Martı. Düşler ve Yansımalar. b o s p h o r u s c h r o n i c l e The quarterly Robert College Newspaper



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Birbirimize anlatacağımız ne çok şey var; düşündünüz mü? İşte bu yazma nedenlerimden biri. İlki...

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Herkese Bangkok tan merhabalar,

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Sevda Üzerine Mektup

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

YALÇIN ÖZDOĞAN. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Hiçbir şey olmamış gibi çekip giden, kalpleri hunharca katlederek bırakanların bu hayatta mutlu olacağına inanmıyordum. Zamanla bu inanç alev aldı;

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

OHIO DOĞAÇLAMASI (OHIO IMPROMPTU)

ISBN :

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

Söyle, üzmesinler onu. Ele güne muhtaç olmasın. Hâlâ sigara. Çünkü gücüm var biraz daha.

Hayata dair küçük notlar

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

TEOG 1. Dönem Türkçe Denemesi (3) 1

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

Polat Gürgen. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi

Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır.

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ


İntikam. Ölüm Allah ın Emri

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Kirpiklerimin Gölgesi

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN


MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

Sabuhi Rahimov. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Akın Uyar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ÇALIŞKAN ARILAR EKİM AYI EĞİTİM PROGRAMI 1.HAFTA NELER ÖĞRENECEĞİZ HAFTANIN KONUSU:OKULUMUZ

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU

Mehmet Aydın 5. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

Sevgili dostum, Can dostum,

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

Müslim Uyğun. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Cümlede Anlam TEST 38

1) Eğer tartı eksik gelmişse, bu benim hatam değil, onun hatasıdır.

OYUNCAK AYI. Aysel çok mutluydu. Çünkü bugün doğum. Annesi Elvan a oyuncak bir ayı aldı. Elvan. günüydü. Babası Aysel e hediye aldı.

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

Numan İstanbul. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ÖYKÜ NÜN GÜNLÜĞÜ GÜNLÜĞÜM

Eğitim Öğretim Yılı OKUL ÖNCESİ DÜŞÜNEN ÇOCUKLAR EĞİTİM SETİ YARIM GÜNLÜK PLAN ÇİZELGESİ

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an

Transkript:

b o s p h o r u s c h r o n i c l e The quarterly Robert College Newspaper A supplement of the Bosphorus Chronicle January 2013 issue. / Bosphorus Chronicle ın Ocak 2013 ekidir. Martı Düşler ve Yansımalar 1

Yayın Adı Bosphorus Chronicle ın Martı Eki İmtiyaz Sahibi ve Uyruğu Özel Amerikan Robert Lisesi Güler Kamer - T.C. Ecegül Bayram Tülay Çalışkan Rojin İdil Erdoğdu Pınarnaz Eren Ecenur Etiler Emre Manavoğlu Sorumlu Öğretmen Özgül Akgül Editör Z. Elçin Metin Tasarım ve Sayfa Düzeni Pınarnaz Eren Z. Elçin Metin Yazarlar Kapak Fotoğrafı Aslı Töre Yönetim Yeri Özel Amerikan Robert Lisesi Kuruçeşme Caddesi No:87 Arnavutköy/İSTANBUL Tel: (0212) 359 22 22 Yayının Türü Yerel, Süreli Yayının Dili Türkçe Ofset Hazırlık ve Basım Yeri Birmat Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. 100. Yıl Mah. Matbaacılar Sitesi 1. Cad. No:131 Bağcılar/İSTANBUL Tel: (0212) 629 05 59-60 Basım Yılı Ocak 2013 Z. Elçin Metin Şerna Viyan Petekkaya Deniz Şahintürk Çağla Ceren Türkoğlu Oğuz Yıldız

1 3 4 5 6 7 Aşkı Arayan Hayat Yolcuları Tülay Çalışkan Pınarnaz Eren düş Alperen Elibol Benim Rüyam Ayşenaz Toptaş Hoyrat Batuhan Sicimoğlu Ulak Laçin Edis, Alperen Elibol, Utku Dilaver, Kardelen Özden, Şafak Erener Çok mu Geç Son Bir Dua İçin? Emre Manavoğlu Vazo Burcu Küçükoğlu Editörden 10 10 İçindekiler 11 12 Tarihle Yaşamak Berfin Torun Söylenti Burcu Küçüoğlu ya da Şerna Viyan Petekkaya Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım! Z. Elçin Metin Kırmak, Kırılmak, Kırılmaktan Doğmak Şerna Viyan Petekkaya Yağmur Kaçağı Tülay Çalışkan * Pınarnaz Eren Düş idik, Düşledik ve Düştük Rojin İdil Erdoğdu Hayal Sonuç İlişkisi Rojin İdil Erdoğdu Rüya Görmeyen Çocuk Ç. Ceren Türkoğlu Bulamıyorum Kendimi... Emre Manavoğlu * Deniz Şahintürk Düler Oğuz Yıldız * Deniz Şahintürk Düşerken Derin Eğrikavuk Dün Gibiydi Her Şey Egecan Durmuş Çaresizliğim Fatmanur Yokuş Maskelerin Ardında Kaybolup Giden Kalabalık Göksu Kalaycı Tek Kişilik Koltuk Aysel Kapsız Bizim Olan Şu Dünya Mert Uşşaklı Gidiyorum Yunus Emre Erdölen O An Cemal Yağcıoğlu Mavisini Derinliğin Sıla İnel Baba ymışım Gibi Deniz Özcan 12 13 15 17 19 20 20 21 23 24 25 25 26 27 28 29 32 33 35 37 38 39 İki çocuğun bu hali o kadar sevimli ve güzeldi ki, buz parçaları neşe ile dans etmeye başladılar ve böylece Kay a bir çift yeni patenle birlikte hürriyeti ve dünyayı verecek olan Edebiyat kelimesini kendiliklerinden yazdılar. Karlar Kraliçesi, Andersen Robert Kolej le tanıştıktan sadece bir hafta sonra Martı yla arkadaş olmuştum. Bu sıfat bana hep hayali geldi ve bu sene bana mutlulukla birlikte çok şey verdi. Yaprakları tutkusundan dökülen bir sonbahar boyunca Martı mızı her şeyiyle benimsemem, kabul etmem, sevmem, çok sevmem ve sonra daha çok sevmem gerekti. Defalarca rüyalarımda kelimelere gömülmüş bir şekilde Martı sütunları düzenledim. Gözlerimi kapadığımda nereden geldiğini bilmediğim cümlelerle doldum, susmuyorlardı. -bunu istediğimden değil- Kurabiye yaparken bile onu düşünür hale gelmiştim. Kendimi Martı ya hediye ettim. O da bana aynı tutkuyu paylaştığım, yazmadan duramayan arkadaşlar ve çok özel bir öğretmen verdi. Ben yerine biz demeyi, hislerimle okumayı, paylaşmayı ve kendi sesime güvenmeyi öğretti. Biliyorum, kalp atışlarımız çok dağınık ve hepimizin kendi dünyası var. Yine de çok birlikteyiz ve istersek anlaşılabiliriz diye düşünürken buz parçalarımız neşeyle dans etmeye başladı. Hanımeli kokusunu sevdiğimi bildiğim gibi biliyorum bunu. Buz parçalarımız neşeyle dans ederken dünya hayaller ve harflerle doldu. Aslında tüm ihtiyacımız olan buydu. Elçin

