Sayfa: 1
Sayfa: 2 Tezat
Sayfa: 3 TEZAT * 1. Tezat: Çelişki, Terslik, Zıtlık
Sayfa: 4
Sayfa: 5 Tezat ın iş bu ikinci temsili 1 bin dokuz yüz on dokuz senesi Mart ında İstanbul da Sabah Matbaasında iki bin nüsha olarak tab 2 edilmiştir. 1. Temsil: Örnek 2. Tab: Basım
Sayfa: 6
Sayfa: 7 FİHRİST Sayfa Mukaddime * (Birkaç Hatıra) 5 Uşşaki Hait Ziya ** Bey Efendiye 21 İzzet Melih 24 Tezat: Behire ve Naşid 29 Köyde Bir Balo 63 Aşk 88 İki Genç Kız 121 Muammayı İstanbul 145 Bir Münakaşa 179 Devre-i Tereddüd 194 Mantık-ı Hadisat 211 Buhran 239 Uzaklaşırken 248 *Halit Ziya Uşaklıgil **Mukaddime: Giriş, Önsöz
Sayfa: 8
Sayfa: 9 LÜTFEN BU PAKETİN ÜZERİNDEKİ KARTLARI VEYA ETİKETİ ÇIKARMAYINIZ. TORONTO ÜNİVERSİTESİ KÜTÜPHANESİ
Sayfa: 10
Sayfa: 11 İZZET MELİH TEZAT HİKAYE Uşşâki Zade Halid Ziya Bey in bir takrizini 1 ve Müellifin 2 yeni bir mukaddimesini 3 havidir 4. İkinci Baskı (Üçüncü ve dördüncü bin) İstanbul Sabah Matbabası 1919 1. Takriz: Beğeni 2. Müellif: Yazar 3. Mukaddime: Önsöz, giriş. 4. Havi: İçeren
Sayfa: 12
Sayfa: 13 TEZAT
Sayfa: 14
Sayfa: 15 MÜELLİFİN DİĞER ESERLERİ Leyla ------ Temaşa 1, bir fasıl (Almanca ve İspanyolcaya tercüme edilmiş, Almanya, Avusturya ve Cenubi 3 Amerika da oynanmıştır. Antre ----- Temaşa, beş fasıl 2. (Şükrü Ganim in Fransızca eserinden mütercem 4.) Sermed ---- Hikaye. (Muharriri 5 tarafından Fransızcaya iktibas 6 edilen bu eser yakında İsviçrede dahi neşrolunacaktır. 7 Kadın Sesi----- Küçük Hikayeler Hüzün ve Tebessüm ----- Mensur 9 Şiirler. Neriman --- Temaşa. Üç Fasıl İleride İntişar 8 Edecek Olan : 1. Temaşa: Piyes, Tiyatro 2. Fasıl: Perde, ara 3. Cenub: Güney 4. Mütercem: Tercüme edilmiş 5. Muharrir: Yazar 6. İktibas: Alıntı 7. Neşr: Yayımlama 8. İntişar: Yayınlama 9. Mensur: Manzum olmayan nesir halindeki yazı. Bunun mânaca çok güzel ve şiir gibi ahenkli yazılmış olanına "mensur şiir" denir.
Sayfa: 16
Sayfa: 17 İZZET MELİH TEZAT HİKAYE Halid Ziya Uşaklıgil Bey in bir takrizini ve Müellifin yeni bir mukaddimesini havidir. İkinci Baskı (Üçüncü ve dördüncü bin) İstanbul Sabah Matbabası 1919
Sayfa: 18
Sayfa: 19 Her hakkı mahfuz ve müellife aittir.
Sayfa: 20
Sayfa: 21 MUKADDİME * ---- Birkaç Hatıra ---- Tezat ın bu ikinci basımını hazırlarken bir takım tadilat ile- eserimin bazı kısımları beni hüzünlendirdi. Naşit in vatanına ait emelleri ve hararetli sözleri bu günkü netice ile o kadar müthiş bir tezat teşkil ediyor ki payansız 1 bir keder ve derin bir ümitsizlik duymak için hissiz veya sade dil 2 olmak lazım.! İşte bu acı duygularla yazdığım mukaddime evvela muhayyel 3 kardeşim Naşit ile hasbihal 4 tarzında idi, ve şöyle başlıyordu: Hikayemin tarihi cereyanı 5 olan 1906 senesinden beri yaşadığımız vakayı 6 düşünüyorum da memleketimizi sarsan, parçalayan ve ufaltan, milletimizi fakir, bitab 7 ve bezgin düşürüen bütün felaketlerin mesuliyeti sana evet, hüsnü niyetli lakin sathi 8 ve seciyesiz kardeşim Naşit,- sana ve senin gibilere atfediyorum; (seni hüsnü niyetli ve namuslu telakki ediyorum, zira böyle olmayan refiklerin 9 şayanı hitab değil.) Sen bundan oniki sene evvel Batum da bulunduğun zaman Rusların asrı dide 10 düşmanlarını düşünerek isyan ediyor, kalbin kin ve intikam ile doluyordu. Bu hislerin ne derece âli 11 olduğunu ben de söylüyorum. Ancak bu hisler vâsi 12 bir gayrete haklı ve istikametli bir idareye riyasız ve teceddüt perest 13 bir siyasete müstenid 14 olmaktan ziyade muzir olur; nasıl ki maalesef oldu 1. Payansız: Sonsuz 2. Sade dil: Aptal, Bön 3. Muhayyel: Hayalperest 4. Hasbihal: Sohbet 5. Tarihi Cereyan: Tarihi Akış. 6. Vaka: Olay 7. Bitab: Yorgun. 8. Sathi: Yüzeysel. 9. Refik: Dost, arkadaş. 10. Asrı Dide: Çağın Gözdesi 11. Âli: Yüce, Büyük 12. Vâsi:Geniş 13. Teceddüd Perest: Yenilik sever 14. Müstenid: Dayanma, güvenme. Mukaddime: Giriş, Önsöz
Sayfa: 22
