TOPLUM ve DEMOKRASİ. 6 Aylık, Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi Yıl 9, Sayı 19-20, Ocak-Aralık, 2015 ISSN: SEÇİM 1 TÜRKİYE.

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "TOPLUM ve DEMOKRASİ. 6 Aylık, Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi Yıl 9, Sayı 19-20, Ocak-Aralık, 2015 ISSN: 1307-4687 4 SEÇİM 1 TÜRKİYE."

Transkript

1

2 TOPLUM ve DEMOKRASİ 6 Aylık, Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi Yıl 9, Sayı 19-2, Ocak-Aralık, 215 ISSN: SEÇİM 1 TÜRKİYE Sayı Editörleri Yrd. Doç. Dr. Hakan Mehmet Kiriş Prof. Dr. Hüseyin Gül Süleyman Demirel Üniversitesi

3 Dergi Sahibi Ali Kamalak Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ali Kamalak Tlf. (Phone): Editör Doç. Dr. İhsan Kamalak Adres: Mersin Üniversitesi, İİBF, Kamu Yönetimi Bölümü, Mersin Tlf. (Phone): (324) 361 1/ URL: Editör Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. İbrahim Arap Adres: Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF Kamu Yönetimi Bölümü, İzmir GSM: İletişim Doç. Dr. İhsan Kamalak Adres: Mersin Üniversitesi, İİBF, Kamu Yönetimi Bölümü, Çiftlikköy Merkez Kampusu, Mezitli, Mersin Tlf. (Phone): (324) 361 1/5368 GSM: toplumvedemokrasi@gmail.com URL: Abonelik: Tek dergi fiyatı 15 TL dir. Üç sayı içeren yıllık bireysel abone ücreti 4 TL dir. Yurtdışı için dergi fiyatı 15 ve yıllık abonelik fiyatı da 4 dur. Kurumsal abonelik ücreti ise yıllık 1 TL dir. Havale: Akbank, Mersin Üniversitesi Şubesi (Şube kodu: 956); Hesap No: 4556; Hesap Sahibi: Ali Kamalak Yayın Türü: Yaygın süreli yayın Dergi Kapak Tasarımı: Öğr. Gör. Murat Çeliker Dergi Web Tasarımı: Dizgi: Öğr. Gör. Harun Çakır Bu sayı Aralık 215 te basılmıştır. Yayın Kurulu: Mehmet Albayrak (SDÜ), Ayşe Alican (Kırklareli Üni.-Sosyoloji), Murat Altun (Uni. of Minnesota), İbrahim Arap (DEÜ-İİBF), Mustafa Kemal Bayırbağ (ODTÜ-İİBF), S. Ulaş Bayraktar (Mersin Üni.-İİBF), Ruhi Demiray (ODTÜ-İİBF), H. Haluk Erdem (Ankara Üni.- Eğitim Bilimleri Fak.), Ayşe Dercioğulları Ergun (MAKÜ-SYO), Cem Ergun (MAEU-FEF), Aykan Erdemir (ODTÜ-Sosyoloji), Hüseyin Gül (SDÜ- İİBF), Özlem Gölgelioğlu (ODTÜ-İİBF), Mahmut Güler (Trakya Üni.-İİBF), Atilla Güney (Mersin Üni.-İİBF), H. Eylem Kaya (SDÜ-FEF), Hakan M. Kiriş (SDÜ-İİBF), Yasemin Sarıkaya Levent (Mersin Üni.-Mimarlık Fak.), Çağlar Özbek (Muğla Üni.-FEF), Zülfikar Özdoğan (ODTÜ), Umut Rıza Özkan (ODTÜ-İİBF), İbrahim Sarıtaş (Gazi Üni.- İİBF), Ümit Sönmez (London School of Econ.), Hasan Engin Şener (Yıldırım Beyazıt Üni.), Merih Taşkaya (Akdeniz Üni.-İletişim Fak.), Hamdi Turşucu (Gazi Üni.-İİBF), Koray Tütüncü (AİB- İİBF), Ümit Yazmacı (CRPS-Panthéon Sorborne), Bediz Yılmaz (Mersin Üni.-İİBF), Cevdet Yılmaz (SDÜ-FEF), Levent Yılmaz (DEÜ-İİBF) Danışma Kurulu: Prof. Dr. Muhittin Acar (Hacettepe Üni.-İİBF), Prof. Dr. Şinasi Aksoy (ODTÜ-İİBF), Prof. Dr. Adalet Alada (İ.Ü.-SBF), Doç. Dr. Metin Altıok (Mersin Üni. İİBF), Prof. Dr. Ayşe Güneş Ayata (ODTÜ-İİBF), Prof. Noorjahan Begum (Haydarabat Üni., Hindistan), Aydın Cıngı (SODEV Başkanı), Doç. Dr. Koray Çalışkan (Boğaziçi Üni.-İİBF), Prof. Dr. Oya Çitçi (TODAİE), Doç. Dr. Cem Deveci (ODTÜ- İİBF), Prof. Dr. Murat Ali Dulupçu (SDÜ-İİBF), Prof. Dr. Hayriye Erbaş (Ankara Üni. DTCF), Prof. Dr. Ercan Eyüboğlu (Galatasaray Üni.), Prof. Dr. Atilla Göktürk (DEÜ-İİBF), Prof. Dr. Korel Göymen (Sabancı Üni.), Prof. Dr. Songül Sallan Gül (SDÜ- FEF), Prof. Dr. Birgül Ayman Güler (AÜ-SBF), Prof. Dr. Firdevs Gümüşoğlu (MSGSÜ-FEF), Prof. Dr. Muharrem Güneş (Mustafa Kemal Üni), Prof. Dr. Nazife Güngör (Gazi-İletişim Fak.), Prof. Dr. Hasan B. Kahraman (Sabancı Üni.), Ercan Karakaş (Eski Kültür Bakanı-SODEV Onursal Başkanı), Prof. Dr. Raşit Kaya (ODTÜ-İİBF), Prof. Dr. Fuat Keyman (Sabancı Üni.), Prof. Dr. Kemal Kocabaş (DEÜ-FEF), Prof. Dr. Aziz Konukman (Gazi Üni.- İİBF), Prof. Dr. Meryem Koray (YTÜ), Prof. Dr. Oğuz Makal (Beykent Üni.), Dr. Philippe Marliere (University College-London), Doç. Dr. Mehmet Okyayuz (ODTÜ-İİBF), Yrd. Doç. Dr. Engin Önen (Ege Üni.-FEF), Prof. Dr. Levin Özgen (AİB-İİBF), Doç. Dr. Metin Özuğurlu (AÜ-SBF), Prof. Dr. Yeşim Ediz Şahin (DEÜ-İİBF), Prof. Dr. Burhan Şenatalar (Bilgi Üni.), Doç. Dr. Mihriban Şengül (Malatya Üni.-İİBF), Prof. Dr. Muammer Tuna (Muğla Üni.- FEF), Erol Tuncer (Eski Milletvekili, SDD Başkanı), Prof. Dr. Utku Utkulu (DEÜ-İİBF), Doç. Dr. Yılmaz Üstüner (KKTC-Lefke Üni.), Prof. Allan Williams (London Metropolitan Üni.), Doç. Dr. Onur Yıldırım (ODTÜ-İİBF), Doç. Dr. Hüseyin M. Yüceol (Mersin Üni-İİBF) ii

4 İçindekiler Yazarlar Çalışmalar Sayfa Hakan Mehmet Kiriş & Hüseyin Gül Tanju Tosun & Gülgün Erdoğan Tosun Hakan Mehmet Kiriş Sunuş: 4 Seçim 1 Türkiye Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri 1 Türkiye de Seçim Sandığı Tartışmaları: Seçime Katılma Oranlarının Anlamı ve Önemi 25 v Songül Sallan Gül & Yonca Altındal Evren Haspolat Türkiye Siyasetinin Eril Anatomisi: 215 Seçimlerini Kota Uygulamaları Üzerinden Yeniden Düşünmek Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akım Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı (1 Kasım 215 Genel Seçimleri Örneği) Nigar Değirmenci & Büşra Kaya 214 Başkanlık Seçim Sürecinde Gençlerde Siyasal Güven ve Sinizm: Genç Diyojenlerden Genç Vatandaşa 19 İhsan Kamalak & Hüseyin Gül & Songül Sallan Gül Bülent Özgül Demokrasi, Siyasal Rejim ve Başkanlık Sistemi Tartışmalarının Karşılaştırmalı Bir Analizi 127 Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor? 149 Ferihan Polat Apolitik Eylemcilerin Politik Eylemi: Gezi Parkı Direnişi 177 Esra Vona Kurt Hüseyin Gül & Niran Cansever & Mustafa Turhan Onur Sungur Medya ve Kutuplaşma: Kutuplaşmanın Medyaya Yansımalarının, Gezi Parkı Eylemleri Üzerinden Değerlendirilmesi 211 Genel ve 214 Yerel Seçimlerinde Isparta da Seçmen Davranışı Analizi 2 Sonrası Türkiye Ekonomisi: Büyüme, Enflasyon, İşsizlik, Borçlanma ve Dış Ticarette Gelişmeler iii

5 iv

6 Sunuş: 4 Seçim 1 Türkiye Hakan Mehmet Kiriş Yrd. Doç. Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Kamu Yönetimi Bölümü E-posta: hakanmkiris@yahoo.com Hüseyin Gül Prof. Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Kamu Yönetimi Bölümü E-posta: gulhuseyin@yahoo.com Türkiye, son birkaç yılı çok hızlı yaşadı. Siyasette bazı yılların sıcak ve hareketli olması normal kabul edilebilir. Ama 214 yılında yerel seçimlerle başlayan maraton, Cumhurbaşkanlığı seçimi, iki seçimle ve ilk kez kurulan seçim hükümeti dönemleriyle 215 yılı Kasım ayına kadar devam etti. Bu süreçte, siyasetin yoğun ve çetrefilli meseleleriyle seçimler iç içe geçti. Seçimlerin yanı sıra, eski meseleler yeni bileşenlerle ve yeni yönelim ve boyutlarla konuşulmaya devam edildi. Şu an okumakta olduğunuz bu satırlar ile Toplum ve Demokrasi Dergisi nin 4 Seçim 1 Türkiye konulu bu sayısının içeriği, her ne kadar söz konusu birkaç yıla yoğunlaşsa da, daha geniş ve derin bakış açılarıyla dönemi değerlendirmeyi ve katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. 4 Seçim 1 Türkiye sayısı üzerinde çalışmaya başladığımızda aklımıza takılan temel soru, bu dönemin nasıl ele alınabileceğiydi. Gerçekten 22 seçimlerinde Türk siyasetinde yaşanan kırılmanın pekiştiği ve yerleşik bir hal aldığı bu dönemi değerlendirirken, hâlihazırda elimizde bulunan eski altyapıyı mı kullanmak gerekliydi yoksa yeni bir temelde mi bu tartışmaları yürütmek gerekiyordu? Şimdilik kesin ve keskin bir tercih yapmak oldukça zor görünüyor; zira bu dönem de aslında çok partili hayatın bir evresini oluşturuyor ve ana akımların devam ettiği söylenebilir. 22 de oluşan Mecliste bir önceki dönemde yer almayan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) bilindik merkez sağı ondan daha geniş bir yelpazeye yayılarak kapsayıp çoğunluğu sağlarken, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) de ana muhalefet olarak ve yine eski deyimle merkez solu temsilen TBMM deki yerini almıştı. Şüphesiz siyasal aktörlerin konumu, kadroları ve taban destekleri bu dönemin önde gelen belirleyicilerinden biridir. 22 seçimlerinden bu yana Türkiye, tek partili bir siyasal iktidar tarafından yönetiliyor. AK Parti, güçlü bir liderlikle birleştirilen icraatçı bir kadro olarak Türk siyasetinin yöneten sağ partisi konumuna yerleşmiş görünüyor. Bir diğer ana akım tarihsel süreçte çoğunlukla olduğu gibi, bugün de CHP tarafından temsil ediliyor. CHP, Cumhuriyet döneminin en eski ve kurumsal partisi olarak bu konumda Kiriş, H. M. & Gül, H. 215, Giriş: 4 Seçim 1 Türkiye, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), s.v-xi.

7 4 Seçim 1 Türkiye sağlamış olduğu seçmen desteğiyle sabit ve daimi ana muhalefet partisi oluyor. Bu devamlılık görünümüne rağmen, 22 ve sonrası dönemin kendine has bir yapısı ve özellikleri de var ve bunlar yeni kavramları, durumları ve gerçeklikleri beraberinde getiriyor. 1 Aslında CHP nin sabitliğini (son dönemde %25 oranında seçmen desteğine sahip) biraz da kurumsallığına bağlamak mümkün; zira CHP nin karşısındaki yöneten sağ partide sürekli bir değişim ve yenilenme var. Demokrat Parti küçük bir fasıla ile yerini Adalet Partisi ne bırakıyor, Adalet Partisi nden (AP), Anavatan Partisi ne (ANAP) liderlik, kadrolar, politikalar ve dönemsel koşullar da dâhil olmak üzere bir dönüşüm ve yenilenme var. Anavatan Partisi nden de, her ne kadar Refah Partili daha genç ve dinamik bir kadronun öncülüğünde ve 2 krizinin Türk siyaset sahnesinde yarattığı etkiyle de olsa, AK Parti ye de benzeri bir dönüşüm ve yenilenme var. Bu bir yandan eskinin denenmişliğini, yıpranmışlığını ve gerileyişini gösteriyor. Diğer yandan ise yeninin denenmemişliğinden doğan cazibesini içeriyor. İktidar adayı olarak beliren bu konumdaki partiler, güçlü ve karizmatik liderleriyle ortaya çıkıyorlar ve dönemin konjonktürünü kendi vizyonlarıyla birleştirip seçmene sunuyorlar. Buna karşın CHP, tarihsel ve kurumsal bir parti olarak liderinin kolayca sürükleyebileceği bir yapı değil. 198 sonrası dönemde CHP de güçlü, sürükleyici ve karizmatik bir liderin çıkmamasının bir nedeni de, öncesinde Atatürk, İnönü ve Ecevit gibi güçlü ve karizmatik liderlerin var olmasıdır. Çınardan fışkıran yeni filiz sloganına rağmen bugün CHP eskinin gölgesinde kalmaya devam ediyor. Bu nedenle de, hızlı ve değişken gündeme yanıt vermesi ve güçlü liderliğe dayanan dinamik bir siyasal hareketle rekabet etmesi güçleşiyor. Söz konusu dört yöneten sağ parti iktidarları dışında çok partili dönemde herhangi bir parti ki, burada akla yine CHP geliyor, kendi başına iktidara gelebilmiş değil. Bu dönemlerde ya koalisyon hükümetleri ya da darbe veya muhtıra hükümetleri var. Koalisyonlar, yöneten sağ parti zayıfladığı ya da dışarıdan müdahale gördüğü zamanlarda ortaya çıkıyor. Koalisyonlar; dönemi, dönemi ve dönemi olarak yaşanmıştır yılında Süleyman Demirel Üniversitesi nde olmanın verdiği şans ile bulunduğumuz bir ortamda 9. Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel ile Türkiye siyasetini konuşma fırsatı bulmuştuk. Konu merkez sağ siyaset anlayışına gelince biz de o dönem bizim alanda popüler olan acaba AK Parti, yeni merkez sağ partisi mi? sorusunu belki de en yetkili ve ehil kişiye yöneltmiştik. Demirel, o bir devirdi, geldi geçti, şimdi başka şeyler konuşmak lazım demişti. Demek ki, klasik anlamda merkez sağ denilen siyaset anlayışının devri sona ermişti ve AK Parti de klasik bir merkez sağ partisi değildi. Aradan geçen dönem AK Parti nin bilindik bir merkez sağ partisi olmadığını gösterdi. AK Parti kendisi de merkez sağ konumu klasik kalıpla sahiplenen bir söyleme sahip olmadı. Ancak iktidara gelen bu partiler, tek başına yöneten parti olarak isimlendirilebilirler ve bunların hepsi de tarihsel süreçte karşımıza sağ partiler olarak çıkmıştır. ii

8 Kiriş, H. M. & Gül, H. 215, Giriş: 4 Seçim 1 Türkiye, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), s. v-xi. 196 ların ilk yılları 196 darbesinin gölgesinde geçerken, 196 ların ikinci yarısı 196 Anayasası nın özgürlükçü havasının ve ABD başta olmak üzere artan gelişmiş Batı ülkelerinde yaşanan özgürlükçü hareketlerin artan etkisinin hissedildiği yıllar olmuştur. Meclise seçilerek giren bazı sol partiler ve milletvekilleri bu dönemin rengini oluşturmuş, toplumsal hareketler artmaya başlamıştır. 12 Mart 1971 tarihinde Süleyman Demirel başbakanlığındaki AP Hükümeti askeri muhtıra ile görevden ayrılmış ve Nihat Erim hükümeti kurulmuş, 196 Anayasası nın temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümleri kısıtlanırken, yürütmenin eli güçlendirilmiştir. 197 li yıllar CHP nin, toplumsal ve sendikal hareketlerin yükselişte olduğu dönemdir. Bu yükseliş, rakamsal açıdan iki değişkene bağlı görünmektedir. Bunlardan birisi CHP nin 1973 ve 1977 seçimlerindeki sandık başarısıdır ki, CHP oyları 1977 de %41,4 e kadar yükselmiştir. İkinci unsur ise, Adalet Partisi nin tek başına yerleştiği tabanı 197 lerle birlikte Demokratik Parti, Milli Selamet Partisi (MSP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) gibi partilerle paylaşmasıdır. Türk siyasal hayatında ilginç ve özellikli koalisyonlara da rastlanmıştır. CHP MSP Koalisyonu, Doğru Yol Partisi (DYP) Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) Koalisyonu ve Demokratik Sol Parti (DSP) MHP (ve ANAP) Koalisyonu bunlar arasında önde gelenlerdir. Bugün Türkiye de koalisyonun istikrarsızlık ve kriz anlamına geldiğine dair yaygın ve neredeyse genel kabul gören bir görüş var. Buna karşın tek partili bir yönetimin istikrar sağladığı düşünülüyor. Herhalde bu kanaat, türdeşlik beklentisi yüksek, buna karşın çatışmacı siyasal kültürümüzden kaynaklanıyor. Bu kanaat oluşumunda ANAP ve AK Parti hükümetlerinin güçlü ve başarılı tek parti dönemlerinin de katkısı olduğu söylenebilir. Ancak bugün sağ sol temelli siyasetin çok daha ötesinde olan bir siyasal dönemi yaşıyoruz. Sınıf temelliliğin ve ideolojilerin yerini etnik milliyetçilik, mezhep, din gibi başka değişkenlere bıraktığına ya da en azından bu unsurların etkisinin arttığına tanık oluyoruz. Aslında bu değişimin 198 sonrasında askeri darbe ile ortamın değişim için uygun hale getirildiği dönemde başladığını söylemek gerekir. Bu dönemde başlayan liberalleşme, piyasalaşma, AB ve küresel sistemle entegrasyon politikaları, hızlı kentleşme dinamikleri, dinsel grupların ve dinin siyasette artan önemi, ayrılıkçı PKK terörünün yaygınlaşması bugünlerin işaretlerini vermişti. Devamında 199 lı yıllarda Refah Partisi nin yükselişi, siyasal Kürt hareketinin SHP den koparak ayrı bir hareket olarak siyaset sahnesinde yer alması ve 199 ların koalisyonlarla anılması bugünleri etkileyen diğer önemli gelişmeler oldu. 2 li yıllarda AK Parti merkez sağa ve 21 referandumu ile de sisteme egemen hale gelmesi, Tayyip Erdoğan ın AK Parti lideri olarak sergilediği başarılı liderlik bugünkü siyasal gündemi belirleyen unsurlar olarak öne çıkmaktadır. 27 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimi, milletvekili genel seçimi ve referandumunun ardından siyaset ve akademya bu tartışmaları, başkanlık iii

9 4 Seçim 1 Türkiye sistemi, siyasal partiler ve seçim sistemi ile yeni anayasa odaklı olarak yürütüyor. İşte 4 Seçim 1 Türkiye bu tartışmalara odaklanan bir tema başlığı olarak düşünüldü. Kısaca hatırlayacak olursak, gerçekten de 3 Mart 214 teki yerel seçimlerin konjonktürü, olağandışı olmuştu. Mayıs sonunda ortaya çıkan Gezi Olayları, basit bir çevreci eylem olarak başlamış, ancak bir anda hükümetin protesto edildiği kitlesel gösterilere ve ardından da radikal göstericilerle emniyet güçlerinin çatıştığı eylemlere dönüşmüştü. 214 yerel seçimlerinde de, tek istisnası 1989 yerel seçimleri olan, Türkiye de tek başına hükümetteki parti yerel seçimleri kazanır kuralı değişmedi ve AK Parti, yerel seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Bu yerel seçimlerle birlikte Türkiye, li yıllardan bu yana gerçekleştirilen en önemli ve geniş erimli idari reformla, otuz ilinde büyükşehir / bütünşehir sistemine geçiş yaptı. 214 yılı Ağustos ayında, Türkiye ilk defa Cumhurbaşkanının halk tarafından doğrudan seçileceği bir seçimde oy kullandı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AK Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan aday oldu ve ilk turda seçimi kazandı. CHP ve MHP, çatı adayı adı verilen ortak aday gösterme yoluna gitti. Halkların Demokrasi Partisi (HDP) de kendi adayını gösterdi. Ancak başarılı olamadılar. Bu seçimler döneminde, ama özellikle sonrasına etkili olan olaylar silsilesi, paralel yapı olarak isimlendirilen cemaatin faaliyetleriydi. Bu arada AK Parti de Cumhurbaşkanlığı na seçilen Tayyip Erdoğan ın yerine genel başkanlık görevine Ahmet Davutoğlu geldi. Son olarak 215 yılı ise, milletvekili seçimi zamanıydı. 7 Haziran 215 seçimleri, tek parti çoğunluğundan koalisyona giden bir sonuç ortaya çıkardı. Bu sonuç üzerine AK Parti ve CHP, uzun süren müzakerelerde bulundular. Bu müzakereler, Türkiye de iki ana akım parti arasındaki diyalog yollarının açılması adına umut verici bir gelişme oldu. Hatta CHP, uzun yıllar sonra ilk kez kendisinin de iktidar potansiyeli olduğunu ve koalisyonla da olsa iktidara gelebileceğini kamuoyuna gösterme fırsatı buldu. Bununla birlikte anayasal süre içinde hükümet kurulamadı. Ülke 1 Kasım 215 tarihinde yeni bir seçimle karşı karşıya geldi. Haziran ve Kasım ayları arası, Türkiye için zor geçirilen bir dönem oldu. Gerek Ortadoğu da gerekse de Güneydoğu Anadolu da yaşanan kritik gelişmeler, Kasım seçimlerinin öncelikli konularının, 7 Haziran seçimlerinin iş ve ekmek sloganlarının aksine, güvenlik ve istikrar olmasını beraberinde getirdi. Güneydoğu Anadolu Bölgesi nde yoğunlaşan terör, şiddet ve çatışma sarmalı, bütün ülkeyi etkiledi. Ankara Garı önündeki miting için toplanan göstericilere yönelik bir terör eylemi gerçekleştirildi. Türkiye tarihinin bu en kanlı terör eyleminde, 12 kişi hayatını kaybetti, 3 civarı kişi yaralandı. Bunun sonucu olarak partiler seçim mitinglerini iptal ettiler. Böylece 1 Kasım seçimlerine gidildi ve seçmenler AK Parti ye tek parti hükümeti kurma yetkisini tekrar verdi. 1 Kasım 215 seçimleri, ilginç bir aritmetiği ortaya çıkardı. AK Parti, almış olduğu %49,5 oy oranı ile 317 milletvekili kazandı ve tek başına iktidar iv

10 Kiriş, H. M. & Gül, H. 215, Giriş: 4 Seçim 1 Türkiye, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), s. v-xi. oldu. Ancak temel olarak parlamenter demokrasi olarak nitelenen Türk siyasal sistemini başkanlık sistemi yönünde değiştirebilecek yeni bir anayasayı tek başına hazırlayabilme gücünü elde edemedi. Böyle bir girişim için mecliste başka bir parti grubuyla ya da en azından referandum aralığını aşmak için bir milletvekili fraksiyonuyla uzlaşması gerekiyor. CHP, sabit konumunu sürdürürken, diğer muhalefet partilerinin durumu CHP nin daimi ana muhalefet rolünü pekiştiriyor. İki muhalefet partisi MHP ve HDP, 7 Haziran dan 1 Kasım a yaşanan süreçte seçmen desteklerinin önemli bir kısmını yitirerek neredeyse marjinalize oldular. Bunun arkasında yatan temel nedenlerin MHP koalisyona girme konusunda gösterdiği direnç ile HDP nin terör ve şiddet karşısında takındığı pasif tutum gösterilebilir. Ancak, 1 Kasım sonrası MHP ve HDP, küçük meclis gruplarına rağmen, AK Parti nin anayasayı değiştirebilmek için Mecliste ihtiyaç duyduğu çoğunluğu sağlayabilmek adına halen müzakere potansiyellerini belirli ölçüde de olsa koruyorlar. Bir diğer ilginç aritmetik; mecliste temsil edilen üç muhalefet partisinin toplam oyları, iktidar partisinin oy oranına erişemiyor, iki küçük muhalefet partisinin oyları da ana muhalefet partisinin oy oranına erişemiyor. İktidar partisi ile ana muhalefet partisi arasındaki makasın çok açık olmasına, ana muhalefet partisi ile diğer muhalefet partileri arasındaki makasın açılmasının da eklendiği ilginç bir tablodan söz edilebilir. Bu da beraberinde ne iki partili ne de çok partili bir sistemi net olarak tanımlamamıza olanak veriyor. Bu noktadan hareketle birbiriyle de ilişkili beş tartışma konusu ortaya çıkıyor: Türkiye hangi hükümet sistemiyle yoluna devam edecek? Yeni anayasa yapılabilecek mi? Siyasal parti sistemi nasıl olacak? İki partili yapı mümkün mü? Seçim sistemi nasıl yeniden düzenlenecek? Bu süreçte hangi aktörler, ne ölçüde, nasıl ve hangi biçimde rol alacak? Önümüzdeki dönemde bu tartışmalarla sıklıkla karşılaşacağımız açık. Yeni AK Parti hükümeti bu konuları, özellikle bir başkanlık sistemi öngören anayasa değişikliğini önceliği olarak ortaya koyarak, muhalefet partileriyle görüşmelere başladı bile. Bu durum gösteriyor ki, bu konular önümüzdeki birkaç yılın en önemli siyasal ve yönetsel tartışma konuları olacak. Belki bir referandum karşımıza gelecek belki yeni bir erken seçim. Dolayısıyla yukarıdaki sorulara daha çok kafa yormamız ve tartışmamız gerekecek. Gerçekten Türkiye de hâlihazırda işleyen hükümet sistemi hangisidir? Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kendisinin bilinen türden bir cumhurbaşkanı olmayacağını, sorunlu işlediğini ileri sürdüğü mevcut parlamenter sistemi Türkiye ye uyacak bir başkanlık sistemine dönüştürmek gerektiğini açıklamalarında belirtti. AK Parti temsilcileri de bu açıklamalara destek verdi. Genel olarak 1982 Anayasası nın orijinalinin dahi klasik parlamenter sistemin ötesinde olduğu kabul edilmektedir. Üstelik şimdi halk tarafından seçilen ve doğrudan halka karşı sorumlu konumda bulunan, ayrıca ikinci dönemi için v

11 4 Seçim 1 Türkiye yine seçime gidebilecek bir Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan, bu konuların tartışılmasını istiyor. Dolayısıyla bu konular akademya ve siyasetçiler kadar, vatandaşlar tarafından da tartışılmaya devam edecektir Anayasası en çok eleştiri konusu olan sistemik çerçeve olarak aradan geçen otuzu aşkın yılda büyük ölçüde değişime uğramış bulunuyor Anayasasını mecliste bulunan bütün partiler eleştirmeye devam ediyor. Ancak aynı partiler bu anayasa yerine başka bir metin üzerinde de uzlaşamıyor. Daha önce anayasa değişikliği konusunda partiler arasında yaşanan görüşmelerde başarı elde edilemedi. Partiler şimdiye kadar yeni anayasa konusunda uzlaşmacı bir tutum sergileme ve bir anayasa yapabilme sorumluluğunu gösterebilmeyi değil, masayı terk etmeden diğerlerini terk ettirerek haklı bir pozisyonda kalabilmeyi benimsediler. Türkiye de siyasal elitin istediği bir sistem olsa da, etkin işleyen iki partili bir sisteme erişmek şimdilik kolay görünmüyor. İlk iki parti arasındaki mesafe (ideolojik uzaklık) ve asimetri oldukça büyük. Dahası güçlerini yitirseler de diğer iki muhalefet partisi halen etkili olabilme potansiyellerini koruyorlar. İktidardaki tek partinin diğerlerine göre dominant olduğu seçim sonuçları var. Bu durum da ister istemez siyasal sistemin ve anayasanın yeniden tasarımında AK Parti nin kendini güçlü hissederek, başkanlık sisteminde ısrarcı davranmasına, diğerlerininse buna karşı durmasına yol açıyor. İşte Toplum ve Demokrasi Dergisi nin 4 Seçim 1 Türkiye adını taşıyan bu sayısında, birbirlerini bütünleyen konular olarak Türkiye de siyasal sistem ve hükümet sistemi, demokrasi, siyasal katılım ve temsil, son dönemdeki seçimler, siyasal liderlik, siyasal güven ortamı, siyasal ve ekonomik durum gibi konuları ele alan yazılara yer verdik. Bu içeriğin oluşmasında pek çok yazarın katkısını almaya özen gösterdik. Bu sayının ilk makalesi Tanju Tosun ve Gülgün Erdoğan Tosun a ait. Yazarlar makalelerinde, partilerin programları ve seçmenlerinin davranış analizi ve oy kaymaları çerçevesinde 7 Haziran ve 1 Kasım 215 Milletvekili Genel Seçimlerini kazananları ve kaybedenleriyle ele alıyor ve analiz ediyorlar. İkinci makalede Hakan Mehmet Kiriş, Türkiye de seçim sandığı kavramını ve seçime katılma ve siyasal temsil oranlarının anlamı ve önemini, farklı demokrasilerle karşılaştırmalı şekilde ele alıyor. Dergide yer alan üçüncü ve dördüncü makaleler, son dönemin siyaset sahnesine toplumsal cinsiyet ekseninden bakıyorlar. Songül Sallan Gül ve Yonca Altındal, Türkiye siyasetinin eril anatomisini çıkarıyorlar, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerini kota uygulamaları üzerinden ve tarihsel bir perspektiften değerlendirerek kadın temsilini tartışıyorlar. Hemen ardından Evren Haspolat ise kadın, anne, yurttaş niteleyenleri çerçevesinde ana akım siyasal partilerin kadın algısını değerlendirerek, partilerin söylemlerindeki benzeşme ve farklılaşmaları sorguluyor. vi

12 Kiriş, H. M. & Gül, H. 215, Giriş: 4 Seçim 1 Türkiye, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), s. v-xi. Beşinci makale Nigar Değirmenci ve Büşra Kaya ya ait. Değirmenci ve Kaya, 214 Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde üniversite gençliğinin siyasal sisteme bakışını güven ve sinizm çerçevesinde araştırıyorlar. Onları izleyen İhsan Kamalak, Hüseyin Gül ve Songül Sallan Gül ün ortak eseri olan makale, siyasal rejim ve hükümet sistemi tartışmalarını ele alan bir içeriğe sahip. Yazarlar, çalışmalarında Türkiye de demokrasi, siyasal rejim ve başkanlık sistemi tartışmalarının, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa siyasal sistemleri temelinde karşılaştırmalı bir analizini yapıyorlar. Bülent Özgül, Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor? sorusuna verdiği karşılıkta, ülke çapında yürüttüğü alan araştırmasının en çarpıcı sonuçlarını bizimle paylaşıyor. Mecliste temsil edilen dört partinin liderlerinin nasıl algılandığını ve halkta nasıl bir liderlik beklentisi olduğunu ele alarak tartışıyor. Sekiz ve dokuzuncu makaleler, bugün Gezi Parkı olayları olarak adlandırılan süreci ele alıyor. Ferihan Polat, Gezi Parkı olaylarının sadece muhalif bir gösteri olarak adlandırılmasının yetersiz olduğu görüşünde ve bu görüşünü gerekçelendirerek açıklıyor makalesinde. Esra Vona Kurt ise, kutuplaşmanın Gezi Parkı olayları ile medyaya yansımasını ele alarak, medya gruplarının tavır ve söylemlerinin öngörülebileceğini iddia etmektedir. Onuncu makalede bu kez seçmen davranışı ile ilgili bir alan araştırmasının bulguları ve tartışması yer almaktadır. Hüseyin Gül, Niran Cansever ve Mustafa Turhan, Isparta da 211 milletvekili ve 214 yerel seçimlerinde seçmen yönelimleri araştırmalarının verilerini ortaya koyuyorlar. Son olarak bütün bu tabloya etki ettiği düşünülen ve değerlendirmemizi tamamlayıcı role sahip makalesinde Onur Sungur, 2 li yıllarda Türkiye ekonomisini büyüme, enflasyon, işsizlik, borçlanma ve dış ticaret rakamlarıyla ortaya koyuyor. Toplum ve Demokrasi Dergisi nin Ocak Aralık 215 sayısını oluşturan 4 Seçim 1 Türkiye teması, yakın gelecekte de tartışılmaya devam edecek konu başlıklarıyla içinde bulunduğumuz dönemin temel özelliklerini değerlendirmekte ve tartışmaktadır. Elbette, derginin oluşmasında pek çok kişinin katkısı var. Temamızı bütünleyen değerli çalışmaları için yazarlarımıza, derginin yayına hazırlanması sürecinde bizlere destek olan ve katkı veren teknik ekibimize teşekkürü borç biliriz. Bir teşekkür de dergiyi takip eden, okuyan, değerlendiren size, okuyucularımıza. vii

13 viii 4 Seçim 1 Türkiye

14 Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri Tanju Tosun Prof. Dr. Ege Üniversitesi, İ.İ.B.F Uluslararası İlişkiler Bölümü. E-posta: tanjutosunege@gmail.com Gülgün Erdoğan Tosun Prof. Dr. Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü E-posta:gulgun.tosun.erdogan@ege.edu.tr Özet: Bu çalışmada, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri çerçevesinde partilerin parti programları ve seçmenlerinin davranışı analiz edilmektedir. Partilerin parti programlarında yer verdikleri vaatleri ve öngördükleri politikalar ortaya konularak çözümlenmektedir. Bunun yanında, 7 Haziran ve 1 Kasım seçim sonuçları üzerine karşılaştırmalı bir değerlendirme yapılarak, bu iki seçimde partilerin seçmenlerinin davranışları irdelenmektedir. Partiler arasındaki oy kaymaları ve sandığa yansıyan seçmen iradesine ilişkin düşünceler belirtilerek tartışılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Genel Seçimler, Siyasi Parti Programları, Oy Kayması, Oy Oynaklığı, Seçmen İradesi November 1 General Elections with Its Losers and Winners Abstract: This study focuses on June 7 and November 1 general elections and anlayzes political party programs for these two elections. In this respect, the promises and prospective policies of the political parties as declared in their party programs are presented and examined. Besides, the results of June 7 and November 1 general elections are analyzed comparatively and discussed. Moreover, voter attitudes in the two elections are explored and analyzed. Finally, a discussion on vote slide among political parties and the will of voters as reflected by the ballot results are presented. Keywords: General Elections, Political Party Programs, Vote Slide, Vote Elasticity, Will of Electorate Giriş 1 Kasım seçimi gerek nedenleri, gerekse sonuçları bakımından Türkiye siyasal hayatında uzun süre tartışılacak özelliklere sahip. 7 Haziran seçimiyle oluşan parlamenter çoğunluktan tek parti hükümetinin çıkmaması, ardından yürütülen partiler arasındaki koalisyon görüşmelerinin sonuçsuz kalması, aynı süreçte artan terör ve şiddet eylemleri mevcut istikrarın süratle aşınmakta Tosun, T. & Erdoğan Tosun, G., 215, Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık, s.1-23.

15 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s olduğuna işaret eden gelişmelere ilişkin tipik örneklerdi. 22 den 215 e AK Parti nin tek parti hükümetiyle tesis edilen hükümet istikrarının ardından 7 Haziran sonrası yaşanan hükümet kurma odaklı uzlaşmazlığa ekonomik ve siyasi belirsizliğin eşlik etmesi doğaldır ki Türkiye toplumunda endişelere yol açtı. Özellikle 9 lı yıllardakine benzer terör eylemleri, kitlesel katliamlar toplumda 9 ların alacakaranlık kuşağına geri mi dönüyoruz şeklinde bir soru işaretine yol açmıştı. Bu süreçte MHP lideri Devlet Bahçeli nin herhangi bir parti ya da partilerle kurulacak koalisyona yanaşmaması, CHP-AK Parti arasındaki koalisyon görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ın ülkeyi yeniden bir seçime götürme tercihiyle birleşince seçmenin önüne kaçınılmaz olarak 1 Kasım da yeni bir seçim sandığı kondu. Aynı süreçte artan terör eylemlerine yanıt olarak AK Parti hükümetinin izlediği güvenlikçi politikalar karşısında, HDP nin ülke genelinde siyasal meşruiyetini pekiştirmeye yönelik Türkiyelileşme projesini başaramaması, CHP nin ise izlediği uzlaşmacı söylem ve tavırları, 1 Kasım a uzanan süreçte Türkiye siyasetinin hal-i pür melaline ilişkin karakteristik görünümlerdi. Bu çalışmada önce partilerin 1 Kasım bildirgeleri, ardından seçimde sandıktan çıkan seçmen iradesi çeşitli boyutlarıyla değerlendirilmektedir. Siyasi Partilerin Seçim Bildirgelerine Yansıyan Tahayyülleri CHP Seçim Bildirgesinin Şifreleri 7 Haziran seçiminin ardından altı ay dahi geçmeden gidilen seçimler, siyasi partilerin seçmen tercihlerine mazhar olmak için yeniden az zamanda çok mesai harcamalarını zorunlu kıldı. Önce milletvekili adayları belirlendi, ardından partiler 1 Kasım seçimine yönelik bildirgelerini seçmenle paylaşmaya başladılar. Seçim bildirgelerinin seçim kazandırma etkilerinin fazla olmadığı bilinse de, partilerin iktidara gelmeleri durumunda neyi, nasıl yapacaklarına dair önemli metinler olduğu da bir gerçek. 7 Haziran seçimine iddialı bir bildirgeyle hazırlanan, ideoloji ve siyaseti ekonomik olanın sosyal boyutuyla birleştiren CHP nin benzer çabasını 1 Kasım için kaleme aldığı bildirgede de görüyoruz 1. Bildirgede yer alan partinin siyaset tahayyülünde özgürlük, demokrasi ve hukuk devletinin kurumsallaşmasının ekonomik gelişmenin, sosyal adaleti tesis etmenin ve bilgi toplumuna ulaşmanın anahtarı olduğu daha başlangıçta dile getirilirken, bunun ancak demokratik değerler ve hukuk devleti ilkelerinin bir norma dönüşmesiyle mümkün olacağı iddia edilmiştir. Adeta demokratik ve günışığında devletin kapılarını açan üç altın anahtar şeklinde kurgulanan özgürlük, hukuk devleti ve demokrasinin pekişebilmesi ise CHP ye göre kurumsal yeni düzenlemelerle mümkündür. Demokrasi ve hukuk devletinin tesisini önemli ölçüde yürütmenin yasama organı tarafından etkin denetiminde gören CHP için aslolan dengelenen ve denetlenen bir demokrasi 1 CHP 1 Kasım Seçim Bildirgesi, chp.org.tr 2

16 Tosun, T. & Erdoğan Tosun, G., 215, Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri olup, bunun ise ancak siyasal çoğulculuk ve kurumsal özerklikle mümkün olabileceği düşünülmekte. Bildirgede çoğulculuk ve kurumsal özerkliğin hayat damarları ise siyasal süreçlerin tüm aşamalarında siyasal tarafsızlık, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, meclis üstünlüğü ve yargı bağımsızlığıdır. Bildirgede temel önceliğini Haklar ve Özgürlükler Cumhuriyeti ni kurmak olarak açıklayan parti, bunun da ancak hukukun üstünlüğü ve temel hakların yeniden tesisi ile gerçekleşeceğine inanmaktadır. İçselleştirdiği siyaseti Hak ve Özgürlükler Siyaseti şeklinde tanımlayan CHP, bunun yurttaşlığı güçlendireceği, özgürlükleri teminat altına alacağı düşüncesindedir. Tahayyül edilen siyaset anlayışı; etnik, dinsel, sınıfsal, cinsiyetçi tahakkümlere karşı koruyucu tahakkümsüz demokratik yurttaşlığı besleyecek olan yegâne damardır. Demokratik yurttaşlığa sosyal bir öz de katarak, sosyal devlete yakışan sosyal yurttaşlık anlayışı nı dillendiren CHP, bunun siyasa destekleyicileri olarak başta aile sigortası olmak üzere, adil asgari ücret hakkı, sosyal güvenlik, sağlık, eğitim hakkını toplumsallaştırma iddiasında bulunmakta, bildirgede bunun araçlarını tek tek saymaktadır. Laikliği, demokrasiyi pekiştirici siyasal mekanizma olarak takdim eden CHP demokrasiyle laikliği devletin tüm inançlara, bireysel tercihlere eşit mesafede durma, Diyanet İşleri Başkanlığı nı bu düzene göre çoğulcu, kapsayıcı bir yapıya kavuşturma sözü de vermektedir. Vaatler ise zorunlu din derslerinin kaldırılmasından, cemevlerinin diğer ibadethaneler gibi yasal statüye kavuşturulmasına kadar uzamaktadır. CHP nin birkaç seçim öncesine dek bildirgelerinde dışlayıcı vatandaşlığın ürünü olarak kaleme alınan, hatta Kürt sorunu yerine salt Güneydoğu sorunu şeklinde tanımlanan Türkiye nin en temel sorun boyutlarından biri olan Kürt meselesine bildirgede ayrı bir özenle yer verilmiş, sorunun çözümünün Tam Demokrasi ve Eşit Vatandaşlık ile mümkün olacağı vurgulanmıştır. Kürt sorununa bakışını temel insan hakkı tanımlamasından yola çıkarak kurgulayan CHP, bu sorunu bir demokrasi eksikliği sorunu olarak tanımlamaya gitmekte, bunun ancak daha fazla özgürlük, demokrasi ve hukuk devleti anlayışı ile çözülebileceğinin altını çizmektedir. Sorunun çözümünün metodolojik olarak salt siyasal olana da indirgenmediği, bölgede işsizlik ve yoksullukla mücadelenin öneminden, sosyal ve ekonomik kalkınmanın gerekliliğini dillendirmesinden de anlıyoruz. Kürt sorununun çözümüne yaklaşımında güvenlik, ekonomik kalkınma, insan hakları, hukuk devleti ya da eşit vatandaşlıktan birini değil, tümünü birarada çözümün anahtarı olarak görmektedir. Sorunun tanımı ve teşhisinin adresinin Meclisten geçtiği, yasama organında kurulacak mekanizmalar (Toplumsal Mutabakat Komisyonu gibi) ve topluma uzanacak kurumsal yapılar (Ortak Akıl Heyeti) ile meselenin barış, demokrasi ve ekonomi boyutlarıyla bütünleşik biçimde ele alınması gerektiği inancındadır. Sorunun çözümüne yönelik somut önerileri ise idari sistemde yerinden yönetim ilkesinin hayata geçirilmesinden, anadili Türkçe olmayan yurttaşların kamu hizmetlerinden eksiksiz yararlanmasının sağlanmasına, sorunun çözüm yönteminde şeffaf ve hukuka uygunluğun esas alınmasına kadar uzanmaktadır. 3

17 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s CHP nin özgürlük-demokrasi-hukuk devleti ekseninde Haklar ve Özgürlükler Cumhuriyeti ne giden yolda özenle altını çizdiği kurumsal özgürlük alanları, bildirgede toplantı ve gösteri özgürlüğünden özgür ve çok sesli medyaya, örgütlü toplumdan bilgi toplumu ve demokrasi ilişkisine kadar uzanır. Bu alanların ancak özgürlükçü bir anayasa ile açılacağının dillendirilmesi bildirgedeki gözalıcı vaatler olarak dikkat çekmekte. Tasarlanan bu yeni anayasa demokrasi, hukuk devleti, sosyal adalet ve insan haklarına saygı üzerinde yükselip, tüm toplumu kucaklayacak bir anayasa olarak tahayyül ediliyor. Bildirgedeki tüm bu vaatlerle varılmak istenen hedefin ise Türkiye de yeni sosyal demokratik bir uygarlık olduğunun altı özenle çizilmektedir. Bu uygarlığın inşasını sağlayacak koşullar şunlardır; güçlendirilmiş bir parlamenter sistemde etkin (yasa tasarıları ve tekliflerini yasama organı ve kamuoyunda yeterince tartışıldıktan sonra kabul edilmesi, torba kanun uygulamasının sona erdirilmesi vb.), yürütmeyi denetleyen bir Meclis (araştırma komisyonlarının çeşitlendirilmesi, Meclisin mali, denetim işlevlerinin güçlendirilmesi), yurttaşın demokratik temsiline dayanan siyasi partiler ve seçim yasası (%1 luk ulusal barajın kaldırılması, memurların siyasi partilere üye olma yasağının kaldırılması), partiler arasında adil rekabeti yaratacak finansal açıdan şeffaf ve hesap verebilir siyaset (seçim yolsuzluklarının etkin biçimde cezalandırılması), dürüst ve katılımcı siyaset (siyasi ahlak yasasının çıkarılması), devlet otoritesi karşısında yurttaşı devletin hukuksuzluklarına karşı koruyan düzenlemelerin yapılması (kolluk kuvvetlerinin keyfi uygulamalarına son verilmesi), hukuk devleti ve yargı reformuna yönelik kurumsal düzenlemelerle hukuka ve hukukçuya bağımsız yargının inşası ile yeniden itibar kazandırılması (yüksek yargı organı üyelerinin seçim yönteminin değiştirilmesi, gizli tanık uygulamasına son verilmesi, HSK nın yeniden yapılandırılması, hakim ve savcıların bağımsızlığa kavuşturulması), Cumhurbaşkanının klasik demokratik parlamenter sistemdeki tarafsız konumuna çekilmesi (Cumhurbaşkanın yargı ve üst bürokrasideki atama yetkilerinin kısıtlanması), medyayı çoğulculaştırma ve siyasetin vesayetinden kurtarma, üzerindeki baskılara son verme (TRT yi iktidarın siyasi aracı olmaktan çıkarma, medya çalışanlarına iş güvencesi sağlama), sosyal medya kullanımını özgürleştirme. Bildirgede örgütlü toplum ve demokratik siyasetin de altı özenle çizilirken, bu düzenin tesisi yolunda iktidar olunması durumunda atılacak adımlar bildirgede tek tek sayılmaktadır. Bu adımların başlıcaları; sendikal hakların genişletilmesi, dernekler yasasının gözden geçirilerek, örgütlenme özgürlüğü aleyhindeki düzenlemelerin kaldırılması, meslek örgütleri üzerindeki baskılara son verilmesidir. CHP nin bildirgeye yansıyan tüm saptanmış sorunlar, bunları çözmeye yönelik geliştirdiği öneri ve vaatler veri alındığında, Önce Türkiye diyen CHP nin Türkiye için bir hayali olduğunu anlıyoruz. Bu; günışığında bir devlet ve yurttaş için siyaset tir. 4

18 Tosun, T. & Erdoğan Tosun, G., 215, Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri AK Parti nin 1 Kasım Mesajı: Yaptıklarımız Yapacaklarımızın Teminatıdır 13 yıllık tek parti iktidarının ardından 7 Haziran da sandıkta hükümet kuracak çoğunluğunu kaybeden AK Parti, yeniden iktidara ulaşmak için 1 Kasım bildirgesinin neredeyse her satırında geçmişte yaptıklarına dayanma ihtiyacı duymuş, bunu detaylandırarak seçmene hissettirmeye çalışmıştır. Bildirgenin partinin yaptıklarından yola çıkılarak yapacaklarına dair bir manifesto olduğunu söyleyebiliriz 2. Türkiye nin partisi olma iddiasıyla yola koyulduklarını, ülkenin birikmiş ve kronikleşmiş pek çok meselesini de bu anlayışla çözdüklerini iddia eden AK Parti, bildirgeye yansıyan biçimiyle varlık sebebini vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini genişletmek şeklinde tanımlamakta. Yeni dönemde makro siyaset tahayyülünde ilk göze çarpan; demokratikleşme ve yönetim kalitesini arttırmaya devam etme iddiasıdır. 1 Kasım sonrası yeni anayasa ile birlikte yapacakları reformlarla demokrasinin ilerlemesi, yönetim kalitesinin daha da iyileşmesine; bunun bir yandan ekonomik gelişmeyi hızlandıracağına, insani kalkınmaya hız vereceğine, diğer yandan uluslararası alanda Türkiye yi daha saygın ve cazip bir ülke haline getireceğine ilişkin vurgu dikkat çekmektedir. Bildirgede AK Parti nin arzu ettiği toplum biçimi; herkesin inandığı gibi yaşayabildiği, fikirlerini özgürce ifade edebildiği, refaha katkıda bulunduğu ve refahtan hak ettiği payı aldığı, emniyet ve huzur içerisinde yaşayan bir toplumdur. Sözü edilen toplumun nasıl inşa edileceği ise sıralanan vaatlerle kurgulanıyor. Bu süreçte atılması planlanan ilk adımın temel hak ve hürriyetler alanında olduğunu anlıyoruz. Hak ve hürriyetlere yaklaşımında ise, bunların garanti altına alınması, kullanımını kısıtlayan engellerin ortadan kaldırılması, klasik bir iddia olarak gözlenmekte. Toplum-devlet ilişkisi konusundaki tahayyülü bildirgede şöyle dile getiriliyor: Tüm toplumsal kesimlere eşit mesafede durma anlayışımızla, milletimizin temel değerlerine dayalı birlikteliğimizi ve vatandaşlık bağını benimsiyoruz. Devlet ile vatandaş ilişkilerinin adalet ölçüsünde ve demokratik bir temelde sağlanması gerektiğini düşünüyor ve tüm vatandaşlarımızı çoğulcu bir yaklaşımla kucaklamaya devam ediyoruz. Vatandaşlık anlayışı ise etnik kimliği, mezhebi ve inancı ne olursa olsun herkesi bağrına basan, onları eşit vatandaşlık ile evrensel ilke ve değerler temelinde demokratik bir ortak yaşam bilincine ulaştıran bir anlayış şeklinde tanımlanmaktadır. Temel hak ve hürriyetler alanında iktidarları döneminde neler yaptıkları ayrıntılı biçimde sayıldıktan sonra, sıra vaatlere gelmekte. Temel hak ve hürriyetler alanında geçmişte sağladıkları kazanımların kararlılıkla korunacağı belirtildikten sonra, geçmişte olduğu gibi ikinci atılım döneminde de topluma kimlik ve yaşam tarzı dayatılmasının karşısında olacakları, tüm vatandaşların birinci sınıf olarak muamele gördüğü ve özgür fertler olarak yaşadığı bir ortamın tesis edilmeye devam edileceği vurgulanmakta. Vatandaşlık anlayışını kapsayıcı ve evrensel değerlere dayalı bir temelde, birlik ve 2 AK Parti 1 Kasım Seçim Bildirgesi, akparti.org.tr 5

19 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s bütünlüğü pekiştirme odaklı, tüm etnik, mezhebi ve dini kesimlere, başörtülü veya başı açık, köylü veya şehirli, kadın veya erkek, yoksul veya zengin, şu veya bu siyasi görüşten tüm vatandaşlara eşit mesafede duruma odaklı ilan eden AK Parti nin hedefinin her bir bireyin, temel hak ve özgürlüklerden en ileri derecede yararlanacağı bir Türkiye olduğunu anlıyoruz. Bu düzeni inşa etme adına bildirgede Alevilerden (cemevlerine hukuki statü kazandırılması) Romanlara (eğitim, istihdam, iskan sorunlarının çözülmesi) ve azınlıklara kadar (ayrımcılığın önlenmesi) uzanan vaatlere yer verilmektedir. Ayrıca, hak ve hürriyetlerin kurumsallaştırılması için hukuki alanda atılacak adımlar da tek tek bildirgede sayılmakta. Örnek vermek gerekirse; TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Kamu Denetçiliği Kurumu ve Türkiye İnsan Hakları Kurumunun etkinleştirilmesi, ceza ve tutukevlerinin etkin bir şekilde denetlenmesi, kolluğa yönelik şikâyetlerin üzerine kararlı bir şekilde gidilmesi. Çözüm sürecine de ayrıntılı biçimde yer verilirken, nelerin yapıldığından, sürecin niçin tıkandığından bahsedilmiş, ülkede birlik ve kardeşliği tesis etmeyi amaçlayan, dönemsel bir mesele olarak bakmadıkları Çözüm Sürecinin kararlıkla sürdürüleceği iddiasına yer verilmiştir. Burada altı çizilmesi gereken husus; demokratikleşme ile eş zamanlı olarak yatırım, üretim ve istihdam imkânlarının geliştirilmesi başta olmak üzere, terörden etkilenen yörelerin ekonomik ve sosyal rehabilitasyonuna dönük çalışmaların hızlandırılarak devam ettirileceği vaadi, AK Parti nin Kürt sorununa sosyal ve ekonomik bir perspektifi de eklediğini göstermektedir. Yeni Bir Toplumsal Sözleşme olarak tanımlanan yeni anayasanın partinin ikinci atılım döneminde yapılacağının altı çizilirken, anayasanın, Cumhuriyetin insan hakları ve demokrasi konularındaki kazanımlarını geleceğe taşıyacak; vesayetin izlerini tamamen silecek, insan onurunu, bireysel hak ve özgürlükler ile toplumsal meşruiyeti, sistemin ahlaki ve demokratik temeli kabul edecek; bireyin ve toplumun geleceğe dair beklentilerini karşılayacak bir sözleşme olacağı iddia edilmiştir. Aynı belgenin milletin kültürel ve toplumsal çeşitliliğini tanıyan, herhangi bir etnik veya dini kimliğe referans yapmayan bir vatandaşlık tanımını esas alan, toplumun herhangi bir kesiminin dışlanmasına yol açacak değer yargıları ve siyasal tercihler barındırmayan, demokratik denge ve denetim ilişkisini esas alan bir içerikte hazırlanacağını satır aralarında görüyoruz. Hükümet sistemi tercihinin başkanlık sistemi olduğu açıkça şu sözlerle ilan edilmekte; Yeni Türkiye vizyonumuzun ihtiyaç duyduğu etkin ve dinamik yönetim dolayısıyla, başkanlık sisteminin daha uygun bir yönetim modeli olduğuna inanıyoruz Başkanlık sisteminin, Türkiye nin siyasal tecrübesine ve gelecek vizyonuna daha uygun olduğuna inanıyoruz. Bildirgede iddialı olunan alanlardan biri de adalet sistemidir. Adalet Sisteminde Dönüşüm başlığı altında nelerin yapılacağı sıralanmış (yargıda etkinlik, hızlılık, hesap verebilirlik, ekonomiklik ve şeffaflığın sağlanması, anayasal değişikliklere bağlı olarak yüksek yargıda içtihat düzeyinde dağınıklığın giderilmesine yönelik düzenlemeler), ve dönüşümün amacının hukukun üstünlüğüne dayalı, herkesin güven duyduğu, her türlü güç odağından bağımsız, tarafsız, 6

20 Tosun, T. & Erdoğan Tosun, G., 215, Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri vatandaş taleplerine hızlı cevap verebilen bir yapıyı inşa etmek olduğu görülüyor. Adalet sisteminde dönüşüme yönelik kurumsal düzenleme temelli vaatler arasında en sorunlu olan, kanımızca yargı üst yönetimi ile temyiz mahkemesinin oluşumunda TBMM nin rolünü güçlendirerek, yargının toplumsal meşruiyetini arttırma tasavvurudur. Bu tür bir düzenleme çoğunlukçu sonuçlara yolaçıp, kaçınılmaz olarak yargının mevcut halinin daha da siyasallaşmasına neden olabilir. Bildirgeye yansıyan siyasi tahayyül bağlamında değinmemiz gereken diğer öncelikli hususlar; güvenlik, yönetişim ve şeffaflığa ilişkin vaatleridir. Güvenlik ve asayiş ortamını bozarak, vatandaşların anayasal hakkı olan özgürlüklerini yaşaması açısından baskı ve tehdit oluşturabilecek tüm yapıların üzerine kararlılıkla ve ödün vermeden gitmeye devam edeceğini açıklayan parti, uluslararası ve bölgesel teröre destek veren çevre ve odaklarla, mücadelesini sürdüreceğinin altını çizmiş, güvenlik hizmetlerini şeffaflık, katılımcılık ve hesap verebilirliği artıracak mekanizmalarla daha fazla destekleyecek, vatandaşların güvenlik birimlerine olan güvenini daha da pekiştireceğini vaat etmiştir. Terörizm, örgütlü suçlar, siber suçlar, narkotik suçlar ve kaçakçılıkla mücadelede ulusal ve uluslararası kuruluşlar arasındaki işbirliğini güçlendireceğini, bu suçlarla mücadeleye devam edeceğini açıklaması da dikkate değerdir. Kamu yönetiminde vatandaşlara daha kaliteli hizmet sunma vaadinde bulunulurken, yeni dönemde de kamu hizmetlerinin adil, etkili ve verimli, süratli, kaliteli sunumunu sağlayacak şekilde merkezi birimleri daha küçük ama daha etkin bir yapıya dönüştürme, performanslarını arttırma sözü verilmektedir. Şeffaflığın altı önemle çizilirken, şeffaflık, demokratik bir ortamda yönetimlerin hesap verme sorumluluğu açısından vazgeçilmez kabul edilmekte, bunun için şeffaflık paketinin süratle hayata geçirileceği vaadinde bulunulmakta. Siyasette şeffaflığı tesis etmeye yönelik kurumsal düzenlemeler ise bildirgede kapsamlı biçimde dillendirilmektedir (Siyasi partilerin ve seçim kampanyalarının finansmanının şeffaflaştırılmasına yönelik Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Siyasi Partiler Kanununda değişiklikler yapılması, Milletvekili ve belediye başkan adaylarına yapılacak nakdi yardımların kendi adlarına açılmış seçim hesaplarına yatırılması ve şeffaflığın sağlanması, adaylara ve siyasi partilere yapılacak ayni ve nakdi yardımlara bazı sınırlamalar getirilmesi gibi). Sonuç olarak, bildirgede ülkenin 13 yıl içinde AK Parti iktidarıyla nereden nereye taşındığının ve bulunulan noktadan nereye ulaşılmak istendiğinin altı ayrıntılı biçimde çizilirken, kanımızca geçmişin referansları üzerinden gelecek inşasına yönelen tek partili iktidar adayı bir parti portresi resmedilmektedir. 7

21 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s MHP nin 1 Kasım İddiası: Geleceğinizin Teminatı Biziz 1 Kasım seçim kampanyasına diğer partiler gibi ayrıntılı bir bildirgeyle başlayan MHP 3, bildirgesinin başlangıcında ayrıntılı olarak AK Parti iktidarına yönelik eleştirilere yer vermiştir. 13 yıllık tek parti iktidarında milletin desteği, adalet, huzur ve refah için kullanılmak yerine, gerilim, kutuplaşma ve çatışma ekseninde heba edildiği, milli irade nin yolsuzluk, adaletsizlik ve bölücülük için kılıf yapıldığını, Türk milleti ve devletinin beka sorunu ile yüz yüze bırakıldığı iddia edilmektedir. MHP çözüm sürecine de çok sert eleştirilerde bulunarak, sürecin sonunda gelinen terör ortamının yegâne sorumlusu olarak AK Parti yi işaret etmektedir. Kendisini Ülkenin Geleceği olarak tanımlayan parti, hem meselelere bakışında, hem de çözüm önerilerinin temelinde; Türk milletine millî, manevi ve insanî açılardan seslenen; sevgiyi, adaleti, özgürlüğü, barışı ve güven içinde bir gelişimi amaçlayan Türk milliyetçiliği anlayışının yattığı düşüncesindedir. Adalette, demokraside, güvenlikte, kardeşlikte, ahlakta, kalitede, güvende, itibarda ve ekonomide ortaya çıkan fiyasko, çöküş ve bozulmaları yok etme, açıkları kapatacak program ve projeleri ile Türkiye yi içinde bulunduğu kısır döngüden kurtarma iddiası, geleceğin teminatı olma şeklindeki mega iddia ile örtüşüyor denilebilir. Refah içinde bir toplum inşa etmeye yönelik reformist bir anlayış içinde uygulayacağı politika ve projeler ile; ekonomide toparlanma ve canlanma, devlet ve yönetimde onarım ve yeniden yapılanma, uluslararası düzeyde saygınlık ve sözü dinlenir olma, karşılıklı güveni esas alan vatandaş odaklı bir yönetim bu iddiaya yönelik makro tahayyül şeklinde okunabilir. MHP nin makro vaatler bütününde öne çıkanlar; adaletine inanılan bir yargı sistemi, devlet ve toplum hayatında ahlak ve kalite, üniter milli devlete yönelen bölücü saldırıların hak ettiği karşılığı aldığı, terörün son bulduğu ve asayişin sağlandığı güvenlikli bir yaşam, temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alındığı, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir düzen tesisidir. Temel proje alanlarını Toplumsal Onarım Sürecinde Devlet ve Yönetim Reformu, Üreten Ekonomi Programı, Yoksullukla Mücadele Projesi, Terörle Mücadele ve Milli Birlik Projesi, Yolsuzlukla Mücadele, Ahlak ve Kalitenin Tesisi Projesi şeklinde takdim eden MHP nin siyasete dair tahayyülünde keskin bir millilik ve milli olana atıf öne çıkıyor. Varolan devlet düzenini Akıl Tutulması şeklinde tanımlayan partinin hedefi ise Akıllı Devlet tir. Bu devlete ise ancak sayılan bu projelerin hayata geçirilmesiyle ulaşılacağına inanılmaktadır. Çözüm sürecini liderinin söylem ve diğer programatik belgelerde olduğu gibi yine bir ihanet ve bölünme süreci olarak tanımlayan MHP, milli birlik ve beraberliğin tesisinin ancak ortak değerler ve geçmiş üzerinde inşa edilen bir millet anlayışıyla ve müşterek bir gelecek yürüyüşü ile mümkün olabileceği düşüncesine sahip. Siyasal konumlanma iddiası bildirgede toplumsal merkezi hem inşa hem de temsil olarak belirtilirken, ülkenin içinde bulunduğu acil 3 MHP 1 Kasım Seçim Bildirgesi, mhp.org.tr 8

22 Tosun, T. & Erdoğan Tosun, G., 215, Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri durum ve krizden kurtulabilmesi için teröristlerle işbirliği yapanların cezalandırılacağı, çözüm sürecine son verileceği, üniter yapı, millî ve manevî değerler ile Cumhuriyetin temel niteliklerinin tahribine ve tehdidine yönelik düzenlemelerin kaldırılarak, devletin ve milletin bekasına yönelik tehditlerin giderileceği açıklanmıştır. Ayrıca, hukuk devletinin tesisine yönelik olarak anti demokratik, vesayetçi, kayırmacı, hukuk tanımaz, kişi güvenliğini ihlal edici, temel insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı her türlü iş, işlem, kural ve kurum bütün unsurlarıyla ele alınarak bozuk düzene son verileceği, hukukun üstünlüğünün hâkim kılınacağı vaadinde bulunmaktadır. Bildirgede Çağın Dinamiklerine Milli Bakış başlığı altında küreselleşmenin sorun alanlarına ilişkin tespitler yapıldıktan sonra, küreselleşmenin insani bir mecraya sokulabilmesi ve küresel adaletin tesisi için atılması gereken adımlar (insanların temel hak ve hürriyetlerinin teminat altına alınması, terörizmle mücadele için ortak bir tavır geliştirilmesi, açlık ve yoksulluğun önüne geçilmesi vb.) tek tek sayılmaktadır Bildirgede öne çıkan Küresel Güç Türkiye vizyonu ise Türkiye nin imkân ve kabiliyetleri ile sahip olduğu potansiyelin, gerçekçi bir şekilde değerlendirilmesi esasına dayanmaktadır. Partinin 1 Kasım a yönelik vaatleri ise İktidar Anlayışımız, Temel Görüş ve Hedeflerimiz başlığı altında ayrıntılı biçimde sunulmuştur. Somut öneri ve vaatlerin Politikalarımız başlığı altında seçmene takdim edilmesi dikkat çekicidir. Vaatlerini Adalet, Yolsuzlukla Mücadele, Siyasi ve Ahlaki Yozlaşmanın Önlenmesi, Kamu Yönetimi temel alanlarında somutlaştıran MHP nin seçim vaatlerinin bir hayli ayrıntılı oluşu göze çarpıyor. Adalet alanında adalet sisteminin güçlüyü değil haklıyı koruyacak temelde inşası (erişilebilir, adil, fiziki ve teknolojik imkanların arttırıldığı bir sistemin oluşturulması), hukukun üstünlüğünün hakim kılınması (temel hak ve özgürlüklerin güvenceye alınması, mahkemelerin bağımsız, hızlı ve doğru karar vermelerinin sağlanması), reformlarla adalete güvenin arttırılması (hukuk ve adalet alanında evrensel normların dikkate alınması), milli ve manevi değerleri tehdit ve tahrip eden yasal, idari düzenlemelerin kaldırılması (bölünmezliği tehdit eden, yolsuzluk ve usulsüzlüğü teşvik eden yasal ve idari düzenlemelerin kaldırılması), yargı hizmetlerinde etkinliğin sağlanması, yargı bağımsızlığının teminat altına alınması (hiç kimse ya da organın yargı denetimi dışında bırakılmaması) gibi düzenlemeler MHP nin Türkiye de yargı sistemini topyekün etkin işleyen, adil bir sisteme dönüştürme arzusuna yönelik düzenlemeler olarak dikkate değerdir. Bildirgede yolsuzlukla mücadeleye özel bir önem verilmiş, siyasi ve ahlaki yozlaşmanın önüne geçilebilmesi için somut vaat ve öneriler sıralanmıştır. Kurumsal yozlaşmayla mücadele için bağımsız ve etkin bir denetim yapısı (etkin bir hukuka uygunluk denetimi dışında performans denetiminin yapılması) öngörülürken, yolsuzlukla mücadelede yolsuzluk yapanlardan hesap sorulacağının altı özenle çizilmiştir. Buna yönelik olarak bir yolsuzlukla mücadele kurulunun oluşturulması, her alanda etik kuralların hakim kılınması, yolsuzluğa karşı eğitim yoluyla bilinçlendirme, sağlıklı işleyen 9

23 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s sivil toplum ve medya yapısının (hür ve bağımsız medya yapılanması) tesisi, elektronik oy kullanımına geçilmesi, siyasetin finansmanının şeffaflaştırılması, harcamaların denetlenmesi bu alanda dikkat çekici vaat ve öneriler arasındadır. Bildirgede üzerinde önemle durulan bir diğer konu kamu yönetiminin yeniden yapılanmasına ilişkindir. Yapılacak reformlarla bu alanda demokratik meşruiyetin güçlendirilmesi ve devlete duyulan güvenin arttırılması hedeflenirken, bunun yolsuzlukla mücadele ve hukuk devlerinin güçlendirilmesiyle gerçekleştirileceği düşünülüyor. Katılımcı bir yönetim, kamunun düzenleme ve denetleme yetkisinin güçlendirilmesi, hizmet sunumunda vatandaş memnuniyetinin esas alınması, performans esaslı yönetim başta olmak üzere kamu yönetiminde yeni bir yaklaşımı benimseyen MHP, yerel yönetimlerin hizmet kapasitesinin arttırılmasına yönelik vaatlerde de bulunmakta (büyükşehir sınırını mülki sınır yapan düzenlemenin kaldırılması, kapatılan belde belediyeleri, özel idare ve köylerin yeniden kurulması v.b düzenlemelerle yerel yönetimleri güçlendirme), bunun karşılığında ise hizmet yönünden yerel yönetimin federasyon ve benzeri bölgesel yönetimlere dönüştürülmesine izin verilmeyeceğinin altını çizmektedir. Genel olarak bakıldığında milli temeli çok güçlü, birlik, bütünlük referanslı vaatleriyle MHP, bildirgesi aracılığıyla siyasi kimliğini de net olarak tanımlarken, bildirgesindeki tüm öneri ve vaatleri, kimliğiyle örtüşen bir görünüm arzetmektedir. HDP nin 1 Kasım İnadı: Büyük İnsanlık, Büyük Barış Seçim bildirgelerinin mantığı; siyasi partilerin bir tarihsel bağlamda daha önceki seçim dönemlerinden biriktirdikleri sözlerinin, önlerindeki seçime yönelik gelecek tasavvuru çerçevesinde yeni şeylerle zenginleştirilmesine ve güçlendirilmesine dayanır. HDP bildirgesine 4 dair söylenebilecek ilk şey; partinin de dahil olduğu Kürt siyasal hareketinin zengin politik mirasının başatlığının HDP nin seçim bildirgesinde, çok yakın bir zamanda kurulmasına ve henüz bir seçim geçirmesine rağmen kendisini göstermiş, bunu güncel gelişmeler doğrultusunda bir gelecek projeksiyonu ile birlikte yapmış olduğudur. Büyük İnsanlık Büyük Barış başlığı hem ulusal hem uluslararası gelişmelere dönük referanslar taşıdığından, geçmiş, bugün ve Kürt siyasal hareketinin olası gelecek senaryoları göz önünde bulundurulmadan anlaşılamaz. 7 Haziran seçimleri için hazırlanan bildirgeye benzer biçimde Halk ların değişimin temel aktörü olarak kodlanması ve değişimin hedefi ile yönünün HDP ye göre gerçek demokrasi olan Radikal Demokrasi yoluyla elde edilecek bir Demokratik Cumhuriyet nam-ı diğer Yeni Yaşam olarak belirlenmesi, 4 HDP 1 Kasım Seçim Bildirgesi, hdp.org.tr 1

24 Tosun, T. & Erdoğan Tosun, G., 215, Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri bildirgeler arası paralelliği ortaya koyması açısından önemlidir. Bu hareket alanı doğrultusunda temel ihtiyaçların barış, adalet ve demokrasi olduğu vurgusu HDP nin taşıyıcısı olduğu toplumsal taleplerin yanı sıra, 7 Haziran sonrası hızla tırmanan çatışma ortamı ve ülkenin bir kısmını esir alan şiddet sarmalının da özellikle barış vurgusunda kendine yer bulduğunu göstermektedir. Post-modern dönemin toplumsal fay hatlarına uygun biçimde ifade edildiği şekliyle, farklı kimliklerin eşit yurttaşlık temelli birlikte yaşama iradesinin restorasyonu ve güçlendirilmesi inadına çoğulcu ve radikal demokrasi mottosuyla sağlanmaya çalışılmış ve çatışma ortamının hızla tırmandırılmasının Cumhurbaşkanı Erdoğan ın Başkanlık hırsı ile açıklanmıştır. Bunun yanınsıra, her ne koşulda olursa olsun müzakerenin barışa giden yolda tek meşru yöntem olarak görülmesi ve Selahattin Demirtaş ın Bundan sonra yola HDP ile devam edeceğiz ifadesi, siyasetin silah karşısında alan kazanması açısından değer arzetmektedir. Bildirgede yönetim sistemi bahsinde, üniter devlet yapısı ve demokratik parlamenter sistem içerisinde kalarak bir özyönetimin inşasının mümkün olduğu iddiası, Kürt siyasi hareketinin uzun yıllardır farklı isimlerle dile getirdiği yerinden yönetim fikrinde bölünme ye yönelik korkuların teskin edilmesi açısından bir dönüm noktası oluşturuyor. Daha önce bölgedeki farklı belediye başkanlarının da dile getirdiği şekliyle bu yönetim tahayyülü merkezi yönetimce sağlanan hizmetleri belediyelere devretmeye ek olarak, valilerin seçilmesinden, yerellerin bölgeleri, doğal varlıkları ve kaynakları üzerinde doğrudan yetki, karar ve söz sahibi olmasını ve gençlik, işçi, kadın gibi tanımlanmış kategorileri bu yetkilerin kullanımında işlevselleştirmesini gerekli görmektedir. Burada sorulacak temel soru HDP nin güçlü olduğu seçim çevrelerine yönelik uygun gördüğü çözümlerin Türkiye sathında ne kadar fonksiyonel olabileceğidir. Aynı bildirgede ana başlık altında ele alınan konulardan biri olarak Demokratik Cumhuriyet, çoğulcu yasama (alınan oy oranı doğrultunda temsil), bağımsız yargı ve demokratik yürütme ilkeleri ile desteklenmiştir. 7 Haziran seçimleri öncesinde Seni başkan yaptırmayacağız! ifadesi etrafında örgütlenen ve Seni başkan yaptırmadık ile pekişen tüm ulusal destek yine HDP nin açık şekilde başkanlık sisteminin karşısında konumlanmasıyla elde tutulmak istenmiştir. Bu karşıtlık bildirgedeki ibarelerden anlaşıldığı kadarıyla sisteme içkin değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan ın ortaya koyduğu ve yeniden ürettiği yönetim pratiğine yöneliktir. Yine, bir siyasi vaat olarak parti içi demokrasini gelişmesinde engel olarak gördüğü Siyasi Partiler Yasası nı demokratikleştirme sözü veren HDP, bu anlamda yasanın mevcut haliyle değiştirilemeyeceğini ve kaldırılacağını söyleyen CHP ve AK Parti nin gerisine düşmüştür. Bildirgenin İnsan Hakları başlığı altında ele alınan konularına göre cezaevleri, geçmiş ve hakikatlerle yüzleşme, zorla yerinden edilenler ve zorunlu göç, koruculuk sistemi, vicdani red hakkı, nefret suçları, halklara eşitlik ve inançlara özgürlük, sığınmacı ve mülteciler meseleleri ayrı ayrı ele alınmıştır. Burada dikkat çeken bir ayrıntı; 7 Haziran seçimleri öncesinde 11

25 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Diyanet İşleri Başkanlığı nın kaldırılacağı beyanının bu bildirgede Diyanet İşleri Başkanlığı nın yeniden yapılandırılacağı biçiminde değiştirilmiş olmasıdır. Bu durum, parti içinden ve AK Parti den konuya dair gelen eleştirilerin karşılık bulduğunu düşündürtmektedir. Ayrıca, sığınmacı ve mültecilerin daha önce birkaç beylik cümle ile geçiştirilmiş durumlarına dair bu kez sayısal verilerden de yararlanılarak entegratif politika önerileri geliştirilmiştir. Oy verme yaşını 16 ya, seçilme yaşını 18 e çekmek isteyen HDP de tıpkı CHP gibi yeni yaşamı kurma sorumluluğu bağlamında gençliği öne çıkarmıştır. Apolitik gençlik miti yıkılırken, her siyasal kanat kendi sembolleri ve referans noktaları ışığında gençliğe rol biçmekte ve bu kitleyi bir paylaşılan ortak kanı etrafında seferber etmeye çalışmaktadır. Yine, LGBTİ bireyler ve çocuklar da dezavantajlı toplumsal kesimler olarak bildirgede kendilerine yer bulmuşlardır. Genel olarak bakıldığında, barajı geçip geçmeyeceğinin bilinemediği 7 Haziran seçimleri öncesinde çok daha heyecanlı ve etkili bir seçim kampanyası götüren HDP nin bu kez sönük bir başlangıç yaptığı göze çarpıyor. Her ne kadar toplum ve özellikle emanet oy veren HDP seçmeni İnadına Barış sloganın hakkını verircesine barış yolunda HDP nin öncelikle PKK üzerinde pro-siyaset eksenli nasıl bir baskı unsuru olabileceğini görmek, örgütü kısa vadede ateşkese uzun vadede silah bıraktırmaya götürebilme kapasitesinin olup olmadığını anlamak açısından en azından bir seçim daha HDP etrafında kenetlenecek gibi dursa da, bu bildirgede HDP nin kendine biçtiği Yeni Yaşam Mimarı rolünün hakkını vermeyecek şekilde kısık sesli kaldığı söylenebilir. 7 Haziran ve 1 Kasım Seçim Sonuçları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme 1 Kasım da sandığa yansıyan seçmen iradesi, seçim öncesinde partilerin oy oranlarına ilişkin beklentiler anlamında ciddi sürprizlere yolaçtı. AK Parti %49,5 oy oranı ile 317, CHP % 25,3 ile 134, MHP % 11,9 ile 4 ve HDP % 1,7 ile 59 milletvekilliği elde etti 5. Partilerin 1 Kasım daki oy güçleri, 7 Haziran seçimiyle karşılaştırmalı olarak ele alındığında, karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır: CHP 1 Kasım da 28 ilde kendi ülke oy ortalamasının üzerinde oy oranına ulaşırken, en yüksek oyu Edirne (%55,9), Kırklareli (%54,6), Muğla (%47,5), İzmir (%45,9) ve Tekirdağ da (%44,8) almıştır. Ülke ortalamasının altında ise 53 ilin olması dikkat çekicidir. En düşük oy aldığı 5 il sırasıyla Şırnak (1,4), Ağrı (%1,5), Batman (%1,6), Hakkâri (%1,6) ve Muş tur (%1,7). Bu illerin tümü Güneydoğu Anadolu da yer almaktadır. CHP nin oy artışı, oy grupları ve iller örneğinde ele alındığında, oylarını en fazla 7 puan civarında arttırdığını görüyoruz. Bu artış bağlamında tek il dikkat çekmekte: Tunceli (%7,3). 41 ilde oy artışı, 4 ilde ise 7 Haziran a göre oy kaybı 5 ysk.gov.tr 12

