1. basım: basım: Eylül 2013, İstanbul E-kitap 1. Sürüm Ocak 2014, İstanbul 2013 tarihli 7. Basım esas alınarak hazırlanmıştır.

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "1. basım: basım: Eylül 2013, İstanbul E-kitap 1. Sürüm Ocak 2014, İstanbul 2013 tarihli 7. Basım esas alınarak hazırlanmıştır."

Transkript

1

2 2

3 Great Expectations, Charles Dickens 1983, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. 1. basım: basım: Eylül 2013, İstanbul E-kitap 1. Sürüm Ocak 2014, İstanbul 2013 tarihli 7. Basım esas alınarak hazırlanmıştır. Kapak tasarımı: Ayşe Çelem Design ISBN CAN SANAT YAYINLARI YAPIM, DAĞITIM, TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ. Hayriye Caddesi No. 2, Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) / / Faks: (0212) Sertifika No:

4 CHARLES DICKENS BÜYÜK UMUTLAR ROMAN İngilizce aslından çeviren Nihal Yeğinobalı 4

5 Charles Dickens ın Can Yayınları ndaki diğer kitapları: Oliver Twist, 2007 İki Şehrin Hikâyesi,

6 CHARLES DICKENS, 1812 de İngiltere nin Portsmouth kentinde doğdu. Babası hapse düşünce okuldan ayrılıp bir fabrikada çalışmak zorunda kaldı. Bu dönemde işçi sınıfının yaşamını ve sıkıntılarını yakından tanıma fırsatı buldu. Babası dönünce eğitimini tamamladı. Önce bir avukatla, sonra liberal bir gazetede çalıştı. Mister Pickwick in Serüvenleri (1837) adlı ilk romanı çok tutuldu. Ardından gelen Oliver Twist önce yayın yönetmenliğini üstlendiği bir dergide tefrika edildi. Bunu Nicholas Nickleby, Antikacı Dükkânı ve Martin Chuzzlewit izledi. Bir Noel Şarkısı (1843) olağanüstü bir başarı elde etti. Dombey and Son, Dickens ın romancılığında bir dönüm noktası oldu. David Copperfield da, toplumsal sorunlardan çok kendi deneyimlerine ağırlık veren Dickens, İki Şehrin Hikâyesi ve Büyük Umutlar la zirveye çıktı. Dickens ın yapıtları, gerçekçi biçemin, düzyazı ustalığının, mizahi bir dehanın ve benzersiz edebî karakterlerin en önemli örnekleri olarak değerlendirildi. Dickens, 1870 te öldü. NİHAL YEĞİNOBALI, 1927 de doğdu. Arnavutköy Amerikan Kız Koleji ni bitirdikten sonra New York Eyalet Üniversitesi nde edebiyat öğrenimi gördü. Genç Kızlar adlı ilk romanını, Vincent Ewing adını verdiği sözde Amerikalı bir yazarın imzasıyla 1950 de yayımladı. Kitap hâlâ basılmaktadır. Ardından Sitem, Mazi Kalbimde Bir Yaradır, Belki Defne, Gazel adlı romanları ve Cumhuriyet Çocuğu adlı anı kitabını yayımladı. Yeğinobalı, çok sayıda yazarın yapıtlarını çevirdi. 6

7 1 Soyadımız Pirrip, adım da Philip olduğundan küçüklüğümde bu iki adı bir arada söylemeye bir türlü dilim dönmez, anca Pip diyebilirmişim. Böylece adımı Pip e çıkarmışım, herkes de beni Pip diye çağıragelmiş. Soyadımızın Pirrip olduğuna babamın mezar taşı tanıktı; bir de köy demircisiyle evli olan ablam Mrs. Joe Gargery. Babam ile annemin kendilerini de, resimlerini de görmemiş olduğum için (çünkü o günler, henüz fotoğraflı günlerden çok uzaktı) onları gözümün önünde canlandırdığım zaman beliren ve mantıkla zerrece ilişkisi olmayan görüntüler mezar taşlarının esinleriydi. Taşının üstündeki harflerin biçimlerine baka baka babam kısa, tıknaz yapılı, koyu renk kıvırcık saçları olan, esmer bir adammış gibilerden bir garip inanca kapılmıştım. Ve Georgiana, yukarıda adı geçenin karısı diyen cümlenin biçimi ve akışındansa annemin çilli, hastalıklı, mıymıntı bir kadın olduğu gibi çocukça bir sonuç çıkarmıştım. Ana babamın mezarlarının yanı başında, eşit aralıklarla dizili duran, her biri de yaklaşık yarım metre uzunluğunda olan o beş tane küçük taş kutuya gelince... İnsanların yaşayabilmek uğruna giriştikleri evrensel çabadan, daha başlangıçta vazgeçmiş olan beş minik kardeşimin kutsal anısıydı bunlar. Ben de taşlara baktıkça bütün bu küçük kardeşlerimin sırtüstü, elleri ceplerinde olarak doğmuş ve yaşadıkları sürece ellerini ceplerinden hiç çıkarmamış olduklarına sarsılmaz bir inançla bağlıydım. Köyümüz ırmak boyunda, bataklık bir yerde kurulmuştu. Irmağın dönemeç yaptığı yörede, denizden otuz, kırk kilometre uzaklıktaydık. Şimdi düşünüyorum da çevremdeki şeylerin nitelikleri konusunda en canlı, en geniş kapsamlı izlenimi edinmem, soğuk bir günün ikindi saatine rastlar. İçinde bulunduğum, bu dikenlere boğulmuş, ıssız, bakımsız yerin kilise avlusundaki mezarlık olduğunu, Bu köyde oturanlardan Philip Pirrip ile Georgiana nın yukarıda adı geçenin karısı ölmüş, bu mezarlıkta gömülmüş olduklarını; ve yukarıda adı geçenlerin yavruları Alexander, Bartholomew, Abraham, Tobias ve Roger ın da ölmüş, bu mezarlıkta gömülmüş olduklarını kesinlikle anlayıp öğrendim. Gene kesinlikle anlayıp öğrendim ki, mezarlığın gerisinde uzanan, kanallar, setler, set kapıları, köprüler, tümseklerle dilimlenmiş, tümseklerin üstünde otlayan sığır sürüleriyle beneklenmiş olan ıssız, pusarık, yabanıl düzlük, Bataklık denilen yerdir: Bataklığın gerisindeki o alçak, kurşuni çizgi ırmaktır; delice saldıran azgın rüzgârların ini olan o yabanıl, korkunç uzaklık ise denizdir. Bütün bunlardan korkmaya, bu yüzden de tir tir titreyerek ağlamaya başlayan şu küçük çıkın ise, Pip tir. Kes zırıltıyı be! diye müthiş bir sesin gürlemesiyle birlikte, kilise sundurmasının yanındaki, mezarların arasından bir adam fırlayıvermişti. Kes sesini, yoksa gırtlağını 7

8 keserim senin, küçük şeytan! Kaba saba, boz paçavralara bürünmüş, bacağının birinde kocaman bir demir parçası sürüyen, korkunç bir adamdı bu! Ayakkabıları paramparça, şapkasız başına eski püskü bir bez dolamış bir adam. İliklerine dek ıslanmış, tepeden tırnağa çamura bulanmış, taşlardan, kayalardan bacakları yara bere içinde kalmış, dört bir yanına dikenler yapışmış, sırtındakiler çalı çırpıya takılmaktan lime lime olmuş bir adam. Soğuktan titreyerek topallaya topallaya yürüyen, gözlerini devire devire homurdanan bir adam. Üşümekten dişleri birbirine çarpan çenemi tutup yüzümü şöyle bir kaldırınca tüylerim diken diken olarak yalvardım: N olur kesmeyin gırtlağımı, efendim! N olur yapmayın! Adın ne senin? dedi adam. Çabuk söyle! Pip, efendim. Adam yüzüme dik dik bakarak, Ne dedin? diye sordu. Doğru dürüst konuş, bakayım! Evin neresi? Parmağınla göster. Kiliseden bir buçuk kilometre kadar uzaklıkta, rüzgârdan kelleşmiş kızıl ağaçların arasındaki düzlükte kurulu olan köyümüzü gösterdim. Adam beni şöyle bir ters ters süzdükten sonra tuttuğu gibi baş aşağı çevirerek ceplerimi boşalttı. Bir parça ekmekten başka bir şey çıkmadı ceplerimden. Gözlerimin önünde kilise gene yerli yerine dönünce (adam öyle güçlüydü, beni de öylesine birdenbire ters döndürmüştü ki, kiliseyi de tepetaklak hale getirmişti; kuleyi ayaklarımın dibinde görmüştüm bir an); dediğim gibi kilise gene eski durumuna dönünce, kendimi bir mezar taşının üstüne oturmuş, tir tir titrer buldum. Adamsa cebimde bulduğu ekmeği, kıtlıktan çıkmışçasına mideye indiriyordu. Dudaklarını şapırdatarak, Seni köpoğlusu! diye söylendi. Amma da tombul yanakların var be! Gerçi o sırada yaşıma göre cılız, çelimsiz sayılırdım, gene de yanaklarım tombulmuş demek! Adam başını bana gözdağı verircesine sallayarak, Tanrı canımı alsın ki yiyesim geliyor yanaklarını, diye söylendi. Şöyle şapur şupur, ne de güzel yenir ya. Tanrı vere de böyle bir şey yapmaya, diye içimden geçirdiğim dileği, adama olanca ciddiliğimle söyledim. Beni oturtmuş olduğu mezar taşına sıkı sıkı sarılmıştım; hem düşmemek, hem de ağlamamak için. Sen bana bak hele, dedi adam. Annen nerde senin? Şuracıkta, efendim, dedim. Adam irkilerek o saat bir koşu kopardı; birkaç adım koştuktan sonra durup arkasına baktı. O zaman ben çekinerek, İşte, şurda, diye açıklamada bulundum. Ve Georgiana... Benim annem o işte. Adam, Yaa, diye döndü, yanıma geldi. Annenin yanı sıra yatan da baban mı yoksa? Evet, efendim, dedim. O da o. Bu köyde oturanlardan. Vay anasını... diye, adam dalgın dalgın söylendi. Sonra, Kimle oturuyorsun sen? diye sordu. Diyeceğim, iyiliğim tutar da sağ bırakırsam kimin yanına gideceksin? Sağ bırakacağıma daha karar vermiş değilim ya, o başka. Ablam var, efendim. Mrs. Joe Gargery. Demirci Joe Gargery nin karısı, efendim. 8

