Yeni Sendikalar Yasası ve Kadınlar Gerçek özgürlüğü kazanmanın yolu: erkek egemen kapitalist sistemi yok etmek!

Transkript

1 Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Özel Sayı Mart 2013 Fiyatı: 1,00 TL Yeni Sendikalar Yasası ve Kadınlar Gerçek özgürlüğü kazanmanın yolu: erkek egemen kapitalist sistemi yok etmek! 8 Mart Dünya Emekçi Genel Merkeze Rağmen, Kadınlar Günü Hasan Gülüm Listesi Kazandı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası Üzerine DİRENİŞ ÇADIRIMIZDAN SİZLERİ SELAMLIYORUZ! Tunus Dersleri Güvercin Anıldı Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!

2 Yeni Sendikalar Yasası ve Kadınlar sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunları yürürlükten kaldırılarak yerine 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu yürürlüğe girdi. Yasa ile sendikal alandaki değişikliklere önceki sayılarımızda değindik, tartışma yazılarımız ile de konu derinleştirildi. Bu başyazımızda ise 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla da kadınlar lehine yeni yasaya eklenen bir madde üzerinde duracağız. Hiç kuşkusuz ezilen cins olarak kadınlar proleter mücadelenin bir yarısı, olmazsa olmazı. O halde yeni yasayı kadın işçiler açısından da ayrıca incelemek önemli bir görevdir sayılı yasada ilk kez toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı kullanılıyor. Bu kavram önceki sendikalar yasasında yoktu sayılı Sendikalar Kanunu nun 32 ve 33. maddeleri Sendika ve Konfederasyonların Faaliyetlerini düzenlemekteydi. Bu maddelerde sendikaların yapabilecekleri ve yapamayacakları faaliyetler yer alıyordu. Yeni yasa da ise Faaliyetler 26. madde de, eskisine göre biraz genişletilerek ve sadeleştirilerek yer alıyor. Eski yasanın 33. maddesinin 4. fıkrası şöyleydi: 4. Herhangi bir bağışta bulunmamak kaydı ile evlenme, doğum, hastalık, ihtiyarlık, ölüm, işsizlik gibi hallerde yardım ve eğitim amacıyla sandıklar kurulmasına yardımcı olmak ve nakit mevcudunun yüzde beşinden fazla olmamak kaydıyla bu sandıklara kredi vermek, Bu maddede yer alan doğum kelimesi dışında, eski yasada kadın cinsi ile ilgili hiçbir şey yoktu. Aynı maddenin 7. fıkrasının ikinci paragrafı ise şöyleydi: Sendika ve konfederasyonlar faaliyetlerinden yararlandırmada, üyeleri arasında eşitliğe uymak zorundadırlar. Yeni yasada aynı hükümlere denk düşen 26. maddede 4. fıkra hükmü yer almıyor. Böylece yasa sendikalara eskiye göre daha geniş bir olanak sağlamış oluyor. Yani Sendikalar yasalara aykırı olmadığı sürece ve tüzüklerinde yer alması koşuluyla yardım sandıkları kurabilecekler. Ancak asıl önemli değişiklik eski yasanın 7. fıkrasının ikinci paragrafında gerçekleşti. Bu hüküm yeni yasanın 3. fıkrasında şöyle yer alıyor: (3) Kuruluşlar, faaliyetlerinden yararlanmada üyeleri arasında eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasaklarına uymakla yükümlüdür. Kuruluşlar, faaliyetlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetir. Yasanın önceki hali sendikaların üyeleri arasında eşitlik ilkesine uymak zorunda olduklarını söylüyordu. Eski yasaya göre sendikalar herhangi bir faaliyet konusunda üyeleri arasında eşitliğe uygun davranmak zorundaydılar. Yani kadınlar lehine bir faaliyette bulunduklarında bunun yasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu söylenebilirdi. Şimdi yeni yasa aynı hükmü korumasına rağmen ek olarak sendikaların faaliyetlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğini de gözetmeleri gerektiğine hükmetmektedir. Yeni yasaya göre sendikalar faaliyetlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusuna da önem vermeliler. Yani hayatın hemen hemen her alanında eşitsiz konumda olan kadınlar için pozitif ayrımcılık uygulayabilirler, uygulamalıdırlar da. Hatırlanacağı üzere bazı sendikalar (Petrol-İş, Birleşik Metal-İş) geçtiğimiz dönem genel kurullarında kadınlar ile ilgili kararlar aldılar. Pozitif ayrımcılık ile ilgili ve yasa zoru olmadan alınan bu kararlar üzerinde gazetemizin geçtiğimiz sayılarımızda durmuştuk sayılı yasada her ne kadar gözetir denilerek konu muğlak bırakılmış ve net bir hüküm belirtilmemiş olsa da sendikaların artık bu tip kararlar almasını zorunlu kılıyor. Örneğin sendikalarda kadınların az temsil edilmesi ya da hiç temsil edilmemesi, kadınlar ile ilgili komisyonlar kurulmaması vb. toplumsal cinsiyet eşitliği açısından önemli sorunlardır. Bu tür sorunları çözebilmek için sendikalar yasasında böyle bir hükmün yer alması işçi kadınların sendikal alandaki mücadelesi açısından oldukça önemlidir. Çok iyi biliyoruz ki bu tür şeylerin yasalarda yer alması önemli olmasına rağmen günlük yaşamda pek bir anlam ifade etmiyor. Çünkü mücadele açısından olumlu yönde olan yasaların uygulanabilmesi için mücadele edilmesi, sorunun peşinin izlenmesi oldukça önemli. Bu nedenle işçi kadınlar bu hükmün uygulanması için mücadele etmelidir. Sendikaların her kademesinde yasanın bu hükmünün uygulanması ve bu yönde kararlar alınması için çalışılması gerekmektedir. Artık en azından bu mücadelenin yürütülmesi için yasal alanda da bir dayanak var. Örneğin genel kurullarda yasanın bu hükmüne dayanarak yeni önergeler verilebilir. Seçim ve yönetim kademelerinde kota uygulanması, kadın komisyonlarının ve çalışma gruplarının kurulması, sendikal kararların erkek egemen dilinden arındırılması vb. gibi bir dizi konuda kararların alınması için mücadele edilebilir. Henüz bir kırıntı da olsa bu hakka sahip çıkmak, uygulanması ve genişletilmesi için mücadele etmek tüm işçi ve emekçilerin görevidir. Çünkü kadınlar özgürleşmeden gerçek bir özgürlükten bahsedilemez. Gerçek özgürlüğü kazanmak için toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yaratan erkek egemen kapitalist sistem bir bütün olarak yerle bir edilmesidir. Kapitalist sistem içerisinde toplumsal cinsiyet eşitliği için yapılabilecek çok şey var ve bizlerin görevi bunları yapmak için mücadele etmektedir. Ancak kadınların (ve elbette trans bireylerinde) gerçek anlamda özgürleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçek anlamda sağlanması, hayatın her alanında yaşanabilmesi için kapitalizmin yerine sosyalizmin kurulması ile mümkündür. Bugün görev Sosyalizme ilerleyebilmek için demokratik halk devrimidir