26 Tosun, T. & Erdoğan Tosun, G., 215, Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri yaşamıştır. Oylarını Türkiye oy artışı ortalamasının üzerinde arttırmayı başardığı 33 il mevcut. En yüksek artışın yaşandığı 5 il sırasıyla Tunceli, Ardahan (%6,4), Kırklareli (%4,5), Kilis (%4,5) ve Artvin dir (%3,8). En fazla oy kaybına uğradığı iller ise Ordu (-%4,2), Rize (-%4), Bolu (-3,1), Zonguldak (-3,1) ve Samsun dur (-%2,7). 7 Haziran da ülke oy ortalaması üzerinde oy topladığı 29 ilin 9 u Marmara, 6 sı Ege, 2 si İç Anadolu, 5 i Akdeniz, 6 sı Karadeniz, 1 tanesi Doğu Anadolu daydı. 1 Kasım da ülke ortalamasının üzerinde oy almaya başardığı 28 ilin 9 u Marmara, 6 sı Ege, 2 si İç Anadolu, 4 ü Akdeniz, 4 ü Karadeniz ve 3 ü Doğu Anadolu dadır. Her 2 seçimde de CHP nin en yüksek oy aldığı 1 il değişmiyor. Bu iller Edirne, Kırklareli, Muğla, İzmir, Tekirdağ, Aydın, Çanakkale, Eskişehir, Zonguldak ve Hatay. Buna karşılık, 7 Haziran da ortalamasının üzerinde oy aldığı Burdur ve Amasya ortalama altına düşerken, aynı seçimde ortalamasından daha az oy aldığı Ardahan ve Tunceli bu kez aynı kategoriye dâhil olmuştur. Parti oylarının bölgesel dağılımına son iki seçim için karşılaştırmalı olarak baktığımızda, 7 Haziran da oy ortalaması en yüksek Marmara da (% 34,35), en düşük Güneydoğu Anadolu dadır (% 4,94). 1 Kasım da oylarını en fazla Doğu Anadolu da artırırken (1,54 puan), en fazla kaybı Karadeniz de yaşamıştır (-1,13). Akdeniz, İç Anadolu ve Karadeniz de,1-1,13 arasında oy kaybederken, Ege, Güneydoğu Anadolu ve Marmara da,38-1,54 arasında oy artışı sağlamış görünüyor. 7 Haziran seçimine göre oylarını çok sınırlı arttırabilen CHP nin oy artışı,3 (Antalya) ile 7,32 puan (Tunceli) arasında gerçekleşti. CHP oylarının en yüksek olduğu illerin ortak özellikleri; 9 lı yıllarda merkez sağın güçlü olması, batıya açık olma, sosyolojik anlamda seküler hayat tarzlarının ama iktisadi anlamda tarımsal yapıların egemen olmasıdır. Ayrıca, 2 lerin başında merkez sağın tükenişi ile birlikte CHP etrafında yeniden mevzilenen seçmenleri barındırmasıdır. CHP nin Trakya ve Kıyı Ege de çeyrek asırdan beri seçmenlerle kurduğu aidiyet ilişkisi 1 Kasım da da sürmüş görünüyor. Fakat Batı Anadolu dan Orta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ya, hatta Karadeniz e gidildikçe oy gücünü arttırmayan CHP ile bu seçimde de karşılaştık. Orta Anadolu dan Doğu ya doğru adeta seçim haritasına aralıklı olarak serpiştirilmiş biçimde yerel görünümde bazı illerde (Tunceli %27,9, Hatay %35,6, Tokat %22) oy gücünün yüksekliği, muhtemeldir ki buralarda yerleşik ağırlıklı olarak Alevi seçmenin partiye olan teveccühünden kaynaklanıyor. Bursa, Çanakkale, Manisa, Uşak gibi seçim çevrelerinde kendi ülke ortalamasının üzerinde oy alması, Marmara ve İç Ege de de klasik merkez sağ seçmenin batılı/seküler kesimlerinin CHP ile özdeşleşmesiyle ilintilidir. CHP; İstanbul, Adana, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerde oylarını yaklaşık 1 puan arttırırken, aynı illerin gelişmiş ilçelerinde diğerlerine kıyasla daha güçlüdür (İzmir Karşıyaka %66,5, Ankara Çankaya %55,9 ve İstanbul Beşiktaş %62,9 gibi). Düşündürücü olan ise yoksul ilçelerde CHP nin 1 Kasım da da pek fazla varlık gösterememesidir. Ankara Pursaklar (%9,3), İstanbul Sultanbeyli (%7,8) konuya ilişkin tipik örnekler olarak dikkat çekiyor. Bu seçimde Güneydoğu da yine varlık gösteremeyen bir CHP ile 13

27 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s karşılaşmamız, Kürtlerin bu partiyi 2 li yıllarda topyekün terkettiğinin kanıtıdır. Şırnak, Batman, Muş, Van gibi illerde %2 ye bile ulaşamayan sosyal demokrat bir partinin Kürt seçmenler örneğinde sosyolojik unsurlarından biri eksiktir diyebiliriz. 1 Kasım daki seçim haritasinın bizlere sunduğu politik sosyoloji, partinin bu seçimde de Türkiye nin Kürtleri, ılımlı muhafazakârları ve yoksulları ile temsiliyet ilişkisi kurma konusunda sıkıntı yaşadığı, bu veri koşullar altında da seçim kazanamadığıdır. 7 Haziran a göre 1 seçmenden 8 inin parti değiştirdiği, bu değişimin ya da oynaklığın Doğu Anadolu da %12, İç Anadolu da %1, Güneydoğu da %11 ve Karadeniz de %1 düzeyinde olduğu bir seçimde CHP oyları 1 puan bile artamıyorsa, kendisine oy vermeyen seçmenleri yanına çekemediğine, bu anlamda bir politik kilitlenme sorunu yaşadığına şüphe yok. Tablo 1. Partilerin 7 Haziran 215 Oylarının Bölgesel Dağılımı BÖLGE CHP MHP HDP AKP Akdeniz 24,78 24,44 7,26 39,43 Doğu Anadolu 8,32 1,26 46,46 31,12 Ege 31,56 21,64 4,9 37,98 Güneydoğu Anadolu 4,94 7,93 5,69 32,17 İç Anadolu 16,49 24,68 2,45 51,92 Karadeniz 21,79 2,32 1,32 51,36 Marmara 34,35 18,31 5,9 37,85 Türkiye 24,9 16,2 13,1 4,8 CHP nin rakibi AK Parti ise 7 Haziran la karşılaştırıldığında 1 Kasım da azımsanmayacak bir oy artışı sağlamıştır. Nitekim 45 ilde kendi ülke oy ortalamasının üzerinde oy oranına ulaşırken, en yüksek oy ortalamasını Rize (%75,3), Konya (%73,9), Bayburt (%72,9), K.Maraş (%71,3) ve Aksaray da (%71,2) elde etmiştir. Oylarının ülke ortalamasının altında kaldığı 36 il vardır. En düşük oy aldığı 5 il Şırnak (12,3), Tunceli (%12,8), Hakkâri (%13,7), Diyarbakır (%22,3) ve Ağrı dır (%27,3). CHP ninkine benzer biçimde bu illerin de tümü Güneydoğu Anadolu da, ardından gelen iki il Edirne (%27,7) ve Kırklareli dir (%28,4). AK Parti nin oy artışı, oy grupları ve iller örneğinde incelendiğinde, oylarını en fazla 2 puan arttırmıştır. Bu artış örneğinde tek il dikkat çekmekte: %2,8 ile Iğdır. 7 Haziran la karşılaştırıldığında AK Parti nin tüm illerde %2 ile %2 arasında oylarını arttırdığı anlaşılıyor. Oylarını Türkiye oy artışı ortalamasının (%8,5) üzerinde arttırmayı başardığı 49 il mevcut. En yüksek artışın yaşandığı 5 il sırasıyla Iğdır (%2,8), Şanlıurfa (%17,6), Kilis (%16,1), Erzurum (%15,7) ve Gaziantep tir (%14,4). 7 Haziran da ülke oy ortalaması üzerinde (%4,8) oy toplamayı başardığı 45 ilin 16 sı Karadeniz, 11 i İç Anadolu, 3 ü Akdeniz, 4 ü Marmara, 2 si Ege, 5 i Doğu Anadolu, 4 ü Güneydoğu Anadolu illeriydi. 1 Kasım da ülke ortalamasının üzerinde oy almaya başardığı 44 ilin 15 i Karadeniz, 1 u İç Anadolu, 3 ü Akdeniz, 3 ü Marmara, 2 si Ege, 5 i Doğu Anadolu, 4 ü 14

28 Tosun, T. & Erdoğan Tosun, G., 215, Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri Güneydoğu Anadolu illeridir. Her 2 seçimde de oy ortalamasının en yüksek olduğu bölge İç Anadolu dur. En düşük oyu % 31,1 ile 7 Haziran da Doğu Anadolu da alırken, 1 Kasım da da aynı bölge oylarının en düşük düzeyde kaldığı seçim coğrafyasıdır (%42,14). Önceki seçime göre tüm bölgelerde oylarını 7,59 ile 11,24 puan arasında arttırmış olup, bu artış 11,24 puan ile en yüksek Güneydoğu Anadolu da, en düşük Ege de (7,55 puan) gerçekleşti. Tablo 2. Partilerin 1 Kasım 215 Oylarının Bölgesel Dağılımı BÖLGE CHP MHP HDP AKP Akdeniz 24,68 19,49 6,19 47,2 Doğu Anadolu 9,86 6,65 39,16 42,14 Ege 31,94 15,51 4,18 45,53 Güneydoğu Anadolu 5,75 4,34 44,55 43,4 İç Anadolu 16,4 16,56 2,5 61,67 Karadeniz 2,66 13,54 1,28 61,18 Marmara 35,3 11,89 4,27 45,66 Türkiye 25,41 11,94 1,69 49,38 Tablo 3. 7 Haziran a Göre Partilerin 1 Kasım daki (215) Oy Artış ve Azalışlarının Bölgesel Dağılımı BÖLGE CHP MHP HDP AKP Akdeniz -,1-4,95-1,7 7,59 Doğu Anadolu 1,54-3,61-7,31 11,2 Ege,38-6,12 -,73 7,55 Güneydoğu Anadolu,81-3,59-6,13 11,24 İç Anadolu -,45-8,13 -,4 9,74 Karadeniz -1,13-6,77 -,4 9,82 Marmara,94-6,42 -,82 7,81 MHP nin 1 Kasım performansına baktığımızda ise ilk göze çarpan; 47 ilde kendi ülke oy ortalamasının üzerinde oy oranına ulaşmasıdır. En yüksek oy ortalamaları Osmaniye (%33,6), Kırşehir (%23,8), Gümüşhane (%22,5), Çankırı (%21,3) ve İçel de (%2,9). 34 ilde ise oyları ülke ortalamasının altında kalmıştır. En düşük oyunun bulunduğu 5 il Batman (%,8), Diyarbakır (%,8), Mardin (%,9),Van (%1,3) ve Şırnak tır (%1,4). 7 Haziran la karşılaştırıldığında, sadece Ardahan da %1 oy arttırabilen MHP, en fazla oy kaybına şu 5 ilde uğramıştır: Kilis (%17,5), Yozgat (%16,4), Iğdır (%14,5), Aksaray (%12,4) ve Bilecik (%11,9). 7 Haziran da ülke oy ortalaması üzerinde oy toplamayı başardığı 54 ilin 2 si Güneydoğu Anadolu, 13 il İç Anadolu, 4 il Doğu Anadolu, 14 il Karadeniz, 7 il Ege, 7 il Marmara, 7 il Akdeniz bölgesindeydi. 1 Kasım da ülke ortalamasının üzerinde oy aldığı 47 ilin 8 i Akdeniz, 1 u İç Anadolu, 11 i Karadeniz, 1 i Güneydoğu Anadolu, 4 ü Doğa Anadolu, 7 si Ege, 6 sı Marmara dadır. Bu partinin 7 Haziran (%7,93) ve 15

29 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Kasım da (%4,34) en düşük oy aldığı bölge Güneydoğu Anadolu. 7 Haziran da en yüksek oyu %24,68 ile İç Anadolu da elde ederken, son seçimde bölgesel oy ortalaması en yüksek Akdeniz dir (%19,49). Diğer yandan, 7 Haziran a göre tüm bölgelerde (3,6 ile 8,8 puan arasında) oy kaybına uğramıştır. En yüksek kayıp (8,13) İç Anadolu da yaşanmıştır. HDP nin 1 Kasım performansına bakıldığında, ancak 21 ilde kendi ülke oy ortalamasının üzerinde oy toplayabildiğini görüyoruz. En yüksek oy ortalamalarına ulaştığı ilk 5 il Şırnak (%83,6), Hakkâri (%81,9), Diyarbakır (%71,2), Ağrı (%67,3) ve Mardin dir (%67). 6 ilde ülke oy ortalamasının altında oy alan HDP nin en düşük oy aldığı 5 il Kastamonu (%,8), Bayburt (%,8), Çankırı, Ordu ve Afyon (%9,). 7 Haziran seçimleri veri alındığında, 14 ilde oy artışı sağlasa da, bu artışlar %,4 ile %,2 arasında değişiyor. Oy artışının en fazla olduğu 5 il Hatay (%,4), Sinop, Kastamonu, Bartın ve Çankırı (%,1). 67 ilde son seçime göre oy kaybeden HDP nin buralardaki kaybı,1 ile 11,7 arasında. Bitlis te %11,7, Bingöl de %11,1, Ağrı da %1,8, Muş ta %1,6 ve Van da %1,5 tir. 7 Haziran da ülke oy ortalaması üzerinde oy toplamayı başardığı 22 ilin 8 i Güneydoğu Anadolu da, 12 si Doğu Anadolu da, 2 si Akdeniz de iken, 1 Kasım da ülke ortalamasının üzerinde oy aldığı 21 il mevcut. Bu illerin 7 si Güneydoğu Anadolu da, 12 si Doğu Anadolu da, 2 si Akdeniz bölgesindedir. HDP nin bölgesel oy dağılımı incelendiğinde, her 2 seçimde de en güçlü oy tabanı Güneydoğu Anadolu da. Buna rağmen, 7 Haziran a göre 1 Kasım da oyları %5,69 dan %44,55 e gerilemiştir. Her 2 seçimde de en düşük oy aldığı bölge Karadeniz olup, oy oranı %1,32 den son seçimde %1.28 e düşmüştür. Bir diğer önemli husus; 7 Haziran a göre tüm bölgelerde oy kaybına uğrayan partinin, en fazla kaybının Doğu Anadolu (%7,31) ve Güneydoğu Anadolu da (%6,13) gerçekleşmesidir. Parti Sisteminde Oy Oynaklığı ve Oy Kaymaları 7 Haziran seçiminden 5 ay gibi kısa bir süre sonra gidilen seçimde AK Parti oylarında yaşanan belirgin artış, buna karşılık MHP ve HDP oylarındaki azalış parti sisteminde oy oynaklığının yüksek düzeyde gerçekleşmiş olabileceğini düşündürtmekte. Fakat yaptığımız oynaklık hesaplamasına göre, Türkiye parti sisteminde oynaklığın yüzde 1 un altına düştüğü anlaşılıyor. 211 ve 215 seçimlerinde oynaklık yüzde 1,2-1,3 düzeyindeydi 6. Bunun anlamı; seçmenlerin parti tercihlerinin parti sisteminde kademeli olarak konsolide olmasıdır. Oynaklığa coğrafi bölgeler itibarıyla bakıldığında, 7 Haziran da en yüksek Doğu Anadolu da (%22,3), en düşük Marmara da (%8,2) gerçekleşmiştir. 1 Kasım da ise oynaklığın yüzde 8,3 olarak gerçekleşmesi, 7 Haziran a göre 1 seçmenden 8 inin parti değiştirdiğini gösteriyor. Bu seçmen hareketliğinin hangi partiler arasında yaşandığı 6 Türkiye Parti sisteminde oynaklık için bkz; Tanju Tosun, Gülgün Tosun, Yusufcan Gökmen; Türkiye de Parti Sisteminde İstikrar Sorunu: Oynaklık, Oy Esnekliği ve Parti Değteği Değişkeni, ozgurlukarastirmalari.com, Ekim

30 Tosun, T. & Erdoğan Tosun, G., 215, Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri konusunda ilk söylenebilecek olan; HDP ve MHP seçmeninden AK Parti nin 1 Kasım da azımsanmayacak ölçüde oy almış olabileceğidir. Kimi araştırmacılar 7 AK Parti nin oy artışında 7 Haziran da sandığa gitmeyip, daha önce AK Parti ye oy veren Kürtlerin 1 Kasım da yeniden AK Parti ye yönelmelerinin etkili olduğunu iddia etse de, partilerin oy artış ve azalışları ve iller bazındaki oynaklık değerleri karşılaştırıldığında, 7 Haziran da HDP ye, 1 Kasım da ise AK Parti ye oy veren azımsanmayacak bir kitle olduğunu düşünüyoruz. Tabii ki 7 Haziran da sandığa gitmeyip, bu seçimde AK Parti ye yönelen Kürt seçmenleri de yok saymama koşuluyla böyle bir değerlendirmede bulunuyoruz. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu da HDP nin oy oranındaki düşüşü belirleyen ana unsurun HDP-AK Parti arasındaki oy kayma ya da geçişlerinin, sandığa gitmeyen seçmen olduğu şeklindeki görüşe ise önemli ölçüde katılıyoruz. Tablo 4. 1 Kasım da Parti Sisteminde Coğrafi Bölgelere Göre Oy Oynaklığı Bölge 7 Haziran Oynaklık Ortalaması 1 Kasım Oynaklık Ortalaması 7 HAZİRAN-1 KASIM 215 FARKI Akdeniz 8,5 7,7 -,8 Doğu Anadolu 22,3 12,3-1,1 Ege 9,7 7,9-1,8 Güneydoğu Anadolu 18,1 11,1-6,9 İç Anadolu 1,1 1,1, Karadeniz 8,7 9,9 1,2 Marmara 8,2 8,8,6 Türkiye 1,3 8,3-2, Çilek Ağacı araştırmacıları, geçen seçimde oy kullanmayan 1.6 milyon seçmenin büyük bir kısmının oyunu AK Parti lehine kullandığı görüşündedir. İstanbul da geçerli oy sayısındaki yüksek artışın büyük çoğunluğunun AK Parti ye eklendiğini, burada belirleyici olanın ilk defa sandığa giden seçmenlerin oyu olmayıp, Haziran da geçersiz sayılan oylar olduğunu belirten bu araştırmacılar AK Parti nin oy artışını şu gerekçelere dayandırıyor: MHP den AK Parti ye geçen seçmenler, Saadet ve BBP bloğundan büyük miktarda oyun AK Parti ye eklenmesi, geçen seçimde oy vermeyen büyük bir çoğunluğun sandığa gidip AK Parti ye oy vermesi, İstanbul daki geçerli oy sayısındaki muazzam artışın büyük çoğunluğunun AK Parti ye eklenmesi 8. Bu savlarını da öncelikle AK Parti oylarındaki ortalama artışın diğer partilerin oylarındaki ortalama azalıştan daha fazla olmasına dayandırıyorlar. Diğer partilerin oy sayısındaki azalış AK Parti nin artışını açıklamaya yetmemesi, diğer partilerin geçerli oy sayısı ortalama bir azaldığında AK Parti nin A.g.e. 17

31 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s neredeyse iki geçerli oy artması, bu oranın büyük seçim bölgelerinde artarken, İstanbul un ilçelerinde neredeyse üç katına çıkmasıdır. Ayrıca pek çok ilçede muhalefetin toplam oy kaybının AK Parti nin oylarındaki artışın altında kalması nedeniyle, en mantıklı senaryo AK Parti seçmeninin katılımını artırması, diğer parti seçmenlerinin katılımını ise düşürmesi olarak ileri sürülebilir. Katılımdaki değişim dinamikleri AK Parti nin oy artışının en önemli nedenlerinden biri iken, burada seçmen davranışları açısından üstünün çizilmesi gereken husus; seçmenin memnuniyetsizliğini oy tercihini değiştirmek yerine sandığa gitmeyerek göstermesi. Araştırmacılara göre, Türkiye siyasetindeki alternatifsizlik ve kutuplaşma olgusunun seçmeni böyle bir davranışa itme ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Nitekim en çok seçmene sahip 5 seçim çevresindeki ilçelerde muhalefet ve AK Parti oy sayılarındaki değişimler, bazı ilçelerde muhalefetin toplam kaybettiği her bir oya karşılık AKP nin üç oya yakın kazanması bunu desteklemektedir. Ayrıca, HDP nin en yüksek oy oranına ulaştığı beş ilin ilçelerinde, ülkedeki genel eğilimin aksine, AK Parti nin oylarındaki artış muhalefetin oylarındaki azalışın çok gerisinde kalmıştır. Bunun anlamı; muhalefetten ayrılan oyların ciddi bir kısmının sandık dışında kalması, AK Parti ye yönelmemiş olmasıdır. Bu tablonun, kimlik siyasetine dayalı bir ortamda tepkisini parti değiştirerek değil, ama partisine oy vermeyip sandık dışında kalarak gösteren bir seçmen profiliyle de uyum içerisinde 9 olduğu söylenebilir. Bekir Ağırdır a göre bu tablo, HDP ye emanet oyu verenlerin Türkler değil, Kürtler olduğuna işaret etmekte. Ona göre, insanlar teröre, çatışmaya dönüş olunca frene basmış ama AK Parti ye geri dönmemiştir. AK Parti diyen Kürtler ise 7 Haziran da sandığa gitmeyenlerdir. 7 Haziran öncesinde Kürtlerin içinde AK Parti yüzde 5, HDP yüzde 4 tı. Fakat, çözüm süreci, süreçteki aksaklıklar, Kobanê, Irak ve Suriye de olanlardan sonra - dindar Kürtlerde bir hayat tarzı veya fikir değişikliğinden dolayı değil ama - ilk kez şimdiye kadar önce Müslümanım diyenler, şimdi Kürt Müslümanım diyor. Kürt kimliğinin yükselişi HDP nin 13 puanının 11 puanının sebebidir. Ağardır a göre AK Parti ye geldi-gitti den ibaret olmayan gelecekteki risk veya fırsatları ima eden bir eğilim bu. Türkiye de genel olarak yüzde 3 mertebesinde geçersiz oy bulunmakta olup, 7 Haziran da da böyle çıktı ve İstanbul da daha yoğundu. 1 Kasım da İstanbul daki geçersiz oylardaki ve partilerdeki değişime bakıldığında, AK Parti geçersiz oylardan da çok ciddi, Türkiye genelinde neredeyse bir puana yakın oy aldı 1. Özellikle 7 Haziran daki geçersiz oylar ekseninden bakıldığında, Ağardır a katılmamak mümkün değil. Yapılan bir başka çalışmada AK Parti nin 7 Haziran dan sonra MHP den 4,42 puan, HDP den 2,28 puan, CHP den,72 puan ve diğer siyasi partilerin seçmenlerinden 3,4 puan oy aldığı ileri sürülmüştür. Aslan ve Kurtaran a göre bu durum HDP den CHP ye kayda değer oranda oy kayması yaşanmamış 9 A.g.e. 1 Bekir Ağırdır la Söyleşi, 1 Kasım 215, t24.com.tr 18

32 Tosun, T. & Erdoğan Tosun, G., 215, Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri olduğunu, 7 Haziran sonrası emanet oyların, beklenenin aksine CHP den değil AK Parti den HDP ye gittiği yönündeki iddiaları doğrular nitelikte olduğunu gösteriyor. HDP den kopan seçmenlerin ise büyük oranda 7 Haziran da AK Parti den kopan grup olduğu söylenebilir. Nitekim HDP nin önemli ölçüde oy kaybettiği Muş, Ağrı, Van, Diyarbakır gibi illerde AK Parti nin oylarının benzer oranda artış göstermesi bu bağlamda değerlendirilmelidir. Şunu da belirtmek gerekir ki, AK Parti nin oy sıçramasını açıklamak için sadece farklı siyasi partilerden kayan oylara bakmak yeterli olmayıp, katılım bu partinin yükselişini açıklayan nedenlerden bir diğeri. Nitekim AK Parti seçmeninin yoğun olarak yaşadığı Orta ve Doğu Karadeniz illerinde seçime katılımın artmış olması dikkate değerdir 11. Sandığa Yansıyan Seçmen İradesine İlişkin Düşünceler 1 Kasım da sandığa yansıyan seçmen iradesi, seçimin tek galibinin AK Parti, mağluplarının ise MHP ve HDP olduğunun kanıtı olarak ileri sürülebilir. CHP yi de oylarını artıramama anlamında başarılı saymak mümkün değil. Başta siyasi analizciler olmak üzere, toplumun büyük bir kesimi sandıktan böyle bir sonucun çıkacağını beklemediği için, 1 Kasım da ciddi bir sürpriz yaşandı diyebiliriz. Fakat Türkiye gibi sürprizlerin bol olduğu bir ülkede seçmenin tercihlerinde keskin bir değişim ve kırılmanın olması anlaşılabilir bir şey. Seçim sonuçları herşeyden önce Türkiye de seçmenin 2 sonrası retrospektif, yani işbaşındaki iktidarın ekonomi politikalarının kendi yaşam koşullarında geçmişte nasıl etki yaptığına ilişkin kararıyla parti tercihinde bulunmasıyla örtüşmektedir. Etnik, dinsel kimlik, katı ideolojiler partilere yönelimde halen pay sahibi olsa da, seçmen için baskın tercih kriterinin iktidar alternatifi olmak isteyen partilerin merkezde konumlanması olduğu son seçimde bir kez daha anlaşıldı. Merkezde konumlanıp, güçlü iktidar alternatifi olmanın koşulu ise, toplumun ortalama değerlerini temsil etme, seçmenin ekonomik beklentilerine yanıt vermek olduğu anlaşıldı. Seçim sonuçları özellikle sağ seçmenlerin tercihlerinin bir hayli esnek ve hareketli olduğuna işaret ediyor. CHP nin yüzde 25 lik oy bandına yerleşmesi sosyolojik tabanını koruduğunu, fakat bunu genişletemediğini göstermesi anlamında dikkate değerdir. HDP bağlamında bakıldığında ise, oy kaynağı büyük ölçüde Kürtlere dayalı olan bu partinin homojen bir sosyolojiye sahip olmadığı, Kürtlerin arasında siyasete, iktidara bakış, bugüne ve geleceğe ilişkin faklı algı ve beklentilerin varolduğu 1 Kasım da anlaşıldı. MHP ve HDP nin seçim sürecindeki belirsizlik siyasetlerine rağmen, seçmen bu seçimde kimseyi küstürmemiş, hiçbir partiyi marjinalleştirip barajın altında bırakmamış; ancak verdiği onayın rahatlıkla geri alınabilecek bir özelliğe sahip olduğunu da oldukça kısa süreli bir zaman aralığı üzerinden yaptığı tercih değişikliğiyle 11 Emrah Aslan, Batuhan Kurtaran; Kazananlar, Kaybedenler ve CHP, yeniarayis.com, 11 Kasım

33 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s göstermeyi başarmıştır 12. AK Parti nin 1 Kasım daki başarısının ardında büyük ölçüde toplumun taleplerini iyi okuması yatıyor. Seçmenle kurmuş olduğu temsiliyet ilişkisi tek boyutlu olmayan AK Parti, bu süreçte yaşanan istikrarsızlık ve belirsizlik ortamında toplumun talep ettiği meşru siyasetin yanında durma, sorunların çözümünü siyasette arama, birinin yanlışını bir başkasının doğrusu olarak görmeme 13 mesajını çok iyi alıp, bunun üzerinden istikrar, güven, refah, kalkınma, çözüm temelli bir siyaset diliyle seçmene seslenmiş ve başarılı olmuştur. Kampanya sürecinde seçmene ilettiği Ben olmazsam diğerleri bu ülkeyi yönetemez mesajı karşısında, muhalefet partilerinin dillendirdiği tek başına iktidar olursa otoriterliğe gidecekler, yolsuzluk artacak 14 mesajı karşısında seçmenin yönetebilir bir Türkiyeyi yeğlediği açıktır. Kimliklere sıkışma nedeniyle düzen talebinin kuvvetlendiği 15 bir ülkede bu tercihi anlamak zor değil. Burada gözardı edilememesi gereken bir diğer husus; kampanya sürecinde AK Parti nin medya üzerinden seçmene ulaşma konusunda sahip olduğu avantajlardı 16. Önümüzdeki süreçte AK Parti için önemli olan; son yıllarda içine girdiği otoriterleşme girdabından kurtularak, oyunu nasıl oynaması gerektiğine karar vermesidir. Bu anlamda yapması gereken; sosyal barışı tesis etmek için fabrika ayarlarına dönmesi 17, yani 2 lerin ortasındaki demokratikleşme, AB yanlısı çizgisine yeniden yerleşmesidir. Kılıçdaroğlu ile birlikte CHP nin iktidar olmak isteyen bir partiye dönüştüğü açık. Bunu, 7 Haziran ve 1 Kasım da Kılıçdaroğlu nun kişisel performansı, seçim kampanyalarında toplum adına söylenen yeni şeyler, koalisyon görüşmeleri sırasındaki yapıcı tavırları ile göstermiştir. Fakat bütün bunların, sözkonusu CHP olduğunda yeterli olmadığına yaşayarak tanıklık ediyoruz. CHP nin oylarını 1 puan dahi arttıramaması şeklinde görünür olan politik kilitlenmesinin nedenlerini başka yerde aramak durumundayız ki o da öncelikle toplumda CHP ye ilişkin tarihsel olarak varolan algı ve bunun kırılamamasıdır. Bu algı CHP nin icraatçı, işbilen, toplumun değerlerini temsil eden bir parti olmadığına ilişkin sayısız imgeyi barındırmakta. Bunda CHP nin rakipleri kadar, CHP nin tüm kademelerdeki örgütsel yapı etkilidir. CHP halen topluma dokunamayan, toplumla ilgisi, teması kendi klasik tabanı dışında zayıf olan bir partidir. CHP liler tarafından partili olarak kabullenilmek kolay değil. Bu yönüyle de toplumun çeşitli kesimlerine karşı dışlayıcı bir partiden sözetmek gerekir. Tavan yönetiminden aşağıdaki taban teşkilatlara kadar, örgütsel değişime kapalı bir CHP, toplum nezdinde itibarsız olmasının temel nedenlerinden bir diğeridir. Hal böyle olunca, kendisine karşı varolan algı teşkilat yöneticisi aktörlerle kırılamamakta, CHP söylem düzeyinde 12 Necdet Subaşı; Kendini el e Vermeyen Millet, Star, Açık Görüş, 7 Kasım Tuncay Önder; 1 Kasım ın İmkân ve Sınırları, Star, Açık Görüş, 14 Kasım Bekir Ağırdır la söyleşi, t24.com.tr, 1 Kasım A.g.e. 16 Ali Çarkoğlu ile Söyleşi, todayszaman.com, 8 Kasım A.g.e. 2

34 Tosun, T. & Erdoğan Tosun, G., 215, Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri yenilenmeye çalışırken, gündelik siyasette eski dışlayıcı-dar kadrocu kimliğiyle algılanmaktadır. CHP ye ilişkin bu algı partinin inandırıcı olamamasına, sonuçta seçmenlerin CHP ye yönelmemesinde etkili oluyor. 7 Haziran da da, 1 Kasım da da olan buydu. MHP nin 7 Haziran sonrası ortaya çıkan süreci yönetememesi, ülkede bir hükümet istikrarsızlığı yaşanırken Bahçeli öncülüğünde koalisyon hükümetinde yer almayı reddetmesi, AK Parti nin artan aeterörle mücadele etmesi seçmen nezdinde, hükümete dahi girmeyen bir MHP ye oy vermenin bu ülkenin sorunlarını ertelemekten başka bir işe yaramayacağı şeklinde bir algıya neden oldu. Aslında özellikle Orta ve Doğu Anadolu da seçmenin ortalama değerleri, milliyetçilik ve muhafazakârlıkla iç içe girmiş durumdadır. Bu muhafazakâr seçmen aynı zamanda milliyetçidir. Çünkü Türkiye de tarihsel olarak milli görüş hareketinden gelen, ama bu hareketi estetize eden AK Parti nin tarihsel köklerinde her zaman için İslamcılıkla milliyetçilik kaynaşmış durumda. 1 Kasım sürecinde Erdoğan ın da katkılarıyla yeri geldiğinde milliyetçi bir söylemle seçmene seslenilmesi, MHP seçmeninde MHP olmadıktan sonra rahatlıkla AK Parti iktidar olabilir şeklinde bir kanaat doğurmuştur 18. MHP nin oy kaybı anlamında bakıldığında, milliyetçiliğin de tek tip, homojen bir karaktere sahip olmadığı görülüyor ki tarihsel olarak bu anlaşılabilir bir durum. Milliyetçi seçmenin azımsanmayacak bir kesiminin AK Parti ye yönelerek, MHP ye kan kaybettirmesi 7 Haziran sonrası MHP nin izlediği istikrarsızlığı neredeyse umursamaz tavrıyla açıklanabilir. Türkiye de geçmişten bugüne milliyetçi ideolojinin kutsal ideolojik ortağı muhafazakârlık olup, çoğu önermelerinde iki ideoloji birbiriyle başta güçlü devlet, kutsal millet-ümmet anlayışıyla buluşabilmektedir. Bu anlamda, seçim coğrafyasında kademeli olarak seküler milliyetçi sosyolojinin yerini milliyetçi muhafazakâr sosyolojiye terketme süreci yaşanıyor diyebiliriz. Hayat tarzları, devlet, din algısı neredeyse eşitlenen kitlenin muhalefette etkisiz MHP karşısında tek parti hükümetiyle muktedir olacak AK Parti arasında tercihini AK Parti lehine yapması anlaşılabilir bir pozisyon alıştır. 7 Haziran sonrası bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, başbakan Davutoğlu birlikteliğinde başarılı biçimde güvenlikçi parti kimliğiyle terör sorununu çözebilecek tek parti/ak Parti algısı yaratılmıştır. Bu durumda da güçlü devletin ancak AK Parti iktidarıyla mümkün olduğunu düşünen seçmen MHP yi terketmeye başlamıştır. MHP seçmeninin partisinin iktidar ilgisizliği karşısında iktidarın fırsat maliyetlerinden yararlanma adına AK Parti ye yönelmiş olması olasıdır. HDP nin oy kaybında ise muhafazakâr Kürtlerden AK Parti ye geri dönüş gözardı edilemez. Muhafazakâr Kürtlerin özellikle büyük kentlerde yerleşik olan yoksul seçmen kitlesiyle ve orta sınıfa mensup olan küçük esnafın da 18 Bu bağlamda Tayfun Atay ın MHP li bir seçmenle yaptığı görüşmede seçmenin söyledikleri dikkate değerdir: Ben MHP ye oy veriyordum hep, ama son seçimde mührü AKP ye bastım... İkisi arasında fark yok ki artık. Ama MHP de başkan da yok. Nakleden Tayfun Atay; Siyasette Üç Kimliğe Doğru, Cumhuriyet, 5 Kasım

35 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s istikrar saikiyle AK Parti ye yönelmiş olması olasıdır. Türkiye de ortalama seçmenin en temel özelliklerden biri, konformist olmaları, statükonun radikal biçimde değişmesini istememeleridir. Seçmenin tahammül edemediği konulardan bir tanesi belirsizlik olup, siyasal ve ekonomik belirsizliğe tahammülü yoktur. HDP den geri çekilmenin ardında böyle bir belirsizliğin kendilerine ekonomik ve siyasal risk olarak yansıyacağı düşüncesi de etkilidir. HDP nin oy kaybında 7 Haziran sürecindeki Türkiyelileşme iddiasının hayat bulmaması, azımsanmayacak ölçüde bir kısım Kürt seçmende ve HDP ye oy veren sınırlı sol kesimde kanımızca soru işaretleri yarattı. Şunu da belirtmek gerekir ki, HDP eşyanın doğası gereği kendisini PKK dan kolaylıkla ayrıştıramazdı. Çünkü sosyolojik dokusu aynı zamanda PKK nın çok farklı dinamiklerinden beslenen bir HDP gerçeği mevcut. HDP nin sosyal tabanını PKK dan ayrı tutup HDP yi anlamaya çalışmak mümkün değil. Bu yüzden HDP nin PKK ile arasına bariyer koyması olamayacak bir şeydi. Fakat HDP, özellikle seçim sürecinde PKK nın eylemlerini şiddetle kınama yoluna gidebilirdi. Bu riski göze almadı. Bir anlamda 1 Kasım a giden süreçte çok pasif konumda kaldı. Dolayısıyla, HDP oylarının azalmasında bu partinin 7 Haziran ın ardından girilen süreci iyi yönetememesinin payı yüksektir diyebiliriz. PKK eylemlerinin toplumda yol açtığı düşkırıklığı ve tepki karşısında HDP nin edilgen konumu, öncelikle sol, sosyalist seçmenin bu partiden geri çekilip, oylarının azalmasına neden olmuş gibi görünüyor. Fakat oy kaybında asıl belirleyici olan; Kürt seçmenlerin özellikle muhafazakâr kanadının partiden kopmasıdır. Burada güvenlik endişesinden ziyade siyasi belirsizliğin yolaçtığı ekonomik kaygıların hâkim olduğunu yukarıda ifade ettik. Bu durumda, ağırlıklı olarak en yoksul Kürtler ile varlıklı, fakat siyasete katı ideolojik pencereden bakmayan muhafazakâr Kürtlerin AK Parti ye yeniden yönelmesinde tayin edici dinamik ekonomik kaygı ve belirsizliklerdir demek yanlış olmayacaktır. Sonuç Türkiye siyasetinde 7 Haziran seçimlerinin ardından başlayan hükümet arayışları 1 Kasım da sandıktan tek parti hükümetinin çıkmasıyla sona erdi. 7 Haziran da 13 yıllık AK Parti nin tek parti hükümetlerinin sona ermesinin ardından partiler arasındaki koalisyon görüşmelerinin sonuçsuz kalması ülkeyi 1 Kasım da yeniden seçime taşıdı. Bu süreçte kamuoyu ve siyasal gözlemcilerin zihnini meşgul eden sorulardan biri; bu seçimde de 7 Haziran a benzer bir tablonun çıkıp çıkmayacağıydı. Seçim öncesinde yayınlanan kamuoyu araştırma bulguları 1 Kasım da farklı bir tablo çıkmayacağını yansıtsa da, beklenmeyen oldu ve AK Parti neredeyse her 2 seçmenden 1 inin oyunu alarak yeniden tek başına iktidara geldi. AK Parti nin elde ettiği sonuç sürpriz olmakla birlikte, asıl sürpriz MHP ve HDP oylarındaki kayıptır. Seçim sonrası yapılan analizler AK Parti nin oy artışında 7 Haziran da sandığa gitmeyen seçmenler ile MHP ve HDP seçmeninin etkili olduğuna işaret ederken, CHP nin 7 Haziran a göre oylarını ancak yarım puan arttırması 22

36 Tosun, T. & Erdoğan Tosun, G., 215, Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri seçimin bir diğer sürprizidir. Çünkü partinin seçim bildirgesinin toplumun taleplerine seslenen özelliği, liderin kampanya performansına rağmen CHP nin bir siyasi kilitlenme yaşadığı belirgindir. AK Parti nin seçimden güçlenerek çıkması büyük ölçüde 7 Haziran sonrası ülkede yaşanan siyasi ve ekonomik belirsizliği seçmenin kabullenmemesi, güven ve istikrar arayışıyla yeniden bu partiye yönelimiyle ilgili. MHP nin, liderinin öncülüğünde koalisyon hükümeti ortaklığına yanaşmaması, HDP nin Türkiyelileşme arayışının sonuçsuz kalması gibi etkenler iki partinin başarısızlığını açıklıyor. CHP Kılıçdaroğlu ile birlikte son seçimlerde seçmene değiştim mesajı vermesine rağmen oy arttıramama temelli bir politik kilitlenme yaşıyorsa, bunun muhtemel nedenlerinin başında seçmenin bu partiye ilişkin olumsuz algısı gelmekte. Partinin tavandan tabana doğru geniş seçmen kitleleri nezdinde yaşadığı inandırıcılık sorunu ile partiye dair olumsuz imajlar CHP nin farklı partilerin seçmenlerini yanına çekememesinin nedenidir. Önümüzdeki süreçte muhalefet partileri kendilerini ideolojik, örgütsel temelde yeniden yapılandırmadıkları takdirde, AK Parti nin hâkim parti statüsünü kaybetmesinin zor olacağı anlaşılıyor. Kaynakça Aslan, Emrah, Kurtaran, Batuhan; Kazananlar, Kaybedenler ve CHP, yeniarayis.com, 11 Kasım 215. Önder, Tuncay; 1 Kasım ın İmkân ve Sınırları, Star Açık Görüş, 14 Kasım 215. Subaşı, Necdet; Kendini El e Vermeyen Millet, Star Açık Görüş, 7 Kasım 214. Tosun, Tanju, Tosun Gülgün, Gökmen, Yusufcan; Türkiye de Parti Sisteminde İstikrar Sorunu: Oynaklık, Oy Esnekliği ve Parti Değteği Değişkeni, ozgurlukarastirmalari.com, Ekim 215. İnternet Kaynakları

37 24 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s.1-23.

38 Türkiye de Seçim Sandığı Tartışmaları: Seçime Katılma Oranlarının Anlamı ve Önemi Hakan Mehmet Kiriş Yrd. Doç. Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Kamu Yönetimi Bölümü E-posta: Özet: Serbest ve adil seçimler, çağdaş demokrasilerin ayırt edici özelliklerinden biridir. Seçmenlerin sandık başına gelmeleri, siyasal sistemin meşruiyetini onayladıkları anlardan biri olmaktadır. Bununla birlikte yerleşik demokrasilerde seçime katılma oranlarının giderek gerilediği görülmektedir. Bu durum, günümüzde demokrasinin yaşadığı krizlerden birini oluşturmaktadır. Oysa seçmenler, siyasal sisteme yabancılaştıkları için olduğu kadar memnun oldukları için de sandık başına gitmiyor olabilirler. Dolayısıyla seçime katılma oranlarının değerlendirilmesi bakımından bazı ortak konu ve etkenlerden söz edilebileceği gibi, her ülkenin öznel koşullarının oluşturduğu unsurlar da tartışılmalıdır. Bu makalede Türkiye de seçime katılma oranları 195 sonrasında, karşılaştırma amacıyla seçilen demokrasilerle de kıyaslanarak ele alınmaktadır. Türkiye de yapılan milletvekili seçimleri, bu çalışmada geliştirilen katılma ve temsil indeksleri yoluyla değerlendirilmektedir. Genel olarak makalenin en çarpıcı sonuçlarından biri ise, batı demokrasilerinde neredeyse istikrarlı şekilde düşen katılma oranlarına karşın 196 ve 197 li yıllarda Türkiye de de benzer bir görünümün olması ancak 198 sonrasında Türkiye de katılma oranlarının yükseldiği bir seyrin ortaya konmasıdır seçimleri Türkiye de gerçekleşen en düşük katılım oranına sahne olurken 198 sonrasındaki en düşük katılma oranı 22 seçimlerindedir. Yine 198 sonrasında temsil bakımından seçim barajının ortaya çıkardığı dengesizlik indekslerde ölçülen skorlara yansımaktadır. Anahtar Kelimeler: Seçimler ve demokrasi, seçime katılma, oy verme, temsil. Ballot Box Arguments in Turkey: The Meaning and Importance of Voter Turnout Rates Abstract: Free and fair elections are one of the distinctive properties of contemporary democracies. That the voters go to polls is one of the moments when they confirm the legitimacy of the political system. Furthermore, it is apparent that voting turnout rates are gradually regressing in consolidated democracies. This case results in one of the crisis the democracy has faced today. However, the voters may not be going to polls because of the fact that they both alienate and are pleased to the political system. Therefore, on one hand, some common issues and factors can be mentioned in terms of the evaluation of voting turnout rates. On the other hand, the elements that the Kiriş, H.M., 215, Türkiye de Seçim Sandığı Tartışmaları: Seçime Katılma Oranlarının Anlamı ve Önemi, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık, s

39 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s subjective conditions of each country have formed must be discussed. In this article, voting turnout rates in Turkey after 195 are dealt by comparing with the selected democracies with the purpose of comparison. Parliamentary elections in Turkey are evaluated via participation and representation indexes developed in this article. To summarize, one of the most dramatic results of the article is that in spite of the almost steadily decreasing voting turnout rates in western democracies, Turkey had a similar perspective in 196s and 197s; however, a period with the increasing voting turnout rates after 198 has become clear. While 1969 elections are witnessing the lowest voting turnout in Turkey, the lowest voting turnout after 198 is in 22 elections. In addition, as a result of the electoral threshold in terms the representation after 198, the instability reflects on the evaluated scores in indexes. Keywords: Elections and democracy, voter turnout, voting, representation. Giriş Milli irade tecelli etmiştir, Sandıktan çıkan sonuca saygılıyız Kullandığım epigraf, Türkiye de muhtelif seçimlerde muhtelif siyasetçiler tarafından yapılan ve kamuoyunun da çok alışık olduğu bir beyanattır. Bu ise, seçim sandığı kavramı ve ona yüklenen işlev ve anlamlar üzerine daha çok kafa yormak gerektiğini ortaya koymaktadır. Kavramın, hükümet ve muhalefet eden partiler arasındaki tartışmalarda çok partili hayat boyunca neredeyse her zaman öne çıkarılan bir konumda olduğu görülmektedir. Bu, bir yönüyle demokrasinin doğası gereği olduğu kadar, diğer yönüyle de manipülasyon öğesi olma özelliği taşımaktadır. Son birkaç yılda yaşanan siyasal gelişmeler bu kavramı her iki yönüyle de tekrar ele almayı gerektiren bir içeriğe sahiptir. Zaten son birkaç yılda da bu tartışmalara siyasette sıklıkla rastlanmaktadır. Hatırlanacağı üzere Türkiye son birkaç yılda hızlı, şaşkınlık verici ve sarsıcı bir siyasal süreç yaşamıştır. Bu sürecin içinde bir yerel seçim, bir cumhurbaşkanlığı seçimi, iki de milletvekili genel seçimi yapılmıştır. Seçim sandığı tartışmaları da bu dört seçim döneminin odak noktasında yer almıştır. Günümüzde demokrasi pek çok, farklı ve çeşitli değerlendirme ölçütleriyle birlikte ele alınmaktadır. Siyasal eşitliğe dayalı, halk denetiminin olduğu, vatandaşların katılımına ve bu katılma sonucunda yetkilendirilen temsilci ve görevlilerin hem halka hem de yasal kurumlara karşı hesap verebilir olduğu, farklı vatandaş gruplarının temsil edildiği, yönetimin kamusal ihtiyaçlara karşı duyarlı ve yanıt verebilir olduğu, asgari müştereklere dayanan ve çeşitliliğe hoşgörünün olduğu bir içeriğe sahiptir (Beetham vd., 28: 23; Gül, 28). Yine de, demokrasilerin değerlendirilmesinde kullanılan en genel ölçütlerden birinin seçimler üzerine kurulu olduğu görülmektedir. Oysa demokrasinin orijininde seçim zorunlu değildir, bunun yerine danışma, veto, mutabakat gibi yöntemlerden de söz edilebilirdi. Bununla birlikte modern demokrasiler seçilmiş temsili yasama meclisleri fikrine dayandığından seçim olgusu neredeyse vazgeçilmez bir ölçüt haline gelmiştir (Ringen, 21: 46-26

40 Kiriş, H.M., 215, Türkiye de Seçim Sandığı Tartışmaları 47). Her şeyden önce seçimler; ölçülebilir, karşılaştırılabilir, rakamsal sonuçlar üretmektedir. Demokrasinin tanımlanmasında kullanılan minimalist çerçevenin yarışmaya dayalı, adil ve serbest seçimlerin düzenlenmesi üzerine kurulu olduğunu belirten Ringen e göre (21: 45-46): Seçim yöntemi, demokrasi açısından parlak bir buluştur ve demokratik düşüncedeki üstün konumunu haklı sebeplerle kazanmıştır. Kararları, tehlikeleri ve güvenceleri açıklığı kavuşturma açısından mahirdir. Halkın oyunu kazanarak karar verme yetkisini elde edenleri anlaşıp kararlar almaya yönelten gerçek bir teşvik unsuru vardır. Bunu oy vererek iktidara gelmelerini sağlayanlara borçludurlar. Oldukça kısa bir süre sonra tekrar seçimlerle karşı karşıya geleceklerini bilirler. Vekilliği seçmenlerden almışlar ve bu durum nelere yetkili olduklarını ve nelerin yetkilerini aştığını hatırı sayılır ölçüde açıklığa kavuşturur Yurttaşlar, seçtikleri vekillerin meşru yönetimden pek fazla sapmayacaklarına haklı olarak güvenebilirler; çünkü sonraki seçimde onları gönderme güçleri vardır. Seçimlerin pratik önemi, diğer faaliyetlere göre, büyük vatandaş kitlelerinin yaygın olarak başvurduğu, kolay ve yoğun çaba gerektirmeyen bir eylem olarak öne çıkmasındandır. Oy kullanma faaliyeti, vatandaşın tercihleri bakımından ayrıntı vermemesine karşın siyasal liderler üzerinde baskı yaratan kapsamlı sonuçları ortaya çıkarmasıyla kendine özgü, genel ve hükümeti denetlemek konusunda etkili bir araç haline gelmektedir (Nie, Verba & Converse, 1989: 32). Seçimler yoluyla oylarını kullanan (ve/veya kullanmayan) vatandaşlar, iktidar ve muhalefet kurumlarını oluşturduğu gibi siyasal partilerin, kadroların ve liderin de konumlarını ve kariyerini etkileyen en önemli göstergelerden birini oluşturmaktadır. Yine seçimler, seçenlerle seçilenleri doğrudan buluşturan bir mekanizma işlevi görmektedir. Seçime katılma oranı ( voter turnout rate ya da voter participation rate), seçime katılarak geçerli ya da geçersiz oy veren seçmenlerin sayısının; o seçim için toplam kayıtlı seçmen sayısına bölünmesiyle elde edilen ve genellikle yüzdelik olarak değerlendirilen orandır ( Bu oran, o seçimin kapsama alanında olan ve oy kullanma hakkına sahip bulunan seçmenlerden ne kadarının seçim sandığına gittiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla seçime katılma oranı, parlamentonun, iktidar parti ya da partilerinin, muhalefet parti ya da partilerinin arkasındaki mutabakatın büyüklüğüne doğrudan etki eder. Bu oran temsil olanağına sahip olan seçmenler kadar bu olanağa sahip olmayanların sayısını da ortaya koyar. 1 1 Hatırlanacağı üzere 22 genel seçimlerinde katılım oranı %79,1 idi. Seçime katılan ve katılmayan toplam seçmen içinde parlamentoda temsil hakkı kazanan iki parti olan Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi nin oylarının birlikte %4,8 ine denk gelirken; yine aynı iki partinin oyları toplamı seçime katılan seçmenlerin %51,6 sını oluşturmaktadır. Bu bakımdan 22 seçimlerinde katılım oranı, görece düşüktür; temsil oranı çok partili dönemin en düşük temsil oranıdır ve her iki seçmenden biri parlamento dışında kalmıştır. Buna karşın 7 Haziran 215 seçimlerinde seçime katılma oranı %83,9 olmuş ve bu seçimlerde parlamentoda temsil hakkı 27

41 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Diğer taraftan bireyler için seçimlere katılarak oy kullanmak, siyasal etkinliklerinin bir parçasıdır. Ancak siyasal katılma, seçime katılmaktan daha geniş ve sadece seçim dönemleriyle sınırlı olmayan bir faaliyetler dizisi olmalı ve bu şekilde anlaşılmalıdır. Nie, Verba ve Converse ün klasik tanımına göre (1989: 1) siyasal katılma, vatandaşların hükümet yetkililerinin seçimini ve onların yaptıkları işleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemek amacıyla giriştikleri yasal eylemlerdir. Bunlar arasında oy vermenin de sayılabileceği, siyasi süreci izlemek, siyasi tartışmaya dahil olmak, amblem, poster, rozet, şarkı gibi araçlarla bir görüşe, partiye ya da adaya desteğini açık etmekten başlayan siyasi toplantı, miting, konser gibi gösterilere katılma, bağışta bulunma, siyasal lider veya bürokratlarla temasa geçmeye uzanan ve en yüksek düzeyde de bir siyasi partiye katılma ve temsil mekanizmalarına aday olma şeklinde bir seyir ileri sürülebilir (Milbrath, 1965: 18). Seçmen katılımını ele alan üç temel yaklaşım bulunmaktadır. Bunlar; rasyonel tercih yaklaşımı, sosyolojik yaklaşım ve siyasal etkinlik yaklaşımıdır. Gerçekten de bu alanda yapılan pek çok araştırma seçime katılmanın ve oy kullanmanın (ve tabii, seçime katılmamanın ve oy kullanmamanın da) yaş, eğitim, meslek, gelir, medeni durum, istihdam durumu, din, dil, mezhep, kimlik, kampanyaya erişim ve fayda maliyet ilişkisi gibi pek çok açıklayıcı değişkeni olduğunu göstermektedir (Kolovos, Harris, 25: 3-4; Matsusaka, Palda, 1999: 44). Bununla birlikte söz konusu bu değişkenlerin, farklı ülkelerdeki seçmenlerin oy verip vermeme ya da oylarındaki eğilimin yönü ile ilgili oynayacağı rol farklılaşabilmektedir. Örneğin yaş veya eğitim gibi göstergeler, katılımı arttırıcı işlev görebileceği gibi tersi bir işlev de görebilir (Bkz. Aarts & Wessels, 25: 71). Türkiye de güncel siyasette son dönemde tartışılan en önemli konulardan biri, demokrasinin temel ölçütünün seçim sandığına katılma oranı ve bu sandıktan çıkan sonuç olup olmadığıdır. Gerçekten de temsil esasına göre işleyen demokrasilerin sahip olduğu en yaygın ve en kurumsal siyasal katılma yolu olarak seçimlerde oy kullanmayla temsili mekanizmalara gelecek kişileri belirleme/etkileme yetisi ön plana çıkmaktadır. Kalaycıoğlu na göre seçimler (1984: ); siyasal otoritenin değişimi sorununa kalıcı bir çözüm getiren, hükümetin politikalarını denetleyen ve etkileyen, siyasal sistemin meşruiyetini sağlayan, koruyan ya da ortadan kaldıran bir mekanizmadır. Diğer bir deyişle pek çok ve çeşitli siyasal katılma yoluna karşın, seçim sandığı halen daha gelişmiş ve gelişen olarak sınıflandırılabilecek demokrasiler için kullanılagelen ana gösterge olmayı sürdürmektedir. Bununla birlikte, seçim sandığını yegâne demokratik kazanan dört partinin (AK Parti, CHP, MHP ve HDP), toplam kayıtlı seçmen içindeki oranı %77,6 olurken, seçime katılan seçmenler içinde aynı partilerin sahip olduğu desteğin toplamı %92,5 olmuştur. Bu bakımdan 7 Haziran 215 seçimlerinde parlamento partilerinin büyük bir kamuoyu desteğine sahip oldukları görülmektedir. Buna rağmen 7 Haziran sonrasında bir hükümet kurulamamış ve ülke 1 Kasım 215 tarihinde erken seçime gitmiştir. 1 Kasım seçimlerinde katılım oranı artarak %85 e yükselmiştir. 28

42 Kiriş, H.M., 215, Türkiye de Seçim Sandığı Tartışmaları gösterge olarak görmek ve demokrasiyi seçimlere katılmaya indirgemek çağdaş demokrasilerin yeni içerik ve anlamlarını değerlendirmemektir. Öncesini ihmal ederek Türkiye de 198 den bu yana seçimlerin belli aralıklarla yapıldığı, 1946 dan bu yana da çok partili demokrasi deneyiminin esas olarak yaşandığı göz önüne alındığında, Türkiye nin köklü bir seçim tarihinin ve oy kullanma kültürünün olduğu söylenebilir dan 1 Kasım 215 milletvekili genel seçimlerinin de dahil olduğu on dokuz milletvekili genel seçimiyle birlikte, ara seçimler, yerel seçimler ve referandumlar yoluyla vatandaşlar, sandık başına gelerek ulusal ve yerel yönetim mekanizmalarına yön vermiştir. Türk demokrasisinin, daha uzun kurumsallaşma düzeyine sahip yerleşik demokrasilere göre yüksek düzeyli seçime katılma oranlarına sahip olduğu görülmektedir. Bu durum seçmen kitlelerinin seçime katılmak konusunda oldukça mobilize olduklarını ortaya çıkarmaktadır. Bu çalışma, Türkiye nin seçime katılma oranları bakımından yerleşik demokrasilerle karşılaştırmalı olarak ele alındığı, yüksek düzeydeki seçime katılma oranlarının nedenlerinin ve anlamının ortaya konduğu ve son olarak Türkiye de demokrasi için öneminin tartışıldığı bir çerçeve sunmayı amaçlamaktadır. Oyun Kurucu Bir Enstrüman Olarak Seçim Sandığı Seçim sandığında ortaya çıkan sonuç, siyasal iktidarı ve muhalefeti belirler. Lijphart a göre (214: 17), bir demokrasinin çoğunlukçu mu yoksa oydaşmacı mı olacağını, yani çatışma ve rekabet üzerine mi, yoksa müzakere ve uzlaşma temelli mi oluşacağını belirleyen teknik araçlardan biri seçimlerdir. Duverger (1993: ) bunu teknik olarak tek turlu çoğunluk yöntemi, iki parti sistemini; nispi temsil sistemleri ise, çok partili bir sistemi ortaya çıkarmaktadır şeklinde genellemiştir. Araştırmalar da, seçime katılma oranlarının diğer deyişle seçmenlerin seçime katılma ve oy verme kararlarının seçim sistemlerinden etkilendiğini ortaya koymaktadır. Buna göre, seçime katılma oranları yüksek olan ülkelerin daha çok nispi temsil sistemini kullandığını gösterirken, düşük olan ülkeler ise, daha çok çoğunluk sistemlerini kullanmaktadırlar ( Seçimlerin önemini ve katılmayı belirleyen koşullar olarak sosyal eşitlik düzeyi, siyasal kültür, temsilin formel ve enformel diğer karar alım mekanizmalarıyla ilişkisi ve siyasal kurumlara güven düzeyi sayılabilir (Nohlen, 22: 15). Konjonktürel olarak belirli bir seçimin ya da adayın önemine bağlı olarak artan siyasi rekabet de seçimlere atfedilen önemi ve katılımı etkilemektedir. Seçime katılmanın veya katılmamanın anlamları konusunda farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Lipset e göre (1964: 12), istikrarlı bir demokrasi, bir seçim sonucunun toplumda büyük bir farkı ortaya çıkarmayacağı düşüncesine dayandığından batı demokrasilerinde görülen düşük katılma oranları sistemin istikrarının bir ifadesi olabilir. Bunun tersine çok yüksek bir katılma seviyesi her zaman demokrasiye yararlı sonuçlar ortaya çıkarmayabilir. Yüksek orandaki katılma, sosyal birliğin azalmasının ve 29

43 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s demokratik sürecin çökmesinin göstergeleri olarak da okunabilir. Huntington ve Dominguez (1975), kurumsallaşma olmadığında artan katılım ve hareketliliğin istikrarsızlık doğuracağını iddia etmektedirler. Siyasal rekabetin sınırlanmış olduğu toplumlarda, seçimler iktidarın onaylanması anlamına geldiğinden seçime katılma oranlarının düşük olması genellikle hoşnutsuzluğun göstergesi olabilir (Turan, 1986: 7). Ya da baskı altında yapılan seçimlerde katılma oranının yüksekliği bu baskının basit bir sonucu olarak da ortaya çıkabilir. Buna karşın düşük oy verme oranı ise, yönetimin açık ve özgür katılmayla yetkilendirilmesi, sorumluluk ve hesap verebilirliği üzerinde olumsuz etki oluşturabilir (Beetham vd., 28: 225). Lijphart a göre (1997: 1), eşit olmayan bir katılma, eşit olmayan sonucu beraberinde getirir. Düşük katılma oranı, temsilde adaletsizlikleri, eşit olmayan bir siyasal etkiyi ve sosyoekonomik tarafgirliği beraberinde getirir. Nohlen e göre (22: 16), siyasal ve toplumsal göstergeler seçime katılma oranı ile seçime katılmanın anlamı üzerinde belirleyicidir. Örneğin, yüksek düzeydeki sosyal eşitsizlik seçime katılmayı yoksun kitleler için anlamsızlaştırabileceği gibi, bunun tersine siyasetten farklı beklentileri beraberinde getireceğinden önemli hale de getirebilir. Toplumdaki farklı katılma ya da temsil mekanizmaları, seçime katılmaktan daha önemli ve daha çok kullanılabilir durumda olabilir. Böylece seçime katılmanın önemi ve oranı görece azalabilir. Siyasal katılmanın güven ve hesap verilebilirliğe dayandığı demokratik sistemlerde seçime katılmanın anlam ve içeriği, yaygın güvensizlik ve sorumsuzluk durumlarına göre farklılaşabilir. Buna ek olarak parlamento temsilinin seçmenlerin parti tercihini yansıtmasının, seçmenlerin sadece partilerden değil adaylar arasından da tercihte bulunabilmesinin seçime katılmayı arttıracağı düşünülse bile; tersine, seçim sistemini oldukça karışık hale getireceğinden seçmenlerin seçimlere katılma yolunda cesaretini de kırabilir (Nohlen, 22: 17). Kutuplaşmanın yüksek olduğu ülkelerde seçmenler karşıt kutuplarda toplanma baskısı altında kaldığından, seçime katılmak ve aynı kutuptaki güçlü partiyi destekleyip karşıt kutuptaki partiden kaçınmak yaygın haline gelebilir. Bu durumda seçime katılma oranları yüksek seyredecektir. Çünkü liderler özellikle seçimlere yönelik olarak kendi seçmen tabanlarını sıkılaştırıcı stratejiler izleyebilirler ve seçmenler de seçime katılıp kendi kutuplarındaki partiyi desteklemeyi gerekli görebilirler. Böyle seçimlerde seçmenler seçime katılmamayı kolayca göze alamayacaklarından dolayı oy verme oranlarının yüksek olacağı öngörülebilir. Buna karşın kutuplaşmanın sistemin genel karakterini belirlemediği seçimlerde ise, seçmenlerin oy vermekten kaçınabilecekleri, oy vermeyi gereksiz görebilecekleri göz önüne alınabilir. Bu kez kutuplaşmanın olmaması seçime katılmayı azaltan bir etken olarak rol oynayabilir. Bu nedenle aşırı ve sert olmaksızın belirli bir düzeyde kutuplaşma siyasal sistem için doğal bir durum olarak kabul edilmektedir (Kiriş, 21: 18-24). Seçimlere katılmanın önemi, modern batı demokrasilerindeki seçmenlere göre giderek azalmaktadır. Böylece modern vatandaşın edindiği 3

44 Kiriş, H.M., 215, Türkiye de Seçim Sandığı Tartışmaları modernlik konsepti gereği kendiliğinden gidip oy vereceği düşüncesinin de geçerliliğini yitirdiği; aksine vatandaşın oy kullanıp kullanmamasının pek çok ve çözümlemesi zor etkene bağlı olduğu görülmektedir (Aarts & Wessels: 25: 82). Burada şu soruyu sormak yerinde olur: Siyasal sistemi meşru ve iyi işletecek seçime katılma oranı nedir? Veya Seçime katılma, hangi oranlar arasında olursa siyasal sisteme olumlu katkı yapar? Bu sorulara yanıt verebilmek kolay değildir. Bununla birlikte seçime katılmanın niteliğinin önemli olduğu söylenebilir. Seçimlere katılma oranlarının %8 ler hatta %9 lar düzeyinde olduğu örneklere göre, bu oranın %5-6 lar dolayında olduğu demokrasilerin daha sağlıklı olduğu iddia edilebilir mi? Seçmenin oy vermek yoluyla siyasal sisteme yaptığı basit ama önemli etki aynı zamanda onun çıkarlarını da canlı bir şekilde temsil ediyor mu? Seçimlere katılma oranlarını değerlendirirken basit ama etkili olan bir mekanizmayı da hatırdan çıkarmamak gerekir. Eşitsiz ve düşük oranlarla seçime katılmanın ortaya çıkaracağı olumsuzlukları önleme amacıyla, yüksek katılmayı sağlayıcı olacak bir araç olarak zorunlu oy verme (compulsory voting) prensibi gündeme gelmiştir. Zorunlu oy prensibinin en önemli özelliği, eşitlikçi yanı güçlü uygulama olmasıdır (Lijphart, 1997: 2). Böylece oy kullanmanın zorunlu olduğu ülkelerde seçime katılma oranlarının, oy kullanmanın gönüllü (voluntary) olduğu ülkelere göre daha yüksek olacağı beklentisi ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla oy vermenin zorunlu olup olmaması başlı başına bir etken olarak göz önüne alınmalıdır. 2 Zorunlu oy kullanmayı savunan görüşler yüksek katılma oranlarıyla seçilmiş yönetimlerin aldığı kararların daha demokratik olduğunu savunurlar. Ayrıca seçime katılanların vatandaşlığa yönelik bir eğitim sürecinden geçtiği de göz önüne alınmalıdır. Diğer taraftan oy kullanmanın zorunlu olması, siyasal partilerin seçmenleri sandık başına çekmek için kaynak harcamasını gereksiz kılar ( Nüfus ve seçim çevresi büyüklüğü ile seçime katılma arasında ilişki olduğunu söyleyen Geys e göre (26: 642), seçmen sayısının büyümesi seçmenlerde giderek daha fazla çekimserlik ve kaçınma oluşturacağından geniş topluluklar düşük katılım göstermektedirler. 3 Seçim günü hava 2 Zorunlu oy uygulamasının işleyişi de konjonktüre göre değişebilmektedir. Örneğin 1924 te zorunlu oy prensibini kabul eden Avustralya da bu, göçmenlerden oluşan bu ülkede entegrasyonu sağlayacak bir yol olarak görülmüş fakat seçmenler imzalarını atıp oylarını kullanmadan sandık başından ayrılmayı tercih edebilmişlerdir. (Bkz. Buna karşın İsviçre de ise, katılma oranları çok düşüktür çünkü vatandaşlar sistemin işleyişine çok az katkıları olduğunu düşünürler. Bunun yanında İsviçre son derece âdemi merkezileşmiştir, federal hükümet son derece sınırlı yetkilere sahiptir, hükümet değişmeyen koalisyon partileri tarafından oluşturulur ve önemli konular referandumlarla karara bağlanır (Bkz. Franklin, 1999). 3 Bu veriler Nie ve Verba nın topluluğun çözülmesi modelini akla getirmektedir. Bu modele göre, nüfus ve yerleşim ölçeği büyüdükçe siyasal katılma azalmaktadır. Yerleşim yeri büyüdükçe seçmenlerin ilgisi dağılmakta, yerel yönetimin etkisi ve ulaşılabilirliği azalmakta, siyasal eylem alanı genişlemekte, karmaşık hale gelmekte ve 31

45 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s koşullarının bile, seçime katılma oranları üzerinde etkili olabileceği ortaya konmuştur (Bkz. Matsusaka & Palda, 1999: 438). Gerçekten de pek çok ülkede seçim kararı alınırken mevsim ve iklim koşullarının da düşünüldüğü ortadadır. Son olarak oy kullanmanın bir hak mı bir ayrıcalık mı yoksa bir vatandaşlık görevi mi olduğu konusu demokrasilerin gelişim süreci boyunca oldukça tartışmalı bir konu olmuştur. Dolayısıyla oy kullanmaya bakış açısının da seçime katılmayı belirleyici bir etken olabileceği göz ardı edilmemelidir. Yine günümüzde yerleşik demokrasiler, oy kullanmanın bir vatandaşlık hakkı olduğu yönünde eğilim göstermektedirler. Bu eğilim, oy kullanmayı, aksi durumda yaptırım uygulanan bir zorunluluk olmaktan çıkarmaktadır (Gratschew, 24: 25). Bunun başlıca iki etkisinden söz edilebilir. Bunlardan birincisi seçime katılma oranlarının genellikle düşmesi iken ikincisi de, seçime katılanların herhangi bir zorunluluk olmadan bu sürece kendi istekleriyle dâhil olmalarıdır. Oysa seçmenler, tabi oldukları siyasal sosyalizasyon süreçlerinde görev ağırlıklı bir oy kullanma şekli benimsemişlerse, o zaman seçime katılmayı bir vatandaşlık görevi olarak kabul edeceklerdir. Siyasal sistemler ve sisteme yön veren elitler, genellikle oy kullanmayı, meşruiyet zeminini sağlamlaştırmak amacıyla hem hak hem de görev olarak tanımlama eğilimindedirler. Seçime katılma oranlarındaki gerileme neredeyse küresel bir eğilim halindedir. Bu durum seçimlere katılma oranlarının demokrasinin kalitesi ile ilgili olmayabileceği tartışmalarını beraberinde getirmektedir. Diğer bir deyişle yüksek katılma oranı mutlaka sağlıklı bir demokrasinin varlığına işaret etmeyebilir ( Yöntem ve Veri Kaynakları Bu çalışma, Türkiye de ve çalışma kapsamında incelenen yerleşik yedi demokraside seçime katılma oranlarını karşılaştırmalı olarak ele alarak, seçime katılma oranlarının yüksek ya da düşük olmasının nedenlerini, etkilerini ve anlamını ortaya koyup Türkiye de bunun demokrasi için önemini tartışmaktadır. Bu doğrultuda, Türkiye nin farklı demokratik gelişme seviyelerinde bulunan yedi ülke ile arasındaki zaman diliminde seçime katılma oranları çerçevesinde bir karşılaştırması yapılmaktadır. Bununla, son birkaç on yılda özellikle batı demokrasilerinde gerileyen katılma oranlarının yarattığı tartışmalar ekseninde, Türkiye de genellikle yüksek olarak kabul edilen katılma oranları ve bunun olası nedenleri ve etkileri üzerinde durulmaktadır. Bu yapılırken ülkeler arasında siyasal kültür, siyasal katılım zorlaşmaktadır (Bkz. Nie & Verba, 1989: 44). Kalaycıoğlu (1984: 24), seçime katılma ve oy kullanma bakımından eldeki verilerin topluluğun çözülmesi modelini desteklediğini belirtmektedir. Benzer bulgulara Türkiye de yerel seçimler üzerine yaptığı çalışmasında Kamalak da (213) ulaşmıştır. Yazar bu çalışmasında yerel yönetim birimi küçüldükçe yerel unsurların etkisinin arttığını ortaya koymuştur (Kamalak, 213: 444). 32

46 Kiriş, H.M., 215, Türkiye de Seçim Sandığı Tartışmaları dönemsel koşullar, seçim sistemleri gibi çeşitli farklılıkların olmasına rağmen bu ülkelerin seçimli demokrasiyle yönetildiği göz önüne alındığında seçim sonuçlarıyla ortaya çıkan oranların karşılaştırma için elverdiği varsayılmaktadır. Yine oy kullanmanın zorunlu olup olmaması tabloya etki edebilen bir diğer unsurdur. Yedi demokratik ülkede ve Türkiye de seçime katılma oranlarını karşılaştırmalı bir çerçevede ele alan bu çalışma, Türkiye de çok partili demokrasinin egemen olduğu döneme ilişkin ikincil veri analizi temelinde bir çözümleme yapmaktadır. Türkiye de katılmanın somut etkisini ortaya koymak amacıyla katılma ve temsil endeksleri geliştirilmekte ve yorumlanmaktadır. Demokrasi sıralamasını ve ülkelere ait seçime katılma oranlarını gösteren veriler; Economist Dergisi tarafından hazırlanan Dünya Demokrasi İndeksi, Uluslararası Demokrasi ve Seçim Destek Kurumu nun (IDEA) veri tabanı, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ile Türkiye İstatistik Kurumu nun veri tabanları kullanılarak elde edilmiştir. Veriler, parlamento seçimlerini esas alırken, çift meclisli ülkelerde doğrudan halkı temsil ettiği düşünülen ve doğrudan halk tarafından seçilen birinci meclislerin (temsilciler meclisleri) verileri değerlendirme konusudur. Ülke Örneklerinde Seçimlere Katılma Bu makalede Türkiye ile birlikte ele alınan farklı gelişmişlik düzeylerindeki yedi farklı demokratik ülke, ağırlıklı olarak Dünya Demokrasi İndeksi verilerine göre seçilmiştir (Bkz. Bu indeks, Economist Dergisi tarafından yıllık olarak oluşturulmakta ve 165 ülkede demokrasilerin durumunu ölçüp sıralamaktadır. Bu sıralamada seçim süreci ve çoğulculuk, sivil özgürlükler, hükümetin işlevi, siyasal katılma ve siyasal kültür 5 farklı konu başlığı ele alınmaktadır. Dünya Demokrasi İndeksi, 165 ülkeyi tam demokrasiler, kusurlu demokrasiler, melez rejimler ve otoriter rejimler olmak üzere 4 farklı grup altında toplamaktadır. 214 Raporu na göre dünya nüfusunun %12,5 i tam demokrasilerde, %35,5 i kusurlu demokrasilerde, %14,4 ü melez rejimlerde ve %37,6 sı otoriter rejimlerde yaşamaktadır (EIU, 215: 2). Türkiye ile birlikte seçilen yedi ülke, Dünya Demokrasi İndeksi sıralamasına göre farklı konumlarda yer almaktadır. 214 yılı raporunda tam demokrasiler içinde ve genel olarak indeks sıralamasında 1. Sırada bulunan Norveç ilk ve bu uygulamadaki en iyiye karşılık gelen örnek olarak seçilmiştir. Bilindik batı demokrasileri olan Almanya 13. Sırada, İngiltere 16. sırada ve Fransa 23. sırada yer alan tam demokrasilerdir. Türkiye ye benzer bir tarihsel dönemde modernleşme sürecine giren batı dışı bir ülke örneği olan Japonya, 2. sırada yer alan bir tam demokrasi olarak görünmektedir. 29. sırada yer alan İtalya ve 41. sırada yer alan Yunanistan kusurlu demokrasiler grubundan seçilen örnekler olmuştur. Hem İtalya hem de Yunanistan, Türkiye gibi, Avrupa nın güneyinde yer alan Akdeniz havzası ülkeleridir ve Yunanistan, 33

47 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Türkiye nin batı komşusudur. Türkiye, dünya demokrasi indeksinin 98. sırasında yer alarak melez rejimler arasında gösterilmektedir. 4 Söz konusu ülkeler içinde İngiltere, Norveç ve Japonya anayasal parlamenter monarşilerdir. Buna karşın, Almanya, İtalya ve Yunanistan parlamenter modeli uygulamaktadırlar. Fransa, yarı başkanlık sistemidir. Lijphart ın (214: 83), incelediği otuz altı demokrasi arasında bu çalışmada yer alan ülke örnekleri de bulunmaktadır. Lijphart ın ortaya koyduğu verilere göre, Almanya, Fransa ve İtalya yarı çoğulcu; Japonya, İngiltere, Yunanistan ve Norveç ise çoğulcu olmayan toplum örnekleridir. Yasama seçimlerinde Almanya da karma üyeli nispi temsil, İtalya da listeli nispi temsil ( ) ve karma üyeli nispi temsil (1994 sonrası), Norveç te listeli nispi temsil, Japonya da sınırlı oy (1946), devredilemez tek oy ( ) ve paralel nispi çoğunluk nispi temsil (1996 sonrası), Yunanistan da listeli nispi temsil, İngiltere de nispi çoğunluk ve son olarak Fransa da çoğunluk nispi çoğunluk ( , 1988) ve listeli nispi temsil (1986) uygulanmıştır. Almanya, İtalya, Japonya, Fransa, İngiltere çift meclisli iken Yunanistan tek meclisli, Norveç ise, 29 sonrasında tek meclisli bir yapıya sahiptir. 29 öncesinde ise, iki meclisli olsa da pratikte tek meclisli bir işleyişe sahiptir. Türkiye, döneminde çift meclisli, ve döneminde tek meclisli bir yapıya sahiptir. Ülkelerin seçim barajı uygulamalarına bakıldığında, en yüksek seçim barajının %1 ile Türkiye de olduğu görülmektedir. Almanya da %5, İtalya ve Norveç te %4, Yunanistan da %3 oranında seçim barajları bulunmaktadır ( 4 Bir de Polity IV verilerine göre söz konusu ülkelere bakmak yararlı olabilir. Polity IV e göre Norveç, İngiltere, Almanya, İtalya, Japonya ve Yunanistan tam demokrasiler arasında; Fransa ve Türkiye ise, demokrasiler arasında gösterilmektedir (Bkz. Seçilen ülkelerin ekonomik göstergelerine değinmek de analize yardımcı olabilir. IMF veri tabanında yer alan büyük ekonomiler sıralamasında Norveç in ekonomik büyüklük bakımından dünyada 27. sırada olduğu görülmektedir. Almanya, Fransa ve İngiltere aynı zamanda dünyanın en büyük 4., 5. ve 6. ekonomileri konumundadır. Japonya, oldukça gelişmiş bir ekonomiye sahiptir ve büyük ekonomiler sıralamasında üçüncüdür. İtalya büyük ekonomiler sıralamasında 8. sıradayken son dönemde ekonomik krizlerin oldukça zorladığı Yunanistan 48. sırada yer almaktadır. Büyük ekonomiler sıralamasında ise, Türkiye nin sırası 18 dir. Kişi başına düşen gelir bakımından ülkelerin sıralamasına bakıldığında bu kez Norveç, dünyada ikinci sırada yer almakta ve kişi başı gelir $ ortalamasında bulunmaktadır. Almanya bu sıralamada 17. sırada yer alırken İngiltere 19. sırada Fransa ise 2. sırada, Japonya 26. sırada, İtalya ise 27. sıradadır. Yunanistan 44. iken Türkiye ise 61. sıradadır (Bkz. UNDP İnsani Gelişmişlik İndeksi ne göre ise, Norveç insani gelişmişlik bakımından dünya sıralamasında 1. sıradadır. Bu indekste Almanya 6. sırada, İngiltere 14., Japonya 2., Fransa 22., İtalya 27. ve Yunanistan 29. sırada oldukça yüksek insani gelişmişlik grubu içinde yer almaktadır. Türkiye ise, 72. sırada ve yüksek insani gelişmişlik grubu içinde yer almaktadır (Bkz. UNDP, 215: 28). 34

48 Kiriş, H.M., 215, Türkiye de Seçim Sandığı Tartışmaları arasında seçime katılma oran ortalamalarına bakıldığında İtalya, Almanya ve Türkiye nin %8 lerde, Norveç, Yunanistan, İngiltere ve Fransa nın %7 de, Japonya nın ise %6 larda olduğu görülmektedir (Bkz. Grafik 1). Grafik Arasında Parlamento Seçimlerine Katılma Oranı Ortalamalarına Göre Ülke Örnekleri İlk olarak zorunlu oy prensibinin olup olmamasının nasıl bir fark ortaya çıkardığı konusuna karşılaştırılan ülkeler bağlamında bakıldığında; zorunlu oy prensibinin genel olarak seçime katılma oranını arttırdığı söylenebilir. Gerçekten de Japonya, Fransa ve İngiltere de zorunlu oy prensibi hiç uygulanmamış olup, bu ülkeler bu çalışmadaki karşılaştırılan sekiz ülke arasında en düşük seçime katılma ortalamalarına sahip ülkeler olarak görülmektedir. Bununla beraber Almanya ve Norveç te de zorunlu oy prensibi hiç uygulanmamış olmakla birlikte, seçime katılma oranı ortalamaları zorunlu oy prensibi olan ülkeler gibi oldukça yüksektir. Şüphesiz burada devreye başka değişkenler girmektedir. Zorunlu oy prensibinin asıl etkisini görmek için 1945 sonrasındaki belli bir dönemde bu prensibi uygulamış ülkelerdeki katılma oranının seyrine bakmak yararlı olacaktır. Burada en belirgin örnekler olarak Türkiye ve İtalya öne çıkmaktadır. Türkiye de, 1983 seçimleriyle birlikte zorunlu oy prensibi getirilmiştir. Bu tarihten sonra seçime katılma oranlarının özellikle 196 ve 197 li yıllara göre ciddi bir artış eğilimine sahip olduğu görülmektedir. Buna karşın zorunlu oy prensibinin olmadığı ancak çok partili hayata yeni geçilen 195 lerdeki seçimlerde de katılmanın yüksek olduğu görülmektedir. Diğer bir örnekte arasında zorunlu oy prensibini uygulayan İtalya da söz konusu bu dönemde seçime katılma oranları çok yüksektir. Ancak 1992 sonrasında düşüş eğilimi belirgindir. 35