9 Adam, Demirci ha, diyerek kendi ayağına bir göz attı. Bir bacağına bir de bana birkaç kez kötü kötü baktıktan sonra üstünde tünediğim mezar taşına adamakıllı sokuldu, beni iki kolumdan kavradığı gibi arkama doğru yatırabildiğince yatırdı. Gözleri olanca keskinliğiyle gözlerime dikilmiş, benim gözlerim de çaresiz, ürkek, onun gözlerine takılıp kalmıştı. Adam, Sen hele bir bana bak, bakalım, dedi. Canını bağışlayacak mıyım, yoksa bağışlamayacak mıyım, sorun bu. Eğe denen şey nedir, bilir misin sen? Evet, efendim. Kumanya bilir misin? Evet, efendim. Adam her sorudan sonra, daha bir umarsızlık ve tehlike duygusu aşılamak için olacak, beni daha da arkaya yatırıyordu. Eğe bulup getireceksin bana, dedi, bastırdı beni arkaya doğru, bastırabildiğince. Kumanya getireceksin, dedi. Daha da yatırdı. Yoksa, yemin ederim, yüreğinle ciğerini deşerim ha, senin. Beni gene geriye doğru ittirdi. Ödüm kopmuştu. Öyle başım dönüyordu ki ona sımsıkı sarılarak, Eğer dik durmama izin verirseniz belki içim dışıma çıkmaz; o zaman sizin söyledikleriniz daha iyi aklıma girer sanıyorum, efendim, dedim. Bu kez adam beni öylesine bastırdı ki, karşımdaki kilise, kulesinin tepesindeki rüzgârgülünün üstünden takla attı sanki. Derken adam beni gene kollarımdan sımsıkı kavramış olarak taşın üstünde doğrulttu. Kanımı donduran şu sözlerle konuşmasını sürdürdü: Sen şimdi yarın sabah erkenden bana bir eğe ile biraz kumanya getireceksin. Topunu birden alıp bana, şu karşıki eski cephaneliğe getireceksin. Bu dediklerimi yapar da ağzını açıp kimselere, şöyle bir adam gördüm, demezsen; değil beni başka herhangi birini gördüğünü kimseye sezdirtmez, çıt çıkartmazsan canını bağışlarım senin. Yok, hele becerme söylediklerimi ya da dediklerimden biraz dışarı çık, istersen nah şu kadarcık bile çıkayım de, o zaman ciğerinle yüreğin deşilip kızartılıp yenilecek... Şimdi sen beni yalnız sanıyorsun ya, gelgelelim işin içyüzü hiç öyle değil. Benimle birlikte gizlenen genç bir adam var ki, Tanrı vermeye, onun yanı sıra hani ben, zemzemle yıkanmış gibi kalırım. Benim şu ettiğim lafları duyuyor şimdi, o genç adam. Kendine özgü yöntemleri vardır onun; oğlan çocuklarının yüreklerini, ciğerlerini deşip çıkarmakta birebirdir. Ondan saklanmaya çalışmak da boşunadır. İstediğin kadar kapını kilitle, sıcacık yatağına gir yat; hatta büzül iyice, yorganı başına çek... Tehlikeyi atlattım, gayri ele geçmem sanırsın ama boş! O genç adam usulcacık, sürüne sürüne gelir, seni bulur, deşiverir karnını. Dahası da var; demin bile sana ilişmesin diye ben ettim gönlünü, hem de zorlukla. Göbeğim çatlıyor onu senden uzak tutmak için. Anladın ya! Ee, ne diyorsun şimdi bakalım? Ne diyeceğim? Ertesi sabah istediği eğeyle, toparlayabildiğim üç-beş lokma yiyeceği alarak erkenden cephaneliğe getirip ona vereceğimi söyledim. Adam, Sözümde durmazsam Tanrı Baba beni çarpıp canımı alsın, de, diye buyurdu. Böylece yemin ettim. Bunun üzerine o da beni taştan aşağı indirdi. Sakın ha, unutayım deme yapacağın işleri, diye son bir uyarıda bulundu. O dediğim genç adamı da hiç aklından çıkarma. Hadi, şimdi, koş evine git. H... hayırlı geceler, ef... fendim, diye kekeledim. 9

10 Adam gözlerini çevresindeki o soğuk, rutubetli bataklıkta gezdirerek, Amma da hayırlı gece ha! diye söylendi. Kurbağa olmak varmış... ya da sülük! Bir yandan da o titreyen gövdesini dağılıp gitmekten korurcasına iki koluyla sımsıkı sararak topallaya topallaya, kilisenin alçak duvarına doğru yürüdü. O, yeşil tümsekleri bürümüş olan çalıların, ısırgan otlarının, fundaların arasından, dikenleri sakına sakına yürürken bana öyle geldi ki mezarlardaki ölüler de onu bacağından tutup çekivermek için uzanıyorlardı. Adam dikenlere değil de, ölülerin ellerine takılmamak için öyle sakına sakına yürürmüş gibi göründü çocuk gözlerime. Kilisenin alçak duvarına vardığı zaman bacakları tutuk, ağrılıymış gibi bir hantallıkla öte yana atladı, sonra bana bakmak üzere döndü. Onun döndüğünü görünce ben hemen yüzümü köyden yana çevirip bacaklarımı var gücümle işletmeye giriştim. Biraz sonra bir daha dönüp baktım. Adam ırmaktan yana gitmekteydi. Kendi kendini hâlâ kollarıyla sarmıştı. Yağmurdan sular kabardığı ya da gelgit dalgaları bastığı zaman yürünebilsin diye bataklığa serpiştirilmiş duran kocaman taşların birinden öbürüne atlaya atlaya yürüyordu. Şu sırada bataklık ufka paralel uzanan uzun, kara bir çizgiydi, ben durmuş adamın ardından bakarken. Irmak da uzun, düz bir çizgiydi ama ne o kadar engin, ne de öylesine kara. Gökyüzü ise alçak, öfkeli, kızıl çizgilerle kapkara çizgilerin birbirine karışmasından oluşmuştu. Bütün bu manzara içinde dikine duran iki tanecik şey vardı ki bunlar da ırmak kıyısındaydı: Biri, gemicilere yol gösteren deniz feneriydi. Direk üstüne dikilmiş bir fıçıyı andıran, hele yakından bakınca pek çirkin görünen bir yapı. Öteki dikey nesneyse eski bir darağacıydı. Üzerindeki zincirlere bir zamanlar bir korsanı bağlamışlardı. Deminki adam aksak adımlarla bu darağacına doğru ilerliyordu şimdi. Eski çağların o korsanı dirilmiş de kendini gene zincire vurmaya gidiyormuş sanırdınız. Bu düşünce tüylerimi diken diken etti, kanımı dondurdu. Yakınlardaki sığırların da başlarını kaldırarak ona baktıklarını gördüm. Acaba onlar da aynı şeyi mi düşünüyorlar, diye merak ettim. Demin sözü geçen o korkunç genç adamı görebilir miyim diye dört bir yana göz gezdirdimse de hiçbir ize, belirtiye rastlamadım. Ama içime gene bir korku düşmüştü. Koşmaya başladım; eve varıncaya dek de hiç durmadan koştum. 10

11 2 Ablam Mrs. Joe Gargery benden yirmi yaş büyüktü. Beni, kendi elcağızıyla büyütmüş olması yüzünden hem kendi gözünde, hem de komşular arasında büyük bir saygınlık kazanmıştı. Küçükken bu kendi elcağızıyla büyütme deyiminin ne anlama geldiğini pek kestiremez, bulup çıkarmaya çalışırdım. Ablamın sert, ağır elli olduğunu, benim kadar, kocasının da bu elin tadını tattığını bildiğimden, ikimizin de ablamın kendi elcağızıyla büyütülmüş olduğumuzu sanırdım. Güzel, alımlı bir kadın değildi ablam. Şöylesine ki, Joe Gargery ile de kendi elcağızıyla evlenmiş olsa gerek, diye içimden geçirirdim. Joe sarışın bir adamdı. Düzgün tenli yüzünün iki yanına sarkan sarı büklümlü saçları vardı. Gözleri öyle kararsız bir mavi renkteydi ki, her nasılsa kendi aklarıyla karışmış sanırdınız. Yumuşak başlı, iyi huylu, geçimli, biraz saf, çok sevimli bir insandı. Bir çeşit Herkül gibiydi, hem güçlülükleri hem de zayıflıkları yönünden... Kara gözlü, kara saçlı olan ablam Mrs. Gargery nin yüzüyse öylesine kıpkırmızıydı ki, kimi kez kendi kendime, acaba yıkanırken sabun yerine rende mi kullanıyor, diye merak ettiğim olurdu. Uzun boylu, iri kemikliydi. Üzerinde her zaman, kaba bezden yapılma bir önlük bulundururdu. Bu önlük, arkasındaki iki ilmikten geçen bağcıklarla bağlanırdı. Önlüğün üst yanı ise üzerine her zaman topluiğneler, dikiş iğneleri saplanmış olduğu için, dört köşeli, zırha benzer bir göğüslük biçimindeydi. Ablam, hep önünde bu önlükle dolaşmaktan kendine büyük bir övünme payı çıkarır, kocasını da sürekli kınama fırsatı yaratırdı. Bana kalırsa ablam bu önlüğü hiç takmasa da olurdu ya, yok ille takacaksa, akşamları çıkarmasına ne engel vardı, anlayamazdım! Joe nun demirci dükkânı evimizin yanı başındaydı. Evimiz de yöremizdeki evlerin çoğunluğu gibi tahtadandı. O akşam koşa koşa eve döndüğümde demirci dükkânını kapanmış buldum. Joe tek başına mutfakta oturuyordu. Joe ile ben dert ortağı olduğumuz için sır ortağıydık da. Kapının mandalını kaldırıp başımı içeri sokar sokmaz tam karşıda, ocağın köşesinde oturan Joe nun bakışlarıyla karşılaştım. Joe hemen bana bir sır verdi: Ablan on, on iki kez çıkıp seni aradı, Pip ciğim. Şimdi de dışarıda, on üçüncü kezdir seni aramakta. Sahi mi? Evet. En kötüsü gıdıkçı da elinde. Bu kara haberi alınca gözlerimi ocaktaki ateşe dikerek yeleğimin düğmelerini burup bükmeye başladım. İçime bir ağırlık çökmüştü. Gıdıkçı diye andığımız şey, ucu mumlu bir kamıştı. Beni tepeden tırnağa gıdıklayıp durmaktan yıpranmış, üstüne cilalıymış gibi bir parlaklık gelmişti. Joe, Hop oturdu, hop kalktı, diye anlatıyordu. Sonunda gıdıkçıyı kaptığı gibi hışımla dışarı fırladı. Yaa, böyle oldu işte. Bir maşa aldı, ocağın önündeki parmaklığın arasından közleri karıştırarak o da gözlerini ateşe dikti. Fırtına gibi 11

