TAKDİM İŞİTTİK VE İTAAT ETTİK



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

Ben bir yazarım demek, kullanacağım kelimeleri ben seçerim demektir.

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

ACR Group. NEDEN? neden?

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ -6-

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

Yorumluyorum. Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

İstanbul 13. Müebbet çıktı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

Cumhuriyet Halk Partisi

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

Anlamı. Temel Bilgiler 1

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Biz yeni anayasa diyoruz

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI!

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

İSLÂM DA CEZA SİSTEMİ HATA İLE ÖLDÜRME

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00

Türk Armatörler Birliği

Hükümet ile Gülen cemaatinin tartışması neyi ifade ediyor?

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

SARACAĞIZ YARALARIMIZI

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

KOR VE KÖR EDEN SİYASET. Ergenekonla beraber poz verenler,ergenekonun akibetine uğramaya mahkumdurlar.siyasetlerinin sloganı;kör olun,kor olun.

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1

MISIR IN SİYASAL HARİTASI

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni:

Onlar konuşur, AK Parti yapar

MÜSİAD Başarılı Öğrenciler Ödül Töreni KARADENİZ EREĞLİ 7 HAZİRAN 2018 Sayın Kaymakamım, Sayın Milletvekilim, Sn Rektörüm, Belediye Başkanlarım,

Cumhuriyet Halk Partisi

M. Sinan Adalı. İllustrasyonlar: Sevgi İçigen. yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2

EKİM 2014 KAHRAMANMARAŞ SELİM IŞIK

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

ADALET KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ. Adalet yürüyüşü korku zincirini kırdı. Cesaret ve umudu ateşledi.

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Uygulanacak ekonomik politikalar, istihdam ve üretime öncelik tanımalı, politikaların temelini insan oluşturmalıdır.

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

Başbakan Yıldırım, Keçiören Metrosu nun Açılış Töreni nde konuştu

Cumhuriyet Halk Partisi

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

R A P O R. Doç. Dr. Fatih YARDIMCIOĞLU Arş. Gör. Furkan BEŞEL. Mayıs 2015

Cumhuriyet Halk Partisi

Oylar bölünmesin Türkiye bölünmesin!..

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

Türkiye Siyasi Gündem Araştırması

T.C. İZMİR İLİ URLA BELEDİYESİ MECLİS KARARI

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

10 Ağustos. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Yazılı Medya Araştırması. 18 Ağustos Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi Yazılı Medya Araştırması

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

GÜL-AY Basın-Meslek İlkelerine Uyar. Yazı ve ilanlar imza sahiplerine aittir. Köşe yazılarına ücret ödenmez. Makalelerinden kendileri sorumludur.

Devrim Öncesinde Yemen

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI!

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10

SAVUNMA: Ben sizin sanığınız değilim AHMET ALTAN

16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Karşısında Mahalli İdareler Seçimlerinin Durumu

DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNE AZERBAYCAN DAN BAKIŞ

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM YORUMLARI VE SONRASINDA BİZİ BEKLEYENLER

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

"medya benim ayağımın altına muz kabuğunu biraz zor koyar" vari açıklamalarda bulunuyordu ki Olanlar oldu

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ - 4

Transkript:

TAKDİM İŞİTTİK VE İTAAT ETTİK KöklüDeğişim suskunluğun kırılma noktası 10. YIL Türkiye de son dönemlerde yaşanan bir dizi gelişmenin ardından taraflar arasında ayrışma ve kutuplaşma had safhaya ulaştı. Bu ayrışma neticesinde yeni ittifaklar kurulup oy vermek kutsallaştırıldı. Oy vermenin İ slâm Şeriatı açısında durumunun ne olduğu konusu gölgede bırakıldı. Bu ayrışma ve kutuplaşmada tarafsızlığını daima koruyan ihlaslı Müslümanların şer î hükmü beyan etme, seçimlerde oy kullanmanın haram olduğunu izah etme gayretleri kuşku çemberine alındı. Şer î hükme tâbi olunması gerekirken kılıflar uydurma ve mazeretler öne sürme tek savunma aracı kılındı. Velhasıl böylesine puslu ve akılların tutulduğu bir ortamda seçimlere gidilmektedir. Bizler Köklü Değişim olarak diyoruz ki; bu seçimlerin tek galibi; demokratik nizamdan uzak duran, harama vesile olmayan Müslümanlardır. Bu seçimlerin tek galibi Allah Subhanehû ve Teâlâ nın: Allah ve Rasulü bir işte hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. hitabını işittiğinde gönül rızasıyla: işittik ve itaat ettik diyenlerdir. İ şte bu münasebetle bu ayki sayımızın başlığını İ şittik ve İ taat Ettik olarak belirledik. Nisan sayımızda Ahmet Sapa, seçimlerin vakıasını ele alarak seçim sandıklarının başına koşan Müslümanlara bir yol haritası çizdi. Ne zaman ki Müslümanlar seçim sandıklarına yaklaşırsa demokrasi kazanmakta Müslümanlar kaybetmektedir. Seçimlerle ilgili tavrımızın doğrudan ahiretimizle alakalı olduğunu ifade eden Ya Rıza-i İ lahi Ya da başlıklı yazısıyla Abdullah İ mamoğlu Müslümanım diyenlerin tavrını nasıl koyması gerektiğini şer î yönüyle okuyucularımız için kaleme aldı. Mustafa Küçük makalesinde Paralel Yapı nın İ slâm a verdiği zararı ele aldı, Dış siyasetle alakalı Mahmut Kar Türkiye nin acınası Suriye politikasını ele alırken, Emrah Akay Orta Afrika da yaşananları, Cahit Toprak ise Kırım ve Kırım üzerinden gerçekleştirilen enerji savaşını konu edindiler. Yeni konularıyla, zevkle okuyacağınız Köklü Değişim ayın güncel konularıyla sizlerle buluşuyor. Köklü Değişim Suskunluğun kırılma noktası 1

4 8 10 13 16 20 26 gündem Abdullah İMAMOĞLU Ya Rıza-i İlahi Ya Da Kazananı Demokrasi, Kaybedeni Müslümanların Olduğu Seçimler Ahmet SAPA Mustafa KÜÇÜK Pelda SORGUÇ Osman YILDIZ Bekir KURTULUŞ Paralel Yapının İslâm a Verdiği Zarar Öcalan ın Mektubu ve Müzakere Talebi 17 Aralık Korkusu ve Ergenekon Tahliyeleri Esarette 1000 (Bin) Gün Buyrun, Ben Müslümanım! Nasıl Yardımcı Olabilirim? Mehmet ÇETİNBUDAK Kuruluş: 2004 İslâmî Fikirlere Dayalı Aylık Siyâsî Dergi Cemaziyelahir 1435 Nisan 2014 Sayı 115 Yerel-Süreli ISSN 1304-8724 Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Süleyman UĞURLU Yönetim Merkezi Mithatpaşa Caddesi 47/B Kızılay/ANKARA İletişim&Abonelik Tel: (+90) 0 312 229 77 91 Faks: (+90) 0 312 229 77 92 www.kokludegisim.net bilgi@kokludegisim.net Kapak&Grafik Tasarım: KöklüDeğişim İrtibat Büroları İstanbul (Avrupa Yakası): Mahmut KAR Kirmasti Mah. Kıztaşı Cad. 43/5 Fatih/İstanbul Tel: 0212 631 65 26 İstanbul (Anadolu Yakası): Genç Değişim Kitabevi Abdurrahmangazi Mah. Emir Cad. 3/B Sultanbeyli/İstanbul Tel: 0 216 561 87 72 Diyarbakır: Ümmet Kitabevi Kooperatifler Mah. Akkoyunlu 3. Sk. 4/A Ofis/Diyarbakır Tel: 0 533 026 95 07 Van: Erkam Kitabevi Ordu Cad. Ulu Cami Karşısı Medine Pasajı P-37 Zemin Kat Merkez / VAN

