memiz gerekmiyor. Eğer çimentosu, demiri çalınmış kağıt gibi yıkılıveren evlerde oturmaya mahkum edilmeseydik ölmezdik. Eğer ortada insana de-

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "memiz gerekmiyor. Eğer çimentosu, demiri çalınmış kağıt gibi yıkılıveren evlerde oturmaya mahkum edilmeseydik ölmezdik. Eğer ortada insana de-"

Transkript

1

2 DOĞAL AFET DEĞİL KATLİAM, HABER YORUM...7 İŞÇİMEMUR HABER YORUM KAYIPLAR GENÇLİK MEMUR SENDİKALARI, ANMA ŞEHİTLERİMİZ YOLDAŞLAR BİZİ AŞIN, YAŞASIN DİRENİŞ YAŞASIN ZAFER SAĞLIK HALK GERÇEĞİMİZ 28 TEK YOL DEVRİM...29 BİRLEŞELİM SAVAŞALIM KAZANALIM 30 BU TARİH BİZİM. 31 KURTULUŞ'U SAVUNACAĞIZ HAPİSHANELER HABER OLİGARŞİNİN HAPİSHANELER POLİTİKASI MALATYA HAPİSHANESİ...39 ÖZGÜR TUTSAK..40 CEZAEVLERİ MERKEZİ KOORDİNASYONU41 HALKSINIFI DÜNYADA KAYIPLAR YURTDIŞI GÖRÜNEN KÖY...46 OKUMAK, Dile kolay, 120'den fazla can. Birden ansızın aramızdan ayrıldılar. Bir değil, iki değil bu. Onyıllardır her depremde biz yaşıyoruz bu acıyı. Çoluğumuz -çocuğumuzla, gencimiz-yaşlımızla ğer veren bir devlet olsaydı, gerekli önlemleri önce- ölenler, yaralananlar, sakat kalanlar, evleri barklan başına yıkılanlar hep biz oludikden almış olsaydı ölmezyoruz. Ama ölüyoruz. Bazen Takdir-i ilahi mi bu? Hayır, kimse bunlarla kandıramaz artık halkımızı. Depremlerin engelleyemeyiz elbet, ama ölmemiz de gerekmiyor. Nasıl ki dünyanın başka memiz gerekmiyor. Eğer çimentosu, demiri çalınmış kağıt gibi yıkılıveren evlerde oturmaya mahkum edilmeseydik ölmezdik. Eğer ortada insana de- bugün olduğu gibi yüzer yüzer, bazen biner biner. En yakınlanmızı, en sevdiklerimizi kaybediyoruz. olmasını Devletin tepesindekiler bilmez bu acıyı. İhale işleri peşinden yerlerinde çok daha şiddetli koşturmaktan, köşe dönme depremlerde insanlar ölmeyebiliyorsa, bizim de öl- landan soygundan başka hesapları yapmaktan, ta- iş Onyıllardır ülkeyi perde arkasından Emniyet Müdürü Hüseyin İslamoğlu yöneten MGK, bugün halka karşı kendisinin MGK talimatıyla bu tehditi saldırılarını açıktan ve daha pervasız bir yaptığını ve Hadımköy Zırhlı Birlikleri'nden Tümen Komutanı adına konuş- şekilde sürdürüyor. Susurluk devletinin; MGK'nın halka karşı saldırılarının bir tuğunu sık sık vurgulamıştır. Başta Kurtuluş olmak üzere birçok yayın organını parçası da devrimci, demokrat ve muhalif basına yönelik saldırılardır. basmaya devam etmesi durumunda Bunun son örneği Serler Matbaası yetkilisinin MGK tarafından tehdit edilme- verebileceği söylenerek bu yayınların "sivil güçler"in matbaa yetkilisine zarar sidir. Serler Matbaası yetkilisi 26 Mayıs basılması engellenmeye çalışılmıştır günü istanbul Büyükçekmece İlçe Kurtuluş'a ve devrimci, demokrat, muhalif yayın organlarına yönelik Emniyet Müdürü Hüseyin Islamoğlu tarafından makamına çağrılarak, başta baskılar yeni değildir. Sadece devrimci, Kurtuluş olmak üzere aynı matbaada demokrat bir yayın organı olduğu için basılan bütün devrimci, demokrat ve bile onlarca dergi bürosu basılmış, bu muhalif yayın organlarını basmaması yayın organlarının çalışanlarının yüzlercesi gözaltına alınıp yönünde açıktan tehdit edilmiştir, ilçe işkencelerden Kurtuluş Gazetesine yönelttikleri saldırılarla onu susturamayan egemen güçler son dönemlerde de gazetenin yayın olanaklarını ortadan kaldırmak için kendi yasalarını dahi çiğneyerek akıl almaz yollara başvurmaya başladılar. Son olarak Kurtuluş Gazetesinin basıldığı Ilıcak matbaasının yetkilisi MGK adına konuştuğunu söyleyen Küçükçekmece Emniyet Müdürü Hüseyin Islamoğlu tarafından tehdit edildi. Susurluk Devletinin bir mafya organizasyonuna yakışır şekilde demokratik kurumlara karşı uyguladığı tüm saldırı, tehdit ve hile taktikleri, faşizme karşı boyun eğmezliğini işkence ve ölümler pahasına kanıtlamış olan KURTULUŞ Gazetesi çalışanlarını asla yıldıramaz. TAYAD'lı aileler olarak bu baskıları kınıyor, mücadelenin ve gerçeklerin soluğu olan Kurtuluş Gazetesinin sarsılmazlığına olan inancımızı bir kez daha dile getiriyoruz. TAYAD'LI AİLELER yapmayan milletvekilleri bilmez. Çünkü hiç yaşamadılar böyle bir acıyı, evleri başlanna hiç yıkılmadı onlann. Tırnaklarıyla kazımadılar toprağı hiç, elleri parçalanmadı moloz yığınları arasında. Şimdi yine içlerinden bazıları tüm sahtekarlıklarını gizlemeye çalışarak üzüntülerini belirtecekler. Utanmazca başsağlığı dileyecekler. Belki kimileri şöyle bir uğrayacaklar yanımıza. Öyle ya ileride yapılacak seçimleri de düşünmek, onun için bir görünmek gerekir. Devletin başı hemen her zaman olduğu gibi "yıkılanı yapanz" diyecek. Yapılır mı MGK'NIN DEVRİMCİ, DEMOKRAT, MUHALİF BASINA SALDIRILARINA KARŞI MÜCADELEYİ YÜKSELTELİM Basına M GK'nın saldırıları halkın tüm kesimlerinde yaygınlaşarak devam ediyor. Türkiye Halklarının sesi olan Kurtuluş Gazetesi başta olmak üzere tüm sosyalist basının yayınlanması konusunda matbaalara olan tehdit, gözdağı ve toplatmalarla devrimci gazetecilik susturulmaya çalışılıyor. Tüm etkinliklerimizde, işçi sınıfının her haklı hak alma mücadelesinde sürekli devrimci olmanın, haklıdan yana olmanın bilinciyle hareket eden ve sahiplenen Kurtuluş Gazetesini ve çalışanlarını susturamayacaklarını, durduramayacaklarını biliyor. Bizler de onların yanında olmakla birlikte mücade- bilinmez ama yapılsa ne olur? Giden canlan bir daha geri getirebilir mi? Kimse daha kötüsü de olabilirdi deyip şükretmesin. Yarın aynı ya da başka yerde çok daha kötüsünün olmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Evet, bugün yaralanmızı sarma zamanı. Birlik ve dayanışma zamanı. Ama asla unutmamalıyız. Kader değil bu, şansızlık hiç değil. Bize bu acıyı yaşatanların yakasına yapışmalayız, hesap sormalıyız. HALKIMIZI ACILARA BOĞANLAR HESAP VERE- CEK! geçirilmiş, tutuklanmıştır. Devrimci gazeteciler katledilmiştir. Devrimciler halktan aldıkları güçle dün bu saldırıları nasıl boşa çıkarmışlarsa bugün de matbaalara yönelik tehdit vb. yollarla yapılan baskı ve engelleme çabaları boşa çıkartılacaktır. Kurtuluş başta olmaz üzere onlarca devrimci, demokrat, muhalif yayın organına yönelik bu baskı ve saldırıları protesto ediyor; tüm halkımızı, onurlu, namuslu herkesi MGK'nın bu saldırılarını boşa çıkartmak için mücadele etmeye çağırıyoruz. 2 Temmuz 1998 Haklar Ve Özgürlükler Platformu HALK İÇİN KURTULUŞ leleri mücadelemizdir diyoruz. Hepimiz, işçiler Kurtuluş dağıtımcısıyız. Tüm tehdit ve gözdağına rağmen gazetemizi daha fazla yaygınlaştıracağız. MEHMET KARAGÖZ 2 NOLU BÖL. ŞB. BAŞKANI ORHAN KOÇAK BÖLGE ŞUBE SEKRETERİ MEVSİM GÜRLEVİK 3 NOLU ŞB. BAŞKANI İSMAİL YURTSEVEN 7 NOLU ŞB. BAŞKANI ARİF KUDAY TRAKYA ŞUBE BAŞKANI HASAN BİBER LİMAN-İŞ GENEL BAŞKANI

3 DOĞAL AFET DEĞİL, KATLİAM! Kaderimiz sömürü, soygun, talan düzeninin elinde olduğu sürece halkın can güvenliği yoktur Susurluk devleti sürdürdüğü müddetçe, ölümün adı, bazen faşist terör Olacaktır, bazen, sel, bazen, sel, bazen deprem, bazen "kayıp"... ölen hep halk olacak! Susurluk düzeni, insanca bir yaşamı halka çok görmektedir; Faşist kurşunlar altında, ya da işkencede ya da kaybedilerek ya da selde, depremde, iş kazasında ya da açlıktan, hastane parası bulamamaktan ölmemek için, insanca yaşam için mücadele edelim! Artık hepimiz çok açık gördük ve öğrendik ki, mücadele etmeden hiçbir şey kazanamayız Can güvenliğimiz için Gelecek güvencesi için Soyguna, talana dur demek için Onurumuz ve namusumuz için Bağımsızlığımız için Demokrasi için Cephe bayrağı altında toplanalım Savaşalım ve kazanalım Adana ve Ceyhan'ı sarsan 6.3 şiddetin deki bir depremde halktan 150 insanı-mızı kaybettik. Bu ülkeyi yon tenler, halkla alay edercesine "ucuz kurtulduk" dediler, suçu yine her zamanki gibi "takdir-i ilahi" diyerek kendi üzerlerinden attılar. Ve biz bugüne kadar-ki tecrübelerimizden çok iyi biliyoruz ki, ölen insanlarımızın yakınları, üç-beş gün sonra acı- İarı, yoksullukları ve çaresizlikleriyle başbaşa kalacaklardır. Peki biz bu acıları yaşamaya mahkum muyuz? Böyle aşağılık bir düzende yaşamaya mecbur muyuz? SEL, DEPREM, İŞ KAZASI... ÖLEN YOKSUL EMEKÇİ HALKTIR! Ölümler göz göre göre geliyor. Bartın ve civarındaki sel felaketinin üzerinden henüz bir ay bile geçmedi. Şimdi devlet depremdeki ölenlerin sorumluluğunu üç-beş müteahhide yıkarak kendi suçunu gizleme gayretinde. Ama merak etmeyin o üç-beş müteahhit bile asla hak ettiği cezayı almayacaktır. Bir ay öncesi selde tam 52 köprü yıkıldı, yollar kağıt gibi yırtıldı. Pekala o köprüleri, yol- İarı yapan müteahhitlerden, o köprü ihalelerini veren bakanlıklardan soruşturma açılan, cezalandırılan bir tek kişi var mı? Ya yine yakın zamanda yaşadığımız Erzincan depreminde karton kutular gibi büzüşen inşaatları yapan müteahhitlerden, onaylayan devlet görevlilerinden cezalandırılan bir tek kişi var mı? Yoktur. Olmayacaktır. Çünkü bu düzen soygun, talan düzenidir. Tüm düzen partileri, soygundan, talandan daha büyük pay almak için iktidara adaydırlar. İhale yolsuzlukları, devlet malını çalıp çırpma, fonlara el koyma, rüşvetle her türlü yasadışı işi, işyerini, binayı onaylamak onların iktidar oluş nedenidir. Hiçbir iktidar partisi bu düzeni değiştirmez ve dö- CAN GÜVENLİĞİMİZİ YOK EDEN ZULÜM DÜZENİNE KARŞI HALKIN İKTİDARI İÇİN SA VAŞ ALIM BU DEVLET HALKIMIZIN HİÇBİR YARASINI SARAMAZ. ÇÜNKÜ YARAYI AÇAN KENDİSİDİR Kriz masaları, yardımları hepsi göstermelik ve geçicidir. Bunu yüzlerce defa yaşayarak görmüşüzdür. Halkımızın, gerekli önlemler alınmadığı için karşı karşıya kaldığı tüm felaketlerde, devlet, yalnızca konu basın ve TV'nin gündeminde olduğu sürece ilgileniyor gözüktü. Sonra herşey, herkes kaderine terkedildi. Herşey eskiye döndü. İşler yine eskisi gibi yürüdü. Zaman zaman halkın öfkesini, tepkisini yatıştırmak için borçlar ertelendi, faizler silindi. Ama sonra onu bile misliyle çıkardılar. ADALETSİZLİKLER, HAKSIZLIKLAR, ZULÜMLER YAŞAMIMIZIN BİR PARÇASI HALİNE GETİRİLMİŞTİR. Adana, Ceyhan halkı, deprem bölgesine gelen düzen partisinin liderlerini yuhlamıştır. Doğru yapmıştır, ama azdır. Yaşadıklarımızın sorumlusu onlardır. Ve yaşadıklarımız yalnızca bu felaketlerle sınırlı değildir. Susurluk Devleti teröre, katletmeye devam ediyor. Yalnızca son birkaç ayı gözümüzün önüne getirdiğimizde bile, nasıl bir terör ortamında olduğumuz anlaşılır. Kızılay'da memurların üzerine panzerler sürüldü. 1 Mayıs'ta polis halka saldırdı, yüzlerce gözaltı, sivil faşist çeteler Bolu'da, İstanbul'da, Ankara'da onlarca devrimciyi, yurtseveri halktan insanları, işçileri katletti veya yaraladılar. Dört Cepheli gözaltında kaybedildi. Hapishanelerde tutaklara ve dı- yakınlarına saldırılar hiç eksilmiyor. Büyük şehirlerde "huzur operasyonları" adı altında başlatılan gözaltı terörü tüm pervasızlığıyla sürüyor. Susurluk Devleti adaletsizliklerine devam ediyor Ülkeyi soyup soğana çevirenden Engin Civanlar, Selim Edesler, Halil Bezmenler Amerika'larda villalarda yaşarken Caziantep'de baklava çaldı diye dört gencimiz 27 yıl ağır hapis cezalarına çarptırılıyorlar... İnsanlarımız en normal hakları için gösteri yaptı diye, yazılama yaptı diye, düşüncesini açıkladı diye onlarca yıllık cezalara çarptırılırken işkenceci katiller infaz davalarında birer birer tahliye, oluyorlar. Susurluk devletinin adaleti halkı ezmeye devam ediyor. Düzenin adaleti bir avuç zenginin ve onların işkenceci katil uşaklarının çıkarları için işliyor. ÜLKEMİZ TEKELLERE PEŞKEŞ ÇEKİLMEYE DEVAM EDİYOR Özelleştirmelerle, büyük kamu kuruluşları peşpeşe tekellere teslim ediliyor. İktidarın her kademesinde rüşvet, yolsuzluk, ahlaksızlık almış başını gidiyor. Halkın ihtiyaçları iktidardakileri hiç ilgilendirmiyor. Hazine arazileri, SİT alanları turizmi teşvik adı altında parsellenip yağmalanıyor. Kıyılar halka kapatılıyor. Devlet gecekondu yıkımlarını bile özelleştirip ihaleye çıkarıyor. Her alanda mafyacılığı resmileştiriyor. YİYİN EFENDİLER YİYİN! Halk bunca yoksulluk, sefalet içindeyken, sizler lüks ve sefalet içinde son güvenlik teknolojile- yaşamaya devam edin. Halk, iki göz kondumuzu ne zaman yıkacaklar, yarın soframdan neler eksilecek diye kara kara düşünürken, siz rahatınız için milyonlarca dolar ödeyerek yurtdışından getirttiğiniz o lüks koltuklarda oturmaya devam etin. Ama bilin ki, bu ülke, bu topraklar sahipsiz değildir. Sömürdüğünüz, zulmettiğiniz halk sandığınız kadar çaresiz ve güçsüz değidir. BEKLEYİN, GECEKONDULARDAN GELİYOR HALK Düzenin korkusu gecekondulardır. Yoksul, emekçi halk vardır orada. Acı, gözyaşı, sefalet oradadır. Yıkımlar için panzerlerle kuşatılır sık sık. Gözaltı terörü asıl oralarda, estirilir. Sivil faşist çeleler aracılığıyla, dinci tarikatlar aracılığıyla halk teslim alınmaya çalışılıyor. Deprem de, sel de, fırtına da asıl yıkımı gecekondularda yapar. Halkın isyanı, kurtuluş savaşı da doğal olarak bunca acının, yoksulluğun, sefaletin yıkıldığı gecekondulardan yükselmektedir. Bunu biliyorlar, görüyorlar ve korkuyorlar. Korktukça daha fazla sefalete mahkum edip daha fazla terör uyguluyorlar. HALK, HİÇBİR FELAKETE, FAŞİST TERÖRE, ACIYA VE KORKUYA TESLİM OLMAYACAK. Ev baskınları, toplu gözaltılar, işkenceler, katliamlar, yıkımlar halkı sindiremeyecektir. İşçisi, memuru, esnafı, ev kadını, işsiziyle, genci ve yaşlısıyla bu halk geleceğine sahip çıkacaktır.

4 Yakıp yıktıklarının, talan ettiklerinin, katledip kaybettiklerinin, tüm acılarımızın ve gözyaşlarımızm hesabını soracağız. Terörle, demagojilerle artık Halkın Kendi iktidarı için mücadeleye atılmasını engelleyemeyeceklerdir. Halkımızın Cephe önderliğindeki kurtuluş savaşı gelişecektir. Mevcut düzenin halka verecek hiçbir şeyinin olmadığı, hiçbir düzen partisinin halkın sorunlarını çözemeyeceği, mevcut düzende Susurluk devletinin soymaya ve zulmetmeye, halkın sömürülmeye ve zulüm altında yaşamaya devam edeceği açıktır. Halkın kaderi, ancak kendi iktidarıyla değişir. Halkın başka çaresi, başka yolu yoktur. TÜRKİYE HALKLARI! Doğal afet adı verilen katliamlarda yüzlerle, binlerle ölmeye karşı, faşist katliamlara, faili meçhullere, kayıplara, köylerimizin yakılmasına, acıya, gözyaşına, emeğimizin sömürülmesine, zama zulme karşı tek bir seçeneğimiz vardır. TEK YOL DEVRİM'dir. Devrimin dışındaki her seçenek, mevcut düzenin sürmesi demektir. Korkacak, kaygı duyacak ne kalmış ki artık, işte ölüyoruz her gün. Faşist bir kurşun ya da depremle. Ölümden öte ne var ki? Korkularımızı, kaygılarımızı bir ke- nara bırakıp, devrim için mücadeleye katılalım. Onlar korksun. Zulmedenler, sömürenler, haksızlık, adaletsizlik yapanlar, soyguncular, talancılar korksun. Onlar bir avuçtur. Biz on milyonlarca. Bağımsız, demokratik bir ülke, can güvenliğinin, iş güvencesinin, adaletin olduğu bir ülke, DEVRİM YOLUNUN SONUNDA BİZİ BEKLİYOR! "DEVLET YETKİLİLERİ BİZİ GÖRMEK İSTEMİYOR" KURTULUŞ: Ne zamanan beri burada yaşıyorsunuz? Devlet yetkililerinden yanınıza uğrayan oldu mu? Sinan Özkan: Biz depremin olmasından sonra buraya geldik. Aç açıkta bekliyoruz. Kimimiz mezarlığa, kimimiz buraya sığındık..i liçbir kişi veya kuruluştan yardım görmedik. Belediye tankerle su getirmeyi bile bize çok gördü. Defalarca su için gittik. Ama çabamız sonuçsuz kaldı. Devletin başı buradan geçti, bizi görmedi bile. Kısacası bizi insandan saymıyorlar. Ben beş çocuğumla burada kalıyorum. Hüseyin Çiftçi: Bize çadır vermeleri gerekiyor, vermiyorlar. Yardım etmiyorlar. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Bize bir uyarı bile yapmıyorlar. On çocuğumla burada kalıyorum. BİR BAYAN: Bize ekmek vermiyorlar. Çocuklarım aç açıkta. Bizi kimse insan yerine koymuyor. Sizce depreme yaptıkları müdahale yeterli mi? Ali Neşe: Depreme müdahale eden mi var? Biz kimseyi görmedik. Su, ekmek yok. Çocuklarımla aç açıkta bekliyoruz. Su olmadığı için hepimiz hastalanacağız. Abdest alıp namaz kılamıyorum. Benim 12 çocuğum var. Hacı: Cumhurbaşkanı geçti uğramadı. Başbakan, yardımcısı ve bakanlar geçti, bizi görmediler. Fakiri kimse görmez. Ancak fakiri fakir görür. Biz bu ülkenin vatandaşı değiliz. Biz başka bir ülkeden buraya geldik. Başka ülkeden gelenlere ilgi daha büyük. Ev, arsa, tarla veriliyor. Bize bir çadırı, bir parça ekmeği çok görüyorlar. Belediye söz verdi, su göndermedi. Bu alanda şu anda kaç kişi var? Ahmet: Yaklaşık 300 aile var. Bu insanlar açıkta yatıyor. Gece çiğ yağdığı için çocukların hasta olmaması içten değil. Parası olanlar şehri terk etti. Biz ortada kaldık. İstekleriniz nelerdir? Aziz Gülağacı: Seçim zamanı kapı kapı dolaşıp oy istiyorlar. Bir koltuğa 1 milyar 350 milyon lira vermesini biliyorlar. Bizim insani ihtiyaçlarımızı karşılamıyorlar. Bir arkadaşımızın hanımı bu açık alanda doğum yaptı. Biz de zengin olsaydık sanırım hastane kapıları ardına kadar açılırdı. Halkın nasıl davranacağını bildiren bir yetkili yok. Ali Neşe: Burası Anadolu Mahallesi sokak. 400 hanenin hepsi dışarıda kalmış. Şu gördüğünüz kadın burada doğum yaptı. Sizce burada doğan bir çocuğun yaşama şansı nedir? Biz millet olarak burada rezil olduk. Muhammet Bardak: Duyduk ki devlet yetkilileri Adana'ya gelmiş. Evet sadece duyduk. Görmek bize nasip olmadı. Gelmişler, halkın içine girmeden gitmişler. Hangi yüzle halkın yanına gidecekler? Şu anda enkaz altında kim kaldı? Ayşe Arpallgil: İçeride 20 yaşında, evli, bir çocuk annesi kızım kaldı. Oturuyorduk, yemek için kalktı ve aniden müthiş bir zelzele oldu. Ben torunumu aldım, dışarı çıktım ama kızımı göremedim. O içeride kalmış.kızınızı kurtarmak amacıyla ne yapıldı? Ölen Hayriye Ar palıgil'in Halası: Şu ana kadar hiçbir müdahele yapılmadı. Yeğenim toprağın altında can çekişiyor. Sadece polisler geldi, yıkıntıya baktılar gittiler. Olmaz olsun böyle devlet. Eğer enkaz altındaki zengin olsaydı onlarda böyle ölümle yüz yüze bırakılır mıydı? (28 Haziran, Adana SSK Hastanesi Bahçesi) Neden hastanenin bahçesinde yatıyorsunuz öğrenebilir miyiz? Fevzi Fırat (Hasta): Demirel Adana'ya gelmiş diye duyduk, sevindik. Bizlere yardım gelecek dedik ama yanıldık. Sayın Demirel Numune Hastanesini ziyaret etmiş. Tabii orası paralı hastane. Bizler emeğimizin, almterimizin sayesinde bu hastanede yatırılıyoruz. Sigortalıyız diye seviniyoruz ama devletin hiçbir güvencesine güvenimiz kalmadı. Cumhurbaşkanı buraya gelmedi. Yoksa burasını hastane değilde köpek yuvası olarak mı görüyor? Soruyoruz, hangi yüzle çıkıp "Asayiş berkemal" diyebiliyor? (Narlıoğlu Mahallesi, 28 Haziran, Saat: 06.00) Depremden sonraki gelişmeler hakkında neler düşünüyorsunuz? İbrahim Bakınel: Devletten yardım istiyoruz. Benim altı ölüm, beş de yaralım var. Evimin oturulacak durumu yok. Demirel buraya geldi, bize yardımcı olacağını söyledi ama ses soluk çıkmadı bir daha. Neredeler? Yardım etmek demek sefaletimize bakıp gitmek mi? Geçmiş olsun. Hastanız neden burada, hastaneye kaldırmadınız mı? Semihe Öztürk: (Yaralı Salih Öztürk'ün anneannesi): Oğlum depremde kafasından ağır yaralandı. Biz de devlet hastanesinin aciline kaldırdık. Uzun bir süre ilgilenmediler. İlgilendiklerinde ise tek istedikleri para oldu. Başlarından savdılar ve 22 milyonluk ilaç verdiklerini söylediler. Ödeme gücümüz olmadığından, oğlumun tedavisi tamamlanmadan hastaneden kaçırdık ve ilaçlarını alamadık. Şu an sizin deprem ve sonrasındaki gelişmeler hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz? Baza Acar: Deprem doğal bir afet ama devletin yaptığı afetten daha kötü bir durum. Biz Dumlupınar mahallesi sakinleri olarak önce belediyeden, sonra da devletten şikayetçiyiz. Bırakın devleti filan, biz bir tane gazeteci bile göremedik. Yol üzerindeki yıkımları gösterdiler ama, biz iç kısımdayız, gelip öldünüz mü kaldınız mı demiyorlar. Depremden sonra sizlere ne gibi yardım geldi? Hüseyin Karagöz: Devlet erkanından kimse gelipte, öldünüz mü, kaldınız mı demedi. Kınıyoruz. Şu an çöplükte oturuyoruz. Ölmedik ama pislikten, susuzluktan ölmek üzereyiz. (Gülbahçesi Mahallesi, 28 Haziran, Saat 10.00) Depremden sonra neler oldu anlatabilir misiniz? Ahmet Ekin: Evlerimize giremiyoruz, ne yapacağımızı şaşırdık. Demirel deprem için gelmiş ama biz görmedik. Depremden sonra mahallenizde ne gibi yardımlar gördünüz? Hasan Işıklı: Biz depremden sonra ne bir yardım çalışması gördük, ne de bir devlet adamı. Kaderimizle baş başa bırakıldık. Devletten de, devletin muhtarından da şikayetçiyiz. Mahallemizin kanalizasyonu yok. Depremden sonra mahallemizi, af buyrun bok götürüyor. Bir yandan mikrop, bir yandan açlık, susuzluk boy boy. Biz de, bu yapılanların hesabını seçimlerde soracağız. Hadi gelsinler de bizden oy istesinler. Zamanı geldiğinde onların da oya ihtiyacı olmayacak. Fevzi Uraş: Bizler şu ana kadar hiçbir çalışma ve yardım görmedik. Devlet yardım edecekmiş. Bizler Gülbahçe sakinleri olarak devleti ancak televizyonda görebildik. Yardımı bize televizyondan yapmayı düşünüyorlarsa istemiyoruz. Ayrıca tüm basını sizin yanınızda kınıyorum. Sizden başka kimse gelip halimizi sormadı. Ayıplıyorum. Ayrıca tüm devlet büyüklerini de kınıyorum. Önce hepinize geçmiş olsun. Deprem anında neler yaşadınız, yardım ekipleri köye geldiler mi? Ahmet Eskili: Ben dükkanda çalışıyordum. Yer sallanınca makası bile alamadım. Çünkü müthiş bir sallantı vardı. Hemen dışarı kaçtım. Caminin yıkıldığını gördüm. Namaz bittiği, için camide kimseler yoktu. Yetkililerden kimse gelmedi. Halk panik içindeydi. Oy zamanı koşarak gelenler şimdi neredeler. Yardımlar şehire geliyor, bize yok. Köydeki evlerin çoğu kullanılmaz bir haldeydi. Yaralıları kim kurtardı, şimdi nerede ve nasıl kalıyorsunuz? Ahmet Eskili: Yaralıları kendimiz kurtardık. Şimdi dışarıda ve açıkta kalıyoruz. Ben günlük kazancımla geçiniyorum. Çalışmadığım zaman aç kalıyorum. Bizim tek tesellimiz can kaybının olmaması. Tarlalar yarıldığında artezyen kuyusu gibi su fışkırıyordu. Milyarlarca lira zararımız var. Halimizi soran yok. Bu nasıl adalet? Biz de anlayamadık. Davut Yücel: Be nim altı aylık çocuğum sokakta kalıyor. Gece çiğ yağdığında hasta olma tehlikesiyle karşı karşıya. Biz çadır istiyorduk. Hastalanınca doktor parasını nerede bulalım. Mahmut Esenboğa (Köy İmamı): Böyle devam ederse köyde hastalık baş gösterecek. Acil önlem alınması gerekiyor. Ne yazık ki arayan soran yok. Halk perişan durumdadır. Birilerinin bize sahip çıkması lazım. TOKTAMIŞ KÖYÜ'NDEKİ YIKILAN EVLERİN SAHİPLERİ Tamamen Yıkılan Evler: İhsan Dönmez, Celal Sarp, Sefa Özel, Kudlisi Özel Evlerinin yansı yıkılıp oturulamaz durumda olanlar: Erol Nayman, İbrahim Kaplan, Veysel Bitirgiç, Hasan Toprak, Celal Demim, Mustafa Tanış, Ahmet Eskilli, Mehmet Bilen, Muhammed Özel, Mustafa Andık, Kemal Özel, Me-lahat Yücel, Recep Durmaz, Ramazan Turgut, Cumali Akıl, Kadriye Solmaz. Bunlar isimlerini öğrenebildiklerimiz. Evlerin çoğu oturulamaz durumdadır.