Sayfa: 23 Bunları ayniyle sen de düşünmüştün Naşit; ve tâ o zaman mesela- demiştin ki: medeni bir devlet olmak, Avrupadan kovulmak istersek Avrupalıları misal alarak mütemadi 1 bir sa y 2 ile çalışmalıyız. Onların usüllerini, örf ve adetlerini hatta fikir ve hislerini kabul etmeliyiz. Bir taraftan en medeni milletlerin kanunlarını taklid ve tatbike kalkışır, diğer taraftan en ibtidai 3 ve mürteci 4 fikirlere sadık kalmakta inat edersek ne olur bilir misiniz? Programsız, istikametsiz, karma karışık bir mazhake 5 ki çok geçmeden kanlı bir haile 6 olmaya mahkum.! Tekmil hatalarımız telhis 7 eden bu sözleri on iki sene evvel bağıran sen, Naşit, niçin hayatı siyasiyende bu kadar aksi hareket ettin ve niçin mazhakenin bu günkü korkuç haile olmasına yardım ettin? İşte ben sana bunu sebeplerini pek açık söyleyeyim: Tamamen müstakil 8 kalmış bir kalem sahibinin bu samimi ve garezsiz 9 ifadeleri belki seni hususu ile muakkiblerini 10 layıkı ile düşündürür. Bu satırları yazalı iki ay oldu. Etrafıma baktım ve bu tarzda bir hasb-i hali lüzumsuz görerek müsveddeleri 11 ateşe attım. Maziye ait pürfeveran 12 bir gazab ve ati için bir hararet, bir azimle karalanmış olan kağıtların yanmasını seyreden gözlerim yaşardı: Bin su-i te vile 13 uğrayacak olan münferid 14 bir ses eksik olsun. Dedim ve Sanat ın ulvi, pâk 15 ve müstakil muhitinde yaşamayı yine tercih ettim. O halde bu hasb-i hal, yalnız edebiyata münhasır 16 olacaktır. * * * 1. Mütemadi: Sürekli 2. Sa y: Çok Çalışma 3. İbtidai: İlkel 4. Mürteci: Gerici 5. Mazhake: Gülünç 6. Haile: Trajedi 7. Telhis: Özet 8. Müstakil: Bağımsız 9. Garez: Kin 10. Muakkib: Takip eden 11. Müsvedde: Karalama 12. Pürfeveran: Coşkulu 13. Su-i Te vil: Kötüye yorma 14. Münferid: Ferdi, bireysel 15. Pâk: Temiz 16. Münhasır: Yalnız bir kimseye veya bir şeye mahsus olan.
Sayfa: 24
Sayfa: 25 1904 Senesi yazıda idi. Mekteb-i Sultani 1 tatilini zevcinin 2 memuriyeti dolayısıyla Batum da bulunan hemşiremin 3 yanında geçirmeye gitmiştim. Yedi sene evvel geriden gelirken yapmış olduğum son seyahatten beri ilk defa olarak İstanbul dan çıkıyordum. Artık sevincimi tasavvur edersiniz. Meserretim 4 Batum da geçirilen üç ay zarfında hiç lekelenmeyecekti. Eğer o hoş gezmelerle eğlenmeler diğer bir ecnebi 5 şehrinde vaki olsaydı. Halbuki geniş ve temiz sokaklarını, muntazam ve kargir 6 binalarını, ticari ve iktisadi zenginlikliğini gıbta 7 ile temaşa ettiğim yer Batum du, yani o tarihte!- son felaketlerimizi temsil eden belde idi. Yeni bir muhitte hür ve latif 8 bir ömür süren on yedi yaşında bir mekteplinin acı hatırât-ı tarihiye 9 ile mahzun olduğunu hikaye etmek belki ca li 10 görünür. Fakat o mektepli dünyaya gözünü açar açmaz Girit ihtilalini görmüş, kendi memleketinin ecnebiler tarafından işgal edilmesi elemini tatmış, fazla hassas bir Türk çocuğuydu. İşte bu Batum seyahatinin mütebayin 11 ve rengin 12 tahassusatından Maziye Rağmen namında 13 bir hikaye doğdu. Uzunca ilk tecrüb-i edibem 14 olan Maziye Rağmen 1905 Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında yazıldı. Bu romanda Naşid, genç kızın mazisinde bir kabahat bulunduğunu bildiği halde, nihayet Miliça ile evleniyor ve kitap şu şairane levha ile kapanıyordu: Naşid kapıya doğru gitti; lakin çıkmadan bir müddet durdu ve bir şu le-i saadetle 15 parlayan gözleriyle kollarındaki çocuğunu mübtesimane 16 temaşa eden anneye, kendisi için herşey, herşey olan o pür-şiir 17 kadına baktı. Bu nigah-ı 18 sevdanın davetiyle Miliça 1. Mekteb-i Sultani: Galatasaray Lisesi 2. Zevc: Koca 3. Hemşire: Kız kardeş 4. Meserret: Sevinç 5. Ecnebi: Yabancı 6. Kargir: Taş Ve Tuğladan Yapılan Bina 7. Gıbta: İmrenme 8. Latif: Mülâyim. Yumuşak. Nâzik. Şirin. 9. Hatırat-ı Tarihiye: Tarihte kalmış Anılar 10. Ca li: Uydurma, samimi olmayan, sahte, düzme ve taklid. 11. Mütebayin: Birbirine uymayan. Birbirine zıt olan. Birbirinden ayrı. 12. Rengin: Renkli, boyalı. Parlak. Hoş. Süslü 13. Tahassus: Müstakil, özel 14. Tecrübe-i Edibe: Sanatsal Deneyim 15. Şu le-i Saadet: Mutluluk Ateşi 16. Mübtesimane: Gülümseyerek, tebessüm ederek. 17. Pür şiir: Duygu yüklü 18. Nagâh: Bakmak, nazar etmek. Bakış