34 38 43 49 53 57 61 tefekkür fikir gündem Müslümanlar Sadece Kâbe de Değil Bütün Dünyada Birleşsin Süleyman SORGUÇ Bayram SAĞNAK Çanakkale Geçilseydi Türkiye nin Büyük Suriye Politikası Süleyman Şah Türbesini Korumak Mahmut KAR Cahit TOPRAK Enerji Savaşında Kırım ın Yeri Kara Kıta Kan Kırmızıya Dönüyor Emrah AKAY Toplumsal Değişimin Dinamikleri Aydın USALP Müslümanların Modern Hastalığı: Stockholm Sendromu Cihat DURUK Tel: 0 538 087 35 78 Bursa: Tayfun Üstünkaya Kemalpaşa Mh. Atatürk Blv. Kaptan İşhanı Kat:4 No: 58 İnegöl / BURSA Tel: 0 541 795 38 38 Konya: Murat Savaş Alaaddin Caddesi Şeyh Ziya Sokak No:5-1 0536 739 09 88 Merkez / KONYA Adana: Koza Mahallesi 1623. Sokak No:35 Yüreğir / ADANA 0507 631 46 20 Ankara / Çubuk: Murat Altın Yavuz Selim Mahallesi Hükümet Caddesi 55/C 533 760 96 67 Abonelik ve Hesap Numaları Yurtiçi: 6 Aylık: 30 Yıllık (12 Ay): 60 Yurtdışı 6 Aylık: 30 Yıllık: 60 Sesli Dergi / Online Okuma: 50 (Süleyman Uğurlu Adına) * PTT Posta Çeki Hesabı: 10592742 * Ziraat Bankası TL Hesabı: Başkent Şb. TR66000100 1683-47475782-5002 * Ziraat Bankası Euro Hesabı: Başkent Şb. TR93000100 1683-47475782-5001 TCZBTR2A Baskı: 01.04.2014 Önka Ofset Matbaacılık Büyük Sanayi 1. Cadde Keskinler İşhanı No: 80/32-33 İskitler / Ankara onka@onkapromosyon.com.tr Tel: 0 312 384 26 85-86 - Fax: 0 312 341 64 08

YA RIZA-İ İLAHİ YA DA Abdullah İMAMOĞLU Hatırlayacağınız üzere Şubat sayımızda Menfaat, ilişkiler ve ameller için ölçü değildir başlıklı bir makale kaleme almıştım. Bu ayki kaleme aldığım makale konu itibariyle benzerlik arz etmektedir. Ama gönül Şubat ayında kaleme aldığım mezkûr yazının o konu hakkında yazılan son yazı/ makale olmasını arzulardı. Ama maalesef. Arkamızda bıraktığımız yerel seçim hengâmesi bu makaleyi kaleme almama asıl neden olmuştur Müslümanlar aylar öncesinden sandıktan nasıl bir sonuç çıkacağına endekslenmişken, kimin kazanıp kimin kaybedeceği konusu spekülasyon malzemesi olurken, ben bu seçimden kazançlı mı yoksa zararlı mı çıktım yada bu seçimlerde kazandım mı yoksa kaybettim mi sorgulamasını yapan kimselerin nadirattan olduğuna üzülerek de olsa şahit olduk. Evet, bu sorgulama bir Müslüman açısından önemli, önemli olduğu kadar da mecburidir. 4 Niçin mi? Çünkü Allah ın Rıdvan ı bu sorgulamadan geçmektedir. Çünkü Allah katında neyin kazançlı neyin zararlı olduğu ancak bu sorgulamanın neticesinde idrak edilebilir. Yani kısacası meşru dairede yapılan bir tercih/seçim Allah ı memnun eden bir tercih olurken, tam aksine meşru dairede olmayan bir tercih/seçim Allah ı gadaplandırmaktadır. Mademki maksat Allah ı razı etmek ben de buradan hareketle özelde geçtiğimiz yerel seçimlerde genelde ise hayatın her alanında amellerdeki belirleyici faktör üzerinde durmak istiyorum. Makalemi şöyle tasnif ettim; amelin önemi, amellerde ölçü ve konuya mutabık örnekler. Detaylandıracak olursam şöyledir; Amelin Önemi Bu dünyaya Allahu Teâlâ ya kulluk vazifesi için gönderilen insanoğlunun bu kulluk vazifesinde başarıya ulaşabilmesi iki temel esas üzere oturur. Ki Kur an ayetlerini inceleyen bu esasların iman ve salih amel olduğunu görecektir. Buna yönelik birçok ayet-i kerime mevcuttur. Ö rnek olması adına bir tanesini zikredecek olursak. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: و ال ذ ين آم ن وا و ع م ل وا الص ال ح ات ول ئ ك أ ص ح اب ال ج ن ة ه م ف يه ا خ ال د ون İman edip salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır. (Bakara 82) Bu ve buna benzer ayetlerden, cenneti kazanabilmenin, Rıza-i İ lahiye mazhar olabilmenin yolu salih amelden geçtiği anlaşılmaktadır. Yukarıda da ifade ettiğim gibi gerek son seçimlerle alakalı olsun gerekse genel manada amelî boyutu kapsayan her şey olsun Müslümanlar olarak amel olgusunu küçümsüyoruz. Sanki amellerimizin ama her türlüsünden -küçüğünden büyüğüne kadar- hesaba çekilemeyecekmişiz, şeriatın bazı hükümlerde düzenlemesi yokmuş gibi bir algı var. Yani şöyle demek istiyorum; kime sorsak amelî bir eylem olan namazdan ken-

disinin mutlaka hesaba çekileceğini ve şeriatın namazla alakalı bir düzenlemesinin olduğunu bilirken ve de ikrar ederken, belki de aynı kimse Demokrasi meselesinde şeriatın düzenlemesini ignor (kulak arkası) etmektedir. Hâlbuki o da amel ötekisi de... Ve inanın biz amellerimizin her birisinden hesaba çekileceğiz. Ama her birisinden Bakınız bu konuyla alakalı olarak  lemlerin Rabbi Zü l Celâli ve l İ kram ne buyuruyor: ف و ر ب ك ل ن س أ ل ن ه م أ ج م ع ي ن ع م ا ك ان وا ي ع م ل ون Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından (amellerinden) dolayı sorguya çekeceğiz. (Hicr 92-93) Başta dediğim gibi mademki bizler gayelerin gayesi olan rıza-i İ lahiye mazhar olmak istiyoruz. Ve bunun yolu iman ve makbul amel, öyleyse kendimizle tenakuz (çelişkiye düşmek) etmememiz gerekmektedir. Yani rıza-i İ lahiye uygun düşen amel ne ise onu sergilemek gerekir. Kısacası amellerimizin her birisini O nun rızasına uygun düzenlemeliyiz. Peki, Allahu Teâlâ amelin hangisinden razı? Eğer bu soruyu biraz farklı bir vecih ile soracak olursak, amellerde ölçü ne olmalıdır? Amellerde ölçü ne menfaat ve zarardır, ne de akıldır. Bilakis Şer î hükümdür. Maalesef günümüzde -nedense bu seçim hengâmesinde Zalim yöneticilere karşı hakkı söylemek, iyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek davetin en hayırlı olanıdır. Davetin en hayırlı olanı olmakla beraber en zor ve meşakkatli olanıdır. Zalim statükocular kendileriyle siyasi ve fikrî çatışmaya giren hakkın münadileriyle, davet taşıyıcılarıyla daima çatışma halinde olmuşlardır biraz daha barizleşmektedirbir ameli yapıp yapmamada menfaat ve zarar ölçü kabul edilir oldu. Yani pragmatizm. (Ayrıntılarına girmiyorum bakmak isteyen Şubat sayısına bakabilir). Düşünün bir, bir amel gerçekleştireceksiniz ve bu amelle maksadınız Allah ı razı etmek olacak, ama gel gör ki ameli yapıp yapmamadaki ölçünüz kendiniz olacak. Dikkat edin kendiniz dedim. Yani kişinin kendisi. Neden mi? Çünkü menfaat ve zararı tayin eden kişinin kendisidir. İ yi gördüğünde menfaat, kötü gördüğünde ise zarar vardır. Ve de bu yaklaşımdan hareketle kompozisyon şu şekilde oluşmaktadır. Menfaati olan amel yapılır zararlı olan amelden kaçınılır. Hâlbuki en başından beri söylemeye çalıştığım şey şu; Razı edilmek istenen Allah Celle Celâlehû ise eğer -ki mutlak öyledir- o zaman neyin faydalı neyin de zararlı olduğunu tayin eden O dur. O, olmalıdır. Örneklendirelim, Zalim yöneticilere karşı hakkı söylemek, iyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek davetin en hayırlı olanıdır. Davetin en hayırlı olanı olmakla beraber en zor ve meşakkatli olanıdır. Zalim statükocular kendileriyle siyasi ve fikrî çatışmaya giren hakkın münadileriyle, davet taşıyıcılarıyla daima çatışma halinde olmuşlardır. İ slâm Davetini taşımak gibi onurlu bir vazifeyi yüklenen hayrın davetçileri, yeri geldiği zaman bu uğurda hap- 5

