Ölüm kaçışı olmayan bir hakikat, inkarı imkansız bir gerçektir. Her fani bu gerçekle yüz yüze gelecek Yeryüzünde her canlı fanidir, yok olacaktır (1) Her nefis ölümü tadacaktır (2) Bu dünyada ki misafirlik son bulacak, imtihan bitip her imkan elimizden alınacaktır. Bu dünyaya gelmek elimizde olmadığı gibi, gitmekte elimizde değildir. Halık-i Zülcelal istediğini yaratmaya muktedir olduğu gibi almaya da muktedirdir. Onun taktirinin önünde hiç bir fani asla söz sahibi olamaz. Yüce Allah bir ayetinde şöyle buyuruyor: Deki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilene döndürüleceksiniz o size bütün yaptıklarınızı haber vereceksiniz (3) Bilerek veya bilmeyerek teslimiyeti yaşıyoruz aslında; güneşin doğmasın da dünyanın dönmesin de, rüzgarın esmesinde, nebatatın bitmesinde, şeklimizde, şemalimizde, daha nice şeylerde asla dahilimiz olmadan, rüzgarın önünde bir yaprak misali Allah ın ayetlerinin bir tecellisi, hakikat aleminin bir numunesi olarak ölümle bu dünyaya bir nokta, ebedi aleme bir kapı oluyor, o kapıdan geçiyoruz. Madem cüz-i irademiz, karşısında elsiz ayaksız kaldığı, aklın mantığın güç ve kuvvetin el bağladığı bu hakikatlar karşısında, teslimiyeti yaşıyoruz, bunu gönülden bir bağlılık şekline dönüştürüp irademizin eline verilen şeylerle, tam bir kulluk bilinciyle ne için yaratıldıysak o istikamette huzurlu ve mutlu bir şekilde hayatımızı geçire biliriz. 1 / 17
Evet, niceleri vardır ki, boynu bükük, korku ve dehşet içerisinde, gözü hala gerilerde, melül ve zelil bir şekilde teslimiyetten uzak, istemeyerek ölüm köprüsünden geçip gitmektedir. Kimide vardır ki, sevenin sevdiğine, aşığın maşuğuna kavuşması gibi -bu dünyada misafirlik sona ermiş, asıl vatana, Allah ın rahmetinden ümit var olarak, isteyerek- gönül rahatlığıyla geçmektedir bu kapıdan. Ahiretten umanlara ölüm vuslattır, ancak inançsız insanlarda ölüm istenmeyen, beklenmeyen bir ızıraptır. Şair ne güzel anlatmış bu geçişi, gidişi: Kimi nur, aşk, imanla, kimi tam takır gider Kimi parlak bir inci, kimide bakır gider. Ey cihan tarlasından başak toplayan adam, Köşkü, sarayı, hanı herkes bırakır gider. Yüce Rabbımız gerçek manada, kendini Allah a teslim edenlerin emniyet içerisinde olacaklarını vurgulayarak buyuruyor ki: Hayır kim(güzel davranış ve) iyiliklerde bulunarak kendisini Allah a teslim ederse, onun Rabbı katında ecri vardır, onlar için korku yoktur, ve onlar mahzun olmayacaklardır. (4) 2 / 17
Evet, önemli olan Allah tan aldığımız bu can emanetini, üzerine bir leke kondurmadan, kirletmeden, ona bir halel getirmeden, aldığımız gibi temiz ve duru bir şekilde yerine teslim etmektir. Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz, hakikatini kulaklarımıza küpe etmeliyiz de öyle yaşamalıyız. İnsan dünyada, Allah ın rızası istikametinde ömrünü geçirirse, ölümünde de hak üzere olacağından ümit edilir, ancak ölümü düşünmeyen, ölmeden önce hesap ve kitabını yapmayan, nefislerinin istek ve arzularına esir olarak ömrünü geçirenlerin ölümlerinin iman üzere olacağı tehlikededir. Ahirette de hesapları zordur. Bu dünyada hesabını veremeyeceğimiz hiç bir işe girmemeliyiz, her davranışımızı hakkın rızasına ayarlamalıyız. Nasıl Bir Teslimiyet Kuran-ı kerimde Müslüman, Allah u Tealanın emirleri karşısında mutlak bir teslimiyet anlamlarına gelir. Ama bu teslimiyetin sınırlarını yine yüce yaratan çizmiştir, nerede ve ne zaman, nasıl ve neleri yapmamız gerektiğini peygamberler aracılığıyla bizlere bildirmiştir. 3 / 17
