L.j Smith - Vampir Günlükleri Stefan Günlükleri 1 Kökler.

Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Helena S. Paige Çeviri Kübra Tekneci

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

kural tanımayan cafer Adı-Soyadı:...

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

ISBN :

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

CİN ALİ İLE BERBER FİL

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Mutlu Haftalar! Mutlu Ramazanlar! ilkokul1.com

Elvan & Emrah PEKŞEN

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

5 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, fiziksel özelliklerim nelerdir? Vücudumuzun bölümleri ve iç organlarımız nelerdir? Ne işe yarar?

ÇOCUKLAR İÇİN OYUN TERAPİSİ BİLGİLENDİRİCİ EL KİTABI. Oyun Terapisi Nedir? Oyun Terapisti Kimdir?

Benimle Evlenir misin?

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

HAYAT BİLGİSİ. Bulutların her birinde özellikler yazmaktadır. İyi bir arkadaşta bulunması gereken özelliklerin olduğu bulutları boyayın.

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

KÜSTÜM, OYNAMIYORUM. Alan MacDonald. iillüstrasyonlar: Mark Beech

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

3 YAŞ EKİM AYI TEMASI

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma. Hayat Bilgisi Matematik. Türkçe. Matematik. Türkçe İngilizce. Türkçe Görsel Sanat. Oyun ve Fiziki.

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

En Güzel Hediyesi Noel

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Kara Kışın Ortasında. 1. Bölüm. Tam Kara Kışın Ortasıydı ve küçük Limonlu

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

ÖZEL NİLÜFER ANAOKULU

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

AİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİ

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

ama yüreğe dokunanlar

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ

OYUNCAK AYI. Aysel çok mutluydu. Çünkü bugün doğum. Annesi Elvan a oyuncak bir ayı aldı. Elvan. günüydü. Babası Aysel e hediye aldı.

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU. NİSAN AYI 1. ve 2. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

Umutla, harabelerde günlük turuna çıkmış olan bekçi Hilmi Efendi yi aramaya koyuldu. Turist kalabalığı Efes sokaklarına çoktan akmaya başlamıştı.

OYUNCAK AYI. ayının adını Yumoş koydu. Halasına oturmaya. giderken Yumoş uda götürdü. Halasının kızı. Sorular: 1- Annesi Elvan a hangi hediyeyi aldı?

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI ARALIK AYI BÜLTENİ

Pırıl pırıl güneşli bir günde, içini sımsıcak saran bir mutlulukla. Cadde de yürüyordu. Yüzü gülümseyen. insanların kullandığı yoldan;

Transkript:

L.j Smith - Vampir Günlükleri Stefan Günlükleri 1 Kökler www.cepsitesi.net Sonsuzluğa uzanan bir aşk üçgeni Her sevgi bir bakışla başladı..tüm hiddetiyle sürüyor. Cadıların zamanı denen geceyarısı saatlerinde, gecenin yaratıkları, uyuyan insanların nefes alıp verişini dinler, rüyalarının gün yüzüne çıkmasına tanıklık eder. İşte bu saatlerde dünya bizimdir. Avlanır, öldürür, sahipleniriz. Açlığı en çok bu saatlerde hissederim. Ama tutmalıyım kendimi. Kanları tutkuyla kaynamayan, yürekleri hazla çarpmayan, arzuları rüyalarına taşmayan hayvanlarla avlanmak zorundayım. Ancak bu sayede kaderimi avcuma alabilirim. Karanlık, yüzümden uzak durabilir, Güç'umü kontrol edebilirim. Bundandır dört bir yanın kan koktuğu böyle bir gecede, yıllarca direndiğim ve sonsuza kadar direneceğim o Güç'le istesem parmağımı bile oynatmadan donanabilecekken oturup yazmaya koyuluşum. Geçmişimi kağıda dökeceğim. Bir zamanlar kulıklarım-da hışırdayan tek kan kendi kanimdi. DamarLırım-da yalnız kendi kanım dolaşırdı, insandım. Ancak sonsuz bir ipe dizili boncuklar gibi birbirine bağlanan hatıralarla yüzleşerek koruyabilirim o insanla aramdaki bağı.

Hayatımın değiştiği gün, diğerlerinden farksız başladı. 1864 ün ağustos ayıydı. Hava öyle sıcaktı ki sinekler bile ahırı terk etmişti. Hizmetkarların her zaman etrafta koşuşup bağrışan çocukları bile ortalarda yoktu. Fırtına öncesi sessizliği yaşanıyordu sanki. Atım Geceyarısı'yla birkaç saat dolaşmayı planlamıştım. Ailemin mülkü olan Veritas Malikanesi nin sınırları içindeki serin ormana gidecektim. Sırt çantama bir kitap koymuştum. Tek niyetim dünyadan biraz uzaklaşmaktı. O yaz vaktimin çoğunu böyle geçiriyordum. On yedi yaşındaydım ve yerimde duramıyordum. Ne ağabeyimle birlikte savaşa katılmak istiyordum ne de babamdan malikaneyi idare etmeyi öğrenmek. Her öğleden sonra beklentim aynıydı. Birkaç saatlik bir yalnızlık, aslında kim olduğumu, ne olmak istediğimi anlamama yardım edebilirdi. Liseyi baharda bitirmiştim, babam Virgi-nia Üniversitesi ne kaydımı savaş bitimine ertelemişti. O güne dek ne yapacağımı bilmez bir halde ortada kalmıştım. Artık bir çocuk olmadığım gibi yetişkin de değildim. Ne yapmak istediğimi bilmiyordum. En kötüsü de konuşacak kimsemin olmamasıydı. Ağabeyim Damon, General Groom un ordusuyla birlikte Atlanta daydı. Çocukluk arkadaşlarımın çoğu ya nişanlanmış ya da savaşa katılmıştı. Babam da çalışma odasından neredeyse hiç çıkmıyordu. Bugün çok sıcak olacak, dedi kahyamız Robert, ahırın bir ucundan. Babamın geçen haftaki açık arttırmadan aldığı atı dizginlemeye çalışan ahır görevlisi, iki çocuğu kolaçan ediyordu. Öyle, diye homurdandım. Başka bir sorun da buydu. Sohbet etmek için can attığım halde, konuşacak biri çıkınca tatmin olmuyordum. Beni anlayabilecek, sadece havadan sudan değil, kitaplar ve hayat gibi gerçek şeylerden konuşabileceğimiz biriyle tanışmak istiyordum. Robert iyi biriydi, babam da ona çok güvenirdi ama öyle gürültücüydü ki on dakikalık bir sohbet sonunda bile beni yorgun düşürüyordu. Son haberleri duydun mu? dedi Robert, atı bırakıp yanıma gelerek. Başımı iki yana salladım. Ne zamandır gazete okumadım. General Groom yine neler yapmış? diye sordum, savaş konusu beni hep rahatsız ettiği halde. Robert elini güneşe karşı gözlerine siper ederek başını iki yana salladı. Savaş değil, hayvan saldırılarından bahsediyorum. Griffindekiler beş tavuklarından olmuş. Hepsinin de boynunda yara varmış. Tüylerim diken diken oldu. Yaz boyu, komşu çiftliklerden garip saldırı haberleri gelmişti. Genelde kayıplar tavuk ve kaz gibi küçük hayvanlardan oluyordu ve son haftalarda saldırıların kötü ruhların işi olduğuna dair -muhtemelen dört beş kadeh viskiden sonra Robert ın başlattığı- söylentiler yayılmıştı. Bunlara inanmıyordum. Söylentiler olsa olsa dünyanın çocukluğumdan bu yana ne kadar değiştiğinin başka bir ispatıydı. Ben istesem de istemesem de her şey hızla değişiyordu. Onları öldüren yabani bir köpek de olabilir, dedim umursamazca elimi sallayarak. Geçen hafta babam da Robert a aynı şeyi söylemişti. Birden bir esinti gelince, atlar huzursuz olup ayaklarını yere vurdu. Her gün yaptığınız gibi tek başınıza dolaşırken o köpeklerden biri sizi bulmaz umarım. Robert sözünü bitirince meraya doğru yürüyerek uzaklaştı. Karanlık ahırın içlerine doğru ilerledim. Atların düzenli nefes alıp verişleri ve kişnemeleri beni sakinleştiriyordu. Geceyarısı nın fırçasını alıp yumuşak, kömür karası tüylerini fırçalamaya başladım. Tam o sırada ahırın kapısı gıcırdayarak açıldı ve babam içeri girdi. İri yapısı ve kendinden emin adımlarıyla, karşısına çıkacak herkesi sindirebilen bir adamdı. Yüzündeki kırışıklıklar, otoriter havasını güçlendiriyordu. Hava sıcak olmasına rağmen resmi bir ceket giymişti. Stefan? dedi babam, bölmeleri tarayarak. Uzun yıllardır Veritas ta yaşamasına rağmen ahıra herhalde sadece birkaç kez girmişti. Atının hazırlanıp kapıya getirilmesini tercih ediyordu. Geceyarısı nın bölmesinden çıktım. Babam ahırın arka kısmına kadar gelip beni süzdü. Beni böyle ter ve kir içinde gördüğü için utandım. Ahırda boşuna adam çalıştırmıyoruz oğlumjtal Biliyorum, dedim, onu hayalkırıklığına uğrattığıma üzülerek.