5 KI - ZILDE- RE KO- YU Dağın eteğine kurulmuş bir köy. 3OO hane, 500 nüfuslu bir köy. Depremden en çok korktukları kaya yuvarlanması. Çünkü köyün üstü kayalıktır. Köy halkı geceyi köyün dışında tarlalarda geçiriyor. Gündüz evlere girmiyorlar. Evlerin çoğu hasarlı. Otuz ev ise oturulamaz durumdadır. Buraya da yardım malzemesi ve hiçbir yetkili gelmemiş. Köylülerle görüştük. Görüşlerini aldık. Depremden ne kadar zarar gördünüz? Ayrıca köye yakın taşocağı var. Patlatılan galen (dinamit) köyü ne kadar etkiliyor. Sait Görüş: Biz hergün depremi yaşıyoruz. Depremden hasarlı evler var. Fakat ben sayısını bilmiyorum. Çünkü kimse hasar tespiti yapmadı. Yapmaya da gelen olmadı. Köyümüzün batısında Nur dağı eteğinde 1993 yılında kurulan Erdoğan Durak'a ait şantiyede sürekli dinamit patlatılmaktadır. Köy halkı olarak kaymakamlığa verdiğimiz dilekçeler dikkate alınmadı. Oysa her galeri patlamasında meydana gelen sarsıntılar 3-4 şiddetindeki deprem gibidir. Sözkonusu şantiyenin köyde yaratmış olduğu hasar tespiti sonuçsuz kaldı. Patlamalar hergün yapılıyor. Biz köy halkı olarak şantiyenin kapatılmasını istiyoruz. Aksi taktirde depremden zarar gören evlerin hepsi yıkılacaktır. Bu ocak kapatılmazsa Bergama halkı gibi yürüyeceğiz. Yetkilileri bu şekilde karşımıza alacağız ve bunun sorumlusu biz değiliz. Süleyman Aydoğan: Biz evlerimize giremiyoruz. Ve bugün müracaat ettim. Evim yıkıldı yıkılacak. İçeri giremiyoruz. Gece dışarıda yatıyoruz. Hiçbir yetkili daha gelmedi. Ne olacağını bilmiyoruz. Geldiğiniz için teşekkür ederiz. Sesimizi yetkililere duyurun istiyoruz, yetkililerin gelip hasar tespiti yapması lazım. Kemal Göçer: Yetkililer duyarsızdır. Bir an evvel gelip bu sorunu çözmeleri gerekiyor. Biz perişan durumdayız. Arabası olmayan köyün dışına çıkıyor. Biz köyün dışında kalıyoruz. Duvarlar yıkılsa dışarıda bizi ezecek. Alihan Çelik: Tüm Kızıldere halkı perişan durumdadır. Evlerin içindeki tüm eşyalar kullanılamaz durumdadır, televizyon, buzdolabı vb. gibi malzemeler. Tüm ihtiyaçlarımızın giderilmesi gerekir. Yıkılan evlerin en az olduğu köyler Nur dağı ve Sirkeli köyleridir. GEÇİTLİ BELDESİ: Tarihi binalar yerle bir olmuş. Geçitli beldesi ve Yakapmar beldesi arasındaki taş köprü yıkılmak üzere. Biz gittiğimizde araç trafiğine kapatılıyordu. Beldenin camii yerle bir olmuş.mustafa Şahin sorularımıza şu cevapları verdi. Başınız sağ olsun, devlet size ne gibi yardımlarda bulundu? Verilen yardımlar yeterli mi? Sizin daha neleriniz eksik? Mustafa Şahin: Şimdiye kadar beş partinin başkanı geldi. Vatandaşın derdini soran olmadı. Oy zamanı vaadleri bol, böyle zor dönemde yanımıza uğramazlar. Başbakan ve yardımcısı Yakapmar'a gelip geri döndüler. Halkın sorunlarını dinleyen yok. Bizim yemek, ekmek ihtiyacımız var. Fırınlar yıkılmış ekmek yapamıyoruz. Ekmek vb. hayati ihtiyaçlarımızın acilen karşılanması lazım. Son olarak şunu söylemek istiyorum; devletin sorunlarımızla ilgilenmesini istiyoruz. Bi- zi ilgisiz bırakmasınlar. GÜLBAHÇESİ MAHALLESİ Devlet tarafından görülmeyen ve görülmek istemeyen Gülbahçesi sakinleri perişan... Doğal afetten sonra kanalizasyonların olmamasından buralara tuvalet atıkları karıştığı için halk perişan... Çocuklar hasta... Buna rağmen, belediye ısrarla Gülbahçesi sakinlerinin perişanlığını görmek istemiyor. Çadır istiyorlar ama onları duyan, gören hala yok. Gülbahçesi halkı sokaklarda, gündüz güneş altında perişan, gece ise çiğ yağdığı için perişan, sefalet, açlık, pislik ve mikrop halkın yakasını bırakmıyor. Halime Hanım, depremden buyana neleryaşadınız? Halime Ekin: Depremden bugüne hiçbir görevli görmedik. Çevremizde ne çadır, ne sağlıkçı, ne de yardım edecek devlet görevlisi. Bir çocuk annesiyim, çocuğum güneşte ve gece çığ yağd ı ğ ı ndan hasta oldu. Evimiz çok çatladı içeri giremiyoruz. Korkuyoruz çünkü hala deprem var. Çocuklarımız hep ishal oldular... Bebeğim hasta, ishal... Belediyeye sesleniyorum; temiz su istiyoruz, çadır ve sağlık görevlisi istiyoruz... Çocuklar neden bu halde sokakta yatıyorlar? İbrahim Altmufağı: Gülbahçesi hal ki perişan, çocuklar hasta. Çadır verilmediğinden ufacık gölgelere sığınıp çaresiz, tedavisiz hasta yatıyorlar. Depremden sonra devlet bize hiç sahip çıkmadı... Biz, reziliz, çocuklar hasta, ne bir sağlıkçı, ne de bir devlet adamı gelmedi. Çadır vereceklerdi nerede? Çocuğum hasta tedavisini yaptıramıyorum. Soruyorum böyle bir zamanda göremediğimiz devleti, sadece seçimlerde mi göreceğiz. O zaman da biz onları görmek istemiyoruz. Ayıp diye birşey var, koca mahalleyi nasıl unuttular? Yarın bir gün yüzümüze bakarken yüzleri kızarmayacak mı? Depremden sonra mahallenizde ne gibi bir çalışma gördünüz? " Fevzi Uraş: Depremden sonra mahallemde hiçbir çalışma görmedim. Ben bir tabelacıyım... yaşlıyım, başka gelirim de yok, evimin her yeri çatladı. Sokakta yatıyorum. Ailemle mahalle olarak halimiz harap. Sular pis, sinek var, bunaltıcı sıcak var... Geceler çiğ bizi iyice bitirdi. Bunun yanısıra da yokluk... Nerede devletimiz? Gördük büyük devleti, gördük halkın sesi televizyon ve gazeteleri... Bir haftadır Kurtuluş gazetesi çalışanları dışında basından kimseyi görmedik. Tüm mahalle halkı da benim gibi düşünüyor. Depremden sonra ne gibi yardım aldınız? Mehmet Bakır: Depremden sonra hiçbir yardım almadım. Devlet yardım edecek dediler ama nerede. Bizim bu yalanlara karnımız tok, yardım edeceklermiş yalan söylüyorlar. Depremin bugün yedinci günü kimseyi görmedik, evimizin her yeri çatlak, içeriye giremiyoruz. Hastayım kanser hastası, depremle beraber iyice kötüleştim. Valiliğe başvurdum ilaçlarımı alsınlar diye. Bana 5 milyon yardım parası verdi. Koca ADANA VALİSİNİ AYIPLIYORUM. 5 milyon yardım almak benim gururumu incitti. Ama ne yapayım yoksulluğun ve devletin gözü kör olsun. Deprem sel gibi doğal afetlerde binlerce insanın hayatına malolan felaketlerin asıl sorumlusu ülkemizde kurdukları sömürü düzeni üzerinde saltanat süren devletten başkası değildir. Adana ve çevresinde 27 Haziran 1998'de meydana gelen 6.3 şiddetindeki depremde 135 kişi ha-yatını kaybetmiş, binlerce insan yaralanmış, yüzlerce bina yerle bir olmuştu. Ama tüm bunların sorumlusu müteahhitlerdir vs.'dir diye açıklanıyor. Asıl sorumlu olan devlettir. Gerçekler dün olduğu gibi bugünde gözler önündedir. Çok değil 1995 yılının Ekim ayında Afyon'un Dinar ilçesinde meydana gelen depremde de devlet yaptığı açıklamalarda ve burjuva basınında da yerle bir olan binaların müteahhitlerin demir ve çimentolardan çaldığı iddiası basında sıkça yer alan haberler arasındaydı. Yıl 1998 Haziran ayı, yer Adana; yine deprem olmuş yüzlerce insan ölmüş, binlerce yaralı var. Deprem üzerine ard arda ziyarete giden siyasi parti liderleri, bakanlar bölgeye akın ediyorlar, vaatlerde bulunup, nasihatlar verip suçu birilerinin üzerine yıkmaya çalışıyorlar. Geçitli belediye başkanı Ömer Tan ise şu açıklamaları yapıyor, "müdahaleler zamanında yapıldı. Allah devlete zeval vermesin, muhalefeti de, iktidarı da hepsi geldi yaralarımızı sarmaya çalıştı. Ama durum Belediye Başkanının söylediği gibi değildi. Kurtarma çalışmalarını halk kendi imkanlarını kullanarak yapıyor. Her zaman Ada- Açlık ve yoksulluk içinde yaşayan halkımıza bu sefer de deprem vurdu. Halk depremin yaralarım saracak bir yetkili arıyor. Yetkililer bu konuda hiç bir şey yapmıyor. Sadece görüntüyü kurtarmak için şöyle bir görünüp sonra Meclis'te yolunu tutuyorlar. Adana ve çevresinde meydana gelen depremde yüzlerce ev yıkıldı. 6.3 şiddetindeki depremin bilançosu; Adana'da 64, Ceyhan'da 83 ölü... Yüzlerce yaralı ve binlerce insan evsiz kaldı. Defalarca başımıza gelen bu felaketler kader rai? Depremde en çok zarar gören yer Ceyhan. Yıkılan 13 evin ll'i çok katlı apartman ve mûtaahit'in yaptığı binalardır. Bu konuda halkın düşünceleri şöyle; "Hırsızların yaptığı ev ve bu hırsızların suç ortaklan ruhsatı veren belediyelerdir. Boyalı basın sürekli 'Yıkılan gecekondulardır' diyor. Gelsin bîr baksınlar, yıkılan gecekondular mı yoksa çok katlı ve yeni yapılan binalar mı? Bu suça devlette ortaktır. Kendi ceplerini dolduran, bir takını insanlara peşkeş çekenlerdir. Yetkililer 1 milyar 350 milyonluk koltuklarda keyif çatıyorlar.. Depremin üzerinden günler geçtiği halde kurtarma çalışmaları yetersiz ve ağır yürüyor. Halka yapılan yardım ise ya hiç yok, ÖLÜMLERİN SORUMLUSU "DEPREM DEĞİL DEVLETTİR" na'nın sokaklanndan eksik olmayan asker ve polis ise ortalıklarda görünmüyor, sivil savunma ekipleri yetersiz, devlet yetkilileri gelince çalışmalar hızlandırılıyor. Cumhurbaşkanı ve diğer bakanlar göstermelik pozlar verip vaatlerde bulunuyorlar. Yaralılar hastanenin bahçesinde tedavi görmeye çalışıyorlar. Su, elektrik yok, ekmek yok. Halk perişan ve panik içinde. Bu durum halkın sabrım taşırıyor, kendi yaşadıkları sorunların burjuva basınında herşey yolundaymış gibi gösterilmesi, halkı daha da sinirlendiriyor. Deprem bölgesine ziyarete gelen DYP lideri Tansu Çiller ve ona eşlik eden Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak sözde yaptıkları inceleme sırasında bir kişi, tüm halfan yaşadığı sorunları dile getirmek istedi. "Depremin üzerinden üç gün geçti, siz buraya yeni geliyorsunuz. Suyumuz ekmeğimiz yok, günlerdir neredesiniz sözüne karşılık, belediye başkanı tokat atarak susturmaya çalışıyor, susturmaya çalıştığı sadece o kişi değil tüm halk. Çünkü gerçekler duyulursa ne o, ne de uşaklık ettiği kişilerin işine gelir. Depremin yaşandığı sırada ortalıklarda görünmeyen polis ve askerler efendilerinin emriyle tepki gösteren halfan üzerine saldırdılar ve halfa susturmaya çalıştılar. Ama susturamayacaklar. Çünkü onların sonu deprem sarsıntısından değil halfan sarsınüsından olacak. HALKIMIZIN BAŞI SAĞOLSUN... ÖLÜMLERDEN DEVLET SORUMLUDUR Adana Haklar ve Özgürlükler Platformu 27 Haziran'da meydana gelen depremle ilgili olarak 29 Haziran'da yazılı bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada depremin merkezi olan Karataş'ta yıllardır birçok depremin meydana geldiği ama buna karşın bugüne kadar devletin hiçbir önlem almadığı belirtildi. "Evet deprem doğal bir felakettir. Fakat depremden kaynaklı ölümler bir kader değildir" denilen açıklamada depremden sonra enkaz kaldırma, barınma, sağlık, hastanelere yaralıları taşıma sorunlarında da devletin hiçbir şey yapmadığı, halkın herşeyi kendi başına yapmak zorunda kaldığı anlatıldı. Devletinse bugüne kadar böylesi bütün durumlarda olduğu gibi, sadece olay yerine gelerek "başınız sağolsun" demekten öteye başka birşey yapmadığı anlatıldı. Açıklamanın sonunda "Biz Haklar ve Özgürlükler Platformu olarak ölen insanların yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Depremden zarar gören halkımızın yanında olacağız" denilerek tüm insanlar, kitle örgütleri depremden zarar gören halkla dayanışma içerisinde olmaya çağırıldı. ADANA HÖP HALK PERİŞAN, YETKİLİLER NEREDE? ya da çok az ve halkın ihtiyaçlarını kaşılarmyor. Köylere ise halen hiç bir yetkili uğramamış. Köylü kendi enkazını kendisi kaldırıyor. Köylüler;"'köylü milletin efendisidir" sözünü hatırlıyoruz.ama biz efendi değil vatandaş bile değiliz. Eğer vatandaş olsaydik bizi de soran bir yetkili çıkardı. Devlet büyükleri şöyle bir görünüp kayboluyorlar. Oy zamanı ise el ayak öperek bizi kardırımaya çalışıyorlar. Dar günümüzde yanımıza gelen yok." diyorlar. Bu kadar mal ve can kaybının yanında gelen parti başkanla halkın öfkesi büyüktür. Alkış beklerken azar işitiyorlar. Buna rağmen karşısına çıkıp pişkin pişkin, "halkın sorunlarını çözüyoruz" diyorlar. Bu nasıl sorun çözme? Ek-mek, su, çadır verilmemiş. Hasar tespiti ve enkaz kaldırma çalışmaları yapılmamış, Hastanelerde parası olan tedavi oluyor. Olmayana senet imzalatıyorlar. Ya da kapı dışarı ediyorlar. Bu mu çözdükleri sorun? Onlar oy toplama ve ceplerini doldurma derdinde. Sorun çözme diye bir dertleri de yoktur. TÜRKMEN Haber-Sanat-Yorum Gazetesi

6 ÖLEN YİNE YOKSUL HALK... Yaşanan sel "felakef'inin üzerinden henüz bir ay geçti. Zulmün "felaket"i şimdide Adana'yı vurdu. Adana, 27 Haziran günü 6.3 şiddetindeki bir sarsıntıyla yerle bir oldu. Zulüm Adana'yı vurdu. Yoksul, Adanalı halkımız elinden birşey gelmemesinin çaresizliği içinde koşturmakta, gözleri enkaz yığınına sabitlenmiş analarımız, elleri bağlı, son bir umut çalışmaların sonucunu beklemektedir. Yoksul halkımız çaresizdir. Çaresizdir çünkü, enkaz altından çıkardığı kucağında ölümle pençeleşen çocuğunu götürebileceği bir hastane yoktur. Çaresizdir çünkü, bırakalım depremi, orta şiddetli bir rüzgarda bile yıkılacak bir gecekonduda oturmak zorundadır. Çaresizdir çünkü, doğal afetler karşısında neler yapılacağı konusunda hiçbir eğitime tabi tutulmamıştır. Çaresizdir çünkü, deprem kuşağında olduğu bilinen ülkemizde devlet hiçbir tedbir almamış, "felaket'lere davetiye çıkarmıştır. Susurluk devleti kan ile ayakta duruyor. Halkı katletti, kaybetti oradan oraya göçe zorladı... Açaçık kalmamak için, kendisine yaptığı bir göz konduyu çok gördü, yıkmaya çalıştı. Yetmedi bu kadar baskı ve zulüm. Susurlukçularını beslemek Sabancılarının, Koçlarının cebini daha fazla şişirmek için çimentosundan, demirinden harcından, sıvasından, elektrik kablosundan kumuna kadar herşeyden çaldı çırpü. Sonra seller, depremler yaşandığında halk bir de bu afetlerle zulmü yaşadı. İşte Adanada yaşanan deprem "felaket"i bu zulmün sonucudur. Susurluk devletinin sahtekarlığı, yalancılığı, halk düşmanlığı Adana'da yaşanan deprem "felaketinde bir kez daha ortaya çıktı. Depremden zarar gören yerler, ilçeler daha tam olarak belirlenememişken bile MGK'nın medyası depremin faturasını halka çıkarmaya başlamıştı. "Depremin et- kili olduğu gecekondu bölgeleri. Merkezde pek hasar yok, izinsiz yapılaşma bu sonucu doğurdu. Eğer önlem alınmazsa daha çok 'felaket' yaşanır". Evet, ne insanların hayatı, ne de yitirilen canlar konuşuluyor. MGK devletini aklama derdiyle hareket ediyor. MGK medyası, böylesine iğrenç ve mide bulandırıcı. Medya bunları söylerken ekranlar -daki görüntülerde 8-10 katlı çökmüş binalar var. Bu binaları da Kürdistan'dan göç edenler yapmış herhalde. Ceyhan neredeyse yerle bir olmuş. Şehir merkezindeki binaların hemen tümü göçmüş. Devlet, bu afette de tıpkı Bartın'da olduğu gibi sorumsuz ve ciddiyetsizdir. Yoksul Adanalı halkımız kan ağlarken, Cumhurbaşkanı Süleyman Demi-rel, halklarımızı iliklerine kadar sömüren, yoksulluğumuzun baş sorumlularından Sabancı'ya baş-sağlığma gitmeyi tercih etmiştir. Başbakan Mesut Yılmaz ise, "En çok zarar görenler, gecekondularda kalanlar olmuştur. İnsanların buralarda kalmalarına göz yummak cinayettir" şeklinde sözleriyle halkımızla adeta dalga geçmiştir. MGK devleti topyekün halkın direnişini beklediği için, yaptığı düşmanlık baskı ve zulmü onu kendinden korkar hale getirdiği için "ucuz atlattık" diyor. Evet bugün için ucuz atlıyorlar gerçekten. Peki ya yarın? Rüzgar eken fırtına biçer, boran fırtınası ile göçer Haziranda bir gün sonra döküldü Susurluk erkanı Adana'ya. Devlet yetkilileri Adana'ya bir görevi savmak amacıyla gelmişlerdir ve birkaç süslü sözden sonra geri dönmüşlerdir. İnsana değer vermeyen devletin halkımızın yaralarını, acılarını sarmayacağını herkes biliyor. Tıpkı Erzincan, Dinar, Senirkent ve Bartın'da olduğu gibi yapılan tüm yardımlar da yiyiciler tarafından iç edilecek ve halkımıza ulaştırılmayacaktır. Demirel yıkılanı yaparız dedi yine. Susurluk erkanını Adana halkı protesto ile karşıladı. Üç gündür elimize hiçbir şey geçmedi daha diyorlar. Yıkılanı yaparız diyenler halkın en acil ihtiyaçlarını bile karşılamıyor. Adana halkı öfkeli "Bize kedi köpeğe bile davranılmadığı gibi davranılıyor" diye. Halkım derken halka neyi reva gördüğünü böyle anlatıyor. Zulmünü her yerde gösteriyor. Adana halkı MKG erkanını protesto ederek içine almadı. Susurluk devletinin zulmünü boran fırtınasıyla yerle bir edeceğiz. Ve boran fırtınası doğal bir afet değil, doğa yasasının iradi bir sonucu olarak zulmü yerle bir edecek. TAYAD'dan Sivas İçin Basın Açıklaması TAYAD'lı (Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Yardımlaşma Derneği) aileler, 2 Temmuz 1993'te gerçekleştirilen Sivas Katliamına ilişkin 30 Haziran Çarşamba günü yazılı bir basın açıklması yaptılar. TAYAD'h aileler, Sivas Katliamının ülkeyi yönetenler, düzen partileri tarafından Alevi-Sünni çatışması gibi gösterilmeye çalışılarak katillerin korunduğunu, daha önce Maraş ve Çorum katliamlarında olduğu gibi katliamların örgütleyicisi Susurluk Devletinin toplu katliamlarla insanları birbirine kırdırmayı politika edindiğini, bu toplu katliamların gözaltında kayıplarla, sokaklarda, evlerde infazlarla sürdüğünü belirttiler. Dün şeriatı kışkırtıp 36 insanımızı yaktıran Susurluk devletinin şeriata savaş açtığını söylemesinin büyük bir ikiyüzlülük olduğunu ve bu politikanın yeni katliamların habercisi olduğunu vurgulayan aileler, "Halkların çektiği zulmün tek sorumlusu Susurluk devletidir. Susurluk devletinin halklar üzerindeki ölüm oyununa gelmeyelim. Hepimizin kurtuluşu tüm halkların kardeşçe yaşayacağı bağımsız demokratik bir ülke mücadelesindedir. Sivas şehitlerini saygıyla anarken, Susurluk devletini lanetliyor, 'Yaşasın Halkların Kardeşliği' diyoruz" dediler. ADANA'DAKİ DEPREMDE YÜZDEN FAZLA İNSANIN ÖLÜMÜNDEN SUSURLUK İKTİDARI SORUMLUDUR Dün devlet yetkililerine göre bir doğal afet (!) oldu. 6.3 şiddetindeki bir deprem Adana'yı ve çevresini yerle bir etti. En son bilgilere göre ölü sayısı 105, yaralı sayısı en az Tüm devlet yetkilileri bölgeye akın ettiler, gözyaşları döktüler. Ama döktükleri gözyaşı samimi değildir, timsah gözyaşlarıdır. Hemen tüm televizyon programlarında depremdeki can kaybının sorumlusu olarak plansız kentleşme (!), çarpık şehirleşme (!) cicili söylemleri altında gecekondular gösterildi. Bizimle gözümüze bakarak alay ettiler. Milyarlarca liraya malolan evlerle yoksul, emekçi halkın yemeğinden, sağlığından, eğitiminden vazgeçerek yaptığı gecekonduları kıyasladılar. Bu kıyaslamalarla halkı kandırmaya çalışmak boşunadır. Halkımız çok iyi bilmektedir ki; bu yoksulluğun-yokluğun sorumlusu olan Susurluk iktidan, depremde meydana gelen can kaybının, yaralıların da sorumlusudur. Ülkemizde her geçen gün artan sömürü vardır. Halkın tüm kesimlerinin alım gücü düşmekte, yoksulluk hızla artmaktadır. Köylüler bir yıllık emeklerini verdikleri ürünlerini satamadıkları, satsa da emeklerinin karşılığını alamadıkları için geçim umuduyla büyük şehirlere göç ettikleri, işçi-memur ve esnaflar bir aylık emeklerinin karşılıklarını alamadıkları için gecekondularda yaşamaktadırlar. Doğu ve Güneydoğu'da binlerce köy boşaltılmış, binlerce yoksul köylü yerinden, yurdundan edilerek göçe zorlanmıştır. Bu insanların barınma için milyarlarca liraya malolan evlerden alacakları düşünülemeyeceğine göre, yapabilecekleri tek şey, ne kadar sağlıksız-güvensiz olsa da gecekondu inşaa etmektir. Adana da bu şekilde yoğun göç alan illerden biridir. Nitekim deprem gecekondu bölgelerindeki insanların ölmesine-yaralanmasına yol açmıştır. Bu kader değil sömürünün bir sonucudur. Bütün yasalarda, devlet yetkililerinin ağzından duyuyoruz; devlet vatandaş için vardır, vatandaşının refah seviyesini yükseltmek için vardır. Ama ülkemizde sadece bir avuç emperyalist tekel ve onlann işbirlikçilerinin refahı artmakta, bizim de yoksulluğumuz artmaktadır. Yeni ve keyfi vergilerle, zamlarla, özelleştirmelerle cebimizdeki son paralar da alınmaya çalışılırken, diğer yandan enflasyon %150 iken %20 maaş zammı verilerek açlık sınırlarının altında yaşamaya mecbur bırakılıyoruz. Bizden vergi, zam olarak alınanlar tekellere aktarılmaktadır. Milyonlarca insanımız açlıktan ölmek üzereyken, deprem-sel gibi doğal afetlerde yüzlerce insanımız ölmekte iken, milyonlarca insan sağlık-barınma-eğitim gibi temel sorunlarını çözemeden yaşamaya zorlanmışken Türkiye yüzyılın en büyük silah alımına hazırlanmaktadır. îşte biz böyle bir ülkede yaşamaktayız. Ve böyle bir ülkede deprem-sel gibi doğal afeüerden ölüm kader değildir. Depremlerde, sellerde binlerce insanımızın ölmesinin sorumlusu yoksul emekçi halk değil, bu sömürünün planlayıcısı ve uygulayıcısı Susurluk iktidarıdır. HALKIN HUKUK BÜROSU apartmanlarda, Adana'daki ölümlerin bize. yoksul gecekondu semtlerinde olması felaketin asıl adresinin bu düzen ve onun sahipleri olduğunu gösteriyor. Evet biz biliyoruz, ki' yaşanan ölümlerin, yaralanmaların ve büyük maddi hasarların asıl sorumlusu, halkımızı yoksulluğa, sağlıksız ve çürük yapılında yaşamaya mahkum eden bu zulüm düzenidir. Yaşanan ölümler doğanın felaketi değil, soygun, lalan ve yalanla ayakla duran bu zu-- lüm düzenin katliemıdır. Hepimizin, halkımızın başı sağolsun. Ceyhan Hapishanesi DHKP-C Tutsakları DOĞAL FELAKETLERDE KAYIPLARIMIZ KADER DEĞİLDİR Adana ve çevre illerdi- 27 Haziranda meydana gelen depremle ilgili İzmir Haklar ve Özgürlükler Platformu tarafından 1 Temmuz Perşembe günü yazılı bir basın açıklaması yapıldı. Deprem, sel vb. olayların doğal afetler olduğu ama doğal olmayanın bugüne kadar böylesi durumlara karşı hiçbir önlemin alınmaması olduğu belirtilen açıklamada "Şimdi 'devlet yaralan sarıyor, seferber oldu' diyerek, en 'üst düzey' ziyaretlerle halkımızın gözünü boyamaya çalışmaktadırlar. Geçmişte yardım olarak gönderilenlerin nasıl yenildiği ortadadır." denildi. Ayrıca bütün insanlar Adana halkının yaralarını sarmak için duyarlı olmaya çağrılarak yapılacak her türlü yardımın bir an önce sağlıklı bir şekilde Adana'ya ulaştırıl maya çalışılacağı açıklandı. İzmir HÖP

