Seyir Defteri Ege de İlk Başkent. Konuk Yazar 18 Sefa Taşkın. Araştırma İnceleme 32 Tiyatro. Bir Egeli nin Portresi Ege de Kavak Yelleri

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Seyir Defteri Ege de İlk Başkent. Konuk Yazar 18 Sefa Taşkın. Araştırma İnceleme 32 Tiyatro. Bir Egeli nin Portresi Ege de Kavak Yelleri"

Transkript

1 BAHAR 2010

2 BAHAR 2010

3 Merhaba, Ege de ilk başkent olan Bergama, iki bin yıldır aynı adı koruma başarısı göstermiş. Bu sayımızda Bergama yı kapak konusu yapmamızın tek nedeni bu değil elbet. Bergama Krallığının başkenti, tarih boyunca o kadar önemli olaylara ve kültürlere ev sahipliği yapmış ki, çok özel ilgiyi hak ediyor. Tarih boyunca pek alışık olmadığı bir dönemi yaşıyor Bergama. Kültürel miras açısından öneminin yeteri kadar bilinmemesi ve bu yönde gayret gösterilmemesine sitemkar ve boynu bükük bir şehir. Önce eski başkan Sefa Taşkın bir hamle yapmıştı Zeus Sunağı nı Geri İstiyoruz diye. Bu sayede Türkiye ve Dünya nın ilgisi Bergama ya çevrilmişti. Girişim Zeus Sunağı nın geri getirilmesi ile sonuçlanmasa da, amaç belli ölçüde gerçekleşmişti. Bergama nın tarihine sahip çıkmak, bu tarihi, bir kültürel miras olarak algılamak önemliydi. Şimdi de yeni Başkan Mehmet Gönenç, Bergama nın UNESCO Kültürel Miras Listesi nde yer alması için bir girişim başlattı. Çok yerinde ve hatta çok geçikmiş bir adımdı bu. Bu heyecanla Bergama ile ilgili bir dosya hazırladık. Sefa Taşkın ile Bergama yı gezmek, bu şehrin ruhunu hissetmek için büyük bir fırsattı. Anlattıklarının yanı sıra konuk yazar olarak dergimize gönderdiği yazı da çok etkileyici idi. Dünya Tiyatrolar Günü ile ilgili olarak emektar sanatçımız Müşfik Kenter in yanı sıra İzmir Devlet Tiyatroları Müdürü Hülya Savaş ve Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Semih Çelenk ile yapılan röportajlara yer verdik. Tiyatronun önemini, geleceğini, son gelişmeler ışığında ve TV ile sinema karşısında kaderini yetkin ağızlardan öğrenmek istedik. Gönüllülük ve sanatsal faaliyetleri ile öne çıkan, İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Filiz Eczacıbaşı Sarper i Bir Başarı Öyküsü bölümüne aldık. En çok izlenen dizilerden biri olan Kavak Yelleri nin bazı bölümleri üniversitemizde çekildiği gibi, yönetmeni ve yapım koordinatörü Ege Üniversiteli ydi. Onlarla Ege Üniversitesi ni, İzmir i ve dizi filmi konuştuk. Ege Üniversitesi ülke genelinde en çok arkeolojik kazı yürüten üniversite konumundadır. Her sayıda arkeoloji bölümümüz tarafından yürütülmekte olan bir kazıyı tanıtıyoruz. Bu sayımızda dünyanın sayılı kehanet merkezlerinden Klaros u, kazının sorumlusu Prof. Dr. Nuran Şahin in anlatımıyla sunuyoruz. İzmirlilik son zamanlarda tekrar tartışma konusu haline geldi. Antik çağda İzmirliler in neyle övündüğünü merak ediyorsanız, Prof. Dr. Ersin Doğer hocamızın makalesi ilginizi çekecektir. Müzelerimiz ve merkezlerimizden örnekler, üniversitemizden haberler İlgi ve katkılarınızla yolumuza devam etmeyi umuyoruz.

4 Ege Üniversitesi Adına İmtiyaz Sahibi Prof. Dr. Candeğer Yılmaz Yayın Kurulu Başkanı Prof. Dr. Atilla Silkü Sorumlu Müdür Prof. Dr. M. Bülent Özkan Genel Yayın Yönetmenleri Yrd. Doç. Dr. Engin Önen Yrd. Doç. Dr. A. Oğuzhan Kavaklı Yayın Kurulu Üyeleri Prof. Dr. Şevket Toker, Uzm. Dr. E. Figen İnan Özlem Arınık Topuz, Ali İhsan Mimtaş, Demet Altuntaş, Gamze Karademir Erol, Özlem Aktaş Muhabir ve Fotoğrafçılar Ali İhsan Mimtaş, Demet Altuntaş, Gamze Karademir Erol, Özlem Aktaş, Erhan Çukurlu, Duygu Öztürk, Ümit Mutlu, Petek Durgeç, İbrahim Akkoyunlu, Çağla Başpınar, Sercan Özipekçi, Onur Tekin, Ünal Tonka, Seyithan Vural, Tuğba Ülger, Onur Tekin, Yasemin Güçtekin Konuk Yazarlar Prof. Dr. Beno Kuryel, Prof. Dr. Ersin Doğer, Prof. Dr. Murat Tuncay, Prof. Dr. Nuran Şahin, Doç. Dr. Lale Kabadayı, Doç. Dr. Nilgün Toker Kılınç, Oktay Ekinci ve Sefa Taşkın Redaksiyon Prof. Dr. Şevket Toker Öğr. Gör. Dr. Bahar Dervişcemaloğlu, Arş. Gör. Göksu Çiçekli Koç Kapak Fotoğrafı Ali İhsan Mimtaş Tasarım Gamze Karademir Erol, Erhan Çukurlu, Ümit Mutlu Reklam Sorumlusu EÜ Rektörlüğü Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü Reklam Rezervasyon Ege Üniversitesi Rektörlüğü Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü ne (0 232) numaralı telefon numarasından veya e-posta adresinden ulaşabilirsiniz. Yönetim Yeri Ege Üniversitesi Rektörlüğü Bornova/İzmir Tel: (0 232) Basım Yeri Arkadaş Matbaacılık Ltd. Şti Sokak No:22 Kahramanlar/İzmir Tel: 0 (232) Basım Tarihi: Nisan 2010 Yayın Türü Yerel, Süreli, Üç Aylık Egeden Dergisi, Ege Üniversitesi Rektörlüğü tarafından yayınlanır. İÇİNDEKİLER Seyir Defteri Ege de İlk Başkent 09 Pergamon Konuk Yazar 18 Sefa Taşkın 21 Bir Egeli nin Portresi Ege de Kavak Yelleri Tıp Dünyasından Sağlık Halk 24 Kongresi Bir Başarı Öyküsü Filiz Eczacıbaşı 28 Sarper Araştırma İnceleme 32 Tiyatro 28 Kampüste Söyleşi 40 Müşfik Kenter 40 Genç Ege 42 EÜTT Makale Doç. Dr. Nilgün 45 Toker Kılınç Üniversitemiz Kazıları Kehanet Merkezi Klaros 49 Toplum ve Üniversite Türk Eğitim Vakfı 52 Sinema Sinemada Kadın Müzelerimiz Merkezlerimiz 54 BÖFYAP 56 Tarihten Sayfalar Antik Çağda İzmirliler Neyle Övünüyorlardı Ege den İnsan 59 Manzaraları Ege den Bir Köşe EBİLTEM / 26 Makale Prof. Dr. Beno Kuryel / 58 Üniversite Market 60 İnsan Kaynakları / 61 Kısa Kısa / 68 Ayın Fotoğrafı BAHAR 2010

5 Demet ALTUNTAŞ - Özlem AKTAŞ Egeden Bir Köşe de bu sayımızda işlediğimiz EBİLTEM in faaliyetleriyle ilgili Merkez Müdürü Prof. Dr. Fazilet Vardar Sukan ile görüştük. EBİLTEM in saymakla bitmez etkinlikleri ve başarıları bir söyleşiye sığmayacağı için, merkezin çıkardığı 10 Yılda EBİLTEM isimli kitapçıktan ve Prof. Dr. Sukan ile yaptığımız röportajdan yararlanarak üniversite-sanayi işbirliği ve bilimsel proje desteği açısından ulusal ve uluslararası alanda çok önemli bir tek durak merkez niteliği taşıyan bu birimi okurlarımıza tanıtmaya çalıştık yılında Ege Üniversitesi nin Ar-Ge çalışmalarını ve özellikle de Üniversite-Sanayi işbirliğini güçlendirmek amacı ile kurulan Bilim Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBİLTEM), bir taraftan Ege Üniversitesi nin sanayi ile ilişkilerini koordine ederek üniversite-sanayi işbirliğini güçlendirme çabası gösterirken, diğer taraftan da üniversite içindeki birçok hizmetin daha etkin yürütülmesinde görev alıyor. EBİLTEM, üniversitenin Ar-Ge ye tahsis ettiği kaynakların, farklı destek programları üzerinden en etkin ve yerinde kullanılmasına aracı oluyor. Evrensel ve bilimsel esasları dikkate alarak, başvuruların üst yönetimin onayladığı ölçütlere uygunluğunu belirleyen ve destek verilmesini öneren bir hakem kuruluş olarak görev yapıyor. Bir üniversite - sanayi ara yüzey kuruluşu olmasının yanı sıra, inovasyon, Ar-Ge, teknoloji transferi, teknoloji lisanslama ve AB fonları gibi, sektörün ve akademisyenlerin gereksinim duyabilecekleri konularda tek durak merkez olarak faaliyetini sürdürüyor. EBİLTEM, üstlendiği misyon açısından bakıldığında, ülkemizde kendi alanındaki kuruluşlardan çok farklı. Çünkü bilim, teknoloji ve sanayide ortaya çıkan hızlı gelişim ve değişimleri yakından izleyerek Ar-Ge faaliyetlerini kolaylaştırmayı, yönlendirmeyi ve teşvik etmeyi amaçlayan destek programları ve uygulama mekanizmaları ile yeni, özgün yaklaşımlar sunan kurum, üniversite-sanayi ilişkilerini tamamen kurumsallaştırmış durumda. EBİLTEM, kendini yenilemeyi ve kendisi ile rekabet ederek verimliliğini arttırmayı ana hedef olarak benimsemiş. Ülkemizde tamamen özgün bir model olarak proje üretim merkezi ve danışmanlık birimi olmakla beraber üniversite-sanayi ilişkilerinde de etkin bir ara yüzey kuruluşu olan EBİLTEM ulusal - uluslararası düzlemlerde de tanınan ve saygınlığı olan bir kurum haline gelmiştir. Ege Üniversitesi nin dışa açılan kapısı olarak, yurt içi ve yurt dışı kuruluşlarla iletişim kurarak Ar-Ge proje destekleri sağlayan merkezin en büyük gücü ve desteği üniversitenin alt yapısı ve uzman havuzu. EBİLTEM de halen farklı disiplinlerden 20 profesyonel ve üç yardımcı personelden oluşan toplam 23 kişilik kadro bulunuyor. Hacmi oldukça büyük olan ve bu yazı içerisinde göreceğiniz faaliyetlerin hepsi bu çalışanların emeği ile yürürken, ihtiyaç olduğunda Ege Üniversitesi nin farklı birimlerinde görevli, değişik uzmanlık alanlarına sahip öğretim elemanlarının da potansiyelinden yararlanılıyor. Merkez, Ege Üniversitesi Kampüsü nde beş kata yayılmış, yaklaşık 2500 metrekarelik alanda, internet bağlantılı, klimatize, jeneratörlü bir binada yer alıyor. Bilgisayarlar, yazıcılar, UPS, scanner ve fotokopi imkanları içeren sekreteryası, tam teşekküllü 60, 100 ve 200 kişilik üç konferans, bir toplantı salonu ve bir referans kütüphanesi bulunuyor. Standart ekipman ile donatılmış 3 adet laboratuvarı var. Bunun dışında birçok özel cihaz da merkez bünyesinde veya mülkiyetinde yer alıyor. Okurlarımız için EBİLTEM i kısaca tanıtır mısınız? EBİLTEM i bu üniversitenin dışarıya açılan kapısı olarak tanımlıyoruz biz. Üniversite dışı kuruluşlarla temelde Ar-Ge bağlamında ilişkilerinde koordinatör olan bu tür ilişkilerde ön planda üniversiteyi temsil eden bir kuruluş olarak görev yaptı bu kadar yıl yılında kurulmuş, zaman içinde görev tanımları gelişerek belki değişmiş veyahut farklı yönlerde gelişmiş ihtiyaçlar doğrultusunda den beri ben bu görevdeyim ve o zamandan beri de üniversitenin sanayiyle olan ilişkilerini ve toplumla olan ilişkilerini koordine eden bir birim olarak, bir bölüm olarak faaliyetlerimize devam ediyoruz. Toplum, sanayi ve üniversiteyi birleştiren, üniversitenin burada üretilen bilgiyi dışarıya, topluma mal etmesine aracı olan bir kuruluş olduğumuzu söyleyebiliriz. EBİLTEM de daha çok fen bilimleri ağırlıklı çalışmalar olduğunu söyleyebilir miyiz? Çalışma ve desteklerimizi hem sosyal bilimler hem de teknik bilimler alanında yürütüyoruz. Bilimler bir bütündür. Uygulamada her birine ihtiyacımız var. Bugün bir şirket kuruyorsanız bütün teknolojik alt yapıya sahipseniz ama iktisadi ilimler ya da işletme bilimine sahip değilseniz, kâr edip yaşayabilmesi mümkün değil o şirketin. Gerçek hayatta bilim bilimdir; sosyal bilimler-fen bilimleri-teknik bilimler diye ayrılmaması gerekir. Biz de o yaklaşımla üniversitede üretilen bilginin topluma mal edilmesi ve bu köprünün kurulması için bir görev yapıyoruz. Bu faaliyetlerden dolayı Sanayi Bakanlığı Türkiye de tek olarak Ege Üniversitesi Rektörü ne bir plaket verdi, üniversite-sanayi işbirliğine yaptığı katkılarından dolayı. Üniversite-Sanayi İş Birliği Platformu var, ulusal bir platform. Onlar da yönetim kurulu olarak Rektörümüz Prof. Dr. Candeğer Yılmaz ı ziyaret ettiler ve onlar da Ege Üniversitesi nin üniversite-sanayi ilişkilerine yaptığı katkılardan dolayı plaket verdiler, teşekkür ettiler. Bu şekilde burada akademisyenlerimiz tarafından üniversitemizin şemsiyesi altında üretilen bilginin uygulamaya geçmesi ve topluma mal edilmesi doğrultusunda gayret sarf ediyoruz. Hangi yollarla yapıyorsunuz bunları, yani bilgi, topluma nasıl aktarılıyor? Seminerlerimizle yapıyoruz, sanayi kuruluşlarımızla temas ederek yapıyoruz... Proje pazarları, proje sergileri düzenliyoruz yılından itibaren Proje Sergisi Yarışması düzenliyoruz yılında Türkiye de ilk kez bir üniversite camiasında proje pazarı diye bir aktivite düzenlendi. TÜBİTAK desteğiyle gerçekleştirdiğimiz bu önemli etkinliği 2002 yılından itibaren 6 kez yaptık bugüne kadar. Geçen yıl tamamladığımız Proje Pazarı hem TÜBİTAK hem Elginkan Vakfı tarafından desteklendi. Bunlar Ege Üniversitesi ni marka haline getiren bir takım faaliyetler. EBİLTEM in ilgilendiği konular birebir halkı hemen etkileyebilecek konular mı? Proje pazarlarıyla şu ana kadar bin küsür projeyi halka ve yatırımcılara duyurduk. Bunlardan 42 tanesi yatırıma dönüştü. Var olan uluslararası bağlantılarımızla, yaklaşık 85 teknolojiyi sattık veya satın aldık, böylelikle teknolojik transferi gerçekleştirdik. Bütün bunların hepsi, bu bölgedeki şirketlere yaklaşık yüz milyon euro civarında bir katma değer yarattı bir şekilde o şirketlerde yeni istihdam alanları, yeni iş alanları, yeni alanlar, yeni pazarlar yarattı. Neticede üniversitenin görevi eğitimin yanında araştırma ama araştırmanın yanında uygulanabilir, topluma mal edilebilir ürünler yaratmak ve toplumda bir fark yaratmaktır. Ege Üniversitesi İzmir bölgesinde 55 yıldır bulunarak bu topluma fark yarattı. Ege Üniversitesi İzmir de olmamış olsaydı bugün Bornova bu kadar nüfuslu bir ilçe olamazdı. Bir yüksek öğrenim Çalışma Konuları Araştırıcıların karşılaştıkları bürokratik engelleri aşmalarına yardımcı olarak üniversitede bir bilimsel atmosfer yaratmak ve teşvik etmek. Üniversite bünyesindeki mevcut birimler arasındaki organik bağları güçlendirmek ve imkanların birimler arası ortak kullanıma açılmasını sağlamak. Parasal güçlükler nedeni ile bakım veya onarımı yapılamayan alt yapı cihazlarının çalışır hale gelmesini sağlamak. Temel ve uygulamalı alanlarda araştırmalar yapmak ve sonuçların sanayiye aktarılabilmesi için gerekli tüm aşamalarda hizmet vermek. Ülke ve bölge ihtiyaçları doğrultusunda öncelikli araştırma projelerini desteklemek. Kurs, seminer, sempozyum gibi ulusal / uluslararası bilimsel toplantılar düzenlemek. Merkezin ihtiyacı olan elemanların yurtiçi ve dışında eğitimini sağlamak. Uluslararası toplantılara tebliğli katılmak isteyen araştırıcılara destek vermek. Yurt dışında kendi alanında ün yapmış araştırıcıların üniversite bünyesinde istihdamını sağlamak. kurumunun en önemli görevlerinden birisi de topluma bir geri dönüş sağlayabilmesidir. Bunu hem eğittiği öğrencilerle yapar, hem ürettiği bilgiyle yapar. İşte biz bu aktarmada aracı olmaya çalışıyoruz. Biz bilgiyi üretmiyoruz; bilgi departmanlarda, bölümlerde, fakültelerde yüksek lisans-doktora tezleriyle, araştırma projeleriyle üretiliyor zaten. Biz ne yapıyoruz? Araştırma projeleri için finansal kaynak bulmalarına yardım ediyoruz. Diyelim ileri teknolojide bir fikriniz var, şu anda uygulanamaz, o zaman araştırma destekleri veriyoruz. Ege Yenilik Aktarım Merkezi nden biraz bahseder misiniz? Şu anda bu proje bitti yılında Ege Yenilik Aktarım Merkezi (IRC-Ege) projesi Avrupa daki 71 Merkez arasından birinci seçildi. Şimdi hizmetler EBIC EGE projesi devam ediyor. EBIC-Ege projesi de AB den destekli ve firmalar, teknolojik, ticari ve Ar-Ge işbirlikleri ve ortaklıkları bulmada BAHAR 2010

