sabah ülkesi SAYI31 Nisan 2012 üç aylık kültür ve sanat dergisi

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "sabah ülkesi SAYI31 Nisan 2012 üç aylık kültür ve sanat dergisi"

Transkript

1 üç aylık kültür ve sanat dergisi SAYI31 Nisan 2012 Okumanın Tarihi Huzur-u Humayûn dersleri Senail Özkan ile Röportaj... Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi Güzelliği Satışa Çıkarılmış Osmanlı Mirası: Ohrid

2 ICINDEKILER 4 8 Okumanın Tarihi Ömer Öksüz Okumak Derken Yahya Kurtkaya Huzur-u Humayûn dersleri 12 Ömer İpek İki Ruh Arasındaki Aşıkane Bir Mülakat Zeynep Kaya 22 Velirmek Ahmet Faruk Çağlar 24 Röportaj Senail Özkan ile... Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi Yusuf Kocamaz Çelimsiz Pehlivanın Peşrevi: Ölümsevicilik Hüsnü Yavuz Aytekin Güzelliği Satışa Çıkarılmış Osmanlı Mirası: Ohrid Ali Çiçek Müziğin Gıdası: Ruh! Ney Meşki nden İzlenimler Burak Yedek Bir Ayrılık 34 Can Mutlusoy Tanıtım Film Tanıtım Kitap 38 son ülke Kitap Okumak Caiz midir? Ali Işık Yazıların hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir. Gönderilen yazılar iade edilmez.

3 EDITORDEN Sahibi IGMG - Islamische Gemeinschaft Milli Görüş e.v. Amtsgericht Köln, VR Vertreten durch den Vorstand: Kemal Ergün, Vorsitzender Oğuz Üçüncü, Generalsekretär Hakkı Çiftçi, stellv. Vorsitzender Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Faruk Çağlar Editör Yusuf Dursun Yayın Kurulu Ali Çiçek Hüsnü Yavuz Aytekin Ahmet Faruk Çağlar Ömer İpek Yahya Kurtkaya Yusuf Kocamaz Zeynep Kaya Layout musdi.com Baskı Yavuzsöhne-Duisburg İrtibat ulkesi@ulkesi.net Boschstrasse Kerpen Almanya Yıllık Abone ücreti: 59,- EURO Jahresabonnement: 59,- EURO IGMG Genel Merkez üyelerine ücretsizdir. Für Vereinsmitglieder der IGMG kostenlos. Der Bezugspreis ist im Mitgliedsbeitrag enthalten. Sabah Ülkesi Dergisi adet basılıyor olup: Türkiye, Bosna-Hersek, Lichtenstein, Mısır, Avusturya, İsviçre, İsveç, Norveç, Danimarka, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Almanya, Belçika, Lüksemburg, Hollanda, Fransa, İngiltere ve İtalya ya dağıtılmaktadır. Kapak Fotoğrafı: vladstudio.com Merhabalar, Yahya Kemal e sormuşlar: Üstat, Viyana önlerine kadar nasıl gittik? Tereddütsüz cevap vermiş: Mesnevi okuyarak ve pilav yiyerek. Bu soru kadar cevabı da ironiktir. Fakat bir yandan da bu cevap zamana mal olmuş bir topluluğun ruhunu ve hayatını yansıtır. Özelde veyahut genelde bu örnek üzerinden yola çıkacak olursak okumanın toplumsal olarak gen haritamızda aslında var olduğunu ve ne kadar önemli bir yerde durduğunu görebiliriz. Ne yazık ki okumayı terk ettik! Okuma eylemine bu kadar sıkı bir şekilde bağlı olan bir kültürün genlerini taşıyan bizlerin bu köklerden kopuşu gerçekten dokunaklı bir durumdadır. Bu kopuşun birçok sosyolojik ve psikolojik sebebi tabi ki var. Kimileri bunu harf devrimine bağlarken, kimileri ekonomik sebeplere, kimisi de toplum hafızasının tarihi bazı olaylarla silinmesine bağlamaktadır. Bu konuda herkesin söyleyeceği çok şey tabii ki olacaktır lakin bu acı ve kederli durumun içinden çıkmak için söylenecek sözler ve yapılacak şeyler artık daha önemli bir yerde durmaktadır kanaatimizce. İçinde bulunduğumuz modern çağ insanlarda hızlı tüketim refleksini fazlasıyla tetiklemektedir. Bu sadece bizim değil aynı zamanda bütün dünya milletlerinin problemi olarak durmaktadır. Popüler kültür olarak da tanımlanan bu durum birçok alanda olduğu gibi okumak konusunda da ciddi problemler oluşturmaktadır. Okumak kendi başına düşündüğümüz zaman aslında çok ciddi bir eylemdir. Emek isteyen, üzerinde ciddi olarak durulması gereken ve belirli bir ritimde devam edilmesi gereken bir eylemdir okumak. Bu şartlar tabii ki popüler kültürün istemediği ve ruhuna ters düşen şeylerdir. Okumak, kültürel olduğu kadar dini olarak da bizler için önemli bir yerde durmaktadır. Allah-u Teâlâ eşrefi mahlûkat yani yaratılmışların en şereflisi olarak nitelendirdiği insana seslenirken ilk olarak oku diyerek başlamıştır Kuran-ı Kerim de. Bu durumda okumak bizim için ölüm kalım meselesi ya da varoluşumuzun temel anlamını teşkil eder dersek sanırım abartmış olmayız. Yeni sayımızda sizler için bu düşünceler ile yola çıkıp okumak kavramını farklı pencerelerden bakarak incelemek istedik. Avrupa nın genç kalemleri Almanya dan, Fransa dan, Avusturya dan ve birçok kentten bu konuyu düşündü ve sizlere seslenmekte. Gayet yararlı bir sayı olmasını temenni ederek sizleri yazılarımızla baş başa bırakıyoruz şimdi... Kendimize dönelim... Yaradan a dönelim... Ellerimizi sıkı sıkı tutup, yalnızca O na güvenelim... Her buluşmada gönlümüzü ve zihnimizi karşılıklı emanet aldığımızı ve bunun bir sorumluluk gerektirdiğini hatırlayalım. Bir değerde hep beraber buluşmanın ve ruhsal anlamda çoğalmanın örneği olsun bu ve gelecek sayılarımız. Hoşçakalın 3

4 Bir işaretler sisteminde anlamın varlığını fark edip, onu çözebilen okur olmaktadır. Bizler ne olduğumuzu ve nerede olduğumuzu görebilmek için sürekli kendimizi ve çevremizi okuruz. 4

5 Okumanın Tarihi Ömer Öksüz Bir sayfanın üzerinde yazılı harfleri okumak onun girdiği kılıflardan yalnızca bir tanesi. Artık var olmayan yıldızların haritasını okuyan bir gökbilimci; bir evin yapılacağı yeri kötü ruhlara karşı korumak için okuyan Japon mimar; ormanda hayvanların izlerini okuyan zoolog; kazanacak kağıdı oynamadan önce ortağının hareketlerini okuyan kağıt oyuncusu; koreografın notlarını okuyan dansçı ve dansçının sahnedeki hareketlerini okuyan izleyici; örülmekte olan halının karmaşık desenini okuyan dokumacı; sayfaların üstünde birleştirilmiş birçok nota dizinini okuyan org sanatçısı; bebeğin yüzünde neşe, şaşkınlık ya da korkunun belirtilerini okuyan anne; bir kaplumbağa kabuğundaki eski izleri okuyan Çinli falcı; hastalarına kendi akıl almaz rüyalarını okumaya yardım eden psikolog; elini suya daldırıp da okyanusun 5

6 6 akıntılarını okuyan Hawaiili balıkçı; gökyüzünden hava durumunu okuyan çiftçi: Hepsi işaretleri çözebilme ve anlaşılır kılma eylemini kitap okuru ile paylaşıyor... Bu cümlelerle başlar Alberto Manguel, ünlü kitabı Okumanın Tarihi ne... Ve devam eder: Bir işaretler sisteminde anlamın varlığını fark edip, onu çözebilen okur olmaktadır. Bizler ne olduğumuzu ve nerede olduğumuzu görebilmek için sürekli kendimizi ve çevremizi okuruz. Anlamak ya da anlamaya başlamak için okuruz. Okumadan yapamayız. Okumak, neredeyse nefes almak kadar temel bir işlevimizdir... Toplumlar yazı olmadan da var olabilirler ve olanları da vardır ama, hiçbir toplum okumadan var olamaz.* Etnolog Philippe Descola ya göre yazıları olmayan toplumlar doğrusal bir zaman anlayışına, yazıları olan toplumlar ise kümülatif bir zaman anlayışına sahiplerdir. Her iki toplum da dünyanın sunduğu çok sayıda işareti okuyarak, farklı ama eşit derecede karmaşık zamanlar içinde hareket eder. Geçmişlerinin kayıtlarını tutan toplumlarda bile okuma, yazmadan önde gelir; yazar olmaya soyunan kişi işaretleri kağıda geçirmeden önce, onların toplumsal sistemini tanımış ve çözmüş olmalıdır. Okumanın mecazi anlamda kullanılmadığı yegane şekli olan, üzeri yazılı sahifeleri okumaya, kitap okumaya gelince ise işler biraz daha değişir kuşkusuz. Okumak o zaman da nefes almak kadar temel bir işlevdir kimileri için... Ama yalnızca kimileri için, herkes için değil... Okumanın tarihini ilk okuma şekillerinden bugüne, yine okunması için kaydeden Alberto Manguel şöyle devam eder: Okuma gözlerde başlar. Gördüğümüz bir metni duyduğumuz bir metinden daha iyi aklımızda tutabildiğimizi gözlemleyen Cicero, en keskin duyumuz görme duyusudur diye yazmıştır. Aziz Augustinus gözlerimizi dünyanın giriş kapısı olarak övmüştür, Aquino lu Thomas görmeyi bilgi edinmemizi sağlayan duyuların en büyüğü olarak tanımlar... Harfler gözler aracılığı ile kavranır. Ama bu harfleri anlamlı kelimelere dönüştüren simya nedir? Metin ile karşılaştığımızda içimizde ne olup biter? Nasıl olup da görünen şeyler içimizdeki laboratuvarda gözlerden ulaşan tözler olurlar; nesneler, harflerin biçimleri ve renkleri nasıl okunurluk kazanırlar? Gerçekten nedir bu okumak dediğimiz eylem?.. Bu soruya verilebilecek makul bir cevap beklerken, Alberto Manguel in yolu tanıdık (?) bir sokağa çıkar, İbnü l Heysem in kapısının eşiğine: Henüz 11. yy da, İbnü l Heysem salt duyum ile algı arasında bir farklılık saptamıştı. Peki bu algılama nasıl olup da okuma eylemi haline geliyordu? Nasıl oluyor da harfleri anlamak yalnızca görmeyi ve algılamayı değil de, sonuç çıkarma, tartma, bellek, tanıma, bilgi, deneyim, ve uygulamayı de içeren bir eyleme dönüşüyordu? Okuma eyleminin gerçekleşmesi için tüm bu öğelerin olağanüstü karmaşık bir biçimde görev yaptığını ve bunu başarmak için yüz kadar farklı beceriyi eşgüdüm içinde devreye sokmak gerektiğini İbnü l Heysem biliyordu... Bugün okumanın nasıllığına dair bilinenler İbnü l Heysem in bildiklerinden çok mudur? Yoksa insanlığın bir arpa boyu yol almayı başaramadığı bilimsel alanlardan birimidir, bir işaretler sistemine nasıl olup da anlam verildiği?.. Alberto Manguel devamla sözü Dr. Oliver Sacks a getirir, Dr. Oliver Sacks doğal konuşmanın yalnızca sözcüklerden oluşmadığını söyler: Bu, seslerin üretil-