Aşkı Arayan Hayat Yolcuları İstanbul uçağı yarım saat gecikmeli kalkacaktır. anonsundan sonra insanların yüzlerindeki bıkkın ifadeyi inceleyerek kendine oturacak bir yer buldu Sevim. Kaldığı yerden kitabını okumaya devam edecekti; ama nerede kaldığını bile unutmuştu. Tatilde kitap okumak hep yalan oluyor. dedi kendi kendine. Bunu daha önce de tecrübe etmiş olmasına rağmen tatile çıkarken yanına birkaç kitap almaktan vazgeçemiyordu. Kaldığı sayfada bir cümleye takıldı gözü: Onunla aynı trene binen, tren sancılı bir ses çıkararak kalkarken trene el sallayan, bir önceki trenden inip bavulunu sürükleyerek istasyondan ayrılmakta olan ve hatta trende yanında oturan kişinin hayatının aşkı olmadığını nereden bilecekti? Okuduğunun etkisinde kalmış olacak ki merakla etrafına bakındı. Tanıdık bir yüz bulmak umuduyla kalabalığı tarar gibi bakıyordu insanların yüzlerine. Hangisi hayatımın aşkı olabilir? diye soruyordu kendine. Sonra bu düşüncenin çok saçma olduğuna karar verdi ve yaptığından utanmış gibi indirdi kafasını. Bu gergin kalabalıktan biri en yakın arkadaşı da olabilirdi, ruh ikizi de, hayatının aşkı da Hayatının aşkı İstanbul da havaalanında bekliyor olabilirdi, bavulunu tam banttan çekecekken hemen yanındaki bavula uzanan el, hayatının aşkına ait olabilirdi, hayatının aşkı elinde isim kartıyla birini bekleyen takım elbiseli adam da olabilirdi, onu eve bırakan taksi şoförü de Belki hayatının aşkı daha dün ölmüştü, belki hayatının aşkını bulduğunu sanıp evlenmişti. Belki 1 Tülay Çalışkan hayatının aşkı, diğer yarım kürede, adını hiç duymadığı bir adada yaşıyordu; belki de tanıdığı biriydi ama şimdiye kadar onun farkına varamamıştı. Sevim, kitaptaki bir cümleye neden bu kadar takıldığını anlayamıyordu. Bu kadar mı muhtacım hayatımın aşkını bulmaya? diye sorup güldü kendi kendine. O sırada Sevim in gülüşünü gören Hakan, onun ne kadar güzel bir kadın olduğunu geçirdi aklından. Sevim e doğru yürüdü ve yandaki boş koltuğa oturdu. Sevim, tanıdığı erkekleri bir bir aklından geçirip hayatının aşkı olup olmayacaklarını sorgulamakla meşgul olduğu için yanına oturan adamı fark etmedi bile. Hakan, kendini Sevim e fark ettirmek için öksürerek boğazını temizledi. Ne kadar klişe bir hareketti! Hakan ın diğer yanında oturan temizlik hastası Naciye, adamın hasta olduğunu sanıp kendisine de virüs bulaştıracak diye tedirgin oldu, suratını buruşturup hızla kalktı oturduğu yerden. Hakan ın Naciye yi fark edecek hâli yoktu, bir anda dikkatini çeken güzel kadınla, Sevim le, sohbet etmek için fırsat kolluyordu. Naciye hızla Hakan dan uzaklaşmaya çalışırken Murat a çarptı. Naciye nin çantası yere düşünce mikropları %99 a kadar öldüren antibakteriyel el temizleme jeli de yere düştü. Sinirden küplere binen Naciye, Murat a çemkirmeye hazırlanırken ilk görüşte aşk sandığı o saçma duygu yüzünden bundan vazgeçti. Tıpkı filmlerdeki gibi çantasını almaya eğilirken Murat ın da eğileceğini ve göz göze gelip tanışacaklarını düşünüyordu ki Murat, Önüne