Sayfa: 26
Sayfa: 27 gözlerini kaldırdı; karı koca cihan-ı hissiyat ile mâli 1 uzun bir nazarla 2 bakıştılar ve aynı zamanda ellerini dudaklarına götürerek biribirlerine bir buse-i aşk 3 ve minnettarı 4 yolladılar 1905 senesinde Maziye Rağmen tabii neşredilemezdi. Elyazımı ihtiva eden defter evden eve dolaştı; uzaktan ve yakından edebiyata mensub bir çok kimse tarafından okundu ve itina ile hıfzettiğim müteaddid mektuplara mevzu teşkil etti. Bunlar meyanında Tevfik Fikret, Halit Ziya, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Hüseyin Hami ve Ahmet Samim Beylerin iltifat ve tenkitleri vardı. Tâ o zamandan beri himayekar 5 dostluğunun minnettarı olduğum üstadım Halit Ziya yı bana Maziye Rağmen tanıttırdı: Mektepte Sanat İlahe sinin aynı heyecan-ı aşk ile toplanmış birkaç arkadaştık. Ahmet Haşim, Refik Halit, Hamdullah Suphi, Emin Bülent, Abdulhak Şinasi ve Tahsin Nahit bu zümreden bulunuyorlardı. Birbirimizin yazılarını okur, bazen mübalağa 6 ile metheder 7 ve ekseriya yine mübalağalı tenkit 8 ederdik. Hatta münakaşatımızın birkaç defa şiddetli münazaralara müncer 9 olduğunu hatırlar gibiyim! Çünkü hepimiz delikanlı her aşık gibi hassas, kıskanç, mutaassıb idik. Maziye Rağmen epey zaman mahfil 10 edebimizin musahebelerine 11 sermaye oldu. Bir gün aziz refikim Hamdullah Suphi hikayemi götürüp Halit Ziya ya takdim etmemi söyledi. Hamdullah Aşk-ı Memnu müellifine zaten benden bahsetmiş ve bir iki mensur şiirimi göztermişti. Memnun, mahbub 12, ve endişeli olarak Galata ya hayatımda esaslı bir mevki iştigal etmesi mukadder olan Reji İdarei Umumiyesine 13 gittim. Halit Ziya orada Mekteb-i Tercüme Kalemi 14 Müdürü idi. 1. Mali: çok, dolu 2. Nazar: Bakış 3. Buse-i Aşk: Aşk Öpücüğü 4. Minnettar: birisinin iyiliğine karşı mahcubiyet. 5. Himayekar: Koruyan, kollayan. 6. Mübalağa: Abartma 7. Methetmek: Övmek. 8. Tenkit: Eleştiri 9. Müncer: Sürüklenme 10. Mahfil: Toplnma Yeri 11. Musahib: Dost, Arkadaş. 12. Mahbub: Muhabbet edilen. Sevilen. 13. Reji İdare-i Umumiye: Genel Müdürlük. 14. Mektebi Tercüme Kalemi: Tercüme Bürosu
Sayfa: 28
Sayfa: 29 Meşhur olan nezaketi ve hayr-hâh 1 tebessümüyle beni kabul etti. Fikirlerimi, arzularımı sordu. Bâlâ pervâz 2 heveslerime, safdilane 3 emellerime gülmedi. Maziye Rağmen imi dikkatle okuyarak mütalaasını 4 meal memnuniye 5 yazacağını söyledi. Yalnız ayrılırken: Müsaade buyurursanız, dedi; size tecrübelerimin mühim bir neticesini arz edeyim. Siz, gençler, yazmaktan ziyade okumalısınız. Çok, pek çok okumalısınız. Mesela siz, İzzet Melih Bey, mademki hikaye ve temaşaya meraklısnız ve madem ki Fransızcayı kendi lisanınız derecesinde öğreniyorsunuz. Garb 6 Edebiyatındaki bi-payan 7 hazaini 8 muntazaman 9 tetkik etmeye devam etmelisiniz. Okunacak ve öğrenilecek şeyler o kadar çok ki bütün bir ömrü mesai ancak yetişir. Sizden evvelkileri okuyacaksınız, hayatı yaşayacaksınız, çok görüp çok hissedeceksiniz. Ve bunları yaptığınız sırada kaydedilmeye şâyân bir vaka, bir ruh, bir şahsiyet görürseniz o zaman yazarsınız. Mesele çok yazmak değil, samimi ve kavi 10 eserler halk 11 etmektir. Halit Ziya nın bu ilk nasihatı aklımdan hiç çıkmadı. Fakat böyle hakikatleri harfen takip etmek kime müyesser 12 olmuştur? Kendi zaafımız ve ihmalimiz, dünyanın cazibeleri ve zaruretleri, daha bilmem ne gibi sebepler muttasıl mani 13 olmaz mı? Her halde üstadın gerek edebiyata ve gerek hayata dair irşadâtından 14 istifade etmeye daima gayret ettim. Halit Ziya nın Maziye Rağmen hakkında yazmış olduğu takriz Tezat ın başında neşrolunana benziyordu. Ancak mesail-i ictimaiyede 15 ve bâ husus 16 Naşit ile Miliça nın izdivacı 17 noktasında 1. Hayr-Hah: Hayır sahibi, hayır iş yapan. 2. Bala-Pervaz: Yukardan alan, yüksekten atan. 3. Safdilane: Saf, bön, ahmak, kolay aldatılan kimse. 4. Mütalâa: Çalışma 5. Maal-memnuniyye: Memnuniyetle 6. Garb: Batı 7. Bi-Pâyân: Sonsuz 8. Hazain: Hazineler 9. Muntazaman: Düzenli 10. Kavi: Güçlü 11. Halk: Yaratmak. 12. Müyesser: Nasip 13. Muttasıl Mani: Bir araya gelmesine engel olma. 14. İrşadât: İrşatlar, İkazlar 15. Mesail-i ictimaiye: Toplum problemleri 16. Bâ husus: Özellikle. 17. İzdivac: Evlilik