7 Öyleyse okumak ışığa duyarlı bir kağıdın bir aydınlatma kaynağını yakalaması kadar istemsiz, kendiliğinden olagelen bir olay değil; şaşırtıcı, dolambaçlı, ortak olmakla birlikte kişiye özel bir yeniden kurgulama sürecidir. mesiyle ilgilidir ve insanın tüm benliğiyle anlatmak isteğini ortaya koyması ile oluşur. Bunu anlamak yalnızca sözcüklerin sözcük düzeyinde tek tek kavranmasından çok öte şeyleri gerektirir. Benzer şeyler okuma için de söylenebilir: Metni izleyen okur, öğrenilmiş anlamlamalar, toplumsal uzlaşımlar, önceki okumalar, kişisel deneyim ve özel zevklerin iç içe geçtiği son derece karmaşık bir yöntemin aracılığı ile anlamı seslendirir. Dolayısıyla, Kahire de okuyan İbnü l Heysem yalnız değildi, omuzunun üzerinden bakanlar arasında camide Kuran ın kutsal yazılarını öğreten Basralı bilginlerin, Aristoteles ve onun parlak yorumcularının, Heysem ile Aristoteles i tartışan tanıdıklarının... gölgeleri vardı. Ve Alberto Manguel e göre, bütün bunlardan varılacak sonuç şudur: İbnü l Heysem in yaptığı gibi kitabımın başına oturdum mu, metni oluşturan harfleri ve sözcüklerin aralarındaki boşlukları görmekle kalmıyorum. Bu siyah ve beyaz işaretlerden bir anlam çıkarabilmem için, oynak gözlerle sistemi önce rastgele kavramam, beynimdeki çözümleyici nöronlar zinciri aracılığıyla yeniden kurgulamam gerekmektedir. Metne duygular, fiziksel algılama, sezi, bilgi ve ruh yüklüyorum. Bu da benim kim olduğuma ve bu hale nasıl geldiğime bağlı... Öyleyse okumak ışığa duyarlı bir kağıdın bir aydınlatma kaynağını yakalaması kadar istemsiz, kendiliğinden olagelen bir olay değil; şaşırtıcı, dolambaçlı, ortak olmakla birlikte kişiye özel bir yeniden kurgulama sürecidir. Onbeşinci yüzyılda Thomas à Kempis, Ben mutluluğu her yerde aradım ama onu ufacık bir köşede okunan küçük bir kitabın dışında bulamadım. diye not düşer bir köşeye. İnsanlık tarihinde kaç kişi mutluluğu aynı köşede bulmuştur dersiniz? Kaç kişi Cemil Meriç gibi, sadece kitaplarla dolu bir kütüphaneye kilitlenmeye ve hayatını orada geçirmeye razı olacak kadar tutkuyla bağlıdır kitaplara, okumaya. Evreni okunması gereken sahifeler olarak telakki eden, irfan ustalarını da yapacağımız bu listeye eklesek, yine de çok kabarık bir listeye sahip olamayacağımız aşikar... O yüzden yapılan istatislikler hep yalan söyleyecek, okuma-yazma oranımız hep çok düşük kalacak... Ve Alberto Manguel devam eder: Dünya bir kitap ise, onaltıncı yüzyıl İspanyol mistiği Fray Luis de Granada ya göre, dünyadaki şeyler de bu kitabın yazıldığı alfabenin harflerdiydi. Yüzyıllar sonra İspanyol asıllı Amerikalı düşünür George Santayana buna şunu ekleyecekti: Öyle kitaplar vardır ki, dipnotlar ya da okurun kenara düştüğü notlar metinden daha ilginçtir. Dünya bu türden bir kitaptır. Diğer taraftan, kitapların okurları ile olan ilişkisi, kullanıcılar ile nesneler arasındaki diğer ilişkilere hiç benzemez. Gereçler, ev eşyaları, giysilerin hepsinin simgesel işlevleri vardır, ama kitaplar kullanıcıları üstünde başka hiçbir gerecin yaratamadığı boyutta karmaşık bir simgesellik yaratırlar. Walter Benyamin, Kitap sahibi olmak için başvurulacak yolların en takdir edilecek olanı insanın bu kitabı kendisinin yazmasıdır. der. Doğrudan anlam ve edebi anlamın ötesinde, okuduğumuz metin kendi yaşantımızın yansımasına dönüşür, bir anlamda kim olduğumuzun gölgesi olur... Ve biz okurlar aynı Narcissus gibi, bakmakta olduğumuz metnin kendi yansımamızı barındırdığına inanırız... *Alberto Manguel, Okumanın Tarihi, Çev. Füsun Elioğlu, YKY, Ocak

8 Okumak Derken 8

9 Okumak, sadece herhangi bir metni alıp sesimize bürümek değildir. O, çok daha geniş bir anlam alanına sahiptir. Yahya Kurtkaya Okumak kelimesinin zihnimize ilk izdüşümü, elimize aldığımız ya da gördüğümüz herhangi bir yazılı metini, harf harf, hece hece, kelime kelime seslendirmek oluyor. Hâl böyle olunca okumak eylemi, yazılı bir metni gerekli kılıyor. Böyle düşündüğümüz zaman okumanın ilk ortaya çıkışının yazının icadına denk gelmesi gerekiyor. Aksi takdirde, yazılı bir metin olmadan bir okuma eyleminden bahis açmak yersiz gibi duruyor. Bunun böyle olmadığını pek çoğumuz biliyoruz artık. Okumak, sadece herhangi bir metni alıp sesimize bürümek değildir. O, çok daha geniş bir anlam alanına sahiptir. Türkçemiz, kelimeleri çok farklı anlamlara kadar genişletebilen bir dildir. Öyle ki, bu anlam genişliği ilk bakışta bir bağdan, irtibattan uzakmış gibi görünse de derinlemesine bakıp düşündüğümüz zaman, kelimelerin genişleyen bu anlam diyarlarında, yoğruldukları yeni anlamların ilişkilerine ulaşabilmekteyiz. Okumak da bu kelimelerden sadece bir tanesi Bir kelimenin pek çok kategoride anlamı olabiliyor. Bunlar özetle: gerçek anlam, yan anlam, mecaz anlam, terimsel anlam, eş anlam, zıt anlam, somut anlam, soyut anlam Gerçek anlam derken, bir kelimenin akla gelen ilk ve asıl anlamını anlıyoruz. Yan anlam, bir keli- 9

10 Tıpkı bir yapbozun parçalarını birleştirir gibi, olayların parçalarını birleştirip bir sonuca varmak da o olayı okumak olarak değerlendirilir. 10 menin gerçek anlamından yola çıkarak kazandığı yeni anlamdır. Mecaz anlam ise, bir kelimenin gerçek anlamından tamamen sıyrılıp yepyeni bir anlam kazanmasıdır. Bir kelimenin, belli bir bilim, sanat ya da teknik sahada ulaştığı anlam ise terimsel anlam olarak ifade edilir. Bütün bu anlam genişliği, Türk dilimizin zenginliğiyle alakalıdır. Okumak kelimesi de Türk dilinin zenginliğinden nasibini fazlasıyla almış bir kelimedir. Onun kazandığı yeni anlamlar hem halk dilinde hem de sanat ve edebiyat dilinde karşılık bulmuştur. Öyle ki bazen okumak kelimesini öyle bir anlamda kullanırız ki, onun okumak kelimesinin gerçek anlamının ne kadar uzağında olduğunun farkına bile varamayız. Kazandığı bu yeni anlam, kendini hiç fark ettirmeden düşünce dünyamıza hizmet eder. Okumak kelimesinin gerçek anlamından uzaklaşıp kazandığı en meşhur yan anlam ezberden okumak tır. Ezberden okumak, yazılı bir metin olmaksızın, zihnimize yerleştirdiğimiz herhangi bir metni ya da olayı sese dökmektir. Ya da sese bile dökmeden düşünüp idrak etmektir. Ezberden okuduğumuz şeylerin başında şarkılar, şiirler, dini metinler ve hatıralar gelir. Bir hatıra anlatırken, aslında geçip giden bir zaman diliminde olup biten olayları okuruz. Onlar zihnimizden birer film karesi gibi geçip giderken bizim yaptığımız onları belli bir tertip düzen içinde okumaktır. Hz. Peygamber e Hz. Cebrail in ilk söylediğini hatırlayalım misal olarak: Oku! diyor melek. Ancak Hz. Peygamber Ben okuma bilmem! diye yanıtlıyor onu. Birkaç kez yinelemesinden sonra okumaya başlıyor Peygamber Efendimiz. Ve karşısında bulunan yazılı bir metinden gerçekleştirmiyor okumasını. Ezberinden okuyor. Okumak derken, aynı zamanda bir anlamlandırma sürecini de kastediyoruz. Yaşadığımız, içinden geçtiğimiz herhangi bir durumu yorumlama, onu anlamlandırma çabamız da okumak olarak nitelendirilebilmektedir. Tıpkı bir yapbozun parçalarını birleştirir gibi, olayların parçalarını birleştirip bir sonuca varmak da o olayın okumak olarak nitelendirilmesine yol açar. Kelimenin gerçek manasında okuma işlemini gerçekleştirirken çalışan dilimizken; bu tür bir okuma esnasında çalışan zihnimizdir, algılama kapasitemizdir. Bu tür okumaya gösterebileceğimiz örneklerden biri tarihi okumak tır. Devletlerin, siyasi yönetimlerin karşılaştıkları iç ve dış politik meselelerde kendi tarihlerine dönüp baktıkları bilinir. Bundan maksat, daha evvel yaşanmış benzer bir durumu iyi analiz etmektir. Yani o durumu okumaktır. Benzer meseleler iyi okunduğu takdirde değerlendirilip doğru bir karar vermek daha kolay olacaktır. Spor müsabakalarını seyredenlerimiz, okumakla alakalı biraz daha yeni ve güncel bir anlamı da duymuşlardır.

11 Bir futbol müsabakasında spikerden ya da yorumcudan şu ifadeyi duymuşluğumuz vardır: Teknik direktör oyunu çok iyi okuyor. Buradaki okumak kelimesi, yine yorumlamak anlamındadır. Teknik direktör, karşı takımın hamlelerini dikkatle izliyor, ona karşı kendi takımının yapması gerekenleri birer birer analiz edip, önlem alıyor ya da atağa geçiyor. Yeri geldiğinde ufak bir değişiklikle galibiyet bile kazanabiliyor. Bu okuma sürecinde de aktif olan yine insan zihnidir. Yakın anlamlı kullanılan bir başka yer de öğrencilerin eğitim hayatlarını okumak kelimesiyle ifade ederek adlandırmalarıdır. Bu da yine bizim dilimize ait bir kullanım şeklidir. Bir Alman üniversite öğrenimini, Ich lese.. ya da bir İngiliz I am reading şeklinde ifade etmiyor. Ich studiere... ya da I study... gibi cümlelerle ifade ediyorlar okul süreçlerini. Burada studieren ve study kelimelerinin Türkçe karşılıklarının öğrenim görmek olduğunu biliyoruz. Oysa biz Türkçe de ilkokuldan üniversiteye kadar öğrenim hayatımızı okumak kelimesiyle ifade edebiliyoruz. Bununla alakalı farklı rivayetli görüşler var olsa da bizdeki okul kelimesinin oku-mak fiilinin köküne getirilen -l ekiyle türetildiği söylenmektedir. Buraya kadar değindiğimiz farklı kullanımlı okumak kelimelerinin hemen hepsi yakından ya da uzaktan kelimenin en gerçek anlamıyla bir ilişkile, ilgiye sahiptir. Öyle kullanımlar da vardır ki bunlarda okumak kelimesi gerçek anlamını tamamen kaybetmiş daha başka yepyeni bir anlama dönüşmüştür. Bunlardan biri meydan okumak tır. Deyim hüviyetini kazanmış bu ifadeye ilk baktığımızda, okumak kelimesiyle direk bir anlam ilgisi kurmamız oldukça güçtür. Karşımızda bulunan herhangi bir meydanı okumaktan bahsetmiyoruz burada. Meydan okumak diyerek, herhangi bir durum karşısında gücümüzün olduğunu öne sürmek, bir şeye ya da bir kişiye karşı rekabete girilebileceğini anlatmak için kullanırız bu deyimi. Bir başka örnek de canına okumak tır. Bu deyim de yine okumak kelimesinin gerçek anlamından uzaklaşılmış mecazi, yani soyut bir anlama ulaşılmıştır. Bazen tehdit anlamı bile içerir bu deyim: Bir şeyi mahvetmek, perişan etmek hatta yok etmek anlamlarına kadar uzanabilir. Okumak derken, çok geniş anlamlı bir kelimeyle karşı karşıya olduğumuzu bilmemiz gerekiyor. Okumak belki de bu geniş anlamlılığından ötürü bizim kültürümüzde soylu bir eylem olarak görülür. Okumaya dünyaya geldiğimiz ilk anda başlarız. Önce kendimizi okuruz. İnsanın kendini okuması, aslında dünya hayatını anlamlandırma sürecindeki ilk durağıdır. Bu duraktan yola çıkan insan daha başka duraklara uğrayarak süreci tamamlayacaktır. Bu yüzden okumak derken, ne tür bir eylemi dile getirdiğimizi düşünerek hareket etmek, kelimenin hakkını vermekle mükellefiz. 11

