MİLLÎ KİMLİĞİMİZ İN HAYAT VE İNSANLĞIMIZA YANSIMALARI

Transkript

1 MİLLÎ KİMLİĞİMİZ İN HAYAT VE İNSANLĞIMIZA YANSIMALARI Prof. Dr. Mustafa TEMİZ Giriş Millî Eğitim Bakanlığı nın adından da anlaşıldığı gibi, eğitimde millîliğe önem verdiğimizi zannediyoruz ama aslında millîlikle ilgimizi iyice gerçekleştiremedik Millîlik, toplumun asırlarca varlığını sürdürürken yaşamış olduğu ve sanki genlerine işlenmişcesine sâhiplendiği kültür değerleri ve hayat tarzı demektir. İlâhi iletilerden 1, insanların ayrı ayrı milletlere ve kabîlelere ayrılmasıyla gelişen, millîlik kavramının doğal olduğunu anlıyoruz. Nitekim Türkiye Profesörlüğü unvanı sâhibi değerli bilim adamımız Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, bundan dolayı, biyolojik genlerin ötesinde kültürle gelişen bu değerlere kültür genleri 2 adını vermektedir. Kültür genleri bir çeşit kültür kardeşliğidir. Kültür kardeşliğinin yapısında din kardeşliği başta gelir. Kültürün esas üç öğesinin (elemanının) din, dil ve târih olduğunu biliyoruz. Nitekim Bilim adamı Foullie şöyle diyor: Her büyük milletin bir dehâsı vardır. Onun birliğini ve kuvvetini teşkil eden de budur. Bu dehâ çökerse, yıkılırsa millet mahvolur. Kendini bulur canlanırsa, millet ilerler, yükselir. Bu dehâ ise din ve dildir 3 Anlaşılıyor ki Foullie, kültürün esas üç öğesinden biri olan, târih bilincini dil içine sokmuş ve bu yüzden sâdece din ve dili dehâ olarak belirtmiştir. Dolayısıyla, Foullie nin bu sözüne, öneminden dolayı târih bilincini de açık olarak eklemek gerekiyor. Irkçılık mı, Kültür Kardeşliği mi? Târihî Nuh Tûfânı koptuğunda, Peygamber Nuh (AS), kendi dinine inanmamış olan oğlunu Tûfan da boğulmaktan kurtarmak için gemisine dâvet ettiği zaman, oğlu Ben dağlara çıkar, kurtulurum 4. diyerek bu dâveti kabul etmemiştir. Oğlunun başına gelecek olan felâketi hisseden Peygamber Nuh (AS), hemen Allah a (CC) µ yalvararak oğlunu kurtarmasını Yazı, kaynak ve yazarı zikredilerek başka yayın organlarında kısmen ya da tamâmen basılabilir. 1 Hucûrât Sûresi, âyet 13: Ey insanlar!.. Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabîlelere ayırdık. 2 Pınar, M., Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU ile Bir Söyleşi, İnternet Elektronik Adresi, En Son Erişim Târihi: Baştürk, R., Sessiz Savaş, Sayfa 53, Kum Saati Yayınları, 2005, İstanbul. AS kısaltması Aleyhisselâm-Selâm üzerine olsun. demektir. 4 Hud Sûresi, âyet 40-44: Nihâyet emrimiz geldiği ve tennur (tandır veyâ geminin kazanı) tutuşup parladığı zaman dedik ki, "Erkeği ve dişisi olan her canlıdan ikişer tâne, aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında, âileni ve îman etmiş olanları geminin içine yükle". Zâten berâberinde îman edenler çok az idi. Nuh dedi ki, "Allah'ın adıyla binin içine Onun akışı da, duruşu da (O'nun adıyladır). Hiç şüphesiz Rab bim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir. Gemi içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu. Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı: "Yavrucuğum, gel, bizimle berâber bin!.. Kâfirlerle berâber olma!.." O, dedi ki; "Ben, beni sudan koruyacak bir dağa çıkacağım". Nuh da "Bu gün Allah'ın merhâmet ettiğinden başkasını, Allah'ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur." dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. µ CC kısaltması Celle Celâlühû-O nun şânı çok yücedir. demektir.