Her şeyin gerçek sahibi O. Biz ona inanmış, kalben tasdik etmişiz. O zaman direnmenin (haşa) onun emirlerini sorgulamanın anlamı nedir. İtiraz vari hareketlere girmek kayıp etmekten, cezaya müstahak hale gelmekten başka bize neler kazandırabilir. Yüce Yaradan bize verdiğini/ verdiğinden istiyor, hemde bunu bizim fedakarlığımız olarak kabul ediyor. Ayrıca ona sonsuz ecir vadediyor. Bir misal vermek istiyorum: Biliyorsunuz askere gidecek olan birisiyle ilgili teslim olma kelimesini kullanırız, Ne zaman teslim olacaksın yani askerliği yapmayı ne zaman kabul edeceksin diye. O da falanca ay, falanca gün teslim olacağım der. Şimdi bu kardeşimiz askerliği yapmayı kabul ettiğinde bütün askeri kuralları da kabul etmiş demektir, komutanların emirlerini sorgulamadan yapacağına dair garanti vermiştir değil mi, ancak buna rağmen nizamiyeden içeri girerken nöbetçi subayını çağırsa, gel bakalım kağıt kalem getir ve yaz ben askerliği yapmayı kabul ettim ama içtimalara katılmam, denetimlerle işim olmaz, hele işin ucunda ölüm mü var, savaş mı var asla kabulüm değildir, yaz ve imzala derse, olur mu, belki okkalı bir tok yer komutanından oradaki askerleri de üzerine güldürür. Değerli kardeşim şimdi beni can kulağıyla dinle! sen akılla donatılmış, cüz-i iradenle aklını kullanıp, menfaatini düşünüp, kelime i şehadet parolasıyla İslam kışlasına Müslümanlık ünü formasıyla girmiş, Allah ın emrinde bir kul olmuşsun, Allah sana neyi emrediyorsa durma, duraklama yap. Yarın yaparım diye erteleme,peygamberimiz: Yarın yaparım, yarın yaparım diyen helak olmuştur diye buyuruyor. Helak olur, cezaya çarptırılırsın 4 / 17
İslamı sadece namaz oruç, zekat hacdan ibaret görmek de doğru değildir. Elbetteki, Allah ın emrini yerine getirmek adına malımızın kırkta birini fakirlere vermek bir teslimiyet gereğidir. Ve hem malı temizlemek hemde bereketlendirmektir. Ayrıca fakirin hakkına riayettir. Beş vakit namazı kılmak; Allah a olan kulluğumuzu her an canlı tutmak, fuhşiyattan ve münkerattan korunmaktır. Hacla, ömürde en az bir defa o mübarek yerleri ziyaret ederken hemde dünyanın her tarafından gelen Müslüman kardeşlerimizle görüşmek, buluşmaktır, mahşeri hatırlamak, hesabı canlı tutmak, günahlardan temizlenmektir. Senede bir ay tutulan oruçta teslimiyetin başka bir buudu saklıdır; sabır talimi vardır, nimetlerin kıymetinin yakinen görülmesi söz konusudur. Evet bunlar İslamın olmazsa olmaz emirleridir, mutat olarak yerine getirdiğimiz farzlardır. Bunları, anlamlarına uygun bir şekilde yerine getirdiğinizde -dikkat ederseniz- bu ibadetler adeta, sizleri hayatın bütün alanlarına, oralardaki