SAMUEL BECKETT İrlandalı romancı, oyun ve senaryo yazarı, öykücü, şair, denemeci ve çevirmen (1906-1989). Dublin in bir banliyösünde doğdu, Protestan



Benzer belgeler
Ayrıntı: 609 Edebiyat Dizisi: 177 Hafız Divanı 1. Cilt Hâfız-ı Şirâzi

İYREC-İ PÉZÉŞKZÂD 1928 yılında Tahran'da dünyaya gelen Pézéşkzâd'ın babası doktor, annesi öğretmendir. İlk ve ortaöğrenimini Tahran'da tamamladıktan

SAMUEL BECKETT İrlandalı romancı, oyun ve senaryo yazarı, öykücü, şair, denemeci ve çevirmen ( ). Dublin in bir banliyösünde doğdu, Protestan

DANIEL ALARCÓN Daniel Alarcón, memleketi Lima, Peru da yayınlanan Etiqueta Negra dergisinin editör yardımcısıdır. Öykü seçkisi War by Candlelight,

GAVIN WESTON 1962 yılında Belfast'ta doğan İrlandalı görsel sanatçı ve yazar Gavin Weston, Fine Art at Saint Martin s School of Art and Design ve

Ayrıntı: 613 Edebiyat Dizisi: 179. Kuzeye Göç Mevsimi Tayeb Salih. Arapça dan Çeviren Adnan Cihangir. Yayıma Hazırlayan Gül Korkmaz

DAVID LODGE 1935 te Londra da doğan David Lodge, College London Üniversitesi nden 1955 te mezun olur da aynı üniversiteden yüksek lisans

THOMAS EUGENE ROBBINS Amerikalı roman ve hikâye yazarı (d. 1936). Robbins, Oyunculluk, uçarılık değil bilgeliktir görüşünü ön plana çıkarıp çılgınlık

ROBERT M. PIRSIG 1928 de Minneapolis te doğan Robert Maynard Pirsig Minnesota Üniversitesi nde felsefe, kimya ve gazetecilik öğrenimi gördü.

IRIS MURDOCH 1919 da İrlanda da doğan İngiliz romancı, oyun yazarı, şair, denemeci, felsefeci ve senaryo yazarı. Murdoch hemen her yıl hacimli birer

HA JIN Çin in Liaoning eyaletinde doğan Ha Jin subay olan babasının izinden giderek, on üç yaşında orduya katılır. Edebiyata ilgisi nedeniyle altı

Urs Widmer. Babamın Kitabı

ROMAN GRAF 1978 yılında, İsviçre de, Winterthur da doğdu. Leipzig te Alman Edebiyatı eğitimi almıştır de Studer/Ganz Ödülü, 2009 da

JEAN GENET (D. 19 Aralık 1910 Ö. 15 Nisan 1986) Paris te doğdu. Evlilikdışı bir çocuk olduğu için annesi tarafından terk edildi, on yaşına değin bir

DANIEL ALARCÓN Daniel Alarcón, memleketi Lima, Peru da yayınlanan Etiqueta Negra dergisinin editör yardımcısıdır. Öykü seçkisi War by Candlelight,

EDMUNDO PAZ SOLDÁN Nobel ödülü sahibi ünlü yazar Mario Vargas Llosa tarafından yeni neslin en önemli Latin Amerikalı yazarları arasında ilk sırada

Hâfız-ı Şirâzi. Hafız Divanı. 2. Cilt

ROLF LAPPERT 1958 yılında İsviçre nin Zürih kentinde doğan Rolf Lappert, asıl olarak grafik sanatçısı olarak meslek hayatına başlamıştır.

JULIAN BARNES Çağdaş İngiliz edebiyatının önde gelen adlarından olan Julian Barnes, 1946 da Leicester da doğdu. Oxford Üniversitesi, Magdalen College

THOMAS EUGENE ROBBINS Amerikalı roman ve hikâye yazarı (d. 1936). Robbins, Oyunculluk, uçarılık değil bilgeliktir görüşünü ön plana çıkarıp çılgınlık

JOHN (ROBERT) FOWLES ( ) İngiliz romancı, hikâyeci, şair ve denemeci. Fowles, mit ve gizemi gerçekçilik ve varoluşçu düşünce ile birleştiren

THOMAS EUGENE ROBBINS 1936 doğumlu Amerikalı roman ve hikâye yazarı Robbins, Oyunculluk, uçarılık değil bilgeliktir görüşünü ön plana çıkarıp

Ursula K. Le Guin Le Guin 21 Ekim 1929 da ABD nin Kaliforniya eyaletinin Berkeley kentinde doğdu. Babası ünlü antropolog Alfred Kroeber di.

JULIAN BARNES Çağdaş İngiliz edebiyatının önde gelen adlarından olan Julian Barnes, 1946 da Leicester da doğdu. Oxford Üniversitesi, Magdalen College

IRIS MURDOCH 1919 da İrlanda da doğan İngiliz romancı, oyun yazarı, şair, denemeci, felsefeci ve senaryo yazarı. Murdoch hemen her yıl hacimli birer

eşlik samuel beckett ingilizce ve fransızca aslından çeviren: uğur ün sunuş: tom bishop & raymond federman

SAMUEL BECKETT İrlandalı romancı, oyun ve senaryo yazarı, öykücü, şair, denemeci ve çevirmen ( ). Dublin in bir banliyösünde doğdu, Protestan

Julian Barnes. Bir Son Duygusu

MICHEL RAGON Fransa, Fontenay-le-Comte da, yoksul bir köylü ailesinin çocuğu olarak 24 Haziran1924 te dünyaya gelen ve 8 yaşında öksüz kalan Michel,

Ursula K. LeGuin LeGuin 21 Ekim 1929 da ABD nin Kaliforniya eyaletinin Berkeley kentinde doğdu. Babası ünlü antropolog Alfred Kroeber di.

ZAKES MDA Asıl adı Zanemvula Kizito Gatyeni Mda olan Zakes Mda, 1948 yılında Güney Afrika da doğdu. Romancı kimliğinin yanı sıra, şair, oyun yazarı,

THOMAS EUGENE ROBBINS Amerikal roman ve hikâye yazar (d. 1936). Robbins, Oyunculluk, uçar l k de il bilgeliktir görüflünü ön plana ç kar p ç lg nl k

THOMAS EUGENE ROBBINS Amerikal roman ve hikâye yazar (d. 1936). Robbins, Oyunculluk, uçar l k de il bilgeliktir görüflünü ön plana ç kar p ç lg nl k

GEORGES PEREC KAYBOLUŞ

IRIS MURDOCH 1919 da İrlanda da doğan İngiliz romancı, oyun yazarı, şair, denemeci, felsefeci ve senaryo yazarı. Murdoch hemen her yıl hacimli birer

ANGELIKA OVERATH Angelika Overath 1957 yılında Karlsruhe'de doğdu. Tübingen Üniversitesi nde dil ve tarih eğitimi aldı. Modern Şiir Estetiğinde Mavi

NASREEN AKHTAR 1974 y l nda Pakistan da do an Nasreen Akhtar dört yafl ndayken ailesiyle birlikte Birleflik Krall k a göçmüfltür.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ISBN Sertifika No.: 16061

Ayrıntı: 147 Edebiyat Dizisi: 52. Seni İçime Gömdüm Andrew Jolly. Kitabın Özgün Adı Lie down in me. İngilizce den Çeviren Tomris Uyar

CONNIE PALMEN 1955 te doğdu. Felsefe ve Hollanda dili edebiyatı okudu. Amsterdam da yaşıyor.