se girmişler, eziyetler görmüşler ve yeri geldiği zaman Cennet karşılığında canlarını ve mallarını vermişlerdir. Bazı kesimler bu şekilde davetin yüklenilmesini doğru bir davet yöntemi olarak görmeyerek, mevcut zalim yöneticilerle çatışma halinde olmayı bile bile kendini tehlikeye atmak şeklinde algılamaktadırlar. Yani fayda ve zararı ölçü kabul etme yaklaşımı Ya da demokrasiyi destekleyenleri örnek verecek olursak şöyle bir argümanla karşılaşırız genelde; aslında demokrasi bir araçtır, amaç değil oyumuzu Müslümanlara atmayalım da diğer hainler mi geçsin başa? sorumluluğumuzu bilip oyumuzu atmamız lazım, atılmayan her oy hainlere gitmektedir... vs. Bu argümanların hepsi aklî dir ve pragmatiktir. Hiçbir şer î dayanağı yoktur. Bu konuda delillerin malum olması nedeniyle sadece fayda ve zararın amellerde ölçü olmayacağını tam aksine Şâri nin ölçü olacağını beyan eden iki ayeti kerimeyi paylaşmak istiyorum. Şöyle buyurmaktadır: ك ت ب ع ل ي ك م ال ق ت ال و ه و ك ر ه ل ك م و ع س ى أ ن ت ك ر ه وا ش ي ئ ا و ه و خ ي ر ل ك م و ع س ى أ ن ت ح ب وا ش ي ئ ا و ه و ش ر ل ك م و للا ي ع ل م و أ نت م ال ت ع ل م ون Cihad, hoşunuza gitmediği halde üzerinize farz kılındı. Bazen bir şeyi kerih görürsünüz hâlbuki o şey sizin için bir hayırdır. Ve bazen de bir şeyi seversiniz, hâlbuki o şey sizin için bir şerdir. Ve Allah Teâlâ bilir, 6 Amellerin tayininde aklın hiç ama hiçbir rolü yoktur. Aklın alanı bellidir. Aklın hakem olacağı alan sınırlıdır ve bu alan akidedir. Amellerde ölçünün akıl olmayacağını belki ciltlerce kitap değerinde Hz. Ali Kerrem Allahu Vechehu nun şu veciz ve etkin sözü ile desteklemek istiyorum: Eğer ki amellerin tayininde akıl hakem/ belirleyici olsaydı biz ayaklarımızı mesh ederken üstünü değil altını mesh ederdik. Var mı başka söze hacet? Bence yok sizler bilmezsiniz. (Bakara 216) Başka bir ayette şöyle buyrulur: و م ا ك ان ل م ؤ م ن و ال م ؤ م ن ة إ ذ ا ق ض ى للا و ر س ول ه أ م ر ا أ ن ي ك ون ل ه م ال خ ي ر ة م ن أ م ر ه م و م ن ي ع ص للا و ر س ول ه ف ق د ض ل ض ل ال م ب ين ا Allah ve Rasulü, bir iş için hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah a ve Rasulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. (Ahzap 36) Amellerin tayininde aklın hiç ama hiçbir rolü yoktur. Aklın alanı bellidir. Aklın hakem olacağı alan sınırlıdır ve bu alan akidedir. Amellerde ölçünün akıl olmayacağını belki ciltlerce kitap değerinde Hz. Ali Kerrem Allahu Vechehu nun şu veciz ve etkin sözü ile desteklemek istiyorum: Eğer ki amellerin tayininde akıl hakem/belirleyici olsaydı biz ayaklarımızı mesh ederken üstünü değil altını mesh ederdik. Var mı başka söze hacet? Bence yok Menfaat ve zararın amelin tayininde ölçü olmadığını saadet asrından, Medine de İ slâm Devleti nin ikamesinde kamuoyunun mimarı Musab bin Umeyr RadiyAllahu anh dan örnek vermek istiyorum. Bildiğiniz gibi Musab RadiyAllahu anh Mekke nin en zengin kimselerinden idi. Rasullah ın Mekke de davet çalışmasıyla birlikte Müslüman oldu. Ama

şurayı belirtmeden geçemeyeceğim. Hani zengindi dedim ya. Nasıl bir zenginlik ben söyleyeyim siz tasavvur edin. Giydiği bir elbiseyi bir daha giymeyecek kadar bir zenginlik Çok zengin bir ailenin çocuğuydu genç Musab. Ama İ slâm la tanışmasıyla birlikte annesinin Musab a olan baskıları ve zulümleri de artmıştı. Ve bu baskılar da fayda vermeyince annesi Musab ı Allah ın dinini ve Rasulü nün getirdiklerini terk etmemesi halinde mirastan faydalanamayacağıyla tehdit etmiştir. Yani eğer ki Musab RadiyAllahu anh annesinin dediklerini dinlemez ve Allah a ve Rasulü ne kulak verirse zenginlikten nasibi olmayacaktır. Ve bu aşamada Musab bir karar vermeli. Ne yapmalı acaba? Takiyye mi? Yoksa şimdilik zenginliği tercih edip tedrici uygulamayla ilerde İ slâm dan olduğunu izhar etmek mi? Ya da Müslüman akıllı olmalıdır argümanından hareketle ilerde İ slâm için bu zenginliği kullanabilmek adına bir tercih mi yapmalı? Ne yapmalı acaba? Takiyye mi? Yoksa şimdilik zenginliği tercih edip tedrici uygulamayla ilerde İslâm dan olduğunu izhar etmek mi? Ya da Müslüman akıllı olmalıdır argümanından hareketle ilerde İslâm için bu zenginliği kullanabilmek adına bir tercih mi yapmalı? Yoksa ne olursa olsun isterse menfaatlerin âlâsıyla çatışsın Allah ın razı olacağı şeyi mi tercih etmeli? Musab RadiyAllahu anh bir tercih yapmalıydı. Hem de çok önemli bir tercih. Peki, Musab ne yaptı? Hiçbir menfaat gözetmeden, aklî argümanlar ileri sürmeden Rabbinin rızasını tercih etti. Ve öyle bir tercih yaptı ki kardeşlerim, vallahi Uhud da şehit düştüğünde; eskiden giydiği bir elbiseyi bir daha giymeyen Musab ın üzerindeki elbiseyle baş tarafını örtseler ayakları açık kalıyor, ayaklarını örtseler baş tarafı açık kalıyor. SubhanAllah bu nasıl bir tercih? Bu nasıl bir seçim? Allah bizlere de Musab gibi hiçbir menfaat gözetmeden ve aklî argümanlara teslim olmadan tercih yapabilmeyi nasip etsin (amin). Kardeşlerim! Evet, eğer ki derdimiz Allah ın rızasını kazanmaksa bu ancak Allah ın razı olduğu amelleri yerine getirmekle gerçekleşir. Ve bu da bir tercih meselesidir. Yani seçmek lazım gelir. Neyi? Ya Allah ın razı olduğu amelleri ya da tam tersi gadablandığı amelleri. Ama işin en nihayet vardığı nokta bir tercih meselesidir. Ya rıza-i İ lahi ya da değil. İ şin hakikati ameller konusunda şer î hükmün ölçü kabul edilmiyor olması bizleri gerçekten ciddi manada üzmektedir. Samimiyetime inanın bu konu ben denizi kederlendirmektedir. Amellerde ölçünün şer î hüküm olduğunu anlatırken kardeşlerimizde amaların çoğaldığına şahit oluyoruz. Hadi ama dedin bari delil getir. Ö yle değil mi? Ama her ne kadar kederlensek de, gözlerimizden bu gerçekleri anlatırken yaşlar aksa da, kalplerimiz mahzun olsa da şu hadis bizim şiarımızdır. Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor: Gözler ağlar, kalp üzülür. Biz Rabbimizin razı olacağı sözden başka bir kelime bile söylemeyiz. 7