49 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Son olarak Yunanistan zorunlu oy prensibini hep uygulamıştır. Hatta Yunanistan da oy vermemenin sonucunda vatandaşların yeni pasaport ve sürücü belgesi almaları oldukça zorlaşmaktadır ( Yine de bu durum Yunanistan da katılma oranlarının 199 larla birlikte düzenli düşüşünü engellememektedir. Burada zorunlu oy prensibinin bazı dönemler sıkı uygulandığını bazı dönemler ise kâğıt üzerinde kalan bir kural haline gelmeye başladığını düşündürmektedir. Seçime katılmada zorunlu oy prensibinin etkisinin kendi başına açıklayıcı bir değişken olmadığı söylenebilir. Grafik Arasında Parlamento Seçimlerine Katılma Oranlarının Ülkelere Göre Görünümü Kaynak: Tablo verileri, International Institute for Democracy and Electoral Assistance (IDEA) Web Sitesinden sağlanmıştır. Bkz. E.T Seçilen ülke örneklerinin seçime katılma konusunda bazı belirgin koşullarına kısaca değinmek gereklidir. İlk olarak İngiltere de göze çarpan, 195 lerin sonunda başlayan ve sonrasında devam eden seçime katılma oranlarındaki düşüşün seçmenlerin parti bağlılıklarının ve yandaşlığın gerilemesi, sadık tabanlarının dağılmasıyla partilerin seçmenleri harekete geçirmelerinin zorlaşması, seçmenlerin davranışlarında karmaşıklığın artması gibi unsurlar göze çarpmaktadır. 199 larla birlikte bu kez siyasal güvenin düşmesi ve partilerin ayırt edilemeyecek kadar birbirlerine yaklaşarak seçmen için katılmayı anlamsız hale getirmeleri rol oynamıştır. 21 de seçmenler, İşçi Partisi nin seçimleri kazanacağına kesin gözüyle baktıklarından her iki 36

50 Kiriş, H.M., 215, Türkiye de Seçim Sandığı Tartışmaları partinin seçmeni de seçime katılmayı gereksiz görmüş, üstelik İşçi Partisi oyları gerilese bile partinin sandalye kaybetmemesine ve merkeze olan yönelimine tepki göstermişlerdir (Kolovos & Harris, 25: 4-7). Son dönemde ise İngiltere de yapılan bir araştırma seçime katılmayanların görüş ve düşünüşleri üzerinde veri sunmaktadır. Buna göre oy kullanmayanların %27 ye yakını kullanacakları oy un herhangi bir değişiklik sağlamayacağını düşünenler, %25 i partilerin ve adayların arasında fark görmediğini belirtenler, %19 u siyasetle hiç ilgilenmeyenler, %18 i seçimler hakkında yeterli, bilgi ve enformasyona sahip olmayanlar, %17 si partilerin ve adayların neyi temsil ettiğini bilmeyenler, %9 u oy kullanmaya gidemeyenler ve son olarak yüzde 3 ü de Birleşik Krallık parlamentosunun işe yaramadığını düşünenlerden oluşmaktadır (Barker, 215). İngiltere de seçime katılma oranlarındaki bu düşüşe karşın hafta sonu oy verebilme, oy verme saatlerinin değiştirilmesi, farklı noktalarda oy kullanılabilecek merkezlerin belirlenmesi ve posta yoluyla veya erkenden oy verebilme olanaklarının getirilmesi gibi çözümler düşünülmüştür ( Fransa da gerek cumhurbaşkanlığı gerekse de yasama seçimlerine katılma oranları gerilemektedir. Ancak parlamento seçimlerine katılım düşük seyrederken cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılma oranları daha yüksektir. Bu ülkenin siyasal sisteminden kaynaklanan bir özellik olarak öne çıkmaktadır. Bu bir yandan Fransa da başkanın kişiliğini, yeteneklerini ve yapabileceklerini somut olarak ortaya koyarken diğer yandan nispi sistemle oluşan parlamentoda kırılgan bir yapı ortaya çıkarmaktadır (Abrial vd., 23: 6). Diğer bir deyişle Fransa da parlamento seçimlerine katılmanın düşük olması, genel bir demokrasi krizinden daha çok ülkenin siyasal sisteminin, iki turlu seçim sisteminin ve siyasal kültürünün bir sonucu olarak görülmektedir (Abrial vd., 23). Almanya da 5 ise, 197 lerde zirve noktalarına ulaşan seçime katılma oranları, 198 lerle birlikte giderek büyüyen daimi bir seçime katılmayanlar kitlesi ile karşılaşmıştır. Öyle ki, 1972 Bundestag seçimlerinde yüzde 91,1 olan katılma oranı 213 seçimlerinde 71,5 e gerilemiştir. Seçime katılmayanlar, oy vermenin fazlaca önemli olmadığını düşünen, önemli bir kısmı siyasal gelişmelerle hiç ilgilenmeyen ve zorunlu oy prensibine karşı çıkan özelliğe sahip olmaları nedeniyle geçici olarak oluşan bir dalgalanma değildirler. Bunun yanında Almanya da seçime katılma konusunda, ülkenin doğusu batısı arasında olduğu gibi, bölgesel ve bazı sosyal farklılıklar da söz konusu olmaktadır (Vehrkamp, 213: 2) döneminde Norveç te seçime katılmayı inceleyen Midtbø ya göre (1996), bu ülkedeki yüksek katılma oranı seçime katılmaktan çekinen seçmenlerin mobilize edilmesiyle gerçekleşmektedir. Norveç te çalışan sınıflar, ülke siyasetinde en belirleyici etkenlerden biridir ve bunlar sendikalar tarafından seçime yönlendirilmektedirler. Buna karşın araştırmalar Norveç te de, diğer batı demokrasilerinde olduğu gibi, sosyoekonomik oy 5 Almanya nın birleşmesinden önceki veriler, Batı Almanya yı esas almaktadır. 37

51 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s tabanlarının gerilemekte olduğunu göstermektedir. Norveç te partiler sol ve geri kalanlar olarak ayrılmaktadır. Finseraas ve Vernby (213: 286), seçime katılmanın artmasının İşçi Partisi nin ve radikal sağ parti olan İlerici Parti nin oylarını arttırdığını saptamışlardır. Geleneksel sağın artan katılma oranlarından yararlanamaması; radikal sağın ise, görece zayıf olması katılma oranlarının artmasını İşçi Partisi için avantajlı bir durum haline getirmektedir. Son dönemde Norveç seçimlerinde de gelişmiş diğer demokrasiler kadar olmasa da katılma oranlarında belli bir düşüş eğilimi göze çarpmaktadır. Listhaug ve Grønflaten e göre (27: 293), bu gerileme gelişmiş demokrasilerde görülen katılma krizinin Norveç demokrasisinde de ortaya çıktığını göstermemektedir. Tersine seçime katılmak, burada diğer katılma araçlarıyla birlikte önemini korumaktadır. Ancak sınıf temelli siyaset anlayışındaki zayıflama bir yandan sınıfsal organizasyon ve partilerin seçmeni eskisi gibi harekete geçirememesine diğer yandan ise, seçmeni kısıtlayıcı sınıfsal engellerin de ortadan kalkmasına yol açmıştır. Aynı dönemde parti sistemindeki parçalanma, birbirinden farklı azınlık hükümetleri, seçimlerde rekabet edecek net iktidar alternatiflerinin olmayışı gibi nedenler seçime katılma oranlarını gerileten nedenler arasında gelmektedir (Listhaug & Grønflaten, 27: 294). Japonya, parti sisteminde Liberal Demokrat Parti nin uzun yıllar süren baskın görünümü özellikle sol partiler ve bu partilerin seçmenlerinin etkinliğini kısıtlamaktadır. Ayrıca Japonya da da siyasal parti bağlılıklarının çözülmesi ve genç seçmenlerde yaygın olarak görülen oy kullanmama hali gibi nedenler tüm partileri etkilerken, LDP nin geleneksel seçmen tabanının diğer partilere göre görece daha bütünleşik durduğu da saptanmıştır (Hyde, 24: 1-12). İtalya da 1945 ten 1992 ye kadar zorunlu oy prensibi uygulanmıştır. Zorunluluğun da etkisiyle oy vermenin İtalyan toplumunda aksi sosyal yaptırıma konu olan bir norm olarak yerleşmiştir. Bununla birlikte 1992 sonrasında oy verme oranlarının düşmeye başladığı görülmektedir. Tuorto ya göre (213: 17), bunun öncelikli nedenlerinden biri de genç kuşakların ilk kez oy kullandıktan sonra seçimlere ve siyasete olan ilgilerini kaybetmelerini göstermektedir. Passarelli ve Tuorto (214), ekonomik krizlerin hoşnutsuz İtalyan seçmeninde iki farklı davranışı teşvik ettiğini ileri sürmektedirler. Bunlardan ilki radikal partilere yönelmeyken diğeri de oy vermekten kaçınmadır. Maggini nin (213: 57), İtalyan siyasetindeki geleneksel partilerin seçmen tabanlarının bu partilere yabancılaşmalarıyla çözülmelerinin, artan oynaklık ve katılmama oranlarında görüldüğünü belirten analizini de bu çerçeveye dâhil etmek gerekir. Yine de İngiltere, Fransa ve Almanya gibi örneklerle karşılaştırıldığında İtalya da seçime katılma oranlarının halen daha yüksek olduğu söylenebilirse de bu oranlar %9 lardan çok daha geridedir. Yunanistan da seçime katılma oranlarının giderek düştüğü bir ülkedir. Hatta Eylül 215 te yapılan seçimlerde seçime katılmayan seçmenlerin oranı %44 e yükselmiştir. 198 sonrasında Yunanistan da oy vermeyen seçmenlerin düzenli bir artış eğiliminde olduğu dikkat çekmektedir (greekreporter.com). Son dönemde AB ile olan ilişkiler ve ekonomik krizler, Yunanistan seçmeninin 38

52 Kiriş, H.M., 215, Türkiye de Seçim Sandığı Tartışmaları tepkisine neden olmuştur. 215 yılında yapılan iki seçimde de oy vermeyenler büyük orandayken her iki seçimi de radikal sol parti Syriza birinci parti olarak tamamlamıştır. Ayrıca Yunanistan da katılma oranlarının tam olarak gerçek durumu yansıtmadığı, seçmen kayıtlarının güncel ve sağlıklı olmadığı konusu bazı çalışmalarda vurgulanmaktadır (Bkz. Gemenis, 28: 97-98; Vasilopoulou & Halikiopoulou, 213: 533). Türkiye de Katılma ve Temsil İndeksi Bu bölümde yukarıda yer alan verilerden de yararlanarak seçime katılma oranlarını anlamlandırmak, karşılaştırmak ve değerlendirmek üzere bir indeks geliştirmeye çalışılmıştır. Bu indeks, üç farklı formül oluşturularak elde edilmektedir. Bunlardan birincisi alışılmış seçime katılma oranının hesaplanmasıdır ki, katılan seçmenin toplam seçmene bölünmesiyle elde edilmektedir: seçime katılan seçmen sayısı katılma oranı = toplam kayıtlı seçmen sayısı İkincisi, parlamentoda temsil edilen seçmenin toplam seçmene bölünmesiyle elde edilen toplamın temsili rakamıdır ki, özellikle Türkiye gibi seçim barajının yüksek olduğu ülkelerde önemi daha da artmaktadır: temsil edilen seçmen sayısı toplamın temsili = toplam kayıtlı seçmen sayısı Üçüncüsü ise, parlamentoda temsil edilen seçmenin, seçime katılan seçmene bölünmesiyle elde edilen katılanın temsili rakamıdır: temsil edilen seçmen sayısı katılanların temsili = seçime katılan seçmen sayısı Her üç formülde de 1 tamsayısına yaklaşılması yani pay ile paydanın farkının azalması katılma ve temsilin arttığını göstermektedir. Örneğin, toplam 1 kayıtlı seçmenin olduğu, 9 seçmenin seçime katıldığı ve 6 seçmenin temsil edildiği bir seçimde bu endeksler; katılma.9, toplam temsil.6, katılan temsil.66 şeklinde oluşacaktır. Bu ise, katılma oranının yüksekliğine karşı toplam seçmen içinde temsil oranının düşük olduğunu hatta seçime katılan seçmenler için de temsil sorununun sürdüğünü göstermektedir. Bu formüller eşliğinde döneminde Türkiye de yapılan milletvekili genel seçimlerinde katılma ve temsil indeksleri aşağıdaki tabloda ortaya konmaktadır. Türkiye de seçime katılma oranları bakımından yılları arasında yapılan on altı milletvekili genel seçiminin ortalaması %81,18 olup yukarıdaki endekse göre bu,81 e rast gelmektedir. Ancak 215 yılındaki iki seçim daha eklendiğinde bu rakam %81,56 olmaktadır. Bu ortalama göz önüne alındığında Türkiye nin yerleşik demokrasilere göre yüksek bir seçime katılma ortalamasına sahip olduğu genel olarak düşünülebilir. Burada bir yandan 1965, 1969, 1973 ve 1977 seçimlerinde 39

53 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s ortalamanın oldukça altında olan, diğer yandan da 195, 1954, 1983 ve 1987 seçimlerinde ortalamanın oldukça üzerinde olan katılma oranların nedenleri sorgulanmalıdır. Tablo 1. Türkiye de Döneminde Yapılan Seçimlerde Katılma ve Temsil İndeksleri Seçim Toplamın Katılanların Katılma Dönemi Temsili Temsili 195,89, ,88,88, ,76,76, ,81,77, ,71,68, ,64,61, ,66,63, ,72,69, ,92,86, ,93,76,8 1991,83,8, ,85,7, ,87,67,77 22,79,42,53 27,84,71,84 211,83,77,93 215/7 HZR,83,77,92 215/1 KSM,85,81,96 Toplamın temsiline ve katılanların temsiline bakıldığında, 195 li yıllardaki her üç seçimde de katılma oranıyla birlikte görülen rakamlara rastlanmaktadır. Bu durum ağırlıklı olarak iki partili işleyen çoğunluk sisteminin bir yansımasıdır. 195 li yıllardaki seçimlerde katılan, geçerli oy kullanan seçmen sayıları gibi verilerin bulunmaması ya da çelişkili olması dolayısıyla bu dönem genel bir değerlendirmeyle sonuçlandırılmaktadır seçimleri ise, hem 27 Mayısın ardından yapılan hem de nispi temsil, barajlı D hondt yöntemiyle uygulanmıştır. Bu seçimlere giren dört parti temsil hakkına sahip olmuşlar, bağımsız herhangi bir aday seçilememiştir. Seçime katılma oranı ile toplamdaki temsil oranı arasındaki fark, oy kullanmayan seçmenlerle ( kişi) birlikte temsil edilemeyen geçersiz oyları ( kişi) ve yine temsilci çıkaramayan bağımsızlara verilen oyları ( kişi) göstermektedir seçimlerinde katılandaki temsil ise,,95 tir. Bu durum oyların seçime giren dört partide yoğunlaştığını ve bu dört partinin de temsil hakkı kazandığını göstermektedir seçimlerinde nispi temsil, milli bakiye yöntemiyle uygulanmıştır seçimleri, küçük partilerin temsilci çıkarması kolaylaştırmış olsa da toplam seçmenin içinde temsil edilenlerin oranı, seçime katılma oranının 4

54 Kiriş, H.M., 215, Türkiye de Seçim Sandığı Tartışmaları görece düşük ve geçersiz oy oranının yüksek olmasının etkisiyle,,68 dir. Bununla birlikte katılanların temsilinin oldukça yüksek olduğu görülmektedir. 1969, 1973 ve 1977 seçimleri ise, nispi temsil sisteminin barajsız D hondt yöntemiyle uygulandığı seçimlerdir seçimleri, çok partili hayat boyunca görülen en düşük katılma oranının gerçekleştiği seçim olmuştur. Bu seçimlerde her on seçmenden altısının temsile eriştiği görülmektedir. Ancak seçime katılan seçmenin temsil oranı çok yüksektir ve 1977 seçimlerinde de katılma oranının kısmen arttığı ancak toplamdaki temsilin düşük ancak katılandaki temsilin yüksek olduğu görülmektedir. Bu durum teknik olarak, nispi temsilin barajsız uygulanmasının basit bir sonucu olarak görülmektedir. 198 sonrası ise, seçim barajı uygulamalarının ve zorunlu oy prensibinin indekslere yansımasının sonuçlarını göstermektedir. Gerek 1983 gerekse de 1987 seçimleri çok partili hayat döneminde Türkiye de görülen en yüksek katılma oranlarını ortaya çıkarmıştır seçimlerinde çifte barajlı nispi sistem D hondt yöntemiyle uygulanmıştır te katılmayan ( kişi), katılıp geçersiz oy kullanan ( kişi) sayılarının yanında temsil edilmeyen bağımsızların ( ) olduğu görülmektedir. Seçime sadece üç parti katılmıştır ve her üç parti de büyük gruplar halinde temsil hakkı kazanmıştır. Dolayısıyla katılma, toplamdaki temsil ve katılandaki temsil oranları yüksektir seçimlerinde mevcut sisteme bir de kontenjan adayı uygulaması getirilmiştir seçimlerine katılan yedi partiden üçünün temsil hakkı kazandığı görülürken, diğer dört parti baraj altında kalmıştır. Herhangi bir bağımsız aday da seçilememiştir. Türkiye de katılma oranının en yüksek olduğu bu seçimlerde toplamdaki temsil ve katılandaki temsil rakamları 1983 seçimlerine göre düşüktür seçimlerinde de 1987 sistemi devam ettirilmiştir. Ancak bu seçimlerde, indeksler arasında görece daha dengeli bir sonuç göze çarpmaktadır. Seçime katılan altı partiden beşi temsil hakkına sahip olurken diğer bir partinin ve bağımsızların oy oranları çok düşük kalmıştır. Bu da katılma oranında 198 li yıllara göre yaşanan gerileme ile birlikte toplamdaki temsilin,8 olmasına karşın, katılandaki temsilin,96 ya ulaşmasına neden olmuştur seçimlerinde seçim çevresi barajı ile kontenjan adayı uygulamalarından vazgeçilmiş ve ülke barajlı nispi temsil sistemi D hondt yöntemiyle uygulanmıştır. Bu sistem 215 seçimleri de dâhil olmak üzere uygulanmaya devam etmektedir seçimlerinde seçime katılan partilerden beşinin temsil hakkı kazandığı görülmektedir. Ancak bu kez temsil hakkı kazanamayan bazı partilerin (MHP, HADEP gibi), almış olduğu oy oranının fazla olması (%8,1 ve %4,1) ve küçük de olsa seçime katılıp %,5 ile %1 arasında oy alan partilerin artması indekslere yansımaktadır. Yine de bu seçimlerde her on seçmenden 41

55 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s yedisinin ve seçime katılan her on seçmenden sekizinin temsil edildiği görülmektedir seçimlerinde de bu bölünmüş parti sisteminin varlığı göze çarpmaktadır. Bu seçimde de seçim barajının etkisinin indekslere yansıdığı görülmektedir. Meclise giren beş partinin yanında baraj altında kalan partiler arasında büyük oy oranına sahip olanlar vardır. Bunlar arasında tarihinde ilk kez baraj altında kalan CHP (%8,7), HADEP (%4,7) ve BBP (%1,4) gelmektedir. İndeksler, 1999 seçimlerinde ilginç sonuçları beraberinde getirmektedir. Bununla birlikte döneminde yaşanan siyasal gelişmeler indeksler bakımından en ilginç sonucu 22 seçimlerinde beraberinde getirecektir. 22 seçimleri ise, katılımın ve temsilin en düşük olduğu sonuçlardan birini beraberinde getirmiştir. 22 seçimleri 198 sonrasında katılma ve oranının en düşük olduğu seçimlerdir. Toplamda her on seçmenden sadece dördünün, katılanlar içinde de her on seçmenden beşinin temsil edildiği görülmektedir. 22 seçimlerinin Türk siyasetinde iki partiyi ve bağımsız adayları meclise taşırken oy oranları %1 ile %9,6 oranında değişen dokuz partinin baraj altında kaldığı görülmektedir. 27 seçimleriyle başlayan ve 211 ve 215 seçimleriyle devam eden bir parti sisteminin varlığına dikkat çekmek gerekmektedir. Buna göre Türkiye siyaseti birbirlerinden farklı güç ve tabanlara sahip dört partili bir görünüm sergilemektedir. 27 ve 211 seçimlerinde üç parti ve bağımsızlar grubunun oluşturduğu temsil, 215 te dört partili bir yapıya dönüşmüştür. 27 sonrasında katılma, toplamdaki temsil ve katılandaki temsil indekslerinin istikrarlı bir dengeye oturduğu söylenebilir. Türkiye de Katılma Oranlarına Dair Görüşler Türkiye de katılma oranları görece yüksektir. OECD ülkeleri içinde yapılan bir karşılaştırma 21 lu yıllarda seçimlere katılma oranına bakıldığında Türkiye nin, Belçika nın ardından en yüksek katılma oranına sahip ikinci ülke olduğunu göstermektedir ( döneminde Türkiye de yapılan seçimlerde oluşan katılma oranlarına bakıldığında genel olarak 195 lerdeki yüksek katılmanın ardından 198 lere başına katılmanın düşük seyrettiği, 198 lerde katılma oranının zirveye yükseldiği ve sonrasında göreceli olarak istikrarlı bir çizgide yatay seyrettiği söylenebilir. Bu genellemeyi bozup kırılma yaratan ve dip noktası olan bir anlamda seçimlerin ise, 1969 ve 22 seçimleri olduğu görülmektedir. (Bkz. Grafik 3) 42

56 Kiriş, H.M., 215, Türkiye de Seçim Sandığı Tartışmaları Grafik 3. Türkiye de Arasında Yapılan TBMM Seçimlerinde Katılma Oranları ,3 88,6 76,6 92,3 93,3 85,2 87,1 81,4 83,9 71,3 72,4 64,3 66,8 85,2 84,2 79,1 83,2 83,9 Türk (1969: 8), Türkiye de seçmeninin seçimlerle ilgili kanunlarda sıkça yapılan değişikliklere kayıtsız kalmadığını belirtmektedir. Diğer bir deyişle seçimlere katılma oranları vatandaşa tanınan seçme hakkının genişliğine bağlı olarak yükselmekte ya da gerilemektedir. Örneğin 195 ve 1954 ün demokratik seçimlerine karşın 1957 seçimlerinde katılma oranının düşmesindeki önde gelen nedenlerden biri de kısıtlayıcı yasal düzenlemelerdir. Abadan ise (1966: 366), 1957 seçimleriyle birlikte seçime katılma oranları bakımından önceki seçimlere göre bir gerileme eğilimi olduğundan söz etmekte ve bunu, seçmenlerin kendi partilerine oy vermek konusunda çekinceli davranmaları ancak bununla birlikte başka bir partiye de yönelmemeleri şeklinde açıklamaktadır. Yine, tercihli oya dayalı nispi temsil sisteminin uygulandığı 1961 seçimlerinde vatandaşın parti listesindeki adaylar arasında tercih hakkı bulunmaktaydı seçimlerinde bu tercih hakkı kaldırılmıştır. Türk e göre, 1969 seçimlerinde katılma oranındaki düşüş, seçmenlerin parti tercihi yanında aday tercihi yapmalarına olanak tanımayan yöntemin kaldırılmasının protestosu anlamındadır (Türk, 1969: 82). Ancak Abadan, 1965 seçimlerindeki birleşik oy pusulası yönteminin ve seçim sistemindeki karmaşıklığın da seçmenin sandık başına gitmek konusundaki çekincesini arttırıcı etkide bulunmuş olabileceğini söylemektedir (Abadan, 1966: 366). Özbudun (1975: 119), 196 larda Türkiye nin en gelişmiş illerinde seçime katılma oranının daha düşük düzeyde olduğunu söylemektedir. Bu durumu, ülkenin büyük illerinde modernleşmenin etkisiyle kişisel bağlılığa dayalı olarak oy vermeye yönelmenin etkisini görece kaybetmesine karşın yabancılaşma ve siyasal sinizm gibi siyasal katılmayı engelleyici bazı durumların etkinlik kazanmasına bağlamaktadır (Özbudun, 1975: 12). 43

57 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s seçimleriyle birlikte Türkiye de zorunlu oy prensibinin uygulanmaya başladığı görülmektedir. Bu ise, başlı başına seçime katılma oranını arttıran bir gösterge olmuştur. Bu dönemde gerek 12 Eylül askeri darbesinin oluştuğu siyasal ortam gerekse de zorunlu oy ile gelen yaptırım seçmenleri sandık başına yönlendirmiş görünmektedir. Siyasal hayattaki normalleşmeye bağlı olarak 199 lı yıllarda seçimlere katılma oranları %8 ler düzeyinde olmuştur (Çarkoğlu, Kalaycıoğlu, 27: 72). Çarkoğlu ve Kalaycıoğlu (27: 74), Türkiye de seçime katılma oranlarını bölgesel analize tabi tutmuşlardır. Bu bakımdan 198 öncesi dönem, görece düşük sosyoekonomik gelişme bölgeleri olan Orta ve Doğu Anadolu Bölgeleri nin seçime katılma oranları bakımından ülkenin geri kalanından daha yüksek düzeyde olduğu bir özellik sergilemektedir. Buna karşın döneminde bu kez Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri nde ülkenin geri kalanına göre düşük katılma oranlarının olduğu saptanmıştır. 199 larla birlikte Ege Bölgesi nin başı çektiği kıyı şeridi yüksek katılım göstermeye başlamıştır. Bunda nüfus yapısını değiştirecek şekilde 198 lerden itibaren kıyı şeridine yaşanan yoğun göçün ve buralarda yaşanan yüksek kentleşme oranlarının etkisinin olduğu söylenebilir. Taşkın (215), Türkiye de döneminde milletvekili ve yerel seçimlerde seçmen katılımını incelemiş ve ilginç sonuçlara ulaşmıştır. Bunlardan ilki, zorunlu oy uygulamasının Türkiye deki katılma oranları üzerinde doğrudan belirleyici olduğudur. Bununla birlikte, birinci ve ikinci parti arasında rekabetin olması seçime katılma konusunda tereddüt yaratırken, tek partinin baskın olduğu seçimlerde seçmenin oy vermeye yönelmesi daha fazla olmaktadır. Bu da siyasal rekabetin değil, siyasal istikrarın Türk seçmenini motive ettiğini göstermektedir. Araştırmanın verilerine göre, seçim türü ve seçim sisteminin katılma davranışı üzerinde önemli bir etkisi yoktur. %1 luk seçim barajının ortaya çıkardığı az sayıdaki partinin rekabetinin eşliğindeki yüksek katılma oranının önemli siyasal gündemler oldukça süreceği öngörülmektedir (Taşkın, 215: 482). Sonuç ve Değerlendirme Son dönemde dünyada demokrasiye yönelim yaygın hale geldiğinden ve ülkeler kendi sistemlerinin demokrasi olduğunu iddia ettiklerinden karşılaştırmalı siyaset çalışmaları demokrasinin kalitesi konusuna eğilmektedir. Bu açıdan da seçimler, seçimlere katılım ve seçmenin meclislerde temsili önemli konular olarak öne çıkmaktadır. Türkiye de seçim sandığı, siyasette sıklıkla konu edilen önemli bir figür olagelmiştir. Bu bir yandan tüm kesimler için seçim sonuçlarının iktidar değişiminde belirleyici olduğunu göstermesi bakımından yerleşik bir gösterge halindeyken diğer yandan oturmuş ve kaliteli bir demokrasinin gereklerini sadece seçimlere indirgemeci bir bakış açısı oluşturması dolayısıyla kısıtlıdır. Seçim sandığı ortaya gelince seçmenler açısından seçime katılıp katılmamak 44

58 Kiriş, H.M., 215, Türkiye de Seçim Sandığı Tartışmaları ile kullanılan oyun yönü şeklinde iki boyut ortaya çıkmaktadır. Kurumsal açıdan ise, meşruiyetin sağlanması, iktidarın ve dahi muhalefetin belirlenmesi, elitlerin görevlendirilmesi, temsiliyet ilişkisinin kurulması gibi işlevler düşünülmektedir. Seçime katılma oranları, modern demokrasilerde son birkaç on yılda yaygın bir tartışma konusu haline gelmiştir. Modern demokrasilerde katılma oranlarının gerileyişi üzerine araştırmalar ve değerlendirmeler yapılmıştır. Bu araştırmalarda sınıfsal tabanlı siyasetin geçerliliğini yitirmesi, kentleşmenin kent ölçeğini büyütmesi ve seçime katılma konusundaki toplumsal baskıyı düşürmesi, yeni kuşakların siyasal katılmayı önemsememesi, parti üyeliklerinin ve bağlarının çözülmesi gibi pek çok etken ortaya konmuştur. Yine de seçime katılma oranları konusunda ülke örnekleri, bu şekildeki ortak etkenler üzerinden değerlendirme yapmayı güçleştirmektedir. İdeal bir katılma oranını belirli rakamsal aralıklarla sunmak ve bunun genel geçer ve sağlıklı bir gösterge olacağını iddia etmek zordur. Ülkelerin siyasal sistemlerine ve kendi tarihsel gerçekliklerine göre farklı demokratik gelişim hikâyeleri de bu açıdan oldukça anlatıcıdır. Örneğin, Fransa da etkili cumhurbaşkanlığı makamı, bu makama yapılan seçimleri daha önemli kıldığından, parlamento seçimleri önemini görece kaybetmiş görünmektedir. Öte yandan Norveç te sol siyasetin seçmeni mobilize edebildiği buna karşın Japonya da Liberal Demokrat Parti seçmeninin seçimlere görece motive olduğu görülmektedir. Türkiye, modern demokrasiler arasında seçime katılma oranı bakımından oldukça üst sıralarda yer almaktadır. Ancak asıl çarpıcı nokta, Türkiye de katılma oranlarının 198 den günümüze olan görünümünün batı demokrasilerine göre zıt bir seyir izlemesidir. Batı demokrasilerinde 198 li yıllarla birlikte düzenli bir düşüş eğilimi gözlenirken bunun tersine Türkiye de 198 sonrasında seçime katılma oranlarında yükseliş gözlenmektedir. Oysa 196 lar ve 197 lerde Türkiye de de seçime katılma oranları düşük seyretmiştir. Zorunlu oy prensibinin getirilmesi bu durumu kısmi düzeyde açıklasa da, askeri vesayetin ve darbe ortamının oluşturduğu zorlayıcı ortamdan daha serbest bir döneme geçişi işaret eden 199 ların ve 2 lerin seçime katılma oranlarının da, 22 seçimi dışında, %8 lerin altında düşmediği görülmektedir. Bu çalışmada Türkiye de katılma oranlarını değerlendirmek amacıyla seçilen ülke örnekleriyle yapılan karşılaştırmanın yanında bir de TBMM, 195 seçimlerinden 1 Kasım 215 seçimlerine kadar olan dönemde seçime katılma oranlarını, toplam kayıtlı seçmenler içinde mecliste temsil edilenlerin oranlarını ve seçime katılan seçmenler içinde temsil edilebilenlerin oranlarını ortaya koyan üç farklı hesaplama indeksi kullanılmıştır. Bu indeksler, seçime katılma oranlarının düşük olduğu 196 lar ve 197 lerde düşük katılma ve toplamdaki temsil oranlarına işaret ederken seçim barajının bulunmaması katılanların temsilinin yüksek olmasına yol açmıştır. 198 lerle katılma oranları yükselmekte ancak 1987 sonrasında barajın işlemeye başlamasıyla indekslerde dalgalanmalar olmaktadır. Bu barajı aşamayan partilerin temsil 45

59 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s olanağı yakalayamaması hatta 22 de %21 dolayında katılmayan seçmene işaret etmektedir. Çalışmada hesaplanan indeksler bakımından 198 sonrasında 1999 ve 22 seçimlerinin özel anlamları saptanmıştır. Her iki seçimde de hem toplamdaki temsil hem de katılandaki temsil bakımından en düşük değerler ölçülmüştür. Bu ise, seçim sisteminin işleyişini, seçmenlerdeki arayışı, siyasal aktörlerin ve onların güç dengelerinin değişimini ortaya koymaktadır. 22 seçimleriyle birlikte oluşan kırılmanın ardından siyasetin oturduğu yeni denge ile birlikte, seçmen desteklerinin dört farklı siyasal parti etrafında toplandığı görülmektedir. Partilerin birbirlerine karşı mesafelerini korumaları, asgari müşterekler üzerindeki tartışmaları ve özellikle seçim döneminde kutuplaşmayı bir enstrüman olarak kullanmaları seçmenler için kendi partilerini desteklemenin ve karşıt partiden kaçınmanın önemli hale gelmesini sağlamaktadır. Böylece seçmenler için her seçim bir tür hayat memat meselesi olarak ısınmakta ve katılma oranları %8 ler düzeyinde yatay bir seyir izlemektedir. 46

60 Kiriş, H.M., 215, Türkiye de Seçim Sandığı Tartışmaları Kaynaklar Aarts K., Wessels, B., (25), Electoral Turnout, Edt. Jacques Thomassen, The European Voter A Comparative Study of Modern Democracies, Oxford University Press, Oxford, s Abadan, N., (1966), Anayasa Hukuku ve Siyasi Bilimler Açısından 1965 Seçimlerinin Tahlili, AÜSBF Yayını, No , Ankara. Abrial, S., Cautrès, B., Mandran, N., (23), Turnout and abstention at multi-level elections in France, Centre d Informatisation des Données Socio-Politiques Centre National de la Recherche Scientifique Grenoble, s Barker, N., Apathy in the UK? A Look at the Attitudes of Non-Voters, Beetham, D., Carvalho, E., Landman, T., Weir, S., (28), Assessing the Quality of Democracy, International Institute for Democracy and Electoral Assistance (IDEA), Stockholm. Çarkoğlu, A., Kalaycıoğlu, E., (27), Turkish Democracy Today - Elections, Protest and Stability in an Islamic Society, I.B.Tauris, London. Duverger, M., (1993), Siyasi Partiler, (Çev. Ergun Özbudun), Dördüncü Basım, Bilgi Yayınevi, Ankara. EIU, Democracy Index 212 Democracy at a Standstill. European Commission for Democracy Through Law (Venice Commission), (21), Report On Thresholds and Other Features of Electoral Systems Which Bar Parties From Access To Parliament (II), (Venice, March), AD(21)7-e Finseraas, H., Vernby, K., (214), A Mixed Blessing for the Left? Early Voting, Turnout and Election Outcomes in Norway, Electoral Studies, Vol.33, s Franklin, M. N., (1999) Electoral Engineering and Cross National Turnout Differences, British Journal of Political Science, 29/1. Franklin, M.N., (1999), Electoral Engineering and Cross National Turnout Differences, British Journal of Political Science, 29/1. Gemenis, K., (28), The 27 Parliamentary Election in Greece, Mediterranean Politics, Volume 13, Issue 1, s Gratschew, M., (24), Compulsory Voting in Western Europe, içinde Voter Turnout in Western Europe, International Institute for Democracy and Electoral Assistance (IDEA), Stockholm. Gül, H., (28), Demokrasi Kuramları Bağlamında AKP nin Yeni Anayasa Girişiminin ve Demokrasi Anlayışının Bir Değerlendirmesi, Toplum ve Demokrasi, 2 (2), Ocak-Nisan, s

61 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s ectionturnout/ Huntington, S. P., Dominguez, J. J., (1975), Siyasal Gelişme, (Çev.Ergun Özbudun), Siyasi İlimler Derneği Yayınları, Ankara. Hyde, S., (24), Low Turnout and Why It Matters. The Case of Japan from Stable Mobilised Voters to Non-participants. An Explanation for Continuing LDP Dominance?, ECPR Joint Sessions, Uppsala Universitet, Uppsala, April, s Kalaycıoğlu, E., (1984), Çağdaş Siyasal Bilim, Beta Yayınları, İstanbul. Kamalak, İ. (213), Yerelin Yerel Seçimlere Etkisi: Belediye Başkan Adayları Üzerinden Bir İnceleme, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 3, s Kiriş, H.M., (21), Türk Parti Sisteminde 198 Sonrası Kutuplaşma ve Dinamikleri, SDÜ SBE Kamu Yönetimi ABD, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Isparta. Kolovos, I., Harris, P., (25), Voter Apathy in British Elections: Causes and Remedies, University of Otago, NZ, s Lijphart, A., (1997), Unequal Participation: Democracy s Unresolved Dilemma, The American Political Science Review, Volume 91, Issue 1, March, s Lijphart, A., (214), Demokrasi Modelleri, (Çev. G. Ayas & U. U. Bulsun), İthaki Yayınları, İstanbul. Lipset, S. M., (1964), Siyasi İnsan, (Çev. Mete Tunçay), Türk Siyasi İlimler Derneği Yayınları, Siyasi İlimler Serisi: 8, Ankara. Listhaug, O., Grønflaten, L., (27), Civic Decline? Trends in Political Involvement and Participation in Norway, , Scandinavian Political Studies, Volume 3, Issue 2, June, s Maggini, N., (213), Italian Parties Loss of Support and the Success of a New Political Actor, (eds.) De Sio L., V. Emanuele, N. Maggini and A. Paparo, The Italian General Elections of 213: A Dangerous Stalemate?, Centro Italiano Studi Elettorali (CISE), Rome, Matsusaka, J. G., Palda, F., (1999), Voter Turnout: How Much Can We Explain?, Public Choice, V.98, NL, s Midtbø, T., (1996), Voter Turnout in Norway: Time, Space, and Causality, Scandinavian Political Studies, Vol.4, s Milbrath, L. W., (1965), Political Participation: How and Why Do People Get Involved in Politics?, Rand Mc Nally, Chicago. Nie, N. H. & Verba, S. (1989) Siyasal Katılma, (Çev. İ. Turan), Siyasal Katılma Kamuoyu ve Oy Verme Davranışı, (Der.) N. H. Nie, S. Verba & P. E. Converse (Çev. İ. Turan & T. Karamustafaoğlu) Siyasi İlimler Türk Derneği Yayınları, Ankara. 48

62 Kiriş, H.M., 215, Türkiye de Seçim Sandığı Tartışmaları Nie, N. H., Verba S., Converse P.E., (1989), Siyasal Katılma Kamuoyu ve Oy Verme Davranışı, (Çev. İlter Turan, Tunçer Karamustafaoğlu), Siyasi İlimler Türk Derneği Yayınları, Ankara. Nie, N. H., Verba, S. & Converse, P. E. (1989) Siyasal Katılma Kamuoyu ve Oy Verme Davranışı, (Çev. İ. Turan & T. Karamustafaoğlu), Siyasi İlimler Türk Derneği Yayınları, Ankara. Nohlen, D., (22) Political Participation in New and Old Democracies, Edit. Rafael Lopez Pintor, Maria Gratschew, Voter Turnout from 1945 to 1997 A Global Report on Political Participation, International IDEA, Stockholm. Özbudun, E., (1975), Türkiye de Sosyal Değişme ve Siyasal Katılma, AÜHF Yayını, No.363, Ankara. Passarelli, G., Tuorto, D., (214), Not With My Vote: Turnout and the Economic Crisis in Italy, Contemporary Italian Politics, Volume 6, Issue 2, s Ringen, S., (21), Demokrasi Neye Yarar? Özgürlük ve Ahlaki Yönetim Üzerine, (Çev. Nurettin Elhüseyni), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Taşkın, B., (215), Voter Turnout in Turkey s Parliamentary and Local Elections ( ): Does Participation Increase when Competition Decreases?, Turkish Studies, Volume 16, No.4, s The Polity Project, Tuorto, D., (213), Transition to Adulthood and Turnout - Some Implications from the Italian Case, ECPR General Conference, Bordeaux, 4-7 September, s Turan, İ., (1986), Siyasal Sistem ve Siyasal Davranış, (3. Basım) Der Yayınları, İstanbul. Türk, H.S., (1969), Türk Seçim Sisteminde Oy Hakkı, A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XXVI, S 3-4. UNDP (215), Human Development Report 215, UNDP. UNDP, Human Development Report 215, NY. Vasilopoulou, S., Halikiopoulou, D., (213), In the Shadow of Grexit: The Greek Election of 17 June 212, South European Society and Politics, Volume 18, Issue 4, s Vehrkamp, R., (213), 213 Bundestag Election Why the Low Voter Turnout Harms Germany s Democracy, Einwurf Future of Democracy, 2, s

63 5 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s.25-49

64 Türkiye Siyasetinin Eril Anatomisi: 215 Seçimlerini Kota Uygulamaları Üzerinden Yeniden Düşünmek Songül Sallan Gül Prof. Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi F.E.F. Sosyoloji Bölümü Yonca Altındal Arş. Gör. Süleyman Demirel Üniversitesi S.B.E. Sosyoloji A.B.D. Özet: Bu yazı Türkiye de toplumsal cinsiyet eşitliği ve ağırlıkla 7 Haziran ve 1 Kasım 215 de yapılan genel seçim sonuçları temelinde, kadınların siyasete katılımını ve kota uygulamalarını değerlendirilmektedir. Bu çerçevede, kadınları siyasal ve yönetsel mekanizmalardan dışlayan kamusal-özel alan ayrışması ve Türkiye siyasetinin toplumsal cinsiyet bağlamı tarihsel açıdan ele alınarak, kadın hareketinin özeli kamusallaştıran boyutları irdelenmektedir. Ayrıca, siyasette kota uygulamaları incelenmekte ve siyasal partilerin TBMM de kadın temsil oranları son seçimler de göz önüne alınarak değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimler: 7 Haziran ve 1 Kasım 215 Genel Seçimleri, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Kadın Temsili, Kota Uygulamaları Masculine Anatomy of Politics in Turkey: Winners and Losers of June 7 and November General Elections Abstract: This paper discusses the participation of women and quota policies in politics particularly on the bases of gender equality and the results of June 7 and November general elections in Turkey. In this regard, the dichotomy of public-private space that functions to exclude women from political and decision making mechanisms and gender related context of Turkish politics are evaluated in retrospect. In addition, quota policies in politics are reviewed and woman representation in the Turkish Parliament on the base of political parties and general elections is analyzed. Keywords: June 7 and November General Elections, Gender Equality, Woman Representation, Quota Policies Giriş Türkiye de 1 Kasım 215 tarihinde yapılan genel seçimin ardından oluşturulan 64. hükümette ve meclis çalışmalarının bir aylık seyrinde, Sallan Gül, S. & Altındal, Y., 215, Türkiye Siyasetinin Eril Anatomisi: 215 Seçimlerini Kota Uygulamaları Üzerinden Yeniden Düşünmek, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık, s

65 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s demokratik siyaset bağlamında kadınların eşitlik ve temsil sorununun devam edeceği görülmektedir. Eril medya ve siyaset; ülke siyasetinin demokrasi olduğunu bir anlamda unutarak, seçimin kaybedenlerinin kadınlar olduğunu ilan etmiş durumdadır 1. Yeni Mecliste kadın temsil oranı %14,9 da kalırken, kabinenin 21 bakanının sadece 2 si kadın olabilmiştir. Oysa ülkemizle aynı gün Kanada da yapılan seçimlerde Justin Trudeau Başbakan olmuş ve ülkesinin 3 koltuklu kabinesinde tam denklik ve eşitlik ilkesini, yani cinsiyet eşitliğini sağlamıştır. Kabinesinin yarısını kadınlardan oluşturan Başbakana yöneltilen soruya ise Başbakan, yıl 215 diye kısa ve net bir yanıt vermiştir. Bilindiği gibi demokrasi sorunlarından biri olan siyasette ve yönetimde kadınların eksik temsiline karşın, M. Thatcher, H. Clinton ve A. Merkel gibi kadın siyasetçiler, dünya siyasetinde başarılı siyasetçiler arasında görülebilmektedir. Ancak siyasette, üst yönetim mekanizmalarında kadınların yer almaları çoğu kez kadınlar adına değil, genelde neoliberalizmin erkek egemen ideolojisinin devamında ve sürdürücüsü olduklarında gerçekleşebilmektedir. Bir başka ifadeyle, eril siyasetin makbul kadın siyasetçi si olduklarında kadınlar başarılı kabul edilmektedir. Bu anlayışa verilebilecek bir örnek; 9 Aralık 215 tarihinde Time Dergisi nin Almanya Başbakanı Merkel in yılın kişisi olarak seçilmesidir. Aslında Agacinski nin (1998) belirttiği gibi, toplumda ve siyasette eşitlik; kadınların kadın olarak siyasal ve yönetsel kurumlara ve süreçlere katılmasına, özellikle de Meclis te eşit temsilin sağlanmasına, yani tam denklik ilkesinin gerçekleşmesine bağlıdır. Seçme ve seçilme hakkının 193 lu yıllarda tanındığı Türkiye de, 2 lerde demokrasinin ahlaki ve siyasal bir ilkesi olan (ya da olması gereken) eşitlik, üstelik yasal anlamda meşru olmasına karşın, de facto uygulamalar sonucunda kadınlar siyaset dışı kalmakta ya da eksik temsil edilmektedirler. Bu ise siyasal eşitlik ve temsil açsından adaletsiz bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. Siyasetin klientalist yapısı (patron-yanaşma ilişkisi) ve erkekler arası gelişen örüntülerle bezenen siyaset oyunu; erkeklerin ihtiyaç, istek ve beklentilerine göre belirlenmektedir. Türkiye de parti içi demokrasi yerine, çoğu kez parti liderinin gücü ve kontrolü ile partinin önemli makamlarını ve araçlarını ellerinde tutan oligarşik yapılar egemen olmaktadır. Siyasal partilerin işleyişi, siyaset anlayışı ve adaylık süreçleri, temelde parti liderleri tarafından tasarlanmakta ve kontrol edilmektedir. Parti liderleri de erkekler olduğudan, kadınlar da siyasetten ve yönetimden kalmakta, inşa edilen cam tavanlar kadınların siyasette aktif olmalarına ve ilerlemelerine engel 1 Birkaç haber örneği vermek gerekirse; 1 Kasım'da kadınlar kaybetti! Sözcü Gazetesi, Kasım 215; 22 Eksildi, Kadınlar Kaybetti... İşte Meclis'teki Kadın Vekiller, Türkiye, 2 Kasım 215; 1 Kasım'da Kadınlar Kaybetti, Gila Benmayor, Hürriyet, sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/.../1-kasimda-kadinlarkaybetti_493, 3 Kasım 215; 1 Kasım'da Kadınlar da Kaybetti, DailyTurkiye, 1 Kasım

66 Sallan Gül, S. & Altındal, Y., 215, Türkiye Siyasetinin Eril Anatomisi oluşturmaktadır (Unat, 1986; Acuner ve Sallan, 1993; Güneş Ayata, 1995; Altındal, 27). 215 yılı Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurum Raporu na göre, Türkiye, siyasal güçlenmede 15. sırada, mecliste kadın temsilinde 86. sırada, bakanlık pozisyonlarında ise 139. sırada yer almaktadır. Siyasal ve yönetsel süreçte eşitlik ilişkisi oldukça sorunlu hale gelen Türkiye de, kadınların temsilinde siyasal eşisizlik ve adaletsilik sorunu ortaya çıkmaktadır. Ülke siyasetinin gidişatı bakımdan bu durumun sorgulanması gerekmektedir. Bu nedenle demokratik siyasal güçlerin ve ilkelerin yeniden ele alınması, kamusal kararlar ve kamusal mekânlarda gerçekleşme biçimlerinin bakanlardan, parlamentoya hatta komisyonlara kadar irdelenmesi önem taşımaktadır. Bu nedenle demokrasilerde siyasettin her düzleminde toplumsal cinsiyet eşitliği sorunsalı ele alınmalı ve tartışılmalıdır. Bu yazıda 7 Haziran 215 ve 1 Kasım 215 genel seçimlerinin sonuçları temelinde ve siyasette kadınların katılımını belirleyen değişkenler bağlamında toplumsal cinsiyet eşitliği sorunu ele alınmakta, eşitliğin sağlanmasında ve kritik temsil eşiğinin aşılmasında önemli bir uygulama olan kota uygulamasının Türkiye deki serüveni değerlendirilmektedir. İlk olarak demokrasi-siyaset tartışmalarında kadınları siyaset ve siyasal mekanizmalardan dışlayan kamusal-özel alan ayrışması tartışılmaktadır. İkinci olarak, Türkiye siyasetinin toplumsal cinsiyet bağlamı tarihsel açıdan ele alınarak, kadın hareketinin özeli kamusallaştıran boyutları irdelenmektedir. Üçüncü olarak, siyasette kota uygulamaları incelenmekte ve Türkiye deki süreç değerlendirilmektedir. Son olarak, 2 ler Türkiye sinde siyasal partilerin parlamentoda kadın temsil oranları son seçimler de göz önüne alınarak değerlendirilmektedir. Kamusal-Özel Alan Ayrışmasında Toplumsal Cinsiyet ve Siyaset Demokratik rejimlerde siyasal alanda ya da kamusal alanda yer almanın gerekliliği temelde yurttaş olmaktan kaynaklanmaktadır. Ancak kadınların yurttaşlık statüsü ve onu belirleyen özgürlük ve eşitlik sorunu demokrasinin beşiği kabul edilen eski Yunan dan beri sorunludur. Erkek yurttaş, daima ikili bir statü sahibi olmuştur. Öyle ki erkekler, bir yandan siyasal alanın dışında bırakılanların yer aldığı, haneye ve ekonomiye ilişkin etkinliklerin gerçekleştiği özel alanın reisi olarak kabul edilmiş, diğer yandan ise, siyasal alanın öznesi olarak, siyasetin ayrıcalıklı kişileri ve belirleyenleri olmuşlardır. Benzer biçimde kamusal alanda, eşitlik ve özgürlük olguları birbirlerini tamamlarken, özgür olmak, sadece yaşamsal zorunluluklara tabi olmamak ya da bir egemenin buyruğunda olmamayı içermiştir. Aynı zamanda egemen/bağımlı ilişkisinin bulunmadığı, her bir kişinin hem yöneten, hem yönetilen olduğu dünyada yaşanan deneyim olarak siyaset, adeta erkeklere ait bir alan olarak kabul edilmiştir (Arendt, 1958; Çulha Zabcı, 1997). 53

67 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Agancinski nin (1998) de belirttiği gibi, 1789 İnsan Hakları Bildirgesi nde İnsanlar özgür ve eşit haklarla doğarlar ifadesine karşılık, eşit haklarla doğmak olgusu, doğal bir eşitlik durumunu yansıtmamış, aksine siyasal alan; kamusal ve özel alan arasındaki derin ayrışmanın sonucu hatta özel alanın belirlenimleriyle oluşturulan bir kamusal alan şeklini almıştır. 19. yüzyıldan itibaren ise, özel alan aile yaşamıyla somutlaşmış ve iş yaşamının karşıtı olarak kabul edilmiştir. Cinsiyete dayalı işbölümü ve iktidarın cinsiyete göre dağılımı ve sınıflar arasındaki eşitsiz ilişkiler de politikanın parçası olarak özel alanın sınırlarını belirlemiştir (Phillips, 1995: ). Modern aile nin normatif bir ideal olarak kurgulanması ve bu tarz aile yapılanmasına atfedilenler; kadınlara ait mekânlar olarak özdeşleşmeye başlamıştır. Dolayısıyla kamusal alan cinsiyete dayalı ayrımcılığın üzerine kurulduğu bir alan haline gelmiştir (Cohen, 1979; Cohen ve Arato, 1992; Calhoun, 1993). Oysa kadınların siyasal katılım içinde yer almaya başlayışları, 19. yüzyılın ortalarından itibaren gerçekleşerek yasal düzlemde siyasal hakları elde edebilmeleriyle sınırlı kalmıştır. 2. yüzyılın ikinci çeyreğinden sonra ise kadınlar, karar mekanizmalarında etkinlik göstermeye başlamışlardır. Habermas ın da ifade ettiği gibi, siyasal kamusal alanın kurumsallaşmasında; kamu, basın, partiler ve parlamento arasındaki karşılıklı ilişkilerin yerleşmesi etkili olmuştur. Kamusal alan; özel alan, yani ev ve ev dışı alan olan sivil toplumun gereksinmelerine karşılık veren devlet iktidarı arasındaki dolayımı sağlama işlevini üstlenmiştir (Habermas, 1989:73-74). C. Pateman, Z. Eisenstein ve I. M. Young gibi pek çok feminist düşünürün dikkat çektiği gibi, liberal demokrasideki kamusal alanın yurttaşı soyut birey olarak görmesi, norm olarak erkek bedenini ve erkek kimliğini temel almasıyla sonuçlanmıştır. Bu yalnızca sınıf farklılıklarını değil, cinsiyet farklarını da görmezden gelmesine, demokrasinin eşit temsil ve denklik ilkelerini zaafa uğratmasına yol açmıştır. Fırsat eşitliği, kadınlara erkeklerle aynı koşullarda oy hakkını tanısa da, gerekli hak ve özgürlükleri tanımamasıyla sonuçlanmıştır (Phillips, 1995). 196 lı yıllardan başlayarak pek çok ülkede gelişen ikinci kuşak kadın hareketi, toplumlardaki kadın erkek eşitsizliğinin parlamentoya ve yönetsel mekanizmalara yansıması konusunda gerçekleştirdiği çalışmalarla, kadınların siyasal yapılanmadaki eşitsiz konumuna dikkatleri çekmeyi başarmıştır. Birleşmiş Milletlerin 1975 te ilan etmiş olduğu Uluslararası Kadın On Yılı na bağlı olarak Meksiko City, Kopenhag ve Nairobi de gerçekleştirilen üç dünya konferansında eşitliği sağlayacak kota uygulamalarının yanında, anaakım (gender mainstreaming) politika ve stratejilerin oluşturulmasına kaynaklık etmiştir. Kadın örgütleri Avrupa ülkelerinde kadın-erkek eşitliği konusunda birçok yasal düzenlemelerin geliştirilmesinde mücadele vermişlerdir. Ayrıca Avrupa Konseyi birçok çalışma başlatmış, kadın erkek eşitlik komitesi faaliyet göstermiştir. Birçok ülkede siyasal kontenjan, kota sistemi ve fermuar yöntemi gibi farklı uygulamalarla siyasette toplumsal cinsiyet eşitliğini gerçekleştirmeye yönelik yasa, program sayesinde kurumsallaşmaların yolu açılmıştır. 54

68 Sallan Gül, S. & Altındal, Y., 215, Türkiye Siyasetinin Eril Anatomisi Türkiye Siyasetinde Kadınların Eşit Temsil Arayış Serüveni Türkiye de kadının toplum içindeki yerinin sorgulanması Tanzimat dönemi ile başlayan ilk modernleşme çabalarıyla gündeme gelmiştir. Avrupa da eğitim görmüş, Fransız İhtilali nin eşitlik, özgürlük ve yurttaşlık düşüncelerinden etkilenmiş olan bürokratlar, Osmanlı modernleşmesine öncülük etmişlerdir. Erkek feminizminde kadınlar, anne ve eş olarak, Osmanlı erkeğinin rahatını ve huzurunu sağlayan ve gelecek nesilleri yetiştiren kişiler olarak görülmüşlerdir (Tekeli, 1982; Berktay, 23). Aynı zamanda toplumsal sorunların çözümünün geleneksel toplumsal yapı ve değerlerle değil, modern değerlerin temel alındığı modern eğitim yoluyla olduğu anlayışı doğrultusunda, kadınların okur-yazarlığının ve eğitim seviyesinin yükseltilmesi amaçlanmıştır (Sirman, 1989; Çakır, 1996). Kadınlar, kamusal alana çıkmış, dernekler yoluyla örgütlenmiş, sivil toplumda etkinlik göstererek, taleplerini dile getirmişlerdir. Kadınlar Birliği Cemiyeti, Türk Ocakları, Verem Mücadele Cemiyeti, Türk Tayyare Cemiyeti, Muallim Birlikleri, Himaye-i Etfal Cemiyeti gibi çok sayıda dernekte yardım faaliyetleri içinde yer almışlardır. Yine Osmanlı Kadınları Çalıştırma Cemiyeti Hayriyesi, Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-u Nisvan Cemiyeti, Müdafaa-i Milliye Cemiyeti Hanımlar Heyeti, Müslüman Kadın Birliği ve Asri Kadın Cemiyeti, Teali-i Nisvan Derneği, Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyeti, Osmanlı Türk Hanımları Esirgeme Cemiyeti, İnas Darülfununu Mezunları Derneği gibi dernekler de kurarak, kız çocuklarının eğitimine ve iş yaşamına girmelerine yönelik beceri ve mesleki eğitim faaliyetleri düzenlemişlerdir (Tunalı, 1996; Çakır, 21). Kadın örgütleri bağlamında gelişen bir kadın hareketi, bürokratik devletçilikle gelişen liberal feminizmin odaklandığı kadın hakları gelişmiştir (Arat, 1999; 29). Cumhuriyetle beraber kadınlar, kamusalın görünürlüğü, medeniyetin ölçütü ve demokrasinin sembolü olarak büyük kabul görmüşlerdir. Gelişen erkek feminizmi ve liberal kadın hareketi, özel alana çok fazla değinmemekle birlikte, Kadınlar Halk Fırkası olarak adlandırılan ilk siyasi partiyi 16 Haziran 1923 te kurmuşlardır (Baykan ve Ötüş-Baskett, 1999:29). 192 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi nin açılışında ve milletvekili seçilme sürecinde de kadınların siyasal hakları gündeme gelmiştir yılında Müdâfaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti programına seçme ve seçilme hakkı talebi eklenmiştir. Aynı yıl şubat ayında Arnavutluk ta kadınlara oy verme hakkının tanınması talebini Kadınlar Dünyası Dergisi, sayfalarında okuyucularına şöyle duyurulmuştur; Türk kadınının zaferini ne vakit ilan edebileceğiz? Bütün münevver kadınlık, hakkının peşinde Biz daha uyanmayacak mıyız? Mesud ve muzaffer Arnavut hemşirelerime samimi selamlar ve tebrikler (Çakır, 1996; 21). 193 larda Avrupa'da yaygınlaşan otoriter devletlerin giderek, kadınları kamusal alandan uzaklaştırmaları karşısında Cumhuriyet rejimi, kadın hareketinin de etkisiyle, siyasal haklar bağlamında kadınlara 193 da seçme ve 1934 de seçilme hakkı vermiştir. Bu hak, Fransa dan bile önce Türkiye de tanınmıştır. Aslında modern kadın Cumhuriyet rejimiyle 55

69 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s somutlaşmış, modernleşmenin kültürel ve siyasal temsili kadınlarla cisimleşmiştir. Nezihe Muhittin in Genel Başkanı olduğu Kadınlar Halk Fırkası, kurulduğu tarihten kısa bir süre sonra mevcut anayasaya uymadığı gerekçesiyle kapatılmış ve Türk Kadınlar Birliği adı altında dernek olarak yeniden yapılandırılmıştır (Baykan ve Ötüş-Baskett, 1999:29; Yaraman, 21) yılında Cumhuriyet in kurulmasıyla birlikte kadın sorunu rejimin önemli bir sorun alanı olarak görülmüş, demokratikleşme ve modernleşmenin bir gereği olduğu düşünülmüştür. Kadın hakları, ulus devletin kurulması sürecinde laik, modernleşmeci ve batılılaşmanın birer göstergesi olarak desteklenmiştir. Kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik yasal reformlara öncelik verilmiştir. Kadınlar için yasal düzenlemeler ve kamusal alana ilişkin özgürleştirici adımlar atılmıştır (Göğüş-Tan, 2) yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla kadınların eğitim olanaklarından yararlanma haklarını, 1926 Medeni Kanunla eşit miras hakkı ve tek eşliliğin kabulü izlemiştir yılları arasında oy hakkı için mücadele veren bir grup kadının çabalarının da etkisiyle kadınların siyasal yaşama katılma talepleri günümüze kadar gündemi meşgul etmiştir (Tekeli, 1982; Toprak, 1988; Kandiyoti, 1989; Arat, 29). Kadınlara oy verme hakkını tanıyan ilk ülke Yeni Zelanda olmuştur yılında Yeni Zelanda da tanınan siyasal haklar, 192 de Avustralya da, 1918 de SSCB de, 192 de ABD de ve 1928 de Almanya da tanımıştır. Türkiye de ise, Nisan 193 tarihinde Belediye Kanunu ile belediye seçimlerine, 5 Aralık 1934 tarihinde de 2598 Sayılı Kanun ile genel seçimlere katılma hakkı elde etmişlerdir. Türkiye den sonra ise, Fransa da 1945 yılında, Yunanistan da 1952 de ve İsviçre de ise 1971 yılında kadınların siyasal hakları tanınmıştır (Unat, 1979). Pek çok Avrupa ülkesinden önce seçme ve seçilme hakkına kavuşan Türk kadınları, 1935 te %4,5 gibi bir oranla parlamentoda temsil edilmişlerdir. Atatürk bu kültürel devrimde öncü olmuş, 'modern' batılı kadını simgeleyen kadınlara öncelik verilmekle birlikte Satı Kadın gibi ilkokul mezunu kadınlar da mecliste temsil edilebilmişlerdir (Tekeli, 1982; Durakbaşa, 1988). Bu temsil ve oran ülkemizde 27 yılına kadar da aşılamamıştır. II. Dünya Savaşı nın sonundan itibaren Türkiye nin çok partili rejime geçişi, kadınların daha önce oynadıkları demokratikleşmeyi simgeleme işlevini ve anlamını yitirmesine yol açmıştır (Tekeli, 1982: ). Türkiye de parlamento yaşamında zaten az olan kadın sayısı, eril tahakküm alanı olmaya başlamış, kadın vekil sayısı zaman içinde sürekli bir düşüş seyri izlemiştir. Tablo 1 de de görüldüğü gibi, yılları arasında %4.5 olan kadın parlamenter sayısı, arası %1.9 e inmiştir. 195 li yıllardan başlayarak, kadınlar mecliste neredeyse görünmez olmuşlardır de oran %1 in (%.9) bile altına inmiştir. Kadının aile ve toplumdaki rolünün çalışma yaşamını belirlemesi ve kadın adına birçok eşitsizlik doğurması gibi, kadının 56

70 Sallan Gül, S. & Altındal, Y., 215, Türkiye Siyasetinin Eril Anatomisi hayatının özel yaşamla kısıtlanması, kamu yaşamından, siyasetten ve yönetimden kadınları uzaklaştırmıştır. Sorun, politikaların belirlendiği, kararların alındığı her alanda, her düzeyde ve her kurumda kadının temsil edilmemesidir (Tekeli, 1982; Koray, 1991). Tablo 1: Yılları Arasında TBMM de Kadın Milletvekili Sayı ve Oranları Seçim Kadın Kadın Milletvekili Yılı Milletvekili Milletvekili Sayısı Toplam Sayısı Oranı (%) , , , , , , , , , , , ,9 Türkiye deneyiminde çok partili hayata geçiş, kadınlar açısından demokrasiyi getirmemiş, fırsat eşitliğini sağlayacak pozitif ayrımcılık olmadan, kadınların karşılaştıkları toplumsal, kültürel ve ekonomik engeller aşılamamıştır. Hatta ideolojik eril bakış, kadınların önüne aşılması zor cam tavanlar inşa etmiştir. Cumhuriyet için simgesel değeri olan kadınların temsil edilme anlayışından kadınsız temsil anlayışına geçiş, demokratik bir sorun olarak görülmemiştir. Demokratikleşme umudu cinsiyet eşitliğini içermemiş, parti içi demokrasi liderlerin oluşturdukları oligarşik yapılarına, basit temsil ve sığ siyaset anlayışına hapsedilmiştir. Böylelikle mecliste tam denklik yerine, erkek iradesinin genel iradeyi temsil ettiği ve tahakküm altına aldığı bir iradeye dönüşmüştür. Bu irade, siyasette kadınları görünmez kılmıştır. Genel olarak muhafazakâr seçmen tabanına sahip olan sağ partiler, kadınların siyasal alanda yer alma biçim ve alanlarını siyasi etkinliklerden çok, sosyal faaliyet alanı olarak kabul etmişlerdir. Kadınlar, partilerin kadın kolları ya da kadın komisyonları içinde tutulmuşlar ya da komisyon çalışmalarına yönlendirilmişlerdir (Güneş Ayata, 1995; Altındal, 27). Kadınlar, parti içi güç mücadelelerinde yer almamış, daha çok mahalle toplantıları, ev ve hasta 57

71 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s ziyaretleri, kermes düzenlemeleri ve para toplama gibi uğraşı verilen alanlarda, özellikle de seçim dönemlerinde çalışmalar yürütmüşlerdir. Siyasal partilerin kadın kollarında olduğu gibi kadın komisyonlarında da kadınlar, meşru ve güçlü bir konumda olamamış, partilerin yan kuruluşları olarak işlev görmüşlerdir. Örneğin Adalet Partisi nde (AP) kadınlar, kadın kollarında kadınlar arası faaliyet alanlarında, dar alanda, kısa paslaşma olanağına kavuşmuşlardır. Siyasi partilerde ikincil olarak görülen kadın kolları ve/veya komisyonları ya da faaliyetleri zamanla partilerin yerelde halka ulaşmanın önemli araçları haline gelmişlerdir. Bir başka ifadeyle içinde bulunmuş oldukları partiye ya kaynak sağlamak için, ya da özellikle seçim dönemlerinde hemcinslerine daha kolayca ulaşabilecekleri düşünülerek görevlendirilmiş kişiler olarak kadınlar, aslında başka bir politika anlayışı içinde özelin kamusalını keşfetmişlerdir. Ancak, kadın kollarına yönelik olumsuz genel bakış açılarına karşın, kadın kollarının kadınları siyasetle buluşturdukları da kabul edilmektedir (Minibaş, 1996; Sancar-Üşür, 2). Siyasal yelpazenin solunda bulunan partilerde ise, kadının siyasal yaşama katılımında ve politikaların oluşturulma süreçlerinde, sağ partilere oranla kadınlara daha fazla yer verilmişse de, kritik çoğunluk için olumlu ayrımcılık çalışmaları için uzun yıllar çaba harcamamışlardır. Kadınların siyasal yaşama aktif olarak katılımı konusunda yeterli desteği vermemişlerdir. Solda yer alan kadınların bir kısmı da, kadın hareketi içinde ve bağımsız kadın örgütlerinde yer alarak kadın hakları için mücadele vermişlerdir. Kadın hareketinin gücüyle kadınlar, siyasetteki erkeğe bağımlı ve edilgen konumlarını sorgulamaya başlamışlardır. Kadın dernekleri döneminde uluslararası platformlarda da temsil edilmeye başlamışlardır. Özellikle askeri darbe sonrası yükselen bağımsız kadın hareketi, Türkiye de kadınların toplumsal konumunu, eğitimde, iş yaşamında ve siyasette yeniden tartışmaya açmıştır (Sallan Gül ve Aksu Coşkun, 1998; Talaslı, 1996; Bele, 21; Altındal, 27). Apolitik Siyasette Bireyselin Politikleşmesi: Kadının Yükselen Sesi 198 de askeri darbeyle siyasi alan bir dönem kesintiye uğramışsa da, siyasal yaşamda kadın varlığı için önem taşıyan bir örgütlenme biçimi olarak partiler, 1983 yılında yeniden sivil hayata geçmiştir. Ancak kadın kollarının faaliyetleri 198 sonrasında yasaklanmıştır. Bazı siyası partiler kadın komisyonu adı altında kadın örgütlenmesine giderken, diğer bir kısmı gönüllü örgütlerde örgütlenmiş, güç koşullara rağmen kadınlar, 35 den fazla sivil toplum kuruluşunda ve aktif politika içerisinde yer almışlar, devlette ve toplumda kadınların konumlarını, düşük statülerini sorgulamışlardır (Sallan Gül ve Coşkun, 1993; Arat, 29). Ancak, siyasi partiler, ne kadınların cinsiyete dayalı ikincil konumlarını değiştirecek ve erkek egemenliğini sorgulayacak bir girişimde bulunmuş, ne de bu tür girişimleri desteklemişltir. Kadınların siyaset içinde alacakları ağırlıklar, büyük ölçüde erkekler tarafından 58

72 Sallan Gül, S. & Altındal, Y., 215, Türkiye Siyasetinin Eril Anatomisi belirlenmiştir (Güneş-Ayata, 1995; Sancar-Üşür, 2). Hatta 1995 yılında ANAP ta partinin kadın kolları başkanlığına bir erkek (Yaşar Eryılmaz) atanarak (Yaraman, 1999:59), eril siyaset anlayışı kadın kollarına taşınmıştır. Kadın hareketinin etkisiyle 1985 yılında Türkiye'nin de taraf olduğu Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW Sözleşmesi) siyasal iktidar tarafından imzalanmıştır. Böylece devletin, ailede, toplumsal yaşamda, çalışma, eğitim ve siyaset alanlarında kadın-erkek eşitliğini fiilen sağlama gerekliliğini kabul edilmiştir. Ancak, siyasal alandaki eşit temsil sorunu görmemezlikten gelinmeye devam edilmiştir. Devletin taahhüt ettiği kadın-erkek eşitliğinin fiilen sağlanması ve demokrasinin işlerlik kazanabilmesi için gerekli siyasi partiler ve seçim kanununda yasal değişiklikler göz ardı edilmiştir. SHP gibi çok az sayıda parti, sadece gönüllü cinsiyet kotalarını tanımıştır. Siyasal alanda toplumsal ve kültürel engeller kadar, partilerin yapısı ve siyasal kültür de, kadınların önüne aşılmaz duvarlar örmeye devam etmektedir. Yine demokratik sistemlerde kadın katılımını artırmanın yollarından biri olan siyasi partilerde süreç, demokratik bir biçimde işlememekte, parti meclisleri kadınları kadın kollarına mahkûm etmekte, genel merkezler ve parti başkanları milletvekili adaylarını seçmektedirler. Meclise girebilen kadınlar ise, mecliste genelde izleyici konumda kalmaktadırlar. Kadın sorunlarını dile getirmek yerine, partilerinin temsilcileri olmuşlar, hatta kadınlarla ilgili yasa ve düzenlemelerde pasif kalmayı tercih etmektedirler (Arat, 1987; Sallan Gül, 27; Altındal, 29). Siyasette Cinsiyet Kotasının Anlamı ve Yeri Siyasette temsil özünde bir amaç değil, bir araçtır. Ancak kadının siyasete katılımı dünyanın en gelişmiş demokrasilerinde bile kolay ve kendiliğinden gelişmemiştir. Çakır a göre partiler, çoğu kez cinsiyetçi ideolojinin taşıyıcısı, hatta kurumsal düzeyde en üst üreticisi ve uygulayıcısı olmuşlardır. Siyasal partilerin örgüt yapısı, parti tüzük ve programları, siyasal reklâmları, siyaset oluşturma tarzı, parti liderlerinin ve parti üyelerinin kadın ve erkek politikacılara bakış ve değerlendirme biçimleri bu durumun somut göstergeleri olmuşlardır (21:41). Bu da siyasette yer alan kadınların, kadınlar adına politika üretebilecek bir çoğunluğa ulaşmalarını engellemiştir. Çoğu kez kadınlar, biçimsel temsilden gerçek temsile, siyasetin vitrininden mutfağına, yani demokrasinin ve eşitliğin sembolikliğinin ötesine geçememiştir. Dolayısıyla, tüm bu olumsuz tablonun ortadan kaldırılması adına kota uygulamalarının siyasi arenaya taşınması gerekmektedir. Kota uygulaması, siyasal karar organlarına seçilecek kişilerin ya da seçimlerde adayların belirlenmesinde uygulanan seçim yöntemlerine özel hükümler eklenerek kadınlara belli oranda yer ayrılmasını sağlamaktadır. Amaç; kadınların yetersiz temsilini ortadan kaldırmayı ve kadın-erkek eşitliğini sağlamaktadır. Kota sistemlerinin gerisinde yatan temel düşünce, 59

73 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s kadınların siyaset alanındaki eksik temsillerinin giderilerek, siyasal yaşam içinde daha yüksek oranda temsil edilmelerinin sağlanmasıdır. Kota, kadınların siyasal alanda görünürlüklerini artırmak, yönetim ve karar alma mekanizmalarında yer alabilmelerini sağlamak ve seçilme şanslarını artırmak için kullanılan bir araçtır. Ayrıca, siyasette fırsat ve temsil eşitliğinin önündeki engelleri kaldırılmak ve sonuç eşitliğine ulaşılabilmek için telafi edici önlemleri içerir (Mendez-Montalvo ve Ballington, 22). Siyasette olumlu ayrımcılık politikalarından olan kota uygulamaları 197 lerde birçok ülkede gönüllü olarak başlamış, 198 ve 199 larda ise yasal ve anayasal düzenlemelerle yaygınlaşmıştır. İlk kota uygulaması 1975 yılında Norveç te başlamıştır. Bunu 1985 de Danimarka, 1986 da Brezilya, 1987 de Hollanda ve 1994 te de Avusturya uygulanmıştır (Kang, 29:562) yılında Pekin Deklarasyonu nun kabul edilmesi, kadınların siyasette daha fazla yer almalarına yönelik girişimleri artmıştır. Avrupa Birliği ülkelerince imzalanan 1999 Amsterdam Anlaşması ile teşvik ve kota uygulamları AB ve üye ülkeleri bağlayıcı nitelik kazanmıştır. Bunun sonucu siyasette kadın temsilini artırmak için, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kota uygulamaları gibi pozitif ayrımcılık politikaları teşvik edilmiştir. Kota uygulamaları; yasal ya da anayasal anlamda ayrılmış koltuklar, yasal oranlar ya da gönüllük biçimlerinde uygulanabilmektedir. Anayasa ya da yasalarda siyasi partilerin karar organlarında ve milletvekili aday listelerinde uygulanan sabit ya da oranlı kota biçimlerinde de olabilmektedir. Siyasi partilerin kadın üye ya da aday sayısı belirli bir oranın belirlenmesiyle de uygulanabilmektedir. Bazen de milletvekili aday listesi kotası ya da delege kotası türü olabilmektedir. Afganistan, Arjantin, Bangladeş, Fransa, Irak, Hindistan gibi kota uygulaması anayasayla, Bolivya, Bosna Hersek, Brezilya ve Ekvator gibi 27 ülkede cinsiyet kotası seçim yasasıyla düzenlenmektedir. Almanya, Avustralya, Avusturya, Cezayir, Danimarka, Ermenistan ve Etiyopya gibi pek çok ülkede ise, kota siyasi partilerin tüzüklerine konulan özel hükümler çerçevesinde ve seçim adaylarını kapsayacak biçimde hayata geçilmektedir. 2 li yıllarda 88 ülkeye yaygınlaşan kota uygulamaları, siyasette daha fazla kadın temsilini artırmaya olanak sağlamıştır (Sayın, 27a; Altındal, 27; Sancar, 28). Günümüz parlamentolarında ise, kadın temsilinin en iyi ve yüksek olduğu ülkeler kota uygulamalarını, özelikle de anayasal kotayı uygulayanlardır (Kang, 29). Genel olarak İskandinav ülkelerinde kadın milletvekillerinin oranı, %4 ın üzerindedir. Amerika, Avrupa ve Asya daki ülkelerin ortalaması %2 civarındadır. Bölgesel olarak kadınların mecliste temsil oranının en düşük olduğu coğrafya %9 ile Arap ülkeleridir (Aydemir ve Aydemir, 211:8). 215 yılına gelindiğinde Dünya Parlamentolarında Kadın Temsil Listesinde (WNP, 215) birinci sırada olan ülke Ruanda dır. Ruanda, 199 lı yıllara kadar liberal demokrasinin fırsat eşitliği ilkesi bağlamında siyasette kadın temsiline bakmış, ancak %18 lik kadın temsil oranını geçememiştir. 6

74 Sallan Gül, S. & Altındal, Y., 215, Türkiye Siyasetinin Eril Anatomisi 23 yılında siyasal partilerde gönüllülük temelinde %5 kotasını (Powley, 25) benimsemişse de, kadınlar için kararlarda etkili olma oranı olan %33 lük kritik eşiği aşamamıştır. Anayasal kota uygulamasını ise, 213 yılında kabul etmiş, Eylül de yapılan seçimlerde parlamentoya giren 8 milletvekilinden 51'ini (%63,8) kadınlar oluşturmuştur. İkinci sırada olan Bolivya da ise, %48 seçim kotası vardır ve 36 sandalyeli parlamentonun 17 sini kadınlar oluşturmaktır. Üçüncü sırada olan Küba, %49,8 oranında kadın temsiline sahiptir. Siyasal partiler düzleminde kota uygulayan ülkeler ise, dünya ulusal parlamentolar listesinde ilk 15 ten sonraya düşmektedirler. Örneğin Belçika 15., Almanya 21., İsveç 28., Avusturya 35. sırada yer almaktadır (WNP, 215). Türkiye de ise, tartışma 198 lerle birlikte başlamış, toplumda ve siyasette kadının statüsü ve temsil sorunu, demokrasi sorunu üzerinden yürütülmüştür. Aslında siyasal yaşamını sürdüremeyen birçok partide 198 lerde ve 199 larda gönüllü kota uygulamaları başlamıştır. Örneğin Doğru Yol Partisi nde %1, Anavatan Partisi nde %33, Sosyal Demokrat Halkçı Parti de %3 ve Özgürlük ve Demokrasi Partisi nde cinsiyet kotası %5 olmuştur (Sayın, 27a). Ancak kadınlar için siyasal temsil eşitliği, gerçek anlamda ne partilerinde ne de mecliste sağlanamamıştır. Tablo 2: Yılları arasında TBMM de Kadın Milletvekili Sayı ve Oranları Seçim Yılı Toplam Milletvekili Sayısı Kadın Milletvekili Sayısı Kadın Milletvekili Oranı (%) , , , , ,3 Askeri darbeden sivil hayata geçiş sonrasında 1987 yılında Sosyal Demokrat Halkçı Parti gönüllülük temelinde ilk kez %3 kota uygulamasını başlatmışsa da, etkisi çok fazla olmamıştır. Aktif siyasette kadınlar sınırlı yer almaya devam etmiş ve meclisteki sayıları 1999 yılına kadar 1935 yılı temsil oranına (%4,6 ya) dahi ulaşamamıştır. 198 ve 199 lardaki bu olumsuz tablo karşısında kadın örgütleri ve özellikle Kadın Adayları Destekleme Derneği olan KA.DER in çalışmalarıyla konu gündemde tutulmuştur. Ancak, siyasal partiler ve parlamentodaki seçim dönemlerinde konuya sessiz kalınmış, kotanın kadınlara yönelik bir ayrımcılık yaratacağı bile öne sürülmüştür. Avrupa Parlamentosu nun 1996 yılındaki tartışmaları Türkiye de de yankısını bulmuş, özellikle CEDAW ın kadın ve 61