2 2 istemiştir 5. Allah (CC), Peygamber Nuh (AS) a, verdiği cevapta onu, bilmediği konularda kendisinden istekte bulunmaması husûsunda uyararak îkaz etmiştir 6. Bu îkaz üzerine Nuh Peygamber, hatâ içinde olduğunu anlayarak Rab binden af dilemiştir 7. Bu hâdise ile ilgili âyetlerde, Allah ın (CC) Peygamber Nuh (AS) a oğlu için "Ey Nuh!.. O kesinlikle senin ehlinden (âilenden-soyundan) değildir. Çünkü o sâlih olmayan bir amelin sâhibidir. şeklindeki hitâbı sebebiyle, biyolojik ilişkinin gerçek ilişki olmadığını, asıl ilişkinin din ilişkisinin (kardeşliğinin) olduğunu vurgulamıştır. Kültür genlerindeki en büyük pay da din kardeşliğinden ileri gelmektedir. Öyle ki, bu târihî hâdise, bir kültür kardeşliğini oluşturan kültür genlerinin biyolojik ilişkiden (ırk ilişkisinden) çok daha tabiî, normal ve daha üstün bir kimlik oluşturduğunu göstermektedir. Onun için bizim kültürümüz, biyolojik genlere dayanan bir ırkçılık üzerine değil, daha kapsamlı ve kucaklayıcı olan kültür kimliği (kardeşliği) üzerine kuruludur. Bu açıdan bakıldığında Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu nun kültür genleri tanımının doğal bir tanım olduğunu anlıyoruz. Biyolojik ırk ilişkisi, ancak donanım yapımızla başka bir ifâdeyle, maddî yapımızla ilişkisi açısından, önemlidir. Çok kaliteli ürün elde edilen humuslu toprakla, ürünlerin kalitesiz olarak yetiştiği killi ve kireçli toprak arasındaki maddî farkta görüldüğü gibi, ırk açısından Türk Milleti nin, diğer ırkların donanımlarına göre, seçilmiş bir donanıma sâhip olduğu da âşikardır. Yâni, Türk milletinin çamuru kaliteli çamurdandır. Bir Arap ilim adamı olan İbni Haldun da eserlerinde en üstün milletin Türk milleti olduğunu söylemektedir 8. Dolayısıyla, maddî ve mânevî olarak Millet imiz, Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. sözünün anlamına güzel bir örnek oluşturmaktadır. Millî Eğitimimiz Kültürümüzle Uyumlu mu? Şunu vurgulamak istiyorum: İnsanlarımızın bu maddî ve mânevî değer yargılarının, Millî Eğitim Bakanlığı nın adı ile uyumlu olacak şekilde, okullarımızda okutulması gerekir. Fakat 2000 li yıllara kadar bu konuyla ilgili hiçbir müfredâtımız tam olmadığı gibi, bunun eksikliğini duyacak kâbiliyetimiz de genel olarak gittikçe körelmeye başlamıştır. Nasıl körelmesin ki? Sessiz Savaş adlı kitabın yazarı Emekli Albay Rabi Baştürk, kitabının 28. sayfasında Millî Eğitim konusunda Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu nun: 1945 yılında Amerika ile yapılan eğitim anlaşmasına göre, Türkiye de, Millî Eğitimi programlamak üzere, kurulan 8 kişilik ortak eğitim kurulunun 4 ünün Türk, 4 ünün Amerikalı üyeden ibâret olduğunu ancak kurul başkanının dâimâ Amerikalı olması ve 2 oy hakkına 5 Hud Sûresi, âyet 45: Bu âyette Nuh Rab bine niyaz edip demiştir ki, "Ey Rab bim!.. Oğlum benim ehlimdendi, senin vaadin de elbette haktır ve gerçektir. Ve sen hâkimler hâkimisin." 6 Hud Sûresi, âyet 46: Bu âyette bildirildiğine göre Allah ın (CC) Nuh Peygamber e cevâbı şöyle olmuştur: "Ey Nuh!.. O kesinlikle senin ehlin (âilen)'den değildir. Çünkü o sâlih olmayan bir amelin sâhibidir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme!.. Ben, seni câhillerden olmaktan sakındırırım". 7 Hud Sûresi, âyet 47: Nuh, "Ey Rab bim!.. Ben bilmediğim bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım. Sen beni bağışlamazsan, bana merhâmet etmezsen ben hüsrâna uğrayanlardan olurum diyerek af dilemiştir. 8 Manaz, Ü. N. ve Manaz,A., İbni Haldun, İnternet Elektronik Adresi, En Son Erişim Târihi:

3 3 sâhip bulunması nedeniyle Millî Eğitim sistemimizin 1945 ten beri Amerikalılar ın dediklerine göre çalıştığını ifâde etmiştir. şeklindeki görüşüne yer vermiştir. Türk Millî eğitiminin yıllarca silkinip dirilememesinin nedeninin, oy çokluğu Amerikalılara âit olan, böyle bir kurulda alınan kararlara bağlı olduğu açıktır. Sırf Fen Dersleri Yeterli Olur mu? Sessiz Savaş adlı kitabın yazarı Emekli Albay Rabi Baştürk kitabının 14. sayfasında Millî kültürlerini korumayan milletler, silahlı saldırıya uğramadıkları halde içten yıkılırlar. demektedir. Bu nedenle millîlik konusundaki gevşekliğimiz ve duyarsızlığımız geleceğimiz için iyi bir işâret değildir. Bu ve benzeri konularda âdetâ morfinlenmiş durumdayız. Sinanoğlu hocamız kitaplarında, Önce kafalarımızı sömürgeleştirdiler diyor. Yâni, bu da morfinli olduğumuzun başka bir tarzdaki ifâde şeklidir. Bu yüzden muasır medeniyet seviyesini yakalayamadığımız gibi, huzur ve rahatı da bir türlü bulamıyoruz. Neden? Nedeni şu: Birer eğitim yuvaları olan okullarımızda yalnızca deneysel ilimler, matematik, fizik ve benzeri fen dersleri veriliyor. Bunlar verilmesin mi? Elbette verilmeli!.. Vatan, millet ve Cumhuriyet imizin müdâfaası için, Zamânınızın silâhları ile silâhlanınız!.. hadîs-i şerifine göre meselâ lazer silâhları ve atom bombaları yapıp kullanmak üzere, eğitim sistemimiz laboratuar techîzat ve deneyleriyle zenginleştirilmeli ve gençlerimizin beyinleri fen bilgileriyle donatılmalıdır. Ama öbürleri?... Millîlik ve değer yargılarımızla ilgili dersler nerede? Toplumlar Kaynağı Din Olmayan Ahlâk Kurallarından Aslâ Vazgeçemezler Bize insanlığımızı hatırlatacak, tüm canlılara şefkat ve sevgimizi arttıracak, insan hakları, demokratik hak ve özgürlüklerimize saygı ve özeni, karşılıklı fikirlerimize gerekli saygıyı öğretecek, insanlarımızı şahsî kapris ve çıkar hesaplarından uzaklaştırarak eğitecek bir eğitim müfredâtına da ihtiyacımız olmayacak mı? Rabi Baştürk, Sessiz Savaş adlı kitabının 235. sayfasından başlayarak, bin yıllık İslâm değerlerinden vazgeçilip çürümüş Batı değerlerinin benimsenmeye başladığını, bunun ise çıkmaz bir yol olduğunu belirtmekte, millî ahlâka vurgu yaptıktan sonra kitabının 236. sayfasında Psikanalist profesör Tony Antrella nın Bunalımlı Topluma Hayır kitabından eğitimcilere onun şu görüşlerini aktarmaktadır: Toplumlar ahlâk kurallarından aslâ vazgeçemez. Ancak kaynağı din olmayan bir ahlâk olmaz Batı nın geleceği yoktur. Çocuklara din eğitimi verilmezse sonunda herhangi bir şeye inanırlar. Meselâ sihre, yıldız falına, medyumlara, falcılara, sahte din ve tarikatlara, akıl dışı ne varsa ona inanırlar. Bunların hiçbiri medeniyet kaynağı değildir.

