Daha güzel Burhan larda buluşmak dileğiyle Allah a emanet olunuz. Manevi buhrandan Hakk ın Burhan ına



Benzer belgeler
Ayette şu hususlar. dikkatimizi çekmektedir:

Kudüs Ziyareti Yahudi, Mescid-i Aksa ve Türkiye den Beklenenler... Salı, 23 Eylül :14

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

HOŞ GELDİN RAHMET AYI RAMAZAN!

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Peki, bu bayramın bizlere nasıl hediye edildiğini biliyor musunuz? Dilerseniz bu kıssayı hep birlikte hatırlayalım.

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

İLİM HALKALARI PROJESİ

Hz.Resulüllah (SAV) den Dualar

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

ÖZEL BİLFEN İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

tellidetay.wordpress.com

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

Anlamı. Temel Bilgiler 1

2016 YILI 1. DÖNEM ÜÇ AYLIK VAAZ- IRŞAT PROGRAMI VAAZIN

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

PEYGAMBERLİKTEN SONRA EN YÜCE MAKAM ŞEHÂDET Cumartesi, 28 Şubat :06

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Bilmeceli-Bulmacalı-Oyunlu. Namaz Kitabım. Bilal Yorulmaz

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

2016 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

Wessalatu wesselamu ala Rasuluna Muhammedin we ala alihi we sahbihi ecmain. Allahumme Rabbena ya Rabbena takabbel minna inneke entessemiul alim.

Hac & Umre Kültür Turları Uçak Bileti

SAHİP OLDUKLARIMIZI KORUMANIN 4 RUHSAL ADIMI

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

Rahmân ve Rahîm Ne Demektir?

İçindekiler. Günlük namazlar. Cemaatle namaz. Cuma namazı. Bayram namazı. Cenaze namazı. Teravih namazı. Namazın insana kazandırdıkları

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

MERSİN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI VAİZİN

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

Dua ve Sûre Kitapçığı

Siyonist rejim emrivakilerle fiili durum oluşturarak, dünyayı bu yeni duruma alıştırmak istiyor

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi

Herkes bir arayış içinde

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6]

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

namazı kılmaları hususunda şöylesi bir yanlış ve tehlikeli bir uygulama vardır.

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Müslüman kadın futbolcular Berlin'de buluştu ALMANYA...

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 238. HALİM SELİM İLE 40 ESMA Mehmet Yaşar

İmama Sonradan Yetişen Namazları Nasıl Kılar? Cumartesi, 16 Ocak :02. Müdrik

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

Hoş Geldiniz Kutsal Misafirler


KIRŞEHİR MÜFTÜLÜĞÜ 2018 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Kurban Nedir Ve Niçin Kesilir?

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden.

BEP Plan Hazırla T.C Osmangazi Kaymakamlığı HAMİTLER TOKİ MTAL Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

Hocam: İmam Hatip Lisesi ni okuyup da ne olacak? Burada bir İmam Hatipli olarak soruya mı üzüleyim yoksa soru sorana mı?

T.C. BAŞBAKANLIK Diyanet İşleri Başkanlığı. (İl Müftülüğü)


7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün. Dua. Dua İbadetin Özüdür. Niçin ve Nasıl Dua Edilir? Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den Dua Örnekleri BÖLÜM: 2

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

SAYILI ADIMLARLA ELDE EDİLEN MİLYONLARCA SEVAPLAR

KAYI KİRAZ HATIRALARI

Yaratanlar arasında şerefli bir yere sahip olan insanın yaşam hakkı da, Allah tarafından lutfedilmiş bir temel haktır.

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir?

NAMAZ. 2 Namaz kimlere farzdır? Ergenlik çağına gelmiş, akıllı ve Müslüman olan herkese farzdır.

Yenişimdir Sözü Girişimdir Yönü İnsandır Özü:

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Haydin Câmiye Pazartesi, 31 Ekim :26

Transkript:

Manevi buhrandan Hakk ın urhan ına irkaç hadis-i şerifi bile ezberlememiş. Ama kendisini allame-i cihan zannediyor. Edeb dairesinin dışına çıkmış, kendisini muhaddis sanarak önüne gelen hadis-i şeriflere cahilane bir şekilde ahkam kesen, kadim ulemaya dil uzatan zavallılara ithafen: İmam uharî rh.a. hazretleri, en güvenilir hadis kitabı olan el-câmiu s-sahîh isimli eserin müellifi büyük muhaddistir. 194/810 da uhara da doğdu. On yaşında hadis öğrenmeye başladı ve elli yıl buna devam etti. u yolda birçok ülkeyi dolaştı. ağdat, asra, Mekke, Medine, Mısır, Nişabur bu ülkelerin başında gelir. Kendisinden toplam doksan bin talebenin hadis dinlediği söylenir. İmam Müslim ve Tirmizî de bunlardandır. Mezarı Semerkand-Hartenk tedir (Özbekistan). Yirmi beş kadar eserinden en önemlisi el-câmiu s-sahîh/sahîhu l-uhârî dir (7563 hadis). İmam uharî rh.a., ağdat a gelişlerinden birinde çetin bir hadis imtihanı geçirmiştir. Şöyle ki: Henüz genç yaşlarında iken ağdat a geldiği zamanlarda meclisler tertip ederek isteklilere hadis yazdırıyordu. u meclislere bazan on bini aşkın dinleyici katılıyordu. ir kere ağdatlılardan bazı ileri gelen alimler, uharî nin ilmini ve zekâsını denemek için aralarında anlaşarak yüz hadis seçerler. Sonra da bu hadislerden her birinin metnini bir başkasına ve onun senedini (râvi zincirini) diğerine ekleyerek birbirleriyle karıştırırlar. Senet ve metinleri yer değiştirerek birbirine karıştırdıkları yüz hadisi, onar onar on kişiye dağıtırlar. Hepsine de bunları hadis meclisinde İmam uharî ye sormalarını tenbih ederler. Hadis meclisi toplanıp uharî derse başlayacağı sırada, bu on kişiden biri kalkarak kendisine verilen karışık hadisleri teker teker sormaya başlar. uharî, kendisine sunulan bu hadislerin hepsine tek tek unu bilmiyorum diye cevap verir. Sonra ikincisi kalkar, elindeki karışık on hadisi ayrı ayrı sorar. uharî her biri için ilmiyorum bunu der. öylece on kişi, onardan senet ve metni birbirine karıştırılmış yüz hadisi ona sorarlar. uharî hepsi için birer birer bilmiyorum deyip geçer. uharî nin ne yaptığını fark eden alimler, işaret diliyle birbirlerine Adam durumu anlamış! derler. Durumu farketmeyenler ise, onun cevaptan aciz kaldığını zannederler. Sorular bittikten sonra İmam uharî ilk adama dönerek: Senin sorduğun ilk hadisin aslı şöyledir, ikincisi şöyle, üçüncüsü şöyle, dördüncüsü diyerek sonuna kadar hadisleri doğru senetleriyle açıklar. öylece on kişinin sorduğu toplam yüz farklı ve karışık rivayetin hepsinin doğrusunu tek tek aktarıverir. (Hatîb el-ağdâdî, Tarîhu ağdâd (eyrut 1997), 2/20-21; Yusuf el-mizzî, Tehzîbü l-kemâl (eyrut 1992), 24/453; Zehebî, Siyeru A lâmi n-nübelâ (eyrut 1986), 12/409.) Daha güzel urhan larda buluşmak dileğiyle Allah a emanet olunuz.