6 destek oluyor. Firmalara yönelik olarak dünyanın en büyük işbirliği ağı olan Avrupa İşletmeler Ağı nın bir üyesi olarak Ege Bölgesi şirketlerine hizmet veriyoruz. Benzer şekilde yabancı uzman destek ofisimiz devam ediyor. Şimdi de Avrupa Patent Ofisi nin bir bürosunu açıyoruz. Türkiye de bizi seçtiler pilot olarak. EBİLTEM neler yapar? deyince anlatılacak şeyler mali destekler ve hizmet destekleri şeklinde ikiye ayrılıyor. Destekler hakkında bilgi alabilir miyiz? Farklı amaçlar için tasarlanmış 28 değişik Proje Destek Programı ile üniversite öğretim elemanlarına ve çok kısıtlı olarak öğrencilere mali destekler veriliyor. Ayrıca, Hizmet Desteği Programı kapsamında farklı kişi ve birimlerce yapılan girişimlere organizasyon / yer / sekreterya desteği, laboratuvar, soğuk oda gibi imkanlardan yararlandırma, bazı cihazların ödünç verilmesi, kiralanması veya yerinde kullanımı, sempozyum, kongre ve eğitim programlarının organizasyonu, proje fikirleri ile başvuran kişi ve birimlere yönlendirme desteği ve sanayi danışmanlık hizmetleri veriliyor. Üniversite kaynaklarının 90 sanayi destekli projeye aktarılması (Toplam desteklenen projelerin %32 si) Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı ndan destek için 50 İnovasyon ve Ar-Ge projesine hazırlık desteği, 190 adet sanayi kontratlı araştırma, Düzenlenen 5 Proje Pazarı ve 8 Proje Yarışması sonucu girişimcilere tanıtılan 1000 proje, Proje Havuzu nda uygulamaya yönelik 600 proje, 537 patent, 1019 marka, 211 endüstriyel tasarım başvurusu işlemleri, Yatırıma dönüştürülen 42 proje, 2 Spin-Off şirketi, Ege Üniversitesi nde 32 patent, Bölgesel firmalara desteğe yönelik 8 AB Çerçeve Projesi ile 3.5 Milyon kaynak Koordine ettiği EBİLTET Öğrenci Topluluğu, Sertifika Programları ile öğrencilere yönelik hizmetleri, Bilim Fuarları, Avrupa Bilim Eğlence Geceleri gibi toplumda bilime yönelik farkındalık yaratıcı etkinlikler, Bölgesel paydaşları ile ortaklaşa yürüttüğü üniversite-sanayi işbirliğini teşvik edici ve kolaylaştıcı faaliyetler, Bölgesel sanayi kuruluşlarının Ar-Ge ve inovasyon kapasitelerini arttırmaya yönelik etkinlikler: 15 firmaya yabancı uzman desteği, 706 firma ziyareti, 124 teknoloji denetimi, 127 eşleştirme etkinliği, 926 KOBİ ile Avrupalı KOBİLER arasında ayarlanan yüzyüze görüşme ve 67 adet uluslararası teknoloji transferi Mali desteklerin amacı, öğretim elemanlarının çalışmalarının gerek finansal gerekse organizasyon yönüyle desteklenip bilgilerin en kısa zamanda ve verimli şekilde ürüne dönüşmesinin sağlanması. Destek programları zaman içinde koşullardaki değişiklikler ve gelişmeler yakından izlenerek gözden geçirilmekte ve yeni destek programları önerilmektedir. Şimdi bir kısmı vakıf kaynaklarının kısıtlı olması nedeniyle yapılamıyor. Rektörlüğümüzün önderliğinde başka şekillerce destekler verme arayışları sürüyor. EBİLTEM in topluma ve öğrencilere yönelik faaliyetleri kapsamında neler var? Organizasyon hizmetleri, laboratuvar hizmetleri veriyoruz. Topluma yönelik hizmetlerimiz içinde Avrupa Bilim Eğlence Geceleri düzenliyoruz, bilim haftaları yapıyoruz. Aktif bir EBİLTEM öğrenci topluluğumuz var. Türkiye de hiçbir yerde olmayan Sanayi Deneyim Sertifikası dediğimiz bir şey var. EBSO yla imzalanan bir protokol kapsamında bir çalışmamız bu; bir öğrenci 2 bin saat sanayide çalıştığı takdirde mezun olmadan bir sertifika alıyor. Herkes iş bulmak için deneyimli istiyorken, biz mezun ederken Mühendislik Fakültesi nden öğrencileri 2 bin saat sanayi deneyimiyle mezun ediyoruz. Çoğu da aynı yerde işe girmiş oluyor. Şu anda 20 küsür öğrenci bundan yararlanıyor. Bu sayının daha da fazla olmasını istiyoruz. Hizmet Birimleri Proje Koordinasyon Birimi Sanayi İlişkileri Birimi AB Koordinasyon Ofisi TPE Bilgi ve Doküman Birimi Laboratuvar Hizmetleri EBIC-EGE Ofisi Ege Mobilite Merkezi PUM Destek Ofisi Teknik Bakım Onarım Birimi Uydu Laboratuvarları Psikoteknik Değerlendirme Laboratuarı, Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemi Uydu Laboratuvarı, Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Nükleer Manyetik Rezonans Uydu Laboratuarı, Fen Fakültesi Cam Malzemeleri Tasarım, İmalat, ve Onarım Uydu Laboratuarı, Fen Fakültesi Yüzey Modifikasyon ve İyon İmplantasyon Uydu Laboratuvarı, Ege Meslek Yüksekokulu E.Ü. Farklı Bölümlerinde 35 ayrı uhydu cihaz BAHAR 2010

7 Serapeion Gamze KARADEMİR EROL Engin ÖNEN Ali İhsan MİMTAŞ Bergama, İzmir in yüzölçümü açısından civar ilçeleri arasında en büyüğü olmanın yanı sıra içinde barındırdığı tarihî mirası ve insanlık tarihine kattığı ilklerle de çok önemli bir yere sahip. Örneğin Bergama tarihte, Ege de ilk başkent olma özelliğine sahip. Adeta bir Açık Hava Müzesi özelliği taşıyan bu görkemli kent, 4 antik tiyatroyu birden içinde barındırıyor. Üstelik bunlardan biri dünyanın en dik tiyatrosu olmasıyla ünlüyken, diğer bir tanesi de dünyada yalnızca 4, Türkiye deyse 2 tane bulunan ve içinde su oyunlarının da yapılabildiği sisteme sahip bir tiyatro. Bütün bu tarihi özellikleriyle dikkatimizi çekti, daha iyi tanımak ve tanıtmak istedik Bergama yı. Bergama nın eski belediye Başkanı Sefa Taşkın rehberliğinde adım adım tarihine yolculuk yaptık bu güzel ilçenin. Türkiye Cumhuriyeti öncesinde 6 uygarlık kendisinden miras bırakmış Bergama ya... Ve Hangi taşı kaldırsanız altından tarih fışkırıyor sözü sanki Bergama için söylenmiş gibi... Bergama ya gidince ilk uğranılacak yerlerden biri Serapeion... Tamamı kırmızı tuğlalardan yapılmış olması ve büyük bir avluya sahip olması nedeniyle halk arasında Kızıl Avlu olarak bilinen tapınak, Roma Dönemi nde Mısır Tanrıları na verilen önem sebebi ile aşağı Bergama kentinin tam merkezine inşa edilmiş. Tapınağa, avlunun batı cephesinde yer alan ve bugün hâlâ ayakta olan anıtsal bir kapıdan giriliyor. Üç dinin kutsal merkezi olmuş Kızıl Avlu Milattan Sonra 1-2. yüzyılda Mısırlılar la karşılaşan Romalılar onlardan çok etkilenmiş, özellikle Roma İmparatoru Adrianus zamanında, Mısır Tanrıları adına tapınaklar yapılmış. Bu tapınağın girişindeki kulelerden birisi bu tanrılardan İzis i, diğeri de İzis in eşi Osiris i temsilen inşa edilmiş. Serapeion un en önemli özelliği bugün Anadolu da ayakta kalan, tuğla, eski ve yüksek binalardan biri olması. Yapılarda tuğla kullanımı Romalılar la yaygınlaşmış olmasına rağmen, Serapeion un sağlam ve dik yapısına bakıldığında, bu kadar uzun süre tuğlalar nasıl ayakta kaldı sorusunu aklından geçirmeden edemiyor insan. Bunun sırrı ise, tuğla duvarların hepsinin önceleri mermer kaplı olması, ancak yapıştırma olan bu parçalar zamanla düşmüş ve bugüne sadece tuğlalar kalmış... Yapıda dikkati çeken bir diğer unsur da Mısır kültürüne uyum sağlaması açısından kirişlerin üstüne inşa edildiği karyatitler (sırt sırta yapışmış kadın heykelleri). Bir diğer önemli özellik ise bu tapınağın 3 büyük dine hizmet etmiş olması, halen de kullanılmaya devam ediyor olması. Dinsel hoşgörünün en güzel örneklerinden biri olan bu tapınak, dünyada üç dine birden hizmet etmiş ender örneklerden biri MS 5. yüzyılda doğu Roma İmparatorluğu gerileyip yerini Bizans İmparatorluğu na bırakırken, Hristiyanlık yayılmaya başlamış ve buralarda Paganlarla Hristiyanlar arasında büyük din savaşları olmuş. İncil in son bölümünde yer alan St. John un bir vahiyinde, Bergama ya git. Orada şeytanın tapınağı vardır. Onu yık şeklinde yer alan emir, şeytanın tapınağı derken, Pagan Kültürü nün merkezi olan Zeus Sunağı nı işaret etmiştir. Romalılar, Zeus Sunağı nı yok etmek üzere Bergama ya gelen Antipas ı yakalayıp, onu Serapeion un orta yerinde bulunan içi boş, açılıp kapanabilen heykelin içinde yakmışlar. Uzun zaman Antipas ın Bergama da mezarı olduğu söylenmiş. Sefa Bey, Antipas için esmer biri, büyük ihtimalle Afrikalı diyor. Ve Sefa Bey in çocukluğu zamanında Serapeion yakınlarında bir Arap Dede Yatırı bulunduğu söylenirmiş. Kim bilir Bergamalılar ın Arap Dede diye andıkları yatır, belki de Zeus Sunağı nı yıkmaya gelen Antipas ın kendisinindir Sonraları hristiyanlığın hakim olmasıyla Serapeion bazilika olarak yeniden kullanılmaya başlanmış. Bergama, hristiyanlık tarihi açısından da son derece önemli bir yer olmuş Anadolu da kullanılan ilk yedi kiliseden birisi olan Bazilika nın Bergama da bulunması nedeniyle, Roma İmparatorluğu nun Asya kıtasındaki topraklarında Kutsal Kitap İncil ilk kez Bergama da görülmüş. Mısır Tanrılarının Tapınağı olarak da bilinen, Hıristiyanlığın ilk yedi kilisesinden biri olan ve İncil de adı Aziz Yuhanna ile birlikte geçen Serapeion Tapınağı, yılları arasında Aziz Yuhanna nın (St.John un) doğum tarihinde Fener Rum Patriği Bartholomeos başkanlığında düzenlenen ayinlere de ev sahipliği yapmış. Pagan döneminde tapınak, Hıristiyanlıkta kilise olarak kullanılan Kızıl Avlu nun bir kısmı bugünlerde Bergamalılar a cami olarak hizmet vermeye devam ediyor. İlk yerleşim Alanı: Akropol Bergama, kale ile ilgili bir sözcükmüş. Ve bir kale içinde olan şehrin ilk yerleşim alanı Akropol un bir benzeri bugün Atina da yer alıyor. Bergama, Lidya ve Pers egemenliğinden sonra MÖ 4. yüzyılda, Makedonya Kralı Büyük İskender in egemenliğine girmiş, Makedonya da Helen birliğini sağlayan Büyük İskender Anadolu yu Pers egemenliğinden kurtarmış ve İmparatorluğunu Hindistan a kadar yaymış. Fakat, İskender in erken yaşta ölmesi üzerine imparatorluk üç komutanı arasında paylaşılmış, Lysimakhos adlı komutan Trakya da kendine küçük bir egemenlik alanı kurmuş, hazinesini emniyetli bir yere götürmesi için, komutanlarından biri Sol Sayfadaki: Kırmızı tuğlaları nedeniyle halk arasında Kızıl Avlu diye anılan Serapeion un üç dinin kutsal merkezi olmuş, bugün de sol yanındaki kubbe cami olarak kullanılmakta. Sol üstteki: Athena Tağınağı ndan geçilen Trayan tapınağını destekleyen tonozların altındaki bu koridor boyunca sağlı sollu depolar bulunmaktadır. Sol alttaki: Çukur Han, tarihi Osmanlı Arastası içersinde yer almaktadır. Başka bir yerden yük getiren ya da ticaret için gelen insanların yük ve hayvanlarıyla ayrı bölmelerde barınmalarına olanak sağlayan ve büyük oranda korunan tek han Bergama da Çukur Han dır. Bir şehir içi hanı olan, Çukur Han, inşa tarzına göre XIV. XV. yüzyıllarda yapıldığı tahmin edilmektedir. Yapı malzemesi olarak ikili üçlü tuğlalar arasına küçük yonu taşlar kullanarak almaşık duvar tekniği görülür. Çukur Han, iki katlı olup alt kat, depo, ahır ve işyeri olarak kullanılmaktadır. Çarşı içine açılan anıtsal kapısı bulunmaktadır. Kapı üstündeki oda, dört duvar üstüne oturtulmuş kubbesiyle bu güne kadar sağlam olarak gelebilmiştir. Bunun iki tarafındaki odaların tonozla örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Dört köşe olan avluyu iki kat hayat çevirmektedir. Çukur Han ın iç avlusunun bir kenarı 15 metre uzunluğunda olan kare bir mekandır. Bu avlu etrafında 20 eyvan ve 28 oda yer almaktadır. Hanın ortasında bir su kuyusu vardır. Hayvan damı hanın doğusunda yer alır. Üstteki: İnşa edildiği 19.yüzyılın sonlarında, üst katı Akropolis Oteli, alt katı kahvehane olarak kullanılan bu bina yeniden restore edilmiş, fakat bugünlerde kullanılmamaktadır. Alttaki: Kentin tarihi dokusunu tamamlarcasına, kentin ve güneşin tadını çıkaran Bergamalılar BAHAR