Sayfa: 30
Sayfa: 31 benden ayrıldığını söylüyordu. Zaten bu meseleleri müfrit bir hürriyet-i fikriyye ile halletmek isteyişim Halit Ziya neslinin hemen umumi itirazına hedef olmuştu: Hüseyin Cahit 17 Şubat 1906 tarihli mektubunda diyordu ki: esasa gelince, Naşit in hareketi pek doğrudur. Hatta o kadar tereddütünü bile zaid 1 görüyorum. Dul kadın almıyor muyuz? Ve alanlar pekalâ geçinmiyorlar mı? tez ininiz de kabul edemeyeceğim nokta başka: ecnebi bir kadın ile izdivac 2. Bunu taassubuma hamletmemin 3 lütfunda bulunursunuz ümidindeyim. İtiraf edeyim ki yirmi yaşında bir genç iken, ecnebi bir kadınla izdivac bence gaye-i emel idi. Kadınlığı onlarda görüyordum. Fakat tecrübe beni bu fikirden döndürdü. Asırlardan beri teraküm 4 eden ayrılıkları din ve millet kayıtlarından azade 5 fikir sahipleri istihfaf 6 edebilirler. Lakin bu, akıl ve muhakeme vasıtasıyla hissiyatı icbar 7 demektir. Buhran-ı hissiyat 8 akıl ı iskât 9 ettiği gibi zaman aradaki uçurum kemal-i dehşetle his olunur. İki ruhun kaynaşması için aynı esastan inbiâs 10 lazımdır. Terbiye-i fikriye ileride, asırlardan sonra, bu mucizeyi gösterebilecektir. Fakat şimdilik dostlarıma ben böyle izdivacları tavsiye edemem. Tavsiyenizden dolayı sizinle kavga etmekte aklımdan geçmez! Merhum Ahmet Samim in mektubu uzun bir makale-i edibe mehiyetinde idi. Ayniyle nakletmek isterdim. Lakin bu mukaddimenin pek fazla uzamasına sebep olur, diye korkuyorum ve yalnız bahsimize ait olan fıkrasını alıyorum: kozmopolitizm ilk tez iniz: medeniyetin asıl bir gayesi 1. Zaid: Fazlalık 2. İzdivac: Evlilik 3. Hamletmek: Yüklemek 4. Teraküm: Birikme, yığılma. 5. Azade: Hür, özgür. 6. İstihfaf: Küçük ve aşağı görmek, küçümsemek, hafife almak. 7. İcbar: Zorlama. 8. Buhran-ı hissiyat: Duygulardaki karmaşalık 9. İskât: Susturmak, Kandırmak, râzı etmek. 10. İnbiâs: Gönderilme, yollanma, meydana çıkma
Sayfa: 32
Sayfa: 33 Miliça nın arâe 1 ettiği vezâif-i vataniyeyi 2 Naşit muhabbetle mukayese etmiyor. Farzen 3 çocuklarının terbiyesi; bunlarda düşünülürmüydü. Teemmüle 4 layık mıydı? Bunlar ne ibtidai düşüncelerdi ya rabbi! Hep o edvâr-ı zulmetin 5 bakâyây-ı vahşeti 6 çocukları Rus, Fransız, İspanyol, ne olursa olsun Miliça ya malik olmak mahrumiyetine feda edemezdi. Vasat 7 ulviyetine rağmen bu fikirlere vatan sevgilerinin feda edilmesini tecviz 8 edemem. Zavallı ninemiz henüz bu kadar maraz 9 ve muhtac-ı tedavi iken onu yalnız bırakmayalım. Genç ve kavi 10 çocuklar böyle fena şarkılar dinlemek için ondan ayrılmasın. İstiyoruz ki Naşit gibi çocuğuna bakarken bu oldukça biz karanlıkta kalmayız diyen babalar, beşiklerin kenarında bu yalancı ninnileri söylemesin. İstiyoruz ki her baba oğluna: yavrum, her fazla adım bir fazla kuvvettir desin. Bâ-husus 11 bu fazla kuvvetlere, fazla zekalara herkesten ziyade muhtaç bulunduğumuz, felaketimiz için de birbirimize sokularak, sıkışarak, her taraftan tehdit edilen mevcudiyetimizi herkesten ziyade müdafaya muhtaç bulunduğumuz bu korku ve sefalet günlerinde Sonra tüfenkleri 12, topları, bütün o cehennemleriyle yarın için mevcudiyetimize, hürriyetimize korkunç ve karanlık bir ferdâ 13, bir âtiyi esaret hazırlarken biz zayıf yatağanlarımızı 14 da kıralım mı?.. bize mübareze-i 15 hak ve hürriyet için her zamandan ziyade şimdi kavi kollar, cebinler 16 lazım. Ve işte bu zalim hakikat ve ihtiyaç karşısında çocuklarımızı faciayı hayatımıza, sefaletlerimize, esaretlerimize lakayd 17 ve hodgâm 18 birer seyirci yapmamalıyız.!... bu pür emel ve güzel sözleri tâ 1906 senesinde yazan zavallı Samim bu güne kadar yaşasaydı, faciayı hayatımıza, 1. Arâe: süslemek. Bezemek 2. Vezâif-i vataniyeyi: Vatani görevler 3. Farzen: Addetmek, saymak, tutmak. 4. Teemmül: İyice, etraflıca düşünmek. Derin derin düşünmek 5. Edvar-ı zulmetin: Karanlık dönemler. 6. Bakâyây-ı vahşeti: Vahşetten arat kalan 7. Vasat: Orta 8. Tecviz: Câiz görme. İzin verme, cevaz verme 9. Maraz: Hastalık 10. Kavi: güçlü, kuvvetli 11. Bâ-husus: Özellikle. 12. Tüfenk: Tüfenk 13. Ferdâ: Yarın 14. Yatağan: Osmanlı zamanında kullanılan kılıç. 15. Mübareze: Sözle çekiştirme. Kavga. Cidal. Döğüş. 16. Cebin: Alın 17. Lakayd: İlgisiz 18. Hodgâm: Kendi keyfini düşünen. Kendini beğenmiş