3 İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası Üzerine Türkiye de patronlar; k ısa vadede azami kar elde etmek ve maliyetten kaçınmak amacıyla almadıkları iş güvenliği önlemleri sonucunda yılda ortalama 80 bin iş kazasında yaklaşık 1000 kişi hayatını kaybediyor. Katliam boyutuna ulaşmış bu iş cinayetlerine ise her gün bir yenisi daha ekleniyor. 7 Ocak ta Türkiye Taşkömürü Kurumu na bağlı Zonguldak Kozlu Kömür Ocağında 8 işçi göçük altında kalarak can verdi. 30 Ocak günü Gaziantep 4. Organize Sanayi Bölgesi ndeki Güneydoğu Galvaniz fabrikasında meydana gelen patlamada 2 si Suriyeli 9 işçi hayatını kaybetti; 20 den fazla işçi ise yaralandı. Bakanlık verilerine göre Türkiye de her gün ortalama 170 civarında iş kazası yaşanıyor. Bunun sonucunda 3-4 işçi hayatını kaybederken 6-7 işçi sakat kalıyor. Halbuki yapılan araştırmalara göre işyerlerinde iş güvenliği açısından gerekli önlemler alınsa iş kazalarının yüzde 98 i ve meslek hastalıkların tamamı önlenebilir niteliktedir. Fakat kapitalistlerin kar hırsı buna izin vermiyor. Devlet de zaten doğru dürüst bir yaptırım uygulamayarak bu cinayetlere göz yumuyor. Başbakan ın Antep te yaşanan iş cinayeti hakkında sarf ettiği sözlerde bu yaklaşım bir kez daha ispatlanmış oldu. Patlama haberi partisinin grup toplantısında kendisine ulaştırılan Başbakan beş ölümüz var dediği konuşmasına ölü sayısının sekiz olduğu (patlama sonrasındaki günlerde ölü sayısının 9 olduğu haberi geldi) uyarısından sonra neyse, sekiz diyerek devam etti. Benzerlerine daha önce de defalarca tanık olduğumuz bu tutum bir dil sürçmesi değil, sermayenin karına kar katmak için göz göre göre ölüme gönderilen işçilerin hayatları karşısındaki kayıtsızlığın ifadesidir. Kanunlaşmaya giden süreç Hükümetin 3 Ekim 2005 tarihinde Avrupa Birliği ne (AB) tam üyelik için yaptığı başvurudan sonra müzakere sürecinin başlatılmasıyla birlikte işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki uyum çalışmalarına da start verildi. Çünkü müzakere süreci AB ve ILO normlarına uyum sağlama zorunluluğunu getiriyordu. Uyum süreci, sadece iş sözleşmesi ile tanımlananları değil, tüm çalışanları kapsayan kendi başına, ayrı düzenlemeleri gerektiriyordu. Böylelikle İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı adı altında hazırlanan ilk Taslak Aralık 2005 tarihinde öncelikle sermaye örgütlerine gönderildi. Aynı taslak Ocak 2006 tarihinde deyim yerindeyse diğer taraflara da gönderildi ve görüş istendi. İlk taslakta kanunun isminde yer alan İşçi Sağlığı isimlendirmesi, sermaye sahipleri, işin sağlığının işçinin sağlığından daha önemli olduğunu görmüş olacaklar ki kanun adından çıkarıldı. Ve İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı olarak değiştirildi. Daha sonra 2008, 2010, 2011 yıllarında ve son olarak da 2012 deki son şekli ile iki ayı aşan komisyon görüşmelerinin ardından 20 Haziran 2012 tarihinde Meclis te onaylanarak 30 Haziran 2012 de yürürlüğe girdi. Böylelikle Türkiye tarihinde ilk defa, bir anlamda AB nin de zorlaması ile ayrı bir İş Sağlığı ve Güvenliği k,kanunu çıkarmış oldu! Şimdiye kadar İş Sağlığı ve Güvenliği ile ilgili maddeler 4857 sayılı İş Kanunu nun 5. Bölümü içerisinde İş Sağlığı ve Güvenliği ana başlığında 77 ve 89 arası maddeleri kapsıyordu. Ve güya 2004 yılının Nisan ayı başında çıkarılan İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları hakkındaki yönetmelik ile pratiğe uygulanıyordu. Oysa bu maddelerin pratiğe nasıl uygulanmadığını her gün yaşanan iş cinayetlerinden görmek mümkün. Şimdi İş Kanunu nun içerisinde ayrı bir bölüm olarak yer alan maddeler İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası nın çıkarılmasıyla birlikte yürürlükten kalktı. Yasada neler var? Eski yasada İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ndan yararlanmak için sanayiden sayılan ve 50 den fazla işçi çalıştıran patronlar iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi çalıştırmak zorunda idi. Yeni yasada 50 işçi sınırı kalkıyor. Ve artık sadece sanayide çalışanlar değil özel sektör ve kamu işyerlerinin tamamında uygulanacağı yasada yer alıyor. İlk bakışta sanki gerçekten de tüm işyerlerinde uygulanacakmış gibi görünüyor. Fakat güvenlik güçleri, afet ve acil durum birimleri, ev hizmetleri ile yanında işçi çalıştırmayan esnaf işyerleri bu yasanın dışında bırakılıyor. Yasa, işyerlerinde verilmesi zorunlu olan işyeri sağlık ve güvenlik hizmeti ile ilgili işçi sayısı sınırını kaldırdığını belirtmesine rağmen gerçekte sayıyı 10 işçi sınırına indiriyor. Çünkü 1 9 işçi/emekçi çalıştıran işyerlerindeki hizmetin küçük işyerlerine ek maliyet bindirmemek amacıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından destekleneceği belirtiliyor. Böylelikle aslında bu işyerlerinin faturası devlete değil adına prim ödenen işçilere/emekçilere kesilirken; 10 ve üzeri işçi/emekçi çalıştıran işyerlerinde ise dışarıdan hizmet alma ibaresi ile hizmetin piyasa koşullarında verilmesinin zeminini hazırlayarak belirli bir kesime pazar oluşturuyor. İşyerleri, İş Kanunundaki düzenlemede de olduğu gibi yapılan işin tehlike derecesine göre Çok Tehlikeli, Tehlikeli ve Az Tehlikeli olarak üç sınıfa ayrılıyor. Çok tehlikeli işyerlerinde (A) sınıfı, tehlikeli işyerlerinde (B) sınıfı, az tehlikeli işyerlerinde (C) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı çalıştırılması öngörülüyor. Ayrıca bütün tehlike sınıflarındaki işyerleri işyeri hekimi çalıştırmaları gerekiyor. Ancak iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi istihdamı konusunda şartlara bağlı bir geçiş süreci yer alıyor. Buna göre: Çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinden 10 çalışandan az kişinin istihdam edildiği işyerlerinde yasanın yayım tarihinden iki yıl sonra, 10 kişiden az çalışanın olduğu tehlikeli ve az tehlikeli işyerleri için yasanın yayım tarihinden üç yıl sonra, 10 ve daha fazla çalışanı olan işyerlerinden tüm tehlike sınıfları için yasanın yayım tarihinden bir yıl sonra başlayacak. Bu geçiş sürecinde tüm işyerleri için ihtiyaç duyulacak iş güvenliği uzmanı ile işyeri hekimleri belgelendirilecek. Buradaki sorun ise geçiş sürecine rağmen bütün işyerlerine yetecek kadar iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekiminin sağlanıp sağlanamayacağı sorunudur. Yasada yer alan diğer bir madde İşveren çalışanları muhtemel risklerden korumak amacıyla görüşlerine başvurmak, teklif getirme haklarını sağlamak amacıyla çalışan sayılarını göz önüne alarak çalışanların kendi aralarında yapacağı seçimle, seçim koşullarında belirlenemeyen durumlarda atama yapılarak oransal sayılarda çalışan temsilcisi görevlendirmekle yükümlü olacak. Buna Göre; -2 ile 50 arasında, 1-51 ile 100 arasında, ile 500 arasında, ile 1000 arasında ile 2000 arasında ve üzeri çalışanı bulunan işyerlerinde 6 temsilci görevlendirilecek. Fakat biz biliyoruz ki işçilerin söz sahibi olması ve katılımının sağlanması gibi söylemler palavradan öteye gidemeyecektir. Çünkü yasada yer alan işçi ve emekçinin gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alınmaması halinde çalışmaktan kaçınma hakkı ve çalışanların görüşle- 3

4 rinin alınması ve katılımlarının sağlanması gibi haklar iş güvencesinin yasal güvence altına alınması halinde üzerinde konuşulabilir bir şeydir. Aksi halde sesini çıkaran işçinin/emekçinin işten atılma hakkı ndan öteye gidemeyecektir. Bu yasa ile birlikte mesleki eğitim gerektiren işlerde, eğitim belgesi olmayan kişiler çalıştırılamayacak. Bunun da ne kadar pratiğe uygulanacağını göreceğiz. Çünkü bu kişilerin eğitimi hem devlet hem de patronlar için ek maliyet anlamına gelecektir. Peki, yasaya uymama durumunda yaptırımlar neler olacak? Yasaya göre Bakanlık tarafından yapılacak denetimlerde; İş sağlığı ve güvenliği ihlalleri için idari para cezası verilebilecek, cezalar 80 bin liraya kadar çıkabilecek. İşyerinde işin tamamı veya bir kısmı durdurulabilecek. İşveren eksiklikleri giderince faaliyet devam edecek. Büyük endüstriyel kaza oluşabilecek işyerleri, işe başlamadan önce Büyük Kaza Önleme Politika Belgesi veya Güvenlik Raporu hazırlayacak. Bu belgeler Bakanlıkça incelendikten sonra faaliyet başlayacak. Büyük Kaza Önleme Politika Belgesi hazırlamayan işverene 80 bin lira, Güvenlik Raporu hazırlamayan işverene 50 bin lira ceza kesilecek. Yasa, işverenlere yaptırımları artırıyor, ancak yerine getirilmeyen yaptırımlar için işverenlere caydırıcı cezaları öngörmüyor. Şöyle ki; cezaların getirdiği/getireceği maliyetler koruyucu önlemlerin getirdiği maliyetlerin hep altında kalacak. Ve cezaların ancak denetim sonrasında gündeme gelebileceği düşünüldüğünde bir şekilde denetim dışı kalan ya da denetim dışı kalmayı başaran işverenler hiçbir zaman cezai işlemlerle karşı karşıya kalmayacaklar. Bakanlığın resmi görevlileri, işyerlerinin işçi sağlığı ve güvenliği açısından denetimlerinin %3 düzeyinde yapılabildiğini dikkate aldığımızda bu maddenin de göz boyamaktan öteye gidemeyeceği açıktır. Sonuç olarak Yukarıda bize önemli görünen yanlarını öne çıkardığımız İş Sağlığı ve Güvenliği yasası esas olarak patronların çıkarlarını gözeten bir yasadır. Zaten kapitalist sistemde kapitalist devletin çıkardığı yasalar kapitalist sermayenin çıkarlarını korumak içindir. Kapitalist devletin asli görevi kapitalist özel mülkiyeti korumak ve onu güvence altına almaktır. Bu nedenledir ki iş cinayetleri bu yasa ile önlenemez. Çünkü biz biliyoruz ki; hep daha fazla kar amacıyla yapılan üretimin kendisi iş kazası ve meslek hastalıklarının nedenidir. Bu nedenle her gün artarak devam eden iş cinayetlerine, sakatlanmalara, meslek hastalıklarına son vermek kapitalizme son vermek ile mümkündür! Şubat 2013 İstanbul da 8 Mart 4 İstanbul 8 Mart Kadın Platformunun gerçekleştirdiği yürüyüş ve miting coşkulu geçti. Bahara girdiğimiz bu günlerde güneşli bir Pazar gününde, İstanbul 8 Mart Kadın Platformunun gerçekleştirdiği miting kitlesel geçti. Kadınlar saat da Haydarpaşa numune hastanesinden Kadıköy Meydanına yürüdü. Toplanma yerinde her kortejde renkli görüntüler vardı. Sloganlar, ıslıklar ve davullar eşliğinde kadınlar halaylar çekti. En önde Cinsiyetçi politikalara, savaşa, yoksulluğa, kadın katliamlarına ve emeğimizin sömürülmesine karşı direnerek örgütleniyoruz yazılı pankart yer aldı. Ana pankartın ardından kadın örgütleri, siyasi partiler, dergi çevreleri kendi pankartları ve dövizleriyle yer aldılar. HDK kadın meclisi Savaşa, yoksulluğa, kadın katliamlarına karşı örgütleniyoruz yazılı pankartın ardından yürüdüler. Mitinge Kürt Kadınları damgasını vurdu. Mitinge en kitlesel katılımı Demokratik Özgür Kadın Hareketi gerçekleştirdi. Kürt kadınlarının taşıdıkları pankartlarda öne çıkarılan iki şey vardı. Birincisi Paris te katledilen üç PKK li kadının fotoğraflarıydı. İkinci olarak barış talebiydi. DÖKH en önde «Rosa lardan Sakine lere sözünüz sözümüz, yolunuz yolumuzdur ve Öcalan a özgürlük, kadın kırımına son yazılı pankartları taşıdılar. KESK li kadınlar kortejinde son dönemde KESK e yapılan baskılar ve tutuklamalar protestosu ön plandaydı. TMMOB lu kadınlar kafalarına taktıkları işçi bereleri ve mor atkılar ile görsel bir şölen oluşturdular.disk Kadın Komisyonu ve direnen THY işçileri de mitinge katılım gösterdiler. Miting boyunca Savaşa hayır barış hemen şimdi», «Gelsin baba gelsin koca gelsin cop inadına isyan inadına özgürlük», «Kadın yaşam özgürlük», «Jin jiyan azadi», «Yaşasın kadın dayanışması», «Dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa», «Erkek vuruyor devlet koruyor», «Devlet elini bedenimden çek» sloganları sık sık atıldı. Basın açıklaması hem Türkçe hem Kürtçe okundu. Basın açıklamasının ardından Lazca, Çerkezce, Kürtçe, Türkçe, Arapça kitle selamlandı. Katledilen kadınlar ve kadın mücadelesinin önderleri için saygı duruşu yapıldı. Dalepe Nena, kadın müzik grubu şarkılarıyla alanda toplanan binlerce kadını coşturdu. Mitingde BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Trans kadınlar adına Kadın Kapısı ndan Şevval Kılıç,Türk Hava Yolları direnişindeki kadınlar adına konuşan Deniz Eralp birer konuşma yaptı. Konuşmaların ardından Zelal Gökçe sahneye çıktı. Gökçe nin ardından Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu ve Feryal Öney sahne aldı. Komünist Kadınlar da alandaydı! YDİ Çağrı dergisinden kadınlar olarak, sıralamadaki yerimize göre kortejde yerimizi aldık. En önde komünist kadınların fotoğrafları yer alan pankartımızın ardından kızıl bayraklar, YDİ Çağrı, Yeni Kadın Dünyası ve ICOR flamalarını taşıdık. Açtığımız pankartta öne çıkardığımız İşçi Kadınlar! Erkek Egemen Sermaye Düzenine Karşı Örgütlenin şiarıydı. Yürüyüş öncesinde çıkardığımız bildiriler yoğun olarak dağıtıldı. Aynı zamanda kadın dergimiz olan Dört Duvar dergisinin son sayısı hem toplanma yerinde, hem de miting alanında satışı yapıldı.