75 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s erkeğin eşit temsili ve ayrımcılıkla mücadelede etmede kadınların eşit siyasal temsilini gerekli görmesi, kadın örgütlerinin kota tartışmalarını Türkiye gündemine taşımasına olanak tanımıştır da yapılan seçimlerde %4.3 oranına ulaşılmış, 193 ların başarısı kısmen yakalanabilmiştir yılında HADEP %25 lik kotayı benimserken, 21 yılında kotasını %41 e yükseltmiştir. Siyasette cinsiyet kotası ve cinsiyet eşitliği konularında en fazla adım atmış olan parti Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), yeni adıyla Halkların Demokratik Partisi (HDP) olmuştur. %4 cinsiyet kotası ve eş başkanlık sistemini uygulayan parti olarak katıldığı seçimlerde bunu parlamentoya taşımıştır (Sayın, 27a, 27b). CHP, SHP nin %25 lik kotasını parti birleşiminde benimsemiş, 212 deki tüzük değişikliği ile oranı %33 e çıkarmıştır. Ancak parti, 214 yılında tüzüğünde yer alan ve kadın temsiliyeti için konan "cinsiyet kotası"nı erkek ve kadın cinsiyetleri net olarak belirtilmediği için parti meclisi seçiminde erkekler lehine bile kullanılmıştır. AKP ise, kota uygulamasına karşı çıkmakla birlikte, 214 yılına kadar genel başkanlığını sürdüren Sayın Recep Tayyip Erdoğan, lider inisiyatifi ile kadın adaylara yer vermiştir. Son seçimlerde de parti bütününü temsil etmemiş olsa da, kadın parlamenterler seçilme fırsatına erişmişlerdir. Yaraman ın (1999: 97) da ifade ettiği gibi kamusal yaşam-özel yaşam farklılaşmasının cinsiyetler arasındaki hiyerarşik işbölümüne kodlanışı kadınlara karşı ayrımcılıkta kendini göstermektedir. Ataerkil düzenin cinsiyetçi işbölümü, kadını özel alanla ilişkilendirdiği için kamusal yaşam kadını içermemekte, hatta kadına karşı değerleri siyasete atfetmektedir. Türkiye de, siyasetin bir erkek işi ve erkeklere özgü bir alan olduğu kabul edilmekte, partilerin alt düzeydeki siyasal faaliyetlerine katılabilen kadınlar sayıca çok olsa da, içerik olarak apolitik ve görünmez kalmaktadır (Sancar, 28:177). Türkiye de kadınların siyasal katılımları daha çok pasif, ailesel tabanlı ve istendiğinde siyaset sahnesinde lütufla yer alabilen kimlikler olarak varlığını sürdürmektedir. Siyasal partiler, kendi yönetim ve karar organlarına alacakları kadınları seçerken çoğu zaman kamuoyuna karşı vitrine konacak eğitimli, terbiyeli, bakımlı ve yabancı dil bilen; ancak siyasal deneyimi ve temsil gücü olmayanlar arasından tercih etmektedirler. Liderler tarafından temsilci olarak atanan/seçilen kadınlar ise, genellikle parti örgütlerinden yetişmemiş, kadın kollarında yöneticilik yapmamış, partinin kadın üyeleri ve örgütleri tarafından tanınmayan kadınlar olmaktadır (Sallan Gül, 27; Sancar, 28). Benzer biçimde kadın politikacılar ya da bakanlar siyasal rejim meseleleri olan güvenlik, dış politika, ekonomik ve mali politikaların saptanmasıyla ilgili kararların alındığı süreçlerde yer alamamaktadır. Kadın politikacılar çoğunlukla siyasal partilerin kültürel faaliyetlerini yürütmekte, kadınlarla, çocuklarla, yaşlılarla ve sakatlarla ilgili çalışmalarda sorumluluk alabilmektedir (Minibaş, 1996; Sancar, 28). 62

76 Sallan Gül, S. & Altındal, Y., 215, Türkiye Siyasetinin Eril Anatomisi 2 ler Türkiye sinde Kota Tartışmalarına Karşı Parti Liderlerinin İnisiyatifleri 2 li yıllar siyasette bir yandan ılımlı İslam ın ve muhafazakâr değerlerin öne çıktığı yıllar olurken, diğer yandan ise AB uyum sürecinde liberalleşme politikalarının uygulandığı yıllar olmuştur. 22 yılında yapılan genel seçimde, DSP ve MHP nin koalisyon hükümetinin ardından Adalet ve Kalkınma Partisi-AKP, tek başına iktidara gelmiştir. Kota uygulamalarına karşı çıkan AKP, lider inisiyatifinde kadın sayısını belirleyen parti olarak, 22 yılında aldığı %34,4 lük başarısında kadın seçmenlerden aldığı desteği, arasında AKP standardını meclisteki kadın temsil oranının biraz üstünde, %1-17 arasında tutulan kadın temsiliyle ödül lendirmiştir. 24 Kasım 214 tarihinde yaptığı bir konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan, kadınların siyasetteki rolünü şöyle ifade etmiştir: 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde beni de yalnız bırakmadılar kapı kapı dolaştılar. 13 yıllık siyasi parti genel başkanlığı sürecimde kadınların siyasete girmesi için mücadele verdim. Verdiğimiz siyaset mücadelesinin Türkiye yi 1994 yılına göre farklı bir yere taşıdığını görüyorum. Anayasada değişiklik yaptık. Cumhuriyet tarihinde yapmış olduğumuz kadınlar lehinde değişikliği hiçbir iktidar yapmamıştır. Bunu referanduma getirdik ve hanım kardeşlerimizle alakalı yasal düzenlemeleri çıkardık. Milletvekilliği konusunda kadınları teşvik edici olduk Kuşkusuz ideal noktada olduğumuz iddiasında değiliz ama çok umut verici bir noktada olduğumuza inanıyorum ( , Milliyet Gazetesi). Tablo 3: Yılları Arasında TBMM de Kadın Milletvekili Sayı ve Oranları Seçim Yılı Milletvekili Toplam Sayısı Kadın Milletvekili Sayısı Kadın Milletvekili Oranı (%) , , (7 Haziran) 215 (1 Kasım) , ,9 27 yılında kadın vekillerin sayısal artışında AB süreci ve KA.DER in kampanyalarının yanında DTP nin kota uygulamasının rekabetçi bir ortam 63

77 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s yaratması da etkili olmuştur. 27 yılında ilk kez mecliste kadın temsil oranı 193 ları geçerek, %9,1 e yükselmiştir. 27 yılı Türkiye siyaseti bakımından diğer dönemlerden pek çok yönden ayrışmıştır arasında AB sürecinde sivil haklar, işkencenin kaldırılması ve ölüm cezasının kaldırılması gibi demokratik parametrelerin yanında, serbestleşme ve piyasa süreçlerinde liberal politikaların ve Kopenhag kıstaslarının uygulamaya konulması bu dönem siyasetini farklı kılmaktadır. Kadın hakları ve cinsiyet eşitliği açısından kadın örgütlerinin baskılarıyla da olsa, 22 yılında aileiçi şiddetle mücadelede Aile Mahkemeleri kurulmuş, 23 de yeni iş kanununda cinsiyet ayrımcılığıyla mücadele kapsamında eşit işe, eşit ücret ilkesi benimsenmiştir. Aynı yasada doğum izni düzenlemesiyle annelik haklar alanı genişletilmiştir. 29 da TBMM de Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ve TBMM Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonları kurulmuştur. Aynı zamanda AKP, liberal reformların yanında mahremiyetin korunması ve Müslüman kadının mazlumluğu figürüyle geleneksel ve İslami kadınlardan da önemli oranlarda oy almıştır. Özellikle 22 yılında iktidara gelen AKP, Refah Partisi nden devraldığı İslami tabanlı kadın politikasını, yani eğitim hakları bağlamında üniversitelerdeki başörtüsü sorununu gündemde tutmuştur. Ayrıca modern kadın talepleri olan haklar alanında töre namus cinayetleri ve kadına yönelik şiddetle mücadele yasalarını çıkarmıştır (Arat, 29;8-12). Benzer olarak, sosyal güvenlik düzenlemeleriyle doğum yardım ve izinleri de artırılmıştır. Yine özellikle yoksul hanelerde yaşayan kadınlara yönelik gelir destek programları oluşturulmuştur. ŞNT gibi çocuk yardım programları, dul kadın aylığı ve engelli yakını bakım ücreti gibi gelir destek programları artırılarak, kadınlardan da önemli destek kazanılmıştır. Kadınların oylarına yönelik tüm bu çabalar seçimlerde etkisini göstermiş ve 211 de 79 kadın milletvekilliğiyle TBMM deki kadın temsil oranı %14,3 e çıkmıştır. Bu oran 7 Haziran 215 genel seçimde 97 kadın milletvekiliyle %17,8 e yükselmiştir. Kadınların Türkiye parlamentosundaki bu yükseliş grafiği 1 Kasım 215 seçiminde ise düşüş göstermiştir. AKP ve 214 yılına kadar partinin lideri olan Cumhurbaşkanı Erdoğan için Başkanlık isteğinin belirlediği, tek başına iktidar olmanın siyasal istikrar talebi doğrultusunda partinin kurucularının tekrar seçim oyununa alınma isteğiyle birleştiğinde, kadınlar yeniden sahne dışına itilmeye başlanmıştır. 212 yılından beri özel alanına mudehale anlamına gelen kürtaj karşıtı AKP politikalarıyla gün yüzüne çıkmış; ancak özellikle yoksul kadınları sosyal yardımlarla, çalışan kadınları da doğum izinleri konusunda teşvik edilen politikalar da uygulanmıştır. 7 Haziran 215 seçiminde Meclis e 4 kadın milletvekili (%15,5) ile giren AKP, 1 Kasım 215 seçim döneminde 55 milletvekili adayının 77 sini kadın aday göstermiş ve beklentileri aşan seçim başarısına rağmen, kadın adayların sadece 33 ü (%11) parlamentoya girebilmiştir (Sallan Gül, 215). 64

78 Sallan Gül, S. & Altındal, Y., 215, Türkiye Siyasetinin Eril Anatomisi 1 Kasım 215 Seçiminin Cinsiyet Haritası 1 Kasım 215 seçiminde tüm siyasi partiler kadınlara yönelik özel vaatler geliştirmişlerdir. AKP, girişimci kadınlara yönelik kredi desteklerini, doğum nedeniyle ücretsiz izin düzenlemelerinin yanında erken yaşta evliliklerin önlenmesi için aile eğitimlerini yaygınlaştıracağı sözlerini vermiştir. CHP; aile sigortası, girişimci kadın teşvikleri, doğum borçlanması, kadına karşı şiddet ve tacizle mücadele ve sığınmaevi vaatlerini sunmuştur. MHP, kadın çalışan ve girişimci sayısının artırılması ve çalışan kadınlara doğuma bağlı haklarla ilgili vaatlerde bulunmuştur. HDP ise, seçim yasasında değişikliğe gidilerek %5 cinsiyet kotasının genel ve yerel seçimlerin tüm aşamalarında konulması, kadın adayların maddi olarak desteklenmesi için bütçe ayrılması sağlanacağını, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yerine, Kadın Bakanlığı, Eşitlik Bakanlığı ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulacağını ifade etmiştir (Atakan, 215). AKP, arasında toplumsal cinsiyet ilişkilerinde ataerkil toplumsal kodlarını son yıllarda daha da keskinleştirmiş, 1 Kasım 215 seçimi öncesinde geleneksel parti taban ve politikalarına daha fazla vurgu yapmıştır. Bunun da kadın seçmen açısından göreli olarak bir azalmaya yol açtığı görülmektedir. Nitekim Siyasal ve Sosyal Araştırma Merkezi (SAMER) tarafından, 5-9 Ekim 215 tarihleri arasında, Türkiye nüfusunu temsilen 7 bölgedeki 24 il, 142 ilçe ve 233 mahallede ve yarısını kadınların oluşturduğu hanede yapılan araştırmada; 7 Haziran 215 genel seçiminde araştırmaya tüm katılanların %4,6 sı AKP ye oy vermiştir. Ancak bu oran kadınlarda oran %43,1 olmuştur. 1 Kasım genel seçimlerinde AKP ye kesin oy veceğim diyenlerin oranı ise %37.6 ye düşmektedir (SAMER; 215) 2. 1 Kasım genel seçimi sonucunda, AKP bu anket sonuçlarının yansıttığından daha fazla oy almıştır. CHP ise, seçimin sonucuna benzer bir tablo ile seçim yarışına girmiştir. Kendi partisini biraz maço bulan genel başkan, bu kez daha cesaretle yaklaşmış, 7 Haziran döneminde 11 olan kadın aday sayısı, Kasım döneminde 127 ye çıkmıştır. Ama seçilebilirlik şansı çok olmayan sıralamalar nedeniyle kadın vekil sayısı yine 21 de (%15,5) kalmıştır (Sallan Gül, 215). 1 Kasım 215 te MHP nin seçim spotları arasında en çok kadına yönelik şiddetle ilgili olanı dikkat çekmiş, kadına yönelik şiddeti önleyemediniz diye, kadınlardan yana bir tavır izleyerek adeta AKP ye hesap sormak istemiştir. Üstelik Sayın Bahçeli genel başkan olarak sıralamayı kendisi ekibiyle birlikte yapmakla birlikte, sadece 7 kadın aday gösterilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi nin (MHP) toplam milletvekili sayısı 8 den 4 a düşerken, kadın vekil sayısı da 4 den (%5) 3 e inerken, kadın oranı %7,5 e yükseltmiştir. HDP ise son seçimlerde kadınları merkezine almıştır. Ancak 7 Haziran seçimlerine göre 1 Kasım seçimlerinde HDP nin kadın aday sayısı 249 dan 2 SAMER adına verileri yazarlarla paylaşan Sayın Mim Sertaç Tümtaş a teşekkür ederiz. 65

79 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s e düşmüştür. Kadın milletvekili oranı da % 38,9 olmuştur. Partide vekil sayısı 1 Kasımda 8 den 59 a, kadın vekil sayısı da 34 den 22 ye düşmüştür. Bu dönem parlamentoda kadın sayısı 98 den 82 ye inmiş, yani oran %17,8 den %14,9 a gerilemiştir. 45 ilde ise, hiçbir kadın vekil olarak seçilememiştir. Sonuç Yıl 215 ve Türkiye de siyasal ve yönetsel alanlarda kadın temsili sorunu tüm boyutlarıyla sürmektedir. Demokrasinin ahlaki ve siyasal bir ilkesi olarak eşitlik sorunu, toplumsal cinsiyet temelinde yeterince önemsenmemektedir. Kadınların demokratik siyaset içinde yer almaları daha çok, pasif siyasal katılım anlayışı içinde beklenmekte, yurttaş olarak iyi birer seçmen olmaları, yani basit temsil anlayışı içinde oy vermeleri ile sınırlandırılması öngörülmektedir. Aktif siyasal katılım boyutunda ise, kadınların kritik çoğunluk temsiline ya da yönetim pozisyonlarına gelmeleri, yani kamusal alandaki görünürlükleri eril siyasete adeta bir tehdit olarak görülmektedir. Parti içi demokratik kültürün egemen olmasının yerine, erkek siyasetini besleyen, toplumsal ve kültürel kodların hakim olduğu, toplumsal ve siyasal alanda oligarşik güç yapıların varlığını korunmakta, ideolojik fark gözetmeksizin tüm partilerde lider sultası belirgin olarak, kimlerin siyasal alanda görünür ve etkin olacağını belirlemektedir. Her ne kadar 198 ler apolitikliğin bireysel olanı politikleştirdiği bir anlayışta olsa da, siyaset sahnesine yeniden dönmek isteyen kadınlar, örgütlenerek aktif siyaset içinde yer alma çabalarını artırmışlardır. Demokrasinin bir gereği olarak hesap sormayı ve tam denklik ve eşit temsil hakkını talep etmişlerdir. 199 larla ise, kapitalist küresel eğilimler çağında Türkiye için bölgesel güçlenmenin adı olan AB sürecinde kadınlar ve dezavantajlı gruplar için, pozitif ayrımcılık talepleri sesini daha yüksek sesle duyurma olanağı bulmuştur. Ancak bu talepler, daha çok gönüllü kotalarla, siyasi partilerde kısmen karşılık bulmuştur. Parlamentoda kadın temsil oranı, 27 de %9 a, 211 de %14 e, 7 Haziran 215 te ise %17,8 e kadar yükseltmiştir. Ancak kritik önemde olan 1 Kasım 215 te ise bu oran %14,9 a düşmüştür. Bu süreçte kadın temsilinde gözlenen genel artış eğiliminde kadın örgütlerinin, AB ile bütünleşme sürecinin ve HDP nin izlediği cinsiyet kotası politikasının etkili olduğu söylenebilir. Ancak Türkiye siyasetinin dış politikası ve bölgesel güç olma talepleri, özellikle Ortadoğu politikaları siyasette yeniden eril zihniyeti pekiştirmiş görünmektedir. Oysa demokrasi daha fazla özgürlük, eşitlik ve katılımla yaşayabilen bir rejimdir. Bu rejimi, sadece biçimsel olarak seçim demokrasisine ve oy vermeye indirgemek, Demokles in kılıcını kendine yöneltmesi anlamına gelecektir. Bu nedenle aileden başlayan ve toplumun her alanına yayılan eşitlikçi bir demokrasinin inşa edilebilmenin temel gereği, kadının siyasette ve yönetim kademelerinde daha fazla temsil edilmesidir. 66

80 Sallan Gül, S. & Altındal, Y., 215, Türkiye Siyasetinin Eril Anatomisi Siyasetteki eril tarzın egemenliğini kırmanın yolu ise temelde evdeki cinsiyet ilişkilerinin demokratikleştirilerek tüm topluma yayılmasıyla olanaklıdır. Evin demokratikleşmesi toplumun ve siyasetin demokratikleşmesine olanak sağlayacaktır (Phillips, 1995:132). Bu nedenle siyasette kadınların giderek artan oranda ve büyük sayılarda (kritik eşik olan %33 ü geçmesi) siyasal karar süreçlerine katılmasının yolunu açmak, sadece kadınlar için değil tüm toplum için bir gerekliliktir. Demokratik siyasette eşit temsil sağlanmadan ve hak odaklı olmadan toplumsal barışı ve eşitliği yeniden inşa etmek çok da olanaklı görünmemektedir. Bu nedenle toplumun dezavantajlı kesimleri, sınıfları ve cinsiyet(leri)i için koruyucu olumlu ayrımcılık politikalarının geliştirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin anaakımlaştırılması temel politika haline getirilmelidir. Devlet ve siyasal partiler başta olmak üzere tüm kurumlarda cinsiyete dayalı bütçeleme ve eşit temsil için Anayasa'da ve/veya siyasi partiler yasasında değişiklikler yapılarak daha yaygın ve yüksek oranlı kota uygulamasına yasal zemin hazırlanmalıdır. Ayrıca kadın örgütlerinin, bağımsız kadın aktivistlerin, gençlik örgütlerinin ve siyasi partilerin kadın kollarının etkin bir şekilde katılımını artıracak yapılanmalar geliştirilmelidir. 67

81 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Kaynaklar Acuner, S. ve Sallan, S. (23), "Türk Kamu Yönetiminde Yönetici Kadınlar", Amme İdaresi Dergisi, Cilt 26, Sayı 3, s Agancinski, S., (1998), Cinsiyetler Siyaseti, Dost, Ankara. Altındal, Y., (27), Kadınların Siyasete Katılımı Bağlamında Partilerin Kadın Kollarının Sosyolojik Açıdan Değerlendirilmesi, Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Aydın. Altındal, Y. (29), Erkeksi Siyasetin Erk siz Dublörleri Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Balıkesir. Cilt 12 Sayı 21, s Arat, Y. (1999), Refah Partisi Hanım Komisyonları, Bilanço: : Siyaset- Kültür- Uluslararası İlişkiler, Tarih Vakfı Yayınları: İstanbul. Arat, Y. (29), Religion, Politics and Euquality, Final report, Sep. 29, UNRUD, Heinrich Böll Stiftung, Geveva, Switzerland. Arendt, H., (1958), Human Condition, The University of Chicago Press, Chicago. Aydemir, D. ve Aydemir, E. (211), Türk Siyasetinde Kadınlar: Çok Oluyoruz!, USAK Raporları No: 11-5, Haziran, Sosyal Araştırmalar Merkezi. Baş, C., Hasan Kirmanoğlu, L. & Şenatalar, B. (29), Party Preferences and Economic Voting in Turkey (now that the Crisis is over), Party Politics, Vol. 15. No.3, pp Baykan, A. & Ötüş-Basket, B. (1999), Nezihe Muhittin ve Türk Kadını 1931, İletişim, İstanbul. Bele, T. (21), Kadın Yazın Siyasa, Pencere, İstanbul. Calhoun, C. (1993), Civil Society and the Public Sphere, Public Culture, vol 5. Cohen, C. (1979), Why More Political Theory?, Telos, No. 4. Cohen, J. L. & Arato, A. (1992), Civil Soviety and Political Theory, MIT Press, Cambridge. Çakır, S. (21), Bir in Nostaljisinden Kurtulmak: Siyaset Teorisine Ve Pratiğine Cinsiyet Açısından Bakış, Yerli Bir Feminizme Doğru, Derl: A. İlyasoğlu ve N. Akgökçe, Sel Yayıncılık: İstanbul. Çakır, S. (1996), Osmanlı Kadın Hareketi, Metis Yayınları, İstanbul. Çakır, S. (21), Osmanlı Kadın Hareketi: 2. Yüzyılın Başında Kadınların Hak Mücadelesi, Türkiye de Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları: Eşitsizlikler, Mücadeleler, Kazanımlar, Der. H. Durudoğan, F. G, B. E. Oder ve D. Yükseker, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul. 68

82 Sallan Gül, S. & Altındal, Y., 215, Türkiye Siyasetinin Eril Anatomisi Çitçi, O. (1992), Kadınlar Ve Siyasal Katılma, Bülten, Türk Demokrasi Vakfı, Ankara, C. 1, Sayı 11. Çulha Zabcı, F. (1997), Siyasal Kuramda Kamusal Alan Sorunsalı: Habermas ve Arendt, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, Ankara. Durakbaşa, A. (1998), Cumhuriyet Döneminde Modern Kadın ve Erkek Kimliklerinin Oluşumu: Kemalist Kadın Kimliği ve 'Münevver Erkekler', 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler, Der. A. B. Hacımirzaoğlu, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul. Durakbaşa, A. (1988), Cumhuriyet Döneminde Kemalist Kadın Kimliğinin Oluşumu, Tarih ve Toplum, Sayı 9, Mart. Güneş-Ayata, A. (1995), Türkiye de Kadınların Siyasete Katılımı, 198 ler Türkiye sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar, Yayına Hazırlayan Şirin Tekeli, İletişim, İstanbul, 3. Baskı. Habermas, J. (1989), The Structural Transformation of the Public Sphere: An Inguiry into a Category of Bourgeois Society, Polity Press., Londra. Habermas, J. (1995), Kamusal Alan: Ansiklopedik bir Makale, Birikim, No.7. Kandiyoti, D. (1989), Women and the Turkish State: Political Actors or Symbolic Pawns?, Women-Nation-State, Eds: Nira Yuval-Davis and Floya Anthias, The Macmillan Press, London, pp Kang, A. (29), Stduying Oil, Islam and Women as if Political Instıtutuions Mattared, Faculty Bus., Politicak Science Papers 42. Kabasakal, M. (214), Factors İnfluencing İntra-Party Democracy And Membership Rights: The Case Of Turkey, Party Politics, 214, Vol. 2(5), pp Kovanlıkaya, Ç. (1999), Türkiye de Politik Alanda Kadınlar ve Kadın Politikası, Mimar Sinan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi İstanbul. Koray, M. (1991), Günümüzdeki Yaklaşımlar Işığında Kadın Ve Siyaset, Tüses, İstanbul. Krook, M. L., (215), Contesting Gender Quotas: A Typology of Resistance, Paper presented at the European Conference on Politics and Gender, Uppsala University, Uppsala, Sweden, June 11-13, 215. Kovanlıkaya, Ç. (21), Erkek Parlamentonun Kadın Siyasetçileri, içinde Yerli Bir Feminizme Doğru, Derl: A. İlyasoğlu ve N. Akgökçe, Sel, İstanbul. Mendez-Montalvo, M. ve Ballington, J. (22), Women In Parliament, International Idea: Stockholm ( Erişim Tarihi:

83 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Minibaş, T. (1996), Siyasal Partiler Yelpazesinde Kadının Konumu, Türkiye de Kadın Olgusu, Der: N. Arat, Say, İstanbul. Powley, E. (28), Rwanda: Women Hold Up Half the Parliament, Women in Parliament: Beyond Numbers, J. Ballington, A.M. Karam (Ed.), World Bank, Washington, DC. Phillips, A. (1995), Demokrasinin Cinsiyeti, Metis, İstanbul. Sallan Gül, S., (27), Seçimin Galibi Kim? Bıyıklı Kadınlar Mı Yoksa Eril Siyaset Mi?, Toplum ve Demokrasi Dergisi, 1 (1), ss Sallan Gül, S. (215), Meclisin Eril Haritasında İlk Çalışmalar, Kazete, Sallan Gül, S. ve Aksu Coşkun, Z. (1998), 198 lerin Sivil Toplum Anlayışı ve Gönüllü Kadın Kuruluşları Üzerine Bir Çalışma, 2. Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Gelecek Konferansı, Der. Oya Çitçi, Türkiye ve Orta Doğu Enstitüsü Yayın No, 285, İnsan Hakları ve Araştırma Merkezi Yayın No: 16, Ankara, s ,. Sancar-Üşür, S. (2), Siyasal Süreçlere Katılımda Kadın-Erkek Eşitliği, Kadın-Erkek Eşitliğine Doğru Yürüyüş: Eğitim, Çalışma ve Siyaset, Der: M. Tan, S. Sancar Ve Y. Ecevit, TÜSDAD, İstanbul. SAMER, (215), Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Merkezi, Seçim Anketi Sonuçları, Ekim, Yayınlanmamış Çalışma. Sancar, S. (28), Türkiye de Kadınların Siyasal Kararlara Eşit Katılımı, Toplum ve Demokrasi, 2 (4), Eylül-Aralık. Sancar-Üşür, S. (1998), Siyasal Alanda Cinsiyetçilik ve Kadınların Söylemsel Kuşatılmışlığı, 2. Yüzyılın Sonunda Kadınlar ve Gelecek, Der: O. Çiftçi, TODAİE, Ankara. Sayın, A. (27a), Kota El Kitabı, Geçici Özel Önlem Politikası, Ankara: Ka.Der. Sayın, A. (27b), Parlamentoya Girmek İçin Erkek Olmak Şart Toplum ve Demokrasi Dergisi, 1 (1), s Siman, N. (1989), Feminism in Turkey, New Perspective on Turkey, Vol 3, Fall, pp Talaslı, G. (1996), Siyaset Çıkmazında Kadın, Ümit, Ankara. Tekeli, S. (1982), Türkiye de Kadının Siyasal Hayattaki Yeri, Türk Toplumunda Kadın, Der:N. Abadan-Unat, Türk Sosyal Bilimler Derneği, İstanbul. Toprak, Z. (1988), Halk Partisinden Önce Kurulan Parti Kadınlar Halk Fırkası, Tarih ve Toplum, No

84 Sallan Gül, S. & Altındal, Y., 215, Türkiye Siyasetinin Eril Anatomisi Tunalı, A. C. (1996), Türkiye de Feminizm Hareketi, Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Antalya. Unat, N. A. (1979), Türk Toplumunda Kadın, Türk Sosyal Bilimler Derneği. Yaraman, A. (1999), Türkiye de Kadınların Siyasal Temsili, Bağlam, İstanbul. Yaraman, A. (21), Resmi Tarihten Kadın Tarihine, Bağlam, İstanbul. WNP, (215), Women in National Parliament, Situation as of November 215, Erişim tarihi 1 Aralık

85 72 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s.51-71

86 Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akım Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı: 1 Kasım 215 Genel Seçimleri Örneği Evren Haspolat Yrd. Doç. Dr. Ordu Üniversitesi Ünye İ.İ.B.F. Kamu Yönetimi Bölümü E-posta: evrenhaspolat@gmail.com Özet: Modern devlet ile bireyler arısındaki bir statü anlaşması olan yurttaşlığın Türkiye deki tarihi Osmanlı nın son yüzyılına kadar götürülebilir. Bu bağlamda Tanzimat Fermanı ile başlayan ve halkın devlet karşısındaki konumunu dönüştüren süreç, getirdiği haklar bakımından erkekler için olduğu kadar kadınlar için de yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Erkeklerin biçimsel düzeyde yurttaşlık statüsünde birbirleri ile eşitlenmesi Cumhuriyet in ilanı ile gerçekleşmişken kadınların erkeklerle bu biçimsel eşitliği yakalamaları ancak 1934 yılında mümkün olmuştur. Oysa aradan geçen 8 yılda kimi ilerlemeler olmakla birlikte bu biçimsel kadın-erkek eşitliği gerçek bir eşitliğe dönüşememiştir. 215 Türkiyesi nde Meclis te yer alan dört partinin seçim bildirgelerinde ise kadın algısı farklılaşmaktadır. AKP nin kadın algısı anne-karı-ev hanımı ile sınırlı iken, MHP ninki kadın-yurttaş-anne, CHP ve HDP ninki ise kadınyurttaş kavramları ekseninde yoğunlaşmaktadır. Anahtar Kelimeler: Kadın, yurttaş, birey, anne, siyasal parti, seçim bildirgesi. Woman, Mother, Citizen: Perception of Woman in the Election Declarations of Mainstream Political Parties (1st November 215 General Elections Case) Abstract: The history of citizenship in Turkey can be traced back to the last century of Ottoman Empire. In this context; the process which started with the Tanzimat Edict and transformed the position of people vis-a-vis the state is a starting point for a new era both for men and women in terms of the rights it provided. While the formal equation of men with each other in terms of citizenship status took place with the declaration of Republic, it became possible later for women in 1934 to have this formal equality with men. However, even though there have been some progress in the last 8 years, this formal equality between men and women have not been transformed into a real equality. In addition to that; perception towards women differs from each other in the election declarations of four political parties represented at the Turkish Grand National Assembly. While the perception of ruling AKP is limited to the motherhood-wife-housewife, it is related to the concepts of women-citizen-mother in the MHP s declaration. Finally, the perception is concentrated around the concepts of women-citizen in both CHP s and HDP s election declarations. Keywords: Woman, citizen, person, mother, political party, election declaration. Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akım Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı: 1Kasım 215 Genel Seçimleri Örneği, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık, s.73-17

87 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Giriş Son 4 yıldır kapitalizmin bir üretim biçimi olarak hâkim olduğu ülkeler, uygulamada olan neoliberal politikaların giderek ana akım partileri program düzeyinde aynılaştırdığı ve bu nedenle de iktidardan gelip geçen hükümetler farklı partiler tarafından kurulsa da uygulanan politikaların değişmediği bir süreçten geçmektedir. Partilerin program düzeyindeki bu aynılaşması söz konusu ülkelerde temsil, temsili demokrasi ve yurttaşlık gibi kavramları tartışmaya açmış ve alternatif arayışların, örgütlenmelerin de yolunu açmıştır. Bu bağlamda liberalizmin ve kapitalizmin biçimlendirdiği modern devletin halkı ile yaptığı bir statü anlaşması olarak kanun önünde biçimsel eşitliği ve devlete karşı hakları güvence altına alan yurttaşlık, bugün en önemli siyasal tartışmaların ana maddesini oluşturmaktadır. Yurttaşlık kavramı, daha ileri bir statüye taşınmak üzere dünyada tartışmaya açılmışken, Türkiye kadınların bir kamusal alan statüsü olan yurttaşlık kategorisinden giderek bir özel alan statüsü olan annelik, eşlik/karılık ve ev hanımlığı statülerine doğru sürgün edildiği bir döneme girmiştir. Sözünü ettiğimiz bu tezatın yaşanmasında etkili olan ise, 21 Krizi sonrasında girilen ve bu güne kadar aralıksız bir tek parti iktidar ile sürdürülen neoliberal döneme eşlik eden ve bu anlamda onu bütünleyen muhafazakâr siyasettir. Adalet ve Kalkınma Partisi nin (AKP) 13 yıllık aralıksız iktidarını kapsayan bu dönem, parti siyasetinin giderek devlet aklı haline gelmesinin ötesinde, toplumun ve giderek siyasal partiler alanının da hegemonik olarak AKP tarafından biçimlendirilmesi ile ülke genelinde dozu giderek artan bir muhafazakârlık ortamı yaratmıştır. Bu ortam ise öncelikle ve temelde kadının yurttaşlık haklarına zarar vermiştir. Bu çalışma kadının değişen yurttaşlık konumunu tam da değişime uğradığı süreç olan aralığını dikkate alarak incelemektedir. O nedenle de çalışmada 22 seçimlerinden sonra Türkiye de ana akım siyasal partiler haline gelen Adalet ve Kalkınma Partisi nin (AKP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Halkların Demokratik Partisi nin (HDP) 1 Kasım 215 Genel Seçimleri ndeki seçim bildirgelerindeki kadın algısını incelenecektir. Bu çerçevede makalede öncelikle 215 itibariyle kadının Türkiye deki konumu netleştirilecek, ardından ise sırası ile partilerin seçim bildirgelerinin incelenmesine geçilecektir. Ardından makale genel çıkarımların yer verildiği sonuç bölümü ile sonlandırılacaktır. 215 Türkiye sinde Yurttaş Kadının Konumu Devlet ile birey arasında 17. yüzyılın sonlarından itibaren gelişmeye başlayan ve karşılıklı olarak hak ve sorumlulukların tanımlandığı bir tür sözleşme olarak karşımıza çıkan yurttaşlığı T. H. Marshall Yurttaşlık ve Sosyal Sınıflar başlıklı makalesinde toplumun üyelerine bağışlanan bir statü olarak ifade eder ve bu statüye sahip olan herkesin haklar ve ödevler çerçevesinde tam bir eşitliğe sahip olduğuna değinir (Marshall, 26: 19-74

88 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı 2). Marshall devlet ile birey arasındaki ilişkiyi ifade eden bir statü olarak yurttaşlığın üç farklı eksen olarak bireysel özgürlük, konuşma özgürlüğü, düşünce ve inanç özgürlüğü, mülk edinme ve sözleşme yapma özgürlüğü ve adalet hakkı gibi hak ve özgürlükleri içeren medeni haklar; siyasal karar alama süreçlerine seçmen ve seçilen olarak katılma hakkını kapsayan siyasal haklar ile yaşadığımız toplumun standartları ölçüsünde ekonomik refah ve sosyal güvenlik gibi haklara sahip olmaktan, çağdaş bir birey gibi yaşayabilme hakkına değin uzanan geniş haklar dizini olarak ifade ettiği sosyal hakların bir araya gelmesi ile oluştuğunu belirtir (Marshall, 26: 6). Marshall ın birbirinden ayrı kurumlar üzerinden farklı gelişim seyirleri izlediğini belirttiği söz konusu bu üç eksenin dünya genelenindeki gelişim seyri ise farklı coğrafyalarda ve farklı siyasal sistemlerde değişiklikler göstermekle birlikte, genel olarak 17. yüzyıldan 2. yüzyıla kadar bir zaman aralığında gerçekleşmiştir. 17. yüzyılın sonlarına doğru Ortaçağ kentlerinde ortaya çıkan medeni haklar, yeni oluşan burjuva sınıfının, eski rejimin temsilcisi olan feodal gruplara karşı elde ettiği bir kazanım olarak değerlendirilebilirken, 19. ve 2. yüzyıllarda ortaya çıkan siyasal haklarla 2. yüzyılda ortaya çıkan sosyal haklar, orta sınıf reformcularının desteğini alan işçi sınıfı hareketinin hızla yükselmesiyle paralel bir oluşum süreci izlemiştir ki 2. Dünya Savaşı nın yarattığı yeni uluslararası dengenin de bu gelişimde etkili olduğu yadsınamaz (Bottomore, 26: 58). Bu anlamda yurttaşlık haklarının temeli öncelikle burjuva sınıfının aristokrasiye karşı verdiği mücadele çerçevesinde kazanılan medeni haklar ile atılırken, genişlemesi burjuvazi ile işçi sınıfının yer yer ortak yer yer ise çatışan çıkarlarının mücadelesi sonucunda gelişen siyasal ve sosyal hakların kabulü ve tüm ülke çapında yaygınlaştırılması ile mümkün olmuştur. Ancak yurttaşlığın gelişim seyri sınıfların karşılıklı mücadeleleri kadar bir sınıfın kendi iktidarını pekiştirme stratejisi ile de paralel ilerlemiştir. Bu anlamda yurttaşlık her ne kadar bir boyutu ile mücadele ise de diğer boyutu ile de Michael Mann ın belirtiği gibi toplumsal uyumu arttırmak için egemen sınıfın hakları yukarıdan verdiği bir egemen sınıf stratejisi dir (Mann, 1987). Çünkü ulus devletin Avrupa daki gelişim seyri dikkate alındığında mutlak monarşiden meşruti monarşiye, oradan da parlamenter sistemlere geçilirken iktidarın meşruluk kaynağında yaratılan kökten değişim ile birlikte halk ve halkı oluşturan bireyler, devletin asli varlık kaynağı olarak belirdikçe hem yönetme açısından ve hem de ulusal orduların gelişimine paralel olarak bu bireylere duyulan ihtiyaç nedeniyle öncelikle yalnız zengin erkeklere tanınan haklar zamanla alt sınıf erkeklerine, ardından da artan kadın hareketlerinin etkisi ile de kadınlara doğru genişletilmiştir. Türkiye de yurttaşlık hakkının gelişim seyri ise Osmanlı nın son yüzyılında yapılan reformlar sürecine kadar götürülebilir. Devleti kurtarma stratejisi kapsamında Tanzimat Paşaları tarafından ilan edilen 1839 tarihli Tanzimat Fermanı, Osmanlı uyruklarının yaşam, şeref ve mülkiyet haklarını koruyacak teminatları getirirken, eş zamanlı olarak da Müslüman ve Gayrimüslimlerin eşitliğini sağlamak için Gayrimüslimlere de askerlik ve vergi 75

89 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s adaleti getirmiştir (Aytekin, 215: 62). Bu anlamda kişisel özgürlüklere ve kanun önünde eşitliğe dayanan liberal bir belge olan Tanzimat Fermanı ile padişahın iktidar gücü halk ve halkı oluşturan bireyler yararına sınırlandırılmıştır. Bir geleneksel devlet olan Osmanlı Devleti nin son yüzyılında Tanzimat Fermanı ile başlayıp Islahat Fermanı, Arazi Kanunu, 2. Meşrutiyet in getirdiği haklar ile toplumun geneli için ağırlıkla medeni haklar, dar bir grup içinde ise siyasal haklar boyutunda gelişen haklar, bir modern devlet olarak ulus devlet biçiminde kurulan Türkiye Cumhuriyeti nin ilk 11 yılı içerisindeki gelişmeler ile tamamlanırken, sosyal hakların yurttaşlık hakkı kapsamına dahil edilmesi 1961 Anayasası ile mümkün olabilmiştir. Bu anlamda hattındaki yurttaşlığa ilişkin tüm gelişmeler dikkate alındığında hem Osmanlı da hem de Cumhuriyet te yurttaşlık haklarının büyük oranda halkın farklı kesimlerinin örgütlü mücadelesi ve talepleri sonucunda kazanılmış olan haklar olmaktan daha çok, kurulmak istenen devlet biçimine uygun olarak aydın yöneticilerin/seçkinlerin aldıkları kararlar doğrultusunda halka verdikleri haklar olduğu görülür (Arat, 1998: 67-68) 1. Bu bağlamda yurttaş kadınların haklarının gelişimi de 198 sonrasında gelişen kadın hareketinin etkileri dışında, Osmanlı dan başlamak üzere başlangıçtan bugüne kadar büyük oranda yönetici seçkinler eliyle ilerletilmiştir. Osmanlı da Tanzimat ile başlayan süreç içerisinde 1856 tarihli Arazi Kanunu kadınlara veraset hakkını tanırken, kölelik ve cariyelik kaldırılmış, kadınlara sınırlı da olsa eğitimden yararlanma hakkı tanınırken kılık kıyafet ve sokağa çıkma rahatlığı fermanlar ve sosyal yaşantıda görülen görece rahatlama ile sağlanmış, 1842 den itibaren Tıbbiye de ebe kadınların yetiştirilmesi ile kadınlara yönelik mesleki eğitime başlanmış, 1858 de kız rüştiyeleri kurulmuş, 1869 ve 187 te sanayi ve öğretmen okullarına kız öğrenciler kabul edilmeye başlamıştır (Tekeli, 1982: 196). Bu gelişmeler kadının önündeki sosyal engelleri kısmen esnettikçe özellikle üst sınıftan gelen kadınlar arasında kadın dergileri, kadın gazeteleri, konferanslar ve kadın dernekleri eliyle kız çocuklarının okutulması, kadınların iş yaşamına girebilmeleri için mesleki eğitimlerin verilmesi ve erkeklerin kadınlara uyguladığı çifte standardı sorgulayarak 2. Meşrutiyet ile birlikte erkeklerin edindiği hakları talep etmelerinin yolunu açmıştır (Çakır, 21: ) 2. Kadınlarda yükselen bu kadınlık, birey ve yurttaşlık hakkı düzeyindeki bilinç Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı nın yarattığı ortamın kadınları sosyal yaşam ve çalışma yaşamına sürükleyen yapısı içerisinde daha da gelişmiştir. Kadınlar bu on yıllık savaş döneminde bir taraftan kurdukları dernekler aracılığı ile çeşitli sosyal hizmetlerde sorumluluklar üstlenirken, diğer taraftan da dokuma, dikiş, postane, telgraf, hastabakıcı, memur, satıcı 1 Kadından Sorumlu Bakanlığın temelini oluşturan ve 199 yılında kurulan Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü bile kadın hareketinden herhangi birisi ile görüşülmeden Birleşmiş Milletler in Nairobi Konferansı nda alınan kararlar doğrultusunda kurulmuştur (Yılmaz, 214: 559). 2 Kadınların Osmanlı döneminde çıkardığı söz konusu gazete, dergi, dernekler ve düzenledikleri konferans ve toplantıların ayrıntıları ve genel olarak söz konusu dönemde kadının konumu için bkz. Tekeli, 1982: ; Güzel, 1985:

90 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı gibi işlerle çalışma alanlarına dahil olmuşlardır (Tekeli, 1982: ; Güzel, 1985). Bu anlamda on yıllık savaş döneminde savaşa kadınların fiilen katılımı siyasal ve sosyal hayat içerisindeki yerlerini pekiştirmelerini sağlamış, özellikle şehirli kadınların çalışma yaşamına katılmalarının yolunu açmıştır 3. Kadını sosyal yaşamın ve çalışma yaşamının bir parçası haline getiren bu gelişmelerin ardından kadının biçimsel düzeyde yurttaşlaşma süreci aslında üç önemli aşamanın tamamlanması ile gerçekleşmiştir. İlk aşama bir halk rejimi olarak Cumhuriyet in ilan edilmesi (1923), bu kapsamda meşruluğunu Tanrı dan alan iktidar makamları olarak saltanat (1922) ve hilafetin (1924) kaldırılmasıyla halkın bir yarısı olarak kadınların da genel anlamda devletin meşruluk kaynağı haline gelmesidir. İkinci aşama 1926 tarihli Medeni Kanun un kabulü ile kadınların resmi evlilik ve yasal miras haklarını edinmesidir. Üçüncü ve son aşama ise kadınların 3 Nisan 193 da kabul edilen Belediye Kanunu ile belediye düzeyinde, 26 Ekim 1933 te kabul edilen yasa ile köy muhtar ve heyetleri düzeyinde ve son olarak 5 Aralık 1934 te kabul edilen Anayasa ve Seçim Kanunu ndaki değişiklikler ile milletvekili düzeyinde seçme ve seçilme haklarını edinmesidir. Bu üç aşamalı 11 yıllık süreçte Türkiye de kadın, biçimsel yurttaşlık boyutunda erkeklerle eşitlenmiştir (Arat, 1998: 68; Tekeli, 1982: ). Bu düzenlemeler ile hayata geçirilen ve biçimsel boyutta kadınların erkekler ile eşitlenmesini sağlayan cumhuriyetin yurttaşlık statüsü, toplumsal cinsiyet rollerine bakmaksızın kadın ve erkeği haklar ve sorumluluklar düzeyinde eşitleyen bir biçimsel yurttaşlık algısına sahiptir. Oysa teoride kadını -tüm eksiklerine rağmen- yasa önünde erkekle eşitleyen yurttaşlık algısı, pratikte uzun yüzyıllar içinde erkek egemen gelenek, din ve yönetsel algılar içerisinde yoğrularak pekişen toplumsal cinsiyet rolleri ile karşılaştığında, pozitif ayrımcılığın da tanınmadığı koşullarda onlarla mücadele edememekte ve yenilmektedir. Bu nedenle Cumhuriyet in yasa önünde getirdiği yurttaşlık eşitliği, üzerinden geçen 8 yıla rağmen hâlâ kadınlar açısından gerçek anlamda bir eşitliği sağlayamamıştır. Temsil, üst düzey memuriyet, istihdam oranı, aile ve ev işlerindeki görev dağılımı ve özellikle şiddete maruz kalma başlıkları üzerinden sayısal düzeyde geride kalan 8 yıl dikkate alınırsa, Türkiye de kadın ve eşitlik kavramlarının yan yana gelebilmesi açısından kat edilmesi gereken daha uzun bir yol vardır te milletvekilliği düzeyinde seçme seçilme hakkını elde eden kadınlar 1935 yılında Meclis in %4.5 ini oluştururken bu oran çok partili hayata geçiş yılı olan 195 de.6 ya inmiş, uzun yıllar boyunca yüzde beşin altında seyrederken 27 de %14.4 e çıkmıştır ve 1 Kasım 215 Genel Seçimleri nde 14.5 olarak gerçekleşmiştir (TÜİK, 213: 131; Milliyet, 3 Kırsal bölgelerde yaşayan kadınlar ailece işlenen toprakta daima çalışma sürecinin doğal bir parçası iken, şehirde de alt sınıftan kadınlar bohçacı, çamaşırcı ve esnaf olarak çalışma yaşamının bir parçası olmuş, yalnız yönetici sınıflara mensup kadınlar (ağırlıkla da İstanbul da) hareme kapatılarak sadece çocuk doğurmak ve yetiştirmekle görevli evcil kölelikle görevlendirilmiştir. Bu konuda ilgili tarihsel veriler ve belgeler ışığında ayrıntılı bilgi için bkz. Tekeli, 1982: 195 vd. 77

91 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s ) 4. Birleşmiş Milletler in 212 yılı verilerine göre bu oran İsveç te %44.7 dir (TÜİK, 213: 131). Ayrıca kadınların yerel yönetimler ve hükümet düzeyindeki temsilleri milletvekilliği oranının çok daha altındadır 5. Kadınların vali, müsteşar, genel müdür, müdür yardımcısı vb. üst düzey memuriyet olarak sayılan görevlerdeki payı 28 de %8.7 iken bu oran 213 te ancak %9.3 e çıkabilmiştir 6. Diğer taraftan daha çok kadının annelik yönünün baskın geldiği bir meslek olarak okul öncesi eğitiminde erkeklerin oranı %5.8 ile sınırlı kalırken kadınların oranı %94.2 ye çıkmaktadır (TÜİK, 213: 12). Kadınların iş gücüne katılma oranı 211 verileri ile OECD ülkeleri arasında en yüksek %77.3 ile İzlanda da iken en düşük oran %27.8 ile Türkiye dedir. Bu oran 213 verileri ile %3.8 e yükselmiş görünmektedir. Ve aynı yılın verileri ile Türkiye de kadınların iş gücüne dahil olmamalarının en yüksek oranda nedeni %58.7 ile ev işleriyle meşgul olmalarıyken, erkeklerin dahil olmamalarının en yüksek oranda nedeni %38.5 ile emekli olmalarıdır (TÜİK, 213: 72, 74) 7. Bu bağlamda kadınların çalışmalarının uygun bulunmamasının en yüksek oranda nedeni %56.3 ile asli görevinin çocuk bakımı ve ev işleri olarak görülmesi yer almaktadır (TÜİK, 213: 11). Söz konusu gerekçe kapsamında kadın ile erkeğin ev işlerine dair sorumlulukları da toplumsal cinsiyet algılarına bağlı olarak ayrışmıştır. 211 verileri ile kadın (anne) ve kız çocuk büyük oranda ütü, temizlik, yemek, sofra hazırlama gibi işlerle meşgul olurken erkek (baba) ve erkek çocuk da bakım-onarım, fatura ve badana gibi işlerle meşgul olmaktadır (TÜİK, 213: 97). Yine 211 yılı verileri ile erkekler aile ile ilgili olarak evin seçimi, tatil ve eğlence gibi konularda kararları almada ağırlıklı olarak belirleyiciliğe sahip iken, kadının ev düzeni, çocuklarla ilgili konular, alışveriş, akraba ve komşular ile ilişkiler konularında ağırlıkla belirleyici olduğu görülmektedir (TÜİK, 213: 18). 4 7 Haziran 215 Genel Seçimleri nde toplam 98 olan kadın milletvekili sayısı ile Meclis teki kadın oranı Cumhuriyet tarihinin en yüksek düzeyi olan 17.8 e çıkmışken, 1 Kasım 215 Erken Genel Seçimi ile sayı 98 e ve oran ise 14.5 e gerilemiştir (Milliyet, ) arasında kurulan hükümetlerde kadın bakan sayısı aynı anda en çok 2 olmuştur. Bunun dışındaki sayı ağırlıkla 1 iken, hiç kadın bakanın yer almadığı hükümetler de olmuştur. Ayrıca 1999, 24 ve 29 yıllarında yapılan yerel yönetimler seçimlerinde belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği ve il genel meclis üyeliği düzeyinde kadınların temsil edilme düzeyleri sırası ile şöyledir:.6, 1.6, , 2.4, 1.8 ve.9, 4.2, 3.3 (TÜİK, 213: 131). 6 Kadın büyükelçilerin oranı 21 yılında %6.2 iken 213 te 12.1 e; kadın savcı oranı 2 yılında %5 iken 213 te %6.6 ya; kadın hakim oranı 2 yılında %39.5 iken 213 te 36.3 e; kadın rektör sayısı 211 yılında kamuda %4.9 a özelde 6.8 e; erkek öğretim üyelerinin sayısı 2-21 eğitim öğretim yılında iken te ye yükselirken kadın öğretim üyelerinin sayısı sırası ile den ya doğru değişim göstermektedir (TÜİK, 213: ). 7 Kadınlarda işsizlik oranı 24 te %11 iken 213 te %11.9 a yükselmiş, erkeklerde ise sırası ile %1.8 den %8.7 ye düşmüştür. Yine 313 verileri ile istihdam edilenlerin işteki durumları da kadın ve erkek arasında oransal olarak farklılık göstermektedir. Erkeklerde sırası ile ücretli/yevmiyeli, işveren, kendi hesabına çalışan ve ücretsiz aile işçisi %67.3, %6.1, %22.1 ve %4.5 iken kadınlarda %56.6, %1.2, %1.7 ve %31.4 tür (TÜİK, 213: 77, 75). 78

92 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı 1935 te erkeklerin %7.7 si kadınların ise %9.2 si okur yazar değilken bu oran 212 itibariyle erkeklerde %1.4 kadınlarda ise %6.8 e düşmüştür. Okullaşma oranları ise veriler ile erkek ve kadınlarda ilkokul, ortaokul, ortaöğretim ve yükseköğretimde sırası ile %98.9, %93, %69.3, %38.6; %98.8, %93.2, %7.8, %38.4 tür (TÜİK, 213: 59). Bu anlamda 8 yıllık dönemde erkeklerle kadınların tek eşitlendiği alan eğitim olarak görülmektedir 8. Son olarak kadınların şiddete maruz kalma oranları farklılık göstermekle birlikte ve kadınların eğitim düzeyleri değişse de değişmeyen bir kader olarak karşılarına dikilmektedir. 28 verileri ile hiç eğitimi olmayan kadınların hayatlarının herhangi bir döneminde erkek şiddetine maruz kalma oranları %52.2 iken lise ve üzeri eğitimlilerde bu oran %25 tir (TÜİK, 213: 11) 9. Yukarıdaki veriler göstermektedir ki Osmanlı nın son yüzyılında dernekler, gazeteler ve ev toplantıları ile başlayıp Cumhuriyet döneminde anayasal yurttaşlık ve yasal düzeydeki hakların gelişimi ile süren, 198 sonrasında ise bilinç yükseltme toplantıları, cinsel tacize hayır kampanyaları, Anayasa ve yasalardaki kadın-erkek eşitsizliğini pekiştiren maddelere karşı yürütülen protesto kampanyaları 1 ve yoğun kadın örgütlüğü ile devam eden 8 Ancak yine de gerek çocuk gelinlik, gerek kırsal bölgelerdeki geleneksel anlayışı ve gerekse de kent yoksulluğu eğitim söz konusu olduğunda erkek çocuktan önce kız çocuklarını vurduğu bilinmektedir. Kaldı ki Eğitim Öğretim yılında uygulamaya giren ve kısaca Sistemi olarak bilinen yeni eğitim sisteminin eğitimi 4 lü gruplara bölmesi sonrası kız öğrencilerin ortaokul sonrası eğitimden kopuşları artmıştır. 214 yılında ortaokuldan mezun olan kız çocuğunun açık liseler de dahil olmak üzere hiçbir kuruma kayıt yaptırmadığını açıklanmıştır (Cansu, ). 9 Kadına yönelik erkek şiddeti ile ilgili olarak devletin Emniyet ya da eski adı ile Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı 211 den sonraki adıyla Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gibi birimleri tarafından herhangi bir düzenli kayıt tutulmamaktadır. Bu nedenle Türkiye de yıllar itibariyle kadına yönelik şiddetin türlerinin, sayısının ve nedenlerinin tam bir kaydına ulaşmak mümkün değildir. Ancak gerek devletin çeşitli birimlerinin gerekse kadın kuruluşlarının özellikle son yıllardaki açıklamaları üzerinden çeşitli veriler elde edilebilmektedir. Bu konuda bugüne kadar Türkiye de yapılan en kapsamlı ve devlet düzeyinde yapılan tek çalışma 28 yılında bakanlık bünyesindeki Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü nce yürütülen Türkiye de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması dır (Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı, 29). Çalışma gerek bölgeler ve alt bölgeler gerekse farklı şiddet biçimleri düzeyinde kadına yönelik şiddeti incelemektedir. İnsan Hakları Başkanlığı tarafından 27 yılında hazırlanan Töre ve Namus Cinayetleri Raporu, töre ve namus cinayetlerinin yıllara göre sayısını şöyle belirtmektedir: 23: 159, 24: 24, 25: 21, 26: 233 ve 27: 231 (Töre ve Namus Cinayetleri Raporu, 28). Yine Bianet İnternet Ağı tarafından basında çıkan haberler üzerinden derlenen verilere göre toplumsal cinsiyet temelli olarak işlenen cinayetler 21 da 217, 211 de 257, 212 de 165, 213 te 214, 214 te 281 ve 215 te 277 dir ( ve tarihsiz). Ayrıca kadına yönelik şiddete ilişkin olarak yılları arasında daha çok doğu ve güneydoğu illeri ile Ankara yı kapsayan 27 ilde 15 ye yakın kadın ile yüz yüze yapılan görüşmelerden oluşan bir araştırma için bkz. Altınay, Arat, 27. Paragraf dahilinde söz konusu edilen tüm alanlarla ilgili olarak tüm Türkiye kapsamında olmasa da İstanbul-Ümraniye ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu da yılları arasında yapılan bir çalışmanın verileri için bkz. İlkkaracan & İlkkaracan, Kadının ev dışında çalışmasını kocasının izine bağlayan Medeni Kanun un 159. maddesi, ırza geçmede kurbanın fahişe olmasını hafifletici neden sayan TCK nın

93 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s kadının Türkiye deki eşitlik mücadelesi, istenilen düzeyin çok gerisindedir. Dahası kadının 8 yıllık dönüşümler ve mücadeleler silsilesine rağmen temsil, istihdam, aile içi görev dağılımı ve şiddetten korunma konusunda erkeğin çok gerisinde olan bu konumu yetmezmiş gibi, son yıllarda devlet katında Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı çatısı altında bakanlık düzeyinde adına bile tahammül edilemeyen, kadına yönelik şiddeti önlemek için çıkarılan yasanın adının ve içeriğinin bile Ailenin Korunması 11 kriteri ile biçimlendirildiği yeni bir anlayış yerleşmiştir. Bu anlamda kadın, kendisini yalnız anne, eş ve ev hanımı olarak konumlandıran, ona aile ve evlilik çatısı dışında rol atfetmeyen, organizmacı bir devlet kurumsallaşması ile karşı karşıyadır. Kadına yönelik şiddetin büyük oranda artması 12 ve buna karşı bir devlet politikası geliştirilmemesi, kadının toplumsal düzeydeki konumunun gerilemesi ve kadının bakanlık düzeyinde giderek yalnız Aile Bakanlığı na sıkıştırılması 13 ile karakterize olan bu kurumsallaşmada en önemli faktör ise 13 yıldır aralıksız iktidarda olan ve 27-8 sonrasında giderek siyasal anlayış düzeyinde devletleşen AKP nin uyguladığı neoliberal politikalar ve onunla uyumlu olan İslamcı-muhafazakâr politikasının aile ve kadın algısıdır. AKP, ülkede 21 Krizi gibi büyük bir ekonomik kriz ve buna bağlı olarak ana akım merkez siyasal seçeneklerin seçmen nezdinde tükendiği, bölgede ise 11 Eylül sonrasında başlayan ABD-Afganistan, ABD-Irak savaşları ve iç savaşları ile seyredecek belirsizlikler sürecinde 22 de iktidara gelmiş, Milli Görüş Geleneği nin İslamcı söylemini terk ettiğini idea ederek kendisini muhafazakâr demokrat olarak ifade etmiş bir partidir 14. Muhafazakârlık, yaygın anlamı ile geçmişin muhafazası ve yeni düzenin reddi anlamını taşımakla birlikte, asıl olarak modernizasyon sürecinde toplumu bir arada tuttuğuna inanılan aile, gelenek-görenek ve din gibi kurumların korunmasını ve bu kurumların modernlikle bir arada yaşayabileceğini salık verir (Saraçoğlu, 214: 257). Bu bağlamda en başından itibaren kendisini muhafazakâr olarak tanımlayan AKP, yine iktidara geldiği tarih ve koşullarda en başından itibaren tereddütsüz olarak uygulamaya koyduğu neoliberal politikaların ortaya çıkardığı yoksulluk, eşitsizlik ve işsizlik gibi sorunların toplumsal düzeni ve bireyi tehdit etmeye başladığı noktada din, aile, gelenekgörenek gibi kavramları neoliberal politikaların yarattığı zarara karşı birer araç olarak öne çıkarmıştır (Saraçoğlu, 214: 258). Yani neoliberalizm ile din, gelenek ve aileyi bir arada yaşayabilen bir uyum içerisine sokmuştur. maddesine karşı yürütülen ve başarı ile sonuçlanan kampanyalar. Ayrıntı için bkz. Arat, 1998; Yılmaz, 214; Altınay-Arat, Yasanın tam adı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun dur. 12 Adalet Bakanının 29 da açıkladığı bilgilere göre kadın cinayetleri 22'den, 29'a kadar yüzde 14 oranında artmıştır ( ). 13 Kadın Türkiye de daha önce başbakan (Tansu Çiller), İçişleri Bakanı (Meral Akşener), Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve Çevre Bakanı (İmren Aykut), Milli Eğitim Bakanı (Nimet Çubukçu), Turizm Bakanı (Güldal Akşit) düzeylerinde temsil edilmiştir. 14 AKP nin bir hegemonya projesi olarak örgütlenmesi süreci ve dönemin ekonomik, siyasal, sosyal ve uluslararası koşullarının ve dengelerinin ayrıntılı bir değerlendirmesi için bkz. Yıldırım, 21. 8

94 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı Ancak böyle olmakla birlikte AKP aileyi salt neoliberalizmin yarattığı tahribatı ortadan kaldıracak bir enstrüman olarak yansıtmamakta; aynı zamanda organik uyuma dayalı ideal millet tasarımına gönderme yapan bir metafor olarak da kullanmaktadır (Kaya, 215: 6; Saraçoğlu, 214: ). Yazıcı nın da belirttiği gibi (212: 112) AKP açısından ailenin çöküşü retoriği genel olarak Batı yı karakterize eden bir olgu olarak ele alınmakta; diğer yandan Türk ailesinin gücü ise Türkiye nin karşı karşıya olduğu hemen bütün sosyo-ekonomik ve siyasal sorunlara karşı birincil çözüm olarak yansıtılmaktadır. Aileye dönük bu referanslar bir yandan AKP nin bir siyasal kimlik formüle etmesine temel oluşturmakta; diğer yandan da özellikle sosyal politika ve refah mekanizmaları alanında gerçekleştirilecek somut ve maddi değişikliklerin söylemsel düzeyde meşrulaştırılmasına hizmet etmektedir. AKP nin yaptığı gibi aileyi organik toplum ve millet tasavvuru içinde model ya da çekirdek birim olarak konumlandırmak, tarihsel olarak sağ siyaset çizgisinin genel özelliği olarak görülebilir. Bu noktada aile bir yandan millet in bütünlüğünü temsil etmekte ve diğer yandan da patriyarkal bir siyaset-toplum hiyerarşisinin yeniden üretilmesinde de kullanılmaktadır. Bu sayede aile gibi bir millet tasavvuru, çatışmacı sosyal-siyasal analizlerin yerine sınıfsız-dayanışmacı tahayyülleri geçirmekte; eşzamanlı olarak da kadını bu bütünlüğün, dayanışmanın, sosyal uyumun sürdürülmesinde sahip olduğu toplumsal cinsiyet rolleri eşliğinde tanımlayarak aile içinde konumlandırmaktadır. Kadın yerine Aile Bakanlığı kurulması uygulaması da bu anlayışın izinde görülebilir. Bu anlayışın uzantısı olarak bir birey olarak kadın öznenin (yurttaş öznenin) yerini ancak sahip olduğu roller ve topluluk içindeki konumu ekseninde statü kazanan aile içi yeniden üretim öznesi almaktadır. AKP nin siyasal-sosyal tahayyülüyle uyumlu olarak ilerleyen bu dönüşüm; tarihsel olarak bir sağ parti olarak MHP nin de paylaştığı bir anlayışı yansıtmaktadır. Arıkan ın da belirttiği üzere (1998: 13); MHP parti programları da tarihsel olarak aileyi Türk toplumunun temel toplumsal birimi olarak görmekte ve güçlü bir aile nin Türk kültürünün korunmasını garanti altına alacak yapı olduğunu belirtmektedir. Adanmış ev hanımları olarak anneler bu geleneksel dokunun korunması için eğitim alacaklardır. MHP her ne kadar kadın haklarını savunduğunu belirtse de, Feminizm i aileye ve sosyal işlevlere karşı bir tehdit olarak değerlendirmektedir. Ki bu anlayışın iz düşümü aşağıda incelenecek olan partinin 1 Kasım Seçim Bildirgesi nde de görünür durumdadır. Sonuç olarak Türkiye de Osmanlı döneminde başlayan ve Cumhuriyet döneminde biçimsel düzeyde tamamlanan kadının biçimsel yurttaşlık düzeyinde erkekle eşitlenmesi süreci, tözel eşitlik düzeyinde hiçbir zaman gerçekleşemediği gibi son yıllarda gerek iktidar partisi olarak AKP nin gerekse özellikle kadın ve aile konusundaki ikili/ikircikli tutumu nedeniyle AKP ile kısmen benzeşen yer yer de seçmen tabanı için yarışan ve Doğu-İç Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde neredeyse seçmen tabanında eşitlenen, iç içe geçen bir özellik sergileyen MHP nin verdiği destek ölçüsünde daha da kötüye gitmektedir. 81

95 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Siyasal Partilerin Kadın Algıları Yurttaş kadının Türkiye deki konumu yukarıda tespit edilen durumdayken ve Türkiye henüz 1 Kasım 215 te yeni bir genel seçimi arkasında bırakmışken, siyasal iktidarı elde etmeyi hedefleyen, bu doğrultuda siyaset yapan ve seçmen olarak kadınlardan oy isteyen ana akım siyasi partiler olarak AKP, CHP, MHP ve HDP nin 15 yurttaşlar topluluğunun yarısını oluşturan kadına bakışı nedir? Kadının bireysel, toplumsal, siyasal/yönetsel, ekonomik ve ailesel konumunu, sahip olduğu ya da olması gereken haklarını nasıl algılamakta, nasıl anlamlandırmaktadır? Partilerin kadın algılarına bağlı olarak tespit ettikleri kadına ilişkin sorunlar ve bunlara dair çözüm önerileri nelerdir? Makalenin bundan sonraki bölümü tam olarak bu sorulara yanıt aramak üzere ana akım siyasal partilerin 1 Kasım 215 Genel Seçimleri ndeki seçim bildirgelerine odaklanacaktır. Partilerin kadın algıları incelenirken parti programları değil de 1 Kasım Genel Seçimleri için hazırladıkları seçim bildirgelerinin inceleme konusu edilmesinin nedeni ise farklı tarihlere sahip parti programlarına 16 kıyasla seçim bildirgelerinin hem partilerin kadına dair algılarının son halini hem de bu durum üzerinden çözüm önerilerini yansıtabilme açısından parti programlarına kıyasla daha yakın tarihli bir çıkarım yapmamıza imkân sağlamasıdır. Ancak söz konusu incelemeye geçmeden önce belirtilmelidir ki bahsi geçen tüm partiler Türkiye de kadınların, kadın olmalarından kaynaklı olarak yaşadıkları çeşitli sorunlar olduğunu peşinen kabul etmektedir. Çünkü bu partilerin seçim bildirgelerinde erkekler için özel bir başlık bulunmamakla birlikte, kadın ayrı bir başlık altında incelenmiştir. Fakat hâl böyle olmakla birlikte, her bir partinin kadına dair algısı dünya görüşüne paralel olarak birbirlerinden ciddi farklılıklar göstermektedir. Bu elbette işaret ettikleri 15 Bu makale kapsamında ana akım siyasi partiler olarak adlandırılan partiler, 21 Krizi nin biçimlendirdiği yeni dönemde (21-215) siyasete yönünü veren ana partilerdir. Söz konusu partiler hem 21 sonrasında düzenlenen her genel ve yerel seçimde aşamalı olarak 21 öncesinin geleneksel siyasi partilerini siyasal yelpazeden silmiş hem de yapılan seçimlerde halk tarafından en çok desteklenen ilk dört parti haline gelmiştir. Halktan aldıkları destek (oy oranları) birbirlerinden önemli oranlarla farklılaşmakla birlikte, söz konusu partiler bugün genel hatları ile siyasi partiler yelpazesinde İslamcılık-muhafazakârlık, sosyal demokrasi-cumhuriyetçilik, muhafazakâr Türk milliyetçiliği ve radikal demokrasi-kürt milliyetçiliği olmak üzere dört farklı siyasi konumlanışı temsil etmektedir. 16 AKP nin parti programı partinin kuruluş tarihi olan 21 yılında hazırlanmış ve daha sonra bir değişiklik geçirmemiştir. CHP nin programı 28 tarihinde, MHP nin programı 29 tarihinde ve son olarak HDP nin programı 213 tarihinde hazırlanmıştır. Bu bağlamda, AKP nin programının hazırlanış tarihi ile HDP nin programının hazırlanış tarihleri arasında 12 yıllık bir zaman aralığı vardır. Bu zaman aralığı hem kadının Türkiye deki konumunda yaşanan önemli dönüşümlerin, hem önemli bir gündem maddesi haline gelen kadına yönelik şiddetin, hem de partilerin bu dönüşüme karşı zaman içerisinde geliştirdikleri yeni söylem ve çözüm önerilerinin dönüşüm geçirebileceği kadar geniş bir zaman aralığıdır. Bu nedenle seçim bildirgeleri üzerinden yapılacak bir inceleme, parti programları üzerinden yapılacak bir incelemeye kıyasla gelinen tarih itibariyle partilerin kadına bakış açılarını daha gerçekçi bir karşılaştırmaya tabi tutmamızı kolaylaştırmaktadır. 82

96 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı çözüm yollarına ve biçimlendirmek istedikleri yeni toplum, devlet, ekonomi ve aile yapısına da etki etmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi nin Kadın Algısı Kuruluş aşamasından itibaren kendisini her koşulda muhafazakâr demokrat 17 olarak tanımlamakla birlikte, parti programından hareket edilerek AKP yi bir muhafazakâr parti olarak tanımlamak oldukça güçtür. Çünkü eğer partilerin temel kimliğini, bu anlamda dünya görüşlerini tespit etmek açısından parti programları en temel yol gösterici metinler ise, AKP programı genel çerçevesi itibariyle daha çok liberal bir parti portresi çizmektedir. Bu genel liberal söylem içerisinde, programda, partinin muhafazakâr kimliğine işaret edebilecek en önemli ifadeyi ise ancak aile tanımından çıkarmak mümkün olabilmektedir. AKP, parti programında aileyi toplumun temeli ve toplumsal dayanışmanın oluşmasında rol oynayan önemli bir kurum olarak ifade etmektedir (AKP Parti Programı, 21) 18. Liberalizmin, her düzlemde ön plana çıkardığı ve geniş haklarla donattığı, bu anlamda düşüncesinin temeline yerleştirdiği birey ve bireyciliğe kıyasla, toplumun temeli olarak aileyi dikkate alıp bireyciliğe karşı da dayanışmacılığı ön plana çıkaran AKP nin aileye ilişkin söylemi, tipik bir muhafazakâr duruş göstergesidir. Ancak bunun dışında parti programında özellikle kadın başlığı üzerinden AKP nin muhafazakâr dünya görüşünü açığa çıkarmak mümkün değildir. Oysa partinin 1 Kasım 215 Genel Seçimleri için hazırlamış olduğu seçim bildirgesi gerek bütünlüklü olarak gerekse kadın başlığı üzerinden incelendiğinde AKP nin muhafazakâr kimliğini ve bu kimlik bağlamında kadın algısını açıklıkla yansıtacak bir içeriğe sahiptir. Yeni Türkiye Yolunda Daima Adalet Daima Kalkınma başlığını taşıyan AKP nin 1 Kasım 215 Seçim Bildirgesi, sunuş ve ekler dışında 36 sayfalık bir uzunluğa sahiptir. Bu ebatlar içerisinde Kadın başlığı beş (5) sayfalık bir uzunluğa sahipken, diğer bölümlere dağılmış olan kadına dair tespitler ve öneriler de yaklaşık bir o kadar uzunluğa sahiptir. Bu anlamda 36 sayfa içerisinde kadının yeri 1 sayfa ile sınırlanmıştır. Bu biçimsel konumlandırmanın ardından AKP nin kadın algısına dair öncelikle ifade edilmesi gereken şey partinin kadını her şeyden önce erkeğin karısı 19, anne 17 AKP, kuruluş sürecinde gerek Yalçın Akdoğan tarafından yazılmış olan 23 tarihli Muhafazakâr Demokrasi kitabı ile gerekse 1-11 Ocak 24 te düzenlenen Uluslararası Muhafazakârlık ve Demokrasi Sempozyumu nda ifade edilen düşüncelerin toplamı olarak kendisini muhafazakâr demokrat olarak tanımlamış, bu çerçevede parti kurucularının önde gelenlerinin siyasi geçmişini karakterize eden Milli Görüş Geleneği ile söylemsel ve tanımlama/tanımlanma düzeyinde bağlar koparılmak istenmiştir. Bu konuda bkz. Akdoğan, 23; Uluslararası Muhafazakârlık ve Demokrasi Sempozyum Kitabı, AKP Programı partinin internet sitesinde, başlıklarına göre yüklendiği için sayfa numaraları olan bir kitapçık özelliği sergilememektedir. İlgili alıntı Aile ve Sosyal Hizmetler alt başlığında geçmektedir. Bkz. AKP Parti Programı, AKP kadın-erkek ilişkileri söz konusu olduğunda eşitliğe işaret eden eş kavramı yerine karı-koca kavramlarını tercih etmektedir. Öyle ki bu durum partinin kurucu genel 83

97 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s ve ev hanımı olarak algıladığı yönündedir. Bildirgede söz konusu temel anlayış kendisini öncelikle kadınlar toplumsal hayatın olduğu kadar ailelerimizin de temel direğidir (s. 19) 2, kadınlarımız için iş ve aile yaşamını uzlaştırma politikalarını hayata geçireceğiz (s. 113) ve aile içi şiddet bağlamında hiçbir kadının savunmasız ve sahipsiz kalmaması gerektiği yolundaki temel anlayışımız (s. 11) ifadelerinde ortaya koymaktadır. Bu kabuller kadının bağımsız bir birey olarak var olamayacağı, kocasının yokluğunda savunmasız ve sahipsiz kalacağı için onun devlet baba 21 tarafından sahiplenilmesi gerekliliğinden, ailenin temel direği olması nedeniyle ancak ev yaşamı ile uzlaştığı oranda çalışabileceği temel kabulüne kadar, aslında kadının toplumdaki temel konumlanışını belirleyen bir içeriğe sahiptir. Devlet-yurttaş, birey-iş, birey-aile ilişkilerinde kadını ikincil, bağımlı, korunması gereken birisi olarak gören bu anlayış, söz konusu görüşe paralel olarak da kadını öncelikle ev ve evlilik içine anne, karı ve ev hanımı olarak konumlandırmıştır. başkanı olan ve 1 Ağustos 214 e kadar da genel başkanı olarak kalan Recep Tayyip Erdoğan tarafından da birçok kez ifade edilmiştir. Erdoğan, Cumhurbaşkanı olduktan sonra 24 Kasım 214 te Kadın ve Demokrasi Derneği nin (KADEM) düzenlediği 1. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi'nde konu ile ilgili şu içerikte bir konuşma yapmıştır: Burada bazen erkek-kadın eşitliği diyorlar. Kadın-kadına eşitlik doğru olandır, erkekerkeğe eşitlik doğru olandır. Ancak kadının özellikle adalet karşısındaki eşitliği aslolandır. Bunu yerine getirmeliyiz. Mağdur olanın zorla mağdur eden seviyesine çıkartılmasıdır eşitlik ya da tam tersidir. Kadınların ihtiyacı olan eşitlikten ziyade eşdeğer olabilmektir. Yani, adalettir. Buna ihtiyacımız var. Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz. O fıtrata terstir. Çünkü fıtratları farklıdır, tabiatları farklıdır, bünyeleri farklıdır. Örneğin iş hayatında hamile bir kadını erkek ile aynı şartlara tabi tutamazsınız. Bir anneyi, çocuğunu emzirmek zorunda olan bir anneyi bu tür yükümlülükleri olmayan bir erkekle eşit konuma getiremezsiniz. Kadınları erkeklerin yaptığı her işte çalıştıramazsınız, komünist rejimlerde olduğu gibi. Eline ver kazmayı küreği, çalışsın. Olmaz böyle bir şey. Onun narin yapısına bir defa bu ters düşer ( ). Erdoğan ın bu açıklamasının tartışma yaratması sonrasında AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da benzer anlayışı sürdürerek Madem ki bir tarafta şu vardır, diğer tarafta da bu olacak diye mekanik bir eşitliğe soktuğunuzda o zaman hayatı, tamamlayıcılık ilişkisini de yok etmeye başlıyorsunuz tespiti ile kadın erkek eşitliğini mekanik bir eşitlik olarak gördüklerini ve bu nedenle eşdeğerlik kavramını kullandıklarını belirtmiştir. Üstelik eşdeğerlik kavramını kullanmalarının gerekçesini de yine kadının anneliği üzerinden açıklamıştır: Mademki kadınlarımız insan neslini devam ettiren o ulvi görevi yürütüyorlar, tabii ki anne olmadan önce ve sonra, dinlenmek ve çocuklarına vakit ayırmak hakkına sahiptir. Bunu vermek hak vermek değil, sadece bir borç ödemektir. Manevi bir borç ödemektir ( ). 2 Makale boyunca atıflar sıklıkla ve arka arkaya seçim bildirgelerinden yapılacağı için, metnin okunmasını zorlaştırmamak amacıyla her seferinde uzun uzun atıf kuralına uyulmak yerine yalnız sayfa numarası yazılmakla yetinilecektir. Bu nedenle tüm partiler için kendi bölümleri dahilinde yapılacak olan seçim bildirgelerine atıflar, bölüm başında bildirgelerin adı anıldıktan sonra, yalnız sayfa numaraları belirtilerek yapılacaktır. 21 Bu anlayış ile bağlantılı olarak başbakan Ahmet Davutoğlu eşi Sare Davutoğlu ile birlikte katıldığı AKP Kadın Kolları Kongresi nde Özgecan Arslan Davası kapsamında katillere verilen ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası ile ilgili olarak yaptığı açıklamada kendisini bütün Türkiye de yaşayan kızların manevi babası olarak tanımlamış ve şöyle konuşmuştur: 3 kız babası olarak ve bütün Türkiye deki kız çocuklarının manevi babası olarak benim de yüreğim soğumadı (Hürriyet, ). 84

