şubesi Genel Kurulu nda kendisine, bir buket çiçek vermiştim. O da, kendisini yakından tanıyanların bileceği gibi tüm nezaketi ile çiçekleri hocamız Sayın Yaşar Tonta ya verdi. Bu çiçekleri, hanım efendiye benden ilet demişti. Yine bir kütüphane haftasında, bir arkadaş benim yanıma gelerek Osman Hoca seni çağırıyor dedi. Masasına gittim. Hocam beni çağırmışsınız dedim. Sayın başkan seni işten çıkartmışlar? Evet, Hocam dedim. Neden bana söylemedin? Pazartesi Korkut un yanına git görüş, dedi. İşte tanıdığım Osman Ersoy alçak gönüllü, en önemlisi de insan gibi insandı. Ali Fuat Kartal TKD Genel Başkanı

2 OSMAN ERSOY HOCAMIZIN ANISINA Ama Osman Hoca Öldü Yasin EROL* * Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü e-posta : yasinerol11@hotmail.com Ama Andre Breton öldü demişti Aragon. Çünkü ona bu ilhamı aynı sözcüklerle veren Andre Breton'dan başkası değildi. Apollinaire öldüğünde, Aragon'a Andre Breton aynen şöyle seslenmişti: Ama Apollinaire öldü... Ölüm işte, sözün ıssızlaştığı çöle döndüğü ya da kendini başka bedenler üzerinde sınarcasına tekrara düştüğü yer. Galiba insan, bedenen yok olmak ve bedenen varken de hatırlanmamanın kara yazgısına bağlanmak üzere iki türlü ölüyor. Çoğu kişi kendi hayatını bir başkası gibi yaşadığını bilmeden, kendine has özellikleri törpülemeyi marifet sayarak gözün, midenin ve türlü ilkel yanlarının hatırını kırmayarak yaşadığı için sadece yaşamış olarak bedenen yok olup gidiyor. İronik ama ölümün hakkını vererek ölenler sadece onlar oluyor. Oysa ölümün hakkını vermemek, ölümden alacaklı olmak yaşamın olmazsa olmazı gerekiyor. Sıradan ölümlerinin dışında bir de öldüğü halde bir türlü hayatın yakasından düşmeyen ölümler var ki bu ölümler, daha çok aykırı hayatları seçen ya da yalnızlığa itilmiş yazarçizer ve düşünür takımından olan insanlara nasip oluyor. Garip bir kısır döngü içerisinde, hayattan vazgeçmelerine karşın hayatın onlardan vazgeçememesi yüzünden çoğu kimse Tolstoy u, Newton u, Shakspeare i, Nazım Hikmet i, Yahya Kemal i, Ahmet Hamdi Tanpınar ı unutmuyor Çoğu kimse dışında kalan bazı kimseler; Yaşadığımı itiraf ediyorum diyeni; öldük ölümden bir şey umarak... hevesiyle öleni; üstü kalsın cesaretini göstererek ölümü bedenine buyur edeni saf deli, süzme cahil ya da değerli olduğunu düşünen önemli kimse eşrafından olduğu için unutup gidiyor. Ama ben unutmadım. Puslu bir cumartesi sabahıydı ve en son yıllar önce ellerini tutup, Hocam beni hatırladınız mı? Öğrencinizdim dediğim Osman Hocanın cenazesinin önündeydim. Ah ölüm, ah acınası ölüm, gördüklerimizi önüne katıp götüren ölüm, yüreğim kocamış bir taş gibi seninle doluyken, cami avlusunda güvercinlerin bu göğü bırakıp bir başka göğe doğru kanat çırpması neden? Her kütüphaneci bir noktaya kadar mimar sayılır. Okurun yolunu bulması kendi rafını keşfetmesi ve yaşaması için koleksiyonunu orkestra gibi kurar diyor Michael Melot. Melot un kütüphane ve kütüphaneci denkleminde kurmayı dilediği fiziksel ve ruhsal uyumluluğun bir benzerini, seksenli yılların kasvetli sonlarına doğru Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde, öğrencileri üzerinde Osman Ersoy da kurmak istedi. İlk dersti ve sınıftaki çoğu kişi nedense sincaba benziyordu. Onlar kadar tedirgin, onlar kadar ürkek, onlar kadar oturdukları sıralarda ağaçlara tünemişlerdi sanki. Osman Hoca, irili ufaklı küçük kasabaların, gecenin sonuna doğru ışıkları sarıya dönen kentlerin kokusunu, çekingenliğini üzerinde bir üniforma gibi taşıyan öğrencilerini bir süre süzdükten sonra; Çocuklar, kütüphaneci olmak sadece dört yıl bu bölümü