HANS MAGNUS ENZENSBERGER Doğumu Alman şair ve eleştirmen. İkinci Dünya Savaşı sonrası Alman toplumunu hicveden şiirleriyle tanınmıştır.

echo nun kemikleri samuel beckett ingilizce aslından çeviren: süha sertabiboğlu sunuş: mark nixon

DIRK WITTENBORN Dirk Wittenborn 1952 y l nda, New Haven, Connecticut ta do du. Gençlik y llar n, kurgusal bir kasaba olan Vlyvalle a hiç benzemeyen

Julian Barnes. Nabız

SAMUEL BECKETT İrlandalı romancı, oyun ve senaryo yazarı, öykücü, şair, denemeci ve çevirmen ( ). Dublin in bir banliyösünde doğdu, Protestan

MARGE PIERCY Amerikalı şair ve yazar Marge Piercy Yahudi bir anne ve Galli bir babanın kızı olarak 1936 da, Detroit in işçi sınıfı mahallelerinden

John Fowles Mantissa

PAULINE MELVILLE Ça dafl yaz n n önde gelen isimlerinden olan Pauline Melville 1948 y l nda Guyana da do du. Bir roman ve iki öykü kitab olan,

MAGGIE GEE 1948 de Dorset te dünyaya gelen Maggie Gee, e itimini Oxford, Somerville College da tamamlad ktan sonra yay n dünyas na editör olarak

PETER CAREY 7 Mayıs 1943 Avustralya doğumlu Peter Philip Carey, Booker Ödülü nü iki kere kazanmış iki yazardan biridir. İlk ve ortaöğrenimini

IRVIN D. YALOM Birinci Dünya Savaşı ndan kısa bir süre sonra Rusya nın Polonya sınırı yakınlarındaki küçük bir köyünden ABD ye göç etmiş bir ailenin

Ayrıntı: 83 Edebiyat Dizisi: 28. Watt Samuel Beckett. Kitabın Özgün Adı Watt. Fransızca ve İngilizce den Çeviren Uğur Ün

THOMAS EUGENE ROBBINS Amerikalı roman ve hikâye yazarı (d. 1936). Robbins, Oyunculluk, uçarılık değil bilgeliktir görüşünü ön plana çıkarıp çılgınlık

JOHN (ROBERT) FOWLES ( ) İngiliz romancı, hikâyeci, şair ve denemeci. Fowles, mit ve gizemi gerçekçilik ve varoluşçu düşünce ile birleştiren

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Ayr nt Yay nlar, Julian Barnes n tüm yap tlar n yay n program na alm flt r.

MARIO BENEDETTI Mario Orlando Hardy Hamlet Brenno Benedetti Farrugia ya da bilinen ismiyle Mario Benedetti 14 Eylül 1920 yılında Uruguay ın Paso de

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

WALKER PERCY Walker Alexander Percy, 1916 da Alabama, Birmingham da dünyaya geldi. On üç yafl ndayken, baflar l bir avukat olan babas n n intihar

NEAL STEPHENSON ABD li yazar ve bilgisayar oyunu tasarımcısı Neal Town Stephenson 1959 yılında doğdu. Mühendis ve bilim insanlarından

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

John Fowles. Fransız Teğmenin Kadını

CHRISTIAN JUNGERSEN Danimarkalı yazar Christian Jungersen 10 Temmuz 1962 yılında Kopenhag da doğdu. İletişim eğitimini ve sosyoloji yüksek lisansını

ANDREW MCGAHAN 1966 yılında Avustralya nın Queensland bölgesindeki Dalby kasabasında doğdu. Çocukluğu dokuz kardeşiyle birlikte bir buğday

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

PETER CAREY 7 Mayıs 1943 Avustralya doğumlu Peter Philip Carey, Booker Ödülü nü iki kere kazanmış iki yazardan biridir. İlk ve ortaöğrenimini

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

JOANNA RUSS Joanna Russ 22 fiubat 1937 de do du. Cornell Üniversitesi ni bitirdikten sonra, Yale Tiyatro Okulu nun, Dramatik Edebiyat ve Oyun Yazarl

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?

2016 Tudem Edebiyat Ödülleri Öykü Yarýþmasý Mansiyon Ödülü

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Belmin Dumlu SAVAŞKAN,

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ

ISBN SERT F KA No.: 10704

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

Suat Kemal Angı. David Wheatley

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

Küçüklerin Büyük Soruları-2

Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

DENIS JOHNSON 1949 da Münih te Amerikal bir subay n o lu olarak dünyaya gelen Denis Johnson, çocuklu unu Tokyo ve Manila ile Washington n

NGŨGĨ WA THIONG O 1938 Limuru, Kenya doğumlu roman, hikâye ve oyun yazarı Ngũgĩ wa Thiong o, 1972 den 1977 ye dek Nairobi Üniversitesi Edebiyat

GARİP AKIMI (I. YENİ)

PETER CAREY 7 Mayıs 1943 Avustralya doğumlu Peter Philip Carey, Booker Ödülü nü iki kere kazanmış iki yazardan biridir. İlk ve ortaöğrenimini

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

MİRKET NİNELER. Parti Veriyor

TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI

J. G. BALLARD 1930 da fianghay da do du. Pearl Harbour bask n n n hemen ard ndan öteki yabanc larla birlikte bir sivil tutsak kamp na yerlefltirildi.

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Transkript:

SAMUEL BECKETT İrlandalı romancı, oyun ve senaryo yazarı, öykücü, şair, denemeci ve çevirmen (1906-1989). Dublin in bir banliyösünde doğdu, Protestan bir ailedendi. 1927 de Dublin deki Trinity College in Roman Dilleri bölümünden mezun oldu. 1928 de Paris teki École Normalé Supérieure de İngilizce okutmanı oldu. Burada James Joyce la tanıştı. Joyce un ilerde Finnegan s Wake adıyla yayımlanacak romanının bir bölümünün Fransızca ya çevrilmesine yardım etti. 1930 da Whoroscope (Oroskop) adlı bir şiiri yayımlandı. 1932-1937 arasında Londra da yaşadı. Bu dönemde yazdığı öykülerden oluşan ve hayli süslü üslubu Joyce un etkisini yansıtan More Pricks Than Kicks 1934 te, Londra da yaşayan bir İrlandalı nın nişanlısından kaçıp akıl hastanesinde bakıcı olmasını ve derin bir düşünce dünyasına gömülmesini konu alan Murphy 1938 de Londra da yayımlandı. 1937 de Paris e yerleşti. II. Dünya Savaşı sırasında Fransız direniş grubuna katıldı. 1942 de Gestapo dan kurtulmak için Fransa nın güneyine, Vaucluse e kaçtı. Burada kaldığı iki yıl içinde gündüzleri tarım işçiliği yaptı, geceleri Watt ı yazdı. Savaş sona erdikten sonra Paris e döndü. Bundan sonra yapıtlarını daha yalın yazabildiğini düşündüğü Fransızca da kaleme almaya başladı ve 1946-1950 yılları arasında Molloy (1951), Malone Meurt (1951; Malone Ölüyor) ve L innommable (1953; Adlandırılamayan) adlı romanlardan oluşan üçlemeyi tamamladı. Kimilerinin Beckett ın en önemli yapıtları olarak gördüğü her üç roman da tek bir kişinin çeşitlemeleri denebilecek bir dizi karakter tarafından anlatılır. Anlatıcılar hızlı bir fiziksel çöküş içindedir, var olduklarının tek kanıtı zihinleridir. Adlandırılamayan da bu çöküş, anlatıcının sadece bir ağız ve zihinden ibaret olmasıyla doruğa ulaşır. Beckett in pek çok yapıtında olduğu gibi burada da anlatıcı sessizliğe ve hiçliğe tahammül edebilmek için hikâyeler uydurur ve uzun, karmaşık monolog-lara girer. Yine aynı dönemde yazdığı oyunlardan Eleutheria hiç yayımlanmadı ve oynanmadı. En attendant Godot (Godot yu Beklerken) Ocak 1953 te Paris te Théàtre Babylone daki ilk temsili ile büyük başarı kazanınca Beckett dünya çapında üne kavuştu. 1966 dan sonra oyunlarından birçoğunu dünyanın çeşitli ülkelerinde kendisi sahneledi. Her türlü radyo ve televizyon programından, gazetecilerden, fotoğrafçılardan özenle kaçındı. 1969 da kendisine verilen Nobel Edebiyat Ödülü nü kabul etti, ama konuşma yapmak için Stockholm e gitmek yerine, kazandığı parayla Tunus a tatile gitti. 1938 de tanışıp daha sonra evlendiği Suzanne Dumesnil ile birlikte, ölene kadar Paris te yaşadı. Samuel Beckett, 20. yüzyılın en büyük yazarları arasında, edebiyata yaklaşımındaki uzlaşmaz arılıkla öne çıkar. Beckett ın yoğun bir kara mizahla beslenmiş olan yapıtları, insan deneyiminin ve insan bilincinin işleyişinin paha biçilmez belgeleridir. Bir eleştirmen şöyle yazmıştır: (Beckett) edebiyatın gırtlağını keserek ve okurlarını, salt varoluşun yalın koşullarıyla, yapmacık bir neşeye ya da umutsuzluğa kapılmadan, soğukkanlılıkla yüz yüze gelmeye zorlayarak insanlığın önündeki imkânları açık tutmuştur. BAŞLICA YAPITLARI: DÜZ YAZILAR: Proust/Ayrıntı Yayınları nın programına alınmıştır; More Pricks Than Kicks (Aşksız İlişkiler, Çev.: Uğur Ün, Ayrıntı Yayınları, 1998); Murphy (Çev.: Uğur Ün, 1994, Ayrıntı Y.); Watt (Çev.: Uğur Ün, 1993, Ayrıntı Y.); Mercier ile Camier (Çev.: Uğur Ün, 1998, Ayrıntı Y.); Molloy (Çev.: Uğur Ün, 1997, Ayrıntı Y.); Malone Dies (Malone Ölüyor, Çev.: Uğur Ün, 1997, Ayrıntı Y.); The Unnamable (Adlandırılamayan, Çev.: Uğur Ün, 1997, Ayrıntı Y.); Stories /First Love, The Expelled, The Calmative, The End (Uzun Öyküler, Çev.: Nihal Mete, Uğur Ün, 1988, Dönemli Y.); How It Is; The Lost Ones; Fizzles; Company (Eşlik, Çev.: Seniha Akar, 1990, Düzlem Y.); Ill Seen Ill Said; Worstward Ho. OYUNLAR: Waiting For Godot (Godot yu Beklerken); Endgame (Oyun Sonu); All That Falls (Tüm Düşenler); Act Without Words I (Sözsüz Oyun I); Act Without Words II (Sözsüz Oyun II); Rough For Theatre I (Tiyatro Oyunu Taslağı I); Rough For Theatre II (Tiyatro Oyunu Taslağı II); Krapp s Last Tape (Krapp ın Son Bandı); Embers (Korlar); Happy Days (Mutlu Günler); Words And Music (Sözler ve Müzik); Rough For Radio I (Radyo Oyunu Taslağı I); Rough For Radio II (Radyo Oyunu Taslağı II); Cascando; Play (Oyun); Film; The Old Tune (Eski Şarkı); Come And Go (Geliş ve Gidiş); Eh Joe (Söyle Joe); Breath (Soluk); Not I (Ben Değil); That Time (Bu Kez); Footfalls (Adımlar); Ghost Trio (Hayalet Üçlüsü);...but the clouds... (...ama bulutlar...); A Piece Of Monologue (Solo); Rockaby (Beşik); Ohio Impromptu (Ohio Doğaçlaması); Quad; Catastrophe (Felaket); Nacht Und Traume; What Where (Ne Nerede); [Oyunların tümünü Akşit Göktürk, Güven Turan, Şadan Aydın, Uğur Ün, Şerif Erol, Levent Mollamustafaoğlu ve Mustafa Küpüşoğlu çevirdi ve 1993 yılında Mitos Boyut yayınları iki cilt halinde yayımladı.] ŞİİRLER: Echo s Bones (1935; Yankının Kemikleri), Poémes (1939; Şiirler).

Ayrıntı: 218 Edebiyat Dizisi: 75 Mercier ile Camier Samuel Beckett Kitabın Özgün Adı De Wetten Fransızca ve İngilizce den Çeviren Uğur Ün Yayıma Hazırlayan Zeynep Çiftçi Les Éditions de Minuit Diogenes Verlag/1993 basımından çevrilmiştir Çeviride Kullanılan Metin Die Gesetze Çev. Barbara Heller Bu kitabın Türkçe yayım hakları Ayrıntı Yayınları na aittir. Kapak Tasarımı Arslan Kahraman Kapak Düzeni Gökçe Alper Dizgi Esin Tapan Baskı Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 244 Topkapı/İst. Tel.: (0212) 612 31 85 Birinci Basım 1998 Baskı Adedi 2000 ISBN 978-975-539-215-7 Sertifika No. 10704 AYRINTI YAYINLARI Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No: 3 Eminönü - İstanbul Tel.: (0212) 512 15 00-01 - 05 Fax: (0212) 512 15 11 www.ayrintiyayinlari.com.tr & info@ayrintiyayinlari.com.tr

