Yayın no: 153 SEVGİ VE MERHAMET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları Tashih: İbrahim H. Temel isbn: 978 605 5523 79 4 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu nun bir kuruluşudur. Mahmutbey mh. Deve Kald r mı cd. Gelincik sk. no:6 Ba c lar / stanbul, Türkiye www.zafer.com - zafer@zafer.com twitter.com/zaferyayinlari - facebook.com/zaferyayinlari copyright 2012 1. Baskı: Ağustos, 2013 Bas kı-cilt: Altınoluk Matbaacılık, 0 212 671 07 07 Hazırlayan: Saide Nur Dikmen İllustrasyonlar: Sevgi İçigen
İÇİNDEKİLER Çivi delikleri...9 Kucak dolusu sevgi...17 Dondurma duası...25 Sizi seviyorum...33 Sadece bir gülücük...43 Fotoğrafların getirdiği sevgi...53 Küçük bir gülücük...61 En çok kimi seviyorum?...67
Kaybolan yıllar...73 Hayat kurtaran kucaklaşma...81 Gezi mektupları...87 Sevince söylemek gerek...99 Bir kutu kurabiye...109 İki hesap...117 Anne kuş...121
ÇİVİ DELİKLERİ AHMET istediği bir şey olmayınca hemen sinirlenirdi. Bu yüzden arkadaşlarıyla da hep kavga ederdi. Kimse onunla arkadaş olmak istemiyordu. Sanki içinde her an patlamaya hazır bir öfke bombası vardı. Yüzünün güldüğünü görenlerin sayısı oldukça azdı. Ahmet in bu haline babası ve annesi çok üzülüyordu. Aslında çocuklarının kalbinin sevgi dolu olduğunu biliyorlardı. Belki de yaptıklarının farkında değildi Ahmet. İnsan yalnız kalacağını bile bile hiç yapar mıydı bu kadar kötü şeyi? 9
Yağmurlu bir sabah sonrasında Ahmet bahçeye çıkmış ve elindeki tahta sopayla salyangozları rahatsız ediyordu. Bunu yaparken de acayip keyif alıyordu. Pencereden onu izleyen babası, oğlunu uyarmak için dışarıya çıkmaya hazırlanıyordu ki, aklına bir fikir geldi. Tamir çantasından çekiç ve bir poşet çivi alarak oğlunun yanına geldi. Elindekileri uzatarak: Canım oğlum, belli ki canın sıkılıyor. Bak bu elimdeki çivileri ve çekici alıp, bahçe çitine çakabilirsin. Ahmet omuzlarını silkti. Çakınca ne olacak ki? Ne gerek var? Babası oğlunun başını okşayarak: Sen de haklısın. Ama bu çivileri çakabilmen için de bazı şartlarım var dedi. Nelermiş onlar? diye sordu Ahmet yine aynı umursamazlıkla. Okulda birisiyle kavga ettiğinde, bir arkadaşına kötü sözler söyleyip kalbini kırdığında ve etrafındaki canlılara zarar verdiğinde bir tane çiviyi bahçe çitine çakacaksın. Olur mu? Ahmet, bu tuhaf isteğe bir anlam veremedi. Ama çivileri çakma fikri hoşuna gitmişti. Bahçe çitini yerinden söker ve arkadaşlarını çivilerle korkutabilirdi. İlk hafta içinde tahta çite tam otuz çivi çaktı. Bir sonraki hafta ise yirmi. Çivi çakmak ilk günlerde çok kolay gelmişti ama artık zorla- 10 11
nıyordu. Sonraki günlerde tahta çite çaktığı çivi sayısında gözle görülür bir azalma oldu. Çünkü Ahmet, her çiviyi çakarken, ettiği kavgaları ve kalplerini kırdığı arkadaşlarını hatırlayıp, üzülüyordu. Bunları düşünebileceğini o da tahmin etmemişti. Bir gün, tahta çite hiç çivi çakmadı. Bu durumu fark eden babası ona yeni bir görev daha verdi. Bugünden itibaren, kavga etmediğin, kimsenin kalbini kırmadığın her gün için, çaktığın çivilerden bir tanesini çıkartmanı istiyorum oğlum. Ahmet önce bunu yapmak istemedi. Ama çivileri geri çıkartınca neler yapabileceğini hayal etti. Ve çivileri geri çıkarmak için babasının söylediklerini yapmaya çalıştı. Kimsenin kalbini kırmamak için öfkelenmemeye çalışıyordu. Kavgalara karışmıyordu. Arkadaşları Ahmet in bu davranışlarına anlam veremiyordu. Ama yine de kimse Ahmet e yaklaşmıyorlardı. Çünkü hiç belli olmaz ve eski Ahmet tekrar ortaya çıkabilirdi. Bir gün çitin üzerinde hiç çivi kalmayınca babasına koştu: Baba, baba! Artık çitin üzerinde hiç çivi kalmadı. Şimdi ne yapacağız? Ama çivileri sana geri vermeyeceğim onu baştan söyleyeyim. Aferin sana dedi babası. Çiviler sende kalabilir. Ama şimdi bu tahta çite dikkatlice bak. Ne görüyorsun? 12 13