baksana kardeşim! diye bağırarak çekip gitti. Bu arada, tanıdığı erkekleri gözden geçirirken üniversite arkadaşı Can ın iyi bir aday olabileceğinde karar kılan Sevim, ona mesaj atmaya karar verdi. Can cım nasılsın ya, görüşemedik uzun zamandır. Tatildeydim, İstanbul a dönüyorum, yarın akşam müsaitsen buluşup eski günleri yâd edelim. yazdı, okudu, bir daha okudu, beğenmedi, sildi. Daha etkili bir mesaj atmak için telefona odaklanmış, deli gibi düşünüyordu. O sırada boğazını temizlemekten fenalık geçirecek olan Hakan, Sevim in sevgilisiyle mesajlaşıyor olabileceği ihtimalini geçirdi aklından. Naciye yaşadığı şoku üzerinden atamıyordu, el temizleme jelini bile almadan tuvalete koşup ağlamaya başladı. Sevim, inatla mesaj yazıp yazıp siliyordu; Hakan, en sonunda Merhaba hanımefendi! Saatiniz kaç acaba? gibi saçma bir soru sorunca havaalanında olduğu aklına geldi. Karşıda koskocaman saat var beyefendi, görmüyor musunuz? deyip son yazdığı mesajı Can a yolladı. Sevim le tanışmak için tüm umutlarını kaybeden Hakan, şansına lanet ederek oturduğu yerden kalktı ve oradan uzaklaştı. Sevim, Hakan ın gittiğini fark etmemişti bile, Can ın gerçekten hayatının aşkı olup olamayacağını tartıyordu kafasında. Ne yazık ki Can, üniversitede Sevim diye bir arkadaşı olduğunu bile unutmuş, tüm bunlar olurken İtalya da kızlarla gününü gün ediyordu; telefonuna bakmadı bile. İstanbul uçağına binme zamanı gelmişti, yolcular uçağa alındıktan sonra Sevim son bir umutla telefonuna baktı. Can dan mesaj gelmediğini görünce üzülerek telefonunu kapadı. Kitapta gördüğü o cümle hayatını değiştirebilirdi Sevim in; ama o, kısa bir süre hayatının aşkı üzerine felsefe yapsa da hemen Can üzerinde yoğunlaşmış, hayatın ona getirdiği fırsatlara kendini kapamıştı. Saçma sapan bir hikâyeye inanırsan olacağı buydu. diye kendini suçlayan Sevim in hemen önünde Hakan oturuyordu oysa. Yükseklik korkusu olduğu için koltuğuna iyice gömülen Hakan; Sevim in, hemen arkasında oturduğunu görmemişti. Düşünmesi güzel olan; ama hiç de gerçekçi olmayan bu saçma hayalden vazgeçmeye karar veren Sevim, bulutları izlemeye koyuldu. Hayatının aşkını kaçırdığına hayıflanan Naciye, aslında hayatının aşkının hasta sandığı Hakan olduğunu bilmiyordu. Murat ın Naciye ye bağırmasının sebebi ise nişanlısından ayrılmasıydı; ama Murat ın üzülmesine gerek yoktu; çünkü hemen yanında oturan sarışın bayan, Murat ın gerçek aşkı olacaktı, tabii eğer tanışsalardı. Sevim in hayatının aşkı ise gerçekten İstanbul da havaalanında bekliyordu. Elinde bir isim kartı vardı, üzerinde Sevim yazıyordu; fakat o Sevim, başka Sevim di. Sevim, uçağı yarım saat gecikmeli kalkacağı için o adamı asla göremeyecekti. Kitapta okuduğu o cümle gerçekten hayatını değiştirebilirdi; ama Sevim, bunu da hiçbir zaman bilemeyecekti. 2

Ellerini kaldırır mısın? Havaya, avuçların açık, ellerindeki garip çizgiler tam da bana doğru bakacak şekilde... O çizgilerde kim bilir neler saklı? Geleceğin mi, geçmişin mi, şu anın mı? Sen ellerine bakınca ne görüyorsun peki? Yorgunluğunu mu, kayıplarını mı, başarılarını mı? Kış gelince oluşan çatlaklardan, kendine iyi bakmayı bu yaşa kadar öğrenemediğin için, ince ince sızan kan bana sadece yaptığın hataları hatırlatıyor. Yazın denizde buruş buruş olan parmak uçlarının, bana ne kadar da insan olduğunu ve aslında hatalar yapmak için yaratıldığını söylemesi gibi. Seni affetmekten kendimi alamıyorum aslında. Sadece çok insansın. Seni mükemmel yapan da bu. Banyodan çıktığında yaşlanmış, kurumuş ellerin gibi saatlerce suyun içinde kalarak susayacak kadar yalınsın. Karmaşık bir dilde yorulacak kadar takısız Beğenilmemeyi göze alamayacak kadar güçsüz, yeryüzünde yaratılmış en üstün varlık olduğuna inanacak kadar kibirli Şimdi yukarı kaldırdığın ellerine bak, kararlı kararlı bana bakmak yerine. İnandın mı söylediklerime? Sen de görmedin mi kalbini ellerinin üzerinde? Ben de senin kadar insanım. Şimdi de yukarı kaldırdığın ellerine bakarken bana yaklaş. Sakın bakışlarını indirip yüzümle buluşma. Korkma. Önünde, seni sendeletebilecek kendinden başka hiçbir şey yok! Bulutlara olanları görebiliyor musun? Kaç farklı şekle girebiliyor pamuktan bir gövde. Orada beyazlardan bir kalp var sanki. Şurada da bir kılıç Kalbi tam da sırtından bıçaklıyor gibi. Aslında bir şekilde Pınarnaz Eren kalbin bir parçası... Belki de kalbe giden bir damar O damarı takip edebilirsen kalbi garip bir ekrana, damarları da kablolara dönüştürebilirsin. Kalbin üzerinde beliren şekiller, kabarcıklar mı, kabartmalar mı, kabarıklıklar mı? Peki ya, üst üste sürülmüş boyalar? Ressam beğenmemiş çizdiğini, yeniden başlamaya da cesareti yok, üst üste akıttıkça akıtmış boyaları. Kabarmış tuval, tıpkı ressamın kalbi gibi. Belki de ressam ilk çizdiğini saklamaya çalıştı her kat boyada. Bir an deli cesaretiyle çiziverdi, silmeyi kendine yediremedi, bir şeyler tuvali yok etmesine engel oldu ve o da gizledi. Kat kat maskeyle, boyayla Kabloların diğer ucunda ise bir artı işareti... Çarmıha gerilmiş gibi tedirgin ama teslim olmuş. Kollarını açmış geleceklere, kabullenmiş olacakları ama o da gizli gizli hayattan bir şeyler kaçırıyor. Kablolar ondan alıyor her ne varsa hayattan kaçırılması gereken ve o kalbe kilitliyor, ya da tuvale, her kat boyada, her bir nabızda. Korkma. İlerlemeni engelleyen benim. Karşında dikilen benim. Seni, düşmenin köşesinden sarkarken tutan benim ellerim. Bulutlardan bakışlarını alabilirsen bana bakmayı dene. Gözlerini yavaş yavaş indir. Her bir santim düşüşte kirpiklerinin kıpırdanışını seviyorum. Hayatın tozunu alıp sana her şeyi daha parlak göstermeye çalışıyorlar. Şaşırdığında gözlerini kocaman açışını seviyorum. Yüzümde yüzünü görüşünü seviyorum. Bana yansımanı seviyorum. Suretinin gözlerime, gözlerimin düşlerime, düşlerimin bulutlara yansımasını sevdiğim gibi. 3

düş münzevi boşlukların dilsiz adamıydım ben Alperen Elibol yargının dile batan acılığından ufkun oyunlarından uzaklaşmış sessiz siyah beyaz bir godard filmiydi benim hayatım gökkuşağının görülmeyen renklerinden giysilerim gecenin en karanlığından saçlarım vardı benim işte ki ben hicazkâr çığlıklar içine doğmuş fakat makamıma uyamamışken selden kaçan düşünceler gibiydim kurtulabilsin diye boğulanlardan 4