98 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı AKP nin kadını anne-karı-ev hanımı konumuna sıkıştırılan bakış açısı ve kadını bu alanlarla sınırlama yaklaşımı, bildirgede, anne-çocuk dostu sağlık uygulaması (s. 91, 13), evlat edinme ve prematüre doğumlarda izin haklarının genişletilmesi (s. 97), şartlı eğitim desteklerinin annelere verilmesi (s. 98), doğurganlık hızının düşüşü bağlamında 3. çocuğa kadar doğum borçlanması (s. 1, 142), tüp bebek erişiminin kolaylaştırılması (s. 1, 144), kaliteli kreş ve gündüz bakım evleri ve teşvikleri (s. 113, 1) 22, doğuma bağlı izin ve hakların güçlendirilmesi için ilgili kanunlarda değişikliklerin yapılması (s. 12), ilk çocuktan itibaren sırası ile 3, 4 ve 6 TL doğum hediyesinin verilmesi (s. 12) ve yine sırası ile 1., 2. ve 3. çocuklarda 2, 4 ve 6 ay süreyle yarı zamanlı/tam ücretli çalışma hakkı (s. 113), eşi vefat etmiş kadına sosyal yardım (s. 16), kadınların sağlık hizmetlerine kolay erişimi için ev ziyareti sistemi (s. 112), ev hanımına isteğe bağlı sigorta (s. 141), evde çocuk bakım hizmetleri yoluyla kayıtlı kadın istihdamının desteklenmesi (s. 146) türünden uygulamalar ve vaatler üzerinden pekiştirilmekte ve ilerletilmektedir. Kadını anne-karı-ev hanımı ekseninde algılayan AKP nin, aile ve evlilik konusundaki bakışı da kadının bu konumunu pekiştirmektedir. Her şeyden önce parti, Türkiye de istikrarlı olarak artan kadına yönelik şiddet konusunu bildirgesinde işlerken bu konuda önemli adımlar olarak iktidarı döneminde İstanbul Sözleşmesi ni 23 imzaladığını ve Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun u çıkardığını belirtmektedir. Kısa adı İstanbul Sözleşmesi olan ve AKP tarafından da bildirgede böyle kullanımı tercih edilen sözleşmenin tam adı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi dir. Sözleşme sadece kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetle mücadele etmemekte, aynı zamanda kadın-erkek eşitliği ilkesinin hayata geçirilmesini amaçlamaktadır. Ve bunu yaparken de genel yönelimi ile tutarlı şekilde kadınları medeni durumlarına göre değil, şiddete uğrama gerçekliklerine göre değerlendirmekte ve korumayı hedeflemektedir. Sözleşme, şiddete uğramış kişilerin haklarını korumaya yönelik önlemler alırken cinsel kimlik ve cinsel yönelim de dahil olmak üzere hiçbir ayrımcılık yapılmamasını öngörmektedir. Sözleşmeyi imzalayıp onaylayan devletler, öncelikle kadına yönelik her türlü şiddeti önlemek ve bununla mücadele etmek için devlet çapında politikaların belirlenmesi ve uygulaması olmak üzere sorumluluklar üstlenmiştir. Sözleşme devletlere yüklenen bu sorumlulukları bütünler biçimde veri toplama ve araştırma yapılmasını 22 Kreş ve gündüz bakım evleri daima kadın/anne ile birlikte anılmaktadır. Erkek/baba ile değil. 23 İstanbul Sözleşmesi, 11 Mayıs 211 de İstanbul da imzalandığı için sözleşme kısaca bu ad ile anılmaktadır. Türkiye sözleşmeyi 25 Kasım 211 de TBMM de onaylamıştır. Sözleşme yeterli sayıda imzacı ülkenin imzalaması ile 1 Ağustos 214 te yürürlüğe girmiştir. Bu konuda bkz

99 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s desteklemeyi de amaçlamaktadır 24. Bu anlamda kadın-erkek eşitliğini tesis etmek, her türlü ayrımcılığı kaldırmak ve kadına yönelen şiddeti durdurmak açısından sözleşmenin Türkiye tarafından imzalanması önemli bir adım olmakla birlikte, sözleşmenin temel hedefleri daha en baştan sözleşmenin iç hukukun bir parçası haline getirilmesi sürecinde ortadan kaldırılmıştır. Çünkü sözleşmeyi iç hukuka taşıyan ilgili kanun Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun adını taşımaktadır. Yasa içerik itibariyle kadını kadın olarak korumakla birlikte, adında önceliği aileye vererek, kadının şiddete karşı korunmasını ailenin korunması şartına bağlayan bir genel bakış açısı ortaya koymaktadır. Bu anlamda yasanın evli olan-olmayan kadın ayrımını ortadan kaldırması, şiddete uğrayan kadının başvuru yapacağı makamları açıkça tarif etmesi, şiddet önleme merkezlerinin açılmasını karara bağlaması vb. gibi olumlu yönleri mevcuttur 25. Ancak bir yasa tasarısı olarak Meclis e getirilmiş olması 26 ve adının seçilme biçimindeki tercih dikkate alındığında, yurttaş kadını ve bu bağlamda bireyi ve birey haklarını ikincilleştirdiği rahatlıkla söylenebilir. Kaldı ki, yasaya yansıtılan bu bakış açısı yasadan bir yıl önce, 211 yılında Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı nın kaldırılması ve yerine kurulan yeni bakanlığın adının Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olarak belirlenmesi ile de bir süreklilik arz etmektedir. Bu hali ile gerek yasanın gerekse yasanın öncelikle takipçisi olacak bakanlığın isimlerine ilişkin tercihin, AKP nin öncelikli hedefinin İstanbul Sözleşmesi nin işaret ettiği kadın-erkek eşitliğini tesis etmek ve her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmakla değil, şiddeti önlemeye dönük bir yasal zemin oluşturmakla ilgili olduğu saptanabilir. Üstelik eldeki veriler dikkate alındığında bu durumun da şüpheli olduğu görülecektir. Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı tarafından hazırlanan izleme raporunda, Yasa nın çıkarılmasından sonraki süreçte kadına yönelik şiddetin düzeyinde herhangi bir değişiklik olmadığı ve yaşanan şiddet vakaları karşısında da kanunun oluşturmaya çalıştığı zeminin AKP Hükümeti tarafından devlet kurumları düzeyinde yaratılamadığı görülmektedir (6284 Sayılı Kanun Uygulamaları İzleme Raporu, 214) 27. Yasanın aileci bakış açısı, bildirgede 24 Sözleşmenin taraf ülkelere yüklediği veri toplama sorumluluğu ile ilgili AKP Hükümeti 211 den beri devlet kurumları düzeyinde herhangi bir çalışma yapmamış olmakla birlikte, 215 Seçim Bildirgesi nin 113. sayfasında şiddet istatistiklerinin tutulacağını belirtilmektedir. Bu konuda bugüne kadar Türkiye de yapılan en kapsamlı ve devlet düzeyinde yapılan tek çalışma 28 yılında bakanlık bünyesindeki Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü nce yürütülen Türkiye de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması dır (Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı, 29) sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun un getirdiği olumlu değişiklikler ve içerdiği eksiklikler ile ilgili olarak bkz. Moroğlu, tarihsiz; Şener, 212; Özbilen-Arslan, Kanun un Meclis e getiriliş ve görüşülme sürecinin ayrıntısı için bkz Nisan Nisan 214 tarihleri arasında yapılan görüşmelerde Şiddet Önleme ve İzleme Merkezilerinin sayılarının sembolik olmasından saat 17: den sonra uzman olmaması nedeniyle sığınan kadınların geri çevrilmesine, uzman psikolog yokluğundan binaların engelliler için uygun olmadığına, mesleki eğitim ve sağlık desteklerinin sağlanmamasından şiddete uğrayan kadınların başvurularının kovuşturmaya yer 86

100 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı yer verilen aile eğitim programları, evlilik öncesi eğitim programları ve aile destek programlarının uygulanmakta olduğuna ilişkin beyanlarla da (s. 97) pekişmektedir. Bu anlamda anne-karı-ev hanımı ekseninde kurulan kadın imgelemi aile ve evlilik konusundaki bakışla da tutarlı bir şekilde çevrelenmektedir. Seçim Bildirgesi nin genel kadın algısı anne-karı-ev hanımı ekseninde olmakla birlikte bildirgenin kadını yurttaş-birey olarak gören maddeleri de yok değildir. Bildirge bu doğrultuda Anayasa nın eşitliği düzenleyen 1. maddesinde yapılan değişikliğe atfen kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olmasının anayasal hükme bağlandığını belirterek başlamaktadır (s. 23). Ancak 21 yılında AKP nin Meclis çoğunluğu sayesinde referanduma götürdüğü Anayasa Değişiklik Paketi ile gerçekleşen ilgili düzenleme bir yenilik olmaktan çok Anayasa nın ilgili maddesinde cinsiyet ayrımcılığı gözetmeksizin ifadesi üzerinden zaten var olan kadın-erkek eşitliği ilkesini Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir ifadesini ekleyerek açıklığa kavuşturmak olmuştur. İlgili maddedeki asıl yenilik Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz 28 ifadesi ile devlete bu alanda açık sorumluluk yüklendiği gibi, pozitif ayrımcılık konusunun da anayasal hükme bağlanmış olmasıdır ki bu düzenleme yurttaş kadının konumunu her alanda güçlendirmek açısından gerekli olan anayasal zemini netleştirmiştir. Yine kadın-erkek eşitliği konusu ile ilgili olarak bildirgede yer verilen geçmiş dönem uygulamalarına ilişkin Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu nun kurulmuş olması, bu süreci destekler nitelikteki uygulama adımlarıdır 29. Fakat olmadığı gerekçesi ile konunun kapatılmasına, karakolda arabuluculuk girişimleri sonrası şiddete uğrayan kadına şiddet uygulayan ile barıştığına dair belge imzalatılmasından tedbir kararlarının çıkarılması için yalnızca ikametgahın bağlı olduğu mahkemeye başvurmaya zorlanmasına, 12 yaşından büyük çocukları olan kadınların sığınağa kabul edilmemesinden gizliliğin ihlaline, ilgili kamu personelinin kuralları bilmemesinden özellikle adli mercilerin yasadan kaynaklı hakları uygulamaktan kaçınmasına kadar yasanın çizdiği çerçevenin her aşamasının ihlal edildiği, kuralların uygulanmadığı görülmektedir (6284 Sayılı Kanun Uygulamaları İzleme Raporu, 214). 28 Anayasa nın eşitliği düzenleyen 1. maddesinin eski hali şöyleydi: Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar (Türkiye Cumhuriyeti Anayasaları, 1994: 75). Yeni hali ise şu şekildedir: Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 211: 5) Kasım seçimleri sonrasında Meclis te komisyonların partilere göre üye dağılımları yapılırken ve sözcüleri belirlenirken Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu na da 2 kadın ve 6 87

101 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s komisyon ile ilgili söylemin hemen arkasından kadın hakları ve bu anlamda eşitlik örneği olarak sadece başörtüsü serbestliği ne yer verilmesi göstermektedir ki AKP kadın-erkek eşitliği denildiğinde yalnız kadının başörtüsü takabilme hakkını anlamaktadır. Çünkü bu ifade kız öğrenciler, kadın kamu çalışanları ile milletvekillerinin kıyafetlerine ilişkin kısıtlamaları kaldırdık söylemi eşliğinde aslında kadınların bir bölümünün eğitim, memuriyete giriş ve milletvekilliğinin önünde bir engele dönüşmüş olan başörtüsü engelini kaldırarak kadın-erkek eşitliğinin tesisi yönünde önemli bir engelin kaldırılması anlamında pozitif bir adım olarak olumlanmaktadır. Bir boyutu ile hâl böyle olmakla birlikte, bu söylem başörtüsünün engel olduğu koşullarda başörtüsüz kadınların bakanlık, vekillik, üst düzey kamu yöneticiliği konumlarında önlerinin neden açılmadığını açıklayamadığı gibi, başörtüsü serbestliği koşullarında başörtülü kadınların bakan, vekil, üst düzey kamu yöneticisi konumlarında neden bir artış yaşanmadığını, kadının bakanlık düzeyinde neden istikrarlı olarak yalnız Aile Bakanlığı na sıkıştırıldığını da açıklayamamaktadır 3. O nedenle eşitlik önünde daha pek çok somut engel bulunurken, kadın-erkek eşitliğinin yalnız başörtüsü serbestliği üzerinden kurulması, kadının yurttaşlık haklarının ilerletilmesi çerçevesinden değerlendirilebilecek bir olgu değildir. Bildirgede yer verilen kız çocuklarının okullaşma oranlarının arttırılması (s. 77, 111), kadının işgücüne katılım oranının % 27.9 dan % 3.3 e çıkarılmış olması ve bu oranı % 38 düzeyine taşıma hedefi (s. 111, 192), erken evliliklerin önlenmesi için aileye yönelik eğitim hizmetlerinin yaygınlığının ve etkinliğinin arttırılacağı vaadi 31 (s. 112), kadın girişimciliğinin erkek üyesi olmasına rağmen 18 oyla AKP milletvekili bir erkek sözcü seçilmiştir. Komisyonun partilere göre üye dağılımı şöyledir: AKP 15, CHP 6, HDP 3, MHP 2 ( ) 3 2 Kasım 22 den beri kurulan AKP Hükümetleri nde bugüne kadar kadınların temsil düzeyi şöyledir: 58. Hükümet: 1 kadın bakan (Güldal Akşit-Turizm Bakanı), 59. Hükümet: 1 kadın bakan (Önce Güldal Akşit, sonra Nimet Çubukçu- Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı), 6. Hükümet: 2 kadın bakan (Önce Nimet Çubukçu, sonra Selma Aliye Kavaf-Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı; Önce Hüseyin Çelik, sonra Nimet Çubukçu-Milli Eğitim Bakanı), 61. Hükümet: 1 kadın bakan (Önce Fatma Şahin, sonra Ayşenur İslam- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı), 62. Hükümet: 1 bakan (Ayşenur İslam-Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı), 63. Seçim Hükümeti: 2 bakan (Ayşen Gürcan-Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı; Beril Dedeoğlu-Avrupa Birliği Bakanı), 64. Hükümet: 2 bakan (Sema Ramazanoğlu-Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı; Fatma Sarı- Çevre ve Şehircilik Bakanı). Hükümetlerdeki bakanlıkların dağılımı için bkz Erken evlilik ya da çokça çocuk gelin olarak ifade edilen evliliğe ilişkin Türkiye verileri farklı kurumlar tarafından ve farklı kapsamlar dahilinde yapıldığı için birbiri ile tutarsız, yıllar itibariyle düzensiz olmamakla birlikte elde kimi veriler mevcuttur. Burcu vd. nın 215 tarihli çalışmalarında eldeki veriler şu şekilde aktarılmıştır: UNICEF in (214) verilerine göre Türkiye de 18 yaş altında evlilik yapan kadınların oranı %14 tür. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yapılan aile yapısı araştırmaları- nın (26, 211) verilerine bakıldığında, 26 araştırmasında 18 yaşın altındaki kız çocuklarının evlilik oranı %31.7 iken, bu oran 211 araştırmasında %29.2 dir. Aile yapısı araştırmaları verilerine göre, Türkiye de 18 yaşın altındaki evlilikler daha çok kırda gerçekleşmekte ve bu oran Türkiye nin doğusuna doğru gittikçe daha da yoğunluk göstermektedir. 88

102 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı arttırılması için önlemler ve teşviklere ilişkin vaatler (s. 113, 137), kadının dışlandığı meslek alanlarında pozitif ayrımcılığın uygulanacağı vaadi (s. 11), kadınların bireysel ve toplumsal olarak daha da güçlenmeleri, daha kaliteli eğitim olanaklarına sahip olmaları, karar alma mekanizmalarındaki etkinliklerinin artırılması, işgücü piyasasına girişlerinin kolaylaştırılarak istihdamlarının artırılması, sosyal güvencelerinin sağlanması ve kadın girişimci sayısının artırılmasının temel hedefler olarak ifade edilmesi (s. 112), yurttaş kadının toplumdaki ve devlet düzeyindeki konumunu güçlendirmeye dönük olumlu vaatler olmakla birlikte, AKP nin geride kalan 13 yıllık aralıksız iktidarında vaat olarak sıraladığı bu başlıklarda eğitim 32 -ki eğitimde nitelik sorunu, eğitimin geneli için ayrı bir tartışma konusudur-, hariç ciddi ilerlemeler kaydetmediği gerçeği ile düşünülürse, yurttaş kadının konumunun güçlendirileceğine dair çok umutvar olmak da mümkün görünmemektedir. Çünkü 23 te kadın girişimci oranı % 12. iken bu oran 212 de ancak % 14.9 a çıkarılabilmiş (Keskin, 214: 82), kamuda üst düzey yönetici oranı 211 de % 9.2 iken 214 te 9.4 e çıkarılabilmiş (TÜİK, 213: 131; TÜİK, ), kabinede temsil edilme oranları 58. Hükümet te % 4 iken (25 üye içinde 1) 64. Hükümet te % 7.4 e (27 üye içerisinde 2) 33 çıkarılabilmiş, 18 yaş altı evlilik (erken evlilik) oranları da erkeklerde 26 da % 6.5 iken 211 de % 5.8 e indirilirken kadınlarda sırası ile % 31.2 den % 28 e indirilebilmiştir (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 214: 122). Sonuç olarak, AKP Seçim Bildirgesi sadece seçime girecek bir partinin vaatleri olarak değil, aynı zamanda geride kalan aralıksız 13 yıllık iktidar sahipliğinin uygulamaları üzerinden de değerlendirildiğinde ve bu anlamda vaat-uygulama dengesi üzerinden bakıldığında, partinin kadını devlet karşısında erkekle eşit haklara sahip bir yurttaş, iş/istihdam alanında erkekle eşit haklara sahip bir birey, aile içerisinde de aileye ve çocuklara ilişkin sorumlulukları erkekle eşit paylaşan ve eşit karar alma hakkı olan bir aile Ayrıca 211 yılındaki aile yapısı araştırmasında eğitim düzeyi yükseldikçe evlenme yaşının da yükseldiği belirtilmiştir. Türkiye de konuyla ilgili istatistiki verilere ulaşılacak diğer bir araştırma çalışma da Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması dır. Bu araştırma yaşlarındaki kadınların, %25 inin 18 yaşından önce, %5 inin de 15 yaşından önce evlendiklerini ortaya koymuştur. Araştırmada Türkiye de kadınların ortalama evlenme yaşının 2.8 olduğu tespit edilmiştir (Burcu vd, 215: 7). Diğer taraftan 212 tarihli bir başka çalışma olan ve 28 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması verisi kullanılarak lojistik regresyon analizi yöntemiyle yapılan bir incelmenin sonucuna göre her 1 kadından 3 ünün çocuk gelin olduğu tespit edilmiştir (Yüksel Kaptanoğlu & Ergöçmen, 212: 129). 32 AKP nin iktidara geldiği eğitim öğretim yılında ilköğretim (8 yıl), ortaöğretim (3 yıl) ve yükseköğretim düzeylerindeki okullaşma oranları erkeklerde ve kızlarda sırası ile % ve % 87.34; % ve % 45.16; % ve % iken bu oranlar eğitim öğretim yılında ilkokul (4 yıl), ortaokul (4 yıl), lise (4 yıl) ve yükseköğretim düzeylerinde sırası ile % 96.4 ve % 96.57; % ve % 94.3; % ve % 79.26; % 37 ve % 41.1 e yükselmiştir (MEB Örgün Eğitim İstatistikleri, 215). 33 İlgili veriler söz konusu hükümetlerin üye sayıları üzerinden kadın üye sayısına oranlanarak hesaplanmıştır. 89

103 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s bireyi olarak görmediği açıktır 34. Genel algı düzeyinde AKP, kadını anne-karıev hanımı üçgenine hapsetmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi nin Kadın Algısı 28 tarihli Çağdaş Türkiye İçin Değişim başlığını taşıyan programında ideolojisinin üç ana kaynağı olarak Atatürk ün modernleşme devrimi ve Altı Ok, sosyal demokrasinin evrensel kuralları ile Anadolu ve Trakya nın tarihsel ve felsefi birikimine işaret eden Cumhuriyet Halk Partisi, kendisini bir sosyal demokrat parti olarak tanımlamaktadır (CHP, 28: 23-24). Bu kapsamda da parti programını şekillendirirken bu üç ana bileşenden oluşan ideolojisine uygun olarak kendisine kadını erkeği her alanda eşit bir Türkiye hedefi belirlemektedir (CHP, 28: 52). Belirtilen bu hedefi belirlerken kadını özgürleştirmek, çevre baskısından ve feodal yapının etkisinden kurtarmak, sosyolojik kökenden kaynaklanan sıkıntıları gidermek amacından hareket eden parti, kadınlara her alanda fırsat eşitliğini, çağdaş laik demokratik Cumhuriyet in var olma koşulu olarak ve kadın sorununu bir demokrasi, insan hakları ve eğitim sorunu olarak tespit etmekte ve bu çerçeveden hareketle de programında eğitimden istihdama, yönetime katılımdan aile içi konumlanışa kadar her alanda kadın-erkek eşitliğini tesis edecek düzenlemeler setine yer vermektedir (CHP, 28: 52 vd.). Bu nedenle parti programı düzeyinde ele alındığında CHP, kadın-erkek eşitliğini Cumhuriyet in olmazsa olmazı olarak belirtirken kadını erkekle eşit anayasal ve yasal haklara sahip Cumhuriyet in varlık nedeni bir yurttaş olarak gördüğünü ortaya koymaktadır. Partinin program düzeyindeki bu anlayışı Önce İnsan, Önce Birlik, Önce Türkiye başlıklı 1 Kasım 215 Seçim Bildirgesi ne de aynen yansımıştır. Giriş, sunuş gibi kısımların dışında 21 sayfalık bir uzunluğa sahip olan bildirgede Güçlü Kadın, Güçlü Toplum ve Güçlü Kadın, Güçlü Çocuk başlıkları altında kadına yaklaşık beş (5) sayfalık bir yer ayrılmakla birlikte, bunun dışında bildirgenin demokrasi, özgürlük, eğitim, istihdam-girişimcilik, dış politika, aile, sivil toplum, kalkınma, ekonomi, yönetim gibi tüm başlıklarının da partinin kadın-erkek eşitliği anlayışı uyarınca yurttaş kadın ve kadın hakları çerçevesinden yazıldığı görülmektedir. Bu bağlamda CHP nin yurttaşlık kavrayışı önemlidir. Çünkü parti seçim bildirgesinde diğer üç partiden farklı olarak özel olarak yurttaşlıktan ne anladığını belirtmiş konumdadır. CHP yurttaşlığı sembolik bir hukuki statü olarak değil, bireyleri demokratik dönüşüm ve dayanışma gücüne kavuşturan bir siyasi fırsat ve barışçı ve demokratik bir gelecek için dayanışmayı seçen insanların demokratik yönetim iradesine sahip olması olarak tanımlamaktadır (s. 27). Yurttaşlığı barışçı ve demokratik bir gelecek için dayanışmayı seçen insanların demokratik yönetim iradesi olarak değerlendiren bu anlayışın 34 Seçim bildirgesinde annelik görevine karşılık babalık görevi ve konumuna yalnız babalık izni bağlamında yer verilmektedir (s. 97, 137). Çocuğa ilişkin diğer tüm düzenlemeler ise anne/annelik ile birlikte ele alınmaktadır. 9

104 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı uzantısı olarak da parti seçim bildirgesinde diğer toplumsal gruplarla birlikte birinci sınıf demokrasiyi kadın haklarını, kadınlar ile beraber savunarak getireceğini (s. 21) belirtirken, önceliği olarak belirlediği Özgürlükler Cumhuriyeti ni kurmak için de diğer tüm kırılgan kesimlerle birlikte kadının her türlü baskıcı ve ataerkil güç odaklarına karşı savunulması gerekliliği ni vurgulamaktadır (s. 27). Bu anlamda CHP seçim bildirgesinde kadını, demokrasinin asli unsuru, anayasal ve yasal düzeyde korunması gereken haklara sahip bir yurttaş olarak görmektedir. CHP nin kadını yurttaş, yurttaşı da demokrasinin asli öznesi olarak değerlendiren bu bakışı, bildirgenin ilerleyen bölümlerindeki tespitler ve sorunların çözümüne ilişkin vaatler ile de bütünlenmektedir. Bu kapsamda CHP nin kadına ilişkin yurttaşlık ve kadınlığı ön plana alan bakış açısı, bildirgede yer verilen eşit temsil, eşitlikçi yasalar için (s. 13) kadın-erkek eşitliğini yaşamın tüm alanlarında sağlamak için gereken yasal düzenlemeleri yapacağız (s. 45) 35, Kadın-Erkek Eşitliği Genel Müdürlüğü kuracağız, TBMM deki Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu nu, Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu olarak değiştireceğiz, bu Komisyonu asli komisyon haline getirerek, tüm yasaların eşitlik açısından gözden geçirilmesini sağlayacağız, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bütçelemeyi, hem yerel yönetimlerde hem de genel bütçede zorunlu hale getireceğiz (s. 13) 36, kadınların yönetim kademelerinde daha geniş yer almaları için kamuda cinsiyet kotası, özel sektörde ise teşvik uygulamaları getireceğiz (s. 11), Hâkimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinde kadınların temsilini artırmak için cinsiyet kotası getireceğiz (s. 39), her düzeyde eşit katılım (s. 13) için kadın örgütlerini ulusal ve yerel düzeyde karar alma süreçlerine dahil edeceğiz (s. 45), mahalli düzeyde kadın komisyonları kuracağız. Mahalli kadın komisyonlarına, belediye meclisi toplantılarına katılma hakkı tanıyacağız, kent konseyleri kadın meclislerini yaygınlaştırıp güçlendireceğiz, kadınların sendikalara ve sivil toplum kuruluşlarına katılımını ve bu kuruluşların yönetimindeki etkinliklerini artırmak için teşvik uygulamaları getireceğiz (s. 13), ayrımcılıkla mücadele için (s. 94) ücretlerin belirlenmesinde cinsiyetçi ve kimlikçi yaklaşımlarla ve tüm diğer ayırımcılıklarla mücadele edeceğiz, kadın istihdamını teşvik edeceğiz, 35 CHP, bildirgesinin ilerleyen bölümlerinde bir ülkenin dünyada saygın bir yerinin olması için kadın erkek eşitliğinin toplumun en temel değeri haline gelmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır. Bu anlamda parti, dünya ülkeleri arasında Türkiye nin konumunun yükseltilmesi açısından da kadın-erkek eşitliğini olmazsa olmaz olarak görmekte ve bunun için de kadının hem eğitim oranını hem de işgücüne katılım oranını arttırmayı temel sorumluluğu olarak görmektedir (s ). Yine parti Türkiye yi bölgesinde kadın eşitliğine önem veren bir ilham kaynağı haline getirmeyi vaat ederken ve dünyada kadın haklarını savunan bir düzenin kurulmasını destekleme sözü vermektedir (s. 24, 23). 36 Bu ifade bildirgede toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme olarak geçmektedir. Ancak bildirgenin bütünündeki kadın-erkek eşitliğini sağlama hedefi ve bu bağlamda her alanda toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ile mücadele hedefi dikkate alındığında burada bir yazım yanlışı olduğu sonucuna ulaşmak doğru olacaktır. Bildirgenin bu genel anlayışı doğrultusunda bu kısım toplumsal cinsiyet eşitliği olarak dikkate alınmıştır. 91

105 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s kadınların bakım yükümlülüğünü azaltacağız (s. 94), ekonomik bağımsızlık için, kadınlara daha fazla ekonomik destek, çalışma yaşamında kadınlara öncelik ve kadına yönelik ayrımcılıkla mücadele (s. 1-11) için Kadın İstihdamlı Büyüme Modeli ile kadınların güvenceli ve nitelikli işlerde çalışmasını sağlayacağız, kadınlardan sorumlu olacak bakanlığın çalışanlarının %7 inin kadınlardan oluşmasını sağlayacağız, kadınların iş gücüne katılımını kısa vade %4 a, uzun vadede %6 a çıkaracağız, kadınlara yönelik mesleki eğitim kurslarını iş gücü ihtiyacı ve bireylerin becerilerini merkeze alarak düzenleyeceğiz (s. 1), çalışma hayatında kadınların önündeki engelleri kaldıracak tedbirler alınarak iş gücüne katılımı artıracağız (s. 5, 51, 54), İş Yasası nda kadınlara yönelik doğrudan ve dolaylı ayrımcılığı net olarak tanımlayacak, etkin yaptırımlar yoluyla ayrımcılıkla mücadele edeceğiz, sözel, fiziksel ve psikolojik taciz ve mobbing kavramlarını İş Yasası na ekleyeceğiz, kadınların yönetim kademelerinde daha geniş yer almaları için kamuda cinsiyet kotası, özel sektörde ise teşvik uygulamaları getireceğiz, kadınların dışlandığı iş alanlarında mesleki eğitimde pozitif ayrımcılık uygulayacağız, bu alanlarda istihdam kotaları ve vergi indirimleri getireceğiz, kadınların çalışma yaşamına katılmasının önündeki engellerden biri olan ulaşım ve güvenlik sorunlarını çözeceğiz 37, eşit işe eşit ücret anlayışıyla hareket edecek; kadınların, emeğinin karşılığını eksiksiz şekilde almasını sağlayacağız (s. 11), kadın girişimcilere verilen şirket kredilerine özel teşvikler sağlayacağız (s. 56) 38, kamu alımlarında, kamu ihale mevzuatını gözeterek, tedarik bütçelerinin % 15 inin kadın girişimciler ve genç girişimcilerin kurduğu firmalardan yapılacak alımlar için kullanılması yönünde düzenlemeler yapacağız (s. 57), kamu hizmetlerinde kadın, genç ve engelli yurttaşlarımızın istihdam edilme olanaklarını artıracağız (s. 64) 39, kadın işsizlere yeni beceriler kazandıracak kısa süreli eğitim programları uygulayacağız (s. 98) 4, eğitim kadın erkek eşitliğinin en önemli aracı 37 CHP nin ana hedefi Türkiye yi yurttaşlarımızın ve özellikle kadınların başta evleri ve yaşadıkları köy ve mahalle olmak üzerinde yurdun her köşesinde kendilerini güvende hissedecekleri bir ülke haline getirmek olacaktır (s. 121). 38 Bu kapsamdaki teşvikler, krediler bildirgede şu şekilde yer almaktadır: Kadınların hâkim ortak olduğu şirketlere verilen KOBİ desteklerinde hibe oranını % 5 den % 67 ye çıkaracağız. Yeni iş kuracak kadın girişimcilere faturalı harcamaları karşılığında 33 bin TL si avans olmak üzere 88 bin TL hibe ödeyeceğiz. Hâkim ortağı kadın olan KOBİ lerin işlerini büyütmek için kullanacakları kredilerde faizin % 33 lük bölümünü Kredi Garanti Fonu na ödeteceğiz. Bireysel Emeklilik Sigortası nda devletin katkısını kadınlar için % 33 e çıkaracağız. En az % 33 kadın istihdam eden şirketlere kurumlar vergisinde indirim uygulayacağız. BİST e kayıtlı şirketlerin yönetim ve danışma kurullarındaki kadın oranını kota uygulaması ile kademeli olarak % 33 e çıkaracağız. Kadın kooperatiflerini destekleyecek ve çeşitlendireceğiz (s. 1). 39 Tam gün eğitim çerçevesinde tüm öğrencilere sunulacak sıcak öğle yemeği projesini kadın istihdamı ve yerel tarımsal girdilerin kullanılmasını önceleyerek kooperatifler eliyle hayata geçireceğiz (s. 72). 4 İŞKUR ile Mesleki Yeterlilik Kurumu iş birliği içerisinde, vasıfsız bırakılmış lise mezunu isçilere beceri kazandırmaya dönük uzun vadeli bir eğitim programı uygulayacağız. Programı bitirdikten sonra yeni işe giren kadınlar ve yaş 92

106 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı olacaktır (s. 117) ve eğitimde eşit fırsat için (s. 12) kız çocuklarının örgün eğitim içinde kalmasını ve bir yıl okul öncesi eğitim dahil olmak üzere 13 yıllık zorunlu eğitimi eşit koşullarda tamamlamasını sağlayacağız, parasız yatılı okullarda ve üniversite yurtlarında, kontenjanları cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldıracak şekilde düzenleyeceğiz, eğitim sisteminde kadınların toplumsal cinsiyet rollerine göre değil, bireysel beceri ve isteklerine göre yönlendirilmelerini sağlayacağız, eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmış her kadına, eğitimini tamamlaması için fırsat tanıyacağız 41, toplumsal cinsiyet ayrımcılığına yol açan söylemleri eğitim müfredatından kaldıracağız (s. 12, 132, 134) biçimindeki vaatlerle bütünlenmektedir. Söz konusu vaatlere ek olarak CHP kadını toplumda ve ailede güçlendirmek için aile, sosyal yardımlar ve şiddet konularına da kadın öncelikli bir bakış açısı üzerinden yaklaşmaktadır. Bu çerçevede demokratik aile anlayışını (s. 12) temel alan parti, kadını toplumda ve ailede hem ekonomik açıdan hem de söz ve karar hakkı açısından güçlendirme (s. 88, 89) amacı doğrultusunda Aile Sigortası desteklerini kadınlara yapma ve çocuk desteklerinin sürdürülmesini, kız çocuklarının okula gönderilmesi şartına bağlamakta dır (s. 92). Yine bu kapsamda kadınların aile içindeki bakım yüklerinin azaltılması için bakım hizmetlerinin kurumsal, ücretsiz ve nitelikli olmasının sağlanması, bakım hizmeti verenlerin sosyal güvenlik kapsamına alınması, tarım sektörü, ev hizmetleri, evden çalışma gibi ağırlıklı olarak kadınların çalıştığı alanların kayıtlı hale getirmesi, bu alanlarda sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması, kadının işgücünden kopmaması için ebeveyn izninin yaygınlaştırılması, kreş açma yükümlülüğünün yalnız kadınları değil tüm çalışanları temel alacak şekilde düzenlenmesi de partinin düzenlemeleri arasındadır (s. 11). Özellikle kız çocuklarının erken yaşta evliliğinin önüne geçme (s. 11) 42 yönündeki vaat de kadını ailede ve toplumda güçlendirmenin önemli bir adımı olarak yukarıdaki diğer vaatleri bütünlemektedir. CHP nin kadın yurttaşı merkezine alan bakış açısında son olarak değinilmesi gereken nokta kadına yönelik şiddet konusudur. Bu kapsamda parti şiddetin kaynağı olarak gördüğü baskıcı ataerkil anlayışla kararlılıkla mücadele edeceğini, kadına yönelik şiddete karşı sıfır tolerans anlayışıyla hareket edeceğini ve kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesine son vermek için gereken tüm önlemleri alacağını belirtmektedir (s. 45). Söz konusu genel kabulün hayata geçirilmesi için partinin öneri-vaatleri de şunları kapsamaktadır: İstanbul Sözleşmesi nin tam olarak uygulanmasını sağlayacağız, kadınlara yönelik şiddeti ağır suçlar kapsamına alacak şekilde Türk Ceza Kanunu nda gerekli değişiklikleri yapacağız, demokratik aile arasındaki erkekler için 4 yıl boyunca; 29 yaş üzeri erkekler için 3 yıl boyunca sigorta işveren primlerinin kamu tarafından desteklenmesini sağlayacağız (s. 65). 41 Eğitimini yarıda bırakan iki milyondan fazla genç kızın telafi eğitimi ve uzaktan eğitim programları ile eğitimlerini tamamlamalarını sağlayacağız (s. 14). 42 CHP sadece yurttaşların değil aynı zamanda sığınmacı konumda olan Suriyeliler de de yaygın olan çocuk evliliklerinin önüne geçeceğini belirtmektedir (s. 27). 93

107 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s anlayışının yerleşmesi için toplumsal bilinçlendirme çalışmaları başlatacağız, şiddete maruz kalan kadınları, hakları konusunda bilgilendirmek amacıyla geniş çaplı kampanyalar yürüteceğiz, mağdurlarla ilgilenen kamu görevlilerinin, kadınlara yönelik şiddet konusundaki tutum ve davranışlarını iyileştirmek için eğitimler düzenleyeceğiz. Bu alandaki denetim mekanizmalarını geliştireceğiz, kadınlara yönelik şiddetle mücadele için yerel ve ulusal bütçelerden yeterli ödenek ayıracağız, şiddet mağdurlarının, öncelikle güvenliğini garanti altına alacağız, mağdurların acilen ve maddi yük altına girmeden güvenli bir ortama kavuşmaları için gereken idari ve mali yapıyı oluşturacağız, sığınma evlerinin sayısını ve niteliğini artıracağız, sığınma evlerinin, şiddete uğrayan kadınların normal hayata geçişlerindeki işlevini geliştirecek, AB standartları düzeyine gelmesini sağlayacağız, karakollar ve aile mahkemelerinde aile içi şiddet birimleri oluşturacağız. Bu birimlerde görev yapacak personelin eğitimli ve donanımlı olmasını sağlayacağız, şiddet mağduru kadınlara, barolarla iş birliği içinde, 7 gün 24 saat hukuki destek verilmesini sağlayacağız (s. 12, 13). Kadını yurttaş olarak yönetime katılımdan istihdama, eğitimden sağlığa 43 ve spora 44 kadar tüm alanlardaki hakları ve imkânsızlıklarını giderme boyutundan ele alan CHP, kadının anne yönünü de bildirgesinde ele almıştır. Bu kapsamda seçim bildirgesinde her annenin ihtiyacı olan vitaminlerin ücretsiz olarak sağlanması, anne, bebek ve çocuk ölüm oranlarının hızla düşürülerek, bölgesel farklılıkların ortadan kaldırması, doğum ve yeni doğan bakım hizmetleri başta olmak üzere, gerekli her türlü hizmetin AB ülkeleri düzeyine getirilmesi, tüm yurttaşların bu hizmetlerden eşit şekilde yararlanmasının sağlanması, bütün doğumların, her yerde ücretsiz ve sağlık personeli yardımıyla, güven içerisinde gerçekleşmesinin temin edilmesi, gebe, lohusa, bebek ve çocukların beslenme ve bebek bezi gibi ihtiyaçları için Aile Sigortası Programı kapsamında yoksul ailelere destek sağlanması, ücretsiz ilaç temin edilmesi, tüm büyük işletmelerde emzirme odası ve birinci basamak sağlık hizmeti verebilecek ünitelerin olmasının sağlanması (s. 145, 146), doğum borçlanması hakkının, doğum yaptıkları dönemde sigortalı olmayan annelere de tanınması (s. 1) türünden düzenlemelerin yapılacağına ilişkin kadının annelik özelliğine seslenen vaatlere yer verilmektedir. Ancak söz konusu vaatler ailelerin istedikleri sayıda çocuk sahibi olmasını destekleyeceğiz, aile planlamasına erişimin önündeki engelleri kaldıracak, bu hizmetleri isteyen herkese ücretsiz sunacağız, doğum aralıklarının anne ve çocuk sağlığı açısından risk yaratmayacak düzeye getirilmesi için önlemler alacağız, özellikle kırsal bölgelerde ve kentlerdeki yoksul semtlerde yurttaşlarımızın cinsel sağlık ile lohusa ve bebek sağlığı konularında bilinçlendirilmesi için çalışmalar yürüteceğiz (s. 145) biçimindeki aile planlaması, ailelerin devletin ya da hükümetlerin istediği kadar değil kendi istedikleri kadar çocuk yapmalarının desteklenmesi ile ilintili düzenlemeler ve kadının anne olurken çocuk 43 Kadınlara yönelik sağlık taramalarına süreklilik kazandıracağız (s. 145). 44 Sporda kadın ve erkeklere fırsat eşitliği sağlayacağız (s. 156). 94

108 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı konusundaki karar vericiliğinin yolunu açan, kadının sağlığını bebek ile birlikte değerlendiren vaatlerle birlikte ele alındığında, CHP nin kadını eşitlikçi olmayan bir aile düzeninde sadece anneliğe indirgeyen değil, demokratik bir aile düzeninde kadını yurttaş, birey özellikleri temel olmak üzere annelik yanı ile de birlikte değerlendiren ve anneliğe bağlı haklarını da bu kapsamda güvence altına alan, iyileştiren bir yaklaşım sergilediği görülmektedir. Bu kapsamda AKP 3 çocuğa kadar doğum borçlanması uygulaması ile kadını salt anneliğe teşvik ederken, CHP nin çocuk sayısı belirtmeden uygulayacağını söylediği doğum borçlanması, tıpkı Aile Sigortası desteklerini kadını ekonomik açıdan güçlendirme hedefi doğrultusunda kadına verme uygulamasında olduğu gibi, kadını ekonomik ve sosyal güvenlik açısından zorda bırakmadan anneliğini yaşayabilir konuma getirmek açısından önemlidir. Sonuç olarak CHP, seçim bildirgesinde kadını yurttaş olarak algılayıp ona eşit yurttaşlığının önündeki engelleri kaldırmayı vaat ederken, yurttaş ve kadın vasıflarını geri plana atmadan, demokratik bir aile yapısı içerisinde ekonomik, sosyal güvenlik ve sağlık boyutlarından desteklenecek annelik haklarını da garanti eden bir anlayış sergilemektedir. Milliyetçi Hareket Partisi nin Kadın Algısı Parti programında kendisini tanımlarken Türk milletinin milli ve manevi değerler manzumesinin tamamını esas alarak siyaset yapan ve milliyetçiliği hayatın her alanında, uygulanabilir bir siyasal yönetim projesi olarak benimseyen (MHP; 29: 15) biçiminde ifadeler kullanan Milliyetçi Hareket Partisi, parti ideolojisi olarak Türk Milliyetçiliği ni benimsediğini programında ifade etmektedir. Bu milliyetçilik içerisinde de genel olarak kadın-erkek ayrımı yapmadan milleti oluşturan tüm yurttaşlara seslenmektedir. Bu bağlamda MHP, programında kadın konusunu çok ayrıntılı olarak düzenlememekle birlikte, kadın başlığı altında kadını yurttaş birey olarak gören bir anlayışa sahip olduğunu, her türlü fiili ve hukuki ayrımcılığa karşı oldukları ve kadınların saygınlıklarına gölge düşüren, temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayan, istismarlarına yol açarak, toplumda geri planda kalmalarına sebep olan her türlü çağ dışı uygulamalara son verileceği türünden ifadeleri ile ortaya koymaktadır. Diğer taraftan MHP de programında tıpkı AKP gibi aileyi toplumun temeli olarak gördüğünü belirtmektedir (MHP; 29: 16). Ancak bildirgesinde Aile, Kadın ve Çocuk başlıklı bölümünün genel bakış açısı dikkate alındığında, MHP nin aile anlayışının, AKP nin muhafazakâr bakış açısı gibi kadını aile içinde tamamen anne ve eş olarak eriten bir içeriğe sahip olmadığı görülmekle birlikte, yine de kadına aile-millet ilişkisi üzerinde annelik kapsamında özel bir rol biçildiği aşikârdır. MHP, partinin bu genel ideolojik konumlanışı ve onun içerisine yurttaş birey olarak konumlandırdığı kadın algısını 1 Kasım 215 Genel Seçimleri için açıklamış olduğu Huzurlu ve Güvenli Gelecek başlıklı seçim bildirgesine de tutarlı bir şekilde taşımıştır. Sunuş dışında 25 sayfalık bir uzunluğa sahip olan bildirge de tıpkı MHP programı gibi kadına oldukça sınır bir yer ayırmıştır. 95

109 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Aile, Kadın ve Çocuk bölümü içerisinde kadına yalnız iki (2) sayfalık yer ayrılmış, bunun dışında Ülkenin Geleceği, Adalet, Çalışma Hayatı gibi kimi bölümlerde yeri geldikçe kadın ve annelere ilişkin de düzenlemelere yer verilmiştir. Bu anlamda kadın konusu bildirgede de ayrıntılı olarak düzenlenmemekle birlikte, bildirgenin genel bakış açısında kadına biçilen genel kimlik dikkate alındığında MHP nin kadın algısına dair öncelikle ifade edilmesi gereken şey partinin kadını, her şeyden önce yurttaş ve kadın olarak algıladığı ve konumlandırdığı yönündedir. Bildirgede söz konusu anlayış kendisini öncelikle şu ifade ile açıklıkla ortaya koymaktadır: Toplumsal cinsiyet eşitliği politikalara yerleştirilecek, politika süreçlerinin tüm evrelerinde ve düzeylerinde erkeklerle kadınlar arasındaki eşitlik prensibi dikkate alınacaktır (s. 197). Kadın-erkek eşitliğine ilişkin olarak partinin genel tavrını yansıtan bu anlayış, ilerleyen kısımlardaki kadının toplumsal konumunu yönetim/temsil, eğitim, çalışma ve aile hayatı boyutlarından da güçlendirmeyi ve desteklemeyi hedefleyen vaatler ile bütünlenmektedir. Bu doğrultuda MHP nin kadına ilişkin yurttaşlık ve kadınlığı ön plana alan bakış açısı, bildirgede yer verilen partimiz kadınlara karşı her türlü fiilî ve hukukî ayrımcılığa ve kadın istismarına karşı durmaktadır (s. 69, 197), kadınların saygınlıklarına gölge düşüren, temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayan, istismarlarına yol açarak toplumda geri planda kalmalarına sebep olan her türlü çağ dışı uygulamalara son verilecektir (s. 198), kadınların eğitim düzeyleri yükseltilecek; kalkınma sürecinde, iş hayatında ve karar alma mekanizmalarında daha fazla rol almaları sağlanarak toplumsal konumları güçlendirilecektir (s. 197), kız çocuklarının okullaşma oranını arttırmaya yönelik teşvik politikaları yaygınlaştırılacaktır. Eğitimin tüm kademelerindeki yönetici, öğretmen ve öğreticiler toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bilinçlendirilecek, ders kitapları ve eğitim materyallerinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştiren ifadeler yer almayacaktır (s. 197), kadınların istihdamını artırmak için güvenceli esnek istihdam şekilleri yaygınlaştırılacaktır 45 (s. 92), kadınların 45 MHP, ekonomi konusunda gerek program gerekse seçim bildirgesi düzeyinde neoliberalizmi benimsemiş ve ona uygun bir bakış açısı geliştirmiş durumdadır. Ancak hâl böyle olmakla birlikte 2 deki programında Washington Uzlaşmasına uygun olarak neoliberalizm ve yönetişimde sınır tanımayan bir çizgiye oturan parti, 29 programında Post-Washington Uzlaşısı na uygun bir dönüşüm geçirmiş, böylece neoliberal ve yönetişimci duruşunu törpülemiştir (Bu konuda ayrıntılı bir inceleme için bkz. Haspolat-Yıldırım, 216; MHP, 2; MHP, 29). Bu yeni uyarlanma kapsamına uygun olarak da seçim bildirgesinin giriş kısmında küreselleşmenin yarattığı kaos, yıkım ve adaletsizlikten söz edildikten ve bu durum eleştirildikten sonra (s. 8), küreselleşmenin insani bir nitelik kazanmasını, adaletsizliklerin azaltılmasını ve milletler arasındaki dayanışmanın artırılmasını talep eden bir hat belirlenmiştir (s. 22). Bu nedenle de seçim bildirgesinde esneklik, kamu-özel ortaklığı, özelleştirme, katılımcı kalkınma, yaşam boyu eğitim ve özel istihdam büroları gibi neoliberalizmin karakteristik özellikleri olan temel kabullere yer verilirken, beraberinde de güvencelilik, kayıtdışı istihdamın önlenmesi gibi çalışanın haklarını da gözeten, bu bağlamda neoliberalizmin yıkımına yol açacak aşırılıkları törpülemeyi hedefleyen düzenlemelere de yer verilmektedir. Bu anlamda MHP nin belirttiği kadınlara güvenceli esnek istihdam da bir boyutu ile tam olarak bu dengeyi kurmayı hedefleyen diğer boyutu ile 96

110 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı istihdamını özendirmek amacıyla istihdam esaslı teşvik politikası etkin bir şekilde uygulanacaktır (s. 177), kadınlara dönük mesleki eğitim ve beceri kazandırma programları yaygınlaştırılacak, kendi işini kuracak olanlara girişimcilik eğitimi verilecektir (s. 179, 198), başlangıç kredisi alarak kurdukları işi sağlıklı bir şekilde yürütenlere, işlerini geliştirmeleri için aldıkları kredi tutarında hibe desteği verilecektir (s. 198), kadın ve gençler olmak üzere tüm kesimler için nitelikli istihdam imkânları arttırılacak, çalışma şartları iyileştirilecek ve ücret verimlilik ilişkisi güçlendirilecektir (s. 192), kadınların şiddete maruz kalmasına yol açan kültürel, sosyal, psikolojik ve ekonomik nedenler ortadan kaldırılacak, sivil toplum kuruluşları ve medyanın bu konuda duyarlı hareket etmesi sağlanacak ve toplumsal farkındalık güçlendirilecektir (s. 198, 197), şiddet ortaya çıktıktan veya risk oluştuktan sonra mağdurlar için koruyucu hizmetler etkinleştirilecektir sığınma evlerinin şartları iyileştirilecek ve personel sayıları arttırılacaktır (s. 197), şiddete, tacize ve istismara uğrayan kadınlara, yasal yollardan hak araması sırasında adli yardım desteği sağlanacak, dava zaman aşımından ve mahkeme harç ve masraflarından muaf tutulacaklardır (s. 78, 198), yazılı ve görsel medya aracılığıyla çocuk evliliklerinin önüne geçebilecek, töre cinayetlerine mani olacak bir bilinçlendirme yoluna gidilecektir (s. 2), kadının aile içindeki konumunu güçlendirmek (s. 196) anne ve babaların birlikte devredilmez ebeveyn izni kullanabilmesi yönünde düzenleme yapılacaktır (s. 197), kadınların yoğun olarak karşılaştıkları hastalıklara yönelik olarak sağlık kuruluşlarında özel teşhis ve tedavi birimleri yaygınlaştırılacaktır (s. 197) biçimindeki tespitler ve vaatler ile tüm boyutlardan bütünlenmektedir. MHP her ne kadar kadın söz konusu olduğunda eşitlikçi ve yurttaşlık temelli bir bakış açısına sahip olsa da aileyi toplumun temel taşı olarak kabul eden (s. 196) bir muhafazakâr duruş sergilemektedir. Bu anlayışından hareketle de bildirgede yukarıda yer verildiği gibi kadına yönelik şiddeti aileden bağımsız olarak ele alan yaklaşıma tezat şekilde ailenin korunması esasından hareketle, aile içi şiddetin önlenmesi, özellikle çocuk, yaşlı ve kadınların korunması (s. 8) gibi bir ifadeye de yer verebilmektedir. Dolayısıyla bir tek bildirgede bir taraftan kadın-erkek eşitliğini temel alan anlayış ile yurttaş kadının uğrayacağı şiddete karşı tedbir alamaya çalışan anlayışa, diğer taraftan ise ailenin korunması ön koşuluna bağlı olarak kadınların korunması anlayışına eşzamanlı olarak yer verilmesi, çelişki yaratmaktadır. Bu çelişkinin de kendisini Türk milliyetçisi olarak tanımlayan ve temel siyasal duruşunu buna göre biçimlendiren partinin, Türkiye nin yeni dönem muhafazakâr siyasetine uyarlanma stratejisi kapsamında muhafazakâr bir yeni hat ile birleşme çabasından kaynaklandığı rahatlıkla söylenebilir. MHP nin söz konusu bu uyarlanma stratejisinin kadını, bağımsız, devlet ve erkek yurttaşlar karşısında yasal-anayasal hakları güvence altına alınmış bir yurttaş birey olarak değerlendiren parti anlayışında açtığı gedik, ilköğretime de Türkiye ye özgü kadının çalışma hayatından dışlanmışlığını ara formüllerle gidermeyi hedefleyen bir esnek formül olarak okunabilir. 97

111 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s ve ortaöğretime devam eden çocukların annelerine Şartlı Eğitim Yardımı (s. 184), hamile veya lohusa annelere şartlı sağlık yardımı (s. 184), sigortalılık öncesi doğumlarda doğum borçlanması (s. 197) türünden anne-çocuk-aile bağını kuran, şartlı eğitim desteğinde olduğu gibi çocuktan yalnız anneyi sorumlu tutan düzenlemeler ve evlenecek ihtiyaç sahibi gençlere kamu bankaları aracılığıyla 1 bin TL tutarında, 2 yıl vadeli ve faizsiz evlilik kredisi alabilmeleri imkânının sağlanması (s. 29) biçimindeki evliliği teşvik edici vaatlerle de bütünlenmektedir. Sonuç olarak, kadın söz konusu olduğunda MHP genel olarak kadınerkek eşitliği anlayışı çerçevesinde kadını yurttaş birey olarak değerlendirip, haklarını ve toplumsal konumunu bu çerçeveden iyileştirmeyi kendisine temel hedef olarak belirlemekte ve seçmen kadına bu vaatler üzerinden seslenmekteyken, ideolojisinin içine yedirmeye çalıştığı muhafazakâr anlayış çerçevesinden de yer yer bu genel anlayışını örseleyen, sınırlı da olsa kadını aile-anne hattında bağımlı, ikincil bir konuma yerleştiren çelişkili bir anlayış geliştirmektedir. Halkların Demokratik Partisi nin Kadın Algısı Halkların Demokratik Partisi, parti programının girişinde bir parti olarak kendi varlık nedenini kadın erkek eşitliğinin yaşandığı demokratik bir halk iktidarını hedefler biçiminde ortaya koymaktadır. Ardından her türlü ayrımcılığa karşı, ayrımcılığa uğrayan insan gruplarının demokratik birlikteliğine dair yaklaşımını serimlerken de kadına karşı ayrımcılık ile mücadelenin yolunun demokratik örgütlenmeden geçtiğine vurgu yapar. Kadın-erkek eşitliğinin tesis edilmesi kapsamında da parti tarafından, kadına karşı pozitif ayrımcılık ve özellikle yerel yönetimlerde yerel hizmetlerde cinsiyet eşitlikçi bir yapı kurulması için kadın meclisleri aracılığı ile kadınların yönetime doğrudan katılımı ve kararların denetlenmesi sürecinin de bizzat kadınlar tarafından yapılması uygulamalarını önerir (HDP, 213). Bu anlamda parti programı dikkate alınırsa HDP temel ayaklarından birisi kadın-erkek eşitliği olan demokratik bir düzen hedefi çerçevesinde, kadını, erkekle eşit haklara sahip bir birey olarak değerlendirmektedir ve bu çerçevede de eşitliğin önündeki mevcut engelleri kaldırmak için kadına yönelik pozitif ayrımcılık kriteri ile tedbir almayı önermektedir. Partinin program düzeyinde kadına bakış açısı Büyük İnsanlık, Büyük Barış başlığını taşıyan 1 Kasım 215 Seçim Bildirgesi nde de aynı eşitlikçi öz ile yansımasını bulmuştur. 3 Word sayfası uzunluğundaki seçim bildirgesinde kadına Özgürlük ve Eşitlik İçin Kadınlar Kazanacak ve Kadın Emeği başlıkları altında üç (3) sayfalık bir bölüm ayrılırken, ayrıca ilerleyen bölümlerde gerek yönetime katılma, gerek sosyal destekler, gerekse ekonomi başlıkları altında ayrıca kadına ilişkin düzenlemelere de yer verilmiştir HDP nin Seçim Bildirgesi, kadına dair bakış açısını ortaya koyarken de haliyle genel siyasal konumlanışına uygun olarak Kürt Sorunu ile bağlantılı bir çerçeveden hareket 98

112 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı Ayrılan bu bölümlerde de partinin program düzeyindeki kadına bakış açısı korunmuştur. Seçim bildirgesinin kadın bölümü, bir partinin seçim bildirgesindeki seçmen kadınlara dair tespitlerinin ve bunlar üzerinden vaatlerinin sıralanmasından çok, partinin kadın üyeleri tarafından hazırlanan bir kadın manifestosu özelliği taşımaktadır 47. Söz konusu özelliği dışında, bildirgenin kadına bakış açısını genel olarak değerlendirmek gerekirse HDP Seçim Bildirgesi, ataerkil sisteme karşı kadını güçlendirmek (s. 17), cinsiyetçi işbölümüne son vermek (s. 23), toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak (s. 6, 8, 26), kadın ve erkek arasında bağımlılığın değil dayanışmanın hüküm sürdüğü yeni bir yaşamı kurmak tan (s. 23), her kurum ve kademede eşbaşkanlık tan ve bütün kadınların bağımsız yurttaşlar olarak sosyal güvenceye kavuşturulma sından söz etmektedir. Bu anlamda HDP nin kadın algısına dair öncelikle ifade edilmesi gereken şey partinin kadını, yönetsel, toplumsal, ekonomik ve ailevi düzeyde erkekle eşit haklara sahip bir birey, yurttaş ve kadın olarak algıladığı yönündedir. HDP nin kadını erkekle eşit haklara sahip bir insan, birey ve yurttaş olarak değerlendiren bu bakışı bildirgenin ilerleyen bölümlerindeki tespitler ve sorunların çözümüne ilişkin vaatler ile de bütünlenmektedir. Bu kapsamda HDP nin kadına ilişkin birey, yurttaş ve kadın özelliklerini ön plana alan bakış açısını hayatımızın her alanında kararı biz veririz, eşitlik için mücadele ediyoruz ve eşitlik için yapacağız, yapılmalı temel ifadeleri altında gruplayabileceğimiz tespitler ve vaatler seti üzerinden değerlendirmek mümkündür. Bu çerçeveden yola çıkarsak HDP li kadınlar dünyanın ve yaşamın yarısı olan kadınlar olarak bedenimiz, kimliğimiz, emeğimiz bizimdir, anadilinde eğitim ve yaşam konusunda ısrarcıyız, hayatın her alanında, siyasette istediğimiz an istediğimiz gibi var olacağız, çocuk doğurup doğurmayacağımıza, kaç çocuk doğuracağımıza, nasıl doğum yapacağımıza kendimiz karar veririz, başörtümüze de, etek boyumuza da kendimiz karar veririz, okulumuzu mesleğimizi kendimiz seçmekte kararlıyız, düşüncelerimizi, inançlarımızı özgürce ifade etmemiz yasaklanamaz, irademiz yok sayılıp ayaklar altına alınamaz (s. 4) söylemleri üzerinden hayatın her alanında kadının kendisi ile ilgili kararları kendisinin vermesi gerektiği temel anlayışı ile hareket ederek, kadının bağımsız bir insan ve birey olarak olmazsa olmaz haklarına işaret etmektedir. Kadının varlığı için taviz verilmeyeceği belirtilen bu olmazsa olmazların ardından ise kadınların anadilinde eğitim görebildiği, savaşın ve şiddetin olmadığı, evini, köyünü terk etmeden, istediği yaşam alanını seçebildiği, şiddet görmediği, kadına yönelik şiddeti daha gerçekleşmeden, tehdit ve fiziki şiddete yeltenme aşamasında ciddi bir suç sayıp, ağır şekilde etmektedir. Ancak çalışma doğrudan Kürt Sorunu ile değil partilerin kadına bakış açısı ile ilgili olduğu için HDP bildirgesi de Kürt Sorunu ndan bağımsız olarak kadına dair söylemler, vaatler ve tespitler dikkate alınarak incelenecektir. 47 Nitekim ilgili bölümde tam da bu tespiti doğrulayacak şekilde dünyanın ve yaşamın yarısı olan biz kadınlar, biz kadınlar, kadınlar birlikte başaracağız gibi ön ifadeler eşliğinde çeşitli sorun başlıklarına değinilmektedir. 99

113 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s cezalandıran, şiddet uygulayanları indirimsiz, ayrımcılık yapmadan yargılayan mahkemelere sahip, hiçbir yerde tacize uğramadan sokaklarda özgürce dolaşabildiği, erkek ve devlet şiddetiyle öldürülmediği, hakkı olan ücreti ve sosyal desteği elde edebildiği, eşdeğer işe eşit ücret alabildiği, çocukların okulundan, dedenin sağlığına, ailenin beslenmesinden sağlığına ve huzuruna bütün sorumlulukların üstlerine yüklenmediği, dünyanın bütün kirli çamaşırlarını, bütün kirli bulaşıklarını yıkamadığı, bütün dünyayı kendi emekleri ile doyurmak zorunda kalmadığı, ev içi çalışmayı da, çocuk, yaşlı ve hasta bakımını da ortaklaştıran çözümler üretmiş, çocukların koşuşturduğu yemyeşil parklara, her mahallede güvenle kalabilecekleri ücretsiz kreşlere sahip, Meclisi nin yarısının kadın mücadelesini temsil eden kadın vekillerden oluştuğu, başta erkek egemenliği olmak üzere, hiçbir egemenliğe tabi olmadığı bir Türkiye, bir yaşam kurmak için mücadele edildiği (s. 4-5) belirtilmektedir. HDP bildirgesinde mücadelesi verilen ve yukarıda temel yönleri belirtilen bu eşitlikçi yeni yaşam ve Türkiye için de hayata geçirilmesi hedeflenen ve bu anlamda seçmen kadınlara vaat edilenler ise ataerkil toplum yapısını, eril zihniyeti dönüştürmek için birlikte mücadele etmek, eşbaşkanlık sistemini her kurum ve kademeye yaymak, kadın eksenli yeni anayasayı birlikte yapmak, 8 Mart ı kadınlar için resmi tatil ilan etmek, savaşa entegre bütçe değil, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe yapmak, kadın istihdamını arttırmak, işsizliği azaltmak, çalışma yaşamındaki cinsiyetçiliğe, ayrımcılığa, eşitsizliklere son vermek, mevsimlik kadın işçilerin çalışma ve barınma koşullarını iyileştirmek, mevsimlik gezici işçilere bulundukları yerde iş olanakları yaratmak, kadına yönelen şiddeti ortadan kaldıracak her türlü önlemi almak, kadının katledilmesine izin vermemek, öz savunma örgütlemek, kadın sığınma evi ve özgür yaşam alanlarının sayısını artırmak, kadınlarla ilgili tüm sorunlara doğrudan kadınların ve kadın kurumlarının çözüm geliştirdiği Kadın Bakanlığı nı kurmak, engelli kadınlara engelsiz özgür yaşam kurmak, eğitimde ayrımcılığa ve cinsiyetçiliğe son vermek, ekolojik ve kadın merkezli bir yaşamı birlikte kurmak, kadınlara eşit, parasız, ulaşılabilir, nitelikli ve anadilinde sağlık hizmeti sağlamak, sporda cinsiyetçiliğe son vermek, kadınlar çözüm ve müzakere sürecinde taraftır diyerek barışı birlikte inşa etmek, ev işleri, bakım emeğini toplumsallaştıracak, ev içi yükü kadın erkek arasında paylaştıracak yeni bir yaşam kurmak, ev işçisi kadınların iş yasası kapsamına alınmasını, ev işçilerine sosyal güvence için teşvik verilmesini sağlamak, toplumsal cinsiyet eşitliğine hizmet eden sosyal destek mekanizmaları yaratmak, eşi vefat etmiş/boşanmış olan kadınlara ücret desteği vermek tir (s. 5-6). Söz konusu vaatlerin tamamının hayata geçirilebilmesi için kadının her alanda güçlendirilmesinin şart olduğunu düşünen HDP, Kadın Emeği bölümünde kadın-erkek eşitliğine dayanan, bu anlamda kadın ve erkek arasında bağımlılık değil dayanışmanın hüküm sürdüğü bir yeni yaşam için, cinsiyetçi iş bölümünü yıkarak kadının emeğinin yok sayılmasını ortadan kaldırmak için kadının üç aşamada güçlendirileceğini belirtmektedir (s. 23). 1

114 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı Aşamalardan ilkinde parti kadını mekân olarak eve ve ev içindeki işlere/sorumluluklara/zorunluluklara mahkûm eden geleneksel annelik ve eşliğe ilişkin bağlardan özgürleştirmeyi hedeflemektedir. Bu bağlamda ilk aşamada tüm mahallelerde anadilinde, ücretsiz, erişilebilir, her çocuk için 7/24 hizmet verecek kreşler, yaşlı bakım kurumları, engelli iyileştirme merkezleri sosyal devlet anlayışıyla hayata geçirilecek. Ayrıca kadın ve erkek arasında eşitlikçi görev paylaşımının sağlanması için devredilemez ebeveyn izni gibi gerekli yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılacak denilmektedir (s. 23). Kadını ev içi zorunluluklardan kurtardıktan sonra ikinci aşama onu çalışma yaşamında var etmekten ve güçlendirmekten geçmektedir. Bunun için de partinin önerisi, kadınların istihdamı önündeki en önemli engel olan bakım hizmetlerini toplumsallaştırarak ve kadınların eğitime erişimlerini sağlayarak kadın istihdamını arttırmaktır. Kadınların çalışma yaşamında karşılaştığı ayrımcılığa, cinsel saldırılara, mobbinge, düşük ücret uygulamalarına son vermektir (s. 23). Kadını güçlendirmenin üçüncü ve son ayağı ise bütün kadınların bağımsız yurttaşlar olarak sosyal güvenceye kavuşturulması ve kadınlara hak temelli destek sağlanmasıdır (s. 23). Bildiride yer verilen ancak kadının güçlendirilmesi başlığı altında sıralanmayan kadınlar, yerelde eşit temsil ile oluşan kadın meclisleri aracılığıyla, yerel yönetimlere doğrudan katılacaklar (s. 8), kentsel hizmetlerin önceliklerinin cinsiyet eşitlikçi temelde örgütlenmesi sağlanacak ve uygulamalar kadın meclislerince denetlenecek (s. 8) ve Hakikat Komisyonlarının oluşumunda kadınların eşit katılımı esas alınacak (s.13) biçimindeki uygulamaları/vaatleri de bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Sonuç olarak HDP seçim bildirgesinde yer verilen erkek ile eşit haklara sahip insan ve yurttaş kadın algısı eşitlik ve özgürlük için ataerkil ve eril zihniyete karşı kadının eşitliği ve özgürlüğünü şart koşan, bu bağlamda da kadının her türlü şiddete karşı korunması, ev içi zorunluluklardan kurtarılması, ekonomik özgürlüğünün gerçekleştirilmesi, milletin temsilinin nüfusun yarısını oluşturan kadınlarca da yapılması, her kurum ve kademede eşbaşkanlık uygulaması üzerinden eşit söz hakkının hayata geçirilmesi ve bütün bunları takip edecek, koordine edecek bir kadın bakanlığının kurulmasını öneren bir içeriğe sahiptir. Bu anlamda HDP, seçim bildirgesinde, kadını erkekle eşitleyecek bir aile, toplum, ekonomi ve yönetim düzeni önermektedir. Son olarak bu konuda belirtilmesi gereken şey, partinin kadının çocuk doğuran bir insan, bu anlamda annelik özelliği taşıyan bir canlı olarak sahip olduğu vasfını doğal olarak kabul etmekle birlikte, kadını kesinlikle çocuk bakıcılığı anlamında annelik ve ev işlerini erkek ve çocuklar için üstlenen ev hanımı ve eş/karı olarak değerlendirmediği yönündedir. Bu anlayışla bağlantılı olarak da bildirgede kadın-erkek eşitliği kapsamında devredilmez ebeveyn izni ne (s. 23) ve istihdamdan bağımsız, çalışan çalışmayan tüm kadınlar/erkekler için yerel yönetim ve kamu finansmanında kreşlerin desteklenmesi ne (s. 29) yer verilirken anne kavramına hiç yer verilmemiştir. 11

115 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Sonuç Batılı demokrasilerde yönetime katılım ve kamusal kararlarda söz hakkının daha işlevsel ve eşitlikçi kullanımı için yurttaşlık kavramının tartışmaya açıldığı, bireylere daha geniş haklar tanıyan bir kamusal statünün talep edildiği ve bu doğrultuda yeni örgütlülüklerin şekillendirildiği bir dönemde, Türkiye, kadının yurttaşlık haklarının geriletildiği bir neoliberalmuhafazakâr dönemden geçmektedir. Söz konusu tezatın nedeni ise Türkiye nin neoliberalleşme seyridir. Türkiye, 198 yılında, neoliberalizm ile yeni muhafazakârlığın evliliği olarak kabul edilen Yeni Sağ siyasete Batılı merkezlerle eşzamanlı olarak geçiş yapmıştır. Ancak gerek 8 öncesinde uygulamada olan ithal ikameci sanayi stratejisinin etkisi ve kurumsallaşma düzeyi, gerekse toplumun ve çalışanların bilinç düzeyi ve örgütlülüğünün yüksekliği nedeniyle Türkiye de neoliberalizm, uygulamaya girdiği ilk aşamada Batılı merkezlerde yarattığı dönüşüm düzeyini yaratamamıştır. Bu nedenle Türkiye de neoliberalizmin ilk evresi olarak aralığı daha çok dönüşümün zeminin hazırlandığı bir ön hazırlık evresi olarak yaşanmıştır. Diğer taraftan 21 sonrasını kapsayan ve halen devam etmekte olan ikinci evre Türkiye de neoliberalizmin hayata geçirildiği ve hatta kurumsallaştırıldığı bir dönem olarak yaşanmıştır. Çünkü bu dönem Türkiye de hem kamunun ekonomideki payının azaltılması; özelleştirme, taşeronlaştırma ve yeni birikim alanlarının yaratılması yollarıyla ekonomide özele daha çok alan açılması; esnek çalıştırma, güvencesizlik gibi uygulamalar ile çalışanların haklarının kısıtlanması ve fiyatlandırma, özelleştirme, üretimden çekilme gibi uygulamalarla kamusal hizmetlerin geriletilmesi ile karakterize olan neoliberalizmin bütünlüklü olarak hayata geçirilmesi ve hem de bu hızlı dönüşümün bireyler ve toplum üzerinde yarattığı yıkımın eşzamanlı olarak bu dönüşümleri uygulamaya koyan iktidar partisinin İslamcı-muhafazakâr söylemi ile telafi edilmeye çalışıldığı bir dönem olarak karşımıza çıkar. Bu anlamda Türkiye de neoliberalizm, neoliberalmuhafazakâr sentezi bir bünyede buluşturan AKP ile asli aktörünü bulmuştur ki başarısı da buradan gelir. Dolayısıyla Batılı ülkelerin neoliberalizmin yurttaşlık hakları ile kamusal haklarda yarattığı yaklaşık 4 yıllık yıkımı sorgulama aşamasına geldikleri koşullarda, Türkiye, gecikmeli olarak kurumsallaştırdığı neoliberal-muhafazakâr sentezi yaşamaktadır. AKP nin sahip olduğu İslamcı geçmiş ile neoliberalizmi uzlaştıran ve kendisi tarafından muhafazakâr demokrasi olarak tanımlanan ideolojisi, partinin ekonomi alanında uygulamaya koyduğu neoliberal politikaların yarattığı eşitsizlik ve işsizlik gibi sorunların toplumsal düzeni ve bireyi tehdit etmeye başladığı noktada din, aile, gelenek-görenek gibi kavramları yardıma çağırmasını mümkün kılan bir içeriğe sahiptir. Tam da sahip olduğu bu içeriği ile ideoloji, AKP nin ekonomik alanda dağıttığı yapıyı, aile ve din içi (cemaat) dayanışmaları ön plana çıkarak toparlamasını, bir arada tutmasını sağlamaktadır. Aile ve cemaatlere, yarattıkları dayanışma oranında toplumsal patlamayı önleme işlevi yükleyen bu anlayış, bir taraftan da patriyarkal bir siyaset-toplum hiyerarşisini yeniden üretmektedir. Erillik üzerinde yükselen

116 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı söz konusu hiyerarşi ise toplumsal uyumun sağlanması için kadını yalnız toplumsal cinsiyet rolleri çerçevesinde ailenin ve aile bireylerinin yeniden üretimi çerçevesinde tanımlamakta, dahası bu konuma hapsetmektedir. Bu anlamda yurttaşlığın Batı da tartışmaya açıldığı bir dönemde Türkiye de kadının yurttaşlık düzeyinde gerilemesinin nedeni de budur. Üstelik AKP neoliberal-muhafazakâr ideolojisi çerçevesinde bunu yaparken yalnız da değildir. Bir sağ parti olarak MHP, oy tabanını genişletme stratejisi kapsamında AKP nin muhafazakâr dilini yer yer benimsediği ve seçmene bu dille seslendiği oranda, kadının geriletilen konumu yüzde 6 lık bir sağ blok tarafından perçinlenmektedir. Bu bağlamda geride bırakılan son genel seçimler olan 1 Kasım 215 Genel Seçimleri nde, partilerin gerek tüm seçmenlere gerekse seçmen kadınlara seslendikleri birer vaatler silsilesi olarak seçim bildirgeleri incelendiğinde, siyasal partiler yelpazesinin sağına yerleşen AKP nin kadını anne-karı-ev hanımı olarak konumlandırdığı, yine yelpazenin sağında yer alan MHP nin kadını kadın-yurttaş-anne olarak konumlandırdığı görülürken, yelpazenin soluna yerleşen CHP nin ve HDP nin ise kadını yurttaş-kadın olarak konumlandırdıkları gözlenmektedir. Dolayısıyla yelpazenin sağındaki partiler olarak iktidar partisi İslamcı-muhafazakâr AKP ile muhalefet partisi olan milliyetçi muhafazakâr MHP nin kadın algıları, ailenin ve milletin korunması kriterleri üzerinden annelik vasfı üzerinden kesişirken, yelpazenin soluna yerleşen sosyal demokrat CHP ve radikal demokrat HDP nin kadın algılarının da yurttaşlık ve kadınlık vasıfları üzerinden kesiştiği görülmektedir. Yine MHP nin kadını kadın-yurttaş olarak gören bakış açısı ile eş zamanlı olarak CHP-HDP hattı ile kesiştiği görülmektedir. Bu anlamda MHP nin milliyetçi ideolojisi içerisine yedirdiği muhafazakârlık, diğer konularda olduğu gibi kadın konusunda da çelişkili, ikili/ikircikli bir duruş sergilemesine neden olmaktadır. Ana akım siyasal partilerin seçim bildirgelerine yansıyan kadına dair bakış açıları söz konusu olduğunda belirtilmesi gereken bir diğer nokta, AKP, MHP ve HDP nin seçim bildirgelerinde kadına ilişkin bakış açıları farklılaşmakla birlikte, yer verdikleri vaatlerin hayata nasıl geçirileceğine dair bilgilere yer verilmediği, bu anlamda daha çok genel geçer vaatler olarak sıralandığı yönündedir. Oysa CHP nin oldukça ayrıntılı bir çalışma sonucunda istatistiki ya da ekonomik yardım oranlarından, kadının ülkede ve dünyadaki konumuna, Suriyeli mülteci kız çocuklarının erken evliliklerinin önlenmesinden demokratik aile anlayışına kadar somut çözüm önerileri getiren çok daha ayrıntılı ve partinin kadına bakışını daha ciddiyetle ortaya koyan bütünlüklü bir seçim bildirgesi hazırladığı görülmektedir. Son söz olarak, kadının Türkiye deki yurttaşlık konumu gerilerken, bu konumun geriletilmesinde 13 yıllık iktidar partisi olarak AKP nin uyguladığı neoliberal muhafazakâr politikaların ve bu politikalar bağlamında kadına toplumsal cinsiyet rolleri ile uyumlu olarak biçtiği annelik-karılık-ev hanımlığı rollerine oturan yeni kimliğin etkisi büyüktür. AKP nin kadına biçtiği bu yeni kimlik, bir sağ parti olarak MHP nin annelik-millet ilişkisi üzerinden 13

117 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s AKP ye verdiği destek oranında da perçinlenmektedir. Ve muhalefet partileri olarak CHP ile HDP nin kadını yurttaş-kadın olarak gören ve önündeki engelleri kaldırmaya çalışan yaklaşımları ise kadının kötüleşen konumunu durdurmakta ve tersine çevirmekte şimdilik yeterli olamamaktadır. Kaynakça 3 Kız Babası Olarak Yüreğim Soğumadı, , Hürriyet Gazetesi. Davutoğlu Erdoğan ın İzinde: Kadın Erkek Arasında Mekanik Eşitlik İstemiyoruz, , < e.t Erdoğan: Kadın ve Erkeğin Eşit Olması Fıtrata Ters, , < e.t Erkekler 214 te 281 Kadın Öldürdü, , < e.t İstanbul Sözleşmesi Yürürlüğe Girdi, , < e.t Kadın Cinayetleri Yüzde 14 Artış Gösterdi, , < e.t Kadın Milletvekili Sayısı 81 e Düştü, < e.t TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu na Erkek Sözcü Seçildi, , < e.t sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, < e.t Sayılı Kanun Uygulamaları İzleme Raporu 214, < ri_raporu.pdf> e.t Adalet ve Kalkınma Partisi (21), Adalet ve Kalkınma Partisi Parti Programı, < e.t Adalet ve Kalkınma Partisi (214), Uluslararası Muhafazakârlık ve Demokrasi Sempozyum Kitabı, Ankara. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, (29), Türkiye de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet, < e.t Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, (214), Türkiye Aile Yapısı Araştırması Tespitler, Öneriler, < df> e.t Akdoğan, Y. (23), Muhafazakâr Demokrasi, Ankara. 14

118 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı Altınay, A. G. & Arat, Y. (27), Türkiye de Kadına Yönelik Şiddet, Punto Baskı, İstanbul. Arat, Y. (1998), Türkiye de Toplumsal Cinsiyet ve Vatandaşlık, içinde 75 Yılda Tebaa dan Yurttaş a Doğru, Der. Artun Ünsal, s , Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul. Arıkan, E. B. (1998), The Programme of the Nationalist Action Party: an Iron Hand in a Velvet Glove?, Middle Eastern Studies 34 (4), Aytekin, A. (215), Kapitalistleşme ve Merkezileşme Kavşağında, içinde Osmanlı dan Günümüze Türkiye de Siyasal Hayat, Haz. Gökhan Atılgan, Cenk Saraçoğlu & Ateş Uslu, s , Yordam Yayınları, İstanbul. Bianet, (Tarihsiz), Bianet Erkek Şiddeti-215 Verileri < > e.t Bottomore, T. (26), Kırk Yıl Sonra Yurttaşlık ve Toplumsal Sınıflar, Çev: Ayhan Kaya, içinde Yurttaşlık ve Toplumsal Sınıflar, Der. T. H. Marshall & Bottomore, T., s , Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul. Cansu, B. (215), ile Binlerce Kız Çocuğu Okulu Bıraktı!, , < e.t Cumhuriyet Halk Partisi (28), Cumhuriyet Halk Partisi Programı -Çağdaş Türkiye İçin Değişim-. CHP, Ankara. Çakır, S. (21), Feminizm: Ataerkil İktidarın Eleştirisi, içinde Modern Siyasal İdeolojiler, Der. Birsen Örs, s , İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul. e.t Güzel, Ş. (1985), Tanzimat tan Cumhuriyet e Toplumsal Değişme ve Kadın, içinde Tanzimat tan Cumhuriyet e Türkiye Ansiklopedisi 3-4, Der. Belge, M., s , İletişim Yayınları, İstanbul. Halkların Demokratik Partisi (213), Halkların Demokratik Partisi Parti Programı, < e.t Haspolat, E. & Yıldırım, D. (216), Türkiye de Ana Akım Siyasal Partilerin Programlarında Ekonominin Siyasetten Arındırılması Söylemi Olarak Yönetişim, Eğitim Bilim Toplum, basım aşamasında. İlkkaracan, İ & İlkkaracan, P. (1998), Kuldan Yurttaşa: Kadınlar Neresinde?, içinde 75 Yılda Tebaa dan Yurttaş a Doğru, Der. Artun Ünsal, s. 77-9, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul. İnsan Hakları Başkanlığı (27), Töre ve Namus Cinayetleri Raporu, < 8.pdf> Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı, Türkiye de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması, < _mizan_1.pdf>, e.t Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi), < 15