12 HUZUR-U HUMAYÛN DERSLERİ 12

13 Ömer İpek Bilindiği üzere Osmanlı toplumu, yöneten (askeriyye) ve yönetilenler (reâyâ) olmak üzere ikiye ayrılmakta, yönetenler sınıfı da Seyfiyye, İlmiyye, Kalemiyye olmak üzere 3 koldan oluşmaktaydı. İlmiyye sınıfı, Ahkâm-ı şeriyye nin icrası ve talimi vazifesini yürüten sınıf olarak, Şeyh ül İslam ın başkanlığında idare edilirdi. Konumuz olan Huzur Dersleri veyahut Huzur-u Humayun dersleri de, Şeyhülislam tarafından seçilen ve irade-i Seniyye ile atanan ilim erbabı kimselerin Padişahın huzurunda Ramazan ayında münazaralı tarzda yaptıkları tefsir derslerini anlatmak için kulanılan bir ıstılahtır. Osmanlı hanedanlığı, ulemayı ve ilim iklimini sarayda görmek istemiş, biraz da bu gayeyle H.1172 senesinde sistematik olarak düzenlenmeye başlayan bu derslerin kökeni, bazı tarihçiler tarafından Osman gazi zamanına kadar götürülmüştür. Osman Gazi döneminde hünkâr huzurunda yapılan dersler, bazı açılardan benzerlik gösterse de, 3. Mustafa dan sonra düzenlenen Huzur dersleri nde hoca ve dinleyiciler arasındaki münazara ve soru-cevap ortamı olmadığı için, Osman gazi dönemindeki tefsir derslerini Huzur Derslerinin başlangıcı saymak çok isabetli görünmemektedir. Kaynaklara göre, Sultan 3. Ahmed in damadı Damat Nevşehirli İbrahim Paşa, devrin önemli alimlerini saraya çağırmış ve tefsir dersleri yaptırmış ve sultan 3. Ahmed de oğlu Şehzade 3. Mustafa ile şeref vermek için katıldığı bu derslerden çok memnun kalmıştır. 3. Mustafa da eniştesinin bu güzel uygulamasını kendi hükümdarlığı zamanında, Ramazan ayında düzenlenmek üzere sistematik bir hale getirmiştir. Huzur Dersleri, Bahsettiğimiz gibi padişah huzurunda, bir mukarrir yani dersi anlatan hoca ve sayısı değişen muhatablardan oluşan bir heyet tarafından gerçekleştirilirdi. Derse Katılacak Mukarrir ve Muhatablar, ilim sahasında şöhret bulmuş, İstanbul Rüusluğunu haiz fakat umdesinde bir resmî vazife taşımayan ve İstanbul da ikamet eden zevât-ı fâzıla dan teşekkül ederdi. Hicri 1172 senesinin Ramazan ayında gerçekleştirilen ilk Huzur dersinde Vakanüvis Vasıf Efendi nin kayıtlarına göre, Fetva emîni Ebu Bekir Efendi mukarrir olarak, muhatablar olarak da müderrislerden Nebil Muhammed, Saray hocası Hamidî Muhammed Efendi, Şeyhülislam müfettişi İdris Efendi, Müzellef Muhammed Efendi ve Konevî İsmail Efendi hazır bulunmuşlardır. İlk huzur-u humâyun dersinde, Nîsa sûresinden Ey inananlar! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhlerine de olsa, Allah için şâhit olarak adâleti gözetin; ister zengin ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adâletinizde heveslerinize uymayın. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır. mealindeki ayet-i kerime takrîr edilmiştir. Huzur derslerinde Mukarrir, Kazı Beyzavî Tefsirini okuyarak ders yapar, bir münazara ortamıyla soru cevap şeklinde ders devam eder, mukarrir ise itirazlara cevap verirdi. Hatta soru sormak muhatabların vazifelerinden biriydi ki, bu Huzur Derslerini diğer Tefsir derslerinden ayıran en önemli hususların başında gelmekteydi. Ramazan boyunca Cuma günü hariç 8 veya 10 kere ders için toplanılmak üzere bu şekilde heyetler teşkil edilir, sarayda veyahut padişahın istediği yer neresi ise orada, öğle namazını müteakiben dersler yapılır idi. Padişah ortada, Mukarrir sağında ve muhatablar karşısında olmak üzere, herkes minderler üzerinde dersi takip eder ve katılırlardı. Derslerin sonunda mukarrir her zaman bir dua ile dersi sonlandırırdı. Ramazan ın sonuna doğru ise sadece mukarrirlerden oluşan mukarrirler Meclisi toplanması bazı istisnalar hariçte tutulursa adet haline gelmişti. Derslerdeki en önemli hususlardan bir tanesi ise, huzurda yapılan bu derslerde tartışma ve fikir serdetme hürriyetine riayet edilmesi idi. Saygı sınırlarını aşmamak üzere, konu ile ilgili her türlü sual sorulabilir, itirazlar ileri sürülebilirdi. 3. Selim devrinde, padişahın emri ile özellikle bu hak himaye altına alınmış ve ders takrir edildikten sonra mukarrir sualleri kabul ederek ders bir fikir teâtisi ve tartışmalar şeklinde cereyan etmiştir. Tarihte yazılı kaynaklarda ise, bir derste kendi ilmi seviyesini ispat etmek için hetk-i perde-i edeb eden yani; edep sınırlarını aşan bir muhatabın Bozcaada ya sürgün edildiği, fakat buna rağmen fikir hürriyetine her zaman önem verildiği gözlemlenmektedir. Derslerin bitiminde ise padişah tarafından mukarrir ve muhatablara ihsanlar verilerek, ihtirâm gösterilirdi. 2. Abdülhamid devrinde yapılan derslerin kayıtlarının, herkesin faydalanması için Türkçelerinin bastırıldığı bilinmektedir. Sultan Vahidüddin ve Halife Abdülmecid döneminde de, Dolmabahçe Sarayı nda devam eden Huzur Dersleri, 1341 Ramazanı nda da yapılmış fakat 4 Mart 1924 günü Hilafetin ilgası ile tamamen son bulmuştur. Böylece 1759 ile 1924 yılları arasında devam edegelen bu saray geleneği 165 yıl sürmüştür. Saray eşrafının ilme ve ulemaya olan yakınlığını da arttıran bu prestijli akademik hadise, Kur an ın ve onun doğru anlaşılmasının ne denli önemsendiğinin de bir göstergesidir.ramazan ayının, o dönem insanının ruhunda şimdikinden farklı etkileri olduğu muhakkaktır, bu farklı ve derin anlam dünyası da bizim şimdi ortaya yenilerini koyamadığımız, kutsal zamanlara has, güzel gelenekler yeşermesine yol açmıştır. 13

14 14 Zeynep Kaya Merhum Cemil Meriç in ifadesiyle okumak, ruhlar arasında âşıkane bir mülakattır. Ruhları etkiler bir nitelik taşıyor olmasaydı Kuran-ı Kerim de de ilk emir oku olmazdı kuşkusuz. Aynı zamanda bu, insan davranışına da yönelik ilk emirdir. Demek ki insan, davranışsal kemali de ancak okumak vesilesiyle edinebilir. Ve aşk gütmeden o ruhu yakalamak pek mümkün değil. Okumayı birçok manada anlayabiliriz. Yazılmış bir metni okumak ilk aklımıza gelen olacaktır. Gözleri okumak, davranışları okumak, oynanan bir senaryoda maksadı okumak vs. Hepsinde de samimiyet ölçüsünde bir takım sonuçlar elde edilebilir. Maurois ya göre genelde üç tip okuyucu vardır. Birinci tip okuyucular, durmadan okuyan, ne bulursa okuyanlardır: Bunlar okumakta ne fikir, ne gerçekleri ararlar, ancak dünyayı ve ruhlarını maskeleyen o sözcükler dizisinin peşindedirler. Okuduklarının özünden, ana fikrinden pek azını akıllarında tutarlar; bilgi kaynakları arasında hiçbir değerlendirme yapmazlar. Onların yaptığı okuma, tamamen edilgen (pasif)dir; sadece yazılara boyun eğerler; okuduklarını yorumlamazlar; akıllarında bunlara yer açmazlar; bunları sindirmezler. İkinci tip okuyucular, zevk için okuyanlardır. Bu daha aktif bir okumadır. Bu tür okuma meraklısı romanları, güzel ifadeleri, ya kendi duygularının uyanışını ve heyecana gelmesini, ya da yaşamda bulamadığı serüvenleri aradığı için, yani zevki için okur. Üçüncü tip okuma, iş için okumadır. Bu bir kitapta belirli

15 iki Ruh Arasındaki Asıkane Bir Mülakat bilgileri, ana hatlarını tasarladığı halde zihinde bir yapıyı tamamlayabilmek için gereken ham maddeleri bulmak için okuyan adamın okumasıdır. * Bu okuma tipleri gerekli olabilirler, lakin nitelikli değillerdir. Tehlike arz edeni ise günümüzde, bir hastalık gibi bulaşabilen, entelektüel seviyeye sahip olma kaygısıyla, popülaritelerinin artacağı düşünülerek, gündelik gidişata ayak uydurma amaçlı okumalardır. Bu şekilde usul ve metodoloji tanımaksızın birçok bilgiyi sadece ona sahip olmak üzere okumak, yığınların oluşması demektir. Yukarda da bahsettiğimiz gibi usul ve metodoloji okuma yolu üzerindeki ilk durak olmalıdır. Raflarda göründükleri gibi sessiz ve aciz olmayan kitapların sayfaları arasında var olmak için ya da var olandan pay edinebilmek için bir amaç ve bilinçle o kitaba yaklaşmış olmamız gerekir. Amaca ulaşmak ise şevkten sonra usulden geçecektir. Üstad; aktif okuyucu olabilmek iyi şeylerden iyi istifade etmeye bağlıdır diyor. Yani bir kitap, kaynağının sıhhatine göre değer kazanır. Ve okuyanına değer katar. Kişinin kendini ve kendi dışında gerçekleşen olayları ve nihayetinde yaratıcısını tanıması da Allah ın akla vermiş olduğu bu yetiyledir. Fikirlerimizin olgunlaşması için yazılanları görünen ve görünenin ötesindeki maksadı düşünerek okumak gerekir. Sonuç olarak bu tarz okumalar; mantıklı düşünme kabiliyeti, açıklayabilme, çözümleme ve sentez yeteneği, okuduğunu eleştirebilme, bir durumu ya da olayı farklı yorumlayabilme kabiliyeti, okunan ya da dinlenen bir şeyden önemli olanı önemsiz olandan ayırabilme ve sezgisel düşünebilme yeteneği kazandırır. Her metnin okuyucu kitlesi farklıdır. Buna bağlı olarak kişinin kendine uygun üslupta neşredilmiş eserlere öncelik vermesi, kısa zamanda çok fayda elde etmesi anlamına gelir. Bunun dışında üslup, meselenin anlaşılabilir olması ya da hakikatleri örtme-örtmeme konusunda etkin olması nedeniyle mühimdir. Taha suresi 114. Ayet-i kerimeyle, Rabbimiz ilmimizi artır diye dua ediyoruz. Demek ki okumanın birincil gayesi olan bilmeyi destekleyecek sıhhat ve üslupta eserler tercih edilmelidir. Maksadımız ilmimizi artırmak olduğuna göre hakikatlerin önüne geçmeyecek ölçüdeki söyleyiş güzelliği nitelikli bir okuma için önemlidir. Fazlası zarardır. Efendimizin de (s.a.s) sığındığı gibi faydasız ilimden Allah a sığınıp kâinat ve insanın birbirine bakan yüzünü görecek duruma gelene kadar okumalıyız. Bir alışkanlık, yemek-içmek gibi gereklilik, kışın ayazdan sakınır gibi korunma özelliğiyle okuma eyleminde edeple gelenin lütuf göstereceğini göz önünde bulundurmalıyız. * 15