KAZANANI DEMOKRASİ, KAYBEDENİ MÜSLÜMANLARIN OLDUĞU SEÇİMLER Ahmet SAPA Yaklaşık iki aydır meydanlarda ses ve görüntü kirliliğinin yaşanmasına sebep olan seçim, 30 Mart itibariyle de yeni kirlilerini piyasaya çıkarma hazırlığını yaşıyor. Propaganda dönemi boyunca her mahalle ve sokakta gezdirilen seçim araçları ve gürültülü müzikler yine yolları ve caddeleri boğan tek kullanımlık bayraklar, afişler aslında herkesi rahatsız eden bir görüntü oluşturmasına rağmen partisel kamplaşmalar bu kirliliğin görmezden gelinmesine sebep olmaktadır. Tabii bu işin bir yönünü oluştururken bir de halkın cebinden çıkan milyonlarca doların nasıl çöpe atıldığını görmek gerekiyor. Nitekim bu tek kullanımlık propaganda araçlarının işi bittiğinde çöpün yolunu tutarken aslında mevcut partilerin kıymetini göstermesi bakımından da önem arz etmektedir. Yukarıda bahsettiğim hususlar meselenin fiziki ve maddî boyutuyla alakalı olan kısmıyken bunlardan daha 8 önemli olanı ise farklı parti mensuplarının birbirlerine düşman gözüyle bakmaları, birbirlerine hakaretler edip ithamlarda bulunma, kavgalar etme, ta ki birbirlerinin kanını dökecek kadar öfkelenmeleri acaba hangi gerekçeyle ifade edilebilecektir. Bu insanları birbirlerine karşı bu kadar hasmane bir tutum sergilemelerine sebep olan zihniyet bir oy elde etmenin mücadelesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Halkı Müslüman olan bir beldede tatbik edilen nizamın gayrı İ slâmî olması yani Müslümanların ne inançlarıyla, ne fikirleriyle, ne de duygularıyla hiçbir bağı olmamasına rağmen uygulanan Demokrasi ve bunun için yapılan mücadele Müslümanlar için oldukça hazin bir tabloyu ortaya koymaktadır. Sorunlarımız ortak olmasına rağmen bu sorunlara çözüm yönteminin yanlış mecralarda aranması kaybetmenin de başlangıcını oluşturduğunun farkına varılamamasına sebep olmaktadır. Nitekim Demokratik düzen içinde onun kurallarına göre kurulan her parti ve bu partilerin başa getirilmesi için verilen her bir oy aslında Demokrasinin ömrünün biraz daha uzamasına, entegrasyonun hızlanmasına, yozlaşmaya, değerlerden uzaklaşmaya açılan bir kapı olduğunun farkına varılmadan sandıklara gidildi ve gidiliyor. Sonuçta 90 yıldır devam eden bu serüvende Müslümanlara sorunlarının çözüm yeri Demokratik düzene katılım olarak gösterildi. Kendi partilerini kurup liderlerini seçip başa getirmenin yarışına girildi. Sonuçta Müslümanların akidelerinden çıkan yönetim olan Hilâfet unutulup, hak, hukuk, gelişme, kalkınma bu fasit düzenlerde aranır hale geldiği günden bu yana başımıza gelmeyen bela, musibet, hakirlik kalmadı. İ slâm coğrafyasının hangi bölgesini hangi ülkesini ele alırsanız alın orada iniltinin, âhın sesini duyacaksınız. Kâfirler bu Demokrasi palavrasını İ slâm coğrafyasında Müslümanların acıları, kederleri üzerine kurup sefalarını sürerken, Müslümanlar birbirlerinden bihaber yaşayıp yanı

başında katledilen kardeşinin acısını hissetmez olup veyahut aynı ülkede, aynı şehirde olmasına rağmen bu düzeni reddedip Allah ın emrettiği Hilâfet i isteyen kardeşlerinin onlarca yıl hapse mahkûm olmasına duyarsız kalabildi. Savundukları partileri için Müslüman kardeşlerine söylemedikleri yalan, iftira kalmazken, iktidar olan parti mensupları ise efendilerine hizmet etmek için gecelerini gündüzlerine katıp çalışmayla birlikte Müslümanların mallarına el atmaktan da geri durmayıp servetlerine servet katarlarken, yapmakla mükellef oldukları yolları, hastaneleri v.b hizmetleri ise her seçimde, mitinglerde başa kalkmanın bir aracı olarak kullandılar. Tüm bu hengâmede bir seçim daha geldi tekrar sandığa gidip tercih yapmaya zorlanan Müslüman halk A veya B partinin adayını seçtiğinde sorunları çözülmüş olacak mıdır? Elbetteki bugüne kadar çözülmediği gibi bu seçim sonucunda da çözülmeyecektir. Bütün Müslümanların ortak sıkıntısı olan bir kaç meseleye değinecek olursak daha geçtiğimiz günlerde Türkiye Dış İ şleri Bakanı yaptığı bir açıklamada Suriye deki Süleyman Şah Türbesine yapılacak bir saldırıya misliyle karşılık verileceğini buna seyirci kalmayacaklarını açık bir şekilde ifade etmiştir. Suriye de dört yıldır devam eden Esed zulmü neticesinde yüzbinlerce Müslüman katledilirken ve hala günde yüzlerce Müslüman katledilirken Müslüman bir bakanın yüzbinlerce Müslümanın katledilmesine sesini çıkartmayıp taş, toprak için sesini yükseltmesi hangi İ slâmî değerle örtüştürülebilmektedir. Veya Suriye- de bunca katliama ortak olan devletlerle ilişkilerin devamını çıkar esasına göre geliştirmeleri hangi ahlakla ifade edilebilecektir. Hangi menfaat, hangi toprak, hangi taş parçası bir Müslümanın kanının dökülmesine göz yumacak kadar değerli olabilir. Yine hangi Müslüman insanlar içkisini rahat içmeleri için buraları şöyle güzelleştireceğiz diyecek kadar ferasetten yoksun bir tavır ortaya koyabilir. İ nsanların istedikleri her haltı yapmalarını sağlayacak ortamları hazırlayacak kadar düşüklük içerisine girebiliyorlar, seçimi kazanma uğruna oy dilenciliğine soyunup her türlü kılığa girip her türlü kalıba sığabilecek kadar omurgasız liderler ve yöneticiler Müslümanları yönetmeyi hiçbir şekilde hak etmemektedirler. Yine hangi yol, su, hastane hizmeti Allah ın kerih gördüğü, haram kıldığı şeyleri göz ardı etmeyi sağlayabilir. Bu saydıklarımızı ancak mezhebi ve meşrebi her şeyi içine alabilecek kadar değerden uzak, fıtrata aykırı olan Demokrasi sağlayabilirdi. Hâlbuki Allah ın bir hükmü için dahi bunların tümünden vazgeçilmesi Müslümanların kazancı olurken Demokrasinin ise kaybı olacaktı. Demokratik seçimler Müslümanlara yeni zulümler yeni yoksulluklar, değerlerinden uzaklaşmayı beraberinde getirirken iktidarlara ve yöneticilere ise yeni rantlar, servetler kazandırmaktan başka bir şey sağlamayacağından, Demokrasi yerini sağlamlaştırırken, Müslümanlar ise inançlarından, fikirlerinden uzaklaşacağından kaybetmiş olacaklardır. Müslümanlar için Demokratik partilere sandıkta oy vermek değil, Demokrasi ve onun sistemini kökünden reddederek İ slâm akidesinin gösterdiği Hilâfet sistemini inşa etmek kazancı gerçekleştirecektir. Hilâfet te hem dünyada hem ahirette kazanan Müslümanlar kaybeden Demokrasi iken, Demokrasi de ise kaybeden Müslümanlar, kazanan ise partilerin şahsında Demokrasi olmaktadır. Doksan yıllık kayba Hilâfet diyerek dur diyelim ki Müslümanların kanı, canı, ırzı taşlardan topraklardan ülkelerin çıkar ilişkilerine feda edilmeyecek kadar değerli olduğu görülebilsin. Yol, su, hastane vb. hizmetlerin Ü mmet in hakkı olduğu, hukukun kişinin mevki ve makamına bakmaksızın herkese adil bir şekilde uygulandığı müşahede edilebilsin. İ nsanların dünyada ahiretlerini berbat edecek kavgalarla değil, İ slâm için hayırda yarışmanın feyzinin görebilmesi için gelin Demokrasiye hayır diyelim. 9

PARALEL YAPININ İSLÂM A VERDİĞİ ZARAR Mustafa KÜÇÜK geleceğine dair dönemlerin dile Ü mmetin getirildiği uzun bir Hadis-i Şerifin sondan bir önceki cümlesi şöyledir: Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah ın olmasını dilediği sürece olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Bu ifadenin yaşadığımız döneme karşılık geldiğine dair İ slâm âleminde ortak bir kanaatin olduğu inkâr edilemez. Müslümanlar bu dönemin bir an önce sona ermesi ve peşinden Nübüvvet Minhâcı üzere Hilâfet döneminin başlaması için var güçleriyle çalışırken, İ slâm düşmanları da, mutlaka başlayacak olan yeni evreyi daha fazla geciktirebilmenin planlarını yapıp uygulamaktan geri durmamaktadırlar. Nitekim İ slâm düşmanları, biri fikrî diğeri askerî olmak üzere iki tarz üzere plan yapıp uygulama sahasına koymaktadırlar. Melun Demokrasi ve şeytan işi özgürlükler adına 10 askerî yöntemlerle en acımasız bir şekilde İ slâm coğrafyasına sardırmakta, Müslüman halkların kanlarını heder edip servetlerini talan etmeye devam etmektedirler. Diğer taraftan, İ slâm düşüncesinin kendi içinde sakladığı hayata egemen olmaya dair metodun dinamiklerini tahrif eden sahte kalkınma hareketlerini dizayn ederek, Ü mmet in umutlarını yok etmeye çalışmaktadırlar. Böylece nebevî metot ve sahih İ slâmî dinamiklere dayanarak, Ü mmet in içinden doğal olarak ortaya çıkmış ve çıkacak kalkınma hareketlerini bertaraf etmeye veya sonuçsuz bırakmaya yeltenmektedirler. Egemen sistemin ve hatta yer yer dış güçlerin pazarlamasıyla halka indirgenen bu sahte kalkınma hareketleriyle, gerçek kalkınma hareketlerinin halkla kucaklaşmasına engel olmaktadırlar. Fikrî liderliğe dayanmayan şahıs, imaj ve gizem endeksli İ slâm dışı liderliklerle halkı peşinden sürükleyen bu hareketlerin, Ü m- met in azmini kırmaya, enerjisini ve umutlarını tüketmeye kastetmiş oldukları hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak bir kesinlik arz etmektedir. Gayri İ slâmî düşünce ve metotla, İ slâm a rağmen İ slâm adına hareket etmek iddiasında olan bu hareketlerden en ilginci, kuşkusuz bugün paralel yapı olarak ünlenen F. Gülen hareketidir. Bu hareketin İ slâm a ve Müslümanlara verdiği zarar, içinde doğup geliştiği ülkenin sınırlarını çoktan aşmıştır. Söz konusu hareket; amacını, ilkelerini, parametrelerini, nihai hedefini ve bu hedefe yürürken hangi metot üzere hareket edeceğini ne topluma ve ne de müntesiplerine deklere etmiştir. Hizmet kelimesinin toplumda çağrıştırdığı müspet mananın arkasına gizlenerek, kendini tanımlayan ve yol haritasını belirleyen yazılı bir metin ortaya koymamıştır. Hep ikinci şahıslar tarafından tanımlanırken, çoğu kez bu tanımlara karşı suskun kalmayı tercih etmiştir.