okumakla olmaz. Kütüphaneci olmak, kütüphaneci gibi yiyip içmek kütüphaneci gibi düşünmek kütüphaneci gibi yürümekle olur. İnsanlar peşinizden baktığı zaman evet, bu adam kesinlikle bir kütüphaneci, demeli sizin için. demişti Bu sözlerinden sonra, hoyrat bir acının dörtnala at sürdüğü yüzünde, bazen umudun bazen de umutsuzluğun bağdaş kurup oturduğu, yeşil karışımı bir sadelikle bakan gözleri bir yanıp bir söndü. Korku ve merak karışımı bir dikkatle kendisini dinleyen öğrencilerinin sözlerine güleceğinden adı gibi emindi. Biz o zamanlar gaipler taifesinden uslu çocuklar olduğumuz için hocamızı haklı çıkarmak gayretiyle güldük: Ölümün şaka ile kuma olduğunu bilmeden ve ölüm daha bize ağır sınavlara tabi derslerini vermemişken. Ama Osman hocanın derslerinin ağırlığı onun çok hafif renginde de gizliydi. Biz anlıyor muyduk o dersleri yoksa anlıyor gibi mi yapıyorduk, tam hatırlayamıyorum; ama o dersleri ders zilinin paydosundan neredeyse 20 yıl sonra ancak anlayabileceğim aklıma gelmezdi. Hem de bir cami avlusunda, yine hocanın karşısında, hem de o dersi içimde tekrar ede ede... Sonra yıllar geçti ve büyümek denilen zahmetli şey sayesinde vasat bir yüreğin söylediklerine inanıp akıllı(!) adamlar olduk. Gittikçe tenhalaşan ruhlarımızı gizlemek, çığlıklarını elaleme duyurmamak için de, içinde kaybolup gideceğimiz kalabalıklar yarattık. Önemli gün ve Ben Nasılım Haftalarında rastlantı ya da inatla edindiğimiz iş,

3 kariyer gibi apoletlerimizi birbirimize göstermek için yüksek tavanlı, bol ışıklı salonlara doluştuk. O salonlar, bir düşünürün dediği gibi, ışığı var ama aydınlık yok salonları. Yabancılaşma denilen boğuk, muğlâk ve kabalaştırmayı her şart altında değişik kılıklarda buyur eden mülkiyet ilişkilerini insani ilişkilerin yerine oturttuğumuz o günlerden sonra, acaba kaçımız Osman Hocayı hatırlayarak karşıdan gelen kendimizi kütüphaneci gibi gördük? Acaba kaçımız kendimize, ağır bir vebal gibi boynumuzda taşıdığımız geçmişe bakarken ölmeden evvel ölen kişi olduğumuzu görmeyi denedik? Yeri geldiğinde sadece bir söz olan o günlerden ve o sözlerden sonra, bu güne kaç harften oluşan bir geçmiş kaldı elimizde? Bir cumartesi günüydü, cami avlusuydu, Osman Hocam bir tabutta yatıyordu ve gökyüzü güvercinlerin kanat vuruşlarıyla doluyken aklımdan İnsan eşref-i mahlûkattır, derdi babam/ bu sözün sözler içinde bir yeri vardı/ ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman/ bu söz asıl anlamını kavradı dizeleri geçiyordu. İnternet Sosyal Ağları Halkla İlişkilere Yardımcı Olabilir mi? Şenol KARADENİZ* * Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü e-posta : senolkdz@gmail.com Bireyler arasındaki kişisel ya da mesleki ilişkilerin oluşturduğu ağlar sosyal ağ olarak adlandırılmaktadır. Sosyal ağları, birbiriyle doğrudan veya dolaylı olarak etkileşim halinde olan kişiler oluşturmaktadır. Teknolojik gelişmeler günümüzde sosyal ağları sanal ortamlara taşımıştır. İnternetteki sosyal ağların yaşamdaki sosyal ağlardan bazı farklılıkları bulunmaktadır. Gerçek yaşamda grupların içine girmede zaman zaman güçlükler yaşanırken, internet ortamında kişilerin sosyal ağlarına girmek daha kolay olabilmektedir. Gerçek yaşamdaki sosyal ağlar sürekli görüşülen kişilerden ve daha güçlü bağlantılardan oluşurken internette nadir görüşülen kişilerin ağlara daha kolay kabul edildiğini söylemek mümkündür. Sosyal ağ hizmetlerinde genellikle, kişisel ya da mesleki bilgilerin paylaşabileceği "profil" adı verilen bir alana kaydolunur. Bazı ağ hizmetleri, fotoğraf göndermeye, web günlüğü yayınlamaya ve benzer