119 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s siddet-ve-aile-ici-siddetin-onlenmesi-ve-bunlarla-mucadeleye-iliskin-avrupakonseyi-sozlesmesi-istanbul-sozlesmesi-2/> e.t Kaptanoğlu, Y. & Ergöçmen, L. İ. (212), Çocuk Gelin Olmaya Giden Yol, Sosyoloji Araştırmaları Dergisi 15 (2 - Güz ), Kaya, A. (215), Islamisation of Turkey under the AKP Rule: Empowering Family, Faith and Charity, South European Society and Politics 2 (1), Keskin, S. (214), Türkiye de Kadın Girişimcilerin Durumu, Girişimcilik ve Kalkınma 9 (1), Mann, M. (1987), Ruling Class Strategies and Citizenship, Sociology 21, Marshall, T.H. (26), Yurttaşlık ve Toplumsal Sınıflar, Çev: Ayhan Kaya, içinde Yurttaşlık ve Toplumsal Sınıflar, Der. T. H. Marshall & Bottomre, T., s. 1-56, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul. Milli Eğitim Bakanlığı (215), Milli Eğitim İstatistikleri-Örgün Eğitim , < df> e.t Milliyetçi Hareket Partisi (2), Milliyetçi Hareket Partisi Parti Programı, < AN%2DIJITAL%2KAYNAKLAR/KITAPLAR/SIYASI%2PARTI%2YAYINLARI/2 6571%2MHP%2PROGRAMI%22/26571%2MHP%2PROGRAMI %22%2_.pdf> e.t Milliyetçi Hareket Partisi (29), Milliyetçi Hareket Partisi Parti Programı, < 9_opt.pdf> e.t Moroğlu, N. Tarihsiz, Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi 6284 Sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi, < e.t Özbilen, A. B. & Soygüt Arslan, M. B. (212), 6284 Sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun un Değerlendirilmesi, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 11 (22 Güz), Saraçoğlu, C. (214), Türkiye Sağı, AKP ve Kürt Meselesi, içinde Türk Sağı Mitler, Fetişler, Düşman İmgeleri-, Der. Özkan Kerestecioğlu, İ. & Öztan, G. G., s , İletişim Yayınları, İstanbul. Şener, Ü. 212, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Ne Getiriyor?, < air_kanun_ne_getiriyor.pdf> e.t Tekeli, Ş. (1982), Kadınlar ve Siyasal Toplumsal Hayat, Birikim Yayınları, İstanbul. Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasası (211), Ekin Yayınları, Bursa. Türkiye Cumhuriyeti Anayasaları -1924, 1924, 1961 ve (1994), Erzincan. Türkiye Hükümetleri, < esi> e.t Türkiye İstatistik Kurumu, (213), İstatistiklerle Kadın-212, < e.t

120 Haspolat, E., 215, Kadın, Anne, Yurttaş Ana Akın Siyasal Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kadın Algısı Türkiye İstatistik Kurumu, (215), TÜİK Haber Bülteni, İstatistiklerle Kadın-214, S: 18619, 5 Mart 215, < e.t Yazıcı, B. (212), The Return to the Family: Welfare, State, and Politics of the Family in Turkey Anthropological Quarterly, 85 (1 Winter), Yıldırım, B. E., Sırma, F. & Sanıyaman, Ç. S. (215), Çiçeklerin Kaderi: Türkiye de Kadınların Erken Evliliği Üzerine Nitel Bir Araştırma, Bilig/Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi (73 Bahar), Yıldırım, D. (21), 21 Krizi Sonrasında Bir Hegemonya Projesi Olarak AKP nin Doğuşu, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara. Yılmaz, İ. (214), Hareket ve Kurumsallaşma Arasında Türkiye de Kadın Mücadelesi: Eşitlik, Özgürlük, Farklılık, içinde Toplumsal Hareketler-Tarih, Teori ve Deneyim- Der. Çetinkaya, Y. D., s , İletişim Yayınları, İstanbul. 17

121 18 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s.73-17

122 214 Başkanlık Seçim Sürecinde Gençlerde Siyasal Güven Ve Sinizm: Genç Diyojenlerden Genç Vatandaşa Nigar Değirmenci Yrd. Doç. Dr. Pamukkale Üniversitesi İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi E-posta: Büşra Kaya Yüksek Lisans Öğrencisi Pamukkale Üniversitesi SBE Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Özet: Her geçen gün daha çok insan siyasetten ürkmekte ve bunların çoğu herhangi bir katılma olanağı bile kullanmamaktadır. Dahası, birçok insan ne siyasete ne de siyasetçilere güvenmemektedir. Türkiye gibi hibrid bir demokrasisi olan ülkeler için bu oldukça önemli bir problemdir. Çünkü bu tarz demokrasiler, siyasal sistemi çoğulcu ve açıklayıcı tutmak için daha fazla insanın katılımına ihtiyaç duyar. Biz de bu çalışmada üniversite gençliğinin siyasal sinizm eğilimlerini ve siyasal güvenlerini araştırmayı amaçlıyoruz. Böylece 214 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy verirken (ya da vermezken) nasıl bir kişisel siyasal iklim içinde olduklarını açıklamaya çalışacağız. Anahtar Kelimeler: Siyasal güven, siyasal sinizm, genç, başkanlık seçimi, demokrasi Political Trust and Cynicism of Youth in the Process of the 214 Presidential Election: From Young Diogenes to Young Citizens Abstract: Many people shy away from politics by the day and many of them do not even get involved in the first place. Additionally, many people do not trust either politics or politicians. This is very problematic for a country like Turkey having some sort of an hybrid type democracy. Because these kinds of democracies need more involvement by people in order to keep the political system plural and manifestative. In this paper, we aim to investigate political cynicism tendencies of university youth together with their political trust. Thus we will try to explain their personal political climate during voting (or not voting) Presidential Elections in 214 Keywords: Political trust, political cynicism, youth, presidential election, democracy Değirmenci, N. & Kaya, B., 215, 214 Başkanlık Seçim Sürecinde Gençlerde Siyasal Güven ve Sinizm: Genç Diyojenlerden Genç Vatandaşa, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık, s

123 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Giriş Siyaset biliminin ana çalışma alanlarından biri siyasal tutum ve davranışlardır (seçmen davranışı). Ancak bu alanları incelerken en önemli faktörlerden olan siyasal yabancılaşma, siyasal güven ve nihayetinde siyasal sinizm seçmenlerin tercihlerini belirlemede önemli rol oynar. Nitekim bireylerin inançları ve düşünceleri arasında bir çatışma yaşandığında birey, çatışmayı gidermek amacıyla bu yeni düşünceleri, daha köklü olan inançlara adapte etmeyi yeğledikleri bir ön kabul olarak alındığında siyasal güvenin ve sinizmin ne kadar önemli hale geldiğini anlamak mümkün olabilir. Genel olarak değerlendirildiğinde siyaset dediğimiz olgu farklı yaş, cinsiyet, eğitim, etnik köken, ırk, millet gibi değişkenlere göre değişen algılara göre anlamlandırılmasına karşın yoğunlaşan paydanın gittikçe negatif anlamların yüklü olduğu bir alana doğru çekilmekte olduğunu görürüz. Siyasal yabancılaşma dediğimiz olgu da bu gidişatın bir çıktısı olarak değerlendirilebilir. Bireyler siyaset dediğimiz olguyu gittikçe daha karmaşık, para ve çıkar merkezli, kirli, çatışmacı bir alan olarak görmekte ve bu duygusu perçinleştikçe de siyaseten aktif olmaktan vaz geçmeye yönelmektedir. Oysa tüm siyaset bilimcilerin malumudur ki siyaset, çatışma kadar uzlaşmadır da. Ancak medya ve diğer kanallardan vatandaşlara seslenen siyasal parti liderleri, uzlaşma yerine çatışmayı, negatif propagandayı, karşılıklı olarak aşındırma kampanyaları üzerinde durdukça, seçmenleri siyasetten soğutmaktadırlar. Öte yandan kamuda her hangi basit bir işin sonuçlandırılabilmesi için siyasette güçlü bir pozisyonda yer alan kişinin desteğine duyulan zorunlu ihtiyaç, diğer tarafta ayyuka çıkmış yolsuzluk, ekonomik vb. çıkar ilişkilerine tanık olanların kulaktan kulağa aktarımları bu soğuma sürecini de desteklemektedir. Siyasetçiler elbette gökten zembille inmiş insanlar değildirler ve toplumun içinden seçilmiş bir örneklemin güç elde etmesi durumunda nasıl bir varlığa dönüşeceğinin resmidir. Genel olarak o toplumda yer alan siyasal kültür ne kadar şeffaf ve demokratik ise kamu yararına çalışan ve siyasal güveni hak eden insanlar olmasını beklememiz de o kadar doğal olacaktır. Ancak mevcut kültür ve özel olarak siyasal kültür ne kadar yozlaşmış ve bireyselleşmiş ise içinden çıkan siyasetçilerin de bireysel çıkarların adamı olması da o derece mümkündür. Ancak nihayetinde devlet görevlisi olan bu insanların, idealist perspektifte devletin, toplumsal düzeni kamu yararı lehine gerçekleştirme zorunluluğu bu siyasetçilerin devlet adamı olma nosyonlarını sorgular hale getirir. En temelde inançlar ve kararlar, tutumlar deneyimlere göre şekillenir ve çoğu hayat deneyimleri de kişiseldir, somut ve eşsizdir. (Rosenberg, 1951: 6) Bu deneyimlerimizin sonuçları ise siyasal açıdan çok iç açıcı görünmemektedir. Genel olarak bakıldığında uluslararası çalışmalar siyasal sinizmin evrensel bir şekilde gittikçe arttığını göstermektedir. Öte yandan bu duruma tam olarak neyin yol açtığını tespit etmek zor görünüyor. Cappella ve Jamieson un (1996: 84) da belirttiği üzere bazı araştırmalar bu durumun 11

124 Değirmenci, N. & Kaya, B., 215, 214 Başkanlık Seçim Sürecinde Gençlerde Siyasal Güven ve Sinizm siyasetçilerin verdikleri sözler ile yaptıkları arasındaki uyumsuzluklardan kaynaklandığını ileri sürerken, diğerleri sosyal problemlerin çözümündeki başarısızlıkların ya da büyük partilerin yönetimde gerçek bir alternatif yaratmaktan aciz kalmalarından veyahut da medyanın siyasal haberlerdeki negatif seçiciliğinden kaynaklandığını iddia etmektedirler. Bu çalışmada ise ileride daha çok söz sahibi olacak nesilleri şimdiden algılayabilmek amacıyla sebep sonuç ilişkilerine çok da dâhil olmadan özel olarak cinsiyet temelinde siyasal etkinlik, siyasal güven ve en önemlisi siyasal sinizm 1 eğilimlerine odaklanan betimleyici bir yol tercih edilmiştir. Yöntem 214 Seçiminden bir ay öncesinde Pamukkale Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğrencilerine kapalı zarflarda anket soruları dağıtılmış ve öğrencilerin herhangi bir kişisel bilgi girmeksizin doldurarak verilen zarflara koyup kapatarak geri vermeleri istenmiştir. Çalışma verileri NVIVO 1 nitel araştırma değerlendirme programı ile değerlendirilmiştir. Araştırma kapsamında öğrencilere verilen ankette kullanılan siyasal sinizm ölçeği Agger vd. tarafından geliştirilmiş olan Guttmann-scalling sürecine dayanılarak geliştirilmiş ölçektir (Agger & Pearl, 1961:479). Bu bağlamda öğrencilere aşağıdaki ifadelere ne kadar (1 en az; 5 en çok) katıldıklarını işaretlemeleri istenmiştir. -Siyaset kirli bir iştir -Siyasetçilerin bizim için yaptığı bir şey yok -Siyasetçiler yapacaklarından fazlası için söz verirler -Bakanlar öncelikle kendi çıkarlarını düşünür -Milletvekili olabilmek için çevre yeteneklerden önemlidir. Yukarıdaki ifadeler doğrultusunda yapılan araştırmaya katılan deneklerin cinsiyete göre dağılımı aşağıdaki gibidir. Tablo 1: Cinsiyetlere Göre Siyasal Sinizm Ortalama Karşılaştırması Cinsiyet Mean N Std. Sapma Erkek -, ,1742 Kadın -, ,9911 Toplam -, ,723 Araştırmaya katılan 243 denekten 15 i erkek olup bunların siyasal sinizm ortalamaları -,655 iken 138 kadın deneğin siyasal sinizm ortalaması -,725 tir. 1 Siyasal sinizmin felsefi kökenleri ve farklı siyasal sinizm tanımları için bkz. Değirmenci,

125 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s İki grubun da standart sapmaları göz ardı edilebilir ölçüde yakındır. Ancak erkek deneklerin daha dengesiz bir dağılım gösterdiği belirtilebilir. Araştırma Bulguları Siyasal sinizmin belki de en kısa ifadesi, Sinoplu Diyojen den esinlenerek siyasetin kirli bir iş olduğudur. Bu ifadeye katılıp katılmadıklarını sorduğumuzda en yalın haliyle siyasal sinik olup olmadıklarını da sormuş olduk. Aşağıdaki tabloda deneklerin cinsiyetlere göre katılım dağılımları görülmektedir: Şekil 1"Siyaset Kirli Bir İştir" ifadesine katılım Kadın ve erkek deneklerin sayılarının eşit olmadığını dikkate alarak oransal açıdan bakıldığında erkeklerin bu ifadeye katılmaya daha meyilli olduğunu, kadınların ise bu konuda orantısal açıdan daha kararsız kaldığı görülmektedir. Şekil 2: "Siyasetçilerin Bizim İçin Yaptığı Bir şey Yok" İfadesine Katılım Durumu 112

126 Değirmenci, N. & Kaya, B., 215, 214 Başkanlık Seçim Sürecinde Gençlerde Siyasal Güven ve Sinizm Siyasetçilere olan güven duygusunun yitimi, demokrasiye olan inancı da doğrudan etkiler. Bireylerin kurulan ya da kurulacak olan hükümetlerden ümitlerinin gittikçe körelmesi ile siyasal açıdan sinizme daha açık hale geleceklerdir. Yukarıdaki tabloda bireylerin cinsiyetler içinde bu duruma ne kadar açık oldukları tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda orantısal açıdan karşılaştırıldığında kadın deneklerin erkek deneklere göre siyasal sinizme daha açık oldukları görülmektedir. Erkek deneklerin ise kararsızlarla beraber halen ümidi olan bir çoğunluk içerdiklerini belirtmek gerekir. Şekil 3: Siyasetçiler Yapabileceklerinden Fazlası İçin Söz Verirler İfadesine Katılım Oranları Siyasetçilerin, oy toplamak amacıyla her yola başvurduğu hatta bu amaçla her türlü talebi kabul ederek vaatlerde bulunduğuna dair yıllardır oluşa gelmiş olan köklü kanı, bireyleri siyasal kişi ve kurumlara karşı muhalif olsun olmasın güvensiz veya daha dikkatli bir ifadeyle temkinli hale getirmiştir. Buradaki ifadenin toplumsal açıdan ne kadar köklü olduğunu, deneklerin verdikleri cevaplarda da oldukça net bir şekilde görmek mümkündür. Hem kadın hem de erkek deneklerin yüzde seksenlere yakın bir kısmı bu ifadeye katıldıklarını belirtmişlerdir. Siyasal sinizmi olan bireylerin siyasal sistemin yozlaşmış ve oyuncularının da kamu iyiliğini göz ardı eden ve yönetme gücünü kazanma güdüsüyle hareket eden Makyavelci partizan ve yalnız kendi çıkarları için çalışanlar olduğu yönünde neredeyse kemikleşmiş görüşleri vardır. Öyle ki siyasetçilerin kendi çıkarları dışında yaptığı şeyler bile bir imaj çalışması olarak değerlendirilir (Cappella ve Jamieson, 1997: 19). Bu çalışmada deneklere bu duruma yönelik duruşlarını sorduğumuzda benzer bir eğilim gördük. 113

127 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Şekil 4: Bakanlar Kendi Çıkarlarını Düşünür ifadesine katılım durumu Yukarıdaki tabloda her bir cinsiyetin oransal açıdan siyasal sinizme eğilimlerini karşılaştırdığımızda kadınların bakanlar kurulu ile ilgili daha şüpheci yaklaştıklarını görürüz. Öte yandan Amerikan Başkanlığının 8 yıllık Cumhuriyetçi iktidarının ardından yapılan araştırmada Demokratların, Cumhuriyetçilere göre siyasal sinizminin daha fazla olduğu tespiti (Agger ve Pearl, 1961: 477) bize muhalefette olmanın bu algıyı arttırmadaki rolünün evrenselliğine işaret etmektedir. Şekil 5: Milletvekili Olmak İçin Çevre, Yeteneklerden Önemlidir İfadesine Katılım Durumu Siyasetin kirli bir iş olduğu algısına yol açan sebepleri düşündüğümüzde, daha en başta siyasal temsile giden yolda kimlerin nasıl oraya vardıklarını inceleyen bir düşünce içinde buluruz kendimizi. Böylece bu düşünce süreci para ve siyasal yakınlık ile siyasal temsil arasında kurula gelen doğrudan ilişkiye götürür. İşte bu noktada deneklerin Milletvekili Olmak İçin Çevre Yeteneklerden Önemli ifadesine katılıp katılmadıkları sorusuna verdikleri cevap önem kazanıyor. Cinsiyetlerin her biri içinde cevapların oransal dağılıma baktığımızda, erkeklerin bu ifadeye daha çok katıldıkları görülür. Nihayetinde ezici bir şekilde deneklerin çoğunluğu 114

128 Değirmenci, N. & Kaya, B., 215, 214 Başkanlık Seçim Sürecinde Gençlerde Siyasal Güven ve Sinizm çevrenin önemli bir faktör olduğunu düşünmektedirler. Dolayısıyla demokrasinin katılım yollarının üst mecralarının herkese açık olmadığı algısı siyasal sinizmi tetikleyen bir faktör olarak görüldüğünde, erkeklerin bu faktöre daha açık olduğu anlaşılmaktadır. Çalışmanın bu kısmında, siyasal sinizmi dereceli olarak ifadelendirilmiş hallerine cinsiyetler bazında katılım oranlarını inceledik. Bu incelemede görüldüğü üzere siyasal sinizme yönelik ifadeler hiyerarşik gibi görünse de cinsiyetler bazında her zaman aynı doğrusallıkta ilerlememektedir. Bu açıdan bakıldığında siyasal sinizmi bir bütün olarak değerlendirerek diğer faktörlerle olan ilişkisine bakmakta yarar vardır. Bu faktörlerle olan ilişkileri değerlendirmede analiz kolaylığı sağlaması açısından siyasal sinizm içeren ifadelere katılım durumları (kesinlikle katılmıyorum, katılmıyorum, kararsız, katılıyorum, kesinlikle katılıyorum ifadeleri) -2 ile 2 arasında puanlandırılarak her bir denek için toplam bir değer elde edilmiştir. Negatif değer yüklü puanlar en yüksek siyasal sinizm endekslerine karşılık gelmektedir. Bu değerlendirmelerden yola çıkılarak oluşturulan grafikte deneklerin genel olarak siyasal sinizme meyilli oldukları görülecektir. Şekil 6: Deneklerin Siyasal Sinizm Endeksleri Histogramı Elden edilen bu veriler, çalışmanın diğer verileri ile birlikte değerlendirilecektir. Siyasal sinizm frekans aralığı ise aşağıdaki gibi elde edilmiştir. Aşağıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere bireylerin yüzde yetmiş beşe yakını siyasal sinizm olgusu bağlamında değerlendirilebilir niteliktedir. 115

129 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Tablo 2: Deneklerin Siyasal Sinizm Endeksleri Frekansları Siyasal Sinizm Frekans Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde -2, 4 16,5 16,5-1,6 23 9,5 25,9-1, ,4 47,3 -, ,8 62,1 -, ,9 74,1 Endeks, 15 6,2 8,2,4 2 8,2 88,5,8 3 1,2 89,7 1,2 11 4,5 94,2 1,6 2,8 95,1 2, 12 4,9 1, Total 243 1, Demokrasi, Siyasal Katılım, Siyasal Sinizm ve Güven Siyasal sinizm ile siyasal katılma arasında olumsuz bir ilişki öngörülmektedir. Agger vd. nin yaptıkları araştırmaya göre eğitim seviyesi değişkeni kontrol altında tutulduğunda, siyasal katılımı en aktif düzeyde olan yüksek eğitimli bireylerin, siyasal açıdan güven duygusu olanlar arasından çıkmasına karşın siyasal sinizmi olan yüksek düzey eğitimli bireylerin neredeyse tamamen eylemsizdir (Agger ve Pearl, 1961:496). Siyasetçilere ve siyasal kurumlara olan siyasal güven, bireyleri gerçekleştirecekleri siyasal katılım için ayıracakları kıt kaynaklara değer duygusu yaratır ve böylece motive ederken bu kurum ve kişilere güven duymayan bireylerde ise tam tersi etki yaratarak siyasal sinizmin beslenmesine ve aynı zamanda da katılımın azalmasına yol açmaktadır. Kısaca siyasal katılma ve siyasal sinizm arasında iki yönlü interaktif bir ilişki olduğu iddia edilebilir. Bir şekilde siyasal uyarıcılara açık hale gelen bireylerin var olan siyasal sinizminde düşüş beklenebilir. Yine de siyasete belli bir seviyede karışmış olma durumu siyasal güveni azaltabileceğini göstermektedir (Agger ve Pearl, 1961: 52). Deneklerin siyasal güven ya da güvensizlik duygusunu ölçmek amacıyla kendilerine siyasal kurum ve kuruluşlara yönelik güven içeren ifadelere katılım durumları sorulmuştur. -Hükümete genel hatlarıyla güveniyorum -Muhalefete genel hatlarıyla güveniyorum -Siyasal sistemimize genel hatlarıyla güveniyorum -Seçilen devlet başkanına genel hatlarıyla güveniyorum -Seçtiğimiz siyasetçiler sözlerini tutarlar -Siyasetçiler güvenilmezdir 116

130 Değirmenci, N. & Kaya, B., 215, 214 Başkanlık Seçim Sürecinde Gençlerde Siyasal Güven ve Sinizm Bu ifadelerden olumsuz olanlara (Örneğin, Siyasetçiler Güvenilmezdir ifadesine katılma durumu ile olumlu olana (örneğin Seçtiğimiz Siyasetçiler Sözlerini Tutarlar ifadesine) katılmama durumu -2 ye kadar puanlandırılırken, olumlu olanlara katılma ile olumsuz olana katılmama durumu da 2 ye kadar puanlandırılmıştır. Böylece her bir deneğin siyasal güven endeksi hesaplanmıştır. Tablo 3: Güven İfadelerine Katılımların Siyasal Sinizm Ortalama Karşılaştırmaları Hükümete Mean N Std. Sapma Medyan Min. Maks. Güveniyorum Katılıyorum -, ,19 -,4-2, 2, Fikrim yok -,411 35,9529 -,4-2, 2, Katılmıyorum -, ,1-1,2-2, 2, Toplam -, ,723 -,8-2, 2, Muhalefete Güveniyorum Katılıyorum -, ,248 -,8-2, 1,2 Fikrim yok -,8 4,7524 -,8-2, 1,2 Katılmıyorum -, ,1388 -,8-2, 2, Toplam -, ,723 -,8-2, 2, Siyasal Sisteme Güv. Katılıyorum -, ,197 -,4-2, 2, Fikrim Yok -,645 44,9882 -,8-2, 2, Katılmıyorum -, ,693-1,2-2, 2, Toplam -, ,723 -,8-2, 2, Devlet Başkanına Güv. Katılıyorum -, ,81 -,4-2, 2, Fikrim Yok -,471 34,8611 -,4-2, 1,2 Katılmıyorum -, ,42-1,2-2, 2, Toplam -, ,723 -,8-2, 2, Fieschi ve Heywood a (24: 18) göre, demokratik bir siyasal sisteme bütün olarak güven, sistemin iyi sonuçlar vereceğine olan inancı kapsar. Ancak var olan demokratik kurumlar içinde arabulucu nitelikte bir güven bulunmamaktadır. Öte yandan bu durum, favori haline gelmiş bir lider için bypass yapılabilir. Bu bağlamda demokrasinin siyasal kurumlarına olan güven popülist bir lider söz konusu olduğunda geri planda kalabilmektedir. Ancak gerçekçiliğin, ideal olandan kalıcı bir şekilde uzaklaştıran tutumunu bir kenara bırakıp demokrasi idealinden bahsedersek, kişiler geçici ve kurumların kalıcılığı ölçüsünde kurumlara olan güven öncelikli hale gelecektir. Bu bağlamda hem kişi hem de kurumlara güvenin yokluğu bir demokrasi sorundur ve bu sorunlar basit bir şüphecilikten kalıcı bir kanıya dönüştüğünde siyasal sinizmle sonuçlanır. 117

131 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Hükümete güveniyorum ifadesine katıldığını belirten (46) deneklerin siyasal sinizm ortalaması (-,61), Muhalefete güveniyorum ifadesine katıldığını belirten (24) deneklerin siyasal sinizm ortalamasından (-,517) düşüktür. Benzer şekilde, Hükümete güveniyorum ifadesine karşı kararsız kaldığını belirten deneklerin siyasal sinizm ortalaması (-,411), bu ifadeye katılmadığını belirten deneklerin siyasal sinizm ortalamasından (-,936) düşük olduğu görülmektedir. Böylece hükümete güvenmeme eğilimi ile siyasal sinizm arasında doğru orantılı bir ilişki gözlemlenmektedir. Muhalefet açısından güven durumu ve siyasal sinizm arasındaki ilişkiye bakıldığında ise en fazla sinizmin (-,8) kararsızlar grubu arasında olduğu ve hatta bu grubun en yüksek değerinin 1,2 ye kadar çıkabildiği gözlemlenmektedir. Ancak hükümete güvenenler ile muhalefete güvenenlerin siyasal sinizm oranları karşılaştırıldığında, hükümete güvenenlerin siyasal sinizminin daha düşük olduğu, muhalefet güvenenlerin, muhtemeldir ki muhalefette kalmalarından dolayı fazla umutlu olmamalarına bağlı olarak siyasal sinizm taşımaya devam ettikleri görülür. Siyasal sisteme güven ve devlet başkanına güven konuları sistemlerin demokratik işleyişi ve sürekliliği açısından son derece önemlidir. Ancak buradaki duruma baktığımızda siyasal sinizm ortalamalarının yüksekliği endişe vericidir. Nitekim Siyasal Sisteme Güveniyorum ifadesine katılanların (41) sayısal düşüklüğü bir kenara, bu grubun siyasal sinizm ortalaması (-,166), bu ifadeye karşı kararsız kalanların (44) siyasal sinizm ortalamasıyla (-,645) daha kötüye gitmiş ve nihayetinde katılmayarak sayısal büyük çoğunluğu da oluşturanların (158) siyasal sinizm ortalaması (-,846) doruk noktasına erişmiştir. Benzer şekilde devlet başkanına güveniyorum ifadesine katılanların (47) siyasal sinizm ortalaması (-,111) bu grup içinde en düşük olmasına karşın, bu ifadeye karşı kararsız kalanların (34) siyasal sinizm ortalaması -,471 e yükselmiştir ve en nihayet bu ifadeye katılmayanların sayısal baskınlığı (162) ve siyasal sinizm zirvesi (-,911) endişe verir boyuta yükselmiştir. Tüm bu veriler birlikte değerlendirildiğinde siyasal iktidara güvenenlerin yukarıda iddia edildiği üzere kendilerini siyasetçiye teslim etme eğiliminde olduğunu görmekteyiz. Ancak bu durum denekler arasında azınlıkta kalmaktadır. Genel temayülün ister muhalif ister hükümet yanlısı olsun, ister siyasal sistemin kendisi isterse devlet başkanı olsun siyasetçi ve siyasal kurumlara güvenmeme ile beraber gelen siyasal sinizmin dayanılmaz hafifliğine kendini bırakmak olduğu görülmektedir. Siyasal Etkinlik Duygusu ve Siyasal Sinizm Siyasal etkinlik sorunu günümüz temsili demokrasilerinin vatandaşlarının siyasete katılıp katılmayacağını belirlediği algısal süreçlerindeki sınırı çizen en büyük problemlerinden biridir. Üstelik Agger, Pearl vd. lerinin de (1961: 493) belirttiği gibi, siyasal sinizm ve siyasal 118

132 Değirmenci, N. & Kaya, B., 215, 214 Başkanlık Seçim Sürecinde Gençlerde Siyasal Güven ve Sinizm etkinlik duygusu doğrudan ilişkilidir ancak bu ilişkinin niteliği üzerine farklı görüşler bulunmaktadır. Bir görüşe göre siyasal sinizmi en yüksek bireylerin kendilerini siyasal açıdan etkinlik anlamında potansiyeli yüksek görülürken siyasal güveni yüksek olan bireylerin ise siyasal açıdan aciz hissederek kendilerini siyasetçilerin eline teslim etme eğilimlerinin yüksek olduğu iddia edilmektedir. Siyasal açıdan kendilerini etkin hisseden bireyler ise siyaseti ve siyasetçileri küçümseyerek bu güven yatırımını kendilerine yapmaktadır. Böylece siyasal eylemciler sadece siyasal açıdan daha fazla potansiyel değil, aynı zamanda siyasal katılmada bulunmayanlara göre de daha çok siyasal sinizm taşıyacaklardır. Diğer bir görüşe göre ise siyasal acizlik (zayıflık/yetersizlik/ etkinsizlik) duygusu siyasete ve siyasal kurumlara yönelik sinizm olgusunu da beraberinde getirecektir. Bu iki görüş açısından Agger, Pearl vd. tercihi ikinci görüşten yanadır: siyasal sinizm ve siyasal acizlik arasında doğru bir ilişki vardır; siyasal etkinliği yüksek olanın ise siyasal sinizmi düşüktür. Eğitim seviyesi değişkeni kontrol altına alındığında, siyasal etkinliği yüksek olanların siyasete ve siyasetçilere güveninin yüksek olduğunu ileri sürmektedirler. Bu bağlamda araştırmada Kişisel etkinlik duygusunu ölçmek amacıyla bir Agger, Pearl vd. nin (1961:493) geliştirdiği ölçekten yararlanılmıştır. İçsel siyasal etkinlik bağlamında yer alan ifadelere deneklerin katılıp katılmadıkları sorulmuştur: -Benim gibi insanların siyasette yapabileceği bir şey yok -Oy vermenin bir anlamı vardır -Siyasal konular hakkında yeterince bilgiliyim -Bazen siyaset, benim gibiler için fazla karışık görünür -Oy verme benim gibilerin hükümet politikalarıyla ilgili yapabileceği tek şeydir Dışsal siyasal etkinlik bağlamında ise şu ifadelere yer verilmiştir: -Milletvekillerinin çoğu benim gibilerin ne düşündüğünü önemsemez -Partilerin çoğu sadece oyla ilgilidir benim fikrimle değil -Benim ne düşündüğüm, seçtiğim kişilerin umurunda değil -Vekiller seçildikten hemen sonra vatandaşı unutur Her iki ölçekte yer alan etkinlik duygusuna katılım ile ilgili yanıtlar 2 ye kadar puanlandırılırken; etkinsiz, siyasal acizlik içeren ifadeler ise -2 ye kadar puanlandırılmıştır. Buradan yola çıkarak her bir deneğin siyasal iç ve dış etkinlik değerleri hesaplanmıştır. Yukarıdaki veri bütünleri arasındaki ilişkiye analiz ettiğimizde, aşağıdaki gibi bir tablo geçmektedir. Giroux nun da belirttiği gibi gençler her geçen gün düşük ücretli daha ağır bir gelecek kaygısının içine doğru çekilmektedirler (Giroux, 2: 57). Bu kaygının ortadan kalkmasını sağlayabilecek olan alternatif siyaset üretebilecek olan siyasal kurum ve kişilerse gelecekle ilgili çok fazla ümit vaat etmemektedirler. Bu duruma yönelik algılarını dışsal siyasal etkinlik bağlamında ölçebilmekteyiz. İçsel siyasal etkinlik bağlamında ise doğrudan siyasal hayat üzerinde bir etkinlik yaratacak mevcut gelecek 119

133 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s kaygısı ile ilgili bir değişiklik yapabilecek siyasal gücünün olup olmadığına dair inancını ölçmekteyiz. Dışsal siyasal etkinlik ve siyasal sinizm korelasyonuna baktığımızda oldukça güçlü bir ilişki (,626) görmekteyiz. Buradaki 1 e yakın pozitif değer, dışsal etkinliğin arttığı durumda, (negatif bir durum olarak) siyasal sinizmin azaldığı şartların çokluğuna işaret etmektedir. İçsel siyasal etkinlik ve siyasal sinizm arasındaki korelasyon da halen (,127) dışsal etkinlik kadar olmasa da bir ilişkinin varlığını gösterir. Bu iki durumdan anlaşılıyor ki denekler siyasetçilerin gelecekleri üzerindeki etkileri konusunda daha büyük beklenti içindeler ve bu beklentilerle ilgili hayal kırıklıkları daha büyük bir sinizm ortaya çıkarmaktadır. Tablo 4: Deneklerin Siyasal Sinizm, Dışsal Siyasal Etkinlik, İçsel Siyasal Etkinlik ve Güven Endeksleri Korelasyonları Siyasal Sinizm Dışsal Siyasal Etk. İçsel Siyasal Etk. Siyasal Güven Siyasal Sinizm Dışsal Siyasal Etk. İçsel Siyasal Etk. Siyasal Güven Pearson K 1,626 **,127 *,434 ** Sig. (2-tailed),,47, N Pearson K,626 ** 1,381 **,329 ** Sig. (2-tailed),,, N Pearson K,127 *,381 ** 1,37 Sig. (2-tailed),47,,569 N Pearson K,434 **,329 **,37 1 Sig. (2-tailed),,,569 N **. Correlation is significant at the.1 level (2-tailed). *. Correlation is significant at the.5 level (2-tailed). Siyasal Sinizmin Alacakaranlık Ortamında 214 Yılı Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Siyasal sinizm ile siyasal katılma arasındaki negatif ilişkiye yukarıda değinilmişti. Siyaset bilimi literatüründe siyasal katılmanın en düşük formu olarak görülen oy kullanma davranışı, Türkiye gibi demokrasi endeksinin ortalarında 2 yer alan hibrid demokrasilerde (The Economist Intelligence Unit, 215) siyasal iktidara meşruluk zemini sağlaması ihtiyacıyla da beslenerek iktidarlar tarafından son derece motive edilen hayati bir katılım yoluymuş gibi görülmeye başlar. Bu noktada Schumpeter e değinmek gerekir. Gerçekçilik bağlamında demokrasinin tüm etik sorunlarını bir kenara bırakarak geliştirdiği yılı Demokrasi Endeksine göre Türkiye 167 ülke içinde 98. sırada yer almaktadır (The Economist Intelligence Unit, 215). 12

134 Değirmenci, N. & Kaya, B., 215, 214 Başkanlık Seçim Sürecinde Gençlerde Siyasal Güven ve Sinizm demokrasi algısında sadece siyasal liderlerin yarışı önemlidir ve demokrasinin sadece araçsal bir değeri vardır. Liderin ürettiği istekleri takipçilerin kabul etmesi beklenir. İki seçim arası siyasal lider üzerinde hiçbir etkisi ve yaptırımı olmayan seçmenin bunu böylece kabul etmesi gerekir. Kısaca seçimler, demokrasi için gerekli ve sakıncalı bir biçimde yeterli şartıdır (Schumpeter, 1942: 242, 251, 266, 273). Şekil 7: Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Oy Kullananların Siyaset Kirli Bir İştir İfadesine Katılım Durumları Günümüz hibrid demokrasilerinin de tam olarak problemi burada yatmaktadır. Keza bu çalışmanın demokrasi algısınca seçimler, demokrasi için gerekli ancak tek başına yetersiz şarttır. Sartori nin deyimiyle seçim dönemlerinde ortaya çıkan ve ardından yok olan demokrasiler (Sartori, 1996) yerine sürekli demokrasi için en düşük katılım formu olan oy verme davranışının yerine alternatif katılma olanaklarının açık olması önem kazanmaktadır. Bu bağlamda oy kullanmamış olan bireylerin gerekçelerine bakmak gerekir. 121

135 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Şekil 8: Oy Kullanmamış Deneklerin Siyaset Kirli Bir İştir İfadesine Katılım Durumları Oy kullanmayacak olan deneklerin verdikleri cevaplara bakıldığındaysa oy kullanmama gerekçesiyle Siyaset Kirli Bir İştir ifadesine katılım durumları arasında bir ilişki gözlemlenmektedir. Aşağıdaki tabloda X işareti ile oy kullanmama durumu belirtilmiştir. Buna göre X (Oy kullanmayacağım) ekseninde, oy kullanmama gerekçesini açıklamamış olan adayların, bu ifadeye katılım sayı ve oranları görülmektedir. Oy kullanmayacak olan deneklerin gerekçeleri arasında siyaset dışı olanlar (şehir dışında olma, yaş vb.) bir kenara bırakıldığında siyasal sistem ve seçim süreci, siyasal alternatiflerle ilgili tatminsizlik duygularının ağır bastığı görülmektedir. Benzer bir şekilde 1972 yılında üniversite öğrencileri arasında yapılmış olan bir araştırmaya göre hükümetlerinden tatmin olmayanların siyasal sinizme meyilli olduklarını tespit etmiştir (Cole, 1972: 16). Böylece tercih edilebilir bir siyasal alternatifin olmayışı sorunu siyasal sinizm için ciddi bir alt yapı sağlamaktadır. Neden oy kullanmadıklarını açıklamayan deneklerin durumları ise ayrı bir muammadır. Neden oy kullanmayacağını açıklamayan deneklerin siyasal anlamda sinizme meyilli olması buradaki bahsi geçen sorunun varlığına işaret ediyor olabilir. Çalışmaya katılanlara kendilerini siyasal yelpazenin neresinde gördüklerini sorduk ve aldığımız cevaplar doğrultusunda her bir grubun siyasal sinizm ortalamalarını karşılaştırdık ve aşağıdaki tabloyu elde ettik. Bu tabloya göre siyasal sinizmin en yüksek ortalama değerlerine yelpazenin ortanın solu (-,982) ve sol unda (-,8) görenlerin sahip olduğu görülmüştür. En düşük olanlar ise siyasal yelpazenin ortanın sağ ında (-,23) ve sağ ında (-,582) yer almaktadır. 122

136 Değirmenci, N. & Kaya, B., 215, 214 Başkanlık Seçim Sürecinde Gençlerde Siyasal Güven ve Sinizm Tablo 5: Siyasal Yelpazedeki Konumlara Göre Siyasal Sinizm Endeks Ortalama Karşılaştırmaları Siyasal Yelpaze Mean N Std. Medyan Min. Maks. Sapma Sol (1) -,8 27 1,2649-1,2-2, 2, Ortanın Solu (2) -,982 66,934-1,2-2, 2, Orta (3) -,726 81,934 -,8-2, 2, Ortanın Sağı (4) -, ,1669 -,4-2, 2, Sağ (5) -, ,223 -,8-2, 2, Total -, ,723 -,8-2, 2, Yukarıdaki tablonun şekillenişini etkileyebilecek birden fazla faktör olduğu düşünülebilir. Öncelikle siyasal etkinlik duygusuyla beraber uluslararası baskın ideolojinin Yeni Sağ oluşunun yanında, hâlihazırdaki siyasal iktidarın da bu ideolojinin temsilcisi olduğu gerçeği kendini Sol a yakın ya da Sol da gören bireylerde siyasal sinizm yaratmış olmasını anlaşılabilir kılmaktadır. Türkiye deki sinik Sol un, kapitalizmin kötü yanlarının teşhirciliği ile sınırlı (Bora,211) hale gelmiş katılım durumu kadar bilinçli bir durum olduğu noktasında temkinli olmakla beraber kendini Sol da konumlandıran denekler arasındaki siyasal sinizmin daha çok gelecek kaygısı ve alternatifsizliklere bağlı olduğunu düşünmekteyiz. Ancak detaylı bir açıklama için derinlemesine mülakat tekniklerinin kullanıldığı bir araştırmaya ihtiyaç vardır. Diğer yandan aynı gerçeklik tersinden okunması, kendini Sağ da ya da Sağ a yakın görenlerin siyasetçilere ve siyasal kurumlara olan güven ile beraber değerlendirilerek siyasal sinizminin düşüklüğünü de bir nebze olsun açıklar niteliktedir. Bu noktada Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerine biraz kafa yorduğumuzda aslında seçim sürecinin A ya da B kişisinin seçiminden daha karmaşık ve siyasal açıdan psikolojik problemler içeren bir süreç olduğu görülecektir. Bu durum da bireyleri; oy kullanmaktan alıkoyar hale getirmekte ya da kullandığı taktiksel oydan fazla bir beklentisi olmaksızın siyasal sisteme bir nev i küstürmektedir. Sonuç Yerine Çalışmada genel olarak siyasal sinizmin ve siyasal güvensizliğin gençler arasında yaygın bir halde olduğunu gördük. Öte yandan Cappella ve Jamieson, şeytanın avukatlığını yaparak şu soruyu sorarlar: Ya gerçekten siyasal liderler sadece ya da öncelikle kendi çıkarları için hareket eden, kamu çıkarı ve kendi çıkarları arasında bir çatışma olduğunda kendi çıkarlarını tercih eden kişilerse, o zaman bu durumu algılayan kişiler sinizmci midir yoksa sadece gerçekçi midir? Böylece kamunun, lider ve kurumlara yönelik siyasal güvenlerinin yokluğu aslında sadece Polyannacılığın sona ermesidir (Cappella & Jamieson, 1997: 2). Eğer durum böyleyse daha kötü şartlardayızdır, çünkü böyle bir durumda ortaya çıkan eylemsizlik ve ilgisizlik, teslimiyet hali 123

137 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s siyasal kurumları gerçekten de yozlaşmış kişilerin ellerine teslim edecek ve sistemi kendi kazdığı çukurunda meşrulaştırmaya devam edecektir. Bu araştırmanın elbette tüm üniversite gençliğini temsil ettiği iddia edilemez ancak öğrencilerin eğilimleri konusunda fikir vererek ileride yapılacak daha geniş çaplı araştırmalara katkı sunacağı var sayılmaktadır. Üniversite gençliğine yönelik daha kapsayıcı bir araştırmada deneklerin ailelerinin eğitim durumlarına da yer vermek yerinde olacaktır. Bu çalışma betimleyici bir çalışma olmakla beraber, sebep sonuç ilişkileri üzerine odaklanmış çalışmalara ilham vermesi umuduyla hazırlanmıştır. Böylesi çalışmalarda ise medya sinizmi, deneklerin mevcut siyasal alternatiflerle ilgili tatminsizlikleri, siyasal beklentilerin karşılanıp karşılanmaması, siyasal skandal ve yolsuzluklar gibi değişkenler dikkate alınmalıdır. Bunların içinde medya ve siyasal aktörlerin basın sözcüleri gibi aracıları siyasal sinizm içinde ayrı bir önemi vardır (Dalen & Vreese, 211; Vreese, 28). Bu bağlamda sebep sonuç ilişkisine giren bir siyasal sinizm çalışması medya analizine yer vermesi kaçınılmazdır. Yine bir diğer araştırma sosyal sinizm ve inkar ile siyasal sinizm arasında doğrudan ilişkiler tespit etmiştir (Fraser, 1971; Değirmenci, 214). 124

138 Değirmenci, N. & Kaya, B., 215, 214 Başkanlık Seçim Sürecinde Gençlerde Siyasal Güven ve Sinizm Kaynakça Agger, R. E. G. M. N. & Pearl, S. A., Political Cynicism: Measurement and Meaning. The Journal of Politics, 23(3), pp Bora, T., 211. Sol, Sinizm, Pragmatizm. 2 dü. İstanbul: Birikim Yay.. Cappella, J. N. & Jamieson, K., News Frames, Political Cynicism, and Media Cynicism. Annals of the American Academy of Political and Social Science, Cilt 546, pp Cappella, J. N. & Jamieson, K. H., Spiral of Cynicism: The Press and The Public Good. Oxford: Oxford University Press.. Cole, D. L., Machiavellianism and Political Behaviour.. The Journal of Social Psychology, Cilt 87, pp Dalen, A. v. A. E. & Vreese, C. D., 211. (211). Suspicious Minds: Explaining Political Cynicism Among Political Journalists In Europe.. European Journal of Communication, Cilt 26, pp Değirmenci, N., 214. Siyasal Sinizm, içinde Siyaset Bilimi Araştırmaları. İstanbul: Seçkin Yayıncılık, pp Downs, A., An Economic Theory of Political Action in a Democracy. The Journal of Political Economy, 65(2), pp Dudley, D. R., A History of Cynicism, From Diogenes to the 6th Century A.D.. London: Methuen & Co. Ltd... Fieschi, C. & Heywood, P., 24. Trust, Cynicism and Populist anti-politics. Journal of Political Ideologies, 9(3), pp Frantzich, S. E., 28. Citizen Democracy: Political Activists in a Cynical Age.. Plymouth: Rowman & Littlefield Publishers, Inc.. Fraser, J., Personal and Political Meaning Correlates of Political Cynicism.. Midwest Journal of Political Science, 15(2), pp Giroux, H. A., 2. Cultural Studies and the Culture of Politics:Beyond Polemics and Cynicism. JAC, 2(3), pp Mills, C. M. & Kell, F. C., 25. The Development of Cynicism. Psychological Science, 16(4), pp Rosenberg, M., The Meaning of Politics in Mass Society. Public Opin Q, 15(1), pp Sartori, G., Demokrasi Teorisine Geri Dönüş. Ankara: Yetkin Yay.. Schumpeter, J., Capitalism, Socialism and Democracy. New York: Harper. The Economist Intelligence Unit, 215. Democracy Index 214. [Çevrimiçi] Available at: Erişim: [%1 tarihinde erişilmiştir15 Aralık 215]. Vreese, C. d., 28. Media in the Game of Politics : Effects of Strategic Metacoverage on Political Cynicism. International Journal of Press/Politics, 3(13), pp

139 126 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s

140 Demokrasi, Siyasal Rejim ve Başkanlık Sistemi Tartışmalarının Karşılaştırmalı Bir Analizi İhsan Kamalak Doç. Dr. Mersin Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü E-posta: Hüseyin Gül Prof. Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü E-posta: Songül Sallan Gül Prof. Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü E-posta: Özet: Türkiye de cumhurbaşkanın doğrudan halk tarafından seçilmesi, AK Parti nin ve Sayın Erdoğan ın son dönemdeki yaklaşımı başkanlık sistemi tartışmalarını gündemde tutmaktadır. Başkanlık sistemi tartışmaları siyasal rejimin bütün unsurları üzerindeki etkileriyle birlikte ele alınmalıdır. Başkanlık sistemini uygulayan diğer ülke örnekleriyle birlikte konuyu değerlendirmek, özellikle en iyi örnek olarak sunulan Amerikan Başkanlık Sistemi ile Fransız Yarı Başkanlık Sistemlerini dikkate almak Türkiye deki tartışmalara ışık tutacaktır. Bu yazıda Türkiye de cumhurbaşkanlığını ve başkanlık sistemi tartışmaları, parlamenter demokrasi anlayışı, Amerikan ve Fransız örneklerini de göz önünde bulundurarak irdelenmektedir. Anahtar Kelimler: Türkiye, Cumhurbaşkanlığı, Parlamenter Demokrasi, Amerikan Başkanlık Sistemi, Fransız Yarı Başkanlık Sistemi A Comparative Analysis of the Debates on Democracy, Political Regime and Presidential System Abstract: Popular election of the President of the Republic of Turkey and the recent approach of both AKP and Erdoğan leads us debate presidential system. Through the debates all effects of presidential system on the parts of political regime should be analyzed. Furthermore, Turkey s governmental system is a part of its political regime and other parts of the regime does have effects on the governmental system. Also the analysis of the governmental systems of other countries is significant and would positively contribute the debates. In this regard the presidential system of the United States of America and semi-presidential system of France presented as the best examples should be examined. This study, taken the cases of USA and France in mind, analyzes the debates on presidential system and parliamentary democracy in Turkey. Keywords: Turkey, Presidency, Parliamentary Democracy, American System of Presidency, French System of Presidency Kamalak, İ., Gül, H. & Sallan Gül, S., 215, Demokrasi, Siyasal Rejim ve Başkanlık Sistemi Tartışmalarının Karşılaştırmalı Bir Analizi, Toplam ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık, s

141 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Giriş Türkiye de hükümet sistemi bağlamında tartışmalar 1982 Anayasasının hazırlanma sürecinde Cumhurbaşkanının seçim yöntemi ile başlamıştır. Bu tartışma, 12 Eylül 198 darbesi öncesinde cumhurbaşkanının aylarca seçilememesinden dolayı yapılmış olsa da, 197 lerin başından itibaren cumhurbaşkanlığı seçimi süreci hep sancılı geçmiştir. Ancak konunun hükümet sisteminde köklü değişikliğe yönelmesi siyasetçilerin cumhurbaşkanı olması ile başlamıştır. Bu bağlamda ilk çıkışı cumhurbaşkanı olduktan sonra Turgut Özal yapmıştır. Ardından Süleyman Demirel in cumhurbaşkanlığı ile tartışmalara devam edilmiştir. Ancak 27 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi nde (TBMM) yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında yaşanan tartışmalar sonrasında 27 yılında gerçekleştirilen referandum ile anayasanın bazı maddeleri değiştirilmiş ve bu çerçevede cumhurbaşkanının da halk oylaması ile seçilmesi ilkesi benimsenmiştir. Bu değişiklikten sonra hükümet sistemi tartışmaları yavaş yavaş başkanlık sistemine dönmüş ve AK Parti hükümetleri anayasa değişikliği ile bunu gerçekleştirmenin yollarını aramaya başlamıştır. 212, TBMM Başkanı Cemil Çiçek tarafından yeni anayasa yapma yılı ilan edilmiş, anayasa tartışmaları çerçevesinde birçok farklı öneri ortaya konmuş ama sonuç alınamadan bugünlere gelinmiştir. 214 yılında halkın ilk defa cumhurbaşkanını seçmek için sandık başına gitmesinde sonra ise, başkanlık sistemi artık Türkiye nin ana gündem maddelerinden biri haline gelmiştir. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi sadece Türkiye hükümet sistemi için değil, siyasal sistemi için de önemli sonuçlar doğurmaktadır Anayasası Cumhurbaşkanlığının konumunu sistem içinde güçlendirmiştir. Aslında, Anayasa, siyasi istikrar adına otoriter ve güçlü bir yürütme öngörmüştür. Bu nedenle güçler ayrılığı ilkesi, yürütme lehine bozulmuş, çoğulculuk, katılımcılık ve demokratik temsilden çok güçlü siyasal iktidar ve siyasal istikrar öne çıkarılmıştır (Fırat & Gül, 214). 214 de Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle, Cumhurbaşkanlığının temsil kabiliyeti ve demokratik meşruiyeti ve dolayısıyla da sistem içindeki konumu daha güçlendirilmiş oldu. Bunun pratikteki yansıması, Cumhurbaşkanlığının da Türkiye siyasetinde çok kullanılan Rousseau cu milli irade yi doğrudan temsil eder hale gelmesidir. Artık Türkiye de Cumhurbaşkanın doğrudan halk tarafından seçilmesi, AK Parti nin ve Sayın Erdoğan ın son dönemdeki yaklaşımı başkanlık sistemi tartışmalarını gerekli kılmaktadır. Her ne kadar milli iradeyi doğrudan temsil eder hale gelen Cumhurbaşkanı ben (1982) Anayasa nın verdiği yetkileri sonuna kadar kullanacağım dese ve kullanmaya çalışsa da, Anayasanın kendisine verdiği yetkiler, Fransız Cumhurbaşkanı ile karşılaştırıldığında halen azdır. Ayrıca, doğrudan siyaset içinde olamamaktan rahatsız olduğu da ileri sürülebilir. Ancak, 1982 Anayasası çerçevesinde kurulu olan mevcut 128

142 Kamalak, İ., Gül, H., Sallan Gül, S., 215, Demokrasi, Siyasal Rejim ve Başkanlık Sistemi sistemde, iki başlılık ve parti bağının fiili olarak devam etmesi gibi sorunların yaşanması ve ileride değişen siyasi tabloya göre diğer sorunların oluşması muhtemeldir. Ancak AK Parti Hükümeti başkanlık hükümet sistemine geçilmesini savunmaktadır. AK Parti ve diğer başkanlık hükümet sistemi savunucuları, bu sistemin, yürütmeyi halkın doğrudan seçmesi ve halka hesap verecek olanın belirli olması dolayısıyla demokrasiye daha uygun olduğunu ileri sürmektedir. Diğer gerekçeler; yürütmenin hızlı/kolay oluşturabilmesi (Evcimen, 1992), görev süresinin belirli olması ve siyasi istikrara katkı sağlamasıdır (Horrowits, 1995; Erdoğan, 1996). Türkiye nin jeopolitik konumu nedeniyle siyasal istikrar ve hızlı karar almaya olan ihtiyacının, özellikle Arap Baharı sonrasında daha da artması bu gerekçeleri ileri sürenlerin elini güçlendirmektedir. Ancak, yasama ve yürütmenin kendi görev alanlarına yoğunlaşması anlamında uzmanlaşma ve halk tarafından ayrı ayrı seçilme dolayısıyla katı güçler ayrılığı ile katı güçler ayrılığı ile sağlanacak olan sınırlı hükümet ve de insan haklarının daha sıkı korunması (Evcimen, 1992) gibi diğer ileri sürülen gerekçeler ise temelsiz gerekçelerdir. Zira katı güçler ayrılığı, sınırlı hükümeti ve insan haklarını koruyacak düzenlemeler, sadece hükümet sistemi ile sağlanamaz (Kamalak, 214). Diğer taraftan başkanlık sistemine karşı çıkanlar ise, yürütme organının da halk tarafından seçilmesinin yürütme ile yasama arasında tıkanmakilitlenme (Linz, 1993; Kalaycıoğlu, 25; Özbudun, 1993) gibi olumsuz sonuçları doğurma olasılığını içinde barındıran çifte demokratik meşruiyet (Yazıcı, 22; 25) iddiasını taşıdığını ileri sürmektedir. Böylece hükümet krizi, rejim krizine dönüşebiliyor (Tosun ve Tosun, 1999). Ancak başkanlık sisteminin yaratacağı sorunlar bunlarla sınırlı değildir. Başkanlık sistemlerinin kaybedenlerle işbirliği yapmayı çok az teşvik etmesi nedeniyle, yürütme seçimini kazananlar kaybedenlerle uzlaşmaya yanaşmazlar. Özel ve sivil sektörün, çoğulculuğun ve uzlaşmacı tutumların zayıf olduğu bir siyasal yapıda yürütme çoğunlukçu bir yapıya bürünür. Ayrıca, yasama organının, özellikle de başkan üzerindeki etkisi zayıflar. Çoğunlukçu bir yapıya bürünmesi durumunda iktidardan dışlanmışların sayısı artacaktır. Bu ise toplumsal düzeyde istikrarsızlığa ortam hazırlayacaktır (Linz, 1995; Lijpart, 1992). Başkanlık sistemleri ayrıca esnek değildir. Görev süresinin belirli olması dolayısıyla iyi başkanlar tekrar seçilemez veya kötü başkanlar görevden alınamazlar. Bu da çok partiye sahip ülkelerde istikrarsızlık yaratmıştır (Mainwaring, 1993; Mainwaring & Shugart, 1997). İstikrar bağlamında başkanlık sistemine bu bağlamda yöneltilen eleştiri ise, hükümet istikrarı ile siyasal istikrarın farklı (Linz, 1993, 1992) olduğu ve istikrar ve ekonomik performans bakımından karşılaştırmada başkanlık sistemlerinin daha zayıf olduğu (Sartori, 1997) ileri sürülmektedir. 129

143 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Ancak bu tartışmalar Türkiye bağlamında başkanlık sisteminin olası sonuçları konusunda bazı eksiklikler içermektedir. Eksikliklerin başında başkanlık sisteminin Türkiye demokrasisine etkisi gelmektedir. Bu özellikle de başkanlık sistemi taraftarlarının, hükümet sisteminin siyasal rejimin bir parçası/unsuru olduğu ve diğer unsurla etkileşim içinde olduğunu gözden kaçırmaları biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Başkanlık sistemi karşıtları ise, Türkiye de zaten güçlü olan liderlerin/başbakanların/cumhurbaşkanlarının (yarı-) başkanlık sistemini talep etmelerini açıklamakta yetersiz kalmaktadırlar. Ayrıca başkanlık sistemine geçilmesinin neden diktatörlüğe / otoriterliğe götüreceği ikna edici biçimde açıklanamamaktadır. Bu çalışmada bir yandan güçlü olan liderlerin başkanlık sistemi taleplerini sorgulanmakta, diğer yandan ise otoriteliğin oluşma nedenleri analiz edilmektedir. Bu çerçevede yazıda, (yarı-) başkanlık sisteminin olası sonuçları ve sorunları, Türkiye de cumhurbaşkanlığını ve başkanlık sistemine geçiş çabaları değerlendirilmektedir. Ayrıca cumhurbaşkanını halkın seçmesinin anlamı, mevcut Anayasa ve Türkiye nin siyasal kültürü çerçevesinde, Amerikan ve Fransız başkanlık sistemleri de göz önünde bulundurularak tartışılmaktadır. Ayrıca demokrasinin günümüzdeki anlamı ve hükümet sisteminin siyasal rejimi oluşturan diğer unsurlarla olan etkileşimi de irdelenmektedir. Hükümet Sistemi, Siyasal Rejim ve Demokrasi Hükmet sistemi devlet içindeki kuvvetlerin dağıtım ve düzenlenişine dayanarak siyasal rejimin uygulanış biçimi olarak tanımlanabilir (Erat, 215: ; Hekimoğlu, 29: 5). Hükümet sistemi sınıflandırılmasında güçler ayrılığı ilkesinin işleyişi veya yürütme organının yapısı ve göreve gelişi ile yasama organı ile olan ilişkisi kriterleri kullanılabilir. Bu çerçevede siyasal yürütme bir kişiye veriliyor ve doğrudan halk tarafından seçiliyor ve de yasama organı tarafından güvensizlik oylaması ile düşürülemiyorsa, başkanlık sistemi; yürütme organı çift başlı ve devlet başkanı sorumsuz-sembolik iken, sorumlu siyasal yürütme yasama organı ile organik ilişki içinde ise parlamenter sistem olarak sınıflandırılır. Diğer taraftan halk tarafından seçilmenin yanında, önemli yetki-görevlerle donatılan cumhurbaşkanının yasama organı ile organik ilişki içinde sorumlu siyasal yürütmenin olduğu sistemler, yarı-parlamenter sistem değil, cumhurbaşkanının ağırlığı dolayısıyla yarı-başkanlık sistemi olarak sınıflandırılmaktadır. Ancak hükümet sistemi hangisi olursa olsun, siyasal rejimin siyasal parti, siyasal kültür, sivil toplum kuruluşları gibi unsurları, yürütme ve yasama organlarının işleyişi üzerinde etkide bulunurlar. Siyasal rejimin belki de en önemli unsuru olan siyasal partilerin yapısı ve parti sistemi ki, bunlar da ülkenin sosyoekonomik yapısının, toplumsal sınıfların ve değişik toplumsal kesimler arasındaki ilişkilerin yansımasıdır ve 13

144 Kamalak, İ., Gül, H., Sallan Gül, S., 215, Demokrasi, Siyasal Rejim ve Başkanlık Sistemi hükümet sisteminin işleyişi üzerinde belirleyici etkiye sahiptir. Başkanlık sistemi üzerine yapılan çok sayıda araştırmada da vurgulandığı gibi, çok partili sisteme sahip ülkelerde başkanlık sistemi tıkanmalara hatta kilitlenmelere yol açmaktadır (Mainwaring, 1993; Linz, 1993). Zira başkan seçim yöntemi dolayısıyla bir şekilde seçilirken, yasama organında hiçbir parti tek başına çoğunluğu sağlayamadığından yasama yürütme organı arasında sorunlara ortam hazırlamaktadır. Bu sorunlar, özellikle siyasal kültüründe uzlaşmanın az olduğu ya da ideolojik davranışın egemen olduğu ülkelerde / toplumlarda, siyasal partiler de disiplin özelliğine göre kurgulandığından, kaçınılmaz olmaktadır. Oysa ABD gibi, uzlaşma kültürünün yüksek olduğu ve de siyasal partilerinin disiplinsiz ve federal yapıya uygun olarak hem merkez örgütlerinin güçlerinin sınırlı olduğu hem de lider sultasının görülmediği ülkelerde, başkanlık sisteminin sorun yaratma özellikleri minimize olabilmektedir. ABD örneğinde, devlet yapısının federal olması da (Kalaycıoğlu, 25), başkanlık sisteminin içinde taşıdığı sorunlar gün yüzüne çıktığından, bu sorunların siyasal, toplumsal ve ekonomik yaşamdaki etkileri de minimize edilebilmektedir. Kısaca, hükümet sisteminin siyasal rejimden bağımsız olarak ele alınmaması, bilakis bir bütünün parçası olduğu göz önüne alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Başkanlık sistemi tartışmalarında, taraftarlarının en çok dile getirdiği gerekçe, yürütmenin de yasama gibi doğrudan seçimle göreve gelmesi ve sorumlunun belli olması üzerine kurgulanmaktadır. Dolayısıyla teorik olarak doğru gibi görünse de, başkanlık sisteminin Türkiye demokrasisini geliştireceğini ileri sürmek güçtür. Tartışma, demokrasi çerçevesinde yapılacaksa, öncelikle günümüzde demokrasinin temele özelliklerinin neler olduğunu hatırlamamız gerekir. Ardından Türkiye demokrasisinin ve/veya siyasal rejiminin sorunlu alanlarının neler olduğu sorusunu sormamız gerekir. Demokrasi tartışmalarında, ülkelerin demokrasilerinin gelişmişlik düzeylerinin ölçülmesinde günümüzde seçimlerin yanı sıra diğer pek çok unsur da göz önüne alınmaktadır. Barry ye (24: 321) göre demokrasinin günümüzde ayırt edici ve diğer sistemlerden üstün yanı; katılımcı mekanizmalara sahip olması ve yönetimi daha geniş bir tabana yayabilmesidir. Demokratik bir sistemde, özgür ve adil seçimler sonucunda, toplumun tercihleri doğrultusunda bir yönetimin oluşması beklenir. Oluşan yönetimin de yine, diğer muhalif ya da alternatif görüşlere de katılma hakkı tanıyarak, tartışma ve uzlaşma süreçlerini işleterek kamusal kararları oluşturması beklenir. Bunun yanında, yönetimlerin çoğunlukçu bir demokrasiye hatta çoğunluğun diktatörlüğüne dönüşmemesinin garantisi olarak güçler ayrılığı ilkesi geliştirilmiştir. Güçler ayrılığı ilkesi gereği; yürütme, yasama ve yargının ayrıştırılarak, mutlak iktidarın sınırlandırılması amaçlanır. Ancak, çoğunluğun yönetim hakkının diktatörlüğe dönüşmemesi için siyasal rejimin bir bütün olarak bütün unsurlarıyla iyi gelişmiş ve işliyor 131

145 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s olması gerekir. Bu bağlamda sadece güçler ayrılığı ilkesi de yetersiz kalacaktır. Yönetimi dizginlemeye yardımcı olan diğer ilke, kurum, mekanizma, kültür ve tutumların da gelişmiş olması gerekir. Demokratik bir sistemin vazgeçilmezi olan ya da onu güçlendiren diğer temel düzenleme ve kurumlar şöyle sırlanabilir: Yasama ve yürütmenin kendini hukuk kurallarıyla ve hukuk devleti anlayışı ile bağlı sayması Hak ve özgürlüklerin anayasal güvencede olması Yasaların anayasaya uygunluğunun ve idarenin eylem ve işlemlerini hukuka uygunluğunun yargısal denetim mekanizmalarının kurulmuş olması Hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı ilkelerinin yerleşmiş olması Halkın ve toplumsal kesimlerin yaygın katılım hakkı ve olanakları ve bunların sağlanmaması durumunda barışçıl gösteri/protesto hakkı Farklılıklarına ve azınlıkta kalan görüşlere saygı ve var olma hakkı Gelişmiş ve yerleşmiş bir demokrasi kültürü ve sivil toplum anlayışı Sosyal devlet ilkesi gereği temel kamusal hizmetlere ve yaşam standardına herkesin hakkaniyetli erişimi (Gül, 28: ). Kısacası, bir ülkede seçimlerin ve seçilmiş meclislerin olması ve hatta güçler ayrılığının olması, o ülkenin gelişmiş ve yerleşik bir demokratik rejime sahip olduğu anlamına gelmemektedir. Seçimlerin yapılış biçimi, yerleşik demokratik bir kültürün olup-olmaması, temel hak ve özgürlüklerin korunma ve gerçekleşme düzeyi gibi niteliğe ve işleyişe dair ölçütler daha fazla öne çıkmaktadır. Örneğin, düşünce, ifade ve basın özgürlükleri, örgütlenme ve toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarının kullanılma düzeyi ve biçimi bu bağlamda dikkatle izlenen parametrelerdir. Bir ülkede basın özgürlüğü dolayısıyla yargılanan ya da tutuklanan medya mensuplarının sayısının çokluğu, o ülkede kişilerin özgür haber alma haklarını ve özgürlüklerini hakkaniyetli olarak kullanabilmesini ve seçimlerin özgürce yapılmasını engelleyici ve dolayısıyla da bir siyasal rejimin demokratik niteliğini zedeleyici olarak değerlendirilmektedir. Yolsuzluklardan hesap sorulamaması, hem adil yargılamanın en iyi ihtimalle sorunlu olduğu hem de yönetenlerden hesap sormanın eksik veya sorunlu olduğuna işaret olarak düşünülmektedir. Bu haklar bireyi devlete-topluma karşı koruyan negatif hak ve özgürlüklerdir. Ya da 1982 Anayasasındaki başlığı ile kişisel hak ve özgürlüklerdir. Ancak sosyal ve ekonomik haklar da demokrasiyle yakından ilintilidir. Eğitim, sağlık ve sendikal örgütlenme bunların başında gelir. Zira bu isteme hakları, fırsat eşitliğini sağlar ve bireye haklarını ve özgürlüklerini kullanabilmesi için gerekli olanakları sunar. İyi bir eğitim almış birey, hem siyasal rejimin demokratikleşmesine hem de demokrasinin kurum ve kurallarının sağlıklı işlemesine katkıda bulunur. Özetle siyasal rejimin hangi unsuru olursa olsun, demokrasi bağlamında tartışılıyorsa, temel hak ve 132

146 Kamalak, İ., Gül, H., Sallan Gül, S., 215, Demokrasi, Siyasal Rejim ve Başkanlık Sistemi özgürlükleri koruma ve bu çerçevede iktidarın sınırlandırılması merkezde yer alır ve almalıdır. Bu bağlamda hükümet sistemi Türkiye demokrasinin sorunlu alanlarının nedeni değil, sonucudur. Siyasal partilerin lider sultası ile çalışması, parti-içi demokrasinin neredeyse olmaması, yargı tarafsızlığı-bağımsızlığı alanındaki sorunlar, medyadaki tekelcilik / taraftarlılık, sivil toplum kuruluşlarının güçsüzlüğü ve üzerlerindeki baskı, örgütlenme, basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalar gibi sorunlu alanlar, Türkiye nin bir yanda siyasal rejimini diğer yanda da hükümet sistemini sorunlu hale getirmektedir. Lider sultası, halkın iradesinin TBMM ye yansımasını kısıtlamakta ve halkı temsil eden milletvekillerini liderlere bağımlı hale getirerek bu kısıtlılığı daha da artırmaktadır. Yüzde 1 ülke barajı çoğu zaman toplumun önemli kesimlerinin TBMM de temsilini engellemektedir. Medya, halka iktidar ve muhalefet partilerinin faaliyetleriniprogramlarını manipüle ederek aktardığından, seçimlerde doğru tercihte bulunmalarını engellemektedir. İktidarın kendisi dahi yargının bağımsız olmadığından şikayet etmektedir. Kısacası, Türkiye için elzem olan hükümet sistemini değiştirmek değil, demokrasinin ve demokrasi kültürünün içselleştirilmesinin artırılması ve temel hak ve özgürlüklerin korunmasının güçlendirilmesidir. Türkiye demokrasisinin hak ve özgürlüklere, yani daha derin ve yerleşik özgülükçü demokrasiye ilişkin bu sorunlarının, hükümet sistemine ilişkin yapılan Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi gibi veya geçilmek istenen başkanlık sistemi gibi değişikliklerle çözülmesi pek olanaklı görünmemektedir. Cumhurbaşkanının Halk Tarafından Seçmesinin Anlamı ve Sonuçları Parlamenter hükümet sistemine sahip ülkelerin siyasal rejimleri çoğunlukla siyasal kültürün de etkisiyle ideolojik ve disiplinli siyasal partilere sahiptirler. Yasama organı üyeleri, parti çizgisinde hareket etmek zorundadırlar. Bu ideolojik-kutuplu davranış biçiminin, toplumsal yaşamda da görülmesi olağandır. Bu yüzden de, sorumsuz (devlet başkanı) ve sorumlu olmak üzere yürütme organı iki organdan oluşur. Yürütme organı içinde ikilik çıkmaması için, devlet başkanı ister kral/kraliçe olsun ister Cumhurbaşkanı olsun sembolik konumdadır. Sembolik konumda tutabilmek için devlet başkanı, cumhuriyet olan ülkelerde genellikle halk tarafından seçilmez. Bunun nedeni, halk tarafından seçilecek devlet başkanı demokratik meşruiyet açısından güçleneceğinden, yürütme içinde ikilik çıkmasına zemin hazırlayacaktır. Parlamenter sistemlerde yürütmenin sorumlu kanadı doğrudan halk tarafından yürütme görevi-yetkisi için olmasa da, yasama organı üyeliği için halk tarafından seçilmişlerdir. Bu seçilme bir siyasal parti çatısı altında olmuştur ve seçilenler ya da temsilciler (milletvekilleri) bir program ve 133

147 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s ideoloji ile hareket ederler. Yasama organında çoğunluğa ulaşan grup, yasama organına karşı siyaseten sorumlu olarak bakanlar kurulu (hükümet ya da kabine) adıyla sorumlu siyasal yürütmeyi oluşturur. Ancak parlamenter sistemlerde, siyasal yürütmenin sorumlu kanadının denetimi, yasama organı çoğunluğu tarafından değil, azınlığı oluşturan muhalefet tarafından yerine getirilmektedir 1 (Soysal, 1993). Bakanlar kurulu üyelerinin güçlerini gösteren bir özellik olan kararların oybirliği ile alınması ve kolektif sorumluluk, parlamenter sistemlerin temel özelliklerindedir. Bu temel sorumluluk bakanlar kurulu adına başbakan tarafından temsil edilir. Bu özelliklere sahip bakanlar kurulu yanında, yürütmenin diğer kanadını oluşturan cumhurbaşkanın pasif / sembolik olması gerekir. Bunun yanında, bakanlar kurulunca temsil edilen hükümetin, içinden iktidar olarak çıktığı parlamento ile ilişkilerinde eşit ama muktedir olarak yasa çıkarabilmesi, parlamento üzerine sahip oldukları etkileme yetenekleri başarılı biçimde kullanabilmesine bağlıdır. Sembolik konumda olması gereken cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi sembolikliği ortadan kaldıracağı gibi gereksizdir de. Ciddi bir zaman ve kaynak israfıdır. Zira sistem içinde sembolik olan bir kurum için ülke gündeminin meşgul edilmesi ve seçimler için ciddi kaynak harcanması sonucunu doğurmaktadır. Ancak, yukarıda da değinildiği gibi, daha da önemlisi siyasal kültür göz önüne alındığında, halkın seçmesi sakıncalıdır. Zira seçilmiş cumhurbaşkanı, çoğunlukla parlamento çoğunluğundan daha güçlü bir demokratik meşruiyet (en az yüzde 5 artı bir) ile donatılmış olan bir cumhurbaşkanı olacaktır (Kamalak, 26). Cumhurbaşkanlığı seçim yöntemi de içinde olmak üzere neden hükümet sistemleri konusu bu kadar sık gündeme getiriliyor? sorusunun yanıtını aradığımızda, bu konunun Türkiye kamuoyunun önüne bir şeylerle meşgul olsunlar diye atıldığını da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Kamuoyu, yukarıda da belirtildiği gibi, 1982 Anayasası hazırlanma sürecinden beri zaman zaman cumhurbaşkanlığı seçimleri ve hükümet sistemleri tartışmaları ile meşgul edilmektedir. Konu, son yıllarda ise başkanlık hükümet sistemi bağlamında AKP tarafından daha çok kullanılmaktadır. Kamuoyu, yeni gündem maddesi buluncaya kadar günlerce tartışma ile meşgul edilerek, hükümet rahatlatılmaktadır. Konunun ayrıca, özellikle Sayın Cumhurbaşkanının başbakan iken o kadar güçlü hareket etme olanağına rağmen neden Cumhurbaşkanlığı gibi sembolik bir konumu arzuladığı çerçevesinde de tartışılması gerekiyor. Bu bağlamda ilk nokta, milletvekilleri ile bağının tek taraflı kesilecek olmasıdır. Yani, milletvekilleri, teorik olarak da olsa başbakan / bakanlar kurulu üzerinde sahip oldukları ancak Cumhurbaşkanı üzerinde sahip olmadıkları güvenoyu gücünü yitireceklerdir; milletvekillerinin gücü azalacaktır. Benzer bir gelişme 1 Büyük Britanya da hükümete yüce majestelerinin hükümeti (her majesty s government), muhalefete ise yüce majestelerinin muhalefeti (her majesty s opposition) denir. 134

148 Kamalak, İ., Gül, H., Sallan Gül, S., 215, Demokrasi, Siyasal Rejim ve Başkanlık Sistemi siyasal parti örgütleri için de ileri sürülebilir. Bunun diğer bir anlamı da, milletvekillerinin, lidere/cumhurbaşkanına daha da bağımlı hale gelmesidir. Özetle, Cumhurbaşkanlığı, Sayın R. Tayyip Erdoğan ı biraz daha parti üstü konuma yükseltecek, ancak parti üzerinde devam eden etkisi ve bağları onu daha rahat hareket eden ve daha güçlü bir lider haline getirecektir. Ancak liderin Cumhurbaşkanı olması konusunda Türkiye nin geçmiş tecrübesi, partiler için çok da olumlu değil. Özellikle de, T. Özal ın ANAP ının ve S. Demirel in DYP sinin yaşadığı deneyimler göz önüne alınınca, hükümet sistemi tartışmalarının baskın olarak başkanlık sistemi olsa da kısık olarak partili Cumhurbaşkanına dönüşmüştür. 7 Haziran 215 seçimlerinde AK Parti nin 211 seçimlerine göre yaşadığı oy kaybı her ne kadar Sayın Erdoğan ın Cumhurbaşkanı sıfatına rağmen seçim sürecinde yer almasına bağlansa da, ANAP ve DYP deneyimlerini akla getirmiştir. Bu yüzden de, anayasal olarak da aktif siyasetin içinde olabilmesi ancak partili bir cumhurbaşkanlığı ile olanaklı olabilecektir. Ancak partili Cumhurbaşkanlığı modeli AK Parti için önemli varlık nedeni olsa da, Cumhurbaşkanının bu kadar siyaset içinde olmasının sakıncaları Türkiye siyaseti için ortada durmaktadır. Bir siyasal partinin hem Cumhurbaşkanını hem de TBMM çoğunluğuna da sahip olan bir oy oranı alması, siyasal yürütmeyi aşırı güçlendirerek, demokrasi açısından önemli yapıların kurumsallaşmadığı, farklı toplumsal kesimlerin ve sektörlerin (sivil sektör, sendikalar, demokratik muhalefet odakları vb.) yeterince güçlenmediği Türkiye gibi ülkelerde, iktidarın denetlenmesini güçleştirebilir. Hele de hukuk devletinin kurumsallaşmasında yetersizlikler varsa, bu sorun daha da ciddi boyutlara çıkabilir. Çifte meşruiyete sahip siyasal iktidarın bütün siyasal organları kontrolü altına almış olması, siyasal azınlıkların (muhalefet) kendilerini ifade etme kanalları neredeyse tamamen kapanmış olduğu algısının oluşmasına ortam hazırlayarak siyasetin daha gergin ve sokakta aranması sonucunu doğurabilir. Bunun nerelere vardığını, Taksim Gezi Parkı ile başlayan eylemlere iktidarın verdiği tepki ve bunun doğurduğu karşı tepkinin sonuçlarından gördük. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin sakıncalarından ikincisi ise bir olasılık olarak durmaktadır. Aslında bu olasılık düşük de olsa, 7 Haziran seçimlerinden sonra CHP, MHP ve HDP koalisyon kurabilirse diye kafalarda belirmişti. Bu olasılık, yarı-başkanlık sistemlerinde birlikte var olma (cohabitation) olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir ifade ile bu olasılık, şimdilik olanaklı görünmese de, Erdoğan Cumhurbaşkanı ve TBMM çoğunluğu başka bir parti veya parti grubunda olması durumudur. Bu durumda ise, Cumhurbaşkanının hareket alanı kısıtlanacaktır. Cumhurbaşkanlığı yetkileri; bazı yüksek yargı organları ve YÖK üyeleri ile rektörlerin ataması ile sınırlı kalacaktır. Ancak, doğrudan halk tarafından seçilerek gelen Cumhurbaşkanı demokratik meşruiyet ile güçlendirildiğinden, yani milli iradeye dayandığından, Bakanlar Kuruluna veya TBMM çoğunluğuna kendi politik 135

149 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s programını dayatma yönünde karşı çıkma olasılığının hayli güçlü olması dolayısıyla, yürütme içinde ikilik sorunu ortaya çıkacaktır. Bu bağlamda, tek başına alamadığı, kararname ( karşı imza 2 ) dediğimiz yöntemle alınan kararlara da bakılabilir. Anayasalarda Cumhurbaşkanı atar, görevlendirir veya seçer gibi ifadeler yer alsa da, bu yetkiler/görevler, ilgili bakan veya Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirilir. Bakanlar, böyle bir kararı hazırlamadan Cumhurbaşkanı hiçbir şey yapamaz. Kısaca, birlikte var olma durumunda halk tarafından seçilse de, Cumhurbaşkanı siyasal yürütme içinde geri plana düşmek durumunda kalacaktır. Ancak, demokratik meşruiyetle donatılmış bir Cumhurbaşkanı bu kararları imzalamaz ise, yürütme süreci yavaşlayabilir; yani yürütme içinde ikilik sorunu ortaya çıkar. Bu tür tartışmaları A. N. Sezer in Cumhurbaşkanlığı döneminde yaşandığı unutulmamalıdır. 3 Bu çerçevede, melez olan yarı-başkanlık sistemi birlikte var olma (cohabitation) durumu dolayısıyla, yani Cumhurbaşkanı ile Bakanlar Kurulu nun (veya parlamento çoğunluğunun) farklı partilerden olması durumundan kaynaklı, istikrarsız bir sistemdir. Bu sistemde de, Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilir, ama önemli yetkilerle de donatılmıştır. Bunun en tipik örneği, aşağıda değinilecek olan, Fransa dır. Fransa da Bakanlar Kurulu Millet Meclisi yanında Cumhurbaşkanına karşı sorumludur; Cumhurbaşkanı yılda bir kez olmak şartıyla Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar verebilir. Ancak, özellikle de siyasal geleneğin yerleşmediği durumlarda, birlikte var olma durumunda siyasal yürütmenin iki kanadı arasında yetki/görev çatışması olma potansiyeli çok güçlüdür. Çatışmanın nedeni, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmekle sahip olduğu demokratik meşruiyettir. Demokratik meşruiyet, siyasetçilerin ifadesi ile milli iradedir. Burada son olarak şu nokta dikkatle ele alınmalıdır: Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilerek, yani siyaset içinden gelirse, Türkiye de Cumhurbaşkanına atfedilen tarafsız ve/veya siyaset üstü olma rolünü kim veya hangi kurum üstlenecek? Bir kriz veya çatışma durumunda, tansiyonu düşürmek işini kim üstlenecek? Bu sorunun yanıtı maalesef yok. Olmadığı için de Cumhurbaşkanını halkın seçmesi yönteminden vazgeçilmelidir. 2 Karşı imza (kararnameler) kuralı, Cumhurbaşkanının sadece imza attığı, ama kararı alanın o olmadığı; kararlarda imzası bulunan Başbakan veya ilgili bakanın kararı alanın ve sorumlu olanın olduğunu anlatır. 3 Bu tartışmaların tamamen olumsuz olduğu da söylenemez. A. N. Sezer in Cumhurbaşkanlığı döneminde yürütmede bir iki başlılık ve uyumsuzluk oluşmuştu. Ancak, AK Parti hükümetlerinin en başarılı olduğu yılların bu döneme denk gelmesi, aslında Cumhurbaşkanı ile hükümetin farklı ya da muhalif siyasal partilerden gelmesinin doğrudan hükümetin ya da yürütmenin başarısızlığına yol açmadığının da bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. 136

