CD'nin üzerine çıkan ses performansı kadar seviyordu.



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Korkut un Hindistan Güncesi - 2 Delhi. 2 Delhi Cuma Delhi`de 2.gün

Kızım, evde köpek. bu köpeği eve? dedi. annesi. Zaten hep beni suçlarsın! dedi Cimcime. Mıyk! diye sızlandı köpek. Hemen gidecek bu köpek!

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum!

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Zulu folktale Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 4

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Azra hızlı hızlı giyinip, kahvaltı yapmadan evden ayrıldı. Asansöre binerken arkadan hala Berrak ın sesi geliyordu:

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Ankilozan Spondilit hastaları için Günlük egzersiz programı

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

I. BÖLÜM. Sayı, insan nefsinde birliğin tekrarından kaynaklanan manevi hayaldir. İhvan-ı Safa (Saflık Kardeşleri)

IMATEMATİK-AKIL OYUNLARI -ÖRNEK SORULARsoru

Motelimiz, 7 iki kişilik oda, 2 üç kişilik oda ve 3 bungalowdan oluşuyor. Bungalowlarda 2 yatak odası ve 4 yatak var.çocuklu Aileler için çok ideal

CİN ALİ İLE BERBER FİL

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Ö NEMLİ NOT! BİSİKLETİ KULLANMADAN ÖNCE BU EL KİTABINI İYİCE OKUYUNUZ. ÖNEMLİ GÜVENLİK BİLGİLERİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ANTİKA SANDALYE

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

ISBN :

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

2011, Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. A.Ş. 1476/1 Sok. No:10/51 Alsancak-Konak/İZMİR

tellidetay.wordpres.com

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

EĞİTİM TATİLİ TANIŞMA. Eğitim yolculuğu. Haus Kreisau. v a r d ı ğ ı m ğ z d a h e r k e s

Esrarengiz Olaylar. Dangg Dongg Dangg

203 İRİS MAMA SANDALYESİ KURULUM ve KULLANMA KILAVUZU

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Cornelia, şarkı söylemek isteyen kaz

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman:

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

ÖNEMLİ GÜVENLİK BİLGİLERİ

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

1. Bölüm. Uçağın kalkmasına bir saat vardı. Birkaç dakika içinde kapıya çağırılacaklardı. Eğer yapacaksa, şimdi yapması gerekiyordu.

İLK OK UMA KİT APLARI

GAZİANTEP LİSESİ REHBERLİK SERVİSİ

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

AFYONKARAHİSAR REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ

MİNİK KALPLER SINIFI TUNA BUSE M.ALİ İDİL BATUHAN ZÜMRAL D.ALP DİLARA R.EKREM KEVSERNUR ABDULLAH İNCİ SELİM MELEK KEREM KORAY DURU MELİKE ÖĞRETMEN;)

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Umutla, harabelerde günlük turuna çıkmış olan bekçi Hilmi Efendi yi aramaya koyuldu. Turist kalabalığı Efes sokaklarına çoktan akmaya başlamıştı.

Bulgaria-Turkey IPA Cross-Border Programme CCI Number 2007CB16IPO008

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

STRES YÖNETİMİ DURUŞLAR VE GEVŞEME YÖNTEMLERİ

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

Karşındakini Var Etmenin En Zor Yolu: DİNLEMEK - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması BEZELYE TANESİ

Ö.Ç BİLFEN ANAOKU 6 YAŞ GRUBU GÜNLÜK EĞİTİM PROGRAMI PAZARTESİ CUMA

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Pırıl pırıl güneşli bir günde, içini sımsıcak saran bir mutlulukla. Cadde de yürüyordu. Yüzü gülümseyen. insanların kullandığı yoldan;

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

LanguageCert AÜ TÖMER C1 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına

Streslere karşı 7 etkin uygulama

Otistik Çocuklar. Berkay AKYÜREK 7-B 2464

Ev ve apartmana dair / H.Cahit YALÇIN

Akıllı Astım Tedavisi

SATILMAZ EĞİTİM AMAÇLI KULLANILMAK İÇİN ÇOĞALTILMIŞTIR

yeniden açıncaya kadar bir kenara koyarlar, kendilerince unuturlar. Yalnızca gazetelerine verirler kendilerini.