Sayfa: 34
Sayfa: 35 sefaletlerimize esaretlerimize karşı en vazifedar olanlar tarafından öyle müthiş bir lakaydı, öyle payansız bir hodgamlık görecekti ki sukut-u hayaliyle 1 münkesir 2 ve nevmid 3 kalacaktı! Maziye Rağmen üç seneden fazla, neşredilemeyen evrakım arasında uyudu. Bir sabah- gece görülmüş olan bir rüyanın hakikat olması kadar beklenilmez. Ve inanılmaz bir mucize tarzında meşrutiyet ilan edildi. Evvela bende siyasi nümayişlere 4 karşıydım, müteaddid 5 nutuklar söyledim; lakin bu sermestiden 6 pek çabuk ayıldım; hala bu gün olduğu gibi, sanat ın pek ulvi cenah 7 istiklaline çekildim ve Tezad ı yazarak Resimli Kitap da neşretmeye başladım. Bu hikaye, mahal vakası 8 ve Naşit le Miliça nın muaşıkası 9 itibarıyla Maziye Rağmen in yeni ve muadil 10 bir temsili addolunabilir. Ancak yazılış ile müteferri vakayi o derece başkadır ki Tezad a 1909 Eylülünde 1911 Teşrin-i Sanisine 11 kadar tamamen yeniden inşâd 12 edilmiş bir eser olarak bakmak doğru olur. Mesela Maziye Rağmen de Behire hiç yoktu. Naşit it amucası 13 ve Putumkin ile olan münakaşaları mevcut değildi. Husussiyle bu kadarı da anlatmış olduğum vecihle hikayenin maksadı ve neticesi bütün bütün aksi idi. Sonra Maziye Rağmen, Tezad dan daha kısa idi. Halit Ziya, Tezat ı Maziye Rağmen den fazla beğendi. Bu takrizi ta dil 14 ederek kitabın başına koymama müsaade etti. *** 1. Sükutu hayal: Hayal kıırklığı 2. Münkesir: kırgınlık 3. 3. Nevmid: Ümitsiz 4. Nümayiş: Gösteri, miting 5. Müteaddid: Defalarca 6. Sermest: Başı dönmğş, kendinden geçmiş. 7. Cenah: Taraf. Yön, kısım, kanat. 8. Mahal Vakası: Olayın geçtiği yer. 9. Muaşıka: Seven, âşık olan. Muhabbet eden 10. Muadil: Eş değer, eşit, denk 11. Teşrin-İ Sani: Kasım Ayı 12. İnşâd: Şiir okuma. Şiiri kaidesine uygun ahenk ile okuma. Sesini yükseltme. 13. Amuca: Amca 14. Ta dil: Aslına zarar vermeden değiştirmek.
Sayfa: 36
Sayfa: 37 Tezat matbuat tarafından lütufkar bir his kabul gördü. Hele Bedri Kamil (Diran Kelekyan) ve Yakup Kadri nin makaleleri benim için pek cesaret bahşetti. Eserin macerasını hikaye ederken Recaizade Ekrem Bey ile Sadri Esbak Sait Paşa yı tahattur 1 etmemem kâbil 2 değil. Üstad Ekrem i son senelerinde -ailece hasıl olan karabet 3 dolayısıyla- pek yakından tanıdım. İnce zekası,nezaketi,edebiyat ve lisanımızı kamilen muhit olan vâsi malumatı, kusursuz nezaketi ve metin ahlakı beni hayran etmişti. Bu büyük insana karşı duyduğum muhabbet 4 ve hürmet ebedi olacaktı. O yazı Göztepe deki köşkünde geçitiriyordu. Tezat, kitap şeklinde neşrinden dört beş gün sonra eline varmıştı. Hissiyatı o kadar müstesna 5 idi ki bu ufacık te hirden 6 bile şikayet etti. İşte mektubunu aynen naklediyorum: Nur-u Aynım 7 Bey Efendi, Tezat ın intişarını gazetelerde okuduğum günden beri vuruduna 8 sabırsızlıkla intizar ediyordum: Emindim ki bu eser-i matbuanızdan her yerde ve ale-l husus 9 biz de cari 10 adete binaen, bazı ihvan 11 ve ednâya 12 birer nüsha ihsan buyurulduğu sırada nam-ı acizanem 13 de tahattur buyrulacaktır. Baş tarafındaki cümle-i taltifiye ile teveccühat-ı edibânenizin yadigar kıymetdarı olmak üzere derdest 14 ettiğim nüshayı nefisenin 15 ötesinde birisine bir nazar-ı seri atıf edivermekle mesruran 16 hüküm ettim ki mütalaasına devam ederek geçireceğim saatler - riyasız söylüyorum pek hoş güzerân 17 olacaktır. 1. Tahattur: Hatırlamak. 2. Kâbil: Kabul edilebilir. 3. Karabet: Soyca yakınlık. Hısımlık. Akrabalık. 4. Muhabbet: Sevgi 5. Müstesna:Ayrıcalıklı 6. Te hir: Erteleme, Geciktirme 7. Nur-u Ayn: Gözümün nuru. 8. Vurud: Meydana gelme. Ulaşma, 9. Ale-l Husus:Özellikle, öncelikle. 10. Câri: geçerli olan 11. İhvan:Kardeşler 12. Ednâ:Yakın 13. Namı acizane: Zavallı bendeniz. 14. Derdest: Ele geçirme 15. Nefise: Pek beğenilen, pek güzel, pek iyi 16. Mesrur:Sevinçli 17. Güzerân: Geçen