16 Senail Özkan 16

17 17

18 18 Bizatihi okumak sizin ne ifade ediyor? Sizin hayatınızdaki anlamı nedir? Okumak benim için bir var oluş tarzıdır; var oluş için bir anlam arayışıdır. Kendim için bundan başka bir hayat tarzı tahayyül edemiyorum. Evet, böyle bir hayat hayal edemem; çünkü hayatı sorgulamadan, anlamaya ceht etmeden yaşamak bir paradokstur. Okumak, insanın kendini keşfetmesidir; kendiyle dünya arasında, hatta algılayamadığı, anlayamadığı bir öte dünya arsında bir irtibat kurmak demektir. Dahası var, okumak aynı zamanda düşünmek demektir; düşünen insanın metafizik bir alana intikal etme, onu kavrama, sorgulama ihtirasıdır. Gaybı insan bilemez; ancak gabya karşı da asla sessiz kalamaz. Zihnimiz muttasıl gabla yani bilemediğimiz bir âlemle meşguldür. Bu metafizik hakikati öğrenmek için insan çaba sarfeder, yeni yollar arar, metotlar keşfetmeye çalışır; kulağını metafizik algılara açık tutar. Hz. Peygamberi, peygamberleri, velileri, ermişleri, şairleri dinler. Vahiy yoluyla gelen bilgileri elde etmek, daha başka bilgi kaynaklarına ulaşmak, onları kendine mal etmek ister. Demek oluyor ki insan, yer yüzünde sessiz ve sakin oturup beklemez; sonsuz mesafelerin ürkütücü sessizliği karşısında sükût edemez. Bu anlamda insan bir çığlıktır; kendi çaresizliğinin en içten, en derinden gelen çığlığı. Hiç değilse insan kendi iç dünyasındaki çaresizliğin, kırılmaların sesini duyar ve aksettirir. Hayatın monotonluğa tahammülü yoktur; monotonluk kalbin iç aynalarında kırılmalara sebep olur; dünya ile sübjektif varlığımız arasındaki irtibatı keser. Bu ebedî zindan demektir ki buna tahammül edecek insan yoktur. Ne diyor şair, Bu zindanın deriçesin açan yok,/bu zindandan bir kurtulup kaçan yok Evet, kaçış ve kurtuluş mümkün olmadığı için insanın bu derin süreçleri anlaması lazım. Anlaması için de insanın kendine yönelmesi, bakışlarını kendi içine çevirmesi lazım. Kendi nefsimize, transandantal benliğimize döndüğümüz zaman yeni bir süreç başlar. Sanat, edebiyat, düşünce, felsefe, mistisizm v.s. bu iç süreçlerin ürünüdür; bunlar insanın iç aydınlığında fışkıran ışıklardır. Bunları, okumak, anlamak, derûnîleştirmek lazımdır. Ne kadar insan olduğumuz, bütün bu süreçleri ne kadar anladığımıza bağlıdır. Başka bir ifadeyle, ne kadar okuduğumuza. İnsanlık tarihi göz önüne alındığında, okumak çok da eski bir pratik sayılmaz aslında. İnsanlar çok daha geniş bir zaman boyunca dinleyerek, sözlü olarak malumat sahibi olmuş. Okumanın geniş halk kitleleri arasında yaygınlaşması ise çok daha yeni. Sözlü kültür ile yazılı kültür arasında bir mukayese yapsak, her birinin avantajları, dezavantajları, birbirlerini tamamlayışları hakkında neler söyleyebilirsiniz? Okumanın 1001 çeşidi vardır. Okumak sadece yazılı metinleri okumak değildir. Hatta tabir caizse şunu söyleyebiliriz ki ilk okumalar yazılı metinler üzerinden olmamıştır. Aksini ilk okumalar vahiyle gelmiştir. O bakımdan söz ilâhi kaynaklıdır. Kitab-ı mukaddes, iptida söz vardı der. Hz. Peygamber, Ikra/Oku! emri karşısında şaşkınlığı, Ben okuma bilmem ki diye dile getirir. Büyük bilge Sokrates in kaleme aldığı hiçbir metin yoktur Asırlarca devam eden bir trivial/sözlü kültür vardır.. Şehrazat, dünya edebiyatının harikası 1001 hikâyelerini bir metinden okumuyordu. Öyle olsa belki de ne Şehrazat olurdu ne 1001 gece masalları; zira yazılı metin yorar, uyku verir Tabii burada mesele söz mü, yazılı metin mi üstündür meselesi değildir; bu başka bir mevzu. Bilhassa şunu belirtmeğe çalışıyorum, aslolan mânadır; Bize dava değil, mana gerek diyor ya Yunus Yazılı olsun sözlü olsun, aslolan mânâya nüfuz etmektir. Manaya nüfuz edemediğimiz müddetçe bilginin hamallığı yaparsınız ki bunun, çok affedersiniz, bir merkebin yük taşımasından farkı yoktur. Oysa anlamak esastır ve gerçek anlamda okuduğunuz zaman size bir müddet sonra başka bir pencere açılır. Bundan sonra artık farklı okumaya başlarsınız; herkesin okuyamadığını okur, görmediğini görürsünüz. Bundan böyle artık tabiatı, insan tabiatını ve hatta gaybı okumaya başlarsınız; zira tabiat bir tabula rasa değildir, tam aksine, Goethe nin tabiriyle, bütün sayfaları baştan sona yazılı, dopdolu bir kitaptır. İmdi, yazılı kültür mü sözlü kültür mü daha üstündür meselesine gelince. Yine de ben yazılı kültürden taraf kanaat belirtirim. Çünkü yazılı kültürde bilgi, ne de olsa kayıt altına alınmıştır; kaybolma ihtimali düşüktür. Hani ne demiş Latinler: Verba volant, scripta manent. Yani söz uçar yazı kalır. Bununla birlikte yazılı metin muhayyileyi tembelleştirir; çünkü akıldı tutma, ezberleme mecburiyeti olmayınca, zihin tembelleşir. Unutursanız bakacağınız yer bellidir. Oysa sözlü kültürde durum farklıdır: Söyleneni kaçırmamaya, akılda tutmaya yani tamamıyla kendinize mal etmeye çalışırsınız. Eğer bunu başaramazsanız, söz uçar gider. O yüzden muhayyile sözü olduğu gibi kaydetmek üzere azami gayret sarfeder. Bunun için uyanık kalmak mecburiyetindedir. Nitelikli okuma diye sık kullanılan bir ifade vardır? Size göre nitelikli okuma nedir ve nasıl olur? Nitelikli okuma tabiriyle tam olarak neyin kastedildiğini bilemiyorum; ancak bana göre nitelikli okuma, eline geçirdiği her kitabı sırf okumuş olmak için okumak değil, bilakis alâka duyulan bir konuda yine hemen her kitabı değil, ama maksada uygun olarak okunmasına karar verilen bir eseri anlayarak kritik bir nazarla okumak demektir. O eserde verilen bilgileri kendi zihin dünyasında konumlandırarak, eserde varsa tezatların, yanlışların farkına vararak, doğru tespitleri önemine binaen bilhassa görerek, mana derinliğini idrak ederek okumak lazımdır. Şunu da ilave etmek isterim ki böyle bir eser okunurken, bazı notların alınması, konusuna göre bazı önemli bölümlerin not edilmesi, işaretlenmesi verimli ve bilinçli bir okuma tarzıdır. Zira bu şekilde alınan notlar veya kayıtlar ileride neyin nerede olduğunu bulunabilmesi için fevkalâde faydalıdır. Dil ve üslûp bakımından müşkil kitaplar, eğer okunamıyorsa, okuması haz vermiyorsa ısrar edilmeden bırakılmalıdır

19 diye düşünüyorum. Bu neviden ısrarlar zaman kaybına sebep olabilir. Bu bağlamda dili ve üslûbu itibariyle okuyucuyu zorlayan kitaplar yazarın kusuru sayılmak gerekir. Okuyucunun zamanına itibar etmeyen, kıymet vermeyen yazar, doğrusu kendine ve zamana saygısı olmayan yazardır ki bence onlardan uzak durulmalıdır. Netice itibariyle nitelikli okuma, her şeyi, her bilgiyi abur cubur zihin ambarına taşımak demek değildir. Nitelikli okuma aynı zamanda bir zihin kalitesidir; her şeye oburca saldırmak yerine estetik, faydalı ve güzide eserleri aramak bulmak lazımdır. Zihnimiz, muhayyilemiz okuduklarımızla şekillenir ve kalite kazanır. Yoksa oburca okumak dimağımızı obezleştirir. Bu bağlamda şunu sormak isterim. Almanya da bulunduğunuz dönemde Annemarie Schimmel ile yakinen tanıştığınızı biliyoruz. Eserlerinin bir kısmını da Türkçeye tercüme ettiniz. Kendisiyle yaptığınız sohbetlerden istifadeniz ile kitaplarından istifadeniz arasında farklar nelerdir? Merhume Annemarie Schimmel ile yirmi yıllık bir tanışıklığımız var. Kendisi âlim bir şarkiyatçı idi; dünyayı ve bilhassa İslam dünyasını çok iyi biliyordu. Hemen her eserini ve çoğu makalesini okumuşumdur. Tabii bu okumalardan mülhem sorularım oluyordu. Görüştüğümüzde bu soruları kendisine tevcih etme fırsatı buluyordum. O da sorularımı cevaplarken, beni adamakıllı bilgilendirmiş oluyordu. Bazı önemli kitapları yahut makaleleri tavsiye etmiş oluyordu. Birçok kitabı bu şekilde şahsi kütüphanesinden alıp okuyordum. Sonra da kitabı temiz bir şekilde ve şeffaf bir naylon ile ciltledikten sonra iade ediyordum. O buna çok memnun oluyordu, ben de ödünç almaya yüz buluyordum bu şekilde. Sözgelimi İkbal in tüm kitaplarını onun kütüphanesinden alıp okudum, A. N. Tarlan ın tercümelerini bana hediye etti. Tor Andrea, Nathan Söderblom, Evelyn Underhill gibi yazarları; Helmut Ritter, Fritz Meier, Cristof Bürgel gibi şarkiyatçıları onun sayesinde keşfettim. Friedrich Rückert, Hammer, Georg Rosen gibi şair ve mütercimlerin önemini onunla keşfettim. Sohbetlerin de çok önemli bir yeri var o zaman? Elbette, sohbetler improvizasyon gibidir; bazı bilgiler orada içinize doğar. Sohbetlerde zihniniz ve bütün duyu organlarınızla uyanık haldesiniz ve bir avcı misali pür dikkat bilgiyi takip ediyorsunuz. Fikri kıvamında yakalıyor, soruyu anında sorabiliyorsunuz. Bu fevkalâde önemli bir mevhibe; başka türlü zihin tembelleşir. Almanya da üniversite öğrenimi gördünüz ve uzun yıllar kaldınız? Okuma stratejiniz nasıldı? Almanya nın zorluklarını siz de biliyorsunuz; orası zannedildiği gibi güllük gülistanlık bir ülke değil. Almanya da ilk öğrendiğimiz şey, biliyorsunuz, zamanın ne kadar önemli olduğudur. Hemen hiç kimsenin zamanı yoktur, herkes işinde gücündedir. Zaman dakikalarına kadar planlanmış, tanzim edilmiştir. Hal böyle olunca siz de zamanı ona göre kullanıyorsunuz. Sömestre esnasındaki okuma- Biyografi 1955 yılında Gümüşhane de doğar. İlk ve orta tahsilini Gümüşhane de tamamlar yılında başladığı Hacettepe Üniversitesi Elektronik Mühendisliği bölümünden 1978 yılında ayrılarak Almanya ya gider yılları arasında Bonn Üniversitesinde Felsefe, Alman Edebiyatı ve Sosyoloji okur. Üç yıl tekstil ticareti ile uğraşır. Uzun yıllar Köln ve Bonn da yeminli tercümanlık yapar yılında Türkiye ye döner. Almanya da bulunduğu dönemde Batı Dünyasının en büyük filozoflarının eserlerini ve hayatlarını bitmeyen bir merakla inceler. Batı ile doğu arasındaki ilişkileri dikkatli bir bakış açısıyla irdeler. Almanya da iken tanıştığı Annemarie Schimmel le yakın ilişkiler kurar. Onun Mevlâna ve Muhammed İkbal hakkındaki eserlerini Türkçeye kazandırır. Her iki eser de geniş yankı bulur ve tartışılır. Yazarın tercüme ve telif olmak üzere birçok eseri bulunmaktadır. Telif eserleri: Aşk ve Akıl / Doğu ve Batı, Schopenhauer / Paradokslar Üzerinde Raks, Mevlana ve Goethe, Nietzsche: Kaplan Sırtında Felsefe, Söz Bir Yelpazedir / Felsefede Edebiyat/Edebiyatta Felsefe. Tercümeler: Annemarie Schimmel, Ben Rüzgarım Sen Ateş, Mevlana Celaleddin Rumi / Büyük Mutasavvıfın Hayatı ve Eseri, Annemarie Schimmel, Muhammed İkbal, Peygamberane bir şair ve filozof, Annemarie Schimmel,Yunus Emre İle Yollarda, Annemarie Schimmel, Şark Kedisi, Johann Wolfgang von Goethe, Doğu - Batı Divanı, Joseph von Hammer, İstanbul ve Boğaziçi 1. Cilt 19