Adarla eğlenmenin yeri ve zamanı vardır ama bir çocuk, belli bir yaştan sonra oyunu bırakıp erkek olmalıdır. Geceyarısı nın böğrüne sertçe vurdu. Dişlerimi sıkıp bekledim. Benim yaşımda, giysileri dışında hiçbir şeyi yokken İtalya dan Virginia ya nasıl geldiğini, sonradan bu koca Veritas arazisine dönüşecek o bir karışlık toprağı nasıl mücadelelerle satın aldığını anlatmaya her an başlayabilirdi. Veritas, Latince gerçek anlamına geldiği için bu adı seçmişti. Çünkü bir erkeğin hayatı boyu gerçeği aradığını ve yalanla savaşırsa, başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayacağını öğrenmişti. Bölmenin kapısına yaslandı. Rosalyn Cartvvright kısa süre önce on altıncı doğum gününü kutladı. Bir koca arıyor. Rosalyn Cartvvright mı? dedim. Rosalyn okumak için, biz on iki yaşındayken Richmond dan ayrılmıştı, onu uzun zamandır görmemiştim. Sarışın, çekingen bir kızdı. Onu hep kahverengi giysilerle hatırlıyordum. Clementine Haverford gibi neşeli ve güleryüzlü, Ame-lia Hawke gibi fıkırdak ve girişken, Sarah Brennan gibi kıvrak zekalı ve yaramaz değildi. Çocukluk maceralarımızda, hep bir köşede duran, asla öne çıkmayan biri olmuştu. Evet. Rosalyn Cartvvright. Gülümsedi. Çok nadir gülümserdi. Gülümsediğinde de onu tanımayanlar bunu fark etmeyebilirdi bile. Dudaklarının ucu hafifçe kıvrılıyordu, o kadar. Babasıyla konuştuk, ikiniz için ideal bir birliktelik olur. Kız sana hep düşkündü zaten Stefan. Rosalyn Cartwright la birbirimize uygun olup olmadığımızı bilmiyorum, diye mırıldandım. Ahır duvarları üstüme üstüme geliyordu. Bay Cartvvright la babam elbette konuşurdu. Bay Cartvvright şehirdeki bankanın sahibiydi. Babam onunla işbirliği yaparsa Veritas ı daha kolay büyütürdü. Eğer anlaştılarsa, Rosalyn le şimdiden karı koca olmuş sayılırdık. Bilmezsin tabii oğlum! Babam kahkaha atarak sırtıma vurdu. Keyfi yerindeydi anlaşılan. Benim canım ise giderek daha çok sıkılıyordu. Her şeyin bir rüya olmasını umarak gözlerimi sıkı sıkı kapattım. Senin yaşındaki çocuklar, onlar için neyin daha iyi olduğunu bilemez. Bu yüzden bana güvenmelisin. Haftaya ikiniz için bir kutlama yemeği düzenleyeceğim. O günden önce onu bir ziyaret et, biraz tam. Bol bol iltifat et. Bırak, sana aşık olsun. Sözü bitince, elimi açıp avcuma bir kutu sıkıştırdı. Ya ben ne olacağım? Ya ben bana aşık olmasını istemiyorsam? demek istedim. Ama demedim. Bunun yerine, kutuyu içine bakmadan arka cebime koyup Geceyartsı nın yanına döndüm. Onu öyle sert fırçaladım ki kişneyip birkaç adım geriledi. Bu konuşmayı yaptığımıza sevindim oğlum, dedi babam. Benim neredeyse hiç konuşmadığımı, benden yıllardır görmediğim bir kızla evlenmemi beklemesinin saçma olduğunu fark etsin istedim. Baba? dedim, beni bana çizdiği yazgıdan kurtaracak bir şey söylemesini umarak. Ekim, bence düğün için gayet uygun, dedi ve kapıyı güm diye kapattı. Öfkeyle dişlerimi sıktım. Çocukluğumuzu düşündüm. Cumartesi günleri barbekü yapılırken Rosalyn le ikimizi zorla yan yana oturturlardı ama bu baskı sonuç vermemişti. Oyun arkadaşlarımızı seçebilecek yaşa gelir gelmez yollarımız ayrılmıştı. İlişkimiz tam da on yıl önceki gibi olacaktı. Ailelerimizi mutlu etme görevini yerine getirirken, birbirimizi yok sayacaktık. Tek fark vardı, artık ölene dek birbirimize mahkumduk. Ertesi gün öğleden sonra kendimi Cartvvrightlar m salonunda, sert, arkası alçak, kadife bir koltukta buldum. Sert koltukta rahat bir pozisyon bulmak için her kıpırdanışımda, Bayan Cartvvright, Rosalyn ve hizmetçilerinin bana baktığını fark ettim. Müzenin birinde bir tablo ya da tiyatro sahnesinde bir karakterdim sanki. Zaten salon da sahneyi andırıyordu. Sohbet edilecek, rahat bir yer değildi. İlk on beş dakika boyunca, arada susarak havadan, şehirde açılan yeni dükkandan ve savaştan bahsettik. Sonrası, uzun bir sessizlik. Sadece hizmetçinin dikiş iğnelerinin takırtısı duyuluyordu. Tekrar Rosalyrie bakıp nasıl iltifat edebileceğimi düşündüm. Hoş bir yüzü, çenesinde bir gamzesi, küçük ve sevimli kulak

memeleri vardı. Elbisenin kapatmadığı birkaç parmaklık boşluktan ayak bileklerine bakınca, ince bir kemik yapısı olduğunu fark ettim. Tam o sırada bacağım şiddetle acımaya başladı. Haykırıp bacağıma baktım. Bakır renkli, fare kadar bir köpek beni ısırmıştı. Ah, bu Penny. Penny sana merhaba demek istemiş, değil mi Penny? Rosalyn eğilip küçük hayvanı kucağına aldı. Köpek hırlamaya devam ederek bana baktı. Koltukta geriye kaykıldım. Şey, çok tatlı, dedim, o kadar küçük bir köpeğin ne işe yarayacağına anlam veremesem de. Köpekler, avlanırken size yardım etmesi için vardı, rengi mobilyalara uyan bir süs eşyası olmak için değil. Hem de nasıl, dedi Rosalyn coşkuyla. En yakın arkadaşımdır. Bunca hayvan öldürülürken, dışarı çıkmasını hiç istemiyorum! O kadar korkuyoruz ki Stefan! dedi Bayan Cart-wright, mavi elbisesini düzelterek. Bu dünyayı anlayamıyorum. Biz kadınların dışarı çıkması bile artık uygun değil. Umarım o her neyse bize saldırmaz. Bazen gündüz vakti bile dışarı adımımı atmaya çekiniyorum, dedi Rosalyn, Penny'yi göğsüne bastırarak. Köpek tiz bir sesle havlayıp yere atladı. Penny ye bir şey olursa ölürüm. Bir şey olmayacağından eminim. Hem saldırılar çiftliklerde oluyor, şehirde değil, dedim gönülsüzce onu rahatlatmaya çalışarak. Stefan? dedi Bayan Carnvright tiz bir sesle. Kilisede fısıldattığımız için Damon la beni azarlarken de aynı ses tonunu kullanırdı. Yüzünde limon yemiş gibi bir ifade vardı. Sence de Rosalyn in bugün sıradışı bir güzelliği yok mu? Ah, evet, diye yalan söyledim. Rosalyn, kahverengiye çalan sarı saçlarıyla uyumlu, kasvetli, kahverengi bir elbise giymişti. Lüleleri zayıf omuzlarına düşüyordu. Giyimi, meşe mobilyalardan, brokar koltuklardan, koyu renk doğu halılarından oluşan salonun tam aksiydi. Salonun diğer ucundaki mermer şömine rafının üstünde Bay Caruvright ın portresi asılıydı. Adam ciddi bir ifadeyle bana bakıyordu. Kilolu ve kırmızı yüzlü karısının aksine adam, beyaz tenli ve zayıftı. Geçen yaz, savaş meydanının üstünde dolandığını gördüğümüz akbabalar gibi tehlikeli görünüyordu. Annesiyle babası göz önüne alınırsa, Rosalyn yine iyi durumdaydı. Rosalyn kızardı. Koltuğun kenarına kaydım. Cebimdeki mücevher kutusunu hissedebiliyordum. Önceki gece uyku tutmayınca, kutuyu açıp bakmıştım. Içindeki-ni hemen tanıdım. Elmaslarla süslü, zümrüt bir yüzüktü bu. Venedik teki en büyük ustalar tarafından yapılmıştı. Annem, öldüğü güne dek takmıştı onu. Eee Stefan? Pembeye ne dersin? dedi Rosalyn, beni daldığım düşüncelerden çıkararak. Afedersiıı, ne dedin? Bayan Cartwright bana ters ters baktı. Pembe diyorum. Haftaya yapılacak yemek için. Babanın böyle bir plan yapması büyük incelik. Yere bakan Rosalyn'in yüzü kıpkırmızıydı. Bence pembe sende çok güzel durur. Zaten ne giyersen giy güzel olursun, dedim duygusuz bir sesle. Senaryodaki replikleri okuyan bir aktör gibiydim. Bayan Cart-wright gülümseyerek beni takdir etti ve yanındaki mindere çıkan köpeği okşamaya başladı. Salon birden beni daraltmaya başladı. Bayan Cartvvright la Rosalyn in iğrençlikte birbiriyle yarışan parfümleri midemi bulandırdı. Köşedeki antika saate bir göz attım. Sadece elli beş dakikadır oradaydım ama bana elli beş yıl gibi geliyordu. Ayağa kalktığımda bacaklarım titriyordu. Beni ağırladığınız için çok teşekkür ederim hanımlar ama ben daha fazla vaktinizi almayayım. Teşekkür ederiz, dedi Bayan Cartvvright yerinde doğrularak. Sonra da başıyla hizmetçisine işaret verdi. Maisy seni uğurlar.

