Didi Murat (AK) 1955 doğumluyum. Babamın asma Penta motoru olan, 6.5 metrelik bir kayığı vardı. İlkokul üçüncü sınıfta iken babamdan habersiz bu kayığı almış, Hüseyin KARABULUT ile denize gitmiş, ağ sarıp beş altı tane kefal yakalamıştık. Ancak dışarı geldiğimizde, kayığı çekmeye gücümüz yetmemiş, yan yatırmıştık. Ortaokul birinci sınıfa giderken çok kofana çıkıyordu. Dalyan altlarına sürü halinde kofana balıkları geliyordu. Bu balıkları kayık kullanmadan ağla yakalamıştık. Ben balıkları yakalamakta kullanacağımız ağın bir ucunu dalyana kadar götürüyor, bir süre sonra bana yardım eden Sermin (AK) yengem de ağı dışarı çekiyordu. Bu şekilde epeyce kofana yakalamıştık. Benzer şekilde Cemile (ERALTAN) yengenin yardımı ile balık tutmaya çalışan İzzet in Hüseyin in (AK) pipisini kofana ısırmıştı. Bu olay balık bolluğunu anlatılırken, gülümsenerek hatırlanan olayların başında gelir. Ayancık ta kalkancılık 1984 yılında, Ekim ayı başında Gonca adlı teknemizle, Kozköyü nden Muhsin in Turan (BAYRAK), Tırpan Ahmet in Muhammet (TOK) ve küçük kardeşim Birol un da olduğu toplam altı kişi, Ayancığa kalkancılık yapmak için gitmiştik. Yakakent ten yola çıkıldığında, hiç durmadan sekiz, dokuz saatte Ayancığa gidilebiliyordu. Ayancık ta Subay Gazinosu olarak bilinen muhitte, eski subay lojmanları vardı, orada kalırdık. Bu lojmanlar Ayancık ta hava üstü varken, subayların kalması için yapılmış. Hava üstü kapanınca o binalar vatandaşlara 164
satılmış. Kaldığımız lojmanlar, 200 litrelik banyo kazanları olan, bizim için çok kullanışlı binalardı. Denize gittiğimizde bir kişi karada kalır, yemeklerimizi hazırlardı. Kaldığımız lojmanın sahibi ve ailesi ile çok iyi ilişkilerim vardı. Lojmanın sahibinin annesi beni çok sever, ilgi gösterir, ben de onu en az annem kadar severdim. Onlar benden kira olarak herhangi bir ücret almaz, ben de her denizden geldiğimde onlara kalkan balığı getirirdim. 6.5 göz, 360 mm göz açıklığında, 50-55 kulaç boyunda doksan tane kalkan ağım vardı. Bu ağları üç takım olarak ikinci 60 kulaçlara, 70 kulaçlara kurardım. Ağları denizden beş, yedi günlük sürelerle çekerdik. Kalkan ağlarımıza kalkan balığı dışında başka balıklar da takılır, 3-4 kiloluk kırlangıçlar, kötek balığı, köpek balığı, vatoz ile bazen de mersin balığı aldığımız olurdu. Kalkancılık yaparken cuma günleri çalışmaz, istirahat verir, herkes kişisel temizliklerini, yattığı yerlerin temizliğini o gün yapardı. O yıl bir çekide en fazla 560 kg balık almıştım. Bir seferinde yakalamış olduğumuz otuz tane kalkan balığı, 456 kg gelmişti. Bu balıkları, Ayancığa balık almak için gelen Kel Halil e (KARABULUT) kilosunu 450 liradan vermiştim. Kel Halil balıkların bu kadar ağır gelmesine inanamamış, beş sefer tartmış, bunun üzerine ona tekrar tartarsan balıkları sana vermeyeceğim demiştim. Gayet etli ve sandıktan taşan bu balıklar gibi bir balığı, bir daha yakalamadım, hala unutamam. Ayancık ta kalkancılık yapmak, kazancın iyi olması nedeni ile cazip gelir, güzel para kazanırdık. Ancak bir sene yine kış balıkçılığı için gittiğimde, başlangıçta kumanya masraflarımızı bile karşılayacak kadar balık tutamamış, kumanya altı gitmiştik. Canımızın iş yapamadığımız için sıkkın olduğu o günlerde, kaldığımız yere bembeyaz bir kedi geldi. Alayın Çakır (GÜNTEKİN) da gitsin diye kediye tekme vurmak istedi. Almanya da olduğum dönemde arkadaşlık yapmış olduğum, beni ziyaret etmek ve gezmek için gelmiş olan Kırklareli li Hasan, Çakır ın kediye vurmasına engel oldu. Onu alıp, sevdi ve yiyecek verdi. 165