8 Soldaki: Bergama daki Zeus Sunağı nı bulan Carl Human, bir sonraki gelişinde eserleri bulabilmek için buluntularının yanına fotoğrafta görünen iki büyük çam ağacını işaret olarak dikmiştir. Alttaki: Ne gariptir ki, Zeus Sunağı nın Berlin Müzesi ne taşınmasını sağlayan Human ın mezarı, bugün Bergama da Akropol de baş ve ayak ucunda iki ağaçla yatmaktadır. 13 Nisan 1934 te Atatürk Bergama ya gelir. O dönemde Asklepion daki kazılar devam etmektedir. Akropolü gezdirirler Atatürk e. O da bunlardan gerçekten etkilenir. Çevresindekilere talimat verir, Bu çıkan eserleri toplayın, burada bir müze oluşturun der. Bunun üzerine 1936 da cumhuriyetin ilk arkeoloji müzesi Bergama da kurulur. Yani bugünkü Bergama Müzesi... Daha sonra Atatürk, Bergama nın bu tarihini anlatacak bir festival de yapın der. Sonra bir komisyon oluşturulur, 3 yıl boyunca düşünürler ve Bergama Kermesi ni yapmaya karar verirler yılında da Türkiye Cumhuriyeti nin ilk yerel festivali kutlanır. Bu kermes o yıldan beri aralıksız olarak kutlanır. II. Dünya Savaşı nda dahi yapılmıştır. Bu yıl da 74. sü gerçekleştirilecek, 7-13 Haziran tarihleri arasında... Bu kermeste, antik tiyatromuzda tiyatro gösterileri, konserler olur; şehir merkezinde şiir dinletileri, halk dansları gösterileri olur; yazarlar, şairler gelir... Kermesin son gününde Kozak Yaylası na gidilir, oradaki köylerde mesela çok güzel şarap üretilir, köylüler de kendi ürettikleri ürünleri kermese olan Philetairos a vermiş. Komutan da 18 ton altından oluşan bu hazineyi getirip Bergama ya saklamış. Bu arada öteki komutanlar kendi aralarında tartışıp savaşırken Lysimakhos ölmüş, hazinesi de Philetairos a kalmış. Philetairos, bu hazine ile yavaş yavaş Bergama da egemenliğini geliştirmiş. Efsaneye göre çocukluğunda bir cenaze merasiminde ezilmiş o nedenle de kendi çocuğu olmuyormuş, bu nedenle de mirasını kardeşinin oğullarına bırakmış. Onlar da aynı amcaları Philetairos gibi mirası Bergama daki egemenliğin geliştirilmesine harcamışlar. Bilgiye kültüre önem veren adamlarmış bunlar, dönemin bütün ilim adamlarını, sanatçılarını Bergama ya toplamışlar. Eski Atina uygarlığını burada tekrar canlandırmak için çalışmalar yapmışlar. Böylece adım adım imparatorluğu geliştire geliştire Bergama Krallığı nı Adana dan İstanbul çizgisinin batısına hükmeder hâle getirmişler. Bergama Akropol ünde; Zeus Sunağı nı, Dionysos Tapınağı nı, Athena Tapınağı nı ve Demeter Tapınağı nı inşa etmişler. Bu yapıların içinde en önemlisi ise Zeus Sunağı dır. Bu yapı Bergamalılar ın büyük zaferini sembolize etmek için inşa edilmiş. Heykelcilik sanatının ilk ve en güzel örnekleri yine Bergamalılarca bu büyük sunağın üzerinde uygulanmış. 200 bin tomar kitaptan oluşan Büyük Kütüphane yi kurmuşlar, parşömen kağıdından kendi icat ettikleri kitaplarla bu kütüphanede büyük bir kültür hazinesi yaratmışlar ve Mısır uygarlığı ile yarışır hale gelmişler. Sunağı Berlin e kaçırmış ama mezarı Bergama da 1870 li yıllarda Bergama-Dikili demiryolunu yapmak için Almanya dan bir mühendis gelmiş: Carl Humann. Yolu yapacak taş ararken, burada çokça bulunduğunu öğrenip, Bergama ya gelmiş. Humann, Bergama da gerçekten de çok ama tarihi açıdan önemli taşlar bulunduğunu fark etmiş. Kayınbiraderi Berlin de bir müzenin müdürü olduğu için onu da çağırmış Humann. Birlikte yaptıkları incelemeler sonucunda Helenistik Dönem mimarisinin en güzel örneği olan Zeus Sunağı nı, parça parça önce Dikili ye, orada bekleyen savaş gemileri ile Almanya ya sevk etmeye başlamışlar. Yaklaşık sene Bergama Cumhuriyet Meydanı, ortasında Bergama nın Gözü olarak anılan bir küçük havuzun yanı sıra, Bergama da yaşamış tüm uygarlıklara ait birer sütuna ev sahipliği yapmaktadır. Bergama Eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Türkiye de belki de ilk defa Atatürk ün halkla yanyana ve aynı boylarda -omuz omuza- gösteren bir heykelini yaptırmış meydana. Üstteki: Osman Bayatlı, çok vefakar ve önemli bir insan lerde Bergama ya bir öğretmen olarak gelmiş. Sıradan bir öğretmen. Ama Bergama da gördüğü tüm tarihi mirasa hayranlık duymuş. Başlamış çalışmaya, bu uğurda bütün servetini harcamış. Burada zengin bir aileye de damat olmuş. Kazılar yapmış, 20 ye yakın kitap yazmış. Üstelik kitapları henüz bilimsel olarak aşılamamış durumda. Tüm bunların yanı sıra bir de müze kurmuş. İlk etnografya müzesi onun. Bergamalılar ı örgütlemiş, dernek kurmuş: Bergama yı Sevenler Derneği ni... Kısacası Bergama ya adamış ömrünü, onun için de heykeli dikilmiş Bayatlı nın, ve heykelin bulunduğu meydana da adı verilmiş, Osman Bayatlı Meydanı BAHAR

9 Parşömen in bulunması, ateşin ve tekerleğin bulunması kadar önemli olup, günümüze değin insanlık tarihine ışık tutmuştur. Antik çağ bilimini ve sanatını Rönesans a taşıyanda Parşömen dir. M.Ö. II. Yüzyıla gelindiğinde Dünyanın iki büyük kütüphanesi olan İskenderiye ve Bergama Akropol arasında rekabet başlar. Bunun üzerine İskenderiye, Bergama ya Papirüs gönderilmesini yasaklar. Bu durumda yazı materyali açısından, Bergama Kütüphanesi zor durumda kalır. Bergama Kralı II. Eumenes, Papirüs e alternatif bir yazı maddesi bulunmasını emreder. Bunun üzerine Krates ve İrodikos adlı kişiler Parşömen i bulurlar. Hiç bir parşömenin diğeri ile aynı olmaması, yırtılamaması, alev almaması, üzerindeki yazı okunduğunda gözü yormaması ve olağanüstü dayanıklı olması Parşömen i insanlık kaldıkça dayanır kılmıştır. Hipokrat Yemini, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, Kuran ve İncil ilk defa Parşömen üzerine yazılmıştır. Macit Gönlügür (sağdaki), Bergama ile özdeşleşen Parşömen kağıdın tanıtımı için yola çıkmış. Bilime ışık tutmuş ve icat olduğu M.Ö. 190 yılından sonra tam 1500 yıl egemenliğini sürdürmüş olan Parşömen üzerine bir firma kurmuş. Bergama ya gelen turistler ve özellikle yurt dışında katıldıkları fuarlar aracılığıyla Parşömen in vatanının Bergama oldunu anlatıyor. Çok eski medeniyetlerin yaşadığı bu güzel kenti çok daha güzel seviyelere çıkarmayı görev edinmiş olan Gönlügür, süreç hakkında şunları anlatıyor: Parşömenle ilgili çalışmalara başladığımız o günlerde ise çok zorlandığımız anlar oldu. Yok olan bir maddeyi tekrar anlatmak ve kabul ettirmenin zorluğunu yaşıyorduk. Ancak yılmadık. Umuyoruz ki bir gün Papirüs nasıl Mısır ı bir turizm odağı yaptıysa, Parşömen de Bergama yı bir turizm cenneti yapacak... Türkiye den henüz çok fazla destek bulmadıklarını söyleyen Gönlügür, kağıdıyla ünlü bir başka ülke Japonya nın çalışmalarından dolayı kendilerine bir plaket gönderdiğini anlatıyor. kadar süren bu durum karşısında Bergamalılar ayaklanıp kağnıların önünü kesmişlerse de Zeus Sunağı adım adım Berlin e taşınmış. Daha sonra onarılarak Pergamon Müzesi ne (Pergamon Museum) koyulmuştur. Nedendir bilinmez, koskoca Zeus Sunağı nı Bergama dan Berlin e götüren Carl Humann, öldüğünde Bergama Akropolü ne gömülmeyi vasiyet etmiş. Ve trajikomik bir biçimde Humann ın mezarı bugün Bergama topraklarında, Akropol agorasında granit bir lahit içinde iki küçük selvi ağacının gölgesinde yatıyor. Neredeyse 2200 yıl önce Bergama da inşa edilen bugün Bergama da yalnızca temelleri kalmış olan ve Hellenistik dönemin en güzel sanat eserlerinden biri olarak kabul edilen Zeus Sunağı, Akropol ün en görkemli anıtı. Pergamon Kralı II. Eumenes tarafından Galatlar a karşı kazanılan zaferin anısına yaptırılmış. Aşağı yukarı 5 katlı apartman yüksekliğinde açık mavi mermerden yapılmış olan sunak, bütün vadiye hakim bir konumda inşa edilmiş. Çandarlı Körfezi nin görüldüğü bu sunak, dikdörtgen şeklinde yapılması alışılagelmiş diğer sunaklardan farklı olarak at nalı şeklinde inşa edilmiş ve tam güneşe bakıyor. Zeus un dünyaya hakim olmadan önce, Olymposlu Tanrılar la yeraltının Devleri Gigantlar ın savaştığı anlatılmaktadır. Sunakta bu zafere ait heykellerle Pergamon Kralı II. Eumenes tarafından Galatlar a karşı kazanılan zafere atıfta bulunulmuştur. O günlere kadar statik olarak yapılan heykeller, ilk kez Zeus Sunağı nda canlı gibi yapılmıştır. Berlin de Pergamon Müzesi nde Zeus Sunağı nı ziyaret etme şansı bulursanız görürsünüz, savaş sahnelerindeki duygular ve hareketler o kadar canlı ve etkileyicidir ki, sanki Giantlar ın acılı yalvarışlarını, öfkeli haykırışları duyar gibi olursunuz En dik antik tiyatro Antik çağlarda tiyatrolar, insanların bir araya geldiği, toplandığı, gerektiğinde beraber kaldığı ve demokrasinin doğduğu yerler olarak büyük önem taşırmış. İlk önceleri, bir kişi çıkar himnos dedikleri dinsel ya da resmi metinleri seslendirirmiş. Sonraları korolar çıkmış meydana Halkı temsil eden bir koro bir de baş aktör, karşılıklı atışmaya başlamışlar. Daha sonra bir kişi daha çıkmış sahneye ve diyaloglar gelmiş peşinden. Böyle başlamış tiyatronun evrimi. Bergama, bilime, sanata önem veren yöneticileri sayesinde Pergamon Krallığı nın tepesine, Zeus Ormanları nın karşısındaki yamaca inşa edilmiş dünyanın en dik tiyatrosuna sahip olmanın yanında 3 antik tiyatroya daha sahip olan bir başkentmiş. Bugün sadece Akropol deki tiyatro gezilebiliyor ve Asklepion daki diğer bir tiyatro ise konserler ve benzeri diğer etkinlikler için kullanılabiliyor. Bergama ayrıca, dünyada 4 örneği bulunan içinde su oyunlarının da gerçekleştirilebildiği bir antik tiyatroya da sahip. Dünyada çok az sayıda bulunan bu yapıdan Bergama ve Kyzikos ta birer tane bulunuyor. Bergama da bulunan henüz kazılarak yeryüzüne çıkarılmamış bile. Ama sahip olduğu sistemle ortasından dere geçen bu tiyatronun kenarlarına yapılan bentlerle istendiği zaman su tutularak su oyunları gerçekleştirebiliyormuş. Bergama nın iki ucundan dere geçermiş, Roma İmparatoru Hadrianus dereyi geçmek için 160 metre uzunluğunda bir tünel yaptırmış. Büyük bir mühendislik eseri olan bu tünel bugün hala kullanılmakta. Üstelik üzerinden geçen kamyonlara, tırlara bakmadan, zamana meydan okurcasına dimdik ayakta Ege Üniversitesi Bergama Meslek Yüksek Okulu Restorasyon ve Konservasyon Bölümü mezunu Demet Sağlam, Macit Gönlügür ile birlikte çalışmalar yapıyor. Sanatla iç içe parşömenler sergiledikleri için firmalarının adı da Parchment in art. Bergama da parşömenin yıllar sonra tekrar gün yüzüne çıkması için yoğun çabalar sarf ediyorlar. Bergama da Atatürk Bulvarı üzerinde yer alan mağazalarında mozaik desenli, yöresel desenli, karakalem ya da özgün ve özel çalışmaların yer aldığı çeşitli büyüklüklerde, farklı renk ve desenlerde çok sayıda parşömen çalışma sergileniyor. Özel olarak bazı ressamlarca yapılan ürünlerin dışında mağazada yer alan çalışmaların büyük bir çoğunluğunu Demet Hanım gerçekleştiriyor. Mağazada en çok dikkati çeken çalışmalardan biri de Demet hanım tarafından çizilmiş olan Bergama Akropol ü. Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç, ilçenin büyük bir tarihi mirasa sahip olduğunu dile getirdi. Gönenç, Bergaman nın hak ettiği ilgi ve değere kavuşması için UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi ne girmenin büyük önem taşıdığını, bu listeye aday belediye olmak amacıyla çalışma başlattıklarını ifade etti. 14 BAHAR