20 değil tabii ve Batı da takdir edersiniz ki bu filozoflardan, şairlerden ve düşünürlerden ibaret değil. O itibarla Batı yı çok farklı okumalıyız. Felsefeden edebiyata, mimariden musikiye, resimden heykele, mistisizmden teolojiye kadar her alanda Batıdan öğreneceklerimiz var. Batıyı tarihi ve kültürüyle ve bütün zihni birikimiyle okumaya anlamaya çalışmalıyız; zira Batı bütün bu disiplinlerin cemidir ve bunlar anlaşılmadan Batıyı anlamak mümkün değildir. 20 larımı genellikle üniversitenin yahut fakültenin kütüphanesinde gerçekleştirdim. Derslerin haricinde 9.00 akşam arası muhakkak kütüphanede okuyorduk. Okuyan dört arkadaştık, diğer üçü Alman. Saat den sonra, buluşma lokalimizde bir araya gelip okuduklarımızı birbirimizle paylaşıyor ve kritik ediyorduk. Bu cidden çok verimli bir okuma tarzıydı, bu sohbetlerde bilhassa ben çok şey öğreniyordum. Felsefe doktorası yapmış Wolfgang adında bir dostumuz vardı ki ayaklı kütüphaneydi. Seminer verir gibi bizimle konuşurdu ve müzik, tarih, resim, trajedi, şiir ve daha birçok konuda müthiş bilgisi ve kuvvetli bir hafızası vardı. Sömestre tatillerinde çalışıyordum ve ancak tramvayda yahut otobüste okumaya zaman bulabiliyordum. Lakin birçok kitabı böylece tramvayda okudum. Goethe, Nietzche, Schopenhauer ı etüt ederken, Mevlana yı, Yunus u, Fuzuli yi elden bırakmadığınız eserlerinizde görülüyor. Zirvelerde terennüm edilen hep aynı şarkıdır denir. Ne dersiniz? Doğrudur, Batılı bu filozoflar hakkında kaleme aldığım kitaplarım ve yazılarım var; ancak alakam bunlarla sınırlı Âcizane benim yaptığım da bundan ibarettir. Evvela işe Batı medeniyetinin beynini oluşturan felsefeyle başladım. Spinoza, Thomas Hobbes, Descartes, Kant, Hegel, Fichte, Schelling kısaca tüm Alman idealistleri, sonra Schopenhauer, Feuerbach, Heidegger, Sartre, Russel ve sonra materyalistle filan Şunu söylemek istiyorum ki felsefe tarihinde Batı nın ve bilhassa Almanların önemli bir yeri var. Bunları okumadan Batı düşüncesini anlamak bana imkânsız görünüyor. Aynı şekilde 20. yüzyılı anlamak için Nietzsche yi Husserl, Heidegger, Jaspers ve Stirner gibi filozofları döne döne okumalıyız. İlaveten hâlen hayatta olan ve şöhret olmasalar da felsefe alanında önemli eserler veren birçok Batılı filozof var ki bunlar Batı nın felsefe ve düşünce mirasını devam ettirmektedirler. Öte yandan edebiyat ve estetik asla ihmal edemeyeceğimiz disiplinlerdir. Batı nın zihnî birikimi belki de en iyi edebiyata yansımıştır. Bu meyanda başta Alman romantikleri olmak üzere Goethe, Schiller, Hölderlin, Novalis ve birçok Alman klasik şair ve yazarı okumak mecburiyetindeyiz. Edebiyatta Fransızları ve İtalyanları hiç ihmal edemeyiz. İsim sayarak sizi bunaltmak istemem ama İspanyollardan Gongora, Cervantes, Lorca gibi şair ve romancıları okumadan Avrupa ruhuna nüfuz edebilir miyiz? Aslında bir iki kültür tarihi okuduğumuzda aşağı yukarı Avrupa medeniyetini yaratan dehâları fark ederiz. Arnold Toynbee, Oswald Spengler, Egon Friedell ve Will Durant gibi kültür tarihçilerine bir göz attığımızda Avrupa medeniyetinin panoraması hakkında bir fikir sahibi olabiliriz. Batı medeniyeti söz konusu oldukta benim özellikle üzerinde durmak istediğim mimari ve musıkîdir; çünkü bu ikisi Batı medeniyetini zannedildiğinden çok daha iyi tanımlar. Batının estetik anlayışını, hayata bakışını mimari ve musıkîden rahatlıkla anlayabiliriz. Buna resmi de ilave edebiliriz; heykel plastiktir ve zaten önemli ölçüde mimaride ifade edilmektedir. Mistisizm ve teolojiye gelince, zannedildiği gibi Batı bu alanda zayıf değildir; tam aksine belki de en güçlü olduğu alan budur. Evet, en güçlü olduğu alan budur; çünkü mistisizm ve teoloji alanında fevkalâde önemli eserler vermiştir; edebiyat, estetik ve hatta etik alan tümüyle teolojinin ve mistisizmin yörüngesinde gelişmiştir desek abartmış olmayız. Hıristiyan teoloji bir tür mistisizm ve felsefedir;

21 ruha ve içe yönelik hakikatlerle uğraşır. Ortaçağdaki engizisyon ve diğer baskılar o dönem düşünürlerini ve teologlarını daha da içe yöneltmiş; Meister Eckhart, Giordano Bruno, Nicolaus Cusanus, Jakob Böhme gibi mistik teolog ve filozoflar içten ve derinden gizli bir felsefe dili oluşturmuşlardır. Bizde bunlara muadil yahut benzer dünür ve şairler var mı? Bize dönecek olursak, biliyorsunuz bizde sistematik felsefe 13. yüzyıldan sonra alanı terk etmiştir. Bunun yerine eskiden beri var olan tasavvuf felsefesi gelişmiştir. Felsefe istidadı olanlar da artık felsefe itibar görmediği için fikirlerini çok girift bir şiir ve menkıbe içerisinde gizlemeye çalışmışlardır. O itibarla bizde yeni felsefî kavramlar oluşturulamamış, belki bunun neticesi olarak nesir gelişmemiş; bilakis bir mecazlar dili olan şiir ve menkıbe, hikâye ve kıssalar inkişaf etmiştir. Gazali, Farabi, İbn Rüşt ve İbn Sina gibi ilahiyatçı ve filozoflar yerine felsefe ve hikmeti şiirle mezceden Mevlana, Şeyh Sadi, Hafız, Yunus Emre, Niyazi Mısrî ve Pir Sultan gibi serazat, sufi şairler tefekkür katarını taşımışlardır. Hal böyle olunca bizim felsefemizi ve hatta ilahiyatımızı merak eden ve anlamak isteyen herkes ister istemez mutasavvıflara ve tasavvuf şiirine yönelmek mecburiyetindedir. Hallacı Mansur dan Mevlânâ ve Yunus a Fuzûlî den Şeyh Galip e uzanan geleneği takip etmeden, felsefemizi, medeniyetimizi ve hayat anlayışımızı kavramak bana imkânsız görünüyor. Şu hususu da gözden uzak tutmamalıyız ki öteden beri bizde din ve ilahiyata daima tasavvuf düşüncesi refakat etmiştir. Diyeceğim odur ki Batı da da Doğu da da felsefî düşünceye mistisizm yahut tasavvuf refakat etmiş; her ne kadar teolojiden uzak durmak istese de, felsefî düşünce, teolojinin yahut ilahiyatın ve tasavvufun yörüngesinde hayat bulmuştur. Sizin de çok iyi bildiğiniz Almanya ortamında hâlihazırda liseye, üniversiteye giden çok sayıda gencimiz var. O topraklardan nasıl bir okuma ile en iyi şekilde istifade edebilirler? Biliyorsunuz, Almanya da hatta Avrupa da klasikleri okumayanları ciddiye almazlar, bir kültür adamı saymazlar. Almanya da Latin klasiklerini Yunan klasiklerini okumayan aydın sayılmamaktadır. Bu tavrı ben doğru bulurum; çünkü Avrupa kültürünün ana kaynaklarıdır bunlar. Goethe, Shakspeare, Hölderlin, Nietzsche gibi dahiler o kaynaklardan beslenmişlerdir. Dolaysıyla biz bu Avrupalıları okumakla aynı zamanda hem kadim Latin hem de Yunan düşüncesini okumuş oluruz. İmdi bu durumu tespit ettikten sonra şunu söyleyebiliriz: Almanya da evvela Alman klasikleri okunmalıdır; edebiyat, resim, felsefe, teoloji ve hangi alan olursa olsun klasikler önemlidir, gerisi teferruattır. Edebiyat klasikleri mevzubahis olursa özellikle Goethe merkez olarak alınmalı ve onun yörüngesinde okumalıdır. Goethe dünya edebiyatının kutup yıldızı gibidir; herkese yol gösterir. Bu bağlamda hazret bizi, İslam klasiklerini bildiği için bilhassa önemlidir. Uzun yıllar emek vererek Doğu Batı Divanı nı Türkçeye çevirdiniz. Telif, tercüme daha birçok eseriniz var. Çalışmalarınız devam ediyor şüphesiz, tezgâhta neler var? Evet, Doğu Batı Divanı için epeyce mesâi harcadım ama buna değdi dorusu. Goethe nin bu eserinin iki yüz yıla yakın bir zamandır Türkçeye tercüme edilmemesi büyük bir eksiklikti. Böylesine önemli bir düşünürün İslam hakkındaki tetkikleri, klasik İslam şairleri hakkındaki yorumları dahası Türk şair ve sanatkârları, ilâhiyatçı ve düşünürleri hakkındaki kanaati fevkalâde önemliydi. Ama nedense bu göz ardı edilmiş. Cumhuriyet döneminde Faust ve diğer eserleri tercüme edilmiş, onlarla alâkalı çalışmalar yapılmış; lâkin Doğu Batı Divanı görmemezlikten gelinmiş yahut değeri anlaşılamamış. Oysa Faust ve Doğu Batı Divanı kalp atışlarını andırılar; nasıl ki nefes alıp vermezseniz kalp fonksiyonunu icra edemezse, bu iki eserden birisi ihmal edildiğinde de evrensel tefekkür ve sanat soluklanamaz. Doğu Batı Divanı nın tercümesi böyle bir boşluğu doldurdu; onun için mesudum. Tezgâhta neler var meselesine gelince, telif ve tercüme faaliyetlerim devam ediyor. Bütün mesaimi telif ve tercümeye veriyorum, başka da bir işim yok. Üzerinde çalıştığım Ölüm Felsefesi başlıklı bir telifim var. Kısmet olursa bir iki ay içerisinde yayınevine teslim edeceğim. Yunus Emre nin Felsefesi başlıklı başka bir telif eserime çalışıyorum. Yine Varlığın Yüreğinde Bir Şair: Rilke başlıklı bir telif kaleme alıyorum ki bunu da bu sene bitirmeyi planlıyorum. Daha sonra da Kant hakkında detaylı bir çalışma düşünüyorum. Aynı şekilde tercüme eserler de var masamda. Şu sıralar Katharina Mommsen ın Goethe ve İslam başlıklı güzel eserini tercüme etmekteyim. Zannederim Eylül yahut Ekim ayında piyasaya çıkar. Bu çok önemli bir eser. Mommsen hanımefendi Goethe uzmanı bir profesör. Bu konuda yegâne otorite; tespitleri heyecan verici. Goethe nin İslam a duyduğu alâkayı bütün boyutlarıyla tetkik ediyor. Kitabın çok beğenileceğini düşünüyor ve bir an önce bitirmeğe çalışıyorum. Başka tercümeler de var projemde ama isterseniz bu kadarla iktifa edelim. Bize zaman ayırdığınız ve kıymetli sohbetiniz için teşekkür ederiz. Ben teşekkür ediyorum, derginizde yer verdiğinizden dolayı da memnuniyetimi ve minnetlerimi sunuyorum. 21

22 Ahmet Faruk Çağlar Velirmek * Kafka, Bir Dilenciyle Konuşma adlı hikayesinde, hikayenin kahramanı olan dilenciye; kendi içimde canlı olduğuma ikna olduğum hiçbir zaman olmadı, dedirtir. Varolduğuna hiçbir zaman tamamiyle ikna olamamış olan Kafka nın kendi trajedisidir kuşkusuz anlatılan. Kafka nın diğer hikayelerinde olduğu gibi. Kişinin (kendi gözünde) var olabilmesi için önce ötekinin (annenin) gözünde var olması gerekir. Zira varlık hissi, bu varlıktan haberdar olan bir ötekine ihtiyaç duyar. Öteki yoksa ben de yokumdur. Kişinin (bebeğin) varlığını ona hissettirecek şefkat dolu bir çift göz yoksa hayata fırlatılışın o ilk anlarında, onu her şeyiyle seven biri (bir anne) yoksa, hayat boyu kendisine çevrilmesini istediği o bir çift gözü umutsuzca arar durur insan ve dahi, aksi takdirde, var olmaya hakkı olmadığını hisseder, hiç doğmamış olması gerektiğini düşünür için için. Ve Kafka nın dilencisi gibi amacı; eğer sana hayatımın amacının insanların bana bakmasını sağlamak olduğunu söylersem kızma, olur 22 Esse = Percipi, olmak algılamaktır (siz isterseniz algılanmaktır deyin). Annesinin yokluğunda ağlayan çocuk, kendisi için olma = algılanma olduğundan, varoluşunun tehdit altında olması dolayısıyla sakinleşemez. Benzer şekilde, çocuklar geceleri ışığın açık durmasını ya da uyuyana kadar anne-babalarının yanlarında kalmasını