İçindekiler AYLIK İLİM KÜLTÜR DERGİSİ Yıl: 9 Sayı: 108 Eylül 2014 Cihâd Dersleri 4 Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN SAHİİ urhan asın Yayın Eğitim ve Tur. Ltd. Şti. SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Serdar TAŞAR YAYIN DANIŞMANLARI Prof. Dr. İbrahim AYRAKTAR Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN Yard. Doç. H. Murat KUMASAR YAYIN KURULU Yusuf ELİOL Ramazan ÇAKIR Aydın AŞAR Salih AYDIN Musa KARACA GRAFİK TASARIM urhan Ajans DAĞITIM ORGANİZASYONU Asım AYDOĞDU Gsm: 0538 233 5000 Kudüs Ziyareti: Yahudi-Mescid-i Aksa ve Türkiye den eklenenler... 8 Hakikî URHAN 16 ayramların süsü: Tekbir 20 Şerafettin Tübu: Mehmet Zahit Efendi, Erbakan a çok dua ederdi. 24 Ey Müslüman Dinini Kıskansana! 28 Öğüt Verdim Deli Gönül Almadı (Şiir) 31 İmam-ı Rabbanî (k.s) den 32 Ahir Zaman Yolcusuna Tenbih ve İhtarlar 34 Yrd.Doç. Dr. Ramazan ŞAHAN Ahmet YAŞAR Prof. Dr. Ali Akpınar Röportaj Abdullah ÇAKIR Kul Himmet Yusuf KARAGÖZOĞLU Fiyatı Tek Sayı: 6 TL 1 Yıllık (12 Sayı) Abone: 72 TL Yurtdışı 1 Yıllık Abone: 75 Euro Abonelik İçin Hesap Numaraları Posta Çeki No: 5091167 Türkiye Finans Sultanbeyli Şubesi urhan asın Yay.Eğt.Tur.Ltd.Şti. Müşteri No: 291928 IAN:TR67 0020 6000 6300 2919 2800 01 Ziraat ankası Sultanbeyli Şubesi Hesap No: 1673 44165588-5002 IAN:TR690001001673441655885002 Geçiş Süreci Aldatmacasına Tesettür Üzerinden akmak 40 Hacı Şaban Efendi Hz. (V) 42 SMS ve İnternet Çocukları-2 48 Müslüman Ülkeler Türkiye yi Örnek Almalı 51 Allah ın Rahmet Kapısına Teşvik 54 Murat TÜRKER Halit EŞKAN M. Emin KARAACAK Memduh ERGİN Abdulkadir Geylani Hz. (k.s.) YAYIN VE İLETİŞİM ADRESİ Mehmet Akif Mah. Kuran Kursu Cad.No: 87 Sultanbeyli / İST. Tel: +9 (0216) 498 94 00 Faks: +9 (0216) 398 94 69 İNTERNET ADRESİ burhandergisi@hotmail.com www.burhandergisi.com ASKI Milsan A.Ş. 0212 697 1000 YAYIN TÜRÜ Aylık Süreli Yayın Gönderilen yazılarda editör ve yayın kurulu değişiklik yapabilir. Gönderilen yazılar iade edilmez. Yazılardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. ANKARA DA İR GÖNÜL MİMARI Muhterem Hacı Gedikli Ağabeyimiz 58 Nurlu Sözler 60 ir dava adamı potresi; İzeddin el-kassam 64 Ramazanın Ardından 68 urhan Çocuk 70 Hocam (Şiir) 72 Emre TOPOĞLU Aydın AŞAR Alıntı Yazı Yrd. Doç. Dr. İsmail ALTUN Musa KARACA Veysel Köksal Yayınlanan reklamlardaki ürün ve hizmetlerin sorumluluğu reklam verene aittir.

4 Cihâd Dersleri Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN 16 Hakikî URHAN Ahmet YAŞAR 28 Ey Müslüman Dinini Kıskansana! Abdullah ÇAKIR 64 ir dava adamı potresi; İzeddin el-kassam

Cihâd Dersleri Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN Şu anda Irak ta, Suriye de Abdullah Azzâm gibi birinin eksikliği çekilmektedir. Cihâdın mânevi komutanı olacak, mücâhidleri yetiştirecek, eğitecek birine ihtiyaç var. Merhum şehid, işte böyle birisiydi. iz, böyle mübârek birisinin kitaplarını okumanızı tavsiye ediyoruz. Yazımızın başlığını teşkil eden Cihâd Dersleri ibâresi, rahmetli şehid Prof. Dr. Abdullah Azzâm ın Türkçeye tercüme edilmiş bir kitabının ismidir. Asıl adı Fî Zilâli Sûreti t-tevbe olan bu kitap Türkçeye Tevbe Sûresi nin Gölgesinde Cihâd Dersleri olarak tercüme edildi. 1996 yılında, urûc Yayınları tarafından neşredilen kitabın, benim elimde ikinci baskısı var. Elimdeki ikinci baskı, 1997 yılında yapılmış. elli ki, kitabın ilk baskısı bir yıl içinde tükenmiş ve hemen ikinci baskısı yapılmış. Demek ki, o yıllarda bu kitap okunuyor ve elden ele dolaşıyordu. izim insanımız, Abdullah Azzâm ı Afgan Cihâdı nda Rahmân ın Âyetleri isimli kitabıyla tanıdı. Seksenli yıllardaki Zaman gazetesi tarafından okuyucularına bir kitapçık şeklinde hediye olarak verilen bu güzel eserin sonradan tam tercümesi yapıldı. Dünyanın birçok diline tercüme edildikten sonra Türkçeye tercüme edilen bu kitap, çok oku- 4 Eylül

yucu buldu; çok okundu. Afgan Cihâdı nda cereyan eden ve bu kitapta yer, zaman ve şahıslar gösterilerek anlatılan kerâmetleri, ilâhî yardımları yıllarca derslerimizde, sohbetlerimizde, vaazlarımızda anlattık. İnsanımız, bu anlatılanları göz yaşları içerisinde dinledi; sevdikleri Afganlıları daha çok sevdi ve onlara her zaman duâ etti. Abdullah Azzâm, bu kitabı ile Afgan cihâdını bütün dünyaya tanıttı ve her tarafa duyurdu. Afgan mücâhidleri ile yakın bir diyaloğu olan Abdullah Azzam, bu kitabı yazarken hadis ilmindeki senet ve metin tekniğini kullandı. Olayları anlatırken bu olayı kimden dinlediğini, olayın meydana geldiği yeri ve zamanı da kaydetti. Ruslarla yapılan bu şanlı cihâdda meydana gelen Hâriku l-âde olayları canlı olarak okuyucunun gözünün önüne getirdi. Kitabı okuyan birçok okuyucu, olayları yerinde görmek ve cihâd rûhunu teneffüs etmek ve yaşamak için o topraklara gitti. Gidenlerin bir kısmı şehid oldu, bir kısmı da gâzî olarak ülkelerine döndü. Afgan Cihâdı nı bütün dünyaya taşıyan, yazdığı kitapları okuduğumuz zaman bizi Afgan dağlarına götürüp oralarda dolaştıran, cihâdın o güzel kokusunu bize teneffüs ettiren bu güzel adam kimdi? iz, daha önce Afganistan a bir arkadaş grubu ile birlikte giden ve hâtıralarını akıcı bir dille kitaplaştıran Erdem ayazıt ın İpek Yolu ndan Afganistan a isimli kitabını okumuş ve Afgan Müslümanlarını çok sevmiştik. Daha sonra, Mâverâ dergisinde Afganistanlı Meral Mârûf un, cihâdla ilgili mektuplarını okumuş kendimizi cihâdın içinde bulmuştuk. Öyle ki, Afgan Cihâd ı hayatımızdan bir parça, Meral Mârûf da evimizden gurbete çıkmış biri gibi olmuştu. Derginin her sayısını elimize aldığımızda ilk olarak gurbetteki evladımızdan gelen mektubu okurduk. u hanımefendi kızımızın Dullar Kampı ve Hicret Günleri isimli kitaplarını evimizdeki çocuklarımızla birlikte gözyaşları içerisinde okur ve ekmeğimizi bu güzel insanlarla paylaşırdık. Afgan Cihâdı nı desteklemek her birimizin boynunun borcu olmuştu ve ümmet olarak bu borcu yerine getirmiştik. Erdem ayazıt ın ve Meral Mârûf un kitapları bizi bu uğurda yetiştirmişti. Abdullah Azzam ın eserleri de bizi her şeyimizle alıp Afganistan a götürdü. Evet, kimdi bu zat? Kitapları ile kalbimizdeki îmanımızı coşturan bu güzel insan kimdi? Eserleri ile bizi etkileyen, kitaplarını okurken kendisini bize sevdiren bu gönül dostu kimdi? Prof. Dr. Abdullah Azzâm, 1941 yılında Filistin de doğdu. 1966 yılında Şam Üniversitesi Şerîat Fakültesini bitirdikten sonra Ürdün ün başkenti Amman da lise öğretmenliği yaptı. 1967 yılında atı Şerîa ve Mescid-i Aksâ nın, Yahûdiler in eline geçmesinden sonra, Filistin için bir şeyler yapması lazım geldiğine ırakın artık ruhsuz insanların kitaplarını okumayı. Eylül 5