Samuel Beckett Mercier ile Camier

EDEBİYAT DİZİSİ GÜLÜNESİ AŞKLAR/Milan Kundera Ë KALECİNİN PENALTI ANINDAKİ ENDİŞESİ/Peter Handke Ë YÜZBAŞI VE KADINLAR TABURU/Mario Vargas Llosa Ë BİZ/Yevgeni Zamyatin Ë KESİK BİR BAŞ/Iris Murdoch Ë YENİ TANRILAR/Alberto Vasquez-Figueroa Ë İNFAZA ÇAĞRI/Vladimir Nabokov Ë EVET AMA, BİR LOKOMOTİF BUNU YAPABİLİR Mİ BAKALIM?/Woody Allen Ë ÇALI HOROZU/Michel Tournier Ë BANYO/Jean-Philippe Toussaint Ë BALKON/Jean Genet Ë GÜNEŞ İMPARATORLUĞU/J.G. Ballard Ë BEYAZ ZENCİLER/Ingvar Ambjörnsen Ë SİYAH MADONNA/Doris Lessing Ë KAPANDA ÜÇ KAPLAN/G. Cabrera Infante Ë ZAMANIN KIYISINDAKİ KADIN/Marge Piercy Ë ANARŞİNİN KISA YAZI/Hans Magnus Enzensberger Ë FOTOĞRAF MAKİNESİ/ Jean-Philippe Toussaint Ë GÜLÜN GÜNLÜĞÜ/Ursula K. LeGuin Ë HOTEL DU LAC/Anita Brookner Ë AZİZLER ve ÂLİMLER/Terry Eagleton Ë VEDA YEMEĞİ/Michel Tournier Ë ORLANDO/Virginia Woolf Ë UTANÇ BİTTİ/Anja Meulenbelt Ë YAKIN GELECEĞİN MİTOSLARI/J. G. Ballard Ë KARANLIĞIN SOL ELİ/Ursula K. LeGuin Ë AĞ/Iris Murdoch Ë WATT/Samuel Beckett Ë EKOTOPYA/ Ernest Callenbach Ë GECEYİ ANLAT BANA/Djuna Barnes Ë İNSAN POSTUNA BÜRÜNMÜŞ KÖPEK/Ingvar Ambjörnsen Ë CUMA/Michel Tournier Ë AFRODİT İN BAŞKALDIRISI/Lawrence Durrell Ë GÜNDELİK MUTLULUĞA ALIŞMA/Anja Meulenbelt Ë MURPHY/Samuel Beckett Ë MASAL MASAL İÇİNDE/Khimaira/John Barth Ë ZEN VE MOTOSİKLET BAKIM SANATI/Robert M. Pirsig Ë PARFÜMÜN DANSI/Tom Robbins Ë SINIRSIZ RÜYALAR DİYARI/J. G. Ballard Ë FRANSIZ TEĞMENİN KADINI/John Fowles Ë BEYAZ OTEL/D.M. Thomas Ë MYRA/Gore Vidal Ë DALGALAR/Virginia Woolf Ë ATLANTİK ÖTESİ/Witold Gombrowicz Ë HAYRANLIK/Anja Meulenbelt Ë FERDYDURKE/Witold Gombrowicz Ë MELEKLER ZAMANI/Iris Murdoch Ë PAULINA 1880/ Pierre Jean Jouve Ë EŞEKARISI FABRİKASI/Iain Banks Ë ROCK LANETİ/Iain Banks Ë KAYIP ZAMAN/Anja Meulenbelt Ë SENİ İÇİME GÖMDÜM/Andrew Jolly Ë BAŞTAN ÇIKARICININ GÜNLÜĞÜ/Søren Kierkegaard Ë KONFIDENZ/Ariel Dorfman Ë ALTIN DAMLA/Michel Tournier Ë BİR GARİP VAKA: MATMAZEL P./Brian O Doherty Ë NIETZSCHE AĞLADIĞINDA/Irvin D. Yalom Ë KIZILAĞAÇLAR KRALI/Michel Tournier Ë AİLEDE BİR ÖLÜM/James Agee Ë KUTSAL BÖLGE/Carlos Fuentes Ë KALPSİZ AMANDA/Jurek Becker Ë 62-MAKET SETİ/Julio Cortázar Ë ÇARPIŞMA/J.G. Ballard Ë ÜÇLEME-Molloy-Malone Ölüyor-Adlandırılamayan/Samuel Beckett Ë DUR BİR MOLA VER/Tom Robbins Ë HIRSIZIN GÜNLÜĞÜ/Jean Genet Ë KÜÇÜK DEĞİŞİMLER/Marge Piercy Ë LILA/Robert M. Pirsig Ë ERGİNLİK YAŞI/Michel Leiris Ë AŞKSIZ İLİŞKİLER/Samuel Beckett Ë ESİRGEYEN GÖKYÜZÜ/Paul Bowles Ë YALANCI JAKOB/Jurek Becker Ë DİVAN/Irvin D. Yalom Ë PORNOGRAFİ/Witold Gombrowicz Ë MERCIER İLE CAMIER/Samuel Beckett Ë BİR ERKEĞE NASIL TECAVÜZ EDİLİR?/Märta Tikkanen Ë BENDENİZ VE MARCO POLO/Paul Griffiths Ë DOĞMAMIŞ KRİSTOF/Carlos Fuentes Ë RÜYA SAKİNLERİ/Iris Murdoch Ë HİÇ İÇİN METİNLER ve Uzun Öyküler/Samuel Beckett Ë DUYGU YOLCULUĞU/Laurence Sterne Ë BETTY BLUE/Philippe Djian Ë AĞAÇKAKAN/Tom Robbins Ë ANARŞİST/Tristan Hawkins Ë BAKAKAİ/Witold Gombrowicz Ë PORTNOY UN FERYADI/Philip Roth Ë 10 1/2 BÖLÜMDE DÜNYA TARİHİ/Julian Barnes Ë SUNİ TENEFFÜS/Ricardo Piglia Ë MANŞ ÖTESİ/Julian Barnes Ë ADA/Aldous Huxley Ë GÜLÜN MUCİZESİ/Jean Genet Ë MÖSYÖ/Jean-Philippe Toussaint Ë ÇİÇEKLERİN MERYEM ANASI/Jean Genet Ë BAŞUCU OĞLANI/ Alison Fell Ë YARATIK/John Fowles Ë SENİ SEVMİYORUM/Julian Barnes Ë ZENCİLER/Jean Genet Ë TÜNEL/Ernesto Sábato Ë KARA PRENS/Iris Murdoch Ë KARNINDAN KONUŞANIN ÖYKÜSÜ/Pauline Melville Ë TANRI NIN AĞZINDAN EVRENİN HİKÂYESİ/Franco Ferrucci Ë HAYATIN VE AŞKIN YASALARI/Connie Palmen Ë KAHRAMANLAR VE MEZARLAR/Ernesto Sabato Ë KAYNAK VE ÇALI/Michel Tournier Ë CENNETE BİR KOŞU/J.G. Ballard Ë DİŞİ ADAM/Joanna Russ Ë FLAUBERT İN PAPAĞANI/Julian Barnes Ë ALDATMA/Philip Roth Ë KOKAİN GECELERİ/J.G. Ballard Ë ACABA NASIL?/Samuel Beckett Ë MANTISSA/John Fowles Ë KOLEKSİYONCU/John Fowles Ë BENJAMIN: DAR GEÇİTTEKİ AYDIN/Jay Parini Ë METEORLAR/ Michel Tournier Ë ARKADAŞLIK/Connie Palmen Ë AŞK VESAİRE/Julian Barnes Ë SİRİUS TAN GELEN KURBAĞA/Tom Robbins Ë BAYAN GULLIVER CÜCELER ÜLKESİNDE/Alison Fell Ë GELECEKTEN ANILAR/William Morris Ë BENİMLE TANIŞMADAN ÖNCE/Julian Barnes Ë İNGİLTERE İNGİLTERE YE KARŞI/Julian Barnes Ë İYİ İŞ/David Lodge Ë YİTİK RUHLAR IRMAĞI/Connie Palmen Ë TERAPİ/David Lodge Ë ÖLÜRKEN/Jim Crace Ë GÜZELLİK HIRSIZLARI/Pascal Bruckner Ë SÜPER KENT/J.G. Ballard Ë SISKA BACAKLAR/Tom Robbins Ë BETON ADA/J.G. Ballard Ë İLK AŞK, SON TÖRENLER/Ian McEwan Ë GILLES İLE JEANNE/Michel Tournier Ë BİR KOMÜNİSTLE EVLENDİM/Philip Roth Ë KIZILDERİLİNİN ŞARKISI/James Welc Ë SİNEMA MÜDAVİMİ/Walker Percy Ë KARANLIKLARIN EFENDİSİ/Ernesto Sabato Ë METROLAND/Julian Barnes Ë BİZİ NEDEN TERK ETTİN SAYIN BAŞKAN?/François Vigouroux Ë DÜŞÜNCE BALONLARI/David Lodge Ë MİLENYUM İNSANLARI/J.G. Ballard Ë MÜNECCİM KRALLAR/M. Tournier Ë BEYAZDAKİ KARA/Maggie Gee Ë KAYBOLUŞ/G. Perec Ë HINÇ AYLARI/P. Bruckner Ë LİMON MASASI/J. Barnes Ë BÜYÜCÜ/J. Fowles Ë GÜNDOĞUMUNA YOLCULUK/J. Barnes Ë OKLUKİRPİ/J. Barnes Ë FISKADORO/D. Johnson Ë HAYALETLERİN GÖÇÜ/P. Melville Ë ÖLEN HAYVAN/P. Roth Ë SICAK ÜLKELERDEN DÖNEN VAHŞİ SAKATLAR/Tom Robbins Ë PASTORAL AMERİKA/P. Roth Ë ABANOZ KULE/J. Fowles Ë ARTHUR VE GEORGE/J. Barnes Ë VAHŞET SERGİSİ/J. G. Ballard Ë VİLLA MEÇHUL/Tom Robbins Ë ASKER GRAMAFONU NASIL TAMİR EDER?/Sas a Stanis ić Ë FARMAKON/Dirk Wittenborn Ë NE KADAR İLERİ GİDEBİLİRSİN/D. Lodge Ë GERİYE UÇAN YABAN ÖRDEKLERİ/T. Robbins Ë BİR SAHTEKÂR OLARAK HAYATIM/P. Carey Ë İNTERNETTE BALIK AVLAMAK/Nasreen AKHTAR Ë LANCELOT/Walker Percy Ë ÖLÜ BİR DİLDE AŞK/Lee Siegel Ë VAHŞİ İNSANLAR/Dirk Wittenborn Ë GÜNEŞİ DURDURACAĞIZ/F. Bouillot Ë SHYLOCK OPERASYONU/ Philip Roth Ë KAYBEDENLERİN BELLEĞİ/Michel Ragon