Evden çıkarken derin bir nefes aldım. Temiz hava çok iyi gelmişti. Arabacımıza beni beklememesini söyleyerek çok iyi yapmıştım. Eve kadar üç kilometre yürüyerek kendime gelecektim. Güneş, ufukta alçalmaya başlamıştı. Hanımeli ve yasemin kokuları etrafı sarmıştı. Tepeyi çıkarken Veritas a baktım. Ön kapıya giden yolun iki yanındaki vazolardan zambaklar fışkırıyordu. Batan güneş, verandanın beyaz kolonlarını turuncuya boyamıştı. Uzakta, gölün ayna gibi yüzeyi parlıyordu. Hizmetkarların kaldığı binaların olduğu taraftan, oyun oynayan çocuk sesleri geliyordu. Burası evimdi, evimi seviyordum. Ne var ki orayı Rosalyn le paylaştığımı hayal bile edemiyordum. Ellerimi cebime soktum ve yoldaki bir taşı öfkeyle tekmeledim. Girişte yabancı bir araba görünce durdum. Pek ziyaretçimiz olmazdı. Kır saçlı bir arabacı, sürücü koltuğundan atlayıp kapıyı açtı. Beyaz tenli, siyah saçları dalga dalga kabaran güzel bir genç kız arabadan indi. İncecik, belinden turuncu bir kurdeleyle bağlanmış, beyaz, kabarık etekli bir elbise giymişti. Kurdeleyle aynı renkteki şapkası gözlerini gizliyordu. Baktığımın farkındaymış gibi bana döndü. Kendimi tutamayıp iç çektim. Ona sadece güzel demek eksik kalırdı. Tanrısal bir güzelliği vardı adeta. O mesafeden bile, siyah gözlerini kırparak gülümsediğini görebiliyordum. İnce parmakları, boynundaki mavi kolyeye gitti. Farkında olmadan aynı hareketi ben de yaptım. O küçük elleriyle bana dokunduğunu hayal etmekten kendimi alamamıştım. Tekrar arabaya döndü. Hizmetçisi olduğunu tahmin ettiğim bir kadın, arabadan inip eteğini düzeltmeye koyuldu. Merhaba! diye seslendi genç kız, bana doğru. Merhaba... derken sesim çatladı. Nefes aldıkça, burnuma zencefil ve limon karışımı bir koku geliyordu. Ben Katherine Pierce. Sen kimsin? dedi neşeyle. Güzelliği karşısında dilimin tutulduğunu biliyordu sanki. İlk adımı o attığı için ölesiye korksam mı, memnun mu olsam, bilemiyordum. Katherine, dedim yavaşça. Hatırlamıştım. Babam Atlanta daki bir arkadaşının arkadaşından bahsetmişti. General Shermanın kuşatması sırasında komşusunun evi yanmış, tek kurtulan on altı yaşında bir genç kız olmuştu. Babam hiç düşünmeden kızın bizim konuk evimize yerleşebileceğini söylemişti. Bana anlatırken, babamın genç bir öksüzü kurtarma fikrinden ne kadar hoşlandığı gözlerinden okunuyordu. Evet, dedi. Gözleri adeta dans ediyordu. Ya sen? Stefan! dedim hemen. Stefan Salvatore. Giuseppe nin oğluyum. Ailenizin başına gelen trajediye çok üzüldüm. Teşekkür ederim, dedi. Gözleri bir anda hüzünle doldu. Size beni ve hizmetçim Emilyyi konuk ettiğiniz için de teşekkür etmeliyim. Siz olmasanız ne yapardık, bilmiyorum. Rica ederim. Konuk evine yerleşeceksiniz. Size yolu göstereyim mi? Kendimiz buluruz. Teşekkür ederim Stefan Salvatore, dedi Katherine, büyük bir bavulu evin biraz arkasında kalan konuk evine doğru taşıyan arabacıyı takip ederek. Sonra dönüp bana baktı. Yoksa Kurtarıcı Stefan mı deseydim? dedi ve göz kırparak topuğunun üstünde döndü. Katherine in, peşinde hizmetçisiyle güneşin batışına doğru yürüyüşünü seyrettim. Hayatımın asla eskisi gibi olmayacağını daha o an anlamıştım. 21 Ağustos 1864 O nü düşünmeden duramıyorum. Onun adını yazmayacağım, hayır, buna cesaret edemem. Eşsiz, büyüleyici bir güzelliği var. Rosalyn 'in yanındayken, Salvatoreler in oğlu Stefan ım ben. Ağabeyimden bir farkım yok. Damon yerime geçse, Cartıvrightlar bunu zerre kadar umursamaz. Ben seçildim çünkü babam, Damonın buna karşt çıkacağını, benimse her zamanki gibi evet diyeceğimi biliyordu. Ama onu, onun kıvrak vücudunu, kırmızı dudaklartnı, hem hüzün hem heyecan dolu gözlerini görünce... Sanki, sonunda sadece kendim oldum. Stefan Salvatoreyim sadece. Güçlü olmalıyım. Ona bir kardeş gibi yaklaşmalıyım. Karım olacak kadına aşık olmalıyım. Ama artık çok geç olduğundan korkuyorum.

Rosalyn Salvatore, dedim içimden. Müstakbel nişanlımı ikinci kez ziyaret etmek için dışarı çıkarken, bu sözcüklere ağzımı alıştırmaya çalışıyordum. Rosalyn'le konuk evinde oturduğumuzu hayal ettim. Babam belki de düğün hediyesi olarak bize küçükçe bir malikane yaptırırdı. Ben bütün gün babamla birlikte çalışma odasında hesap defterlerini gözden geçirirken, Rosalyn de çocuklara bakardı. Heyecan duymaya çalıştım ama dehşetten başka bir şey hissetmiyordum. Anayoldan Veritas a yaklaşırken, hasrede konuk evine baktım. Katherine geleli bir gün olmuştu ve onu bir daha görmemiştim. Babam onu yemeğe davet etmesi için Alfred i yollamış ama Katherine daveti kabul etmemişti. Tüm akşam boyunca penceremden, kaldığı eve bakmış ama hiç ışık görmemiştim. Emily yle birlikte oraya yerleştiklerini bilmesem, evde kimse olmadığına inanırdım. Katherine in nasıl olduğunu, yardıma ihtiyacı olup olmadığını düşünürken uyuyakaldım. Üst katın kapalı perdelerine bakmayı bırakıp araba yolunda ayaklarımı sürüye sürüye ilerledim. Toprak yol, sert ve çatlaktı. Sağanak bir yağmur gerekiyordu bize. Hiç rüzgar esmiyordu. Etrafta kimse yoktu ama tüylerim diken diken oldu ve yalnız olmadığıma dair rahatsız edici bir hisse kapıldım. Robert'ın uyarıları kulağımda yankılandı. Merhaba? dedim arkama dönerek. Katherine, yol kenarındaki melek heykellerinden birine dayanmış duruyordu. Bir metre ötemdeydi. Cildini korumak için beyaz bir güneş şapkası takmış ve gonca gül desenli beyaz bir elbise giymişti. Teni, sıcağa rağmen, aralık sabahındaki bir göl gibi serin görünüyordu. Beyaz, kusursuz dişlerini göstererek gülümsedi. Etrafı gezmeye niyetliydim ama yapacak başka işlerin var galiba. Cebimdeki yüzük kutusu dünyanın en ağır şeyiydi sanki. Yok, ben... şey, hayır, diye kekeledim. Gitmesem de olur. Saçmalama. Katherine başını iki yana salladı. Zaten evinizi aldım, bir de zamanını almayayım. Daha önce hiç bu kadar kendinden emin ve rahat bir kızla konuşmamıştım. Yüzüğü cebimden çıkarıp diz çökerek ona sunmamak için kendimi zor tutuyordum ama babamı düşünerek kendime hakim oldum. En azından bir süre seninle yürüyebilir miyim? dedi Katherine, güneş şemsiyesini ileri geri sallayarak. Birlikte yürümeye başladık. Bir erkekle baş başa dolaşmaktan neden hiç rahatsız olmadığını merak ederek sağı solu kolaçan ediyordum. Belki de yapayalnız bir öksüz olduğu içindi. Sebebi her neyse, buna minnettardım. Hafif bir esinti bizi sarmalayınca, Katherine in limonlu zencefil kokusunu içime çektim. Onun yanında olmanın verdiği mutluluk beni öldürebilirdi. Sadece yakınında bulunmak bile bana dünyada güzelliğin ve sevginin var olduğunu hatırlatıyordu. Ben onlara sahip olmasam bile. Belki de sana Sessiz Stefan demeliyim, dedi Katherine. Mystic Falls un sınırını belirleyen meşe koruluğuna doğru yürüyorduk. Özür dilerim... dedim. Rosalyn in beni sıktığı gibi, benim de onu sıktığımdan korktum. Mystic Falls a pek yabancı gelmez. Tüm geçmişimi bilmeyen biriyle konuşmak biraz zor. Seni sıkmayı hiç istemem. Atlanta dan sonra Mystic Falls sana biraz küçük gelmiş olmalı. Bu sözler ağzımdan çıkar çıkmaz pişman oldum. Atlanta da ailesi ölmüştü, bense Katherine sanki orada neşe dolu bir hayatı bırakıp gelmiş gibi konuşuyordum. Hafifçe öksürdüm. Atlanta da çok eğleniyordun demek istemedim tabii... Katherine gülümsedi. Teşekkür ederim Stefan. Çok düşüncelisin. Bahsettiğim konuya girmek istemediği ses tonundan anlaşılıyordu. Bir süre sessizce yürüdük. Katherine yetişmekte zorlanmasın diye yavaşlamıştım. Derken kazayla mı, bilerek mi oldu bilmiyorum ama Katherine in eli koluma değdi. Eli, bu güneşte bile buz gibiydi. Aklında bulunsun, dedi. Seni hiç de sıkıcı bulmuyorum.