ilgili alanları bulunan kullanıcı gruplarına katılmaya izin verir. En çok ziyaret edilen sosyal ağların başında Facebook gelmektedir. Adonomics tarafından yayınlanan Facebook değerlendirme raporuna göre (http://adonomics.com), Facebook un en son tek tek kayıtlı üye kullanıcıları baz alınarak elde edilen bilgilere göre, dünyada 60 milyon aktif kullanıcısı bulunmaktadır. Bunun yaklaşık reklam ve değeri de 18 milyar dolardır. Pek çok firma için önemli bir kazanç kapısı haline gelebilecek olan Facebook, sosyal ağlar arasında kısa bir süre içinde çok önemli bir konuma ulaşmıştır. Yeni kişilerle tanışmak ve iletişim kurmak için ortam yaratması gibi avantajları nedeniyle internetteki sosyal ağlar, toplum tarafından kısa süre içinde kabul görmüştür. Bu durum sosyal ağları yeni bir kitle iletişim aracı olarak yeni bir boyuta taşımaktadır. Halkla ilişkilerin hedef kitle ile olumlu her türlü etkileşim gerçekleştirmeye yönelik çabalarına şimdilerde; web siteleri oluşturmak, örgüt içi iletişimi sağlamaya dönük olarak intranet ten yararlanmak, başta medya kuruluşları olmak üzere, örgütün yoğun iletişim içinde bulunduğu gruplarla internet aracılığıyla iletişime geçmek, kurumların ürün ve hizmetlerinden yararlananların görüşlerinden ve önerilerinden yararlanılabilecek sohbet odaları ve internet günlükleri oluşturmak, hedef kitle ile daha hızlı iletişim kurmak için e-posta ve e-bülten kullanmak gibi çabalar da eklenmektedir. Sosyal ağlarda üyeler için çeşitli uygulamalar (applications) gerçekleştirilmektedir. Bu uygulamalarla firmalar, kendi ürün ve hizmetlerine yer vererek pazarlama faaliyetlerini geliştirebilmeye, sosyal sorumluluk projelerini geniş kitlelere yaymaya imkanı bulabilirler. Örneğin NY Times, Facebook a üye olup, kendi markasına özel uygulama yaratmıştır. Haber testleri hazırlatıp Facebook üyelerine NY Times IQ nuz Kaç başlıklı uygulamasını yüklettirip, testi uygulayarak arkadaşlarına dağıtmasını teşvik ederek pazarlama iletişimi faaliyetlerine Facebook dan da devem etmektedir.

4 (http://www.facebook.com/apps/application.php?id= 4996223070&ref=s). Ünlü Televizyon Kanalı CBS News (http://www.insidefacebook.com/2007/09/13/mediacompanies-dont-understand-facebook/) üyelerin ana profil sayfalarına CBS News uygulamasını yükleyerek, sürekli son dakika haberlerini alabilmelerini ve başka Facebook üyelerine göndermelerini sağlamaktadır. Kütüphaneler, kullanıcılarının gereksinimlerindeki bu tür farklılaşmaların farkına varıp bu ağlar dahilinde, onlar için yeni hesaplar yaratabilirler. Örneğin kullanıcılara demografik özelliklerine ve daha önceki kaynak taramalarına göre yeni kaynaklar önerilebilir, kullanıcılar kütüphanenin yeni hizmetleri ve kaynaklarından bu ağlar aracılığıyla haberdar edilebilirler. Facebook ta kütüphane ile ilişkili çok sayıda grup bulunmaktadır. Ayrıca yine bir çok kütüphane geliştirdikleri uygulamalar ile Facebook içerisinde kataloglarına erişimin yanında verilen diğer hizmetlerin taranabilmesine de olanak sağlamıştır. Aynı şekilde Türkiye deki kütüphanecilik ile ilgili en geniş tabanlı sivil toplum kuruluşu olan Türk Kütüphaneciler Derneği nin (TKD) de Facebook içerisinde(http://www.facebook.com/groups.php?ref =sb#/group.php?gid=5650022067) Uygulama bazında olmasa da Grup olarak bir alana sahip olması başlangıç olarak memnuniyet vericidir. TKD Grubundaki 300 civarında üyenin birçoğunun meslek mensubu olmaması TKD nin meslek dışı kişilere de mesajlarını iletebilmesine olanak sağlamaktadır. Herkese açık olan grubun üyeleri, video, fotoğraf ya da yorumlarını paylaşabilmektedirler. Kütüphanecilik, arşivcilik, belge ve bilgi hizmetleri alanlarındaki mevcut katılım ve paylaşımı geliştirici bir rol oynayacağı düşünülen Facebook TKD Grubu nun, sadece meslek içi kişileri değil kitap, kütüphane ve okuma konularında duyarlı herkese hitap edebilmesine yönelik çalışmaların devam ettirilmesi, TKD nin halkla ilişkiler çabalarına katkı sağlayacaktır. 