23 isterler, onlar için var olmak, görülür olmakla, algılanır olmakla aynı şeydir zira İnsan (ve bütün canlılar) bir yandan hayatta kalmaya, var olmaya devama programlanmışken ve var gücüyle yokluktan kaçıp/kaçınıp, yokluğu unutmaya, kendinden uzaklaştırmaya çalışırken, diğer taraftan varoluşun yükü altında ezilir, onu taşıyamaz. Yani varoluş bir yönüyle (aslında pek çok yönüyle) tümüyle paradoksaldır, canlı olmaktan (var olmaktan), canlı kalmaktan hem korkarız, hem de onu isteriz. Benliğimiz canlı ve gerçek olagelmekten korkar çünkü var olmak içinde yok olma/yok edilme riskini de taşır. Gerçeklik ve kimlik hislerini korumak amacıyla görülmeye ve tanınmaya ihtiyaç duyarız, fakat aynı zamanda, öteki kimliğimize ve gerçekliğimize bir tehditi temsil eder. Yani varoluşun varlığı da derttir, yokluğu da ve yok olmaktan korkmak kadar, var olmak da aslen ızdırap verici ve korkutucudur... Biyolojik olarak, hayatta kalmak için çaba sarfetmeyen, çırpınmayan hayvan türü yoktur. Ve fakat hiçbir hayvanın düşmansız olması düşünülemeyeceğinden, varlığı/ görülebilir olması da bir başka risktir onun için, yok olma riski... O yüzden bizler gibi bütün hayvanlar da bir ölçüde kamuflaj yapar. Kamuflaj, ölme (yok olma) riskine karşı, olmama taklidi yapmaktır. Esasen, fiziksel doğum ve biyolojik canlılığı, bebeğin varoluşsal olarak gerçek ve canlı şekilde doğması takip eder. Genelde bu gelişim zaten olmuş, olmak zorunda olan ve elde var bir kabul edilir: Kişi, dışındaki dünyadan normal koşullarda o kadar net farklılaşmıştır ki, kimliğini ve otonomisini hiçbir zaman sorgulamayarak (!); zamanda bir süreklilik olarak ve değer sahibi olarak ölene kadar yaşar. Fakat bu her zaman (böyle) olmayabilir. Hayatın normal koşullarında birey kendini gerçek olmaktan daha fazla gerçekdışı hissedebilir, canlı olmaktan çok ölü... Kişisel tutarlılık ve bütünlük duyumundan yoksun olabilir. Mevcut olmaktan çok namevcut hissedebilir. Deli de, işte bu varoluşsal doğumu/gelişimi tam olarak asla gösterememiş kişidir. İnsanın medeniyyun bit tab oluşu, ötekine ihtiyacı, sadece maddi bir takım gereksinimlerinin karşılanması dolayısıyla duyduğu ihtiyaç değildir. Maddi tüm ihtiyaçları karşılansa dahi insan için tek başına yaşam mümkün değildir. Diğer insanlar bize varlığımız için malzeme sağlar. Varlığımızı bize hissettirecek ve kanıtlayacak ötekilere ihtiyaç duyarız; varolmak için, var olduğumuza inanacak başka birilerine yani... Var olmak, birilerinin bunu algılamasıdır. Bu ihtiyaç karşılanmazsa var olamaz, varlığımızı hissedemez, varlığımızı (kendimize dahi) kanıtlayamayız. Dolayısıyla hayatın yoğunlaştığı en önemli nokta, ontolojik otonominin bahsetmeye çalıştığımız bu varlığı ya da yokluğudur. Velhasıl, canlı olmak yetmez, canlı olduğunu hissetmek zorundadır insan, bunu hissetmediğinde ya da daha doğru bir ifadeyle yaşamın başlangıcında bu hissettirilmediğinde diğer aşamalara geçemez, ve hayatı boyunca bu hissi/algıyı kendine sağlamanın uğraşı içinde çırpınır durur. Ve temel ontolojik güvensizlik bağlamında/dolayısıyla vaki olan çırpınış, R.D.Laing e göre, üç temel anksiyeteye yol açar: Yutulma, içe çökme, taş kesilme... Ayrıntıya girmeden: Ontolojik olarak güvensiz kişi kendini tahmin etme ve hayattan lezzet almak yerine kendisini/benini muhafaza etmekle meşguldür. Eğer ilksel ontolojik güvenlik elde edilememişse, günlük hayatın normal koşulları sürekli ve öldürücü bir tehdit olarak algılanır. Ve bu tehditler çeşitli savunma şekilleriyle savuşturulmaya çalışılır (bazen bu, deli olmayan diğerleri için ziyadesiyle anlaşılmaz olsa da). Genel bir yasa olarak görülür ki, bazen tam da en çok korkulan o tehlikelerin kendileri, gerçekte olmalarını engellemek için pratiğe aktarılabilir; görünmemeye çalışmak, ölüyü taklit etmek, birinin kendi canlılığını korumasının yolu olur (Obendorf 1950). Kendisini taşa döndürmek başka biri tarafından bir taşa döndürülmeyi önlemenin bir yolu olur. (Dücane Cündioğlu Hoca nın deli ve veliye dair analizleri aklımızda) cesur bir analoji yapalım ve velinin yok olma tehlikesini/kaygısını aşmak için, bile isteye kendi varlığından vaz geçmesini de yukarıda ifade etmeye çalıştıklarımız bağlamında anlamaya çalışalım?! Zira, kanaatimizce, veli ile deli arasındaki temel fark (ya da temel benzerlik); biri benliğinden kendi iradesiyle vazgeçerken, diğerinin ise irade dışı vazgeçmesidir. Delininki iradi değildir, zira (bebekliğinde/çocukluğunda) maruz kaldığı muamele ya da soluduğu atmosfer varlığını/benliğini hissetmesine izin vermez... Var olmak (ya da bir türlü var olamamak), ona acı verdiğinden, olmaktan kaçmak ve oluşuna verilebileceğini vehmettiği (sevilmek dahil) zararlardan uzak durmak için olmama girdabına atar kendini deli, bir yönüyle (aslında pek çok yönüyle) gayri ihtiyaridir bu. Velininki de, varolmanın ızdırabından bir tür kaçıştır, delininki gibi, ama ihtiyari, yani bilinçlidir. Ve veli varoluşunu, Varlık a icra ile, kendini bütünün bir parçası olarak hissederek, hissetmeye çalışarak ve müstakil varoluşundan vazgeçerek bu ızdıraptan kurtulmaya çalışır. Özetle, deli bir ben i olmadığı için, veli ise bir ben i olduğu için acı çeker. Ben varım demek, bir varlığa sahibim demektir ve Marx ın da sezdiği gibi, bütün elemlerin en temelinde mülkiyet iddiası yer alır (sahip olunan o mülkiyetin bir gün ansızın elinden gitmesi riskine karşı hissedilen elem). Veli nin bütün bu elemlerden kurtulmaya yönelik çabası, (benine dair olan dahil) bütün mülkiyet iddialarından vazgeçmektir. Ben ben değilim, ben dediğim sensin hep. Ruhum dediğim sen dediğim sensin hep ise, yani ben im dahi bana ait değilse, artık bana ızdırap verecek hiçbir şeyim de yoktur, yani kaybedecek hiçbir şeyim yoktur. Beni olmayışından muzdarip zavallı deli ise bilmez ki, ben i olduğunda dertleri(!) hiç de azalmayacak, belki sadece şekil değiştirecektir. İnsan her halukarda, acınası, muhtaç. Olması da, olmaması da, varlığı da, yokluğu da kaygı sebebi. Ve bu kaygıdan kurtulma çabası ne de ebedi... *R.D. Laing, Bölünmüş Benlik kitabının düşündürdükleri bağlamında bir deneme. Kabalcı yayınları,

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası Kelime bilgimin büyük bir miktarını düzenli olarak İngilizce okumaya borçluyum ve biliyorsun ki kelime bilmek akıcı İngilizce konuşma yolundaki en büyük engellerden biri =) O yüzden eğer İngilizce okumuyorsan,

Detaylı

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri Dil Gelişimi Yaş gruplarına göre g temel dil gelişimi imi bilgileri Çocuklarda Dil ve İletişim im Doğumdan umdan itibaren çocukların çevresiyle iletişim im kurma çabaları hem sözel s hem de sözel olmayan

Detaylı

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz?

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz? İlk kitabı KAPAN AĞZI Eylül'de raflarda yer alacak olan, üniversite öğrencisi Muhammed Şimşek büyük hedefleri olan bir yazar!' Söyle söylüyor hedefini: : "Ben yazacağım kitapların çok beğenileceğine ve

Detaylı

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum. Türkiye deki en büyük emek israflarından birisi İngilizce öğreniminde gerçekleşiyor. Çevremde çok insan biliyorum, yıllarca İngilizce öğrenmek için vakit harcamış, ama hep yanlış yerlerde harcamış. Bu

Detaylı

Ramazan ve Bayram Ramazan Ramazan Allah a yakınlaşmak için yegane bir zaman. Allah dünyada kendisi ve insanlar arasına perdeler koymuş. Bu perdeleri açmak ve aşmak, Allah a yakınlaşmak, onu hissetmek için

Detaylı

Diğer müritlerin neşeyle elindekileri takdiminden sonra, Aziz Mahmut Efendi, boynunu bükerek bu kırık ve solmuş çiçeği üstadına takdim eder.

Diğer müritlerin neşeyle elindekileri takdiminden sonra, Aziz Mahmut Efendi, boynunu bükerek bu kırık ve solmuş çiçeği üstadına takdim eder. Hak dostlarından Üftâde Hazretleri(*), bir gün müritleriyle bir kır sohbetine çıkar. Emri üzerine bütün dervişler, kırın rengârenk çiçeklerle bezenmiş yerlerini dolaşarak hocalarına birer demet çiçek getirirler.

Detaylı

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ)

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ) ESTETİK (SANAT FELSEFESİ) Estetik sözcüğü yunanca aisthesis kelimesinden gelir ve duyum, duyularla algılanabilen, duyu bilimi gibi anlamlar içerir. Duyguya indirgenebilen bağımsız bilgi dalına estetik

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İSLAM EĞİTİM TARİHİ ILA323 5 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Seçmeli Dersin

Detaylı

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz. Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır. Ataullah İskenderî Söz ilaç gibidir. Gereği kadar sarf edilirse fayda veriri; gerektiğinden fazlası ise zarara neden olur. Amr bin As Sadece

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): da: - Yavrum ne oldu niye acele acele camiye koşuyorsun? der. Bu soruya karşılık çocuk - Efendim,

Detaylı

18-24 Mart Yaşlılar Haftası münasebetiyle Üniversitemiz Tıp Fakültesi ve Karabük Alzheimer Derneği organizasyonluğunda üniversitemiz ev sahipliğinde Yaşlılık-Bunama ve Alzheimer Hastalığı Tanıtım ve Bilinçlendirme

Detaylı

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI Hazırlayan: Rabia ARIKAN JORGE LUIS BORGES (1899-1986) ARJANTİNLİ ŞAİR, DENEME VE KISA ÖYKÜ YAZARIDIR. 20. YÜZYILIN EN ETKİLİ

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURAN IKUMA VE TECVİD II İLH

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURAN IKUMA VE TECVİD II İLH DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURAN IKUMA VE TECVİD II İLH 102 2 4+0 4 5 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu

Detaylı

Kadir Akel "Dert Etme Allah Yeter" diyor. Bunu da neden dediğini bize böyle açıklıyor.