sorumluluğunuza taşır. Başka bir ifadeyle: İslamı sadece bunların şekillerinden ibaret görmek, hem yukarıda saydığımız ibadetlerin mahiyetine zıttır hemde İslamın hayatı kuşatan anlayışına. İslamın emirlerine bir bütün olarak bakmalı, belirli emirlerini alıp ötekileri bir kenara bırakmak, umursamamak teslimiyetin, kulluğun, anlamına kavuşmasına engel teşkil eder. İbadetlerimizde her an takva üzere bulunmalıyız; Çıtayı geniş tutmalı, arayı açmamalı, şüpheli şeylerden bile kaçınmalı, ipin ucunu sıkı tutarken, şeytan ve nefise aman vermemeli. Zira her günah, küçük görünen şeylerle, umursanmayan davranışlarla insanın hayatına girer. Belki, Allah ı hatırlamayı değil, unutmamayı hedefimiz haline getirmeliyiz; unutulduğunda hatırlamak hatırlanınca bir daha asla unutmamak olmalı gayemiz. Allah tan bir anlık gaflet ettiklerinde günah mı işledim diye tevbe ederler takva ehli insanlar. Allah ın veli kuluna, birisi soruyor: Bugün Allah ı ne kadar zikrettin o da diyor ki: Hiç unutmadım ki. çünkü o unutulursa, şeytanın hemen tuzağına düşülür, o unutulursa, kulluk adına her şey unutulur. 5 / 17
Yüce Yaradan a ibadeti bir borç ödeme samimiyetsizliğiyle değil, kul olma şuuruyla, ihlas ve samimiyetle yerine getirmeli. Hayatı tamamen Allah için yaşamalı, varlığını ve yokluğunu ona has kılmalı, yeri ve zamanı geldiğinde candanda geçmeli candanda, maldan da mülkten de, makam mevkiden de, Sen varsın sen bana yetersin, sen varsan gam yok, keder yok, senin sevgin olmayınca, senin muhabbetin bulunmayınca kalbimde, hiçbir şey bana anlamlı değil, hiçbir şeyden de huzurlu olamam demeli diye bilmeliyiz. Yüce Rabbımız şöyle buyuruyor: Kim ihsanda bulunan(biri) olarak yüzünü( kendini) Allah a teslim ederse,artık gerçekten o kopmayan bir kulpa yapışmıştır, bütün işlerin sonu Allah a varır. (5) Sadakatte, samimiyette zirveleri tutmuş, Sıddıkı ekber, Hz. Ebu Bekir (r.a), Malının tamamını Allah yoluna sadaka olarak verdiğinde, Peygamberimiz: Ya Ebu bekir, evine, çocuklarına ne bıraktın diye sorduğu zaman Allah ve Rasülünü, onların sevgisini bıraktım yetmez mi? Ya Resülellah diye cevap vermiştir. Cennet kandili Hz. Ömer, Hz. Ebubekirle hayırda hep yarış halindeydi; malının yarısını Allah için verirken, o verdiğini kayıp etmek olarak görmüyor, kazanmanın vesilesi biliyordu. Yine bir gün hurma bahçesini gezerken o gün, ikindi namazını cemaatle kılamadığından, bu bahçe beni cemaatle namaz kılmaktan engelledi diyerek, o bahçeyi şeytana misilleme olsun, belki, hatasını telafi etmek için Allah yolunda hiç tereddüt etmeden sadaka olarak veriyor. Malını verdiği gibi canını da veriyor şehadet şerbetini içiyor. 6 / 17