10 Bergama Eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın(sağdaki), dergimiz editörü Engin Önen (soldaki) ve ekibimize rehberlik yaptı, taşların altından fışkıran tarihi öyküleri bizler için anlattı. Asklepion dan bir görüntü Akropol ün bir başka önemli durağı da Bergama nın kurucu tanrısı adına adanmış Athena Tapınağı. Günümüzde oldukça az bir kısmı ulaşan Bergama nın en eski tapınağı, tiyatro terasının üzerine kurulmuş. Tapınağı, II. Eumenes döneminde kralın Galatlar a karşı kazandığı başarılarının anısına yapılmış ve II. Eumenes tarafından Athena ya adandığı sanılmaktadır. Akropol deki bir başka durak da Bergama Kütüphanesi dir. O dönemde dünyanın en büyük kütüphanesi İskenderiye dedir. Krates adında bir Bergamalı, paprirüsün yerine geçecek olan Bergama Kağıdı anlamına gelen Parşömen i icat etmiş. O zamanlar bugünkü anlamda kitaplar yok, papirüs rulolarına yazıp, kutularda saklıyorlar. Parşömenin icadıyla yazı yazmak kolaylaşıyor. 200 bin rulo kitap birikiyor kütüphanede. Bergama Kralı, parşömeni bulan Krates i kütüphanenin başına getiriyor. Krates, çok akıllı bir adammış, parşömeni bulmakla kalmamış, parşömenleri alıp yan yana getirip kenarlarından bağlayarak bugün anladığımız anlamda kitabı da bulmuştur. Bununla da kalmamış Krates in yaptıkları... O zamanlar 3 lehçe varmış: Biri Efesliler in kullandığı İyon lehçesi, biri kıyıdakilerin kullandığı Eyol lehçesi, biri de Atinalılar ın kullandığı Dor lehçesi. Krates, Homeros un kitaplarında kullandığı dilin, konuşma dilinden farklı, Eyol ve İyon lehçelerinin karışımı bir dil olduğunu fark etmiş. Böylece ilk dilbilimi tartışmaları da başlamış, Krates Bergama da dünyanın ilk dilbilim okulunu kurmuş Ne garip bir tesadüftür ki Krates ten yaklaşık bin sene sonra, Kanuni Sultan Süleyman zamanında, yine bir Bergamalı, Kadri diye biri Osmanlı nın ilk dil kitabını yazmış. Bergama nın tarihte öncülük yaptığı konulardan biri de tıp bilimleri. M.S II. yy ortalarında burada 13 yıl kalmış olan Antik dönem yazarlarından, P.Aelius Aristides in Hieroi Logoi (Kutsal Sözler) kitabından öğrenilen tedavi şekilleri ve yöntemlerine göre Asklepion sağlık merkezi nde genellikle telkin, hidroterapi ve fizyoterapinin bugün halen kullanılmakta olan çeşitli şekilleri uygulanmakta idi. Kutsal sudan içilmesi, su ve çamur banyoları, açlık-susuzluk kürleri, şifalı otlar, kremlerle yağlanma başlıca tedavi yöntemleri idi. Ayrıca gerektiğinde ameliyat yapıldığı da bilinmektedir. MÖ 4.yy da Helen dünyasında insanları iyileştiren bir tek hastane var, o da Mora Yarımadası nda bulunan Epidaros. Bir Bergamalı, burada tedavi olup geri döndükten sonra, Neden Bergama da da böyle bir yer olmasın diyerek işe koyuluyor. Epidaros un Kültünü (ateşini) Bergama ya getiriyor ve minik bir bakım evi ile başlıyor. Zamanla gelişen hastanede radyoaktifli sularla tedavilerin yapıldığı düşünülüyor. Sonraları üçüncü büyük Asklepion da, Bodrum un karşısında Kos adasında yapılıyor. Asklepioslar kurulduğu dönemde büyük önem taşıyor. Savaş dönemlerinde bile zarar verilmeyen, girilmeyen ender yerler olarak varlıklarını koruyorlar. Askpelion, adını büyük olasılıkla çok eski çağlarda yaşamış olan ve sonradan tanrılaştırılmış olan bir doktor, sağlık tanrısı. Bir de kızı var, adı Hijyena, hijyen kelimesinin de buraya dayandığı düşünülüyor. Tıp biliminde de öncü Bergama nın eski çağlarda önemli bir sağlık kenti olduğunu ispatlayan Asklepieon un giriş kapısı, bu gün Viran Kapı adıyla ayakta duruyor. Kapısında Ölümün girmesi yasaktır yazdığı bilinen Asklepion a gelen hastaların girişte muayene edildiği, uzun bir yoldan yürütüldüğü ve yazdığı ve girişte muayene edilenlerden tedavisi mümkün olmayan ölümcül hastaların içeri alınmadığı söylenceler arasındadır. İçeri alınan hastalarsa uzun bir kutsal yoldan yürür, şifalı sudan içer, bununla yıkanır, daha sonra hastalığın tedavisine başlanırmış. Buluntulardan, ameliyatların da yapıldığı anlaşılan Asklepieon da ilaçla, bitkilerle, müzikle, su, çamur ve güneş banyolarıyla tedavi uygulanırdı. Galenos amfi tiyatrodaki gladyatör oyunlarındaki yaralılarla ilgilenmerek kendini geliştirmiş, kan dolaşımını bulmuşturgibi ünlü hekimleri yetiştirdiği bilinen Asklepion da tıbbın simgesi yılanlı sütun da bulunmaktadır. Asklepieon da ayrıca, günümüzde de kullanılan 3500 kişilik bir tiyatro mevcut. Antikçağda kale anlamına gelen Bergama nın 2 bin yıl önce de adı aynıydı.. hatta Bergama Krallığı nın başkentiydi Kral II. Eumenes, 35 m. boyunda, 12 m. yükseklikteki, tarihin en görkemli sunağını, Galatları yendiği için tanrı Zeus a şükran armağanı olarak Bergama da yaptırmıştı Almanların 1870 lerde parçalayarak kaçırdıkları dev sunak, Berlin deki Pergamon Müzesi nde vatan hasreti çekerken eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın ın 90 larda başlattığı, sürgündeki Zeus u kurtarma girişimleri bugüne dek sonuçsuz kaldı Şimdi yeni Belediye Başkanı Mehmet Gönenç in dileği gerçekleşirse, 130 yıldır sunağını bekleyen antik kaide nin bulunduğu Akropolis (eski kent) tepesine belki de şu yazılacak: Bu kent, yüreği çalınmış bir Dünya Mirası dır, çünkü 9 Ocak taki belediye panelinin konusu Bergama nın UNESCO listesine aday adaylığı ydı Listedeki 800 e yakın dünya mirasından 500 ünü gören gezgin yazarımız Atila Ege diyordu ki: Hemen tüm ülkeler, anıtlarına ve SİT lerine dünya mirası logosunu ve bilgi tabelalarını gururla asmışlar, bizde ise hiçbirinde tek satır bilgi yok! Uygarlıkların beşiği Türkiye den sadece 9 anıt ve SİT in listeye girebildiğini, oysa müzeleri bile Anadolu dan taşınan eserlerle ün yapan Almanya dan 30 yerin bulunduğunu anımsatan Ege, şunu da ekliyordu: Geçmişi birkaç yüzyıllık ABD nin 18, İngiltere nin 26, İspanya nın 38, Meksika nın 26 sit i listedeyken, dünyanın hayran olduğu Türkiye, Bulgaristan la bile aynı sayıda eserle temsil ediliyor.. hele 40 yerle lider olan İtalya karşısındaki durumumuz ise hazindir.. Tarih kuşatma altında Peki, bu haksız konumumuz acaba UNESCO nun adaletsiz liğinden mi, yoksa kendi aymazlığımızdan mıdır? Dünya mirası listesine ancak hükümetlerin ısrarlı başvuruları yla girildiğinden, sorunun yanıtı belli değil mi? Mardin in bile eksik bilgi nedeniyle geri çevrilen başvuru dosyası yıllardır tamamlanamadı! Ne var ki panelin yapıldığı binanın terasından bakıldığında, tüm ülkeyi sarmalayan asıl neden Bergama da da gözler önündeydi. Antik ve özgün yerleşme dokusu, yer yer 8-10 kata kadar yükselen kişiliksiz apartmanların arkasında kaybolmuş! Selçuklu ve Osmanlı dönemi eserleri bile uygunsuz yapılaşmanın kuşatması altında.. kentin genel peyzajına binlerce yıllık tarih değil rant yapılaşması egemen Böylesi özensiz bir imar karmaşasında turizm umutları ise Akropol e kurulacak teleferik e bağlanmış! Asıl turizm çekiciliğinin, konaklama için tarihi evlerde kimlikli pansiyonlar la, alışveriş için de shopping-center ler ya da out-let ler yerine eski çarşının ve arasta nın yaşatılmasıyla sağlanabileceği, yıllardır vurgulanmasına rağmen Yanlışları durdurabilmek İşte böylesi bir süreci devralan genç Belediye Başkanı Mehmet Gönenç özetle dedi ki: Bergama elbette bir dünya mirası ama asıl olan, bu zenginliğin değerini bilerek ve hak ederek listeye girmek; yanlışları yinelemeden, doğruları çoğaltarak Bergama yı tarihiyle yaşatabilmek Bunun gerçekleşebilmesi için önkoşul ise tek yapılarla yetinilmeden, tüm değerleriyle kentsel koruma nın sağlanabilmesi yani sadece SİT alanı nın değil, tüm Bergama nın karakterini koruyan bir imara kavuşması; yeni yapıların imar durumunda rantın değil, peyzaj bütünlüğünün Oktay EKİNCİ ve kent kimliğin gözetilmesi; AVM lerin sınırlandırılarak arastaya şımarık rakipler yaratılmaması; kent merkezinin trafikten arındırılarak tarihi çevrenin gezilebilir hale getirilmesi ve antik doku ile anıtların, parklarla, dinlence alanlarıyla sarmalanması Bütün bunlara kentin tarihsel ayrıcalığı olan Asklepieon un, yani antik sağlık merkezi nin çağdaş kültür ve bilimle buluşması da eklenebilirse, Bergama yüz akıyla dünya mirası listesinde yerini alabilir Sağlık Tanrısı Asklepios a adanarak MÖ 4. yüzyılda kente kazandırılan, hâlâ ayaktaki 3 bin 500 kişilik tiyatrosuyla kesintisiz 900 yıl hizmet veren efsanevi tıp merkezinin kapısında Ölümün girmesi yasaktır yazılıymış Hastalar 650 m lik kutsal yolda yürürken bugün de içilebilen şifalı suları yudumlar, aynı suyla yıkanır ve çamurlarla, bitkilerle, güneş banyosuyla, psikolojik telkin lerle, hatta müzik le tedavi edilirlermiş Dokuz Eylül Üniversitesi nden konuşmacı Prof. Dr. Orhan Terzioğlu, Yunanistan daki Epidaurus Asklepios Barınağı nın ayakta kalan kısmı olmadığı halde Dünya Mirası Listesi nde olduğunu anımsatarak dedi ki: Bu ayıbımızı giderebilmek için, örneğin tıp fakültemiz bundan böyle diploma törenlerini Bergama da yapmalı; önce kendi tıp dünyamız eşsiz tarihine sahip çıkmalı. Bergama Kaymakamı Ahmet Ertan ın da izlediği oturumları yöneten İstanbul Vali Yardımcısı ve Tarihi Kentler Birliği (TKB) Genel Sekreteri Feyzullah Özcan ise UNESCO listesine girmek için Alan Yönetim Planı nın gerekliliğine dikkat çekiyor; bir Bergamalı olarak izlenmesi gereken yolu şöyle tanımlıyordu: Tarihin sadece parayla değil, bilinç ve bağlılıkla korunabileceğini TKB kanıtladı. Bergama dan beklenen de buna örnek ve öncü olmak Bergama ya UNESCO yolunda başarılar diliyoruz * * * (Bu yazı, 28 Ocak 2010 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi nde yayınlanmıştır.) 16 BAHAR