5 Yürüyüş boyunca Kahrolsun erkek egemen kapitalist sistem!, Gelsin baba, gelsin koca, gelsin cop, inadına isyan, inadına özgürlük!, Jin, jiyan, azadi!, Yaşasın 8 Mart, yaşasın kadın dayanışması!, Dünya yerinden oynar, kadınlar özgür olsa!, Erkek vuruyor devlet koruyor!, Devlet elini bedenimden çek!,vb. sloganları atıldı. Miting alanına yaklaşırken düşüncelerinden dolayı tutuklanan devrimci tutsaklara ve özelde kadın tutsak olmanın zorluğuna dikkat çekilerek ajitasyon yapıldı. Devrimci Tutsaklar onurumuzdur! sloganı atıldı. Miting Sonrası Kadınlara Saldırı Mitingi sonrası dağılan kadınlara faşist Bursaspor taraftarları saldırdı! Bursaspor taraftarları üç ayrı noktada Kürt Kadınlarına saldırdı. Kahrolsun PKK sloganları eşliğinde gözü dönmüş erkekler kadınlara bıçakla saldırdı. Yaşanan saldırıda 1 bıçaklı toplamda 10 kişi yaralandı. Görgü tanıklarının söylediklerine göre polis olaylara seyirci kaldı. Yaşanan bu olay da göstermiştir ki kadın yürüyüşünde dahi erkeğin şiddeti eksik olmuyor. Yaşasın 8 Mart dünya emekçi kadınlar günü! Kahrolsun Erkek Egemen Kapitalist Sistem! İŞÇİ KADINLAR 8 MART TA BULUŞTULAR Adana da 8 Mart bu yıl da farklı etkinlikler ve eylemlerle, farklı örgütlerin farklı anlayışları ile karşılandı. Burjuvazi 8 Mart ı devrimci içeriğinden soyutlamaya çalışarak, yaptığı propagandayla 8 Mart ı kadılara hediye alınan bir güne çevirmeye çalışıyor. Birçok iş bilir tüccar, 8 Mart ta kadınlara özel eğlenceler tertip etti, indirim kampanyaları yaptı, sokaklarda kadınlara çiçek dağıttı Adana da 8 Mart vs. Ultra Kemalist CHP li kadınlar 8 Mart günü Atatürk anıtına çelenk bırakıp, kent merkezinde kadınlara lokum ve çiçek dağıttılar. Devrimci 8 Mart platformu da bir basın açıklaması yaptı. Burada dikkatimizi çeken şey kişi ile yapılan basın açıklamasında sadece 5 kadının olması idi. Bizim de içinde bulunduğumuz Adana Kadın Platformu 8 Mart haftasında farklı eylemlikler ve 10 Mart günü bir miting organize etti. Bu eylemlerden ilki 2 Mart ta çarşı merkezinde platform adına hazırlanan el ilanlarının dağıtılmasıydı. İkinci olarak 4 Mart ta devrimci kadın tutuklulara kart atıldı. 8 Mart akşamı bir yürüyüş yapıldı. Son olarak da 10 Mart günü bir miting yapıldı. 8 Mart akşamı, yapılan yürüyüşte ağırlığı BDP li ve ÖDP li Birleşik Metal İşçileri Sendikası Gebze Şubesinde 10 Mart Pazar günü işçi kadınların katıldığı bir 8 Mart etkinliği düzenlendi. Sendika Merkezi Kadın Komisyonu nun organize ettiği etkinliğe değişik fabrikalardan yaklaşık 50 işçi kadın katıldı. Etkinlik, Gebze Şube Başkanının açış konuşması ile başladı. Şube Başkanı kadınların yaşadığı sorunlara karşın, daha politik olmaları gerektiğini belirtirken, kadına yönelik şiddetin korkunç boyutlara varmış olmasına karşın hükümetin bir şey yapmadığını söyledi. Başbakanın bir yandan kadınları överken diğer yandan çok çocuk talep ederek kadınların insanca yaşam hakkını ellerinden almaya çalıştığını belirtti. Şube Başkanı konuşmasını Nazım Hikmet in bir şiiri ile sonlandırdı. Şube başkanının konuşmasının ardından Gebze de bulunan Legrand fabrikasında temsilci ve aynı zamanda Sendika Merkezi Kadın Komisyonu sözcüsü Cemile Aras, 8 Mart tarihçesi ile ilgili bilgi verdikten sonra 8 Mart ın burjuvazi tarafından içinin boşaltılmaya çalışılmasına ve onun bir anneler günü ya da sevgililer günü ne dönüştürülmesine izin vermemek gerektiğini belirterek işçi kadınları mücadeleye çağırdı. Daha sonra Birleşik Metal İş Sendikasının 8 Mart için hazırladığı, hem dünyanın değişik ülkelerinde tarihsel olarak kadın mücadelelerinin hem de Merkezi Kadın Komisyonunun yaptığı çalışmalar ve eğitimlerin yer aldığı bir slayt gösterildi. Slaytın ardından Penta işyerinden Melike Çolak bir sunum yaptı. Sunumunda işçi kadınların iş yaşamında karşılaştığı sorunlara ve eşitsizliklere değindi. Ev işi ve çocuk bakımının tamamen kadının sırtında olduğu bu toplumda üç, beş çocuk istemenin kadınları dört duvar arasına hapsetmek anlamına geldiğini söyledi. İşçi kadınların sendikalaşma konusundaki zorluklarına da değinen Çolak, kadınların sendikalı olabilmek için önce evdeki erkeklerden izin almak zorunda kaldığını ve yer yer ailelerin buna izin vermediğini belirtti. Kadınların hamilelik ve doğum durumunda ya işten atıldıklarını ya da terfi edilmediklerini, özellikle tekstil ve deri işkolunda kadınların alabildiğine sömürüldüklerini buna karşılık sendikal örgütlenmenin bu alanlarda çok zayıf olduğunu vurguladı. Kadınların sendikalara uzak durmalarının önemli sebeplerinden birinin ise sendikalardaki erkek egemen anlayışların olduğunu, sendikaların kadınların örgütlenmesi için kadın politikaları geliştirmeleri ve hayata geçirmeleri gerektiğini söyledi. Kapitalist sömürü sisteminde kadının gerçek anlamda özgür olamayacağını belirten Melike Çolak, Kapitalizme karşı sosyalizm için mücadele edilmesi gerektiğini belirterek konuşmasını sonlandırdı. Sunumların ardından söz alan kadınlar, işçi kadınların kadın cinsi olarak yaşadıkları tüm zorluklara rağmen, sendikalardaki erkek egemen anlayışlara rağmen sendikalarda örgütlenmelerinin ve karar alma organlarında yer alarak kadın çalışanların talepleri için mücadele etmeleri gerektiğini vurguladılar. Kadınların gerçek kurtuluşunun da örgütlü mücadeleden geçtiğinin belirtildiği konuşmalarda işçi kadınların ortak mücadele ve dayanışmasının çok önemli olduğu vurgulandı. Kadın etkinliği Grup Zerdali nin müzik dinletisinin ve çekilen halayların ardından sona erdi. Mart 2013 kadınlar oluşturdular.5 Ocak Meydanı nda başlayan yürüyüş Atatürk Parkı nda sona erdi. Burada da ÖDP li kadınların hazırladıkları bir skeç gösterimi yapıldı. Skeç gösteriminin ardından çekilen halaylarla eylem sona erdi. Bu yıl Adana da bir ilk yaşandı. LGBTT bireyler 8 Mart eylemlerine kendi flamaları ve dövizleri ile katıldılar. 10 Mart günü yapılan miting, 5