4 4 Bu noktada insanın aklına, meselâ sihre, yıldız falına, medyumlara, falcılara, sahte din ve tarikatlara inanmak yerine dine inanıp onu yaşamanın avantajı nedir? Ya da dine inanıp onu yaşamak akıl işi oluyor da neden sihre, yıldız falına, medyumlara, falcılara, sahte din ve tarikatlara inanmak akıl dışı olsun? şeklinde bir soru akla gelebilir. Sorunun cevâbına günlük hayattan bir örnekle geçebiliriz: BASIC programlama dili ile yazılmış bir programda FORTRAN komutları geçersizdir. Sâdece Unix İşletim Sistemi ne göre çalışan bilgisayarlarla donatılmış bir şirkette görevli bir insan, bütün işlemlerin şirket tarafından kabul edilmiş sırf Unix İşletim Sistemi ndeki komut ve prensiplere göre hareket edilmesi gerektiğini, bunun dışındaki bir işletim sistemine âit komutların geçerli olmadığını bilir. Bu insan, inat ederek Unix İşletim Sistemi yerine Başka İşletim Sistemi komutlarını kullanmaya kalksa bile, onun kullandığı bu komutlar sistem tarafından geçerli komutlar olarak kabul edilmez. Dolayısıyla, kullanıcının bütün emekleri karşılıksız kalır. Teşbihte hatâ olmaz. Evren (Âlemler) de yaratıcısı (patronu)) Allah (CC) olan büyük bir şirket gibidir. Bu Şirket in (Âlemler in) İşletim Sistemi olarak İslâm Dini ni düşünebilirsiniz. Sihir, yıldız falı, medyumlara, falcılara, sahte din ve tarikatlara olan inancı ya da günümüzdeki geçersiz dinlerin her biri ise Başka İşletim Sistemi yerine alınabilirse, bu benzetmeden de görülebilir ki. Evrende (Âlemlerde) ancak İslâm Dini nin hükümleri geçerli olur. O zaman hangisinin avantajlı ya da akıllılık işi olduğunu daha iyi anlarız. Eğer, şirkette programları kullanarak bir kazanç sağlamak istiyorsak, elbette ki orada geçerli olan komutları kullanmak zorundayız. Işığımız Vicdanın Kontrolünde Olan Akıldır Hâlâ Akıl Edip Düşünmez misiniz? Tek tanrılı dinlerin Âdem (AS) dan günümüze kadar değişmeyen genel adı İslâm dır. Ancak İslâm ın temel esaslarının dışındaki hususlar, insanların yaşadıkları çağa, onların gelişim ve medeniyet seviyesine, her devrin örf ve âdetlerine uygun değişmelere uğrayarak Mûsevilik, Hıristiyanlık gibi, özel isimler almıştır. Bundan sonra başka bir din gelmeyeceği için en son dinin özel ismi de İslâm (İslâmiyet) olmuştur. İnsanoğlunun ve âlemlerin bir çeşit kataloğu sayılan İslâm dininin kitabı olan Kur an da Mâide Sûresi nin 3. âyetindeki Yüce Yaratıcı nın Size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâm ı beğendim. ya da Âl-i İmran Sûresi nin 85. âyetindeki β Kim İslâm'dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O, Âhirette de kayba uğrayanlardandır. demesi karşısında İslâm dan başkasının hükümlerinin artık geçersiz olduğunu ancak akıl sâhipleri değerlendirebilir. Mâide Sûresi, âyet 3: Bugün dininizi kemâle erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâm ı beğendim. β Âl-i İmran Sûresi, âyet 85: Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o Ahiret te de zarar edenlerden olacaktır.