11 Sefa TAŞKIN Zeus Sunağı, bugün Berlin deki Pergamon Müzesi nde ziyaret edilebilmektedir. Stratonike: Bergamalı bir ece Kentleri kuran insanlardır. Kentler, avcı toplayıcı toplumdan, yerleşik tarımcı topluma geçen insanlığın en önemli buluşlarındandır. Bir arada yaşamanın düzenlendiği, iş bölümünün genişlediği, insanlığın ilerlemesine yol açan bir çok etkenin belirdiği mekanlardır. Kentlerin önemi elbette toplum önderleri tarafından da biliniyordu. Tarih boyunca yöneticiler, kurdukları ya da kurulu kentlere, kendi ya da değerli bildikleri kişilerin adlarını verdiler. Gelmiş geçmiş en namlı devlet adamlarından Makedonyalı Büyük İskender den miras kalan İskenderiye, İskenderun; Romalı Hadrianus un Edirne si; İstanbul u büyük imparatorluklara başkent yapan Konstantin in Konstantinapolis i; Rus Çar ı Petro nun Petrograd ı, ABD nin kurucusuna izafeten Washington DC, bu adlandırmalarla ilgili bilinen örneklerdir. Bu kişiler, o kentin kimliğini belirleyen, o kente nitelik veren insanlardır. Bir kentin kimliği, o kentte yaşayan insanların kişiliklerinin oluşmasında oldukça belirleyici değil midir? Bugün Anadolu nun iki sessiz köşesinde, geçmişten kalan küçük kalıntılarla ve izlerle bize hâlâ var olduklarını hatırlatan, ortak adlı iki eski yerleşim yeri vardır. Biri, tarihsel Karia da; Büyük Menderes ovasını Muğla engebelerine, oradan da Ege denizine bağlayan, günümüzdeki Yatağan da, Eskihisar köyündedir. Diğeri ise, tarihsel Mysia da; Bakırçay ve Gediz vadilerini birbirine ekleyen geçitteki bir tepede, günümüz Kırkağaç ilçesi sınırları içinde, Gelenbe ye yakın Selendik köyünde bulunur. Bu yerleşim yerlerinin adı Stratonikeia dır. Stratonikeia, Stratonike nin yurdu, Stratonike adına kurulmuş yerleşim yeri anlamına gelir. Peki kimdir, kentlere adları verilen bu Stratonike ler? Ne zaman, nerede yaşamıştır? Önemi nedir? Stratonike bir kadın adıdır. Helen dilinde Ordu nun zaferi, ya da Gücün zaferi anlamına gelir. Zafer, dişidir. Biri Karia da, diğeri Mysia daki iki Stratonikeia kentine adları verilen kadınlardan ikisi de birer kraliçedir. Anadolu tarihine damgasını vuran, ama bugün, uzmanları dışında, varlıklarından pek haberdar olmadığımız Stratonike ler! İ.Ö. 330 lu yıllardan sonra Anadolu tarihini belirleyen kişi Makedonyalı İskender dir. Aristo nun öğrencisi bu bilge komutan Anadolu da yaklaşık 100 yıl süren Pers boyunduruğuna son vermişti. Makedonya dan Hindistan a kadar uzanan bir coğrafyayı denetleyen İskender henüz 33 yaşındayken öldü. Ve bir varisi yoktu. Koca İmparatorluk, generalleri arasında paylaşıldı. Ptolemaios Mısır a, Selevkos Doğu Asya ya, Antigonos Anadolu ya hakim oldu. İskender in bu üç komutanı birbirleriyle sürekli güç kavgasındaydı. Selevkos, yaptığı fetihlerden sonra kendine merkez olarak bugünkü Antakya yı seçti. Buraya, babasının ve oğlunun adları olan Antiochos a izafeten Antiocheia, Antiochos un yurdu adını verdi. Anadolu daki egemenlik savaşında kimi zaman kavga yoğunlaştı, kimi zaman duruldu. Barış zamanda uzlaşmayı sağlamlaştırmak için yaşlı Selevkos, hasmı Antigonos un oğlu Demetrios un kızıyla evlendi. Kızın adı Stratonike idi. Bu evlilik politik bir evlilikti. Kızın yaşı küçüktü. Kız, mozaiklerle süslü Antakya saraylarında büyüdü, olgunlaştı. Bu ortamda Stratonike ile, Kral Selevkos un ilk karısından doğan oğlu genç Antiochos arasındaki trajik aşk dillere destan olacaktı. 19.Yüzyılda, Fransız bestecisi Etienne Mehul Stratonice adıyla bir opera besteleyecek, yine Fransız ressam Jacque Louis David bu aşkı anlatan görkemli bir resim tablosu yapacaktı. Türk yazar Ahmet Necdet de, günümüzde, aynı adla bir şiirli oyun yazacaktı. Stratonike ye olan aşkını babasından saklayan genç Antiochos, yemeden içmeden kesilecek, ölüm yatağına düşecek, Erasistratos adlı hekiminden oğlunun hastalık nedenini öğrenen Kral Selevkos, genç prensi kurtarmak için Stratonike ile olan politik evliliğini bozacak, Antiochos u onunla evlendirecekti. Eski çağ tarihçileriden Appian a göre umutsuz aşk, Plutarchos a göre tuhaf bir evlilik olan bu ilişki İ.Ö.290 lı yıllarda yaşanıyordu. Tanınmış yazarımız Halit Ziya Uşaklıgil in, ünlü Aşk-ı Memnu adlı eserinde, sonları aynı olmasa bile, Stratonike nin yasak aşkından esinlendiği söylenir. Bir süre sonra, babası öldürülünce, Antiochos kral, Stratonike kraliçe olacak, tarihte Antakyalı Stratonike olarak adlandırılacak olan bu ece, krala üç çocuk verecekti. Baba Selevkos mu yoksa oğul Antiochos mu kurdu, kesin değildir ama Karia da, günümüz Muğla ili içindeki Stratonikeia kentinin bu güzel kadın için kurulduğu adından bellidir. Griş kapısındaki nymfaion, anıtsal çeşme ve bouleuterion, yerel yönetim binası ile ünlü Staronikeia bügün Yatağan Termik Santralı nda işletilen linyit yataklarının üstündedir. Ne yazık ki, derin ve unutulmaz bir aşkın izini taşıyan kent günümüzde çevre kirliliğiyle ünlü, insanların kanser olduğu bir yöreye dönüşmüştür. İskender in ölümünden sonra parçalanan imparatorluktan payına Anadolu düşen Antigonos, Trakya Kralı Lycimachos a yenilmiş, Lycimachos bu zafer sonucu elde ettiği 9000 talent (yaklaşık 18 ton) altından oluşan hazineyi, Pergamon kalesinde koruması için Filetairos adlı bir komutana teslim etmişti. O dönemde, İ.Ö. 280 li yıllarda, Anadolu da gelişen değişik olaylar sonucu Filetairos bu hazineye ve Pergamon a sahip çıkmış, kurduğu akıllıca ilişkiler, parayı yerinde kullanma ve dengeli davranışlar sonucu küçük bir tepe kenti olan Pergamon u büyük bir krallığın merkezi konumuna yükseltmişti. Tarih, Filetairos un ardıllarını, tüm zamanların en zengin ailelerinden biri olarak, Attalos hanedanı olarak anacaktır. Bu hanedan ın dördüncü kralı II. Eumenes yönetiminde Pergamon krallığı Anadolu nun en güçlü yönetimidir. Ülke, Adana dan İstanbul a doğru çizilecek bir çizginin batısındaki toprakları kaplar. İşte Bergama nın ecesi Stratonike bu dönemde, İ.Ö.188 yılında tarih sahnesine çıkacaktır. Bergamalı Stratonike, Kappadokia kralı IV. Ariarthes in kızıdır. Pergamon kralı II. Eumenes, politik ilişkilerini geliştirmek, doğu sınırlarını güvence altına almak için Kappadokia kralının kızıyla evlenir. Pergamon kraliçesi, kralının en büyük yardımcısıdır. Derin ve engin görüşlüdür. Dünyanın sekizinci harikası sayılacak güzellikteki 18 BAHAR II. Eumenes Zeus Sunağı nın temelleri o yıllarda atılır. Kent, bilim ve sanat merkezi olur. Zamanla rulo barındıracak kütüphane kurulur. Pergamon heykeltraşlar, sanatçılar, dilbilimcilerle dolar, taşar. Mısırlıların papirüs ihracatının yasaklaması üzerine açılan yarışmada, sonradan parşömen adı verilecek, ham deriden üretilen Bergama kağıdı icat edilir. Kraliçe Stratonike çevresiyle o kadar ilgilidir ki, o zamanki adı Thebe ovası olan Edremit Ovası nda, farklı bir parfüm elde edilmesi için hoş kokulu bir üzümün yetiştirilmesini teşvik eder. Kral II. Eumenes in bir saldırı sonucu yaralanması ve bir süre sonra ölmesi üzerine kardeşi II. Attalos kral olur. II. Eumenes ile Stratonike nin oğlu olduğu kabul edilen varis III. Attalos daha küçüktür. Yeni kral, o zamanki eğilimlere uygun olarak kraliçe Staronike ile evlenir ve varisin koruyucusu olur. II. Attalos, ömrü boyunca kardeşine o kadar bağlı kalmıştır ki, tarih onu Filadelfos, Kardeşini seven olarak tanıyacak, bugünkü Manisa nın Alaşehir kentine kardeşini sevenin kenti anlamında Filadelfiya adını verecektir. Çok daha sonraları bu isim Kuzey Amerika ya taşınacak, yeni kurulan ABD nin ilk başkentinin adı, Filadelfia, olacaktır. Daleware nehri kıyısındaki bu güzel kent, bugün bile sevgililerin kenti olarak anılır. Pergamon Akropolü ndeki Hera tapınağı, Atina daki ünlü ve görkemli Attalos Stoa sı bu dönemde inşa edilmiş yapılardır. Modern zamanlarda, 1950 lerde ünlü Rockfeller ailesi tarafından restore ettirilen bu yapı, günümüz Atina sında ayakta duran en önemli antik yapılardan biridir. II. Attalos ve Stratonike çiftinin, kadim Helen Tanrıları Apollon ve Artemis in doğum yeri kabul edilen, Ege Denizi ortasındaki Delos adasında önemli sanat

12 yapıları bıraktığı söylenir. Zaten, yüce kraliçenin bize suretini gösteren tek iz, bu adada bulunan bir Stratonike heykelidir. Fransız arkeolog F.Durrbach a göre bu heykel İ.Ö. 138 den, kraliçenin ikinci eşinin ölümünden sonra Atinalılar tarafından şükran amacıyla dikilmişti. Bergamalı Stratonike, amcası II. Attalos ölünce yeni kral olan III. Attalos un da yanı başındadır. Ona da yardımcıdır. Genç kral annesini o kadar çok sever, ona o kadar çok bağlıdır ki, zamanla Filemetor, Anne düşkünü olarak adlandırılacaktır. Kraliçe ve oğlu aynı zamanda dindardırlar. Stratonike, baba yurdu Kappadokia dan Zeus Sabazios tapımını Pergamon a getirir. Helenistik çağın en ünlü tapınaklarından biri olan ancak şimdi yeri ve kalıntısı bilinmeyen Nikeferion a, Zafer Tapınağı na yerleştirir. Zeus Sabazios, Tanrılar Tanrısı Zeus un, Bereket getirme ve koruyuculuk yapma niteliğini öne çıkaran tanrısal bir türüdür. Asa ların başına takılan el figürüyle temsil edilirdi. El başlı asalar bugün de kullanılmıyor mu? Stratonike nin ölümü, annesine pek düşkün olan Kral III. Attalos u çok etkiler. İçine kapanır. Hatta, öldürüldüğünden şüphe eder ve çevresindekilere eziyet eder. Pergamon un son kralı III. Attalos Filemetor ilginç bir kişiliktir. Devlet işleriyle pek ilgilenmez. Bitki bilimiyle, bahçecilikle, ecza ile, böceklerle, zehirlerle, tunçtan döktüğü heykellerle uğraşır. Hatta, bu konularda icatları vardır. Toplumdan uzak, insan ilişkilerinin zayıf oluşu onu kıyıcı, zalim bir kişi yapar. Halk tarafından hiç sevilmez. Bıraktığı vasiyet ile Pergamon Krallığını, o zamanın bir diğer büyük gücü Roma ya teslim etmesi büyük tartışmalara ve olaylara yol açacaktır. III. Attalos un, Pergamon Akropol ünde, bahçede annesi Stratonike nin tunçtan heykelini yaparken güneş çarpmasından öldüğü söylenir. Bergamalı Stratonike yaşadığı çağı bu denli etkilemiş yüce bir kadındır. Pergamon Krallığı gibi çağının en güçlü devletinde kraliçelik, güzeller güzeli Pergamon kentine ecelik yapmıştır. Manisa nın Kırkağaç kasabasının doğusunda, Bakırçay yakınında bir tepe üzerine kurulu, bugün bir toprak yığınından fazla bir şey olmayan Stratonikeia, acaba Bergama ecesinin kenti midir? Kimi kaynaklar, çok kesin olmayarak, bu kentin adının, karısı Antakyalı Stratonike nin adına yakıştırarak kral I. Antiachos tarafından konduğunu söyler. Ancak bu yöre, uzaklardaki Antakya dan ziyade Pergamon a, 45 km, yakındır. Bergamalı ece Startonike bölgesinde saygı gören, Pergamon u Pergamon yapan büyük Kral II. Eumenes ve II. Attalos un karısı, oğlu Kral III. Attalos tarafından neredeyse tapılacak kadar sevilen bir kadındır. Kentin eski adı Bergama Kraliçesinin adına izafeten Staratonikeia olarak değiştirilmiş olmalıdır. Zaten kent paraları üzerinde görülen İndei Stratonikeia adının başındaki indei sözcüğün eski yerli Anadolu dillerini andırması, bu yerleşim yerinin çok eski bir kent olabileceğini gösterir. Daha sonra Romalılar döneminde kentin adına bir de Hadrianapolis, Roma İmparatoru Hardrianus un kenti adı eklenmiş, kent, Stratonikeia Hadrianopolis olmuştur. Pergamon yakınlarındaki Stratonikeia tarihte bir başka trajik olaya sahne olacaktır. Pergamon Krallığını Roma İmparatoluğuna vasiyet eden son Kral III. Attalos un kararını tanımayan isyancı prens Aristonikos, Anadolu nun tüm kölelerine özgürlük ve eşitlik vaat ederek baş kaldırır, Romalılarla savaşır. Önce kazanır ama düşman çok güçlüdür. Köleler, Stratonike kenti yakınlarında yaptığı savaşta Romalı Konsül Perperna ya yenilecek, Aristonikos bu kente sığınacaktır. Yıl İ.Ö. 130 dur. Kent halkı düşmanın baskısına, kuşatmaya karşı koyamaz, teslim olur. Esir düşen Aristonikos, demir bir kafese konur, Roma ya götürülür. Orada öldürülür. Bergamalı ece Stratonike ile ilgili son bir not daha düşülebilir: Ne kadar ilginçtir ki, Osmanlı Bergaması nın mahallelerinden birinin adı Ece mahallesidir ve bu ad yıllarca korunmuştur. Bergamalı Stratonike, 50 yıl Pergamon tahtının en yakınında olmuş, üç kralın yanı başında durmuştur. Çok önemli kültürel ve sanatsal izlerin bırakıldığı günlere tanık, bir çok güzelliklerin yaratılmasına katkısı olmuştur. Anadolu nun iki ecesi, Antakyalı ve Bergamalı Stratonike ler, bugün, tarihin derinliklerinden bize gülümsüyor. Bu seçkin kadınlar yaşadıkları dönemde, İ.Ö. 3. ve 2. Yüzyılda Anadolu nun en önemli kadınlarıydılar. Binbir sorunla boğuşan eşlerinin, çocuklarının yanında ülke yönetimi ve toplum üzerinde etkiliydiler. Adlarına kentler kuruldu. Kentler, yılarca onların adıyla anıldı. Onlar bizim hemşehrilerimizdir. Hem kentlerimize kimliklerini verdiler, hem de kişilikleriyle bu kentleri bu günlere dek taşıdılar. Geride bıraktıkları taşlara, topraklara dokunuyor, öykülerini öğreniyor, deneyimlerinden yararlanıyoruz. İnsan ancak yaşadığı çevre ile var olabilir. Kentler, ancak geçmişini tanıdıkça kent, o kentte yaşayanlar ancak kentlerinin geçmişini tanıyarak kentli olabilir. Sefa Taşkın kimdir? Sefa Taşkın, 1950 yılında İzmir-Bergama da doğdu. İlk ve orta okulu Bergama da okuyan, Taşkın, liseyi İzmir Atatürk Lisesi nde tamamladı yılında ODTÜ den İnşaat Mühendisi olarak mezun oldu. Çeşitli işlerde mühendislik yaptıktan sonra 1989 da SHP den Bergama Belediye Başkanı seçildi de, bu kez CHP den yeniden Başkan seçildi. Başkanlığı sırasına 1860 larda Bergama dan Berlin e götürülen, Pergamon Altar da denen tarihsel Zeus Sunağı nın geri getirilmesi konusunda kampanya başlattı. Taş yerinde ağırdır! düşüncesiyle başlayan bu kampanya bütün dünyada yankı buldu! Bergamalı gençler 1990 larda iki kez Berlin e giderek Sunak önünde gösteri yaptı. Bu istem, Türkiye de tarihsel mirasa karşı ilk sahiplenişlerden biri sayıldı. Aynı dönemde Bergama yakınlarında siyanür kullanılarak işletilmek istenen altın madenine karşı, çevrenin korunması düşüncesiyle yöre insanlarıyla birlikte büyük bir direniş başlattı. Bu davranış Türkiye de çevre bilincinin gelişmesi konusunda bir kilometre taşı olarak kabul edildi. Bu olayda yaşananlar tüm Türkiye ye ve Dünya ya örnek oldu. Olaylarla ilgili olarak, Harvard, London SE dahil bir çok Üniversite tarafından doktara düzeyinde araştırma çalışması yapıldı. Türk ve Yunan halkları arasında dostluğun ve barışın gelişmesi ve kalıcı hale gelmesi konusunda çalışmalarda bulundu. Bu çabalarından dolayı 1996 yılında Abdi İpekçi Barış Ödülüyle ödüllendirildi da Belediye Başkanlığından ayrıldı. Antik Pergamon un yeniden çizimi 20 BAHAR Ümit MUTLU Duygu ÖZTÜRK İki kişi. İkisi de Egeli. Ege Üniversitesi mezunu olmanın ne demek olduğunu biliyorlar, bu ayrıcalığı yaşıyorlar. Şimdi ikisi de Türkiye nin en çok izlenen dizilerinden birisinde önemli mevkilerde. Jale İncekol, dizinin yönetmeni, Fikret Soğancı ise yapım koordinatörü. Kavak Yelleri nin İzmir e dönüşü, bir anlamda onların da eve dönüşü olmuş, çünkü dizinin çekimlerinin büyük kısmı da Ege Üniversitesi nde. Onlar gibi biz de Daha ne olsun! dedik, bununla da yetinmeyip güzel bir söyleşi yaptık... Ege de öğrenci olmak nasıl bir şey? Jİ: Harika bir şey... Müthiş bir ayrıcalık. Ancak biz çok bilinçli de değildik. O zamanlar böyle çok kanal olacağını bilemezdik. Açıkçası ben televizyonda dizi yönetmeni olurum diye düşünmedim. O zaman çok popülerdi basın yayın okumak. Ben de insan ilişkilerinde iyi olduğumu düşünüyorum. Radyo televizyonu tercih ettim ama yine de çok bilerek girmedim bu işin içine. Ama yazıyordum çiziyordum zaten. Hiçbir zaman edebiyattan da görsel sanatlardan da uzak değildim çocukluğumdan beri. Her halde birazcık okul benim eğilimimi de belirlemiş oldu. Doğru bir okul da olmuş benim açımdan. Şu anda yaptığım işi seviyorum. Zaten sevmeden hatta âşık olmadan yapılacak bir iş değil. Buradaki herkes işini o kadar çok seviyor ki... Çünkü bu iş sevmeden yapılmaz. Gecesi gündüzü saati olmayan bir iş. FS: Evet, Ege Üniversitesi nde okumak tam bir ayrıcalık. Ama genel olarak üniversite okumak amaçsızca bir şey gibi. Herkesin aklı bir karış havada, Derse girmemek, ya da dersten kalınca onu çeşitli yollarla kurtarmak mümkün; yani bol seçenekler barındıran bir

