HİKMET YURDU Düşünce Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi

Benzer belgeler
HİKMET YURDU Düşünce Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi. ISSN:

İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi

İsimleri okumaya başlarken- و ب س ي د ن ا - eklenmesi ve sonunda ع ن ه ر ض ي okunması en doğrusu.

فضل صالة الرتاويح اسم املؤلف حممد صالح املنجد

40 HADİS YARIŞMASI DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. SINIFI 5-6,7-8 1-) 9-10,11-12 SINIFI 5-6,7-8 2-) 9-10

الصيام برؤية واحدة اسم املؤلف حممد بن صالح العثيمني

Allah, ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder. (Nesâî, Cihâd, 24)

İman; Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmendir. Keza hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua

Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

HADİS II DERSİ EZBER HADİSLER

İki secde arasında otururken ellerin durumu nasıl olmalıdır?

Bir kişinin kalbinde iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz. (İbn Hanbel, II, 349)

Allah Teâlâ ya hamd eder, Hz. Muhammed (Sallalahu Aleyhi ve Sellem) e, âl ve ashabına selam ederiz.

Bayram hutbesi nasıl okunur? - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

KUR AN HARFLERİNİN MAHREÇLERİ (ÇIKIŞ YERLERİ)

5. Ünite 1, sayfa 17, son satır

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1

Başörtüsünün üzerini mesh etmede aranan şartlar. Muhammed Salih el-muneccid

ŞABAN'IN 30. GECESİ HİLAL GÖRÜLMEDİĞİ ZAMAN (NE YAPILIR?)

1- EBEVEYNLERİN ÇOCUKLAR ÜZERINDEKİ HAKLARI

Kar veya yağmur sebebiyle Cuma namazını terk etmenin hükmü. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme: Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Arafat'ta vakfenin vakti

(40 Hadis-7) SEÇME KIRK HADİS

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

(Tanımı ve Dayanağı)

ALİMLERİN TAKLİDİ YEREN SÖZLERİ KİMLERE HİTAP ETMEKTEDİR?

Terceme : Muhammed Şahin

Adak Hakkında Bilinmesi Gerekenler

HADİS USULU. Yazar : Ömer b. Muhammed b. Fettuh ed-dımaşki Beykuni

BİRKAÇ AYETİN TEFSİRİ

Hâmile kadın için haccın hükmü

Borçlunun sadaka vermesinin hükmü

SELÂMIN ŞEKLİ. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

SAHABE NİN ÖNDERİ HZ. EBU BEKİR

Kur'an'da Kadının Örtüsü Meselesi - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

Tedbir, Tevekkül Ve Kader Anlayışımız Gönderen Kadir Hatipoglu - Ağustos :14:51

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

Kur an ın, şerî meseleleri ders verirken aynı anda tevhid dersi vermesi hakkında izahta bulunabilir misiniz?

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuk Usulü II

Hadis Istılahları. ADL: Râvînin hadîsi bozmadan rivâyet eden dürüst bir müslüman olması. AHZ: Bir şeyhden hadîs almak.

ه: د ع ل ض ب او ت ن ل ه ب م ذ ت خ أ إن ا م م كي ف ت ر ك ت د ق ي فإ ن يت للا س ن و با ك ت

PEYGAMBERİ SIRTINDA TAŞIYAN HZ. TALHA b. UBEYDULLAH (Radıyallahu anh)

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

94. SOHBET İslam da İbadet Kavramı Çerçevesinde "Çalışmak İbadet "midir?

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

EV SOHBETLERİ 135. Sohbet SOHBET BİZİ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR! 1

(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. (Fâtiha, 1/5)

EĞER NEBİ MUHAMMED, BENDEN YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEMİ İSTESE; YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEM, MUHAMMED'İ İNKAR EDERİM

Münker ve Nekir'in vasfı konusundaki sahih hadisler

Cidde'de yaşayan ve hac için Mekke'den ihrama giren kimsenin hükmü. Muhammed Salih el-useymîn

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

(Dersini sabah namazından sonra yapmanı tavsiye etmekle birlikte, sana uygun olan en münasip bir vakitte de yapmanda bir sakınca yoktur.

Kabir azabı kıyâmet kopuncaya kadar devam eder mi?

Her elini uzatana (isteyene) zekât verilir mi?

Namazlardan sonra yapılan duâ ve zikirleri, sünneti edâ ettikten sonraya ertelemenin hükmü

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuk Usulü II

BAZI AYETLER ÜZERİNE KÜÇÜK Bİ R TEFEKKÜR ( IV)

KUREYŞ SÛRESİ Nuzul 21 / Mushaf 106

ORUCA BAŞLAMADA ASTRONOMİK HESABA MI GÜVENİLMELİ YOKSA HİLALİ GÖRMEK Mİ GEREKİR? İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

DUASI REDDİLMEYEN SAHABÎ HZ. SAÎD B. ZEYD (Radıyallahu anh)

tyayin.com fb.com/tkitap

İbadet Hayatımızda Şaban Ayı Gönderen Kadir Hatipoglu - Mayıs :46:24

İNSANLARIN RAMAZAN HİLÂLİNİ GÖRMELERİ GEREKİR Mİ?

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

األصل الجامع لعبادة هللا وحده

Altı aylık iken anne karnından düşen ceninin cenaze namazını kılmanın hükmü

ASHAB-I KİRÂMIN KIYMETİ

İşaret zamiri. İşaret isimleri. Bu ikisi. Bunlar. Şu ikisi. Şunlar. Onlar. Yakın mesafe için*bu* uzak mesafe için *şu-o* Çoğul İkil Tekil.

KURAN DA TEKRARLANAN AYETLER

KİTAP-SÜNNET İLİŞKİSİ (Nebi ve Resul Kavramları)

şeyh Abdulaziz b. Abdullah b. Baz

Yasin sûresini okuduktan sonra duâ etmek için toplanmanın hükmü. Abdulaziz b. Baz

DUA KAVRAMININ ANLAMI*

MUSKA VE NAZARLIK TAKMANIN HÜKMÜ

ARAPÇADA İSİMLER. Sonu ref ile biten sözcüğe ref edilmiş anlamında merfû adı verilir. Ref alametleri:

HADİS METİNLERİ I GÜZ DÖNEMİ VİZE hadis metinleri - güz vize

İLH107 HADİS TARİHİ VE USULÜ (ARAPÇA)

55. Sizi ondan (arzdan) yarattık, ve ona iâde ederiz ve bir kere daha ondan çıkarırız.

Orucun fazîleti hakkında Selmân'ın rivâyet ettiği zayıf hadis. İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi

Rükû halinde iken secde yerine bakılacağına dâir delil nedir?

Rahmân ve Rahîm olan Allâh ın ismiyle Hamd, - Allâh a mahsustur. O na hamd eder, O ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve

Damla Yayın Nu: Editör Mehmet DO RU. Dil Uzman lyas DİRİN. Görsel Tasar m Uzman Cem ÇERİ. Program Gelifltirme Uzman Yusuf SARIGÜNEY

Yatsı Namazının Vakti Ne Zaman Çıkar?

CENAB-I HAKK IN O NA İTAATİ KENDİNE İTAAT KABUL ETTİĞİ ZAT A SALÂT VE SELAM

SADAKA VE KURBAN Gönderen Kadir Hatipoglu - Mart :23:59

İnsanlar arasında akrabalık bahşeden Allah Teala ya hamd, akrabalığın hükümlerini beyan eden Resulü Peygamber Efendimize salât-u selam olsun.

PEYGAMBERİN ARKASINDA SAF TUTTUĞU İMAM

MÜNAFIKLARIN VASIFLARI MÜNAFIKLARIN VASIFLARI. Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab (rh.a)

Tuvâlet ihtiyacını giderirken önünü veya arkasını kıbleye dönmenin hükmü nedir?

Kabirleri ziyaret etmenin, Fatiha sûresi okumanın ve kadınların kabirleri ziyaret etmelerinin hükmü

EVLİLİK KILAVUZU NİKÂH

Transkript:

HİKMET YURDU Düşünce Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi ISSN: 1308-6944 www.hikmetyurdu.com Hikmet Yurdu, Yıl: 7, C: 7, Sayı: 14, Temmuz Aralık, 2014/2, ss. 109-140 Mütekaddimûn Âlimlerin Hadislerin Aslını Tespit İçin Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Akgün Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi huseyinakgun@hotmail.com Özet: Bu çalışmada mütekaddimûn âlimlerinin hadisin aslını (orijinalini) tespit hususundaki gayretleri ve bu konuda kullandıkları aslu l-hadîs ve mahfûz kavramları üzerinde durduk. Bu kavramların, özellikle hadislerin anlaşılması ve çelişkilerin giderilmesine önem veren fakîh hadisçiler tarafından çokça kullanıldığını tespit ettik. Ayrıca, âlimlerin başlattığı, hadislerin aslını tespit etme faaliyetinin önemi ve devam etmesi gerektiği üzerinde durarak, bu alanda yapılacak çalışmalarda takip edilebilecek bir metot teklifinde bulunduk. Anahtar Kelimeler: Hadis terimleri, Aslu l-hadîs, Mahfûz, Şâz, Münker, Metin tenkidi. Abstract: Two Concepts that the Mutaqaddimūn Scholars Used to Determine of the Hadiths Origine: Aslu l-hadith and Mahfūz In this study, we dwelled on the efforts of the Mutaqaddimūn scholars about the determination of the authenticity of the hadith and concerning the concepts that they used as aslu l-hadith and mahfūz. We identified that these concepts were used too often by the Faqīh traditionists attaching importance especially to be understood the hadiths, and to eliminate the discrepancies. In addition to that, we offered a method which can be followed in the works of this field which will be done next, dwelling on the need to continue the studies and the importance of the activities to determine the authenticity of hadiths that scholars initiated. Key words: Hadith terms, Aslu l-hadith, Mahfūz, Shāz, Munkar, Textual criticism Giriş Hadisleri, isnâd-metin tenkidi 1 alanındaki imkânlar tüketilmeden doğrudan muhteva yönünden tenkide tâbi tutmanın doğru olmadığını düşünmekteyiz. 2 Zira doğ- 1 Motzki, Hadis Tarihlendirme, s. 123-125. Bu konuya Salahattin Polat şu sözleriyle dikkat çekmektedir: Günümüzde birtakım kriterlere aykırılıkla hadislerin içerik tenkidi yapılırken, metnin tamiri ve tashihi anlamına metin tenkidine gereken önem verilmediğine tanık olmaktayız. Hâlbuki hadisler içerik tenkidinden önce isnâd ve metin tenkidine tabi tutulmalıdır. Bunun için hadis metinlerinin varyantlarındaki lafız farklılıkları irdelenmeli, bu lafızlardan orijinale en yakın olma ihtimali olanlar tespite çalışılmalıdır. (Polat, Metin Tenkidi, s. 295) 2 Bu doğrultuda, daha önce bazı hadislerin aslını ortaya koymak amaçlı iki çalışma hazırladık. Bunlardan birincisi, Râvi Tasarruflarının Rivâyetlere Etkisi Hz. Peygamber e Otuz Erkek Gücünün Verildiği Ör-