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

Hotel Römerhof / Erlensee

Transkript:

ALTIN KULAK Eğilip iğnenin ucuna yakından baktı. Çok ufak da olsa gözle seçilir bir toz zerreciği elmasa tutunmuştu. Alttaki çekmeceden çıkardığı, bir sulu boya fırçasını andıran, özel samur fırçanın ucuyla iğne çubuğunu, son derece dikkatli ve yavaş bir şekilde, arkadan öne doğru süpürdü. Tekrar bakıp tozun temizlendiğinden emin olur olmaz bir kuyumcu titizliğiyle küçük levyeyi arkaya doğru itip, kolun kafayı tutan bölgesindeki narin kulpu kanca şeklini almış işaret parmağının yan kısmıyla hafifçe kaldırarak yatay bir seyir yaptırdı ve üstten bakarak vinil plağın perimetresinin içinde kalan kısmına hizaladı. Eli tekrar ağır ağır levyeye yöneldi; işaret parmağının ucuyla sap kısmını arkadan öne doğru hareket ettirdikten sonra kafasını eğip iğnenin plağın üzerine yumuşak inişini izledi. Yüzünü, yumuşak bir iniş yaptığı için turist kafilesi tarafından alkışlanan pilotun memnuniyet ifadesi kaplamıştı. Bu anın beş dakika öncesinde, parmaklarını müziğin yazılı olduğu bölüme temas ettirmeden, elini plak kılıfın içine sokmuş, plağı etiket bölümünden orta üç parmağına taşıtıp, baş parmağının içini de kenarına dik olarak bastırıp denge sağlayarak yavaşça dışarı çekmişti. Sonra da iki elinin parmaklarının iç kısmıyla kenarından karşılıklı olarak tuttuğu plağı ultrasonik yıkama cihazına dik olarak yerleştirmişti. Bu cihazda özel bir solüsyonla dört dakika süreyle yıkanan ve kurutulan plak, üzerinde birikmiş muhtemel statik elektriğin ve manyetizasyonun boşaltılması için otuz saniye süreyle farklı bir cihazda ikinci bir işlemden geçmişti. Zen felsefesine dayanan Japon çay ayinlerinin, harmoni, saygı, saflık ve sakinlik öğelerinin tümünü plak ile müzik dinlemenin dingin törenselliğinde bulabiliyordu. 'Harmoni' müziğin doğasında vardı, müziğe 'saygısı' büyüktü, analog plak 'saflık' demekti ve 'sakinlik' de içinde bulunduğu durumdu. Plağın kendisine huzur veren bu özelliğini tartışmasız bir şekilde