12 fırladı dışarıya, inan olsun. Tam kameti artırdı, bu kez. Çok oldu mu gideli? diye sordum. Joe ya hep, iri yapılı bir çocukmuş gözüyle bakar, onu kendime yaşıt tutardım. Joe başını kaldırıp duraladı. Felemenk işi saate bakarak, Bu son gidişi beş dakika oluyor Pip ciğim, dedi. Sonra, Geliyor! diye haykırdı. Koş kapının ardına, dostum. Köşeye saklan! Onun dediğini yaptım. Ablam kapıyı ardına kadar açıp da köşeye bir şeyler sıkışmış olduğunu anlayınca durumu hemen kavradı. Gıdıkçıyı da keşif kolu niyetine ileri uzattı. Sonunda beni tuttuğu gibi kocasından yana fırlattı. Kocasına karşı bir mermi olarak çok kullanırdı zaten beni! Joe ise beni kıvançla yakalayarak hemen ocağın köşesine sıkıştırdı; o uzun, iri bacaklarını önümde siper gibi gerdi. Ablam tepinerek, Nerelerde sürttün, beni böyle korkudan, kaygıdan, meraktan çatlatana dek, ha? diye bağırıyordu. Söyle diyorum, yoksa bir değil, elli tane Pip olsan, bir değil, beş yüz tane Joe Gargery nin elinden çeker alırım seni! Köşedeki iskemlede büzülmüş oturduğum yerden, yaşlı gözlerimi ovuşturarak, Mezarlıktaydım, diye hıçkırdım. Ablam, Mezarlıktaymış, diye dudak büktü. Ben olmasaydım, sen çoktan boylamıştın o mezarlığı, hem de kazık çakmıştın oraya! Kim büyüttü seni kendi elcağızıyla, ha? Sen büyüttün, dedim. Ablam, Neden yapmışım sanki? diye yaygarayı bastı. Hangi akla uymuşum da yapmışım sanki? Ben hep hıçkırarak, Bilmem, dedim. Ablam, Ortada bir bilmeyen varsa o da benim, diye bağırdı. Şimdiki aklım olsa dünyada yapmazdım, inan olsun! Sen doğdun doğalı şu önümdeki önlüğü bir Tanrı nın günü çıkardımsa kör olayım. Gargery gibi bir demirci parçasının karısı olmak yetmezmiş gibi, bir de sana analık etmek varmış yazımda! Ben hâlâ üzgün üzgün ateşe bakıyordum ama düşüncelerim dağılmıştı. Bataklıktaki o bacağı demirli, vahşi adam, sözünü ettiği o gizemli genç adam, yiyecekle eğe sorunu, beni barındıran evde hırsızlık yapmak üzere vermiş olduğum söz, şu anda cehennem ateşini andıran alevler arasından yükselerek gözümün önünde dalgalanıyordu. Ablam gıdıkçıyı yerli yerine koyarak, Hıh, diye burun kıvırdı. Mezarlıkmış! Siz ikiniz de o mezarlığı hiç aklınızdan çıkarmasanız yeridir. Oysa ikimizden birisi o mezarlığın adını bile anmamıştı. Gene de ablam, Yakında ikiniz bir olup beni yollayacaksınız o mezarlığa, diye söylendi. Bensiz ne yapıp edeceğinizi görmek isterdim, doğrusu! Biraz sonra ablam sofra hazırlığına başlamıştı. Joe bacaklarının arasından bana doğru şöyle bir baktı. Sanki, ablamın sözünü ettiği üzücü koşullar altında ne yapıp edeceğimizi o da gözünde canlandırmak istiyordu. Sonra, böyle fırtınalı durumlarda huyu olduğu üzere, o kıvır kıvır sapsarı saçlarıyla şakaklarındaki tüyleri çekeleyerek karısının gidiş gelişlerini mavi gözleriyle izlemeye koyuldu. Ablamın ekmek dilimleyip üzerlerine yağ sürmekte pek ustalıklı bir yöntemi vardı ki hiç değişmezdi. Önce, sol eliyle tuttuğu bir somun ekmeği önlüğünün göğüs kısmına bastırırdı. (Bu önlüğün göğsüne batırılmış duran topluiğnelerden, dikiş iğnelerinden birinin ekmeğe, oradan da bizim ağzımıza girdiği de olurdu.) Sonra 12

13 ablam bıçakla bir parça (çok değil) tereyağı alır, ilaç karıştırıp macun yapan bir eczacının ustalığıyla bıçağın iki yanını da kullanarak somunun üzerine güzelce sürerdi. Daha sonra bıçağı somunun kenarında şöyle bir silip temizleyerek testereyle kesercesine somundan kalın bir dilim kesip ayırırdı. Ne var ki bu dilimi somundan ayırmadan önce ikiye bölerdi. Dilimin bir yarısı Joe nun payına düşerdi, öbürü de bana. Bu akşam karnım çok aç olduğu halde payıma düşen ekmeği yemeyi bir türlü göze alamadım. Bataklıktaki o korkunç tanışımla onun kendinden bile korkunç olan ortağı için yedekte biraz kumanyam bulunması gerektiğini düşünüyordum. Ablamın elinin pek sıkı olduğunu, mutfakla kilerde yapacağım kötü niyetli araştırmaların belki de hiçbir sonuç vermeyeceğini biliyordum. Onun için, kendi tereyağlı ekmek dilimimi pantolonumdan içeri sokup saklamaya karar vermiştim. Bu amaca erişmek uğruna harcanılması gereken çabanın nasıl insanüstü bir şey olduğunu az sonra anladım. Yüksek bir damdan aşağı atlamaya, derin sulara kendimi bırakmaya karar vermekle birdi bu! Hiçbir şeyin farkında olmayan Joe da işi büsbütün güçleştiriyordu. Dediğim gibi dert ortağı olduğumuz için kafadarlığımızı belirlemek üzere her akşam dilimlerimizi ısırmakta bir tür yarışa girişmek aramızda bir alışkanlık, bir gelenek olmuştu. Hiç sesimizi çıkarmadan dilimlerimizi birbirimize gösterip çalım satarak birbirimizden hız alır, lokmalarımızı daha bir gayretle ısırıp yutmaya başlardık. Bu akşam da Joe birkaç kez kendi diliminin nasıl çarçabuk küçülmekte olduğunu bana göstererek her akşamki dostça yarışmamızı başlatmaya yeltendi. Ne var ki her bakışında beni, bir dizimde sarı çay kupam, öbür dizimde el sürülmemiş ekmek dilimimle, öylece oturur görüyordu. Sonunda planımı gerçekleştirmenin artık kaçınılmaz olduğuna, bunun için de durumumuzun elverdiği en akla yatkın olanaktan yararlanmam gerektiğine karar verdim. Joe nun bana baktıktan sonra başını çevirdiği bir saniyeyi fırsat bilerek tereyağlı ekmeğimi pantolon bacağımdan aşağı itiverdim. Joe nun benim bu (sözümona) iştahsızlığıma sıkıldığı anlaşılıyordu. Kendi ekmeğini dalgın dalgın şöyle bir dişledi, ama onun da iştahı kaçmış gibiydi. Lokmayı ağzında her zamankinden çok döndürüp dolaştırarak çiğnedi, çiğnedi, sonunda hap gibi yutuverdi. Bir lokma daha ısırmak üzereydi... tam iyice dişlemek için başını şöyle yana çevirmişti ki, bana takılan gözleri ekmeğimin yok olmuş olduğunu gördü. Onun, ekmeğini tam ısırmak üzereyken böyle zınk diye durup merakla, tasayla gözlerini açarak bana bakması öyle belirgindi ki ablamın dikkatinden kaçmamıştı. Ablam hemen elindeki çay bardağını masanın üzerine bırakarak, Ne oldu gene? diye çıkıştı. Joe başını bana doğru ciddi ciddi sallayarak, Bana bak, arkadaş, diye sitemli bir azarla konuştu. Pip ciğim, iki gözüm, pişman olursun sonra. Boğazına tıkılır. Çiğnemeden yutuverdin, be cancağızım! Ablam deminkinden daha sert, Ne oldu, diyorum size? diye sordu. Ağzı bir karış açık kalmış olan Joe, Pip ciğim, şöyle bir öksürüp birazcığını çıkartabilirsen iyi olur, diye mırıldandı. Evet, belki yola yönteme sığmaz, ayıp kaçar ama insanın sağlığı da her şeyden üstündür, Pip. Bu sırada lafları arada kaynayınca zıvanadan çıkmış olan ablam, Joe nun üstüne atıldığı gibi yan sakallarından tutarak kafasını arkadaki duvara birkaç kez vurdu. Bense köşemde oturmuş, suçlu suçlu bakınıyordum. 13