5 5 Geçenlerde TV de enteresan bir haber vardı. Yaşlı bir köylü kadını yıllarca sattığı sütün parasını çocuklarından habersiz bir şekilde odasında kilimlerin altında saklamış Bundan yıllarca kimsenin haberi olmamış, tâ ki, bu haberin duyulmasına sebep olarak, iki kızının yaşlı kadının bilgisi dışında annelerinin odasını süpürüp temizlemeye kalkışana kadar İşte o zaman yıllarca saklanan paralar ortaya çıkmış, yaklaşık eski para birimiyle 400 milyar olarak Ama paraların büyük bir kısmı sürümden kalktığı için 350 milyon kadarından fazlası geçersiz hâle gelmiş Çünkü paraların geçerli olduğu yıllar geçmişte kalmıştır. İşte tıpkı bunun gibi, Kim İslâm'dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. ve İslâm dışı yaptıkları geçersiz olur. Hangi iş ve işlemlerimizin geçerli olup olmadığını ya da çalışmalarımızın karşılığı olup olmadığını, boşuna kürek çekip çekmediğimizi ancak akıl sâyesinde anlarız. Bakara Sûresi nin 256. âyetine γ göre İslâm da zorlama olmadığı için herkes seçimini aklı ile yapar. Nitekim Saffat Sûresi nin δ , Enbiyâ Sûresi nin ε 67 ve Bakara Sûresi nin 44. âyetlerinde ζ görüldüğü gibi, Kur an, Ve siz sabahları onlara uğrar ve üzerlerinden geçersiniz, geceleyin de; hâlâ akıl edip düşünmez misiniz?, Yazık size ve Allah'tan başka taptıklarınıza!.. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?!" ve Artık akıllanmayacak mısınız? gibi çok sayıdaki âyetlerde aklı kullanmaya vurgu yapmaktadır. Onun için her türlü eğitimde aklın büyük önemi vardır. Hiçbir kimse, karşılığı olmayan bir iş ve gayretin faydalı olacağını iddia edemez. Bunun içindir ki, eğer Müslüman olduğumuzu söylüyor ve ona inanıyorsak (Müslüman olmayanlara ve inanmayanlara bir sözümüz olamaz. Ancak onlara insanlığın bir gereği olarak saygı duyarız.) yaptıklarımızın karşılığının ancak yukarıdaki âyetler gereğince Allah ın (CC) bizim için seçip beğenmiş olduğu İslâm dininde bir karşılığı olabileceğini akıl edebiliriz. Bu nedenlerledir ki, Tony Antrella nın Ancak kaynağı din olmayan bir ahlâk olmaz sözü Allah (CC) nazârında geçerliliğini kabul eden kişilerin dinleri için söylenmiştir. Aksi halde, Unix Çalışma Sistemi nde karşılıksız kalan bir komut gibi, sihre, yıldız falına, medyumlara, falcılara, sahte din ve tarikatlara inanmak yerine, İslâm dışı bir davranış da gerçekte karşılıksız, bereketsiz, faydasız hattâ zararlı olacaktır. Bilmek ve inanmak ayrı şeylerdir. Öyle olur ki, bâzen bir kimse daha çok şey bildiği halde, bir bakarsınız, meselâ bir ineğin ya da Güneş in tanrı olduğuna inanır. Bu inanışın gerçek olup olmadığını nasıl anlarız? İşte akıl ve mantığın önemi burada ortaya çıkmaktadır. Akıl, bilgi ile inancı mantıklı olarak birleştirebiliyorsa, o zaman gerçek yakalanır. İslâm dini, aklı ve bilgiyi (ilmi) bu açıdan dolayı ön plânda tutmaktadır. Meselâ İslâm dini, Hıristiyanların İsâ Peygamber (RAh) e hem tanrı, hem Rûh-ul Küdüs ve hem de tanrının oğlu demelerinin, üç tanrıyı kabul etmelerinin, bütün çocukların suçlu olarak doğduklarını, yıkanmanın günah olduğunu söylemelerinin akıl ile çeliştiğini söylemekte ve mantıklı bulmamaktadırlar. Onların inançları böyle çok çelişkilerle doludur. Çelişki ise, mantığa göre gerçeklikten uzaktır. γ Bakara Sûresi, âyet 256: Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırt edilmiştir. Artık her kim tâğutu inkar edip Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir. δ Saffat Sûresi, âyet 137, 138: Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara uğrar ve üzerlerinden geçersiniz. Hâlâ akıl edip düşünmez misiniz? ε Enbiyâ Sûresi, âyet 67: "Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?" ζ Bakara Sûresi, âyet, 44: İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz? Hâlbuki kitab (Tevrat)ı okuyorsunuz. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız? RAh kısaltması Rametullâhi Aleyh-Allah ın rahmeti üzerine olsun!.. demektir.