İ tikat bağlamında İ slâm ın kesin delillere dayanan arı-duru sahih amentüsüne bağlı kalma endişesi taşımayan bu yapı; yönetimden ekonomiye, eğitim politikasından dış siyasete İ slâm ın hayatı düzenleyen nasslarını görmezden gelmiş, yerine Demokrasi ve özgürlükler doğrultusunda seküler çözümleri tercih ederek ehl-i sünnet geleneğinin dışına çıkmıştır. Bir şahsa ve o şahısta var olduğu farz edilen imaj ve gizeme dayanan bu hareket, giriştiği güç mücadelesinde her yolu mubah addetmiştir. Dün doğru dediğine bugün yanlış, yanlış dediğine de doğru demekten kaçınmamıştır. Hiç dilinden düşürmediği demokratik temayüllere bile bağlı kalmamış, konjonktüre göre darbeleri desteklemekten çekinmemiştir. Söz konusu hareket; amacını, ilkelerini, parametrelerini, nihai hedefini ve bu hedefe yürürken hangi metot üzere hareket edeceğini ne topluma ve ne de müntesiplerine deklare etmiştir. Hizmet kelimesinin toplumda çağrıştırdığı müspet mananın arkasına gizlenerek, kendini tanımlayan ve yol haritasını belirleyen yazılı bir metin ortaya koymamıştır. Hep ikinci şahıslar tarafından tanımlanırken, çoğu kez bu tanımlara karşı suskun kalmayı tercih etmiştir Dahası İ slâm ı bir bütün olarak ele alan anlayışları, hareketleri siyasi İ slâm yaftasıyla mahkûm etmiş, resmî ideolojinin diliyle onları terörist örgüt addederek resmî ideolojinin sempatisini celp ederken aynı zamanda İ slâm düşmanlarına, kullanılmaya müsait bir yapı olduğuna dair göz kırpmıştır. İ slâm a Kabala Yahudiliği karakteriyle yaklaşarak İ slâmî nasları Bâtıni okumalara tâbi tutmuştur. Hıristiyanlık âleminin Dinler arası diyalog projesine tam destek vererek kendi namı hesabına İ slâm a davet zeminini ortadan kaldırmıştır. İ slâmî Devlet kavramına mesafe koyan bu yapının, Türkiye Cumhuriyeti Devletini gayri meşru yollarla ele geçirmeye teşebbüs etmesi, ne kadar ilkesiz olabildiğini göstermesi bakımından dikkate şayandır. Hareketin lideri F. Gülen in ağzından dökülen Cebrail hiç görmediğim tanımadığım bir melek. Bu bir parti kursa ben ona diyeceğim ki, sen bir parti kurdun ama müsaadenle seni desteklemeyeceğim. Esasen benim için önemli olan Türk toplumunun vifakı ve ittifakıdır. şeklindeki haddini aşan ifadesi, hareketin ırkçılık boyutunu çarpıcı bir şekilde dile getirmekle birlikte oy kullanmanın caiz olmadığının vurgulanmak istendiği anlaşılmaktadır. Buna rağmen hareketin zaman içinde bu ifadeleri çiğneyerek nasıl zikzaklar çizdiği ortadadır. Kaldı ki yerel seçimlerin sath-ı mahalline girdiğimiz bu günlerde, müntesiplerine nerede hangi parti AKP nin güçlü rakibi ise o partiye oy vermeleri dayatılarak siyasetin en çirkinine tevessül edilmiştir. Kısaca özetlemek gerekirse söz konusu paralel yapı: 1-Fikrî bir liderlik olarak değil şahıs liderliği olarak ortaya çıkması ve insanları belli bir düşünceye değil de lidere bağlanmaya davet etmesi nedeniyle bu yapının ortaya koyduğu liderlik dinen caiz olmayan fasit bir liderlik olduğundan fikre dayalı İ slâmî hareketlerin halkla kucaklaşmasının önünde bir engel teşkil etmiştir. 2-Aynı şekilde müntesiple- 11

rin önüne sahih bir metot da konulmayarak ilkeler değil de maslahatlar üzerinden hareket edilmiş, adeta F. Gülen e güven gerisini merak etme sen denilerek bekle gör zihniyetiyle hareket edilmiştir. Neticede bu Ü mmet in bir parçası olan müntesipler, sağa sola savrulurken hiçbir şeyi sorgulayamayan, hakkı bâtıldan ayıramayan edilgen bireyler konumuna getirilmişlerdir. 3-Fikir ve metot bağlamında içine düştüğü belirsizliğin bir neticesi olarak bu hareket Ezoterik 1 bir karaktere bürünmüştür. Yani hareketin bünyesinde taşıdığı vehmedilen sözüm ona yüksek hakikatlerin, gizem ve sırların ehil olmayan müntesiplere ulaşılmasının engellenmesi için yapı kendi içinde sadece idari olarak değil liyakat olarak tabakalara ayrılmıştır. Nispeten o sırlara vukuf olan veya en azından o sırlara vukuf olanlarla bir arada olma şerefine nail olmayı bir meziyet sanan sıradan müntesipler de kendini sair Müslüman kardeşlerinden üstün ve müstağni görmeye başlamış, Müslüman toplumdan kopmuşlardır. Böylece Müslümanlar arasına fitne ve ayrılık tohumları ekilmiş, toplum dış mihrakların provokasyonlarına açık hale gelmiştir. 4-Dinler arası diyalog ve hoşgörü düşüncesinin gönüllü ve istekli taşıyıcısı olan bu gizemli yapı, bu uğurda bazı nassları tahrif boyutuna varan yanlış te villere tâbi tutmak- 12 tan kaçınmamıştır.2 İ hdas edilen diyalog zeminiyle İ slâm a davetin önü kapatılmış ayrıca hoşgörü anlayışıyla emr i bi l ma ruf ve nehyi ani l-münker farziyeti ortadan kaldırılarak Allah ın hoş görmediğini hoş görme yoluna gidilmiştir. Müslümanların münkere ülfet peyda etmeleri ve münkerle bir arada yaşamaya alışmalarının sağlanmasına çalışarak Müslümanların münkere karşı olan dirençlerini zayıflatmışlardır. Toplumun dünyevileşip yozlaşmasına çanak tutan bir anlayışın taşıyıcısı olmuşlardır. Müslümanların İ slâmî bir hayatı yeniden başlatma azim ve gayretlerine halel getirmişlerdir. 5- İ slâm da Devlet yoktur, Müslüman Devlet Başkanı vardır tezini seslendirerek Resul SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve Raşid Halifelerin Demokrasiyi uyguladıklarını söyleyip Müslümanları mevcut sistem içinde çözümler aramaya yöneltmiştir. Ayrıca cihad kavramını sadece savunma savaşı olarak te vil etmekle kalmamış, çağımızda en güzel cihadın diyalog ve hoşgörü ekseninde yürütülecek eğitim faaliyetleriyle yapılabileceği düşüncesi aşılanmıştır. Yabancı işgallere karşı ülkesini maddi güç kullanarak savunan Müslümanlara terörist gözüyle bakılmasına çalışılmıştır. 6-Müslüman kitleler, söz konusu gayri İ slâmî hareket tarafından iki yanlıştan birine savrulmuşlardır. Yanına çekebildiği Müslümanların itikatlarını zayıf delil ve rüyalarla hurafelere boğup, onlara amelî açıdan maslahatı esas alan İ slâm dışı bir zihniyeti aşılamıştır. Bu İ slâm dışı anlayış ve duruş Müslümanları hayal kırıklığına uğratarak, rejim eksenli resmî partiler dışındaki sivil davet hareketlerine olan güvenlerini derinden sarsmış ve onları resmî partilerin kucağına savurmuştur. Söz konusu paralel yapının İ slâm a ve dolayısıyla Müslümanlara verdiği zarar biri diğerinden daha az önemli olmayan bu maddelerle sınırlı değildir kuşkusuz. Ancak biz temel teşkil etmesi bağlamında birkaç tanesini buraya aldık. Kaldı ki; Müslümanların dinleri uğrunda mücadele etmedeki şevk ve azimlerinin, sahih İ slâmî metotla dinin tamamına davet eden erleri fark etmelerine yeteceğine kuşku yoktur. Hiçbir sahte hareket ve resmî ideolojinin Müslüman halkı, Resul SallAllahu Aleyhi ve Sellem i rehber edinerek İ slâmî hayatı yeniden başlatmak adına Râşidî Hilâfet i ikame etmek için çalışan kardeşlerinin yanında yer almasına engel olamayacağına olan inancım tamdır. 1- Ezoterizm, bir konudaki derin bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek, bir üstat tarafından sadece ehil olanlara inisiyasyon yoluyla öğretilmesidir. 2- Bakınız: F. Gülen in Al-i İ mran suresi 64. ayetine getirdiği yorum.