14 Soluk soluğa kalmış olan ablam, Şimdi belki söylersin ortada neler döndüğünü, seni gök gözlü koca öküz! diye bağırdı. Joe umarsız bakışlarla karısına baktı, sonra ne yapacağını kestirememiş gibi ekmeğinden bir lokma ısırdı, sonra gene bana baktı. Lokmasını avurduna tıkarak odada ikimiz yalnızmışız gibi ciddi, içten, konuşmasını sürdürdü: Pip ciğim, bilirsin, biz senlen canciğer dostuz, senin gizlini saklını dünyada ele vermem. Vermem ya, gene de a benim canım... Joe sandalyesinin ayağını yere sürttü, gözlerini önce indirdi, sonra gene benden yana baktı. O ne görülmedik yutuştu öyle! Ablam, Ekmeği çiğnemeden yuttu ha! diye haykırdı. Joe karısına değil de, hep benden yana bakarak, İnan dostum, senin yaşındayken ben de yalamadan yutuculardandım, diye ekledi. Kendi lokması hâlâ avurdunda tıkılı duruyordu. Çocukluğumda çok yalamadan yutucu görmüşümdür, gelgelelim seninle boy ölçüşebilecek gibisini bugüne dek görmedim doğrusu. Pip ciğim, şükret ki tıkanıp kalmadın da hâlâ sağsın. Ablam üzerime atladığı gibi beni saçımdan kavrayıp havaya kaldırdı. Gel de ilaç iç, dedi. Hepsi bu. Gene de bu sözlerin nemene tüyler ürpertici olduğunu siz gelin de bana sorun. O günlerde bir tıp canavarı, katran suyu denen nesneyi en eşsiz şifadır diye yeniden ortaya çıkarmıştı. Ablam da bu suyu, tadı ne denli iğrençse etkisinin o denli şifalı olduğuna inandığından, dolaptan eksik etmezdi. Bana da öyle çok içirirdi ki, gezdiğim yerde yeni boyanmış çit direkleri gibi kokular saçtığımı bilirdim. Bu akşamki durumumun ivediliği ise en azından bir litre ilaç almamı gerektiriyordu. Ablam bunu sanırım ben daha rahat edeyim diye, kafamı kunduracının onardığı bir pabuçmuşçasına koltuğunun altına sıkıştırarak boğazımdan aşağı akıttı. Joe yarım litreyle kurtuldu. Zavallıcık, ateş başında düşüncelere dalmış, lokmalarını ağır ağır çiğneyerek yutmaktan öte bir şey yapmamakla birlikte ablamın elinden kurtulamadı, çünkü ablam üzerine heyheyler gelmiş olduğunu söylüyordu. Kendimden pay biçerek söyleyebilirim: İlacı içmeden önce bir şeyciği yoktuysa bile sonradan Joe nun üzerine heyheyler gelmiş olması kaçınılmazdı. Bir erkeğin ya da bir çocuğun kendi vicdanınca suçlanması pek ağır bir şeydir. Beri yandan vicdanda taşınan gizli yükle pantolon paçasının içinde taşınan gizli yük birleştiği zaman çekilen işkence, kalıbımı basarım ki çok ezici olur. Ablamın evinden bir şeyler çalmak zorunda oluşumun utandırıcı düşüncesi (bu utancı Joe ya karşı duymuyordum çünkü eve hiçbir zaman onun evi gözüyle bakmazdım) ile elimi her dakika, mutfak içinde ufak tefek işlere koşturulduğum zamanlarda bile, pantolonuma gizlediğim ekmek diliminin üstüne bastırmak zorunda oluşum beni neredeyse deli ediyordu! Bir yandan da, bataklıktan beri esip gelen rüzgâr ocaktaki közleri harlatıp yalazlandırdıkça, dışarıdan o bacağı demirli adamın sesini duyar gibi oluyordum. Bana gizlilik yemini ettirmiş olan adamın sesi, ertesi sabaha dek aç gezemeyeceğini, karnının ille bu gece doyurulması gerektiğini söylüyordu sanki. Derken bambaşka bir korku doluyordu içime: Ya ellerini benim ciğerlerimle yüreğime daldırmaktan öylesine güçlükle alıkonan o genç adamın huyu baskın çıkarsa? Ya saati şaşırıp yarına dek beklemesi gerektiğini unutarak ciğerlerimle yüreğime hemen bu gece el koymaya kalkarsa? Hani dehşetten insanın tüyleri gerçekten diken diken oluyorsa, o gece benim tüylerim dikenleşmiştir sanıyorum. Gene de kim bilir, korku kimsenin tüylerini diken 14

15 diken etmez, belki de? Noel arifesi olduğundan ertesi gün için hazırlanan pudingi Felemenk işi saate göre yediden sekize dek bakır bir değnekle karıştırmak bana düşmüştü. Bacağımdaki kösteğe karşın bu işi yapmaya çalıştımsa da, bu uğraş ekmek dilimini bacağımdan aşağı kaydırıp duruyor, ben de bununla bir türlü başa çıkamıyordum. Çok şükür bir ara bir fırsatını bulup sıvıştım da vicdan yükümün bu bölümünü çatı arasındaki odamda bırakabildim. Pudingin karıştırılmasını bitirmiş, gidip yatmadan önce son bir kez ocağın köşesinde sırtımı ısıtıyordum ki, birden, Dinle, Joe, dedim. Büyük topların sesi miydi o? Joe, Evet, dedi. Mahpuslardan biri daha tüydü, desene! O ne demek, Joe? diye sordum. Tüm açıklama işlerini kendi üstüne alan ablam, ters ters, Kaçtı demek, kaçtı, diye yanıtladı. Yanıt verişi de katran suyunu içirişine benziyordu. Ablam başını dikişine eğdiği sırada ben Joe ya, ağzımı sessizce oynatarak, Mahpus nedir? diye sordum. Joe ağzını özenle ezip büzerek öyle ayrıntılı bir karşılık verdi ki bir tek Pip sözcüğünü çıkartabildim. Sonra Joe yüksek sesle, Dün gece de bir mahpus kaçmış, akşam topundan sonra, diye anlattı. Toplar atıp haber verdilerdi. Baksana, şimdi de bir başka mahkûmu haber veriyorlar. Peki, topu atanlar kim? diye sordum. Ablam işinden başını kaldırıp bana çatık kaşla bakarak, Şu çocuğu da Tanrı bildiği gibi etsin, diye araya girdi. Sanki çocuk değil, sorgu melaikesi! Soru sorma bana, yalan söylemeyeyim sana. Düşündüm ki ben soru sormakla kusur işlesem bile o, bana yalan yanıt verebileceğini söylemekle kendi kendine terbiyesizlik etmiş oluyordu. Neylersiniz ki ablam hatırlı konukların dışında kimseye terbiyeli davranmazdı. Bu arada Joe ağzını binbir güçlükle ardına dek açıp Dua ya benzettiğim bir sözcük biçimlendirmeye çalışarak merakımı daha da törpülemişti. Ablamdan dayak yemediğime dua mı edeyim istiyordu? Bunu sorarcasına ona ablamı gösterdimse de Joe hiç oralı olmayarak ağzını yeni baştan yayabildiğince yaydı, sağa sola oynattı, dudaklarının arasından iyice vurgulamaya çalıştığı bu sözcüğün biçimini söküp attı. Ben de, Ablacığım, diyerek en son çareye başvurdum. Zahmet olmazsa söyleyiver, nerden atılıyor bu top? Ablam, Tanrı iyiliğini versin e mi, çocuk! diye bağırdı ya, aslında bu söylediğinin tam tersini dilediği anlaşılıyordu. Hulk lardan 1 elbet, ayol! Ben Joe dan yana bakarak, Hulk nedir? diye fısıldadım. Joe, Ben demedim miydi? gibilerden dargın dargın bir öksürdü. Ben, Kusura kalmayın ama, hulk nedir? diye sordum. Ablam elindeki iğne ipliği benden yana uzatıp başını sallayarak, Al sana, bu velet böyledir işte, diye mırıldandı. Sorusunun bir tekine karşılık vermeye gelmez, ardından on tane daha sorar çünkü. O dediğimiz bir çeşit yüzen zindan demektir; bataklıkların gerisinde demir atarlar. Korkumu içime gömerek pek üstünde durmamışçasına, Kimleri koyarlar ki 15

16 zindan gemilerine? Ne yüzden koyarlar? diye sordum. Artık nah şurasına gelmiş olan Mrs. Joe yerinden fırladığı gibi, Geberme e mi, yumurcak! diye bağırdı. Ben seni kendi elcağızımla şu boya getirdimse herkesi kulağından kurut diye getirmedim! Yoksa dünya âlem beni övüp göklere çıkarmak bir yana, ayıplar, be! Hulk lara katilleri kapatırlar; hırsızları, kalpazanları, her türden kötülük işleyenleri kapatırlar, anladın mı? Onları kötü yola ilk iten şey de yerli yersiz soru sormaktır. Hadi şimdi, marş marş, yatağa! Geceleyin yatmaya giderken elime tek bir mum bile verilmezdi. Hele o gece karanlıkta üst kata tırmanırken bir yandan kafam karıncalanıyordu, çünkü ablam son sözlerine, parmağındaki dikiş yüksüğüyle tepemde dümtek çalarak tempo tutmuştu; beri yandan da hulk ların bizim oralarda demir atmalarının benim için ne büyük kolaylık olduğunu düşünüyordum. Öyle ya, yerli yersiz soru sormakla ben de kötü yola düştüğüme, bu gece de ablamın evinde hırsızlık edeceğime göre, kendimi sonunda hulk larda bulacaktım, yüzde yüz. Apaçık bir şeydi bu. Şimdi uzaklarda kalan o geceden bu yana kaç kez düşünmüşümdür; korkunun baskısı altında çocukların nasıl sinsileşebileceğini bilenler pek azdır. Korku bir kez çocuğun içine düşmeyegörsün: Akıldışı olması bir şey değiştirmez. O gece ben de ölesiye korkuyordum; ille de yüreğimle ciğerimi isteyen o genç adamdan, benimle konuşmuş olan bacağı demirli adamdan, korkunç bir söz vermek zorunda bırakılmış olan kendi kendimden. Kudreti sınırsız olan, gene de her sığınışımda beni iteleyip tersleyen Mrs. Joe dan da bir kurtuluş umudu göremiyordum. Gizli korkumun verdiği sinsilikle, o gece benden istenen en akıl almaz istekleri yerine getirebileceğimi, şimdi bile düşündükçe kanım donuyor. O geceyi uykusuz geçirdim. Arada bir dalar gibi olsam da, bahar selleriyle kabarmış ırmak boyunca hulk lara doğru sürüklendiğimi görür gibi oluyordum. Heyula bir korsan, darağacının önünden geçtiğim sırada elindeki boruyla bana seslenerek, İşi sürüncemede bırakacağına hemencecik kıyıya çık, şuracıktan sallandır kendini, kurtul! diyordu. Uykum gelse bile dalmaktan korkuyordum. Tanyeri ağarmaya yüz tutar tutmaz aşağı inerek kileri soyup soğana çevirmek zorunda olduğumu biliyordum çünkü. Geceleyin yapılacak iş değildi bu. Hafif bir sürtüşle ışık yakabilmenin yolu daha bulunmamıştı o zamanlar. Işık yakacaksam, çakmaktaşını çeliğe sürtmem gerekirdi ki bunun gürültüsü de korsanın zincir şakırtısından geri kalmazdı. Sabaha karşı, küçücük penceremin dışındaki o koca, kara kefen kırçıllaşmaya yüz tutar tutmaz kalkıp aşağı indim. Merdivenin her basamağı, basamak tahtalarındaki her çatlak, Tutun, hırsız var! Kalk, Mrs. Joe, yetiş, hırsız var! diye ardımdan bağırır gibiydi. Mevsim gereğince her zamankinden çok daha dolu, zengin olan kilerde ayaklarından asılmış duran bir tavşan, ben tam arkamı döndüğüm sırada göz kırpmış gibi geldiğinden ödümü patlattı. Ne dönüp tavşana bakacak, ne dikkatli bir seçim, ne de başka bir şey yapacak zamanım yoktu, çünkü boşa geçirecek zamanım yoktu. Biraz ekmek, biraz peynir kabuğu, yarım kavanoz dolusu mincemeat 2 (bunları, akşamdan kalma ekmek dilimimle birlikte mendilime sardım), testideki brendinin birazını cebimde gizlediğim bir şişeye boşalttım. Testiye de, içindekinin eksildiği anlaşılmasın diye, mutfak dolabındaki sürahiden su ekledim. Üstünde birkaç kıymık et kalmış bir kemik, bir de yuvarlacık, iyice kabarmış, içi bol jambonlu bir pay aldım. Payı 16