Benim Rüyam Geceleri iple çekerim hep. Asla durmayan, önüne kattığını götüren bu deli yaşamdan kendimi soyutlamak için tek vaktimin, gök karanlıkken olduğunu düşünürüm. Gerçek, madde, para, iş, mevkii, bunların hepsi bir hakaretten farksız aslında o ikinci kapıyı açtıktan sonra. Bunu ben yaptım. Düşünmeye bir dakika bile ayırmadığım nice güzelliklere, gözlerim kapalıyken tanıklık ettim. İş ve ev arasında geçen, beni günden güne eritip tüketen hayatım, her gece imkânsız bir şekilde aydınlanıyor; sabah, gözümü ertesi güne açacağım korkusuyla yaşıyorum bu mucizeleri. Sanki beynimin bunca yıldır günlük hayatın ıvır zıvırında boğulmuş, tozlanmış o yığınını bir kenara atıp bulunmayı bekleyen bir parçası, bambaşka bir derinlik hissi, sonunda ortaya çıkıyor. Ben, artık eski ben değilim! Bunu başkaları bilmek zorunda değil, kimsenin fark etmesine gerek yok. Ben farkındayım. Ben görüyorum. Ben hissediyorum. Her gece yeniden doğan, zihnimin kıvrımlarında titreşen, akan, her yeri dolduran bir benlik... Tek yapmam gereken; o eski çarşaflara dayadığım kafamın içinde fokurdayan hayalin, gözlerim kapanırken gerçek olması. Benim rüyam. 5 Ayşenaz Toptaş Şerna Viyan Petekkaya

Hoyrat Batuhan Sicimoğlu Dilimi damağımı kuruttu Bu hoyrat mevsim Söndü hevesim Durdu nefesim Ben artık Ben bile Değilim 6

Ulak Laçin Edis Alperen Elibol Utku Dilaver Kardelen Özden Şafak Erener Ulak: Efendimiz Nice diledim ki gözlerim de size sözlerim gibi lal olmasın Nice diledim ki göreyim yansımamı hem o uçsuz bucaksız deniz gözlerinizde, hem de cennetten bir sahne, saray pencerenizde Lakin beyhude Yıllar yılı değmedi gözlerime gözleriniz Haykırmak istedim defalarca, orada, yanınızda olduğumu Sesim ancak yağmurumsu bir fısıltı olabildi boğazımın ta derinlerinde Ne aylar devirdim penceremde, ne yıldızlar söktüm gökten Bir kere bakışlarınıza ok gibi saplanabilmek uğruna Ne korlar çiğnedim, ne odlar tuttu yüreğim Hiçbiri size getirmedi, ne kelimeleri, ne nağmeleri Bir hiçsin sen dedim çoğu zaman kendime Sevgisini, bağlılığını ifade edemeyecek kadar âciz bir hiç Kimi zaman da tebessüm ettiğinizi gördüm uzaktan, başka kimselere Size yeniden doğdum her gördüğümde Sizi mutlu görmek ayrı acıttı yüreğimi Ben kendi ıssızlığımda kasılıp kavrulurken Ama sevda değil mi ruhun kelebeklerini amansızca savuran O sevdadır ki gülerken aslında ağlatır beni Yaşlar zehir olur da akar oluk oluk Lakin size bahşedilmiş her saniye mutluluk, Tesellisi olur en derin yaraların Bir umut kıvılcımı yükselir ki kâbusumdan Aydınlatır önümü O melek yüzünüzü görmem sadece, hissederim Derim ki varsın güneş gülsün, bize kalsın ağlaması Yoksa dinmez ki mahkûm gönlümün hüzünle dansı Bahtsız olur cefalısı, ölümcül olur cefası Mühürlü bir dil yaramaz aşkın kaderine Gözler asla yetinmez uzaktan değmekle sevgiliye Geceler çöker de aydınlanmaz maşuğun yüzü Kapanmaz kirpiklerindeki yaşlardan gözü Yalnızlık vurmaz ki aşkın vurduğu kadar Felek acımaz ki biz boynu bükük kölelere Şanstan yanadır hem mutluluk hem sevda Lal doğmuşum bu âleme, bahtım olsa ne yazar Bir seher vaktiydi çağrıldım huzurunuza Sanki bir farklı bakıyordunuz bana, şefkâtle, merhametle Dokunsam ağlayacaktınız içten içe, lakin kimse duymayacaktı Gözyaşlarınız bir sır gibi kalbinize saklanacaktı 7

Usulca yaklaştım size, eğildim, sonra kaldırdım başımı İlk kez en derinlerine baktım gözlerinizin, buruk bir sevinç bekliyordu beni orada Kendimi gördüm gözlerinizde, kocaman olmuştu göz bebekleriniz Büyük bir kaybın hüsranıyla büyümüştü sanki Ve işte o an anladım, kaybetmiştik hünkârımızı Lakin bu bizim kaybımızdan çok sizin kaybınızdı Ona öyle bağlıydınız ki, çoktan hasretine yenik düşmüştünüz Bu sefer buzdan duvarlar da vardı gözlerinizde Konuşmaya başladınız, kulağıma fısıldadınız buyruklarınızı Artık yaşamın anlamı benim için Elime tutuşturduğunuz mektuptu Benden daha büyük, sevdamdan daha büyük İnanıyordunuz bana, lal olmama güvenmiştiniz Bilmiyordunuz ki lal olmasam da sizi ele vermezdim, veremezdim O denli kıymetlimdiniz Çıkmadan son bir kez baktım size omzum üzerinden Hafifçe tebessüm ettiniz bana Bütün cihan benim oldu, bizim oldu, lakin Sanki o an içimde bir şeyler koptu, iliklerimde hissettim yaklaşan ölümü Tek tesellim ise beni karşılayan beklenmedik bir sevinçti İlk kez kendi yüzümü gördüğümü hayal edebilmiştim sizin pencerenizden Sadrazam: Bu oba bir kuyu, bu ordu bir cehennem ordusu, bu derimin altında yanan ateş Yüreğim bir ceylan yüreği gibi ürkek atıyor, sanki durmak istiyor Kaçmak şu anın gerçekliğinden, uğursuzluğundan Suçum yok, lakin yüzüme vurdu vuracak korkunun aksi Ele verecek en günahsız emellerimi Gelecekler, benim için gelecekler Tepecekler yollarını ölümcül kinleriyle Korkun onlardan, yakar yıkarlar önlerine geleni Ne olursa olsun bedeli, boş bırakın yeri göğü Kaçın! Saklanın! Canımı almaya gelecekler! Kıldan ince, kılıçtan keskin köprünün üzerinde yürüyorum Çevremde kaderimin, ölümümün zebanileri Ah Yeniçeriler! O an için doğmuşlardır sanki Payitahtın acısını yokluğuna çevirmek için Halkını sefil etmek, devletini güçsüz kılmak için Nefret için, hınç için, intikam için, ölüm için! Hünkârım, bir başıma bıraktınız beni bu tekinsiz diyarlarda Kim bilir neredesiniz şimdi? Duyar mısınız çaresizliğimi? Bütün bir cihanın yükü benim omuzlarıma bindi birden Âlemlerin en korkunç sırrıyla yaşıyorum artık Elime kanı bulaşıyor zavallı kullarınızın, devletin dirayeti uğrunda 8