inanan Abdullah Azam, 1969 yılında Müslüman Kardeşler in Mücâhidler birliğine katıldı. O yıllardaki savaşlarda gâlip gelen Yahûdiler in, Müslümanları alay konusu yapmaları ve onları küçümsemeleri ona ağır geldi. Katıldığı cihâd faâliyetlerinin yanında ilmî çalışmalarını da devam ettirdi ve Fıkıh Usûlü nden mastır yaptı. 1973 yılında Kâhire de doktorasını tamamladı. Şam Üniversitesi Şerîat Fakültesi ni pekiyi dereceyle bitirmiş olan Abdullah Azzâm, doktorasını da birinci şeref derecesi ile tamamladı. 1973-1980 yılları arasında Ürdün Üniversitesinde öğretim üyeliği yaptı. İslâmî çalışmalara katıldığından ve destek verdiğinden dolayı, Ürdün Genel Askerî Hâkimi nin kararı ile 1980 yılında üniversiteden uzaklaştırıldı. 1981 yılında, Cidde de Melik Abdülaziz Üniversitesi nde çalışmaya başladı. Daha sonra, ülkeleri Ruslar tarafında işgal edilen ve Ruslar a karşı cihâd bayrağı açan Afgan Müslümanlarına daha yakın olmak maksadıyla Pâkistân ın İslâmâbâd şehrindeki Uluslararası İslâm Üniversitesi nde çalışma talebinde bulundu ve bu üniversitede çalışması kabul edildi. 1984 yılında da bu üniversiteden kendi isteği ile ayrılarak, Afgan cihâdına eğitim müsteşarı oldu. ütün çalışmasını bu işe hasretti. Cephedeki ve cephe gerisindeki mücâhidlerin ve bu mücâhidlerin çocuklarının dînî eğitimlerini üstlendi azı Arap Müslümanlar ile birlikte, Mücâhidlere Hizmet ürosu nu kurdu. undan sonra Afgan cihâdına hizmet doğrultusundaki çalışmalarına hız verdi. Afganistan a gelen Arap mücâhidlerin büyük çoğunluğu bu büro etrafında toplandılar. u büro, Afganistan daki bütün mücâhidler arasında bir çok öğretim, eğitim, askerî, sıhhî, sosyal ve haberleşme dallarında hizmetler yapmıştır. Kendini her şeyi ile Afgan cihâdına vakfeden Abdullah Azzam, Kasım 1989 da, İslâm düşmanları tarafından kurulan hâin bir pusu sonucu, iki oğlu ile birlikte şehid edilmiştir. Yüce Allah, bu güzel insanların şehâdetlerini kabul eylesin! (Âmin). ir üniversite hocasının, üniversitedeki görevinden istifa ederek cephedeki cihâda fiilî olarak katılması, bu asırda herkese nasib olmayan bir şereftir. Abdullah Azzam, İslâm birliğine, Tevhîde, ümmet şu- aşta Filistin olmak üzere, bütün cihâd cephelerinden haberdâr olmamız ve oralarda cihâd eden kardeşlerimizi desteklememiz her birimizin boynunun borcudur. Haydi, hep birlikte bu borcumuzu yerine getirelim! 6 Eylül

uruna, cihâda gönül vermiş; yüce Allah a ve cennete âşık bir Müslümandı. Âşık olduğu değerlere ve mekânlara da kavuştu. Zaten gerçek âlimler, Allah a ve Allah dâvâsına âşık olan seçkin insanlardır. Onlar dünya makamlarını, dünya menfaatlerini istemezler; dünyanın peşinde de koşmazlar. Dünya onların peşinde koşar, ona da yüz vermezler; ellerinin tersiyle iterler. Çünkü bilirler ki, dünya ve içindekiler, cennetin yanında hiç hükmündedir. devamlılığa katılacağız. Aziz okuyucularım ve özellikle sevgili gençler! Size, Abdullah Azzâm ın kitaplarını bulup okumanızı tavsiye ederim. Cihâdı yaşayan, cihâdın içinde olan bir âlimin kitabı okunmaz mı? Onlar, hem cihâd etti hem kitap yazdılar; biz okumaktan aciziz. öyle olur mu? Onların kitaplarını okumamız, onlarla beraber olmamız, onların cihâdını devam ettirmemiz demektir. Hz. Peygamber efendimiz, Cihâd, kıyamete kadar devam eden bir ibâdettir. (uhârî, Cihâd 44) buyurmaktadır. iz de dünyanın değişik yerlerinde devam eden cihâd hareketleriyle ilgilenerek ve bilgilenerek bu Cihâd, kıyamete kadar devam eden bir ibâdettir. Irak ve Suriye de olanlar, Filistin ve Çeçenistan da olan olaylar, hepimizi üzüyor. Müslümanların topraklarının gayr-i müslimler tarafından talan edilmesi, iffet ve namuslarının çiğnenmesi, mukaddes beldelerin topa tutulması hepimizi kahrediyor. Şu anda Irak ta, Suriye de Abdullah Azzâm gibi birinin eksikliği çekilmektedir. Cihâdın mânevi komutanı olacak, mücâhidleri yetiştirecek, eğitecek birine ihtiyaç var. Merhum şehid, işte böyle birisiydi. iz, böyle mübârek birisinin kitaplarını okumanızı tavsiye ediyoruz. ırakın artık ruhsuz insanların kitaplarını okumayı. ürûc yayınları da bir kampanya başlatıp bu kitabı güzel bir baskı ve uygun bir fiat ile okuyucuya ulaştırırsa çok iyi olur. aşta Filistin olmak üzere, bütün cihâd cephelerinden haberdâr olmamız ve oralarda cihâd eden kardeşlerimizi desteklememiz her birimizin boynunun borcudur. Haydi, hep birlikte bu borcumuzu yerine getirelim! Eylül 7

Kudüs Ziyareti Yahudi-Mescid-i Aksa ve Türkiye den eklenenler... Yrd.Doç. Dr. Ramazan ŞAHAN Kıymetli okurlar! Geçen yaz 20 Haziran 2013-20 Eylül 2013 tarihleri arasında, YÖK aracılığı ile Muş Alparslan Üniversitesi nden Ürdün deki Amman Üniversitesi ne, araştırmacı misafir öğretim üyesi olarak ziyarete gitmiştim. Fakat anlayamadığım bir şey var... Filistinliler bunları kabullenmiş gibi... Sorduğum zaman; Kimisi; Hayır çaresiziz diyorlar... Kimisi; Ağlamaktan başka ne yapabiliriz ki??? diyorlar... Orada görüp yaşadığım bazı olayları facebook, internet vb. iletişi araçları vasıtasıyla dostlarla paylaştım. Hatta bir dergide Ürdün Hatıraları diye bir yazı da yazmıştım Onların tamamını bir kenara bırakarak, Ramazan ayramı nda dört arkadaşla birlikte ziyaret ettiğim Kudüs ve Mescid-i Aksa ya dair izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum Geçen yıl 2013 yaz mevsiminde Ramazan ayramı Perşembe gününe denk gelmişti. Dolayısıyla biz Çarşamba günü giderek hem ayram namazını hem de Cuma namazını Kudüs teki Mescid-i Aksa da kılma fırsatımız olmuştu. Nihayet Cumartesi günü de tekrar Ürdün e dönmüştük. Kudüs te 8 Eylül

gördüğüm, hissettiğim bazı olayları tekrar Ürdün e dönünce kaleme almış, facebook sayfamda da paylaşmıştım İşte o hatıralarımı biraz daha derli toplu olarak burada sizlerle paylaşmak istiyorum: Artık Ürdün e döndüğüme göre inşallah başıma bir olay gelmez, rahatça yazabilirim diyerek oturdum klavyenin başına. Kudüs e doğru yola çıkarken, acaba Mescid-i Aksa da ayram Sabahı diye bir şiir yazabilir miyim? diye düşünüyordum ama şiir öyle hııı deyince gelebilecek bir şey değildir? Zorlamakla olmaz, ruh lazım, duygu ve coşku lazım... Kısacası öyle bir şiir yazamadığım için üzgünüm Hâlbuki gördüğümüz nice lüzumsuz olaylara, dağa taşa, kurda kuşa nice şiirler yazabiliyoruz ir kere daha sınırlardan içeri girmeden İsrail, Siyonizm ve Yahudi zihniyeti kendini hissettiriyor, gücünü göstermeye çalışıyor... Moralinizi bozuyor... Kendinden bahsettirmeye çalışıyor... Şu an belki de farkında olmadan İsrail in reklamını yapmış oluyorum, Yahudi nin işine yarayacak en küçük bir iş yaparsam Rabbimden af diliyorum... Mesela adamlar gümrük girişinde tamamen kafalarına göre istedikleri gibi istediği eşyanızı arıyorlar... irinin pasaportunda tehlikeli bir şey varmış gibi el koyuyor, siz de; İnşallah bir sorun çıkmaz... diye dua etmeye başlıyorsunuz... irinin çantasını didik didik arıyorlar... irinin de sadece cebindeki bir kağıdı çıkartıp unda ne yazıyor, ne amaçla yazdın? diye soruyorlar... Siz de oh beee Çantadan yırttım, kurtuldum diye seviniyorsunuz... unu gidip öyle bir anlatıyorsunuz ki herkes İsrail sınırına yaklaşınca kendine bir çeki düzen veriyor... Kimilerini beş saat bekletiyorlar... Siz iki saatte sınırı geçtiyseniz bunu başarı sayıyorsunuz... Acaba bizim ülkemizde böyle bir uygulama var mı? Ya da sırf bunlara mahsus olacak tarzda ne tür işlemler, işler yapılabilir, ilgililer duyarsa ilgilenmelerini bekleriz... Neyse çeşitli sıkıntı ve badireleri atlattıktan sonra gümrüğü geçiyor, oradaki dolmuşlara atlayarak Kudüs e varıyorsunuz Kudüs e gittiniz... Mescid-i Aksa ya gireceksiniz... Kapıda Filistin asıllı bir asker ile Yahudi bir askeri yan yana görünce zaten beyninizden vuruluyorsunuz... u ne samimiyet???!!! u ne iş???!!! Zaten hemen her köşede İsrail askerlerini görüyorsunuz... Size iz buralardayız, bizim merhametimize göre Mescid-i Aksa ya girebilirsiniz hissini veriyorlar... Girişte bir de size Her seferinde Müslüman mısın? diye sormazlar mı, insanın çok fena zoruna gidiyor... Ama yapacağınız fazla bir şey yok Yutkunup duruyorsunuz Filistinlilerin yerlilerini özellikle 40 yaşının altındakileri Mescid-i Aksa ya sokmuyorlar... aşka şehirlerden gelenler Yahudi nin merhametine ve Kimisi, olayları basının abartması diye düşünüyor... Kimisi Türk olduğumuzu anlayınca Niçin buraları terk ettiniz? diye sitem ediyor... Kimisi de u iş içerden olmaz, tarih boyunca Kudüs ü hep dışarıdan gelenler kurtardı... diyor, yine dışarıdan bir şeyler bekleniyor ve özellikle de Türkiye den diyorlar... Eylül 9