Biz o günlerde hava karlı ve fırtınalı olduğu için bir hafta, on gün kadar denize çıkamadık, kedi de bu süre zarfında bizimle oldu. Hava düzeldiğinde kediyi lojmanda bırakıp denize gittik. Hava bozmadan önce kurduğumuz ağlarımızı çektik, altmış kalkan balığı ve bir morina aldık. Geri dönüp lojmana geldiğimizde kedi lojmanda yoktu. Nasıl çıkmış, nereye gitmiş anlayamadım. Bir daha da bu kediyi görmedik. Ancak bu kedinin bize getirdiği uğur devam etti. Daha sonraki çekilerde yetmiş balık, seksen balık, morina gibi, bizi tatmin edecek balıklar aldık. Sezon sonunda kumanya altı olmaktan kurtulup, oradaki tüm balıkçılardan daha fazla hâsılat yaptık. Yeni bir tekne 1989 yılında kalkancılık dönüşü Gonca isimli teknemizi ayna kıç yaptırmak için kestirmiştim. Tekne kesilince çok küçük kalmış, bu nedenle yeni bir tekne yaptırmaya karar vermiştik. Bunun üzerine babamla birlikte, dokuz metre boyundaki AK KARDEŞLER teknesini Yakakent te Yılmaz Ustaya (AK) yaptırdık. Bu tekneye Tatko dan aldığımız dört silindir, dokuz beygir gücünde Fiat motoru koymuş, ayrıca bir tane de voli ağı yapmıştım. Bu ağın iki kulaç kadar olan alt iki bölmesi fanyalı, üst bölmeleri ise alikonda (deniz anası) girmemesi için sade idi. Derinliği on kulaç, uzunluğu üç yüz kulaç olan o ağı yapmam sonrası volicilik hevesim başladı. Ak Kardeşler teknesi ile Sinop ta yaz balıkçılığı yaparken, Necat Hoca (BATI) köpek balığı avcılığı için olta iğnesi getirmişti. Ben bu iğnelerden iki yüz tanesi ile parakete yapmıştım. Paraketeye trollerden aldığım istavrit balıklarını yem olarak takıp, Sinop içinde, Çakıroğlu taraflarında avlanmıştım. Paraketeye kırlangıç, köpek balığı, kalkan, vatoz takılırdı. Mart ayında kalkancılık için Ayancık a gittiğimizde, ağları kurup kaldırmak, temizlemek çok vakit aldığından, paraketeciliği bırakırdık. Volicilik 1989 yılında bir sürücü kursunda eğitici olarak göreve başlayınca, balıkçılığa ara verdim. 1997 yılında bu görevim sona erince, Burak Reis adlı 9.15 metre boyunda, 85 beygirlik Fiat motoru olan teknemi 166
aldım. 12 kulaç derinliğinde, fanyalı, 280 kulaç boyunda voli ağı yaptım. O yıl o ağ ile palamutçuluk yaptım, her gece bin balıktan daha az balık avlamadım. En güzel volicilik ay karanlığının hilalinde olurken, dolunayda, kısa ay karanlığında palamutlar yer yarılıp, yerin dibine giriyor. Dolunayda balık kendini savunamıyor, düşmanı olan balıklar onu gördüğünden saklanıyor. Palamut ay karanlığında, yakamozdan dolayı tüm balıkları, düşmanlarını görüyor. Bu nedenle ortalıkta dolaştığından, avcılığı da daha iyi oluyor. Volicilik için en çok Gerze tarafına giderim. Irmak tarafta balıkçılık olduğunu duyarsam, Gerze tarafta bile olsam, o tarafa geçer, mutlaka bir ağ sararım. Voli ağımın derinliği 12 kulaç olduğundan, en iyi