17 nerdeyse almadan gidiyordum. Gelgelelim yüksek bir rafın köşesine kaldırılarak gizlenen şeyin ne olduğunu merak edince şeytan dürtmüşçesine çıkıp baktım; etli payı gördüm ve Umarım bugün yarın kullanılmayacaktır da yokluğu bir süre anlaşılmaz, dileğiyle onu da aldım. Mutfaktan demirci dükkânına açılan bir kapı vardı. Bu kapının sürgüsüyle kilidini açtım, Joe nun araç gereçleri arasından bir eğe yürüttüm. Sonra bu kapıyı gene bulduğum gibi kapadım; akşam koşarak eve döndüğüm zaman kullanmış olduğum sokak kapısını açtım, ardımdan kapadım, gene koşaraktan, sisli bataklıkların arasına daldım. 1. (İng.) 1852 yılına kadar suçluları taşıyan eski gemilere verilen ad. (Y.N.) 2. (İng.) Tart, pay gibi hamur işlerinde kullanılan; kuru üzüm, ince kıyılmış elma, baharat vb. ile hazırlanan bir tür iç malzeme. (Y.N.) 17

18 3 Hem kırağılı, hem de rutubetli bir sabahtı. Rutubetin dışarıda, küçük yatak odamın penceresine yapışmış durduğunu görmüştüm. Geceleyin sabaha dek dışarıda ağlayan ecinniler pencere camını mendil niyetine kullanmışlardı sanki. Şimdi de rutubetin ortalıktaki seyrek otların, çıplak tümseklerin, ağaçların üstüne serilmiş durduğunu görebiliyordum; yapraktan yaprağa salkımlanan kalın, kaba dokulu bir örümcek ağı... Yol üstündeki parmaklıklarla kapıların hepsi nemden yapış yapıştı. Sis de öyle bir yoğundu ki yol üzerinde, bizim köyün yolunu gösteren o direğe çakılı tahtadan eli ancak dibine varınca seçebildim. Üzerimden sızan rutubet damlalarıyla bu sisler içindeki el, beni zindan gemisine doğru iten bir heyula gibiydi. Bataklıklara varınca sis daha da koyulaştı. Ben kıpırtısız duruyordum; son hızla oraya buraya koşuşturan ben değildim de çevremdeki her şey son hızla benim üstüme koşuyor sanırdınız. Bu da, zaten rahat olmayan bir vicdanı daha da rahatsız eden bir şeydi. Köprüler, hendekler, kemerler, sisin içinden birdenbire yanı başımda belirerek açıkça, Bu çocuk bir başkasının etli payını çaldı; durdurun şunu! diye bağırıyorlardı sanki. Gene birdenbire sığırlar bitiveriyordu önümde; bel bel bakan gözleri, burun deliklerinden saçtıkları buharlarla, Hey! küçük hırsız! diyorlardı. Boğazında boyunbağına benzer bir beyazı olan, (duyduğum suçluluk duygusunun etkisinden mi nedir) papazlara benzettiğim bir kara öküz bu arada beni öylesine uzun, dik bir bakışla süzdü, küt biçimli kafasını öyle bir ayıplarcasına iki yana salladı ki kendimi tutamayarak, Elimden başka bir şey gelmezdi, efendim, diye hıçkırdım. Kendim için çalmadım, yemin ederim... Bunun üzerine öküz başını eğip burun deliklerinden bir buhar bulutu üfledikten sonra, arka bacaklarını şöyle bir savurup kuyruğunu sallayarak ortadan yok oldu. Bu arada ırmağa yaklaşmaktaydım. Ne kadar hızlı koşarsam koşayım ayaklarım ısınmak bilmiyordu. Buluşmaya gittiğim adamın bacağındaki demir gibi, soğuk da benim bacaklarıma çakılıydı sanki... Cephaneliğin yolunu iyi biliyor sayılırdım. Bir pazar günü Joe ile gitmiştik oraya. Joe, kâğıtlarım çıkartılıp ona resmen çırak olduğum zaman bu kırlarda nasıl gezip tozarak ne âlem ler yapacağımızı anlatmıştı. Ne var ki siste yolumu şaşırdığımdan sonunda cephaneliğin iyice sağına düşmüş olduğumu gördüm. Bu yüzden de ırmak boyunca, çamurların berisindeki gevşek taşlarla gelgit direklerinin arasından geri dönmek zorunda kaldım. Son hızla yol almaya çabalıyordum. Cephaneliğe çok yakın olduğunu bildiğim bir hendeği tam aşmış, ardındaki yamacı tam tırmanmıştım ki karşımda, yerde oturmuş bir adam gördüm. Sırtı bana dönüktü. Kollarını kavuşturmuş, uykudan ağırlaşan başı durup durup önüne düşüyordu. Ona hiç haber vermeden yaklaşıp kahvaltısını götürürsem daha çok sevineceğini düşünerek usulca ilerledim, omzuna dokundum. Dokunmamla yerinden fırlaması bir oldu. Ne var ki dünkü adam değildi bu; başka biriydi. Öte yandan bu adam da kaba saba paçavralara bürünmüştü; ayağındaki koca demir 18

19 parçası yüzünden topallıyordu; soğuktan nerdeyse donmuş, sesi boğuklaşmıştı. Kısacası her şeyiyle öbür adama benziyordu, yalnız yüzü başkaydı, bir de başında geniş kenarlı, yassı tepeli fötr bir şapka vardı. Bütün bunları tek bir bakışta gördüm, görecek başka fırsatım olmadı çünkü. Adam bana bir küfür, bir de yumruk savurdu. Yandan salladığı bu cılız yumruk beni ıska geçtiyse de onu sendelettiğinden neredeyse yere yıkıyordu. Derken adam koşmaya başladı. İki kez tökezledi, sonra sislere karışıp görünmez oldu. Yüreğim ağzıma gelerek, Bizim genç adam olsa gerek bu, diye düşündüm. Neremde olduğunu bilseydim ciğerim de korkudan sancırdı sanıyorum. Neyse, az sonra cephaneliğe vardım. Bir gün önceki adam gene oradaydı, işte; kendi kendini gene kollarıyla sarmış, bir aşağı bir yukarı topallayarak beni bekliyordu. Bütün gece kollarını hiç çözmemiş, dolanıp durmaktan hiç vazgeçmemiş sanırdınız. Soğuk iliklerine işlemişti besbelli. Bir an, donup kaskatı kesilerek ayaklarımın dibine düşüverecek sandım. Açlıktan da gözleri dönmüştü. Eğeyi elimden alıp otların arasında kaybolduğu zaman bana öyle geldi ki tuttuğum çıkını görmese eğeyi kıtır kıtır yiyebilirdi. Bu kez elimdekini almak için beni baş aşağı çevirmedi; ayakta, dik olarak bıraktı, çıkınımı açıp ceplerimi boşaltayım diye bekledi. Şişedeki nedir, evlat? diye sordu. Brendi, dedim. Adam mincemeat i çok garip bir yöntemle, elinden kapan varmışçasına, hapur hupur atıştırmaya başlamıştı bile; içkisinden birkaç yudum almak için yemeğe ara verdi. Bir yandan da soğuktan öyle zangırdıyordu ki şişenin boynunu, birbirine çarpan dişlerinin arasında kırmadan tutabildiğine şaşıyordum. Sizi sıtma tutmuş, galiba, dedim. Bana da öyle geliyor, evlat, dedi. Kötüdür buraları, diye ekledim. Bataklıkta dolanıyorsunuz; sıtma yatağıdır buralar. Romatizma da yapar. Korkma; bu illetler yakama yapışıp canımı almadan önce karnımı doyururum ben! Birazcıktan şu yukarıki darağacına sallandıracaklarını bilsem gene karnımı bir sıkı doyurmaktan caymazdım. Hem şu körolası titreme nöbetinin de canına okuyacağım, bak görürsün. Mincemeat i, kemiğin üzerindeki etleri, payı, hep bir arada tıkınıp duruyordu. Bir yandan da bizi saran sisleri kuşkulu gözlerle süzmekten hiç geri kalmıyor, çoğu zaman duralayarak (geviş getirmesini bile durdurmacasına) çevreye kulak kabartıyordu. Şimdi de ırmak yönünden duyduğu ya da duyar gibi olduğu bir tıkırtı, bataklardaki bir hayvanın soluması üzerine neredeyse yerinden sıçrayarak düşercesine, Adamı aldatmazsın ya sen? diye sordu. Gammazlık etmedin, başka birini getirmedin ya? Yok, efendim, Tanrı canımı alsın ki! Kimseye haber verip peşine de takmadın ya? Yok, yok! Peki, dedi adam. İnandım sana. Zaten benim gibi bir sefile tuzak kuranlarla birlik etmen, şu körpe yaşına yaraşmazdı ki; canavarlık olurdu... benim gibi, peşimde kovalayanlardan kaçmak uğruna ecel terleri döken, zaten yarı ölmüş bir sefil! İçinde, duvar saati gibi çarklar varmış da saat başına çalmak üzereymiş gibi boğazında bir tıkırtı oldu; adam o kaba saba ceketinin yırtık yeniyle gözlerini örttü. 19