Sayfa: 38
Sayfa: 39 Muvaffakiyetinizi 1 tebrike müsaraatle 2 beraber ve iltifatınıza tekrar tekrar arz-ı şükr 3 ve minnet ederim beyim efendim. Göztepe, 12 Ağustos 1329 Recaizade Ekrem Gidip kendisini ziyaret ettiğim zaman, kitabımı okumuş medh ve tenkit olunacak kısımları işaret etmiş buldum. Köşkün etrafındaki bağda yavaş yavaş yürüyorduk. Üstad arasıra sözünü keserek duruyor, kurumuş veya çürümüş salkımlara me yus 4 bir nazar atfederek : - Bakınız, diyordu; güzelim üzümler ne hale gelmiş! Adamakıllı işini bilen bağçevan 5 bulamadık ki Bu hususi şikayetinden hemen umumi bir bahis çıkarıyor ve üstad Ekrem hayata dair pek acı ve pek benbin 6 felsefesini teşri 7 ediyordu. Asrının en parlak ve en muvaffak gençlerinden olan, memleketinde bir mekteb-i edeb 8 tesis etmek şerefine ve daima hürmet görmek saadetine nail olmuş bulunan bu mümtaz 9 adamın boş ömründen ve lâyetenâhi 10 yesirlerinden 11 öyle musavver 12 ve manidar tabirlerle bahsedişi vardı ki en nikbin 13 genci müteessir ederdi. Vaktiyle her güzelliğe karşı bir lem a 14 arzu ile parladığı rivayet olunan cazibedar mai 15 gözleri şimdi, çok ağlamış gibi biraz kızarmış ve donuklaşmıştı. Altın sarısının pek silinmiş, uzak bir hatırasını taşıyan beyaz sakal ve bıyığı arasında nim 16 görünen soluk dudaklarının öyle bir bükülmesi vardı ki ruhunun bütün acılarını ifade ediyordu. Lakin üstadın nezaket hissi daima karşısındakini sıkmaktan çekiniyordu. Fi-l hakika 17 felsefesine fazla 1. Muvaffakiyet: Başarı 2. Müsaraat: Teşebbüs, girişim. 3. Arzı şükür: Teşekkür sunma 4. Me yus: Ümitsiz 5. Bağçevan: Bahçıvan 6. Bedbin: 7. Teşri 8. Mekteb-i Edeb: Edebiyat Okulu 9. Mümtaz: Seçkin 10. Layetenehi: Sonsuz. 11. Ye sir: Kolaylık 12. Musavver: Zihnen düşünülen. Tasavvur olunan. 13. Nikbin: Kızgın, hiddetli kimse. 14. Lem a: Parlamak. Şimşek gibi çakmak, parıltı. 15. Mai: Mavi 16. Nim: Yarım 17. Fi-l Hakika: Gerçekten
Sayfa: 40
Sayfa: 41 devam etmedi; gülümsedi: - Ben de tuhafım dedi; hayata, pek tabii olarak, bi-payân arzular ve ümitlerle yeni giren bir gence ne anlatıyorum! Sonra bir çok tezat dan bahsetti. Beğendiği yerleri birer birer gösterdi; hikaye hakkındaki nazariyelerini izah etti. Üstadın fikrince biraz şâirane biraz romanesin 1 olmayan romanlar ne kadar hakiki olurlarsa olsunlar çabuk unutulmaya mahkum idiler. Edebiyattan bahsederken üstadın mai gözleri parlıyor, gençleşiyor ve dudakları gülümsüyor ve renkleşiyordu. Bütün simasındaki inbisat 2 gösteriyordu ki hayatta kendisini incitmemiş olan yegane aşk ın karşısında idi. Sanat, sanat.. Ebedi ve mukaddes sanat! * * + Üstad Ekrem in Tezat için söylediği sözleri buraya kaydetmem mahviyyetsizlik 3 olur. Tenkidatına 4 gelince, başlıcaları şunlardı: Naşit in İstanbul dan kaçması kafi derecedeizah olunarak hazırlanmamış, üslubun Selis 5 Yeniliği ile hiç münasebeti olmayan eski ve mübtezel 6 bazı terkipler 7 ve bazı ıstılahanın 8 kalemimden kaçtığını şayan-ı hayret etmiş. Üstad merhuma o kadar hak veriyorum ki bu ikinci tabın metnini ona göre Bilmem kaç defa sadrazam olan Sait Paşa dan son kırk senelik siyaset-i devletimizin bu pek mühim şahsiyetinden hükümet adamı olarak bahsedecek değilim. Dehasını ve icraatını takdir * * * 1. Romane: Romantik 2. İnbisat: Genişleme 3. Muhaviyyet: Alçak gönüllülük.tevâzu 4. Tenkidat: Eleştiriler. 5. Selis: Akıcı ve Ahenkli Konuşma. 6. Mübtezel: Pek bol ve ucuz. Değersiz. Hor kullanılan. Ortaya düşmüş olan 7. Terkip: Birleşim, birleştirme, Tamlama. 8. Istılah: Tabir, deyim. **+ Sermed den: Dünyada her şey boş; servet, şan ve debdebe, hatta aşk; hepsi fâni, hepsi boş. Yaşamaya bir mana veren yalnız odur: Sanat, sanat idi ve mukaddes sanat!