Kadir Akel Dert Etme Allah Yeter diyor. Bunu da neden dediğini bize böyle açıklıyor. Kadir Akel "Dert Etme Allah Yeter" diyor. Bunu da neden dediğini bize böyle açıklıyor. Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız hocam? Hangi okullarda okudunuz? Nerede çalıştınız bugüne kadar? 1975 Kahramanmaraş

Detaylı

lkokul Eğitim Koordinatörü

lkokul Eğitim Koordinatörü Değerli Velilerimiz, Yılın sonuna yaklaştığımız günlerdeyiz. Bu hafta, her sınıf düzeyinde planlarımıza yer alan göre konuları kaynak kitaplardan, dijital içeriklerden, Fen laboratuvarımızdan, bahçemizdeki

Detaylı

MehMet Kaan Çalen, 07.04.1981 tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı. 2004 yılında Trakya

MehMet Kaan Çalen, 07.04.1981 tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı. 2004 yılında Trakya ÖTÜKEN MehMet Kaan Çalen, 07.04.1981 tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı. 2004 yılında Trakya Üniversitesi, Tarih Bölümü nden mezun oldu. 2008 yılında

Detaylı

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ Kendinizden biraz bahseder misiniz? -1969 yılında Elazığ'da dünyaya geldim. İlk orta ve liseyi orada okudum. Daha sonra üniversiteyi Van 100.yıl Üniversitesi'nde okudum. Liseyi

Detaylı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ BÖLÜM. İLETİŞİM, NLM VE DEĞERLENDİRME ( puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKYESİ 8 Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya

Detaylı

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni SANAT FELSEFESİ Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni Estetik güzel üzerine düşünme, onun ne olduğunu araştırma sanatıdır. A.G. Baumgarten SANATA FELSEFE İLE BAKMAK ESTETİK Estetik; güzelin ne olduğunu sorgulayan

Detaylı

Metin Edebi Metin nedir?

Metin Edebi Metin nedir? Metin Nedir? Metin, belirli bir iletişim bağlamında, bir ya da birden çok kişi tarafından sözlü ya da yazılı olarak üretilen anlamlı bir yapıdır. Metin çok farklı düzeylerde dille iletişimde bulunmak amacıyla

Detaylı

ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI

ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI ANAOKULU PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK SERVİSİ VELİ BÜLTENİ MAYIS -2012 ÇOCUK VE KİTAP "EĞİTİM YAŞAM İÇİNDİR" 2 ÇOCUK VE KİTAP Önceleri çocuk için kitap bir oyuncaktır.

Detaylı

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK)

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK) 10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK) Estetik, "güzel in ne olduğunu soran, sorguluyan felsefe dalıdır. Sanatta ve doğa varolan tüm güzellikleri konu edinir. Hem doğa hem de sanatta. Sanat, sanatçının

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : İSLAM FELSEFE TARİHİ I Ders No : 0070040158 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili

Detaylı

1) İngilizce Öğrenmeyi Ders Çalışmak Olarak Görmek

1) İngilizce Öğrenmeyi Ders Çalışmak Olarak Görmek 1) İngilizce Öğrenmeyi Ders Çalışmak Olarak Görmek İngilizce öğrenilememesinin ilk ve en büyük sebeplerinden birisi, İngilizce öğrenmeyi ders çalışmak olarak görmek. Çoğu zaman İngilizce iş hayatında başarılı

Detaylı

D218 Sosyal Siyaset: Sosyal Yardım, Güç ve Çeşitlilik CDA1: CDA5613

D218 Sosyal Siyaset: Sosyal Yardım, Güç ve Çeşitlilik CDA1: CDA5613 D218 Sosyal Siyaset: Sosyal Yardım, Güç ve Çeşitlilik CDA1: CDA5613 Bölüm 2 Clarke Bu programda D218 ya da bir başka derse çalışmak için en önemli becerilerden birini konuşacağız. Konumuz, not tutmak.

Detaylı

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin? Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin? - Mutasarrıf demiş adam kabara kabara. - Sonra ne olacaksın? diye

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS TÜRK DİLİ I TRD103 1 2+0 2 2 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

SOSYOLOJİSİ (İLH2008)

SOSYOLOJİSİ (İLH2008) DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. DİN SOSYOLOJİSİ (İLH2008) KISA ÖZET-2013

Detaylı

Erbaa lı Genç Şair Muhammed Dikal Lisede edebiyatı gerçekten seven öğretmenlerim bana da Edebiyatı sevdirdiler

Erbaa lı Genç Şair Muhammed Dikal Lisede edebiyatı gerçekten seven öğretmenlerim bana da Edebiyatı sevdirdiler Erbaa lı Genç Şair Muhammed Dikal Lisede edebiyatı gerçekten seven öğretmenlerim bana da Edebiyatı sevdirdiler SORU- Kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz? MUHAMMED DİKAL

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS TÜRK DİLİ II TRD103 2 2+0 2 2 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

Yabancı Dil Ööğreniminde Güçlü Hafıza Teknikleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Yabancı Dil Ööğreniminde Güçlü Hafıza Teknikleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Yabancı dil öğreniminde kelime ve anlamını ezberleme oldukça önemli bir yere sahiptir. En sık kelime ezberleme yöntemi ise tekrardır. Yani sık sık kelimenin ve anlamının tekrar edilmesidir. Bu kelimelerin

Detaylı

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama: Yolun Kenarına Diken Eken Adam Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama: - Bu dikenleri sök, insanları

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : TÜRK KÜLTÜRÜNDE HADİS (SEÇMELİ) Ders No : 0070040192 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 2 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim

Detaylı

KADIKÖY ANADOLU LİSESİ

KADIKÖY ANADOLU LİSESİ KADIKÖY ANADOLU LİSESİ KÜTÜPHANECİLİK KULÜBÜ OKUMA ANKETİ 1 İÇİNDEKİLER Kapsam 3 Sınırlamalar 3 Giriş 4 Anket 5 Bulgular 7 Analiz/Değerlendirme 9 Öneriler 10 2 KAPSAM Kadıköy Anadolu Lisesi öğrencilerinin

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURÂN A ÇAĞDAŞ YAKLAŞIMLAR ILH333 5 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Seçmeli

Detaylı

4. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ. (9 Mayıs- 17 Haziran 2016 )

4. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ. (9 Mayıs- 17 Haziran 2016 ) 4. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ (9 Mayıs- 17 Haziran 2016 ) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında; disiplinler üstü temalarımız ile ilgili uygulama bilgileri size tüm yıl boyunca her

Detaylı

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken Engin Deniz İpek 21301292 Üniversite Üzerine Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken formüllerden ya da analitik zekayı çalıştırma bahanesiyle öğrencilerin önüne

Detaylı

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son 10-11 senesinde bizim de katkılarımızın olması bizi her zaman çok mutlu ediyor çünkü Avrupa da yaşayan

Detaylı

17 Eylül 2016 Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Özel Konseri. Hazırlayan ve Yöneten Halil İbrahim Yüksel. Sunum Metni Bilge Sumer

17 Eylül 2016 Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Özel Konseri. Hazırlayan ve Yöneten Halil İbrahim Yüksel. Sunum Metni Bilge Sumer 17 Eylül 2016 Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Özel Konseri Hazırlayan ve Yöneten Halil İbrahim Yüksel Sunum Metni Bilge Sumer BÖLÜM : I Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir adlı eserinin İstanbul

Detaylı

3. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ. (11 Mayıs -19 Haziran 2015 )

3. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ. (11 Mayıs -19 Haziran 2015 ) 3. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ (11 Mayıs -19 Haziran 2015 ) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında; disiplinler üstü temalarımız ile ilgili uygulama bilgileri size tüm yıl boyunca her

Detaylı

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri, MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI 09.09.2017, LONDRA Sayın Büyükelçim Abdurrahman Bilgiç, Değerli Yönetim Kurulu Üyelerimiz İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri, Değerli MÜSİAD Üyeleri

Detaylı

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi. Malum ülkemiz son dönemde Globalleşen dünya ile birlikte oldukça sıkıntılı. Halk olarak bizlerde de pek çok sıkıntılar var. Ekonomik sıkıntılar, siyasi sıkıntılar, sabotaj planları, suikast planları. Darbe

Detaylı

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ Bu Beldede İlim Ölmüştür Rivayet edildiğine göre Süfyan es-sevrî (k.s) Askalan şehrine gelir, orada üç gün ikamet ettiği halde, kendisine hiç kimse gelip de ilmî bir mesele hakkında

Detaylı

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Hiroşima da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki

Detaylı

SANAT EĞİTİMİ ÜZERİNE. Doç. Dr. Mutlu ERBAY

SANAT EĞİTİMİ ÜZERİNE. Doç. Dr. Mutlu ERBAY SANAT EĞİTİMİ ÜZERİNE Doç. Dr. Mutlu ERBAY İstanbul 2013 Yay n No : 2834 İletişim Dizisi : 97 1. Baskı - Şubat 2013 İSTANBUL ISBN 978-605 - 377-858 - 5 Copyright Bu kitab n bu bas s n n Türkiye deki yay

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine "asif philosopy/mış gibi felsefe" deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar var"mış gibi" hareket edeceksin.

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine asif philosopy/mış gibi felsefe deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar varmış gibi hareket edeceksin. Diğer yazımızda belirttiğimiz gibi İmmaunel Kant ahlak delili ile Allah'a ulaşmak değil bilakis O'ndan uzaklaşmak istiyor. Ne yazık ki birçok felsefeci ve hatta ilahiyatçı Allah'ın varlığının delilleri

Detaylı

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55 Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55 8 Ey insanlar! Rabbiniz birdir, atanız (Âdem) da birdir. Hepiniz Âdem densiniz, Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Allah katında en değerli olanınız, O na karşı gelmekten

Detaylı

İSLAM FELSEFESİ: Tarih ve Problemler Editör: M. Cüneyt Kaya. ISBN sayfa, 45 TL.

İSLAM FELSEFESİ: Tarih ve Problemler Editör: M. Cüneyt Kaya. ISBN sayfa, 45 TL. İSLAM FELSEFESİ: Tarih ve Problemler Editör: M. Cüneyt Kaya ISBN 978-605-4829-05-7 869 sayfa, 45 TL. VII. yüzyılın başlarında kadim medeniyet havzalarında canlılığını neredeyse kaybetmiş olan felsefe,

Detaylı

Sevgili dostum, Can dostum,

Sevgili dostum, Can dostum, Sevgili dostum, Her insanı hayatta tek ve yegâne yapan bir öz benliği, insanın kendine has bir kişiliği vardır. Buna edebiyatımızda, günlük yaşantımızda ve dini inançlarımızda çeşitli adlar vermişlerdir.

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İslam Tarihi II ILH 214 4 2+0 2 3

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İslam Tarihi II ILH 214 4 2+0 2 3 DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İslam Tarihi II ILH 214 4 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız

Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız 51. Kütüphane Haftası dolayısı ile 1. Nisan.2015 tarihinde Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulunda Kitap Okumanın Kişisel Gelişim deki

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim,

Detaylı

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS ARAP DİLİ VE EDEBİYATI I İLH 103 1 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu

Detaylı

AVCILIK. İnsanlığın tarihi kadar eski bir fenomen ve bir faaliyettir.

AVCILIK. İnsanlığın tarihi kadar eski bir fenomen ve bir faaliyettir. AVCILIK İnsanlığın tarihi kadar eski bir fenomen ve bir faaliyettir. Avcılık İnsanlığın tarihi kadar eski bir fenomen Avcılık eskiden; İnsanın kendisini korumak, Karnını doyurmak, Hayvan ehlileştirmek,

Detaylı

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar Eda Yeşilpınar Hemen her bölümün kuşkusuz zorlayıcı bir dersi vardır. Öğrencilerin genellikle bu derse karşı tepkileri olumlu olmaz. Bu olumsuz tepkilerin nedeni;

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURAN OKUMA VE TECVİD IV ILH

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURAN OKUMA VE TECVİD IV ILH DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURAN OKUMA VE TECVİD IV ILH 202 4 2+0 2 5 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Türkçe Lisans Dersin Türü Yüz Yüze / Zorunlu

Detaylı

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): - Yavrum ne oldu, niye acele acele camiye koşuyorsun? der. Çocuk da: - Efendim, namaza gidiyorum.

Detaylı

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ Kur an-ı Kerim : Allah tarafından vahiy meleği Cebrail aracılığıyla, son Peygamber Hz. Muhammed e indirilen ilahi bir mesajdır. Kur an kelime olarak okumak, toplamak, bir araya

Detaylı

İngilizce nasıl öğrenilir?

İngilizce nasıl öğrenilir? 1/5 İngilizce nasıl öğrenilir? İlk önce Yabancı dil nasıl öğrenilmez? sorusu ile başlayalım mı? Gramer çalışarak yabancı dil öğrenilemez. Neden mi? Şu cümleye bir bakın: Sorular çalıştıklarınızdan mı çıktı?