Vücuduma tepeden tırnağa bir sıcaklık yayıldı. Hangi yoldan gideceğimize karar vermeye çalışırmış gibi önüme baktım. Aslında yüzümün kızardığını göstermemeye çalışıyordum. Cebimdeki yüzük, her zamankinden daha ağır geldi. Ne diyeceğimden emin olamayarak durup Katherine e döndüm ama o yoktu. Katherine? dedim elimi gözlerime siper ederek. Yol kenarındaki çalılıkların arkasından gülerek çıkmasını bekledim ama sadece kendi sesimin yankısını duydum. Katherine yok olmuştu. Ogün Cartwrightlar a gitmedim. Bunun yerine yolu biraz araştırdıktan sonra hemen eve koştum. Birilerinin - belki de civardaki çiftliklere korku salan yaratığın- Katherine i kaçırıp ormana götürdüğünden korkuyordum. Ne var ki eve döndüğümde Katherine i verandadaki salıncakta hizmetçisiyle sohbet edip limonata içerken buldum. Az önce koşmuş gibi durmuyordu. Nasıl bu kadar hızlı gelmişti? Gidip sormak istedim ama kendimi tuttum. Beni deli sanmasını istemiyordum. Tam o anda Katherine bana baktı. Ne çabuk döndün, dedi, beni gördüğüne şaşırmış gibi. Hemen ardından, salıncaktan kalkıp eve girdi. Ertesi kendimi Rosalynler e gitmeye zorlarken Katherine in gülümsemesi gözümün önünden gitmiyordu. Bu seferki ilk ziyaretimden de kötüydü. Bayan Cartvvright kanepede, yanımda oturdu. Her kıpırda-nışımda yüzüğü çıkarmamı beklermiş gibi gözleri parlıyordu. Köpekleri Penny yle ve terzi Honoria Fells in diktiği Rosalyn in pembe elbisesinin durumuyla ilgili bazı sorular geveledim ama tek istediğim, bir bahane bulup oradan kaçmak ve Katherine i görmeye gitmekti. Sonunda, karanlıkta dışarıda olmak istemediğime dair bir şeyler mırıldandım. Robert ın dediğine göre, üç hayvan daha katledilmişti. Bunlardan biri, George Brovver ın eczanenin tam önünde öldürülen atıydı. Bayan Cartvvright beni, üç kilometre ötedeki evime değil de savaşa falan gidiyormuşum gibi arabaya kadar uğurlayınca kendimi suçlu hissettim. Döndüğümde Katherine i göremeyince hayalkırıklı-ğına uğradım. Geceyarısı yla ilgilenmek için ahıra gidecekken, büyük evin mutfağından öfkeli sesler yükseldiğini duydum. Hiçbir oğlum bana karşı gelemez! Geri dönüp dış dünyada kendine bir yer bulacaksın. Babamın sesiydi bu. Sadece çok öfkelendiğinde böyle İtalyan aksanıyla konuşurdu. Benim yerim burası. Ordu bana göre değil. Kalbimin sesini dinlememin neresi yanlış? dedi kendinden emin, gururlu, öfkeli bir ses. Damon. Mutfağa girerken kalbim hızla atmaya başladı. Ağabeyim, en yakın arkadaşım... Dünyada en çok -babamdan bile çok- saygı duyduğum insan oydu ama bunu hiç itiraf etmemiştim. General Groom un ordusuna katıldığından beri onu görmemiştim. Neredeyse bir yıl olmuştu. Daha uzun, daha esmer görünüyordu. Bronzlaşmıştı. Hemen ona sarıldım. İyi ki eve dönmüştüm. Babamla hiç anlaşamazlardı ve kavgaları çoğu kez şiddete dönüşürdü. Kardeşim! dedi sırtıma vurarak. işimiz bitmedi Damon, dedi babam, çalışma odasına geçerken. Damon bana döndü. Bakıyorum, babam hiç değişmemiş. O kadar da kötü değil. Beni Rosalyn le evlenmeye zorladığı için kızsam da babam hakkında kötü konuşmak garip geliyordu. Yeni mi geldin? diye sordum konuyu değiştirerek. Damon gülümsedi. Gözlerinin çevresinde, onu iyi tanımayanların fark edemeyeceği çizgiler vardı. Bir saat önce. Küçük kardeşimin nişanını kaçıracak değildim ya, dedi alaycı bir sesle. Babam her şeyi anlattı. Anlaşılan Salvatore adının devamı için sana bel bağlamış. Düşünsene, Kurucular Balosu zamanı evli bir adam olacaksın!

İrkildim. Baloyu tamamen unutmuştum. Yılın olayıydı bu. Babam, Şerif Forbes ve Belediye Başkam Lockwood, aylardır bu baloyu planlıyordu. Savaş için yardım toplama amacıyla düzenlenen Kurucular Balosu, yazın son günlerinin keyfini çıkarmaya, en çok da kurucuların birbirlerinin sırtını sıvazlamasına yarıyordu ve zamanında, benim en sevdiğim Mystic Falls geleneğiydi. Şimdiyse beni dehşete düşürüyordu. Damon rahatsızlığımı fark etmiş olacak ki sırt çantasını kurcalamaya başladı. Kir içindeki çantanın köşesinde, kan lekesine benzer bir koyuluk vardı. Sonunda çantadan beyzbol topundan çok daha büyük, yamuk, deri bir top çıkardı. Oynamak ister misin? dedi, ardından topu bir elinden diğerine geçirerek. O ne? diye sordum. Futbol topu. Çocuklarla fırsat buldukça oynuyorduk. Sana yarar. Yanaklarına biraz renk gelir. Formunu kaybedip yumuşamam istemeyiz, dedi Damon, babamın sesini taklit ederek. Gülmeden duramadım. Damon ın peşinden dışarı çıktım. Birden hava daha sıcak, çimler daha yeşil, dünya daha güzelmiş gibi geldi. Tut! dedi Damon, beni hazırlıksız yakalayarak. Kollarımı kaldırıp topu göğsümde tuttum. Ben de oynayabilir miyim? dedi bir kadın sesi. Katherine. Sade, leylak rengi yazlık bir elbise giymiş, saçını topuz yapmıştı. Boynundaki mavi kolye, siyah gözlerini çok güzel tamamlıyordu. Parmaklarımın o narin ellere dokunduğunu, beyaz boynunu öptüğümü hayal ettim. Gözlerimi ondan zor ayırdım. Katherine, bu ağabeyim Damon. Damon, bu Katherine Pierce. Bizimle kalıyor, dedim, Damon'm tepkisine dikkat kesilerek. Katherine, resmiyetimi gülünç bulmuşa benziyordu. Damon da öyle. Damon, senin de kardeşin kadar tatlı olduğun belli, dedi Katherine, abartılı bir güneyli aksanıyla. Bu sözler her genç kızın nezaketen söyleyeceği şeyler de olsa, Katherine in ağzından döküldüğünde alaycı bir hava yaratıyordu. Göreceğiz, dedi Damon gülümseyerek. Eee, kardeşim? Katherine in de bizimle oynamasına izin verelim mi Bilmem, dedim tereddüt ederek. Kurallar nasıl? Kuralları kim ne yapsın? dedi Katherine ve bembeyaz dişlerini göstererek gülümsedi. Topu elimde evirip çevirdim. Ağabeyim sert oynar, diye uyardım onu. Bana sorarsan, ben daha sert oynarım. Katherine tek hamleyle topu elimden aldı. Elleri, bir önceki gün olduğu gibi buz gibiydi. Dokunuşuyla vücuduma ve beynime bir enerji dalgası yayıldı. Kaybeden, atımı tımar eder! dedi koşarak. Damon gözleriyle onu takip ettikten sonra bana bakıp tek kaşını havaya kaldırdı. Al sana kovalanmak isteyen bir kız. Topuğunun üstünde dönüp tepeden aşağı, göle doğru güçlü adımlarla koştu. Bir saniye sonra ben de peşine düştüm. Rüzgar kulaklarımı kamçılıyordu. Seni yakalayacağım! diye bağırdım. Sekiz yaşında, yaşıtım kızlarla oynarken de aynı şeyi söylerdim ama bu sefer, hayatımın en önemli oyununu oynayacaktım. ertesi sabah, Rosalynin telaşlı hizmetçilerinden gelen haberle uyandım. Rosalyn in çok sevdiği köpeği Penny saldırıya uğramıştı. Bayan Cartwright beni kızının odasına yolladı. Onu yatıştırmamı isüyordu. Sakinleştirmeye çalıştım ama Rosalyn in hıçkırıkları sona erecek gibi değildi. Ben çabalarken Bayan Cartvvright, daha iyi bir iş çıkarmamı beklermiş gibi hoşnutsuzca bana bakıyordu. Bana sahipsin ya, dedim sonunda, sırf onu avutmak için. Rosalyn kollarım birden boynuma doladı ve yeleğimin omuz kısmını ıslatacak şekilde hıçkıra hıçkıra ağlamayı sürdürdü. Anlayışlı olmaya çalışıyordum ama durmadan ağlaması sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Annem öldüğünde ben onun gibi yapmamıştım. Babam buna izin vermemişti. Güçlü bir savaşçı olmalısın, demişti cenazede. Ben de olmuştum. Bir hafta sonra, dadımız Cordelia, annemin hep söylediği Fransızca ninniyi mırıldandığında da ağlamamıştım, babam salon duvarından annemin portresini indirdiğinde de. Annemin en sevdiği atı Artemis mecburen öldürüldüğünde bile.