av yaptığım derinlik, ağımın en iyi yerleştiği derinlik olan dokuz kulaçlar. Daha derinlerde istediğim randımanı almamakla birlikte, balık dokuz kulaçtan derinlerde olduğunda, mecburen bu derinliklerde de avcılık yapıyorum. Ancak hiçbir şekilde yirmi kulaçtan daha derinlere avcılık için çıkmıyorum. Voli balıkçılığını herkes yapamaz. Volicilik yapanın, balığı kuyruk vuruşundan tanıması gerekir. Her balığın kuyruk vurması farklıdır. Palamut, torik balıkları bir kuyruk vurur, vurduğunda yakamozunu görürsün, ondan sonra mermi gibi gider, bir daha göremezsin. Torik balığının yakamozunu gördüğümde acele etmem. Palamut, torik balıkları 50-100 lü sürüler halinde hareket eder. Sürüyü takip eder, bir posta balığa girer, devam eder, ikinci posta bir balığın içine girer devam eder, üçüncü posta bir balığa girdiğimde balığı sararım. Çünkü torik balığı bir kuyruk vurduğunda, 20-25 metre gider, orada bekler, gitmez. Kaçması, kayığın yakamozunu yunus zannetmesinden olur. Balığın gittiği yeri bilir, telâşe etmem. Torik balığı için ağı U şeklide sarar, karşısına geçer, iki far vururum. Torik balığına fazla far vurulmaz, fazla far yerse ağı delip, karşıya geçer, o kadar süratlidir. Her ağda bu şekilde 50-60 torik alırım. Bu şekilde beş ağ sarsam, bana yeter. Torik balığı genellikle zemini taşlık yerlerde olur, bu nedenle herkes ağ saramaz, ağını vermek isteyen sarar, risk alır. 167
Çizelge: 2011 Eylül Ayında Yakakent te Güneşin ve Ayın Doğuşu ve Batışı* AY GÜNEŞ Gün Doğuşu Batışı Doğuşu Batışı 1 10:02 20:44 06:03 19:12 2 11:17 21:23 06:04 19:10 3 12:29 22:09 06:05 19:08 4 13:36 23:01 06:06 19:07 5 14:36 23:59 06:07 19:05 6 15:26 ** 06:08 19:03 7 16:09 01:01 06:09 19:02 8 16:45 02:04 06:10 19:00 9 17:15 03:08 06:11 18:58 10 17:42 04:11 06:12 18:57 11 18:07 05:12 06:13 18:55 12 18:32 06:12 06:14 18:53 13 18:56 07:11 06:15 18:51 14 19:21 08:10 06:16 18:50 15 19:49 09:09 06:17 18:48 16 20:20 10:08 06:18 18:46 17 20:56 11:07 06:19 18:45 18 21:37 12:04 06:20 18:43 19 22:24 12:59 06:21 18:41 20 23:18 13:50 06:22 18:39 21 *** 14:37 06:23 18:38 22 00:19 15:18 06:24 18:36 23 01:25 15:55 06:26 18:34 24 02:35 16:29 06:27 18:32 25 03:48 17:01 06:28 18:31 26 05:03 17:32 06:29 18:29 27 06:19 18:04 06:30 18:27 28 07:36 18:39 06:31 18:25 29 08:54 19:18 06:32 18:24 30 10;10 20:02 06:33 18:22 *http://www.halukakcam.com/astronomy/sunmoon.htm İnternet adresindeki hesaplamadan yararlanılarak hazırlanmıştır. ** Günün kalan kısmında ufkun üstünde *** Günün kalan kısmında ufkun altında 168
Kefal balığı sigaranın ateşi kadar ışıktan bile rahatsız olur, ürker. Bu nedenle balık ararken sigaramı avucumun içinde tutar, ateşi görülmesin diye saklarım. Bugüne kadar voliden, bir ağda en fazla 6 bin palamut aldım. Bir gecede on sefer, yirmi sefer ağ sarılabilir. Ava genellikle iki kişi giderim. Kurşun yaka ile toru gemicim çeker, ben de mantar yakadan makarayı idare eder, tıkır tıkır ağı alırım. Voli ağım ile kefal, çinekop avcılığı da yapıyorum. Bu balıkları bulmak için kayığımdaki JRC 850 markalı radar kullanıyorum. Palamut avcılığında ise yakamoza bakarak avcılık yapıyorum. Volicilikte ağı sarıp, balığı çevirdikten