Şu orduyu kim donatır ve techiz ederse, ona cennet var dediğinde Allah ın Rasulü, o cenneti ben satın almak istiyorum diyerek, 950 deve, 50 at, ayrıca1000 dinarı Allah yolunda vermekten zerre kadar tereddüt etmedi Zinnüreyn lakaplı, meleklerin bile kendisinden haya ettiği Hz. Osman (r.a). yine şehadet mertebesine kavuşarak ta teslimiyetin en zirvesini yaşadı. Sadakanın faziletini duyduklarında veren el olabilmek için ellerinde bir şey olmadığından çalışıp çabalayıp infak eden sahabelerin hayatıyla doludur asrı saadet. Bir kuru ekmeğini ikiye bölen, varını yoğunu kardeşleriyle bölüşen, üst üste günlerce oruç tuttukları halde evlerine gelen bir fakiri geri döndürmemek için, iftarlıklarını o fakire vermede tereddüt etmeyen sahabelerden ders almak adına ne yapıyoruz. Resülüllah(s.a.v.) bir güneştir, her şey nurunu, ışığını ondan almaktadır. Karanlıklar boyun büküp çekip gitmiştir o doğunca. Yıldızlar, gezegenler de ışığını ondan alır. O nun ahlakıyla ahlaklanan, onun güzelliğini bezenen sahabeleri Resulüllah, gökteki yıldızlara benzeterek yolumuzu bulmak, bu karanlık dünyada kayıp olmamak için onların işaretlerine, onların yaşantılarına, onlar gibi yaşamaya davet etmiştir bizleri. Daha nice Sahabeler Allah için her şeylerini ortaya koydular. Canlarını hiçe saydılar, o uğurda vermekten değil vermemekten, ölmekten değil ölmemekten korktular. Teslimiyet işte böyle Bir şeydir. Sevmek bedel isteyen, ispat gerektiren bir davranıştır. Allah sevgisi, Rasülüllah(s.a.v.) muhabbeti dünyaya postunu atanların işi değildir. Akıllı insan odur ki, ebedi alemi fani aleme tercih eder. Dünyadan vazgeçip ahirete yatırım yapar, dünya sevgisini kalbine yerleştirmeden, dine hizmet için sever, sevecekse de. dünyanın altında ezilmez, ondan Allah rızası istikametinde faydalanır. Öyle bir ölümü seçer ki o ölüm Meleklerin bile bile imrendiği bir ölüm olur. 7 / 17
Kainatın efendisi(s.a.v.) buyuruyorlar ki: Üç şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa o kimse imanın tadını bulur. 1- Bir kimse Allah ve Resülüne başkalarından daha sevgili olmak (canından, malından ve her şeyinden ziyade sevgili olmak) 2- Bir kimse sevdiğini yalnız Allah için sevmek. 3- Bir kimseyi Allah küfürden kurtardıktan sonra, tekrar küfre dönmekten, ateşe atılmaktan tiksindiği gibi tiksinmek. (6) Yüce Allah sözüyle özü bir olan, girdikleri mesuliyetin sorumluluğunu bilen, teslimiyeti kayıtsız ve şartsız bir şekilde yaşayanları övüyor ve böyleleri hakkında buyuruyor ki: Müminler içerisinde Allah a verdikleri sözde nice erler vardır. İşte onlardan kimi sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir. Kimide ( şehitliği) beklemektedir. Onlar hiç bir şekilde ( sözlerini) değiştirmemiştir (7) 8 / 17
Yine Peygamberimizde: Kim Allah tan şehitlik isterse Allah o kimseyi yatağında ölse de şehitlik mertebesine yüceltir (8) buyurarak bu yolda ihlasın, samimiyetin ne kadar önemli olduğuna işaret ediyor. Evet Yüce Allah bizleri, emanet olarak verdiği her şeyle imtihan ediyor; bazen malla, bazen evlatla, bazen hastalıkla bazende canla. Taki samimiyetimiz ortaya çıksın, imtihanda başarılı olanlar ayırt edilsin, Allah ı ve Rasülünü sevenler, onlara yakınlığı isteyenler belli olsun. Bu uğurda fedakarlğı yüce Allah en kazançlı ticaret olarak görüyor ve buyuruyor ki: Allah, Allah yolunda, çarpışıp öldüren ve öldürülen müminlerden, karşılığı cennet olmak üzere, mallarını ve canlarını satın almıştır. Bu