150 Kamalak, İ., Gül, H., Sallan Gül, S., 215, Demokrasi, Siyasal Rejim ve Başkanlık Sistemi Ancak sorun bunlarla da sınırlı değildir. Zira Türkiye nin mevcut yürütme yapısı yarı-başkanlık sisteminin tipik örneğini oluşturan Fransız sisteminden farklıdır. Fransız siyasal sistemi içinde yasama organının ne kadar güçsüz hale getirildiği veya Cumhurbaşkanının ne kadar güçlendirildiği, sorunun sadece Cumhurbaşkanına partili olma yolunun açılmasından öte olduğu, Fransa nın incelenmesi ile ortaya çıkacaktır. Fransız Yarı-Başkanlık Sistemi ve Türkiye de Yeni Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde ve sonrasında hükümet sistemi tartışmaları gündeme damgasını vurmuştu ve bu tartışmalar halen devam etmektedir. Kim Cumhurbaşkanı adayı olacak, hangisi seçilecek, halk tarafından seçilen nasıl görev yapacak veya yapmalı, ilk turda seçilebilecek mi, partili gibi mi davranacak ya da davranmalı, Anayasadaki yetkileri ile seçilmiş olması örtüşecek mi gibi sorular gündemi meşgul etmişti ve etmeye devam etmektedir. Bu tartışmayı bir yarı-başkanlık sistemini temel alarak yapmakta yarar var. Böyle bir sistemin uygulamadaki en tipik örneği olan Fransa ya bakılabilir. Parlamenter hükümet sistemlerinde, meclis kaynaklı tek demokratik meşruiyet mevcutken, Cumhurbaşkanı da halk tarafından doğrudan seçildiğinden yarı-başkanlık sistemlerinde çifte demokratik meşruiyet vardır. Bu, demokrasi teorisi açısından daha da iyi olarak yorumlanabilir. Ama öyle olduğunu iddia etmek zordur. Halk tarafından seçilen iki organ (devlet başkanı ile yasama organı ve yasama organına dayanan Bakanlar Kurulu) arasında güç dengesinin de iyi kurgulanması gerekir. Ama bu zordur. İki organ arasında, belirsizlikten kaynaklanan sorunların baş göstermesi sistemi tıkanmaya kadar götürebilir. Gerçi güç dengesi ne kadar kurgulanmaya çalışılırsa çalışılsın, halk tarafından seçilen cumhurbaşkanları, hele de siyasal parti liderliğinden gelenler, bakanlar kurulunun varlığından/gücünden ve kendilerine göre gerekli yasaların çıkarılmamasından dolayı, iş yapamamaktan yakınacak, yasa yapabilme dâhil yetkilerinin artırılması yönünde talepler dile getireceklerdir. Bu yüzden de, Fransa örneğinde yasama organı ile Cumhurbaşkanı arasındaki güç dengesinin, yasama organı aleyhine nasıl düzenlendiği 4 ve bunun Türkiye de uygulanması durumunda olabilecekler üzerinde durmak gerekir. Amaç, yarı-başkanlık sisteminin nasıl melez bir hükümet sistemi olduğunu ortaya koymak yanında, Türkiye siyasal geleneğinde/kültüründe arzulanır bir hükümet sistemi olup olmadığına ilişkin tartışmaya katkıda bulunmaktır. 4 Fransa nın siyasal sistemine ilişkin çok detaylı bilgi için Eyüboğlu,

151 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Fransız Yarı Başkanlık Sisteminin Özellikleri Fransa da, 1958 Anayasası ile daha Cumhurbaşkanını halkın seçmesine (1962) geçmeden önce, bir yandan Cumhurbaşkanı güçlendirilmiş, diğer yandan da yasama organının gücünde kısıtlamalara gidilmiştir. Bu düzenlemeler nedeniyle; özünde parlamenter bir sistem olan Fransız hükümet sistemi, yarı başkanlık olarak anılır olmuştur. Parlamentonun egemenliğini kısıtlayan ve sistemin bir yarı başkanlık olarak anılmasına da yol açan temel düzenleme 1958 Fransız Anayasası dır Anayasası nın 34. maddesi ile yasama yetkisinin kullanım alanı, sayılarak kısıtlanmıştır (Eyüboğlu, 214: 155). Ayrıca, birbirini dengeleyecek ve denetleyecek Millet Meclisi ile Senatodan oluşan bir Parlamento öngörülmüştür. Millet Meclisi halk tarafından 5 yıllık bir süre için seçilirken, Senato üyeleri, yarısı 3 yılda yenilenmek üzere 6 yıllık süre için, büyük ölçüde yerel meclislere seçilmiş olanlar tarafından seçilirler. Parlamento toplantıları, Anayasa ile 9 ayla sınırlandırılmıştır. 12 birleşimden fazla olamaz. Başbakanın isteği ile ancak bu süre uzatılabilir. Meclislerin gündemini pratikte Kabine belirler; istediği tasarıyı öne alabilir Anayasa sının 48. maddesinde 1995 yılında yapılan değişikliğe göre Meclisler ayda bir kendi gündemlerini belirleyebilirler. Kabine Parlamento dan yasa gücünde kararname yetkisi alabilir. Ancak, Parlamento bu yetkiyi verdiğinde o alana ilişkin yasa yapma gücünü yitirir. Parlamento, kendine sunulan sınırlı yasa yapma alanının dışına çıkmasın diye; Kabineye yasama süreci sırasında itiraz hakkı tanınıyor. Eğer Parlamento, yetki verdiği alanda yasa yapmaya kalkarsa, Kabine Anayasa Konseyine başvurup durum tespiti yaptırdıktan sonra, o alana ilişkin doğrudan düzenleme (yasa) yapabilir (1958 Anayasası, md. 41) (Eyüboğlu, 214). Güven oylamasına da sınırlamalar getirilmiştir. Kabine Senato ya değil sadece Millet Meclisi ne karşı sorumludur. Reddedilen güvenoyu önergesine imza atanlar, aynı toplantı yılı bir daha güvenoyu önergesi veremezler (md. 49/2). Başbakan, Kabine de görüştükten sonra, Millet Meclisi nde bir yasa tasarısı üzerinden güvenoyu talep edebilir (1958 Anayasası, md. 49/3). 2 de yapılan değişiklikle, yılda bir ile sınırlanan bu yetkinin anlamı, yasa tasarısının Senato da hiç gündeme gelmeden, Millet Meclisi nde ise tartışılmadan, kabul edilmesidir. Çünkü 24 saat içinde hükümete karşı bir gensoru önergesi verilmezse, yasa ya da bütçe oylanmış ve kabul edilmiş sayılır (Eyüboğlu, 214: 165). Bir vekil, bakan olarak atandığında, vekillik görevinden ayrılmış olur (1958 Anayasası, md. 23). Yani, Parlamento üyeliği ile bakanlık bağdaşmaz Anayasası nın 12. Maddesine göre Cumhurbaşkanı, gerekli gördüğü takdirde Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar verebilir. Fesih yetkisi konusundaki sınırlama, Başbakan ve Meclis başkanına bağlayıcı olmayan danışma işlemi ve yılda bir kez yapılabilmesidir (Eyüboğlu, 214). 138

152 Kamalak, İ., Gül, H., Sallan Gül, S., 215, Demokrasi, Siyasal Rejim ve Başkanlık Sistemi Bu yetki dağılımının yasama organı açısından anlamı, devlet başkanı karşısında siyasal sistem içindeki ağırlığının/gücünün törpülendiğidir. Yasa yapma alanı ve hükümeti denetleme yetkisi kısıtlanan parlamento, bir anlamda temsil organı durumuna indirgenmiştir. Sorulması gereken soru, Türkiye böyle bir yasama organını ne kadar isteyebilir?. Yasama organının bu durumunun, siyasal yürütme ile birlikte düşünülmesi gerekir. Zira yasama organına karşı sorumlu bir kabine olsa da, yürütme gücü anayasal açıdan da Cumhurbaşkanına verilmiştir. Fransa da hükümet ve kabine kavramları farklıdır. Hükümet (Conseil de Ministres), Cumhurbaşkanı başkanlığında haftada bir toplanan bakanlardan oluşur (1958 Anayasası, md. 9) ve bu Cumhurbaşkanı hükümetidir (1958 Anayasası, md. 8). Kabine (Conseil de Cabinet) ise, Cumhurbaşkanının katılmadığı, başbakanın (Prime Minister değil, Premier Ministre) başkanlığında toplanan bakanlardan oluşuyor. Kabine toplantısı için, gündem önceden belli olmalı ve Cumhurbaşkanı yazılı vekalet vermelidir. Anayasal yetkilere sahip olan Hükümet tir, ancak Millet Meclisi ne karşı sorumlu olan Kabine dir (Eyüboğlu, 214). Cumhurbaşkanının bu gücüne rağmen, halen vatana ihanet dışında sorumluluğu bulunmamaktadır. Yani klasik parlamenter sistemdeki gibi sorumsuz cumhurbaşkanlığı devam etmektedir. Bunun anlamı, Cumhurbaşkanının sorumluluğu veya hesap vermesi, seçimlerle sınırlıdır. Bu demokrasinin günümüzdeki anlamı açısından pek arzu edilebilir bir durum değildir. Fransa daki durum, Türkiye açısından Türkiye nin verili koşulları (demokrasi geleneği/kültürü) içinde değerlendirildiğinde, olumsuz sonuçların ortaya çıkması söz konusu olacaktır. Tek başına yaptığı işlemlerden tamamen sorumsuz olan Cumhurbaşkanı, tam da bugünkü iktidarın ısrarla vurguladığı gibi, sadece seçimden seçime seçmenlere hesap verecektir, çünkü yürütme gücünü kullanan Cumhurbaşkanı hukukla bağlı olmayacaktır. Parlamentonun siyasal denetimi zaten yok. Fransa da da yaşanan olumsuzlukların bir sonucu olarak Anayasada 22 ve 28 yıllarında yapılan değişikliklerle devlet başkanının görev süresi 7 yıldan 5 yıla düşürülmüştür ve bir kişinin iki kereden fazla başkanlık yapması önlenmiştir. Benzer düzenleme 2. Dünya Savaşı sonrasında Amerika Birleşik Devletleri nde de yapılmıştır. Başkanlığın dörder yıllık iki dönem olarak yapılması konusunda ABD de bir gelenek oluşmuştur. Ancak bu geleneğin, Franklin Delano Roosevelt döneminde bozulması endişe yaratmıştır. Bu nedenle, bir kişinin en fazla iki dönem başkanlık yapabilmesi geleneği, bir kural olarak Amerikan Anayasa sında 1947 yılında yapılan bir değişiklikle (22. Değişiklik, Twenty-second Amendment) eklenmiştir. Bu değişikliğin temel nedeni de, bir başkan ne kadar başarılı olursa olsun, onu diktatör görünümüne sokacak ya da diktatörlüğe özenmesine yol açacak kadar uzun 139

153 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s süre ya da yaşamı boyunca başkanlık yapmasının engellenmesi isteğidir (Gül, 213). Güçler dengesinin iyi oturtulmadığı, yetkilerin iyi dengelenmediği bir siyasal yapıda, demokratik çoğulculuğun sağlanması güçtür. Siyasal, etnik ya da toplumsal azınlıkların dışlanması olasılığı artarken, siyasal ve toplumsal düzeyde istikrar sağlamak ve yönetilebilirliği sürdürmek güç olacaktır. Bu sorunlar, son günlerde yaşadığımız tartışmaların da temel kaynağıdır. Bu sorunların, daha fazla güç talep edecek birinin doğrudan halk tarafından Cumhurbaşkanı olarak seçilmesiyle büyümesi olasılığı yüksektir. Bu sorunun nedeni, siyasal yürütme üzerinde demokrasinin esas kurumu olan meclisin denetiminin zayıflamasıdır. Güvenoyuna tabi olmadan daha fazla güç kullanabilecek olan bir Cumhurbaşkanlığı modelinde, gündem ve yasa yapma konusunda gücü zayıflamış bir parlamento, demokrasinin ve özgürlüklerin daha fazla güçlenmesi anlamına gelmeyecektir. Yasama organının yürütme üzerindeki gücü zayıfladığında, denetlenebilirliği azalacağından daha güçlü bir yürütme ortaya çıkacağı ileri sürülebilir. Türkiye nin şu anki sorunu zaten daha fazla güç arayan ve daha az denetlenmek isteyen, yani otoriterleşen bir yönetimdir. Bu durumda çözüm güçlendirilmiş bir başkanlık sistemi olabilir mi? Böyle bir modelin, çoğulculuğu, içericiliği, katılımcı demokrasiyi ve özgürlükleri artırması umulabilir mi? Yurttaşları temsil eden parlamentonun da zayıflaması bu durumu daha da olumsuz etkileyecektir. Esas etkin olan yurttaşlar ve onların temsilcileri değil, Cumhurbaşkanı olacaktır. Hatta Cumhurbaşkanı, temsilcileri beğenmez ise değiştirmekle tehdit edebilecek, yani parlamentoyu feshedebilecek; ama kendisinin bir sorumluluğu olmayacak. Temsili demokrasinin yetersiz olduğu açık ama, bunun çözümü daha güçlü iktidar ya da Cumhurbaşkanlığı değil; tam da aksine daha katılımcı, özgürlükçü ve çoğulcu demokrasidir. Özetle, Fransa tipi bir yarı-başkanlık sistemi Türkiye de uygulandığında, Türkiye nin mevcut sorunlarını derinleştirmekten başka işe yaramayacaktır. Tek faydası, liderlere olacaktır; liderler daha güçlü ve hesap vermez biçimde yönetebileceklerdir. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin sorunlu olması, aklımıza başkanlık sistemini getirebilir. Ancak yukarıda da altı çizildiği gibi, başkanlık hükümet sistemi, siyasal rejim bütünü içinde değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmeyi bize en iyi ABD rejimi sunacaktır. Zira başkanlık sisteminin en iyi işlediği siyasal rejim ABD nin rejimidir. Amerikan Federal Başkanlık Sistemi Başkanlık sisteminin kuşkusuz en başarılı ülkesi Amerika Birleşik Devletleridir (ABD). Bu nedenle ABD başkanlık sistemine siyaset bilimi ve siyaset sosyolojisi (siyasal rejim) bakımından yeniden bakmakta fayda vardır. 14

154 Kamalak, İ., Gül, H., Sallan Gül, S., 215, Demokrasi, Siyasal Rejim ve Başkanlık Sistemi 5 üye devletten ( eyalet 5 ) oluşan ABD, federal bir cumhuriyet sistemine dayanır. Ancak, Amerikan federal sisteminin ve uygulamadaki güçlü yerel yönetim anlayışının dayanağı olan ABD Anayasasında ne federalizm, ne de yerel yönetim kavramı yer almaz. Buna rağmen, dünyada federal başkanlığın ve özerk yerel yönetimlerin en başarılı örneği olarak ABD sistemi gösterilmektedir. Amerikan federalizmi ve başkanlık sistemi 25 yıllık süreçte evrilmiş bir bütündür. ABD federal başkanlık modelini anlamak için, üzerine kurulu olduğu kontrol ve denge sistemini iyi kavramak gerekmektedir. Ayrıca, siyasal parti sistemi ve partilerin yapısı, uzlaşmacı siyasal kültürü ve sivil toplum kuruluşları (ve lobicilik) gibi ABD siyasal rejiminin diğer unsurları da, başkanlık sistemini bir anlamda ABD ye özgü bir hükümet sistemi haline getirmektedir. Kısaca, bir bütün olarak ABD siyasal rejimi incelendikten sonra başkanlık modelinin Amerikan örneğinde nasıl işlediği ve neden başarılı olduğunu anlamak daha kolay olacaktır. Kontrol ve Denge Sistemine Dayanan Federal Yapı Amerikan siyasal sistemi; siyasal erklerin tek elde toplanmasını ve diktatörlüğe dönüşmesini engellemek amacı etrafında yapılandırılmıştır. Bu amaç doğrultusunda güç ve otorite, siyasal sistemin değişik kurumları arasında ayrıştırılmış ve paylaştırılmıştır. Ancak, bu paylaştırmada hem güç ve otoritenin kime ait olup-olmadığı net olarak ortaya konmuş; hem de her bir yönetim biriminin sahip olduğu gücün sınırları açıklıkla belirlenmiştir. Güç aşımları engellenmeye çalışılmıştır. Bu nedenle de sistem kontrol ve denge sistemi (check and balances) olarak adlandırılmıştır. Kontrol ve denge sisteminin birinci ayağı güçler ayrılığı ilkesidir. Buna göre; yasama (iki meclisli Kongre), yürütme ve yargı organları, bir birinden hem federal, hem de eyalet düzeyinde ayrılmıştır. Yani, egemenliğin federal yapı içinde dağıtımı yanında, Başkana, Kongreye ve yüksek yargı organlarına; hem üstlendikleri görevleri yürütecek, hem de birbirlerini dengeleyecek ve denetleyecek şekilde ve açıklıkta yetki ve görevler verilmiştir. Hiç de sanıldığı gibi tüm yetkiler Başkanın elinde değildir. Bunun yanında, federal düzeyde yasama organı olan Kongre, kendi içinde Senato ve Temsilciler Meclisi olarak da ikiye ayrılmıştır. İşlev olarak da kaynakların nasıl kullanılacağına karar verme ve yetkilendirme şeklinde ikiye ayrılmıştır. Ancak, yasa yapımında Kongre nin her iki kanadının da oluru gereklidir. Bu kontrol ve denge sistemi, genelde federe devletlerde ( eyaletlerde ) ve yerel yönetimlerde de geçerlidir. Ancak burada daha değişken bir yapı söz konusudur. Federe devletlerin anayasaları (bazıları 5 ABD eyaletler Osmanlı daki eyaletlerden farklıdır; onlar egemenlik yetkilerinin bir kısmını federal devlete devretmiş olan ama devlet olma özelliklerini devam ettiren devletlerdir. Bu yüzden eyalet biçiminde verilmesi tercih edilmiştir. Benzer bir bakan ve vali kavram / organları için de geçerlidir. 141

155 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s haklar bill of rights- yasası demektedir), Türkçeye vali (governor) olarak çevirdiğimiz federe devlet başkanları, yürütme organları ve yasama organları vardır. Nebraska haricinde üye devletlerin tümünde federal yasama organında (Kongre) olduğu gibi çift meclisli bir yapı vardır. Yerel yönetimlerde de belediye meclisi ve belediye başkanı arasında bu güçler ayrılığı kurulmuştur. Yine federe devletlerin hemen hepsi, yerel yönetimlerine, özellikle belediyelere, kendi yerel anayasasını yapma (home rule) yetkisi vererek, onlara oldukça geniş yönetsel ve mali yerel özerklik sağlamıştır. Ancak, Amerikan federal devleti ile federe devletlerarasında var olan ve Anayasa ile kurulan çifte egemenlik olgusu, eyaletler ile yerel yönetimler arasındaki ilişkide geçerli değildir. Ciddi bir mali ve idari özerklikten yararlansalar da, yerel yönetimler eyaletler gibi siyasi özerkliğe sahip değildir. Kontrol ve denge sisteminin ikinci ayağı, büyük ve küçük federe devletlerin federal düzeyde temsiline ilişkindir. Kongrenin Temsilciler Meclisine üye devletler, nüfuslarıyla orantılı temsilci gönderirken; Senatoda her biri iki senatör ile temsil edilir. Bu formülle, çoğunluğa saygı ile azınlığın haklarını koruma kaygısı aynı anda karşılanmaya çalışılmıştır. Bu da Amerikan sisteminin demokratik niteliğinin yapı taşlarından biridir. Çoğunlukçuluğu değil, çoğulcuğu temel alır. Bunun yanında, Kongrenin her iki kanadının üyeleri farklı biçimde seçilir. Temsilciler Meclisine her üye devletten nüfus büyüklüğüne göre 435 temsilci, dar bölge basit çoğunluk sistemine göre iki yıl için seçilir. Ancak Senatoda her eyalet, altı yıl için seçilen iki senatör ile temsil edilir ve Senatonun üçte biri her iki yılda bir yenilenir. Böylece, halkın iradesinin her iki meclise de iki yıllık dönemler halinde yansıması sağlanırken, Senatörler için tanınan altı yıllık görev süresi de sürekliliğin sağlanmasına yöneliktir. Kontrol ve denge sisteminin üçüncü ayağı, federal hükümet ile federe devletlerarasındaki oldukça net görev ayrımıdır. Amerikan federal hükümetine Anayasada az sayıda sayılarak bırakılan (Dış ilişkiler, ulusal savunma, adalet, ulusal posta ve taşımacılık, para politikası gibi) veya federe devletlere yasaklanan alanlar dışındaki tüm hizmetlerin görülmesinden üye devletler ve yerel halklar (yönetimler) sorumlu tutulmuştur. Her eyalet, kendi işlerini görebilmesi için, anayasaları çerçevesinde yerel halkın etkin demokratik katılımına ve denetimine dayanan yerel yönetim sistemleri kurmuştur. Merkezi yönetim ile yerel arasında kurulan bu dengenin bireysel özgürlüklerle de ilgisi vardır. Bir yandan; yerelin grup özgürlüklerini artırıcı, kişilerde bir gruba aidiyet duygusu yaratıcı ve yerel ihtiyaçlara daha duyarlı yapısı, federe devlet ve yerel yönetim sistemi çerçevesinde korunmuştur. Diğer yandan ise, merkezin bireysel özgürlükleri artırıcı, ulusal ve evrensel değerleri sahiplenici ve bölgeler ve gruplar arası dengesizlikleri giderici özellikleri de federal (merkezi) devletin bir parçası olarak öngörülmüştür. 142

156 Kamalak, İ., Gül, H., Sallan Gül, S., 215, Demokrasi, Siyasal Rejim ve Başkanlık Sistemi Kısacası Amerikan federal sisteminde yerelle merkez arasında bir denge kurularak özgürlükler korunmaya çalışılmıştır. Kontrol ve denge sisteminin dördüncü önemli ayağını ise; Amerikan federal sisteminin her düzeyinde etkin olan ve sistemin daha da çoğulcu ve karmaşık bir biçim almasına neden olan, özel ve sivil sektör aktörleri, lobiler, baskı ve çıkar grupları ile bunların faaliyetleridir. Bu gruplar ve faaliyetler de, çoğulcu demokrasinin vazgeçilmez parçasıdır. Esnek parti örgütlenmesi de bu yapının etkin işlemesini teşvik edicidir. Partilerin ideolojik ve sıkı üyelik temelinde örgütlenmemesi, sivil toplumun etkin işlemesine, farklı örgütler arasında geçişkenliğe ve çoklu üyeliğe daha fazla olanak sağlamaktadır. ABD siyasal partilerinin Avrupa ile karşılaştırmalı gevşek örgütlenme yapısı, başkanlık sisteminin başarılı bir biçimde uygulanabilmesine katkı sunmaktadır. ABD siyasal partilerinin gevşek örgütlenmesi veya sıkı merkezi örgütlenmenin ve/veya disiplinin olmaması, Başkan ile Kongre arasında çatışmaları minimize etmektedir. Diğer bir ifade ile, Kongredeki rakip parti çoğunluğu olsa da, ki genelde böyledir ve bu durum güçler ayrılığı olarak ifade edilmektedir, Başkana karşı blok olarak hareket etme eğilimi çok azdır. Ancak siyasal partilerin ulusal düzeyde gevşek örgüt yapısında olmalarını sağlayan biri yukarıda aktarılan ABD nin federal yapısı, diğeri ise aday belirleme yönteminin önseçim olmasıdır. Federal yapı, ABD siyasal geleneğinin de etkisiyle sıkı merkezi örgütlenmeye engel olmaktadır. ABD de Kongre adayları kapalı veya açık önseçimle belirlenir. Kapalı önseçimde, adayı seçim çevresindeki parti üyeleri belirlerken; açık önseçimde seçim çevresindeki partili partisiz bütün seçmenler belirler. Önseçim, Kongre üyelerini seçim çevresine bağımlı hale getirirken, partinin merkez örgütü veya liderin etkisini ortadan kaldırmaktadır. Kontrol ve denge sisteminin son ayağı, yerleşik çoğulcu demokratik kültürdür. Çoğunluğun yönetim hakkı, azınlıkta kalan görüşlere sağlanan anayasal koruma, çoğulculuk, yarışma, işbirliği, liyakat ve başarı, bireycilik, eşitlik, adalet ve özgürlük gibi değerler ve ilkeler bu demokrasi kültürünün temel taşlarıdır. Ayrıca, Amerikan federal sisteminin bu temel özellikleri üzerinde bir uzlaşı vardır (Gerston, 27: 9-14). Başkanlık sistemi tartışmaları bağlamında ABD nin bir anlamda yereli de içine alan egemenliğin federal ve ferde devletlerarasındaki bölüşümü de dikkate alınmalıdır. Egemenliğin bölünmesi ve/veya paylaşılması, tekçi ya da üniter devletlerle karşılaştırmalı olarak, yasama veya yürütme egemenliğini / yetkisini kullananlara daha az güç kalması sonucunu doğurur. Diğer bir ifade ile, ABD Kongresinin sahip olduğu yasama yetkisi, TBMM ile karşılaştırmalı daha düşüktür, zira Kongre yasama yetkisini federe devletlerin yasama organları ile paylaşmıştır. Benzer bir durum yürütme yetkisi açısından da geçerlidir. Türkiye de yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu (başkanlık sistemine geçilmesi durumunda Türkiye Başkanının) tarafından tek düzeyde kullanılırken, ABD de Başkan yürütme yetkisini federe devletlerin 143

157 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s valileri ile paylaşmaktadır. Diğer bir ifade ile, totalde ABD de Başkana verilen yürütme yetkisi ve/veya görevi, üniter bir devlet olan Türkiye nin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna verilen yetkiden daha azdır. Örnek vermek gerekirse: ABD de 26 yılı itibariyle sivil kamu görevlilerin federal, federe ve yerel yönetimler arasındaki dağılımı sırasıyla 2.4. (% 13), 4.3. ve (Ömürgönülşen, 26: 374). Federal yapının diğer bir sonucu da, başkanlık sisteminin içinde barındırdığı tıkanma, kilitlenme gibi sorunların siyasal, toplumsal ve iktisadi yaşamdaki yansımalarının azalmasıdır. ABD de federal düzeyde Başkan ile Kongre arasında son yıllarda federal kamu görevlilerinin zorunlu ücretsiz izne çıkarılması biçiminde karşılaştığımız tıkanmalar, ABD vatandaşlarının günlük yaşantılarını çok da olumsuz etkilememektedir, çünkü bu tıkanmalarda ulusal parklar, turistik alanlar, federal web siteleri ve ofisleri zorunlu kapatılmaktadır. Benzer bir tıkanma üniter bir devlette olduğunda, yerel yönetimler dışındaki bütün devlet kurumlarının tatili anlamında gelir ki, hayatın felç olması demektir. Türkiye de başkanlık sistemi tartışmalarında ABD nin federal yapısının katkısı da gözden kaçırılmamalıdır. Başkanlık Amerikan federal sisteminin etkin ve hızlı işlemesi için, tam olarak doğrudan olmasa da, halk tarafından seçilen bir kişi olması anlamında oldukça güçlü bir başkanlık organı oluşturulmuştur. Federal yürütme organını tek başına temsil eden Başkan, yürütme işlevini kabinesi ve federal kurumlar ve kuruluşlar eliyle yerine getirir. (Ayrıca yukarıda da belirtildiği gibi, federal bir devlet olması dolayısıyla ABD Başkanına verilen yürütme yetkisi, karşılaştırmalı olarak üniter devletlerde yürütmeye verilen yetkiden az olduğu unutulmamalıdır.) Kabine, Başkan tarafından atanan ve Senato tarafından onaylanan bakanlardan (secretary) oluşur. Başkan, bu görevlerini Anayasa ve yasalar çerçevesinde yerine getirirken, Kongrenin kontrol ve denge mekanizmaları çerçevesinde denetimine tabiidir. Uluslararası ilişkilerin yürütülmesi, uluslararası antlaşmaların imzalanması ve büyükelçilerin atanması Başkanın sorumluluğuna ve yetkisine verilmekle beraber, Senatonun onayına bağlanmıştır. Başkan, Kongreyi özel toplantıya çağırabilir ve Kongre den geçen yasaları veto edebilir. Başkanın, Kongre yi feshetme yetkisi yoktur. Kongrenin ABD Başkanını, üst düzey federal görevlileri ve yargıçları yargılama ve görevden uzaklaştırma (impeachment) yetkisi vardır ve ulusal sorunlar hakkında soruşturma komisyonları kurabilir. Ancak Başkanın görevden uzaklaştırılması çok istisnai bir yetkidir ve parlamenter demokrasilerde yer alan güven(sizlik) oylamasıyla hükümetin düşürülmesinden farklıdır. Kongrenin, Başkan karşısındaki diğer önemli bir güç kaynağı da, yürütme organının hazırladığı bütçeyi kabul ya da reddetme ya da değiştirerek kabul etme yetkisidir (Tunç & Yavuz, 29: 1). 144

158 Kamalak, İ., Gül, H., Sallan Gül, S., 215, Demokrasi, Siyasal Rejim ve Başkanlık Sistemi Görüldüğü gibi güçler ayrılığı çerçevesinde Başkan, siyasal yürütmeyi tek başına temsil ediyor. Ancak birçok kararı Kongrenin denetimindedir. Bunun yanında, Başkanın ve yönetiminin tüm kararları bağımsız yargı denetimindedir. Ayrıca, başkanlık dörder yıllık iki dönemle sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmaya, yukarıda belirtildiği gibi, çok katı olan ABD Anayasasında 1947 yılında yapılan bir değişiklikle gidilmiştir. Bu değişikliğin nedeni, ABD de başlayan ve tüm dünyayı saran 1929 ekonomik krizi sonrasında Franklin Delano Roosevelt in gösterdiği başarılı yönetim nedeniyle dördüncü dönem başkanlığa seçilmesinin yarattığı endişedir. Bu değişiklikle, bir başkan ne kadar başarılı olursa olsun, onu diktatör görünümüne sokacak ya da diktatörlüğe özenmesine yol açacak kadar uzun süre ya da yaşamı boyunca başkanlık yapması ve sistemin otoriter bir yönetime kayması engellenmek istenmiştir. ABD gibi demokratik sistemi ve kültürü yerleşik bir ülkede bile seçim yoluyla başkanlık sisteminin otoriterleşmesi ya da diktatörlüğe kayması demokrasi içinde endişe yaratıyorsa, Türkiye gibi demokrasisi sorunlu bir ülkede bundan endişe duymak için çok daha haklı gerekçeler söz konusudur. Sistemin Karmaşıklığı ve İşleyiş Güçlükleri ABD federal sistemi, kuruluşundan günümüze kadar, büyük ölçüde çoğulcu ve yerleşik güçlü demokrasi kültürü çerçevesinde yürütülen müzakereler, tartışmalar, farklı kurum ve aktörlerin karşılıklı çıkarlarının ve güçlerinin çatışması ve uzlaşması sonucu gelişmiş özgün bir yapıdır. Merkeziyetçi ve ademi merkeziyetçi siyasal ve yönetsel yapıları etkili bir biçimde kaynaştıran, tüm bu özellikleri nedeniyle de ABD federal sisteminin, aşırı merkeziyetçiliğe ya da totaliterliğe kaymadan özgürlükçü bir demokratik sistem olarak işleyebildiği belirtilir (Gerston, 27, s. 93). Sistem, çoğulcu ve karmaşık, ama iyi kurgulanmış esnek yapısı ile değişen koşullara uyarak, ABD toplumunun ihtiyaçlarına yanıt üretebilmiştir. Ancak ABD federal sistemi, çok kolay işleyen bir yapı değildir. Demokratik karar süreçlerinde, yaygın değerler, sorunlar, federe devletler ve yerel yönetim temsilcileri, lobiler, baskı ve çıkar grupları ile siyasa yapıcılar belirli biçimlerde etkileşime girerek oluşacak sonucu belirlemekte ya da etkilemektedir. Nitekim bu bakış açısı ABD yasama sürecine de hakim olduğundan yasama süreci oldukça yavaştır ve uzun ve derin tartışmaları içerir. Kongrenin ve Kongre üyelerinin sahip olduğu uzmanlar ordusu yasa yapma sürecinin bu işleyişini nitelikli hale getirir. Federal ve federe düzeydeki kontrol ve denge sistemi, değişik yönetsel birimler ve düzeyler arasında uyuşmazlıkların ve çatışmaların ortaya çıkmasına yol açabilmektedir. Kontrol ve denge sisteminin yanında, ABD federalizminin çok aktörlü ve karmaşık yapısı, federal ve federe meclislerin ikili yapısı, özel ve sivil aktörlerin sistem içindeki etkisi gibi özellikler, ciddi ve 145

159 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s uzun müzakerelere yol açabilen ve önemli kararların alınmasını geciktirebilen bir yapı ortaya çıkarmaktadır. ABD federal sisteminin oturmuş ama esnek yapısı, tüm bu karmaşıklığa rağmen iki yüzyılı aşkın süredir başarılı bir şekilde yürümektedir. Görece güçlü başkanlardan da bu yapısal sorunları çözmesi beklenmemektedir. Aksine sistemin bu özellikleri çoğulcu demokrasinin işlediğinin göstergesi ve daha olgunlaşmış kararların alınmasının bir yolu olarak görülmektedir. Ancak, bütün bunlara rağmen federal düzeyde Başkan ile Kongre arasında B. Clinton, George W. Bush ve yakın zamanda B. Obama nın yaşadığı sorunlar kilitlenmelere neden olmuştur. Birçok ABD federal kamu kurumu da zorunlu tatile çıkmıştır. Bu nedenle başkanlık sisteminin bu nitelikleri gözden kaçırılmamalı, ne istendiğinin farkına varılarak bir kez değil, bin kez düşünülerek talep edilmelidir. Sonsöz Türkiye de hükümet sistemi bağlamında yapılmakta olan tartışmaların dar bir kapsamda sadece başkanlık sistemine odaklanmış olması, genel olarak Türkiye de demokrasiyi ve temel hak ve özgürlükleri güçlendirecek, toplum sözleşmesi şeklinde bir anayasa yapabilmenin önünde engel olma olasılığı taşımaktadır. AK Parti nin ve başkanlık sistemi savucularının yürüttüğü tartışmalarda, Türkiye nin daha güçlü bir yürütmeye ihtiyacı varmış izlenimi uyandırması da, daha katılımcı, özgürlükçü, çoğulcu ve içerici bir demokrasi anlayışını temel alan bir anayasa yapımı süreci açısından olumsuz olacaktır. Ancak, 1982 Anayasası çerçevesinde konumu zaten güçlü olan Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi, aslında yürütmenin Cumhurbaşkanlığı kanadını daha da güçlendirmiş durumdadır. Bu yazıda da belirtildiği gibi, Amerikan ve Fransız örneklerinde bu güçlendirmenin otoriterliğe hatta diktatörlüğe kayma riski oluşturduğu kabul edilerek, sistemde dengeleyici mekanizmalara yer verilmiştir. Yürütmenin ya da doğrudan cumhurbaşkanın güçlendirilmesi, katılımcılığın ve yurttaş temsilinin en önemli aracı olan parlamentonun zayıflaması, demokrasinin zayıflaması anlamına da gelir. Dolayısıyla, öncelikli olan cumhurbaşkanlığını güçlendirmek ya da hükümet sistemini değiştirmek değil, daha katılımcı, özgürlükçü, çoğulcu ve içerici bir demokrasi anlayışını temel alan, toplum sözleşmesi şeklinde bir anayasa yapabilmektir. Bu süreçte, demokrasinin ve demokrasi kültürünün içselleştirilmesini sağlamak ve temel hak ve özgürlüklerin korunmasını ve daha hakkaniyetli kullanılabilmesini olanaklı kılabilmek de temel hedefler olarak ele alınmalıdır. 146

160 Kamalak, İ., Gül, H., Sallan Gül, S., 215, Demokrasi, Siyasal Rejim ve Başkanlık Sistemi Kaynaklar Barry, N. P. (24), Modern Siyaset Teorisi, çev. M. Erdoğan ve Y. Şahin, 2. Basım, Liberte Yayınları, Ankara. Erat, V. (215), Türkiye de Cumhurbaşkanının Halk Tarafından Seçilmesinin Hükümet Sistemi Üzerine Etkileri, Yönetim Bilimleri Dergisi, C. 13, S. 25, s Erdoğan, M. (1996), Başkanlık Sistemini Doğru tartışmak, Liberal Düşünce, S.2, Bahar. Evcimen, G. (1992), Başkanlık Sistemi: Ratio Politica sı ve Türkiye, SBF Dergisi, C.47, S.1-2, Ocak-Haziran. Eyüboğlu, E. (214), Fransa: Parlamenter Bir VI. Cumhuriyet e Doğru, içinde (Yarı)Başkanlık Sistemi ve Türkiye: Ülkeler, Deneyimler ve Karşılaştırmalı Analiz, der. İhsan Kamalak, 2. Baskı, Kalkedon, İstanbul. Fırat, İ. ve Gül, H. (214), 1982 Anayasası ve Yeni Anayasa Çalışmaları Çerçevesinde Anayasal Vatandaşlık Üzerine Bir Tartışma, içinde Yurttaşlığı Yeniden Düşünmek: Sosyolojik, Hukuki ve Siyasal Tartışmalar, (der.) A. Durakbaşa, N. A. Ş. Öner, F. K. Şenel, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul. Gerston, L. N. (27), American Federalism: A Concise Introduction, Armonk, New M. E. Sharpe, Inc., New York. Gül, H. (213), Amerikan Federal Sisteminde Yerel Yönetimler, Dünya da Yerel Yönetimler: Örnekle-Uygulamalar, (der.) M. Okcu ve H. Özgür, s , Seçkin, Ankara. Hekimoğlu, M. M. (29), Anayasa Hukukunda Karşılaştırmalı Demokratik Hükümet Sistemleri ve Türkiye, Detay Yayıncılık, Ankara. Horrowitz. (1995), Demokratik Sistemleri Karşılaştırmak, içinde Demokrasinin Küresel Yükselişi, der. L. Daimond ve M. F. Platter, Yetkin Yayınları, Ankara. Kalaycıoğlu, E. (25), Başkanlık Rejimi: Türkiye nin Diktatörlük Tehdidiyle Sınavı, içinde Başkanlık Sistemi, yayına hazırlayan T. Ergül, s , Türkiye Barolar Birliği Yayını, Ankara. Kamalak, İ. (214), Cumhurbaşkanının Doğrudan Halk Tarafından Seçilmesinin Olası Sonuçları üzerine Bir Deneme, içinde (Yarı)Başkanlık Sistemi ve Türkiye: Ülkeler, Deneyimler ve Karşılaştırmalı Analiz, der. İhsan Kamalak, 2. Baskı, Kalkedon, İstanbul. Kamalak, İ. (214), Türk Siyasal Sistemine (Yarı) Başkanlık Sisteminin İthalinin Olası Sonuçları Üzerine Bir Deneme, içinde (Yarı)Başkanlık Sistemi ve Türkiye: Ülkeler, Deneyimler ve Karşılaştırmalı Analiz, der. İhsan Kamalak, 2. Baskı, Kalkedon, İstanbul. Lijphart, A. (1992), Introduction, içinde Parliamentray vs Presidential Government, (der) Arend Lijphart, Oxford: Oxford University Press Linz, J. J. (1992) Perils of Presidentialism, içinde Parliamentray vs Presidential Government, (der) Arend Lijphart, s , Oxford University Press, New York. Linz, J. J. (1993), Başkanlık Sistemi veya Parlamenter Sistem Arasındaki Tercihin Siyasal ve Sosyal Sonuçları, içinde BDT Ülkelerinde Demokrasiye Geçiş ve Anayasa Yapımı, çev. Ergun Özbudun, Levent Köker, Yetkin Basım Evi, Ankara. 147

161 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Linz, J. J. (1995), Başkanlık Sisteminin Tehlikeleri, içinde Demokrasinin Kültürel Yükselişi, der. L. Diamond ve M. F. Platter (çev. E. Özbudun), Yetkin Yayınları, Ankara. Mainwaring, S. (1993), Presidentializm, Multipartism and Democracy: The Difficult Combination, Comparative Political Studies, 26/2: Mainwaring, S. ve Shugart, M. S. (1997) Introduction, içinde Presidentialism and Democracy in Latin America, (der) S. Mainwaring ve M. S. Shugart, s. 1-11, Cambridge University Press: Cambridge. Ömürgönülşen, U. (26), Amerika Birleşik Devletlerl, içinde Kamu Yönetimi Ülke İncelemeleri, der. B. A. Güler vd., İmge Kitapevi, Ankara. Özbudun, E. (25), Başkanlık Sistemi Tartışmaları, içinde Başkanlık Sistemi, yayına hazırlayan T. Ergül, s , Türkiye Barolar Birliği Yayını, Ankara. Sartori, G. (1997), Karşılaştırmalı Anayasa Mühendisliği, Yetkin, Ankara. Soysal, M. (1993), 1 Soruda Anayasanın Anlamı, Gerçek yay., 1. Baskı, Ankara. Tosun G. E. ve Tosun, T. (1999), Türkiye nin Siyasal İstikrar Arayışı: Başkanlık ve Yarı Başkanlık Sistemleri, Alfa Yayım Dağıtım, İstanbul. Tunç, H. ve Yavuz, B. (29), Avantaj ve Dezavantajlarıyla Başkanlık Sistemi, TBB Dergisi, Sayı 81, s Yazıcı, S. (22) Başkanlık ve Yarı-Başkanlık Sistemleri: Türkiye İçin Bir Değerlendirme, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul Yazıcı, S. (25) Başkanlık Sistemleri: Türkiye İçin Bir Değerlendirme, içinde Başkanlık Sistemi, yayına hazırlayan T. Ergül, s , Türkiye Barolar Birliği Yayını, Ankara. 148

162 Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik Ġstiyor? * Bülent Özgül Öğr. Gör. Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi Yalvaç MYO, Pazarlama ve Reklamcılık Bölümü E-posta: bulentozgul@sdu.edu.tr Özet: Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de siyasi partilerle çeşitli şekillerde ilişki kuran yandaşların, ne tür liderlik beklentilerine sahip olduklarını ve bu beklentilerin hangi faktörlerden, ne ölçüde etkilendiklerini açıklamaktır. Siyasi liderlik, bir siyasi hareketin ya da partinin ulaşmaya çalıştığı amaçlar için yandaş kazanmak ve kazanılan yandaşları hedefe ulaşmak için organize ve motive ederek yönetme ve yöneltme eylemidir. Siyaset bilimi alanında yapılan çalışmaların birçoğunun merkezinde siyasi liderlik bulunmaktadır. Son yıllarda giderek artan biçimde, insanların siyasi tercihlerini yaparken ideolojiden, program ve tüzüklerden ziyade somut siyasi ürünler olarak görünen lider, vaatler, adaylar gibi unsurlara baktıkları görülmektedir. Siyasi liderlik üzerine yapılan çalışmalar, siyasette gücün kaynağına bağlı olarak, siyasi liderliğin ne tür özelliklere sahip olması gerektiği üzerine yoğunlaşmışlardır. Liderlik süreci, lider, izleyiciler ve koşulların bir fonksiyonudur. Liderle beraber, izleyenler ile koşulların ve tüm bu faktörler arasındaki etkileşimin ele alındığı bir bakış açısı, sürecin daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. Belli başlıları otoriter, karizmatik, dönüşümcü ve demokratik olarak bilinen siyasi liderlik tiplerinin yandaşlarca nasıl algılandığı, bu tiplerle ilgili beklentilerin nasıl oluştuğu ve hangi faktörlerden etkilendiği, liderin özellikleri kadar önem taşıyan faktörlerdir. Türkiye örneğinde, yandaşların siyasi özelliklerinin, liderlik beklentilerine etki eden faktörler oldukları tespit edilmiş, liderliğin sadece lider odaklı bir süreç olmadığı, izleyici ve şartların da önemli ölçüde etki sahibi olduğu görülmüştür. Anahtar Sözcükler: Siyaset, siyasi liderlik, yandaş, beklenti, siyasi parti What Kind of Leadership Does Turkey Want? Abstract: The aim of this study is to clarify what kind of leadership expectations the advocates of the parties have and by which factors and how much these expectations are affected in Turkey. Political leadership is an act of political movements and parties to gain advocates to reach their aims and an act of managing and guiding the advocates to reach the aim by means of organizing and motivating. Political leadership * Bu makale, yazarın Siyasi Partilerde Yandaşların Liderlik Beklentilerini Etkileyen Sosyoekonomik Faktörler (Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi ABD, Isparta, 215) adlı ve Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından 3185-D1-12 no.lu proje ile desteklenen Yrd. Doç. Dr. Hakan Mehmet Kiriş danışmanlığında tamamlanan doktora tezine dayanmaktadır. Özgül, B., 215, Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor?, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık, s

163 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s appears to be at the center of most of the studies done in political sciences sphere. Recently, it has appeared that when people make choice, they take into consideration the concrete political products such as the leader, candidates and promises rather than ideology, the party programme or the regulations. These studies have been focused on what kind of features the political leaders must have depending on the source of power in politics.the process of leadership is a function of a leader, followers and conditions. A viewpoint tackling the followers and conditions with the leader and the interaction between all these factors provide a better come out of the process. How political leadership types, some of which are known as authoritarian, charismatic, transformational democratic, are percieved by the followers, how the expectations about these types appeared and from which factors they are affected are the factors as crucial as the features of the leader. In the case of Turkey, it is determined that the political features of the followers are the factors affecting leadership expectations and that leadership is not only a leader oriented process, but the followers and conditions are also considerably efficient. Key Words: Politics, political leadership, follower, expectation, political party. GiriĢ Siyasi liderlik, siyaset kadar eski bir konudur. Siyasi liderlik konusu, üzerine çok konuşulan, değerlendirme yapılan ve popüler bir konu olmasına karşın bu alanla ilgili olarak yapılan bilimsel çalışmaların çok fazla olmadığı görülmektedir. Siyaset alanındaki liderlik çalışmalarının büyük çoğunluğu, liderin özellikleri üzerine yoğunlaşmış olup, siyasi liderliğin tüm boyutlarıyla ele alınarak değerlendirildiği çalışmaların sayısının yok denecek kadar az olduğu görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, liderlik sürecini, liderin yanı sıra sürecin diğer unsurları olan koşullar ve izleyicilerle birlikte ele alarak anlamaya çalışmaktır. Liderlik, lider, koşullar ve izleyicilerin bir bütün olarak özellikleri ve etkileşimiyle ortaya çıkan bir süreç olduğu için, liderin izleyicilerinin siyasi liderlik beklentilerinin hangi faktörlerden, nasıl etkilediğini ortaya koymak, sürecin nasıl işlediğini anlamak bakımından önem taşımaktadır. Özel olarak siyasi parti dediğimiz örgütsel yapıların, diğer örgütlerden temel bazı farklılıkları bulunmaktadır. Bu farklılıklar, siyasi partilerdeki yönetim ve liderlik süreçlerini de özelleştirmektedir. Özellikle siyasi partilerle ilişki kurmanın daha çok gönüllülük esasına bağlı olması ve ilişkinin sınırlarının bireylere göre farklılık göstermesi nedeniyle, siyasi partilerdeki liderlik süreci, diğer örgütlerden çok daha önemli bir etkiye sahiptir. Çalışmada, siyasi liderlik kavramı ve siyasi liderlik tipleri, siyaset literatüründeki çalışmalar çerçevesinde ele alınarak, temel özellikleri ortaya konulmuştur. Siyasi liderlik tipleri, başlıca otoriter, karizmatik, dönüşümcü ve demokratik liderlik olarak ele alınmış olup, bu liderlik tiplerinin farklı özellikleri izah edilmiştir. Siyasi parti yandaşlarının liderlik beklentilerini etkileyen siyasi faktörler sıralanarak, bu faktörlerin etkilerinin, hangi koşullarda, ne şekilde ve hangi boyutta gerçekleşebileceği açıklanmıştır. 15

164 Özgül, B., 215, Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor? Siyasi partilerde yandaşların liderlik beklentilerini etkileyen faktörler üzerine Türkiye genelinde 35 ilde yapılan alan araştırmasının bulguları paylaşılarak, araştırılan etkinin boyutları saptanmaya çalışılmıştır. Siyasi Liderlik Çok eski tarihlerden beri insan, kimin yönettiğini ve yönetmesi gerektiğini, bir toplumda siyasi otoriterin temellerinin neler olduğu veya olması gerektiği sorularının cevaplarını ve bazı bireylerin toplumun kurallarının ve siyasetinin belirlenmesindeki istisnai etkiyi nasıl ve niçin ele geçirdiğini, uyguladığını ve diğerlerinin bunu neden yapamadığını sormuş, tartışmış, kurgulamaya çalışmıştır (Edinger, 1976: 3). Bireylerin siyasi tutumları ve tercihleri konusunda soyut görünen ideoloji, program gibi unsurlar karşısında, somut görünen lider, aday, imaj gibi unsurların daha fazla ön plana çıktığı görülmektedir. Bu da, yandaşlarda ideoloji gibi faktörlerin gücünün azalmasıyla örgütsel adanmışlık düzeyinin düşüş göstermesine neden olmaktadır. Dolayısıyla, örgütsel adanmışlık düzeyini yükseltmek, yani yandaşların bağlılığını sağlamak için liderlik ve liderin özellikleri daha önemli hale gelmiştir. Siyasi partiler için yandaşların bağlılıklarını arttırmak ile liderlik beklentilerini doğru tespit etmek arasında doğrusal bir ilişki olduğunu söylemek mümkündür. Bu nedenle, yandaşların liderlik beklentilerini ve beklentileri etkileyen faktörleri tespit etmek siyasi partilerin başarıları için çok önemli hale gelmektedir (Komsuoğlu, 28: 52). Kellerman, siyasi liderliğin, grup sürecinin odağı, kişilik ve etkileri, bir itaate teşvik etme sanatı, davranış, bir ikna biçimi, güç ilişkisi, hedefe ulaşmanın aracı, farklılaştırılmış bir rol olarak çok farklı biçimlerde tarif edilebileceğini söyler (Kellerman, 1986: 7). Siyaseti doğrudan siyasi liderlikle tanımlayan bir görüş olarak Tucker in Liderlik Olarak Siyaset isimli kitabında, siyaset, siyasi bir topluluğun ve tüm faaliyetin liderliği olarak tanımlanmaktadır (Tucker, 1981: 7).Weber de Meslek Olarak Siyaset isimli çalışmasında, siyaseti, bir siyasi topluluğun, bugün için de devletin önderliğini yürütmesi ya da önderliğini etkilemesi olarak tanımlamıştır (Weber, 1996: 12). Burns, siyasetin güç olarak görülmesinin, gücün siyasetteki rolünün ve bunun yanında liderliğin asıl rolünün göz ardı edilmesine yol açtığını düşünmektedir. Burada güce sahip olan ve güçten etkilenenin güdüleri ve olanakları önemlidir. Liderler, bir çeşit güce sahip bireylerdir (Burns, 1979: 13). Siyasi liderlik, bir siyasi hareketin ya da partinin ulaşmaya çalıştığı amaçlar için yandaş kazanmak ve kazanılan yandaşları hedefe ulaşmak için organize ve motive ederek yönetme ve yöneltme eylemi olarak tanımlanabilir. Siyasi lider de, örgütünü ve yandaşlarını ya önceden belirlenmiş hedeflere ya da bizzat kendi ürettiği hedeflere ulaşmak için yönlendiren ve peşinden sürükleyen kişidir. 151

165 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Siyasi lider, örgütünün, yani yönettiği siyasi partinin hedefine ulaşması için, yüksek düzeyde bir ikna, inandırma ve bağlılık yaratma gücüne sahip olabilmelidir. Çünkü, diğer örgütlerde olduğu gibi, siyasi parti liderinin elinde, ücret, yükselme, izin, vb. gibi somut ödüllendirme ya da işten çıkarma, maaş kesme, ilerlemesini durdurma, vb. gibi cezalandırma araçları yoktur. Dolayısıyla, liderlik ederken kullanacağı en önemli gücü, insanlar üzerinde yaratacağı ikna ve inandırma etkisi ile kendisine yönelik oluşturacağı hayranlık, sevgi ve saygı olacaktır. Bu nedenle, siyasi liderin kişilik ve iletişim özellikleri, diğer örgüt liderlerine göre daha önemli hale gelmektedir. Lider, dünyanın bütün ülkelerinde seçmenlerin değerlendirmelerinde ve tercihlerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu etki, bir ülkede demokrasinin gelişim düzeyi, toplumun özellikleri ve içerisinde bulunulan şartlara bağlı olarak farklılık göstermekle birlikte, uygulamalar bu etkinin önemli olduğunu göstermektedir. İslamoğlu na göre, Türkiye de seçmenlerin büyük ölçüde lidere bağlı olarak oy kullanması söz konusudur. Seçmene hangi partiye oy verdiği/vereceği sorulduğunda, parti isminden çok, liderin ismini söylemektedir (İslamoğlu, 22: ). Diğer yandan, Sitembölükbaşı nın üç ayrı araştırmasının sonucunda, lider faktörü, oy vermeyi etkileyen faktörler arasında hep ikinci sırada çıkmıştır. İlk sırayı ideolojik faktörler alırken, lideri faktörü ikinci sırada yer almıştır (Sitembölükbaşı, 24: ). Özkan tarafından yapılan araştırma sonucuna göre de, seçmenin oy kullanırken önem verdiği hususların başında lidere olan inanç ve parti programı gelmektedir (Özkan, 24: 182). Ağırlığının oranı değişse de, siyasi parti lideri, yandaşları için artık giderek daha önemli hale gelmektedir. Bu nedenle, yandaşların nasıl bir lider istedikleri, belli özelliklerin yandaşlar açısından ne derece önem arz ettiği veya bir siyasi liderde ne tür özellikleri görmeyi arzu ettikleri hususu siyaset açısından artan bir önem taşımaktadır. Polat ve Külter e göre, siyasi partiler iktidara gelebilmek için yandaşların lidere yönelik bu istek ve beklentilerini iyi tespit etmek zorundalar (Polat ve Külter, 28: 8). Yıldız a göre, liderlerin siyasi süreçteki belirleyici konumu, sadece Türkiye için değil, birçok ülke için de söz konusudur. Ona göre, siyasetin temel aktörleri artık siyasi partiler değil, siyasi liderlerdir ve bu durum siyasi sistemden bağımsızdır (Yıldız, 22: 81). Lideri siyasi ilişki bağlamında yandaşların gözünde daha da önemli hale getiren bir diğer nokta da, Polat ve Külter e göre, siyasi partiyi, politikalarını, söylemlerini ve adaylarını liderin şahsında somut hale getirmeleridir (Polat ve Külter, 28: 9). Kışlalı da bu durumu seçmenlerin algılaması zor olan bir kurumsal yapıyı (parti gerçekliğini) lider gibi somut bir kişiyle bütünleştirmeleriyle açıklamakta ve lidere bağlanmanın seçmenler açısından daha kolay ve daha anlamlı olduğuna işaret etmektedir (Kışlalı, 1987: 233). Liderin gerek partililer, gerekse seçmenlerin davranışları üzerindeki etkilerine ilişkin birbirine yakın, ancak farklı görüşler mevcuttur. Bunlar kısaca özetlenecek olursa, örneğin, bir siyasi lidere oy verirken seçmenleri motive edebilecek faktörler üzerine yapılan bir çalışmada en önemli unsurun seçmenlerin bir siyasi liderde aradıkları ortak özellikler olduğu tespit edilmiştir 152

166 Özgül, B., 215, Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor? (Dean, 24: 257). Bir başka çalışmada, seçmenlerin bir siyasi lider seçiminde dikkat ettikleri en önemli faktörün seçim tecrübesi olduğu bulgusu ortaya çıkmıştır. Palmer e göre seçmenlerin oy verme davranışını etkileyen tecrübelerdir (Palmer, 22: 349). Zaccaro ve diğerleri de seçmenlerin siyasi tercihlerinin, seçimlerde edindikleri tecrübeye göre değiştiğini vurgulamıştır. Bunun yanında, seçmenlerin her duruma uygun davranış kalıpları geliştirebilen liderleri daha başarılı buldukları da aynı çalışmada vurgulanmıştır (Zaccaro vd., 1991: 317). Siyasi liderlik süreci ve nitelikleri, birçok bakımdan, geçmişe göre çok daha önemli hale gelmiş ve siyaset bilimi alanında çalışma yapılması gereken bir konu olarak ilgi çekmeye başlamıştır. Siyasi Liderlik Tipleri Yönetim literatüründe farklı liderlik yaklaşımları çerçevesinde liderlik türleriyle ilgili çok sayıda sınıflandırmaya rastlanmaktadır. Siyasi liderlik alanında da farklı yaklaşımlarla çeşitli sınıflandırmalar yapılarak liderler ve liderlik süreci nitelendirilmeye ve incelenmeye çalışılmıştır. Liderlerin siyasi yaşamları boyunca tek tip bir liderlik davranışı sergilemesi, siyasi partiler ve seçmenlerde uzun bir dönemde tek tip bir liderlik beklentisi oluşması her zaman gözlenen bir durum değildir. Bunun yanında, bir liderin farklı dönemlerde farklı liderlik tarzlarıyla hareket etmesi ve yandaşlarda da farklı koşullarda farklı liderlik beklentilerinin oluşması örnekleri söz konusudur. Bu bakımdan liderlik tiplerini ayırt ederken, hem yönetim alanında hem de siyaset alanında yapılmış çalışmalarda izlenen yöntem tercih edilerek, siyasi liderlik tipleri, en çok üzerinde durulan sınıflamalar çerçevesinde değerlendirilecektir. Çalışma kapsamında ele alınacak siyasi liderlik tipleri otoriter, demokratik, karizmatik ve dönüşümcü liderlik tipleridir. Otoriter liderlik tipi, en eski liderlik türü ve sürecini anlatır. Zira uzun yüzyıllar boyunca, yönetme hakkını elde etme ve sürdürme için fiziksel güce dayalı bir liderlik yarışı, toplumları yönetmek için lideri otoriter, hatta çoğu zaman zorba bir yönetim anlayışına mecbur bırakmıştır. Otoriterlik kavramının gerisinde otorite olgusu bulunmaktadır. Bal a göre, en geniş anlamıyla otorite, bir iktidar biçimidir. Otorite, herhangi bir cebir veya manipülasyondan ziyade, otoriteye itaati kabul etmeye yani rızaya dayanır (Bal, 214: 247). Max Weber otorite tiplerini açıklarken, bu tipler içerisinde liderlik anlayışını da ortaya koymuştur. Weber otorite tiplerini açıklamada çıkış noktası olarak meşruiyet ölçüsünü temel almıştır. Weber e göre üç meşruiyet tipi vardır: Bunlar yasal otorite, geleneksel otorite ve karizmatik otorite tipleridir. Otoriteyi elinde bulunduran kişi bir üst değil, kişisel efendidir. Yönetilen halk ise, toplumun bir üyesi olmayıp, efendinin uyruğudur (Weber, 1995: ). 153

167 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Otoriter liderlik, çoğunlukla geleneksel toplumlarda görülmektedir. Otoriter lider, grubun ya da toplumun bütün işlerinin nasıl olacağına tek başına karar vermektedir (Tekarslan, 1989: 17). Otoriter liderlikle idare edilen toplumlarda kişilere ve onların düşüncelerine önem verilmez. Öte yandan, halk da yönetim konularını düşünmede kendini yetkili görmez (Közleme, 213: ). Machiavelli, Prens adlı eserinde hükümdarın nasıl olması gerektiğini açıklar. Osmanlı yı örnek göstererek, merkezi mutlak devletleri feodal devletlere göre üstün görür. Machiavelli e göre, hiçbir yeteneğe, talihe ve yardıma ihtiyaç duymadan hükümdar olmanın tek bir yolu vardır: Cinayet ve merhametsizlik (Köktürk, 211: 89). Otoriter liderlik tipinde tüm yetkiler liderde toplanmıştır ve genellikle her türlü karar lider tarafından alınmaktadır. Diğer bir deyişle, amaçların, planların ve politikaların belirlenmesinde astların ya da takipçilerin bir söz hakkı yoktur. Lider, emirlerine kayıtsız şartsız uyulmasını ve kendisine güven duyulmasını ister (Newstrom ve Davis, 1993: 227). Otoriter liderlik ya da yönetim anlayışının çağın gerisinde kalmış ve terk edilmiş bir uygulama olduğunu düşünmek yanıltıcı olabilir. Otoriterlik, yönetim süreci içerisinde söz ve karar hakkının kimde olduğuyla ilgili bir kavramdır. Özellikle siyasi hayatta, güç ve yetkiyi ele geçiren yöneticilerin bir kısmının söz ve karar hakkı konusunda daha fazla otoriterleştiği daha sık gözlemlenen durumlardandır. Bugün gerek işletmeler bakımından gerek siyasi partiler bakımından ve gerekse devlet yönetimleri bakımından, ideal bir tip olarak nitelendirilmese de, otoriter liderlik tipinin halen uygulanma imkanı bulmaktadır. Siyasi parti yandaşları içerisinde, özellikle de partide görev alma noktasına gelenlerin otoriter bir yönetim beklentisi içine girdikleri de gözlenen bir durumdur. Çoğu durumda, liderin otoriterliğinin onaylayıcısı bizzat sadık takipçileri olmaktadır. Demokratik liderlik tipi, otoriter yönetimlerin işlevini ve geçerliliğini yitirmesinin ardından önce siyasi yönetim biçimlerinde ortaya çıkmış, daha sonra da işletme yönetimlerinde uygulama imkanı bulan bir yönetim anlayışı olmuştur. Siyasi örgütlerde demokratik liderlik tarzı, hem bir siyasi anlayış meselesi olmuş hem de parti örgütlenmesine bireylerin katılımını özendirici bir etken olmuştur. Demokratik liderlik tarzına sahip lider, yalnızca kendi yetenekleriyle değil, astlarına da danışarak ve onların fikirlerini alarak iş yapar, onların planlama, karar verme ve örgütlenme faaliyetlerine katılmalarını teşvik eder (Thompson, 1998: 32). Demokratik liderlik tarzında, lider yönetim yetkisini izleyiciler ile paylaşma eğilimini taşır. İzleyiciler, takipçisi oldukları süreci etkileyen durumlar hakkında bilgilendirilmekte ve fikirlerini söylemeleri ve öneriler getirmeleri için lider tarafından cesaretlendirilmektedirler (Eren, 24: 453). Demokratik liderliğin diğer liderlik türlerinden en önemli üstünlüklerinden biri, her aşamasında meşruiyetini izleyicilerin rızasından 154

168 Özgül, B., 215, Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor? alması ve bunun kendisine verdiği geniş hareket imkanıdır (Komsuoğlu, 28: 69). Elcock da siyasi liderliği üç etki grubunun ürünü olarak görür: Bunların ilki, bulunulan makamın ona getirdiği güç ve etkidir. İkinci etki de, onu liderliğe getiren şartların ve olayların, onu etkilemeyi sürdürüyor olmasıdır. Üçüncü etki de, liderin kişisel özellikleri ve bunun etkileridir (Elcock, 21: 62). Buradan hareketle, liderin gücünün sınırsız olmadığını, çevre ve takipçileriyle etkileşimle ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Arklan a göre demokratik liderlik, liderin egemenliğinin yasalara dayandığı ve liderin yönetme ve emretme işlevlerini akılcı kararlarla yaptığı bir liderlik biçimidir (Arklan, 24: 22). Siyasi partilerin olmadığı veya etkin olarak faaliyette bulunmadığı bir ülkede demokrasiden bahsetmek zordur. Ancak siyasi partilerin varlığı demokrasi için tek koşul değildir. Siyasi partilerin toplumla bütünleşmesi ve geniş tabanlı bir katılımın sağlanması için siyasi partilerin demokratik ölçütlere göre teşkilatlanması ve faaliyetlerini demokratik ölçütlere göre yürütmesi gerekir (Gökçe, 213: 66). Duverger ye göre, bir parti örgütüne demokratik diyebilmek için parti yöneticilerinin, üyelerin tümü tarafından serbestçe ve gizli oylama yöntemiyle seçilmesi, parti programının genel kurulca belirlenmesi ve bu kurulda delegelerin parti üyelerini gerçek bir biçimde temsil etmesi, çeşitli eğilimlerin parti içinde bir arada bulunabilmesi ve çoğunluğu sağlayabilmek için bu eğilimlerin dürüstçe tartışılması gerekir. Tersine, eğer parti ileri gelenlerini merkez örgütü seçiyorsa ve merkez örgütü yerel örgütlere atamalar yapıyorsa, genel görüşün dışındaki bütün düşünce farkları kesinlikle reddediliyor ve bunları benimseyenler partiden uzaklaştırılıyorsa bu parti, merkeziyetçi bir partidir (Duverger, 1994: 38-4). Demokratik rejimin tam anlamıyla işleyebilmesi, siyasi partilerin de kendi iç düzenlerinde demokrasi esaslarına uygun hareket etmelerini, siyasi parti liderlerinin de demokratik bir liderlik tarzı sergilemesini gerektirmektedir. Çünkü parti içi demokrasi, sadece siyasi partinin kendisini değil, tüm toplumu ilgilendirmektedir. Demokratik liderlik tarzı, diğer örgütlerden farklı olarak, demokratik bir siyasal hayata sahip toplumlarda siyasi parti denilen örgütsel yapılar için olması gereken bir yönetim anlayışını ifade etmektedir. Buna karşın birçok siyasi partide karşılaşılan durum, bu yaklaşımın tam tersi bir görüntü sergilemektedir. Parti içi demokrasi ile ilgili sorunlar bunun en somut yansımaları olup, demokratik liderlik tarzından sapmaya en önemli gerekçe, parti içi disiplin sorunları olarak gösterilmektedir. Karizmatik liderlik tipinin kökeninde yer alan karizma kavramı, tanrı yardımı, tanrının lütfu anlamında kullanılan Yunanca bir sözcüktür. Karizmatik sıfatı ise, bazı otorite, iktidar ve meşruiyet biçimlerinin nitelenmesinde kullanılmaktadır. İlk Hıristiyanlığın terimlerinden alınmış olan karizma, ilk önceleri sadece dini vasfı olan kişiler için kullanılmaktaydı. Karizma ve 155

169 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s karizmatik terimlerini siyaset sosyolojisine kazandıranlar ise, Max Weber ve Ernst Trocltsch olmuştur (Közleme, 213: 247). Weber, karizma terimiyle, bir kişiyi olağan insanlardan ayıran ve onun aşkın, insan üstü, en azından bazı bakımlardan ayrıksı güçlere sahip sayılmasına yol açan özelliklerini anlatmaktadır. Bu özellikler sıradan insanlarda bulunmaz çünkü bunlar ilahi kaynaklıdır. Bir kişi bu özelliklere sahip olduğu zaman karizmatik lider sayılır. Kişisel olarak yasallaştırılan karizmatik lider, böylece kendini izleyenlerin oyu ile seçilir (Weber, 1995: 331, 389). Ancak Weber, kitlenin karar verme sürecine katıldığı klasik doğrudan demokrasi anlayışını reddeder. Weber e göre bu küçük topluluklarda geçerli olabilir; çağdaş toplum için bütünüyle geçersizdir. Modern devlette liderlik, bir azınlığın ayrıcalığı olmalıdır. Bu modern zamanların kaçınılmaz bir özelliğidir (Giddens, 1992: 21). Conger ve Kanungo, karizmatik liderliğin oluşmasında izleyicilerin önemli rol taşıdığı farklı aşamaların değişik boyutlarının bulunduğunu kaydederler. Bunlardan ilki, izleyenlerin yöneticinin statükoyu değiştirmeye karşı daha büyük isteğini algılamasıdır. İkincisi ise, takipçilerin ihtiyaçlarına, kısıtlamalara ve çevresel olanaklara lider tarafından duyulan yüksek hassasiyettir. Bu, karizmatik lidere olan cazibenin temelini inşa eden takipçilerin ihtiyaçlarını memnun etme potansiyelidir. Bu idealleştirilmiş yön, liderleri özenilen saygıyı hak eden insanlar olmaya ve takipçiler tarafından taklit edilmeye değer yapmaktadır (Conger vd., 2: 748). Karizmatik liderlik süreci, sadece liderin özellikleriyle ilgili bir süreç değildir. Bu süreçte, yandaşların liderle ilgili beklenti ve algıları da çok önemlidir. Weber de bu yargıyı şöyle vurgulamaktadır (Arklan, 24: 95): Karizmatik otoriteye sahip olan karizmatik liderin misyonu, onlara gönderildiğine inandığı kimseler tarafından tanınmazsa karizmatiklik iddiası çökmektedir. Lider bu kimseler tarafından kabul edilirse, kendisini kanıtlayarak yerini muhafaza edebildiği müddetçe, o kimselerin efendisi olmakta, ancak seçimlerde olduğu gibi hakkını o kimselerin iradesinden almamaktadır. Karizmatik liderlik tipi, ekonomik ve sosyal açıdan olumsuz koşullarda ortaya çıkma eğilimi yüksek olan bir siyasi liderlik tipidir. Türkiye örneğinde bakıldığında da, toplumsal olarak eğitsel, siyasi ve ekonomik açıdan, karizmatik liderlik tipine uygun bir sosyal ve siyasal ortam olduğunu görürüz. Seçmenlerin oy verme davranışında somut şekilde tezahürünü bulan bu durum, parti liderliği kavramını ve parti organizasyonlarını da buna göre şekillendirmiştir. Türkiye deki siyasi partilerin daha çok lider partisi görünümüne sahip olması, parti içi örgütlenmede liderin aşırı etkinliği, seçmenin oy kullanırken partiye değil lidere ya da adaya bakma eğiliminin olması, bu durumun somut yansımaları olarak değerlendirilebilir. Dönüşümcü liderlik, ilk olarak Dawston un İsyan Liderliği (1973) adlı çalışmasında belirtilmiştir. Sosyolojik bir tez olan dönüşümcü liderlik 156

170 Özgül, B., 215, Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor? kavramı daha sonra 1978 yılında James McGregor Burns tarafından geliştirilmiştir. Ona göre lider, örgüt üzerinde yüksek düzeyde moral, motivasyon ve performans yaratan kişidir. Burns a göre modern organizasyonlarda yeni alanların yaratılması becerisine bir tek dönüşümcü liderlik sahiptir. Çünkü değişimin ustasıdır. Daha iyi bir gelecek tasarlar, öngörü sahibidir, vizyon oluşturur ve bu vizyonu etkin bir şekilde herkese benimsetir ve hayata geçirmek için istek uyandırır. Dönüşümcü liderler, çevrelerini değiştirebilen liderlerdir. Bu liderler çevresel durumlara tepki göstermez, aynı zamanda yeni bir çevre yaratırlar (Eraslan, 214: 3-4). Yukl a göre, dönüşümcü lider, izleyenlerine saygı duyar, güvenir ve izleyenlerinin isteklerine cevap verecek davranışlarda bulunur. Güç kullanarak izleyenlerini etkilemekten kaçınır. Lider, işleri doğru yapmaktan ziyade doğru işleri yapmaya çalışır (Yukl, 1989: 213). Burns, politik liderlik konusunda Weber in ekonomik ve ekonomik olmayan otorite kaynağından ve Herbert A. Simon un yönetimsel öğretilerinden yola çıkarak dönüşümcü liderlik ve etkileşimci liderlik ayrımına gitmiştir. Etkileşimci lider tipinin yeni gelişen sosyal ve ekonomik şartlarda başarılı olamaması üzerine dönüşümcü liderlik kuramı ortaya atılmıştır (Allix, 2: 1). Bass, dönüşümsel liderliği tamamlayıcı üç konudan söz etmektedir. Bunlar karizma, bireyselleştirilmiş düşünce ve entelektüel uyarımdır (Bass, 1985: 26). Conger e göre, dönüşümcü liderliğin temelini, takipçilerin kendilerinden beklenenin ötesinde bir performans göstermeleri yönünde motive edilmeleri oluşturmaktadır. Bu durum liderin dönüşümü sağlaması, yani takipçilerinin tutum, değer ve inançlarını örgütsel değerlerle uyumlaştırması sonucu oluşmaktadır (Conger, 1999: 148). Takipçiler, lidere güven ve saygı duymakta, bunun sonucunda da üstün performans göstermektedirler. Çünkü takipçiler, ödüllendirilecekleri beklentisi ile değil, değerleri ile uyumlu olduğu için görevlerini yerine getirmektedirler (MacKeinze vd.; 21: 116). Dönüşümcü liderlik, yandaşların değerlerine ve beklentilerine verdiği önemin yanı sıra, özellikle toplumların yaşadığı bunalımlardan değişim ve hatta devrim yoluyla çıkışları bakımından da tarihsel anlamda önemli bir liderlik türüdür. Lenin, Mustafa Kemal Atatürk ve Ghandi gibi liderler yarattıkları dönüşümlerle, toplumsal olarak da büyük birer dönüşümcü liderlik öyküsü sergilemişlerdir. Ekonomik ve sosyal olarak, gelişmekte olan ülkeler arasında sayılan Türkiye de, gerek bu gelişim süreci gerekse batılılaşma anlayışının kurumlarda ve genel olarak ülke yönetiminde sürekli bir değişim ve dönüşüm isteği yaratması nedeniyle, sadece muhalefetteki partilerin değil iktidara gelen partilerin ve bu partilere liderlik eden isimlerin de mevcut sistem üzerinde bir değişim ve dönüşüm isteği ve programı sundukları görülmektedir. Ancak Türk halkı ve siyasetçilerinin değişim ve dönüşüm modeli, genellikle toptancı olmaktan ziyade istikrara dayalı bir değişim ve dönüşüm isteği şeklinde ortaya çıkmaktadır. 157

171 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Liderlik Beklentilerini Etkileyen Siyasi Faktörler Toplumda bireylerin liderlik beklentileri üzerinde etkisi olan önemli faktörlerden bir grubu siyasi faktörler oluşturur. Bireylerin siyasi görüşleri, ideolojik eğilimleri, içinde bulundukları siyasi ortam, bağlılık duydukları siyasi partinin özellikleri, ülkenin siyasi sisteminin özellikleri, içinde bulunulan siyasi gruplar gibi faktörler, bireylerin siyasi tercihleri ve davranışlarına etkide bulunmalarının yanında, siyasi liderle ilgili algılarını ve beklentilerini de etkilemektedir. Toplumların tarihsel geçmişleri ve güncel siyasi kültürel özellikleri, bireylerin liderlik beklentileri üzerinde önemli ölçüde etki sahibi olabilmektedir. Öztekin e göre, her siyasi kültür tipi, belirli bir siyasi yapı ile uygunluk arz eder. Örneğin, cemaatçi kültür, merkeziyetçi olmayan geleneksel siyasi yapıya denk düşmektedir. Buna karşılık tebaa kültürü daha çok merkeziyetçiliğin üstün olduğu despot bir yapıya uygun düşer. Katılımcı kültür ise, gelişmiş demokratik bir yapının türevi olan bir kültürdür (Öztekin; 23: 193). Vural a göre, tek adama ya da lidere bağlı siyaset anlayışının yerleşik olduğu ve maalesef değiştirilemediği Türkiye gibi demokrasisi gelişmekte olan ülkelerde, doğal olarak tüm siyasi kararlar, yapılacak eylem planları ve kitlelerle gerçekleştirilecek siyasal iletişim de yine yalnızca lider odaklı gerçekleşmektedir. Dolayısıyla, parti, liderin çok arkasında kalmakta ve sadece liderin kararlarını bekleyen dev bir organizasyon haline dönüşerek atıl kalmaktadır (Vural, 21: 155). Bu noktada, ülkelerdeki siyasi kültür özelliklerini göz önünde bulundurarak kabaca ikili bir ayrım yapmak mümkündür: Otoriter-tutucu siyasi kültür ortamı ile demokratik-katılımcı siyasi kültür ortamının toplumlarda bir arada bulunduğunu görmek mümkündür. Bunların siyasi hayata yansımaları, siyasi liderlik beklentilerine de benzer biçimde etkisini gösterecektir. Otoriter siyasi kültür ortamı içindeki bireylerin siyasi davranışları ve siyasi liderlik beklentilerinin otoriterlik ve tutuculuk yönünde oluşması; demokratik siyasi kültür ortamı içindeki bireylerin siyasi davranışları ve liderlik beklentilerini ise demokratiklik, dönüşümcülük ve katılımcılık yönünde oluşması beklenebilir. Liderlik beklentilerini etkileyen önemli siyasi faktörlerden biri de ideolojiler ve o ideolojilerde öngörülen yönetim anlayışı ve lider tipleridir. İdeolojiler, toplumların ya da toplumların içindeki belirli kesimlerin gereksinimlerine yanıt veren, kendi içinde tutarlı inanç sistemleridir. Her toplum kesimi, kendi ideolojisine uyan bir siyasi iktidarı yasal sayar ve ona baş eğmeyi doğal kabul eder (Kışlalı, 1987: ). Siyasi ideolojilerden liberalizm in önemli isimlerinden Jean Jacques Rousseau ya göre, en iyi çözüm halkın iktidarını doğrudan kullanmasıdır (Kışlalı, 1993: 77). Liberalizmin en önemli kuramcılarından biri olan John 158