1 Mercier ve Camier in yolculuğunu anlatabilirim size, dilersem, onlarla hep birlikteydim çünkü. Ne aşılacak denizler var, ne de sınırlar vardı, yer yer çölümsü ama az engebeli arazilerde hayli kolay bir yolculuk oldu. Evlerinde kaldılar, Mercier ve Camier; böyle paha biçilmez bir şansları oldu. Önce çocukluk, sonra gençlik, sonra da yetişkinlik yıllarının onları alıştırdıklarıyla pek az benzerlik taşıyan bir görünüm içerisinde; mutlu bir rastlantıyla, yabancı görenekler, yabancı bir dil ve düzgüyle, yabancı yemeklerle karşılaşmak zorunda kalmadılar. Hava sık sık sertleşse de (ama alışmışlardı buna), ılımlılık sınırlarını, yani uygunca giyinip kuşanmış bir insanın kolaylıkla katlanabileceği ılımlılık sınırlarını aşmadı hiç. Paraya gelince, birinci mevkide yol- 5

culuk etmeye ve saraylarda konaklamaya yetecek kadar olmasa da, avuç açmadan gidip gelebilecek kadar paraları vardı. Bu nedenle de, ölçülü olurlarsa, fena sayılmazdı koşulları. Mücadele etmek zorunda kaldılar kuşkusuz, ama pek çok insandan, belki de kimi kez böyle açık seçik, kimi kez de belirsiz bir gereksinmeyle başını alıp gidenlerin çoğundan daha az mücadele ettiler. Yolculuğa kalkışmadan önce, bu yolculuğun ortaya çıkaracağı tüm olumlu ve olumsuz durumları olabildiğince sakin kafayla tartarak uzun uzun konuşmuşlardı. Bu tartışmalardan çıkardıkları tek kesin sonuç, böyle bir serüvene düşünüp taşınma-dan atılmamak olmuştu. Buluşma yerine ilk gelen Camier ydi. Yani, geldiğinde Mercier orada değildi. Aslında Mercier ondan tam on dakika önce gelmişti. Demek ki buluşma yerine ilk gelen Camier değil, Mercier ydi. Mercier arkadaşının gelebileceği değişik yönleri dikkatle inceleyerek beş dakika sabrettikten sonra, on beş dakika sürecek bir gezinti yapmaya çıktı. Camier geldikten beş dakika sonra Mercier yi göremeyince küçük bir yürüyüşe çıktı. On beş dakika sonra buluşma yerine vardığında boşuna aradı Mercier yi. Durum anlaşılıyor. Çünkü Mercier buluşma yerinde beş dakika daha bekleyip, kendisinin pek sevdiği deyimiyle, bacaklarının pasını atmak için küçük bir gezintiye daha çıktı. Camier de, beş dakika şaşkın şaşkın bekledikten sonra, kendi kendine, belki ona yan sokaklarda rastlarım, diyerek tekrar yola koyuldu. Mercier tam on dakikayı aşmayan gezintisinden dönmüştü ki sabah sisinde belli belirsiz Camier ninkine benzeyen ve aslında ta kendisi olan bir karaltının uzaklaştığını gördü. Ne yazık ki sanki yer yarıldı ve karaltı içinde kayboldu; Mercier yeniden beklemeye koyuldu. Uzayan beş dakikaların sonunda devinme gereksinmesi duymayı alışkanlık edindiği için beklemekten vazgeçti. Kaygılı bir avarelikle geçen ve buluşma yerinde aynı anda son bulan bu beş ve on dakikaların bitiminde, geçen akşamdan bu yana ilk kez yüz yüze geldiklerinde, sevinçleri, Mercier nin sevinci ve Camier nin sevinci pek görkemli oldu. Saat dokuz elliydi. Bakın şöyle oldu: 6