onun üzerine Tevrat İncil ve kuranda vaat edilmiş bir haktır, Allah tan ahdine daha çok vefa gösteren kim vardır. Şu halde yapmış olduğunuz bu alış verişinizden, dolayı sevinin, işte büyük kurtuluş budur. (9) Bu gibi müjdeler müminleri heyecanlandırmalı, bu yolda olmaya bu uğurda şehadet şerbeti içmeye nefsimizi ikna etmeliyiz, yoksa kayıp edenlerden oluruz. kazanmanın en güzel yolu, Onun uğruna fedakarlıkta bulunmak, onun için canla başla çalışmaktır şüphesiz. Bizlerin gerçek sahibi O ( c. c). O (c.c.) istemese hiçbir şeyin bizlere faydası olmaz, o zaman bu ticaret, bizler için ağır bir imtihan olmasının yanında, O nun rızasını kazanmak içinde bir fırsattır. 9 / 17
Dünyada bile ticaretle uğraşırken hep kazanmayı isteriz, günümüzü ömrümüzü adeta bu uğurda heba ederiz, yiyeceğimiz bir lokma ekmek için yapmadığımız fedakarlık, girişmediğimiz iş kalmaz. Hep dahasını isterken ömrün nasıl bittiğinin farkında olamayız, kazandığımızı bile yemeden göçüp gideriz. Ancak ahiret için bu hayat sermayesiyle, dünya tarlasında, ne ekiyor, ahiret için nasıl bir yatırım yapıyoruz. Böyle bir teklif karşısında insan kazanıyor hemde fani olan, aslında kendine ait olmayan şeyle ebedi alemi kazanıyor. Allah ın vaadi haktır, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı( şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın. (10) Allah verdiği sözden dönmez. (11) İnsanlar kalu belada, ruhlar aleminde verdikleri, kelime i şehadetle kabul ettikleri teslimiyeti yeter ki yerine getirsinler. Halbuki Allah (c.c.) hu bu hususta bizleri defaatle uyarıyor: Eğer Allah yolunda öldürülürseniz veya ölürseniz, Allah ın size lütfettiği, mağfiret ve rahmet, onların biriktirdiklerinden, daha hayırlıdır, And olsun ki ölseniz de öldürülseniz de, muhakkak Allah ın huzurunda toplanacaksınız. (12) Allah yolunda öldürülenlerin diri olduklarıyla ilgili de Yüce Allah şöyle buyuruyor: Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin, aksine onlar diridirler, ancak siz fark edemiyorsunuz. (13) Evet şehitler sağdırlar, Allah tarafından rızıklandırılmaktadırlar, onlar Allah ın özel misafiridirler, şehitler cennete istedikleri yerlere giderler, şehitlere şefaat yetkisi verilmiştir. şehitler için peygamberlerin bile gıpta ettiği makamlar vardır. Peygamberimizin (s.a.v.) buyuruyor ki: 10 / 17
Muhammedin nefsi kudret elinde olan Allah a yemin ederim ki,, isterim ki Allah yolunda, cihat edip öldürüleyim,, sonra yine cihat edip öldürüleyim, sora yine cihat edip öldürüleyim.(14) Başka bir hadisi şerifinde ise şehadet mertebesine ulaşan bir insanın önü alınmaz bu istek ve arzusunu şöyle ifade ediyor: Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez, yüzünde olan her şey orada vardır. Ancak şehit böyle değil. O mazhar olduğu ikramlar sebebiyle, yeryüzüne dönüp on kere şehit olmayı temenni eder. (15) Sahabede Şehadet Arzusu Sahabeler, şehadet şerbetini içebilenlere, verilen müjdeleri duydukça, böyle bir mertebenin önemini anladıkça, adeta onu elde etmek için bir birleriyle yarıştılar, hep cihada katılmayı 11 / 17