Sen köpeği gördün mü? diye sordu Damon. İkimiz birlikte, şehirdeki hana bir şeyler içmeye gidiyorduk. Herkesin huzurunda Rosalyn'e evlenme teklifinde bulunacağım yemeğe birkaç gün kalmıştı. Ufuktaki kaçınılmaz evliliğimi kutlamak için viski içecektik. Damon gözlerini kırpıştırıp abartılı bir Charleston aksanıyla böyle diyordu. Gülümsemeye çalışmıştım. Ağzımı açarsam, Rosalyn ie evlenmek istemediğimi söyleyeceğimden çekiniyordum. Rosalynde bir sorun yoktu. Tek sorun, onun Katherine olmamasıydı. Düşüncelerimi Damon ın sorusuna, yani Penny ye çevirdim. Evet. Boğazında bir yarık vardı. Nasıl olduysa saldıran hayvan iç organlara dokunmamış. Garip, değil mi? Ona yetişmek için hızlandım. Askerlik ona güç ve hız vermişti. Garip bir devirde yaşıyoruz, kardeşim, dedi Damon. Belki de Yankeeler yapmıştır, dedi sırıtarak. Parke taşlı yolda yürürken, kapılara bir ilan asıldığını gördüm. Saldırıları yapan vahşi hayvanı bulana yüz dolar ödül vaat ediliyordu. Bir tanesine baktım. Belki de hayvanı ben bulur, parayı alıp Boston a, New York a yada kimsenin beni bulamayacağı ve Rosalyn Carrwright ı tanımadığı bir şehre giderdim. Kendi kendime gülümsedim. Böylesi, Damon'ın yapacağı bir şeydi. Ağabeyim asla sonuçları ve başkalarının duygularını düşünmezdi. Tam ona afişi gösterip yüz doları olsa ne yapacağını soracaktım ki eczanenin önündeki birinin bize el salladığını gördüm. Salvatore kardeşler değil mi bunlar? dedi bir ses, sokağın ilerisinden. Batan güneşin ışıklarından korunmak için gözlerimi kısıp bakınca, eczacı Pearl ü gördüm. Kızı Anna yla birlikte eczanesinin önündeydi. Onlar da savaş kurbanıydı. Pearl ün kocası geçen baharda Vick-sburgh kuşatmasında ölmüştü. Bu olaydan sonra Pe-arl kendine Mystic Falls da bir yuva kurmuş ve her zaman yoğun çalışan eczanesini açmıştı. Ne zaman oradan geçsem Jonathan Gilbert ı da görüyordum. Söylentilere göre Gilbert ın PearPde gönlü vardı. Pearl, ağabeyim Damon ı hatırlıyorsun, değil mi? dedim onlara selam vermek için yanlarına yürürken. Pearl gülümseyerek başını salladı. Yüzünde hiç kırışıklık yoktu. Kızlar kendi aralarında onun yaşını tahmin etmeye çalışırdı. Benden birkaç yaş küçük bir kızı olduğuna göre, çok da genç olamazdı, ikiniz de çok yakışıklısınız, dedi. Anna, annesinin bir kopyasıydı. Yan yana durunca, abla kardeş gibi görünüyorlardı. Anna, gün geçtikçe güzelleşiyorsun. Danslara katılacak yaşa geldin mi? dedi Damon, gözleri ışıldayarak. Gülümsemeden edemedim. Damon hem bir annenin hem de kızının kalbini çalabilirdi. Neredeyse, dedi Anna heyecanla. Kızlar on beş yaşına gelince akşam yemeğine kalabiliyor, orkestra bir valsa başlarken orada olabiliyordu. Pearl dövme demirden bir anahtarla eczanenin kapısını kilitledi ve bize döndü. Damon, bana bir iyilik yapar mısın? Yarın Katherine in de gelmesini sağlar mısın? O çok tatlı bir kız ve insanların yabancılarla ilgili nasıl konuştuğunu bilirsin. Onu Atlamadan tanıyorum. Söz, dedi Damon ciddiyetle. İrkildim. Damon yemekte Katherine e eşlik mi edecekti? Onun geleceğini hiç düşünmemiştim. Katherine in önünde Rosalyn e evlenme teklif ettiğimi düşünemiyordum bile. Ama ne yapabilirdim ki? Babama Katherine in davetli olmadığını mı söyleyecektim? Yoksa Rosalyn'e evlenme teklif etmeyeceğimi mi? İyi eğlenceler çocuklar, dedi Pearl, beni daldığım düşüncelerden çıkararak. Bir dakika! dedim. Pearl merakla bana baktı. Hava karardı. Saldırıları hepimiz biliyoruz. Size evinize kadar eşlik etmemizi ister misiniz? Pearl başını iki yana salladı. Anna ve ben güçlü kadınlarız. Bize bir şey olmaz. Hem... Kızardı ve duyulmaktan korkarmış gibi etrafa baktı. Galiba Jonathan Gilbert bize eşlik etmek istiyor. Yine de düşündüğün için teşekkür ederim. 'Güçlü kadınlarla ilgili neler hissettiğimi biliyorsun, dedi Damon fısıltıyla.