6 6 Yine, Peygamber Adem (AS) dan bu yana gelen bütün tek tanrılı dinlerin birbirinin devamı olduğu ancak bir sonraki dinin, bir önceki dinin değişip sâfiyetinin bozulması üzerine, yeni bir din (dinin yeni sürümü) olarak geldiği, dolayısıyla, ancak en son dinin geçerli olduğu şeklindeki Müslümanlık inancının akıl ve mantıkla tam uyumlu olduğu görülmektedir. Ayrıca İslâm, önceki dinlerin geçerli olduğu devirlerdeki (bozulmamışkenki) durumlarına inanmayı da şart koşmaktadır. Nitekim Meselâ bir Müslüman, Hıristiyanlığın İslâm dan önceki durumuna, İncil ine ve Hz. İsâ (AS) ın peygamberliğine inanmasa İslâm dininden çıkacağını bilir. Başka bir ifadeyle İslâm dışı her dinin mensubu, akıl ve mantığını kullanmadığı takdirde, mensubu olduğu dinin gerçek din olduğu inancı içindedir. Netice olarak işin gerçeğini anlamak için, Peygamber Adem (AS) dan bu yana gelen bütün dinleri akıl ve mantık kural ve süzgecinden geçirmek gerekir. Onun için İslâm dini, okuyarak elde edilen bilgiye (ilme), akıl ve mantığa büyük önem vermektedir. Bütün bu açıklamaların ışığında Müslümanların inanışlarına göre, yıldız falına, medyumlara, falcılara, sahte din ve tarikatlara inanan ve ondan medet uman bir kimsenin emeklerinin karşılıklarının boş çıkacağı açıktır. Delillere ve Sağlam Kaynaklara Dayanmayan Kültürlere Dayalı Toplumlar Bunalım İçindedirler Rabi Baştürk kitabın 237. sayfasında ise, Fransız dilini en iyi bir şekilde kullanan Michel Buton dan şunları nakletmektedir: Arapların elinde başvuracakları ve kaynak olarak kullanacakları Kur an var. Bizim ise, elimizde hiçbir mürâcaat kaynağımız yok Michel Buton un bu sözleri Batı değerlerinin bitmiş olduğuna, kabullenilecek bir özellikte olmadığına işâret etmektedir. Bununla berâber, bu değerler duyarsızlığı bizi de sarıp kuşatmıştır. İşte sâdece öğretimin yapıldığı, birer eğitim-öğretim kurumları olan okullarımızdaki eğitimimiz bu sebeplerden dolayı yeterli değildir. Meselâ Kur an Bir insanı öldürmek, bütün insanları öldürmek gibidir. diyor. Temel ve benzeri inceliklerini bilmeyen ama adam öldürmeyi İslâm a hizmet sayanların (!) yanında, dinler silsilesinin en son ve geçerli dini olan İslâm dinine, en hafif biçimde söylemek gerekirse, kayıtsız kalan ya da Bana bir harf öğretenin kölesi olurum. düsturunu temel felsefe edinen böyle bir kültürden habersiz kalanların sayıları da artıyor. Böyle bir kültüre sâhip olduğumuz halde, kültüründen habersiz olanlara ilâveten âile ve çocuklarını kurşuna dizen, öğretmenlerini döven, tartaklayan ya da onlara silah çeken gençlerimize artık daha sık rastlıyoruz. Vicdansız İlim Yeterli Olur mu? Deneye ve yalnız fen derslerine dayanan bilim insana vicdan veremez ancak maddî hırsı artırabilir. Materyalistlerin tek arzûsu da budur zâten İnsana bir makine parçası gibi baktıkları için, onların kalp, gönül ya da vicdan gibi dertleri yoktur. Ama insanlığın hissedilebilmesi için bu kalp, gönül ya da vicdan kavramları canlı tutulmak zorundadır. Oktay Sinanoğlu hocamız vicdana çok önem veriyor ve bunun yerine gönül kelimesini koyuyor