6 Mimar Sinan Açıkhava amfisi önünde başlayıp Uğur Mumcu Meydanı na kurulan miting alanında sonlandı. Mitinge katılanların büyük çoğunluğunu yine BDP li kadınlar oluşturuyordu. Katılımcı sayısı bakımından BDP nin ardından KESK e bağlı sendikaların oluşturdukları kortej geliyordu. Diğer kurumlar, kadın örgütleri ise bir eksik bir fazla, aşağı yukarı aynı sayılarda katılmışlardı. Mitingde en çok dikkati çeken şey işçi sendikalarının olmayışı idi. Birçok sendika, miting öncesi organizasyon toplantılarına çağırılmalarına, miting hakkında bilgilendirilmelerine karşın toplantılara da mitinge de katılmadılar. Sendikalar bu tutumları ile zaten burjuvazinin yapmaya çalıştığı 8 Mart ı emek ekseninden çıkarma, bu günü sıradanlaştırma çabalarına katkıda bulunmuş oluyorlar. 8 Mart mitingi, platform adına yapılan konuşmanın sonrasında tamamen BDP mitingine dönüştü. Önceden konuşulmasına ve aksi kararlaştırılmasına rağmen çok çok uzun konuşmalar yapıldı. BDP li milletvekili Emine Ayna da bir konuşma yaptı. Son anda Asrın Hukuk Bürosu adına bir mektup okundu. Üstelik programda olmamasına ve tertip komitesinden onay alınmamasına rağmen okundu. Böylesine ben istediğimi yaparım tavrının açıklanabilecek bir yanı yok. Miting böyle devam ederken alanda BDP li kadınlar dışında neredeyse kimse kalmadı. Merkezi olarak hazırlanan bildirilerimizi iki gün şehir merkezinde ve miting alanında dağıttık ve Dört Duvar ın son sayısının satışını yaptık. Mitinge katılımımız ilk anda beklediğimizin altındaydı. Yürüyüş devam ederken kortejimize katılanlar oldu. 11 Mart Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Mersin de Şenlik Havasında Kutlandı 6 Mersin de Kadın Platformu nun düzenlediği 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü balıkçı barınağındaki alanda şenlik havasında kutlandı. Erkek egemen zihniyetin kadına yönelik şiddetinin kınandığı sloganlar atıldı. Kadınlar; Ç..ünü de al git, Sevişirim, evlenmem, hamile kalırım, doğurmam, Cinsiyetçi Başbakan istemiyoruz, Köle değil ev işçisiyiz. Can güvenliği, iş güvencesi, sağlık güvencesi istiyoruz, Emeğimiz, bedenimiz, kimliğimiz bizimdir, Gericilik değil, özgürlük istiyoruz dövizleri taşıyıp çeşitli sloganlar attı. Yapılan basın açıklamasında günde 5 kadın erkekler tarafından öldürülmektedir denilerek, bunun AKP politikalarının bir sonucu olarak kadına yönelik şiddet, erkek-devlet işbirliği ile devam etmektedir. denilmektedir. Sanki kadına yönelik şiddet AKP ile başlamış gibi bir görüş savunulmaktadır. Basın açıklaması AKP ile başlayıp AKP ile bitti. Kadına yönelik şiddet yalnız AKP iktidarı döneminde değil, her zaman gündemde olmuştur. Günümüzde şiddetin bu denli görülmesi artık kadınların Namus Belası susmayıp bunu kamuoyunda teşhir etmesi ile gündemdedir. Aradaki fark geçmişte kamuoyuna yansımayan cinayet, cinsel taciz ve şiddetin, bugün biraz daha fazla kamuoyuna yansımasıdır. Erkek egemen kapitalist sistemde kadına yönelik şiddeti bir bütün olarak ortadan kaldırmak da mümkün değildir. Basın açıklamasında 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak görülmemekte, yalnızca 8 Mart Mücadelesi olarak geçmektedir. Emekçi kadınların kurtuluşunun devrimle olacağı basın açıklamasında tek kelime olsun dahi geçmemekte adresi yeni anayasa sürecine havale edip; Anayasa sürecinin henüz sonlanmadığı şu süreçte hükümet kadınların, LGBT bireylerin, Kürtlerin, Alevilerin, emekçilerin ve tüm farklı kimlik ve aidiyetlerin seslerine kulak vermelidir. Eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa olmadan olmaz DİYORUZ deyip basın açıklaması sonlandı. Tamamıyla kadının kurtuluşunu düzen sınırları içerisinde arayan bir mantık burada açıkça görülüyor. Eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa ancak devrimle mümkündür. Tabiî ki düzen sınırları içerisinde bazı haklar için mücadele edilir. Ama reform talepleri savunulurken, bu taleplerin devrim taleplerine tabii kılınması koşulu ile. Onun için diyoruz ki, işçi ve emekçi kadınlar kurtuluş kendi ellerinizde, kurtuluş Devrimde! Yeni İşçi Dünyası/Mersin

7 Çağdaş Demokrat Muhasebeciler Grubu basın Açıklaması Her yıl 1-7 Mart tarihleri arasında kutlanan muhasebe haftasının ilk gününde Çağdaş Demokrat Muhasebeciler Grubunda örgütlü serbest muhasebeci ve mali müşavirler, ağır iş yükü, mesleki angaryalar ve haksız rekabete karşı, 5 Ocak Meydanı nda bir basın açıklaması yaptılar. Ç a ğ d a ş D e m o k r a t Muhasebeciler Grubu başkanı Hüseyin Kürüç ün okuduğu açıklamada şunlar söylendi: Bugün; ticaret, sanayi ve hizmet sektörünün defterlerini tutan, finansal tablolarını hazırlayan, bunların yanı sıra muhasebe ile ilgili konularda inceleme, tahlil, denetim ve bilirkişilik benzeri işleri yapan meslektaşlarımız, ağır iş yükü altında olup buna karşın başka iş kollarındaa örneği az bulunan, büyük sorumluluk gerektiren ve üstlenen bir zeminde sosyal yaşamı bir yana bırakıp hayatta kalma mücadelesi veriyoruz. Açıklama sonrasında muhasebeciler taleplerini şu şekilde sıraladılar: Denetim yapacak serbest muhasebeci mali müşavirlere sınav sorumluluğu getirilmemesi Unvanlar arasında ayrımcılık yapılmaması ve eşit davranılması Harç, hizmet bedeli, mühür ve benzeri konularda yasal dayanağı olmayan yetkiler kullanılmasından vazgeçilmesi Angaryaların bitmesi Vesayete son verilmesi Bakanlık vesayetine son verilmesi Ücret tarifesinin yayınlanmasının meslek örgütlerine bırakılması Son dönem geçici vergilerin kaldırılması vb. 01 Mart 2013 Genel Merkeze Rağmen, 2 Nolu Şube de Hasan Gülüm Listesi Kazandı İstanbul Belediye İş Sendikası 2 Nolu Şube 10. Olağan Genel Kurulu, 16 Şubat Cumartesi günü, Zeytinburnu Kazlıçeşme Kültür Merkezi nde yapıldı. Salona, Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!, Katil ABD Ortadoğu dan defol!, Sendikasızlık köleliktir. İş kazalarının nedeni taşeron çalışma düzeni!, Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz!, Kıdem tazminatı haktır gasp edilemez!, Özel istihdam büroları kapatılsın!, Sahte sendika yasasına hayır! pankartları asılmıştı. Genel Kurul Şube Başkanı Hasan Gülüm ün açış konuşması ile açıldı. 2008/2009 krizinin işçilere, emekçilere etkilerine değinen Gülüm; Türk-İş in suskunluğunu eleştirdi. Yeni Sendikalar Yasası hakkında Türk-İş in tavrını da eleştiren Gülüm; tek hak olarak kıdem tazminatı kaldığını söyledi. Taşeronlaştırmanın sistemin yarattığı en büyük sorun olduğunu, taşeronlaştırmaya karşı mücadele edenin kazanacağını, mücadele ile kazanım sağlanabileceğini belirtti. Asgari ücrete, örgencilerin, köylülerin sorunlarına, iş kazalarına, ezilen ulusların mücadelesine kayıtsız kalmanın, demokrasi mücadelesine kayıtsız kalmanın, suskun kalmanın doğru olmadığını anlatan Gülüm; ses çıkarmak gerektiğini, mücadele ederek, örgütlenmek gerektiğini ifade etti. Divan başkanlığına Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Erol, üyeliklere genel merkez yöneticileri seçildi. Konukların konuşması bölümünde; Deri-İş Sendikası Tuzla Şube Başkanı Binali Tay, ESP adına Beycan Taşaran konuştu. Delegelerin konuşması bölümünde 9 delege ve başkan adayları Hamza Akpınar, Hasan Gülüm konuştu. Delegelerin konuşmalarında öne çıkan noktalar şöyle: *Bu seçim bir yanda genel başkan seçimi, diğer yanda Hasan Gülüm seçimi, işçilerin seçimi değil! Genel başkanın Hasan Gülüm ile yürümem demesi doğru değildi. Hasan Gülüm bırakacağım, aday olmayacağım dedi. Koltuk tatlı kimsenin gitmeye niyeti yok. İşçi istiyor deyip aday olmak doğru değil. *Sendikacılık kişiler üzerinden değil işçiler üzerinden yapılır. Demokrasi diyoruz, bölgesel, etnik, mezhepsel ayrımlardan kurtulamıyoruz. *İstanbul denilince, işçi mücadelesi denilince, 2 Nolu şube akla gelir. 2 Nolu şube muhalif, çalışan bir şube. Bu şubenin susturulması gerekiyor. Genel Kurul a iki ay kala Gaziosmanpaşa, Sultangazi şubeye bağlandı. Birleştirme birliği güçlendirmek için yapılıyorsa buna karşı çıkmayız. Birleştirme 2 No dinamiğini tasfiye etmek için yapılıyorsa karşıyız. Belediye İş Sendikası 1999 yılında bir anlayışın eline geçti sonrası sendika kendi iç çatışmaları ile uğraştı da 130 bin üye vardı. Şimdi 41 bin! Bunun sorumlusu biz miyiz? *Burada bir eksiklik var. Genel başkan burada yok. Özür borcu var. 1 hafta kala gelip toplantı yapıyor. Toplantıda beni aşağılıyor. Kokuşmuş diyor. Kokuşmuş birisi varsa, o da genel başkan ve genel merkez yönetimidir. Hasan Gülüm yaptığı konuşmada şube yönetimine getirilen eleştirilere cevap verdi: Şubenin faaliyetleri ile ilgili olarak kimse eleştiri getirmedi. 2 Nolu şubenin mücadelenin içindeki yeri hakkında kimse bir şey söylemedi. Genel merkezin söyledikleri tekrar edildi. 1 aydır burada 3 sefer liste değişti. Kendinizin mi, başkalarının istediği mi yönetici olarak seçeceksiniz? 7