60.Frankfurt Kitap Fuarı ve Konuk Ülke İsmail ARAYICI* * Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü e-posta : arayici70@hotmail.com Genel Başkanımız Ali Fuat KARTAL ile birlikte Ülkemizin Konuk Ülke olarak katıldığı 2008 Frankfurt Kitap Fuarı nda incelemelerde bulunmak ve Ankara da düzenlediğimiz kitap fuarını tanıtmak üzere 14-19 Ekim 2008 tarihleri arasında düzenlenen 60. Frankfurt Kitap Fuarı na katıldık. Türkiye nin Frankfu rt Kitap Fuarı n da Konuk Ülke olma süreci 2005 yılında başladı ve 2006 yılında sonuçlandı. 1949 yılından bu yana aralıksız sürdürülen Frankfurt Kitap Fuarı dünyadaki kitap fuarlarına da ilham kaynağı olması nedeniyle, adeta kitap fuarlarının anası olarak kabul edilmektedir. 60 yıldır ortaya koyduğu çalışma anlayışı, kendi ilkelerine bağlılığı, konuk ülke olarak davet ettikleri ülkelerdeki siyasal gelişmeleri de yakından takip etmesi sadece kitap eksenli bir fuar olmanın ötesine geçmiş, ülkelerin kültürel ve siyasal yaşamlarını da tartışmaya açmıştır. Bunun en önemli örneklerinden bir tanesi İspanyayı konuk ülke yaptıktan iki yıl sonra Katalanları konuk ülke yapması gibi. Bu anlamda Türkiye nin 2008 de konuk ülke olarak davet edilmesinde ve temanın da Bütün Renkleriyle Türkiye olarak belirlenmesinde de Türkiye nin AB üyeliği süreci, azınlık haklarının tartışılması gibi iç meselelerin dünya kamuoyu nezdinde tartışılmasının istenmesi etkili olmuş olabilir. Dolayısıyla da şu anda bu konuda kesin bir yargıya varmak mümkün değildir. Hem önümüzdeki süreçte bu konudaki tartışmalar, hem de Türkiye den bir kaç yıl sonra hangi ülke ve/veya ülkelerin konuk ülke olarak davet edildiğini görmek lazım. Bir de bu işi profesyonelce takip eden kişi ya da kuruluşların gözlem ve değerlendirmelerinin kamuoyunca paylaşılması sonucu ortaya çıkacaktır.

5 Türkiye Cumhuriyet in ilk yıllarında Hasan Ali YÜCEL döneminde dünya klasiklerinin Türkçeye çevrilmesinde önemli çalışmalar yapılmış onlarca cilt eser Türk okurlarla buluşturulmuştur. Bütün bu özverili çalışmalara rağmen 1950 li yıllara kadar Türkiye de basılan kitap çeşidinin 6.000 civarında olduğu bilinmektedir. Bütün bu yetersizliklerin yanında bir de Türkiye 85 yıllık Cumhuriyet Tarihi boyunca üç kere askeri dönem geçirmiş, demokrasisi kesintiye uğramış, bir çok yazarı, şairi, çizeri, sanatçısı gözaltına alınmış ve binlerce kitap yasaklanmıştır. Bu olumsuz gelişmeler ülkemizin yayıncılık ve edebiyat alanında gelişmesinin önünde engel oluşturmuştur. Ancak 1990 lı yılların başında demokrasinin kurum ve kurallarıyla işlemeye başlaması sonucunda, yayınevi sayısı artmış, yazar sayısı artmış buna paralel olarak da Türkiye de okur sayısı artmıştır. Gelinen noktada Türkiye de yılda ortalama 25-30 bin çeşit kitap yayınlanır olmuştur. Ülkemizdeki yayıncılığın gelişmesi dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi Türk Yayıncılığının da dışarıya açılma zorunluluğunu beraberinde getirmiştir. Özellikle Avrupa da yaşayan 4 milyon Türk vatandaşının istek ve ihtiyaçları bu yaygınlığın Avrupa da başlayıp dünyaya yayılmasını sağlamıştır. Bu bağlamda bazı ülkelerin üniversitelerinde Türkoloji Enstitüleri kurulmuştur. Özellikle Türkiye 1989 yılından başlayarak 2008 