Sayfa: 42
Sayfa: 43 veya hüküm etmek başkalarına, daha doğrusu tarihe aittir. Yalnız ben Sait Paşa ve Edebiyat tesmiye 1 olunabilecek şayan-ı dikkat ve her halde yeni bir fıkra yazmak istiyorum. Sadr merhume 2, mahdumu 3 Ali Naki Bey in tensib 4 ve vesatetiyle 5, Tezat ı takdim etmiştim. Aradan birkaç ay geçti. Bir gün, bayram tebriki için Yeniköy deki yalısına gittim. Kendileri rahatsızdılar; hele yürümekte pek güçlük duyuyorlardı. maa haza 6 kabul etmek lütfunda bulundular. Bir müddet resmi işlerden bahsolundu. Sonra kendileri pek nazik ve hayr hâh 7 bir tebessümle Tezat a nakli kelam 8 ettiler ve insanın sanki ruhuna nüfuz 9 etmek isteyen parlak ve keskin gözlerini bana atfederek 10 -dane dane 11 telaffuz ettiği mü tena 12 sözlerleeserimi tahlile başladılar: Sait Paşa ictimai 13 veya felsefi bir kıymeti olan hikayeleri tercih ediyordu; Emile Zola, Paul Borjenkkiler gibi. Tezat ı bu tarz da ilk Türk Romanı addediyor, ve muharririni tebrike layık buluyordu. Merhum, umumi mütaalayı müteakib 14 tafsilata 15 girdi ve o harikulade hafızasının küçücük bir yardımıyla falan veya falan kısımları zikretti. Hem Behire yi hem de Miliça yı o kadar sevimli buluyordu ki: Naşit in yerinde olsaydım, doğrusu ben de yapacağımı şaşırırdım! diyor ve karışık beyaz sakalını eliyle okşayarak gülüyordu. Veziri muhteremi 16 dinlerken gözümün önüne, kendi hem-neslinin 17, kendi arkadaşlarının bile eserlerini okuma merakını duymamış bir çok genç geldi. Gerek meşguliyetleri ve gerek ilerlemiş yaşı itibarıyla pek uzak ve pek yüksek görmekte haklı olduğum bu büyük racul-u siyasiyenin 18 naçiz hikayemi ne mükemmel bir nüfuz ile, ne munis 19 bir 1. Tesmiye: İsimlendirmek 2. Sadr Merhume: Rahmete Kavuşmuş 3. Mahdum: Oğul, efendi. 4. Tensib: Uygun görmek. Münasip. 5. Vesatet: Vâsıta olma, aracılık yapma. 6. Maa Haza: Bununla birlikte. 7. Hayrhah: Hayır sabibi. Hayır işleyen. 8. Nakli kelam: Sözü naklaetmek. 9. Nüfuz: Etkili olmak. 10. Atfetme: Meyletme, Yüklemek, isnat etmek. Yöneltmek 11. Dane dane: Tane tane. 12. Mü tena: İtina ile. Özenle. 13. İctimai: Sosyal 14. Müteakib: Takip eden, Sıra ile, birbiri arkasından gelen 15. Tafsilat: Ayrıntılar, Açıklamalar, izahlar. 16. Vezir-i Muhterem: Sayın Vezir. 17. Hem-Nesl: Aynı soydan, aynı nesilden. Soydaş. 18. Racul-u Siyasiye: Siyaset Adamı. 19. Munis: Cana yakın. Sevimli.
Sayfa: 44
Sayfa: 45 anlayış ile okumuş ve sevmiş olması hele şu sanatsız ve lakayd memleketimizde beni hayretlere düşürdü ve itiraf etmeliyimki kalbimi iftihar ile doldurdu. * * * Tezat ın tarihiyyesini, ve samimi bir hasbihal şeklinde, kayıt ettikten sonra, onun karieler ve karieler tarafından gördüğü rağbeti işaret etmek isterim. Rağbet kelimesini Avrupa daki manasıyla kullanmıyorum; zira oralarda rağbet görmüş olan bir roman yüz, hatta iki yüz bin nüsha basılır. Fakat böyle şeyler bizden pek uzak. Bizim lakayd memlekette edebi bir hikaye iki bin nüsha olarak sürülür ve şu karıiık zamanda böyle ikinci temsilini tabi gösterecek derecede halen aranırsa, muvaffakiyet addolunmalı.2 İşte bu hali pek güzel bildiğim içindir ki, lütufkar karie ve karielerime kemal-i hulus ile teşekkür ediyorum. -Şişli, Kanunu Sani 1919- İzzet Melih 1. Karie: Okuyucu 2. Addolunmak: Sayılmak 3. Kemal-i Hulus: Temiz duygular
Sayfa: 46