Gel. Gid. Gel. Gid. Gel. Gid. Gel. Mercier 9.05 9.10 9.25 9.30 9.40 9.45 9.50 Camier 9.15 9.20 9.35 9.40 9.50 Bir numara var bu işte. Yağmur, tam da doğuya özgü bir biçimde bindirdiğinde, hâlâ sarmaş dolaştılar. Hemen oradaki, yağmurdan, ya da başka kötü hava koşullarından korunmak için yapılmış pagoda biçimli sığınağa koştular. Yığınla loş ve gizli köşesiyle sığınak, hem âşıklar, hem de yaşlılar için pek uygundu. Kahramanlarımızla birlikte içeri bir köpek giriverdi paldır küldür, ardından bir ikincisi. Mercier ve Camier kararsız bakıştılar, tam sarılamamışlardı birbirlerine, ama yeniden başlamak sıkıyordu onları. Köpeklerse mükemmel bir doğallıkla aşka başlamışlardı çoktan. Şimdi bulundukları ve zor zahmet buluşma noktası olarak saptadıkları bu yer, doğrusunu söylemek gerekirse bir meydandan çok, bir sürü sokağın çevrelediği küçük bir parktı. Bu park bitkilerle, çiçek tarhlarıyla, çeşmeler, havuzlar, çimenler ve banklarla öylesine doluydu ki soluk alacak yer kalmamıştı. Labirente benziyordu küçük park, içinde zar zor geziniliyordu ve içinden ha deyince çıkabilmek için çok iyi tanımak gerekiyordu onu. İçine girmek dünyanın en kolay işiydi kuşkusuz. Tam ortada ya da ortaya yakın bir yerde büyük, parlak, kızıl bir gürgen ağacı vardı, kütüğüne kabaca çakılmış olan plakete bakılırsa, birkaç yüzyıl önce Saint-Ruth gibisinden yumuşak adlı bir Fransız mareşali tarafından dikilmişti bu ağaç. Mareşal hep aynı umutsuz davanın hizmetinde, rütbeler bu sırayla kazanılıyorsa, önce onbaşı, sonra da teğmen olarak üzerinde değerini kanıtladıklarıyla görünüm açısından pek az benzerlik taşıyan bir savaş alanında ağacı diktikten hemen sonra, yazıta bakılırsa, bir top mermisiyle vurularak ölmüştü. Park varlığını bu ağaca borçluydu kuşkusuz ama, Mareşal şimdi çok uzaklarda kalmış olan o gün, henüz çiçek tarhlarının olmadığı bu alanda şık ve karnı tok bir topluluğun önünde elindeki incecik fidanı akşam çiğiyle ıslanmış çukura dikerken düşünemezdi bunu. Ama şu ağaç konusunu kapamak için, artık, ağacın parkın tek güzel kısmını oluşturduğunu ve Saint-Ruth 7

Parkı adının da ondan geldiğini söyle-mek gerekiyor. Soluksuz kalan ulu ağacın günleri sayılıydı ve parçalarının yerden toplanacağı güne kadar çürümeyi sürdürecekti. Sonra esrarengiz isimli bu parkta rahat bir nefes alınabilirdi bir an. Mercier ve Camier bu parkı tanımıyordu. Kuşkusuz bu yüzden orayı buluşma yeri olarak saptamışlardı. Bazı şeyleri kesin olarak asla bilemeyiz. Portakal sarısı camın ardında yağmur damlaları altın gibi görünüyordu onlara, bu, gezip gördükleri yerlerden, birine Roma yı, ötekine Napoli yi anımsattı, ama utanca yakın bir duygu yüzünden birbirlerine söyleyemediler bunu. Evlilikle alay edip, sanattan hoşlandıkları, kanlarının kaynadığı, birbirlerini tanımadıkları o gençlik günlerini anımsamaktan zevk duymalıydılar nedense, ama duymadılar zerrece. Eve dönelim, dedi Camier. Neden, dedi Mercier. Bütün gün dinmez, dedi Camier. Uzun ya da kısa yalnızca bir sağanak, dedi Mercier. Hiçbir şey yapmadan, böyle ayakta duramam, dedi Camier. O halde oturalım, dedi Mercier. O daha da kötü, dedi Camier. O zaman bir aşağı bir yukarı yürüyelim, dedi Mercier, evet, kol kola girip, hızlı hızlı hareket edelim. İçerisi daracık, ama daha da dar olabilirdi. Koy şuraya şemsiyemizi, yardım et de şu çantamızdan kurtulayım, hah, sağol, haydi şimdi ileri. Camier söyleneni yaptı. Gökyüzü zaman zaman aydınlanıyor ve yağmur yavaşlıyordu. O zaman kapının önünde duruyorlardı. Ama çok geçmeden gökyüzü yeniden kararıyor, yağmur daha da şiddetleniyordu. Bakma, dedi Mercier. Duymak yetiyor, dedi Camier. Doğru, dedi Mercier. Köpekler canını sıkıyor mu? dedi Mercier, bir anlık sessizlik sonrası. Neden çekip gitmiyor şu köpek? dedi Camier. 8

Yapamıyor, dedi Mercier. Neden? dedi Camier. Kuşkusuz döllenmeyi sağlama bağlayan doğal bir düzenek bu, dedi Mercier. Başlarken üst üsteydiler, sonunda göt göte geldiler, dedi Camier. Ne yani, dedi Mercier. Zevk bitti, ayrılmak istiyorlar artık, gidip bir kaldırım taşına işemek, bir parça dışkı yemek istiyorlar, ama ellerinden gelmiyor. O zaman birbirlerine sırt çeviriyorlar. Onların yerinde olsan sen de aynı şeyi yapardın. Duygusal olduğum için böyle yapmazdım, dedi Camier. Ya ne yapardın? dedi Mercier. Yeniden başlayamadığıma üzülmüş gibi yapardım, dedi Camier. Otursaydıkdı yahu, yoruldum, dedi Camier, bir an sustuktan sonra. Otursaydık demek istiyorsun, dedi Mercier. Otursaydıkdı dedim, dedi Camier. Her yerde insanlar çoktan işlerine başlamıştı. Hava keyif ve küfür dolu bağırtılarla ve yaşamda kendileri için olumlu ya da olumsuz anlamda şaşırtıcı hiçbir şey kalmamış insanların ağırbaşlı sesleriyle doluydu. Nesneler tüm hantallıklarıyla harekete geçiyordu. Yağmurun kudurması boşunaydı, gök sanki masmaviymişçesine her şey capcanlı yeniden başlıyordu. Beni beklettin, dedi Mercier. Tam tersi, dedi Camier. Ben dokuzu beş geçe geldim, dedi Mercier. Ben, dokuzu çeyrek geçe geldim, dedi Camier. Görüyor musun, dedi Mercier. Yalnızca önceden saptadığımız bir andan sonra beklemek ve bekletilmek söz konusu olabilir, dedi Camier. Peki sence buluşmamız saat kaçtaydı, dedi Mercier. Dokuz çeyrekteydi, dedi Camier. O halde feci derecede yanılıyorsun, dedi Mercier. Yani, dedi Camier. Beni şaşırtmaktan vazgeçmeyecek misin hiç? dedi Mercier. Açıkla bakalım, dedi Camier. 9