ÖCALAN IN MEKTUBU VE MÜZAKERE TALEBİ Pelda SORGUÇ 21 Mart a siyasi ve ideolojik bir anlam yükleyen ve her defasında onu zafer edasıyla kutlayan PKK bu yıl da huyundan vazgeçmedi. Her yıl nevruz aracılığıyla Kürt halkına çeşitli mesajlar veren PKK geçen yıl bir ilke sahne olmuş, nevruzun gündemini Ö calan ın İ mralı dan yolladığı Yol Haritası temalı mektup işgal etmişti. Ö calan, mektubunda yeni yeni inşa edilen çözüm süreci için birlik beraberlik mesajı vermiş ve bu mesajını da tarihten aldığı örneklerle pekiştirmişti. Ö calan ın bu yıl gönderdiği ikinci mektubun teması ise önceden belliydi. Geçtiğimiz aylarda BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile Grup Başkan Vekili Pervin Buldan, İ mralı ya gitmiş ve Ö calan ile yaptıkları görüşmeden sonra, Ö calan ın sürece dair genel değerlendirmelerinin 21 Mart tarihinde Diyarbakır da okunacak mektupta olacağını belirtmişlerdi. Haftalardır beklenen mektup 21 Mart günü Diyarbakır da nevruz mitinginde okundu. Ö calan mektubuna, toplumun değişip dönüşmesinde etkili gördüğü, yıllardır kirli fikirleriyle zehirlediği gençleri ve kadınları selamlayarak başladı. Barış, sevgi, halkların kardeşliği edebiyatı yapan PKK lideri, Sevgili Türk halkı hitabını kullanarak sanki sayısız canın toprağa düşmesine sebep olan kendisi değilmiş gibi mesajına devam etti. Demokrasi havariliği yaptıktan sonra vermek istediği asıl mesaja değindi. Mektupta Ö calan, yapıcı bir tutum sergilemiş ve önceki görüşmelerde dillendirdiği gibi hükümetten diyalog sürecine yasal bir boyut kazandırmasını talep etmiştir: Şu ana kadar yürütülen bir diyalog süreciydi ve önemliydi. Bu süreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Bu testten hükümetin ağırdan alma, tek taraflı yürütme, yasal temelden kaçınma ve uzatma tutumuna rağmen iki taraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır. Gelgelelim diyalog süreçleri önemli olmakla birlikte bir bağlayıcılık içermezler. Bundan dolayı da kalıcı bir barış için yeterli güvence oluşturamazlar. Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur. Ö calan burada, şimdiye kadar yapılan karşılıklı görüşmelerin yeterli olduğunu, iki tarafın da yapılan temaslarla birbirlerinin niyetlerini anladıklarını ve artık yasal adımlar atılması gerektiğini belirtmiştir. Ö calan, hükümeti bu süreci uzatmakla, yeterli çabayı göstermemekle, ciddi adımlar atmaktan kaçmakla itham etse de gelinen son noktanın her iki tarafın da kararlılığının bir ürünü olduğunu söylemiştir. Bundan sonraki aşama ise hükümet ve Ö calan-pkkk-bdp arasında yapılan görüşmelere hukuki bir çerçeve kazandırmaktır. Nitekim PKK lideri, 9 Mart ta BDP-HDP heyetiyle yaptığı görüşmede yaşanan tüm sıkıntıların ancak müza- 13

kere çerçeve yasasının çıkmasıyla son bulacağı mesajını vermişti. BDP nin geçtiğimiz ay Ö calan ın direktifleri doğrultusunda çıkarmış olduğu Toplumsal Barış ve Müzakere adlı yasa önerisi de bununla ilintilidir. Görüşmelerin yasal bir zemine oturtulması talebi, tarafların eşit koşullarda olmasını da gerektiriyordu. Dolayısıyla, Ö calan ın serbest bırakılması meselesi de gündeme gelmişti. Zira BDP li milletvekilleri ve aktivistler her fırsatta Ö calan sız sürecin işlemeyeceğini, bir sonuca varılamayacağını dile getiriyorlar. Kendilerini destekleyen halkı da bu fikre alıştırıyorlar. Aysel Tuğluk, Ocak ayında gerçekleşen bir oturumda şu ifadeleri kullanmıştır: Ö calan ın barış için rolünü oynamasına ortam sunulursa; Ö calan her şeydir. Yok, buna imkân verilmezse; Ö calan yine de çok şeydir. Kürt siyasi hareketi Ö calan a rağmen adım atmaz. Ö calan ın etrafında dinamik bütünsellik söz konusu. Kürt siyasi hareketinin dinamikleri Ö calan ın atacağı her adımı destekler. En son açlık grevlerinin sona ermesi için yaptığı çağrının etkisinde gördük bunu. Tuğluk, izledikleri siyasetin Ö calan ın liderliğinden bağımsız olmadığını, onsuz herhangi bir karar almadıklarını açıkça ifade etmiştir. Ö calan ın Beni bir havuza koyuyorlar sonra da yüz diyorlar ama havuzun içinde su yok. demesi 14 Öcalan ın barış için rolünü oynamasına ortam sunulursa; Öcalan her şeydir. Yok, buna imkân verilmezse; Öcalan yine de çok şeydir. Kürt siyasi hareketi Öcalan a rağmen adım atmaz. Öcalan ın etrafında dinamik bütünsellik söz konusu. Kürt siyasi hareketinin dinamikleri Öcalan ın atacağı her adımı destekler. En son açlık grevlerinin sona ermesi için yaptığı çağrının etkisinde gördük bunu. de bu süreçte kendisinin etkin bir rol almak istediğinin kanıtıdır. Müzakere Yasası da bu isteğinin yolunu açacak olan ilk adımdır. Ö zgür Ö nderlik, Ö zgür Kürdistan teması ile işlenen nevruzda, görüntülü konuşması izlettirilen KCK Başkanı Cemil Bayık da sorunun çözülmesi noktasında Abdullah Ö calan ın özgürlüğüne vurgu yaptı: Türkiye nin ve Kürt sorununun çözümü başkan Apo- dan geçer. Başkan Apo ve KCK tutukluları derhal serbest bırakılmalıdır. Artık bunun vakti geldi ve geçmiştir. Başkan Apo nun özgürlüğü sağlanmaya kadar Türkiye de Demokrasi oluşmayana kadar ve Kürt sorunu çözülmezse bu sorun daha da artacaktır. Türkiye nin bölünmesini istemiyorlarsa, zihniyetlerini değiştirsinler ve Kürt sorununu çözsünler ve başkan Apo nun özgürleşmesini sağlamalıdırlar. Görüldüğü gibi ulusalcı Kürtlerin dağ kadrosu da, siyasi kanadı da Kürt sorununun çözümünün düğüm noktasına Ö calan ı oturtmuş vaziyettedirler. Hükümet ise yaptığı demokratikleşme paketini şimdilik yeterli görüyor, görüşmelere yasal çerçeve katılmasına pek de sıcak bakmıyor. Zira atacağı adımda önünü göremiyor, bunda birçok faktör etkilidir. Cemaat-AKP çatışmaları, Türk halkında var olan milliyetçilik duyguları, Suriye de nasıl bir rejimin kurulacağı,