7 Adana'daki Deprem Halkı Sokağa Döktü 6.3 şiddetindeki deprem Adana'yı bir harabeye çevirdi. Yaklaşık 70 kez sarsıntı yaşayan Adana'da yüzün üzerinde olan ölü sayısı her geçen gün daha da artıyor. Kurulan İhtiyaç Tesbit Masası hiçbir işe yaramıyor ve halkın tepkisi her geçen gün artıyor. Devlet büyüklerinin "Geçmiş olsun, başınız sağolsun" laflarından başka birşey yapmamasından bıkan halk artık sorunlarına çözümler üretilmesini istiyor. Bütün burjuva basında "Adana'nın yaraları sarılıyor, büyük seferberlik" naraları atılmasına "Sabancı'dan 250 milyar, Vakıf Bank ve Halk Bankasından 100'er milyar" gibi haberlere ve açılan banka hesaplarında toplanan paralara rağmen Adana halkı hiçbir yardım göremediğini söylüyor. Bu toplanan paralarla yeni Engin Civanların, Selim Edeslerin, Yahya Demirellerin yaratılacağını söylemek hiçte zor değil. ADANA KILIÇLI KÖYÜ'NDE DEPREM FELAKETİ Adana'nın Yüreğir İlçesine bağlı Kılıçlı Köyü'ndeki toplam 470 evden yaklaşık 400 tanesi depremden dolayı oturulamaz hale gelmiş durumda. Depremde 10 köylü hayatını kaybederken 30 köylü de yaralanmış durumda. Depremden bu yana sokakta kalan köylülerin devlete öfkeleri büyüyor. Kılıçlı Köyü'nden bir anayla yaptığımız röportajı aşağıda yayınlıyoruz. KURTULUŞ: Depremden gördüğünüz zarar hakkında bilgi verebilir misiniz? Dursun Kuvvet: Depremden gördüğümüz maddi zarar bir yana can kaybımız oldu. Depremde ablam Fadime Ener hayatını kaybetti, evi yerlebir oldu. Köyde birçok ev yıkıldı, on insanımız öldü. KURTULUŞ: Bundan sonra ne yapacaksınız? Dursun Kuvvet: Ne yapalım, dışarıda kaldık. Bu gidişle kalacağızda. Başbakan, bakanlar geldi, "başınız sağolsun" deyip gittiler. Bu devletten birşey istenmez ama biz ev istiyoruz. "HANGİ YÜZLE BURAYA GE- LİYORSUNUZ" Depremin hemen ardından, her zaman olduğu gibi Cumhur - başkanı'ndan Başbakan'a, Bakanlardan siyasi parti liderlerine herkes Adana'ya akın etti. Bütün burjuva politikacılarına tepkilerini gösteren halk, 29 Haziran'da Adana'ya gelen Tansu Çiller'i "Hangi yüzle geliyorsun" diyerek yuhalayıp kovdular. İlk önce Tepebağ Mahallesi'ne giden Çiller mahalle halkı tarafından yuhalandı. Tepkilerden dolayı bölgeden ayrılan Çiller Ceyhan'a geçti. Ceyhan'da da halk Çiller'i "Hangi yüzle buraya geliyorsunuz? Sizi burada görmek istemiyoruz" diyerek kovdu. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak'sa tepki gösteren halka saldırdı ve bir kişiyi tokatladı. Halk bu olaya da tepki göstererek "Yıkılan binanın önünde hatıra fotoğrafı çektiriyorsunuz. Sonra da bizi susturmak için tokatıyorsun" dedi. Aytaç Durak'sa "Öyle diyorsanız öyle olsun. Reklamın iyisi kötüsü olmaz" diyerek onur, namus, ahlak gibi kavramlardan ne kadar uzak olduğunu gösterdi. Ceyhan'da sadece 15 dakika kalabilen Çiller korumalarının yardımıyla zar zor arabasına binerek bölgeyi terketti. Halk, yine Ceyhan'a gelen Fazilet Partisi lideri Recai Kutan'ı da "Ne işiniz var burada, sizi istemiyoruz" diyerek kovdu. Çiller bu "ziyarefinden sonra DYP'lilerin düzenlediği sıkmaayran partisine gidiyor. İşte bu düzenin "Acıları yüreğinde hissetmesi", işte bu onların gerçek yüzü. DERSİM ŞEHİTLERİ İÇİN EYLEMLER 15 Haziran'da Dersim Hozat Ardıç köyünde düşmanla girdiği çatışmada hiçbir DHKC savaşçısının teslim olmayacağını göstererek şehit düşen DURSUN ÇAKIR, ALP ASLAN ve SONGÜL ERKUŞ Devrimci Halk Güçleri'nce yapılan yazılamalarla selamlandı. GAZİ MAHALLESİ Gazi Mahallesi Devrimci Halk Güçleri tarafından 26 Haziran gecesi "ALP, SONGÜL, DURSUN Yoldaşlar Şehit Düşerken Bile Ellerinden Bırakmadıkları Bayrağı And Olsun ki Devrime Taşıyacağız", "ALP, SONGÜL ve DURSUN Yoldaşlar Yaşıyor PARTİ-CEPHE Savaşıyor", "Dersim Şehitleri Halkın U- mudunu Dersim Dağlarında Büyüttüler" vb. yazılamalar yaptı. OKMEYDANI Okmeydanı Devrimci Halk Güçleri tarafından Okmeydanı sokaklarına "Devrim Şehitleri Ölüm- süzdür", "DURSUN'un, ALP'in SONGÜL'ün Hesabını Soracağız.", "Yaşasın Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi" vb. yazılamalar yapıldı. NURTEPE Nurtepe DHG, 2 Temmuz'da Sivas'ta yakılarak katledilen 36 insanımızı anmak ve Dersim'de şehit düşen üç DHKC savaşçısını selamlamak için "2 Temmuz Şehitleri Ö- lümsüzdür", "Dersim Şehitleri Ö- lümsüzdür",- "Umudun Adı DHKP- C" vb. yazılamaları yaptı. 1 MAYIS MAHALLESİ 1 Mayıs Mahallesi'nde sivil faşist saldırılara öfke büyüyor. 1 Mayıs Mahallesi'nde (DHG) Devrimci Halk Güçleri'nin de içerisinde bulunduğu çok sayıdaki devrimci-demokrat yapı bir grup faşisti döverek cezalandırdılar ve faşistlere ait birçok oto taşlanarak tahrip edildi. DAHA ÇOK ŞAŞIRACAKSINIZ! Şişli DSP ilçe binasında bir polisin cezalandırılması eylemine katıldığı iddia edilen DHKC'lilerden birinin e- mekli bekçi, bir diğerinin de emekli polis çocuğu olduğunun açıklanması burjuva medyada büyük bir şaşkınlık yarattı. Hemen ardından DHKC'ye yönelik bir operasyonda tutsak düşen ve "kurye" olduğu iddia edilen bir bayanın da emekli komiser çocuğu olduğunun belirtilmesi ise basın ve TV'lerdeki hayreti iyice büyüttü. Belki başka şaşıranlar da vardır. Oysa ortada şaşılacak bir şey yoktur. Dün de, bugün de üç değil onlarca, yüzlerce polis çocuğu, subay çocuğu, hatta burjuva çocuğu devrimci olmuştur ve olmaya devam edecektir. Türkiye'nin çelişkileri o kadar derindir ki, bu çelişkilerden kimse kaçamaz. Eninde sonunda polis çocukları da, asker çocukları da bundan etkilenecektir. Bırakın polislerin, bekçilerin çocuklarının devrimci olmasını, kendilerinin devrimci olmaması için bir neden yoktur. Hele ki emekli bekçi, polisler için bu neden çok daha fazladır. Çünkü, emeklilikle birlikte artık faşist devletin de işine yaramaz hale gelmişlerdir. Devlet onları halka karşı yıllarca kullanmış kullanmış, sonra paçavra gibi bir kenara fırlatıp atmıştır. Artık diğer emeldi devlet memurlarından hiçbir farkları yoktur. Ayrıcalıkları ortadan kalkmıştır. Halktan biri gibi yaşamak durumundadırlar. Geçim derdi, kira, elektrik, su parası, çocukların okul masrafı, hastane kuyrukları onların da günlük yaşamlarının bir parçasıdır. Sıradan devlet memurlarının yaşadığı tüm sorunlar onların da başının belasıdır. Devlet için artık bir değerleri kalmamıştır. Haksızlığın, adaletsizliğin ne olduğunu bu defa kendilerinin maruz kaldığı uygulamalarda tanımaya başlarlar. Ölen polislerin ailelerinin lojmanlardan nasıl zorla atıldıkları hatırlardadır 3 Haziran '98 tarihli Türkiye gazetesinde ise şöyle bir haber vardı: "Tüberküloz hastası olan emekli polis memuru Mevlüt Toka, tedavi için yatırıldığı Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden maddi imkanlarının yetersizliği ve refakatçisi olmadığı için attldı. Hastalığın pençesinde hayat mücadelesi veren talihsiz adam Kocaeli llçesi'nin Beyler Köyü'nde sığındığı gecekondu benzeri bir evde, komşularının yardımları ile hayatini sürdürüyor." Geçen günlerde yaşanan sel felaketinden sonra, Hatay'daki selzelerden Kenan Keskin şöyle diyordu: "Bizim burada bir emekli polis var. Onun da evi gitti. Belediye Başkanı'ndan yardım isteyen emekli polis hakarete uğradı. Evini buraya yapmâyaydın denildi. Bu da demek oluyor ki, devletin kendi adamlarına bile faydası yok." (Halk için Kurtuluş, 30 Mayıs, sy: 83) Buna benzer yüzlerce, binlerce örnek vardır. Bunlar kimsenin kaçamayacağı Türkile gerçekleridir. Ve bu gerçekileri yaşayan, gören bekçi, polis çocuğu da nisa, bunlardan elbette etkilenecektir. Türkiye'de devrimci olmak değil, olmamak şaşılacak durumdur. 12 Eylül öncesi oligarşinin hizmetinde çalışmalarına rağmen halkın karşısında yer almak istemeyen polislerin kurduğu binlerce üyeli bir POL-DER vardır. Buna karşılık faşist-gerici polisler de POL-BlR'i kurmuşlar, saflaşma polisler içinde de giderek derinleşmeye başlamıştı. Elbette en azından bugün için böyle bir saflaşmanın koşullarından bahsetmek pek mümkün değil. Oligarşi de geçmişten ders çıkarmış, 12 Eylül'lü birlikte sola yakın polisleri atarak, sindirerek ya da pasif görevlere sürerek tasfiye ederken, polis içinde her türlü örgütlenmeyi yasaklamış ve özellikle yeni polis adayları üzerinde sistemli, yoğun bir faşistleştirme politikası uygulamıştır. Aynı şey ordu içinde de olmuş, devrimci, demokrat eğilimli subaylar, harbiyeliler, astsubaylar tasfiye edilmişti. Oligarşinin ordu ve polis mensupları üzerinde ideolojik, psikolojik, fiziki yoğun denetimi bugün de tüm a- ğırlığıyla sürmektedir. Bu koşullar altında polis ya da ordu içinde önemli saflaşmalar beklemek pek gerçekçi değildir ama bu durum düşman cephesinde de ilelebet böyle gidecek değildir. Cephe savaşı geliştirip devrimi büyüttükçe, çelişkiler derinleştikçe bundan karşı devrim saflarında yer alanlar, onların aileleri, çocukları da daha çok etkilenecektir. Saflaşma, saflaştırma yeniden yeniden yaşanacaktır. Bugün ortaya çıkanlar belki çok küçüktür, tekil örneklerdir ama savaşla birlikte, büyüyen devrimle birlikte bu örnekler de çok daha fazla ortaya çıkmaya başlayacaktır. Bu devrimin gücüdür, haklılığın gücüdür, içlerinde hak, adalet, onur, insanlık diye birşeyler kalanlar halfan saflarına geçecektir. Geçmeyenlere, halka düşmanlığa devam edenlere ise eninde sonunda halkın adaleti hak ettikleri cezayı verecektir. Bu cezadan hiçbiri kurtulamayacaktır. Bekçiler, polisler, askerler; onlarca kez tekrarladığımız gibi Susurluk devletine, emperyalizme ve işbirlikçisi oligarşiye uşaklık etmekten vazgeçin. Limon satın, simit satın ama onurunuzla yaşayın, halkın karşısında yer almayın. Yoksa bir gün halkın adaletine hesap vermekten asla kurtulamayacağınızı unutmayın. Polis, bekçi, asker aileleri, çocukları; ailenizden biri bekçi, polis ya da asker olabilir ama sizler de onların işlediği suçlara ortak olmak zorunda değilsiniz. Adaletten, namustan, onurdan, haklıdan yanaysanız onları halk düşmanı olmaktan vazgeçirin. Vazgeçmiyorlarsa boyun eğmek, sessiz kalmak zorunda değilsiniz. Sessiz kalmak, onaylamak, halka karşı işlenen suçlara ortak olmak demektir. Ortak olmayın, halkın, haklının safında yeralın. BUNLAR OLABİLİRLER ŞAŞIRMAYIN. MÜCADELE AYRIŞTIRACAK, DEĞİŞTİRECEK, HERKESİ YENİDEN SAFLAŞTIRACAKTIR.

8 Genel-İş Olağanüstü Genel Kurulu ile ilgili Erol Ekici ile yaptığımız röportajı yayınlıyoruz. "Genel-İş'teki Tasfiyeyi MGK Yapmıştır" Sayın Ekici, bize genel kurul öncesi Genel-İş'te yaşananları değerlendirir misiniz? Genel-İş Sendikasında Haziran tarihlerinde Olağanüstü Genel Kurul yaşandı. Bu söylendiği gibi Genel-İş sendikasında Haziran'da yaşanan bu genel kurul gerçekten olağanüstü koşullarda, olağanüstü gelişmelerle yaşandı. Buna sadece bir genel kurul istemi ya da Genel-İş sendikasının delegasyonunun bir talebi olarak bakmak mümkün değil. Çünkü bunun, yani Genel Kurulun öncesi yaşanan gelişmeler ve olaylar vardı. Bunlar tartışılmadan olağanüstü genel kurul anlaşılamaz. Bu yaşanan gelişmeler, kimin ne yaptığı, ne söylediği, ne istediği açıklanmadan genel kurul süreci açıklanamaz. Bunun bir öncesi vardı. Basına ve kamuoyuna yansıdığı gibi Genel-İş sendikasında tüzük kurultayı öncesi bizimde üzerinde çok durduğumuz bir tasviyecilik süreci yaşandı. Bu sürede, tasviyecilik sürecinde biz bugün Olağanüstü Genel Kurulda yaşanabilecekleri demokratik kitle örgütlerine, sendikalara 28 Şubat kararlarıyla birlikte MGK'nın saldırılarının olabileceğini, devletin bu kurumlara yönelik bir "temizlik" harekatı başlatacağını hatırlattık. O gün söylediklerimizi bugün yaşıyoruz. Diğer yöneticiler açısından görülmeyen yan buydu. Oysa biz genel kurul sonrası ve özellikle 28 Şubat sonrası sendikacılara MGK tarafından verilen brifing öncesi ve sonrası bu planı farketmiş ve kamuoyuna, üyelerimize duyurmuştuk. Bu kararlarla MGK'nın bu ülkede insanca yaşamak isteyen herkesi, her kesimi, düşman ilan ettiğini görmüş ve duyurmuştuk. MGK'nın söylemi şöyleydi; "Kırsal alandakileri bitirdik. Sıra bunlara maddi, manevi, lojistik destek sağlayan dernek ve sendikalarda. Şimdi bunlara yöneleceğiz..." dediğini ve bunun da sendikalardan, demokratik kitle örgütlerine, insan hakları derneklerine varana kadar geniş bir yelpazeyi kapsadığını ifade etmişlerdir. Bu açıklamalar sanrası MGK'nın saldırılarının namuslu, işçiden yana, sınıfın çıkarlarını savunan sendikacılara yöneleceğini ifade etmiştik. Bunun olmasının yolu da, yukarıda açtığımız olayların yaşanmasından geçiyordu. Bunun için önce sendikanın gerçek sahiplerinin elinden alınarak devlete yani MGK'ya teslim edilmesi, daha sonra da MGK'nın eliyle kendilerine teslim edilmesinin sağlanması gerekiyordu. İşte bunun için ille de kayyum atanmalıdır diyerek tutturmuşlardır. Tasfiyeciliğe karşı irade savaşı sonrası biz Genel-îş sendikası içinde yaşanan sorunların çözümünün sendikal organların çalıştırılarak aşılması gerektiğini, ancak böyle yapılırsa sağlıklı bir sendikaya doğru gidebileceğimizi savunduk. Çözüm sendikal demokrasiden geç- mektedir diyerek tavrımızı belirtmiştik. Bunun için de hemen Genel-İş sendikasının genel kurulundan sonra en yüksek karar organı olan Genişletilmiş Başkanlar Kurulu'nun toplanmasını önerdik ve bu önerimiz kabul edildi. Bu kurulda tasfiyecilik süreci dahil o gün içinde bulunduğumuz sorunların nasıl aşılabileceğine dair politikalarımızı, öneri ve düşüncelerimizi tartışacaktık. Toplanmayla birlikte Şükrü Ercan ve Cemal Aslan adlı genel yönetim kurulu üyeleri 143 imza ile olağanüstü genel kurul talebiyle imza topladıklarım belirttiler. Ve başkanlar kuruluna sundular. Biz 143 imzanın toplanması durumunda genel yönetim durumu değerlendirir ve gerekeni yapar dedik. Genel yönetime verilen 143 kişinin adının bulunduğu bir isim listesiydi. İsimlerin karşılığında sahiplerinin imzaları yoktu. Daha sonra da noter tastikli başvurular var, onları da vereceğiz dediler. İsim listesi alınarak genel sekreter arkadaşımıza teslim edildi. Noter tastikli imzaları da daha sonra vereceklerini söylediler. Bunun dışında başka bir imza yoktu. Genel yönetim tarafından noter tastikli imzaların karar almak için "imzacılara" bir çağrısı oldu. Kendilerinin genel sekretere güvenmedikleri için böyle bir şey vermeyeceklerini belirttiler. Olabilir, güvenmeyebilirler... O zaman ellerindeki imzaların asıllarını kendilerine saklayıp fotokopilerini verebilirler ya da noter huzurunda imza karşılığı teslim edebilirler. Sorun güven ya da güvensizlik değildir. Genel-İş sendikası yasa ve tüzük hükümlerine göre yönetiliyor. Buna göre hazırlanacak bir delegasyon listesiyle yönetimi ele geçirme şansları olmadığı için kayyumlu bir süreci sendikamıza yaşatılarak Genel-İş'e devletin müdahalesini sağlamaları gerekiyordu. Şimdi ilginçtir; 143 kişilik isim listesi veriliyor. Biz örgütümüze diyoruz ki, başkanlar kuruluna rağmen diyoruz, tekrar imza veren Kadıköy delegasyonundan ve diğer delegasyondan oluşan komisyonlar geliyor. Arkadaş madem ki böyle siz 143 imza verdiğinizi iddia ediyorsunuz, genel yönetimin de bunu reddettiğini işte biz buraya geldik. Reddettiklerini söylediğin beş yönetici ve siz ikiniz kayyum atanmasını isteyenler bir araya gelin bu konuyu konuşalım bir çözüme bağlayalım. Bu konuşmaların şahitleri vardır. Bu arkadaşlarla bir araya geldiğimizde Cemal Aslan aynen şöyle söylemiştir; "benden size namus şeref sözü, biz hepimiz yarın bir araya gelip olağanüstü genel kurul tarihini belirleyeceğiz ya da ben istifamı vererek çekip gideceğim..." O gün delegenin karşısında bu sözleri söyleyenler aynı akşam ağababalarından akıl hocalarından aldıkları direktiflerle olağanüstü genel kurul kararı alınmasını engellemeleri ve gelen delegasyonlarla da bir daha gö- rüşmeme talimatı alıyorlar. Ertesi gün de sendikaya gelmiyorlar. Delegasyon kendileriyle görüşme talep ettiğinde de "sizinle görüşecek bir şeyimiz yok..." diyerek delegelerin görüşme talebini geri çeviriyorlar. Deniyor ya, 143 imza topladık. Tabanın söz ve karar hakkı tanınmıyor vb. Aslında 143 imzaya da gerek yok. Genel kurul talep etmek için delege sayısının beşte biri olan 65 imza yeterlidir. Bunun ne kadar demokratik olup, olmadığı da tartışma konusudur. Ama bizim konumuz bu olmadığı için fazla üzerinde durmayalım. Ama olduğunu varsayarsak bir tüzük hükmüdür ve yerine getirilir. Kaldı ki biz onlara da söyledik, olağan ya da olağanüstü bir genel kuruldan kaçmadığımızı, ama bugün bir sıkıntınız varsa bunun olağanüstü bir genel kurulla giderilmeyeceğini, daha ileri giderek tabanın söz ve karar hakkına saygı duyalım. Taban ola ki bizim seçildiğimiz genel kurulda yanıldı, yanıltıldı, yanlış bir tercih yaparak bizleri yönetime getirdi. Gelin olası saydığımız bu yanlışlığın üzerine yeni bir yanlışla gitmeyelim, olağanüstü genel kurul yerine sendikamızın, örgütsel işleyişini hızlandırarak tabandan, şubelerden başlayarak önümüzde yapmamız gereken şube kongrelerini üç ay önceye çekelim. Şube kongrelerini yapalım, yeni seçilecek delege arkadaşlarımızla genel yönetim kurulu seçimini de yine bir yıl erkene çekerek yeni seçilecek delegasyonla Genel-İş sendikasının genel yönetimini belirleyelim. Böylece geçmişte yapıldığı iddia edilen yanlış tercihler ortadan kalkar dedik. Bu iki arkadaş bu önerimizi şiddetle ret ettiler. Niye? Tabanla en ufak bir bağı olmayan, tabanın söz ve karar hakkını tanımayan kendilerine güvenmeyen bu insanlar duygu sömürüsü yaparak bizler aleyhinde "tabanın söz ve karar hakkını tanımıyorlar" yalanları ile insanların kafalarını bulandırmayı, olağanüstü genel kuruldan kaçıyorlar demagojilerimle suyu bulandırmaya devam ettiler. Bütün önerilerimizi reddederek ille de kayyum da, kayyum diye tutturdular. Genel-İş sendikasının yeni örgütleyerek yetki aldığı işyerinden 6-7 bin işçi tabandan başlayacak bir genel kurula delegelerini göndererek iradelerini yansıtacaklardı. Onların korktuğu ve kaçtığı buydu. Bu üyelerin iradesiyle girilecek bir olağan ya da olağanüstü genel kuruldan başarıyla çıkabilmeleri kesinlikle mümkün değildi. Hesap kayyumla girilecek bir olağanüstü genel kurulda bu insanlarımızın temsil edilmelerinin engellenmesi üzerine kurulmuştu. Bu hukuki ya da ahlaki hiçbir gerekçe olmadan yapılacaktı. Neden bu arkadaşların iradelerini genel kurula yansımasını istemiyorlardı. Adana'da Konut İşçileri sendikasında 600 yeni işçi örgütlenmiş. Bu arkadaşlarımızın örgütlendikleri yere şube açmak, profesyonel kadro vermek ve bunları yapmaları için de bir müteşebbüs heyet atanması ve atanan bu heyetin de yasal süre içesinde seçime gitmesine imza koymuşlar. Bunlar da bu kararlara imza koydular. Adana kongresini yaparak delegelerini seçti. Urfa, Antep 2 No'lu şube yine aynı şekilde bunlar sendikamıza yeni kazandırdığımız işyerleri ve üyelerdir. Ve tüzük gereği yapılacak genel kurulda oy kullanarak yöneticilerini seçme hakkına sahip delegasyon normal bir genel kurul sürecinde bunların engellenmesi mümkün değil. Ancak olağanüstü bir durumla engellenebilirdiler. Bu olağanüstü durumda Genel- İş'in kayyuma, devlete teslim edilmesiyle mümkündü ve bunu da MGK'nın talimatlarıyla sendikamızın başına kayyumu oturtarak yaptılar. Yapılan tamamen İsmail Hakkı Önal'ın seçimi kazanabilmesi için insani, ahlaki, hukuki ve tüzüksel tüm değerlerin çiğnenerek gereken zeminin hazırlanmasıydı. Bunun yolu da kayyumun atanarak sendikanın işleyişinin engellenmesiydi. Bunun için ille de kayyum diye tutturdular. Yasalar son derece açıktır. Bir delegenin oy kullanma hakkının elinden alınması ancak emeklilik, ölüm, iş kolu değişikliği ve sendikadan ihraç edilmesiyle mümkün. Yasa böyle diyor. Bizim bazı konularda itiraz etmemiz üzerine çok açık olduğu için' bazı delegelerin oy kullanmasına itirazımız kabul edildi. Ama aynı durumda belgeleriyle sunmamıza rağmen Sendikamıza üye dahi olmayan İsmail Hakkı Önal'ın delegeliği kayyum tarafından onaylandı. Genel-İş sendikasına bizzat devlet, MGK müdahale etmiş ve tasfiyeyi bizzat MGK yapmıştır. Bu saldırılar sonucu bir gerçek daha iyi anlaşıldı. MGK'nın saldırılarına karşı birey olarak karşı çıkmanın pek bir şey kazandırmayacağını, ancak saldırıların örgütlü yapılarla hareket ederek boşa çıkarılmasının mümkün olduğu bir kez daha görüldü. Herkes şunu çok iyi anlamalıdır. Genel-İş sendikasında yaşananlar tabanın istediği gelişmeler ya da oluşumlar değil, bizzat MGK'nın talimat ve emirleriyle hareket eden şimdiki yönetimin dayatmaları ve devletin açık müdahalesidir. Tüm demokratik kamuoyu, bütün sendikalar, bütün işçiler ve halk bu gerçeği öğrenme hakkına sahiptir. Bizler bu gerçekleri diğer basında duyuramıyoruz. MGK sendikacıları gibi MGK basını da bizim, devrimcilerin, demokratların, işçi sınıfının çıkarlarını namusları gibi koruyanların sesine kulak vermiyor. Sayfalarını açmıyorlar. Bize bu olanağı sağladığı için gazetenize teşekkür ediyoruz.