8 Genel merkez örgütleme yapmıyor. Biz yapınca engel oluyor. Bu tartışılmıyor. Örgütlenmede, mücadelede, sokakta yoksunuz. Yıllardır bunlar başka sendikaya gidecek deniyor. Hiçbir yere gitmedik. Bundan sonra da gitmeye niyetimiz yok. Divan başkanı, Genel Başkan yardımcısı Şükrü Erol un Genel Başkan ve genel yönetim eleştirilince, konuşmacıların sözünü keserek eleştirilere cevap vermesi salonda yer yer ortamın gerginleşmesine neden oldu. Hasan Gülüm, Hamza Akpınar ın şube başkan adayı olduğu iki ayrı liste ile seçim yapıldı. 110 delegenin oy kullandığı seçim sonucunda, Hasan Gülüm ün listesi 61, Hamza Akpınar ın lisesi 47 oy aldı. İki oy da geçersiz sayıldı. Hasan Gülüm uzun yıllardır 2 Nolu şubenin başkanlığını yapıyor. Hasan Gülüm Genel Kurul öncesi aday olmayacağını açıklamıştı. Bu durum Genel Kurul da eleştirildi. Biz sınıf sendikacılığı ilkelerini savunuyoruz. Bu ilkelerden biri de; profesyonel sendikacıların en fazla iki dönem görev yapmaları gerektiği ilkesidir. Böylelikle sınıf bilinçli işçilerin, doğal öncülerin şube yönetimlerine gelmelerinin yolu sağlanmalıdır. Genel Kurul da Yeni İşçi Dünyası nın Şubat sayısının satışı yapıldı ŞAPKA DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ! 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile birlikte birçok sendikanın TİS yapma yetkisi düştü. %10 işkolu barajına göre TİS yapan sendikalar, gerçekte oldukça şişirilmiş gerçekte var olmayan- üye rakamları ile uzun süre TİS leri yaptılar. Bu durumu devlet de, sendikalar da biliyordu. Sahtekarlık üzerine, yalan üzerine kurulu bu düzen sendika bürokratlarının, ağalarının işine geliyordu. Yeni yasa bu durumu ortadan kaldırdı. Şapka düştü kel göründü! Sendikaların aidat ödeyen gerçek üye rakamları ortaya çıktı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yeni yasa çıkmadan önce Temmuz 2009 yılında yayınladığı sendikalı işçi rakamları ile yeni yasa çıktıktan sonra yayınladığı sendikalı işçi rakamlarını yayınlıyoruz. Yeni İşçi Dünyası 8

9 9

10 10

11 1) Üyesi olmayan veya üye bildiriminde bulunmayan sendikalara bu istatistikte yer verilmemiştir. 2) 2822 Sayılı Kanunun 12. maddesi uyarınca 01 nolu "Tarım ve Ormancılık, Avcılık ve Balıkçılık" işkolunda baraj şartı aranmadığından bu iş kolundaki yüzdelerin ilanında hukuki bir yarar görülmemiştir. 3)Bu tebliğde yargı kararları dikkate alınmak suretiyle dönem içinde gelen bildirimler esas alınmıştır. 4)Temmuz-2003 İstatistiğine itiraz davası açan 238 No'lu SOSYAL-İŞ Sendikası ile bu işkolunda örgütlü diğer sendikaların üye sayıları ve işkolundaki işçi sayısı ; T.C. Ankara 10.ncu İş Mahkemesince verilen 2003/1646 Esas sayılı İhtiyati Tedbir Kararı gereğince, Ocak 2003 İstatistiğindeki değerler yayımlanmıştır. 5) Temmuz-2008 İstatistiğine itiraz davası açan Akbank T.A.Ş. Genel Müdürlüğü, 11 nolu Banka ve Sigorta işkolunda örgütlü sendikaların üye sayıları ve iş kolundaki işçi sayısı; T.C. Ankara 9'ncu İş Mahkemesince verilen 2008/677esas sayılı İhtiyatı Tedbir kararı gereğince, Ocak istatistiğindeki değerler yayımlanmıştır 11

12 Eğitim Köşesi TİCARET, KREDİ VE PARA DOLAŞIMI II Kapitalizmin gelişmesi, bütün dünyanın kapitalizmin-emperyalizmin egemenliği altına girmesi biçiminde olmuştur. Bunda dış ticaret önemli rol oynamıştır. Dış ticaret, ihracattan, yani dışa meta (ve hizmet) satımından ve ithalattan, yani dıştan mal (ve hizmet) alımından oluşur. Belirli bir zaman dilimi içinde dışa satılan mal ve hizmetlerin fiyat tutarı ile dıştan satın alınan mal ve hizmetlerin fiyat tutarı arasındaki ilişkiye, dış ticaret bilançosu adı verilir. İhracat ithalatı aşıyorsa, dış ticaret bilançosu aktiftir; ithalat ihracatı aşıyorsa dış ticaret bilançosu pasiftir. Bu bilançonun yüksek seviyede ve dengede olması, o ülkenin ekonomisinin istikrarının bir göstergesidir. Ticaret bilançosu, tek başına ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin tüm biçimlerini göstermez. İlişkilerin tümünü gösteren ödemeler dengesidir. Ödemeler dengesi bir ülkenin diğer ülkelerden elde ettiği tüm ödemelerin tutarıyla, bu ülkenin diğer ülkelere yapması gereken ödemelerin tutarı arasındaki ilişkidir. Genel olarak bakıldığında, bağımlı ülkelerin hem dış ticaret bilançolarının, hem de dış ödemeler dengesinin sürekli pasif olduğu ve pasifin mutlak boyutlarının da sürekli arttığı görülür. Bunda endüstriyel ürünlerin fiyatlarıyla (ki bunlar gelişmiş kapitalist ülkelerin öncelikli ihraç maddeleridir), tarımsal ürünler ve hammaddelerin fiyatlarının (ki bunlar emperyalizme bağımlı geri ülkelerin esas ihraç maddeleri durumundadır) gelişmesi arasında, birinciler lehine sürekli bir artış olduğu bilinmelidir. Buna ticaret haddinin sanayi ürünleri lehine, tarım ürünleri ve hammaddeler aleyhine gelişmesi de- nir. Bütün bunlar üst üste konduğunda çıkan sonuç şudur: Dış ticaret kapitalizmde, endüstriyel bakımdan az gelişmiş ülkelerin, gelişmiş kapitalist sanayi güçleri tarafından ekonomik olarak boyunduruk altına alınmasının bir aracıdır. Borç verilen sermaye: Sermayenin dönüşümü sürecinde sanayi kapitalistinin elinde kimi zaman aşırı derecede ve kullanılmadığı halde bir işe yaramayacak olan sermaye bulunur; kimi dönemlerde ise elinde yeterince sermaye bulunmaz. Sanayici açısından sermayenin bol olduğu dönemlerde, paranın çalıştırılması açısından borç verilmesi, verilen borç karşılığında belli bir süre içinde faiz alınması elzemdir. Yine sanayici açısından, sermayenin gerekli olandan az olduğu dönemlerde faiz ödeme karşılığı borç alınması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu zorunluluklar, geçmiş dönemde para ile ticaret yapanları, yani tefecileri, kapitalizmde banka sermayedarı, bankacı yapmıştır. Bankalar, kapitalizmde çıkış noktasında, tefecilerin devamıdır. Bankaların çıkış noktasındaki işi sonuçta daha fazla para elde etmek için parayı ihtiyacı olana borç olarak vermektir. Buradaki sermaye borç verilen sermaye, bankacıya geri dönen para ise faiz oranında büyümüş olan banka sermayesidir. Faiz sanayi kapitalistinin emrine sunulan kredi (borç verilen sermaye) karşılığında, borç veren kapitaliste ödemek zorunda olduğu kar payıdır. Faizin de kaynağı, aynı ticari karda olduğu gibi, artı değerdir. Emperyalizm çağında, banka sermayesi ile sanayi sermayesinin birbirinden ayrı hareketi de ortadan kalkmış, bankacılar sanayici, sanayiciler bankacı olmuş, sanayi sermayesi ile banka sermayesi iç içe geçerek finans kapital denilen sermaye biçimi ortaya çıkmıştır. Artık sanayi sermayesi ile iç içe geçmiş banka sermayesi, toplumdaki tüm değerleri, toplumun küçücük bir bölümünü oluşturan emperyalist burjuvazinin emrine sokabilmek için, bankacılığı olağanüstü derecede geliştirmiş, en küçük tasarrufları ve ücret ve maaşları banka işlemlerinin içine sokmuştur. Bugün bir banka hesabı olmayan ücretli yok gibidir. Bu, toplumdaki tüm paranın bir merkeze toplanıp bir merkezden kontrolü anlamına gelir DİRENİŞİN İÇİNDEN Sendikalı oldukları işten atılan işçilerden mektup var. Direnişlerinin 83. gününde olan işçilere bin selam. Tuzla Serbest Bölgede direnişte olan ERMENEGİLDO ZEGNA işçilerinin mücadelesi mücadelemizdir! İşçilerin gazetemize gönderdiği mektubu yayınlıyoruz. Yaşasın Sınıf Dayanışması! DİRENİŞ ÇADIRIMIZDAN SİZLERİ SELAMLIYORUZ! 12 Bizler 83 günden beri Tuzla Serbest Bölgede Direnişte olan işçileriz. Sesimizi bu mektubumuz ile bir kez daha duyurmak istiyoruz. Dünyanın en pahalı gömleklerinden olan ERMENEGİLDO ZEGNA ya çalışıyorduk. GÖMLEK FİYATI: 500 EURO İŞÇİLEİN ÜCRETİ: 550 EURO Bunun için de yıllardır hiç değişmeyen çocuk, mutfak, yakacak ücretleri de dahil. Ben CENGİZ TAŞKESEN. ERMENEGİLDO ZEGNA da 9 yıl 100/40 engelli kadrosunda çalıştım. İş yetersizliği denilerek işten atıldım. Her zaman sorguluyordum. Bu kadar pahalı gömlekler üretiyoruz ama neden geçinemiyoruz? Ve son yıllarda bir arayışa başladım, çünkü biz ne zaman zam istemeye gitsek, tek tek bize kapı gösteriliyordu. Bundan da bıkmıştım artık. En sonunda böyle gitmez dedim ve sendikaları araştırdım. Deri İş Sendikasında birleşmeye, mücadele etmeye karar verdik. Eh bu işler öyle tek olmuyor. Arkadaşlarımızla konuşarak bir çalışma başlattık. Hem gömlek ürettik, hem de fikir üretmeye başladık. Ben ÖZNU FAZLIOĞLU. İlk kez bir direnişi yaşıyorum. Öncelikle başbakana sesleniyorum. Sayın başbakanımız siz bize dediniz ki bir sendika yetmez iki sendikaya üye olun. Biz 60 yıldır kurulu olan TÜRKİYE DERİ İŞ SENDİKASINA üye olduk. Bize terörist dediler. Terör yandaşları dediler. Sayın başbakanımız bizler TÜRKİYE CUMHURİYETİ vatandaşlarıyız. Bu toprakların sahipleriyiz. Sizin çıkardığınız yasaları kullandık. Arkadaşlarımıza karşı suçlu ilan edildik. Serbest Bölgede T.C. yasaları geçmiyormuş. Bizim ülkemizde hangi yasalar geçiyor? Mademki Serbest Bölgede Avrupa yasaları geçiyorsa, biz neden halen kapının önünde direnişteyiz? Öyleyse Avrupa yasalarını uygulamalarını istiyoruz. Sendika hakkımızı kabul etsinler. Ben de MÜNEVER KIZIL. Benim 1,5 yıldır iş yeriyle devam eden mobing davam vardı. Ben