20 Bu zavallılığı içime dokunmuştu. O sırada etli payı yemekte olduğunu görerek yüreğimi pekleştirdim ve, Afiyet olsun, efendim. Beğendiğinize sevindim, dedim. Bir şey mi, dedin? Hoşunuza gittiğine sevindim, diyordum da. Sağ olasın, evlat; canıma değdi. İri bir hayvan olan köpeğimizin yemek yiyişini çok seyretmiştim. Şimdi köpeğin yemek yiyişiyle bu adamınki arasında belirli bir benzerlik bulunduğunu gördüm! Adam da hart diye, keskin dişlemelerle koparıyordu lokmalarını, tıpkı bir köpek gibi; sonra da lokmayı hemencecik, çiğnemeden yalayıp yutuyordu. Bir yandan da sislerin arasından biri çıkıp yemeğini elinden kapacakmışçasına yan gözle sağa sola bakınıp duruyordu. Bu tehlikeyi kafasına sardırmış olduğu için yemeğinin tam tadını çıkaramayacağını düşünmekten kendimi alamadım. Bu yemeği bir paylaşan olsa hırlayarak onu da dişlemeye kalkabilirdi. İşte bütün bu yönlerden bizim köpeğe pek benziyordu. Bir süre, söylemek istediğim şeyin yersiz kaçabileceğini düşündükten sonra, çekinerek, Ona bir şey kalmayacak diye korkuyorum, dedim. Bundan başka hiçbir şey alıp getiremem artık. İşte bu gerçeğin kesinliği yüzünden, ona çok yediğini dokundurmak gereğini duymuştum! Dostum, payın gevrek kabuğunu çıtırdatarak yemeyi o saat keserek, Ona kalmayacak ne demek? diye sordu. O da kim ki? Hani şu genç adam. Hani sizin anlattığınız; sizinle birlikte gizlenen. Adam kahkahaya benzer boğuk bir ses çıkararak, Haa, şu, dedi. O mu? Öyle ya. Kumanya istemez o. İster gibiydi oysa, dedim. Adam çiğnemesini durdurarak beni inceden inceye, hem de son derece büyük bir şaşkınlıkla süzdü. Gibiydi mi? Ne zaman? Şimdicik. Nerede? Şuracıkta, diye elimle gösterdim. Biraz ötede; başı önüne düşmüş uyukluyordu. Siz sandım önce. Adam beni iki yakamdan kavrayarak gözlerimin içine öyle bir bakış baktı ki eski niyeti yeniden depreşti de beni boğazlayacak diye korkmaya başladım. Tir tir titreyerek, Üstü başı sizin gibiydi, hani biliyorsunuz, yalnız kafasında şapka vardı, diye açıkladım. Sonracığıma... şey... işte... Bu konuya kabalık etmeden değinmek için elimden geleni yaparak ekledim: Ona da tıpkı sizin gibi, hem de aynı amaçla bir eğe gerekiyordu. Dün geceki topları duymadınız mı? Adam kendi kendine, Demek gerçekten top sesiymiş, diye mırıldandı. Şaşılacak şey! Nasıl bilemezsiniz? Biz taa evden duyduk. Evimiz buradan çok daha uzakta. Üstüne üstlük de içerideydik. Bak anlatayım, evlat, dedi adam. İnsan bu kırlarda, yorgunluktan başı dönmüş, soğuktan canı çıkmış, boş mideyle dolaşırken gece boyu kulakları vınlar durur, toplar atılıyormuş gibi gelir adama, ona sesleniyorlarmış gibi gelir. Duymak ne demek? Askerlerin kendini kuşattıklarını resmen görür; havaya kaldırılmış meşalelerin ışığında al al ışıyan üniformalarıyla... Numarasının okunduğunu, adının çağrıldığını duyar, 20

1. basım: basım: Eylül 2013, İstanbul E-kitap 1. Sürüm Ocak 2014, İstanbul 2013 tarihli 7. Basım esas alınarak hazırlanmıştır.

1. basım: basım: Eylül 2013, İstanbul E-kitap 1. Sürüm Ocak 2014, İstanbul 2013 tarihli 7. Basım esas alınarak hazırlanmıştır. 2 Great Expectations, Charles Dickens 1983, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Detaylı

CHARLES DICKENS BÜYÜK UMUTLAR

CHARLES DICKENS BÜYÜK UMUTLAR 1 2 CHARLES DICKENS BÜYÜK UMUTLAR 3 Great Expectations, Charles Dickens 1983, Can Sanat Yayınları A.Ş. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın

Detaylı

1. basım: basım: Eylül 2013, İstanbul E-kitap 1. Sürüm Ocak 2014, İstanbul 2013 tarihli 7. Basım esas alınarak hazırlanmıştır.

1. basım: basım: Eylül 2013, İstanbul E-kitap 1. Sürüm Ocak 2014, İstanbul 2013 tarihli 7. Basım esas alınarak hazırlanmıştır. Great Expectations, Charles Dickens 1983, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Detaylı

1. basım: basım: Eylül 2013, İstanbul E-kitap 1. Sürüm Ocak 2014, İstanbul 2013 tarihli 7. Basım esas alınarak hazırlanmıştır.

1. basım: basım: Eylül 2013, İstanbul E-kitap 1. Sürüm Ocak 2014, İstanbul 2013 tarihli 7. Basım esas alınarak hazırlanmıştır. Great Expectations, Charles Dickens 1983, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Üstüne, günlerin yorgunluðu çökmüþtü. Bunu ancak oyunla atabilirdi. Caný oyundan

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var) Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var) Yazan: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Mert Tugen Ne varmış, ne çokmuş, gece karanlık, güneş yokmuş. Her kasabada kabadayı insanlar varmış.

Detaylı

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK Geçen gün amcam bize koca bir kutu çikolata getirmişti. Kutudaki çikolataların her biri, değişik renklerde parlak çikolata kâğıtlarına sarılıydı. Mmmh, sarı kâğıtlılar muzluydu,

Detaylı

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu. İÇİNDEKİLER Yine Yeni Komşular 7 Korsanlar Ninjalara Karşı 11 Akari 21 Tükürme Yarışı 31 Mahallede Huzursuzluk 39 Korsanların Yasaları 49 Yemek Çubukları ve Terli Ayaklar 56 Korsan Atlet 68 Titanların

Detaylı

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler. MASAL CADISI Masal Cadı sının canı sıkılıyordu. Ormandaki kulübesinde tek başına otururdu. Yıllardır insan yüzü görmemişti. Bu gidişle bütün yeteneklerim kaybolacak, diye düşünüyordu. Süpürgemle uçabileceğimi

Detaylı

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR!.. SERIS.INDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu İgi ve ben Benim adım Flo ve benim küçük bir kız kardeşim var. Küçük kız kardeşim daha da küçükken ismini değiştirdi. Bir sabah kalktı ve artık kendi ismini kullanmıyordu. Bu çok kafa karıştırıcıydı. Yatağımda

Detaylı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ORMANDAKİ DEV. 4. basım. Resimleyen: Reha Barış

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ORMANDAKİ DEV. 4. basım. Resimleyen: Reha Barış Resimleyen: Reha Barış Süleyman Bulut ORMANDAKİ DEV ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Öykü 4. basım Süleyman Bulut ORMANDAKİ DEV Resimleyen: Reha Barış Yayın Koordinatörü: İpek Şoran Editör: Ebru Akkaş Kuseyri Kapak

Detaylı

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

C A NAVA R I N Ç AGR ISI C A NAVA R I N Ç AGR ISI Canavar, canavarların hep yaptığı gibi, gece yarısından hemen sonra çıktı ortaya. Geldiğinde Conor uyanıktı. Kısa süre önce bir kâbus görmüştü. Herhangi bir kâbus değil- di bu;

Detaylı

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, elinde boş bir çuval, alanın ortasında öylece dikiliyordu.

Detaylı

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin kökünden kahverengi, pırıl pırıl bir şerit uzanıyordu.

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz Resimleyen: Burcu Yılmaz Refik Durbaş KURABİYE EV ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Öykü Refik Durbaş KURABİYE EV Resimleyen: Burcu Yılmaz www.cancocuk.com cancocuk@cancocuk.com Yayın Koordinatörü: İpek Şoran Editör:

Detaylı

Umutla, harabelerde günlük turuna çıkmış olan bekçi Hilmi Efendi yi aramaya koyuldu. Turist kalabalığı Efes sokaklarına çoktan akmaya başlamıştı.

Umutla, harabelerde günlük turuna çıkmış olan bekçi Hilmi Efendi yi aramaya koyuldu. Turist kalabalığı Efes sokaklarına çoktan akmaya başlamıştı. Düş Kırıklığı Karnı iyice acıkmıştı. Harabeler içinde bulunan bekçi kulübesinin ardındaki, begonvil, yasemin ve incir ağaçlarıyla çevrili alana doğru koştu. Leziz yemeğinin tadını uzaktan bile duyumsuyordu.

Detaylı

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK Betül Tarıman UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK YARATICI OKUMA DİZİSİ Şiir Resimleyen: Yasemin Ezberci Yaratıcı Okuma Dosyası: Nilser Utku 2 BASIM Betül Tarıman UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK Resimleyen: Yasemin Ezberci

Detaylı

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR 3. B A S I M Çocuklarla İlgili Her Türlü Faaliyette, Çocuğun Temel Yararı, Önceliklidir! 2 Süleyman Bulut Anne Ben Yapabilirim 4 Süleyman

Detaylı

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi. Marifetli Çocuk Üç kadın ellerinde sepetleriyle pazardan dönüyorlardı. Dinlenmek için yolun kenarındaki kanepeye oturdular. Çocukları hakkında sohbet etmeye başladılar. Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli

Detaylı

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Aşağıdaki şiiri okuyunuz. Soruları cevaplayınız. OKULUMUZ Her yerden daha güzel, Bizim için burası. Okul, sevgili okul, Neşe, bilgi yuvası. Güzel kitaplar burda, Birçok arkadaş burda, İnsan nasıl sevinmez,

Detaylı

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut Havada bulut Sen bunu unut 8 TEK TEK TEKERLEME Öğrendiğim ilk tekerlemeyi hatırlamıyorum ama; çocukluğuma dönüp, baktığımda onlarca tekerleme arasından ikisinin öne çıktığını çok net görüyorum. Bir tanesi,

Detaylı

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır.

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır. ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır. (Şapkasını takar.) Nasıl oldu Mimiciğim? Ay çok hoş! (Saçlarına taktığı çiçekleri gösterir.) Ne

Detaylı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci Cihan Demirci ŞİİR KÜÇÜĞÜN ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Şiir Resimleyen: Cihan Demirci 2. basım Cihan Demirci ŞİİR KÜÇÜĞÜN Resimleyen: Cihan Demirci Can Sanat Yayınları Yapım, Dağıtım, Ticaret ve Sanayi Ltd.

Detaylı

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir. Çeviri Deniz Hüsrev Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir. 5 6 BİRİNCİ BÖLÜM Hayatınızı elinizden alınıp klozete atılmış, ardından da üzerine

Detaylı

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu? AĞIR ÇANTA Fatma o sabah evden çok zor çıktı. Akşam geç yatınca sabah kalkması zor oldu. Daha kahvaltısını yapamadan çıkmak zorunda kaldı evden. Okula geç kalacaktı yoksa. Okul yolunda çantasını taşımakta

Detaylı

Tuğrul Tanyol. Beyaz at. Sönmüş kentleri dolaştım sessizlikte Boş meydanları, kirli sokakları Herkes kendi yankısının peşinde

Tuğrul Tanyol. Beyaz at. Sönmüş kentleri dolaştım sessizlikte Boş meydanları, kirli sokakları Herkes kendi yankısının peşinde Tuğrul Tanyol Beyaz at Sönmüş kentleri dolaştım sessizlikte Boş meydanları, kirli sokakları Herkes kendi yankısının peşinde Karanlık avlularda oturdum İçimde vahşi tamtamları inlerken ölümün Tüm putların

Detaylı

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda Bir gün sormuşlar Ermişlerden birine: Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? Bakın göstereyim demiş Ermiş. Önce sevgiyi dilden gönle indirememiş olanları çağırarak onlara

Detaylı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ASLAN KRAL KORK. Resimleyen: Sedat Girgin

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ASLAN KRAL KORK. Resimleyen: Sedat Girgin Süleyman Bulut ASLAN KRAL KORK ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Öykü Resimleyen: Sedat Girgin Süleyman Bulut ASLAN KRAL KORK Resimleyen: Sedat Girgin Yayın Koordinatörü: İpek Şoran Editör: Ebru Akkaş Kuseyri Son

Detaylı

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým. Kaybolan Çocuk Çocuklar için öyküler yazmak istiyordum. Yazmayý çok çok sevdiðim için sevinçle oturdum masanýn baþýna. Yazdým, yazdým... Sonra da okudum yazdýklarýmý. Bana göre güzel öykülerdi doðrusu.