9 Bu ülkede bir savaş gerçeği var. Bu savaş oligarşiyle halkın tüm kesimleri arasında sürmektedir. Bu savaşta duruşunu belli edememiş olanların, fırsatçı, uzlaşmacı tavrı kendine kılavuz edinenlerin ne zaman ne yaptıkları, ne yapacakları bulanıklaşmaktadır. Mücadelenin kime karşı yapılması gerektiği dostun, düşmanın kim olduğu karıştırılmaktadır. Bunun en somut örmekleri Genel-lş sendikasında son süreçte olup bitenlerdir. Önce Devrimci Sendikacılar tasfiye edilmek istenmiştir. Bu tasfiye girişiminde kendisine "devrimciyim" diyenler Devrimci İşçi Hareketi'ni yalnız bırakmış, hele "Yurtseverim" diyenler MGK'nın kuklaları haline gelen tasfiyecilerle birlikte, MGK'nın direktifleriyle, alınan tasfiye kararlarının bizzat ortağı olup imzalarını koymuşlardır. Tasfiye sürecinde Devrimci İşçi Hareketi kendine olan güveniyle bu süreci altetmeyi bilmiş, bu süreci zaferle kapamıştır. Bu tasfiye girişiminin yaşandığı süreçte çok yazdık, çizdik. Kendisine komünistliği, yurtseverliği, devrimciliği yakıştıranlara çokça çağrımız oldu. Ama bu çağrılar cevapsız kaldığı gibi açıktan her platformda da hissedilen bir düşmanlıkla bizim karşımızda ve gizliden veya'açık olarak tasfiye hareketine ortak oldular. Tasfiye süreci yaşanırken, bir taraftan da dumanlı hava- yı seven kurtlar ortamı boş bırakmadı. Bunlar, yönetime gelmek isteğiyle yanıp tutuşan, özünde MGK sendikacılarından hiç de farkı olmayan, sendikaları birer çıkar ortamı olarak görüp pis politikalarına alet eden sendika ağası ismail Hakkı Önal ve yandaşlarıdır. ismail Hakta Önal ve yandaşları alttan alta imza toplayarak sendikayı kayyum sürecine götürmeye çalıştılar. Topladıkları imzalan genel yönetime vermeden bilinçli bir şekilde direkt mahkemeye vererek kayyum sürecini başlattılar. 12 Eylül'de devletin tüm kitle örgütleri, sendikalar üzerinde estirdiği terörünü bugün sendika patronları Genel-Iş'i kayyuma teslim ederek sürdürüyorlar. Devletin elini sendikaya soktular. Sınıfa ihanetin böylesine doruğa çıktığı bir süreçte hiçbir siyasi yapıdan ciddi tepkiler gelmedi. Bizim tavrımız açık ve netti. Tasfıyecilik sürecinde sendika ve işçiler alabildiğine yıpranmıştı. Bu yıpranmışlığı daha fazla derinleştirmenin, sendikayı daha fazla kaosa sürüklemenin işçi sınıfına getireceği hiçbir şey olmadığını, normal kongre sürecinin beklenmesinin mevcut yönetimin çalıştırılmasını gerektirdiğini, bu süreçte örgütlenilmesi gereken işyerlerine yönelmenin önemini ve en önemlisi, yaklaşan toplu iş sözleşmesine en iyi biçimde hazırlanılması gerektiğini savunduk. Herşeye rağmen, eğer mutlaka kongre olacaksa bu sorunun işçilere gidilerek çözüleceğini, yeniden tabanın iradesinin belirleyiciliğinde bir kongrenin adaletli olacağını savunduk. Ama tüm bu devletin eline, kayyuma karşı çıkışımızda, doğru gördüğümüz yoldaki çabalarımızda siyasi yapıların cevapsızlığını ve tavırsızlığını bir kez daha gördük. Bu tavırsızlığın yanında hemen her fırsattan yararlandılar ve Devrimci işçi Hareketi'ni tasfiye planlarını yalan ve demagojiyle başlattılar. Kongrenin 2. turunda yaşanan hesaplar, önce Devrimci işçi Hareketine, sonra devrimcilere yöneliktir. Öylesine bir çamur içindeydiler ki ÖDP'nin adayını ÖDP-DY desteklemiyordu. En hesaplı, boyutluca ihanetin ifadesini de yurtseverler yaşatmıştır. 2. turda pazarlıklarını kayyumcularla yapıp Genel-Iş'i 12 Eylülcülere teslim etmişlerdir, içiniz rahat mı bilmiyoruz, bu sizin sorununuz. Ama şundan emin olabilirsiniz; Devrimci İşçi Hareketi'ni yok edemezsiniz, edemeyeceğinizi siz de biliyorsunuz. Yurtseverlerin en önemli pazarlığı bizim üzerimizde gelişmiştir; DlH adayı Erol Ekici'nin oylarının kesilmesi, desteklenmemesi, yerine verilen oyların kayyumculara akması. Bu açık şekilde kongrenin, işçi sınıfının satılışının ifadesidir. Devrimci işçi Hareketi'ne düşmanlık o kadar boyutludur ki, gözler kör, kulaklar sağır olmuştu. Yurtseverler, işçi sınıfına ihanet içerisinde olan kayyumcu tayfasıyla birlik ola- cak kadar gizli pazarlıklara girmişlerdir. Yurtseverler tarih önündeki sorumluluklarının muhasebesini yapamayacak kadar gözü dönmüşçesine, düşmanlıkla, işbaşına her ne koşulda olursa olsun gelmeyi hedeflemişlerdir. Gelinen noktada ita yan ortaya çıkmış, artık bu biçimde saflar belirlenmiştir; kayyumcular ve kayyum karşıtları. Devrimci İşçi Hareketi'ni tasfiye etmeye çalışanlarla bugün kayyum karşıtı duruşunda yan yana geliş, bizim açımızdan bir tutarsızlık olarak gösterilmeye çalışılmış, tasfiye döneminde kılını kıpırdatmayan oportünizm bugün bunun üzerinden politika yapar ve DlH'e saldırır duruma gelmişlerdir. Tasfıyecilik sürecinde defalarca, tasfiyecilik süreci alt edildiğine MGK Sendikacılığından hesap soracağımızı, tasfiyecilerin muhasebe yapmalarını ve kitleler önünde hesap vermeleri konusunda çağrılar yaptık. Bizim insanlarla değil, anlayış ve MGK sendikacılığıyla hesabımız var dedik. Bu hesabımızın hiçbir zaman bitmeyeceğini, bunun temel anlamda düzen ve devrim mücadelesinin ifadesi olduğunu koyduk. Ama aynı koşullarda devleti bile bile getiren kayyumcularla ve devletin otoritesini simgeleyen, temsilcisi olan kayyumla da hesabımız vardır. Onların alt edilmesi işçi sınıfı mücadelesinde önemli bir mihenk taşıdır dedik. Bu durumda tasfiyecilerin de kayyum karşıtı olup olmaması bizim için belirleyici olan bir durum değildir. Tasfiyecilerle aramızda olan çizgi- ler oldukça kalındır ve hesabımız bitmemiştir. Çünkü sendikalarda hakim olmaya çalışan MGK sendikacılığıyla mücadelemiz nettir. Eğer bugün birçok yerde, birçok toplantı ve çalışmada, tasfiyeciler DlH'i tasfiye girişimlerine ilişkin özeleştiriye dönük ifadeler verdilerse de, bu süreç başlamışsa da, henüz bizim adımıza bitmemiştir. Biz kayyuma, devletin eline karşı doğru ve dürüst bildiğimiz politik hatta ilerlemiş ve devrimci sorumlulukla hareket etmişizdir. Yurtseverlerin, oportünist ve reformist kesimin yaptığı gibi küçük burjuva fırsatçılığı, kurnazlığına saplanarak hesaplar yapmadık. Her zaman olduğu gibi hesapsız, önyargısız, kaprissiz, duru bir politik hat izledik. Çünkü bizler dostumuzu, düşmanımızı çok iyi tanıyoruz. Kongre günü yaşananlar aslında ne kadar ilkesiz, fırsatçı, faydacı ve sınıfa ihaneti gösteren bir bakış açısına sahip olduklarının bir ifadesidir. Ayrıca her platformda karşımıza çıkan Parti-Cephe düşmanlığının da çok açık ifadesidir. Yurtseverler, EMEP'liler, sendikanın başına bu kongreyle birlikte çöreklendirdiğiniz MGK sendikacıları, kayyumcular biz şehitler verirken 1 Mayıs alanlarında yoktular. Yaşananlara tavır almayan, ses çıkarmayan ama Devrimci işçi Hareketi'ne saldırıya gelince mangalda kül bırakmayan oportünizm; siz de bu çöreklendirmenin ortağısınız DEVRİMCÎ İŞÇİ HARETETİ TİS SÜRECİ VE BELEDÎYE-İŞ İşçilerin en duyarlı oldukları dönem toplu sözleşme dönemleridir. Ama bir T.İ.S. süreci sessiz sedasız geldi geçti. Bu yıl tüm belediyelerde T.İ.S. dönemiydi, şu ana kadar birkaç belediye hariç hemen hepsi T.İ.S. görüşmelerini tamamladı ve imza altına aldı. Bu yıla kadar olan T.İ.S. görüşmeleri gözönüne alındığında bizim bildiğimiz her dönem sorunlar yaşanmış, bununla birlikte irili ufaklı direnişler olmuştur. Peki bu sene işverenler "imana" mı gelmiştir? İşçileri düşünmüş mü olmuşlardır? Tabii ta hayır! Peki ya ne olmuştur da sözleşmeler hemen bitirilmiştir? Yıllardır toplu sözleşme görüşmelerini "ücret" düzeyine indiren, iş güvencesi gibi, örgütlenme özgürlüğü gibi, işçilerin sosyal yaşamlarının düzeltilmesi gibi daha çokça çoğaltabileceğimiz maddelerden bihaber bir sendikal anlayışın bugün T.İ.S. sürecinden sessiz sedasız çıkması çokta garipsenecek bir durum değildir aslında. Bu yıl Belediye-İş sendikasının yapmış olduğu toplu sözleşmeler icazetçiliğin, ruhsuzluğun, diz çöküşün bir ifadesidir. Sözleşme dönemleri, belirlenmiş olan maddeler doğrultusunda işverenlerin karşısına çıkılmamış, işçiler siyasi partilerin arasında oyuncak olarak kullanılmışlardır. T.İ.S. sürecine işçinin genel çıkarları, sınıfın bağımsız tavrıyla çıkmak yerine ANAP'lı belediye şunu veriyor, sende bunu ver gibi icazetçi bir yaklaşım sergilenmiştir. Kendi sendikalarında örgütlü bulunan ama farklı siyasi belediye başkanlıklarında, farklı farklı sözleşmeler imzalayarak işçinin gücünü daha baştan bölmüş, işçinin arasında ayrım yaratmıştır. Tabii bu yapılanlar işçi düşmanı ANAP'lı bele- diyelerin işçiye hayran oldukları için yapılmamış sendika genel başkanı Efendi Güvercinin bu partiden olması ve milletvekilliğine oynamasından dolayıdır. ANAP'lı belediyelerin ve ANAP'ın propagandası yapılmıştır. Öyle ya şunun şurasında seçimlere ne kalmıştır? Yapılmıştır yapılmasına da diğer sözleşmeler ne olacaktır? İşçinin tepkisi artmaktadır ve bu tepki hızla Faziletli belediyelere yöneltilerek çözülmeliydi. Yani görünen köy misali "bakın ANAP'lı belediyeler veriyor" deniyordu işçiye. Uyguladığı politikalarıyla işçi düşmanı yüzü artık tescillenmiş Fazilet partisi ayak diretiyor diğer belediyelerin verdiği ücreti vermiyordu. İşte sorun tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Sendikanın zevahiri kurtarması gerekiyordu. Ama ruhlarını şeytana satmış MGK sendikacılarının işvereni sarsacak ne inançları, ne cesaretleri vardı. Zaten kavga etmek gibi bir niyetleride yoktu. Öyle olmasa sendika genel başkan yardımcısı Mustafa Solmaz "Tayyip Erdoğan benimle görüşmeye gelmiyorlar" diye sorulan bir soruya "olur mu efendim, benim başkanımla aram yüz metre yok, çağırsın koşa koşa giderim" der miydi? Ama işçi de sıkıştırıyor sesler yükseliyordu. Ve hemen eyleme geçilmeliydi, eylem de öyle işvereni rahatsız etmeyecek cinsten olmalıydı. Bu süreçte öyle bir politika izlenmeliydi ki hem işvereni, hem de işçiyi yatıştırmak tepkileri yumuşatmak gerekiyordu. Bugüne kadar yapılan ve hiçbir sonuç alınamayan basın açıklaması yaparak, işçileri havuza sokup adeta şov yaptırarak ne kadar şirin bir eylem olduğu ispatlanacaktı. Süreç içerisinde verilen ücreti ve diğer sosyal hakları kabul edemeyeceklerini açıklayan sendikalar aradan 15 gün geçmeden teslim olmuşlardır. Bu teslim oluşu meşrulaştırmak için de yine tüm olumsuzlukları işçinin sırtına yıktılar. Çünkü işçiler artık sözleşmenin bitmesini istiyorlardı. İşçiler niye böyle birşeye razı oluyorlardı? Eyleme çağırdıkları işçiler, binlerle Büyükşehir Belediyesi'nin önüne akmamışlar mıydı? Peki ne olmuştu? İşçi aynı işçi değil miydi? Ruhlarını şeytana satmış bu MGK sendikaları sanıldığı gibi aptal değillerdir. İşçi sınıfını satmada adeta doktora yapmışlardı. Sürecin başlamasıyla işçileri bu sürece hazırlamayan, coşkuyu, kararlılığı geliştirmeyen, umutsuzluğu, icazetçiliği yayan, işçiyi eylemden soğutan, "sendikacılık bitmiş" diyen kendileridir. Doğal olarak işçide" bu eylemlerle birşey olmaz, işveren ne derse o olur" düşüncesi gelişmektedir ve doğrudur. Bu tarz sendikacılıkla birşey olmayacağı, hiçbir kazanım sağlanamayacağı açıktır. İşçide 35 milyon ücretle geçinememekte ve "lanet olsun size, imzalayın" demektedir. İşte tüm hesaplar inceden inceye yapılmış, işçilerin "açlık"ları kullanılmış, onların üzerinden milletvekilliği propagandası yapılmış ve suç işçiye yüklenmiştir. Burjuvazi de öyle yapmıyor mu? Tüm halkımızın kanını emerek, bizleri sömürerek sürdürdükleri şatafatlı iğrenç yaşamlarını televizyonlardan halka tekrar tekrar seyrettirerek, bunun üzerinden bile "kar" elde etmiyor mu? Ondan sonra da "ahlak kalmadı" propagandası yapmıyor mu? Toplu İş Sözleşmesi sürecinde tüm bunlar yaşanırken bizlerin ne yaptığımız sorusunun cevabı yoktur. Artık tüm bu iğrençlikler, yalakalıklar işçiler nezdinde açığa çıkmış şeylerdir. İşçiler bu icazetçi, yalaka tayfasına güvenmemektedir.umutsuzdurlar ama alternatifsiz değillerdir. Alternatif Devrimci İşçi Hareketi'dir. BÖYLE ÇALIŞKAN "MİLLETVEKİLLERİMİZ" OLUNCA... olca görürüz ve okuruz her gün gazetelerde "Meclis'te kavga", "Meclis tatile girdi", "Meclis'te B koltuk skandali", "Meclis'te çiğ köfte partisi" ve buna benzer daha birçok örnek sayılabilir. Şu anda bahsedeceğimiz haberde yine 30 Haziran günü gazetelerde çıkan Meclisle ilgili "Meclis Çalışma Rekoru: 45 saatte 30 madde geçti" başlıklı haber. Elbette ilk gördüğümüzde belki şaşırabiliriz. Haksızda değiliz şaşırmakta. Meclisin işleyişini, dönen dümenleri, yaşanan kavgaları, edilen küfürleri, dövüşleri bilmesek küçük bir ihtimal belki. Biliyoruz ki bazen aylarca, haftalarca bir madde üzerinde tartışıldığını yine de karar verilemediğini... Bu yüzden de haber epey ilginç geldi. 45 saat içerisinde 30 maddenin gündemden geçmesi... Ve kısada olsa düşündürüyor insanı, neydi bu uzun mesainin sebebi. Ama şöyle bir o günlerdeki programları gözden geçirince pekte düşünmeye gerek kalmıyor. Hele hele önümüzde dünya kupaları varken. Kim uğraşacaktı maddelerle günlerce, haftalarca. Tabii iş kendilerinin yapacakları kulise, seyredecekleri futbol maçına gelince iş değişiyordu. Neden peki memura, işçiye yapılacak, kaşıkla verip kepçeyle aldıkları zam kararı aylarca meclisin kapılarından çıkmazken 30 madde meclisten 45 saatte geçirilmişti. Neden neden? Çok da uzağa gitmeyelim. İşte bakmak yeterli herşey günyüzü gibi açık ve seçik ortada. İşte bizim "halkın temsilcileri" milletvekilleri haftalarca alamadıkları kararları 45 saat içerisinde almıştı. Onlar için alınan kararlar pek de önemli değildi elbette. Nasıl olsa hayat içerisinde bir anlamı olmuyordu. Anlam onların cebindeki parada. Halka da zam, zulüm, enflas yon... Onlar nasıl olsa lafla peynir gemisini yürütmeği ustalarından, ahilerinden öğrenmişlerdi. Tabii ara sıra amatörlükler çekseler bile. Yine sokağa çıkıp insanlara vaatlerde bulunup, halk deprem enkazları altında kalmışken onlarda geçipte poz verebilirler. Eh bu kadar çalışkan milletvekillerimiz olunca da halkın hali bu oluyor.

10 SUN TEKSTİL KAPATILDI DİSK Tesktil İş'e bağlı Sun Tekstil'de çalışan 300 işçi fabrikanın kapatılması sebebiyle işten çıkarıldı. Daha önce kesim, nakış, tasnif bölümlerinde çalışan 83 işçi işletme zorunluluğu bahane edilerek işten atılmıştı. Sun Tekstil işçileri işi yavaşlatma, yemek boykotu, alkışlı protesto ile onlara destek vermişlerdi. Fabrika sahibi yeni bir işyeri açarak Sun Teks üzerinden kredi alarak burayı ipotekli gösteriyor. Fabrikayı kapatmak için bir zemin hazırlamış oluyor. İşveren işçilerin işi belli süreyle yavaşlatmasını bahane ederek, işlerin zamanında teslim edemediğini, bu yüzden NİKA firmasından reklamasyon yediğini ve 450 bin işin geri geldini, bu yüzden haciz geleceğine söyleyerek, mallarını hacize kaptırmamak için Sun Tekstil'i kapatmak zorunda kaldığını gerekçe olarak gösteriyor. Sun Tekstil'de çalışan 300 işçiden 180 kişilik liste çıkarılarak bunların maaşlarının 15 Eylül'de ödeneceğini, 180 işçininde yeniden bir sözleşme yapılarak kendisine bağlı başka bir fabrikada işe başlayacaklarını söyleyerek işçiler arasında bölünmelere yol açmaya çalışıyorlar. Sun Tekstil üyeleri 26 Haziran Cuma günü biraraya gelerek bu olayı protesto edeceklerini söyleyerek DİSK Tekstil İş Sendikası'da biraraya geldiler. İşçilerin yanında olacaklarını söyleyen sendikacılar yine gerçek yüzlerini gösterek MGK sendikacısı olduklarını, işçileri yanlız bırakarak kendilerinin ellerinden birşey gelmediğini, herşeyi yaptıklarını söylediler. Buna karşın işçiler çözüm üretmezseniz buradan gitmeyiz, size boşuna mı her ay para verdik, sendikanın iyi bir duruma gelmesi, ceplerinizin para görmesi ve şu an burada olmanızı sağlayan biz olduk dediler. Haklarını alana kadar gitmeyeceklerini ve sendikayı işgal edeceklerini söylediler. MGK sendikacıları polis çağırmakla tehdit ettiler. Bir süre sonra polis gelerek buradan çıkmazsanız sizi zorla çıkaracağız diye tehdit ettiler. İnsanların işlerinden atılmaları yetmiyormuş gibi bir de polisin baskısıyla karşı karşıya geliyorlar. Devlet ve MGK sendikacıları kene gibi emekçilerin sırtından geçinmeye devam ediyor. BES KURUCULAR KURULUNDAN TÜM MALİYE SEN KONGRESİNE YAKLAŞIMLAR VE GERÇEKLER BES (Büro Emekçileri Sendikası) kurucular kurulu Haziran'da Ankara'da toplanarak, işkolunda sendikal birliği sağlamak ve işkolu sendikasını kurmak amacıyla kuruluş çalışmasını başlattı. BES kurucular kurulu, işkolunda kurum sendikası durumunda bulunan, TÜM MALİYE SEN, EMEK SEN, TURİZM SEN ve sendikal örgütlülüğün olmadığı diğer kurumların belirlediği kurucularla işkolunda birliğin sağlanması için atılan ilk adım görünümündeydi. Kurucu dağılımı 15 bin üyesi olan T. Maliye Sen'e 80, 800 üyesi olan Emek-Sen'e 30, 500 üyesi olan Turizm-Sen'e 20, örgütsüz bulunan diğer kurumlara 20'şer kurucu verilerek toplamı 150 kurucudan oluşuyordu. Aynı işkolunda olduğu düşünülen Tüm Sosyal Sen, genel kurul kararıyla kendisini bu sürecin dışında bırakmıştı. Daha sonraları birleşme görüşmelerine gözlemci düzeyinde katılmıştır. (...) BES (Büro Emekçileri Sendikası) KESK'in en büyük sendikası olacaktı. Beşyüzbin emekçiyi üye yapacaktı, emekçilerin çıkarı için her türlü özveride bulunacaktı. Yeter ki birlik olsun (!) Bu birliğe karşı çıkmak, sendika şovenizmiydi,, emekçilerin çıkarı (!) herşeyin üstündeydi, yüzbinlerce büro emekçisi örgütsüzdü, onlarca kurum sendikasızdı, Türk Kamu Sen'e bırakılamazdı, bunun için işkolu birlikteliği, en kısa sürede sağlanmalıydı. Reformizm, oportünizm ve yurtsever emekçiler bu konuda ne kadar samimiydi? Süreç bunu gösterecekti. Birlik için, niyetler gizliydi, hesaplar farklıydı, hedef büyüktü, düşünceleri küçüktü, pastadan kim daha büyük pay kapacaktı, bütün hesaplar bunun üzerine yapıldı. Emekçi yığınların çıkarları, birlik için söylenen herşey unutulacaktı. (...) İşkolunda sağlıklı bir birliğin olması için önerilerimize, reformizm, oportünizm ve yurtsever emekçiler destek vermediler, herkes bir likçiydi, emekçilerin çıkarlarını düşünüyordu. Aksi düşünenler yani biz hep anti-birlikçiydik. Ama yanılmadık süreç bir kez daha bizi haklı ve doğru çıkarmıştır. Kurucular kuruluna gitmeden, işkolunda sendikal birliğin sağlanması ve mevcut sorunların aşılması için, ÖDP'li, EMEP'li ve yurtsever emekçilerle görüşme toplantısı yaptık, önerilerimizi sunduk, BES Genel Merkezinin Ankara'da olmasını doğru bulmadık, çünkü birleşmenin ana unsuru Tüm Maliye-Sen'di, bunda genel çıkarlar için ısrar ettik, ancak kabul görmedi. Bununla birlikte BES oluşum sürecinin anti demokratik olarak işletildiğini bunun ciddi sıkıntılara yol açacağını söyledik. Birleşmenin sağlıklı olması için önerilerimize destek verilmediği gibi, hiçbir demokratik tutuma bir kelime bile eleştiri getirilmedi. VE BES KURUCULAR KURULU Gerçek niyetler gizlenerek hiçbir ilkede ortaklaşmayan "en" birlikçiler Ankara'da birlikle ilgili söyledikleri herşeyi unutup oluşacak BES geçici yönetim kurulu için kılıçları çektiler. 150 kurucu üyeden, 123 kurucu üyenin katılımıyla kuruluş kongresi gerçekleşti. Yurtsever emekçiler ana tüzükte ulusların ayrılma hakkı yeralmadığı gerekçesiyle (asü sorun MYK'da anlaşılmadığı) EMEP'li kamu emekçileride ÖDP'nin geçici MYK'da çoğunluğu dayattığı gerekçesiyle (Asıl sorun genel başkanlığı alamadıkları için) BES kurucular kongresinden çekildiklerini açıkladılar. ÖDP'li kamu çalışanları çekilenlerin dışında kalan kurucu üyelerle geçici MYK'yı oluşturarak BES'in kurulduğunu ve kuruluş başvurusunun yapılacağını açıkladılar. 22 Haziran günü de 82 kurucunun imzasıyla Ankara Valiliğine kuruluş başvurusu yapıldı. Kuruluş oluşumu tartışmalarında ÖDP'nin bütün tutumlarına ve önerilerine ortak olanlar, bu konuda hiçbir eleştiri getirmeyenler BES konusunda çıkan sonucun ortaklarıdır. Bu konuda hiçbir haklı gerekçeleri yoktur. Bütün sorun BES geçici MYK'sında anlaşmadıkları içindir. Herşeyi baştan kabul edip kurucular kurulunda çekil- mek çokta söylendiği gibi emekçilerin çıkarı değil, dar grupçu çıkarlardır. Çekilenler, BES'İn meşru olmadığını, kamu emekçilerini temsil etmediğini, bir yapının sendikası durumunda olduğunu bu nedenle tanımadıklarını açıkladılar. Ellerinde koz bulundurduklarını, Tüm Maliye- Sen kongresinde BES'e katılmaya onay vermeyeceklerini ilan ettiler. Çekilenler, seçime liste çıkarıp girme yerine, en baştan çokta savundukları BES'i dağıtma rolünü üstlendiler. Seçimlerde kimse kimseyi kabul etmek zorunda değildir, anlaşılmıyorsa listeyle girilir kazanılır veya kaybedilir demokratik işleyiş budur, kiüe iradesine saygı duymak budur. Biz, BES'in oluşum sürecini değerlendirdik, önerdiğimiz ilkeler, birleşmenin esas ve usulleri red edildiğinden, ilkeli ve sağlıklı bir birliğin olmayacağından hareketle ve düşünce olarak azınlıkta kaldığımızdan genel eğilimin birlikten (!) yana olduğunu gördüğümüzden-bes Kurucular Kongresine kurucular düzeyinde katılmadık, gözlemci olarak izledik. Çünkü BES'e kurucu üye sıfatıyla kurucular kuruluna katılıp bu sendika kurulmamalıdır demek, siyasal ahlakımıza, ilkelerimize aykırı bir tutumdur, ilkeleri olmayanların bizden bunu isteme hakları yoktur. Biz azınlığın, çoğunluğa tabidir ilkesini esas aldık. ÖDP'li kamu çalışanları, BES konusunda dayatmalarını, yanlışlarını, eksiklerini sonuna kadar sürdürdüler, buna baştan ortak olanlar MYK'daki pazarlıklarda anlaşmayınca çekildiler ve BES'i gayrı meşru ilan ettiler. Yanlışlarını sonuna kadar sürdürenlerin bir tutarlılığı vardı. Ama çekilenlerin hiçbir haklı gerekçeleri yoktur. Biz bu her iki tutumuda onaylamadık, mahkum ettik. VE TÜM MALİYE-SEN KONGRESİ (...) Tüm Maliye-Sen Kongresi, reformizmın, oportünizmin, yurtsever emekçilerin birbirleriyle hesaplaşacağı bir arena olarak görülüyordu. Ve öyle de yaptılar. Tüm Maliye Sen'i bölme hesaplarına girdiler, çekilenler, daha önce savundukları birleşmenin olmayacağını, Tüm Maliye-Sen varlığını sürdürmelidir, gerekirse kurulan BES'e karşı, ÖZ-BES veya TÜM-BES'in kurulması gerektiğini savundular. BES'in kurucusu durumunda olanlar birleşme kararı çıkmasa, Anadolu illerinin BES'e geçeceğini ve büyük illerden de istifa yoluyla geçebileceklerini ifade ediyorlardı. Tam bir kaos ortamı yaratılmıştı, bloklaşma netleşmişti. Biz her iki tutumun sendikayı bölmek olduğunu bu durumda hiçbir bloktan yana olamayacağımızı, sendikanın bölünmesine izin vermeyeceğimizi, çünkü takınılan tutumların tamamıyla marjinal kaldığını, binlerce maliye emekçisinin sonu olmadığını bu nedenle bu tutumların terk edilmesini ısrarla savunduk, bölen değil birleştirici olduk. Kendi marjinal politikalarıın tatmin etmek isteyenlere net bir tutum sergiledik. DMH-Maliye delegasyonu kongreden bir gün önce yaptığı geniş bir değerlendirmede daha önce her iki tarafla yapılan görüşmeleri, tavırları, tutumları, bir bütün olarak değerlendirdi. Vardığımız sonuç, BES'in kuruluş aşamasına kadar bir bütünsellik içinde olan, ÖDP'li, EMEP'li ve yurtsever emekçiler geldikleri aşamada sendikayı bölme tutumlarını sürdürdüklerini, çekilen durumda olan EMEP'li ve yurtsever emekçilerin BES'in kurulması için tüm ilkesizliklere ortak olduklarını, BES Geçici MYK'sında anlaşmadıklarından kutuplaştıkları, kendi destekleriyle kurulan bir sendikaya rağmen, yeni bir sendikanın kurulmasına çalıştıkları, diğer grupların bunlara destek verdiğini, sendikanın ciddi bir bölünmenin eşiğinde olduğu sonucuna varılarak, geliştirilen tutumların samimi ve dürüst olmadığını kendilerine ilettik, bu nedenle böyle bir ittifak içinde olamayacağımızı belirttik. (...) Kongrenin birinci günü salondaki havanın aynı olduğu taraflarda bir değişkenlik görülmedi. Kürsüden yapılan konuşmalarda, çekilenler BES'in meşru olmadığını emekçilerin iradesini yansıtmadığını, dar grupçu olduğunu, hatta bir grubun sendikası olduğu söylendi. 'Birlikçiler' birlik düşmanı kesilmişlerdi, herkes birbirini suçluyordu. Kurucu durumunda olanlar ise doğru yaptıklarını, herşeyi çekilenlerle birlikte yaptıklarını, son anda diğerlerinin çekildiklerini, tüzüğü birlikte onayladıklarını, BES'in meşru olduğunu ve Tüm Maliye Sen'in katılma kararını almasını öneriyorlardı. Karşılıklı yapılan tartışmalarda ortam gerginleştiriliyordu. DMH Maliye delegasyonu, salondaki gelişmeler üzerine bir değerlendirme yaparak, sendikanın bölünmesini engellemek, işkolunda sendikal birliğin sağlanması için taraflara şu öneriyi götürdü. Gelinen noktada BES konusunda çekilen ve kurucu durumunda olanların ciddi hatalar yaptığını, bu sorunun aşılması ve işkolunda birliğin sağlanması için tarafların Genel Kurula özeleştiri vermesi koşuluyla, katılma kararının alınmasını önerdi. Bu önerimiz, 13 Şube Başkanının imzasıyla kongreye deklarasyon olarak sunuldu, delegasyon arasında olumlu bir hava yarattı. Ancak taraflar özeleştiri verme yerine gerginliği tırmandırdılar. Şube başkanlarıyla yapılan toplantıda, 13 şube başkanı sorunların bu yöntemle çözülebileceğini kabul ederken yurtsever ve EMEP'liler bu öneriyi doğru bulmadılar. DMH-Maliye Sen delegasyonu adına kürsüden yapılan konuşma kongrenin gündemini belirledi, tüm doğrulan ortaya koydu, çözümsel perspektifler sunuldu, ilkesiz, faydacı, marjinal dar politikalar mahkum edildi, öneriler kongre delegasyonuna sunuldu, büyük oranda haklılığı kabul edildi ve delegasyon tarafından tarihi konuşma olarak nitelendirildi. 2. gün birleşme kararı oylandı, 130 kabul oyuna karşılık 128 red oyu ile işkolunda birlik reddedildi. Birleşmenin gerçekleşmesi için 334 kabul oyu gerekiyordu. DMH-Maliye delegasyonu, işkolunda birliğin sağlanması ve BES'e katılım için tarafların özeleştiri vermemesi üzerine 65 delegasyonuyla çekimser kaldı. Birleşmenin reddedilmesiyle birlikte, gündemdeki önergeler oylandı. İzmir'de gözaltına alınarak kaybedilen, Neslihan Uslu, Metin Andaş, M. Ali Mandal, Hasan Erdoğan nezdinde devletin kayıp politikaları kınandı ve akıbetlerinin açıklanması istendi. Bu önerge oybirliğiyle kabul edildi. Hak alıcı eylemlerin geliştirilmesi ve eylem programlarının hayata geçirilmesi için KESK'e öneri anlamındaki önerge kabul edildi. Yurtsever EMEP ve diğer gruplar tarafından verilen tüzük değişikliği önerisiyle, kurulan işkolu sendikası BES'e karşı, Tüm Maliye Sen'in isim değiştirerek ÖZ-BES veya TÜM-BES'e dönüşmesi önergesi kabul görmeyeceğinden hareketle sessizce oylanmadan geri çekildi ve diğer önergeler oylanarak, seçimlere geçilmesi için ara verildi.. Ara verilme sırasında, kulislerde yurtseverler ve EMEP'in, ÖDP'ye Eğitim-Sen ve KESK Kongresinin paylaşımı yapılması koşuluyla, BES'e katılım önerisini götürdükleri, bunun da reddedildiği konuşuluyordu. Seçim gündemine kadar hiç kimseyle bir ittifakımız sözkonusu değildi. EMEP, yurtseverler ve diğer grupların ittifak önerisi delegasyonumuz tarafından güven verici bulunmadığından reddedildi. Daha sonra ÖDP'lilerin ittifak önerisi geldi, delegasyonumuz tarafından yapılan değerlendirmede ÖDP ile ittifak yapılması uygun bulundu. Yaptığımız görüşmede ilke ve önerilerimizi konuştuk, kabul edildi birlikte seçimlere girildi, oluşturdumuz listenin tamamı kazandı. DMH Maliye Delegasyonu