13 de işte sendika çalışması yürütüyordum ve tazminatsız işten atıldım. İş yerinde beni tazminatsız atmak için müdürler ve ustalar tezgâh kurdular. Şikâyet dilekçeleri yazdırdılar ve arkadaşlarıma gözdağı vermek için bu durumu kullandılar. Ama biz hiçbir şekilde yılmayacağız. ERMENEGİLDO ZEGNAYA sendika girene kadar mücadelemize devam edeceğiz. Ben FİKRİYE AKGÜL. Bizler sendikalı, toplu sözleşmeli çalışma yaşamımızın güvenceye alındığı bir ortamda işimize geri dönmek ve çalışmak istiyoruz. ERMENEGİLDO ZEGNA hiçbir zaman ekonomik nedenlerle işçi çıkartmamıştır. Sadece sendika faaliyeti ve çalışmasında işçi çıkartmıştır. Bizde de olduğu gibi ILO sözleşmelerinde imzaları var. İnsan hukukuna saygı duyacağını belirtiyor. Bizde sendika hakkımıza saygı duyulmasını istiyoruz. Bizler Yeni İşçi Dünyası nın aracılığıyla üyesi olduğumuz DERİ İŞ SENDİKASININ DA içinde olduğu ULUSLAR ARASI KÜRESEL SENDİKALAR BİRLİĞİ nin başlatmış olduğu ERMENEGİLDO ZEGNE ISMACO işçileriyle dayanışma imza kampanyasına destek sunulmasını ve çevremizde bulunan SENDİKAL GÜÇ BİRLİĞİ nde yer alan sendikaların direnişimizi sahiplenmesini güç vermesini bekliyoruz. Bununla birlikte siyasi parti yöre derneklerinin ve Tuzla, Pendik halkımızın desteğini bekliyoruz. Bizler şuna inanıyoruz ERMENEGİLDO ZEGNAYA sendika girecek başka yolu yok ERMENEGİLDO ZEGNA işçileri Tuzla Serbest Bölgede direnişin simgesi olacak. Yaşasın işçilerin birliği! Bizler Laz, Kürt, Alevi, Sunniyiz, Boşnak ız, ama aynı işyerinde aynı patrona çalışan işçileriz. Bunlar bizim ortak yanlarımız ekmeğimiz ve kardeşliğimizden asla taviz vermeyeceğiz. Yaşasın İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği! Tuzla deri ve endüstri serbest bölgede direnişte olan ERMENEGİLDO ZEGNA işçileri TL Büyük Paraymış! Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik: Asgari ücretle geçinilmez diye bir şey yok. Geçinirsiniz. Ona mahkumsanız 800 TL de büyük bir paradır. Netice itibariyle peynirin kilosunun fiyatı bellidir, ekmeğin fiyatı bellidir. Bir geçimdir sürdürebilirsiniz diyor. Bir atasözü var: Karnı tok olan acın halinde anlamaz diye. Faruk Çelik sermayenin çıkarlarını koruyan bir bakan olarak bu açıklamayı yapması gayet anlaşılır bir olay. O bunu gayet açık bir biçimde savunarak şöyle diyor: Daha yüksek olması konusunda hepimizin talebi var. Ama problem şu. Ülkede üretilen mallar işçi ve işverenlerimizin dayanışması içerisinde üretiliyor. Bunların dünya piyasalarında yer bulması rekabet edilebilirliğiyle orantılıdır. Pahalı üretip satamazsanız içerde de istihdamı engellerseniz, asgari ücreti arar noktasına düşerseniz. Asgari ücreti enflasyon üzerinde artırıyoruz, artırırken de mutlaka ihracatı ve üretimi dikkate alan bir bakış açısı sergilememiz gerekiyor. Faruk Çelik burada açıkça yalan söylüyor. Üretilen bütün malları üretenler işçilerdir. Bu anlamda işçi ve işverenlerin dayanışması temelinde mallar üretilmiyor. İşverenler yani patronlar bu üretimde işçileri iliğine kadar sömürüp, üretilen ürünleri daha ucuza mal ederek, dünya piyasasında rekabette büyük karlar elde ediyor. Elde edilen bu büyük karlarda işçiye ödenen ücret devede kulak bile değil. Bütün ülkelerin kapitalistleri karlarına kar katıp daha fazla kazanabilmek için ucuz işgücü ararlar. Bakan Çelik de tamda bu durumu itiraf ediyor. Pahalı üretip satamazsanız! Bakan Çelik, iktidara geldiklerinden bu yana asgari ücreti %300 artırdıklarını belirtiyor. Bir işçinin bu ücretle nasıl geçineceğine ise, peynir ekmek ile cevap veriyor. Ev kirası, elektrik, su, ısınma masrafları hesaba katıldığında bakanın asgari ücreti açlık sınırının altında bir ücret. Asgari ücret 4 kişilik bir ailenin geçinebileceği bir ücrettir. Kaldı ki asgari ücret 800 TL değil 773 TL dir. Sayın Bakan %300 artırdıkları asgari ücretin ölmeye çok yaşamaya az olduğunu bilmiyor olamaz. Bu açıklama resmen işçi ve emekçiler ile alay etmektir. DİSK-AR verilerine göre, açlık sınırının 1061 TL, yoksulluk sınırının 3354 TL. Emek gücünü satarak geçinen 16 milyon ücretliden yarısı asgari ücretle yaşıyor. DİSK-AR ın Kasım 2012 verilerine göre, asgari ücretlilerin ayın en az 8 gününü aç geçiriyor. Sendikanın araştırmasına göre, asgari ücretlinin alım gücünün düştüğü ve geliri ile 14 ekmek daha az aldığıdır. Asgari ücret doğalgaz karşısında alım gücünü % 12,7 düzeyinde kaybederken, odunda bu oran % 7,9, kömürde %3,13 seviyesinde. Asgari ücretli elektrik ücreti karşısında alım gücünü % 7, su karşısında % 5,6 kaybetti. Asgari ücret tren ulaşımında alım gücünü % 12 oranında kaybetti. Şehir hatları vapurlarında alım gücü kaybı % 5,27, metroda %3,1 oldu. Tüm bu veriler asgari ücretin insanca yaşanacak bir ücret düzeyinde olmadığını, asgari ücretlinin yalnızca düşük zamlarla değil, giderek pahalılaştırılan temel hizmetler nedeniyle de yoksullaştığını gösteriyor. Bu nedenle asgari ücrete yapılan zam yüzde 300 leri bulsa da, asgari ücretlinin reel gelirinde erime yaşanıyor. Türk-İş in araştırmasına göre Şubat ayında açlık sınırı 1007 TL, yoksulluk sınırı ise 3 bin 280 TL olarak hesaplandı. İşçi ve emekçileri açlık ve yoksulluğa mahkum eden kapitalist sistemdir. AKP hükümeti de diğer hükümetler gibi kapitalist sistemin çıkarları doğrultusunda hareket eden bir hükümettir. Birinin diğerinde bir farkı yoktur. Kapitalist sistemde bir avuç asalak azınlık bugünkü teknolojik gelişme sonucu elde edilen ürün bolluğu içinde zenginliği yaşarken, dünyada milyarlarca insan açlık ve yoksulluk içinde yaşamaktadır. Büyük insanlık ancak kapitalizmin bu barbarlığına bir devrim ile son verdiğinde açlık ve yoksullukta kurtulacaktır. Ülkelerimizde işçi ve emekçilerin kurtuluşu kapitalist sistemi alaşağı edecek demokratik halk devrimi ile mümkündür. Sosyalizmin yolunu açacak olan demokratik halk iktidarında, işçi ve emekçiler için açlık ve yoksulluk bir hayal olacaktır