13 dönem.. Oysa iş yaşamında Bugün gitmesem de olur diyemiyor insan. Ama üniversite okumak tabii ki iyi bir şey. İnsana bir bakış açısı kazandırıyor. Ve kim ne derse desin, çok kıymetli zamanlar. Son sınıfta herkes artık bitse de kurtulsak havasına girer. Ama ben girmemiştim hiç. Hatırlıyorum, okul bittikten bir süre sonra İstanbul da bir otelde çalışıyordum. Taksim e çıktım, mutsuzdum tabii... Önde bir kızla erkek vardı, üniversite öğrencisi oldukları belli olan. Ellerine kapanıp ağlayarak Beni de aranıza alın diyesim gelmişti... Başka bir şey öğrencilik... Yeniden Ege ye geldiniz. Yeniden burada olmak nasıl bir duygu? Size göre okuldaki değişimler ne boyutta? Jİ: Çok farklı, çok şey değişmiş. Her şey daha naifti, daha sadeydi. Yurtta kaldığım için yurtla okul arasında geçen bir hayatım vardı. Çok fazla derslere giren bir öğrenciydim. Ama burada olmak elbette çok güzel. Okuduğum yıllarda hiç aklıma gelmezdi böyle şeyler. Güzel bir şey yıllar önce okuduğun okulda çekim yapıyor olmak. İzmir e gelmeden önce hastane çekimlerimiz olduğunu biliyordum. Ben Ege Üniversitesi nde olmasını çok istedim. Neyse ki burası denk geldi de, biz de bu şansı yeniden yaşadık. FS: Aslında kampüste öğrenci varken pek dolaşma fırsatım olmadı, çünkü yazın mekan bakmaya geldiğimizde okul boştu. Ama bizim zamanımızdaki sıcaklığı kalmamış gibi geldi bana. Mesela bazı binalar çok eskimiş. Gerçi onun nedeni de yenilerinin yapılacak olmasıymış... Tören Şölen Alanı, benim için kutsal bir mekandı... Orada bahar şenliklerini yaşadık, birbirimizi ıslattık, sarhoş olduk... Kampüsümüz hâlâ güzel, Ege bu konuda Türkiye nin sayılı üniversitelerinden. Mesela eskiye oranla çok daha fazla otomobil var. Bizim zamanımızda öğrencilerin, hatta öğretim görevlilerinin bile o kadar arabası yoktu. Bizim fakülte de şimdi Çeşme de, o zamanlar tıp fakültesinin yanındaydı. Orayı başka bir fakülteye vermişler. İnsan bunları görünce hüzünleniyor tabii. O kadar da uzak değil aslında, ben 98 mezunuyum, on sene olmuş... On sene uzakmış ya, birden koydu şimdi... Dizi İzmir de başladı, ardından İstanbul a taşındı. Şimdi ise tekrar burada. Bunun nedeni nedir? FS: Bunların hepsi düşünülmüş şeyler. Bu dizi zaten Dawson s Creek dizisinden bir uyarlamaydı. Kent yaşantısından uzak bir sahil kasabasındaki dört gencin, üniversiteyi kazanıp büyük şehre gelme hikâyesini anlatan bir dizi olarak başladı. O yüzden önce Urla daha sonra ise Seferihisar olarak belirlendi başlangıç yeri. Burada 7 bölüm kadar çekildi, ardından da gençler üniversiteyi kazanıp İstanbul a gidince oraya taşındık. Fakat tatil zamanı gelince hepsinin tekrar evlerine dönmesi güzel bir fikir oldu. Baharın gelmesiyle birlikte diziyi buraya taşımakla görsel olarak da katkı sağladık, mavinin ve yeşilin tonları, doğanın güzelliği hep olumlu katkı yaptı. Peki, sektör açısından İzmir mi, İstanbul mu? FS: Bir takım şeyler burada daha kolay, özellikle prodüksiyonel açıdan. En başta küçük, ulaşım çok daha kolay. Daha hızlı hareket edebiliyoruz. Ama bunun haricinde İstanbul da da başka bazı şeyler daha kolay olabiliyor. Orası bu işin merkezi, mesela ben mekan bulmakta çok daha rahatım. Alternatifim daha fazla ve daha çok ekip de çalıştığı için belirlenmiş hazır alanlar mevcut. Ama burada mekan bulurken kapıya kadar gidip Merhaba, biz dizi çekiyoruz... diye derdimizi anlatmak zorunda kalıyoruz. İstanbul bunlara alışkın, hemen her sokakta bir şeyler çekiliyor, ünlü birisi yanınızdan geçiyor... İnsanlar artık alışmış, o yüzden bu kadar ilgi görmüyoruz. Ama burada gittiğimiz her yerde bir kişi -hatta başlarda belki 100 kişi- toplanıyor. Buca da mesela, gürültüden çekimleri yapamıyorduk. Bir de herkesin elinde cep telefonu. O kadar kötü bir şey ki, birincisi insanlar hemen fotoğrafını çekiyor, ikincisi de arkadaşını arayıp gelsin diye haber veriyor... Böyle zorluklar var. İzmir için şöyle de bir durum var, İzmir in bir resmi yok kimsenin aklında. Mesela ben size Mardin desem gitmediyseniz bile bir resim gelir aklınıza, çünkü reklam çekildi, dizi çekildi... İstanbul desem zaten her akşam haberlerde... Ankara bile desem akla Anıtkabir gelir, meclis binası gelir. Ama İzmir derseniz, bir Saat Kulesi gelir akla, bir de cumhuriyet mitingleri gelir. Onda da o kadar çok insan var ki, hiçbir şey gözükmüyor zaten. Biz biraz olsun bunu görev edindik kendimize. Sizce okullu olmakla alaylı olmak arasında ne gibi farklar var? Jİ: Okullu olmak çok önemli. Ama sadece sinema okulundan mezun olmak değil tabii. Üniversite okumak daha doğrusu. Üniversiteler hayata açılan, insanların dünya görüşünü değiştiren yerler mutlaka. Ama her sinemacı, her sinema okuyan genç iyi sinemacı olmak zorunda değil. Pekâlâ başka bölümlerde okuyup başka alanlarda kendini yetiştirmiş insanlar da yetenekleri, zekaları ve eğilimleri ki bu işte en önemli şey zeka ve istek- varsa neden olmasın. FS: Bizim sektörde alaylı çok. Yönetmen olarak dahi varlar. Dediğim gibi okul insana bakış açısı kazandırıyor. Ben turizm mezunu olarak, mesela bir gazete bayiinde National Geographic ya da Atlas Dergisi ne bakıyorum. Bir iletişim mezunu ise gidip örneğin Sinema dergisine bakıyor. Ama diğer işler kendimizi dışarıdan ne kadar geliştirdiğimize bağlı. Hiçbir mezun gelip bizde hemen işe başlayamaz, çünkü teorik ile pratik o kadar farklıdır ki... Bu işi yapmak isteyen gençlere öneriniz var mı? Jİ: Ben şunu önerebilirim: Her bu okuldan mezun olan bu işi yapacak diye bir şey yok. Ama isteyen arkadaşlar yine de bir denesinler, baksınlar ama olmayacaksa da zorlamasınlar. Ben biliyorum ki yıllardır bu işte var olup da bu işi yapmak istemeyen ancak yapmak zorunda olan onlarca insan var. Ama bu iş gerçekten istemeden aşık olmadan yapılacak bir iş değil. Ben yaptığım işe hâlâ âşığım. Şu an 108. bölümünü çekiyoruz. Çektiğim her bölümde her sahnede kendime bir tat bulmaya çalışıyorum. Bunu bulamadığım zamanlarda mutsuz oluyorum. Çünkü sahnelere hayat vermek bu hayattan aldığım en büyük zevk. İşte oyuncuların benim gözümün içine bakıyor olmaları, çok büyük bir keyif. Bu iş aynı zamanda bir insanı çok da şımartan bir iş. Düşünsenize, insanlar yaptığınız bütün esprilere gülüyor, her dediğinizi dinliyor. Ne deseniz yapıyorlar, bu çok güzel bir şey. Çekimler sırasında ve öğrencilik yaşantınızda başınıza gelmiş ilginç, unutamadığınız anılarınız var mı? Jİ: Olmaz mı... Milyonlarca vardır. Ama şu bana çok enteresan geldi. Okulda bizden bitirme ödevi olarak bir film çekmemizi istemişlerdi son senemizde. Ben Balçova Termal Otel e gidip küçük bir film çekmiştim. Sonra bu dizi için İzmir e geldiğimizde bu otelde kalmaya başladık. Bu enteresan geldi bana. O zamanlar hiç aklıma gelmezdi. Yani gittiğimizde de farkında değildim. Çekimler sırasında binlerce komik ya da trajikomik şeyler oluyor. Biz zaten birlikte çok eğlenen çok neşeli bir ekibiz. Oyuncularımız da çok komik gençler. Genç olmayanlar da çok gençler aslında. Ruhları da çok genç. Çok gülerek çalışıyoruz. Öyle olmasa zaten daha fazla yoruluruz. Bir sürü şey oluyor mutlaka. FS: Çekimler sırasında birkaç hasta yakını geldi bize. Kalkamayacak durumda olan hastalar için rica ettiler onu gidip görmemiz için. Öyle duygusal anlar yaşadık. Hatta birinin cenazesine dahi gittik. Bu şekilde çok duygusal zamanlarımız oldu. Hoş mu, hüzünlü mü, bilemiyorum nereye koymak gerektiğini ama, birkaç kişiyi mutlu etmek, onlarla birlikte olmak çok güzeldi. Okuldaki en güzel anılarım da bahar şenliklerine dairdir. Biz bütün yıl onu beklerdik. Konserler olurdu, sonra birbirimizi ıslatmak için değişik stratejiler geliştirirdik... Bazı arkadaşlar erotik düşünüp hangi kızın üstünü ıslatmak gerektiğine dikkat ederlerdi. Çok sempatik, çok saf zamanlar yaşadık. Mesela şunu hatırlıyorum, sevimli arkadaşın biri okula, sırta takılan pompalı ilaç sıkma aletlerinden getirmişti. Onun içine su koymuş, birisi arkasından gelip onu ıslattığında bütün kuvvetiyle geri bildirim de bulunmuştu... Nasıl bir hırssa artık... Jale İncekol: 4 senem İzmir de geçti yılında mezun oldum Ege Üniversitesi nden. O zamanlar İletişim Fakültesi yoktu, okulun adı Basın Yayın Meslek Yüksekokulu ydu. Çok kanal yoktu o zaman. TRT vardı yalnızca. Ben TRT ye gidiyordum, bir şeyler öğreneyim diye. Staj yapma imkanı yoktu öğrencilere pek fazla. Ben okula devam ederken 3 ve 4. sınıfa bir şekilde yolunu bulmuştum. Kadın programları yapılıyordu, aktüel programlar yapılıyordu o zaman TRT İzmir Televizyonu nda. Onları izliyordum bir şeyler öğrenirim belki diye. O zamanlar Türkiye de de Amerika daki gibi çok kanal olacak diyorlardı. Şaka gibi geliyordu. Ben mezun olduktan sonra Magic Box kuruldu. O zamanlar tek seçenek TRT deydi. Daha sonra radyo - televizyon bölümünden mezun oldum. Hemen 1 sene sonra zaten İstanbul a gittim. Önce bir buçuk sene reklam sektöründe şansımı denedim. Sonra da o zamanın önemli kanalı Kanal 6 da TeleFlash diye bir dizi vardı, ilk işim o oldu. Ondan sonra da asistanlık yapmaya başladım. Fikret Soğancı: 1973 te İstanbul da doğdum. Çocukluğum Gelibolu da geçti. Sonra Ege Üniversitesi Turizm Rehberliği ni kazandım ve İzmir e geldim. Üniversiteyi bitirdikten sonra biraz turizmle uğraştım. Ancak fark ettim ki yabancı dilim yeterli olmuyor. Ben de mecburen vazgeçtim. O dönemde hayat sigortası satmak çok popüler bir işti. Farklı şirketlerde dört yıl boyunca hayat sigortası sattım. Tam sıkıldığım bir anda, Ege den okul arkadaşım olan yönetmen Uluç Bayraktar beni ısrarla çağırdı. Yapımda senin gibi adamlar iyi iş yapar, organizasyon işini iyi yaparsın diye diye beni kandırdı. Ben de tazminatımı alabilmek için işten kendimi kovdurttum. Dönemin parasıyla 2 milyar lira verdiler. Uluç a Bu para beni 2-3 ay idare eder, gerisi Allah kerim diyerek gittim. Önce bir reklam filminde bedava staj ayarladık. Sonra bir klipte çalıştım. Daha sonra Kampüsistan dizisinde en alt asistan olarak başladım, Uluç un da ilk yönetmenliğiydi... Orada prodüksiyon amirliğine yükseldim. Sonra araya askerlik girdi, ardından sinema filmi, klip vesaire derken Kavak Yelleri ne kadar uzandık BAHAR