110 Mütekaddimûn Âlimlerin Hadislerin Aslını Tespit İçin rudan içerik tenkidine 3 geçmek, hadisin belki de orijinal olmayan lafzından yola çıkarak içeriğini tartışma konusu etmek gibi bir garabete düşülmesinin yolunu açmaktadır. 4 Özellikle takyîd öncesi süreçte, hadislerin, râvilerin kusurları veya bilinçli müdahaleleri sonucunda oluşan, ziyâde, idrâc, vehm, kalb vb. hatalar dolayısıyla zamanla bazı değişiklere uğradığı fikri, ehlinin malumudur. Klasik hadis kitaplarında, bu hataların tespiti ve hadisin aslının ortaya konması hususunda, özellikle ilel ve ihtilâfu l-hadîs kitaplarının önemi inkâr edilemez. Nitekim âlimlerin bu eserlerinde, hadislerin aslına işaret etmek üzere kullandıkları belli kavramlar görmekteyiz. 5 Bunlar arasında, aslu lhadîs ( ل الح د يث (أ ص ve mahfûz ( ف وظ (م ح kavramlarının yaygın olarak kullanıldığını söylemek mümkündür. Makalemizde, bu kavramların kullanıldıkları anlamlardan 6 biri olan, hadisin tespit edilebilen ilk ve orijinal hali 7 anlamındaki kullanımları üzerinde durarak, bazı hadislerin sonradan kazandıkları formun aslını bulmada takip edilebilecek bir yönteme dikkat çekmek istiyoruz. Araştırmamızın hacmini sınırlama sebebiyle, bu kavramların mütekaddimûn dönemindeki (I-IV. yüzyıl) 8 kullanımlarını ele almaya çalışacağımızı belirtmeliyiz. A. Aslu l-hadîs Asl kavramı, 9 muhtelif anlamlarda kullanılmaktadır. Ancak biz aslu l-hadîs, aslu hâza l-hadîs gibi 10 hadisin (sened ve metin olarak) bilinen ilk hali, hadisin orineği adıyla yayımlandı (KSÜ İFD, 22 (2013): 43-65). Diğeri ise, Umirtu en ukâtile n-nâse Hadisinin Rivâyet Farklılıkları Hakkında Bir İnceleme adıyla yayımlanma aşamasındadır. 3 İçerik tenkidi ve metin tenkidi ayırımı hususunda bkz. Polat, Metin Tenkidi, s. 294. 4 Bkz. Polat, Metin Tenkidi, s. 293. Miraç hadis(ler)i bu konuda güzel bir örnektir. (Bkz. Kırbaşoğlu, Hadis Metodolojisi, s. 206) Ayrıca Salahattin Polat, hadis metinlerinin orijinalinin tespitinin önemine dikkat çekerek, bu alanda ciddi bir boşluğun olduğunu vurgulamaktadır (Bkz. Polat, Metin Tenkidi, s. 300-301). 5 Bunlardan tespit edebildiklerimiz şunlardır: mahfûz, aslu l-hadîs, esahh, eşbeh, ma rûf ve meşhûr. Bunların karşısında yer alan hadisler için kullanılan kavramlar ise, gayrı mahfûz, şâz, münker, hata, galat, vehm vb.dir. 6 Mahfûz kavramının anlamları için bkz. Koçyiğit, Hadis Terimleri, s. 251-252; Aydınlı, Hadis Istılahları, s. 31; Mehmet Efendioğlu, Mahfûz, DİA, s. 334-335. 7 Burada şunu hatırlatmalıyız ki, hadisin aslı ifadesi, her zaman Hz. Peygamber den nakledilen, mutlak olarak ona ait olan haber anlamına gelmeyebilir. Bu yüzden tespit edilebilen ilk hali vurgusunu yapmaktayız. 8 Mütekaddimûn döneminin ne zaman bittiği, dolayısıyla müteahhirûn döneminin ne zaman başladığı tartışma konusu olmuştur. Bu konuda bkz. Mürteza Bedir, Mütekaddimîn ve Müteahhirîn, DİA, s. 186-187. Ancak biz ortalama bir tarih olması bakımından IV. yüzyılın sonunu sınır olarak kabul ettik. Ayrıca çalışmamızda mütekaddimûn âlimlerden maksadımızın sadece hadisçiler olmadığını, bununla bütün âlimleri kastettiğimizi belirtmek isteriz. 9 Bkz. Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları, s. 31. Arapça ve Türkçe kaynaklardan tespit edebildiğimiz kadarıyla, Abdullah Aydınlı dışında hiç kimse, Asl kavramına bizim söz konusu edeceğimiz anlamına değinmemiştir. O, Asl kavramının on değişik anlamı arasından, birini şu şekilde vermektedir: Manâ ile www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Akgün 111 jinali anlamına geldiği yerleri dikkate almaya çalışacağız. Burada hemen belirtelim ki aslu l-hadîs kavramı, hem metnin hem de senedin aslı olmak üzere iki anlama gelecek şekilde kullanılmıştır. Biz bu çalışmamızda metnin aslını tespit konusuna yoğunlaşacağımız için, amacımıza uygun olarak daha çok metnin aslını ifade eden kısmıyla ilgileneceğiz. Aslu l-hadîs kavramının hadisçiler arasındaki kullanımı IX. ve X. yüzyıllarda yaygınlık kazanmış olmakla 11 birlikte daha önceki süreçte özellikle Tahâvî (ö. 321/933) ve Cessâs (ö. 370/980) gibi Hanefî âlimler tarafından kullanıldığını görmekteyiz. 12 Bezzâz a (ö. 246/860) ait bir cüzdeki rivâyetten hareketle, bu kavramın kullanımı kendisine atfedilen ilk kişinin Muhammed el-muhrim (ö.~170/787) olduğunu söyleyebiliriz: Muhammed el-muhrim, Hasan Basrî den (ö. 110/728), Rasûlullah ın şöyle dediğini rivâyet etmiştir: Her kimde şu üç şey varsa; oruç tutsa da, namaz kılsa da kendisinin Müslüman olduğunu zannetse de, o münafıktır. Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, kendisine güvenip verilen emanete ihanet eder. Muhammed el-muhrim bu hadisin hükmündeki şiddetine bağlı olarak, metninde bir problem olduğunu düşünmüş ve Hasan Basrî ye, rivâyet ettiği bu hadisle ilgili olarak bazı itirazlarda bulunmuştur. Daha sonra Muhammed, Atâ b. Ebî Rabâh a (ö. ~114/732) bu hadisi ve Hasan Basrî yle aralarında geçen tartışmayı nakletmiştir. Atâ da ona, bu hadisin tutarsızlığına, Kur ân dan Yûsuf Peygamberin kardeşlerinin durumuyla itiraz edebileceğini hatırlatmıştır. Bunun üzerine Muhammed Bu hadisin ve nifakın aslını bana tahdîs et demiştir. O da, bu hadisin, Hz. Peygamber ile konuştuklarında yalan söyleyen, kendileriyle bir sırrını paylaştığında ihanet eden ve gazveye çıkacaklarına dair söz verdikleri halde sözlerinden dönen münafıklara mahsus olduğunu ifade etmiştir. Burada Atâ, bu görüşünü ispatlamak için sebebi nüzulleriyle birlikte iki ayet sevk etmektedir. Akabinde rivâyet edilmek veya yanılmak gibi sebeplerle bazı lafzi değişikliklere uğramış olan yahut ele alınan konuyla ilgisi bulunmayan yerleri çıkarılmış olan hadisin esas şekli. Bkz. Aydınlı, Hadis Istılahları, s. 31. 10 Aslu l-hadîs in kullanıldığı diğer bir anlamı ise, müellifin kullandığı ana hadis demektir (Bkz. Nevevî, Şerh, XI, 113; XVIII, 23). Nitekim gerek Buhârî, gerekse Müslim deki asl dan maksat da o konudaki en güvenilir rivâyettir (Bkz. Süyûtî, Tedrîb, I, 103). Dolayısıyla kavramın hadisin bilinen ilk hali anlamı ile bu anlamı birbiriyle örtüşmektedir. 11 Mesela, Mektebetü ş-şâmile de yaptığımız basit bir taramaya göre, farklı anlamlarıyla birlikte bu kavramı İbn Hacer (ö. 852/1448), Fethu l-bârî de yaklaşık 75 kez, Aynî (ö. 855/1451), Umdetü l-kârî de yaklaşık 40 kez, Kastallânî (ö. 923/1517) ise İrşâdü s-sârî de yaklaşık 30 kez kullanmaktadır. 12 Bu kavram metin tenkidiyle ilgili olduğundan, bunun daha çok ehl-i re y, daha sonra da fıkhu l-hadîse önem veren âlimler tarafından kullanılması tabi karşılanmalıdır. Hadisçilerin metin tenkidine önem vermedikleri yönündeki bir eleştiri hususunda bkz. Kırbaşoğlu, Hadis Metodolojisi, s. 38-56. Krş. Polat, Metin Tenkidi, s. 292-317.