14 Hukuk Köşesi Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız. Burjuva devletlerde yasalar patronlar ve sermaye yararına yapılır. İşçi sınıfı haklarını almak ve bu haklarını genişletmek için tüm yol ve araçlarla mücadele yürütmelidir. Bunlardan birisi de hiç kuşkusuz Hukuk mücadelesidir. Bu nedenle mücadele yürüten işçi sınıfı yasaları bilmek zorundadır sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu IV Genel Kurul Geçen sayımızda sendika organlarını ele almıştık. Bu sayımızda sendika organlarından Genel Kurul ile devam ediyoruz. Genel Kurul sendikaların en yetkili organıdır. Sendika organlarının seçimi, tüzük değişiklikleri, yönetim kuruluna bazı konularda yetki verilmesi, organların raporlarının görüşülmesi ve ibra edilmesi, bütçenin kabul edilmesi, sendikanın kurullarında görev yapanlara verilecek ücret vb. hakların belirlenmesi, mülk alınması veya satılması, üst kuruluşlara üye olma veya üyelikten ayrılma, şube açma-kapatma, birleştirme, başka bir sendika ile birleşme veya katılma, uluslararası bir kuruluşa üye olma, üyelikten ayrılma, sendikanın feshedilmesi gibi son derece önemli konular genel kurulda görüşülür ve karara bağlanır. Sendika şubelerinin genel kurullarında ise organların seçimi, organların raporlarının görüşülmesi, yönetim ve denetleme kurulunun ibrası, kanunların öngördüğü bazı işlemlerin yerine getirilmesi ve diğer organların yetkisine bırakılmamış konuların karara bağlanması işlemleri yapılabilir. Sendika şubelerinin genel kurullarının mali konularda ibra yetkisi yoktur. Bu yetki genel merkez genel kurulundadır. (Madde 11) 2821 sayılı Sendikalar Kanunu nun Genel Kurulun yetkilerinin sayıldığı 11. maddesi ile yeni kanun arasında önemli birkaç değişiklik var. Daha önce Delege seçiminde uyulacak esasların belirlenmesi Genel Kurulun yetkisindeydi. Yeni kanunda ise bu madde yok. Bunun yanında 6356 sayılı kanunla Genel Kurula Yönetim kurulu, denetleme kurulu ve disiplin kurulu üyelerine verilecek ücret, tazminat, ödenek ve yolluklar ile sosyal hakların belirlenmesi yetkisi verilmiş oldu. Böylece profesyonel çalışan yöneticilere verilecek ücret ve diğer hakların miktarına genel kurulda karar verilecek. Olağan Genel Kurullar en fazla 4 yılda bir toplanır. Bu süre tüzüklerle kısaltılabilir. Ancak sendikanın ilk genel kurulu tüzel kişilik kazanmasından itibaren 6 içerisinde yapılmalıdır. Şubelerde kurulduktan itibaren 6 ay içerisinde ilk genel kurullarını yapmalıdır. İki genel kurul toplantısı arasındaki döneme ait raporlar ve gelecek döneme ait bütçe teklifi genel kurul toplantı tarihinden en az on beş gün önce genel kurula katılacak üye ve delegelere verilmelidir. Olağanüstü genel kurul, yönetim kurulu veya denetleme kurulunun gerekli gördüğü hâllerde veya genel kurul üye veya delegelerinin en az beşte birinin yazılı isteği üzerine altmış gün içinde toplanır. Bu durumda genel kurul öncelikle yazılı istekteki konuları görüşür. Eğer olağanüstü genel kurul talebinin getirildiği tarih itibariyle olağan genel kurul tarihine 6 aydan az bir süre kalmışsa olağanüstü genel kurul toplanmaz. Görüşülmesi talep edilen konular olağan genel kurul gündemine alınır. Genel kurula çağrı yönetim kurulu tarafından yapılır. Eğer yönetim kurulu süresi gelen olağan genel kurula veya talep edilen olağanüstü genel kurula çağrı yapmazsa, genel kurul ile ilgili hükümlere aykırı davranırsa mahkeme kararıyla işten el çektirilir. Bu durumda mahkeme, genel kurulu toplamak üzere bir veya üç kayyım görevlendirir. Yönetim kurulunun genel kurul ile ilgili kanuni hükümlere uymaması durumunda görevden alınması ve genel kurul toplama görevinin kayyıma verilmesi yeni yasa ile getirilen bir hükümdür. (Madde 12) Genel kurul üye veya delege tamsayısının salt çoğunluğu ile toplanır. Ancak tüzüklerle bu oran arttırılabilir. Eğer ilk toplantıya katılım sağlanamazsa en geç 15 gün içinde ikince kez genel kurul toplanır. Bu durumda genel kurula katılanların sayısı üye veya delege tamsayısının üçte birinden fazla ise gelen kurul görevine devam eder. Delegelerin veya üyelerin genel kurula katılmaları ve oy kullanmaları herhangi bir şekilde engellenemez. Genel Kurul toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar alabilir. Ancak yasaya göre bu sayı üye veya delege tam sayısının dörtte birinden az olamaz. Eğer tüzükte daha yüksek bir yeter sayı belirlenmemişse, tüzük değişikliği, fesih, birleşme, katılma, üst kuruluşun veya uluslararası kuruluşun kurucusu olma, üst kuruluşlara ve uluslararası kuruluşlara üyelik ile üyelikten çekilme hâllerinde karar yeter sayısı üye veya delege tam sayısının salt çoğunluğudur. Bu son hükümde 6356 sayılı yeni yasa ile getirilmiştir. (Madde 13) iscikosesi@gmail.com adresine sorularınızı gönderebilirsiniz. DHL Direnişi Sürüyor 14 TÜMTİS Sendikasına üye oldukları için işten çıkarılan DHL işçilerinin direnişi sürüyor. TÜMTİS Sendikası 1 yıl önce DHL de örgütlenme çalışması başlattı. DHL patronunun anayasal hak olan sendikal örgütlenmeye verdiği cevap 30 işçiyi işten atmak oldu. Performans düşüklüğü gerekçesi ile işten atılan işçiler sendikaları önderliğinde direnişe geçti. DHL Kıraç deposu önünde 13 işçi, Gebze DHL deposu önünde 4 işçi, toplam 17 işçi direnişi sürdürüyor. Direnişi kıramayan, DHL işçilerinin TÜMTİS Sendikasında örgütlenmesini durduramayan, DHL patronu; Hak-İş e bağlı, yeni kurulan Öz Taşıma İş i devreye soktu. DHL yöneticileri tarafından DHL de işçiler zorla taşeron sendikaya üye yapılmaya çalışılıyor. Direnişin 272. Gününde DHL Kıraç deposu önünde direnişlerini sürdüren işçileri ziyaret ettik. Direnişçi işçiler içinde 4 kadın işçi var. İşçiler ile direnişleri ve gelişmeler üzerine sohbet ettik. İşçilerin temel talebi sendikalı olarak işlerine geri dönmek. İşten çıkarılan işçilerden 4 ü mahkemeyi kazanmış. Mahkeme sendikal nedenden dolayı işçilerin işten çıkarıldığına hükmetmiş ve işe iade kararı vermiş. Diğer işçilerin davaları ise sürüyor. İşçiler sendikaların dayanışmasını yetersiz bulsalar da, uluslararası dayanışmadan oldukça memnun. DHL de asgari ücrete talim eden işçiler, hakları olan sendika üyesi olarak çalışmak istiyorlar. Sendikal mücadele başarıya ulaşana kadar direnişi sürdürme konusunda kararlılar. Yaşasın sınıf dayanışması!

15 Avusturya Viyana Mülteciler hakları için mücadele ediyor Asya dan, Afrika dan, Avrupa dan ve Latin Amerika dan insanlar açlık grevindeki mültecilerle dayanışmak için sokaktaydı tarihinde Avusturya`nın başkenti Viyana`da yapılan yürüyüşe 2000 ile 2500 insan katıldı. Yürüyüş Batı Tren İstasyonunun önünde başladı ve İç İşleri Bakanlığının önüne yüründü, burada çeşitli ülkelerden mülteciler konuşma yaptılar... Mültecilerin konuşmalarında öne çıkan konular kendilerine çalışma hakkının verilmesi ve legal kalma hakkı idi. Yürüyüşte çeşitli dillerde Yaşasın Enternasyonal Dayanışma, Kahrolsun Irkçılık, Biz Avusturya da kalmak ve çalışmak istiyoruz, İnsanca yaşamak mültecilerin de hakkı, vs. sloganları atıldı. (Avusturya da ilticaya başvuranlar 3 ay sezonluk ve sosyal haklardan yoksun olarak çalışabiliyorlar.) ve sonrasında parlamentonun önünde Yeşiller Partisi milletvekili, Türkiye kökenli Alev Korun konuşma yaptı. Özellikle insanca yaşama hakkının mültecilere verilmesi için mecliste Yeşiller Partisi olarak mücadele ettiklerini belirtti. Tabii milletvekilinin belirttiği gibi insanın insanca yaşaması için mücadele verilmesi doğru ve demokratik bir haktır; ancak parlamentoda verilmiyor biz bu hakları örgütlü mücadele ile kazanabiliriz. Sanırım bu renkli yürüyüş bunun bir göstergesi. Yürüyüşe Votiv Kilisesinin önünde (şu anda mülteciler burada açlık grevindeler) sona erdi. Yürüyüşe Pakistan ve Hindistanlıların katılmış olmaları çok önemli idi. Çünkü bu ülkelerden gelen insanların iltica başvuruları ekonomik olduğu gerekçesi ile ret edilmekte ve bu insanlar 20 metrekarelik bir odada 10 kişi ranzalarda yatmakta ve de seyyar satıcılık veya gazete satarak zor şartlarda bir arada yaşıyorlar. (Bu eylemler Almanya, Macaristan, Yunanistan, Hollanda gibi Avrupa nın çeşitli ülkelerinde yapılmakta) Komak- ml den yoldaşlar konu ile ilgili Almanca bildiri çıkartarak eylem boyunca dağıttılar. Bu eylemler nasıl başladı? Ekim 2012 de kendiliğinden organize olan Somalili mülteciler iki günlük eylem olarak parlamentonun önünde protestolara başladı. 24 Ekim de mülteciler ve çeşitli kitle örgütleri ile birlikte, 40 km Viyana nın dışında, Aşağı Avusturya da bulunan mülteci kampından Viyana ya yürüdüler. Mülteciler bu eylemlerini Sigmund Park ında çadır kurarak, devam ettiler. Aralık ayında Votiv Kilisesine sığındılar ve aynı zamanda, açlık grevine başladılar. Mültecilerin talepleri insanca yaşamak için gerekli olan taleplerdir. 1)Avusturya da mülteci olarak yaşadığı zaman diliminde çalışma hakkı. 2)Avusturya da yaşayan herkes için asgari ücret. 3)Tüm göçmenlere eğitim ve sosyal hakların tanınması 4)Yurtdışı edilmeler dursun, Dublin iki uygulamaları durdurulsun. Dublin iki anlaşması Avrupa Birliği içindeki ülkeler arasındaki bir anlaşma. Bu anlaşma mültecileri Schengen ülkelerine toplu şekilde geri göndermeyi resmileştiriyor. (Örneğin Avusturya son dönemde mültecileri Macaristan a geri gönderiyor) Görüldüğü gibi biz en asgari demokratik ve ekonomik haklarımızı bile sadece mücadeleyle kazanabiliyoruz. Mültecileri bu eylemlere iten neydi? Avusturya da 2009 yılında kişi ilticaya başvurdu. Bu başvuruların % 80 i 2011yılına kadar negatif olarak değerlendirildi. 2011yılında mülteci başvurdu yılının ikinci yarısında 4000 mülteci tutuklandı. Bunlardan 3475 kişi yurtdışı edildi. Avusturya da ilticaya başvurulduktan sonra bunun sonuçlanması iki ayla dokuz sene arasında sürebilir. Bu arada onlar devlet memurları tarafından teröre maruz kalmaktadırlar. Mültecilerin çalışma izinleri olmadıkları için gündelik işlerde boğaz tokluğuna çalışma zorunda bırakılıyorlar. Mülteci kampları hapishane gibi işliyor ve dışarısı ile sosyal kontakları yok denilecek kadar az. Özellikle seçim döneminde faşist partiler mültecileri ve göçmen işçileri toplumun asalakları olarak propaganda etmekte, sosyal sorunların sorumluları olarak gösterilmekte. Burjuva, Hıristiyan partiler de bu yarışta geri kalmamaktadır. İnsanca yaşamak istiyorsak, insanların insanca yasamasını istiyorsak, ırkçılık, şovenizmi istemiyorsak, Avusturya da yaşayan biz tüm işçiler, emekçiler birlikte örgütlenmeliyiz. Çünkü bu sömürü düzeninde insanca yasamak mümkün değil, insanca yaşama hakkı küçük bir azınlık olan zenginlere reva görülüyor. Bu devlet de kapitalistlerin devleti, bu yüzden biz işçiler ve emekçiler kendi devletimizi yaratmak için hep birlikte, örgütlenmek için mücadele etmeliyiz. Yok tek başına kurtuluş! Viyana dan Yeni İşçi Dünyası Okuru 15