11 Sürgün ve cezalar bizleri yıldıramaz amu emekçilerinin yıllardır süregelen sendikal mücadelesinde K "Grev ve toplu sözleşme hakkı" başta olmak üzere demokrasi talepleri hep sürgün ve ceza tehditleri ile BEM-SEN 4. OLAĞAN GENEL KURULU karşılaşmış, yüzlerce emekçi sürülmüş, yine yüzlercesi hakkında davalar açılmış, onbinlercesi disiplin cezaları almış, onlarcası işten atılmıştır. Bütün bunlar hala hızlı bir şekilde devam et- üzerine bir konuşma yaptı. Devrimci Memur Hareketi adına söz alan Mehmet Sarı "Bem-Sen'li olmanın ve Bem-Sen'in kamu emekçilerinin müca- delesindeki önemini vurgulayarak devrimci memurların daha büyük bir kararlılıkla sendikalarını ve mücadeleyi sahiplenmeleri gerektiğini belirtti. "Bem-Sen'li olmak önder olmak, öncü olmaktır", "Elmaslar ve Ayşenurlar bunu yaptıkları için bugün daha önder ve öncüdürler" diyerek konuşmasını sürdüren Mehmet Sarı, "Elmasları aş Kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşmeli sendikal haklarını alma yönünde verdikledi mücadelenin öncüsü olan Bem-Sen'in 4. Olağan Genel Kurulu 27 Haziran günü Petrol İş Sendikası İstanbul Şubesi'nin salonunda yapıldı. Divan'ın oluşumundan sonra Bem-Sen Genel Başkanı Ali Bingö Kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşmeli sendikal haklarını alma yönünde verdikledi mücadelenin öncüsü olan Bem-Sen'in 4. Olağan Genel Kurulu 27 Haziran günü Petrol İş Sendikası İstanbul Şubesi'nin Aksaray'daki l yaptığı açılış konuşmasında kamu emekçilerinin sendikal hak ve özgürlük mücadelesinde devrimci memurların ve Bem-Sen'in önemi anlatıldı. KÖHLER DİRENİŞİNE POLİS SALDIRDI İKİ BAYAN İŞÇİ AYAĞINDAN YARALANDI Anayasal hakları olan sendikalaşma haklarını kullanarak Birleşik Metal-İş Sendikası Topkapı şubesine üye oldukları için işten atılan Köhler işçilerine polis saldırdı. Köhler işçileri sendikalaştıkları için işten atılmışlar ve 11 Haziran'da işyerinin önünde direniş başlatmışlar- dı. 26 Haziran günü Küçükköy Karakolu'na bağlı sivil bir araçla Köhler işçilerinin yanına gelen bir grup eşkiya artığı polis taşeron işçileri fabrikaya sokmak istemeyen direnişçi işçilerin üzerine arabalarını sürerek işçileri dağıtmak istedi. Aşırı derecede alkollü olan sivillerin kendilerini işyerinden atmasına karşı çıkan işçiler, bu seferde arabadan inerek küfürler ederek işçilerin üzerine saldırdılar, iki kadın işçinin ayağından yaralandığı saldırıda, umduğunu bulamayan polisler araçlarına binerek küfür ve tehditler savurarak direniş yerinden ayrılmak zorunda kaldılar. Çalışma ve sendikalı olma haklarını saldırılara rağmen korumakta kararlı olan Köhler işçileri, polisin saldırısını, direnişlerini kırmaya yönelik bir provokasyon olarak değerlendirdiklerini belirterek "ekmeğimizi ve işimizi kimseye kaptırmayacağız" diyerek direnişe devam etmede daha kararlı olduklarını ve kazananın direnen işçiler olacağını belirttiler. mektedir. SES, bu konuyla ilgili olarak, 27 Haziran günü saat 11.30'da Ankara Yüksel Caddesi insan Hakları Anıtı önünde bir basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında SES Genel Başkanı Veysi ÜLGEN bir konuşma yaptı. Konuşmasında bu ülkede cezalara, baskılara, eylemlere hiç yabancı olmadıklarını ve oraya sendika üyelerine yönelen baskıların, sürgünlerin, cezaların geri alınması için toplandıklarını, eylemlerinin bir uyarı eylemi olduğunu söyledi. Daha sonra sürgün edilen memurlardan Yücel Tekin ve Ali Ürküt de birer konuşma yaptılar. Bu konuşmaların ardından içerisinde SES Genel Başkanı Veysi Ülgen'inde bulunduğu beş kişilik bir heyet başbakanla görüşmeye gitti. Başbakan memurları muhatap almadı ve görüşmeden sonuç almamadan geri dönüldü. Yüksel Caddesi'ne geri dönen heyet, görüşme hakkında bir açıklama yaparak "Biz SES olarak bugünden itibaren SES İSTANBUL ŞUBELERİ BASKI VE SÜRGÜNLERİ PROTESTO ETTİ Sağlık Emekçileri Sendikası'na bağlı îsıanbul Şubeleri baskı, sürgün ve cezaları Fındıklı'daki SSK Bölge Müdürlüğü önünde toplanarak protesto ettiler. "Baskı Sürgün ve Cezalar Derhal Durdurulsun SES tslanbul Şubeleri" imzalı pankartın açıldığı eylemde bir konuşma yapan SES Aksaray Şube Başkanı Songül Beydil'li sendikal hak ve özgürlükleri için mücadele eden kamu emekçilerinin soruşturmalar, sürgünler ve idari cezalara çarptırıldıklarını belirtti. Sürgünler, adli ve idari cezalarla, kamu emekçilerinin grevli toplu sözleş- Orman Bakanlığı istanbul'un yedi piknik ve orman alanını özel şirketlere kiralama kararı almıştı. Bilim adamlarının, basının ve halkın tepkileri sonucu Orman Bakanlığı açılan ihaleleri durdurmak zorunda kaldı. Özel şirketlere peşkeş çekilmeye çalışılan orman alanlarından birisi de Kanlıca'nın hemen yanıbaşında yeralan ve doğa harikası bir yer olan Mihrabat Ormanı'ydı. Değerine paha biçilemeyecek güzellikte ve 200 dönümlük bir alanda yeralan Mihrabat Ormanı tsmet Acar'a ait Dost İnşaat şirketine on yıllığına kiralanmıştı. Ormanın kiralandığını duyan Kanlıcalılar ormanın kiralanmasını engellemek ve özelleştirme kararını protesto etmek için 28 Haziran günü bir piknik düzenlediler. 28 Haziran günü saat 12.00'de Kanlıca Meydanı'nda toplanan halk, hazırladıkları "Ormanlar Halkındır bize yönelen baskılara, cezalara, yüzde 20'lik zamlara karşı mücadelemizi, önerilerimizi, düşüncelerimizi artık eylemlerle gerçekleştireceğiz. Bir dahaki sefere Başbakanlığa onbinlerle geleceğiz" dediler. Memurlar, "Eğer kısa bir sürede sürgünler durdurulmaz, idari cezalara son verilmez ve sicil affı gerçekleştirilmezse üretimden gelen gücümüzü kullanmak dahil her türlü eylem ve etkinliği gerçekleştireceğiz, bu eylemle devleti bir kez daha uyarıyoruz." diyerek kararlılıklarını bir kez daha gösterdiler. Yaklaşık 125 kişinin katıldığı eylemde "Sürgünler Bizleri Yıldıramaz", "Sürgünler Derhal Geri Alınsın" vb. dövizler taşındı. Eylemde sık sık "Yaşasın Demokrasi Mücadelemiz", "Ayşenur Şimşek Onurumuzdur", "Çeteler Halka Hesap Verecek", "Yaşasın Onurlu Mücadelemiz" sloganları atıldı ve eylem saat 12.30'da her hafta gerçekleştirilen oturma eylemine katılınarak sona erdirildi. meli sendikal mücadelelerinin boğulmak istendiğini belirten Songül Beydili SES üyelerinin sürgün edilen sağlık emekçilerinin görev yerlerine dönene kadar fiili meşru ve hukuksal mücadelelerini süreceğini belirterek "yöneticileri uyarıyoruz bir an önce bu keyfi uygulamalardan vazgeçilmeli, arkadaşlarımız görev yerlerine iade edilmelidirler" diyerek basın açıklamasını bitirdi. "Sürgünler Baskılar Bizleri Yldıramaz", "Yaşasın KESK" sloganlarının atıldığı açıklama sonrası sağlık emekçileri işyerlerine gitmek üzere dağıldılar. "MİHRABAT ÖZELLEŞTİRİLEMEZ DOĞANIN KATLEDİLMESİNE İZİN VERMEYECEĞİZ" Özelleştirilemez", "Doğanın Özelleştirilmesine Hayır", "Ormanlarımızı Peşkeş Çektirmeyeceğiz", "Mihrabat Kanlıcalılarındır" vb. yazılı dövizlerle yürüyüşe geçti. 300 kişinin katıldığı yürüyüş Mihrabat ormanında bulunan ağaçlara nüfus cüzdanı ve isimler verilerek bitirildi. Daha sonra birlikte piknik yapıldı. Pikniğe katılan Beykoz Sendikalar Platformu da Beykoz'daki fabrikaların ve ormanların, turizm bahane edi-lerek sermayeye peşkeş çekilmeye çalışıldığını, buna izin vermeyeceklerini açıkladı. Beykoz'un bir zenginler semti olmasına sessiz kalmayacaklarını belirten sendikacılar "İşçisi, memuru, esnafıyla Beykoz'umuza sahip çıkmak, geleceğimize sahip çıkmaktır" diyerek açıklamayı bitirdiler.

12 KAYIP VE TUTSAK AİLELERİNİN EYLEMİ 163. HAFTASINDA Kayıp ve tutsak aileleri, tüm baskılara karşı direnerek, çatışarak kazandıkları Galatasaray Lisesi önündeki eylemde, 163. haftada yine bir aradaydılar. Yine ellerinde devlet tarafından katledilen, kaybedilen insanların fotoğrafları vardı. Kayıp ve tutsak aileleri 27 Haziran Cumartesi günü saat 12.00'de Galatasaray Lisesi'nin önüne geldiler. Polis yine panzeriyle hazır bekliyordu. Eylem alkışlarla başladı. İnsanlar kayıpların fotoğrafları çıkardılar. YÜKSELCADDESİ 'NDE OTURMA EYLEMİNİN 32.'Sİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ Her Cumartesi Ankara Yüksel Caddesi İnsan Haklan anıtı önünde yapılan kayıp ve tutsak ailelerinin Balıkesir Edremit karayolunda geçirdikleri kaza sonucu yaşamlarını yitiren Metin, Berrin Öztürk'ü anmak üzere 25 Haziran'da ailesi ve dostları Yüksek Ticaretliler Lokalinde bir toplantı düzenlediler. Beş dakikalık bir oturmanın ardından bir basın açıklaması okundu. "Üç yıl önce ilk kez burada oturmaya başladığımızdan bu yana gözaltında kayıplar devam ediyor. İzmir'de dört kişi hala kayıp. Neslihan Uslu, Hasan Aydoğan, Metin Andaş, M. Ali Mandal'dan hala bir haber yok. İnsan hakları konusunda dünyaya verilen sözlere, yapılan açıklamalara, emniyetin sözde işbirliği oturma eyleminin 32.'si 27 Haziran Cumartesi günü gerçekleştirildi. Saat 12.30'da başlayan oturma Toplantı Metin, Berrin Öztürk, çocukları Özge, Sezin ve demokrasi sosyalizm savaşında ölen tüm devrim şehitleri anısına bir dakikalık saygı duruşu ile başladı. Berrin Öztürk'ün kızkardesi çağrılarına verilen en iyi cevap bu yeni kayıplardır. Bu dört kişi nerededir? Devlet bu konuda ne yaptıv" diye soruldu. Yapılan açıklamanın ardından yedi yıl önce kaybedilen Cengiz Altun tanıtıldı. Cengiz Altun'un annesi de bir konuşma yaptı. Konuşmasında "devlet yedi yıldır bizden herşeyi saklıyor. Oğlum gerçekleri söylediği için kaybedildi" dedi. Ve eylem alkışlarla sona erdi. eyleminde ilk önce İHD adına bir kişi konuştu. Konuşmasında Akın Birdal'a yapılan saldırıya, saldırı karşısında devletin yaptığı açıklamalara ve Ülkede Gündem gazetesinin Batman bürosunun bombalanmasına değindi.. Bu konuşmanın ardından Çağdaş Gazeteciler Derneği adına söz alan bir kişi de son dönemde yoğunlaşan muhalif basın üzerindeki baskılara değinerek bütün bu baskıların kendilerini doğruları yazmaktan alıkoyamayacağını belirtti. Yaklaşık 250 kişinin katıldığı eylemde "Yeni Kayıplara İzin Vermeyelim", "Kayıplarla Katliamlarla Bizi Tüketemezsiniz", "Soruyoruz, Kayıplar Nerede?" dövizleri ile Neslihan Uslu, Metin Andaş, Mehmet Ali Mandal ve Hasan Aydoğan'ın resimleri taşındı. Eylem, "Zindanlar Boşalsın, Tutsaklara Özgürlük" sloganı atılarak saat 13.00'te sona erdi. yaptığı konuşmada Metin ve Berrin'in dostlarına teşekkür ederek onların anısına yaptıklarını ve yapmak istediklerini anlattı. Metin ve Berrin'e ait eşyaların çeşitli hayır kurumlarına dağıtıldığını, onların anılarını yaşatmak için bir alanın ağaçlandırılarak Metin, Berrin'in adını vermek istediklerini belirtti. Yıllarca düzenin tüm ihtiyaçlarına karşı onurlu ve insanca yaşam sürme, devrimci değerlerini korumada direnen Halk Güçleri ve İngiltere'deki devrimci esnaflar birer mesaj göndererek "Metin ve Berrin Öztürk yaşamlarında paylaşmayı, dayanışmayı ve sahiplenmeyi öğrettiler. Onlar devrim mücadelesinin isimsiz kahramanları arasındaki yerlerini aldılar. Anılarını mücadelemizde yaşatacağız" dediler. KÜLTÜR-SANAT CEPHESİNE GÜNEYDEN BİR HALKA DAHA EKLENDİ Kültür Sanatta Tavır Dergisinin Antakya bürosu 28 Haziran'da açıldı. Yaklaşık 200 kişinin katıldığı açılış bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Saygı duruşunun ardından yapılan konuşmada 12 Eylül'den sonra halkın tüm güzel değerlerinin, kültürünün ayaklar altına alınarak bireyci, kaderci, arabesk kültürün yaygınlaştırıldığı, halka kadercilik ve çaresizliğin dayatıldığı, bu duruma karşı çıkanların sürgünlerle, tutuklamalarla, katliamlarla karşılaştığı vurgulandı. Bütün bu baskılara rağmen türküleriyle, şiirleriyle, filmleriyle halka umut veren Ruhi Su, Nazım Hikmet, Rıfat İlgaz, Ahmet Arif ve Yılmaz Güney'in kültür cephesindeki mücadelelerine değinildi. Ayrıca Tavır'in düzenin içi boşaltılmış, yoz, bireyci, halktan uzak kültürüne karşı savaşı kültür cephesinden büyütmek demek olduğu vurgulandı. Güneyde açılan Tavır bürosunun Arabi, Türkü, Kürdü ile bir kültür mozaiği olan Antakya'daki önemi belirtildi. Yapılan konuşmaların ardından Grup Yorum Tavır'la ilgili düşüncelerini anlattı. Daha sonra "Mitralyöz", "Mısri Kız", "Dağlara Gel", "Haklıyız Kazanacağız" parçalarını seslendiren Grup YORUM'un ardından şiirler okundu. TÖDEF'li öğrencilerin oluşturduğu müzik grubu -ve tiyatro grubunun etkinliklerini sergilememin ardından çeşitli kişi ve kurumlardan gelen mesajların okunmasıyla açılış sona erdirildi. DENİZLİ'DE PİKNİK Denizli'de Kurtuluş okurları, 28 Haziran günü Kurtuluş Gazetesi ile dayanışma amaçlı bir piknik düzenlediler. Piknikte Kurtuluş üzerindeki baskılar ve Kurtuluş'un sahiplenilmesi üzerine sohbetler yapıldı. Kurtuluş'un yıllardır baskılarla karşı karşıya kaldığı, okurlarının, muhabirlerinin onlarca yıllık cezalara çarptırıldığı, dağıtımcılarının, çalışanlarının katledildiği, Merkez ve Anadolu bürolarının sürekli basılarak talan edildiği ama bütün bunlara rağmen haklılığından aldığı güçle, bedeller ödeyerek gelişimini her geçen gün artırdığı anlatıldı. Ayrıca Denizli'de de gazetemizin gelişimi için neler yapılabileceği tartışıldı. Bu sohbetlerin ardından Grup Yorum'dan söylenen türkülerle halaylar çekildi. '84 ve '96 Ölüm Oruçlarının yıldönümlerinde neler yapılabileceğinin de tartışıldığı piknik yine hep birlikte söylenen türkülerle, çekilen halaylarla sona erdi.

13 Neslihan Uslu, Metin Andaş, Hasan Aydoğan, Mehmet Ali Mandal'dan 31 Mart'tan bugüne dek bir haber alınamamıştı. "Akıbetleri bilinmiyor"du onların. Geçtiğimiz günlerde Susurluk Devleti tarafından değil ancak bir başka devlet tarafından resmi nitelikli bir açıklama yapıldı. İngiltere Hükümeti Devlet Bakanı, dört kayıpla ilgili kendilerine yapılan duyuruya cevap olarak geçtiğimiz hafta Kayıp yakınlarına bir açıklama gönderdi. Açıklamada Neslihan Uslu, Metin Andaş, Hasan Aydoğan, Mehmet Ali Mandal'ın, "31 Mart'ta yasadışı yollardan yurtdışına çıkarken gözaltına alındıktan, ancak daha sonrasına ilişkin henüz bir bilgi edinemedikleri" belirtiliyordu. Gözaltına alanlar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenlik görevlileri idi. Bu, bizim açımızdan bilinmeyen bir şey değildi. İngiliz Devlet Bakanı, bu bilgiyi nasıl, nereden aldıklarına dair henüz bir açıklama yapmamıştır. Ancak dört kayıbımızın artık devlet tarafından alındıkları bir anlamda resmileşmiştir. Çünkü herhangi bir hükümetin, devletin resmi niteliği olan bir bilgiye, belgeye ulaşmadan böyle bir açıklama yapmayacağı aşikardır. İngiltere Devlet Bakanı'nın açıklaması, gerçekte bugüne kadarki onlarca, yüzlerce kanıta eklenmiş yeni bir kanıttır. Bugüne kadar kayıp olaylarına ilişkin yapılan tüm araştırmaların, soruşturmaların gösterdiği ayak izleri hep DEVLETE ulaşmıştır. Onlarca kaybetme olayında yaşayan, canlı tanıklar vardır. Bu tanıkların ifadeleri resmi mercilere de ulaşmıştır. Ancak devlet, burada da bu kontrgerilla yöntemini üstlenerek, bu soruşturmaların sonuçsuz kalmasını sağlamıştır. KAYIP olayları, en tepeden, MGK ve hükümetler tarafından planlanıp karar altına alınmakta, ve BİLİYORUZ; KAYIPLAR DEVLETİN ELİNDEDİR Latin Amerikalı yazar Eduardo Gleano, oligarşik diktatörlüklerin kayıp politikası üzerine şunları yazıyordu: "...ancak bu ülkede davasız, hükümsüz insanlar öldürüyordu zaten. Çoğunlukla cesetsiz ölülerdi bunlar. Şili'deki diktatörlük bunu taklit etmede gecikmedi. Tek bir kurşuna dizme olayı dünyada skandal yaratabilir. Ama binlerce yitik insan her zaman kuşkunun yanında kör kalır." HAYIR, ARTIK KUŞKUYA YER YOK! KAYBEDEN KATLEDEN BELLİDİR! KAYBEDEN DEVLETTİR polisin, MiT'in, JİTEM'in, DGM savcı ve hakimlerinin içinde olduğu bir mekanizma tararından gerçekleştirilmektedir. KAYBEDEN DEVLETTİR. BUNA HİÇ BİR KUŞKU YOKTUR! Dört kayıbımız ilk değildir ve bu devlet varolduğu sürece de son olmayacaktır. Ülkemizde 12 Eylül'le birlikte yaşanan pek çok kayıp olayı olmakla birlikte, devletin halkı sindirme, teslim alma politikasının bir ayağı olan gözaltında kaybetme özellikle '9O'lı yıllardan sonra sistemli bir hale gelmiş ve bugüne kadar da sürdürülmüştür. Devrimci mücadelenin, halk hareketinin gelişimine ve oligarşinin köşeye sıkışmasına paralel olarak, faşizmin saldırılarını yoğunlaştırdığı her süreçte bu saldırıların bir parçası olarak kaybetmeler de sürdürüldü, sürdürülüyor. Kürdistan'daki kaybetme politikası ağırlıklı olarak Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin gelişimine paralel yoğunlaşırken, büyük şehirlerde gündeme gelen kaybetme politikası da esas olarak Devrimci Solun ve Devrimci Halk Kurtuluş Cephesinin savaşı geliştirmesinin karşısında, kontrgerilla tarafından başvurulan bir yöntem olmuştur. Ancak Cephe'nin savaşı, gelişimi durdurulamamıştır. 1990'dan 1995'e kadarki beş yıl içinde 350'ye yakın devrimci demokratı işkencede katledip kaybeden devlet, '95'e gelindiğinde halka, devrimcilere vermek istediği mesajda "yeni" bir adım attı. Önceki yıllarda gözaltında kaybettiklerine ilişkin hiçbir iz bırakmamaya çalışırken Ayşenur Şimşek, Hasan Ocak, ardından da Rıdvan Karakoç örneklerinde olduğu gibi artık kaybettiklerinin cesetlerini sağa-sola bırakmaya başladı. Devlet, yüzlerce devrimciyi kaybetmesine rağmen istediği korkuyu, yılgınlığı yaratamadığı noktada, devrimcilerin işkence edilmiş cesetlerini sağa sola bırakmakla dehşet salarak halkı, halkın öncülerini teslim almayı hesaplamıştır. Ancak yine başaramamışlardır. Susurluk sürecinden sonra kısmen gerileyen kontrgerilla saldırılan, yeniden Türkiye halklarının karşısındadır. Yine sivil faşist çeteleriyle, kontra yöntemleriyle halka saldırmaktadırlar. Devlet, Susurluk'ta açığa çıkan yüzüyle, halkın büyüyen öfkesi ve devrimci mücadelenin yükselmesiyle, halk nezdindeki meşruluğunu, güvenilirliğini daha da fazla kaybetmiştir. İşte bu noktada çareyi yine "terör"de bulan, halkın her kesimine saldıran MGK, bugüne kadar sonuç alamadığı yöntemleri tekrar tekrar uygulamaktan medet ummaktadır. Son dört kayıpta ortaya çıktığı gibi artık toplu kaybetmelere yönelerek pervasızlıkta bir adam daha ileri gitmişlerdir. Ama boşuna. Ne gecekondulardan gelip gırtlaklarını kesecek olanlardan, ne halkın adaletinden duydukları korkuyu bastırmaya yetmiyor bunlar. MGK ve onun ideologları, artık kendi düzenlerinin bir eşikte olduğunun farkındadır, "ya değişim ya da ölüm" sözleri telaffuz edilmektedir. Neyin değişimi? Emperyalizmin uşağı bir iktidarın kendisini değiştirmesinin koşulu yoktur. Bu, onun doğasına aykırıdır. Tek değişim daha terörist bir devlet olmak yönünde olabilir. Bunun çaresizliğiyle saldırıyor. Faşizmin yöntemleri değişmez. Değişimin tek adı ve koşulu vardır. O da devrimdir. Devletin korkusu boşuna değildir. Kendileri değiştiremeyecekleri için gecekondularda yoksulluğa terkettikleri, terör altında ezdikleri halkın, kayıp yakınlarının öfkesi gırtlaklarına yapışacak ve ölecekler, kaybedecekler. Bir, dört, bin, değil, onbinlercemizi de kaybedip katletseler, kendilerini bekleyen o kaçınılmaz sondur. Kaybeden katleden devlettir. Susurluk Devleti'nin yakasına yapışalım. Kayıplanmızı, bir mezarları bile olmayan halk kurtuluş savaşçılarım UNUTMAYALIM! Onları kaçırıp katledenleri AFFETMEYELİM! Susurluk devletinden HESAP SORALIM!