Detaylı

MELİKE UZUN Soğuk ve Temiz

MELİKE UZUN Soğuk ve Temiz MELİKE UZUN Soğuk ve Temiz MELİKE UZUN 1975 yılında Eskişehir de doğdu. Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı ndan mezun. Kitapları: Ateş Öyküleri (Kanguru, 2010), Kürar (İletişim, 2014). İletişim

Detaylı

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer Edwina Howard Çeviri Elif Dinçer 4 Bölüm Bir Herkes aynı şeyi söyler: Jeremy türünün tek örneğidir. Herkes böyle söyler işte. Şey, öğretmenimiz Bay Buttsworth dışında herkes. Ona göre Jeremy başına bela

Detaylı

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz. Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci

Detaylı

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA Zehra İpşiroğlu ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA Resimleyen: Gözde Bitir Bu kitabın ilk baskısı ÇYDD için Toroslu Kitaplığı tarafından yapılmıştır. Yayın Koordinatörü: İpek Şoran Düzelti: Leyla Nebioğlu Kapak

Detaylı

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin. Bu kitapçığı, büyük olasılıkla kısa bir süre önce sevdiklerinizden biri size cinsel kimliği ile biyolojik/bedensel cinsiyetinin örtüşmediğini, uyuşmadığını açıkladığı için okumaktasınız. Bu kitapçığı edindiğiniz

Detaylı

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

&[1Ô A w - ' ,,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ .... CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe MERAKLI KİTAPLAR Alfabe Bu kitabın sahibi:... Dinle bir tanem, şimdi sana, bir çocuğun öyküsünü anlatmak istiyorum... Uzun çoooooooook uzun adı olan bir çocuğun öyküsü bu! Aslında her şey onun dünyaya

Detaylı

AYLA ÇINAROĞLU HOŞ GELDİN ESİN PERİSİ

AYLA ÇINAROĞLU HOŞ GELDİN ESİN PERİSİ AYLA ÇINAROĞLU HOŞ GELDİN ESİN PERİSİ 2003, Uçanbalık Cumhuriyet Bulvarı No: 302/104 35220 Alsancak - İZMİR Yazar: Ayla Çınaroğlu Yayın Yönetmeni: İlke Aykanat Çam Düzelti: Gökçe Uslu Baskı: Ertem Matbaa

Detaylı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz Refik Durbaş BEZ BEBEKLE KUKLASI ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Şiir Resimleyen: Burcu Yılmaz 2. basım Refik Durbaş BEZ BEBEKLE KUKLASI Resimleyen: Burcu Yılmaz Yayın Koordinatörü: İpek Şoran Editör: Ebru Akkaş

Detaylı

O günlerde, bir kıyı kenti olan Hull'a gitmiştim. Orada bir. arkadaşıma rastladım. Babasının gemisi vardı. Gemi o gün

O günlerde, bir kıyı kenti olan Hull'a gitmiştim. Orada bir. arkadaşıma rastladım. Babasının gemisi vardı. Gemi o gün 2. İLK YOLCULUĞUM 1 2. İLK YOLCULUĞUM O günlerde, bir kıyı kenti olan Hull'a gitmiştim. Orada bir arkadaşıma rastladım. Babasının gemisi vardı. Gemi o gün Londra'ya gitmek üzereydi. Arkadaşım kendisiyle

Detaylı

OHIO DOĞAÇLAMASI (OHIO IMPROMPTU)

OHIO DOĞAÇLAMASI (OHIO IMPROMPTU) OHIO DOĞAÇLAMASI (OHIO IMPROMPTU) Samuel Beckett (1981) Türkçesi: Semih Fırıncıoğlu Ohio Doğaçlaması (Ohio Impromptu) ilk kez 9 Mart 1981 de, Ohio State Üniversitesi nin işbirliğiyle, Drake Union, Stadium

Detaylı

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen NOGAY Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen NOGAY Çok çok eski zamanlarda, var varken, yok yokken ahmak bir kurt, kapana yakalanmış. Kapana yakalanan

Detaylı

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ . CİN. ALİ'NİN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin Topu 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula Başlıyor

Detaylı

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ NEŞELİ MATEMATİK ÖYKÜLERİ 1 BİLGİÇ İLE SAYGIÇ Bilgiç kurbağa ile Saygıç fare iyi arkadaşlardı. Neredeyse her gün göl kenarında buluşup sohbet ederlerdi. Bazen de çevredeki nesneleri sayarlar, hesap yaparlardı.

Detaylı

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ Mustafa Köz KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ YARATICI OKUMA DİZİSİ Şiir Resimleyen: Yasemin Ezberci Yaratıcı Okuma Dosyası: Mustafa Köz Mustafa Köz KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ Resimleyen: Yasemin Ezberci Yayın Koordinatörü:

Detaylı

HİTİTLİ PATTİYA İLE PALLİLİ

HİTİTLİ PATTİYA İLE PALLİLİ Gürol Sözen HİTİTLİ PATTİYA İLE PALLİLİ illüstrasyon: Gözde Bitir S. DESTANLAR VE MASALLAR Tarihsel Öykü Gürol Sözen HİTİTLİ PATTİYA İLE PALLİLİ illüstrasyon: Gözde Bitir S. Bir Anadolu Masalı... Yayın

Detaylı

Cem Akaş BUMBA İLE BİBU. Resimleyen: Reha Barış

Cem Akaş BUMBA İLE BİBU. Resimleyen: Reha Barış Cem Akaş BUMBA İLE BİBU Resimleyen: Reha Barış Yayın Koordinatörü: İpek Şoran Düzelti: Leyla Nebioğlu Son Okuma: Egem Atik Kapak ve İç Tasarım: Gözde Bitir Tasarım Uygulama: Güldal Yurtoğlu 1. Basım: 2000

Detaylı

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN TEŞEKKÜR Kısa Film Senaryosu Yazan Bülent GÖZYUMAN Sahne:1 Akşam üstü/dış Issız bir sokak (4 sokak çocuğu olan Ali, Bülent, Ömer ve Muhammed kaldıkları boş inşaata doğru şakalaşarak gitmektedirler.. Aniden

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 163 FEDAKÂRLIK VE DUYARLILIK ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 5523 09 1 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın

Detaylı

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU 1. DIŞ. CADDE - GECE 1 FADE IN: Saat 22:30. 30 yaşında bir gazeteci olan Eren caddede araba sürmektedir. Bir süre sonra kırmızı ışıkta durur. Yan koltukta bulunan fotoğraf

Detaylı

tellidetay.wordpres.com

tellidetay.wordpres.com Peşin Alınmış Ücret Gecenin oldukça ilerlemiş bir vaktinde özel bir kliniğin önünde duran taksiden üç kişi indi. Şoför yarı baygın yaşlıca bir adamın bir koluna aynı yaşlarda görünen hanımı ise diğer koluna

Detaylı

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR 4-10 Nisan: Polis Haftası 7-13 Nisan: Dünya Sağlık Günü 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı 23 Nisan'ı içine alan hafta: Dünya Kitap Günü T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Yeni Komşular 9 Kara İnsanı 22 Polis Ziyareti 38 Denizin Sesi 49 Önemli Ziyaret 65 Kütükhane 79 Korsan Ziyafeti 90 Hırsızlar 101

İÇİNDEKİLER. Yeni Komşular 9 Kara İnsanı 22 Polis Ziyareti 38 Denizin Sesi 49 Önemli Ziyaret 65 Kütükhane 79 Korsan Ziyafeti 90 Hırsızlar 101 İÇİNDEKİLER Yeni Komşular 9 Kara İnsanı 22 Polis Ziyareti 38 Denizin Sesi 49 Önemli Ziyaret 65 Kütükhane 79 Korsan Ziyafeti 90 Hırsızlar 101 YENİ KOMŞULAR Artık akşamdı ve Michiel yatağa girmişti. Öfkeliydi.

Detaylı

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak)

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak) ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak) Enerji Tasarrufu Haftası (Ocak ayının ikinci haftası) GÜNE BAŞLAMA ETKİNLİKLERİ Oyun

Detaylı

CİN ALİ İLE BERBER FİL

CİN ALİ İLE BERBER FİL ....... CiN ALl'NIN HiKAYE KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI 1 - Cin Ali'nin Atı 2 - Cin Ali'nin To'Ju ' 3 - Cin Ali'nin Topacı 4 - Cin Ali'nin Karagözlü Kuzusu 5 - Cin Ali'nin Oyuncakları 6 - Cin Ali Okula

Detaylı

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır 1. Bölüm Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır Savaşı nın hikâyesidir. Diğer adıyla ona Akşam Yemeği Savaşları da diyebiliriz. Aslında Hayalet Avcıları III de diyebiliriz, ama açıkçası

Detaylı

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ BU AY HANGİ KAVRAMLARI ÖĞRENECEĞİZ? Hızlı-Yavaş Ön-Arka Sağ- Sol BEYİN FIRTINASI YAPALIM Büyüdüğünde hangi mesleği seçeceksin ve nasıl bir yerde yaşayacaksın? Bir gemi olsaydın nerelere giderdin? Neler

Detaylı

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR İnsan Okur Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR 2 Süleyman Bulut İnsan Okur 4 Süleyman Bulut İnsan Okur Süleyman Bulut Ben küçükken, büyükler hep aynı soruyu sorardı: Büyüyünce ne olmak istiyorsun?

Detaylı

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir? ALTIN BALIK Bir zamanlar iki balıkçı varmış. Biri yaşlı, diğeriyse gençmiş. İki balıkçı avladıkları balıkları satarak geçinirlermiş. Bir gün yine denize açılmışlar. Ağı denize atıp beklemeye başlamışlar.

Detaylı

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com Beterin Beteri Var Mehmet işten çıkarılır. Eve gelip durumu bildirince, hanımı içeri almaz. Gidecek yeri olmadığından Şeyhin dergahına gider. Bu sırada şeyh talebeleriyle sohbet etmektedir. Bu arada börek

Detaylı

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

Çok Mikroskobik Bir Hikâye Çok Mikroskobik Bir Hikâye ÜMMÜŞ PÖRTLEK İlköğretim Okulu nda sıradan bir ders günüydü. Eğer Hademe Kazım, yine bir gölgelikte uyuklamıyorsa, birazdan zil çalmalıydı. Öğretmenimiz, gürültü yapmadan toplanabileceğimiz

Detaylı

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: - Deli, deli, diye seslenmiş. Siz içeride kaç kişisiniz? Deli şöyle bir durup düşünmüş: 1 / 10 - Bizim

Detaylı

Bu kitabın sahibi:...