arzuladılar, bu hususta önde olmayı, önce ölmeyi bir ikram ve lütuf olarak gördüler. Tabi oldukları nurdan ilham almışlardı. Fedakarlığın zirvelerdeki bayrağını, teslimiyetin esintileriyle, dalgalandırmanın nasıl olacağının talimini, stajını ondan görmüşlerdi çünkü. O eşsiz Önder (s.a.v.) daha çocuk yaşlarındayken arkadaşları oyuna davet ettiklerinde, Ben oyun oynamak için mi yaratıldım diyerek ta o zamandan itibaren büyük olmanın yollarını göstermiştir insanlığa. Onun içindir ki, o asrı saadetin çocukları bile savaşa katılabilmek için ayak parmaklarının uçlarına basarak boylarını uzun gösteriyorlardı, aslında kocaman yüreklerini gösteriyor, O savaşa katılmayı şiddetle arzu ediyor, geri kalmayı ise içlerine sindiremiyorlardı. Hele bunlardan, Semüre bin Cündep ile Rafi bin Hadic vardı ki adeta bugünün büyük cüsetli insanlarına ders olacak samimiyetlerini ortaya koymuşlardır. 12 / 17
Resülüllah Uhut harbi için savaşa katılacakları tesbit ederken, Arkadaşı Rafi bin Hadic in harp için seçildiğini ancak kendisinin seçilemediğini duyup bir soluk babasının yanına varıp, Halbuki ben onu güreşte yenerdim diyerek Semüre bin Cündeb in yakınması, dillere destan bir hadisedir. Babası durumu Resülüllah a anlattığında Rasülüllah (s.a.v.), O zaman güreş yapsınlar da bakalım diyerek güreş yapmalarını istemiş, neticede Semüre bin Cündeb in galip geldiğini gördüğünde de onunda savaşa katılmasına müsade etmiştir. İhtiyar sahabiler bu kervandan geri mi duracaklar. durmadılar da; onlarda genç görünmek için ellerinden gelen gayretleri gösteriyor dim dik duruyorlardı, ta ki Rasülüllah cihada onları da seçsin. Ayağı sakat olduğu için, çocukları, harbe katılmasını engellediğinden, Rasülüllah (s.a.v) e varıp, Ben şehadetin kokusunu duyuyorum ancak oğullarım Müsaade etmiyor diyerek savaşa izin isteyip, katıldığı harpte kokusunu duyduğu, şehadet şerbetini içen Hz. Amir İbnu l Cemuh, başka bir yürektir asrı saadetten.(16) 13 / 17
Yine, Resülüllah konuşmasında, Müslümanları cihada teşvik ederken, o etkili ve tesirli konuşmasının neticesinde Ah ne kadar güzel, cennetle aramızda bir nefeslik mesafe kalmış, demek ki cennete gitmek için Allah yolunda çarpışıp şehit olmak kafi.. diyen, sonrasında, torbasından çıkarıp hurmaları yemeye başladığında şu hurmaları yeyinceye kadar yaşarsam bu uzun süredir diyerek hurmaları elinden fırlatıp düşman saflarına dalıp, orada şehadet şerbetini içen, Umeyr bin Humam ın cennete kanat çırpışını her Müslümanın bilmesi gerekir herhalde.(17) Uhut savaşı öncesi Abdullah bin Cahşın, Sa d bin Ebi Vakkas a: Gel savaştan önce bir dualaşalım, ben dua edeyim sen amin de sen dua et ben amin diyeyim. diye sözleşmesi şehadete ne kadar da susamışlığın bir göstergesi olsa gerek. Abdullah bin Cahş şöyle dua ediyor : Allah ım benim bugün karşıma güçlü bir düşman çıkar onunla kıyasıya çarpışayım, sonra o beni öldürsün, bununla yetinmeyip karnımı yarsın, kulaklarımı, burnumu kessin, ve ben o halimle huzuruna çıkayım, sen bana sana verdiğim azalarımı, ne yaptın dediğinde, bende: Ey Rabbim emanet olarak verdiğin o azaları yerinde kullanamadım, hakkını veremedim, senin huzuruna çıkmaktan haya ettim, bunun için onları senin Rasülünün yoluna, senin yoluna harcadım. Sa d bin Ebi Vakkas diyor ki: Ben bu duaya içimden amin demek gelmedi, ancak öyle sözleştiğimiz için amin dedim, vallahi duası da kabul oldu, akşama doğru gördüm ki şehit olmuş, burnu ve kulağı kesilmiş, bir ipe sarılmış sallanıyordu. (18) 14 / 17