yılına kadar kesintisiz olarak Frankfurt Kitap Fuarı na katılmıştır. Yaklaşık 20 yıllık süre içerisinde bu fuara katılım Türk yayıncılığına önemli katkı sağlamıştır. Hem Kültür ve Turizm Bakanlığı, hem de yayıncılar ve Telif Ajansları, yazarlar diğer fuarlara da katılıp, adeta ulusal yayıncılığımızın profesyonelce yurtdışında pazarlama gayreti içerisinde olmuşlardır. Ulusal yayıncılığımızın yurtdışına açılma çabası Kültür ve Turizm Bakanlığını harekete geçirmiş dünyanın birçok ülkesinde uygulanan Çeviri Destek Projesi nin bir örneği TEDA Türk Edebiyatının ve Dilinin Dışa Açılımı olarak adlandırılan proje hayata geçirilmiştir. Bu projeyle birlikte önceki yıllarda sadece 3 olan telif ajansı sayısı 7-8 kadar çıkmış ve telif piyasası artık bir sektör olmaya başlamıştır. Türk yayıncılığındaki olumlu gelişme ve çabalar 2006 yılında Orhan pamuk aracılığı ile ülkemize Nobel Edebiyat Ödülü olarak dönmüştür. Dolayısıyla da artık Türk yayıncılığında çıta yükseltilmiş, ulusal ve uluslararası bütün organizasyon ve çalışmaların daha profesyonel yapılma zorunluluğu kendiliğinden doğmuştur. Konuk ülke olarak katıldığımız 2008 yılı Frankfurt Kitap Fuarı na Orhan PAMUK damgasını vurmuştur. Bu fuar katılımımız hem AB sürecine önemli katkı sağlamış, hem de Avrupa da yaşayan Türk ve Türk asıllı AB vatandaşlarına önemli moral ve motivasyon sağlamıştır. Milyon Euro lar harcanarak gerçekleştirilen bu organizasyonun layıkıyla yapılıp yapılmadığı da sanırım uzun süre tartışılacaktır. Genel Başkanımız Ali Fuat KARTAL la fuarı ziyaret etmemiz derneğimiz için de önemli kazanımlar sağlamış, yerli ve yabancı birçok katılımcılarla görüşmeler yapılmış, Ankara da Eylül Fuarcılıkla birlikte organize ettiğimiz 3. Ankara Kitap Fuarı nın tanıtımı yapılmış fuara katılmaları istenmiştir. Derneğimiz açısından fuarın en ilginç diyaloğu ise Ali Fuat KARTAL ve Orhan PAMUK arasında yaşanmıştır. Isparta İli Sütçüler İlçe Kaymakamı nın Orhan PAMUK un ilçedeki kütüphanelerden kendi kitaplarının toplatılması girişimine sadece Türk Kütüphaneciler Derneği nin tepki göstermesine oldukça duygulandığını ve bu durumdan memnun olduğunu ifade etmiştir. Etkinliklerimiz HIG in BBY Öğrencileri İle Buluşması II Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü Ziyaretleri Sefer YAZICI* * TBMM Kütüphane Dokümantasyon - Tercüme Müdürlüğü / Referans Hizmetleri e-posta : seferyazici@tbmm.gov.tr Üniversitelerin yeni eğitim ve öğretim yılına başlamasıyla birlikte TKD

6 Halkla İlişkiler Grubu, Bilgi ve Belge Yönetimi bölümlerine yaptığı ziyaretlere tekrar başlamıştır. Derneğimizin ve HİG in tanıtımının yanı sıra öğrencilerde mesleki dayanışma bilincinin yerleşmesine katkıda bulunmayı amaçlayan ziyaretlerimize öğrencilerimizin yoğun ilgisi gelecek adına bizi mutlu etmektedir. Bu kapsamda, 30.10.2008 tarihinde Hacettepe Üniversitesi nde; 05.11.2008 tarihinde de Ankara Üniversitesi nde 1. sınıf öğrencileriyle bir araya geldik. TKD Genel Başkanı Sayın Ali Fuat KARTAL ın da katıldığı ziyaretlerimizde, mesleki eğitimlerine yeni başlayan öğrencilerimizin heyecanlarına ortak olduk. Bize ders saatlerinde bu imkanı sağlayan Sayın Doç. Dr. Fatoş SUBAŞIOĞLU na, Arş.Gör. Esin Sultan Oğuz a ve Uzm. Faik Demirbaş, a teşekkür ederiz. Haberler Türk Kütüphanec iler Derneği 23. Genel Kurul u 20.09.2008 tarihinde Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi toplantı salonunda üyelerimizin katılımıyla gerçekleştirildi. Genel Kurul sonrasında yapılan seçimlerde seçilerek görev alan meslektaşla rımızı kutlar, mesleğimize ve derneğimize sağladıkları emeklerinden