16 DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ Hindistan da milyonlar grevde Hindistan hükümetinin emek karşıtı politikalarına karşı işçiler tarafından örgütlenen grev sebebiyle ülkedeki bankalar kapalı ve toplu taşıma araçları işlemez hale geldi. Zam, düşük ücret ve kötü çalışma koşullarına karşı milyonlarca işçi Hindistan da grev örgütledi. Grev sebebiyle ülkedeki bankalar kapandı. Ayrıca yer yer görünen şiddetli çatışmalardan kaynaklı toplu taşıma iptal durumuna geldi. 100 milyon Hintli işçi iş bıraktı. 2 günlük grevin ilk günü 11 büyük sendika tarafından örgütlendi. Grevdeki işçiler adil ve insanca yaşamaya yeten asgari ücret ve daha iyi çalışma koşulları talep etmekte. Merkezi Hint Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreteri Tapan Sen hükümetin emek-karşıtı politikalarından ötürü işçilerin tamamen sömürüldüğünü belirtti. Hükümet geçtiğimiz dönemde yabancı yatırımcılar tarafından daha fazla katılım için perakende ve havayolları gibi sektörlerde neo-liberal politika ve reformlar izlemişti. Buna karşın sendikalar ülkenin yabancı sermaye tarafından talan edilmesine izin vermeyeceklerini bu sebeple hükümetin bu politikalardan vazgeçmesi çağrısını yapmışlardı. Fakat hiçbir olumlu geri dönüşüm alınamamıştı. Bundan dolayı greve gitme kararı aldılar. Hint İşçi Sendikası ikinci başkanı Bharatiya Mazdoor Sangh, bu iki günlük grevin sadece bir uyarı olduğunu, taleplerinin karşılanması gerektiğini söyleyerek hükümetin ciddiyetlerini anlamak zorunda olduğunu dile getirdi. Birçok bölgede bankalar kapalı, toplu taşıma faaliyet göstermemekte ve birçok dükkan ve işyeri kapalı durumda. Her ne kadar Mumbai grevden çok etkilenmese de bankalar ve sigorta şirketleri bu şehirde de kapalı. Doğu da bulunan Odisha eyaletine bağlı Bhubaneswar şehrinde protestocu işçiler iktidardaki Kongre Partisi nin lideri olan Sonia Gandhi ve Mahatma Gandhi nin büstlerini ateşe verdi. Bununla beraber işçiler birkaç treni raylardan çıkardı. Yetkililerin aktardığına göre Gujarat bölgesindeki 8 bin belediye otobüsü çalışamaz hale getirildi. Ayrıca Ambala şehrinde bir işçi önderi öldürüldü. Hindistan Haber Ajansı nın bildirdiğine göre gösteriler sırasında otobüslerin terminalden çıkmasına engel olunurken bir otobüs şoförünün ani olarak gaza basması sonucu işçi önderi otobüsün altında kaldı. Hindistan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ndan yapılan açıklamaya göre grev sebebiyle ekonomide 3,7 milyon dolar zarar meydana geldi. Bakan tarafından yapılan açıklamaya göre grevin açtığı hasarları gidermek milli bütçeye ciddi anlamda yük getirmekle beraber temel ihtiyaç maddelerinde ve birtakım kamu mallarında grevden kaynaklı zorunlu bir artışın olabileceğini belirtti. Fransa Dünyanın ekonomik krizden geçtiği bir dönemde 8 sendikanın çağrısıyla hükümetin sosyal ve ekonomik politikalarını protesto etmek için 24 saatliğine başlatılan grevler özellikle büyük kentlerde hayatı felç etti. Greve muhalefette olan Sosyalistlerle diğer sol partiler destek verdi. Tren, metro ve otobüsler minimum servisle yüzde 20 ile 30 arasında çalıştırıldı. Grevlere bir destekte uzun süredir reform paketi nedeniyle hükümeti belirli günlerde yaptıkları gösterilerle protesto eden öğrenciler ve öğretmenlerden gelince Üniversite dahil tüm okullarda dersler büyük ölçüde aksadı. Greve Opera, Bale ve Tiyatro sanatçıları sendikalarının çağrısıyla sanatçılarda katıldı. Yunanistan da grev Yunanistan'da kemer sıkma önlemlerine karşı yine emekçiler sokağa döküldü. Emekçilerin 24 saatlik grevi hayatı felç etti. Yılın ilk genel grevinde okullar ve kamu binaları kapalı. Hastanelerde ise sadece acil hizmetler verildi. Grevi düzenleyen iki büyük sendika ülkenin 4 milyon kişiyi bulan iş gücünün yarısını temsil ediyor. Özel sektörde örgütlü sendikalardan GSEE, ''grevin işçilerin yaşamlarını çıkmaz sokağa sürükleyen, toplumu yoksullaştıran ve ekonomiyi de resesyona ve krize sürükleyen politikalara yanıt'' olduğunu vurgularken, bu politikalar uygulanmaya devam edildikçe mücadeleye de devam edeceklerini kaydetti. Bu grevi diğerlerinden ayıran tek fark ise, ulaşım sektörünün grevden fazla etkilenmeyecek olması. Otobüsler işliyor, hava kontrolörleri de grevde değil. Sekiz ay önce işbaşına gelen Antonis Samaras hükümeti, grev yapanlara karşı tutumunu sertleştirmiş, metro ve denizcilik sektöründe geçen yılın sonlarında düzenlenen grevleri durdurmak için olağanüstü hal yasalarını uygulamaya geçirmişti. Yunanistan'da krizin başlamasından bu yana son 3 yılda 20'den fazla grev düzenlendi. İspanya İberia da ikinci 5 günlük grev 3 bin 807 çalışanın işten çıkarılmasının gündemde olduğu İspanya daki İberia Havayolları nda ikinci 5 günlük grev başladı. Yüzde 95 katılımın olduğu grev nedeniyle bin 821 uçuş iptal edildi. İspanya daki İberia Havayolları nın Britanya Havayolları ile birleşme ve yeniden yapılandırma gerekçesi ile 3 bin 807 çalışanını işten çıkarma kararı alması üzerine direnişe geçen İberia işçileri Her ay 5 günlük grev kararının ikincisini uygulamaya koydu. İlkini Şubat arasında gerçekleştiren İberia çalışanları 4-8 Mart grevine başladı. Grev kapsamında Madrid deki Barajas Havaalanı nın T4 Terminali nde büyük bir eylem düzenledi. British go home yazılı pankart arkasında yaklaşık 2 kilometre yürüyen İberia çalışanları İşten çıkarmalara, maaş kesintilerine hayır, İberia nın sahibi çalışanlardır, halktır sloganları attı. İberia Havayolları nda yaşanan grev, bu şirketten hizmet alan air Nostrum, Vueling ve İberia Express şirketlerinin uçuşlarının da iptal olmasına yol açtı. Çalışanların yaptığı açıklamaya göre greve katılım yüzde 95 dolaylarında seyretti ve ülke genelinde bin 281 uçuş iptal edildi. İptal edilen uçuşların 431 i İberia ya, 434 ü Air Nostrum a, 316 sı Vueling e ve 100 ü de İberia Express e bağlı oldu. Bu uçuşlardan etkilenen yolcu sayısı ise 40 binin üzerinde. İberia işçileri, 5 er günlük ikinci grevleri sonucunda da işten çıkarma kararının geri alınamaması durumunda her ay 5 er gün grev kararını her ay iki kere 5 er gün olarak değiştirecek ve bir sonraki grev Mart tarihleri arasında olacak.(yazının devamı nı ten takip edebilirsiniz.) Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Metin Yoksu Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul Tel/Fax: (0212) info@ydicagri.net web: YDİ ÇAĞRI Sayı 162 nin İşçi Özel Sayısı Mart 2013 Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: Topkapı/İstanbul Tel: (0212) Yayın Türü: Yerel Süreli