112 Mütekaddimûn Âlimlerin Hadislerin Aslını Tespit İçin o, Muhammed e Hasan a vardığında sana söylediklerimi ve hadisin aslını kendisine anlat. demiştir. Olayın devamı şu şekilde nakledilmektedir: Ben de Hasan a döndüğümde konuştuklarımızı ve onun söylediklerini kendisine anlattım. Bunun üzerine Hasan elimden tuttu ve kaldırdı ve dedi ki: Ey Irak halkı! Bu adam kadar da olamadınız mı? O, benden bir hadis işitti, ancak aslını araştırmadan kabul etmedi. Atâ doğru söylemiş, hadis bu şekildedir ve belli bazı münafıklar hakkında söylenmiştir. 13 Bu rivâyet, bize hadisin aslını araştırma faaliyetine önem veren bazı âlimlerin bulunduğunu ve bunların hadislerin metinlerinde bazı problemlerin olabileceğinin farkında olduklarını göstermektedir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla, aslu l-hadîs ıstılâhının kullanıldığı elimizde ف إ ن م ا ت ر ك ن اه لذ ل ك ه ذ ا Dâvûd, bulunan en eski eser Ebû Dâvûd un (ö. 275/888) Sünen idir. 14 Ebû = Bu hadisi terk etmemizin sebebi hadisin aslının gayr-ı ل ن أ ص ل الح د يث غي ر م ت ص ل و ل ي صح muttasıl olması ve sahîh olmamasıdır demektedir. 15 Aslu l-hadîs kavramını nadir de olsa kullananlardan birisi de İbn Hibbân dır (ö. 354/965). 16 O, bir hadis hakkında aslu l-hadîs mürsel, ref uhâ bâtıl demektedir. 17 Keza diğer bir yerde o, ه ذ ا خ ب ر ب ه ذ ا الل ف ظ ل أ ص ل ل ه = Bu lafız ile bu haberin bir aslı yoktur demektedir. 18 Görüldüğü üzere mütekaddimûn âlimleri eserlerinde aslu l-hadîs kavramını pek nadir kullanmışlardır. Ancak III. ve IV. yüzyıl Hanefi âlimleri ile birlikte bu kavramın kullanımının yaygınlık kazanmaya başladığını söyleyebiliriz. Bunlar arasında özellikle Ebû Ca fer et-tahâvî (ö. 321/933) ve Ebû Bekir el-cessâs (ö. 370/980) dikkat çekmektedir. 19 Şimdi konunun daha iyi anlaşılması bakımından, bu kavramı sık kullanan iki 13 Bu rivâyet en az iki tarikle Muhammed el-muhrim e isnâd edilmektedir. Bkz. Hasen b. Halef el-bezzâz (ö. 246/860), es-sâmin min eczâi Ebî Alî, s. 77; Taberî, Câmî, XIV, 378; İbn Adî, Kâmil, VII, 325. Her ne kadar rivâyet zayıf olsa da bu durum, kavramın hicri II. yüzyılda kullanıldığına dair bir delil olmasına engel değildir. 14 İbn Cemâa, Ahmed b. Hanbel e atfen onun bu kavramı içeren bir sözünü nakletmiş olsa da, elimizde bulunan Ahmed b. Hanbel e ait eserlerde bu ifadeye ulaşma imkânı bulamadık. Rivâyetteki ifade şu şekildedir: aslu hâza l-hadîs ve turukuhu muzdaribetun (İbn Cemâa, İzâhu d-delîl, s. 203). 15 Bkz. Ebû Dâvud, Risâle, s. 34. 16 Bu kavramı nadir de olsa Ebû Zür a ed-dimaşkî (ö. 281/894) (Ebû Zür a, Târîh, s. 718) ve Ukaylî nin (ö. 322/934) (Ukaylî, Duafâ, IV, 242, 369) de kullandığını tespit etmiş bulunmaktayız. 17 İbn Hibbân, Mecrûhîn, I, 225. 18 İbn Hibbân, Mecrûhîn, I, 237. 19 Bizim aslu l-hadîs ve mahfûz kavramları ile ilgili tespitimizle, Keylânî Muhammed Halîfe nin hadislerin metinlerindeki ziyâdeleriyle daha çok fakih muhaddislerin ilgilendiği yönündeki tespiti örtüşmektedir. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Akgün 113 Hanefi âlimin kullanımlarını örnekleriyle beraber ele almaya ve değerlendirmeye çalışacağız. 1. Ebû Ca fer et-tahâvî (ö. 321/933): Yaptığımız araştırmada, Tahâvî nin aslu l-hadîs kavramını senedin aslı anlamında kullandığı gibi, 20 metnin aslı anlamında da kullandığını gördük. Şimdi, onun bu kavramı metin içinde kullanmasını ve metnin aslına işaret etmesini örneklerle açıklamak istiyoruz. Örnek 1: Tahâvî, seferde namazın cemedilmesi bahsinde, öğle ve ikindi namazının vaktinin tek olduğu hususundaki iddialara cevap sadedinde şunları söylemektedir: Enes b. Mâlik in bildirdiğine göre, Rasûlullah bir gün yolculuktan dolayı acele etmek zorunda kaldığından, öğle ile ikindiyi cem etmişti. Gece yolculuk yapmak dilediğinde ise akşam ile yatsıyı cem ederdi. [Bunu da şöyle yapardı] öğle namazını ikindinin ilk vaktine, akşam namazını ise yatsıyla şafak kayboluncaya kadar tehir etmek suretiyle cem ederdi. 21 Dediler ki: Bu hadiste onun öğle ve ikindiyi, ikindi vaktinde kıldığına ve bu iki namazı söz konusu vakitte cem ettiğine dair delil vardır. Bu birinci görüşü savunanlara karşı delil olarak şunları söyleyebiliriz: Ya zikrettiğimiz şekildedir, ya da cem etmenin keyfiyeti ile ilgili kısım, Hz. Peygamber in (sa) değil, Zührî nin sözüdür. Zira o, bu tür açıklamalara çokça yer vermektedir. Binaenaleyh hadisi kendi sözüyle birleştirmek suretiyle rivâyet etmesinden dolayı da çoğu zaman râvi sözleri hadisin bir parçası zannedilir. Ya da ikindinin ilk vaktine ifadesi, ikindi namazının ilk vaktine yakın bir zaman şeklinde yorumlanabilir. Eğer bu hadisin aslı onların dediği gibiyse, bu durumda İbn Ömer 22 ve Hz. Ayşe 23 ona (Enes b. Mâlik e) bu konuda muhalefet etmektedirler 24 Halîfe bunun gerekçesini de, bu lafız değişikliklerinin fıkhi neticeler doğurmasına bağlamaktadır. (Halîfe, Menhecu Darekutnî, s. 375) 20 Örnekleri için bkz. Tahâvî, Müşkil, I, 26, IV, 76; VIII, 65, XIII, 88, XIV, 454; Meâni, I, 371, 387; II, 54, 108, 270. Merfû olarak rivâyet edilen bir hadisin aslının mevkuf olduğu yönündeki tespitleri için bkz. Tahâvî, Meâni, III, 84; IV,182, 344. 21 Müslim, Salâtü l-müsâfirîn, 5 (704); Nesâî, Mevâkît, 43 (594) 22 Nesâî, Mevâkît, 43 (596) 23 İbn Ebî Şeybe, Musannef, II, 206 (8187); Ahmed, Müsned, XLI, 488-489 (25039) 24 Tahâvî, Meâni, I, 163.