Bembeyaz kalbim karardı bile büyük günahlardan Sizin kaybınızı dahi yaşayamadım gönlümce, yasınızı tutamadım Zira bir demir kadar sert, bir ölü kadar soğuk olmalıyım İçimi kemirse de yokluğunuz, insanüstülüğünüzü azaltan ölüm Bütün gözlerden bir günah gibi saklanmalı, ki kâbuslar, zulüm Uzak dursun halkın penceresinden, yoksulluk, acı, hatta ölüm Baş edilemez onlarla, ruhları gece gibi karanlık Korkularla, en derin yaralarla beslenen dipsiz bir kuyu kinleri İntikam ise tek dilekleri Tek yolu var bu hazin sonu önlemenin, obadan çıkma vakti Kimse anlamamalı, saraya vardığımızda siz ve ben Oğlunuza uçurmalıyım lal bir güvercini, ancak korkuyorum Diğer oğlunuza da ulaşmalı haberiniz, kim gelecek olursa Tahtımız, kaderimiz ona emanettir Geliyorlar, benim için geliyorlar Duyuyor musunuz amansız ayak seslerini Geçtikleri yerde can yakıyor, yuva yıkıyorlar Yakındalar, bu artık sizin de son şansınız Kaçın! Saklanın! Canımı almaya geliyorlar! Obadan geçtik hünkârım, zafer yolunda ilerliyoruz Öldüğünüzü sadece birkaç kişi biliyor, kaderleri belli Ama sınavımız daha yeni başlıyor Saraya vardık, ulaklar salındı Lal bir ulak gidiyor Kaftan Doğumlu için, bizi ele veremez Benim kaderim, belki de devletin kaderi ona bağlı şimdi Elindeki mektuba, görünmez kancalar ve iplerle Şu noktada bize tek kalan beklemek, ala bir işkence Amansız bir tehlike obada doğmaya başlar, köpürürken Zira gözlerinde ışıyordu en yakın kâbuslarım Gülseler dudaklarında hançerler ölümü haber eder Ölseler kinleri, kibirleri dirilir mezarlarından da Düşerler peşime, mahkûmum cehennemlerine Gözümün önüne geliyor, içten içe bilerek ölüme yolladığım Lal, kadersiz ulak, işte bir günah daha boynuma Lakin dualarım onunla, o ıssız cihan yollarında Ölüm ya da yaşam fermanımı yazan o mektubunda Üç gün geçmeden ölüm haberi geldi lal ulağın Ekber Evlat ise mektubunu almış, yollardaydı Kaftan Doğumlu henüz öğrenememişti kaderini Ben de öğrenememiştim, lakin kaderim çok yakınımdaydı Ellerinde meşalelerle bana gelen yeniçerilerdi son bakışım... 9

Çok mu Geç Son Bir Dua için? Yaşlı adam taşın üzerine oturmuş, denizi seyrediyordu Dua etmek için çok mu geç? Ağzımı açtığımda söyleyecek söz bulmak için çok mu geç kaldım? Şu baktığım denizin mavisi çok mu eskidi, yoksa sadece benim gözlerim midir eskiyen? Treni yakalamak için çok koştum, çok yoruldum ben. Özür dileyemediğim dostlarımın arkasından şimdi koşmaya başlasam yetişir miyim ki onlara? Kırdığım her kalp için dua etmeye kalksam yeter mi ki ömrüm? Her gün önünden geçtiğim mezarlığın taşlarını ben mi çift görüyorum, yoksa gerçekten artıyorlar mı günler geçtikçe? Geç kaldıkça yavaşlıyorum, yavaşladıkça zaman daha bir hızlı... Yetişemiyorum. Oturup kaçan gemileri izlediğim taş kadar soğudu hava. Küçük bir çocukken boyu- Emre Manavoğlu ma göre çizik attığım duvar yıkılalı çok oldu. Gençken gözüne baktığım bir dilenci vardı. Sizce de çok geç olur mu şimdi gidip versem bütün paramı? Mukaddes Hocam bana bir kez daha küçük adam dese... Fazla mı büyüdüm? Annemin bana aldığı kahverengi pantolon küçülmüş müdür acaba? Eskiden gözlerine gülerek baktığım insanlar, açabiliyorlar mı artık gözlerini? Boşuna akıttığım gözyaşlarım kurudu mu, merak ediyorum. Çarpıp çıktığım kapılara geri dönüp baksam hâlâ oradalar mıdır? Peki ya ardındakiler, tekrar görebilir miyim onları? Kendi ellerimle erittiğim kar tanesi tekrar konamaz mı avucuma? Ya üstüne basıp kırdığım yaprak, neden eski yerinde değil? Sarılsam sevdiklerime son bir kez daha, çok mu geç? Söyleyin ey dostlar, çok mu geç son bir dua için? Vazo Tam düşecekken tuttular vazoyu. Kırılmamıştı belki ama Tatmıştı artık uçurumu. Denedi, olmadı. Bir daha da masada eskisi gibi durmadı. Burcu Küçükoğlu 10