Bu kitabın sahibi:... Bu kitabın sahibi:... Dinle bir tanem, şimdi sana, bir çocuğun öyküsünü anlatmak istiyorum... Uzun çoooooooook uzun adı olan bir çocuğun öyküsü bu! Aslında her şey onun dünyaya gelmesiyle başladı. Kucakladılar

Detaylı

Ankilozan Spondilit hastaları için Günlük egzersiz programı

Ankilozan Spondilit hastaları için Günlük egzersiz programı Ankilozan Spondilit hastaları için Günlük egzersiz programı Egzersiz 1 Yer Egzersizleri Yere sırtüstü uzanın. Dizlerinizi ayak tabanlarınız yere tam basacak şekilde bitişik olarak bükün. Kalçanızı mümkün

Detaylı

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com Dört Dakika İçin Bile Olsa Okuyabilmek Evden acele ile çıkmıştım. Koşar adımlarla metroya doğru ilerlerken bir yandan öğrencilere vereceğim dersin plânını yapıyor, bir yandan da çiseleyen yağmurda ıslanmamaya

Detaylı

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com Dört Dakika İçin Bile Olsa Okuyabilmek Evden acele ile çıkmıştım. Koşar adımlarla metroya doğru ilerlerken bir yandan öğrencilere vereceğim dersin plânını yapıyor, bir yandan da çiseleyen yağmurda ıslanmamaya

Detaylı

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ www.armtr.org Yazan: Billur Demiroğulları Çizen: Yasemin Erdem Kontrol: Özlem Küçükfırat Bilgi (Çocuk Gelişim Uzmanı) Bu hikaye kitabının her türlü yayın hakkı Anorektal

Detaylı

DESTANLAR VE MASALLAR. Lev Tolstoy KÜÇÜK ŞEYTAN. Masal. Çeviren: Füsun Tayanç Resimleyen: Vaqar Aqaei

DESTANLAR VE MASALLAR. Lev Tolstoy KÜÇÜK ŞEYTAN. Masal. Çeviren: Füsun Tayanç Resimleyen: Vaqar Aqaei Lev Tolstoy KÜÇÜK ŞEYTAN Çeviren: Füsun Tayanç Resimleyen: Vaqar Aqaei DESTANLAR VE MASALLAR Masal Lev Tolstoy KÜÇÜK ŞEYTAN çeviren: Füsun Tayanç Resimleyen: Vaqar Aqaei Yayın Koordinatörü: İpek Gür Kapak

Detaylı

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan 1. Sahne (Koruluk. Uzaktan kuş cıvıltıları duyulmaktadır. Sahnenin solunda birbirine yakın iki ağaç. Ortadaki ağacın hemen yanında, önü sahneye dönük, uzun ayaklık üzerinde bir dürbün. Dürbünün arkasında

Detaylı

Şehirdeki Yeni Hayatımız Başlıyor

Şehirdeki Yeni Hayatımız Başlıyor Şehirdeki Yeni Hayatımız Başlıyor CAAARTTTT! CAARRTTTT! Az önce annemin yanına gidip, Bu sesi seviyor olsaydım, eve böyle öten bir kuş alırdım dedim. Annem, gözlerini şaşı yapıp suratıma baktı. Şakalarımı

Detaylı

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır. İÇ - AĞAÇ EV SALONU - GÜNDÜZ Salon kapısının altından içeri bir mektup süzülür. mektubu almak için koşar. zarfı çevirir, üstünde yazmaktadır. Oo, posta gelmiş! Hey,, bu sana! mektubu omzunun üstünden fırlatır.

Detaylı

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK Bir çocuk varmış. Eşyalarını toplamaktan hiç hoşlanmazmış. Bir gün yerlerde atılı duran eşyalar, aralarında konuşuyorlarmış. - Sen neden hala buradasın. Bu saatte

Detaylı

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ ΚΥΠΡΙΑΚΗ ΔΗΜΟΚΡΑΤΙΑ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΜΑΘΗΜΑ: ΤΟΥΡΚΙΚΑ ΕΠΙΠΕΔΟ: B ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ:

Detaylı

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama rağmen sık sık geç kalırım... okul BIZIM (Meşelik) yol.. BIZIM ev Üç Kuruş Sokağı Kale Yolu Dükkan iki dak Meşelik ika Percy Sokağı Okula iki dakika

Detaylı

Aşağıdaki resmin içinde yandaki eşyalar gizlenmiş. Onları bulalım ve boyayalım. -16-

Aşağıdaki resmin içinde yandaki eşyalar gizlenmiş. Onları bulalım ve boyayalım. -16- Aşağıdaki resmin içinde yandaki eşyalar gizlenmiş. Onları bulalım ve boyayalım. -16-24 - 28 NİSAN 2017 Gül, papatya, karanfil, lale - salkım söğüt, kavak, çam, elma ağacı isimlerini doğru görselin altına

Detaylı

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa

Detaylı

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi daha çok sevdiğimiz bir dağ köyünde doğup büyüdüm. Uzak

Detaylı

BİREYSEL EĞİTİM PROGRAMI GÖRÜŞME FORMU

BİREYSEL EĞİTİM PROGRAMI GÖRÜŞME FORMU BİREYSEL EĞİTİM PROGRAMI GÖRÜŞME FORMU Formun Amacı: Bu form çocuğun sağlık durumu, psikomotor gelişimi, özbakım gelişimi, sosyal duygusal gelişimi ve davranışsal özelliklerine ilişkin bireysel gereksinimleri

Detaylı

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI Göknil Genç BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI 1 Çeviren: Saadet Özen ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Öykü 5. basım Resimleyen: Mustafa Delioğlu Göknil Genç BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI 1 Resimleyen: Mustafa

Detaylı

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü Henry Winker İllüstrasyonlar: Scott Garrett Çeviri: Bengü Ayfer 4 GİRİŞ Bu sendeki kitaplar Dyslexie adındaki yazı fontu kullanılarak tasarlandı. Kendi de bir disleksik

Detaylı

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N.

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N. New York ta bugün kar yağıyor. 59. Cadde deki evimin penceresinden, yönetmekte olduğum dans okuluna bakıyorum. Bale kıyafetlerinin içindeki öğrenciler, camlı kapının ardında, puante * ve entrechats **

Detaylı

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi BÝRÝNCÝ BÖLÜM 1 Dünya döndü Son ders zili çalýnca tüm öðrenciler sevinç çýðlýklarý atarak okulu terk etti. Ýkili öðretim yapýlýyordu. Sabahçýlar okulu boþaltýrken, öðleci grup okula girmeye hazýrlanýrdý.

Detaylı

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ ARALIK YENİ YIL Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl Bizlere kutlu olsun Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl Sizlere kutlu olsun Eski yıl sona erdi Bu

Detaylı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa

Detaylı

Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri

Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri Sohbetler *Kendimi tanıyorum (İlgi ve yeteneklerim, hoşlandıklarım, hoşlanmadıklarım) *Arkadaşlarımı tanıyorum *Okulumu tanıyorum

Detaylı

ISBN : 978-605-65564-3-2

ISBN : 978-605-65564-3-2 ISBN : 978-605-65564-3-2 1 Baba, Bal Arısı Gibi Olmak İstemiyorum ISBN : 978-605-65564-3-2 Ali Korkmaz samsun1964@hotmail.com Redaksiyon : Pelin GENÇ Dizgi/Baskı Kardeşler Ofset Matbaacılık Muzaffer Ceylandağ

Detaylı

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

Yüreğimize Dokunan Şarkılar On5yirmi5.com Yüreğimize Dokunan Şarkılar Gelmiş geçmiş en güzel Türkçe slow şarkılar kime ait? Bakalım bizlerin ve sizlerin gönlünde yatan sanatçılar kimler? Yayın Tarihi : 6 Ocak 2010 Çarşamba (oluşturma

Detaylı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun Resimleyen: Uğur Altun Betül Tarıman GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Öykü 2. basım Betül Tarıman GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ Resimleyen: Uğur Altun Yayın Koordinatörü: İpek Şoran

Detaylı

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ OCAK

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ OCAK Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ OCAK 2019 EĞİTİM BÜLTENİ KIŞ BABA Aaa bak geldi kış baba Sırtında kalın abası Elinde koca sopası Aaa bak geldi kış baba Iii kış dondurdu

Detaylı

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI 1. DÜŞÜNME DERSİ Sevgili Lale, sevgili Murat ve sevgili okuyucumuz, önce malzeme kutusundan çıkardığımız şu karikatüre bir göz atmanda yarar var: Örnek: 1 ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI Tan Oral, Cumhuriyet

Detaylı

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar Samed Behrengi Püsküllü Deve Çeviren: Songül Bakar Samed BEHRENGİ Azeri asıllı İranlı yazar Samed Behrengi, 1939 da Tebriz de doğdu. Öğretmen okullarında öğrenim gördükten sonra Tebriz Üniversitesi İngiliz

Detaylı

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI 1966 da Adana da doğdu. Hüseyin Kıyar ve Yavuz Sarıalioğlu ile birlikte Ocak 1994 ve Ekim 1997 de iki şiir kitabı yayımladı. İletişim Yayınları nca

Detaylı

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse Gösterdim Gördü anlamına gelmez Söyledim Duydu anlamına gelmez Duydu Doğru anladı anlamına gelmez Anladı Hak verdi anlamına gelmez Hak verdi İnandı anlamına gelmez İnandı Uyguladı anlamına gelmez Uyguladı

Detaylı

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! Sağlıklı ve faydalı olan ne varsa yaparım. Zararlı olan her şeyle savaşırım. Kötülerin düşmanı, iyilerin dostuyum. Zor durumda kaldığınızda İmdaat! diye beni çağırabilirsiniz.

Detaylı

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Eski Dostum Kertenkele

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Eski Dostum Kertenkele ŞEBNEM İŞİGÜZEL Eski Dostum Kertenkele ŞEBNEM İŞİGÜZEL 1973 yılında doğdu. İstanbul Üniversitesi nde antropoloji okudu. İlk kitabı Hanene Ay Doğacak 1993 yılında yayımlandı. Aynı yıl Yunus Nadi Öykü Ödülü

Detaylı

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam SÖZCÜKTE ANLAM 1 Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam BADEM AÐACI Ýlkbahar gelmiþti. Hava bazen çok güzel oluyordu. Güneþ

Detaylı