müsaadesine göre içeri girebilir... azı Filistinliler ellerinde bir belge, vize gösterdiler... ir aylığına girebiliyorlar... u da ayrı bir acı... Ramazan ayında Her Cuma ve Kadir Gecesi 40 yaşının üzerindekilere müsaade etmişler... Adam Mescid-i Aksa ya 5 kez girdim... diye seviniyor... Elin Yahudisi senin beş tepsi baklavanı çalmış, gasp etmiş sana da iki dilim kırıntı veriyor diye sen bunu ikram sanıyorsun... Ramazan ın son 10 günü itikafa müsaade etmişler... Diğer zamanlar belli saatlerde açılıp kapanıyor, belli kişiler giremiyor... Filistin topraklarıyla sözde İsrail toprakları iç içe... Ama sınırın nerede başlayıp nerde bittiğine tamamen İsrail karar verebiliyor... Gidiyorsun, bir anda karşına bir gümrük çıkıyor... ir anda karşına bir duvar çıkıyor... Ne oldu? diye soramadan, Dur kontrol var, buradan o yana geçemezsiniz veya benden izin almalısınız... diye zaten durum kendini gösteriyor. Özellikle İsrail pasaportu taşımayan Filistinliler giremiyorlar Mescid-i Aksa ya... Yusuf isminde yeni tanıştığımız bir abinin evine gittik... Adamlar bizi hiç tanımıyorlar ama Türk, Türkiye den dedin mi Filistinliler can atıyorlar... Yapılan ikramlar, hizmetler apayrı bir konu... Arefe ve ayramını adam bize ayırdı... Şimdi yiyip içtiklerimizi anlatmayalım... Ama adam gelip bizi Mescid-i Aksa dan alamadı... Hanımıyla çocuğu gelip alabildiler... Neden? Çünkü onlar İsrail pasaportu taşıyorlar... Acaib işler... ayramın 2. günü öğleden sonra bu Yusuf Abiyle eytu l-lahm ve el-halil denen iki kente gittik... eytu l-lahm da hani şu bizim Hz. Ömer in gelip Kudus ün anahtarlarını teslim aldığı meşhur bir kilise var... Hz. İsa nın beşikte iken konuştuğu rivayet edilen kilise... ir de orada daha sonra Hz. Ömer adına yapılan bir cami var... Orada ikindiyi kıldık... Oradan çıkıp el-halil kentine gittik... Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup ve eşlerinin medfûn bulunduğu mağaranın üzerine yapılmış bir camii var... Halilurrahman Camii... Ama Yahudi oraya da hakim... Girişte yine Yahudi bayrağı ve askerleri var... ir de camide Müslümanlara belli bir yer tanımışlar, diğer tarafları Yahudi ye ait... İçinde top bile oynuyorlarmış... Ama anlatacağım asıl mesele bu değildi... izi buraya o bahsettiğim Türk Dostu Misafirperver, Cömert Arap Yusuf Abi götürdü... Fakat adam Perşembe sabahı ayram a gittik... Dünyanın değişik ülkelerinden insanlar gelmiş... Fransa dan, Sudan dan, Endenozya dan, Kore den, Güney Afrika dan... epey insanla tanışıp, görüştük... Türkler neden az?! diyorlar... Hani nerdesiniz?! diyorlar... Osmanlı nerede?! diyorlar... 10 Eylül

belli noktalardan geçemediği için yarım saatlik yolu değil de iki saatlik dağ yollarını tercih etmek zorunda kaldı... Yine yolda urası Filistinlilere ait... derken birden karşımıza bir yer, yol veya bir mekân çıkıyor... urayı İsrail istediği zaman kapatıyor... diyor... Eeee Hani Müslümanlara aitti?! diye sorunca, Ama kontrol onlarda diyor. Aman Allah ım! Gel de çıldırma Ya Rabbi... Yol boyu değişik yerlerde değişik villalar görüyoruz... u ne? Müstavtane... Yani Yahudi nin azar azar yurt edindiği, işgal ettiği, kendine ayırdığı bölgeler... Yahudi nin nüfusu yeterli değil yaaa... azar azar ilerliyor... ir de suyu birden, tamamen kesmiyor, kediyi döverken kapıyı aralık bırakıyor... Sindire sindire yediriyor... Suratına dalmasından veya dünyada belki insaf sahibi birilerinin ayıp oluyor yahu demesinden de çekiniyor galiba... Ama 10 yıl sonrası hiç iyi değil... Yahudi nin bir duvar sistemi var... Şehrin her tarafına duvar örüyor... Uzaktan bakınca boz yılan gibi إ ى ر و ر اء أ و ذ و م ن. Onlar sizinle toplu durumda savaşmazlar, ancak sağlam kaleler içinden veya duvarların arkasından sizinle savaşmak isterler. Kendi aralarındaki çatışmaları pek şiddetlidir. Sen dışardan onları birlik içinde sanırsın. Halbuki kalpleri darma dağınıktır. öyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan, düşünmeyen bir güruhtur. (Haşr 59/14.) gözüküyor... Tam Yılan yani... u duvarları da adım adım ilerliyor... Filistinliler duvarın içine giremez ama Yahudi ye sınır yok tabii... u duvar bize Haşr suresi 14. ayeti hatırlatıyor. u âyeti tefsirlerden de okuyabilirsiniz ama bir de şu an yapılan savaşlarda İsrail in korunma ve savunma sistemini göz önünde bulundurarak bir okusanız acaba size neleri hatırlatıyor? Eylül ir de bu sözde, Müslümanların oturduğu, Yahudi nin karışmadığı bölgeler var yaaa... Oraların emniyeti, askeri, polisi yine Yahudi ye ait... azı yerlerin vergisini güya Filistin Sultası topluyormuş... Ama Müslümanların oturduğu yerler bir kere oturulabilecek gibi değil... Kapıda doğru düzgün asfalt yok... Mahalleler çöplük içinde... Yahudi villada otururken Müslümanlar kocaman köy gibi apartmanlarda oturuyor... Tabii kontrolü de kolay oluyor... Yahudi, kendine 11

has gördüğü yerleri pırıl pırıl yaparken Müslümanlığı hissettirecek yerleri kasten ihmal edip Müslümanları bakımsız, pis ve aşağılık gösteriyor... Çünkü her şey onun kontrolünde... Mescid-i Aksa nın çevresi de öyle... Sanki her taraf çöplük gibi... Hani Müslümanların ibadet yeri işte böyle yani!!!... Fakat anlayamadığım bir şey var... Filistinliler bunları kabullenmiş gibi... Sorduğum zaman; Kimisi; Hayır çaresiziz diyorlar... Kimisi; Ağlamaktan başka ne yapabiliriz ki??? diyorlar... Kimisi, olayları basının abartması diye düşünüyor... Kimisi Türk olduğumuzu anlayınca Niçin buraları terk ettiniz? diye sitem ediyor... Kimisi de u iş içerden olmaz, tarih boyunca Kudüs ü hep dışarıdan gelenler kurtardı... diyor, yine dışarıdan bir şeyler bekleniyor ve özellikle de Türkiye den diyorlar... Kudüs e varır varmaz Çarşamba günü öğlen gidip bir otele yerleştik... Tabii ikindiyi hemen Mescid-i Aksa ya gidip orada kıldık... Kubbetü s-sahra ve Mescid-i Aksa yı görünce heyecanlanmamak elde değildi... İnsan duygulanıyor... Ama yavaş yavaş Dönüp otele geldik... Sabah namazını yine Mescid-i Aksa da kıldık ve kahvaltıdan sonra da dönüp Ürdün e geldik... Ama gümrükten çıkışta Yahudi bizden 58 Dolar aldı... işin gerçeğini öğrenince moraller iyice bozuluyor... Yahudi nin kontrolünde Mescid-i Aksa yı ziyaret ettiğinizi anlayınca öfke ve gadap damarlarınız kabarıyor... Arefe günü Filistinli erkeklere tamamen yasaklanmış... Kubbetu -Sahra denen Sarı Kubbeli yer kadınlara tahsis edilmiş, güya Yahudi ikramda bulunuyor... Mescid-i Aksa denilen camii de erkeklere tahsis edilmiş... İkindiden sonra Filistinli Abi nin evine gittik... u Yusuf Abi nin evi İsrail in her tarafa ahtapot gibi sardığı surun dışında olduğu için yatacağımız otele gece geç vakitlerde gelebildik... Tabii giriş çıkışlarda sıkı kontroller var, pasaport ve vizeniz yanınızda olmalı... Otele dönerken gece saat: 24:00... Tüm Kudüslüler ayakta... Sanki ayram varmış gibi sabahki bayrama hazırlık yapıyorlar... Sabaha kadar ses ve alış veriş bitmedi... Perşembe sabahı ayram a gittik... Dünyanın değişik ülkelerinden insanlar gelmiş... Fransa dan, Sudan dan, Endenozya dan, Kore den, Güney Afrika dan... epey insanla tanışıp, görüştük... Türkler neden az?! diyorlar... Hani nerdesiniz?! diyorlar... Osmanlı nerede?! diyorlar... Ama hatibin okuduğu hutbe çok yavandı, hiç de bizim beklediğimiz, yer yerinden oynayacak, gündemi sarsacak konuşmayı yapamadı... izim Milli Şeflik (Tek Parti) Dönemi gibi insanlar 12 Eylül