sonra, balığı ağa vurdurmak önemlidir. Bunun için ağın içine hapsolmuş balığı gürültü yaparak, ürkütmek gerekiyor. Gürültü yapmak için labut kullanıyoruz. Labut, balığı ağa vurdurmak için, gündüz olduğu gibi gecede kullanılır. Gece yapılan avcılıkta, gündüz kadar olmasa da, en azından ilk dönüşte vurmak lazım. Her balığın huyu başka Palamut balığını sarmaya başlamadan önce sancağıma alır, benden hızlı gider mi diye, onun hesabını yaparım. Mola edip, ağı sarmaya başladığımda, sürünün başının, baş omuzluğumda olması gerekir. Baş omuzluğumla balık aynı hizaya gelip, 30-35 kulaç ağı döktüğümde, balığın gerimde kalması lazım. Balık ilk sarılmaya başladığında, senden kaçar. Döndüğüm an, önünü kestiğimden balık da geri döner, balık kubuşkayı (feneri) bulmadan, benim kubuşkayı bulmam gerekir. Yoksa beni aldatır ve ağdan çıkar. Suyunda ise far vururum, suyunda değilse, dip lambasını salıp, yakıp söndürerek, balığı alttan yukarı kabartır, ağın altından kaçmasını önlemeye çalışırım. Balık dipte değil, suyunda ise, ağın yakamozunu, balığın ağı fark etmemesini önlemek için, ağın yakalarına doğru far tutarım. Far tutulduğunda balık on dakika kadar ağın içinde dolaşır, çıkıp gidecek bir yer bulamayınca, sinirli bir hayvan olduğundan, kendini ağa yapıştırıverir. Farı söndürerek, balığın ağın içinde dolaşmaya devam edip etmediği, yakamozdan kontrol ederim. Balıklar dolaşıyor ve ağa vurmamışsa, 169
yakamozundan dolayı, kolaylıkla fark edilir. Ağın içinde dolaşan az sayıda balık kaldıysa, daha fazla beklenmeden, ağa yapışıp, yavaş yavaş temizleye temizleye kayığa almaya başlarım. Palamudun arasından bazen levrek, mavrişkül gibi başka balıklar çıkar. Kefal, palamuttan daha farklı bir davranış gösterir. Kefal ilk sarıldığında kayıkla birlikte gider, kayık döndüğünde döner. İçeriye sıkışıp, far vurulduğunda uyanıktır, bazıları ağın üzerinden atlayıp kaçmaya başlar. Bu kaçanları önleyemeyiz, giden gider. Eğer çok büyük sürü ise, ağa yaslar, ağı ezer. Birgün gündüz radarım açık, balık arayarak Çayağzı na doğru gittim, kayaları dolaştım, bir şey bulamayınca geri dönmeye başladım. Çamgölü nün oralara geldiğimde, radarda 7.2 metre olan derinlik, birden 5 metreye düştü. Kayığın altı, radarda kıpkırmızı balık olarak görülüyordu. Gemicime, mola ipini çek dedim, gemicim balık değil, kaya diyor. Sen ipi çek diye tekrar söyledim. Gemicim mola ipini çekip, balığı sardıktan sonra, balık şamandıra kısmındaki ağı ezdi, batırdı. Büyük bir kısmı, ağın ezilen bu bölümünden aktı geçti. Kaçabilen balıklar kaçtıktan sonra, ağın içerisine girip, labut vurduk, patırdadık. Ağa, kaldırmak için yapıştığımızda battık ki, o kadar balık kaçmasına karşın, hala ağı kolayına kaldırmanın imkânı yok. O ağdan 2.5 ton kefal aldık. Çinekop ve lüfer, kefalin içerisinde çok gezer. Lüfer zamanı çevirdiğiniz ağın içinde kefal çok atlarsa, aldanmamak, fazla labut vurmamak lazım. Kefal atlar, ama altı çinekop ya da lüfer olabilir. Labut vurdukça çinekop ürker, ağı yer, parçalar gider. Çayağzı kafada kalabalık bir balık sürüsü gördüm, balığa saracağım, ancak sürünün hepsini sararsam, oralarda ilişken olduğu için ağı taktırma ihtimalim yüksek, bu yüzden saramıyorum. Önce 3-4 ton olduğunu tahmin ettiğim balığı böldüm, böldüğüm bu kısmı sürünün dışına çıkardıktan sonra, ilişkenin olmadığı tarafta kalan balıkları sardım. Ağı sarmasını bitirip, balıkları ağın içine aldıktan sonra, kefaller atlamaya başladı. Kefalin atlama şeklinden, bu balığın altında çinekop var diye düşündüm. Gemicime fazla labut vurma diye tembih edip, labut vurdurmayı sonlandırdım. Ağı çekmeye 170