Evleneceği gecenin sabahında, cihat çağrısını duyup, yıkanmadan cünüp olarak savaşa katılıp, melekler tarafından yıkanan, el- gasil lakaplı Hz. Hanzala nın hayatında neyi öncelediği, neyi bilinç altına yerleştirdiği, neyi beklediği bizlere -düşünmek için- nede büyük bir derstir.(19) Ya Hz. Halid bin Velid! yaklaşık yüz savaşa katılmış, vücudunun bir çok yerinden yara almış, ancak ölüm hastalığına yakalanarak yatağında ölmüş. Böyle bir samimiyet inşaallah ona da şehadet mertebesini kazandırmıştır herhalde. Beni Süleym kabilesinde sa d isimli kahramanın cihat denince hayatta en fazla arzuladığı şeyi bir an ahirete ertelemesi ne büyük bir fedakarlıktır: Sa d çok fakir olduğundan kimse kız vermiyor, ancak Rasülüllah (s.a.v) in araya girmesiyle Amir bin. Veheb kızını vermeyi kabul ediyor, tam isteğine kavuşacak çarşıda düğün hazırlığı yaparken bir nida duyuyor cihada diye. Hiç durur mu sa d zaten düğün için başkalarının verdiği bir miktar parayla bu sefer savaş için gerekli hazırlığı yaparak tereddütsüz koşuyor harp meydanına, düşmanla amansız bir şekilde çarpışıp Rasülüllahın kucağında şehadete kanat çırpıyor. Rasülüllah (s.a.v) bir ara ağlıyor, sonra gülüyor, ve biraz sonra başını başka tarafa döndürüyor. Sahabeler soruyorlar Ya Rasülüllah böyle yapmanızın sebebi nedir ki. Resülüllah o kahraman sahabenin neleri geride bıraktığında aslında ne büyük lutuflara mazhar olduğunu şöyle anlatıyor. 15 / 17
Sa d a sevgim ve merhametimden dolayı önce ağladım, havz-ı kevsere doğru uçtuğunu görünce güldüm, huriler sa d geldiğinde etrafına toplandıklarında da yüzümü döndürdüm gidin Amir bin. Veheb e söyleyin ki Allah sa d ı onun kızından daha hayırlısıyla evlendirdi. (20) Evet daha nice örneklerle de göreceğimiz gibi şehadet sahabede bir tutkuydu, o tutku Allah a olan önü alınmaz bir aşk, dizginlenemeyen bir sevda, dost doğru bir istikamet, sarsılmaz bir teslimiyetti. Allah bizleri de onların cümlesine ilhak eylesin karını zararını düşünen akıllı kullarından eylesin (amin) Selam ve dua ile vesselam.... *(Mahmut Sami Ramazan oğlu Camii İmam Hatibi) 1( Er-rahman26), 2(Ankebut,57), 3(Cuma,8), 4(Bakara,112), 5(Lokman,22), 6(Müslim, 1/26), 7( Ahzab,23), 8( Müslim, İmare,156-157), 9(Tevbe,,111), 10( Fatır,5), 11(Ra d,31), 12(Ali İmran,157-158), 13(Bakara,154), 14( Buhari Müslim), 15( Buhari, Cihat,s..21; Müslim, İmaret,108), 16(bkz., İbnü Hacer-Beyhaki,Sünen c.9,s.24), 17 (Müslim, İmare,145), 18 (bkz. Hakim,II,274-Taberani), 19 ( bkz. Biharul- Envar,20/57), 20 İslamı anlatıyorum, s.133-137 (Mustafa Necati Bursalı), Tuğra neşriyat 16 / 17
17 / 17