114 Mütekaddimûn Âlimlerin Hadislerin Aslını Tespit İçin Tahâvî, öncelikle hadisin metninde bir problem olduğunu düşünmektedir. Ve aslının tespiti konusunda bazı yorumlarda bulunmaktadır. Ancak bu hadisin Enes b. Mâlik ten bu şekildeki naklinin mahfûz 25 olabileceği ihtimalini de inkâr etmemektedir. Örnek 2: Tahâvî, Hz. Ayşe den muhtasar olarak rivâyet edilen oruç keffâretiyle ilgili bir hadise 26 ve aynı hadisin Ebû Hureyre den gelen iki tarikine yer vermektedir. 27 O, Ebû Hureyre den gelen, İmam Mâlik ve İbn Cüreyc in Zührî den naklettikleri bu rivâyetlerin lafızlarından hareketle, oruç keffâreti olarak yerine getirilecek köle azat etmek, iki ay oruç tutmak, altmış fakiri doyurmak şeklinde sayılan şeylerde sıra gözetilmesi gerekmediği, muhayyer olunduğu sonucunu çıkaranlara aynı hadisin diğer rivâyetleriyle karşı çıkmaktadır. Tahâvî, Zührî den gelen bu hadisin aslının, 28 keffâret sırasının gözetildiğini ifade eden hadisin diğer versiyonu 29 olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır. 30 Ayrıca o, yukarıda belirttiğimiz Hz. Ayşe hadisinden Ebû Hureyre hadisinin daha evlâ olduğunu söylemiştir. Zira Hz. Ayşe nin naklettiği olayın öncesini Ebû Hureyre nin muhafaza ettiği halde Hz. Ayşe nin edemediğini belirtmektedir. 31 Örnek 3: Râfi b. Hadîc in belirttiğine göre: Rasûlullah şöyle dedi: Her kim izin almaksızın bir kavmin arazisini ekerse, ona ekimden bir şey verilmez. Ancak ona, bu ekimle ilgili yaptığı masrafları geri verilir. Tahâvî, Himmânî nin bu rivâyetini sonundaki Ancak ona, bu kısmından dolayı illetli bulmakta ve İbn Ebî Şeybe den gelen ziyâdesiz rivâyetin 32 asıl olduğunu kabul etmektedir. 33 25 Mahfûz kavramı hakkında bilgi, ileride verilecektir. 26 Buhârî, Savm, 29 (1935); Müslim, Siyâm, 14 (1112); Ebû Dâvud, Savm, 37 (2394) 27 Mâlik, Siyâm, 9 (1043), 14 (1111), Ebû Dâvud, Savm, 37 (2392) 28 Burada kullandığı ifade şu şekildedir: hâkezâ aslu l-hadîsi llezi ravâhü z-zührî 29 Abdürrezzâk, Musannef, IV, 194 (7457); Buhârî, Savm, 30 (1936); Müslim, Siyâm, 14 (1111); Tirmizî, Savm, 28 (724). 30 Tahâvî, Meâni, II, 59-62. Burada Tahâvî, İmam Mâlik ve İbn Cüreyc in rivâyetlerindeki muhayyerlik ifadelerinin Zührî ye ait olduğunu da belirtmektedir. 31 Tahâvî, Meâni, II, 62. Tahâvî nin, hadisi Hz. Ayşe nin muhafaza edemediği hükmü tartışılır, zira bu durum onun râvilerinden de kaynaklanmış olabilir. 32 İbn Ebî Şeybe, Musannef, IV, 492 (22443) 33 Bkz. Tahâvî, Meâni, IV, 117-118. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Akgün 115 Tahâvî burada hadisteki bir ziyâdeyi tespit ederek hadisin aslını ortaya koymaya çalışmaktadır. 34 2. Ebû Bekir el-cessâs (ö. 370/980): Cessâs ın da, aslu l-hadîs kavramını çağdaşı, Tahâvî gibi çokça kullandığını söyleyebiliriz. O, aşağıda vereceğimiz örneklerde açıkça görüleceği gibi, muhtelif eserlerinde aslu l-hadîs ifadesini Tahâvî yle aynı anlamda kullanmıştır. Örnek 1: Kim bir köleyi azad ederse, malı kendisinindir, ta ki efendisi ona malını [bırakmayı] şart koşmuş olsun. Bu durumda mal efendisine kalır. 35 Hadis hakkındaki fıkhî bazı değerlendirmelerine yer verdikten sonra Cessâs şunları söylemektedir: Ubeydullah b. Ebî Ca fer in bu hadisin ref inde ve metninde hata yaptığı söylendi. Bu hadisin aslı, Eyyûb un Nâfi den naklettiği, İbn Ömer in bir köleyi azad ettiğinde ona malını vermediği yönündeki rivâyettir. [Yukarıdaki] hadisin aslı bu şekildedir 36 Örnek 2: Arafat ın tamamı vakfe yeridir. Arafat tan geçip gidin. Müzdelife nin tamamı vakfe yeridir. Musahhir den geçip gidin. Mekke nin tüm patikaları kurban kesme yeridir. Ayrıca teşrik günlerinin tamamında kurban kesilebilir. 37 Cessâs a göre bu hadisin aslı, aşağıdaki şekildedir: Rasûlullah şöyle dedi: Arafat ın tamamı vakfe yeridir. Yine Mina nın tamamı kurban kesme yeridir. Mekke nin tüm patikaları yol ve kurban kesme yeridir. 38 Hadisin aslı bu şekildedir. Burada Ayrıca teşrik günlerinin tamamında kurban kesilebilir kısmı zikredilmemektedir. Kendisinde bu lafızların yer aldığı ilk hadisteki bu ifade Cübeyr b. Mut im e veya onun altında yer alan bir râviye ait görünmektedir... 39 Örnek 3: 34 Metnin aslına yönelik diğer bazı örnekler için bkz. Tahâvî, Müşkil, IV, 293; Meâni, II, 474; II, 70-71; IV, 6; Ahkâmu l-kur ân, I, 327, 471 35 Taberânî, Mu cemü l-evsat, VIII, 311 (8730). Krş. İbn Mâce, Itk, 8 (2529). 36 Cessâs, Ahkâm, V, 9. Cessâs ın rivâyet ettiği bu hadisi mevkuf olarak rivâyet eden bir kaynağa rastlamadık. Krş. İbn Kudâme, Muğnî, X, 331. 37 Ahmed, Müsned, XXVII, 316 (16751) 38 Ebû Dâvud, Menasik, 64 (1937) 39 Cessâs, Ahkâm, V, 68

116 Mütekaddimûn Âlimlerin Hadislerin Aslını Tespit İçin "ع ن أ ب ي ه ر ي ر ة ع ن الن ب ي ص ل ى للا ع ل ي ه و س ل م ق ال ي ق ول للا ت ع ال ى ي ؤ ذ ين ي اب ن آد م ي س ب الد ه ر و أ ن ا الد ه ر ب ي د ي ا ل م ر أ ق ل ب الل ي ل و الن ه ار." Ebû Hureyre, Hz. Peygamber den (sa): Allahu Teâlâ buyurdu ki: İnsanoğlu zamana söverek beni üzer. Hâlbuki zaman[ı yaratan] benim. Nitekim geceyi ve gündüzü döndürmek benim elimdedir. 40 "ع ن أ ب ي ه ر ي ر ة ع ن الن ب ي ص ل ى للا ع ل ي ه و س ل م ق ال إن للا ي ق ول ل ي ق ول ن أ ح د ك م ي ا خ ي ب ة الد ه ر ف إ ن ي أ ن ا الد ه ر أ ق ل ب ل ي ل ه و ن ه ار ه ف إ ذ ا ش ئ ت ق ب ض ت ه م ا." Ebû Hureyre, Hz. Peygamber den (sa): Allah buyurdu ki: Hiçbiriniz zamana yazıklar olsun demesin. Zira zaman[ı yaratan] benim. Geceyi ve gündüzü ben döndürürüm. Dilersem her ikisini de yok ederim. 41 Cessâs bu iki hadisi zikrettikten sonra şöyle devam etmektedir: Bu iki hadis bu konuda asıldır. Bazı râviler bunun manasını yanlış anlayarak, mana ile nakletmişler. ل ت س بوا etmişlerdir: Bunun sonucunda bu rivâyeti [hatalı olarak] aşağıdaki şekilde ifade zamandır. 42 Zamana sövmeyiniz. Zira Allah الد ه ر ف إ ن للا ه و الد ه ر. Görüldüğü üzere Cessâs bu hadisin ilk iki rivâyetindeki dehr kelimesinin sonunun merfû değil, mensûb okunması gerektiğini savunmuştur. Diğerleri gibi senedi sahîh olan bu üçüncü rivâyeti ise, hadisin aslını, mana ile rivâyetinin bir sonucu olarak, hatalı görmektedir. 43 Netice itibariyle Cessâs, özellikle mezhebi yönden aykırı gördüğü bazı rivâyetler üzerinde durarak, hadisin nakli sırasında, daha çok manâ ile rivâyetin bir sonucu olarak gördüğü hataları tespit etmeye ve hadislerin aslını ortaya koymaya çalışmıştır. 44 Burada şu hususa da işaret etmemiz gerekir ki bazen âlimlerin bir hadisin aslının olmadığını söyledikten sonra (lâ asle lehu, leyse lehû asl gibi), 45 aslu l-hadîs kavramını 40 Buhârî, Tefsîr, 273 (4826); Müslim, Elfâz, 1 (2246/2); Ebû Dâvud, Edeb, 181 (5274). Not: Çeviride Cessâs ın i râbını ve yorumunu esas aldık. Zira o, dehr kelimesinin zarf olarak mansub okunması gerektiğini savunmaktadır. Bkz. Cessâs, Ahkâm, V, 267. İbn Hacer ise bunu, sâhibe d-dehr veya mukallibe d-dehr şeklinde muzafı hazfedilmiş şeklinde yorumlamaktadır. Bkz. İbn Hacer, Feth, X, 565-566. 41 Ma mer, Câmi, XI, 436 (20938); Müslim, Elfâz, 1 (2246/3). 42 Müslim, Elfâz, 1 (2246/5). Benzer lafızlarla Ma mer, (Ma mer, Câmi, XI, 436 (20936), Mâlik, (Mâlik, Kelam, 1 (3608)) ve Buhârî de (Buhârî, Edeb, 101 (6182)) de rivâyet edilmektedir. Ayrıca bkz. Karahan, Zamana Sövmeyi Yasaklayan Hadis, UİFD, s. 463-518. 43 Cessâs, Ahkâm, V, 267. Benzer bir örnek için bkz. Cessâs, Fusûl, II, 260. 44 Metnin aslını tespit ile ilgili diğer bazı örnekleri için bkz. Cessâs, Ahkâm I, 177; IV, 74; V, 45, 157, 160, 340, 347. Senedin aslını tespi için örnekler için bkz. Cessâs, Ahkâm, III, 79; V, 9 www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Akgün 117 kullanmaksızın da hadisin aslını verdiklerini görmekteyiz. Mesela Tirmizî (ö. 279/892) ح د يث غ ي ر م ح ف وظ و ل ن ع ل م ل ه أ ص لا م ن ح د ي ث... zamiriyle), de bir hadisi rivâyet ettikten sonra (atıf = Hadis gayr-ı mahfûzdur. Falancadan rivâyetle onun bir aslının olduğunu bilmemekteyiz ifadesini kullanmaktadır. 46 Dolayısıyla Tirmizî bu hadisin söz konusu senedle aslının olmadığını, gayr-ı mahfûz olduğunu belirtmekle, diğer rivâyetin asıl olduğuna işaret etmektedir. 47 Keza Bezzâr (ö. 292/905) له أ ص ل م ن ح ديث ح م اد = Bu rivâyetin Hammâd tarikiyle bir aslı vardır. 48 demek suretiyle hadisin aslını ortaya koymaya çalışmaktadır. Aynı şekilde Ukaylî nin (ö. 322/934) de ليس له أصل من = [bu senedle] onun bir aslı yoktur dedikten sonra farklı bir sened zikretmesi de buna örnek olarak gösterilebilir. 49 Bazen de kaynaklarda, lâ asle lehû dedikten sonra ma rûf olan şudur denilerek hadisin aslının tespit edilmeye çalışıldığını da görmekteyiz. 50 Nitekim Kâsım b. Sellâm ın (ö. 224/839) bu terimleri şu şekilde kullandığını görmekteyiz: Bazıları Huzeyfe den, onun Mecusi bir kadınla evlendiği ile ilgili şâz bir hadis nakletmişlerdir. Ancak bize göre bunun bir aslı yoktur. Zira ashâbu n-nebî için böyle bir şey tasdik edilemez. Ancak Huzeyfe nin Yahudi bir kadınla nikâhı ma rûftur. Belki de muhaddisin kastı buydu ancak vehimde bulundu. 51 Son verdiğimiz örneklerde de görüleceği üzere aslu l-hadîs kavramının, bazen şâz veya gayr-ı mahfûz kavramlarıyla birlikte kullanıldığı da olmuştur. B. Mahfûz kavramı Lafız olarak, korunan, muhafaza edilen gibi anlamlara gelen mahfûz kelimesi 52 bir hadis terimi olarak, sika bir râvinin, kendinden daha güvenilir bir kişi veya topluluğa yahut diğer bazı unsurlara muhalefet ederek rivâyet ettiği hadisin karşısında yer alan, sahîh kabul edilen rivâyetler için kullanılmıştır. 53 Bununla birlikte terim anla- 45 Ancak bu kavramların daha çok uydurma hadisler için kullanıldığını söyleyebiliriz. Örnekleri için bkz. İbn Main, Târîh, III, 132, 241; IV, 242; Buhârî, Evsat, II, 100, 258; Kebîr, I, 336; IV, 4 46 Tirmizî, Savm, 10 (694) 47 Diğer örnekleri için bkz. Tirmizî, Libâs, 35 (1775); Tefsîr, 6 (3061). 48 Bezzâr, Müsned, IV, 133 (1307) 49 Bkz. Ukaylî, Duafâ, II, 73; III, 431. Bazen Ebû Hâtim de, münkerun, lâ asle lehû min dedikten sonra innemâ erâde diyerek hadisin aslını vermektedir (İbn Ebî Hâtim, İlel, I, 565). 50 Ma rûf sünnet şeklinde, bu kavramı ilk kullananlardan birisi Ebû Yûsuf tur. O, bu kavramı, meşhûr, yaygın bilinen ve birçok tarikten nakledilmiş anlamında kullanmaktadır. Özşenel, Ebu Yûsuf, s. 45. 51 Ebû Ubeyd, Nâsıh, 100. 52 Bkz. Zebîdî, Tâcu l-arûs, XX, 218-223. 53 İbn Hacer, Nüzhe, s. 70, 84. Burada mahfûz/şâz kavramı konusunda ortaya çıkan bir yanlış anlamayı düzeltmemiz gerekmektedir. Aslında mahfûz kavramını ilk kez tanımlayan İbn Hacer dir (Süyûtî, Tedrîb, I, 280). Dolayısıyla mahfûz hadis, şâz hadisin karşısında yer alan hadis derken, burada İbn Ha-