CD'nin üzerine çıkan ses performansı kadar seviyordu. İlk notalar duyulmaya başlandığında devasa boyutlardaki iki hoparlörüyle hayalî bir eşkenar üçgen oluşturan noktanın bir metre gerisine yerleştirilmiş rahat mı rahat dinleme koltuğuna yerleşti. İki hoparlörüne, onları süren lambalı amplilerine, pre amplisine ve bir sanat eseri görünümündeki pikabına gururla baktı. Sisteminin kablolarını, cereyan filtrelerini, titreşim giderici aletlerini, başkalarının büyü diye nitelendireceği sayısız aksesuarını, özenle tek tek dinleyerek seçmiş ve eşleştirmişti. Sisteminin sesini biraz açarak dinlemeyi seviyordu çünkü heyecan duygusunun doruğa ulaşması ancak gerçekçi volüm seviyeleriyle mümkündü. Alt ve üst komşusu alışmışlardı, pek sesleri çıkmıyordu, o da gece 23:00'ten sonra daha düşük volümde dinlemeye özen gösteriyordu. Yan daireye üç hafta önce yeni bir komşu taşınmıştı. Henüz hiç karşılaşmamışlardı; apartmanın "muhtarı" üst komşusu, yeni sakinin kedi fobisi olan yalnız bir kadın olduğunu söylemişti. Üst komşusunun iki kedisi vardı ve yeni komşunun fobi açılımı muhtemelen kedilerini kendisinden uzak tutması için yapılmış bir tür uyarıydı. Acaba müzik fobisi de var mıydı? İleriki günlerde kapısını çalıp hoş geldiniz demeliyim ve rahatsızlık verip vermediğimi sormalıyım diye düşündü. Bir fısıltı gibi başlayan müzik şimdi tüm odayı kaplamıştı. Levine yönetimindeki Berlin Filarmoni Orkestrası, enine, boyuna ve derinlemesine tüm katmanlarıyla "odasının içindeydi." Saint- Saëns'ın 3. Senfonisi'ni çalıyorlardı. Kendinden geçti, başını arkaya yaslayıp gözlerini kapadı. Eseri çok iyi bildiği için birkaç dakika sonra dikkati dağıldı ve ertesi gün yapacağı seyahati düşünmeye başladı. Haz duygusu yerini içini kemiren bir endişeye bırakmıştı. Yaşı kırkı geçmiş olmasına rağmen bu huyundan bir türlü vazgeçemiyordu: Ne zaman iyi hissetse, kısa bir süre sonra kendini aşağı çekecek olumsuz bir konu bulmayı beceriyordu. Ama bu seferki pek de öyle yabana atılacak türden

bir endişe değildi. ******************* Hakan'ın kulağı çok iyiydi ve kendini bildi bileli müzik dinlerdi. Ortaokulda, önce gitar, daha sonra piyano dersleri almıştı ve bugün her iki enstrümanı da iyi çalmaktaydı. Rock müzikten klasik batı müziğine kadar her tür müziğin iyisini dinlerdi; seçimi ise o anki ruh hâli yapardı. Tahminen dört bin CD ve beş bin LP'den oluşan geniş bir arşivi vardı. Sakinleşmek, huzur bulmak ve farkındalığı artırmak için yapılan meditasyonların faydaları yadsınamazdı; Hakan da müzik dinlerken yaşadığını hissediyor, sakinleşiyor, huzur buluyordu ama bütün bunların ötesinde hiçbir meditasyonla elde edilemeyecek derecede büyük bir haz duyuyordu. Hakan için, muhtemelen cinsellik de dahil hiçbir zevk kaynağı müziğin yerini tutamazdı. İçe dönük bir kişilikti, kış mevsimini yaza tercih ederdi. Yağmurlu, karanlık, soğuk kış akşamlarında, elinde viskisiyle sisteminin karşısına oturup plaklarını dinlemeye bayılırdı. Uzun süreli ilişkiler yaşayamıyordu; bazen kadınlar onu terk ediyor, bazen de kendisi sıkılıyordu. Onun yanına oturup hiç konuşmadan müzik dinlemek her kadının yapabileceği bir şey değildi. Zaten ağzı da çok fazla laf yapmazdı. Yirmili yaşlarında, Hakan'ın hassas kulağı bir hayat kurtarmıştı ve bu onun en övündüğü anısıydı. Sıcak bir yaz gününde babasının teknesiyle Caddebostan'dan yola çıkmışlardı. Marmara'nın karşı sahiline gidip döneceklerdi. Hayırsız adaları geçmişlerdi, yaklaşık yarı yoldaydılar. Hava bunaltıcıydı, hiç rüzgar esmiyordu. Biraz serinlemek için açık denizin ortasında motoru stop edip birlikte suya atlamışlardı. Hakan, sudan çıktıktan sonra, çok uzaklardan bir ses duymuştu. Diğerleri suda sohbet ediyorlardı. "Lütfen bir dakika sessizlik, galiba bir ses duydum" demişti. "Delirdin mi, açık denizin ortasında ne ses olabilir (?)" gibi bir cevap vermişlerdi ama yine de ısrar edip susturmuştu onları. Sonra bir kez daha duymuştu, duyulabilme eşiğinin sınırında "Heeeyyyy!" gibi bir