sindirilmiş... Neyse bayram namazından sonra otele gelip epey dinlendik, öğle namazını tekrar Mescid-i Aksa da kıldık... Sonra yemeğe, yemekten sonra da eytu l-lahm ve el-halil denen iki kente gittik... Perşembe günü de öyle geçti... Cuma günü sabah namazında Rafet isimli bir Arap arkadaşla tanıştık... Genç, 31 yaşında ama ne kültürlü, nasıl bilgili... Hayran kaldım... O bizi gezdirecekken kapı çıkışında Samir Siyam isimli sakallı bir başka öğretmen arkadaşla tanıştık... u iki ismi özellikle veriyorum... Rafet adlı genç Mescid-i Aksa nın etrafında bulunan, Kanuni Süleyman Dönemi nden kalma surların içindeki evlerden birinde oturuyor... Ahhh Osmanlı Ahhh!!!... Mescid-i Aksa nın etrafına surlardan bir şehir yapmış... Mescid-i Aksa kolay kolay yıkılıp işgal edilmesin diye sanki çevresini muhafaza altına almış... Ama gerçekten etrafında tam bir Osmanlı Şehri inşa edilmiş... u diğer Samir Siyam adlı öğretmen de Mescid-i Aksa da gece bekçiliği yapıyor... Mescid-i Aksa üzerine çalışmaları var... Kendi hazırladığı çok güzel haritalar var... ize de hediye etti el-hamdü lillah... eraber gittik tam da Mescid-i Aksa nın karşısındaki Zeytun Dağına çıkıp oradan sabah güneş doğarken Kudüs ü ve Mescid-i Aksa yı seyrettik... Samir Öğretmen çok şeyler anlattı... Yahudi nin alttan tüneller kazarak Mescid-i Aksa yı çökertip yerine Heykel denen farklı bir bina yapmayı planladıklarını anlattı ve her kareyi tek tek gösterdi... İşte o arada Kudüs ün Mescid-i Haram dan da itinaya muhtaç olduğunu söyledi... Hepsini burada anlatamam ama Eylül bu arkadaş bir de öğleden sonra çocuklara öğretmenlik yaptığını söyledi... Sizin üç çocuğunuz olsa üçünü de aynı derecede seversiniz amma hasta olanına daha çok ihtimam gösterirsiniz. İşte Kudüs böyledir Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksa Müslümanların üç göz bebeğidir amma şu an Kudüs düşman işgalinde ezilmekte olduğu için Müslümanların buraya daha çok önem vermesi gerekir Şu bir gerçek ki tarih boyunca Kudüs kimin idaresinde ise onlar dünyaya hükmetmişlerdir. Müslümanlar ne zaman Kudüs e sahip olurlarsa işte o zaman yeniden dünyaya hükmedebilirler Siyam Samir Öğretmen Yahudi nasıl müsaade ediyor? dedim... Ediyor amma gelip moralimizi bozuyor dedi... Çocuklara u hocalara çok güvenmeyin, dikkatli olun... diye telkinlerde bulunuyormuş Yahudi... Sanki bir zamanlar benim ülkemde daha beter eziyetler olmuyor muydu? Kur an okutan hocalar dipçiklerle ezilmedi mi? İmam Hatip Liseleri nin önlerinde başörtülü bacılarımız az mı eziyetler çektiler Yahudi yine bayağı insaflıymış Sadece moral bozuyor... Epey gezip bilgi aldıktan sonra Cuma öğlene kadar Kenisetü l-kıyame denen Kiliseyi ve Ağlama Duvarı nı (Haitu l-mebkâ) gezdik... Kilise de yaşlı 13

bir kadın bizim bir arkadaşı yakaladı... Nasıl bilgiler veriyor... ir saat bizden ayrılmadı... Şu bizim Emine Şenlikoğlu ndan, Şule Yüksel Şenler den daha ihlaslı yani... Kadının hiç bir resmi görevi yok... Ama samimi bir Hristiyan ize göre kâfir... Fakat Neredeyse bizi vaftiz yapacak... O kadının samimi çaba ve gayretini görünce Hey gidi heyyy... dedim.. Erkek ve Müslüman olsa tam Süleymaniye ye imam olacak kadın... Gelen bütün turistleri Müslüman yapar... Sonra ağlama duvarına gittik... O Yahudiler Tevrat a kapanıp nasıl da ağlıyorlar... Kadın erkek ağlama yerleri bölmelerle ayrılmış... Haremlik-Selamlık var yani... Herhalde Müslümanları Kudüs ten temizleyemediklerine, Mescid-i Aksa nın yerine Heykel Mabedi ni yapamadıklarına, 2013 yılı olmuş hala Nil den Fırat a hâkim olamadıklarına ağlıyor ve Yahova dan af diliyorlardır... izim bazı Müslümanlar da aynı hareketi Müslümanlarda görse bağnazlık diyor, Eyüp Sultan da heyecanlanan Müslümanlara şirke düştü diyorlar... Ama Yahudi yi görünce Adam dinine ne kadar da bağlı... diye övgü yağdırıyorlar... u Ağlama Duvarı öyle Hz. Süleyman dan filan kalma değilmiş... İnsanları kandırmak için sonradan yapılmış, 50-60 yıllık bir mazisi varmış yani... Hatırlarsınız Hani bizim bazı generaller de orada samimi bir şekilde ağlamışlardı... Ama el-hamdü lillah biz ağlamadık, sadece seyrettik ve ibret almaya çalıştık tabii ki... Sonra gelip Cuma yı Mescid-i Aksa da kıldık... Tevbe edip af diledik... Ama yine beklediğim konuşma yoktu... Cumadan sonra biraz önce bahsettiğim Rafet adlı genç Arab ın evinde yemek yedik... Tek odalık bir yer... Oturacak sandalyesi yok... Ama nasıl misafirperverler... izde olsa evin hanımı koltuk takımını, mutfak eşyasını yenilemeden, taksitleri bitmeden misafir kabul etmez... Oradan çıkıp Mescid-i Aksa nın yanındaki Sahabe kabirlerini ziyaret ettik... izim Rafet biraz fanatik, biraz da gırgır... Orada yatan sahabeye seslenerek diyor ki: Ey Übade bin Samit! Hele kalk da Müslümanları gör! Siz kiliseleri kapatıp mescid açmak için buralara kadar geldiniz, şehit oldunuz... Ama bunlar taaa Türkiye den gelip kiliseleri ziyaret ediyolar... 14 Eylül