14 KAYIPLARA SAHİP ÇIKMAK NAMUS BORCU, ONUR SORUNUDUR KAYIP AİLELERİ! ONLARA SAHİP ÇIKMAK, ANALIK, BABAUK, KARDEŞLİK, EVLATLIK GÖREVİDİR! ONLARA SAHİP ÇIKMAK, İNSANLIK VE YURTSEVERLİK GÖREVİDİR! KAYIPLARIN YALNIZ EŞLERİ, ÇOCUKLARI, ANNE- BABALARI DEĞİL, TÜM YAKINLARI, TÜM DOSTLARI ARKADAŞLARI, AYNI SORUMLULUKLA KARŞI KARŞIYADIR! KAYIP EVLADINA EŞİNE, YAKININA SAHİP ÇIKMAYAN, KENDİNİ KİŞİLİKSİZ, ONURSUZ BİR YAŞAMA MAHKUM ETMİŞ DEMEKTİR! Her Cumartesi kayıp yakınları Galatasaray lisesi önünde toplanarak kaybedilen yakınlarının nerede olduklarını soruyorlar. Her hafta aynı taleple çıkıyorlar devletin karşısına. Haftadan haftaya sayılarında azalma veya çoğalma oluyor ama rakam aşağı yukarı aynı kalıyor. Peki neden? Ülkemizde onca kayıp varken, sayıları her geçen gün artarken onları arayan yalanlarının sayısı neden aynı oranda artmıyor? Bu sorunun cevabında belki korku vardır, belki tereddüt; ama en az bunlar kadar önemli bir başka yan, devletin kayıp politikasının bir devamı olarak başvurduğu demagojiler ve manevralardır. Devlet kaybettiği insanların sahiplenilmesini engellemek için her yönteme başvurmaktadır. Çünkü, kaybedilen her insanın etrafında örülen direniş ruhu, onun nezdinde oluşan hesap sorma, adalet isteme bilinci ve kayıp yakınlarının örgütlü bir güç olmaya yönelmeleri, kayıp politikasının iflası demektir. Devlet açısından kaybetmek, ancak bu engellenebildiğinde amacına ulaşmış olacaktır. Kontrgerillanın bu konudaki yöntemleri sır değil aslında. Kişinin kaybedilmesinin ardından ilk ziyaret edilen yer kayıbın ailesi oluyor. Aile, "Eşiniz -kızınız, oğlunuz, anneniz, babanız kardeşiniz- örgüt tarafından yurtdışına çıkarıldı..." veya "onu dağa götürdüler, gerillaya katıldı, bize çamur atmak için senaryo hazırladılar" veya "Örgüt içi bir hesaplaşmaya kurban gitti..." gibi klişe, ama kayıp konusunda kişinin kafasını bulanıklaştırabilecek pek çok senaryoyla ikna edilmeye çalışılıyor. Kimi durumlarda başarılı da olunuyor. Hele de ailesi devlete ters düşmeyen, muhalif eğilimleri olmayan, "Allah devleti başımızdan eksik etmesin" diyenlerdense sorun daha kolay çözülüyor. Ola ki, ailesi muhalefet potansiyeli taşıyor ve devleti sorguluyorsa durum değişiyor, tehditler giriyor devreye: "Bu işin peşini bırakın, onun başına gelen sizin başınıza da gelir sonra... O zaten teröristti, siz de teröristsiniz. Böyle açıklarız. Sessiz olun, sahip çıkmayın, sizi rahat bırakalım, yoksa başınızı ağrıtırız." Aile susmuyorsa gerçekten başı ağrıtılır da. Gözaltına alınır, işkenceden geçirilir. Düzgün Tekin'in annesi Elif Tekin gibi yerlerde sürüklenebilir, Erdoğan Şakar örneğinde olduğu gibi çocukları dahi işkenceden geçirilip hapishanelere atılabilir. Amaç aile bağlarını çürütmek, ailenin yakınını sahiplenmesini engellemektir. Kimi kayıp aileleri de, bu politikanın sonucu olarak çocuklarına, eşlerine, kardeşlerine sahip çıkmıyor. Konunun insanı insan olmaktan çıkaran, yabancılaşmayı, soysuzlaşmayı yaratan yanı da burada başlıyor. Oğlunu, kızını, eşini, kardeşini aramaktan, sahiplenmekten korkan insanlar suskunluğa gömülüyor. "Babamı istiyorum" diyemiyor oğullar. Ya da "kızımı, oğlumu siz aldınız, geri verin" diyebilecek kadar cesaret ve cüret bulamıyor analar, babalar. Devlet politikasının hedeflediği de bu soysuzlaşmadır zaten. Bu neden bir soysuzlaşma, insana yabancılaşma, insanlıktan çıkmadır? Çünkü kaybedilen eşini, kızını, oğlunu, anasını aramak insani bir haktır. Vicdani bir sorumluluktur. Evlat sahibi olmak, evlat acısını duymak, evlat peşinde koşmak tüm yasaların üstündedir. Bütün yasalar babasının nerede olduğunu soran çocuklar karşısında iflas etmiş demektir. Devlet sadece kaybetmekle değil, kayıpların sahiplenil-mesini engellemekle halkların en doğal, en sıradan, en insani haklarını ve değerlerini çiğnemektedir. Çiğnenen insanlığımız, sevgimiz, aile bağlarımız, gönül bağlarımız, demokratik haklarımız, vicdanımız kısacası insanı insan yapan, uğruna yaşadığımız erdemlerdir. Bunu sineye çekerek yaşamak, bu değersizleşmeyi, onursuzlaşmayı kabul etmekten başka ne anlama gelir ki? Hesap Sorma Hakkımız Meşrudur Polis kayıplarla ilgili peşpeşe "Raporlar yayınlıyor, açıklamalar yapıyor, gerçekte sıkışmıştır. Sıkışmışlığına demagojilerle çözüm arıyor. Faşizmin bu demagojilerle yaratmaya çalıştığı belirsizlik, kayıpların kanıksanmasını, normal görülmesini sağlamak içindir. Giderek mücadele eden kaybedilmeye müstahaktır düşüncesini oturtacak ve saldırısını buna göre şekillenecektir. Kayıp yakınlarının mevzilerine yönelik saldırısı da aynı amaç içindir. Devletin bu politikası, sevgilerimize, aile bağlarına sahip çıkılarak, vefa duygusu yaşatılarak, değerler korunarak, mevziler savunularak boşa çıkarılabilir. Sahip çıkmadaki en önemli halka onurlu, erdemli, insani-vicdani değerlerini yitirmemiş, emekçi insanlar olarak yaşamayı tercih etmektir. Her kayıp, namuslu onurlu yaşam hakkına bir saldırı olarak görülmeli, karşısında set olunmalıdır. "Kayıp"ın ailesinden komşularına, akrabalarına, tanıdıklarına, arkadaşlarına, yoldaşlarına kadar herkesi sahip çıkmaya, hesap sormaya çağırmak, sustukça sıranın hepimizde olacağını herkese kavratmak, bu mücadelenin sonucunda oluşan mevzilere bir karanfille, bir mesajla, bir resimle, iki-üç tanıdığımızı katmak, kaybedilenlerin değil, katillerin kaybedeceğini, kayıplarımızı unutmayacağımızı, katilleri affetmeyeceğimizi göstermek, zulme geri adım attırmanın, insanlığımızı savunmanın ve korumanın tek yoludur. Susurluk Devletinin "Kayıp Yakınları Korkusu İzmir'de kayıpların yaşandığı tarihler- de polis Şemdin Sakık'ın ifadelerini dayanak yaparak, kayıp, şehit ve tutsak yakınlarının her Cumartesi yaptıkları ve artık asgari anlamda kurumlaşmış, gelenekselleşmiş olan eylemlerini tasfiye etmeye yöneldi. Galatasaray Lisesi'nin önündeki oturma eylemlerinin ilk başladığı günden bu yana, bu eylemi kırmak için sayısız yöntem kullanıldı. Beyaz başörtüleriyle, alınlarında bantlarıyla evlatlarının, eşlerinin resimlerine sarılanlar öylesine haklıydı, saldıranlar öylesine haksızdı ki, burjuvazinin kalemşörleri bile tepki gösterdiler. "Analara el kalkmaz, kimin anası olursa olsun" dedi bazıları. Kayıp yakınları, bulundukları her yerde, gözyaşları ve alınlarındaki acı dolu çizgilerle, acı dolu öfkeleriyle toplumun vicdani hesaplaşmasının zemini oldular.açıktan destek vermeyenler bile yüreklerinde, beyinlerinde onların haklılığını teslim ettiler. Devletin tahammül edemediği bu meşruluktu. Galatasaray'daki eyleme bu nedenle saldırdılar. Onu bir biçimiyle tasfiye etmeliydiler. Bu eylem nezdinde meşrulaşan ana-baba olmanın, eşkardeş olmanın, tanıdık-dost olmanın, gi- derek insan olmanın yarattığı hak ve sorumluluktu. Bu eylem insan olmanın hak ve sorumluluğunu hatırlattı herkese. Tüm baskılara rağmen onları susturulamaz kılan bu meşruluktur. Ana olmakla başlayan, analık duygusu temelinde bir sahiplenmeyle başlayan hesaplaşma halkın muhaletefi açısından bir mevziye dönüşmüştür. Temelinde hangi kültürden gelirse gelsin, hangi ideolojiye sahip olursa olsun hiç kimsenin tartışmayacağı bir ilişki vardır. Ana-evlat, babaoğul, karı-koca ilişkisidir bu. Düzeni ikiyüzlülüğe iten, tüm saldırganlığına rağmen daha "esnek" davranmak zorunda bırakan da bu ilişkidir. Deneyleriyle öğrenmişlerdir. Pek çok insan zulmün pek çok çeşidini kabul edebilir, en azından sessiz kalabilirken anaların, eşlerin, çocukların hesap soran feryatları karşısında aynı ilgisizliği gösterememektedir. Ama işte devlet kayıp yakınlarına gerek sahip çıkmama yönündeki baskılarıyla, gerekse de sahip çıkan yakınlar üzerindeki terörüyle bu geleneği, bu değeri yıkmaya çalışmaktadır. Bu teröre teslim olunduğunda kanıksama ve zulme adaletsizliğe boyun eğme ortaya çıkıyor. Duyarlılık, sevgi, bağlılık, vefa, tepki, vicdani sorumluluk... Her şey silinip gidiyor bir anda. Her şey değersizleşiyor, çözülüyor, çürüyor... KAYIP AİLELERİ! Devlet sizden kayıp evlatlarınızı, kardeşlerinizi, babalarınızı unutmanızı istiyor. Sanki onlar hiç yaşamamış gibi davranmanızı istiyor. Ne yapacağız? Unutacak mıyız onları? Onca yılı, onca emeği, onca anıyı unutacak mıyız? Yok mu sayacağız, onlar hiç yaşamamış gibi mi davranacağız? Böyle davranandan ne bir ana olur, ne de bir kardeş. Korkularımız, tereddüdlerimiz mi var? Hangi korku o ananın evladını bulma çabasının önüne geçebilir? Bir gün onlarla karşılaştığınızı gözünüzün önüne getirin bir an. Ne diyeceğiz onlara? "Neden bizi bulmaya çalışmadınız?" dediklerinde ne cevap vereceğiz onlara? Korktuk mu diyeceğiz? Ümidimizin olmadığını mı söyleyeceğiz? Sizin gibi kaybedilmek istenmedik mi diyeceğiz? Ne Diyeceğiz? Her insan onur, erdem, vicdan, sorumluluk taşıdığı kadar insandır. O halde bu insanlık erdemlerimizi kaybetmeden, devletin bunları da kaybetmesine izin vermeden kayıplarımızı arayalım, kaybedenlerden hesap soralım. Sesiniz, tüm kayıp yakınlarının sesiyle daha gür çıkacaktır. Hiç kimse bu sesi duymamazlıktan gelemez. Namus borcumuz, onur borcumuz, ana-babalık, kardeşlik, hısımlık, dostluk borcumuz, demokratlık, yurtseverlik görevimiz kayıplarımızı bulmaktır. Ölü ya da diri!

15 delesine 1990 yılında başlayan DLMK, "Halk İçin Bilim, Halk İçin Eğitim, Halk İçin Lise" şiarıyla mücadelesini sürdürdü. DLMK okul sınırları içinde kalmadı, akademik, demokratik mücadelenin yanında düzene karşı, emperyalizme karşı halkın yanında, haklının yanında yeraldı. Armutlu yıkımlarında, Gazi'de barikatlar arkasında, üniversite işgallerinde, Taksim'de, Kızılay'da, 1 Mayıs'ta alanlardaydı. Bu mücadele içerisinde birçok.uce gördüler, katledildiler. Fakat Liseli Dev-Genç kararlılığıya mücadeleye devam ettiler. Bu mücadelenin bir kazanımı olan ve her yıl geleneksel olarak gerçekleştirilen DLMK kapanış şenliği bu yılda sekizincisi Okmeydanı Fatma Girik Parkı'nda Pazar günü gerçekleşti. DLMK'lı öğrenciler şenlik başlamadan önce son provalarını yapıyorlar, bir yandan ses düzenini yerleştiriyorlar. Yemek ve kitap standlarmın da hazırlanmasının ardından pankartlar asılmaya başladı. Sahnenin karşısına Halk için Bilim, Halk için Eğitim istiyoruz pankartı asıldı. Sahneye ise "Geleneksel DLMK kapanış şenliğine hoşgeldiniz" ve DLMK yazılı iki pankart asıldı. İlk önce DLMK'lı bir öğrenci tüm devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşuna çağrıda bulundu. Saygı duruşunun ardından "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür" sloganı atıldı ve program iki öğrencinin "Girdiler" şiirini okumasıyla devam etti. Şenliğe beşyüz kişi katıldı. Sahneyi şair İb- ni okudu, bir de konuşma yapan İbrahim Karaca konuşmasında "Düzenin yozlaştırmaya çalışması karşısında sizin buna karşı verdiğiniz mücadeleden dolayı siz gençleri kutluyorum" dedi. DLMK'lı öğrenciler şenlik için aylar öncesinden hazırlanmaya başladıkları bir tiyatro oynadılar. Oyunda "Eğitimdeki fırsat eşitsizliği, üniversiteye girebilmek için yaşanan sorunlar ve bu nedenle intihar eden öğrenciler" anlatıldı. Oyun öğrenciler ve aileler tarafından beğeniyle izlendi. Tiyatronun bitmesinin ardından şenliğe gelen mesajlar okundu. Şenliğe katılan İzmir ve Ankara DLMK'nın mesajları okundu. Mesajda "Parasız bilimsel demokratik eğitim talepleriyle yola çıktığımız mücadelemizde bir yılı daha geride bırakıyoruz. bedeller ödeyerek bugüne getirdiğimiz geleneksel kapanış şenliğimizi tüm coşkumuzla selamlıyoruz." dediler. Ardından sırasıyla TÖDEF/İYÖ- DER, Alibeyköy Halk Meclisi ve Nurtepe Halk Meclisi Girişiminin mesajları okundu. Okmeydanı Halk Meclisi üyesi Musa Aykanat sahneye çıkarak bir konuşma yaptı. Konuşmasında "Gençlerimizin yanında olmalıyız, onların mücadelelerine destek vermeliyiz." dedi. Konuşmadan sonra sahneyi Grup Özgürlük Türküsü aldı. Söylediği türkülerle, marşlarla, halay parçalarıyla öğrencileri coşturdu. Söylediği "Dev-Genç" marşıyla dinletisine son verdi. Bu kez de sahneyi Alibeyköy Güzelleştime Kültür Etkinlikleri ve Dayanışma Derneği'nde çalışmalarını sürdüren folklor ekibi sahneye çıktı. Yaşları 12'yi geçmeyen gençlerin oyunları beğeniyle izlendi. Folklor gösterimi bittikten sonra çalışmalarını İdil Kültür Merkezi bünyesinde yürüten Ayşe Gülen Halk Sahnesi Oyuncuları 'Eğitim sisteminin çarpıklığı, aile ilişkileri ve örgütlü mücadelenin gerekliliği'ni anlatan bir oyun sergilediler. Tiyatronun bitiminde öğrenciler "Yaşasın Demokratik Lise Mücadelemiz" sloganını attılar. Bir DLMK'lı öğrenci sahneye çıkarak. Kahraman Altun'un "Hayat Bizim Ölüm Onların" şiirini okuyarak, "Bağımsız Demokratik bir ülke İçin ölümü gülerek karşılayanlara ve gözaltında kaybedilmek istenen Neslihan Uslu, M. Ali Mandal, Metin Andaş, Hasan Aydoğan" için okuduğunu söyledi. Coşkulu bir şekilde geçen şenlik Ankara DLMK müzik grubunun çıkmasıyla daha da coşkulu bir hal aldı. Öğrenciler hep bir ağızdan söylenen marşlarla, türkülerle, çekilen halaylarla coştular. Yeni döneme daha da güçlü gireceklerini, Demokratik Lise mücadelelerine daha da hız kazandıracaklarını belirterek şenliği bitirdiler.

16 ÖĞRENCİ GENÇLİK VE İYÖ-DER Ögrenci Gençlik, 12 Eylül sonra-sında '85'lerden itibaren tekrar yükseltmeye başladığı emperyalizme ve faşizme karşı mücadelesini, merkezi bir öğrenci derneğinde birleştirmeye karar verir. Gençlik hareketine yön veren ve sürece damgasını vuran Dev-Gençlilerin öncülüğünde 22 Mayıs 1990'da öğrenci gençliğin merkezi kitle örgütü İYÖ-DER kurulur. İYÖ-DER bu tarihten itibaren haksızlıklara başeğmemenin, emperyalizm ve faşizme karşı mücadelenin adı olmuştur. Bu yolda tutsaklar, şehitler vermiş, ama her seferinde daha da güçlenerek yoluna devam etmiştir yılında emperyalizmin Ortadoğu halkları- İZMİR DLMK'DAN YIL SOM ŞENLİĞİ na yönelik saldırılarına karşı Devrimci Sol'un başlattığı "Emperyalist Savaşa Hayır" kampanyasına tüm gücüyle katılan İYÖ-DER, Dev-Genç'in anti-emperyalist geleneklerini sürdürmüştür. Bu yıllarda İYÖ-DER'liler okullarına "Rehberlik ve Dayanışma Masaları" açarlar. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Kayseri, Malatya, Eskişehir, Antep, Diyarbakır vb. birçok ilde masalar açılarak üniversiteye yeni gelen öğrencilerle tanışılır, onlara yardımcı olunur. Öğrenci gençliğin bu dayanışmasına dahi tahammülsüz olan polis rehberlik ve dayanışma masalarına saldırır. Mimar Sinan Üniversitesinde de polis rehberlik ve dayanışma masasına saldırır ve İYÖ-DER'li İ zmir'de DLMK'lı öğrenciler tarafından yıl sonu şenliği düzenlendi. 24 Haziran Çarşamba günü yapılan şenlik devrim şehitleri için yapılan saygı duruşu ile başladı. Öğrenciler hazırladıkları şiirleri okudular. Daha sonra DLMK'nın tarihi ve bugünü anlatıldı. Bu konuya ilişkin bir dia gösterimi ol- Seher Şahin'i okulunun üçüncü katından atar. Seher 8 Eylül'de hayata gözlerini kaparken İYÖ- DER'in ilk şehidi olarak tarihe geçer. İYÖ-DER'in mücadelesi büyüdükçe, faşizmin baskıları da artar. 30 Nisan 1993'te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencisi Şengül Yıldıran ve İ.Ü Veterinerlik Fakültesi öğrencisi Uğur Yaşar Kılıç kaldıkları eve düzenlenen polis baskınında silahsız ve savunmasız olmalarına rağmen katledilirler. Tek suçları İYÖ-DER'li olmak ve baskılara boyun eğmemekti yılında Ali Efeoğlu gözaltında kaybedildi. Bunun üzerine İYÖ- DER'li öğrenciler 31 Ocak'ta SHP il merkezini işgal ettiler. du. Ardından İrfan Ağdaş'ın hayatının anlatıldığı bir konuşma yapıldı. Konuşmada "Onlar bizden bir İrfan aldılar fakat şimdi biz de İrfan'ız" denildi. Son olarakta kayıplarla İYÖ-DER Dev-Gençlilerin 1990'da başlattığı 6 Kasım YÖK boykotlarını - nın da sürdürücüsü olmuştur. 16 Martlarda Beyazıt Meydanı 'nda faşizme karşı öfkelerini haykırmış, hesap sormuştur. '95-'96 yıllarında gençlik İYÖ-DER "Halk İçin Eğitim, Halk İçin Bilim, Halk İçin Üniversite" şiarıyla mücadeleyi yükseltmiştir. 4-5 Şubat eylemleri, üniversite işgalleri, 23 Mart eylemlerinde İYÖ- DER'liler hep en ön saflarda olmıışlardtr. İYÖ-DER'in içerisinden yetişen pek çok insan bağımsız demokratik bir ülke mücadelesinde kahramanlıklar yaratarak şehit düşmüşlerdir. Marmara İYÖ-DER böylesi temiz ve destan larla dolu bir tarihe sahip olarak kuruluyor. Bundan sonra da gençliğin müca delesine hız katacak, yeni Hamiyetler, Ali Rızalar, Is- mailler yetiştirerek mücadelesini sürdürecektir. ilgili bir açıklama yapıldı. Daha sonra ise DLMK'lı öğrenciler Grup Günışığı'nın söylediği türküler eşliğinde halaylar çektiler. Çekilen halaylarla şenlik sona erdirildi. ULUKIŞLA M.Y.0 ÖĞRENCİ MECLİSİ GİRİŞİMCİLERİNDEN YIL SONU ŞENLİĞİ 28 Haziran 1998 Pazar günü Ulukışla Meslek Yüksek Okulu Öğrenci Meclisi Girişimcileri bir şenlik düzenledi. Öğrenci Meclisi Girişimcilerinin uzun bir çalışma sonucu hazırladıkları "KADINLIK BİZDE KALSIN" adlı tiyatro oyunu Ulukışla halkının ve Meslek Yüksek Okulu öğrencilerinin beğenisini aldı. Tiyatronun ardından Kahraman Altun, Nazım Hikmet, Bertolt Brecht'den çeşitli şiirler okundu. Şiir dinletisinin ardından Grup HARMANYELİ sahne aldı. Yaklaşık 200 kişinin yeraldığı şenlikte Öğrenci Meclisi Girişimcileri, şenliğe katılan öğrencilerle ve halk ile büyük bir kaynaşma sağladı. Ayrıca "Öğrenci Meclisi Gücümüzdür", " Öğrenci Meclislerini kuracağız", " Haklarımızı Alacağız", dövizleri salonun çeşitli yerlerine asıldı. İlgi toplayan şenlik üç saat sürdü. simlerden işçiler, esnaflar ve analar gelmişti. Onlarla beraber omuz omuza halay çekmek gerçekten çok güzel birşeydi. Şenliği izleyen insanlarm yüzlerinden duygularını anlamak hiç de zor değildi. Çünkü herkesin gözleri pırıl pırıldı. DLMK'li öğrencilerde DLMK'ya yakışır, DLMK disiplinine yakışır bir şenlik düzenlemenin gururu vardı. Bir öğretim yılı daha sona erdi. Bu süre içinde DLMK ne gibi çalışmalar yürüttü ve ne gibi baskılara maruz kaldı? DENİZ: Biz DLMK olarak birçok lisede çeşitli kampanyalar düzenledik. Bunlardan bazıları liselerde yayılmaya başlayan uyuşturucuya karşı yaptığımız eylemlerdi. Bu eylemlere polis saldırdı. Birçok arkadaşımız gözaltına alındı. Birçok arkadaşımıza soruşturma açıldı ve okullarından atıldı. Yine parasız eğitim için yaptığımız eylemler vardı. Bu eylemlerde de benzer baskıla- ra maruz kaldık. 1 Mayıs,12 Mart Gazi anması vb. eylemlere tüm gücümüzle katıldık. Bu da bizim sadece okul içinde değil, ülkemizdeki diğer gelişmelerede duyarlı ve halkla iç SİNAN ÖNCÜ: İzmir DLMK içe olduğumuzu gösterir. DLMK bu şenliği yaparken neyi hedefledi? DENİZ: DLMK bu şenliği yaparken öğrencilerin birbirleriyle daha iyi kaynaşmasını, birbirlerini daha iyi tanıması nı ve bir yıllık çalışmalarımı zın sonucunu dosta ve düş-, mana göstermeyi hedefledi. DLMK hedeflerinin birçoğu nu başardı. Bizim gücümüzü, disiplinimizi, kültürümüzü herkese göstermiş lir. DLMK'nın diğer bir amacı ise yaz sürecinde insanlarla bağlantıyı koparmamak ve faaliyetlerini yaz sürecine de yaymaktır. Çünkü okullar kapansa bile bu ülkeyi hala çeteler yönetiyor. Bu ülkede hala gözaltında insanlar kaybediliyor, sömürülüyor, işkencelerden geçiriliyor. Yani ülkemiz hala faşist MGK tarafından yönetiliyor. 28 Haziran'da İstanbul'da yapılan DLMK'nın geleneksel Kapanış Şenliği ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? SİNAN: Ben herşeyden önce bu tür etkinliklerin önemine değinmek istiyorum. Şu anda okullarımız tatile girdi. Fakat bizler biliyoruz ki taleplerimiz ancak bağımsız

17 MEMUR SENDİKALARINDA KONGRELER VE HEDEFLER Devrimci Memur Hareketi (DMH) kamu emekçilerinin motor gücüdür, öncüsüdür. 12 Eylül cuntasından sonra uzunca bir süre suskun kalan kamu emekçilerinin mücadelesinde bir dönüm noktası olan, onu şaha kaldıran '90 Temmuz eylemliliklerinin yaratıcısıdır. Reformist ve oportünistlerin eylem denildiğinde köşe bucak kaçtıkları, sendika lafını bile ağızlarına alamadıkları koşullarda, devrimci memurlar her türlü bedeli göze alarak ekonomik-demokratik hakların kazanımı için basitten karmaşığa eylemler örgütlemiş, ilk memur sendikaları olan Kam-Sen, Bem-Sen ve Sağlık-Sen'i meşruluk temelinde ve kendi öz güçlerine dayanarak fiili olarak kurmuşlardır. Kam-Sen'li, Bem-Sen'li, Sağlık- Sen'li olmak, sürgünlere, gözaltılara ve her türlü baskıya ve şiddete göğüs germenin, meydan okumanın adı olmuş ve bu süreç kesintisiz bir şekilde bugünlere kadar gelmiştir. Bu süreç iki farklı mücadele çizgisini ortaya çıkardığı gibi, iki farklı sendikal anlayışı da netleştirmiştir. Geçtiğimiz günlerde KESK'e bağlı kimi sendikaların şube kongreleri yapıldı. Önümüzdeki günlerde de bu sendikaların genel merkez yönetimlerinin seçileceği genel kurulları yapılacak. Ama hepimizin gözleri önünde seyreden bu kongrelerde görülen açık ve acı bir gerçek var: O da bu kongrelerin mücadelenin gereklerini yerine getirmekten uzak, koltuk-kariyer uğruna her türlü ayak oyunlarına başvurulan, ilkesizliğin ve çıkarcılığın damgasını vurduğu seçimlerden ibaret olmasıdır. Açıkça yapılan bugüne kadar yaratılan değerlerin, geleneklerin, kazanımların üzerinde tepinme ve bunlardan uzaklaşmadır. Sendika yönetimlerinden birkaç koltuk kapma uğruna yapılan her şey mubahtır. Kimin neden, niçin bir araya geldiği, neden seçime girildiği, seçim kazanıldığında nasıl bir mücadele yürütüleceği vb. soruların hiç birine verebildikleri bir cevap yoktur. Diyebiliriz ki KESK ve ona bağlı birçok sendikada bugünkü durum, hızla düzen sendikacılığına doğru gidiştir. KESK yöneticileri '98 1 Mayıs'ında yüzünü halka, kamu emekçilerine değil MGK sendikacılarına dönmüştür. Onların bu tercihleri, saklamaya çalıştıkları kimliklerini açıkça ortaya koymuştur. Yine 4 Mart'taki Kızılay eyleminde grevli toplu sözleşmeli sendika hakları için her türlü bedeli göze alarak Ankara'ya gelen, polisin gaz bombalarına karşı kahramanlıklar yaratan memurların kararlılıkları karşısında korkmuşlar ve "kurnaz", uzlaşmacı tavırlarıyla eylemi geriletmeye ve MGK'ya yaranmaya çalışmışlardır. Bugünlerde yapılan memur sendikalarının kongrelerinde gerçekte iki farklı mücadele anlayışının yansıması vardır. Reformistuzlaşmacı sendikal anlayışla devrimci sendikal anlayış temelindeki bu ayrım, yeni ve birdenbire açığa çıkmış değildir. Kamu emekçilerinin hak alma mücadelesinin yükselmeye başladığı '89-'90'larda bu iki farklı siyasal anlayış daha o günlerde kendini göstermeye başlamıştır. Memur sendikalarının kurulmasını bile hayal edemeyenler, buna hiç yanaşmayanlar Kam-Sen, Bem-Sen ve Sağlık-Sen'in kurulmasından sonra birer birer kendi sendikalarını kurmuşlardır. Reformistlerin grevli-toplu sözleşmeli sendika mücadelesinde mevzi kazanmak diye bir dertleri yoktur. Hatta kimilerinin grevli-toplu sözleşmeli bir sendika talebi bile yoktur. Çünkü bilirler ki, mevzi kazanmak bedel ödemeyi gerektirir. Gözaltılar, işkenceler, tutsaklıklar, işten atılmalar, sürgünler... vardır bu mücadelede. İşte bunları göze alamadıkları için hiçbir zaman "ilk" cesur, devrimci adımları atan onlar olmadı. Adeta bir köşede bekleyip sonra da devrimci memurların tüm bu bedelleri göze alarak/ödeyerek fiili olarak kurdukları sendikalar karşısında alternatif sendikalar kurdular. Neden? Çünkü onlar yönetimlerinde sadece kendilerinin olacağı, uzlaşmacı-icazetçi politikalarını hiçbir engele takılmadan kolayca hayata geçirebilecekleri, koltuklarını sağlama aldıkları sendikalar isterler. Bunun dışında var olan sendikaları güçlendirmek, örgütlenmelerini genişletmek ve mücadeleyi yükseltmek gibi amaçları yoktur. Sendikaların kurulma sürecindeki bu ayrılık Devrimci Memur Hareketi anlayışındaki sendikacılıkla, bedel ödemekten kaçan, tek derdi sendika yönetiminde koltuk kapma olan her renkten bürokrat sendikacılığın ayrımıdır. Daha başlangıçta, '89'daki sendika tartışmalarında, '90 Temmuz eylemlerinde açığa çıkan bu iki çizgi arasındaki farklılık, süreç içerisinde gittikçe daha da derinleşti. '92'deki Haziran-Temmuz eylemliliklerinde devrimci memurlar eylemden eyleme koşarken, gözaltına alınıp işkencelerden geçirilirken, bugünkü KESK'in önceli olan KÇSP'nin uzlaşmacı-icazetçi tavrı emekçi düşmanı belediye başkanlarının davetlerine katılacak, eylemlerde gözaltına alınan memurlara kayıtsız kalacak kadar ileri gidiyordu. Süreç içinde bu icazetçilik daha da derinleşip, Gazi katliamı sırasında olduğu gibi önceden programlanmış eylemleri bile iptal edecek, MHP'li faşist katilleri kongrelerine davet edecek kadar vahim boyutlara vardı. Her tavırda uzlaşmacı, icazetçi sendikacılık, devlete bir mesaj vermeye çalışıyordu. Reformist sarı sendikacıların başından beri yapmayı hedefledikleri, memur sendikalarının öyle ya da böyle bir yasal statüye kavuşturulması, sonra da bu sendikaların tepesine yerleşmektir. Bu nedenle reformistler için kongrelerin ancak bu açıdan özel bir önemi vardır. Örgütlenmelerin büyütülmesi, mücadelenin yükseltilmesi, hakların kazanılması için göstermedikleri çabayı buralarda gösterirler. Diğer zamanlar sendikalara uğramayanlar kongre sürecinde sendikalardan çıkmazlar. Birbirlerine söylemediklerini bırakmayanlar, sürekli didişenler kongrelerde bir araya gelerek devrimcilere karşı ittifaklar oluştururlar. Pratikte hiçbir şey yapmayanlar, yapanları da engellemeye çalışanlar keskin devrimci pozlarda kürsülerde nutuklar atmaktan çekinmezler. Her şey ama her şey yönetimden bir iki koltuk kapabilmek içindir. Bizim açımızdan kongrelerin önemi ise, önümüzdeki sürece ilişkin politikalarımızı, hedeflerimizi tartışıp, belirlediğimiz, neyi nasıl yapacağımıza karar verdiğimiz bir misyona sahip olmasındandır. Türkiye'nin hemen her yerinden kamu emekçilerinin katılımıyla şekillenen hedeflerimizi şöyle özetlemek mümkündür; Önümüzdeki süreçte öncelikli hedeflerimizden biri, tabandaki çoğunluğun söz ve karar hakkını açığa çıkaracak olan Memur Meclisleri'ni bir an önce kurmak ve mücadele etmek isteyenlerle birlikte bir Memur Cephesi'ni yaratmaktır. Şimdiye kadar tüm halk kesimlerinin birlikte mücadelesini sözde değil bizzat pratikte yaratmak için birlikte eylemler örgütledik. Önümüzdeki süreçte de yarattığımız bu geleneğe daha ileri halkalar ekleyecek, tüm halk kesimlerinin birlikte mücadelesini daha da geliştirecek ve yaygınlaştıracağız. Devrimci memurların her türlü baskı ve şiddete rağmen, bedeller ödeyerek bugünlere getirdikleri sendikalarına çöreklenen sendika ağalarına, her türlü icazetçi-reformist politikalara ve MGK sendikacılığına karşı sürdürdüğümüz mücadelemizi daha da yükselteceğiz. Devletin gözaltı, işkence, katliam ve her türlü saldırılarına karşı Devrimci Memur Hareketi'nin meşruluk temelinde sürdürdüğü direniş geleneğini büyütecek, geniş memur kitlesi içinde direniş kültürünü kökleştireceğiz. Gün geçtikçe bürokrat yapısı, reformist-uzlaşmacı politikaları nedeniyle tıkanan KESK'ten uzaklaşan kitlelere ulaşmanın yeni kanallarını açacak, Türk Kamu-Sen, Memur-Sen gibi gerici-faşist sendikaların örgütlenmesinin önüne geçeceğiz. Devrimci Memur Hareketi'nin mücadelesini ve politikalarını kamu emekçilerine taşıyan dergimiz Memur Gerçeği'nin, daha zengin bir içerikle, daha geniş kitlelere ve daha sık ulaşmasını sağlayacağız. Gerek ülke ve gerekse bölge düzeyinde gerçekleştirdiğimiz periyodik toplantılarımıza önümüzdeki süreçte de devam edeceğiz. Böylelikle Devrimci Memur Hareketi olarak ülke çapında sürece daha merkezi ve koordineli bir tarzda müdahale edecek, politikalarımızın daha hızlı bir şekilde hayata geçmesini sağlayacağız. Gelinen noktada kamu emekçilerinin mücadelesi önünde uzlaşmacı-icazetçi politikalarıyla bir engel durumuna gelen KESK yönetimine rağmen, grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkımızı engellemeyi hedefleyen "Sahte Sendika Yasası"na karşı mücadeleyi daha da yükseltecek; grevli-toplu sözleşmeli sendika talebimizi alanlarda daha güçlü haykıracak, haklarımızı alabilmek için daha cüretli ve militan bir sendikacılık ile sonuç alıcı eylemler örgütleyeceğiz. Başta Bem-Sen olmak üzere tüm memur sendikalarının kongreleri bu hedeflere ulaşmak için bir basamak olacaktır. Biz kongrelerde ayak oyunlarının, entrikaların içinde değiliz ve olmayacağız. Kongrelerdeki tavır ve faaliyetlerimizin odağında mücadelenin ihtiyaçlarının ortaya çıkartılması ve bunların karşılanması vardır. Yıllardır kamu emekçilerinin sürdürdüğü mücadelesi içerisinde oluşturulan gelenekleri, değerleri sahiplenme ve bunlara yenilerini katma iddiası vardır. Bu sahiplenme ve iddia Devrimci Memur Hareketi' ni her geçen gün daha da büyütüp güçlendirecek, uzlaşmacı-icazetçi sendikacılar ve onların politikaları geriletilecektir.