118 Mütekaddimûn Âlimlerin Hadislerin Aslını Tespit İçin mının yanı sıra, kelime manasına bağlı olarak, hadisin bilinen ilk halini ifade eden, aslına uygun, doğrusu, zabtedilen gibi anlamlarda da sıkça kullanıldığı söylenebilir. Ancak kelimenin, müteahhirûn âlimlerin kabul ettikleri, şâz hadisin karşısında yer alan hadis anlamındaki kullanımına hasredilmesi uzun bir zaman almıştır. 54 Görüldüğü üzere, gerek sözlük anlamıyla olsun, gerekse daha sonra kazandığı terim anlamıyla olsun mahfûz kavramı, hadisin aslını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Ancak araştırmamızda biz bu terimi, hadislerin aslını tespit faaliyetleri kapsamında ele alacağımızdan, kullanacağımız kaynaklarda, mahfûz ve gayr-ı mahfûz şeklindeki bir karşılaştırmanın olması önemlidir. 55 Aksi halde, yani bir karşılaştırma olmayıp, kelime yalın olarak bir hadis hakkında kullanılmışsa bunu sözlük anlamıyla kullanıldığına yorduk. Tespit edebildiğimiz kadarıyla, mütekaddimûn âlimleri, gayr-ı mahfûz kavramını, bazı müteahhirûn âlimlerinin kabul ettiği gibi şâz 56 ile müteradif anlamda değil, sözlük anlamından hareketle, hadisin hatasını/illetini ifade etmek üzere, şâz, münker, maklûb, muzdarib vb. hadislerin hepsi için kullandıkları daha umumi bir anlamda kullanmışlardır. 57 Abdülkadir Mustafa el-muhammedî, onların şâz ve münker kavramlarını cer in şâz hadis tanımını esas almak gerekmektedir. Zira ona göre şâz hadis, sadece zapt eksikliği veya çoğunluğa muhalefetle değil, aynı zamanda diğer bazı tercih sebepleri yönüyle de ortaya çıkabilmektedir. İbn Hacer in tanımı şu şekildedir: Güvenilir bir râvinin rivâyetine, zapt üstünlüğü, çok sayıda isnâda sahip olması yönüyle veya tercihi gerektiren diğer sebeplerle kendisinden daha üstün olan bir rivâyetle muhalefet edilirse tercih edilen rivâyete mahfûz, mukabiline şâz denir." (Nüzhe, s. 84). Arapçası: "فإن خولف بأرجح منه : ل م ز يد ضبط أ و كثرة عدد أو غير ذلك من وجوه الترجيحات فالر اج ح يقال له : الم ح فوظ ومقاب ل ه وهو المرجوح ي قال له : الش اذ" Burada mevzubahis olan râvi değil, mervîdir. Nitekim mahfûz ve şâz kavramları hadisin kendisi hakkında kullanılan kavramlardır. Krş. Koçyiğit, Hadis Terimleri, s. 438; Mehmet Efendioğlu, Mahfûz, DİA, 334-335; Aydınlı, Şâz, DİA, s. 385; Düzenli, İllet ve Şâz, Ondokuzmayıs Üniversitesi SBE s. 51. 54 Bkz. Abdülkâdir, Şâz, s. 107-133. Mütekaddimûndan olanlar, şâz, münker ve gayr-ı mahfûzu müteradif kabul etmişler (Abdülkâdir, Şâz, s. 107, 151), şâz ve gayr-ı mahfûz kavramlarını lügavî manalarıyla kullanmışlardır (Abdülkâdir, Şâz, s. 133). 55 Bu karşılaştırma her zaman iki hadis arasında olmayabilir. Bazen Kur ân ve ma rûf/meşhûr sünnete karşı da olabilmektedir. 56 Buradan itibaren şâz kavramını İbn Hacer in tanımını esas alarak kullanacağız. Zira onun bu tanımını, gayr-ı mahfûz kavramını büyük oranda karşılayan tek tanım olarak tespit edebildik. İbnu s-salah gibi diğer âlimlerin tanımı ise, sadece bir râvinin zabt bakımından daha üstün bir râviye muhalefeti şeklindedir (İbnu s-salâh, Mukaddime, I, 79). Ayrıca her ne kadar sonraki âlimler ona nispetle şâz hadis tanımı yapmış olsalar da, İmam Şâfiî nin kendi eserlerinin hiçbirinde şâz kavramını kullanmadığını (Krş. Abdülcevâd, Teferrüd, s. 332), sadece Ebû Yûsuf tan nakillerinde bunu kullandığını tespit edebildik (Bkz. Şâfiî, Ümm, VII, 358, 362, 381). İmam Şâfiî rivâyette, şâz ın tanımını yapmamakta, sikanın tek başına rivâyetinin şâz olduğu yönündeki görüşe itiraz etmektedir. (Bkz. Hâkim, Ma rife, s. 119; Hatîb, Kifâye, s. 141; İbnu s-salâh, Mukaddime, I, 76. Krş. Abdülcevâd, Teferrüd, s. 335). 57 Krş. Abdülkâdir, Şâz, s. 107-133. Zayıfın ziyâdesi anlamında da kullanmışlardır. Ancak sikanın ziyâdesinde, huffâzın nakletmediği bir ziyâdenin nakledilmesini de gayr-ı mahfûz kabul etmişlerdir. Örneği için www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Akgün 119 eş anlamlı kullandığı konusundaki tespitinde haklı olmakla birlikte, 58 kanaatimizce gayrı mahfûz kavramının da şâz ve münker kavramlarıyla eş anlamlı kullanılmış olduğu yönünde bir genellemeye gitmesi isabetli değildir. 59 Zira onların, gayr-ı mahfûz kavramını aşağıda vereceğimiz örneklerde de görüleceği üzere, daha şümullü bir şekilde kullanımları söz konusudur. Bu kullanım genişliğini münker kavramı için de kabul etmek mümkün olmakla birlikte, 60 aynı şeyi, ilk dönem kullanımı diğer ikisi kadar yaygın olmayan, dolayısıyla hangi anlamlarda kullanıldığı yönünde fazla malumat sahibi olamadığımız şâz kavramı için söylememiz mümkün gözükmemektedir. Mahfûz kavramına kaynaklarda ilk olarak Ebû Yûsuf un (ö. 182/798) er-red alâ Siyeri l-evzâî adlı eserinde rastlamaktayız. Burada lügat anlamına uygun olarak korunmuş (sünnet) anlamında, م ن ا ل ث ا ر و السن ة ال م ح ف وظ ة ال م ع ر وف ة = Korunmuş ve bilinen âsâr ve = م ح ف وظ م ش ه ور م ن س ن ة ر س و ل للا )ص( و س ير ت ه anlamıyla, Sünnet, 61 diğer bir yerde de bu Rasûlullâh ın (as) Sünneti ve sîretinde korunmuş ve meşhûr olan budur 62 şeklinde kullanılmaktadır. 63 Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu kavramı Ebû Yûsuf dışında kullanan bazı âlimler şunlardır: Yahya b. Saîd el-kattân (ö. 198/814), 64 İmam Şâfiî (ö. 204/819) ve Muhammed b. Ömer el-vâkıdî dir (ö. 207/822). 65 bkz. Abdülkâdir, Şâz, s. 121. Ancak bunu ihtilâfu l-hadîs alanıyla ilgili görmüşlerdir. Zira ziyâdetü ssika da, sika bir râvinin sikaya ziyâdesi söz konusuyken, burada sikanın sikalara ziyâdesi mevzubahistir. (Bkz. Abdülkâdir, Şâz, 153) 58 Abdülkâdir, Şâz, s. 101. 59 Abdülkâdir, Şâz, s. 151. 60 Bkz. Abdülkâdir, Şâz, s. 47-81. Araştırmamız esnasında mütekaddimûn âlimlerinden bir kısmının bu kavramları eş anlamlı olarak kullanması ve Ukaylî nin, münkerün gayru mahfûzun şeklindeki kullanımının da bu kanaatimizi desteklediğini söyleyebiliriz. Örnekleri için bkz. Ukaylî, Duafâ, I, 65, 93; II, 67, 102, 163, 305. 61 Ebû Yûsuf, Red, s. 49. Araştırmamız esnasında, şâz/gayr-ı mahfûz kavramının Hadisçiler tarafından daha çok hadisin isnâdı için kullanıldığını, buna karşın Ehl-i rey in bu kavramı genelde metin için kullandığını söyleyebiliriz. Krş. Özşenel, Ebu Yûsuf, s. 48-50. 62 Ebû Yûsuf, Red, s. 67. Ebû Yûsuf un mahfûz kavramını şâz mukabilinde kullandığı ile ilgili olarak bkz. Özşenel, Ebu Yûsuf, s. 46, 48. Ayrıca krş. Özafşar, Hadîsi Yeniden Düşünmek, s. 63-64. 63 Mahfûzun karşısında yer alan şâz kavramını ise ilk kullanan Şu be b. el-haccâc tır. (ö. 160/777). Şu be: sana şâz hadis, ancak şâz olan kimselerden gelir. demiştir (Bkz. İbn Adî, Kâmil, I, 151; Hatîb, Kifâye, s. 141). Aynı dönemde İmam Ebû Yûsuf (Bkz. Ebû Yûsuf, Red, s. 105) ve İmam Muhammed (ö 189/805) (Bkz. Şeybânî, Asl, I, 448; IV, 205) ile Abdurrahman b. Mehdî (ö. 198/814) de bu kavramı ilk kullananlardandır (Bkz. İbn Receb, Şerhu ilel, s. 470). III. yüzyıla kadar bu kavramın, isnâd açısından tek râvi kanalıyla gelip, ma rûf/meşhûr sünnete aykırı olan hadis anlamında da kullanıldığını belirtmeliyiz (Düzenli, İllet ve Şâz, Ondokuzmayıs Üniversitesi SBE, s. 47-48). Keza, bu kavramı daha çok Hanefiler kullanmışlardır. Ehl-i hadis ise mahfûz/gayr-ı mahfûz kavramını tercih etmiştir. (Krş. Abdülcevâd, Teferrüd, s. 329-330) 64 Ahmed, İlel, III, 218. Krş. Ukaylî, Duafâ, I, 263