sesti. Gözleriyle sesin geldiği yöne odaklanınca, çok uzakta, suyun üzerinde toplu iğne başı büyüklüğünde bir karaltı seçebilmişti. Motoru çalıştırıp yanına gittiklerinde, saçları seyrelmiş, orta yaşlı, bitkin bir erkek suyun üzerinde durmaya çabalıyordu. Bilinci yerindeydi ama nedense anadan doğma çıplaktı. Teknede kadınlar da olduğu için merdivenden çıkmadan önce bir havlu istemişti ve ilk basamağa çıkar çıkmaz da örtünmüştü. Tüm bu detayları çok iyi hatırlıyordu. Tekneye çıkıp kurulanmış ve bir kenara oturmuştu. Dalgın duruyordu, kurtarıldığına sevinmemiş gibiydi. Nasıl olduğunu sorduklarında: "Gece geç vakit içkiliydik Arkadaşlarla boğazı yüzerek geçip geçemeyeceğim üzerine iddialaştık Sonra suya atladım ve maalesef akıntı beni buralara kadar sürükledi" demişti. Bu hikâyeye inanmamışlardı tabii, akıntıyla bu kadar sürede bu derece uzak bir noktaya gelebilmesi pek mümkün görünmüyordu. Babasının eski bir şortu ve gömleğini verip, cebine de 20 TL koyup Büyükada'ya bırakmışlardı adamı. Bu olaydan sonra yollarına devam etmeyip geri dönmüşlerdi. Dönüş yolunda yapılan tartışmalarda, bir hesaplaşma sonucu karanlık çeteler tarafından bir tekneden suya atıldığı veya intihar ettiği görüşleri ağırlık kazanmıştı. ******************* Kulak duyarlılığı ve genel müzik kültürünün değerlendirildiği "Altın Kulak Dünya Şampiyonası" Londra'da 5. kez düzenlenmekteydi ve ilk kez Türkiye'den bir yarışmacı katılacaktı. Üyesi olduğu İstanbul Odyofil Derneği oy birliğiyle Hakan'ı aday göstermişti. Çok heyecanlıydı. Bir hafta önce Kulak-Burun-Boğaz doktoruna gidip kulaklarını temizletmişti ve üç gündür kulak tıkacıyla dolaşıyordu. Kulak zarı üzerindeki ses basıncının belli bir süre düşük tutulması kulağın duyma eşiğini aşağı seviyelere çektiği için, tıkaç kullanımının duyma hassasiyetini artırmaktaki yararı büyüktü. Tıkaç çıkarıldığında çok kısık volümlerde bile mikro detayları duymak mümkün olabiliyordu. Üç gündür kulağında duran tıkaçları çıkartıp Saint-Saëns'ın 3. Senfonisi'ni dinlerken daha önce hiç duymadığı