7 7 ve genelleştirerek Bilim+Gönül 9 formülünü öneriyor. Bu formüldeki gönül kelimesi, vicdan dâhil, tüm değer yargılarını temsil ediyor. Değerli bilim adamı bu formül ile, yalnız bilimin yetmediğini, ancak değer yargılarıyla donatılmış olan bir bilim adamının faydalı olabileceğini vurgulamak istemiştir. Vicdansız bir insan teknolojiyi insanlık aleyhine kullanmakta tereddüt etmez. Meselâ atom bombasını istediği zamanda istediği gibi kullanabilir. Nitekim bugün maddî gücünün şımarttığı ve Dünyâ nın öte ucundan gelip Irak ı kan gölüne çevirerek çoluk-çocuk demeden insanları öldüren Amerika Birleşik Devletleri, 1945 yılında Japonya da gözünü kırpmadan atom bombasını kullanmadı mı? Ama o bombanın atıldığı yer, çevresindeki bütün insanlar, hayvanlar ve bitkiler son derece zarar görmüştür, hâlâ da görmektedirler. Her şeyin genleri değişmiştir. O târihten sonra doğan sakat çocukların sayısı artmaya başlamıştır. Bunları yapanlar kimlerdir? Bunlar, sâdece aklî ilimlerle (deneysel ilimler, matematik, fizik ve benzeri derslerle) donatılmış, akılları sırf menfaat ve çıkarları doğrultusunda kullanılmış fakat insanlık ve gönül (vicdan) eğitiminden mahrum bırakılmış, insanlıkları yalnızca adlarında kalmış olanlar, Bir damla petrol, bir damla kan!.. η düsturlarını hayâta geçiren tek dişi kalmış canavarlar değiller midir? Özellikle ABD gibi devletler, Osmanlı nın sırf devlet yönetim ve teşkilâtını kopya ederek bugün bu hâle gelmişlerdir ama ne yazık ki Osmanlı nın, dolayısıyla biz Türklerin, insanlığını örnek almamışlardır. Günümüzde Irak ta sergilenen vahşet bunun en tâze bir uzantısı değil midir? Şuna dikkatlerinizi çekmek isterim ki, bizim târihimizin hiçbir yerinde Batılıların yaptıkları vahşetlerin bir benzerine hiçbir zaman rastlayamayacaksınız. Millî Kazanımlar Milletler, asırlarca yaşaya yaşaya bir takım değer ve kurallar kazanırlar. İnsanlarımızın bütün canlılara acıması, merhâmet etmesi ve özellikle insan sevgisi, Milletimiz içinde hâkim olan kurallar olarak, âdetâ terbiye ve eğitimin temellerini oluşturmuştur. Amerika Birleşik Devletleri gibi, çok yeni devletlerin böyle insânî kuralları kazanmaları için, belki, asırların geçmesi ve devlet tecrübelerinin olması gerekiyor. Bu da yetmez!.. Bir de kültürleri, bizimki gibi, ilâhî bir dinle desteklenmelidir. Millîliğe âit kazanımlar, bu kural ve deneyimlerin asırlarca süren kullanımları veyâ târihte vukû bulan büyük kültür değişimleri sonucunda oluşur. Meselâ Türkler, 9. yüzyılda toplu olarak Müslümanlığı kabul ederek büyük bir kültür değişimini benimsemişler ve sonra yüzyıllar boyunca düşmanlara karşı bu kültürlerinin en büyük savunuculuğunu yapmışlar, bununla birçok millete medeniyet öğretmişlerdir. Amerika Birleşik Devletleri nin günümüzde her tarafa devlet terörü ile saldırmaları, devlet tecrübelerinin yetersizliğinden ve kültürlerinin çıkar hesâbına dayanmasından, kültürel bakış açılarının insanî olmayışından ileri gelmektedir. Batı Kültürü ile bizim kültürümüz arasındaki fark artık çok açık olarak bilinmektedir. Batı Kültürü nün temelinde egoizm ve benlik, bizim kültürümüzün temelinde ise vicdan (gönül), adâlet ve merhâmet bulunmakta, bu yüzden insanların huzur ve mutluluğuna katkıda bulunma felsefesine dayanan biz kavramı yatmaktadır. Benlik şeytana mahsustur atasözümüze göre Milletimiz, Batı Kültürü nün temelindeki egoizm ve benliği reddetmektedir. 9 Sinanoğlu, O., Hedef Türkiye, Otopsi Yayınları, η İngiliz başbakanı Chichill in sözü

8 8 Vicdan, adâlet ve merhâmet kavramları son yıllarda unutturularak Diyalog kavramının gölgesinde bırakılmaya çalışılmaktadır.