120 Mütekaddimûn Âlimlerin Hadislerin Aslını Tespit İçin 1. İmam Şâfiî (ö. 204/819) İmam Şâfiî, mahfûz terimini bazen sözlük anlamında kullanmakla birlikte, 66 genellikle şâz ın zıttı olarak doğru zaptedilmiş olan anlamında kullanmaktadır. Nitekim o, bu anlamı er-risâle adlı eserinde, Eğer rivâyetler arasında ihtilaf olursa mahfûz olanı delil olarak kullanırız. şeklindeki ifadesiyle ortaya koymaktadır. 67 Aşağıda, onun bu kavramı kullanma şeklini örneklerle göstermeye çalışacağız. Örnek 1: Amra bt. Abdurrahman ın rivâyet ettiğine göre, Hz. Ayşe ye, İbn Ömer in Dirilerin (kendisine) ağlaması yüzünden ölüye azab edilir dediği nakledilmiş, o da buna karşılık İbn Ömer yalan söylememiş, ancak hata etmiş veya unutmuştur. diyerek hadisin aslının şu şekilde olduğunu haber vermiştir: Rasûlullah (sa), ailesi kendisine ağlamakta olan bir Yahudi kadının cenazesine uğradı ve şunu dedi: Onlar, o kadın için ağlıyorlar, hâlbuki ona kabrinde azab edilmektedir. 68 Bu konuda İmam Şâfiî, Hz. Ayşe den, başka bir bağlamda İbn Ebî Müleyke vasıtasıyla gelen diğer bir rivâyete de yer verdikten sonra, 69 Ayşe nin Rasûlullah tan naklettiği rivâyet, Kur ân ve Sünnet in delaletiyle, ondan (sa) mahfûz gibi (eşbeh) görünmektedir. demektedir. Ayrıca Şâfiî, Amra bt. Abdurrahman ın İbn Ebî Müleyke den hıfzının daha iyi olması dolayısıyla, iki rivâyetten Amra nınkini mahfûz olması yönüyle tercihe şayan bulmaktadır. 70 Görüldüğü üzere, İmam Şâfiî burada mahfûz kavramını daha iyi zabtedilmiş anlamında kullanmaktadır. Dolayısıyla o, hadisin muhtemel aslını tespit hususunda Kur ân ve Sünnet ten bazı karinelerin yanı sıra râvilerin zabt gücünü de mukayese ederek hadisin aslını tespit etmeye çalışmaktadır. Örnek 2: 65 Vâkıdî, mahfûz kavramını وهذا غ ل ط والث ب ت ع ندنا الم ح فوظ م ن ح ديث = Bu galattır. Bize göre sabit ve mahfûz olan şudur şeklinde metin için şâz ın mukâbili anlamında kullanmaktadır. (Taberî, Târîh, II, 282). Diğer bir yerde de o, benzer bir biçimde, و الث ب ت ع ن د ن ا ال م ح ف وظ ع ن أ ه ل ال ع ل م = Bize göre sabit olan ve ehli ilimden mahfûz olarak gelen demektedir (İbn Sa d, Tabakât, I, 106). 66 = hadisin başı da sonu da tam ve korunmuştur şeklinde kullanmaktadır ك ان الح ديث الت ام الم حفوظ أو ل ه وآخ ر ه (Şafiî, Risâle, s. 239). 67 Şafiî, Risâle, s. 383. 68 Mâlik, Cenâiz, 12(803); Müslim, Cenâiz, 9 (932). 69 Tayalisi, Müsned, III, 102 (1608); Abdürrezzâk, Musannef, III, 554 (6675); Buhârî, Cenâiz, 32 (1288); Müslim, Cenâiz, 9 (929). 70 Bkz. Şâfiî, İhtilâf, VIII, 648-649. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Akgün 121 İmam Şâfiî, Hz. Peygamber in namazlarında kunut yaptığı, Bi ri Maûne faciasından sonra bunu tamamen terk ettiği yönündeki rivâyete karşı, sadece sabahları kunut yapmaya devam ettiği yönündeki rivâyetlerin Rasûlullah tan (sa) mahfûz olduğunu söylemektedir. Kunutun tamamen terkedilmesini ise hiç kimsenin ondan mahfûz olarak rivâyet etmediğini belirtmektedir. 71 Burada da Şâfiî mahfûz kavramını şâz ın zıttı anlamında kullanmaktadır. Ancak örnekte de gördüğümüz üzere İmam Şâfiî bir hadisin şâz veya mahfûz olmasında, o hadisin aynı sahâbîden gelmesi gerektiği gibi bir şartı dikkate almamaktadır. Yani ona göre şâz veya mahfûz olan Sünnet tir. 72 Örnek 3: Şâfiî, Küsûf namazında Rasûlullah ın kaç kez rükû yaptığı konusundaki ihtilaflı rivâyetlerle ilgili olarak mahfûz olanın, diğer rivâyetlerin de desteklediği İbn Abbas tan gelen, Hz. Peygamber in (sa) iki rekât kıldığı ve her rekâtta ikişer kez rükûya gittiği yönündeki rivâyet olduğunu kabul etmektedir. 73 Burada da İmam Şâfiî mahfûz kelimesini şâz ın zıttı anlamında kullanmaktadır. Bunu yaparken de gerek değişik sahâbîlerin, gerekse aynı sahâbînin rivâyetleri arasında tercihte bulunmaktadır. Netice olarak, fıkıhçı kimliğiyle İmam Şâfiî, mahfûz kavramını hadislerdeki tearuzu gidermek ve aslını tespit maksadıyla birçok kez kullanmıştır. Ayrıca, mahfûz kavramını, sadece sikanın kendisinden daha sika olanlara muhalif olarak rivâyet ettiği hadisin (şâz) karşısındaki hadis olarak görmemiş, 74 dinin asıllarını da dikkate alarak (Kur ân ve Sünnet) hadislerin tearuzu halinde tercih ettiği hadis hakkında da bu kavramı kullanmıştır. 71 Şâfiî, İhtilâf, VIII, 653. 72 Nitekim o, bir yerde sünnetü l-mahfûzetü l-ma rûfe ifadesini kullanmaktadır. Bkz. Şâfiî, Ümm, VII, 364. 73 Şâfiî, İhtilâf, VIII, 639. Diğer örnekler için bkz. Şâfiî, İhtilâf, VIII, 639, 647-648, 672, 679; Ümm, IV, 174; VII, 364. İmam Şâfiî bazen hadisin gayr-ı mahfûz olduğunu belirtmiş, ancak aslını ortaya koymamıştır. Bunu belirtirken de hadisin Kur ân ve Sünnet e aykırı olmasını gerekçe göstermiştir. Mesela İmam Şâfiî aslını tespit etmemekle birlikte, namazı kadın, köpek ve eşeğin bozduğu yönündeki hadisi gayrı mahfûz kabul etmiştir (Şâfiî, İhtilâf, VIII, 623). Binaenaleyh, gayr-ı mahfûz hadiste aynı hadisin değişik varyantları söz konusu olabileceği gibi, bazen de hadisin Kuran ve meşhûr sünnet gibi diğer asıllara aykırılığı da söz konusu olabilmektedir. Nitekim Abdullah Aydınlı da buna dikkat çekerek, Şâzzın tanımında yer alan aykırılık [muhalefet] kaydı, ilk dönemlerde mevcut bilgi ve uygulamalara aykırılık şeklinde anlaşılmıştır. demektedir (Aydınlı, Şâz, DİA, s. 385). 74 İmam Şâfiî den nakledilen tanımı esas alan İbnu s-salah gibi âlimlerin tarif ettiği şâzda sadece sikanın sikaya muhalefeti söz konusuyken, İbn Hacer in tanımında başka unsurlar da vardır. Bkz. dipnot 53.