Eğer bu Ramazan ve ayramda Mescid-i Aksa yı ir milyon insan ziyaret etti de her biri bu kadar para ödediyse... İsrail in bir yıllık askeri malzemesi tamamlandı demektir... u da ayrıca zorumuza gitti... O bir milyon ziyaretçi Müslüman eğer İsrail i ortadan kaldırmaya, oradan çıkarmaya çalışsalardı belki de şimdi vizesiz girecektik oraya... Ayrıca kilisede bize Arapça Kitab-ı Mukaddes hediye etmişlerdi... izim Rafet ona da çok kızmıştı, ama bizi asla yalnız bırakmadı... İkindiden sonra bir başka Arab ın evine misafir olduk... Zaten Kudüs te bir türlü acıkamadık ve kendi paramızla asla yemek yemedik... Çünkü Türkiye den geliyoruz yaaa... Herkes yemeğe davet ediyor... Yatsı namazından sonra tekrar sabahki Rehber Samir Siyam ın evine gittik... ize Kudüs le ilgili kendine has müze ve fotoğrafları gösterdi... Dönüp otele geldik... Sabah namazını yine Mescid-i Aksa da kıldık ve kahvaltıdan sonra da dönüp Ürdün e geldik... Ama gümrükten çıkışta Yahudi bizden 58 Dolar aldı... Eğer bu Ramazan ve ayramda Mescid-i Aksa yı ir milyon insan ziyaret etti de her biri bu kadar para ödediyse... İsrail in bir yıllık askeri malzemesi tamamlandı demektir... u da ayrıca zorumuza gitti... O bir milyon ziyaretçi Müslüman eğer İsrail i ortadan kaldırmaya, oradan çıkarmaya çalışsalardı belki de şimdi vizesiz girecektik oraya... Eğer anlatabildiysem Kudüs gezisi bu kadar... Tabii bu kısacık yazımızda Yahudi nin arkasına saklanacağı Garkad ağacından, yine ancak arkasından savaşabileceği Taş Duvar dan bahseden hadisi, İsra suresinde dikkat çekilen Mescid-i Aksa yı ve Yahudi nin sürekli tahrik edeceği terör olaylarını genişçe anlatmaya yer ve zaman müsait değildir O tür konuları sizin araştırmalarınıza bırakarak sözümü şu şekilde bitirmek istiyorum: Dikkat!!! Ey Müslümanlar... Ey Türkiyeliler ve Türkçe bilenler... Kudüs esaret altında... ana kocaman bir günaydın! ama size de bir ricam var!!! u yazıyı beğendiyseniz aynısını facebookta da paylaştım Paylaşın, çoğalsın... Etkili ve yetkili insanlara duyurun... izim, sabah kahvaltısında çıkan peyniri dert edinecek vaktimiz yoktur... Yahudi günden güne sinsi sinsi genişliyor... Kendini dünyaya normal bir devletmiş gibi tanıtıyor ama alttan alttan fare gibi Kudüs ün altını oyuyor, Müslümanları kemiriyor ve sömürüyor... Teoder Herzel in planlarına göre; 1923 te Osmanlı Devleti ni yıkıp hilafeti kaldırdıktan sonra, 1947 de Filistin ve Ürdün ü ayırıp, 1948 de İsrail i kurmuşlar... Halkın seçtiği Mursi nin düşürülüp Mısır ın karıştırılması, Türkiye de Taksim deki Gezi Parkı gibi olayların hikmeti Kudüs Gezisi nden sonra daha iyi anlaşılıyor... Lütfen uyanmak ve uyarmak ne demekse onu yapalım... enim anlatamadığım kısımları da başkaları tamamlar inşallah... İnternette chat (lüzumsuz sohbet) yapmak yerine Kudüs ü araştıralım, okuyalım, soralım, lütfen boş durmayalım... Allah a emanet olunuz... Selam ve dua ile Eylül 15

Hakikî URHAN Ahmet YAŞAR ismillah, Elhamdülillah, Vessalatu ves selamu ala rasûlillah İnşallah dergimiz urhan bu vazifeyi hakkıyla yerine getirerek okuyucu ve yazarlarını nur akan oluğun altına getirip kirlenmiş düşüncelerimizi kelime-i tevhidin nuru ile tenvir edip, beşeri düşüncelerin bütününü kalplerimizden söküp atarak vaad edilen kurtuluşa kavuşarak hesap gününe alınları ak olarak gidebilirler. Allah Zülcelâl vel kemal Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin celâl-i zatına, kemal sıfatlarına layık hamd ü senalar olsun ki; kâinatın her zerresini, her küresini, her canlısını, her ölüsünü ve bilcümle valıklarını, güneşin yüzünde yüzen zerrecikleri dahi bir burhan olarak yaratmış olduğu inancını kalbimize yerleştirip yakin mertebesine çıkarmalıyız. u burhanlardan bir zerreciğin hareketini izah etmek için her ne kadar beşeri gücümüzün yetmeyeceğini bilsek de, Allah Teâlâ nın ihsanı olan ilimlere güvenerek urhan ismi ile isimlenmiş olan dergimizde bir yazı yazmayı Allah Teâlâ nasip buyurmuştur. İnşaallah Rabbimiz bu yazımızda bizlere burhan ismine uygun uyarılarda bulunmayı, okuyucularımızın da bu ikazlarımızı anlayıp, dinle- 16 Eylül

yip yaşama gayretinde olmalarını (tasdik etmelerini) nasib eylesin. urhan, her şeyi olduğu gibi âşikare çıkarıp ispat eden bir delilin ismidir. Mahlûkatın her hangi bir şeyi, bir varlığı, zerreleri ve kürreleri ispat edecek bir delil olsa da yine aslına uygun hakiki bir burhan değildirler. Hakiki burhan kâinatı yaratan, Zat-ı ecel ve a lâyı ispat eden delillerdir. Gerçek burhan, aslı itibariyle hak olan delillerdir. Onun için urhan Dergisi nin maksadı ve asıl gayesi Allah Zülcelâl ı ispat eden ve zerreler adedince var olan delillerden bahsetmektir. u gaye peşinde olduğu için de isminin urhan oluşu isabetli olmuştur. Allah Teâlâ insanoğlunu yaratmadan önce kainatı zahiren ve batınen, zerresinden kürresine yaratmasının hikmet ve sebeplerinin birisi de bunların her birinin yaratıcısının varlığının burhan ı, ilminin, iradesinin, kuvvetinin, kudretinin ve kemalat sıfatlarının bütününün delilli olmasıdır. u delillerle Allah Zülcelalı tanıma yolu olan burhan larla seyre, seyr-i ilellah denmiştir. Yani Allah giden yoldaki yolculuk yani marifetullah yolculuğu ilmi bir yolculuktur. u ilmi yolculuğa çıkılınca önümüze sebepler perdesi çekilmiştir. urhan a, sebeplere kadar gidip, sebeplerin gölgesi altında kalanlar çoktur. Sebeplere kadar gidemeyip mahrum olanlar da çoktur. Fakat yalnızca sebepleri aşan kullar dünya ve ahiretin bahtiyar kullarıdır. Kulluk yarışını kazanan kulların zahir ve batınlarının tertemiz olup Allah katında bütün sebeplerden arınmış, yıkanmış, nurdan yaratılıp nur topu gidi dünyaya gelmiş gibi olur. Onun için bu yolculuğa giren insanlar muhakkak sebep perdelerinden kurtulmalıdırlar. ilmelisiniz ki sebep perdelerinden akan iki oluk vardır. Denilmiştir ki: Ezelden iki oluk akar birinden nur birinden kir u delillerle Allah Zülcelalı tanıma yolu olan burhan larla seyre, seyr-i ilellah denmiştir. Yani Allah giden yoldaki yolculuk yani marifetullah yolculuğu ilmi bir yolculuktur. Eylül 17

nuşulan ve dinlenilen sözlerle ve bu gayeler için atılan adımlardır. Evet, Hakk a dayanmayan, Hakk ın sözü olmayan bütün sözler ve fiiller; sebepler perdesinin kir akan oluklarından akmaktadır. Akan bu necasetler öncelikle insanların kalb aynasını kirletir. öylece basiret kaybına uğrayan insan sebepler âlemine takılıp kalır. İnsanoğlu gafleti sebebi ile üç karanlığın içerisinde kalır. Kendi arzusu, başkalarının irade ve arzuları ile konuşulan ve dinlenilen batıl sözler. unlar her an kalbimizi kirletmektedir. Allah Teâlâ Hazretleri her şeyi sudan yaratmışsa da bu kir oluğundan akan pislikler su ile yıkanmakla temizlenmiyor. Şairin dediği gibi sebepler perdesinden iki oluk akar. irinden nur diğerinden ise kir. Muhakkak ki bunları konuşmak anlatmak ve dinlemek çok kolaydır. Acaba nur akan oluğu bulabilen var mı veya bu oluğun altına girip yıkanan kimdir? Kir akan oluğu tanıyıp, oradan akan pisliklerden kurtulabilen var mı? Veya bu oluktan akanlarla kirlenen kimler, bu kirlenenleri görüp onlardan korunabilenler var mı? unun hesabını yapamayan bizler, şimdi kendimize çekilip evvela kir akan, pislik akan oluklardan kurtulmanın gayretinde olmalıyız. ilmelisiniz ki bu kir akan oluklar Allah ın rızasına muhalif olarak ko- u oluktan akan kirleri getirip deryaların içerisine koysak yine pisliklerinden kurtulamazlar ve o deryadan girdikleri gibi pis çıkarlar. Yine zulmette, karanlıkta kalırlar, Hakkı görüp, duymazlar ve Hakk kelamını konuşmazlar. Sebepler perdesini kir akan oluğundan akanların tesirinden kurtulabilmek için sebepler perdesinin nur akan oluğunu araştırmalıyız. O zaman kirlerimizden arınarak kalbimiz tevhid nurları ile parlar ve çıktığımız marifetullah yolunda önümüzdeki en büyük engel olan sebepler âleminin perdelerini aşıp sebepler âleminin ötesine geçerek Hak Teâlâ nın tecelli güneşi ile kalbimiz parlamaya ve etrafını aydınlatmaya başlar. Malumunuzdur ki insan abdestsizlik hallerinden su ile guslederek veya abdest alarak zahiren temizlenir. İnsanoğlu gafleti sebebi ile üç karanlığın içerisinde kalır. Kendi arzusu, başkalarının irade ve arzuları ile konuşulan ve dinlenilen batıl sözler. unlar her an kalbimizi kirletmektedir. 18 Eylül