seslerin bilincine varmak Hakan'ı şaşırtmıştı. Büyük bir sorumluluk aldığını düşünüyor ve başarısız olmaktan çok korkuyordu. Önceki yılların yarışma sorularını içeren CD'lerle kendini test etmiş ve bazı sorularda zorlanmıştı. Bir parçada Amazon ormanının gürültüleri arasına fagot, flüt ve timpani gibi üç enstrüman gizlemişlerdi. Fagotla timpaniyi bulmuş ama kuş sesleriyle örtüşen flütü bulamamıştı. Başka bir soruda Penderecki'nin 2. Keman Konçertosu'nun 3. bölümünden bir enstrüman (veya entrüman grubu) dijital olarak çıkarılmıştı ve bu eksik olan entrüman grubunun bulunması isteniyordu. Eksiğin violalar olduğunu bilmişti. Diğer bir soruda aynı parça üç farklı elektro gitarla çalınmaktaydı ve modellerin doğru olarak saptanması isteniyordu; Ibanez JS2400, Fender Telecaster ve Gibson Les Paul Standard cevabını doğru olarak vermişti. Tahta kurusunun ağacı kemirme sesini dinlediğinde böceğin cinsini doğru tahmin edememişti; böcek seslerini daha çok çalışması gerekiyordu. Kapı çaldı. Yakın arkadaşı Levent ricasını kırmamış ve yolculuk öncesinde Hakan'ı son bir kez çalıştırmak için gelmişti. Levent de bir odyofildi ve doğal olarak son derece duyarlıydı; Hakan'ın gerginliğini hissedip hemen bir soru patlattı: "'Selamat malam hadirin sekalian, selamat berpisah dan sampai bertemu lagi dilain waktu' bu cümle hangi albümde yer alıyor?" "Elinin körü, bu da nereden çıktı?" "Bilemeyeceğini tahmin etmiştim. 1977 yılında Voyager gemisiyle uzaya yollanan ve ileriki bir zamanda başka bir gezegende olması muhtemel uzaylıların eline geçmesi umulan altın plak üzerine kazınmış cümlelerden biri. Endonezyaca 'İyi akşamlar baylar ve bayanlar. Hoşca kalın, tekrar görüşmek üzere' diyor. Sen anlamadın ama uzaylılar anlayacak." "Ha, ha, ha!" "Peki, al sana bir soru daha: Hangi grubun plak şirketi grubun bir parçasının bu albümde yer almasını reddetmiştir?" "Böyle bir şey nasıl reddedilebilir ki? Cevap 'Hiçbiri' olmalı" dedi Hakan.

"Ben de sana katılıyorum ama maalesef Beatles'ın plak şirketi EMI, grup üyelerinin arzusuna rağmen 'Here Comes the Sun' adlı parçalarına plakta yer verilmesini engellemiş." "İnanılır gibi değil!" "Voyager, ulaşabileceği en yakın noktaya 40.000 yılda varacak; EMI telif haklarını oralardaki firmalara kaptırmak istemiyor herhâlde!" Kahkahalarla güldüler. Levent havayı yumuşatmayı başarmıştı. "Hadi, ciddi sorulara geçmeden önce güzel sisteminle bir şey çal da dinleyelim" dedi. Gitarist Scott Henderson'un grubu Tribal Tech'in konuyla da son derece ilintili albümü "Rocket Science"dan üç parça dinlediler ve sonrasında da gecenin geç saatlerine kadar çalıştılar. Levent ayrılırken Hakan'a sarıldı, iyi şanslar diledi. Hakan teşekkür etti, kapıyı Levent'in arkasından kapadı, vakit kaybetmeden valizini hazırladı, kulak tıkaçlarını taktı ve yatağa girdi. Ertesi sabah cep telefonunun alarmıyla uyandı, duş yaptı ve hızlı bir kahvaltı etmek için mutfağa geçti. Taksi 10:00'da gelecekti. Kulaklarını biraz olsun ferahlatmak için tıkaçlarını çıkardı. Tıkaçları taksiye biner binmez tekrar takacak ve uçak yolculuğu boyunca kulağında tutacaktı. Mutfakta ekmekleri kızartırken bir ses duydu, bavul gibi irice bir cismin yere düşme sesiydi bu. Komşularının birinden gelmişti ama sese tam olarak yön verememişti. Düşük frekanslar her yöne eşit dağıldıkları için yerlerini belirlemek kolay değildi. Kahvaltısını yerken gazeteye de göz attı. Beatles'ın plak şirketinin saçma kararı kafasına takılmıştı, "Acaba neden bugüne kadar hiçbir gazete yazmadı yoksa yazdı da ben mi atladım" diye düşündü. Uçak rezervasyoları, elektronik biletler, transferler, otel rezervasyonu gibi seyahatle ilgili tüm detaylar Londra'daki yarışma komitesi tarafından organize edilmişti; masraflar ise