122 Mütekaddimûn Âlimlerin Hadislerin Aslını Tespit İçin 2. Ebû Ubeyd Kâsım b. Sellâm (ö. 224/839) Mahfûz kavramını ilk ve en yaygın olarak kullananlardan birisi olan Ebû Ubeyd bu kavramı kelime anlamına uygun olarak doğrusu, aslı anlamında kullandığı gibi, 75 şâz ın zıttı olarak mahfûz (doğru zabtedilmiş) anlamında da kullanmaktadır. 76 O da, mahfûz u diğerleri gibi, hem hadisin isnâdı, 77 hem de metni için kullanmaktadır. Aşağıda Ebû Ubeyd in bu kavramı, hadis metninin aslını tespit yönündeki kullanımlarını örneklerle sunmak istiyoruz. Örnek 1: Ebû Ubeyd, Hz. Ali den rivâyet edilen bir hadis hakkında şöyle demektedir: Mecûsîlerin Ehli-i kitab tan sayıldıkları ile ilgili Hz. Ali den rivâyet edilen hadislerin mahfûz olduğunu sanmıyorum. Eğer bu haberin aslı olsaydı, Hz. Peygamber (sa) onlarla nikâhlanmayı ve kestikleri hayvanın etini yemeyi haram kılmazdı. 78 Ebû Ubeyd de, mahfûz kelimesini İmam Şâfiî nin kullandığı anlamda kullanarak, bu hadisi ma rûf/meşhûr Sünnet e aykırı olduğu gerekçesiyle gayr-ı mahfûz kabul etmiştir. Ancak o, burada hadisin hiçbir aslının olmadığını söylemektedir. Aşağıda bizim konumuza daha uygun olmaları bakımından hadisin aslının söz konusu edildiği diğer örneklere yer vermek istiyoruz. Örnek 2: Bedir savaşında, Sa d b. Ebî Vakkâs ın öldürdüğü kişinin Saîd b. el-âs mı yoksa el-âs b. Saîd mi olduğu yönünde ihtilaf edilmiştir. Böylesi hadislerde yanlış olan rivâyete maklûb denilmiştir. 79 Ebû Ubeyd e göre, mahfûz olan rivâyet, öldürülenin el-âs b. Saîd in olduğu yönünde bilgi veren rivâyettir. 80 Örnek 3: 75 Ebû Ubeyd, Emvâl, 95, 544, 559, 560, 577, 676. 76 Ebû Ubeyd, Garîbü l-hadîs, III, 397, 443; Emvâl, 30, 46, 90-93, 166, 419, 452, 469, 577, 589, 606, 700, 706, 722-723. 77 Örnekleri için bkz. Ebû Ubeyd, Tuhûr, s. 179, 331. 78 Ebû Ubeyd, Emvâl, 42, 653. 79 Bkz. Aydınlı, Hadis Istılahları, s. 168-170. 80 Ebû Ubeyd, Emvâl, s. 382. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Akgün 123 Ebû Ubeyd, Kur ân üç harf üzere inmiştir hadisi 81 mahfûz değildir. Mahfûz olan yedi harf üzere indiği rivâyetidir. 82 Zira o meşhûr olandır. demek suretiyle hadisin aslını ortaya koymuştur. 83 O, mahfûz kavramını, ihtilaflı olan rivâyetler arasında bir tercihte bulunarak, doğru zabtedilmiş (mahfûz) olanın hangisi olduğunu ifade etmek üzere kullanmaktadır. Ebû Ubeyd ayrıca bu kavramı, Garîbu l-hadîs adlı eserinde, kelimelerin aslını (doğru şeklini) tespit sadedinde de çokça kullanmıştır. 84 3. Buhârî (ö. 256/870) Buhârî, mahfûz kelimesini metni mahfûz/gayr-ı mahfûz hadisler şeklinde kullanmakla birlikte, 85 daha çok senedi mahfûz/gayr-ı mahfûz hadisler için kullanmaktadır. 86 Zira bu kavram genellikle fıkhî/mezhebi yorumlarda ve ihtilaf ilminde kullanılmıştır. Bu yüzden, namazda ara tekbiri almanın fıkhî hükmünü ele aldığı bir eserinde böyle bir tenkide rastlamaktayız. O, İbn Ömer den gelen, Hz. Peygamber in secdeden kalkarken de, ara tekbir aldığı ile ilgili ziyâdeli rivâyet karşısında, çok sayıda güvenilir râvinin ziyâdesiz rivâyetlerinin mahfûz olduğunu söylemiştir. 87 Buhârî nin mahfûz kavramını kullanımından, bununla hadisin sıhhatini değil de, 88 bilinen ilk aslı kastettiğini açıkça görebilmekteyiz. Mesela o, bir hadis hakkında Sahîh olan mürsel şeklindeki rivâyetidir. Muttasıl şeklindeki rivâyeti ise mahfûz değil- 81 Ahmed, Müsned, XXXIII, 393 (20262). 82 Ma mer, Câmi, XI, 219 (20370); Buhârî, Fedâilu l-kur ân, 4 (4991). 83 Ebû Ubeyd, Fedâilu l-kur ân, s. 339 84 Bu dönemde mahfûz kavramını nadir olarak kullananlardan, İbn Sa d ın (ö. 230/845) bu kavramı sadece bir yerde kullandığını tespit edebildik. O da, Ebû Avâne (ö. 176/792) hakkında söylediği onun kitaptan rivâyet ettikleri mahfûzdur. ifadesidir ki, görüldüğü üzere kavramı burada kelime anlamıyla kullanmıştır (İbn Sa d, Tabakât, VII, 212). Yahya b. Maîn (ö. 233/848) ise mahfûz kavramını tespit edebildiğimiz kadarıyla sadece iki yerde, leyse bi mahfûzin = aslı muhafaza edilememiş şeklinde olumsuz formuyla kullanmaktadır. Bkz. Yahya b. Maîn, Târîh (ed-devrî), III, 229, 576. 85 Buhârî, Kurretü l-ayneyn, s. 28, 30, 58, 60. 86 Örnekleri için bkz. Buhârî, Evsat, I, 270; Kebîr, I, 325, 390; Tirmizî, Zekât, 17 (644); Hac, 6 (815); Cihâd, 23 (1701); İlel, s. 48, 71, 153, 154, 164, 175, 220, 231, 239, 281, 351. Abdülkâdir e göre, Buhârî, müteahhirinden farklı olarak, gayr-ı mahfûz lafzı ile lügavî manasından hareketle, sikanın ve zayıfın muhalefetini, sika ve zayıfın teferrüdü, hadisin meşhûr olmaması gibi durumları kastetmektedir (Bkz. Abdülkâdir, Şâz, s. 114). 87 Buhârî, Kurretü l-ayneyn, s. 58. 88 Buhârî bu kelimeyi, nadir de olsa sözlük anlamıyla da kullanmıştır. Mesela o, bir râvinin adının tespiti konusunda adı doğru zabtedilmiş mi? bilmiyorum demektedir (Buhârî, Evsat, I, 154). Keza bir hadis hakkındaki sahîh mi? sorusuna, umarım ki mahfûzdur (doğru zaptedilmiştir) şeklinde cevap vermiştir. (Tirmizî, İlel, s. 135).