Damon, kendine gel, dedim, omzuna vurarak. Ne de olsa artık savaş meydanında değil, dedikodunun kol gezdiği Mystic Falls daydı. Bunları hemen unutmuş muydu? Peki Stefan Teyze! dedi Damon, sesini inceltip benimle alay ederek. Koluna vurup güldüm. Hafif bir yumruktu ama Katherine i yemeğe getireceği için ona duyduğum öfkeyi biraz olsun yatıştırdı. O da bana yalandan bir yumruk attı. Sonra dönüp Mystic Falls Hanı nın tahta kapısını açmasaydı, kardeşçe bir boğuşma başlayabilirdi. İçeri adımımızı atar atmaz, kızıl saçlı, seksi barmaid, bar tezgahının arkasından bizi selamladı. Damon ın buraya daha önce defalarca geldiği belliydi. Kalabalığı yararak arkalara ilerledik. İçerisi talaş ve ter kokuyordu. Her tarafta üniformalı erkekler vardı. Bazılarının başı sargılı, kolları askıdaydı. Sekerek yürüyorlardı. Handan neredeyse hiç çıkmayan Henry gözüme çarptı. Bir köşede viski içiyordu. Robert bana onunla ilgili hikayeler anlatmıştı. Kimseyle konuşmuyordu ve onu gündüz gören hiç olmamıştı. Saldırılarla ilgisi olabileceğine dair söylentiler vardı ama sürekli handayken nasıl mümkün olabilirdi ki bu? Daha yaşlı bir grup erkek, bir köşede viski içerek kağıt oynuyordu. Karşılarında birkaç kadın oturmuştu. Yanaklarındaki ve tırnaklarındaki boyalardan anladığım kadarıyla, çocukluk arkadaşlarımız elementine Haver-ford ya da Amelia Hawke gibilerle vakit geçirecek kadınlara benzemiyorlardı. Yanlarından geçerken, bir tanesi koluma hafifçe dokundu. Burası nasıl? dedi Damon, yüzünde keyifli bir gülümsemeyle duvarın yanındaki tahta bir masaya yaklaşarak. Fena değil. Tahta sıraya oturup etrafı bir kez daha süzdüm. Han, gizli bir yermiş gibi geliyordu bana. Evlenmeden önce keşfetmek için az zamanımın kaldığı bir dünya. Sonrasında her akşam eve beklenecektim. Ben içki getireyim, dedi Damon. Bara yaslanıp ağabeyimin barmaidle sohbet edişini izledim. Barmaid, Damon çok komik bir şey söylemiş gibi başını arkaya götürüp kahkaha attı. Muhtemelen de komik bir şey söylemişti zaten. Bütün kadınlar ona bu yüzden aşık oluyordu. Eee, evli bir erkek olmak nasıl bir şeymiş? Dönüp arkama bakınca, Doktor Janes i gördüm. Yetmişlerinde ve bunamaya başlayan adam, herkese, uzun ömrünü viskiye olan düşkünlüğüne borçlu olduğunu anlatırdı. Daha evlenmedim Doktor. Damon in bir an önce gelmesini dileyerek gülümsedim. Ama çok yakında evleneceksin evlat. Bay Cartvvright bankada haftalardır bundan bahsediyor. Rosalyn de iyi kız doğrusu. Şanslısın! Doktor Janes bağırarak konuşuyordu. Kimsenin duymadığını umarak etrafıma baktım. O anda Damon gelip viskilerimizi masaya koydu. Sağ ol, dedim, kendiminkini bir seferde bitirerek. Doktor Janes masadan ayrıldı. Çok susadın ha? dedi Damon, kadehinden küçük bir yudum alarak. Omuz silktim. Geçmişte ağabeyimden hiç sır salda-mamıştım ama Rosalynden bahsetmek tehlikeliydi. Ne söylersem söyleyeyim, ne hissedersem hissedeyim, onunla evlenecektim. Biri olumsuz tek kelime ettiğimi duyarsa, söylentilerin sonu gelmezdi. Birden, önümde yeni bir viski kadehi belirdi. Başımı kaldırınca Damon m az önce konuştuğu barmaidi gördüm. Buna ihtiyacın var gibi görünüyorsun. Zor bir gün geçirdin herhalde. Yeşil gözlerinden birini kırpıp nemli kadehi önüme bıraktı. Teşekkür ederim, dedim bir yudum alarak. Ne zaman istersen, dedi barmaid. Kabarık eteği hışırdıyordu. Peşinden baktım. Kötü gözle bakılanlar da dahil, handaki tüm kadınlar Rosalynden daha ilgi çekiciydi. Ne var ki ben, kime baksana Katherine in yüzünü görüyordum. Alice senden hoşlanıyor, dedi Damon.

Başımı iki yana salladım. Ona bakmam bile doğru olmaz. Yaz sonunda evlenmiş olacağım. Sense dilediğini yapmakta özgürsün. Ben sadece bir gerçeği dile getirmek istiyordum ama sanki Damon ı suçlamış gibi olmuştum. Doğru, dedi Damon. Peki sen, sırf babam istedi diye her şeyi yapmak zorunda olmadığının farkında mısın? O kadar basit değil. Dişlerimi sıktım. Damon beni anlayamazdı çünkü o asi ve laf dinlemez biriydi. Zaten babam da bu yüzden Veritas ın geleceğini, küçük kardeş olarak bana teslim etmişti. Birden öfkeye kapıldım. Bunca sorumluluğun omuzlarıma binmesi Damon ın suçuydu. Bu düşünceden arınmaya çalışarak başımı iki yana salladım ve viskiden bir yudum daha aldım. Çok basit, dedi Damon, öfkemden habersiz. Ona Rosalyn e aşık olmadığını söyle. Ne olmak istediğini, ne yapmak istediğini kendi başına keşfetmen gerektiğini, birinin emirlerine körü körüne itaat edemeyeceğini söyle. Orduda ben bunu öğrendim. Yaptığın şeye inanmak zorundasın. Yoksa ne anlamı kalır? Başımı iki yana salladım. Ben senin gibi değilim. Babama güveniyorum. Hepimizin iyiliğini istediğini biliyorum. Ama keşke... Keşke biraz daha vaktim olsaydı, dedim sonunda. Doğruydu bu. Belki zamanla Rosalyn i sevecektim ama bir sene içinde evli ve çocuklu bir adam olacağımı düşününce nefesim kesiliyordu. Ama sorun değil. Konuğumuz hakkında ne düşünüyorsun? dedim. Konuyu değiştirmeye çalışıyordum. Damon gülümsedi. Katherine, dedi ardından, kelimeyi zevkle heceleyerek. Anlaşılması zor bir kız, değil mi Galiba. Damon neyse ki Katherine i geceleri rüyamda gördüğümü, onun kahkahasını duyar mıyım diye konuk evinin önünde beklediğimi bilmiyordu. Bir keresinde onun limoni zencefil kokusunu duyabilmek için ahıra gidip atı Clover ın sırtını koklamıştım. Dengemi ne kadar kaybettiğimi fark ettiğim yer, o ahır olmuştu. Mystic Falls da onun gibi kızlar yok. Bir yerlerde asker bir sevgilisi falan var mıdır dersin? diye sordu Damon. Hayır! dedim, yine kızarak. Annesiyle babası için yas tutuyor. Sevgili peşinde koşacağını hiç sanmıyorum. Elbette. Damon kaşlarını çattı. Öyle bir şey iddia etmedim zaten. Yalnız, olur da ağlayacak bir omuz ararsa, kendiminkini seve seve sunarım ona. Omuz silktim. Konuyu ben açmış olsam da artık Damon ın ne düşündüğünü bilmek istemiyordum. Hatta keşke Charlestondan, Richmond dan ya da Atlanta dan uzak bir akrabası çıksa da onu davet etse diye düşünmeye başlamıştım. Yakınımda olmazsa, belki kendimi Rosalyn i sevmeye zorlayabilirdim. Acınası halim, Damon ın bakışlarından anlaşılıyordu. Neşelen kardeşim, dedi. Gece yeni başlıyor, viskiler benden. Ama Virginiadaki bütün viskileri içsem de ne Rosalyn i sevebilirdim ne de Katherine i unutabilirdim. Hava, birkaç gün sonraki nişan yemeğime kadar bozmadı. Öğleden sonra beşte bile hala bunaltıcı bir sıcak vardı. Mutfaktaki hizmetkarlar, garip, uğursuz havayı, hayvan öldüren yaratıklara yoruyorlardı. Yaratık söylentilerine rağmen her yandan insanlar Konfederasyon u kutlamak için Grange Halfa akın ediyordu. Taş binaya doğru akan arabaların ardı arkası kesilmedi. Stefan Salvatore! Babamın peşinden arabadan indiğimde, birinin bana seslendiğini duydum. Ayağım yere değdiği anda Ellen Emersonia kızı Daisy nin, peşlerinde iki hizmetçiyle kol kola yürüdüğünü gördüm. Beyaz kapılara çıkan merdiven, yüzlerce fenerle aydınlatılmıştı. Yolun iki yanı araba doluydu. İçeriden, vals müziğinin geldiğini duyuyordum. Bayan Emerson. Daisy. Eğilerek selam verdim. Daisy çocukluğumuzdan beri benden nefret ederdi. Onu Willow Creek e itemeyeceğimi söyleyen Damon a yanıldığını ispatlamaya kalkıştığımdan beri. İşte güzeller güzeli Emerson hanımları, dedi babam eğilerek. Küçük yemeğimize geldiğiniz için ikinize de teşekkür ederim. Şehirdeki herkesi görmek çok güzel. Şu günlerde birlik olmaya her zamankinden de çok ihtiyacımız var.