Tarih ile Yaşamak Tarih kelimesinin iki basit cümle ile özetlenebilmesine, insanların ise ona sadece anlaması ve ezberlemesi zor bir metin gibi bakmasına hiçbir zaman anlam veremedim. Tarih, sadece eski uygarlıkların kültür ve medeniyetlerini açıklayıp bize bilgi vermekle yetinemezdi! Tarih benim için hayal gücümün beni taşıdığı ve götürebileceği en son sınırlardan biriydi. Bir yapbozun parçaları gibi zaman ile dağılmış imparatorlukları birleştirmekti, parçaları bulamadığımda ise kendi hikâyelerimi yaratmak ve onların içinde büyük bir sevinç ile kaybolmak demekti. Tarih, farklı gerçekler ve duygular demekti. Kimi zaman bir çocuğun sıcak gülümsemesi kadar yumuşak ve umut verici, kimi zaman gözlerden aralıksız düşen gözyaşları kadar acımasız ve yalnızdı tarih. Her şekle, her gerçeğe bürünebilirdi. Her haliyle bizi nefes alırken, otururken, konuşurken, hayata tutunmaya çalışırken bulabilirdi çünkü bizim gerçekliğimizi oluşturan ve bizi bir bütün haline getiren tarihti. Bizleri karşı karşıya getiren, hatta kan dökülmesine, acıya, sefalete neden olan da çoğu zaman tarihin ta kendisiydi. Her geçen dakika, alınan nefes dahi, tarihin kollarında yok olmaktaydı. Unutulmak, çoğu zaman da hatırlanmak amacıyla, büyük bir keşfedilme duygusu ile yaptıklarımız, zamanın döngüsüne karışmaya devam etmekteydi. Bu gerçekliği tam anlamıyla hissettiğim o günü ise hiç unutamam. Hattuşaş... Nereye gittiğimi bilmeden eğimli ve taşlı yolu takip etmeye başlamıştım. En yukarılara doğru geldiğimde ise büyük bir hayranlıkla manzarayı izliyordum. O anda dahi düşündüğüm tek bir şey vardı: Benim şu an hayranlıkla izlediğim bu manzarayı, hayatları ve yaşama koşulları açıklanmaya çalışılan Hititler de izlemişti. Belki de tıpkı 11 Berfin Torun benim gibi büyük bir hayranlık ve sevinç hissetmişlerdi. Belki de onlar da kendilerinden yıllar önce olanları düşünüyorlardı. Sanki bu döngü hep böyle devam ediyordu. Aslında birçok insan aynı anda tarihe tanıklık ediyordu. Geçen yıllar sadece, tarihin figüranlarını alıyor fakat onu canlı bir şekilde bırakıyordu. Farklı figüranlar ise, farklı inançları ve kişilikleriyle, tarihe yeni bir şekil veriyordu. Bu şekilde de devam eden döngü farklı anlamlar buluyor ve hâlâ farklı şekillerde yorumlanarak benim gibi keşfetmeyi seven insanlara durmadan yeni fırsatlar sunmaya devam ediyordu. Bu döngü aynı zamanda bizlere bazı gerçekleri de tüm acımasızlığıyla göstermeyi sürdürüyordu. Tarihi değiştirmek ve döngüsünü farklı yerlere çekmek isteyenler, bir bakıma, olanları ellerinde tutmaya, kendilerinden önce olanları bir köşeye not etmeye çalışıyordu. Onlar farkı yaratanlar olmak istiyordu. İşte, bu anda Victor Hugo nun şu unutulmaz sözleri kulaklarımda çınlıyordu: Tarih ile efsanenin amacı birdir: Geçici insanlara ebedi insanı anlatmak. Fakat tarih, zorlamalarla ve baskılarla yanlış yerlere çekilmeye devam edildiği sürece, o mükemmel, kusursuz insanın tanımı da pek ortaya çıkacak gibi durmuyor. İşte, hâlâ, dünya dönmeye devam ediyor. Tarih ise döngüsünü bozmadan, insanları kendine çekmeye... Yapbozun parçaları ise büyük bir heyecanla tamamlanmayı bekliyor ama hâlâ içim rahat bir şekilde önüme bakmaya devam ediyorum; her şey bir sona yaklaşsa dahi, o yapbozun hâlâ keşfedilecek yerleri olduğunu ve hiçbir zaman tamamlanamayacağını biliyorum.

Söylenti Burcu Küçükoğlu Gün doğdu, battı gün. Güneş söylentiler duydu sadece; İnanamadı. ya da bir rüzgâr olsam essem denizlerde dalga olsam, okşasam kumları çakılları çeke çeke içime dönsem denizlere bir kitap olsam dolaşsam elden ele yapraklarımı bir çift kanat yapıp ulaştırsam göğe yıldız olsam karanlık gecede yalnız ama diğerleriyle birlikte Şerna Viyan Petekkaya kuş olsam uçsam gözlerimi kapasam hiçbir şey düşünmeden uçsam sadece uçsam bir yol olsam bitmesem sonsuza dek sürüp gitsem bazen kıvrıla kıvrıla bazen düz ama hep hüzünsüz su olsam duru ve serin akıp gitsem hiç durmasam bir nefes olsam can bulsam girdiğim her bedende ya da hiç olmasam. 12

Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım! * Z. Elçin Metin Uçamasak da gezegenimiz güzel ve hepimiz aynı noktaya çekiliyoruz. Bunu komik buluyorum. Kıpırdayan milyonlarca yapraklı bir papatya gibi görünebilirdik uzaktan. Seviyor Sevmiyor u her zaman çok acımasız bulmuşumdur. Benim dayım gıdıklanmaz, neden gıdıklanmadığını sorunca da Ben gıdıklarımı aldırdım. der. Ama ben hep katıla katıla gülsün isterim. İşte bu yüzden, gıdık aldırmanın yasaklanması için yasa başvurusunda bulunacağım. Ben büyüyünce Kadınlar artık solmuş çiçek kokmasın kampanyası başlatacağım. Tükenmişliğin ve çirkin kelimesinin her hücresini özenle havaya uçuracağım. Ben bir ağaç severim ve büyüyünce bir ağaç sevici olacağım. Dünyayı dolaşıp yalnız ağaçlara sarılacağım. Yalnız olmayanlara da. Sadece, yalnızlara daha sıkı... Sonra kabuklarını okşayacağım, öpeceğim, iyileşecekler. Hücre birliğine katılacağım. Sürekli bir heyecanla yorulmuş yapraklara su yetiştiririz. Söz veriyorum, her ağaca ayrı bir hayat ayıracağım. Büyüyünce bir kelime bulucu olup insanların dillerinin ucundaki sözcükleri tutup bir bir çıkaracağım. Söylenmeyen bütün iyi şeyleri söyleyeceğim, herkes şımarsın! Bir gün mutlaka gergin melankolimden kurtulup mutluluk dağıtıcı olarak işe başlayacağım. Düşünce arayışına katılacağım. Mutsuz düşünceleri kovalarken arkalarından bütün hıncımla terliklerimi fırlatacağım. Geri gelemeyecekler. Bulduğum her mutlu düşünce için birden insanların karşısına çıkacağım. Başta korksalar da gülümseyeceklerini umuyorum. Tabii gülümseyecekler! Söyleyeceğim ki: Yağmurun seninle ilgilendiğini şimdiye kadar fark etmediğine inanamıyorum. Kaç yıldır, dudağına düşeceğim, diye olasılık hesaplamaktan başı dönüyor. Çiçek aldığın dükkândaki turuncu saçlı çocuk, uykulu halini gökyüzünün pembeliğine benzetiyor. Bugün güneş mutlu uyanmış diye bağıracağım. Ay da her zamanki gibi çok heyecanlıymış sahneye çıkmadan önce; ama bugün ayrı bir kırmızılığı olacakmış. Ben büyüyünce dünyanın her köşesini kelimelerle donatacağım. Sevgi şeklinde kâğıtlarda Cemal Süreya dan pembe şiirler dağıtacağım. Gülümseyecekler; insanlığımızı ve şiiri kutlayacağız. Sonra kalbi, düşünceyi, çocukluğu derken, her şeyi kutlamaya başladığımızda gökten hiç solmayan sarı çiçekler yağacak. Ben büyüyünce karşı kıtadaki ışıklara karışacağım. Bir noktacık olacağım, ama renkli, belki titrek. Büyüyünce hepimiz birer noktacık olacağız. Ya da hiçbir şey. *Didem Madak ın bir şiirinin başlığı kullanılmıştır. 13

Düşler ve Yansımalar 1414 Ayberk Aksu

Kırmak, Kırılmak, Kırılmaktan Doğmak Her yer ayna. Koşuyorum. DİKKAT! Çarpacaktım neredeyse. Koşuyorum. Sağ. Hayır hayır, sola dönmeliyim. Yine son anda kurtuluyorum aynayla kucaklaşmaktan. Ne kadar zormuş aynaların arasında yolunu bulmak! Bir an duruyorum. Durup düşünüyorum. Ne kadar süredir koşuyorum acaba? Sağ ayak başparmağımdan diz kapaklarıma doğru ilerleyen sızı sorumu yanıtlar nitelikte: uzun süredir. Hatta o kadar uzun süredir ki niye koştuğumu, ne aradığımı unutmuşum. Düşünüyorum. Ne düşündüğümü düşünüyorum. Cevap yok. İç dünyamın küskünü oynaması sinirimi bozuyor. Konuş! diyorum, N olur ağzını aç da bir şey söyle! Ses yok. Öyleyse ben de koşarım yine. Hem bu sefer daha hızlı Aaaaaaa! İç dünyam Çığlık Duruyorum. N oldu, söyle! Neden korktun? Bu sefer yanıt veriyor: YANSIMA. Yansıma mı? Bu sözcük bir şeyler hatırlatıyor bana. Evet, doğru: Aynalardan kaçıyorum, yansımalardan Kaçtığım şeyin ne olduğunu hatırlayınca birden etrafımın sarıldığını fark ediyorum. Bu sefer ben çığlık atıyorum. Her yer yansıma. Gerçeğe giden yolu nasıl bulacağım? Hayal kırıklığı. Kırıklık. Kırık ayna. Aynaları kırmalıyım! Hangisinden başlamalı? Başlangıç önemlidir. Şimdi daha dikkatli inceliyorum aynaları. Ayna Aynalara ne oldu? Tüm aynalar aynı şeyi yansıtmaz mı? Hayır, bunlar öyle değil. Işık farklı oyunlar oynuyor her birinde. FARKLI YANSIMALAR Nasıl olur?! Tekrar bakıyorum: Hepsinde ben Hepsi aynı AYNI ama FARKLI. Hayır, farklı; tamamen farklı! Başım dönüyor. Kıramıyorum. Aynı. Nereden başlamalı? Farklı. Nereden başlamalı? Aynı. Ağlıyorum. Aynı. Ne yapacağımı bilmiyorum. Aynı. Yansımalar üstüme üstüme geliyor. Farklı. YETEEERR! Bağırıyorum. Susma n olur, bari sen bir şey söyle! Sessiz. O da bilmiyor. Belli, korkmuş. Çaresiz, düşünüyorum. Gözlerim kapalı. Açtığım anda boğulacakmışım gibi Korkuyorum. Gözlerimi açmadan emekliyorum yavaş yavaş. Olmuyor. Her seferinde çarpıyorum. Gözlerimi açmalı. Kirpiklerim hiç bu kadar ağır olmamıştı. YANSIMALAR. Hangisi gerçek? Gerçek olan var mı? Her şeyi unutarak bakmayı deniyorum. Korkmadan Evet, aynadaki görüntü BENim. Daha dikkatli bakıyorum. Büyümüş gözlerimden kin damlıyor. Ürkütücü. Başımı sağa çeviriyorum: Yine ben. Bu sefer gözlerim daha farklı. Hem de çok daha farklı. Dudaklarım da kıvrılmış sanki hafif bir gülümsemeyle. Gözlerimde heyecan var, umut var. Arkama dönüyorum. Bu surat neden bu kadar üzgün? Gözlerim sabit bir noktaya dikilmiş, kırpılmıyor. Yanaklarım. Yanaklarımın üzerinde kurumuş gözyaşlarının biriktirdiği tuz var. Yukarı bakıyorum bu sefer. Yüzüm o kadar ifadesiz ki birden üşüyorum. Çok fazla bakamadan gözlerimi kapıyorum. Düşünüyorum. Kafam karışık. Gözlerim kapalı; fakat her yerde görmeye devam ediyorum yüzlerimi. Hepsi BENim. Bu yüzler bana ait. Benim farklı yansımalarım. Sonra fark 15 15 Şerna Viyan Petekkaya