124 Mütekaddimûn Âlimlerin Hadislerin Aslını Tespit İçin dir. demektedir. 89 Dolayısıyla o, burada sahîh i kelime anlamıyla kullanmaktadır. 90 Zira bilindiği üzere mürsel hadis, zayıf hadis çeşitlerindendir. Mahfûzu da sahîh anlamında değil, hadisin bilinen ilk aslı anlamında kullanmaktadır. 91 Onun hadisin sıhhati ile bu kavramı ayrı mütalaa ettiğini, bir hadis hakkındaki إن ك ا ن هذا محف وظا ف إ نه ح سن = eğer bu şekliyle mahfûzsa (asılsa), bu durumda onun sıhhat derecesi iyidir (hasendir) şeklindeki hükmü de göstermektedir. 92 Buhârî gayr-ı mahfûzun karşısında, mahfûz olanı ortaya koymak isterken eşbeh veya esahh terimlerini de kullanmaktadır. Mesela o, Leys in hadisi daha eşbeh. Abdülhamid in hadisi ise mahfûz sayılmaz. şeklinde bir ifade kullanmaktadır. Ancak Tirmizî, Leys in söz konusu rivâyeti hakkında mürsel (yani munkatı) hükmü vermektedir. Dolayısıyla burada eşbeh kavramıyla da mahfûz da olduğu gibi hadisin sahîhliği değil, rivâyetin aslına uygun olarak doğru şekilde nakli kastedilmektedir. 93 Aynı şekilde Buhârî, Zührî den mürsel olarak gelen hadisin Enes e dayandırılmasını gayr-ı mahfûz bulmaktadır. 94 Buhârî bunun hatalı olduğunu ve kaynağının Muhammed b. Bekir olduğunu söyledikten sonra, Zührî nin mürseli için ise esahh demektedir. 95 Netice itibariyle Buhârî mahfûz kavramını değişik anlamlarda kullanmış olmakla birlikte, hadisin aslını tespit anlamında diğer hadisçiler gibi hemen hemen sadece isnâd için kullanmıştır. Zira bu kavram yukarıda da belirttiğimiz üzere, daha çok hadisler arası teâruzu giderirken veya fıkhî istidlallerde bulunulurken metin hakkında kullanılmaktadır. 96 4. Müslim (ö. 261/875) Araştırmamızla ilgili en önemli kaynaklardan birisinin, İmam Müslim in Kitabu t- Temyîz adlı ilel türü eserinin olduğunu öncelikle belirtmeliyiz. Zira o, bu eserinde hadislerin rivâyetinde meydana gelen hatalar üzerinde durmuş ve bunların aslını ortaya koymaya çalışmıştır. Bu durumu, eserinde kullandığı bâb başlıklarından bile kolayca 89 Tirmizî, İlel, s. 264. 90 Buhârî nin sahîh kavramını doğrusu/aslı anlamında kullandığı diğer bir yer için bkz. Tirmizî, Nikâh, 33 (1128). 91 Krş. Cedî, Tahrîr, II, 901. 92 Buhârî, Kebîr, I, 390. Keza Buhârî ye sorulan bir hadis hakkında cevaben o, hüve hadisun mahfûzun dedikten sonra ravilerinden Abbâd b. Mansûr sadûktur demektedir. Tirmizî, İlel, s. 287. 93 Tirmizî, Nikâh, 3 (1084). 94 Tirmizî, Cenâiz, 26 (1009). 95 Tirmizî, Cenâiz, 26 (1010). 96 Nitekim Buhârî de bu kavramı metin hakkında sadece, fıkhî içerikli bir eser olan Kurretü l-ayneyn bi refi l-yedeyn fi s-salât adlı eserinde kullanmaktadır. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Akgün 125 anlayabilmekteyiz. Nitekim eserin daha ilk başlığı Hadisin tahammül ve edasında tedbirli olmak, onu ziyâde ve noksanlıklardan korumak şeklindedir. Kitabın diğer bazı bâb başlıkları ise şunlardır: Metninde galat olduğu halde nakledilen hadisler, İsnadı hariç, metninde vehm olduğu halde nakledilen haberler, hem isnâdında, hem de metninde vehm olduğu halde nakledilen haberler, metninde vehm olan hadis, metni mahfûz olmayan bir haber. 97 Müslim, mahfûz kavramını daha çok olumsuz formuyla, 98 münker/şâz hadisin karşısındaki hadis anlamında kullanmıştır. Aşağıda onun hadisin aslını ortaya koyma girişimlerinden bazı örnekler vermek istiyoruz. Örnek 1: İbn Şihâb ın rivâyet ettiği bir hadiste Rasûlullah ın sehiv secdesi yapmadığı yö- و خ بر اب ن شه اب ه ذ ا ف ي ق ص ة ذ ي ال ي د ي ن و ه م غير م ح ف وظ ل ت ظاهر ا لخبار Müslim, nündeki haber 99 hakkında haberle- = Rasûlullah tan (sa) bu konuda gelen sahîh الص ح اح ع ن ر س ول للا صلى للا ع ل ي ه و سلم ف ي ه ذ re karşı olması dolayısıyla, İbn Şihâb ın Zülyedeyn kıssası ile ilgili haberi hatalıdır ve mahfûz değildir. dedikten sonra bu konudaki mahfûz olan metne sahip, 100 muhtelif sahâbîlerden gelen şâhid niteliğindeki rivâyetlere yer vermiştir. 101 Örnek 2: Müslim, namazda İbn Abbas ın Hz. Peygamber in (sa) sağında durduğu, bunun üzerine onu soluna çektiği ile ilgili rivâyeti, 102 sika râvilerden gelen sahîh haberlerin 103 bu haberin hilafına oldukları için, galat ve gayr-ı mahfûz olarak nitelendirmektedir. 104 Örnek 3: Müslim, Ebû Kays ın Hüzeyl b. Şurahbîl aracılığıyla Muğire b. Şube den naklettiği و م س ح على الج ور ب ي ن والن ع ل ي ن ت و ض أ şeklindeki metne sahip rivâyeti 105 gayr-ı mahfûz bulmaktadır. Zira Muğire den gelen bütün hadislerin metinlerinde, والن ع ل ي ن الج ور ب ي ن yerine, 97 Müslim, Temyîz, s. 172-220. 98 Sadece iki yerde yalın olarak kullandığını tespit edebildik. Müslim, Temyîz, s. 214, 219. 99 Ebû Dâvud, Salât, 194 (1013) 100 Bunları o, er-rivâyât el-meşhûra el-müstefîda olarak nitelendirmektedir. 101 Müslim, Temyîz, s. 182-183 102 İbn Ebî d-dünya, Teheccüd, I, 289. 103 Mâlik, Sehiv, 14 (396); Buhârî, Vudu, 36 (183); Müslim, Salâtü l-müsâfirîn, 26 (763). 104 Müslim, Temyîz, s. 183-185. O, Câbir den gelen başka bir hadisi de buna şahit göstermektedir. (Temyîz, 185). 105 Ebû Dâvud, Tahâre, 59 (159); Tirmizî, Tahâre, 74 (99).

126 Mütekaddimûn Âlimlerin Hadislerin Aslını Tespit İçin sadece ن الخ ف ي kelimesi geçmektedir. 106 Dolayısıyla o, hadisin aslının bu şekilde olması gerektiğini kabul etmektedir. Müslim, hatanın kaynağının diğer bazı haberlerinde de ehl-i ilim tarafından münkerleri tespit edilen Ebû Kays olduğunu belirtmiştir. 107 Görüldüğü üzere Müslim de mahfûz kavramını daima olumsuz formuyla, sika veya zayıf bir râvinin diğer sikalara muhalefeti sonucu ortaya çıkan hatalı hadis hakkında kullanmıştır. 108 5. Ebû Hâtim er-râzî (ö. 277/890) Ebû Hâtim de bu kavramı, hadisler hakkında hüküm verirken şâz ın karşıtı olarak kullanmıştır. Nitekim ona (seneddeki) bu ziyâdesiyle mahfûz mu? diye sorulduğunda, o da cevaben, muhalefet edenler daha âlim ve hâfız demiştir. 109 Dolayısıyla âlim ve hâfız olanlara muhalefet edenin ziyâdesini mahfûz kabul etmemiştir. Keza başka bir yerde o, bir hadisin senedini tenkid ederek, Ümmü Seleme ye nispet edilen bir hadis hakkında, bana göre gayr-ı mahfûzdur. Zira Talha nın bunu Ümmü Seleme den işittiğini zannetmiyorum. Bu daha çok Ka bü l-ahbâr ın sözüne benzemektedir demek suretiyle isnâdın aslının başka birisinden olabileceği yönünde fikir beyan etmektedir. 110 Ebû Hâtim er-râzî de mahfûz kavramını, hadisin sıhhatini açıklamak için değil, aslını (bilinen ilk hali) ifade etmek için kullanmıştır. Mesela: an Câbir ani n-nebî şeklinde mahfûz mu? sorusuna, hayır, sahîh olan mürsel şeklindedir diyerek cevap vermiştir. 111 Görüldüğü üzere o da Buhârî gibi, bazen sahîh kelimesini asıl (mahfûz) anlamında kullanmaktadır. Nitekim başka bir yerde de Ebû Hâtim, oğlunun İbn Abbas tan nakli mahfûz mu (doğru mu)? şeklindeki sorusuna Evet şeklinde cevap vermektedir. Devamında, O halde bu hadis sahîh mi? diye sorduğunda ise, râvilerinden Avsece nin meşhûr olmadığını belirterek, sahîh olmadığına işaret etmektedir. 112 Yani ona göre hadisin İbn Abbas a nisbeti mahfûz, ancak hadisin kendisi sahîh değildir. Bu doğrultuda o, başka bir yerde de, Mahfûz olsa da bu hadis hasendir. demek suretiyle 113 106 Tayâlisî, Müsned, II, 70 (726); Buhârî, Vudû, 35 (182). 107 Müslim, Temyîz, s. 202-203. Müslim in gayrı mahfûz kavramını kullandığı diğer örnekleri için bkz. Müslim, Temyîz, s. 207-208, 208-209; 212-214, 219. 108 Krş. Abdülkâdir, Şâz, s. 117. Ebû Zür a er-râzî (ö. 264/878) de, mahfûz kelimesini şâz/münker karşıtı anlamında kullanmaktadır. Bununla birlikte olumsuz halini, leyse hâza l-hadîsu mahfûzun şeklinde zayıf hadis anlamında kullandığını da söyleyebiliriz.(ibn Ebî Hâtim, İlel, I, 462; IV, 541). 109 İbn Ebî Hâtim, İlel, II, 268-269. 110 İbn Ebî Hâtim, İlel, VI, 476. 111 İbn Ebî Hâtim, İlel, III, 471. 112 İbn Ebî Hâtim, İlel, IV, 564-565. 113 İbn Ebî Hâtim, İlel, VI, 13. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org