Stefan, dedi Daisy, elimi tutarak. Daisy, her geçen gün daha da güzelleşiyorsun. Çocukken yaptığımız aptalca şeyler için beni affedebilecek misin? Daisy yüzüme baktı. İç çektim. Mystic Falls da herkes herkesi tanırdı. Rosalynle evlenirsek, çocuklarımız, Daisynin çocuklarıyla dans edecekti. Aynı sohbetleri yapıp benzer şakalara gülecek, hep aynı kavgaları edeceklerdi. Sonsuz bir döngüydü bu. Ellen, sana içeriyi gösterme şerefini bana bahşeder misin? dedi babam, içerinin istediği gibi dekore edilmediğinden endişeleniyordu. Ellen başını salladı ve hizmetçilerin dikkatli bakışları altında Daisy yle baş başa kaldık. Damon nasıl? Onun döndüğünü duydum. Bayan Emerson, içeri girip annenizi bulsak iyi olur, dedi Daisy nin hizmetçisi, kızı kolundan Grange Hall un kapısına doğru çekiştirerek. Onu görmek için sabırsızlanıyorum. Bunu ona ilet! dedi Daisy, giderken. Iç çekip binaya yöneldim. Grange bir zamanlar üst sınıfın toplanma yeriyken artık geçici silah deposu haline gelmişti. Duvarlar, sarmaşık ve mor salkımlarla kaplıydı. En üstte de Konfederasyon bayrakları vardı. Köşedeki yüksek sahnede orkestra The Bonnie Blue Flag in neşeli bir yorumunu çalıyordu. Ellerinde kadehlerle en az elli çift geziniyordu. Babamın hiçbir masraftan kaçınmadığı açıktı. Üzüntüyle kokteyl kasesine doğru yürüdüm. Beş adım atmamıştım ki biri sırtımdan tuttu. Zorla gülümsemeye ve kaçınılmaz kutlamalarla istemeden de olsa yüzleşmeye hazırlandım. Herkesin haberdar olduğu bir nişanı duyurmak için yemek düzenlemeye ne gerek vardı ki? Dönünce Bay Carnvright Ia yüz yüze geldim. Mutluluğa benzer bir ifade takınmaya çalıştım. Stefan, oğlum! İşte gecenin adamı! dedi Bay Cartvvright ve bana bir kadeh viski uzattı. Sağolun efendim. Kızınıza eşlik etme ayrıcalığını bana tanıdığınız için ne kadar teşekkür etsem az, dedim, kadehten alabileceğim en küçük yudumu alarak. Damon la handa geçirdiğimiz geceden sonra, sabah korkunç bir baş ağrısıyla uyanmıştım. Ben kafamda soğuk bezlerle yatarken, Damon hiç etkilenmemiş gibiydi. Onun arka bahçedeki labirentte Katherine i kovaladığını duymuştum. Her kahkaha, beynime saplanan bir hançer gibiydi. Memnuniyetle. İyi bir birliktelik bu. Pratikte de çok faydalı. Büyüme imkanları sağlıyor ve riski az. Sağolun, efendim dedim. Rosalyn'in köpeğine de çok üzüldüm. Bay Cartvvright başını iki yana salladı. Karıma ya da Rosalyn e söyleme ama o lanet hayvandan nefret ediyordum. İyi ki öldü diyecek kadar ileri gitmem tabii. Bana sorarsan, herkes boş yere endişe ediyor. Bu yaratık bahsi de nedir? Sağda solda, şehrin lanetlendiğini duyuyorum. Böyle konuşulunca, insanlar risk almaktan korkuyor. Paralarını bankaya yatırmaktan çekiniyorlar. Bay Carnvright ın gürleyen sesi, birkaç kişinin bakışlarını bize çekti. Gergince gülümsedim. Gözucuyla, babamın insanları ortadaki uzun masaya yönlendirdiğini gördüm. Masaya annemin şık porselen takımı yerleştirilmişti. Stefan, dedi babam, omzumu tutarak. Hazır mısın? Gerekli her şey yanında mı? Evet. Göğüs cebimdeki yüzüğe dokunup babamın peşinden masaya gittim. Rosalyn, annesinin yanında durmuş gülümsüyordu. Penny ye ağlamaktan gözleri hala kırmızıydı. Fırfırlı, pembe elbisesi büyük gelmişti. Konuklar yerlerini alırken, solumdaki iki yerin boş olduğunu fark ettim. Ağabeyin nerede? diye sordu babam alçak sesle. Kapıya baktım. Orkestra hala çalıyordu, insanlar beklenti içindeydi. Sonunda kapılar açıldı ve Damon la Katherine içeri girdi. Birlikte.

Hiç adil değil, dedim içimden. Damon çocuk gibi davranabiliyor, gönlünce içip kızlara kur yapıyordu ve bunların hiçbir kötü sonucu olmuyordu. Ben hep doğru olanı yapmış, sorumluluklarımı yerine getirmiştim ve bunun karşılığnda, yetişkin bir adam olmaya zorlanarak adeta cezalandırılıyordum. Öfkemin şiddetine ben bile şaşırdım. Birden suçluluk duygusuna kapıldım ve duygularımı bastırmak için solumda bulduğum şarap kadehini başıma diktim. Katherine yemeğe tek başına gelecek değildi ya? Aslında Damon sadece centilmenlik yapıyordu. Hem ikisinin, birlikte bir gelecekleri de olamazdı. Bizim toplumumuzda evlilikler ancak iki aileyi birleştiriyorsa kabul görüyordu. Katherine, annesiz babasız biri olarak, güzellik dışında ne sunabilirdi ki ona? Babam, benim onunla evlenmeme asla izin vermeyeceği gibi Damon'a da izin vermezdi. Damon bile, babamın onaylamadığı bir evlilik yapacak kadar ileri gidemezdi, değil mi? Yine de gözlerimi Damon in, Katherine in ince belindeki kolundan alamıyordum. Katherine yeşil, muslin bir elbise giymişti. Damon la ikisi içeri girip masanın merkezindeki iki boş sandalyeye yaklaşırken bir uğultu oldu. Katherine in mavi kolyesi boynunda ışıldıyordu. Yanımdaki sandalyeye oturmadan önce bana göz kırptı. Kalçası bana değince hafifçe çekildim. Damon. Babam, soluna oturan Damon a başıyla selam verdi. Ne diyorsunuz, sizce ordu kışa kadar Georgia ya ulaşabilir mi? diye sordum Jonah Palmer a. Katherine le konuşabilecek cesaretim olduğunu sanmıyordum. Onun melodik sesini duyarsam, Rosalyn e evlilik teklifinde bulunamayabilirdim. Benim Georgia dan şüphem yok. Ben asıl milisleri Mystic Falls daki sorunları çözmek için toplayıp toplaya-mayacağımız konusunda endişeleniyorum. Bu saldırılara göz yumamayız, dedi Jonah, masaya yumruğunu indirerek. Şehrin veterineriydi ve aynı zamanda şehir milislerini eğitiyordu. Tam o anda bir hizmetkar ordusu ellerinde yabani sülün tabaklarıyla içeri girdi. Gümüş çatalımı alıp tabağımdaki yemekle oynadım. Hiç iştahım yoktu. Masada her zamanki konular konuşuluyordu. Savaş, ordular, yakında düzenlenecek yemekler, partiler, kilise ayinleri. Katherine, Honoria Fells le koyu bir sohbete dalmıştı. Birden Honoria yı kıskandım. Ben beceremiyordum ama o, Katherine le baş başa konuşabiliyordu. Hazır mısın oğlum? dedi babam, bana dirsek atarak. İnsanların, yemeklerini bitirmek üzere olduğunu fark ettim. Şaraplar tazeleniyordu. Yemek sırasında ara veren orkestra tekrar çalmaya başlamıştı. Herkesin beklediği andı bu. Bir duyuru yapılacağını, ardından kutlamaların başlayacağım biliyorlardı. Mystic Falls da yemekler hep böyleydi. Ne var ki ben daha önce hiç duyuru yapmamıştım. Honoria, başlama işareti verirmiş gibi bana doğru eğildi, Damon da moral vermek için gülümsedi. Kendimi karnıma yumruk yemiş gibi hissediyordum. Derin bir nefes alıp bıçağımla kristal kadehime vurdum. Bir anda salonu sessizlik kapladı. Hizmetkarlar bile oldukları yerde kalmış, bana bakıyordu. Ayağa kalkıp şarabımdan büyük bir yudum aldım ve hafifçe öksürdüm. Şey... dedim, ince, kendime bile yabancı gelen bir sesle. Bir duyuru yapmak istiyorum. Gözucuy-la, babamın şampanya kadehini hazırladığını gördüm. Katherine e baktım. Siyah gözlerini bana dikmişti. Kadehimi öyle sıkıyordum ki hala kırılmadığına şaşırmıştım. Rosalyn, bana eşim olma şerefini bahşeder misin? dedim ve aceleyle elimi cebime attım. Kutuyu çıkarıp Rosalyn in önünde diz çöktüm ve ıslak gözlerine baktım. Düz bir sesle, Senin için, diyerek, kutuyu açıp ona uzattım. Rosalyn çığlık atınca, salonu alkış sesleri doldurdu. Biri sırtıma vuruyordu. Dönüp bakınca, Damon m sırıttığını gördüm. Katherine, yüzünde anlaşılmaz bir ifadeyle kibarca alkışlıyordu. Al bakalım. Rosalyn'in küçük beyaz elini alıp yüzüğü parmağına yerleştirdim. Büyük gelen zümrüt, serçeparmağına doğru kaydı. Oynamak için annesinin takılarını takmış bir kız çocuğuna benziyordu ama