14 Demet ALTUNTAŞ Ali İhsan MİMTAŞ Sağlık Halk Kongresi, üniversite ve sivil toplum kuruluşlarının sağlık alanındaki bilgi kirliliğine karşı düzenledikleri bir toplumu aydınlatma eylemi olarak bu yıl sekizinci kez İzmirliler le buluştu. Kongre boyunca katılımcıların, bel, kalça, kemik, şeker, tanita, tansiyon ölçümleri ile göz muayenesi ve diş kontrolleri yapıldı. Sağlık alanındaki bilgi kirliliğine karşı, üniversite ve sivil toplum kuruluşlarının bir toplumu aydınlatma eylemi olarak hem teorik hem uygulamalı etkinliklerden oluşan Sağlık Halk Kongresi nin sekizincisi, İzmirlilerin yoğun ilgisi ile Şubat 2010 tarihleri arasında EÜ Atatürk Kültür Merkezi nde gerçekleşti. 8. Sağlık Halk Kongresi nde günümüzün tedavi anlayışı ve yaklaşımları; hastalıkların oluşmadan önce önlenebilmesi için toplumun bilgilendirilmesi, tedavi giderlerinin ve hastalıklardan sonra oluşacak hasarların azaltılması gibi temalara ağırlık verildi. Kongrede üç gün boyunca toplumda en sık görülen hastalıklar hakkındaki bilgilendirici oturumlarla; diyabet, osteoporoz, tiroid ve obezite hakkındaki panellerle toplum ve bilim insanları bir araya geldi. Bilimsel oturumların dışında Uygulamalı düşük kalorili yemek hazırlama etkinliği de düzenlenirken, Atatürk Kültür Merkezi nde kurulan standlarda, bel, kalça, kemik, şeker, tanita, tansiyon ölçümleri, göz muayenesi ve diş kontrolleri yapıldı. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı, Ege Obez Hasta Derneği, Ege Osteoporozlu Hasta Derneği, Ege Diyabetle Yaşamı Kolaylaştırma Derneği, İzmir İl Sağlık Müdürlüğü ve İzmir Tabip Odası işbirliğinde gerçekleşen 8. Sağlık Halk Kongresi nde Prof. Dr. Taylan Kabalak Onursal Başkan olarak yer aldı. Kongre internetten canlı olarak da yayınlandı. Kongrede açılış konuşması yapan Ege Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Süer Anaç, Çevreyi öyle çok değiştirdik ki, her saniye doğal olmayan 36 bin kimyasal madde soluyoruz, her şey başkalaştı. Bu değişime karşı bilinçli olmaktan başka çaremiz yok. Bu yüzden bu tarz organizasyonlar halk ve uzmanların buluşması açısından büyük önem taşıyor diye konuştu. Sunulan bildirilerin kalıcı olması ve sadece kongreyi izleyenler tarafından değil izleyemeyenler tarafından da yararlanılması için bugüne kadar, Pusulanız Sağlık Olsun adıyla 4 kitap yayınlandı ve bu yıl gerçekleşen kongrenin bildirileri de daha sonra aynı ad ile kitaplaştırılarak daha fazla kişinin kongre içeriğine ulaşması sağlanacak. Sağlıklı olmak ve sağlıklı kalabilmek için Kongre Başkanı Prof. Dr. Candeğer Yılmaz toplumda Sağlıklı olmak ve sağlıklı kalabilmek bilincini yerleştirmek ve yaygınlaştırmak hedefiyle başlattıkları kongreler dizisinin bu yıl daha da kapsamlı olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Yılmaz kongre hakkında şöyle konuştu: Yaşam biçiminde yapılacak değişikliklerin inceliklerini aktarmak, hastalıkların önlenmesinde dikkat edilmesi gereken konularda bilgi ve deneyimlerimizi paylaşmak için bu kongreyi düzenliyoruz. Teknolojik ilerlemeler yaşamı kolaylaştıran yönleriyle çok ilgi çekicidir. Ancak, bu ilgi çekici gelişmelerin bedeli; canlılarda, sağlığın bozulması, yaşam kalitesinin ve verimliliğin azalması şeklinde ödenmektedir. Diyabet, obezite ve osteoporoz; kalıtsal bir zeminde çevre faktörlerinin katkısıyla hızla gelişen, yaşam kalitesini azaltan, tedavi giderleri çok yüksek olan, fakat önlenebilir özellikleri de fazla olan toplumsal hastalıklardır. Günümüzde ölüm nedenleri arasında birinci sıraya yerleşen kalp damar hastalıklarının en önde gelen nedeni obezite ve Bilgi ve bilimin öneminin giderek arttığı bir çağda yaşıyoruz. Bu sadece bilginin bir değer olarak yükselmesi değil, teknolojik ilerlemeler sayesinde üretim ve yayılmasındaki hızın artışının ürünüdür. Bilginin çok yoğun bir şekilde üretilmesi ve yayılması büyük bir olanak olmakla birlikte, aynı süreç bilginin kontrolü ve güvenilirliği konusunda bazı kaygılara da yol açmaktadır; çünkü bilgi üretme ve yayma yöntemleri, aynı zamanda bilgi kirliliği ve manipülasyonlara elverişli bir ortamın oluşmasına da neden olmaktadır. Bu durum, üniversiteleri ve bilim insanlarını yeni bir etik problemle karşı karşıya bırakmaktadır: Dolaşıma giren ve günlük yaşamda kullanılan bilgilerin geçerli olması diyabettir. Obezite ve diyabetin ortaya çıkması daha genç yaşlara doğru kaymıştır. Bu üç hastalığın tedavisinde başarı kazanmanın yolu, hastanın ve yakınlarının etkin katılımı ve konuyu içselleştirmeleriyle doğrudan ilişkilidir. Tüm bu nedenlerden dolayı İzmirlileri bu hastalıklara karşı günlük hayatlarında ne gibi önlemler alabilecekleri konularında bilgilendirmeyi amaçlıyoruz. sorunu, bilim insanlarını daha da sorumlu davranmaya ve bilgi ile ilgili güven sarsılmasına neden olan özensizliklerden uzak durmaya sevk etmelidir. Başta sağlık olmak üzere toplumu doğrudan ilgilendiren birçok konuda doğru ve güvenilir bilginin üretimi ve yayılması hem üniversitelerin hem de sivil toplum kuruluşlarının öncelikli görevleri arasında sayılabilir. Bu düşünce ve anlayışlara bağlı olarak Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokronoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı ile bu alanda faaliyet gösteren derneklerimiz sağlık alanındaki yeni gelişme ve bilgileri halka ulaştırmak amacıyla Sağlık Halk Kongreleri düzenlemektedir. Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Türk Halk Oyunları Bölümü tarafından yılları arasında yürütülen proje kapsamında Anadolu ve Balkan ülkelerinden toparlanan geleneksel kadın giyim kuşam örneklerinin 20 tanesi danslı ve müzikli bir sunum eşliğinde Sağlık Halk Kongresi kapsamında İzmirli seyircilerle buluştu. 24 BAHAR

15 Prof. Dr. Beno KURYEL Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kimya Mühendisliği Bölümü Matematiğin gerek tarihsel sürecini, gerekse felsefi özelliklerini ele alırken gündelik yaşamdan kopmamalıyız. Örneğin, dünyada birçok insan matematikle olan dargın ilişkisinden şikayet eder. Birçoğumuz bunu bir eksiklik olarak ifade etmekten hiç çekinmez. Aksine, matematikteki eksikliğini neredeyse övünerek dile getirir. Matematiği gözümüzde öylesine büyütmüşüz ki, böyle bir ihtişam karşısında yetersiz kalmak bir özellik olarak algılanıyor. Her bilgi dalı gibi matematik de bir kültür olarak yaşamını sürdürür. Son zamanlarda yapılan kazılarda yıl öncesine varan bulgulara rastlanmaktadır. Çeşitli kemikler ve taşlar üzerindeki işaretlerden daha o zamanlar insanların yaşamlarını ölçüp biçtiğini, hesap kitap yaptığını öğreniyoruz. Gereksinmelerin giderilmesi, yaşamın örgütlenmesi için üzerinde yaşanan topraklar ölçülmüş, bölümlenmiş, hayvanlar sayılmış, gruplara ayrılmıştır. Evreni anlamak yolunda uzay tasavvur edilmiş, evrende görülenler benzetilerek geometrik şekil ve cisimlere vardırılmıştır. Giderek sayı dizgeleri farklılaşmış, çeşitli tabanda sayı sistemleri ortaya çıkmıştır. Bir taraftan insanların merak duyguları, yaratıcı yetileri, diğer yandan ihtiyaçların itici gücü ile matematik yaşamın kaçınılmaz bir parçası olmuştur. Doğa bilimleri büyük bir hızla evrilirken matematiği tetiklemiş, matematik de fiziksel araştırmaların motor gücü olmuştur. Bu sürece sayısız örnek katmak olasıdır. Ancak, bu yazının sorunu böylesine insana has bir özelliğin, birçok kişinin başına nasıl dert olup çıktığıdır. Descartes tan başlayan çözümleyici bakış açısı, Newton ve Leibniz ile doğanın devinimini anlamlandırma gayretlerinde doruğa ulaşmıştı. Matematik o güne kadar fizikle bu denli iç içe olmamıştı. Sonlu küçük matematikle fiziksel olguların değişim süreçlerine el atılmış, doğal süreçlerin modellenmesi ile mekanik biliminin temelleri atılmıştı. Bunun anlamı şuydu: Doğa olayları artık tasarlanabilir ve benzetilebilirdi. Böylece, matematik belirli bir dizge çerçevesinde düzenlenmeye başladı. Gelişen sanayi ölçütlerine göre insan yetiştirebilecek okullar ortaya çıkmaya başladı. Bu okullar, günün koşullarına ve gereksinmelerine göre içerik kazandı. Geometri cebirselleşti. Matematiği daha rahat kullanmanın ve buna göre bir öğretim çatısını kurmanın yoğun uğraşı gündeme geldi. Matematiğin bu yeni sistematik yapısı yeni kuşaklara aktarıldı. Kültürel bir olgu olan matematik bu süreçte doğa bilimlerinin evriminde o denli etkili oldu ki, bilimlerin kralı/kraliçesi önermesiyle taçlandırıldı. Matematik bir zeka ölçütü olarak öne çıktı. Yalın bir doğallık olan parmakla hesap yapmak gibi edimler aşağılandı. İnsanlar, baş tacı edilen bu matematik anlayışı süzgecinden geçirilerek sınıflandırıldılar. Herkesin kendine özgü matematiksel nitelikleri, kabul gören ölçütlere karşı yenik düştü. Matematiğe yabancılaşıldı. Böylece, matematik kaygısı toplumsal bir nitelik kazandı. Halbuki, çeşitli renklerden oluşan matematik yetileri o kadar güzeldir ki. Matematik kaygısının bir yazgı olmadığını, toplumsal devinim ve tarihsel süreçlerle belirlendiğini önererek değerlendirmeyi sürdürüyoruz. Bir süre önce velilerin, öğrencilerin, öğretmenlerin ve öğretim üyelerinin bulunduğu bir toplantıda, bir ilkokul öğrencimiz sıkılarak usulca yerinden kalkıp şöyle bir soru sorar: Öğretmenim, matematik neden zor? Çocuğa iki yanıt gelir. Matematiğin bir kültür olduğu önermesine dayanarak verilen yanıtları ele alabilir, çözümlemeye çalışabiliriz. Birinci yanıta göre, çocuk bir önyargı içindedir. Aslında matematik zor değildir. Çocuğun kafasında büyütülmüş bir düşüncedir bu. Çocuk, anında teselli edilmeye çalışılır. Yaygın bir kanıdır, büyükler çocuklardan daha iyi bilir. Özellikle de çok daha deneyimlidirler. Elbette deneyimin bir değeri vardır. Ancak, çocuk da birşey bilmektedir. En azından kendisini ve duygularını ve de deneyimlerini yaşamaktadır. Teselli etme, çocuğun matematikle ilgili zorluk düşüncesinin bir eksiklik olduğu kabulünü gerektirir. İşte o anda çocuk, kendisine ve dolayısıyla matematiğe yabancılaşmanın ilk adımını atar. Büyüklerin daha başta önyargı kabul ettikleri zorluk düşüncesi doğallığını kaybeder. Böylece çocuk kaygılanmaya başlar. Bu arada öğrencimizin anlaşılmaması sürüyor ve ikinci yanıt geliyor: Bak yavrum, matematik her yerdedir, ne kadar güzel, çok kolay bak Bu önerme yaygın bir inanç tır ve toplumda kabul gören ideolojik bir sonuçtur. Matematiğe öyle bir özellik verildiğinde ise, ona özel bir saygının ve kaçınılmaz olarak bir kaygının/korkunun açığa çıkacağı açıktır. Her yerde olan ve her şeye muktedir bir olgu karşısında bireyin kendisini eksikli hissetmesi anlaşılırdır. Ayrıca, matematik, kolay öğrenilecek bir şeydir önermesi birçok matematikçi tarafından da dile getirilir. Bu durum, çocukları cesaretlendirme düşüncesini taşırken, matematikçinin kendini tatmin etmesinden öteye geçmez. Matematik karşısında zorluk çeken birey, bu önermeyle eksiklenmeye devam eder. Yaşadığımız bu tipik durum bile, matematiğin ne kadar derin kültürel köklere sahip olduğunu çok güzel göstermektedir. Sormadan geçilemiyor: Acaba matematik, gerektiğinde insanları ezmek için kullanılabilecek bir alan mıdır? Bu açıdan bakıldığında, matematiksel anlamın oluşum süreçlerine önem vermeden matematiği salt bir yöntemler yığını olarak gören yaşam tarzında, matematik birçok küçük arkadaşımız için neden zor olmasın? Ancak, zor olması kalıcı bir özellik değildir. Bunun üstesinden gelmek olasıdır. Ancak, matematiği yücelten sloganlarla değil küçük arkadaşlarımızı kendi özellerinde ve dünyalarında anlamaya çalışmakla olasıdır. Matematik bir kültür olduğuna göre, bu kültürde iletişim nasıl sağlanabilir? Kültürel bağlamdaki bu iletişim, öncelikle matematiğin toplumda ne tür bir anlamı olduğuna işaret eder. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu anlam; matematiğin her yerde oluşundan, birincil öneminden, bir zeka ölçütü oluşundan bilimlerin kralı/kraliçesi oluşuna kadar bir dizi görüş ve değeri içerir. Böylece, matematik tarihsel olarak binyıllarca insanın en yakın düşünsel arkadaşı iken artık onun dışında bir güç olarak algılanır duruma gelmiş olur. Bugünkü genel anlayışta birey matematiğe yabancılaşmıştır. Bu durum, kaygının kaynağını oluşturur. Ancak, bu bakış açısı ya da gelenek biricik değildir. Farklı yaklaşımlar olabilir. Bunları gerek toplumsal düzeyde gerekse daha özgül bir biçimde eğitim kurumlarında ele almak matematiğin kültürel anlamında önemli dönüşümlere ışık tutabilir ve matematik kaygısını çözümlenme sürecine dahil edebilir. İletişimin ikinci boyutu biraz da teknik olan yanıdır. Bu, matematiğin bir dil olmasıdır. Gündelik dille birebir örtüşmeyen ama dilsel yapı ve özellikleri taşıyan bir dil. Matematik kendi içinde tutarlı aksiyomlara dayanan bir dildir. Bu dille, her dille olduğu gibi iletişim kurarız. Matematik, bir bakıma bir soyutlamadır, hatta bir soyutlama sanatıdır. Üçgenlerle, çevremizdeki dağları, ağaçları soyutlarız. Doğru parçalarıyla, mesafeleri, yolları soyutlamaya çalışırız. Amca, yeğenden 30 yaş büyüktür bilgisini, y = x + 30 denklemiyle soyutlarız. Bu soyutlamalar; tanımları, varsayımları, kuramları ve kanıtlarını içerir. Kendi içindeki bu tutarlılık matematik dille ifade edilir. Kendine özgü simgeleri, terimleri ve kavramları vardır. İşte bu sistematik yapı hem çok önemli ve kaçınılmazdır hem de kaygının kaynağıdır. Çünkü, soyutlama sistematiğini öğretmek için düşünülen yol veya yollar matematiğin tartışmaya en açık olan yönüdür. Bugün kullanılan yaklaşım, genel olarak soyutlama boyutunu ihmal ederek çözüm yöntemlerini öğretme ve bunlarla problemler çözmeye yöneliktir. Matematik bir bakıma, yönteme ve probleme indirgenmiştir. Soyut kavramlara ve kuram/ kanıt süreçlerine dayanan bu süreç, yöntem ve probleme indirgenince bir kabus olması da kaçınılmazdır. Böylece birey, matematiğe bu boyutuyla da yabancılaşır, kaygılanır. Bu durumu, hemencecik kökünden halledilebilecek bir yol olamaz. Ancak, bugünkü yaklaşımın mutlak olmadığını düşünürsek toplumsal ölçekte bir tartışmayı da başlatabiliriz. Çünkü, matematik kaygısı bir yazgı değildir BAHAR