başladığımda alt bölümünden olduğu gibi çinekop gelmeye başladı. O ağdan kefalin dışında 600-700 kg çinekop aldım. Üç yıl önce kardeşim Birol ile ortak çalışıyoruz. Gündüz dolaştık, bir şey bulamadık. Akşam Gürzüvet in oralarda kayalara geldik, balık yakamoz yaptı. Birol kefal dedi, ben bu kefal değil, yakamozu farklı dedim. Balığı sardık, kalabalık bir balık, ağı mola ettik. Birol a ağı açık al dedim, fakat o beni dinlemeyip, sardığımız balığı kefal sanarak, ağı açık almadı. Ağın sarması bitince, far vurdu, balık atlamadı. Far vurulduğunda kefal balığı olsa atlar. Tekrar bu kefal değil, büyük ihtimalle çipura, bu yüzden biraz bekleyelim dedim. Birol biraz bekledikten sonra beklediğimiz yeter, ne vurduysa alalım dedi. Ağa yapıştık, yapışır yapışmaz, 8-10 tane çipura geldi. Tekrar bu balık çipura, daha ağa vurması bitmemiştir, ağı çekmeyelim bırakalım dedim. O yok yeter deyince, ben de fazla ısrar etmedim, ağı çekmeye devam ettik. O ağdan 860 kilo çipura aldık. Dediğim gibi yapsaydık, en az 2-3 ton çipura alırdık diye tahmin ediyorum. Denizdeki balıklarda değişiklikler var. Geçmişte olup da şimdi görülmeyen bazı balıkları tekrar görmeye başladım. Örneğin kaç yıldır kötek tutamıyordum, ilk kez bu yıl 10,5 kiloluk bir kötek aldım. Levrek balığı da çok görülmezdi, artık daha fazla görür olduk, miktarında artma var. Hatta sürüsüne bile rastladım. Bunda balık çiftliklerinin bir rolü var mı, bilemiyorum. Levrek voli ile avcılığı çok zor balık. Levreğe ağ sardığında, ağa vurduramazsın. Ne yapar eder, ağın kurşun yakasını bulur, altından çıkar gider. Levrek balığını sararsan, bu balıkları içine dalgıç daldırıp, ya balıkları ağa doğru ürküterek ya da zıpkınla vurdurarak alabilirsin. Alikondalar Palamutçulukta ne yaparsan yap, hangi yöntemi kullanırsan kullan, şansın yaver gidecek. Palamut balığını uzatma ağı ile avlayacaksan, uzatma ağını üç yıldan fazla kullanmaman gerekir. Çünkü ağın ipliği elastikiyetini kaybediyor, ağ çalışmıyor. Yeni ağ yapıp denize kurduğunda, o ağ balık alıyor, eski ağ balık almıyor. Geçen yıl iki 171
boy, iki yüz göz derinlikte uzatma ağı yaptım. Elimde de üç boy, üç yüz göz derinlikte beş yıllık eski uzatma ağım vardı. Her ikisini birbirine bağlı olarak denize kurduğumda, eski uzatma ağım daha derin ve uzun olduğu halde, on balık alıyorsa, yeni uzatma ağı yüz, iki yüz balık alıyordu. Bu abartmasız her akşam olan bir durumdu. Denizin en iyi zamanı alikondaların olduğu zamanıdır. Fakat ağlara alikonda girmesi, avcılığı güçleştiren, bazen de yapılamaz hale getiren bir engeldir. Bu sorunu gidermek için Yakakent te ilk kez, fanyasının göz açıklığı 90 mm olan ağ yaptım. Normalde palamut ağları, sıklık ağ göz açıklığı 25 mm, fanya