anlaşılan yüzüğün boyutlarını umursamıyordu. Elini kaldırıp mum ışığında yüzüğe baktı. Anında bir grup kadın, Rosalyn'in başına üşüşüp yüzüğü incelemeye başladı. Bunu kutlamalıyız! diye haykırdı babam. Herkese puro. Buraya gel Stefan! Beni gururlandırdın oğlum! Başımı salladım ve titreyen bacaklarla yanına gittim. Gülünçtü doğrusu. Bütün hayatımı onun onayını almaya çalışarak geçirmiştim ve onu en sevindiren şey, beni çok üzmüştü. Katherine, benimle dans eder misin? Kayan sandalyelerin ve çınlayan kadehlerin sesine rağmen Damon'ı duymuştum. Dikkat kesilerek cevabı bekledim. Katherine, başını kaldırıp gizlice bana baktı. Göz göze gelip bir süre bakıştık. Yüzüğü Rosalyn'in parmağından çekip alarak ona takmak için karşı konulması güç bir istek duyuyordum içimde. Babam beni arkamdan dürterken Damon, Katherine in elini tutup kızı dans pistine sürükledi. Ertesi haftanın nasıl geçtiğini bile anlamadım. Bayan Fells in terzi dükkanındaki provalara, oradan Rosalyn'i görmeye Cartvvright Iarın boğucu salonuna, oradan Damon'la birlikte hana, koşturup durdum. Katherine i unutmaya çalışıyordum. Konuk evine bakmamak için panjurlarımı kapalı tuttum. Damon la ikisini bahçede gezerken gördüğümde de gülümseyerek el sallıyor ve geçip gidiyordum. Bir sefer, tavan arasına çıkıp annemin portresine baktım. Bana ne tavsiye edebileceğini hiç öğrenemeyecektim. Bir keresinde İncil dersinde, Fransız aksanıyla, aşk sabırlıdır, dediğini hatırlıyordum. O söz beni rahatlatıyordu. Belki aşk, Rosalyn'le ikimize de gelirdi. Rosalyn'i sevmeye, en azından ona ilgi duymaya çalışıyordum. Sessiz olmasını bir yana koyarsak, çocuklarımıza çok iyi annelik ve bana eşlik yapabilecek tatlı bir kız olduğunu biliyordum. Son ziyaretlerim o kadar da korkunç geçmemişti. Rosalyn in morali yerindeydi. Sadie adında yeni bir köpek almıştı. Siyah, parlak tüylü bir canavardı bu hayvan. Önceki köpeğiyle aynı kaderi paylaşmasın diye, onu yanından hiç ayırmıyordu. Hayranlık dolu gözlerle bana bakıp düğünde leylakları mı gardenyaları mı tercih ettiğimi sorduğu an, ona bir yakınlık duyduğum bile söylenebilir. Belki de bununla yetinmeliydim. Babam hiç vakit kaybetmeden yeni bir kutlama düzenledi. Bu kez malikanemizde bir barbekü partisi verildi ve otuz kilometre çapında oturan herkes davet edildi. Malikanenin sahibiymiş gibi bahçede gezinen gençlerden ve Konfederasyon askerlerinden çok azını tanıyordum. Çocukken Veritas taki partilere bayılırdım. Arkadaşlarımızla buz gölüne gider, bataklıkta saklambaç oynar, atla Wickery Köprüsü ne giderdik ve Willow Creek in buzlu sularına dalardık. Şimdiyse tek istediğim, odama çekile-bilmek için partinin bir an önce bitmesiydi. Stefan, benimle bir viski paylaşır mısın? diye seslendi Robert. Girişe kurulmuş olan barda duruyordu. Sırıtışına bakılırsa, çoktan sarhoş olduğu belliydi. Bana bir kadeh uzattı ve elindeki viskiden koydu. Yakında etrafta küçük Salvatoreler gezinecek. Gözünün önüne geliyor mu? Hayali ailemin büyüyeceği toprakları gösterir gibi, ellerini genişçe iki yana açtı. Anlattıklarını gözümde canlandırmayı düşünemeden viskiyi kafama diktim. Baban şanslı adammış. Rosalyn de şanslı bir kız, dedi Robert. Kadehini son kez bana kaldırdı, sonra Lockwoodlar ın kahyalarıyla konuşmaya gitti. İç çekip verandadaki salıncağa oturdum. Mutlu olmalıydım. Babam benim iyiliğimi düşünüyordu. Rosalyn de hiçbir sorun yoktu. Öyleyse neden bu nişan bana ölüm cezası gibi geliyordu? Bahçede insanlar yemek yiyor, sohbet edip gülüşüyordu. Çocukluk arkadaşlarım Ethan Giffin, Brian Walsh ve Matthevv Hartnett ın oluşturduğu orkestra, The Bon-nie Blue Flag i söylüyordu. Hava açıktı. Arada bir serin bir esinti, sonbaharda olduğumuzu hatırlatıyordu. Uzakta, giriş kapısında okul çocukları oynuyordu. Benim için düzenlenmiş tüm bu eğlencenin ortasında mutsuz olmak, içimi sızlatıyordu.

Kalkıp babamın çalışma odasına girdim ve kapıyı arkamdan kapatıp derin bir nefes aldım. Kalın damasko perdeler, belli belirsiz bir ışığı ancak yansıtıyordu. Serin oda, yağlı deri ve kitap kokuyordu. Shakespeare in sonelerinden oluşan ince bir kitap alıp en sevdiğim şiiri açtım. Shakespeare beni sakinleştiriyordu. Sözcükleri beni avutuyor, sevginin ve güzelliğin hala var olduğunu bana hatırlatıyordu. Belki de bunları sanat aracılığıyla tatmak, bana güç verirdi. Babamın köşedeki deri koltuğuna yerleştim ve ince sayfalara dalıp gittim. Kendimi sözcüklere bırakıp ne kadar süre orada kaldığımdan emin değilim. Okudukça sakinleşiyordum. Ne okuyorsun? İrkilip kitabı düşürdüm. Katherine, odanın girişinden bana bakıyordu. Üstünde, vücudunun her kıvrımını saran, sade, ipek, beyaz bir elbise vardı. Diğer kadınların tümü, kalın, kabarık elbiseler giymişti ama Katherine, beyaz omuzlarını sergilemekten çekinmiyordu. Görgü kurallarına uyarak başımı çevirdim. Neden partide değilsin? diye sordum, kitabı almak için eğilerek. Katherine bana yaklaştı. Sen neden partide değilsin? Onur konuğu değil misin? Koltuğun koluna ilişti. Hiç Shakespeare okudun mu? dedim Katilerine e kucağımdaki kitabı göstererek. Konuyu değiştirmek için çaresizce bir denemeydi. Daha önce, Shakespeare okumuş bir kızla karşılaşmamıştım. Daha bir gün önce Rosalyn, okulu bitirdiğinden beri, üç yıldır kitap okumadığını söylemişti. Son okuduğu kitap da nasıl sorumluluk sahibi bir ev kadını olunacağıyla ilgiliydi. Shakespeare, dedi Katherine. Onun aksanını Atlanta da hiç duymamıştım. Bacağını sallamaya başladı. Külotlu çorap giymediğini fark edip bakışlarımı kaçırdım. Bir yaz gününe mi benzetmeli seni? dedi. Shakespeare in bir sonesinden alıntı yapmıştı. Şaşakalmıştım. Çok daha güzelsin sen, çok daha cana-yakın, diyerek, alıntıyı sürdürdüm. Kalbim birden hızlandı, beynimse duracak gibiydi. Beynim bulanıklaşmış-tı, adeta rüyadaydım. Katherine, kitabı kucağımdan alıp kapattı. Hayır, dedi sertçe. Ama sonraki dize söylediğim gibi, dedim. Anladığımı sandığım bir oyunun, kurallarını değiştirmesine kızmıştım. Sonraki dize Shakespeare e göre öyle. Ben ise sana bir soru soruyordum. Seni bir yaz gününe benzetmeli miyim? Böyle bir karşılaştırmaya layık mısın Bay Salva-tore? Yoksa buna karar vermek için, sana bir kitap mı gerek? Katherine sırıtarak kitabı benden uzaklaştırdı. Boğazımı temizledim. Kafam karışmıştı. Damon olsa, hiç düşünmeden zekice bir cevap vermişti bile. Ben ise Katherine in yamndayken, karşısındaki kızı gölde yakaladığı bir kurbağayla etkilemeye çalışan bir ilkokul öğrencisine dönüşüyordum. Ağabeyimi bir yaz günüyle kıyaslayabilirsin. Onunla çok vakit geçiriyorsun, dedim. Söylediğim anda da pişman oldum. Kıskançlığımı belli etmiştim. Utukta birkaç fırtınanın beklediği bir yaz günü olabilir, dedi Katherine, kaşlarını çatarak. Ama sen, kitap kurdu Stefan, sen karanlık Damon dan farklısın. Hafifçe gülerek başını çevirdi. Atılgan Damondan. Ben de atılgan olabilirim, dedim. Ne söylediğimi düşünmemiştim. Başımı huysuzca iki yana salladım. Sanki Katherine, düşünmeden konuşmam için bana büyü yapmıştı. Öyle hayat doluydu ki onunla konuşurken rüyada gibiydim. Öyleyse bunu görmeliyim Stefan, dedi Katherine. Buz gibi eliyle bileğimi biraz yukarıdan tuttu. Damon ı biraz tanıdım ama seni neredeyse hiç tanımıyorum. Sence de çok yazık değil mi? Uzakta, orkestrai'ma GoodOldRebef abaşlamıştı. Dışarı çıkmam, Bay Cartvvright la puro içmem, Rosalyn le ilk valsimi yapmam, Mystic Falls daki yerimi almam gerektiğini biliyordum ama o deri koltuktan kalkmadım. Sonsuza dek kütüphanede kalıp Katherine in kokusunu içime çekebilmeyi diliyordum.