Rojava daki Kürtlerin durumunun nasıl bir seyir kazanacağı ve en önemlisi batılı devletlerin henüz barış düğmesine basmış olmaması. AKP nin aylardır kamuoyunun gözü önünde Cemaat ile yaşadığı çekişmeye gelecek olursak, hükümeti şu anda en çok meşgul eden mesele bu çekişmelerdir. Gerek medya, gerekse liderler bir söz düellosuna girişmiş ve dershanelerin kapatılması, yolsuzluk operasyonları, görevden almalar vb. ataklarla eyleme geçmişlerdir. Son olarak Erdoğan bir hamle yapmış ve bu yıl Türkçe olimpiyatlarının yapılmayacağını basına açıklamıştır. Çözüm süreciyle alakalı olarak ise Cemaat, yayın organları aracılığıyla Türk halkının milliyetçilik duygularını körükleyen yayınlar yapmakta, üsluplar kullanmaktadır. Otuz küsur yıllık süreçte binlerce kayıp veren Türk halkının milliyetçi kesimi ise PKK ile masaya oturulmasına, isteklerine göz yumulmasına, özellikle de PKK liderinin serbest bırakılmasına şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Çözüm sürecini yavaşlatan bir diğer sebep ise Rojava da yaşanan gelişmelerdir. Rojava- da bir Kürt devleti kurulması halinde Türkiye deki Kürtlerin de bağımsızlık rüzgârlarına kapılıp oraya bağlanmasından korkan hükümet, adımlarını dikkatli atmak istemektedir. Ö nemli gördüğümüz asıl neden ise Suriye de olası bir İ slâm Devleti kurulması ihtimaline karşı Türkiye nin iç meselelerle meşgul olmasını istemeyen ve gerektiği anda Türkiye nin vakit kaybetmeden Suriye ye askerî müdahalede bulunmasını isteyen batılı devletlerin Kürt sorununu ağırdan almasıdır. Elbette, süreci tıkayan sebepler sadece bunlardan ibaret değildir. Yapılan kirli, işbirlikçi, komplocu siyasetin sonucu olarak, olayın bizim bildiğimiz veya bilmediğimiz pek çok boyutu vardır. 21 Mart a ve Ö calan ın mektubuna dönecek olursak eğer; Müslüman Kürt halkının dini değerlerini asimile eden, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem in bizleri kesinlikle men ettiği asabiyetçiliği aramızda yayan ve bugün Demokrasi havarisi kesilen, -devlete göre ise- dünün eli kanlı katili olan kişi bugün adeta bir halk kahramanı, bir barış temsilcisi olarak yüz binlere hitap ediyor. Devletin dün canla başla mücadele ettiği Köklerini kazıyacağız! dediği örgütün liderleri bugün ekranlarda kitleleri yönlendiriyor. Taraflar çıkarlarına göre değişip dönüşüyor, daha düne kadar olmaz denilen şeyler bugün oluyor. Bu da bizlere politikanın kirli yüzünü gösteriyor, kimse halkın maslahatını düşünmüyor. Asıl liderleri Hz. Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem in izini kaybeden Müslüman Türkiye Halkı, sahte liderlerin peşinde bir belirsizliğe doğru sürükleniyor. Kürtler, çözümü Ö calan ın Komünist ideolojisinden çıkan fikirlerde veya Erdoğan ın Kapitalist efendilerinin ortaya koymuş olduğu çözümlerde aramasın. Bizler istiyoruz ki son İ slâm Devleti olan, Osmanlı Hilafet Devleti ne ev sahipliği yapan Türkiye, köklerine dönsün. Bugün batılı kâfir devletlerin borusunu öttüren liderlerden, paralel yapılardan, asabiyetçiliği körükleyen oluşumlardan yakasını kurtarsın ve yeniden İ slâm liderliğini üstlensin. Türkiye nin sorunlarını çözmesi ve gerçek manada kalkınabilmesi için aslına rücû etmesi gerekir. Bunun da yolu ecdadının izlediği yolu takip etmesinden geçer. Ecdad, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem in izlediği yolda seyrederek cihana hükmetmiş ve hükmettiği topraklarda yaşayan halklar sorunsuz, adil bir ortamda hayat sürmüşlerdir. Her ne kadar ufak tefek sorunlar olsa da bunlar devede kulak misali olmuştur. Tarih, hiçbir zaman İ slâm Devleti nin ihtişamına ve adaletine ortak olacak bir başka alternatif görmemiştir. Dolayısıyla, Müslüman Türkiye Halkı nın sahip olduğu gücü tek bir hedef için birleştirmesi ve o hedefe odaklanması gerekir. Bu hedef de tüm zulme, sömürüye, adaletsizliğe son verecek olan ikinci Raşidî Hilâfet Devleti ni kurmak ve İ slâm ı cihana yeniden hâkim kılmaktır. ل م ث ل ه ذ ا ف ل ي ع م ل ال ع ام ل ون Çalışanlar böylesi bir kurtuluş için çalışsınlar. (Saffat 61) 15

17 ARALIK KORKUSU VE ERGENEKON TAHLİYELERİ Osman YILDIZ Ergenekon davası kapsamında tutuklu olan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İ lker Başbuğ un, Anayasa Mahkemesi ne verdiği tahliye talebi ve hemen akabinde TMK 10. maddesi uyarınca kurulan ve kamuoyunda, özel yetkili mahkemeler olarak bilinen Ağır Ceza Mahkemelerini tümüyle kaldıran kanunun Cumhurbaşkanı Gül tarafından onaylamasıyla birlikte 20. Ağır Ceza Mahkemesi Başbuğ un tahliyesine karar verdi. Ardından da diğer Ergenekon sanıkları sırasıyla tahliye edildi. Bu arada gerekçeli kararı yazılmayan Zirve Yayınevi ve Hrant Dink davasının zanlıları da bu kapsamda serbest bırakıldı. KCK sanıklarından ise 5 yılı aşkın tutuklu bulunanlar tahliye edildi. 17 Aralık yolsuzluk soruşturması eğer yaşanmamış olsaydı bu tahliyeler gerçekleşecek miydi? Tahliyeler, hükümetin siyasi bir manevrası mı? Hükümet in vesayetle mücadele dediği kandırmaca, çöpe mi gitti? Bu tahliyelerle hükü- 16 met, Gülen grubuna karşı Kemalist kesimlerle ittifak kurmayı mı hedefliyor? Ö ncelikle şunu belirteyim ki; minareyi çalan, kılıfını hazırlar. Erdoğan ın Türkiye bağırsaklarını temizliyor dediği, bu siyasi davaların hiçbir siyasi etki ve tesirde kalmadan Anayasa Mahkemesi nin tahliye ettiğini söylemek saflık olacaktır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı 23.09.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ayrıca kanunun geçici 1. maddesinin 8. fıkrası ile de Mahkeme, 23.09.2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler hükmü getirilmiştir. Yani 23.09.2012 tarihinden önceki hiçbir dosyayı Anayasa Mahkemesi işleme dahi almamaktadır. Bu da göstermektedir ki, bu yasa özellikle Ergenekon ve Balyoz davalarını AKlamak için çıkarılmıştır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkında her ne kadar daha önce Hükümet, Ergenekon ve Balyoz davalarını etkilemeyeceği yönünde açıklamalar yapmış olsalar da gelinen noktada bu yasa sadece adı geçen davaları etkilemiştir. Bu konu ile ilgili ilk önce Başbakan ın danışmanı Yalçın Akdoğan, Star gazetesinde Ellerinde nur mu var, topuz mu başlıklı bir yazı kaleme aldı. İ sim vermeden Gülen cemaatine yüklenen Akdoğan, orduya kumpas kurulduğunu söyledi. Akdoğan, yazısında Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir. Amaca ulaşmak için her yolu mubah görenlerin nasıl hastalıklı anlayışlar ürettiğini iyi bilir dedi. Başbakan ın danışmanı Yalçın Akdoğan ın Milli orduya, milli bankasına ve iktidarına kumpas kuruldu ifadesi 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası Ergenekon yargılamalarını da yolsuzluk soruşturmasıyla birleştirerek vurgulaması tam bir ma-