ediyorum ki ben uzun zamandır bunlardan hiçbiri değilim. En son ne zaman sinirlendiğimi hatırlamıyorum. Gülümsediğim de pek olmadı yakın zamanda. Hayır, bir dakika! Bu yüzlerden birini diğerlerinden çok daha iyi tanıyorum. Evet evet, onu tanıdığıma o kadar eminim ki! Başımı yukarı kaldırıp gözlerimi açıyorum. İşte bu, uzun süredir böyleyim ben! Aynaların içine düştüğüm şu birkaç saati saymazsak -Acaba gerçekten birkaç saat mi oldu? Saatim de yok. Belki de çok daha kısa veya çok daha uzun bir süredir. Bilmiyorum. Zaman. Zaman dediğimiz ne ki? Küçük, pilli bir cihaza bağlı bir şey neden bu kadar önemli?! Bir dakika neden altmış saniye? Ben olsam tam seksen iki parçaya bölerdim dakikayı. Bir saat ise on yedi dakika olurdu. Olmayan bir şeyi parçalara ayırmak mümkün mü ki?- ifadesizim ben uzun zamandır. Öyleyse buldum. Aradığım gerçeği buldum. Boşa dememiş Descartes Düşünüyorum, öyleyse varım. diye. Ben de düşündüm, gerçek BEN i buldum, gerçekten var oldum, yani varım. Demek ki yukarı yolu seçmeliyim. Ancak o zaman bu yansımalar dünyasından kurtulabilir, gerçekliğimle buluşabilirim. Ama nasıl tırmanacağım? Çok yüksek. Üstelik her yer ayna. Aynadan başka hiçbir şey yok burada. Yukarıya ulaşmam imkânsız. Descartes yanılmış. Düşündüm; fakat hâlâ yansımalardan kurtulamayan bir hiç olmaktan öteye geçemedim. Oysaki gerçeği bulduğuma çok inanmıştım. Yanılmışım. YANSIMALARIN ALDATMACASIna kanmışım. ÇIKMAZ SOKAK HİSSİ. Ağlıyorum. Bir kez daha. Öfkem gözyaşlarıma baskın çıkıyor bu sefer. Bağırmaya başlıyorum. Çığlık atmaya Çığlıklarımla titriyor tüm aynalar. Onlar titredikçe ben daha yüksek sesle çığlık atıyorum. Birden aynadaki yansımalar karışıyor, iç içe geçiyor. Bir mutluluk duyuyorum. Aynı zamanda öfkeliyim. Biraz da üzgün Kahkahalarla karışık bir şekilde çığlık atıyorum bu sefer. Bir yandan da ağlıyorum. Aynalar daha çok ve daha güçlü titriyor, duygularım karıştıkça farklı yansımalar kenetleniyor, tek bir görüntü oluşmaya başlıyor. Yeni oluşmaya başlayan görüntüde ifadesiz yüzüm hariç tüm yüzlerimi görebiliyorum. Kahkahalarım güçleniyor, aynı zamanda içimi tarifsiz bir korku sarıyor. Gerçek olduğunu sandığım yüzüm artık görünmez olduğuna göre ömrümün geri kalanını bu yansımalar dünyasında mı geçireceğim? Beni tutsak etmiş olan tüm aynalar sağlamken bir tek gerçekliğim mi kırıldı? KIRILMAK. Titreşen aynalar büyük bir gürültüyle kırılıveriyor bir anda. GERÇEK DÜNYAdayım. Gülüyorum. Ağlıyorum. Gülüyorum. Bağırıyorum. Çığlıklar, gözyaşları ve kahkahalar Hissediyorum, duygularım var, öyleyse varım! Varsam düşünüyorum, düşünüyorsam duygularım var, sevinebiliyor, üzülebiliyor, öfkelenebiliyorsam varım, varım çünkü duygularım var! 1616

Yağmur Kaçağı elimden tut yoksa düşeceğim Tülay Çalışkan yoksa bir bir yıldızlar düşecek eğer şairsem beni tanırsan yağmurdan korktuğumu bilirsen gözlerim aklına gelirse elimden tut yoksa düşeceğim yağmur beni götürecek yoksa beni Attilâ İlhan Bir yağmur damlasında yansımamı gördüm. Kırılan bir aynada kendimi görmek gibi: paramparça, yarım yamalak... Yanağımdan süzülenlerin hangileri yağmur, hangileri gözyaşı, bilmiyorum. Sadece olacakları izliyorum bir film gibi şimdi. Yapacak bir şeyim, filmi durduracak gücüm yok. Gözlerim filme kilitli; durmadan süzülen gözyaşlarım yüzünden bulanık görüyorum. Görmeme gerek yok, kalbimde filmi hissedebiliyorum. Kalbim bir kırılıp bir tamir oluyor, yağmur yağıp güneş açıyor, bana kalan ise sadece gökkuşağı kırıntıları. Tüm renkler olmadığı için elimde olanları birleştirince beyaz olmuyor hayatım, gri kalıyor. Siyah olmadığına şükredip sevmeye ve hayatımı izlemeye devam ediyorum. Ama fazla iyimserim ben, sen sevmezsin oysa iyimser olmamı; gerçekleri kabul etmeyip korkaklıktan iyimserliğe, düşlere, renklere sarıldığımı düşünürsün. O renklerden sadece gri kaldı şimdi. Gökyüzü gibi, yağmur damlaları gibi, soluk güneş ışığı gibi, kalbim gibi, umutlarım gibi, senin gibi... Gri... Ne iyimser ne kötümserim şimdi. Gerçeklerle yüzleşmeye hazırım, korkunç sahnelerde ellerimle gözlerimi örtmeyi bıraktım, izliyorum ve gördüklerim hâlâ beni korkutuyor, kalbim dirense de ben anlıyorum. Senin yapmamı istediğini yapıyorum, her zaman yaptığım gibi ve anlıyorum işte! Yağmur daha da hızlanıyor, kulaklarım uğulduyor, gözlerim yaşlardan hiçbir şey göremiyor, kalbim hıçkırıyor ama ben anlıyorum. Sen lanet ederek yürürken yağmurda, su birikintilerini tek- 17 17