Gözlerimi kapayıp sahneyi yeniden gözlerimin önüne getiriyorum, dedi Mercier, elin avucumun içinde, gözlerime yaşlar doluyor ve güçsüz bir sesle şöyle diyorum, Peki öyle olsun, yarın dokuzda. Sarhoş bir kadın eteğini kaldırıp, müstehcen bir şarkı söyleyerek geçiyordu yanımızdan. Aklını karıştırmış o senin, dedi Camier. Cebinden bir not defteri çıkarıp sayfalarını karıştırdı ve okudu: Pazartesi on beş, St. Macarius, 9.15, St. Ruth, Helen in evine gidip şemsiyeyi al. Bu neyi kanıtlar? dedi Mercier. Dürüstlüğümü, dedi Camier. Doğru, dedi Mercier. Bugün saat kaçta buluşmayı kararlaştırdığımızı öğrenemeyeceğiz, o halde artık buna kafa yormayalım, dedi Camier. Bu karanlık hikâyede kesin olan tek bir şey varsa, o da akreple yelkovan ona on kalayı gösterdiğinde buluştuğumuzdur, dedi Mercier. Dua edelim akreple yelkovana, dedi Camier. Daha yağmur başlamamıştı o sırada, dedi Mercier. Sabah coşkusu tertemizdi, dedi Camier. Not defterimizi yitirmeyelim sakın, dedi Mercier. O anda, kötücül yaratıklar dizisinin ilk örneği çıkıverdi ortaya. Belli yerlerinde yiğitlik madalyaları ve şeritler bulunan bulanık yeşil üniforması pek yakışıyordu ona. Koca Sarsfield örneğinde olduğu gibi kendisini kesinlikle ilgilendirmeyen, simge olarak kabullenildiğinde bile, büyük olasılıkla kahramanlık duygularını dürtüklemeyen bir toprak parçasını savunurken deldirmesine ramak kalmıştı postu. Pek şık ve pek ağır bir bastonu vardı; hatta arada sırada üstüne dayandığı da oluyordu bu bastonun. Kalçası çok ağrıyordu, sızı bıçak gibi kesiyordu kıçını, oradan deliğe giriyor, delikten de tüm bağırsaklara ve onikiparmak bağırsağının girişine ve taşak torbasına müthiş bir acı gönderiyor, dinmek bilmez bir işeme arzusu uyandırıyordu. Gariban bir emekli maaşına talim eden bir sakattı o; sorumlulukları ve içinde kalmış olan insanlık kırıntılarının kendisini yüzleştirdiği, kadın, erkek, pek çok kimsenin tatsız bakışları altında kimi kez zorlu günlerde, kendisini ülkesindeki ulusal kavgaya, 10

İrlanda diline, imanını güçlendirmeye ve dünyada benzeri olmayan bir folklorun zenginliklerine adamış olsa, daha iyi ederdi gibi geliyordu. Bedensel tehlikesi az, yararı çok olurdu bu etkinliklerin. Ama bu düşüncenin yetersizliğini anladığında, kafasından uzaklaştırırdı, böylesi bir düşünce yakışmazdı kendisine. Bir zamanlar gizlemekte olduğu dudağı kadar sert olan bıyığı sert değildi artık. Zaman zaman bıyığı aklına geldiğinde, tükürükle karışık leş kokulu soluğunu yukarı doğru üflüyordu. Bu edim bir an sertleştiriyordu bıyığı. Pagodanın merdivenlerinde hareketsiz duruyordu, paltosunun önü açıktı, yağmurda ıslanıyordu, bakışları Mercier ve Camier den köpeklere, köpeklerden Mercier ve Camier ye gidip geliyordu. Kimin bu bisiklet, dedi. Mercier ve Camier bakıştılar. Olmasa da olur, dedi Camier. Kaldırın şunu, dedi bekçi. Küçük bir eğlence çıkabilir, dedi Mercier. Bu köpekler kimin, dedi bekçi. Nasıl bir arada kalacağız, anlayamıyorum, dedi Camier. Yola koyulmamız için illa kırbaçlamaları mı lazım bizi? dedi Mercier. Bekçi sığınağın merdivenlerini çıktı ve kapının ağzında durdu. İçerisi gölgelendi o zaman, daha bir sarardı. Galiba bize saldıracak, dedi Camier. Her zamanki gibi, taşakları senin, dedi Mercier. Çavuşum, bizden ne istiyorsunuz, dedi Camier. Şu bisikleti görüyor musunuz? dedi bekçi. Ben bir şey görmüyorum, dedi Camier. Mercier, sen bir bisiklet görüyor musun? Sizin mi o, dedi bekçi. Görmediğimiz ve varlığı yalnızca savınıza dayanan bir şey için nasıl olur da bize ya da başka birine ait diyebiliriz? dedi Camier. Hem niye bizim olsunmuş? dedi Mercier. Bu köpekler bizim mi? Hayır. Burada ilk kez görüyoruz onları. Olduğunu varsayarsak, bisiklet sizin, diyorsunuz. Ama köpekler bizim değil. Sanki çok sikimdeydi köpekleriniz, dedi bekçi. 11

Ama sanki kendini yalanlarcasına, küfrün bini bir para, sopa ve tekmelerle dışarı attı köpekleri pagodadan. Hâlâ birbiriyle kenetli olduklarından, ayrılmaları güç oldu. Çünkü ayrılmak için gösterdikleri çaba, karşıt yönlere doğru gerçekleştiğinden, birbirlerini geçersiz kılıyordu. Çok canları yanmıştı herhalde. Köpeklerin canına okudu, dedi Mercier. Sığınaktan attı onları, bunu yadsıyamayız, ama parktalar hâlâ, dedi Camier. Yağmur kısa sürede çözer onları. Birleşme heyecanından uzaklaştıkları için kendiliğinden yaparlar bunu, dedi Mercier. Aslında adam onlara yardımcı oldu, dedi Camier. Büyük savaşın kahramanlarından biri o, dedi Mercier, biraz kibar olalım. Biz burada, sıcacık köşemizde, basılma korkusundan uzakta, vargücümüzle otuzbir çekerken, o, Flaman çamurunun içinde sürünüp, pantolonuna dolduruyordu. Bu boş sözlerden bir sonuca varmayın sakın, Mercier ve Camier yaşlı gençlerdi. Bu da bir düşünce, dedi Camier. Şu nişanlarla kaplı kalıntıya bak. Bir bok yığını olarak düşleyebiliyor musun onu? dedi Mercier. Pek değil, yaşantım boyunca kabızlık çektim, dedi Camier. Varsayalım, şu söz konusu bisiklet bizim. Bunda ne kötülük var? dedi Mercier. Açık sözlü olalım, o bizim, dedi Camier. Kaldırın şunu, dedi bekçi. Yıllarca süren bir kararsızlığın ardından, belki de sağ salim geri dönemeyeceğimiz, meçhul bir yere doğru yola çıkacağımız gün gelip çattı. Son hızla ileri atılmak için yalnızca havanın açmasını bekliyoruz. Anlamaya çalışın, dedi Camier. Bundan başka, gecikmeden yapmamız gereken şeyler de var, dedi Mercier. Yapmamız gereken mi? dedi Camier. Aynen öyle dedim, dedi Mercier. Ben yapmamız gereken şeyi yaptığımızı sanıyorum, dedi Camier. Her şeyi değil, dedi Mercier. 12