dolayı teşekkür eder, çalışmalarında başarılar dileriz. Görev dağılımını aşağıdaki tabloda görebilirsiniz. Ali Fuat KARTAL Yönetim Kurulu Başkanı Çalakalem Küçüklüğüm ve Küçük Prens TBMM Ebru KAYA Yayın İşlerinden Sorumlu Bşk. Yrd. Bilkent Üniversitesi Ahmet KARATAŞ Şubelerden Sorumlu Bşk. Yrd A. Ü. Fen ve Müh. Fak. Mehmet SOLUK Sürekli Gruplardan Sorumlu Devlet Arşivleri Bşk. Yrd Gn. Md Ahmet Emre AYDIN Sayman TÜBİTAK ULAKBİM M.Tayfun GÜLLE Yazman İGEME Emre H. AKBAYRAK İsmail ARAYICI Esin Sultan OĞUZ Dış İlişkilerden Sorumlu Üye ODTÜ Basın vehalkla İlişkilerden Sorumlu Üye Projelerden Sorumlu Üye Kültür Bakanlığı Fatih ERDOĞAN e-posta : fatiherdogan@superonline.com HacettepeÜniv ersitesi Çocukluğumun ilk anlaşılmazlıklarından biriydi; Turna kuşu ile Turna balığı Bu ikisine neden aynı ismi vermiş olabilirlerdi, bilmiyorum, ama Turna kuşunu hiç görmedim. Görmedim ama sanki görmüşüm gibi tanıdık gelmesi herhalde türkülerden dolayı: Turnalar uçun Yayladan geçin Yarimi seçin turnalar Yanılmıyorsam, Turnalar değil de, Durnalar diye söyleniyordu. Hayır, çocukluğumun geçtiği o göçmen mahallesinin hızla çoğalan nüfusunun kullandığı dil nedeniyle değil. Onlarınki farklıydı. Örneğin günebakan veya ayçiçeği onlar için gündöndü ydü ama öylece kullansalar kim ne diyebilir? Israrla gündendi der dururlardı da, o her şeyi düzeltmeye çalıştığım doğrucu yaşlarımda ne çok iş edinmişimdir arkadaşlarımın gündendi lerini gündöndü yapmayı. Turna kuşu görmedim, ama

7 Küçükçekmece Gölü nün müdavimi birkaç balıkçıdan kim bilir hangisinin oltasının ucunda ilk kez görmüştüm Turna balığını.küçükçekmece Gölü nde hâlâ Turna balığı var mı bilmiyorum. Yalnızca Turna değil, irili ufaklı kayaların altına sığışıp duran birçok balık vardı o zamanlar gölde. Üstelik yazları yüzerdik de. Yani yüzülürdü o yıllarda ve yüzerken dibi görülürdü. Öyle ki, sabahın çok çok erken saatlerinde bir iki kez balık tutmaya meraklı komşularımızdan birinin peşine takılıp sandalla özellikle Atom Enerji sahiline doğru kürek çektiğimizde gölün kumlu zemininin sandalın altından hızla akıp gittiğini kendi gözlerimle görmüş olmasam asla inanmazdım. Atom Enerji dediğim de şu ünlü Küçükçekmece Nükleer Araştırma Merkezi. Yarımburgaz a doğru giderken, Halkalı sahiline yakın. Nükleer sözcüğünün bilimkurgusal çağrışımları ne denli heyecan vericiyse, şu anda özellikle temiz olduğu için gölün o meşum santralın yaslandığı sahilinde yüzmeye gittiğimizi düşünmek öyle ürpertiyor içimi. Ne radyoaktivite bilinci vardı büyüklerimizde o zaman, ne de Çernobil vb yaşanmıştı Gölün asıl heyecan verici hikayesi ise bildik bir efsaneydi. Daha göl yokken, bir sıcak günde yaşlı bir adamcağız oralardan geçmektedir. Evlerin kapısını çalıp su ister, ama her nedense kimse adamcağıza su vermez. Yalnızca birisi dışında. O birisine yaşlı adam şöyle der: Hemen pılını pırtını topla ve yükseklere kaç! Adam söyleneni yapar ve çok geçmeden şimdiki gölün bulunduğu çukurluğa, yani köyün bulunduğu yere sular dolar. Herkes boğulur. Bu efsaneyi kim anlattı bilmiyorum, ama şunu da eklemeyi unutmadı: Bazı güneşli günlerde gölün dibinde kalmış olan köydeki caminin minaresinin ucu parıldar! Bu, benim ilk tadına vardığım edebi metinlerden biriydi ve sık sık gölün ortalarına doğru bakıp o minarenin ucunu görmeye çalıştığımı çekinmeden itiraf edebilirim.gölde yüzülürdü. Yüzülürdü, ama Kanarya nın nüfusu bir elin parmaklarını henüz aşmış olduğundan güneşli bir günde sahili dolduran herkes birbirini tanırdı. Dolayısıyla da, bıçkın delikanlılardan Vural (yoksa Özal mıydı?), biraz kilolu komşu