nevraydı. Başbakan Erdoğan- ın köşkte rahat oturabilmesi için Genel Kurmay Başkanlığı yapmış birisinin terör örgütüne üyelik suçlamasıyla cezaevinde tutulmasının doğru olmayacağı yönünde telkinler veriliyordu. Zaten bu Aklamanın planı da çok önceden yapılmıştı. 17 Aralık operasyonu bunu sadece biraz daha erkene aldı. Gündemde, yolsuzluk soruşturmasının yerine bir anda Akdoğan ın bu yazısı konuşulmaya başlandı. Madem bir kumpas vardı ve bunun gereği yerine getirilmeliydi. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan ile Türkiye Barolar Birliği başkanı Metin Feyzioğlu 4 Ocak 2014 tarihinde bir görüşme yaptı. Görüşme sonrası bir açıklama yapan Feyzioğlu, özel mahkemelerin vermiş olduğu kararların yapılacak bir düzenlemeyle bozulmasına ilişkin önerilerine Başbakan ın da olumlu baktığını söyledi. Ardından artarda tahliyeler gelmeye başladı. İ çişleri Bakanı Efkan Ala ya ait olduğu iddia edilen kayıtta Ya kardeşim, biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız ifadesini kullanıyordu. İ şte bu konuşma Türkiye deki yasama, yürütme ve yargının durumunu gözler önüne seriyor. İçişleri Bakanı Efkan Ala ya ait olduğu iddia edilen kayıtta Ya kardeşim, biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız ifadesini kullanıyordu. İşte bu konuşma Türkiye deki yasama, yürütme ve yargının durumunu gözler önüne seriyor Hükümetin Ö zel Yetkili Mahkemeleri bu kadar hızlı hareket ederek kaldırmasının nedeni 17 ve 25 Aralık tarihlerindeki operasyonlardı. Ö ncelikli hedef Ö YM lerden ziyade TMK 10 ile yetkili savcılıklardı. Çünkü 25 Aralık soruşturması TMK da açıldı. Bu tahliyelerle hükümet, Gülen grubuna karşı Kemalist kesimlerle ittifak kurmayı mı hedefliyor? sorusunu akıllara getirdiğini yukarıda ifade etmiştim. Bu tahliyelerin nedeni ittifak kurmak değildir. Hükümet yolsuzluk dosyasından kurtulabilmek için Ergenekon davası sanıklarını serbest bırakmayı göze almıştır. Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının montaj ve komplo olduğu algısını yaratabilmesi için mutlaka bu adımı atması gerekiyordu ve öyle de oldu. Geçmiş dönemde Ergenekon ve Balyoz davalarını savunan bir kimse hemen Ergenekoncu olarak suçlanıyordu. Fakat kumpas açıklamasıyla birlikte Ak Parti ye yakın kalemler ki, -en çok bu suçlamayı onlar yapıyordu- 180 derece dönerek Cemaat yargısının delilsiz mesnetsiz bir şekilde yargılamalar yaptığını yazıp çizmeye başladılar. Cemaat tahliyeler ile alakalı bu rüzgârın önünde kısmî olarak durmaya çalıştı. Fakat rüzgâr o kadar şiddetli idi ki, bu tutumundan vazgeçti ve o dönemin kilit isimlerinden Eski Emniyet İ stihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer i Bugün TV ye çıkardı. Eski Emniyet İ stihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, eski Genelkurmay Başkanı emekli orgeneral İlker Başbuğ un, Başbakan Tayyip 17

Erdoğan ın talimatı ile tutuklandığını söyledi. Yılmazer, İ lker Başbuğ dosyası Başbakan a her seferinde arz edildi. Adalet Bakanı ve Başsavcı vekili ile Başbakan görüştü. Başbakan tutuklansın talimatı verdi dedi. Böylece Cemaat eğer bir hukuksuzluk varsa biz bunu beraber yaptık demeye getirdi. Hatta bunun emrini bizzat Başbakan Erdoğan verdi dedi. Yılmazer, üç defa Bugün TV ye çıktı ve tartışmalara konu olan birçok dava ile alakalı açıklamalar yaptı. Toplamda söylediği; tüm bu davalarda biz gerekli çalışmaları yaptık, Başbakan a sunduk ve Başbakan ın talimatıyla da operasyonları gerçekleştirdik şeklindeydi. Yılmazer in cevap vermediği-veremediği sadece bir dosyanın olduğunu fark ettim. Bu dosya da Teğmen Mehmet Ali Çelebi nin telefonuna Hizb-ut Tahrir e üyelik suçlamasıyla cezaevinde yatan Süleyman Solmaz ın telefon bilgilerinin sehven nasıl yüklendiğiydi. Sadece sehven yüklenmiştir, diyerek geçiştirdi. Diğer dosyaların delillerine tam anlamıyla vakıf değilim. Ama bu dosyada kumpas kurulan Teğmen Çelebi den ziyade Hizb-ut Tahrir dir. Yılmazer in Cemaate yakınlığı ile bilinen Bugün TV ye çıkarak yaptığı bu açıklamalardan Cemaat ve Ak Partinin birlikte oluşturdukları bu cadı kazanına Hizb-ut Tahrir i de atarak 18 Şimdi sözde vesayet rejimini bitiren Ak Parti hükümeti istediği zaman istediği algıyı kamuoyunda oluşturuyor. Ya da istediği zaman istediği kanunu değiştiriyor. Peki, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bugüne Müslümanlara en ağır cezaları veren bu uygulamaları neden değiştirmiyor? kurtulmak istediklerini ve aynı zamanda onların ne kadar basit ve bir oldubitti ile hareket ettiklerini de göstermektedir. Tüm bu yaşanan gelişmeler gösterdi ki Türkiye de her dönemin iktidarı, Müslümanlara yönelik o kindar uygulamalarından vazgeçmemişlerdir. Bir dönem İ stiklal Mahkemeleri daha sonra DGM, Ağır Ceza, Ö zel Yetkili Mahkemeler ve şimdi tekrar Ağır Ceza Mahkemeleri olmak üzere isimler değişse de uygulama hiç değişmemiştir. İ slâm ı devlet, toplum ve hayat bazında uygulamak için kim çalışırsa, kim bunun için kalem oynatırsa devletin güvenlik birimleri hemen tehdit algılamasıyla, gerekli her türlü hukuksuz çalışmasını yaparak, dosyayı mahkemeye sunuyor ve kimin tutuklanacağı, kimin serbest kalacağına varana kadar kanaat belirtiyor ve genellikle o kanaat değişmiyor. Mahkemeler de en ağır cezayı vererek cezaevlerine atıyor. Şimdi sözde vesayet rejimini bitiren Ak Parti hükümeti istediği zaman istediği algıyı kamuoyunda oluşturuyor. Ya da istediği zaman istediği kanunu değiştiriyor. Peki, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bugüne Müslümanlara en ağır cezaları veren bu uygulamaları neden değiştirmiyor? Çünkü Türkiye de bir yazılı, bir de yazılı olmayan Anayasa var. Daha çok uygulanan ise yazılı olmayan Anayasa dır. Bu

yazılı olmayan Anayasa devletin tüm güvenlik birimlerinden, yargısına ve siyasetçilerine varana kadar her kesime sirayet etmiştir. Yazılı olmayan bu Anayasa ya göre hareket etmeyen hiçbir siyasetçi Türkiye de zaten iktidara asla gelemez. Bu sebeple Türkiye de her zaman birinci tehdit irticadır. Müslümanların geçmiş dönemlerde İ slâmî her türlü faaliyetleri kısmen yasaklanarak, engellenerek yönlendirmeler yapılıyordu. Sistemi değiştirme düşüncesi ile yola çıkan İ slâmcılar, gelinen noktada Ak Parti nin birer arka bahçesine dönüştüler. Zorla da olsa bir kısım İ slâmcılar Ak Parti nin yolsuzluk ve rüşvet ilişkilerini AKlamak için demokrasi bildirisine imza attılar. İ lk başta İ slâmî Cemaatlerin, STK ların, kanaat önderlerinin ve Müslümanların artık şu hakikati görmelerinin zamanı gelmedi mi? Haram yoldan helale ulaşılmaz! Kapitalist-Laik-Demokratik bir düzen içerisinde ne adil bir yönetim, ne adaletli bir yargılama, ne de İ slâm dinini kâmil manada yaşayabiliriz. Cumhuriyet, İ slâm ın yönetim şekli olan Hilâfet Devleti nin yerine kurulmuştur. İ slâm ı ortadan kaldırmak için kurulan bu düzenin değirmenine asla su taşımamalıyız. Birbiri ardına değişen bu yöneticiler bizi aldatmasın! Çünkü her biri, bir diğerinin devamıdır. O halde hep beraber Ü mmet bilinci içerisinde bü- Bu sebeple Türkiye de her zaman birinci tehdit irticadır. Müslümanların geçmiş dönemlerde İslâmî her türlü faaliyetleri kısmen yasaklanarak, engellenerek yönlendirmeler yapılıyordu. Sistemi değiştirme düşüncesi ile yola çıkan İslâmcılar, gelinen noktada Ak Parti nin birer arka bahçesine dönüştüler. Zorla da olsa bir kısım İslâmcılar Ak Parti nin yolsuzluk ve rüşvet ilişkilerini AKlamak için demokrasi bildirisine imza attılar yük kurtuluş için çalışalım. O ise Allah ın Rasulü nün müjdelediği İ kinci Râşidî Hilâfet Devleti dir. Allah Subhanehû ve Teâlâ şöyle buyuruyor: ق ل إ ن ك نت م ت ح ب ون للا ف ات ب ع ون ي ي ح ب ب ك م للا و ي غ ف ر ل ك م ذ ن وب ك م و للا غ ف ور ر ح يم De ki: Eğer Allah ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. (Ali İ mran 31) 19