İstanbul Odyofil Derneği ile Hakan tarafından yarı yarıya karşılanmıştı. Uçağı kaçırmak yarışmayı kaçırmak demekti: Taksi gelir gelmez, tam 10:00'da dışarıda olmalıyım, diye düşündü. 9:50'de odasından valizini alıp kapının önüne taşıdı. Tıkaçlarla koşullanmış kulaklarının hassasiyeti o derece artmıştı ki, buzdolabının içinde çatlayan buzun sesini bile duyabiliyordu. Acaba rakiplerinin de bu metottan haberleri var mıydı? Terliklerini çıkarıp ayakkabılarını giyerken yan daireden belli belirsiz bir kedi miyavlaması duydu. "Mümkün değil" dedi yüksek sesle. Kedi fobisi olan bir kadının evinde kedinin ne işi vardı (?). Muhtemelen kulaklarımdaki aşırı hassasiyetin getirdiği bir yanılsamadır, üst kattan gelen sesi yandan geliyormuş gibi algılamışımdır diye düşündü ama yine de yan duvara kulağını yanaştırıp bir süre dinledi. Yanılsama değildi, kedi sesi kesinlikle yan daireden geliyordu. Hemen çıkıp karşı kapının zilini çaldı. Kapının önüne gelince kedi miyavlaması daha da duyulur olmuştu ama onun dışında hiçbir ses yoktu. Bir kez daha bastı zile, içeriye kulak kabarttı, sonra da kapıcıya seslenip komşusunun evde olup olmadığını sordu. Mehmet Efendi de: "Evet evde olması lazım; dün akşam geç geldi ve şu ana kadar da dışarı çıktığını görmedim" diye cevap verdi. "Mehmet Efendi, hemen bir çilingir çağır!" Çilingirin gelmesi on dakika sürdü. Taksi aşağıda bekliyordu ama yarım saatlik bir emniyet payı ayırdığı için biraz oyalansa da yetişebilirdi. Çilingir beş dakika sonra kapıyı açtı. Önde Hakan arkada Mehmet Efendi ürkek adımlarla içeri girerken, çilingir "Hadi bana müsaade" dedi ve ayrıldı. Eve yeni taşınılmış olduğu besbelliydi; bir kısım eşya salonun orta yerindeydi ve bazı mobilyaların üzerinde ambalaj kartonları vardı. Pencerenin yan duvarında konsol tipte bir piyano duruyordu. Hakan biraz daha içeriye yürüyüp yemek odası tarafına dönünce o ana kadar yalnızca filmlerde gördüğü bir manzarayla karşılaştı ve donup kaldı. Genç bir kadın boylu boyunca yerde