Ama manevi kirlerden sadece sebepler âleminden akan nur oluğunun altında yani Kelime-i tevhid oluğunun altında yıkanarak temizlenebilirsiniz. ir necaset kuyusuna düşen insanın bir an evvel yıkanarak üzerine bulaşan pisliklerden kurtulmak istemesi veya cünüp olan bir mü minin cünüplükten bir an evvel kurtulmayı istediği veya üzerine bulaşan en tehlikeli pisliklerden olan radyoaktif maddelerden kurtulmayı arzu ettiğinden daha çok mü min kullar kalplerini la ilahe illellahın nur oluğu altında temizlemeyi düşünemezseler, ne kararan kalpleri temizlenir ne de o kalpten ona kainattaki Allah ın varlığını burhanlarını gösterecek bir kapı açılır. unun için evvela düşünmemiz ve bir an dahi olsa aklımızdan çıkarmamamız gereken husus; sırlar perdesinin birinden nur diğerinden kir akan iki oluğunun varlığıdır. Şunu da unutmayınız ki; kir akan oluk beşeri düşünce ve hayat tarzının şekillendirdiği, Allah ın emir ve yasakları ile Resulü nün (s.a.v) sünnetine muhalif söz ve yaşayışlardır. Nur akan oluk ise: Kelam-ı ilahi ile bizlere bildirilen Rabbmizin emir ve yasakları ile bu emir ve yasakları bize hem tebliğ edip hem de yaşararak bildiren Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Rasul-i Ekrem (s.a.v) Efendimizin sünnet-i seniyyeleridir. Rabbimiz bu hususu en onlara, kitabı öğrenip temizlenmeleri için kendilerinden bir Resul gönderdim. buyurarak bizlere bildirmektedir. İnşallah dergimiz urhan bu vazifeyi hakkıyla yerine getirerek okuyucu ve yazarlarını nur akan oluğun altına getirip kirlenmiş düşüncelerimizi kelime-i tevhidin nuru ile tenvir edip, beşeri düşüncelerin bütününü kalplerimizden söküp atarak vaad edilen kurtuluşa kavuşarak hesap gününe alınları ak olarak gidebilirler. Allah ın rahmeti, bereketi ve selamı burhan olan sebepler perdesine takılmayarak hidayet yolunda ilerleyenlerin üzerine olsun. Eylül 19

ayramların süsü: Tekbir Prof. Dr. Ali Akpınar Kısaca tekbirlerle, Allah a karşı büyüklük taslayan şeytan, nefis ve insanlardan olan tüm müstekbirlerin kibir ve istikbarına son verip yegâne güç, kuvvet ve büyüklük kaynağının Allah olduğunu teslim ediyoruz. Ama asıl ve önemli olan tekbir ruhuyla yaşayabilmektir. Tekbir, bayramların süsü ve sevinç günlerinin kutlu sözüdür. Hadiste ayramlarınızı tekbirle süsleyin buyurulmuştur. Nitekim iki büyük bayram olan Ramazan ve Kurban bayram namazlarına tekbirle gidilir ve Kurban bayramı günlerinde her farz namazdan sonra teşrîk tekbirleri getirilir. Temeli tekbirle atılan, açılışı tekbirlerle yapılan bayram günlerini tekbirin ruhuna aykırı densizliklerle geçirmeyelim öyleyse. Oruçla ilgili ayetlerin devamında Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştu: ütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık Allah ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir. (akara, 2/185; Hac, 22/37) Ayette şu hususlar dikkatimizi çekmektedir: Ayette şu hususlar dikkatimizi çekmektedir: Oruç ibadeti de diğer ibadetler gibi belli zamanlarda ve belli sayıda tutulan, kuralları belirlenmiş bir ibadettir. u ibadeti Yüce Allah ın emrettiği şekilde yerine getirebilmek için bu ölçülere uymak 20 Eylül

gerekir. İbadette istenen hedeflere ulaşabilmek için de sayının tamamlanması gerekir. una göre, kendi keyfine göre ibadet zamanı, yeri ve şekli belirlemek ibadet ruhuna aykırıdır, bu şekilde yapılan işlerden ibadet sevabı elde edilmez. Sözgelimi gece oruç tutmak, farz olan orucu Ramazan ayında değil de Muharrem ayı gibi başka bir ayda tutmak, su ve benzeri şeylerin orucu bozmadığını zannetmek, sahur ve imsak saatlerine özen göstermemek yahut Ramazan da bazen oruç tutup bazen tutmamak gibi şeyler oruç ibadetinden beklenen ecir ve sevapların kanılmasına engeldir. Çünkü ayette sayıyı tamamlamamız özellikle istenmiştir. Zaten önceki ayetlerde de sayılı günlerde ve Ramazan ayında oruç tutmanın farz olduğu belirtilmişti. Oruç ibadetini bize emredip onun nasıl ifa edileceğini bize öğrettiği, Ramazan a eriştirip bizlere oruç tutma imkânı bahşettiği için Yüce Allah a şükretmeliyiz. u şükrümüzü de yalnızca O nun için oruç tutarak ve O nu büyükleyerek tekbirlerle göstermeliyiz. ayramda tekbir, oruçtan kurtulduğumuz için değil, oruç ayına, oruç ibadetine kavuştuğumuzun ve o ibadeti yapabildiğimizin sürur ifadesidir. İslam ın Kutlama Sloganı Olarak Tekbir İslam ın Kutlama Sloganı Olarak Tekbir Müslümanların cihat ve zafer narası da tekbirdir. Müslüman mücahitler tekbir naraları atarak düşmana saldırırlar. Tekbir sedaları şeytanın ve İslam düşmanlarının korkulu rüyasıdır. Tekbir sedalarıyla savaşan bir mümin, savaş cephesinde de günahlara dalmaz, savaşta bile haddi aşmaz, taşkınlık yapmaz. Zaferden sonra da asla çılgınlık ve taşkınlık yapmaz. Zira İslam ın savaş hukuku olduğu gibi, zafer kutlamalarının da bir ölçüsü adabı vardır. Çünkü zafer yolunda da, zaferden sonra da en büyük Allah tır, her zaman ve her şartta O nun dediği olur. Tekbir, bir müjde ve muştu sözüdür. Nübüvvetin ilk yıllarında vahyin kesintiye uğraması ardından, Duhâ suresi ayetleriyle yeniden vahiy gelince Peygamberimiz (s.a.v.) tekbirler getirerek sevincini izhar etmiştir. u yüzden Duhâ suresinden itibaren, Kur an ın sonunda yer alan kısa surelere tekbirle başlanır. Çünkü tekbir, gökle yerin birleşmesi, Yaratıcı ile yaratılanın iletişime geçmesi demek olan vahiyle buluşma nimetine karşı gösterilen şükür göstergesidir. Tekbirle vahyin gelişini kutlarız. Zira vahyin her cümlesinde O nun büyüklüğünü hissederiz, O nun insanlığa seslenişindeki büyüklüğünü yaşarız. Aynı şekilde Medine de muhacirlerin ilk çocuğu Abdullah b. Zübeyr dünyaya gelince, Medine sokaklarında Müslümanlar sesli tekbirler getirerek doğumu adeta kutlamışlardır. Yahudiler, Mekke den Medine ye göç eden muhacirlere Size büyü yaptık, artık sizin çocuğunuz olmayacak diye sataşmaktaydılar. Koparılan bu yaygara, Medine havasına alışamadıklarından hasta olan ve ilk sene hiç çocukları olmayan muhacirlerden bazısını etkilemişti. u yüzden muhacirlerin Medine de dünyaya gelen ilk çocuğu Abdullah dünyaya gelince, Müslümanlar bunu, Yahudi kalelerinin yakınlarında getirdikleri tekbirlerle kutlamışlardır. (kz. Asım Köksal, İslam Tarihi, VIII, 311) Evet, Müslümanlar zafer ve sevinç anlarını da tekbirin gölgesinde kutlarlar. Tekbirle yapılan kutlamalarda günah olmaz, işret ve taşkınlık olmaz. Kurban ve Namaz Sloganı Olarak Tekbir Kurban ve Namaz Sloganı Olarak Tekbir Tekbir bir kurban sloganıdır. Adeta o bir kurban bıçağıdır. Zira kurbanlar, ismillâhi Allâhüekber diye kesilir. una göre kurban sloganı tekbirle namaza duran bir Müslüman, bu cümleyi söylerken, her şeyi ile Allah a kurban olmaya hazır olduğunu söyler ve namaz içerisinde de defalarca bu cümleyi tekrarlayarak bu niyetini canlı tutmaya gayret eder. enim namazım ve tüm ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir (Enâm, 6/162), sözünün bir özetidir tekbir. Tekbir, İslam ın şeâirlerindendir. Yani tekbir, İslam ın temel sloganı ve alâmet-i fârikasıdır. Namaz ve cemaat çağrısı olan ezan, tekbirlerle başlar. Müslümanlar kutlu ibadet namaza ezanla çağrılırlar ve farz namazlar, yine kamet denilen ezan cümleleriyle başlar. Tekbir bir kurban sloganıdır. Adeta o bir kurban bıçağıdır. Zira kurbanlar, ismillâhi Allâhüekber diye kesilir. Eylül 21

