Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular hazır olun düşüyoruz diyor. Düşüyoruz ama ben dâhil hiçbir yolcuda panik yok. Çünkü artık Türkiye de, Azerbaycan Türkçesiyle, Türkiye Türkçesi arasında, bazen birbirine komik gelecek farklılıklar olduğunu bilmeyen yok. Örneğin bir Azerbaycanlı, bir kızı yakını olan bir oğluna istemek için, oğlanı biraz övmek isterse, İşi iyi, kârhanesi var, pezevenk insandır diyebilir. Durun hemen itiraz etmeyin! Azericede kârhane ticarethane, pezevenk de babayiğit anlamına geldiğine göre, hiç de kötü bir şey söylemiş olmaz. Ama Türkiye de yiğit, deniz askeri anlamına gelen levent kelimesi ise orada kadınları veya kadınsı erkekleri tarif eden bir şey. Yani oğlanı kız evine öven kişi hiçbir zaman levent gibi oğlan demez. Uzun sözün kısası uçağın düşmesi nin de uçağın havaalanına inmesi anlamına geldiğini artık aramızda bilmeyen yok. Azeri kelimesi de ateş anlamına geliyor. Azerbaycan ise Ateş Ülkesi veya onların deyimiyle od lar yurdu demek oluyor. İşte biz Azerbaycan a, Bakü nün hemen yanında Surakhan Köyü ndeki Ateşgâh ı veya başka bir deyimle Ateşgede yi görmeye gidiyoruz. Belki de böylece Azerbaycan ın niçin Ateş Ülkesi olduğunu anlayacağız. 25 Asırdır Yanan Ateş Bu öykünün M.Ö. 4. yy dan, günümüze kadar gelen bir zaman, İsveç ten Hindistan a kadar uzanan bir coğrafi yelpazesi var. Denilen o ki; M.Ö. 4 yy da Hazar Denizi nin kenarındaki bu yerde, düşen bir yıldırım sebebiyle toprak yanmaya başlar. Ve yanış o yanış. O günden beri bu ateş sönmeden günümüze kadar sürer gelir. Ateşin kutsal sayıldığı o günlerde, toprağın hiç sönmeden yanmasının, insanlar üzerindeki mistik etkisini düşünün bir kere Bölgeye hâkim Zerdüşt dinine inananlar bu mucizeye dayanarak savlarını nasıl da güçlendirmişlerdir. Tabi ki hemen bu ateşin etrafına tapınacak bir şeyler yapmaları gerekiyordu. Dört sütun dikip, üstünü de örttüler ateşin. Dört, Zerdüştlerin kutsal sayısı. Çünkü Ateş, hava, su ve toprağı temsil ediyor. (Havadan düşen bir yıldırımla yanan toprak da nasıl desteklemiş onların savlarını değil mi?) Kendiliğinden yanan toprak mucizesi, ünlendikçe buraya uğrayan insanlar da çoğalmış böylece. Bir de bölge İpek Yolu nun üstünde olunca, ortadaki tapınma yerinin etrafına müritlerin ve ziyaretçilerin kalacağı odalar yapılmış. Dışarıdan bakınca kale görüntüsünde olan bu yapı, içeriden Ateşgâh a açılan alçak düzeydeki kapıları ve oda da bulunan yatakta yatarken yanan toprağın görülmesini sağlayan pencereleri bulunan odalar biçiminde inşa edilmiş. Kapıların alçak olması girip çıkarken eğilerek saygı sunulmasını, yanan toprağı gören pencere ise içeride sönmemiş kireç üzerinde yatarak veya kendini zincire bağlayarak çile çeken müritlerin yattıkları yerden yanan toprağı görmelerini sağlamak üzere yapılmış. Tapınağa daha sonra gelen dervişin, daha önceden beri çile çeken diğerlerine hizmet ettiği o günlerden bugüne kadar, (azalan inananlarına rağmen) ziyaretçiler de eksik olmamış. Hatta Azeriler İslam ı kabul edince Zerdüştleri dışlamışlar. Son kalan Zerdüştler de Hindistan a göçmüşler. Ama yine de özel günlerinde ibadet için Ateşgâh a gelmişler.
Üstelik 19 yy ın ortasında yanan toprağın kerameti anlaşmasına rağmen bu ziyaretler devam etmiş. Yanan Toprağın Kerameti ve Alfred Nobel Öykünün burasında ünlü Nobel Ödülü nün isim babası Alfred Nobel ve ailesi bize katılıyor. İsveçli olmasına rağmen bu aile 1850 yılında, binlerce kilometre uzaktan Hazar Denizi kenarında bulunan Neft zenginliğini fark ederek harekete geçmişler. Neft dediğim Azeri dilinde kullanılan bir kelime. Yoksa bu bizim petrolün ta kendisi. Yıl 1850 olmasına rağmen Ateş Ülkesi nin bu zenginliğini fark eden uyanık Nobel ailesi, kendilerine yerel petrol şirketi süsü vererek bu zenginliği ilk defa kendilerinin icat ettiği boru hattı yöntemi ve Zerdüşt adını verdikleri tanker ile kendilerine doğru akıtmışlar. Neyse bizim konumuz Nobeller değil, yanan toprağın kerameti. Böylece anlaşılmış ki yanan toprak değil, ona bulaşmış zengin petrol ve doğal gaz yatakları. Şimdi siz de artık keramet meramet kalmamıştır ve kimse de Ateşgâh a tapınmak için gelmiyor diye düşünebilirsiniz. Nobellerle başlayan Azeri Petrolü yağması Rusya nın vahşice petrol çıkarmasıyla Ateşgâh ın bulunduğu yerdeki doğalgazı bitirmesine ve artık boruyla başka yerden doğal gaz getirilip ateşin sönmemesini sağlamamasına rağmen, Hindistan dan otobüslerle gelip tapınağı ziyaret ediyorlar. Gerçi artık odalarda çile çeken dervişler yerine, onların maketten betimlemeleri var ama, ben oradayken Hindistan dan gelen otobüslerden inen Zerdüştlerin gözlerinden inançları okunabiliyordu. Ateş Ülkesi nin Ateşgâh ı böyle bir yer işte