sırt üstü yatıyordu. Başının çevresinde iki su bardağını dolduracak kadar kan birikmişti. Kalp atışlarının şiddeti kulaklarında öyle bir zonklama yapmaya başlamıştı ki diğer bütün sesler perdelenmişti. Yine de kadının yanında yere diz çöktü, eğildi ve sağ kulağını burnuna yaklaştırdı. Zor da olsa nefes alıp verdiğini duymak kalp atışlarını biraz olsun yavaşlattı. Cebinden telaşla telefonunu çıkarıp 112'yi çevirdi. Ambulansı beklemek zorundaydı, kadının yakınlarını araştıracak vakit yoktu. Ambulansı beklerken kediyi aramaya koyuldu. Miyavlamalar kesilmişti. Salonun içinde emekler pozisyonda ilerleyerek kanepelerin, koltukların altına bakıyor ve bir yandan da "pisipisi" diyordu. Sonunda kedi cevap verdi. Ses piyanonun bulunduğu taraftan geliyordu. Ardından bir küçük miyav daha duyuldu. Evet, ses kesinlikle piyanonun içinden geliyordu. Pedalların üzerindeki dikey kapağı kendine doğru çekip açtığında korkudan titreyen siyah beyaz bir yavru kedi gördü. Muhtemelen bir haftalık, küçücük bir kediydi. Yavruyu avuçlarının içine alıp Mehmet Efendiye: "Sence bu kedi piyanonun içine nasıl girmiş?" diye sordu. "Beyim, bayan piyanosunu tamire vermiş, dün akşamüstü getirip bıraktılar. Herhâlde tamir yapılan yerde içine girdi, farketmediler. Bayanın kediden çok korktuğunu ben de biliyorum, kendisi söylemişti." Hakan, Hercule Poirot edasıyla, eliyle çenesini tutup, "Yarım saat önce duyduğum gürültü demek buymuş!" dedi ve varsayımlarına devam etti: "Komşum sabah kalkıp evin içinde kedi sesi duyunca herhâlde korkudan bayılmış ve düşerken de başını mermer konsolun kenarına vurmuş." Sonra Mehmet Efendiye döndü: "Kediyi hemen bu daireden çıkaralım, şimdilik sende dursun, daha sonra üst komşuya teklif ederiz. O da istemezse piyano tamircisine götürürüz" dedi. Önce ambulansın sireni duyuldu, sonra ellerinde sedyeyle iki görevli koşarak içeri girdi. Yerde yatan kadını hızla muayene edip, yaralı bölgeye bandaj koydular.

"Gözünüz aydın, yaşıyor ama yarım saat geç kalınsaydı kan kaybından ölebilirmiş. Şimdi onu en yakın acil servise götüreceğiz" dediler ve arkadan da: "Bir yakını var mı?" diye sordular. Komşusunu kapıcıya teslim edip gidemezdi, "Kapı komşusuyum, ben ilgileneceğim" dedi Hakan. "O zaman lütfen sizi de alalım, formalitelerle ilgilenmeniz gerekecek" dediler. Birlikte dışarıya çıktıklarında kendisini bekleyen taksiyi gördü, ücretini ödeyip yolladı. O sırada sedyeye yatırılmış komşusu ambulansın arka kapısından içeri sokuluyordu. Hakan da ambulansa girip sedyenin yanına ilişti. İsmini bile bilmediği komşusunun koluna aceleyle serum bağlanıyordu. Ambulans hareket eder etmez acı bir siren sesi duyuldu. Hemen eli cebindeki kulak tıkaçlarına gitti ama vazgeçti. Kadının solgun yüzüne baktı, sanki ilk defa görüyor gibiydi, panikten ve koşuşturmaktan bakacak zamanı olmamıştı, ya da bakmıştı ama görmemişti. Yumuşak hatlı makyajsız yüzünün duru bir güzelliği vardı. 30-33 yaşlarında gibi duruyordu. Kadın, tam o anda, serumun veya yol sarsıntısının etkisiyle gözlerini açıp korkuyla Hakan'a baktı. Hakan, elini avuçlarının içine aldı ve gözlerini gözlerinden ayırmadan "Her şey iyi olacak, merak etmeyin" dedi. Komşusu hafifçe tebessüm edip tekrar kapadı gözlerini. Yüzünü dingin bir huzur kaplamıştı, ya da Hakan'a öyle görünüyordu. Altın Kulak Dünya Şampiyonası başlamadan bitmişti ama Hakan'ın kulakları ikinci kez hayat kurtarmıştı. "Bundan büyük bir ödül olabilir mi?" diye düşündü ve ağzı "altın" kulaklarına vardı, istem dışı.