Ezan, toplumun can güvenliğini sağlayan bir kalkandır. Zira ezan okunan bir topluma Müslümanlar savaş açamazlar. Aynı şekilde Müslümanlar hayata da ezan ve tekbir cümleleriyle adım atarlar. Zira yeni doğan Müslüman çocukların sağ kulaklarına ezan, sol kulaklarına da kamet okunur. ununla yeni doğan çocukların bu kutlu ifadeler doğrultusunda bir hayatın adamı olmaları hedeflenir. Tekbirle el-mütekebbir i Anmak Anmak Yüce Rabbimizin en güzel isimlerinden biri de el-kebîr dir. Kebîr, büyüklüğünde sınır ve son olmayan en büyük demektir. Mükemmellikte ve şerefte hep en büyük olan ancak Yüce Allah tır. Doğrusu Allah en yüce ve en büyük olandır. (Hac, 22/62; Lokman, 31/30; Sebe, 34/23; Ğâfir, 40/12) O ndan başkasının büyüklüğü sınırlı, geçici ve sonludur. O, ise hep en büyüktür. O nunla irtibatlı olmakla biz de kendi çapımızda büyüklerden olabiliriz. O nu büyükleme demek olan tekbirle, kendi kibrimizi ve tüm müstekbirlerin istikbarını kırabiliriz. O, hem Ekber, hem Kebîr, hem Mütekebbir ve hem de Kibriyâ olandır. O nun dışındakiler için büyüklenmek kibir, O nun için ise gerçeğin ta kendisidir. Çünkü O, O nun dışındaki her şeyden büyüktür. O na ait olan, O nun olan şeyler de büyüktür. O nun vereceği mükafâtlar, O nun lütuf ve keremleri hep en büyük; O na başkaldırmak da büyük günah ve hatadır. Tekbir, en büyük Allah, demektir. Tekbirle, Allah ın dışındaki tüm büyüklüklerin çok küçük kaldığını görüyor, O nun büyüklüğünün yalnızca O na has bir büyüklük olduğunu vurguluyoruz. Namaza bu cümle ile başlayarak adeta Evvel Allah diyoruz ve O nun huzurunda O nun ölçülerine göre yaşayacağımıza söz veriyoruz. aşlangıç tekbirini getirirken de elimizin tersiyle Allah tan başka tüm her şeyi arkaya atıyor, mâsivanın geri planda olduğunu söylüyoruz. Tekbirden sonra da O nun kelamından okuyarak dilimizin ve O nun huzurunda durup O na boyun eğerek bedenimizin O nun emrinde olduğunu ilan ediyoruz. Artık bunları söyleyen bir kimse, namazda ve namaz dışında O na karşı gelebilir mi? O na karşı büyüklük taslayabilir mi? O ndan başkalarını O na eş ve denk tutabilir mi? Allahü ekber: En büyük Allah. İki rekâtlık bir namazda on bir kere tekrarlanır bu kutlu cümle. Kırk rekâtlık günlük namazda bu rakam dört-yüz kırka çıkar. Her bir cümle ile kendimize ve çevremize çok önemli mesajlar sunarız. Şöyle ki; tekbir, zafer sloganıdır. Nefis ve şeytanın dayatmalarını yenerek, nefisle mücadele cephesi olan mihraba geçmeyi başardığımız için, bu kutlu eylemimizi tekbirle kutlarcasına Allahü Ekber deyip namaza duruyoruz. Her tekbir bir uyarıdır, bizi namaza/huzura çağırır. Fiziken namazda olduğumuz halde, gafletle huzurdan koptuğumuz her seferde bizi tekrar huzura çağıran uyarı cümleleridir. Tekbirle birlikte eytullah a hem fiziken hem manen yöneliyoruz, her şeyimizle O nun oluyoruz yani. Ardından namazın değişik yerlerinde tekrarlanan tekbirlerle bu bilinç hali diri tutulmaya çalışılıyor. Kıyamda, rükûda, secdede, ka dede tekbir getirerek her halükarda Yüce Allah ı büyüklü- Yahudiler, Mekke den Medine ye göç eden muhacirlere Size büyü yaptık, artık sizin çocuğunuz olmayacak diye sataşmaktaydılar. 22 Eylül

yor ve her durum ve konumumuzda O nun büyüklüğünü tespit etmiş oluyoruz. huzurunda eğilmeye ve yoluna baş koyulmaya layık olan Yüce Ma buddur. Tekbirle başladığımız namaz kıyam ruknü ile devam ediyor. Kıyamda Allah ın kelamından ayetler okuyoruz. Yüce Allah ın birliğini, büyüklüğünü söyleyen ayetleri okuyoruz, akabinde Evet gerçekten Allah en büyüktür deyip tekbirle rükûa varıyoruz. Kimi zaman cennet ve nimetleri anlatan ayetleri okuyor ve bu eşsiz nimet ve güzellikleri yaratan en büyüktür, deyip rükûa varıyoruz. Cehennem ve azap bildiren ayetleri okuduğumuzda ise, O nun azamet ve büyüklüğünü hatırlayıp O na sığınırken yine tekbir diyoruz. Allah ın güzel kulları kıraatimize konu olunca, onları yaratan ve onları koyduğu ölçüleriyle güzel kılan Allah ın büyüklüğünü tescil etmek için; yahut kötülerden bahseden ayetlere geldiğimizde onların sahte güç ve görkemlerine karşı gerçek gücün Yüce Mevlâ ya ait olduğunu belirtmek için yine tekbir getiriyoruz. Cennet umudu ve cehennem korkusuyla tekbire sığınıyor ve güvencimizi onunla sağlıyor ve gücümüze güç katıyoruz. Kıraat rüknünü tekbirle başlatıp, yine tekbirle bitiriyoruz. Önce O nun kelamını okuduğumuzu, O nunla konuştuğumuzu düşünüyoruz. Ardından O nun kelamından okuduklarımızı düşünüp Kelamullah ın lafız ve manasının eşsizliği ile O nun büyüklüğünü fark ediyoruz. Ve tekbirle O nun huzurunda rükûa varıyoruz. Çünkü Evet, Müslümanlar zafer ve sevinç anlarını da tekbirin gölgesinde kutlarlar. Tekbirle yapılan kutlamalarda günah olmaz, işret ve taşkınlık olmaz. Ve tekbir, secdelere varırken de secdelerden doğrulurken de tekrarlanmaya devam ediyor. Rükûdan doğrulup yine tekbirle secdeye kapanıyoruz. Çünkü huzurunda secde edilecek yegâne Ma bud O dur, asla başkası değil. Vücudun yere kapanmasıyla gevşeyen ve bir an secdede gaflete düşer gibi oluyoruz, yine tekbirle kendimize geliyoruz. Ardından tekbirle O na baş koyuyoruz yeniden. Şeytan bir kere secdeden kaçındı, biz her namazda iki secdeye vararak onun da kibrini kırıyor, şeytana rağmen O nun olduğumuzu ilan ediyoruz. İntikal tekbirleriyle namazın bir rüknünden başka bir rüknüne intikal ederken, O nun huzurunda halden hale geçiyor, O na doğru ilerliyor ve urûc ediyoruz. u yolculukta da tekbir bizim virdimiz oluyor. Kısaca tekbirlerle, Allah a karşı büyüklük taslayan şeytan, nefis ve insanlardan olan tüm müstekbirlerin kibir ve istikbarına son verip yegâne güç, kuvvet ve büyüklük kaynağının Allah olduğunu teslim ediyoruz. Ama asıl ve önemli olan tekbir ruhuyla yaşayabilmektir. Çünkü Yüce Kitabımız şöyle buyuruyor: Ey bürünüp sarınan! Kalk ve uyar. Sadece Rabbini büyük tanı/tekbir getir. (Müddessir, 74/1-3) Çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, acizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Allah a hamd ederim de ve tekbir getirerek O nun şanını yücelt. (İsrâ, 17/111) ütün bunlar, size doğru yolu göstermesine karşılık Allah ı büyüklemeniz/tekbir getirmeniz ve şükretmeniz içindir. (akara, 2/185; Hac, 22/37) Eylül O halde şimdi bize düşen, hayatımızı kuşatan tekbirin gölgesinde ve tekbir doğrultusunda, yalnızca Yüce Allah ın büyüklendiği, O nun hatırının her şeyden üstün tutulduğu Müslümanca bir hayat yaşamaktır. Allahü Ekber ve lillahil hamd. 23