Kaldırıyor musunuz, kaldırmıyor musunuz? dedi bekçi. Mademki sağduyudan yana nasibinizi almamışsınız, dedi Mercier, dostluğunuzu para karşılığı sunuyorsunuz. Sessizlik oldu. Rüşvet mi istiyorsunuz? dedi Mercier. Elbette, dedi bekçi. Bir şilin ver şuna dedi Mercier. İlk giderlerimizi adice bir şantaj için yapmamız hüzün veriyor bana. Bekçi küfrederek gözden kayboldu. Hiçbirinin farkı yok birbirinden, dedi Mercier. Şimdi de çevremizde dolanıyor, dedi Camier. Bize ne bundan? dedi Mercier. Çevremde dolaşılmasından hiç hoşlanmam, dedi Camier. Mercier çevrelerinde dolanılmasından gocunmuştu. Camier katlandı buna. Bu küçük oyun uzun sürmedi. Saat öğle on iki olmalıydı. Haydi, zamanımız geldi, dedi Mercier. Zamanımız mı? dedi Camier. Aynen dedi Mercier, ciddi bir şeyler yapma zamanı geldi. Bir şeyler atıştırsaydık? dedi Camier. Önce her şeyi yerli yerine koyalım, dedi Mercier, sonra doyururuz karnımızı. Ardından, uzun sessizliklere bölünen uzun bir tartışmaya koyuldular, her şeyi düşünüp değerlendirdiler bu tartışma boyunca. Kimi anlar, bazen Mercier, bazen Camier öylesine derinlere dalıyordu ki, kanıtlarını yeniden açıklamaya girişen ötekinin sesi, berikini bu derinliklerden çekip çıkarmaya yetmiyor ya da işitilmiyordu. Ya da aynı zamanda, çoğu kez karşıt sonuçlara varıyor ve aynı zamanda açıklamaya koyuluyorlardı bunları. Birinin, öteki açıklamasını bitirmeden dalıp gitmesi de seyrek değildi doğrusu. Ve sık sık birbirlerine bakıyorlardı uzun uzun, tek sözcük etmekten aciz, usları bomboş. İşte böyle bir uyuşukluk anının hemen ardından araştırmalarını şimdilik durdurmaya karar verdiler. İkindinin ilerleyen saatleriydi, yağmur hâlâ dinmemişti, kısa bir kış günü sona eriyordu. Nevale işine sen bakacaksın, dedi Mercier. Hayır, sen ilgilen, dedi Camier. 13

Peki, dedi Mercier. Açlığım geçti, dedi Camier. İnsanın yemek yemesi şart, dedi Mercier. Ne yararı var bunun? dedi Camier. Önümüzde uzun ve zorlu bir yol uzanıyor, dedi Mercier. Bu durumda, yola ne kadar erken çıkarsak, o kadar iyi, dedi Camier. Doğru, dedi Mercier. Bekçinin başı kapıda göründü. İster inanın, ister inanmayın, yalnız başıydı görünen. Tuhaf üslubuyla, geceyi yarım kuron karşılığında orada geçirebileceklerini söylemek için gelmişti. Artık her şey yolunda mı? dedi Camier. Hayır, dedi Mercier. Peki yoluna girecek mi? dedi Camier. İnanıyorum, dedi Mercier, evet, inanıyorum buna, kesinkes olmasa da, ama inanıyorum, evet, her şeyin sonunda yoluna gireceği o günün geleceğine. Ne hoş olacak o zaman, dedi Camier. Umarım, dedi Mercier. Uzun uzun baktılar birbirlerine. Onu bile göremiyorum, dedi Camier kendi kendine. Benzer bir düşünce kendi kendiyle başbaşalığında rahatsız ediyordu onu. Bununla birlikte bu konuşmanın sonucunda, iki nokta açığa çıktı: 1. Mercier bisikletle yağmurluğu alıp, yalnız başına koyulacaktı yola. İlk konaklayacakları yere ulaşınca, durup Camier yi ağırlamak için yapılması gerekeni yapacaktı. Camier hava koşulları elverir elvermez yola çıkacaktı. Şemsiye Camier de kalacaktı. Torbadan söz etmeyelim hiç. 2. Şu ana kadar, Mercier girgin, Camier sünepe gözükmüştü, nasılsa. Durum her an tersine dönebilirdi. İşlerin yolunda gitmesi için çok güçsüz olan az güçsüz olana güvenmeliydi. İkisinin birden yiğitlikleri de tutabilirdi. Bu mükemmel olurdu doğrusu. Ya da ikisine birden aynı anda büyük bir bitkinlik çökebilirdi. Bu durumda umutsuzluğa kapılmayıp bu kötü anın geçmesini güvenle beklemeliydiler. Terimlerin bulanıklığına karşın birbirlerini anlıyorlardı az çok. 14

Ne düşüneceğimizi bilmediğimden gözlerimi kaçırıyorum, dedi Camier. Hava açıyor, galiba, dedi Mercier. Sonunda güneş çıkıyor, düşüp ufukta kayboluşuna hayran kalalım diye, dedi Camier. Binbir renk saçan, şu parlak uzun an, hep çarpıcı gelmiştir bana, dedi Mercier. Zahmetli gün sona erdi, doğuda mürekkebi andıran bir leke yükseliyor ve göğü kaplıyor, dedi Camier. Zil çaldı, kapanışı bildiriyordu. Belirsiz, gölgeli şekiller görüyorum, boğuk çığlıklar atarak deviniyorlar, dedi Camier. Bende, sabahtan bu yana, tanıklık ediliyoruz gibi bir duygu var, dedi Mercier. Yani şu anda yalnız mıyız? dedi Camier. Hiç kimseyi görmüyorum, dedi Mercier. O halde birlikte çıkalım, dedi Camier. Sığınağı terk ettiler. Torba, dedi Mercier. Şemsiye, dedi Camier. Yağmurluk, dedi Mercier. Aldım, dedi Camier. Başka bir şey yok muydu? dedi Mercier. Başka bir şey görmüyorum, dedi Camier. Gidip alayım şunları, sen bisiklete göz kulak ol, dedi Mercier. Bir kadın bisikletiydi, ne yazık ki freni yoktu. Fren yapmak için pedallara tersine basılıyordu. Bekçi anahtar destesi elinde, uzaklaşmalarını izledi. Mercier gidonu tutuyordu. Camier de seleyi. Pedallar inip kalkıyordu. Bekçi onlara küfretti. 15

2 V itrinlerin ışıkları sürekli yanıp sönüyordu. Kaygan sokaklar belli bir amaca doğru koşturan insanlarla doluydu. Öfkeli ve yılgın bir huzur havayı kaplıyordu. Gözler yumulduğunda ilerleyen adımların solumasından başka tek bir ses işitilmiyordu. Kalabalığın sessizliğinde kaldırımın caddeye bakan kenarında olabildiğince ilerliyorlardı. Mercier önde, eli gidonda, Camier arkada, eli selede ve bisiklet yanlarında, su birikintisi içinde sessizce süzülüyordu. Destek değil, köstek oluyorsun bana, dedi Mercier. Sana destek olmaya çabalamıyorum, dedi Camier, kendime destek olmaya çalışıyorum. O halde her şey yolunda, dedi Mercier. Üşüyorum, dedi Camier. 16