hanım elleriyle göbeğine sular atarak kendini alıştıra alıştıra göle girmeye çalışırken, Teyzeee! Girme göl taşıyor! diye bağırdığında, bütün Kanarya bunu birbirine anlatıp birkaç akşam eğlenebiliyordu. Gölün doğu tarafı Menekşe deresiyle Küçükçekmece üzerinden Marmara ya bağlanır. İşte bu sahil, Menekşe deki Haylayf plaji gibi tesis lere sahip değilse de, doğal bir plajdı. Sahil boyunca uzanan demiryoluyla göl arasındaki böğürtlen çalılıkları doğal tuvalet ve çöplük olarak kullanılırdı. Bu yüzden de külotlarıyla ya da külotsuz (mayo pek yoktu) göle koşturan çocuklar, kulakları sağır eden sinek bulutu vızıltılarını yararak böğürtlen yemeye çalışırlardı. Ve sık sık da ölürlerdi Evet, ölürlerdi, çünkü demiryolunu iki yandan kuşatan böğürtlen çalılıklarının birinden ötekine koşarken trenin geldiğini duymazlardı. Açılışı yapılırken trampet çaldığımız Kanarya tren istasyonunun peronunda görmüştüm ilk kez demiryolu kurbanını. Çocuk değildi. Üzerine beceriksizce örttükleri gazetenin altından kafatası görülüyordu. Kanarya halkının hemen hemen tümü trenci ydi. Trencilik, yani kondüktörlük, biletçilik, yani TCDD memurluğu o sırada çoğu Balkan göçmeni olan nüfusun tek güvenilir iş alanıydı. Bu nedenle de bütün erkekler akşam beş olup da mesaileri bitince havalı üniformalarıyla bayırın başında belirirler ve sokakta oynayan çocuklarını (nedense hep azarlar tonda) Ge-Breee! (Gel buraya!) diye eve çağırırlardı. Ve içerlerdi, en çok da rakı, hatta belki de sadece rakı. Ama sanılmasın ki hepsi ayyaş gezerdi. Fazla öttüğü için horozunun kafasını eliyle koparıp atıveren Salih dışındakilerden hiçbiri içip de taşkınlık yapmazdı. Ancak sokak düğünlerinde köçekle oynarken coşup da fazla havaya giren erkekler daha sonra birkaç gece karıları tarafından yataktan atılma cezası alırlardı. Göçmenler çoğaldıkça önce bir nalbur, sonra bir iki bakkal ve nihayet Migros arabası o tanıdık melodisiyle geldi. Kanarya nın ilk ilkokulu yapıldığında ise ikinci sınıftaydım ve birinci sınıfın bir bölümünü Küçükçekmece İlkokulu nun bahçesindeki barakada, bir bölümünü de Kanarya daki kahvehanede okumuştuk. Kahvehane, çünkü 50-60 kişiyi oturtabilecek sayıda sandalye ancak orada bulunabilmişti. Kanarya İlkokulu yapıldı, ama sanılanın tersine hemen çevresini kitapçılar, kırtasiyeciler almadı. Kitap okuyan bir nüfus değildi bu gelenler çünkü. Yeni bir coğrafyada yeni bir hayat kurmuşlardı ve en acil beklentileri, bir daha yerlerinden yurtlarından olmayacakları bir hayatı kurmaktı. Bu beklentileri öyle güçlüydü ki, en yoksul olanları bile neredeyse marazi bir tutunma dürtüsüyle evlerinin bahçelerine hemen dikebildikleri kadar çok sayıda bitkiyi dikip canla başla büyütmeye çabalıyorlardı. Kitap, yalnızca Binbir Çeşit Tuhafiye de satıldı uzun bir

süre. Bugünkü çocukların sahip olabildiği televizyon, bilgisayar, şu bu yok. Bir çocuğun öğrenme ve merak güdüsünü doyurmak için yalnız ve yalnız işte bu Binbir Çeşit Tuhafiye nin yalnızca bir raf dolusu kitabı ne kadar yeterli olabilirdi? Her gün gidip, İhsan Amca, yeni kitap geldi mi? sorusuna bezgince gülümseyen İhsan Amca ne yapsın? Oradan satın aldığım kitapları birkaç kez okudum. Okudukça yeni kitaplara olan isteğim alevlendi. İhsan Amca, yeni kitap Bir gün, (kim olduğunu hatırlamayı ne kadar isterdim) biri bana kütüphaneden söz etti. Küçükçekmece de bir kütüphane varmış! Küçükçekmece ile Kanarya arası bugün artık çok kısa, hatta artık birleştiler, ama trene tek başımıza binmemiz yasak olduğundan yürümekten başka çaremiz yoktu. Sanırım, izin almadan yola çıktım. O zamanlar belki hepsinin