172 Özgül, B., 215, Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor? Stuart Mill, halk egemenliğinden, temsile dayanan egemenliği anlamaktadır. Ona göre temsil vazgeçilmezdir (Schmidt, 22: 93). Liberalizm için en uygun araç herhangi bir baskı ve zorun bulunmadığı gönüllü işbirliği ve özgürlük ortamıdır. İdeal olan, sorumlu bireyler arasında özgürce tartışmaya dayalı fikir birliğidir. Çoğunluğa boyun eğmeden fikir birliğini sağlamaktır. Toplumda düzenin devamı, dış yaptırımlar ve baskılar olmaksızın görüş birliği içinde işler (Freidman, 1988: 52). Liberalizmin demokratik bir yönetim sistemini öngördüğü ve bundan dolayı bu ideolojiye yakınlık duyan yandaşların da demokratik bir liderlik beklentisi içinde olmaları yaygın gözlenen bir olgudur. Ülke yönetiminden örgüt yönetimine kadar en çok faydanın demokrasi yönetimiyle elde edileceğini öngören liberalizme dayalı siyasi partilerin iç işleyişi ve lider-izleyici ilişkisinde demokratik yol ve yöntemlerin ön planda tutulması beklenen bir durumdur. Sosyalizm in öngördüğü siyasi anlayış her ne kadar eşitlikçi bir sistem ve dönüşümü hedeflese de, uygulanan siyasi politikalara bakıldığında, en çok başvurulan yöntemin zorlayıcı, baskıcı ve otoriter yönetim anlayışı olduğu görülmektedir. Bu bakımdan bu ideolojiden etkilenen siyasi parti yandaşlarının, ülke ve siyaset şartları bakımından kimi zaman otoriter, kimi zaman dönüşümcü, kimi zaman da demokratik eğilimlerinin yükseldiği görülebilmektedir. Komünizm, özel mülkiyetin kaldırıldığı, devlet kontrolünde toplumsal mülkiyeti öngördüğü için, bunun gerçekleştirilmesinin yolunun da devrimden ve devrim sonrasında kurulacak proletarya diktatörlüğünden geçtiğini ifade etmektedir. Komünist partilerin işleyişi ise, otoriter bir yönetim ve liderlik anlayışı olup, komünist ideolojiye yakın yandaşların da otoriter beklentilerinin olmasını doğaldır. Sosyal demokrasi, her koşulda demokrasi yoluyla iktidara gelinmesini ve demokratik yönetme ve araçların kullanımını öngörmesi nedeniyle, yandaşlarında demokratik liderlik beklentisinin oluşması beklenen bir durumdur. Sosyalizmde ise durum biraz karmaşıktır. Otoriter anlayıştan ileri demokrasiye kadar pek çok farklı görüş ve uygulama söz konusudur. Katı faģizmden, ılımlı milliyetçiliğe kadar uzanan bir çizgi içinde bu yönetim anlayışının genel karakteristiği otoriter bir yönetim ve liderlik tarzına dayanmasıdır. Yönetilenlerin değil, bizatihi yönetenlerin önemli olduğu bir yönetim anlayışıdır. Faşist düşüncenin temelinde, Descartes dan Kant a, Hegel e kadar uzanan, insan aklına ve insanın bilinçli eyleminin koşulları değiştirebileceğine inanan bir felsefe çizgisine karşı tepki yatmaktadır. Bu tepkide yer alıp faşizmi belki de en çok etkileyen düşünür ise Nietzsche dir. Ona göre, insanlık bir çöküş dönemindedir. Ancak en yetenekli insanlar, insancıl bir yaşama yükselebilirler. Öyleyse büyük çoğunluğun bu seçkin kesim için çalışması, ona boyun eğmesi zorunludur (Kışlalı, 1993: 19). Faşizm ve milliyetçilikte liderlik beklentisi, genel olarak otoriter liderlik, bazı durumlarda da karizmatik liderlik şeklinde oluşmaktadır. Dolayısıyla bu partilerin yandaşlarında genel olarak otoriter beklenti oluşacağı söylenebilir. 159

173 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Yandaşların liderlik beklentilerini etkileyen önemli siyasi etkenlerden biri de bizzat siyasi partilerin örgütsel ve hukuki özellikleridir. Partilerin örgütsel yapısının oluşumu, bu yapının oluşmasına zemin hazırlayan siyasi partiler mevzuatı, hem partilerde liderlik yapısının oluşumunu etkilemekte hem de yandaşların liderlik algılarının ve beklentilerinin şekillenmelerinde rol oynamaktadır. Siyasi partilerde örgüt yapısı ve özellikleri, büyük bir önem taşımaktadır. Siyasi partilerin örgütsel özellikleri, bu partilerin faaliyetlerinin genel çerçevesini, üyeleri arasındaki dayanışmanın biçimini, parti liderlerinin seçim davranışlarını ve yetkilerini, genel merkez organlarının ve yerel birimlerin yetki ve sorumluluklarını, partinin çeşitli birimleri arasındaki dikey ve yatay örgütsel ilişkilerini, kısaca partinin çalışma düzen ve disiplinini ortaya koyar (Berberoğlu, 1997: 36) ve bu yönüyle parti genel başkanının liderlik algısı ve doğal olarak yandaşların liderlik beklentisi üzerindeki etkili bir kavram olarak karşıya çıkar. Zira, Duverger ın deyimiyle bir parti örgütü, üyelerinin faaliyetlerinin genel çerçevesini, bunlar arasındaki dayanışmaya verilen biçimi belirler. Liderin seçimini ve yetkilerini belirtir (Duverger, 1994: 37). Türkiye de partilerde liderin gücü, örgüt yapısı özelliği bakımından çok önemli bir husus olarak öne çıkmaktadır. Siyasi partilerin örgütsel yapısının liderliğe nasıl etkide bulunduğu, yandaşlarda da bunun ne tür bir beklentiye yol açtığı konusu açısından Türkiye deki duruma bakılacak olursa, genellikle merkeziyetçi, otoriter ve hegemonik bir durumla karşı karşıya olunduğu görülür. Siyasi partilerin faaliyet alanını belirleyen hukuki mevzuat da, parti yönetimi, liderlik ve üye ilişkilerini çevreleyen önemli bir faktördür. Siyasete katılımdan genel başkan seçimine kadar bütün örgütsel süreçleri etkileyen hukuki sınırlar, parti içindeki liderlik mücadelesine ve yandaşlarına liderlik algı ve beklentisine etkide bulunmaktadır. Hukuki çerçeve, parti genel başkanının seçimi, delege seçimi, aday belirlenme usulleri, parti içi yönetim kademelerinde yapılan görevlendirme usulleri, parti genel merkezlerinin alt birimleri üzerindeki yetkileri gibi düzenlemelerden oluşur. Bunlar doğrudan, genel başkanın gücünü ve otoritesini ya da üyelerin parti kararları üzerindeki gücünü ilgilendirmektedir. Bu bakımdan, parti içindeki liderlik sürecinin işleyişi konusunda siyasi kültür, sosyoekonomik yapı kadar hukuki düzenlemeler de etki sahibidir (Ilgar, 22: 72). Özellikle Türkiye deki hukuki yapı ve uygulamalara bakıldığında, siyasi partilerdeki liderlik sürecinde yandaşların görüşlerinin, süreç içinde etkili olabilme şansının çok yüksek olmadığı görülmektedir. Böyle olunca da demokrat yapıya sahip partilerde bile liderlerin otoriterleştiği bir süreç ortaya çıkabilmektedir. Parti içinde görev almak, etkin olmak, kaynaklardan yararlanmak isteyen yandaşların da, bu yapı nedeniyle genel merkeze ya da lidere itaat ederek otoriterliğe katkıda bulunduğunu da eklemek gerekir. Liderlik beklentilerini etkileyen önemli siyasi faktörlerden biri de değişim isteğidir. Genel olarak tüm dünyada ve özelinde Türkiye de siyasi, 16

174 Özgül, B., 215, Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor? sosyal ve ekonomik çevre, hızlı bir değişim süreci içerisindedir. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bu değişimin hızı ve boyutu çok daha yüksek ve etkileyicidir. Söz konusu etkiden siyasi sistem de geniş ölçüde etkilenmektedir. Toplumlarda değişim ya da dönüşüm isteği, siyasi açıdan da önemli sonuçlar doğurmakta; bundan liderlik beklentileri de payını almaktadır. Bu değişime karşı, mevcut devlet ve siyasi parti yapılarının hantal kalması, toplumda ve partilerde de dönüşüm talebinin oluşmasına neden olmaktadır. Bu da dönüşümcü liderlik beklentilerini yükselten bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye de özellikle Turgut Özal la başlayan dönüşüm çalışmaları, halihazırda süren bir talebe konu olmaktadır. Ekonomik, siyasi ve hukuki anlamda dönüşüm talebi, devlet için olduğu kadar bu değişime ayak uydurması beklenen siyasi partilerde de karşılık bulmaktadır. Temel siyasi, ekonomik ve sosyal sorunların çözümü için, eski-mevcut düzenin yetersizliği, sıradan bir liderlik ve yönetim sürecini uygun bulmamakta ve dönüşümün gerçekleştirilmesi talebinin oluşmasına neden olmaktadır. 22 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi nin yönetim anlayışının ve Erdoğan ın liderlik anlayışının bir kısmı bu dönüşümü gerçekleştirme vaadine dayandığı gözlenmiştir. Erdoğan ve partisinin Yeni Türkiye sloganı ve dönüşüm vaadi, ana muhalefet partisi tarafından cevapsız bırakılmamış ve onlar da kendilerindeki dönüşümü tanımlamak için Yeni CHP sloganını kullanmışlardır. Yukarıda da izah edildiği gibi, dönüşümcü liderlik, başlı başına bir liderlik türü olmaktan ziyade, bir geçiş dönemi, geçici liderlik tarzı olarak değerlendirilebilir. Türkiye örneğinde de dönüşümcü liderlik beklentilerinin daha çok destek bulmasının nedeninin, Türkiye nin böyle bir dönüşüm süreci içinde olması olduğu söylenebilir. Siyasi Partilerde YandaĢların Liderlik Beklentilerini Etkileyen Faktörler Üzerine Alan AraĢtırması AraĢtırmanın Amacı Literatürde liderlik sürecini açıklamaya çalışan çalışmaların neredeyse tamamı liderin özellikleri merkezli olarak gerçekleştirilmiştir. Oysa liderlik süreci, lider, izleyiciler, koşulların bir fonksiyonu olarak görülmektedir. Dolayısıyla bu süreci anlamaya çalışırken, sadece bir faktör üzerinde durmak, eksik ve yetersiz kalmaktadır. Bunun yanında, demokratik süreçlerin gelişmesi, eğitim düzeyinin yükselmesi, siyasi bilincin ve siyasi iletişim imkanlarının artması, izleyicilerin ve koşulların etkisini güçlendiren bir sonuç yaratmaktadır. Dolayısıyla siyasi partilerdeki liderlik sürecinin daha iyi anlaşılabilmesi bakımından sürecin bu diğer unsurlarının da anlaşılması gerekmektedir. Bu araştırmanın amacı, liderlik sürecinin tüm unsurlarının ve bu unsurlara etki eden sosyoekonomik ve siyasi faktörlerin daha iyi anlaşılabilmesi bakımından anlamlı verilere ulaşmak olmuş, bu makale çerçevesinde, sadece siyasi faktörlere ilişkin veriler sunulmuştur. 161

175 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s AraĢtırmanın Kapsamı Araştırmanın teorik kısımlarında ele alınan faktörler ve etkilerinin somut ve ayrıntılı verilerle desteklenmesi amacıyla ülke genelinde 35 farklı ilde anket çalışması uygulanmış, toplam 325 anket formu SPSS ortamında analize tabi tutulmuştur. Anket yapılacak iller belirlenirken, Türkiye nin coğrafi bölgeleri ve NUTTS sınıflandırmasına (kalkınma ajansı bölgelerine) uygun dağılım olmasına dikkat edilmiştir. Bu çerçevede, ülkemizin 7 coğrafi bölgesinden ve 26 kalkınma ajansından en az bir ile ulaşılmaya çalışılmıştır. Her coğrafi bölgeden en az birkaç ile, kalkınma ajansı bölgelerinden ise bir tanesi dışında en az bir ile ulaşılmıştır. Böylece tüm Türkiye evrenini temsil edecek bir örnekleme ulaşılmaya çalışılmıştır. AraĢtırmanın Varsayımları Siyasi parti yandaşlarının liderlik beklentilerini etkileyen faktörlerle ilgili araştırmanın ana varsayımları şunlardır: Hipotez 1: Siyasi parti yandaşlarında karizmatik liderlik beklentisi daha yüksektir. Hipotez 2: Siyasi partilerde yandaşların liderlik beklentileri siyasi faktörlerden etkilenmektedir. AraĢtırmanın DeğiĢkenleri Araştırmada, siyasi parti yandaşlarının sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi özellikleri bağımsız değişkenler olurken; bu yandaşların otoriter, karizmatik, demokratik, dönüşümcü ve genel liderlik özellikleriyle ilgili beklentileri bağımlı değişkenler olarak belirlenmiş ve bu değişkenler arasında ilişki olup olmadığı, varsa ne ölçüde olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu makale çalışmasında, araştırmada elde edilen verilerden yandaşların siyasi özellikleriyle ilgili olanları aktarılmıştır. Araştırmada sorulan sorular iki grupta toplanmıştır. Birinci grupta, katılımcıların sosyal, ekonomik ve siyasi özellikleriyle ilgili sorular sorulmuştur. İkinci grupta ise, çalışmada ele alınan otoriter, demokratik, karizmatik ve dönüşümcü liderlik özellikleri ve genel liderlik beklentileriyle ilgili sorular sorulmuştur. Sorular sistematik olarak karıştırılarak sorulmuştur. Veriler SPSS programında işlenmiş ve değerlendirmeler bu kapsamda yapılmıştır. Anket formunda kullanılan sorulara güvenilirlik analizi yapılmıştır. Tüm sorulara uygulanan analizde yüzde 81 güvenilirlik tespit edilirken, liderlik beklentisi ile ilgili ikinci gruptaki soruların genel analizinde güvenilirlik oranı yüzde 87 olarak tespit edilmiştir. Bu oranlar ölçeklerin güvenilir olduğunu göstermiştir. Değişkenler arasındaki ilişkinin tespiti için Crosstab, Means, t- 162

176 Özgül, B., 215, Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor? testi (Independent-Samples T Test) ve Anova testi (One-Way Anova) uygulanmıştır. AraĢtırmanın Bulguları Görüşülenlerin yaşlarına göre dağılımlarına bakıldığında, genç yaş gruplarının daha ağırlıkta olduğu, ancak yine de dengeli bir dağılımın olduğu görülmektedir. Görüşen toplam 325 kişinin yüzde 32,5 ini yaş grubu, yüzde 17,3 ünü 26-3 yaş grubu, yüzde 13,3 ünü yaş grubu, yüzde 15,9 unu yaş grubu, yüzde 12,4 ünü yaş grubu, yüzde 8,7 sini 56 ve üstü yaş grubu oluşturmaktadır. Tablo 1. GörüĢülenlerin YaĢa Göre Dağılımı YaĢ Grubu Sayısı Geçerli Yüzde , , , , ,4 56-Üstü 282 8,7 TOPLAM Görüşülenlerin cinsiyete göre dağılımlarına bakıldığında, birbirine yakın ve dengeli bir oran olduğu görülmektedir. Görüşülenlerin yüzde 53,8 ini erkekler, yüzde 46,2 sini kadınlar oluşturmaktadır. Tablo 2. GörüĢülenlerin Cinsiyete Göre Dağılımı Cinsiyet Sayısı Geçerli Yüzde Erkek ,8 Kadın ,2 TOPLAM Görüşülenlere liderlik beklentileriyle ilgili olarak 5 tane soru sorulmuş, bunların 1 tanesi otoriter liderlik, 1 tanesi demokratik, 1 tanesi karizmatik, 1 tanesi dönüşümcü, 1 tanesi de diğer liderlik özellikleriyle ilgili olarak karışık şekilde sorulmuştur. Liderlik özelliklerine ilişkin görüşülenlerin görüşleri beşli ölçekle sınırlandırılmış, Kesinlikle katılmıyorum (1) dan, Kesinlikle katılıyorum (5) a giden bir sıralamayla görüşler ölçülmüştür.otoriter liderlik özellikleriyle ilgili beklentiyi ölçen 1 sorunun ortalama değerleri şu şekilde gerçekleşmiştir: 163

177 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Tablo 3. GörüĢülenlerin Otoriter Liderlik Özellikleriyle Ġlgili Beklentilerinin Genel Ortalama Değerleri Otoriter liderlik özellikleri Ortalaması Tek karar alıcı olması 2,95 Otoriter olması 4,5 Baskıcı ve saldırgan bir tavrı olması 2,18 Güçlü olması ve gücü paylaşmaması 2,91 Kararları bizzat kendisinin alması 2,94 Söylediği her sözün emir olarak algılanması 2,82 Mutlak itaati sağlaması 3,79 Temsil ettiği ideoloji ya da siyasi fikre sıkı sıkıya bağlı olması 4,22 Gerektiğinde gücünü, otoritesini sonuna kadar kullanması 4,15 Herşeyi kendisi ve yönetiminin kontrolü altında tutması 3,78 Otoriter liderlik özellikleriyle ilgili beklenti düzeyinin 3,38 genel ort. Görüşülenlerin otoriter liderlik özellikleriyle ilgili beklentileri genel olarak değerlendirildiğinde, siyasi parti genel başkanının otoriter, itaat edilen, ideolojik, kararlı ve kontrolü elinde tutan bir lider olması, ama baskıcı ve saldırgan olmaması istenmektedir. Demokratik liderlik özellikleriyle ilgili beklentiyi ölçen 1 sorunun ortalama değerleri şu şekilde gerçekleşmiştir: Tablo 4. GörüĢülenlerin Demokratik Liderlik Özellikleriyle Ġlgili Beklentilerinin Genel Ortalama Değerleri Demokratik liderlik özellikleri Ortalaması Örgütsel kararları alırken daha çok tartışmaya izin vermesi 3,84 Katılımcılığa oldukça fazla önem vermesi 4,24 Her kararı oylama yöntemine dayalı olarak alması 3,85 Adayları belirlemede önseçim yöntemini kullanması 3,82 Yönetimi altındakilere yüksek düzeyde güven duyması 3,97 Herkesle diyaloga açık olması 4,38 Partinin ideolojisi dahil her şeyi tartışmaya açık olması 3,96 Güçten ve gücü kullanmaktan uzak durması 3,17 Örgüt içinde farklı oluşumlara ve kişilere serbest bir çalışma 3,64 ortamı tanıması Demokrasiyi ve demokratik yönetim anlayışını her şeyin 4,22 önünde tutması Demokratik liderlik özellikleriyle ilgili beklenti 3,91 düzeyinin genel ort. Görüşülenlerin demokratik liderlik özellikleriyle ilgili beklentileri genel olarak değerlendirildiğinde, görüşülenlerin demokratik liderlik tarzıyla ilgili algısının, tam demokrasinin uygulanmasına yönelik olduğudur. O kadar ki, demokratik 164

178 Özgül, B., 215, Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor? lider, gücü belli ölçüde kullanmalı ve adeta moderasyon yapan bir yönetici olmalıdır. Karizmatik liderlik özellikleriyle ilgili beklentiyi ölçen 1 sorunun ortalama değerleri şu şekilde gerçekleşmiştir: Tablo 5. GörüĢülenlerin Karizmatik Liderlik Özellikleriyle Ġlgili Beklentilerinin Genel Ortalama Değerleri Karizmatik liderlik özellikleri Ortalaması Güçlü ikna kabiliyetine sahip olması 4,45 Akılcı bir yönetme ve emretme gücüne sahip olması 4,5 Etkileyici bir fiziki görünüşe sahip olması 3,47 Kendisini takip edenlerde kendini önemli görme duygusu 3,69 oluşturabilme Kişisel cazibesinin olması 3,42 Sosyal yapıyla uyumlu bir dil kullanması 4,41 Kriz ve kargaşanın üstesinden gelmesi 4,45 Yandaşlarını peşinden sürükleyen etkileyici bir yapıya sahip 3,91 olması Allah vergisi bir yeteneğe sahip olması 3,6 Halkla benzer ümit, inanç ve beklentilere sahip olması 4,19 Karizmatik liderlik özellikleriyle ilgili beklenti 3,96 düzeyinin genel ort. Görüşülenlerin karizmatik liderlik özellikleriyle ilgili beklentileri genel olarak değerlendirildiğinde, güçlü ikna kabiliyetine sahip olmak, sosyal yapıyla uyumlu bir dil kullanmak, kriz ve kargaşanın üstesinden gelmek, halkla benzer ümit, inanç ve beklentilere sahip olmakı gibi özelliklerin ön plana çıkarıldığı bir karizmatiklik anlayışına daha çok değer verdikleri görülmektedir. Karizmatik liderlik, görüşülenler ve Türk seçmenleri için değer verilen bir liderlik türüdür. Dönüşümcü liderlik özellikleriyle ilgili beklentiyi ölçen 1 sorunun ortalama değerleri şu şekilde gerçekleşmiştir: Görüşülenlerin dönüşümcü liderlik özellikleriyle ilgili beklentileri genel olarak değerlendirildiğinde, Türk siyasetinde dönüşümcü liderlere olan sempatinin bu araştırma kapsamında da doğrulandığı görülmektedir. Tek parti ve liderin icraat yaptığı ve ülkeye çağ atlattığı algısı, Türk siyasetinde Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan örneklerinde de görülmektedir. Özellikle Özal ın dilinden düşmeyen transformasyon kelimesi bunun en somut göstergesidir. Türk halkı, Menderes i yollar ve altyapı dönüşümü; Demirel i elektrik ve barajlarla; Özal ı telekomünikasyon ve otoyollar; Erdoğan ı duble yollar, yüksek hızlı tren, havaalanlarıyla simgeleşen dönüşümcü özellikleriyle simgeleştirmiştir. 165

179 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Tablo 6. GörüĢülenlerin DönüĢümcü Liderlik Özellikleriyle Ġlgili Beklentilerinin Genel Ortalama Değerleri DönüĢümcü liderlik özellikleri Ortalaması İçerisinde bulunduğu zor şartlar altında en sağlıklı kararı 4,5 verebilmesi Değişim gücünü sağlayabilecek beyin ve yüreğe sahip olması 4,38 Yaptığı işle ilgili derin bilgi sahibi olması 4,47 Canlı ve enerjik olması 4,43 Yenilikçi olması 4,4 Devrimci bir düşünce, üstün bir imaj ya da ideale sahip 3,83 olması Vizyon sahibi olması 4,28 Temelde diğer insanlardan farklı olması 3,62 Toplumda tabu olarak görülen konuları dahi tartışabilmesi 3,93 Parti organizasyonuyla ilgili her şeyi değiştirebilme iradesi 3,86 DönüĢümcü liderlik özellikleriyle ilgili beklenti 4,17 düzeyinin genel ort. Görüşülenlerin diğer liderlik özellikleriyle ilgili beklentiyi ölçen 1 sorunun ortalama değerleri de şu şekilde gerçekleşmiştir: Tablo 7. GörüĢülenlerin Diğer Liderlik Özellikleriyle Ġlgili Beklentilerinin Genel Ortalama Değerleri Diğer liderlik özellikleri Ortalaması Milliyetçi olması 3,89 Dindar olması 3,71 Atatürkçü olması 3,64 Partinin içinden gelmesi 3,95 İhtiyaçlara göre en uygun yollara (durumsal) başvurması 4,34 Ekonomi konusunda yeterli olması 4,17 Etnik ve kültürel farklılıklara karşı hoşgörülü olması 4,36 Çağdaş ve batı değerlerine uyumlu olması 3,94 Eşitlikçi bir toplumsal ve ekonomik anlayışa sahip olması 4,34 Serbest piyasanın gereklerine uygun görüşleri olması 4,1 Otoriter, demokratik, karizmatik ve dönüşümcü liderlik özellikleriyle ilgili görüşülenlerin beklentileri üzerinde yapılan değerlendirmeler sonucunda, araştırma kapsamında en çok olumlu beklentinin dönüşümcü liderlik özellikleri üzerinde yoğunlaştığı tespit edilmiştir. Dönüşümcü liderlik özellikleri ile ilgili beklentilerin ortalaması 4,17 olarak gerçekleşirken, ikinci sırayı 3,96 ortalama ile karizmatik liderlik özellikleri ile ilgili beklentiler aldı. Demokratik liderlik özellikleri ile ilgili beklentilerin ortalaması 3,91 olurken, otoriter liderlik özellikleri ile ilgili beklentilerin ortalaması 3,38 olarak gerçekleşmiştir. 166

180 Özgül, B., 215, Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor? Bu alt başlık altında incelenen liderlik türleriyle ilgili özelliklerin frekans dağılımıyla ilgili genel bir değerlendirme yapılacak olursa, liderlik beklentileriyle ilgili dönüşümcü, karizmatik, demokratik ve otoriter liderlik beklentisi sıralaması yapılması mümkündür. Yani, görüşülenler en çok dönüşümcü liderlik beklentisi içindedirler. ġekil 1. GörüĢülenlerin Liderlik Özellikleriyle Ġlgili Beklenti Düzeyleri GörüĢülenlerin Siyasi Faktörleri ile Liderlik Beklentileri Arasındaki ĠliĢki Araştırmada görüşülenlerin siyasi faktörleri olarak; siyasi düşünce, yakın olunan siyasi parti, yakın olunan siyasi partiyle ilişki düzeyi, parti üyesi olup olmama, parti/lider bağlılığı, beğenilen lider, yakın olunan partinin liderine ilişkin memnuniyet düzeyi, görüşülenlerin kendilerine ilişkin liderlik algıları ve lidere verilen önem özellikleri ele alınmıştır. Siyasi düşünce farklılığı ile liderlik özellikleriyle ilgili beklentiler arasındaki ilişkiye yönelik Anova analizine göre, tüm liderlik türü özellikleriyle siyasi düşünce faktörü arasında anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Sağ siyasi görüşe sahip olanlarda otoriter ve karizmatik liderlik beklentilerinin; sol siyasi görüşe sahip olanlarda demokratik liderlik beklentisinin yüksek olduğu görülmektedir. Yakın olunan siyasi parti ile liderlik özellikleriyle ilgili beklentiler arasındaki ilişkiye yönelik Anova analizine göre, demokratik, otoriter ve karizmatik liderlik özellikleriyle yakın olunan siyasi parti faktörü arasında anlamlı bir ilişki olduğu, dönüşümcü liderlik özellikleri için olmadığı 167

181 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s tespit edilmiştir. Ak Partililerde karizmatik ve dönüşümcü, MHP lilerde otoriter, CHP ve HDP lilerde ise demokratik liderlik beklentisinin diğer partililere göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Tablo 8. GörüĢülenlerin Siyasi DüĢünceleri ile Liderlik Beklenti Ortalamaları Siyasi düģünce OTORĠTER KARĠZMATĠK DÖNÜġÜMCÜ DEMOKRATĠK Muhafazakar 3,47 4,12 4,23 3,95 Muhafazakar 3,27 4,12 4,22 3,89 demokr. Sağcı 3,52 4,5 4,19 3,9 Solcu 3,38 3,91 4,22 3,95 Ulusalcı 3,34 3,75 3,94 3,86 Atatürkçü 3,39 3,88 4,17 3,97 Milliyetçi 3,54 3,9 4,14 3,83 Liberal 2,96 4,19 4,13 3,98 Sosyal 3,2 3,89 4,14 3,95 demokrat Sosyalist 3,1 3,81 4,21 4,2 Diğer 3,24 3,96 4,3 3,78 p,,,, Tablo 9. GörüĢülenlerin Yakın Oldukları Siyasi Parti ile Liderlik Beklenti Ortalamaları Siyasi OTORĠTER KARĠZMATĠK DÖNÜġÜMCÜ DEMOKRATĠK parti AK Parti 3,39 4,5 4,18 3,89 CHP 3,34 3,88 4,16 3,94 MHP 3,57 3,96 4,17 3,88 BDP/HDP 3,16 3,89 4,15 3,95 p,,,624,11 Tablo 1. GörüĢülenlerin Yakın Oldukları Siyasi Partiyle ĠliĢki Düzeyi ile Liderlik Beklenti Ortalamaları ĠliĢki OTORĠTER KARĠZMATĠK DÖNÜġÜMCÜ DEMOKRATĠK düzeyi Militan 3,43 4,6 4,13 3,87 Üye 3,42 4,2 4,18 3,95 Taraftar 3,26 3,91 4,12 3,83 Seçmen 3,39 3,96 4,18 3,92 p,1,9,38,2 Yakın olunan siyasi partiyle ilişki düzeyi farklılığı ile liderlik özellikleriyle ilgili beklentiler arasındaki ilişkiye yönelik Anova analizine göre, tüm liderlik türü özellikleriyle siyasi partiyle ilişki düzeyi faktörü arasında anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Militanlarda otoriter ve 168

182 Özgül, B., 215, Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor? karizmatik, üyelerde ise dönüşümcü ve demokratik liderlik beklentisinin diğer yandaş türlerine göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Parti üyeliği ile liderlik özellikleriyle ilgili beklentiler arasındaki ilişkiye yönelik t-testi analizine göre, tüm liderlik türü özellikleriyle siyasi düşünce faktörü arasında anlamlı bir ilişki olmadığı tespit edilmiştir. Tablo 11. GörüĢülenlerin Siyasi Parti Üyeliği ile Liderlik Beklenti Ortalamaları Parti OTORĠTER KARĠZMATĠK DÖNÜġÜMCÜ DEMOKRATĠK Üyeliği Evet 3,35 3,99 4,14 3,89 Hayır 3,38 3,96 4,18 3,91 p,36,249,144,427 Parti/lider bağlılığı ile liderlik özellikleriyle ilgili beklentiler arasındaki ilişkiye yönelik Anova analizine göre, demokratik, karizmatik ve dönüşümcü liderlik özellikleriyle parti/lider bağlılığı faktörü arasında anlamlı bir ilişki olduğu, otoriter liderlik özellikleriyle olmadığı tespit edilmiştir. Lider bağlılığı yüksek olanlarda karizmatik; parti bağlılığı yüksek olanlarda demokratik liderlik beklentisinin yüksek olduğu görülmektedir. Tablo 12. GörüĢülenlerin Parti/Lider Bağlılığı ile Liderlik Beklenti Ortalamaları Parti /Lider Bağlılığı Otoriter Karizmati k DönüĢüm cü Demokrat ik Partimle iliģkim aynı Ģekilde devam eder 3,37 3,95 4,19 3,96 Partimi pasif Ģekilde desteklerim 3,4 3,91 4,11 3,88 Liderim nereye giderse oraya giderim 3,39 4,3 4,17 3,84 Partimle iliģkim sona erer, ne partimi ne liderimin yeni partisini 3,39 3,97 4,17 3,74 desteklerim p,751,2,32, Görüşülenlerin beğendiği siyasi liderin liderlik beklentilerine etkisi konusu incelendiğinde, beğenilen liderin, liderlik beklentilerini etkilediğini söylemek mümkündür. Beğenilen lider ile liderlik özellikleriyle ilgili beklentiler ilişkisine yönelik Anova analizine göre, tüm liderlik türü özellikleriyle beğenilen lider faktörü arasında anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Erdoğan ı beğenenlerin karizmatik ve dönüşümcü liderlik, Bahçeli yi beğenenlerin otoriter, Kılıçdaroğlu ve Demirtaş ı beğenenlerinse demokratik liderlik beklentilerinin diğer liderleri beğenenlere göre daha yüksek olduğu görülmektedir. 169

183 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s Tablo 13. GörüĢülenlerin Beğendiği Lider ile Liderlik Beklenti Ortalamaları Beğenilen Lider Otoriter Karizmatik DönüĢümcü Demokratik Recep Tayyip Erdoğan 3,4 4,5 4,19 3,89 Kemal Kılıçdaroğlu 3,39 3,88 4,17 3,95 Devlet Bahçeli 3,61 3,94 4,12 3,87 Selahattin DemirtaĢ 3,14 3,88 4,17 3,95 p,,,35,1 Görüşülenlerin yakın oldukları partinin lideriyle ilgili memnuniyet düzeyinin liderlik beklentilerine etkisi konusu incelendiğinde, lider memnuniyeti ile liderlik özellikleriyle ilgili beklentiler arasındaki ilişkiye yönelik Anova analizine göre, tüm liderlik türü özellikleriyle lider memnuniyeti faktörü arasında anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Lider memnuniyeti yüksek olanların karizmatik, olmayanların demokratik liderlik beklentilerinin yüksek olduğu görülmektedir. Tablo 14. GörüĢülenlerin Lider Memnuniyeti ile Liderlik Beklenti Ortalamaları Lider DeğiĢimi Otoriter Karizmatik DönüĢümcü Demokratik Çok daha iyi olur 3,47 3,95 4,22 3,97 Daha iyi olur 3,35 3,93 4,12 3,93 Kararsızım 3,32 3,92 4,13 3,88 Bundan iyi olmaz 3,34 4,3 4,23 3,96 Hiç iyi olmaz 3,5 4,2 4,19 3,83 p,,,, Görüşülenlerin kendileriyle ilgili liderlik algı ve değerlendirmelerinin liderlik beklentilerine etkisi konusu incelendiğinde, özliderlik algısı ile liderlik özellikleriyle ilgili beklentiler arasındaki ilişkiye yönelik Anova analizine göre, otoriter, karizmatik ve dönüşümcü liderlik özellikleriyle özliderlik algısı faktörü arasında anlamlı bir ilişki olduğu, demokratik liderlik özellikleriyle olmadığı tespit edilmiştir. Özliderlik algısı yüksek olanların karizmatik ve dönüşümcü liderlik beklentilerinin; düşük olanların otoriter liderlik beklentilerinin daha yüksek olduğu görülmüştür. Görüşülenlerin Bir siyasi partide liderin ne kadar önemli olduğunu düşünüyorsunuz? sorusu sorulmuş, bu soruya verdiği cevaplar, liderliğe verilen önem bakımından çarpıcı sonuçlar ortaya koymuştur. Lidere verilen önem ile liderlik özellikleriyle ilgili beklentiler arasındaki ilişkiye yönelik Anova analizine göre, tüm liderlik türü özellikleriyle lidere verilen önem faktörü arasında anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Lidere verilen önemin, bütün liderlik türleri için etkili bir faktör olduğu görülmüştür. 17

184 Özgül, B., 215, Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor? Tablo 15. GörüĢülenlerin Özliderlik Algısı ile Liderlik Beklenti Ortalamaları Kendinizde lider özelliği görüyor musunuz? Otoriter Karizmatik DönüĢümcü Demokratik Evet kesinlikle 3,43 4,6 4,22 3,9 Biraz 3,32 3,95 4,15 3,92 Kararsızım 3,41 3,96 4,16 3,91 DüĢünmüyorum 3,35 3,92 4,16 3,92 Hiç olmadığını düģünüyorum 3,47 3,89 4,16 3,88 p,1,,29,839 Tablo 16. GörüĢülenlerin Lidere Verdiği Önem ile Liderlik Beklenti Ortalamaları Lidere verilen önem Otoriter Karizmatik DönüĢümcü Demokratik Çok önemli 3,39 4,1 4,23 3,92 Önemli 3,34 3,84 4,3 3,88 Kararsızım 3,39 3,87 4,1 3,86 Önemsiz 3,23 3,74 3,92 3,85 Hiç önemi yok 3,15 3,62 3,78 3,72 p,43,,,21 Sonuç ve Değerlendirme Bu çalışma, siyasi partilerde yandaşların liderlik beklentilerinin ne yönde oluştuğunu, bu beklentilerin hangi siyasi faktörlerden nasıl ve ne yönde etkilendiğini ortaya koymayı amaçlamıştır. Çalışma kapsamında siyasi liderlik türleri ve özellikleri, siyasi parti yandaşlarının siyasi özellikleri incelenerek, yandaşlarda hangi siyasi liderlik türüyle ilgili ve ne yönde beklenti oluştuğu hususu incelenmiştir. Siyasi partilerde hedef, daha çok sayıda seçmenin oyunu alarak iktidar olmak, ideoloji, program ve politikaları doğrultusunda ülke yönetiminde etkin olmaktır. Siyasi partilerin sadece örgütün değil ülkenin yönetimiyle ilgili hedeflere sahip olması, onu örgütün sınırlarından ziyade tüm toplumsal yapının sınırlarında faaliyet göstermeye yöneltmektedir. Bu durum, siyasi parti genel başkanının, sıradan bir yönetici olması seçeneğini doğal olarak ortadan kaldırmakta, diğer örgütlerden daha fazla liderlik özellikleri sergilemek durumunda bırakmaktadır. Yani, siyasi parti genel başkanı doğal olarak lider yönetici olmak durumundadır. Siyasi partilerin ideolojik, örgütsel ve yapısal özelliklerine bağlı olarak belli liderlik türlerine daha uygun ortamların bulunduğu belirtilebilir. Bunun yanında, çevresel koşullar ve yandaşların çeşitli sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi özellikleri, o siyasi partilerde oluşacak liderlik beklentilerine yön vermektedir. Ülkelerin farklı koşulları, siyasi partilerin yapısal ve hukuksal özellikleri, yandaşların yakın oldukları ideolojiler, siyasi partiyle ilişki 171

185 Tematik Yazılar, Toplum ve Demokrasi, 9 (19-2), Ocak-Aralık 215, s düzeyleri, lider/parti bağlılık düzeyleri, özliderlik algıları gibi özelliklerin parti yöneticilerine yönelik liderlik beklentilerini farklılaştırdığı görülmektedir. Siyasi liderlik beklentileri bakımından belki de en önemli etki sahibi faktörler siyasi faktörlerdir. Genel olarak siyasi faktörlerin etkisi incelemesinde, dokuz siyasi faktörün genel bir değerlendirmesi yapılacak olursa, üye olarak görev alıp almama faktörü dışında tüm bu siyasi özelliklerin liderlik beklentilerine etkilerinin araştırmanın varsayımlarında öngörülen yönde gerçekleştiği görülmüştür. Bu bakımdan Hipotez 2: Siyasi partilerde yandaşların liderlik beklentileri siyasi faktörlerden etkilenmektedir. şeklinde öngörülen varsayımın frekans değerleri, çapraz karşılaştırmalar ve anova testi sonucu geçerlilik kazandığı söylenebilir. Siyasi liderlik tipleriyle ilgili beklentilere bakıldığında da, beklenen durum karizmatik liderlik beklentisinin en yüksek değerlere sahip olmasıydı. Araştırma verilerine göre, bunun doğrulanmadığı, en yüksek beklentisinin dönüşümcü liderlik yönünde gerçekleştiği, sonra sırasıyla karizmatik, demokratik ve otoriter liderlik beklentilerinin sıralandığı görülmüştür. Bu bakımdan, Hipotez 1: Siyasi parti yandaşlarında karizmatik liderlik beklentisi daha yüksektir. şeklinde öngörülen varsayımın geçerlilik kazanmadığı görülmüştür. Yani, Türk halkı dönüşümcü lider istemektedir. Mevcut siyasi liderler ele alındığında, en beğenilen lider R.Tayyip Erdoğan olurken, Erdoğan karizmatik ve dönüşümcü liderlik ortalaması en yüksek lider olmuştur. En çok beğenilen ikinci lider olan Selahattin Demirtaş ise Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte demokratik liderlik ortalaması en yüksek lider olmuştur. En az beğenilen lider olan Devlet Bahçeli ise otoriter liderlik beklenti ortalaması en yüksek lider olmuştur. Genel bir değerlendirme yapılırsa, siyasi liderliğin partiler açısından önemli bir faktör olduğu, siyasi liderlik özellikleriyle ilgili beklentilerin siyasi faktörlerden önemli ölçüde etkilendiği görülmüştür. Liderlik sürecinin sadece liderin değil, koşullar ve yandaşların özellikleriyle de etkilenen bir süreç olduğu tespit edilmiştir. Çalışmanın önemli sonuçlarından biri, siyasi partiler için liderlik sürecinin sadece liderin özelliklerine bağlı olmadığı, yandaşların ve koşulların etkisinin ortaya konulmuş olmasıdır. Çalışmanın amacı doğrultusunda, liderlik süreci, sadece lider ve liderin özellikleriyle değil, sürecin diğer unsurları olan izleyiciler (yandaşlar) ve koşullarla birlikte ele alınmıştır. Araştırma, yandaşların beklentileri ve partilerle yandaşları kuşatan koşulların etkisini ortaya koyarak, liderlik süreciyle ilgili önemli veriler elde edilmesini sağlamıştır. 172

186 Özgül, B., 215, Türkiye Nasıl Bir Siyasi Liderlik İstiyor? OTORĠTER LĠDER BAHÇELĠ KARĠZMATĠK LĠDER ERDOĞAN DÖNÜġÜMCÜ LĠDER ERDOĞAN DEMOKRATĠK LĠDERLER KILIÇDAROĞLU-DEMĠRTAġ ġekil 2. GörüĢülenlerin Siyasi Liderlerle Ġlgili Liderlik Tarzı Beklenti Ortalamalarının Dağılımı Çalışmayla, siyasi parti yandaşları açısından, siyasi faktörlerin, liderlik beklentilerini etkiledikleri görülmüş olup, siyasi partiler açısından bu sonucun dikkate alınması ve liderlik sürecinin yönetilmesinde göz önünde bulundurulmasının önemli olduğu belirlenmiştir. Çalışma kapsamında görüşülen siyasi parti yandaşlarında en yüksek beklentinin dönüşümcü liderlik yönünde olduğu tespit edilmiştir. Bu Türkiye deki siyaseti ve siyasi partilerin karşı karşıya bulunduğu algı ve beklentiler açısından önem taşıyan bir sonuçtur. Türkiye de, örneklem bağlamında, toplumda bütün özellikler bakımından en yüksek beklentinin dönüşümcülük yönünde çıkması, partiler açısından belirlenecek stratejiler ve liderlik sürecinin yönlendirilmesi açısından önemli bir öngörü sunmaktadır. Siyasi partiler açısından liderlik sürecinin başarıyla yönetilmesi açısından, bilimsel bulgularla planlı bir şekilde hareket edilmesinin öneminin yüksek olduğu söylenebilir. Liderlik süreci için, yandaşların beklentilerinin nasıl olduğu, ne yönde ve nasıl değiştiği, buna etki eden faktörlerin neler olduğunun tespiti, takibi ve buna karşı strateji ve taktik geliştirilmesinin 173

Sunuş: 4 Seçim 1 Türkiye

Sunuş: 4 Seçim 1 Türkiye Sunuş: 4 Seçim 1 Türkiye Hakan Mehmet Kiriş Yrd. Doç. Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Kamu Yönetimi Bölümü E-posta: hakanmkiris@yahoo.com Hüseyin Gül Prof. Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi

Detaylı

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ 12 Eylül Darbesi 1973 seçimlerinden 1980 yılına kadar gerçekleşen seçimlerde tek başına bir iktidar çıkmadığından bu dönem hükümet istikrarsızlığı ile geçen bir dönem olmuştur.

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

Haziran 2015 Seçimlerine Giderken Kamuoyu Dinamikleri

Haziran 2015 Seçimlerine Giderken Kamuoyu Dinamikleri Haziran 2015 Seçimlerine Giderken Kamuoyu Dinamikleri Ali Çarkoğlu 5 Mayıs 2015 S. Erdem Aytaç Koç Üniversitesi Saha Araştırmaları Merkezi Araştırmanın Künyesi 49 ilde 2201 katılımcı ile yüz yüze görüşme

Detaylı

Seçim Beyannamelerinin Değerlendirilmesi

Seçim Beyannamelerinin Değerlendirilmesi Seçim Beyannamelerinin Değerlendirilmesi 2. TALEBİMİZ: RUHUNU VE GÜCÜNÜ DENGE VE DENETLEME SİSTEMİNDEN ALAN BİR ANAYASA KRİTERLER: AK PARTİ CHP MHP HDP Demokratik toplum düzeninin sözleşmesi olan anayasada;

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... IX İÇİNDEKİLER...XIII KISALTMALAR...XXI TABLOLAR

Detaylı

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ Bismillairrahmanirrahim 1. Suriye de 20 ayı aşkın bir süredir devam eden kriz ortamı, ülkedeki diğer topluluklar gibi

Detaylı

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK TürkİYE KADIN DERNEKLERİ FEDERASYONU Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu 1976 Yılında kurulmuş ülke genelinde 50.500 üyesi

Detaylı

Yeni CHP'nin yeni anayasa vizyonu

Yeni CHP'nin yeni anayasa vizyonu Yeni CHP'nin yeni anayasa vizyonu Dr. Burak Çelik Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi 21. Yüzyılın Anayasası / Çağdaş bir anayasaya doğru 2010 yılının ilk günlerinde İçişleri Bakanı Beşir Atalay,

Detaylı

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ -6-

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ -6- TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ -6- EKİM 2012 Araştırmacılar Derneği üyesi olan GENAR, araştırmalarına olan güvenini her türlü denetime ve bilimsel sorgulamaya açık olduğunu gösteren Onur Sözleşmesini

Detaylı

Yeni Anayasa Nasıl Olmalı, Nasıl Yapılmalı?

Yeni Anayasa Nasıl Olmalı, Nasıl Yapılmalı? tepav Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı Yeni Anayasa Nasıl Olmalı, Nasıl Yapılmalı? 12 Aralık 2011, Ankara Slide 2 Çerçeve TEPAV nedir? Yeni anayasa neden önemlidir? Yeni anayasa sürecinin ana

Detaylı

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00 ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00 A. ANLATIM SORUSU (10 puan) Temsilde adalet yönetimde istikrar kavramlarını kısaca açıklayınız. Bu konuda

Detaylı

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI 1 Nasıl bir anayasa yapım süreci? Maddeleri değil ilkeleri temel alan Ayırıcı değil birleştirici Uzlaşmaya zorlamayan Uzlaşmazlık alanlarını ihmal etmeyen Mutabakatı değil ortak

Detaylı

Siyasal Partiler: Kurumsallaşma, Demokrasi ve Reform. Ersin Kalaycıoğlu Sabancı Üniversitesi

Siyasal Partiler: Kurumsallaşma, Demokrasi ve Reform. Ersin Kalaycıoğlu Sabancı Üniversitesi Siyasal Partiler: Kurumsallaşma, Demokrasi ve Reform Ersin Kalaycıoğlu Sabancı Üniversitesi : Kurumsallaşma ve Liderlik Siyasal parti: Halkın desteği sayesinde siyasal iktidarı kullanarak kamu hayatını

Detaylı

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem NEDEN Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem YERLi VE MiLLi BiR SiSTEM Türkiye, artık daha büyük. Dünyada söz söyleyen ülkeler arasında. Milletinin refahını artırmaya başladı. Dünyanın en büyük altyapı

Detaylı

ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE SİYASET Erol Tuncer - 23 Mart 2018

ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE SİYASET Erol Tuncer - 23 Mart 2018 ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE SİYASET Erol Tuncer - 23 Mart 2018 ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞ KOŞULLARI Demokrasi Kültürümüzün Yetersizliği Bedeli ödenmeden demokrasiye girmiş olmamızın sıkıntılarını çekiyoruz. Art

Detaylı

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI SEÇİM SİSTEMLERİNİN SEÇMEN İRADESİNE ETKİSİ

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI SEÇİM SİSTEMLERİNİN SEÇMEN İRADESİNE ETKİSİ ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI SEÇİM SİSTEMLERİNİN SEÇMEN İRADESİNE ETKİSİ Metin ÖZ Samsun, 2017 S E Ç İ M S İ S T E M L E R İ N İ N S E Ç M E N İ R A

Detaylı

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI 26 Kasım 2014 İstanbul, Sabancı Center TÜSİAD İş Dünyası Bakış Açısıyla Türkiye de

Detaylı

YERELYÖNETİM TARKANOKTAY

YERELYÖNETİM TARKANOKTAY YERELYÖNETİM REFORMUSONRASINDA İLÖZELİDARELERİ Dünyadayaşananküreseleşme,sanayitoplumundanbilgitoplumuna geçiş,şehirleşmeninartışı,ekonomikvesosyaldeğişimleryönetim paradigmalarınıveyapılarınıdaetkilemektedir.çevrefaktörlerinde

Detaylı

AK PARTİ ANKARA İL GENÇLİK KOLLARI

AK PARTİ ANKARA İL GENÇLİK KOLLARI AK PARTİ ANKARA İL GENÇLİK KOLLARI 1 ARALIK 2015 EKONOMİ VE MALİ İŞLER BAŞKANLIĞI ANKARA A K PAR Tİ ANK ARA İ L G ENÇLİK KOLLARI E KONOMİ VE MALİ İŞLE R BAŞKANLIĞI AK Parti nin hazırladığı altıncı program

Detaylı

Doğruluk Payı Aylık Rapor Kasım 2014

Doğruluk Payı Aylık Rapor Kasım 2014 Doğruluk Payı Aylık Rapor Kasım 2014 Ortak Gelecek için Diyalog Derneği tarafından 20 Haziran 2014 tarihinde yayın hayatına başlatılan Doğruluk Payı, herhangi bir partiyle ilişkisi olmayan tamamiyle bağımsız

Detaylı

Türkiye nin Yeni Anayasa Arayışı: 2011-2013 TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Tecrübesi

Türkiye nin Yeni Anayasa Arayışı: 2011-2013 TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Tecrübesi Taylan BARIN Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi Türkiye nin Yeni Anayasa Arayışı: 2011-2013 TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Tecrübesi AK Parti, CHP, MHP ve BDP

Detaylı

(DEÜ Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Anayasa Hukuku Anabilim Dalı)

(DEÜ Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Anayasa Hukuku Anabilim Dalı) GAU AKADEMİK PERSONEL AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ FORMU Prof.Dr. Meltem DİKMEN CANİKLİOĞLU Kastamonu 01/08/1962 Profesör 07/12/2010 (DEÜ Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Anayasa Hukuku Anabilim Dalı) İzmir Ekonomi

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Cumhuriyet Halk Partisi CHP ile, üniversitelerde okuyan gençlerin temsilcileri bir araya geldi, 15 sorun belirledi ve bu sorunların nasıl çözüleceği konusunda görüş birliğine vardı. Tarih : 04.12.2014

Detaylı

İÇİNDEKİLER SUNUŞ...IX KISALTMALAR... XIII I. BÖLÜM SEÇİM DÖNEMİ

İÇİNDEKİLER SUNUŞ...IX KISALTMALAR... XIII I. BÖLÜM SEÇİM DÖNEMİ I İÇİNDEKİLER SUNUŞ......IX KISALTMALAR... XIII I. BÖLÜM SEÇİM DÖNEMİ A. SEÇİM DÖNEMİNE GİRİŞ... 3 Cumhurbaşkanlığı Seçimi... 3 Erken Seçim Kararı... 4 B. SEÇİM DÖNEMİNDEKİ YASAL DÜZENLEMELER... 5 C. SEÇİM

Detaylı

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim 1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim Türkiye de 2007 genel milletvekili seçimlerine ilişkin değerlendirme yaparken seçim sistemine değinmeden bir çözümleme yapmak pek olanaklı değil. Türkiye nin

Detaylı

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti Türkiye Cumhuriyeti nin 9. Cumhurbaşkanı, 40 yılı aşkın siyasi hayatında kendi deyimiyle altı kez gittiği başbakanlığa yedi kez gelen parti lideri, Devlet Su İşleri nin

Detaylı

İBRAHİM ARAP. e-posta: ibrahim.arap@deu.edu.tr Tel: +0. 232. 420 41 80 / 20620. 2004-2009 : Dokuz Eylül Üni. Sosyal Bilimler Enst.

İBRAHİM ARAP. e-posta: ibrahim.arap@deu.edu.tr Tel: +0. 232. 420 41 80 / 20620. 2004-2009 : Dokuz Eylül Üni. Sosyal Bilimler Enst. İBRAHİM ARAP e-posta: ibrahim.arap@deu.edu.tr Tel: +0. 232. 420 41 80 / 20620 KİŞİSEL BİLGİLER Uyruğu : T.C Doğum Tarihi : 01.02.1972 Doğum Yeri : Mersin Medeni Durumu : Evli ÖĞRENİM 2004-2009 : Dokuz

Detaylı

SEÇİM SİSTEMLERİ SUNUŞU

SEÇİM SİSTEMLERİ SUNUŞU SEÇİM SİSTEMLERİ SUNUŞU Erol Tuncer TESAV Vakfı Başkanı 26 Ekim 2013 (Ülke Politikaları Vakfı nın düzenlediği Açık Oturum) I.TARİHÇE İki dereceli seçim sistemi: 1877 den 1943 seçimlerine kadar Tek dereceli

Detaylı

Türkiye de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması. 1 Şubat 2016

Türkiye de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması. 1 Şubat 2016 Türkiye de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması 1 Şubat 2016 Yöntem ve Künye Araştırma çalışması, 3-10 Aralık 2015 tarihleri arasında, Türkiye 18+ yaş nüfusunu temsil eden 1024 kişiyle, 16 ilin kentsel

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX BIRINCI BÖLÜM ANAYASA HUKUKUNUN KISA KONULARI 1. 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası nın Hazırlanış ve Kabul Ediliş Süreçlerindeki Farklılıklar...1 2. Üniter, Federal ve Bölgeli

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V İÇİNDEKİLER... VII 24 HAZİRAN 2018 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V İÇİNDEKİLER... VII 24 HAZİRAN 2018 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ VII İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V İÇİNDEKİLER... VII 24 HAZİRAN 2018 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ A. 1923 ten GÜNÜMÜZE CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ... 5 B. 10 AĞUSTOS 2014 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ... 6 C. CUMHURBAŞKANLIĞI

Detaylı

AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI SONUÇ RAPORU 25 AĞUSTOS 2015

AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI SONUÇ RAPORU 25 AĞUSTOS 2015 ARGETUS ARAŞTIRMA, DANIŞMANLIK, EĞİTİM, PROJE VE ORGANİZASYON AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI 25 AĞUSTOS 2015 Mehmet Akif Mah.Recep Ayan Cad. Günaydın Sok. No:6 Kat:3 Çekmeköy

Detaylı

Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri

Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri Kazananı ve Kaybedenleriyle 1 Kasım Seçimleri Tanju Tosun Prof. Dr. Ege Üniversitesi, İ.İ.B.F Uluslararası İlişkiler Bölümü. E-posta: tanjutosunege@gmail.com Gülgün Erdoğan Tosun Prof. Dr. Ege Üniversitesi,

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Cumhuriyet Halk Partisi AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy Türkiye de temaslarına CHP Lideri Kılıçdaroğlu ile görüşerek başladı. Görüşmeye katılan Loğoğlu açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı.

Detaylı

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları PA 101 Kamu Yönetimine Giriş (3,0,0,3,5) Kamu yönetimine ilişkin kavramsal altyapı, yönetim alanında geliştirilmiş teori ve uygulamaların analiz edilmesi, yönetim biliminin

Detaylı

Değerli misafirler, Kıymetli iş insanları... Basınımızın değerli temsilcileri... Hanımefendiler... Beyefendiler...

Değerli misafirler, Kıymetli iş insanları... Basınımızın değerli temsilcileri... Hanımefendiler... Beyefendiler... TÜRKONFED BAŞKANI TARKAN KADOOĞLU TKYD KURUMSAL YÖNETİM ZİRVESİ KONUŞMA METNİ 14 Ocak 2016 Değerli misafirler, Kıymetli iş insanları... Basınımızın değerli temsilcileri... Hanımefendiler... Beyefendiler...

Detaylı

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER Modern Siyaset Teorisi Dersin Kodu SBU 601 Siyaset, iktidar, otorite, meşruiyet, siyaset sosyolojisi, modernizm,

Detaylı

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ Mehmet Uçum 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri a. Tartışmanın Arka Planı Ülkemizde, hükümet biçimi olarak başkanlık sistemi tartışması yeni

Detaylı

YÖNETİMDE DÜRÜSTLÜK, ŞEFFAFLIK, HESAP VEREBİLİRLİK: NEREDEYİZ, NEREYE GİDİYORUZ? Erol Erdoğan. Genel Başkan Yardımcısı - İstanbul Milletvekili Adayı

YÖNETİMDE DÜRÜSTLÜK, ŞEFFAFLIK, HESAP VEREBİLİRLİK: NEREDEYİZ, NEREYE GİDİYORUZ? Erol Erdoğan. Genel Başkan Yardımcısı - İstanbul Milletvekili Adayı YÖNETİMDE DÜRÜSTLÜK, ŞEFFAFLIK, HESAP VEREBİLİRLİK: NEREDEYİZ, NEREYE GİDİYORUZ? Erol Erdoğan Genel Başkan Yardımcısı - İstanbul Milletvekili Adayı 26 Mayıs 2011 - Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsü

Detaylı

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam 978-605-5952-25-9 Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam 978-605-5952-25-9 Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011 Seri/Sıra No 2000 li Yıllar / 8 Kitabın Adı Türkiye de Eğitim Editör Bekir S. GÜR Yayın Hazırlık Arter Reklam ISBN 978-605-5952-25-9 Baskı Tarihi Ağustos-2011 Ofset Baskı ve Mücellit Ömür Matbaacılık Ömür

Detaylı

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş ın Elbistan İlçesi nde siyaseti sadece insan için yaptıklarını, iktidara gelmeleri halinde terörü sonlandırıp ülkeye huzuru getireceklerini

Detaylı

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Cumhuriyetin kuruluşu Anadolu insanının iman, namus, bağımsızlık, özgürlük, vatan ve millete sevgi ile bağlılığının inancı ve iradesi ile kendisine önderlik yapan Mustafa

Detaylı

2 Ders Kodu: KMY Ders Türü: Seçmeli 4 Ders Seviyesi Yüksek Lisans

2 Ders Kodu: KMY Ders Türü: Seçmeli 4 Ders Seviyesi Yüksek Lisans TÜRKİYE NİN GÜNCEL ANAYASAL SORUNLARI 1 Ders Adi: TÜRKİYE NİN GÜNCEL ANAYASAL SORUNLARI 2 Ders Kodu: KMY5120 3 Ders Türü: Seçmeli 4 Ders Seviyesi Yüksek Lisans 5 Dersin Verildiği Yıl: 1 6 Dersin Verildiği

Detaylı

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER...v GİRİŞ... 1 Birinci Bölüm Antik Demokrasi I. ANTİK DEMOKRASİNİN

Detaylı

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CİFT BASLILIK BİTİYOR Cumhurbaşkanı ile Başbakanın yetkileri birleştiriliyor. Cumhurbaşkanı yürütmenin başı oluyor. Yönetimde çift başlılık ortadan kalkıyor. Cumhurbaşkanları

Detaylı

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı. K.MARAŞ'TA SON ANKET Anket Sonuçları MHP yi İşaret Etti Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

Detaylı

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DE SOL GELENEĞİNİ VE SİYASİ LİDERLİĞİ TARTIŞTI

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DE SOL GELENEĞİNİ VE SİYASİ LİDERLİĞİ TARTIŞTI İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DE SOL GELENEĞİNİ VE SİYASİ LİDERLİĞİ TARTIŞTI Türkiye nin gündemine damgasına vuran önemli toplumsal ve politik konularının tartışıldığı İstanbul

Detaylı

21 EKİM 2007 TARİHLİ HALKOYLAMASI

21 EKİM 2007 TARİHLİ HALKOYLAMASI 21 EKİM 2007 TARİHLİ HALKOYLAMASI Erol TUNCER / Toplumsal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı (TESAV) Başkanı - 1 Kasım 2007 I. 1961 den Günümüze Halk Oylamaları 1961 den günümüze kadar 5 kez halkoylamasına

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1995 Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasası nın Kurduğu Hükümet Rejimi (1998)

ÖZGEÇMİŞ. 1995 Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasası nın Kurduğu Hükümet Rejimi (1998) ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı Oktay Uygun 2. Doğum Tarihi 18. 01. 1963 3. Unvanı Profesör 4. Öğrenim Durumu Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Hukuk Fakültesi İstanbul Üniversitesi 1985 Yüksek Lisans Kamu Hukuku

Detaylı

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19 09/04/2010 BASIN BİLDİRİSİ Anayasa değişikliğinin Cumhuriyetin ve demokrasinin geleceği yönüyle neler getireceği neler götüreceği dikkatlice ve hassas bir şekilde toplumsal uzlaşmayla değerlendirilmelidir.

Detaylı

İKV DEĞERLENDİRME NOTU

İKV DEĞERLENDİRME NOTU 130 Haziran 2015 İKV DEĞERLENDİRME NOTU TÜRKİYE SEÇİMLERE İLERLİYOR: 7 HAZİRAN A DOĞRU SİYASİ PARTİLERİN AB POLİTİKASI Gökhan KİLİT, İKV Uzmanı Büşra ÇATIR, İKV Uzman Yardımcısı 0 İKTİSADİ KALKINMA VAKFI

Detaylı

İ Ç İ N D E K İ L E R

İ Ç İ N D E K İ L E R İ Ç İ N D E K İ L E R ÖN SÖZ.V İÇİNDEKİLER....IX I. YURTTAŞLIK A. YURTTAŞLIĞI YENİDEN GÜNDEME GETİREN GELİŞMELER 3 B. ANTİK YUNAN-KENT DEVLETİ YURTTAŞLIK İDEALİ..12 C. MODERN YURTTAŞLIK İDEALİ..15 1. Yurttaşlık

Detaylı

Türkiye küçük Millet Meclisleri MAYIS 2018 Ortak Payda Raporu

Türkiye küçük Millet Meclisleri MAYIS 2018 Ortak Payda Raporu Türkiye küçük Millet Meclisleri MAYIS 2018 Ortak Payda Raporu Türkiye SEÇİME Gidiyor www.tkmm.net Ortak Paydalar Siyaset seçim rekabeti içerisinde kullandığı üslubu yumuşatmalı, daha kapsayıcı olmalı.

Detaylı

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir.

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir. İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim ŞAHİN nin Entegre Sınır Yönetimi Eylem Planı Aşama 1 Eşleştirme projesi kapanış konuşması: Değerli Meslektaşım Sayın Macaristan İçişleri Bakanı, Sayın Büyükelçiler, Macaristan

Detaylı

T.C. İZMİR İLİ URLA BELEDİYESİ MECLİS KARARI

T.C. İZMİR İLİ URLA BELEDİYESİ MECLİS KARARI Karar No :300 KARAR 300 : Gündem maddelerinin görüşülmesi tamamlanmış olduğundan Ağustos ayı meclis toplantısının birinci birleşiminin kapatılmasına, bir sonraki meclis birleşiminin 5 Ağustos 2016 Cuma

Detaylı

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık İÇİNDEKİLER FİNANS, BANKACILIK VE KALKINMA 2023 ANA TEMA SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA: FİNANS VE BANKACILIK ALT TEMALAR Türkiye Ekonomisinde Kalkınma ve Finans Sektörü İlişkisi AB Uyum Sürecinde Finans ve Bankacılık

Detaylı

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5 TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5 HAZİRAN 2012 Araştırmacılar Derneği üyesi olan GENAR, araştırmalarına olan güvenini her türlü denetime ve bilimsel sorgulamaya açık olduğunu gösteren Onur

Detaylı

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler Açılış Tarihi Kapanış Tarihi Sona Eriş Nedeni 1 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 17.11.1924 05.06.1925

Detaylı

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ - 4

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ - 4 TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ - 4 NİSAN 2012 Araştırmacılar Derneği üyesi olan GENAR, araştırmalarına olan güvenini her türlü denetime ve bilimsel sorgulamaya açık olduğunu gösteren Onur Sözleşmesini

Detaylı

ANAYASA DERSĐ (41302150) (2010-2011 GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI

ANAYASA DERSĐ (41302150) (2010-2011 GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI ANAYASA DERSĐ (41302150) (2010-2011 GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI ANLATIM SORULARI 1- Bir siyasal düzende anayasanın işlevleri neler olabilir? Kısaca yazınız. (10 p) -------------------------------------------

Detaylı

21. BM/INTOSAI SEMPOZYUMU: KAMUDA HESAP VEREBİLİRLİĞİN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN SAYIŞTAY VE VATANDAŞLAR ARASINDA ETKİN İŞBİRLİĞİ

21. BM/INTOSAI SEMPOZYUMU: KAMUDA HESAP VEREBİLİRLİĞİN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN SAYIŞTAY VE VATANDAŞLAR ARASINDA ETKİN İŞBİRLİĞİ 21. BM/INTOSAI SEMPOZYUMU: KAMUDA HESAP VEREBİLİRLİĞİN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN SAYIŞTAY VE VATANDAŞLAR ARASINDA ETKİN İŞBİRLİĞİ Seher ÖZER ÜTÜK Birleşmiş Milletler Örgütü (BM) ve Uluslararası Sayıştaylar Birliği

Detaylı

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00 Türkiye de siyaset yalnızca oy kaygısı ile yapılıyor Siyasete popülizm hakimdir. Bunun adı ucuz politika dır ve toplumun geleceğine maliyet yüklemektedir. Siyaset Demokrasilerde yapılır. Totaliter rejimler

Detaylı

ADALET KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ. Adalet yürüyüşü korku zincirini kırdı. Cesaret ve umudu ateşledi.

ADALET KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ. Adalet yürüyüşü korku zincirini kırdı. Cesaret ve umudu ateşledi. 1 ADALET KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ Adaletin yok edildiği, korku, endişe ve çaresizlik duygusunun toplumu teslim aldığı bir süreçte milyonlar adalet için yürüdü. Adalet yürüyüşü korku zincirini kırdı.

Detaylı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı TOPLUM BİR NOKTADA HEM FİKİR PEKİ AMA NASIL: ÜÇ TEMEL SORU Toplumun görüşleri alındı mı? Katılımcı

Detaylı

DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ www.dse.org.tr

DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ www.dse.org.tr DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ www.dse.org.tr YENİ ANAYASA DEĞİŞİKLİK ÖNERİLERİMİZ (TCBMM Başkanlığı na iletilmek üzere hazırlanmıştır) 31.12.2011 İletişim: I. Anafartalar Mah. Vakıf İş Hanı Kat:3 No:

Detaylı

ADRES: Akdeniz Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, Kampüs/Antalya

ADRES: Akdeniz Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, Kampüs/Antalya Doç. Dr. Faruk Ataay, siyaset bilimci, yazar. Ataay 1971 de Karabük te doğdu. İzmir Fen Lisesi ve Ankara Üniversitesi (AÜ), Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF), Kamu Yönetimi Bölümü nü bitirdikten sonra bir

Detaylı

Katılımcı Demokrasi STK ları Güçlendirme Önerileri

Katılımcı Demokrasi STK ları Güçlendirme Önerileri Katılımcı Demokrasi STK ları Güçlendirme Önerileri Ankara Çalıştayı 15 Kasım 2016 Kâr amacı gütmeyen Argüden Yönetişim Akademisi, faaliyetlerini Boğaziçi Üniversitesi Vakfı bünyesinde yürütmektedir. Argüden

Detaylı

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. 28 Nisan 2014 Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. -- Silahlı Kuvvetlerimizde 3-4 yıldan bu yana Hava Kuvvetleri

Detaylı

Dr. Serdar GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

Dr. Serdar GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU Dr. Serdar GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V İÇİNDEKİLER...IX KISALTMALAR... XVII TABLOLAR LİSTESİ... XIX ŞEKİLLER LİSTESİ...XXIII GİRİŞ...1 Birinci Bölüm

Detaylı

Siyasi Tercihler ve Oy Değişimleri

Siyasi Tercihler ve Oy Değişimleri Siyasi Tercihler ve Oy Değişimleri Tonguç Çoban 9 Kasım 2010 Nobody s Unpredictable Seçmenler kimleri seçiyor? Muhtar Belediye Meclis Üyeleri Belde veya İlçe Belediye Başkanı Büyükşehir Belediye Başkanı

Detaylı

Merakla Beklenen Anket Sonuçları Açıklandı

Merakla Beklenen Anket Sonuçları Açıklandı Merakla Beklenen Anket Sonuçları Açıklandı Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi genel Başkanı Selim Işık tarafından açıklanan raporda çok dikkat çekici sonuçlar elde edildi. Raporun Kahramanmaraş Onikişubat

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V İÇİNDEKİLER... VII. I. BÖLÜM 2011 den 2015 e DOĞRU

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V İÇİNDEKİLER... VII. I. BÖLÜM 2011 den 2015 e DOĞRU VII İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V İÇİNDEKİLER... VII I. BÖLÜM 2011 den 2015 e DOĞRU A. 2011 MİLLETVEKİLİ GENEL SEÇİMLERİ... 3 12 Haziran 2011 Milletvekili Genel Seçimleri... 3 TBMM nin Açılması... 4 Bağımsız

Detaylı

2015 Genel Seçim Sandık Sonrası Araştırması

2015 Genel Seçim Sandık Sonrası Araştırması Sosyal Araştırmalar Enstitüsü için gerçekleştirilmiştir. 2015 Genel Seçim Sandık Sonrası Araştırması 8 Haziran 2015 2015 Ipsos. Tüm Hakları Saklıdır. Bu dosya içeriği, Ipsos'un izni olmaksızın medya da

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ANAYASA KAVRAMI

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ANAYASA KAVRAMI İÇİNDEKİLER Birinci Bölüm ANAYASA KAVRAMI Soru 1 : "Anayasa" deyince ne anlaşılır, ne anlamak gerekir? 7 Soru 2 : Türk tarihindeki anayasa hareketlerinin başlıca aşamaları ve özellikleri nelerdir? 15 İkinci

Detaylı

Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi. Şubat 2015

Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi. Şubat 2015 Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi Şubat 2015 Son 5 Yılda Türkiye Medyasında İnsan Hakları ve Nefret Söylemi Medya ve İletişim Merkezi İstanbul Enstitüsü İstanbul Enstitüsü

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Kılıçdaroğlu: İş adamı konuşuyor tehdit, gazeteci konuşuyor tehdit, belediye başkanı konuşuyor tehdit, ne olacak tehditlerin sonu? Tarih : 04.06.2011 -BATMAN MİTİNGİ- Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu,

Detaylı

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE'DE ORTAK BİR KİMLİK OLARAK "ÖTEKİLİK" İKİNCİ BÖLÜM ARAŞTIRMADA İZLENEN YÖNTEM... 27

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE'DE ORTAK BİR KİMLİK OLARAK ÖTEKİLİK İKİNCİ BÖLÜM ARAŞTIRMADA İZLENEN YÖNTEM... 27 İÇİNDEKİLER SUNUŞ... 3 ÖNSÖZ... 7 TABLOLAR LİSTESİ... :... :... 13 ŞEKİLLER LİSTESİ... 17 BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE'DE ORTAK BİR KİMLİK OLARAK "ÖTEKİLİK"... 19 İKİNCİ BÖLÜM ARAŞTIRMADA İZLENEN YÖNTEM... 27

Detaylı

M. Gözde ATASAYAN. Kamu Hizmetlerinin Süreklilik ve Düzenlilik İlkesi

M. Gözde ATASAYAN. Kamu Hizmetlerinin Süreklilik ve Düzenlilik İlkesi M. Gözde ATASAYAN Kamu Hizmetlerinin Süreklilik ve Düzenlilik İlkesi İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... XI KISALTMALAR...XXI GİRİŞ...1 A. «KAMU HİZMETİ» KAVRAMI...1 1. Kamu Hizmetinin Klasik Tanımı...1

Detaylı

PROF. DR. TANEL DEMİREL

PROF. DR. TANEL DEMİREL PROF. DR. TANEL DEMİREL KİŞİSEL BİLGİLER Uyruğu : Türkiye Cumhuriyeti Cinsiyeti : Erkek Medeni Durumu : Evli Doğum Yeri ve Tarihi : Fatsa/Ordu, 08. 09. 1968 Adres : Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler

Detaylı

İSO Kadın Sanayiciler Platformu 8 MART MANİFESTOSU

İSO Kadın Sanayiciler Platformu 8 MART MANİFESTOSU İSO Kadın Sanayiciler Platformu 8 MART MANİFESTOSU 1- Kadın istihdamı özendirilmeli Sorun: Gelişmiş ülkelerin çoğunda kadınların işgücüne katılım oranları yüzde 60-80 aralığında. Gelişmekte olan ülkelerde

Detaylı

AĞUSTOS 2015 GÜNDEM ARAŞTIRMASI NA DAİR

AĞUSTOS 2015 GÜNDEM ARAŞTIRMASI NA DAİR AĞUSTOS 2015 GÜNDEM ARAŞTIRMASI NA DAİR Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, kamuoyunu yani halkın kanaatlerini karar alıcıların ve uygulayıcıların meşruiyetini sürdüren önemli bir faktör olarak görmektedir.

Detaylı

Beyaz Saray'daki Trump-Erdoğan Zirvesinden Ne Çıktı?

Beyaz Saray'daki Trump-Erdoğan Zirvesinden Ne Çıktı? Beyaz Saray'daki Trump-Erdoğan Zirvesinden Ne Çıktı? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la Amerika Başkanı Donald Trump ilk kez Beyaz Saray'da biraraya geldi. 22.05.2017 / 10:49 Washington Türk-Amerikan

Detaylı

ANAYASA CEVAP ANAHTARI GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI Ocak 2019 saat 13.00

ANAYASA CEVAP ANAHTARI GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI Ocak 2019 saat 13.00 HİTİT ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ ANAYASA CEVAP ANAHTARI 2018-2019 GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI --- 9 Ocak 2019 saat 13.00 1. a) Demokrasi sandıktan

Detaylı

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI!

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI! İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI! Türkiye nin önemli toplumsal ve politik konularının tartışıldığı İstanbul Aydın Üniversitesi

Detaylı

SARACAĞIZ YARALARIMIZI

SARACAĞIZ YARALARIMIZI BİRBİRİMİZLE KONUŞARAK, DİNLEYEREK, SARACAĞIZ YARALARIMIZI 1 Tek adam rejimi kurulacak, tek adam herşey olacak, devletin tümüne hükmedecek. Bir kişi Başkan seçilecek ve o kişi hem hükümet, hem Meclis,

Detaylı

Prof. Dr. Özer SENCAR Prof. Dr. Doğu ERGİL Prof. Dr. İhsan DAĞI Prof. Dr. Cengiz YILMAZ Dr. Sıtkı YILDIZ Dr. Vahap COŞKUN NİSAN

Prof. Dr. Özer SENCAR Prof. Dr. Doğu ERGİL Prof. Dr. İhsan DAĞI Prof. Dr. Cengiz YILMAZ Dr. Sıtkı YILDIZ Dr. Vahap COŞKUN NİSAN Prof. Dr. Özer SENCAR Prof. Dr. Doğu ERGİL Prof. Dr. İhsan DAĞI Prof. Dr. Cengiz YILMAZ Dr. Sıtkı YILDIZ Dr. Vahap COŞKUN NİSAN - 2012 MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi A.Ş. Cinnah Caddesi

Detaylı

7 nci Birleşim 10.12. 2002 Salı

7 nci Birleşim 10.12. 2002 Salı DONEM : 22 CİLT : 1 YASAMA YILI: 1 7 nci Birleşim 10.12. 2002 Salı I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR İÇİNDEKİLER III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

Detaylı

ACR Group. NEDEN? neden?

ACR Group. NEDEN? neden? ACR Group NEDEN? neden? CİNSİYET YÜZDE % Kadın Erkek 46,8 53,2 YAŞ - - - - - - 18-25 26-35 20,1 27,6 36-45 46-60 29,4 15,2 60+ 7,7 I. AMAÇ Bu çalışmanın amacı, aylık periyotlar halinde düzenlediğimiz,

Detaylı

A N A L İ Z. 7 Haziran dan 1 Kasım a Seçim Beyannameleri: Metin Analizi. Furkan BEŞEL

A N A L İ Z. 7 Haziran dan 1 Kasım a Seçim Beyannameleri: Metin Analizi. Furkan BEŞEL A N A L İ Z 7 Haziran dan 1 Kasım a Seçim Beyannameleri: Metin Analizi Furkan BEŞEL Ekim 2015 7 HAZİRAN DAN 1 KASIM A 7 Haziran 2015 te yapılan 25. Dönem milletvekili genel seçiminde 53.741.838 kayıtlı

Detaylı

Türkiye de Seçim Sistemi TBMM de Eşit Temsili Sağlıyor mu?

Türkiye de Seçim Sistemi TBMM de Eşit Temsili Sağlıyor mu? Türkiye de Seçim Sistemi TBMM de Eşit Temsili Sağlıyor mu? 1.BÖLÜM TBMM DE EŞİT TEMSİL EDİLİYOR MUYUZ? DEMOKRASİ NEDİR? Demokrasi; Halkın serbest ve eşit siyasal katılımını sağlayan, Özgür muhalefeti mümkün

Detaylı

GELİR POLİTİKALARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

GELİR POLİTİKALARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ GELİR POLİTİKALARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ MİSYON ÇALIŞMASI Tablo 1. Misyon Çalışması Sonuçları Konsolide Misyon Sürdürülebilir kalkınma ve toplumsal refahı arttırmak için, mali disiplin içerisinde, kaynakların

Detaylı

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ. Ömer Faruk GÖRÇÜN

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ. Ömer Faruk GÖRÇÜN i 1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ Ömer Faruk GÖRÇÜN ii Yayın No : 2005 Politika Dizisi: 1 1. Bası Ağustos 2008 - İSTANBUL ISBN 978-975 - 295-901 - 9 Copyright Bu kitabın bu basısı

Detaylı

İKV DTSO BİLGİLENDİRME TOPLANTISI İKV Başkanı Ömer Cihad Vardan Açış Konuşması Diyarbakır, 26.05.2014

İKV DTSO BİLGİLENDİRME TOPLANTISI İKV Başkanı Ömer Cihad Vardan Açış Konuşması Diyarbakır, 26.05.2014 İKV DTSO BİLGİLENDİRME TOPLANTISI İKV Başkanı Ömer Cihad Vardan Açış Konuşması Diyarbakır, 26.05.2014 Sayın Valim, Sayın Belediye Eş Başkanları, Sayın Başkanlar, Saygıdeğer Protokol, Değerli Davetliler

Detaylı

frekans araştırma www.frekans.com.tr

frekans araştırma www.frekans.com.tr frekans araştırma www.frekans.com.tr FARKLI KİMLİKLERE VE YAHUDİLİĞE BAKIŞ ARAŞTIRMASI 2009 Çalışmanın Amacı Çalışma Avrupa Birliği tarafından finanse edilen Türk Yahudi Cemaati ve Yahudi Kültürünü Tanıtma

Detaylı

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız 1 MAYIS Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Bayramı 1 Mayıs nedeniyle yayınladığı mesaj şöyle: İşçilerin birlik ve dayanışma günü olan, 1 Mayıs ın, tüm dünya ve ülkemiz

Detaylı

BAŞKANLI PARLAMENTER SİSTEM

BAŞKANLI PARLAMENTER SİSTEM Yard. Doç. Dr. ŞULE ÖZSOY Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi BAŞKANLI PARLAMENTER SİSTEM Cumhurbaşkanının Halk Tarafından Seçildiği Parlamenter Hükümet Modeli ve Türkiye İçin Tavsiye

Detaylı

Kamuoyunda Erken Seçim Algısı Araştırması

Kamuoyunda Erken Seçim Algısı Araştırması Kamuoyunda Erken Seçim Algısı Araştırması 21-22 Mart 218 Mediar Analiz Gazi Üni. Teknopark Gölbaşı / ANKARA 85 532 77 35 bilgi@mediaranaliz.com www.mediaranaliz.com İçindekiler I. Amaç, Evren, Örneklem

Detaylı

TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR

TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) koşullarında, 16 Aralık 2016 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi

Detaylı

Kişisel Bilgiler. Adı Soyadı : Abdullah ÇELİK İş Adresi :

Kişisel Bilgiler. Adı Soyadı : Abdullah ÇELİK İş Adresi : Kişisel Bilgiler Adı Soyadı : Abdullah ÇELİK İş Adresi : Harran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Osmanbey Kampüsü Şanlıurfa İş Telefonu : +90 (414) 318 3545 Faks : +90 (414) 318 3534 Fakülte

Detaylı