1. Bölüm Bay Çiklet in Bahçesi Bay Çiklet, kırmızı sakallarıyla ve bacakları birbirine dolanmış bir ahtapot gibi ters ters bakan, kan çanağı gözleriyle öfke dolu, yaşlı bir adamdı. Çocuklardan, hayvanlardan, eğlenceden ve koçanda duran mısırlardan nefret eden bu adam tam bir korku kaynağıydı. Sevdiği şeylerse, bütün gün yatakta uyuklamak, yalnız kalmak ve surat asmaktı. 9
Uyur, kaşlarını çatar, burnunu karıştırır ve burnundan çıkanları yerdi. Limonlu Bayır halkının büyük bir kısmı ondan uzak durur, çocuklar dehşete kapılırdı. Anneleri, Yatma vakti geldiğinde hemen yatağına gireceksin, yoksa Bay Çiklet gelip tüm oyuncaklarına bağırır ve kitaplarına sümük bulaştırır! derlerdi ve bu genelde işe yarardı. Bay Çiklet kasabanın ortasında bulunan çok büyük bir evde yaşardı. Aslında ev o kadar da büyük değildi, çünkü Bay Çiklet evi tiksinç bir domuz ahırına çevirmişti. Odalar hurda ve pizza kutularıyla doluydu. Boş süt şişeleri, süte karşı verilen bir savaşta yaralanmış askerler gibi yerlere serilmişti ve yıllar yıllar öncesinin eski gazetelerinde şöyle başlıklar seçiliyordu: VİKİNGLER BRİTANYA ADASI NI İŞGAL ETTİ ve BUGÜN DÜNYANIN İLK GAZETESİ İCAT EDİLDİ.
Mutfak dolaplarında böcekler yaşardı. Öyle küçük böcekler de değil, kocaman olanlardan; yüzleri, adları ve işleri olanlardan. Bay Çiklet in yatak odası tam anlamıyla mide bulandırıcıydı. Gardıropta o kadar çok küf ve bayat peynir vardı ki, neredeyse güvelerin yediği kıyafetlerine bile yer kalmamıştı. Yatağı da hiç yapılmamıştı. (Yatak örtüsü serilmemişti demek istemiyorum, yatak hiç YAPILMAMIŞTI. Bay Çiklet, yatağı kurma zahmetine bile katlanmamıştı. Tahta parçalarını yere atıp üzerine de bir mat koyuvermişti.) Pencere camları kırıktı. Tarih öncesinden kalma halı, mutsuzluğun rengindeydi ve tıpkı bir tuvalet gibi kokuyordu. Neyse... Burada durup bütün gün Bay Çiklet in evini anlatabilirim, ama sanırım bir fikir edindin. Bay Çiklet, güzellik ve temizlik gibi konularla ilgilenip de kendi dişlerini veya herhangi başka birinin dişlerini fırçalama zahmetine giremeyecek tembelin tekiydi. AMA 11
(ve gördüğün gibi bu büyük bir ama) bahçesini bakımlı tutmak konusunda her zaman son derece dikkatliydi. Aslına bakarsan bahçesine o kadar özen gösterirdi ki, Limonlu Bayır n en şirin, en yeşil, en çiçekli, en bahçemsi bahçesiydi onunki. Ne kadar muhteşem olduğunu işte şu dizeler anlatabilir: Bir sayı düşün birle on arasında. Çarp onu beşle. Ekle ona üç yüz elli. Çıkar on biri. At şimdi o sayıların her birini çöpe. Şimdi düşle muhteşem bir bahçe. 12
Hangi sayıyla başlamış olursan ol, şu an muhteşem bir bahçe düşünüyor olmalısın. İşte Bay Çiklet in bahçesi bu kadar muhteşemdi. İlkbaharda çiğdemler ve nergisler fışkırırdı. Yazın güller, ayçiçekleri ve şu küçük mavi çiçeklerden açardı, neydi adı onların? Söylesene, hani şu mavi olanlar, bir parça dinozora benzeyenler... Neyse işte, onlardan tonlarca olurdu. Sonbaharda, büyük ceviz ağacından düşen yapraklar tüm bitkileri kaplar ve onları altından, devasa bir yaprak robotu haline getirirdi. Kışın, kış olurdu. Kasabadaki hiç kimse, Bay Çiklet in evi bu kadar pislik içindeyken bahçesinin nasıl en şirin, en yeşil, en çiçekli, en bahçemsi bahçe olabildiğini anlayamıyordu. Belki sadece bahçıvanlığı seviyordur, dedi, kasabanın en şişman adamı Jonathan Şapırtı. 13
Belki bir bahçe yarışmasını kazanmaya çalışıyordur, dedi Peter adındaki küçük bir kız. Bence sadece bahçıvanlığı seviyor, dedi çamaşırhaneyi işleten Martin Çamaşırhane. Hey, o benim fikrimdi! dedi Jonathan Şapırtı. Hayır, değildi, dedi Martin Çamaşırhane. Kanıtlayamazsın şişko. Aslında hepsi yanılıyordu. Asıl sebep şuydu: Bay Çiklet in, bahçeyi bakımlı tutması gerekiyordu, çünkü aksi takdirde banyo küvetinde ortaya çıkan kızgın bir peri, bir kızartma tavasıyla ona vurmaya başlıyordu. (Görüyorsun ya, her şeyin basit bir açıklaması vardır.) Bay Çiklet, bu periden nefret ederdi, ama ondan nasıl kurtulacağını da bir türlü bilemiyordu. Dolayısıyla tek şansı bahçeyi düzenlemekti, yoksa tava-patkütü bekliyordu kendisini. İşte Limonlu Bayır da hayat böyle mutlu mesut sürüp gitti. Herkes işine baktı, Bay Çiklet de pislik içindeki evinde bütün gün uyukladı ve istemediği kadar bahçıvanlık işi yaptı. Ve çok da fazla bir şey olmadı, güneş dağların arasından süzülüp gitti. 14
SON
(Pardon, neredeyse unutuyordum. Bir keresinde bir şey oldu, bu öykü de onunla ilgili zaten. Gerçekten özür dilerim. Doğru ya, neydi o? Eee Hah, elbette! Nasıl bu kadar aptal olabilirim? Şu koca köpek. Nasıl olur da unuturum onu? Tamam o zaman.) Günün birinde iri yarı, koca bir köpek... (Aslında sanırım yeni bir bölüme başlasak iyi olur. Tüm bunlar için kusuruma bakmayın hiçbiriniz.)