ağı göz açıklığı 125 mm olarak yapılır. Yaptığım bu ağlara alikonda girmez, girse de küçükleri girer, onlar da zarar etmez. Ağımın bu özelliği nedeniyle alikonda olsa da, balığı gördüğümde ağı kaldırabilir miyim diye düşünmez, gözümü hiç kırpmadan ağımı atarım. Bir gün çok alikonda olan bir yerde ağı sardım, alikondalar bir taraftan akarken, tıkır tıır ağımı alıyordum. Molla Ahmet (İNAN) palamut gırgırcılığı yapıyordu, benim ağ çektiğimi görünce yanıma geldi. Ben gırgır ağı ile burada balığa sarsam, alikondadan ağımı çekemem, sen nasıl çekiyorsun? diye sormuştu. Yine bir palamutçuluk zamanı Çıra Burnunda balığa rastlamış, hiç bakmadan ağı sarmıştım. Burada sular olduğundan, peşinden ağ gelirken batar, dibe gider, bu nedenle dikkat etmek gerekir. Arkama döndüm baktım ki ağ batıyor, eyvah, ağ gitti dedim. Gemiciye ağı tutturdum, ağı basacağım, makaranın ağı basmaya gücü yetmiyor. Etraftan telsizle yardım istedim. Gürzüvet ten Gönen Burhan geldi. Burhan Murat abi benim makaram basmaz, bu ağı almaya büyük makara lazım, basarsa Osman ın makine basar dedi. Bunun üzerine Gerzeli Osman ı (BAŞAR) çağırdık, o geldi. ağ dibe gitti, alamıyorum dedim. Osman, alırım ama parçalanırsa, karışmam diye söyledi. Ben de, kurtar da, ne kadar kurtarırsan kar dedim. O da sen beni, benim gösterdiğim tarafa çek, ben de ağını alayım dedi. Benim gemicimi de yardım etmesi için ona verdim. Ben onu yavaş yavaş, o ne tarafa dönerse, ben ters tarafa çekiyorum. Bir süre sonra tamam, bitti diye bağırdı. Yanına gittim, ne kadar ağ verdik diye 172
sordum. O ne ağ vermesi, kurşun yakada yirmi kulaç bir sıyrık varsa vardır, ağın sapasağlam geldi dedi. Bu alikondanın içinde benim ağım olsa, mümkün değil alamazdım, bu nasıl ağ, helal olsun, imrendim sana, ben de bir tane yapacağım dedi. Daha sonra çok kimse fanyası 90 mm göz açıklığı olan ağlar yaptı. Donamını tutturabilsem, palamut ve çinekop için 65 mm fanya göz açıklığı olan ağ yaparım, hiç alikonda girmez. Denizde kara balta çalışmayıp, kafayı çalıştırmak, mantıklı çalışmak lazım. Denizde çok hatalarım vardır, ama her hatadan ders çıkarırım. Denizde düzgün avlanan, akıllı avlanan kişi aç kalmaz, rahatlıkla geçimini sağlar. Dalarak salyangoz avcılığı Yaz aylarında algarna ile deniz salyangozu avcılığı yasak olduğu için, 1999-2004 yılları arasında, dalma yöntemi ile deniz salyangozu avcılığında bulundum. Samsunlu dalgıç arkadaşlarım Ömer ve Hamit (SAYER) ile bu faaliyeti yürüttük. Avcılığı, teknedeki kompresörden verilen havanın, hortumla dalgıca ulaştırıldığı, satıh bağımlı dalma da denen nargile yöntemiyle gerçekleştirdik. Dokuz bar kadar hava ile dolan kompresörümüz ile bu havayı dalgıçlara ulaştıran yüz metrelik iki hortum en önemli teçhizatımızdı. Dalgıçlar suyun altında salyangoz toplarken, hava ihtiyaçlarını bu hortumdan karşılıyordu. Salyangoz avlayacağımız yerler olarak kepezlik bölgeleri tercih ederdik. Kepezlik alanlarda, diğer alanlara göre daha fazla ve iri salyangoz olurdu. Avcılık yapılırken kayık bazen demirlenir, bazen de demirlenmeyip, dalgıçların hortumlarına bağlı olarak hareket ederdi. Dalgıçlar avlanmaya karar verilen bölge seçildiğinde, kıyafetlerini giyip, uygun ağırlıklarını bağladıktan sonra denize atlar, hortumu ağızlarına takarlar. Genelde daldıkları derinlikler dalgıçların çalışması ve av verimi bakımından en uygun olan 10-15 metre derinlikler olmakla birlikte, 40 metrelere daldıkları da olmuştu. Ancak dalgıçlar 10-15 metre derinliklerde yarım saat kadar rahatlıkla çalışabilirken, 40 metre derinlikte vurgun tehlikesi nedeniyle 15-20 dakikadan fazla çalışamazlardı. 173