adını bildiğim kır çiçekleriyle kaplı tepelerden yürüye yürüye Küçükçekmece ye ulaştım. Kütüphaneyi kime ve nasıl sorarak bulduğumu hatırlamıyorum. Burası şu nedenle önemli ki, müthiş utangaç bir çocuk olarak benim, tanımadığım birilerine adres sormuş olmam, o kütüphaneyi bulma isteğimin ne kadar güçlü olduğunu düşündürüyor bana şimdi. Kütüphaneyi buldum. Mevsim kış mıydı yaz mıydı, kırk yıla yakın bir zaman geçtiği için hatırlamıyorum, ama kapı yarı açıktı. Hafifçe ittim. İnce bir iniltiyle açıldı. Beni karşılayan kütüphaneci genç bir kız olmalıydı, ya da belleğim öylesini uygun buluyor olabilir, ama erkek olmadığından eminim. Hoş geldin! dedi. Hoş bulduk. Ne istiyorsun? Tuhaf bir soruydu. Ne isteyebilirdim? Biraz daha yürüdüm. Sağda bir masa, solda ise soluğumu kesecek kadar çok kitabın bulunduğu bir duvar dolusu raf. Büyülenmiştim. Ne istiyorsun? sorusu bir kez daha yankılandı beynimde. Kitap! dedim kısık bir sesle. Ne isteyebilirdim ki? Hangi kitap? dedi kütüphaneci. Hangi kitap? Hangi kitap? Upuzun bir yol katedip gelmiştim ve kendimi birden o masallardaki, hani sihirli sözü hatırlayıp söylemeniz gereken bir an vardır ya işte tam öyle bir anda kekelerken buldum. Prensesi kurtarmak, ya da hazinenin yerini bulmak için söylenmesi gereken sihirli söz! Hangi kitap? Ben belli bir kitabın peşinde değildim ki, kitapların peşindeydim. Gülümseyen ifadesiyle gözlerini dikmiş cevabımı bekleyen kütüphaneci ablaya nasıl derdim ben o kitapların Hepsini istiyorum diye. 8 Diyemezdim. Bir kitap ismi vermek zorunda hissediyordum kendimi. Ama ya doğru cevabı veremezsem? Ya adını verdiğim kitap orada yoksa ve kütüphaneci abla bana, Haydi bakalım istediğin kitap yokmuş, güle güle! derse? Gözlerim karardı mı bilmiyorum, çünkü böyle anlarda hep kararırdı, ama birden aklıma evde o sıralar sıkça okuduğum bir çizgi-roman adı geldi: Küçük Prens! Ama Exupéry nin Küçük Prens i değil (onu bilmiyordum bile), Peyo nun çizdiği düpedüz bir çizgi-roman Küçük Prens! dedim. Belki okumadığım maceralarını bulurum diye. Kütüphaneci abla gülümsedi, Var, dedi ve rafa uzanıp bana Antoine de Saint- Exupéry nin Küçük Prens ini uzattı. Bu mu? dedi. Kitabı elime aldım. Açtım. Evet, bunda da resimler vardı, ama asla bir çizgi-roman değildi. Yani benim istediğim kitap değildi. Ne demeliydim? Bu değil! dersem ve başka bir kitap adı veremezsem korkusuyla yalan söylemeyi seçtim. Evet, dedim ve hemen önümdeki masaya oturup okumaya başladım. Altı yaşındayken Gerçek Öyküler adlı, balta girmemiş ormanlardan söz eden bir kitapta korkunç bir resim görmüştüm. Boa yılanının bir hayvanı nasıl yuttuğunu gösteriyordu.. 1 Kitap bu satırlarla başlıyordu ve müthiş ilginç geldi bana bir anda. Devamını okumak istedim, ama kütüphaneci ablanın sorusuyla başımı kaldırdım: Burada mı okuyacaksın? Şaşırdım. Okuyamaz mıyım? dedim. Okuyabilirsin, dedi. Ama istersen eve de götürebilirsin. Eve mi? Kitap benim mi oldu? Hayır, dedi kütüphaneci abla. Seni üye yaparım. Okuyup geri getirirsin ve ben sana başka bir kitap veririm. Başımı kaldırıp kitaplarla dolu rafta gezdirdim gözlerimi. Binbir Çeşit Tuhafiye nin küçük rafından oluşturduğum kitaplığımla karşılaştırınca nasıl da muhteşemdi ve bu abla aslında bana aynen şunu söylüyordu: Bütün bunlar senin sayılır! O gün iki şey oldu. Bir, bir anda kim bilir kaç tane kitabım oldu. Üstelik hiç para vermeden. İki, Küçük Prens i tanıdım. Yıllar sonra bu kitabı çevirip yayımlamak işte bu nedenle benim için önemliydi 1 Saint-Exupéry, Antoine de. Küçük Prens. Çev.: Fatih Erdoğan. Mavibulut Yayınları, 2001. 7. Baskı. S. 9.