Çivi delikleriyle dolu kocaman bir tahta parçası! dedi Ahmet. Biliyor musun Ahmet, artık bu tahta çit asla eskisi gibi olmayacak. Bu izler hep burada böyle kalacaklar. Sen fark etmeden, kavga ettiğin, kırdığın arkadaşlarının kalplerinde de böyle izler bıraktın. Kendini affettirmek için özür dileyebilirsin. Ama özür dilemek hiçbir zaman işleri eski haline getirmez. Seni affeden insanların kalplerinde, ne yazık ki o eski davranışlarının izleri kalır. O yüzden, önce dikkatli davran. Olur olmaz şeylere sinirlenip, insanları incitme. Birisine sinirlenince de bu çivi deliklerini düşünmeyi unutma, tamam mı? Ahmet, kavga etmediği halde arkadaşlarının neden yanına yaklaşmadığını şimdi anlamıştı. Yalnız ve arkadaşsız kalmak istemiyordu. O günden sonra eski Ahmet davranışlarını bir daha tekrarlamayacağına kendi kendine söz verdi. Artık yere düşen bir arkadaşının elinden tutuyor, karşıdan karşıya geçmekte zorlanan yaşlı bir amcanın koluna giriyordu. Hatta bahçedeki salyangozlar ve karıncalar bile Ahmet i görünce kaçmamaya ve rahat rahat gezmeye başlamışlardı. Ahmet, bir zamanlar kendisinden kaçanların şimdi onu çok sevdiğini fark ettiği her gün daha çok mutlu oluyordu. 14 15
KUCAK DOLUSU SEVGİ Salih Bey çok başarılı bir doktordu. Büyük bir hastanede çalışıyordu. Hastası hiç eksik olmazdı. İnsanlar ona ulaşabilmek için aylar öncesinden randevu alırlardı. Ancak ilk çocuğu dünyaya geldiğinde, çok tecrübeli bir doktor olmasına rağmen ne yapacağını şaşırmıştı. Ufaklık bir de ağlamaya başladı mı, eli ayağı birbirine dolaşıyordu. Bebekler hakkında bir sürü kitap almıştı. Vakit buldukça okuyordu. Çünkü bebeğini büyütürken yanlış yapmaktan çok korkuyordu. 17
Eşi Ayten Hanım da bebeği doğana kadar çok ünlü bir şirkette avukatlık yapmıştı. İnsanları nasıl ikna edebileceğini çok iyi bilirdi. Ama bebeğini ağlamaması için bir türlü ikna edemiyordu. Ne yapsa ne söylese olmuyordu işte! Mamasını yediriyor, altını temizliyordu. Hatta bir bakıcı bile tutmuştu. Her şey tam olmasına rağmen uyku saatleri tam bir felakete dönüşüyordu. Minik bebek uyumamak için ağlıyordu. Ağlamaktan yorgun düşünce de uyuyakalıyordu. Bir gece yarısı minik bebek ağlayarak uyandı. Bebeğin sesine önce Ayten Hanım uyandı. Bir süre yavrusunu sakinleştirmeye çalıştı. Ama bebek sakinleşmiyor, o minicik ağzından beklenmeyecek kadar çok ses çıkartıyordu. Derken Salih Bey de uyandı. Beşiğin kenarında oturan Ayten Hanım, yorgun gözlerle eşine baktı. O da çok yorgun ve uykusuz gözüküyordu. Ama o bir doktordu. Böyle zamanlarda yapacak bir şey bulabilirdi: Şimdi ne yapacağız? diye sordu. Salih Bey, beşiğe eğildi. Bebeğin her yerini kontrol etti. Belki hasta olabilirdi. Bebek çok sağlıklı gözüküyordu. Bebeğin doktoru da bu ağlamaların geçici olduğunu söylemişti. Ama ne Salih Bey, ne de Ayten Hanım bu ağlamalara artık dayanamıyorlardı. Salih Bey, bebeğini kucağına alıp sakinleştirmeyi düşündü. Daha önce bir kitapta 18 19
okumuştu. Kucağa almaya bebek bir alıştı mı asla bundan kurtulamazlardı. Bebek buna alışmamalıydı. Yatağında uyumayı öğrenmeliydi. Daha farklı şeyler yapmalıydı. Bunun üzerine Salih Bey hemen kütüphanesine koştu. Bebek bakımıyla ilgili bütün kitapları aşağıya indirdi. Sonra da hepsini kucağına alıp bir koltuğun kenarına oturdu. Bebekler niye ağlar? Gece ağlayan bebekler için ne yapmalı? gibi başlıklar arıyordu. Büyük bir acele ile sayfaları çeviriyordu ama sorusuna cevap bulamıyordu. Ayten Hanım, sabırsızlıkla Salih Bey in bir şeyler yapmasını bekliyordu. Bebek ise sanki canı çok yanıyormuş gibi ağlamaya devam ediyordu. O sırada içeriye, bebeğin babaannesi girdi. Bebeğin ağlaması onu da uyandırmıştı. Açıkçası bu sese uyanmamak için sağır olmak gerekirdi. Yaşlı kadın, daha ilk bakışta içeride neler olup bittiğini anlamıştı. Oğlu Salih Bey e döndü: Ben senin yerinde olsam, kucağımdaki o kitapları bırakır, yerine bebeği alırdım dedi. Salih Bey başta buna karşı çıksa da annesini dediklerini yaptı. Kucağına aldı ve minik yanağını öptü bebeğinin. Bir anda odada bir sessizlik oldu. Bebek ağlamıyordu. Sakinleşmiş ve babasının başparmağını da sıkı sıkı tutuyordu. Salih Bey, annesine bakıp: 20 21