Dalgıçlar topladıkları salyangozları, ellerindeki filelere korlar. Fileler ağırlıklarının dalgıçlara yük olmaması için, yanlarında bulunan plastik bir bidona vasıtası ile su içinde yüzer halde tutulur. İlk dalış sırasında kolay batsın diye bidon su ile doldurulur. Dalgıçlar fileye salyangoz koydukça, bidon içindeki suyun bir kısmını, hortumlarından hava basarak çıkarır. Böylece filenin bidon tarafından, suda askıda kalarak taşınması sağlanır. File dolduğunda, bidona tamamen hava basılarak, içindeki su tamamen boşaltılır. Böylece bidonun suyun yüzüne kendiliğinden çıkması sağlanır. Kayıkta bekleyen kişi de, su üzerine çıkan bu bidonu ve bidona bağlı fileyi alır, salyangozu boşaltır. Fileyi dolduran dalgıç da çıkarak, bir süre dinlenir, yiyecek bir şeyler atıştırıp, su, çay, kahve gibi içeceklerden içer. Dipte salyangoz toplarken, iki dalgıç arasında 10-15 metre mesafe olur. Dalgıçlar dipte rahat hareket edebilmek için, palet yerine lastik ayakkabı giyerler. İki dalgıçla avcılık yaptığım o dönemde, bir günde en fazla 800 kg deniz salyangozu almıştım. Bu avcılık yönteminde diğer avcılıktan farklı olarak, satıştan masrafları düştükten sonra kalan parayı, üç kişi olarak eşit paylaşırdık. Para aldığımızda yaptığımız iş cazip geliyorsa da, bu paranın nedense bereketi olmazdı. Bu nedenle bu işi yapmaktan vaz geçtim. Sezon ortasına denk gelen Temmuz ayında, Türkeli nde iki gün kadar çalıştık, 1400 kg salyangoz yaptık. Salyangozlarımızı verdiğimiz Sadıklar firmasının o bölgede alım yapan temsilcisi fiyatları düşürdüğü için, ona salyangozları vermedim. Sinop a gidip, oradaki firma temsilcisine teslim etmeye karar verdim. Ancak Sinop ta deniz salyangozu avcılığı yasak olduğundan, salyangozları nakletmek için izin almak gerekiyordu. İl Müdürünü telefonla arayıp, durumu izah ettim, salyangozları nakletmek için izin istedim. O da bu izni verdi. Türkeli nden hareket ederek, 5-6 saatlik bir yolculuk sonrasında, Aklimana ulaştım. Kayığı bağladıktan bir süre sonra sivil giyimli birisi geldi, kendini Sahil Güvenlik Komutanlığı Grup Komutanı olarak tanıttı. Avcılıkla ilgi belgelerimi istedi, onları inceledi. Daha sonrada algarna ile avcılık yaptınız, sizi yakaladım, işlem yapacağım dedi. Ben her ne kadar durumu açıklayıp, İl Müdüründen 174
izin aldığımı söyledimse de, dediklerimi dikkate almayıp, işlem yapmak için ısrar etti. Bunun üzerine İl Müdürünü arayarak, sorunu aktardım. İl Müdürü bana komutanın yanında kimse olup, olmadığını sordu. Olmadığını söyleyince onu telefona istedi. Telefonda ne konuştular bilmiyorum, ama bu görüşme sonrası komutan beni bırakıp, oradan ayrıldı. Ben de getirdiğim salyangozları Sadıklar firmasına 480 kuruştan verdim. 175