18 CEMİLE ÖZCAN'I KAYBETTİK "Evlatlarım Öleceğine Y aşı 80'e dayanmıştı. Denilebilir ki, acıların en acısını yaşayagelmişti ömrü boyunca. Bir Anadolu kadınıydı. 16 çocuk dünyaya getirmiş, onları büyütmüş, pek çoğunu da yoksulluk ve sefalet ortamında bulunduğu Erzincan köylerinde, daha genç yaşlarda yitirmişti. Bir Alevi ve Kürt kadınıydı, yılların kocattığı bedeniyle çelişen şen, genç bir yüreği verdi anamızın. Yılların bilgeliğiyle, çocuksu ruhunu birleştirmiş, saf ve temizdi. Yalın cümlelerle, halkça, bizce, süssüz, sade konuşurdu. "Düşman" lafı geçtiğinde yüzündeki kini görmememiz mümkün değildi. Görüş kabinlerinde bir kez olsun yüzünü astığını görmedik. Her gözgöze geldiğimizde sevgisini bizlerle paylaşır, sıcak gülümseyişini esirgemezdi bizden. Görüşe, hazırlanırken o gece heyecandan uyumazdı. Eve döndüğünde birkaç gün yol yorgunluğuyla bitkin düşerdi ama her fırsatta yine gelmeyi hiç ihmal etmezdi. Öyle bir hale gelmişti ki saçları, pamuk gibi bembeyazdı. Tek bir siyah tel bile bulamazdınız saçında. '91 16 Ağustos'unda TKİH saflarında mücadele eden yiğit bir oğlunu şehit vermişti. Acıların en büyüğünü yaşamıştı. Çok sevdiği Ben Öleyim Daha İyi" evladını yitirmesi onda adeta bir yıkım meydana getirmişti. Fakat yaşama olan tutkusunu asla yitirmedi. Oğlunu hatırladığında, onun sohbetinin geçtiği yerde ; gözyaşlarını hiç tutamaz, ak eşarbını yüzüne kapatır, yüzünü yana döner ve ağlardı. Tutsak verdiği evladı da vardır. Hapishanelerde bulunan tüm Parti- Cephe tutsakları onun evladıydı. Hiçbir ayrım koymazdı ortaya. Hepsini sayar, severdi. Kendi deneyimleriyle görüp geçirdiği, yaşadığı o uzun yıllar boyunca, sizin ona Türkiye'de bir devrimin olmasının gerekliliğinden bahsetmenize gerek yoktu. O çok iyi bilirdi. Bir yığın hükümet gelmiş geçmiş, bir yığın insana, partiye oy vermiş, fakat değişen hiçbir şey olmamıştı. Devrimcilerin hepsi onun çocuğuydu. Denilebilir ki kendi çocuklarından da daha fazla severdi onları. Evine gelen devrimcileri, ev fertlerinden birinin kovmak istemesine karşın "onlar benim çocuklarım, gidecekseniz siz gidin" diye kendi çocuklarına kızmış, bağırmış, kapıyı göstermiştir. Hapishanelerde direniş olduğunu duyduğunda hep yüreği kabarır, öfkeyle dolardı. O yaşlı bedenini taşımakta dahi güçlük çekerdi, fakat evlatları için yapılması gereken bir şey olduğunu düşündüğünde, bunu gördüğünde en önde giderdi. '96'da tutsak ailelerinin bedenlerini evlatlarıyla birlikte açlığa yatırması gündeme geldiğinde onun bu direnişe katılmaması gerektiği yönünde pek çok defa uyarılar yapılmış fakat o, "Evlatlarım öleceğine, ben öleyim daha iyi" demiş ve eylem içerisinde yer almıştır. ilerleyen günlerde sağlığının kötüleşmesi durumunda dahi, bırakması yönündeki önerilere kulak vermemiş, direnişi kararlılıkla sürdürmüştür. Oğullarını ölüm orucuna yatırdığında da her zamanki gibi dik durmayı başarmıştı. Başörtüsünün kenarlarından sarkan ak saçları ve yüzünde yılların derinleştirdiği çizgilerle yüreğini bize doğru fırlatıp "sizinleyim" derdi, desteklerdi. Düşmanın "Gidin oğullarınızı ikna edin, Ölüm Orucunu bıraksınlar" telkiniyle izin verdiği açık görüşte düşmana inat, o da yüreğimizi ısıtan sıcaklıktaki pamuk elleriyle ellerimize sarıldı. Öptü, öptü. Düşmanı hayal kırıklığına uğratarak sonuna kadar bizlerle olduğunu gösterdi. Evlatlarını çok severdi. Bir ananın evlatlarına gösterdiği duygusallığa sahipti fakat buna karşın ihanetin yolunu hiçbir zaman göstermedi onlara. Bu yanıyla düşmanın oyunlarına hiçbir zaman alet olmamış, safını, devrimden yana, devrimcilerden yana belirlemiş, tüm yüreğiyle, her şeyiyle onlarla beraber olmuştur. Devrimci eylemlerden coşku duymuş, düşmanın bir yoldaşımızın kılına dokunmasından da büyük acılar duymuş, nefreti büyümüştür. Hapishanelerde hücreler gündeme geldiğinde, o yine bir Anadolu kadınının edasıyla davranmıştı. Daha kısa bir süre önce Ölüm Oruçlarında içeride ve dışarıda 24 canını şehit vermiş, onlarca sakatlıklarla elde edilen bir kazanım varken, düşmanın bu defa da tutsakları hücrelere koyma hesaplarını duyup öğrendiğinde daha bir öfkelenmişti. "Bu kadar da olmaz be evladım" derdi. Adalet Bakanlığı'nın önüne gidip çocuklarının taleplerini ve kendi isteklerini dile getireceklerdi, onun provasını yapıyorlardı TİYAD'da. çocuklarımız hasta, hücrelerde tek başına yaşayamazlar, onları hücrelere koymayın" diyeceği yerde "Onları niye hücrelere koymuyorsunuz"demiş ve ortalığı kahkahaya boğmuştu. Türkçeyi tam olarak telaffuz edemiyordu. Fakat ne istediğini, yaptığını ve yapması gerekenleri çok iyi biliyordu. Duyarlılık, sorumluluk ve sahiplenme onun doğal karakteriydi. Yaşamın en ince ayrıntılarında dahi bir düşüncesi mutlaka olurdu. "Siz daha gençsiniz, ne yapılması gerekiyorsa söyleyin, biz yapalım" derdi. Ey, bedeni yaşlı, yüreği genç, ak saçlı anamız. Biliyoruz bu kaçınılmaz bir ayrılıktır. Ama yüreğimizde ayrılık olmayacak hiç. Seninleyiz, bizimlesin. Hayatta geçirdiğin uzun yıllar boyunca hep dini inançların ortamında büyüyüp yaşamana karşın, "Cennet de, cehennem de bu dünyadır" derdin ve bir materyalist gibi düşünür, kadercilikten uzak dururdun. Son bir kez görüşümüze gelmeni istemiştik. Seni bir kez daha olsun görmeyi ne de çok isterdik. Yaptığımız en son görüşte, "Bu buraya son gelişim" demiştin, "bir daha gelemem" diyordun. Artık hayata gözlerini yumacağını daha fazla yaşayamayacağını biliyordun demek. Kendini tanıyordun. Ve öyle de oldu. Dediğin gibi... Seni unutmayacağız. Evladın Selami ÖZCAN DHKP-C Tutsağı Çankırı Hapishanesi

19 KARAKIZ'A Merhaba Zeynep Yoldaş Zeynep yoldaş Kilis'in Söğütlü Köyü'nde 1973'te doğdu. Orta halli, Türk milliyetinden bir ailenin çocuğuydu. Dört kız, üç erkek yedi kardeştiler. Köyde ailesinin işi çok olduğu için yazın anneannesinin yanında kalırdı. Zeynep yoldaş çok sevimliydi, kendini sevdirmesini bilirdi. Sevgisini "Dayı" diyerek gösterirdi. Ailemiz içinde en sevilen yeğenimdi. Bizim küçük çocuğumuz olmadığı için hep bizimle kalırdı. Sözünü kimseden çekinmeden konuşurdu, açık sözlüydü. İlkokulu ve ortaokulu Kilis'in Söğütlü Köyü'nde okudu. Bir ara köyde terzilik kursuna gitti. Liseyi Gaziantep'te 19 Mayıs Lisesi'nde okudu. Gaziantep'te hep benim yapımda kaldı. Bana hep devrimciliği sorardı. Konuşurduk, anlatırdım. Ben sana sorardım okulu bitirdiğin zaman ne olacaksın? diye. Ya öğretmen, ya hemşire olacağını söylerdin. Öğretmenliği niçin istediğini sorardım. "Çocukları çok sevdiğim için, daha iyi yetişmelerini istediğim için" derdin. Hemşireliği niçin istediğini sorduğumda yine insanları sevdiğim için diye anlatırdın. Öğretmen oldu ama düzenin öğretmeni olmadı. O sözünü tuttu halkının öğretmeni oldu. Zeynep yoldaş liseye başladığı zaman kredili sistem vardı. "Ne bu, parası olanlar okuyor, olmayanlar okuyamıyor" diyordu. Artık düzenin çirkin yüzünü yaşamda görmeye başlıyordu. Kendi gibi dershaneye gidemeyen arkadaşları da vardı. Eve geldiği zaman hep sinirli konuşurdu, çevresindeki insanların yoksulluk içinde olması moralini bozardı. Devrimcilik yapmak istiyordu. Okulda kredili sisteme karşı imza topladılar. Artık birşeyler yapmak istiyordu... Bir gün eve arkadaşlarını getirmişti, konuşuyordu ama biraz sıkıntılıyıydı. Yeterince açamıyordu konuyu. Ben bekledim biraz. Benden yardım istiyordu ama söylemiyordu. Ben kendi bildiğin gibi konuş, okulda yaşadıklarını anlat dedim. Biraz daha devam etti. Söze ben girdim. Anlattım biraz. Bana tepkisi şu oldu; "Daha önceden niçin anlatmadın, ne için bekledin" diye. Kendi de arkadaşlarının evine gidip geliyordu. Diğer bazı aileler Zeynep yoldaşın devrimci olduğunu öğrenince tepki göstermişlerdi. Bunları geldi bana anlattı ama kızmıştı. Zaten Karasın, kızdığın zaman daha çok kara oluyorsun demiştim. Hemen tepkisi yükseldi; "Ben sana ne anlatıyorum, sen beni dinlemiyorsun" demeye başladı. Hemen boynuna sarıldım, gönlünü almaya başladım. Anlattım, bunlar olur ama seni kapıdan kovarlarsa sen pencereden girmeyi öğren demiştim. Devrimci olmak budur, bir şeye bozulma, devrimci insan düzeni değiştirmek için vardır. Sen arkadaşlarının aileleri evden kovdu diyerek oraya gitmemezlik yapma dedim. Ondan sonra devrimci çalışmasına temposunu artırarak devam etti. Ben 1990'da tutsak olunca kendisi de biraz sıkıntı çekiyor. Çıktıktan sonra verdiğim parayı almamaya başladı. "Zaten senin işin yok, bir de benimle uğraşıyorsun" dedi. "Sen bunu al öğretmen olduğun zaman bana fazlasıyla ödersin" dedim. Acımızı, sevincimizi birlikte paylaştık. '93 Eylül'ünde Gaziantep'te dergi bürosu açıldığı zaman gelenleri karşılarken sende öyle bir sevinç vardı ki, görülmeye değerdi. Kurumlarımızı sahiplendin. Sende hep bunları gördüm. Hani Zeynep yoldaş, biz tutuklandıktan sonra dergi işi sana düşmüştü. Düşman bizleri tutuklamakla bizim kurumların kapalı kalacağını düşünüyordu. Ama sen buna izin vermedin. Düşmanın baskısına, işkencesine boyun eğmedin. Mevzilerimizi korudun. Gaziantep Hapishanesi'ne görüşe geldiğin zaman bana söz verdin. Her şeyi ben yaparım demiştin. Sözünü tuttun Zeynep yoldaş. Hep sevdan gerilla olmaktı. Bizler Malatya Hapishanesi'ndeyken senin gözaltına alındığını öğrendim. Elbistan Hapishanesi'ne koymuşlardı seni 94 Temmuz'unda. Bana mektup yazmıştın. "Sevgili dayıcığım, Bizler Malatya'ya gelmek için eyleme başladık" diyordun. SAG'nin 36. günü tahliye olmuştun. Bir gün sonra da Malatya'ya görüşümüze gelmiştin. Baktım, gözlerime inanamadım. Geldiğin için biraz kızmıştım. Durumun iyi değildi. Sen ise "Olsun ben sizleri gördüm ya bana birşey olmaz" demiştin. Hem "yeğenim"din, hem de yoldaşımdın. Nereye gitsem peşimden koşarak gelirdin. Çankırı Hapishanesi'ne geldiğimde ziyaretime ilk gelen sendin. Sevgili yoldaş biliyordum çok severdin beni. Ben de seni severdim. Geldiğin zaman tüm haberler sendeydi. Anlatırdın gelişmeleri. Yine Demet TANER yoldaş için pikniğe giderken yolda sizleri çeviriyorlar. Düşman gözaltına alıyor. Burada kararlı tavrını koyduğun zaman düşman şaşırıyordu. Sen bunları anlatırken sevincinden yerinde duramıyordun. Tavır koymayı kimden öğrendin diye soruyorlar, cevap yok. Düşman, üzerindeki Grup Yorum tişörtünü çıkarıyor, seni öyle bırakmaya çalışıyor. Sen tişörtü almaya çalışıyorsun. Bunları anlatırken devrimci coşkuyu nasıl yaşadığını görüyordum yılıydı. "Daha ne zaman çıkacaksınız" demiştin. Sana; sen yakayı düşmana kaptırma demiştim. Sen "Ben yakayı düşmana kaptırmam" demiş, "Gelirsem de temiz gelirim" diye eklemiştin. Sen sözünü tuttun Zeynep yoldaş. Artık aramızdaki ilişkiler dayıyeğen ilişkisi değildi; yoldaşlık ilişkisiydi. Hani köye gitmiştin bir defasında. Baban seni odaya kapatmış, üstüne kapıyı kilitlemişti. Sen pencereyi kırıp yola çıkıyorsun. Önce Kilis'e, oradan da Antep'e gelip dergiyi açmıştın... Bir gün hani telefon etmiştin annene. Annenin söyledikleri biraz olumsuz şeylerdi. Moralini bozma demiştim. Senin cevabın "Ben kafama bir şey takmıyorum, çünkü düşündüğüm tek şey devrimcilik" olmuştu. Köyde kaldığın zaman bahçelerin içinde düşe, kalka bahçe sulardın. Emekçi yanın küçük yaştan beri devam ediyordu. Bunu devrimci mücadele içine de taşıdın sevgili yoldaş. Sevgili yoldaş köyde kaldığın öğretmişti. Artık ekmek yapmayı da öğrendin, seni artık gelin ederler demiştim. Cevap yoktu. Çünkü senin sevdan sağlardı. Evet, sen Parti- Cephemizin gelini oldun. (...) Sen demokratik alanda çalışırken, Gaziantep'te yaşananları görüyordun. Dergi satışında yan çizenler oluyordu. "Bunlar ne" diyordun. "Boyunuza bakın da utanın", "Devrimcilik yapacak adam yalan söylemez" deyip doğruyu, güzeli göstermeye çalışıyordun. Devrimciliği bırakanlara kızardın. "Ben bu insanları anlamıyorum" derdin. Sana uzun uzun anlatmıştım. Kafanın açıldığını söylemiştin. Ve aynı anda bize de sitem ederek "Sizler çıkınca bıraktığımız zaman kafanıza ben sıkarım" demiştin. Sevgili yoldaşım senin öyle kararlı konuşmalarını duyduğum zaman içim içime sığmıyordu. Bizim Kara Kız kabukları parçalıyor demiştim. Sen doğru olanı yaptın sevgili yoldaşım. Sen Parti-Cephemize layık oldun. Sözünü tuttun yoldaşım. Gözün arkada kalmasın, sen rahat uyu sevgili yoldaşım, hesabını soracağız. Demokratik alandayken Solla tartışmalarınız olurdu. "Hep çıkarcı bunlar" diyordun. Onlarla tartıştığını duyardım. Bazen kırıcı olduğunu söylerlerdi. Ama yine de seni severlerdi. Konuş tartış ama ilişkileri devrimci tarzda yürüt demiştik. Karşındaki teorik konuşuyordu, çok bilmişliğini kabul etmiyordun, soruyordun, "Savaşın neresindesiniz?" diyordun. Cevap akmıyordun. Artık sen de daha açık, görüyordun, sadece ağzı laf yapmak yetmiyordu. Devrimci, yaşamın içini dolduruyorsa devrimciydi. Bizler '93 Ekim'inde gözaltına alındığımızda sizler basın açıklaması yapmaya gitmiştiniz. Çeşitli kurumları haberdar etmek için çevreye telefon etmeye başladığınız zaman oraya deden de geliyor. Bakıyor sen oradasın. Basın açıklaması bitip eve geldiğiniz zaman deden sana; "Kızım senin ne işin var orada dolanıyon, çevrende bir sürü erkek var sen evinde otursana" diyor. Dedenin konuşmalarını anlatıp anlatıp gülüyordun. "Aha sen şu bizim etmiyesiceye bak, her tarafa telefon ediyorlar. Bizim kadınlar erkekleri geçmişler..." demesi çok hoşuna gitmişti. (...) Burada seni bilen yoldaşlar bana takılmaya başlıyorlardı, "artık Zeynep gelmiyor" diyorlardı. Bazı yoldaşlar senin yeraltına gittiğini bilmiyorlardı, bunun için "Bir gün gelir" diyordum. Sevgili yoldaşım, o bir gün geldi haberin. Bilmeyen yoldaşlar çok üzüldüler, ama savaş bu. Dersim'de şehit olduğunu ondört gün sonra öğrendim. O gün benim kapı nöbetim vardı. Yoldaşların içeride çalışmaları vardı, ben o sırada bölge çalışması için araştırma yapıyordum. Konu Gaziantep ve Kilis'ti. O bölgeleri bildiğim için Kilis'ten başladım araştırmaya. Kilis'te şehitlere gelmiştim, Devrimci

20 Yol'cu şehitleri yazdım. Ve noktayı koydum. Dolaşmaya başladım. Saat falandı. Mazgal açıldı. Memur elime bir telgraf verdi. Gözlerime inanamadım, senin adın ve ardından bir başsağlığı geçiyordu: "Abidin abi ailemizin başı sağolsun" diye. Soğukkanlı olmaya çalıştım, yoldaşların içeride çalışması bitti. Telgrafı sorumlu yoldaşa verdim "Bu Zeynep sizin Zeynep mi?" dedi. Cevap verdim ve yukarı çıktım. Ranzama oturdum. Sorumlu yoldaş geldi, bir şeyler söyledi ama cevap vermekte zorlandım, gözlerim yaşarmaya başladı, havalandırmaya çıkıp biraz dolaştık. Sevgili yoldaşım seni yoldaşlara anlatmak istedim o an. Şunları söyleyecektim Zeynep yoldaşım. İlk okuduğun kitabı söylemeye çalıştım ama söyleyemedim, ilk okuduğun kitap "Sosyalizm Kazanacak"tı. Bunu söyleyemedim yine gözlerim yaşarmaya başladı. Konuşmak istiyordum ama ses çıkmıyordu. Sen "Sosyalizm Kazanacak" kitabını alıp okumaya başladığın zaman sana sordum, "anlıyor musun?" dedim. Yine doğal şivenle: "Yahu dayı, işte öğrenmek için okuyorum" demiştin. "Sosyalizm Kazanacak" kitabını bir ayda okumuştun. Evet, sevgili yoldaşım; sosyalizm kazanacak, biz kazanacağız. Senden son haber bu yılın 11 Nisan'ında almıştım. Hani bana "Yeliz" diye haber göndermiştin. Sen, "yengem bayramda görüşe gelir, yengemi, Deniz'i, Halil'i, Zeynep'i benden dolayı öp" demiştin. Ama o görüşe yengen gelmedi. Senin selamını yengene, Deniz, Halil, Zeynep'e gönderdim sevgili yoldaşım. Şehit haberini aldığım zaman panoya fotoğrafını astık. Fotoğrafta yanında iki sevimli bebe de vardı. Sonra onlardan ayrıldığında bebeler okula gitmemişler, "Biz Yeliz ablamızı istiyoruz" demişler. Sevgili yoldaş, sen evden ayrıldıktan sonra hani çok sevdiğin çocuklar, Deniz, Halil, Zeynep devamlı seni soruyorlardı. "Halam ne zaman gelecek, gitti bir daha gelmedi" diyorlardı. Görüşe geldiklerinde seni çok sevdiklerini söylüyorlardı. Pikniğe giderken gözaltına alınmıştınız. Çocuklar da görmüşler. "Halamı polisler çok dövdüler baba" diyorlardı. Hem onlar da seninle beraber gözaltına alınmışlardı. Sen onlarla daha çok bütünleşmiştin. Anneleri kendilerine bir şey dediğinde senden destek beklerlerdi. Deniz'i yanına çağırıp konuşur "halam yapma" der, onlara gazete, kitap okurdun. Seni okula gönderirken, Deniz pencereye çıkıp sana seslenirdi, "Hala çabuk gel" diye. Akşam dönüşü üçü de seni merdivenlerde karşılarlardı. Sevgili yoldaşım sen sevildiğin gibi severdin de. İlgilenirdin. Seni bir ana gibi severlerdi. O sıcaklığı onlara vermiştin. Deniz'e, Halil'e, Zeynep'e artık devrimcilik konusunu da anlatmaya başlamıştın. Sen ailemizin yiğit savaşçısı olarak şehit düştün. Seni unutmayacağız sevgili yoldaşım. Sen rahat uyu Sevgili yoldaşım. Sen Kilis'in bereketli topraklarında doğdun. Savaşı seçtin, Dersim'de şehit düşen yoldaşlar gibi sen de korkusuzca düşmanın üzerine yürüdün. Savaşarak şehitler kervanına katıldın. Parti-Cepheli olmak senin isteğindi ve sözünü tuttun. Dursun Kendisini Aşmasını Bilendi YAŞASIN PARTİ-CEPHEMİZ YAŞASIN ÖNDERİMİZ DURSUN KARATAŞ "Dayın", Yoldaşın Abidin DEMİR

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız 1 MAYIS Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Bayramı 1 Mayıs nedeniyle yayınladığı mesaj şöyle: İşçilerin birlik ve dayanışma günü olan, 1 Mayıs ın, tüm dünya ve ülkemiz

Detaylı

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş ın Elbistan İlçesi nde siyaseti sadece insan için yaptıklarını, iktidara gelmeleri halinde terörü sonlandırıp ülkeye huzuru getireceklerini

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR BALIKESİR - 30.09.2014 HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR Balıkesir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Hüseyin Gündoğdu, Ankara ve Hatay Tabip odaları üyelerinin Gezi Parkı olayları sürecinde hukuka aykırı

Detaylı

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi 6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi Kahramanmaraş ın Ekinözü İlçesine bağlı Alişar Köyünde 54 Yaşındaki Mehmet Göyün 6 Çocuğu ile birlikte tek göz kerpiç odanın içinde verdiği yaşam Mücadelesi yürekleri

Detaylı

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 1 Av.Dr. M. SEZGİN TANRIKULU İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GİRİŞ 2015 yılı Ağustos ayından itibaren tekrar başlayan çatışmalar Türkiye tarihinde eşi az görülmüş bir yıkıma, sayısız

Detaylı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Örgütü Yalıkavak Mahalle Temsilciliği tarafından geniş katılımlı birlik ve dayanışma

Detaylı

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU ARALIK 2012

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU ARALIK 2012 İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 01 31 ARALIK 2012 M. SEZGİN TANRIKULU CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GİRİŞ: Bugün 10 Aralık İnsan Hakları

Detaylı

Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler.

Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler. İSTANBUL TAYAD lı Aileler Bayram Kahvaltısında Bir Araya Geldiler Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler. Kahvaltıdan önce yapılan

Detaylı

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012 15 Mart 2012 Perşembe günü işlerinden atılan Asilçelik işçileri Bursa nın Orhangazi ilçesi cumhuriyet meydanında basın açıklamasıyla İşimizi İstiyoruz talebini dile getirdikleri ve işlerine geri dönene

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

İSTANBUL UN DÜNYA YA AÇILAN KAPISI BAYRAMPAŞA da yaşamak bir ayrıcalıktır.

İSTANBUL UN DÜNYA YA AÇILAN KAPISI BAYRAMPAŞA da yaşamak bir ayrıcalıktır. İSTANBUL UN DÜNYA YA AÇILAN KAPISI BAYRAMPAŞA da yaşamak bir ayrıcalıktır. Bayrampaşa da yaşamak neden ayrıcalıktır? Konum olarak İstanbul un en merkezi ilçelerinden biri. Avrupa nın en büyük 2.Otogarı

Detaylı

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 19 EKİM 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İHLALLERİ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi

Detaylı

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İ RAPORU -BİLANÇO- 21 TEMMUZ 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi Öldürme,

Detaylı

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 23 OCAK 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İHLALLERİ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi Öldürme,

Detaylı

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN 12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-İROL AŞARAN : Efendim : İyiyim sağol sen nasılsın : Çalışıyorum işte yaramaz birşey yok : Kim yazmış bunu : Kim yazmış bunu Milliyet te : Yani sen sen birşey yollamış mıydın

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com Günlük Haber Bülteni 13.03.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com Tarih:12.03.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.sabah.com.tr Tarih:12.03.2015 İNTERNET HABERLERİ

Detaylı

SSK VE BAĞ-KUR EMEKLİSİ YENİ ZAMMI İLE TANIŞTI

SSK VE BAĞ-KUR EMEKLİSİ YENİ ZAMMI İLE TANIŞTI SSK VE BAĞ-KUR EMEKLİSİ YENİ ZAMMI İLE TANIŞTI Emekliler bu dönemde olduğu kadar hiçbir dönem gözde olmamıştı.fakat çıkan sonuçlar ile emekliler ayaklarına gelen fırsatları değerlendirmedikleri gibi,yapılan

Detaylı

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR Site İsmi : Zaman 53 Tarih: 10.05.2012 Site Adresi : www.zaman53.com Haber Linki : http://www.zaman53.com/haber/14544/camilerin-ayaga-kalkmasi-lazim.html ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Detaylı

MAYIS 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

MAYIS 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili MAYIS 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Aydıncık CHP İlçe Yönetim Kurulu ve Belediye

Detaylı

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ 19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI 19.09.2014 Bugün 19 Eylül. Bugün bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü TMMOB nin mücadele dolu tarihi açısından

Detaylı

DALKARA'DAN PAZARCIK TA GÖVDE GÖSTERİSİ

DALKARA'DAN PAZARCIK TA GÖVDE GÖSTERİSİ DALKARA'DAN PAZARCIK TA GÖVDE GÖSTERİSİ Cumhuriyet Halk Partisi 25.Dönem Kahramanmaraş Milletvekili Adayı Efsane Başkan Kamil Dalkara memleketi Pazarcık ta Gövde gösteri yaptı. CHP Kahramanmaraş Milletvekili

Detaylı

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Erdoğan, "OHAL uygulaması kesinlikle demokrasiye, hukuka ve özgürlüklere karşı değildir" dedi. 21.07.2016 / 09:56 Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından

Detaylı

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son 10-11 senesinde bizim de katkılarımızın olması bizi her zaman çok mutlu ediyor çünkü Avrupa da yaşayan

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Kılıçdaroğlu: İş adamı konuşuyor tehdit, gazeteci konuşuyor tehdit, belediye başkanı konuşuyor tehdit, ne olacak tehditlerin sonu? Tarih : 04.06.2011 -BATMAN MİTİNGİ- Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu,

Detaylı

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI Bodrum İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Özcan ın kurum değişikliği ile Ankara Gölbaşı belediye başkan yardıcılığı görevine

Detaylı

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ BASINA VE KAMUOYUNA Erkek egemen kapitalist sistemde kadınların en önemli sorunu 2011 yılında da kadına yönelik şiddet olarak yerini korudu. Toplumsal cinsiyetçi rolleri yeniden üreten kapitalist erkek

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 21 TEMMUZ 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

Türkiye Cezasızlık Araştırması. Mart 2015

Türkiye Cezasızlık Araştırması. Mart 2015 Türkiye Cezasızlık Araştırması Mart 2015 İçerik Araştırma Planı Amaç Yöntem Görüşmecilerin Dağılımı Araştırma Sonuçları Basın ve ifade özgürlüğünü koruyan yasalar Türkiye medyasında sansür / oto-sansür

Detaylı

'Uyardık ama ciddiye almadılar'

'Uyardık ama ciddiye almadılar' 1/5 ページ 8 Mart 2010, Pazartesi 'Uyardık ama ciddiye almadılar' Elazığ'da meydana gelen 6.0 şiddetindeki depremde ölü sayısı sürekli artıyor. Son bilgilere göre 51 kişi yaşamını yitirdi, 50'nin üzerinde

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

MİLAS TA, BELEDİYE İŞÇİLERİNE YÜZDE ZAM

MİLAS TA, BELEDİYE İŞÇİLERİNE YÜZDE ZAM MİLAS TA, BELEDİYE İŞÇİLERİNE YÜZDE 10-16 ZAM Milas Belediyesi ile DİSK arasında devam eden toplu iş sözleşmesi sonuçlandı. Buna göre işçilere yüzde 10 ila 16 arasında zam verildi. Milas Belediyesi ile

Detaylı

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Çalışma hayatında barış egemen olmalı Çalışma hayatında barış egemen olmalı Ocak 19, 2012-3:31:16 olduğunu belirtti. olduğunu belirterek, ''Bu bakış açısı çerçevesinde diyalog merkezli çalışmalarımızı özellikle son 7 aydır yoğun bir şekilde

Detaylı

ÇANTA VE KIRTASİYELER ONİKİŞUBAT TAN

ÇANTA VE KIRTASİYELER ONİKİŞUBAT TAN ÇANTA VE KIRTASİYELER ONİKİŞUBAT TAN Kahramanmaraş Merkez İlçe Onikişubat Belediyesi, 124 okulda 6 bin ilkokul birinci sınıf öğrencisine çanta ve kırtasiye malzemesi dağıttı. Başkan Mahçiçek, Çocuklar,

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti Nisan 14, 2017-7:12:00 AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım, Ankara Sincan ilçesi Lale Meydanı'nda mitinge katılarak vatandaşlara hitap

Detaylı

Şerif Kocadon için mevlit

Şerif Kocadon için mevlit Şerif Kocadon için mevlit 85 yaşında aramızdan ayrılan Bekir Şerif Kocadon için evinde mevlit okundu. Bodrum eşrafından merhum Mehmet Kocadon un oğlu, Fatma Kocadon un eşi; Bodrum Belediye Başkanı Mehmet

Detaylı

Destek Personeli Eğitimleri

Destek Personeli Eğitimleri 2.Dönem eczane çalışanlarının Destek Personeli Eğitimleri 28 Aralık 2009 tarihinde başladı 9 Valimiz Sayın Zübeyir KEMELEK 15 Aralık 2009 tarihinde Yönetim Kurulumuzu ziyaret etti.. İstanbul Ecza Koop'la

Detaylı

OCAK 2012 FAALİYET RAPORU. Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

OCAK 2012 FAALİYET RAPORU. Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili OCAK 2012 FAALİYET RAPORU Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Yenice Belde Belediye Başkanı Ali Kuru yu makamında ziyaret

Detaylı

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz İstanbul YDK: 1 Mayıs itibariyle başlamış olan Eme(K)adın kampanyamız kapsamında güvencesiz, görünmeyen ve yok sayılan kadın emeği üzerine araştırmalar yapmaya devam ediyoruz. Bu kez bu konuda sendikal

Detaylı

Maaşlarımıza Ek Artış İstiyoruz!

Maaşlarımıza Ek Artış İstiyoruz! http://www.kesk.org.tr/2018/10/16/maaslarmiza-ek-artis-istiyoruz-bordrolarimizi-yaktik/ Ekonomik Kriz hakkında bütün illerde gerçekleştireceğimiz ayrıca Konfederasyonumuz Merkezi Toplantı Salonu nda da

Detaylı

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış; Yemek Temel, Almanya'dan gelen arkadaşı Dursun'u lokantaya götürür. Garsona: - Baa bi kuru fasulye, pilav, üstüne de et! der. Dursun: - Baa da aynısından... Ama üstüne etme!.. Ölçüm Bir asker herkesin

Detaylı

Bodrum son yılların en şiddetli yağışının ardından yaralarını sarıyor

Bodrum son yılların en şiddetli yağışının ardından yaralarını sarıyor Bodrum son yılların en şiddetli yağışının ardından yaralarını sarıyor Bodrum bölgesinde, dere yataklarının taşması nedeniyle yaşanan sel felaketi can kaybı yaşanmamasına rağmen çok büyük zarara yol açtı.

Detaylı

15 Ekim 2014 Genel Merkez

15 Ekim 2014 Genel Merkez ÇİN Yatırım Fırsatları Paneli 15 Ekim 2014 Genel Merkez İş Dünyamızın Saygıdeğer Mensupları, Değerli MÜSİAD üyeleri, Değerli Basın Mensupları, Toplantımıza katılımından dolayı teşekkür ediyor, Sizleri

Detaylı

BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE

BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE Bodrum da sağlık çalışanları iş bıraktı. Bodrum Devlet Hastanesi önünde buluşan sağlık meslek örgütü temsilcileri, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, emeklilik hakları

Detaylı

'Marmara Depremi'nin 10.Yılında...

'Marmara Depremi'nin 10.Yılında... On5yirmi5.com 'Marmara Depremi'nin 10.Yılında... 17 Ağustos 1999, saat 03.02; Türkiye'nin en talihsiz günlerinden biri. Binlerce insanın ölüm uykusuna daldığından habersiz ortak bir kadere uyumaları. İnsanoğlunun

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.sanliurfa.com Tarih: 18.01.

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.sanliurfa.com Tarih: 18.01. Günlük Haber Bülteni 19.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.sanliurfa.com Tarih: 18.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.sanliurfa.com Tarih: 18.01.2015 İnternet Haber Sitesi : www.şanlıurfa.com Tarih:

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 01 KASIM 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

BODRUM, RES LERE KARŞI BİRLİK

BODRUM, RES LERE KARŞI BİRLİK BODRUM, RES LERE KARŞI BİRLİK OLDU KOCADON: HALKIN İSTEMEDİĞİ PROJE, BODRUM DA OLMAZ BODRUM BELEDİYE BAŞKANI KOCADON, RES KONUSUNDAKİ TAVRINI KOYDU: MÜCADELEYE DEVAM KOCADON, ŞİRKETİN BELEDİYE BİZİ BAĞLAMAZ

Detaylı

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA 2016-2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ün 1928 yılında Ankara

Detaylı

22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi

22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi 22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi GÜNAH KEÇİSİ BULUNDU! Katip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tancan Uysal, Soma daki kömür faciası hakkında çok tartışılacak bir yazı kaleme aldı.

Detaylı

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Cumhuriyetin kuruluşu Anadolu insanının iman, namus, bağımsızlık, özgürlük, vatan ve millete sevgi ile bağlılığının inancı ve iradesi ile kendisine önderlik yapan Mustafa

Detaylı

ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum

ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum Kunduz'da yaşanan savaş ABD için iki seçeneği ortaya çıkardı; ya işgal güçlerini artıracak yada Taliban'ın ilerleyişine göz yummak zorunda

Detaylı

MEHMET TİRE: BODRUM TRAFİĞİ NEFES ALACAK

MEHMET TİRE: BODRUM TRAFİĞİ NEFES ALACAK MEHMET TİRE: BODRUM TRAFİĞİ NEFES ALACAK Yerel Yönetimlerden Sorumlu AK Parti Bodrum İlçe Başkan Yardımcısı Mehmet Tire, Bodrum Yarımadasına nefes aldıracak çözümleri basınla paylaştı. Bodrum İlçe Başkanlığı

Detaylı

AK Parti mazlum coğrafyaların umudu

AK Parti mazlum coğrafyaların umudu AK Parti mazlum coğrafyaların umudu AK Parti İSTANBUL İL BAŞKANIMIZ AZİZ BABUŞCU nun yazısı 03 te 4 te AK PARTİ İSTANBUL İL BAŞKANLIĞI TEŞKİLAT İÇİ HAFTALIK BÜLTENİ YIL: 2013 SAYI : 199 29-TEMMUZ-5 AĞUSTOS

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu Şubat 03, 2017-5:56:00 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi'nin ve yapımı tamamlanan

Detaylı

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 4.19.4 TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 1) Dosya No : 2013/551 E. : Ankara 17. Asliye Ceza si : 1- TMMOB YK Başkanı Mehmet Soğancı 2- TMMOB Genel Sekreteri N. Hakan Genç :2911 sayılı Toplantı ve Gösteri

Detaylı

Kumbahçe de otel inşaatında göçük meydana geldi

Kumbahçe de otel inşaatında göçük meydana geldi Kumbahçe de otel inşaatında göçük meydana geldi Bodrum Belediyesi önlemler alınıncaya kadar inşaatı durdurdu Bodrum un en işlek yerleşim yerlerinden biri olan Kumbahçe Plajı yakınında Cumhuriyet Caddesi

Detaylı

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü. Alişan HAYIRLI Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü. Şimdi Müslümanlar ikiye bölünecek... 1-Bu baskını tasvip edenler,

Detaylı

Entegre Acil Durum Yönetimi Sistemine Giriş

Entegre Acil Durum Yönetimi Sistemine Giriş İstanbul Teknik Üniversitesi Geomatik Mühendisliği Bölümü CBS & UA ile Afet Yönetimi Entegre Acil Durum Yönetimi Sistemine Giriş Amaçlar (1) Kriz yönetimi kavramının tartışılması Tehlike, acil durum ve

Detaylı

CHP İşveren Sendikaları ve Meslek Birlikleri Genel Başkan Yardımcılığı

CHP İşveren Sendikaları ve Meslek Birlikleri Genel Başkan Yardımcılığı CHP İşveren Sendikaları ve Meslek Birlikleri Genel Başkan Yardımcılığı 15 yılda milyonlarca yurttaşın alın teri bir avuç yandaşa gitti, ekonomi darboğaza girdi. Yoksulluğu, yolsuzluğu yasakları bitireceğiz

Detaylı

Kasım 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Kasım 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili Kasım 2013 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Mezitli İlçesi CHP Belediye Başkanı aday adaylarının

Detaylı

Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki

Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki Gazeteciler Günü Trafo da Kutlandı Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle Bodrum da görev yapan gazetecilerle Trafo Bodrum

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti Ekim 01, 2016-1:20:00 Başbakan Binali Yıldırım, 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü dolayısıyla Seyranbağları Huzurevi

Detaylı

Bombalama konusunda araştırma sürüyor

Bombalama konusunda araştırma sürüyor Bombalama konusunda araştırma sürüyor Mart 01, 2012-8:48:28 Bakan Şahin, Van'ın Erciş ilçesindeki depremzedelerin kaldığı afet evlerini ziyaret ederek, vatandaşların sorunlarını dinledi. Afet evlerinin

Detaylı

Koç Üniversitesi nde neler oluyor?

Koç Üniversitesi nde neler oluyor? Koç Üniversitesi nde neler oluyor? 27 Mart 2015 tarihinde, Koç Üniversitesi temizlik işçileri, öğrencileri, öğretim görevlileri, asistanları ve büro emekçileri bir araya geldiler ve bir forum gerçekleştirdiler.

Detaylı

ŞUBAT 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

ŞUBAT 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili ŞUBAT 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili 1 CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Mezitli CHP İlçe Örgütü ve Belediye Başkan

Detaylı

ÇIRAĞAN A DOKUNMA! Tarihi Fıstıklı Meydanı dev bir beton yığını altında kalıyor.

ÇIRAĞAN A DOKUNMA! Tarihi Fıstıklı Meydanı dev bir beton yığını altında kalıyor. Tarihi Fıstıklı Meydanı dev bir beton yığını altında kalıyor. Çırağan da tarih ve yeşil alan katliamına HAYIR! Çırağan da tarih ve yeşil alan katliamına HAYIR! Beşiktaş, Yıldız Mahallesi, Yeşil Fıstık

Detaylı

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR!

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR! TEMMUZ 2016 İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR! Taşeron işçilere kayıtsız şartsız kadro! Kıdem tazminatıma dokunma! Zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi ne hayır! TAŞERON İŞÇİLERE KAYITSIZ ŞARTSIZ KADRO! AKP hükümeti

Detaylı

ASLI DEGİRMEN NİN SIRASI BOŞ SINIFINDA HÜZÜN

ASLI DEGİRMEN NİN SIRASI BOŞ SINIFINDA HÜZÜN ASLI DEGİRMEN NİN SIRASI BOŞ SINIFINDA HÜZÜN Bodrum da, okula giderken trafik kazası sonucu hayatını kaybeden lise öğrencisi Aslı Değirmen in sınıf arkadaşları sırasını çiçeklerle donattı. Bodrum da dün

Detaylı

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ Bursa Milletvekili Aday Adayı Türk Milleti karar arifesindedir. Ya İkinci Endülüs, ya da yeniden

Detaylı

EYLÜL 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

EYLÜL 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili EYLÜL 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili 1 CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Mezitli CHP İlçe örgütünün düzenlediği Yenimahalle

Detaylı

Türkiye Cezasızlık Araştırması. Mart 2015

Türkiye Cezasızlık Araştırması. Mart 2015 Türkiye Cezasızlık Araştırması Mart 2015 İçerik Araştırma Planı Amaç Yöntem Görüşmecilerin Dağılımı Araştırma Sonuçları Basın ve ifade özgürlüğünü koruyan yasalar Türkiye medyasında sansür / oto-sansür

Detaylı

MUĞLA GAZETECİLER CEMİYETİNDE GÖREV GENÇLERİN

MUĞLA GAZETECİLER CEMİYETİNDE GÖREV GENÇLERİN MUĞLA GAZETECİLER CEMİYETİNDE GÖREV GENÇLERİN Muğla Gazeteciler Cemiyeti 12. Seçimli Genel Kurulu Konakaltı İskender Alper Kültür Merkezinde gerçekleşti. 23 yıldır cemiyet başkanlığını yürüten duayen gazeteci

Detaylı

Uluslararası Buluşma Türkiye Fotohaber, Sayfa 1

Uluslararası Buluşma Türkiye Fotohaber, Sayfa 1 Türkiye 2011 Uluslararası Buluşma/ Türkiye 21 Ekim 30 Ekim Uluslararası Buluşma Türkiye Fotohaber, Sayfa 1 Alman Türk Buluşması Bizi bekleyen gezi nedeniyle hepimiz heyecanlıydık. Uçuş öncesi, bekleme

Detaylı

Başbakan Yıldırım, 25. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı sonrası basın çadırını ziyaret etti

Başbakan Yıldırım, 25. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı sonrası basın çadırını ziyaret etti Başbakan Yıldırım, 25. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı sonrası basın çadırını ziyaret etti Ekim 23, 2016-8:39:00 Başbakan Binali Yıldırım, "Peşmerge güçleri Başika kasabasını DEAŞ'tan temizlemek için

Detaylı

''Yanlış anlaşılıyorum''

''Yanlış anlaşılıyorum'' ''Yanlış anlaşılıyorum'' Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, BDP li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için fezleke hazırlanmasıyla ilgili soruya ''Benim sözlerimden farklı anlam çıkarılıyor.

Detaylı

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık Sendikamız Yapı-Yol Sen 12 Nisan 2012 tarihinde Karayolları Genel Müdürlüğü önünde ve eşzamanlı olarak tüm şube binaları önünde, Otoyol ve Köprülerin özelleştirilmesi, görevde yükselme ve unvan değişikliği

Detaylı

CESUR ÖNCEL CESUR SİYASET VERDİĞİNİZ SÖZLERİ TUTARSANIZ

CESUR ÖNCEL CESUR SİYASET VERDİĞİNİZ SÖZLERİ TUTARSANIZ CESUR ÖNCEL CESUR SİYASET VERDİĞİNİZ SÖZLERİ TUTARSANIZ OLUR Cesur Öncel, Bodrum CHP İlçe Başkanlığının Çarşı binasında kalabalık bir katılımcı grubun karşısında CHP Bodrum İlçe Başkan adaylığını açıkladı.

Detaylı

Başbakan Yıldırım, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu

Başbakan Yıldırım, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu Başbakan Yıldırım, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu Kasım 18, 2016-4:21:00 Başbakan Binali Yıldırım, Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı'na ilişkin,

Detaylı

Bayraktar Kayıtdışı yüzde 53 ten yüzde 33 e düştü bu bir rekordur

Bayraktar Kayıtdışı yüzde 53 ten yüzde 33 e düştü bu bir rekordur Bayraktar Kayıtdışı yüzde 53 ten yüzde 33 e düştü bu bir rekordur Sosyal Güvenlik Kurum Başkanlığı ve Türkiye Ziraat odaları Birliği tarafından düzenlenen bilgilendirme, toplantısında konuşan Ziraat odaları

Detaylı

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

Ýstanbul hastanelerinde GREV! Ýstanbul hastanelerinde GREV! Onaylayan Administrator Wednesday, 20 April 2011 Orijinali için týklayýn Doktorlar, hemþireler, eczacýlar, diþ hekimleri, hastabakýcýlar, týp fakültesi öðrencileri ve taþeron

Detaylı

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik. Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik. Sizi tanıyabilirmiyiz? 1953 Söke doğumluyum. Evli, 2

Detaylı

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU 1. DIŞ. CADDE - GECE 1 FADE IN: Saat 22:30. 30 yaşında bir gazeteci olan Eren caddede araba sürmektedir. Bir süre sonra kırmızı ışıkta durur. Yan koltukta bulunan fotoğraf

Detaylı

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY CHP Bodrum İlçe Başkanı Recai Seymen, 29 Kasım Pazar günü yapılacak olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İlçe Kongresinde ilçe başkanlığına tekrar aday olduğunu

Detaylı

Halil Kurt'tan Esnafı Sevindirecek Talep

Halil Kurt'tan Esnafı Sevindirecek Talep Halil Kurt'tan Esnafı Sevindirecek Talep 09 Kasım 2015 Haber Linki: http://www.egehabergazetesi.com/halil-kurttan-esnafi-sevindirecek-talep/1651/ Ekonomi nin candamarını oluşturan Esnaf ve Kobi ler Karabağlar

Detaylı

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır Baki olan Rabbimiz ve davamızdır Eylül 26, 2014-2:33:00 Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Yine böyle bir şölenle inşallah, bir gün biz de Sayın Cumhurbaşkanımızın bana tevdi ettiği bu görevi bir başka kardeşimize

Detaylı

NEYI DAHA BEKLİYORSUN! MASADA YANDAŞ MEMURUN İŞİ YAŞ! KAMU ÇALIŞANI. Yanlışta ısrar etme, senin iradeni satanların peşinden gitme!

NEYI DAHA BEKLİYORSUN! MASADA YANDAŞ MEMURUN İŞİ YAŞ! KAMU ÇALIŞANI. Yanlışta ısrar etme, senin iradeni satanların peşinden gitme! MASADA YANDAŞ MEMURUN İŞİ YAŞ! KAMU ÇALIŞANI DAHA NEYI BEKLİYORSUN! Yanlışta ısrar etme, senin iradeni satanların peşinden gitme! TÜRKİYE KAMU-SEN Sizin Sendikanız Ülkemi, milletimi ve geleceğimi düşünüyor,

Detaylı

Kamplardaki sığınmacı sayısı 152 bin 51

Kamplardaki sığınmacı sayısı 152 bin 51 Kamplardaki sığınmacı sayısı 152 bin 51 Ocak 08, 2013-7:10:56 Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, ''Bugün itibarıyla Suriye'den ülkemize gelmiş, kamplarımızda kalan sığınmacı sayısı 152 bin 51'dir'' dedi.

Detaylı

İZMİR- MENEMEN-KOYUNDERE MEVKİİNDEKİ İŞ KAZASI İLE İLGİLİ RAPOR

İZMİR- MENEMEN-KOYUNDERE MEVKİİNDEKİ İŞ KAZASI İLE İLGİLİ RAPOR İZMİR- MENEMEN-KOYUNDERE MEVKİİNDEKİ İŞ KAZASI İLE İLGİLİ RAPOR 05.08.2015 İNSAN HAKLARI DERNEĞİ İZMİR ŞUBESİ İZMİR- MENENEN-KOYUNDERE MEVKİİNDEKİ İŞ KAZASI İLE İLGİLİ RAPOR 1. OLAY: 04.08.2015 günü Çanakkale

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Keçiören Metrosu nun Açılış Töreni nde konuştu

Başbakan Yıldırım, Keçiören Metrosu nun Açılış Töreni nde konuştu Başbakan Yıldırım, Keçiören Metrosu nun Açılış Töreni nde konuştu Ocak 05, 2017-4:11:00 Başbakan Binali Yıldırım, Keçiören Belediyesi önünde düzenlenen metro açılış töreninde yaptığı konuşmada, nüfusu

Detaylı

Onlar konuşur, AK Parti yapar

Onlar konuşur, AK Parti yapar Onlar konuşur, AK Parti yapar Nisan 21, 2015-8:15:00 AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, AK Parti'nin vadettiği şeyleri kesinlikle yapacağının altını çizdi. Davutoğlu, Ankara Atatürk Spor

Detaylı

CİHAN PARTİSİ HAYIR MI, EVET Mİ? REFERANDUM 2017 KATALOĞU. Devlet meseleleri uzun soluklu işlerdir; uzun yola tek şoförle gidilmez..

CİHAN PARTİSİ HAYIR MI, EVET Mİ? REFERANDUM 2017 KATALOĞU. Devlet meseleleri uzun soluklu işlerdir; uzun yola tek şoförle gidilmez.. Devlet meseleleri uzun soluklu işlerdir; uzun yola tek şoförle gidilmez.. Kürşad Emre ÖĞRETMEK Cihan Partisi Genel Başkanı DEĞERLİ VATANSEVERLER! Referandumda oy vermeden önce bu kataloğu mutlaka okuyunuz..

Detaylı

KAYMAKAMA ve GAZETECİLERE SALDIRDILAR

KAYMAKAMA ve GAZETECİLERE SALDIRDILAR KAYMAKAMA ve GAZETECİLERE SALDIRDILAR Bodrum Gümüşlükte olaysız ve şenlik gibi yapılan sembolik tabela dikimini yapan Bodrum Kaymakamı Dr.Mehmet Gödekmerdan ikinci durağı Kadıkalesi Ormancılar Sitesinde

Detaylı

Başbakan Yıldırım, Türkiye genelinde 40 İlçeye Doğalgaz Dağıtım Töreni nde konuştu

Başbakan Yıldırım, Türkiye genelinde 40 İlçeye Doğalgaz Dağıtım Töreni nde konuştu Başbakan Yıldırım, Türkiye genelinde 40 İlçeye Doğalgaz Dağıtım Töreni nde konuştu Kasım 06, 2016-7:47:00 Başbakan Binali Yıldırım, "Erzincan can şehirdir, canların şehridir. Erzincan Türkiye'nin, Erzincan

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.sanlıurfa.com Tarih: 25.01.

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : www.sanlıurfa.com Tarih: 25.01. Günlük Haber Bülteni 26.01.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi : www.sanlıurfa.com Tarih: 25.01.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi : www.sanliurfa.com Tarih: 25.01.2015 İNTERNET HABERLERİ

Detaylı

Ocak 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Ocak 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili Ocak 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. CHP Silifke Belediye Başkan Adayı ile birlikte esnaf

Detaylı

MART 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

MART 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili MART 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. CHP Mersin Büyükşehir ve ilçe belediye başkan adaylarının

Detaylı

Başkan Acar SGK Müfettişlerinin Eğitim Seminerine Katıldı

Başkan Acar SGK Müfettişlerinin Eğitim Seminerine Katıldı Başkan Acar SGK Müfettişlerinin Eğitim Seminerine Katıldı SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANI FATİH ACAR: - VATANDAŞLARIMIZA DAHA KALİTELİ, NİTELİKLİ HİZMETİ VERMENİN GAYRETİ İÇERİSİNDE ÇALIŞMALARIMIZI SÜRDÜRÜYORUZ

Detaylı