Sayfa: 47 Uşşâkî Zade Halit Ziya Bey Efendi ye **] ---------------------- Tezat ı yazıp zatı üstadlarına ithaf ettiğim zaman: bir Türk Zabitiyle 1 bir Rus kızının muâşıkası 2! Ruhumuzu tehyîc 3 edecek bundan daha güzel, daha vâsi bir roman mevzusu bulunamazdı. buyurmuştunuz. Lütufkar sözlerinizin hakikati şu ki mesela Fransa da Moris Bares, Rene Bazen vesair bazı hikaye nüvis 4 ve şairler, milletlerinin kalbindeki son büyük yarayı, (Valzas Loren 1870) ceriha-i 5 amikasını 6 muttasıl 7 tazelemek, muttasıl kanatmakla hissi intikam ve gayreti asla uyuşturmakları gibi, bizde dahi, mazideki satvetlerle 8 beraber elemleri 9 de ihya 10 ederek ruh milleti hissi intibah 11 ile takviye edecek edebi eserler pek lazımdır. Zira, Emil Fake nin tabiri vecihle Vatan Bir Mazidir. Bu fikrin bizde yanlış anlaşılmasından korkarak hemen ilave ediyorum ki maziye hürmet etmek mutaassıb ve mürteci olmak değildir Şüphesiz vatan bir mazidir. Yani vatanın mazisini layıkıyla bilip takdir etmeyen, mazideki fütuhât 12 ve darâtı 13 düşünerek iftihar etmeyen bu büyüklükler karşısında milletinin felaketlerini tahyil 14 edip bunun sebeplerini araştırınca ruh-i merâret 15 ve intibah ile dolmayan adam vatanına layık değildir. Mazinin hazine-i bi-payanından 16 gururlu, ümit ve metanet 17 gibi ulvi kuvvetler alarak hareket 1. Zâbit: Subay 2. Muâşıka: sevgili 3. Tehyîc: Heyecan veren, Heyecanlandırma. Coşturma 4. Nüvis: Yazar 5. Ceriha: Yara 6. Amika: Derin 7. Muttasıl: Ardı ardına, aralıksız 8. Satvet: Zorluk 9. Elem: Acı, keder 10. İhya: Yaşatmak 11. İntibah: Uyanma, Uyanıklık, göz açıklığı. Hassasiyet 12. Fütuhat: Fetihler 13. Dârât: Debdebe, tantana, şan, gösteriş, çalım 14. Tahyil: Akla getirme, zihinde canlandırma. 15. Meraret: Acılık, Tatsızlık 16. Hazine-i bi-payan: Sonsuz hazineler 17. Metanet: Dayanıklılık -------------------- [*] Birinci tab ın mukaddimesi
Sayfa: 48
Sayfa: 49 etmeyen, istikbal için, daima müterakki 1, daha münevver 2, daha medeni bir istikbal için çalışmayan adam hiçbir: gaye-i hiyalsiz 3, asaletsiz, hodbin bir mahluktur. Halbuki vatanımız için en vahim olan şey, ruh-i millete çöken ye is 4 ve nevmidi 5, ihmal lakaydıdır. Ve bu haleti ruhiye hemen herkeste aynı; hatta ümidi âti 6 olan gençlerin ekseriyesinde Bunun sebeblerini fikri ve hissi öldüren edvar 7 istibdatta 8, hayalat 9 ve hevasatın 10 yaşamasına hiç müsait olmayan örf ve adatımızda 11 aramak lazım. Fakat burada meselenin tafsilatına girişemem. Yalnız önümüzdeki acı neticeyi açıktan açığa görerek onun büyük tehlikesini takdir etmeliyiz ki katiat 12 ve süratle hareket etmek ihtiyacı mübremini 13 bütün kalbimizle duyalım. * * * İşte böyle hislerin en müessir 14 saiklerinden 15 biri her halde edebiyattır. Bir sahne-i hayat olmakla beraber, bir manayı felsefi veya ictimaiyi şamil olan temaşalar, hikayeler ve şiirlerdir. Bugün Vatandan kat-i ümit 16 etmemeye yemin ettik! diye bağıran Genç Fransızlar ın heyecan-ı hamiyetini 17 besleyen şey, asla böyle eserler değil mi? Binaen aleyh 18 Tezat ı okumak zahmetini ihtiyar 19 edecekler arasında ba-husus nesl-i ahyar 20 onun manayı hakikasına 21 nüfuz edeceğine kani olmak isterim. Çünkü bizler eski hataların silsile-i masaibini 24 görmeye mahkum olan zavallı bizler- Tezat daki Naşit gibi Slavlar ın ezeli düşmanlarının hatırat-ı tarihiyesini 22 yaşadıktan mâada 23, şu son hücumlarını, müthiş cinayetlerini, şeytani entrikalarını gördük; bunların darbesiyle hala başımız perişan, kalbimiz 1. Müterakki: İlerlemiş 2. Münevver: Aydın 3. Gaye-i Hiyalsiz: Amaçsız, gayesiz 4. Ye s: Ümitsizlik 5. Nevmid: Ümidsiz, me'yus, mükedder, cesareti kırılmış. 6. Ümid-i âti: Geleceğin ümidi 7. Edvar: Devirler, dönemler. 8. İstibdat: Keyfî idare sistemi, zulüm, tahakküm rejimi. 9. Hayalat: Hayaller 10. Hevasât: Hevesler 11. Âdât: Adetler 12. Katiat: Mutlak. şüphesiz. Tereddütsüz. 13. Mübrem: Kaçınılmaz. Vazgeçilmez olan. Acele yapılması lüzumlu bulunan. Elzem. 14. Müessir: Tesir eden 15. Saik: Takipçi, ardınadan giden 16. Kat i ümit: Umudunu kesmek. 17. Hamiyet: Gayret 18. Binâenaleyh: Bunun üzerine, ondan dolayı. 19. İhtiyar: Seçmek, tercih etmek. 20. Nesli ahyar: Hayırlı nesil 21. Manayı hakika: Gerçek manada 22. Hatırat-ı tarihiyye: Tarihi hatıralar. 23. Mâada:Bundan başka 24. Masaib: Musibetler. Güçlükler. Uğursuzluklar