Detaylı

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi FELSEFE NEDİR? philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi Felsefe değil, felsefe yapmak öğrenilir KANT Felsefe, insanın kendisi, yaşamı, içinde

Detaylı

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ 7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ Estetik ve Sanat Felsefesi Estetiğin Temel Soruları Felsefe Açısından Sanat Sanat Eseri Estetiğin Temel Kavramları Estetiğin Temel Sorunlarına Yaklaşımlar Ortak Estetik

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH 210 4 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin

Detaylı

21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da

21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da 21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da geleceğin mimarı nesiller artık bizim ellerimizde, güvenle... Keşke Hep Çocuk Kalsak! Büyüyünce ne olacaksın diye sorarlar. Oysa çocuk kalmak en güzel şey değil midir?

Detaylı

Yazılı Ödeviniz Hakkında Kendinize Sormanız Gereken Bazı Sorular

Yazılı Ödeviniz Hakkında Kendinize Sormanız Gereken Bazı Sorular 24.00/24.02 Güz Dönemi, 2005 Yazılı Ödeviniz Hakkında Kendinize Sormanız Gereken Bazı Sorular Bir Ödevi yazmaya başlamadan önce, hazırladığınız taslağınızı, bir de şu soruları aklınızda tutarak gözden

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DİNLER TARİHİ I İLH Yüz Yüze / Zorunlu / Seçmeli

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DİNLER TARİHİ I İLH Yüz Yüze / Zorunlu / Seçmeli DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DİNLER TARİHİ I İLH 313 5 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu / Seçmeli

Detaylı

İYİ VE KÖTÜ NÜN KÖKENLERİ

İYİ VE KÖTÜ NÜN KÖKENLERİ İYİ VE KÖTÜ NÜN KÖKENLERİ Hayatın asıl etik anlamı, bizim iyi ve kötü sözcükleriyle tanımlayarak yol almaya çalıştığımız soyutluklardadır. Bu derece soyut ve kökenleri sıra dışı olan kavramlarla uğraşmak

Detaylı

ODTÜ GV ÖZEL DENİZLİ İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 3. SINIFLAR MART AYI KAZANIMLARI TÜRKÇE DERSİ

ODTÜ GV ÖZEL DENİZLİ İLKOKULU EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 3. SINIFLAR MART AYI KAZANIMLARI TÜRKÇE DERSİ ODTÜ GV ÖZEL DENİZLİ İLKOKULU 2016-2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 3. SINIFLAR MART AYI KAZANIMLARI TÜRKÇE DERSİ ÖĞRENME ALANI: DİNLEME 1. Dinleme Kurallarını Uygulama 1. Dinlemeye hazırlık yapar. 2. Dinleme

Detaylı

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler 1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar 2.Sanat ve Teknoloji 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler 5.Işık ve Renk 6.Yüzey ve Kompozisyon 1 7.Görüntü Boyutu

Detaylı

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı Russell ın dil felsefesi Frege nin anlam kuramına eleştirileri ile başlamaktadır. Frege nin kuramında bilindiği üzere adların hem göndergelerinden hem de duyumlarından

Detaylı

İSMAİL TAŞ, MEHMET HARMANCI, TAHİR ULUÇ,

İSMAİL TAŞ, MEHMET HARMANCI, TAHİR ULUÇ, Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : İSLAM AHLAK ESASLARI VE FELSEFESİ Ders No : 0070040072 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 4 Ders Bilgileri Ders Türü

Detaylı

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım.

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım. 1. Soru Kitap okumak insanı özgürleştirir. Okuyan insan yeni düşünceler edinir, zihnine yeni pencereler açar. Okumak olaylara bakış açımızı bile etkiler. Kalıplaşmış salt düşünceler, yerini farklı ve özgür

Detaylı

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR Site İsmi : Zaman 53 Tarih: 10.05.2012 Site Adresi : www.zaman53.com Haber Linki : http://www.zaman53.com/haber/14544/camilerin-ayaga-kalkmasi-lazim.html ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : GÜNÜMÜZ FELSEFE AKIMLARI (SEÇMELİ) Ders No : 0070040175 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 2 Ders Bilgileri Ders Türü

Detaylı

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ FELSEFENİN BÖLÜMLERİ A-BİLGİ FELSEFESİ (EPİSTEMOLOJİ ) İnsan bilgisinin yapısını ve geçerliğini ele alır. Bilgi felsefesi; bilginin imkanı, doğruluğu, kaynağı, sınırları

Detaylı

Değerli Velilerimiz, İlkokul Eğitim Koordinatörü

Değerli Velilerimiz, İlkokul Eğitim Koordinatörü Değerli Velilerimiz, Güzel dilekler ve hayallerle girilen yeni yılın ilk haftasında derslerin yanı sıra etkinlikler, sınavlar ve uygulamalarımız vardı. Yetenekler Sahnede performans gösterisi için hazırlıklar

Detaylı

Mutluluk nedir? Kenan Kolday

Mutluluk nedir? Kenan Kolday Mutluluk nedir? Kenan Kolday İzmir 2017 1 2 KENAN KOLDAY Holistik gelişim, ruhsal yolculuk, yaşam koçluğu, hakikati arayış, üst düzey yöneticilik 1975 yılında İzmir de Dünya ya geldi. Özel İzmir Amerikan

Detaylı

3. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ. (16 Aralık 2013-24 Ocak 2014)

3. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ. (16 Aralık 2013-24 Ocak 2014) 3. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ KENDİMİZİ İFADE ETME YOLLARIMIZ (16 Aralık 2013-24 Ocak 2014) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında 16 Aralık 2013-24 Ocak 2014 tarihleri arasında

Detaylı

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi Murat Çokgezen Prof. Dr. Marmara Üniversitesi 183 SORULAR 1. Ne zaman, nasıl, hangi olayların, okumaların, faktörlerin veya kişilerin tesiriyle ve nasıl bir süreçle liberal oldunuz? 2. Liberalleşmeniz

Detaylı

3. SINIFLAR BU AY NELER ÖĞRENECEĞİZ? OCAK

3. SINIFLAR BU AY NELER ÖĞRENECEĞİZ? OCAK 3. SINIFLAR BU AY NELER ÖĞRENECEĞİZ? 04 22 OCAK TÜRKÇE ÖĞRENME ALANI: DİNLEME 1. Dinleme Kurallarını Uygulama 1. Dinlemeye hazırlık yapar. 2. Dinleme amacını belirler. 3. Dinleme amacına uygun yöntem belirler.

Detaylı

Tarihçi Kitabevi Yayınları 101 Kişisel Gelişim Serisi 1 Genel Yayın Yönetmeni: Necip Azakoğlu

Tarihçi Kitabevi Yayınları 101 Kişisel Gelişim Serisi 1 Genel Yayın Yönetmeni: Necip Azakoğlu İstanbul, 2018 Tarihçi Kitabevi Yayınları 101 Kişisel Gelişim Serisi 1 Genel Yayın Yönetmeni: Necip Azakoğlu Sayfa ve Kapak tasarım: Ahmet Çevik Kapak Fotoğrafları: Şefika Pekşen Birinci baskı: İstanbul,

Detaylı

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz ve Özellikle Canım Annem 1 Üniversite tercihlerini yaptığımız zaman,

Detaylı

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS.476-1453 Ortaçağ Batı Roma İmp. nun yıkılışı ile İstanbul un fethi ve Rönesans çağının başlangıcı arasındaki dönemi, Ortaçağ felsefesi ilkçağ felsefesinin bitiminden modern düşüncenin

Detaylı

DOÇ. DR. DOĞAN GÖÇMEN DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ

DOÇ. DR. DOĞAN GÖÇMEN DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ DOÇ. DR. DOĞAN GÖÇMEN DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ Felsefe neyi öğretir? Düşünme söz konusu olduğunda felsefe ne düşünmemiz gerektiğini değil, nasıl düşünmemiz gerektiğini öğretir. Mutluluk

Detaylı

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN 21400752 MAKİNENİN ARKASI Fotoğraf uzun süre düşünülerek başlanılan bir uğraş değil. Aslında nasıl başladığımı pek hatırlamıyorum, sanırım belli bir noktadan sonra etrafa

Detaylı

Hipnoz durumu nedir? H İ P N O Z NE DEĞİLDİR? NEDİR? Uyku Uyanık bir durum. Bilinçsiz bir durum Rahatlama durumu. Aldanma Hayalinizde canlandırma

Hipnoz durumu nedir? H İ P N O Z NE DEĞİLDİR? NEDİR? Uyku Uyanık bir durum. Bilinçsiz bir durum Rahatlama durumu. Aldanma Hayalinizde canlandırma Hipnoz ile ilgili olarak hemen hemen herkesin bir fikri vardır. Ve bu fikir genellikle filmlerden öğrenilen birisine adam öldürtmek, hırsızlık yaptırmak gibi genelde olumsuz örneklerden oluşmaktadır. Peki,

Detaylı

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ I.SINIF I.YARIYIL FL 101 FELSEFEYE GİRİŞ I Etik, varlık, insan, sanat, bilgi ve değer gibi felsefenin başlıca alanlarının incelenmesi

Detaylı

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre Hayatta, insanlar üzerinde en çok etkili olan şeyi arayan bir kız, bu sorusunu karşılaştığı herkese sorar. Çeşitli cevaplar alır ama bir türlü ikna olamaz. En sonunda şehrin bilgesi bir nineye gönderilir.

Detaylı

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli? Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli? EVLENİRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ? Peygamber (sav) Efendimiz den Abdullah ibn-i Ömer RA ın bir hadisini bu münasebetle hatırlayalım, duymuşsunuzdur: (Lâ tenkihun-nisâe

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURAN OKUM VE TECVİD VIII İLH

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURAN OKUM VE TECVİD VIII İLH DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURAN OKUM VE TECVİD VIII İLH 402 8 2+0 2 5 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu

Detaylı

Azrail in Bir Adama Bakması

Azrail in Bir Adama Bakması Mevlâna (1207 1273) Güçlü bir bellek, çağrışım yeteneği, üretkenlik, olağanüstü görüş ve anlatım gücü, derin duygusallık ve hüzün, her yönüyle İslam kültürüne hâkimiyet... İşte Mevlâna deyince akla gelen

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : TÜRK DİLİ I Ders No : 00700400 : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 2 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili Öğretim Tipi Ön Koşul

Detaylı

Ihlamur; Cana Şifa Bir Dergi!

Ihlamur; Cana Şifa Bir Dergi! On5yirmi5.com Ihlamur; Cana Şifa Bir Dergi! Ihlamur dergisi genel yayın yönetmeni Hakan Sarı ile yayıncılık serüvenlerini ve dergiciliği konuştuk. Yayın Tarihi : 24 Ağustos 2010 Salı (oluşturma : 11/8/2017)

Detaylı

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu -KAPANIŞ KONUŞMASI- M. Recai KUTAN 7 Kasım 2014 I. DÜNYA SAVAŞININ 100. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASI

Detaylı

E-KİTAP SATIŞLARINIZLA, SÜREKLİ BİR GELİRE NE DERSİNİZ? Www.EkitapKazanclari.coM. By Alia RİOR. Alia RİOR www.ekitapkazanclari.com

E-KİTAP SATIŞLARINIZLA, SÜREKLİ BİR GELİRE NE DERSİNİZ? Www.EkitapKazanclari.coM. By Alia RİOR. Alia RİOR www.ekitapkazanclari.com E-KİTAP SATIŞLARINIZLA, SÜREKLİ BİR GELİRE NE DERSİNİZ? E-KİTAP KAZANÇLARI Www.EkitapKazanclari.coM By Alia RİOR Alia RİOR www.ekitapkazanclari.com Sorumluluk Sınırları ve Garanti Feragatnamesi ÖNEMLİ:

Detaylı

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER Fowler ın kuramını oluşturma sürecinde, 300 kişinin yaşam hikayelerini dinlerken iki şey dikkatini çekmiştir: 1. İlk çocukluğun gücü. 2. İman ile kişisel

Detaylı

İngilizce öğretmenlerinin asenkron eğitimden ürkmeleri

İngilizce öğretmenlerinin asenkron eğitimden ürkmeleri Bu yazının birinci bölümünde sizi hayal kırıklığına uğratmış olabilirim, çünkü okurun bu tür yazılara genellikle kısa yolun kısasını bulmak için baktıklarını biliyorum. Fakat bu konuda verimli ve nispeten

Detaylı

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ EKİM AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI YENİLEŞME DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI TANZİMAT DÖNEMİ EDEBİYATININ OLUŞUMU KAZANIMLAR.Osmanlı Devleti ni güçlü kılan sosyal, siyasi düzenin bozulma nedenlerini.batı düşüncesine,

Detaylı