16 Demet ALTUNTAŞ Egeden in bu sayısında bir başarılı İzmirliyi, bir başarılı kadını konuk ettik. 25 yıldır İzmir de kaliteli sanat etkinliklerine imza atan, üniversitemizin düzenlediği EgeArt gibi kentte düzenlenen diğer sanat etkinliklerine de destek olarak deyim yerindeyse bu alanda çıtayı yükselten İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı nın Yönetim Kurulu Başkanı Filiz Eczacıbaşı Sarper kendinden bahsetmekten pek hoşlanmasa da, İKSEV Basın ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Sirel Hanım ve dergimizin reklam sorumlusu Melike Hanım ın da eşlik ettiği sohbet boyunca bize bir birey olarak kendi öyküsünü aşan, başarılı bir sivil toplum kuruluşuyla bütünleşmiş bir başarı öyküsünü anlattı. Uzun ve keyifli sohbetimizin özeti niteliğindeki bu söyleşinin teması sanırım gönüllülük oldu. Ocak ayında, Türkiye nin hem iş hem de sanat hayatında önemli bir yeri olan Şakir Eczacıbaşı nı kaybettik. Başsağlığı dileklerimizle başlayan sohbetimiz için bize böyle bir dönemde zaman ayıran Sayın Filiz Eczacıbaşı Sarper e tekrar teşekkür ediyoruz. Eczacıbaşı ailesi İzmirli bir aile değil mi? Bize biraz ülkemizin kültür yaşamında önemli emekleri olan bu aileden söz eder misiniz? FES: İzmirli bir aile evet. Süleyman Ferit Eczacıbaşı Cumhuriyet döneminde, tabiî ondan da önce, şimdi burada Konak taki Doğum Hastanesi nde eczacı olarak çalışmaya başlıyor. Ondan sonra 18 yaşındayken eczacı oluyor ve ilk müslüman eczacı olduğu için soyadı kanunu geldiği zaman bu soyadını alıyor. Kemeraltı nda ünlü Şifa Eczanesi ni kuruyor ki siz de önceki sayınızda buna yer vermişsiniz. Burası sadece bir eczane değil klinik gibi de servis veren bir yer oluyor. Ama zaman içinde birçok sosyal çalışmaların yapıldığı, ülkeyle ilgili görüşmelerin yapıldığı, kentin ileri gelenlerinin buluştuğu bir merkez haline geliyor. Dedem Süleyman Ferit Eczacıbaşı İzmir de benim doğup büyüdüğüm dönemde de çok yakın olduğum bir aile büyüğüm. Dolayısıyla kendisinin de her zaman bize söylediği sözden yola çıkarak hizmet anlayışımızı gerçekleştirdik: Kentinizden aldığınızı kentinize vermelisiniz derdi. Biz de oradan yola çıkarak çalışmalarımıza başladık. Eğitiminiz için kısa bir süre yurtdışında yaşadınız. Döndükten sonra aldığınız eğitim doğrultusunda çalışmalarda bulundunuz mu? FES: İstanbul da Devlet Opera Balesi nde birkaç yıl koreolojist olarak görev yaptım. Artık çağımızda iş adamı kavramı değişti. İş adamları artık mutlaka yaşadıkları ülkenin ve kentin birçok sorunuyla ilgili çalışmalarda bulunuyor. Eczacıbaşı ailesi de başından beri bu yaklaşımı benimsemiştir. Bu yaklaşımı başlatan Nejat Eczacıbaşı dır ama Süleyman Ferit Eczacıbaşı da sanatla çok ilgiliydi lü yılların başında evinde büyük Steinway bir piyanoyu bulunduruyordu. Bütün çocuklarını müzikle ilgilenmeleri için teşvik etmiştir. Gururlanarak mı söyleyeyim bilmiyorum ama ailede gerçekten sanatçı olan 2 fert var biri Şakir Eczacıbaşı biri de ben. Tek sanat eğitimi alan da benim ama ailemizin bütün fertleri bir biçimde sanatla ilgilenmiştir. Sanatla ilk yakınlaşmanız nasıl oldu? FES: Ben dans ve baleyle başladım. Bunu daha bilimsel bir şekilde sürekli araştırırken dünyadaki hareket bilimi anlamına gelen koreoloji eğitimini buldum. Londra da böyle bir merkez vardı. Sözün harfle yazılması, müziğin notaya dökülmesi gibi hareketin de Festival tarihinin unutulmazları arasında yer alan Elton John konseri, tüm dünyada eş zamanlı olarak internetten yayınlanmıştı. belli bir notasyonla kaydedilebilmesi ve buradan yola çıkılarak incelenmesi bilimidir bu. Sadece baleyle sınırlı kalmıyor, bütün hareketleri içeriyor. İstanbul Devlet Opera ve Balesi nde o dönemde mezun olduktan sonra görev aldım. Sonra evlilik sebebiyle İzmir e döndüm. İzmir de o dönem bu vakıf çalışmaları başlamıştı. Vakıfta görev aldım, kurucuları içinde yer aldım. Dr. Nejat Eczacıbaşı nın ilk başkan seçildiği dönemde başkan yardımcısı olarak göreve başladım. 25. yılımızı kutluyoruz ve ben de 25 yıldır buradayım. Mesleğinize devam ettiniz mi? FES: Burada bir iki eserde görev almam gerekti, bir eser için de İstanbul a gitmiştim. Rahmetli Oytun Turfanda Gizelle i sahneleyecekti ve beni çağırmıştı. İDOB ne bunun için gittim geldim. Vakıftaki çalışma mesaisi uzun bir uğraş. Benim için zaman içinde bir yaşam biçimi haline geldi. Bu çalışmalar yoğun olunca iki yere bölünmektense 28 BAHAR 2010

17 İKSEV Yönetim Kurulu Başkanı Filiz Eczacıbaşı Sarper e İtalyan Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano nun takdir ettiği İtalyan Dayanışma Yıldızı Şövalyesi ünvanı, törenle verildi. sadece vakıfta çalışmayı daha uygun buldum. 25 yıldır İKSEV le ilişkinizde bir adanmışlık tan söz edebilir miyiz? FES: Var tabiî. Dün kızım aradı, New York ta staj yapıyor. Beni çok özlediğini söylüyor. Bana Kalk git diyorlar ama önümüzde caz festivali var gitmem mümkün değil. Ondan sonra İzmir Festivali var. Bir boşluk dönemi olursa ancak öyle gidebilirim. Tüm yaşamımı buradaki çalışma ve iş takvimine göre şekillendiriyorum. İKSEV sizin için ne ifade ediyor? Faaliyetlerini biraz anlatır mısınız? FES: İKSEV in kentte son derece önemli bir boşluğu doldurduğuna, kültür sanat hayatımızı ciddi anlamda yönlendiren bir kurum olduğuna inanıyorum. Her ne kadar en öndeki vitrin etkinliğimiz İzmir Festivali olsa da, her koşulda İzmir Festivali ni öne sürüp sanatsal anlamda bayrağı onun taşıdığını söylesek de, onun dışında yapılan etkinliklerimizin de kentin kültür yaşamı için önemli olduğunu düşünüyorum. İzmir in 8000 yıllık geçmişindeki kültürel miras bence İzmir in en değerli varlığı. Biz ilk etapta o kültürel mirası en iyi şekilde sahiplenip ön plana çıkarmayı hedefledik İzmir festivaliyle. Tabiî bunu en üst düzey sanatçılarla birleştirerek yaptığımızda, kentimizi en üst düzeyde temsil ettiğimize inanıyoruz. Burada bir kalite anlayışı ön plana çıkıyor galiba? FES: Tabiî ki katılan sanatçıların, yapılan etkinliklerin önemi var. Ayrıca bu tarihi ve kültürel mirası en iyi şekilde ön plana çıkarma hedefi var. Bunun ötesinde tabiî kent tanıtımı da en iyi şekilde üstleniliyor. Bir de caz festivali gerçekleştiriyoruz ki bu yıl yine 2 Mart ta başlattık. Özellikle Avrupa cazıyla sınırlı olduğu için son derece özel bir festival. Bizler için başka bir ayrıcalığı da son derece önem verdiğimiz eğitim boyutu. İzmir deki sanatçılar, özellikle gençler Caz festivaline gelen sanatçılarla çalışma ve atölye çalışmaları yapma fırsatı buluyorlar. Daha da önemlisi bu çalışmalara katılan iki genç her yıl Siena daki caz okuluna burslu olarak gönderiliyor. Bu oradaki Siena Caz Vakfı ile yapılan işbirliğiyle gerçekleşiyor. Türkiye den giden ilk burslu öğrencileri biz gönderdik. Bu sene 12 genç olacak. Siena Caz Yaz Ustalık Sınıfları başlığı altında yapılıyor. Şöyle de bir önemi var: Dünyanın en ünlü müzisyenleri ders veriyor orada. Ve ders vermenin ötesinde tam bir caz festivali gerçekleşiyor, hemen hemen her sokakta bir konser oluyor. Bizim çocuklarımız hem ders alıyor hem de bu konserlerde sahne alıyorlar. Böylece oraya katılan gençler, Berklee Müzik Koleji dâhil dünyanın önemli müzik okullarında burs alma şansını yakalıyor. Hatta bu bursları birincilikle alanlar var. Böyle şeyler olunca biz de gururlanıyoruz. Bu sene Caz Festivali ne bu bursu ilk alan gençlerimiz de geliyor bir yabancı grupla birlikte, bu çok gurur verici. İKSEV in etkinliklerine İzmirlinin talebi ne boyutta? Bu kaliteli arzın karşısında talep ve destek tatmin edici mi? FES: Biz zaman zaman yakınsak da yeterli desteği almıyoruz diye, İzmirli kucak açıyor. Yapılan iş öyle büyük ki ve biz de kendimizce öyle büyük bir özveriyle bir şeyler ortaya koyduğumuzu düşünüyoruz ki; bunun her zaman çok daha fazla ilgi görmesini istiyoruz. Destek görmese 25 yıldır ayakta duramaz, bu salonlar dolamazdı. Gerçekten ilgi var. Özellikle İzmir Festivali için söylüyorum, çok daha büyük bir hedefe doğru yola çıkıldığı için, bunu biraz daha kent olarak belli bir sistem içine oturtup kent olarak bir şeyler yapabildiğimiz zaman gerçekten İzmir e geri dönüşümü çok daha farklı olacaktır. Bu kent ile bütünleşme nasıl yapılabilir, diğer kurumların ne yapması gerek? FES: Herkesin bir biçimde birlikte hareket etmesi gerekiyor, çünkü sonuçta bu bir markalaşma süreci ise -ki şu anda kent gündeminde olan hedef İzmir i bir marka kent haline getirmek- ve bizim düşüncemize göre kültürel ve tarihi zenginliğimizi ön plana çıkarmaksa amacımız bunu böyle bir sanatsal etkinlikle birleştirmek ve bir festival başlığıyla dünyaya sunmak ve bunu hep birlikte yapmak gerçekten çok önemli. İşin turizm boyutunu da düşündüğümüz zaman sadece marka anlamında değil ekonomik geri dönüşümü de alabiliriz. Selçuk ta ilk yaptığımız konserlerden biri Joan Baez di ve Selçuk ta hiç ekmek kalmamıştı o gün. Bu çok ciddi anlamda maddi bir dönüş olduğu anlamına geliyor. Yani otoparkçısından, taksisine kadar herkes işin içinde Bunu devamlı kılmak lazım. Şunu da söyleyebilirim: İzmir Festivali Avrupa Festivaller Birliği üyesi. Bunu bir ilk hedef olarak koyduk ve belli bir yıl sonra bu hedefe ulaştık. Şunu çok net olarak gözlemliyorum: Buradaki festivaller belli bir seviyenin üzerinde ve bizim de burada son derece prestijli bir konumumuz var. Çünkü bazı festivaller nitelikli ama çok küçük ve yerel organizasyonlar olabiliyor. Avrupa nın içinde baktığınız zaman, bazıları belli organizasyonları sadece yapıp bırakıyor. Ama bizim vakfımız çok çeşitli etkinliklere sahip; sadece festivaller değil, Akademi İKSEV le eğitim boyutu da var ve müzik müzesi niteliğinde olacak Müziksev in çalışmalarını da sürdürüyoruz. Ayrıca gençlere yönelik senfonik dalda bir beste yarışması düzenliyoruz. Bu başarılı festivalin perde arkasındaki organizasyonu yapan vakfın bu tür etkinlikler içinde olduğunu görmeleri diğerleri arasında bizi ayrıcalıklı bir yere oturtuyor. Avrupa Festivaller Birliği nin prestijli ve önemli üyelerinden biri olduğumuzu da gururla söyleyebilirim. Belli bir elite hitap ettiğini düşünebilir miyiz İKSEV etkinliklerinin? Çıtası yüksek etkinlikler değil mi? Sirel Ekşi: Ama çıtası yüksek olmalı. Bizim bu festivalleri düzenlerken amacımız da bu. İnsan her zaman göreceği sanatçıyı çeşitli konserlerde ya da televizyonda zaten görüyor. Bizim 21. Uluslararası İzmir Festivali kapsamında İzmirliler çağdaş balenin en büyük isimlerinden olan Maurice Bejart yönetimindeki Bejart Ballet Lausanne i izleme fırsatı buldular düşen finansman gerçekten çok yüksekti... Sahnede Elton John 1 kişiyken arkada 250 kişilik bir ekip vardı. Çok detaylı bir organizasyondu ve başarıyla gerçekleştirdik. Çok mutlu oldu konserde. En önemli dergilerde Efes konserinden ne kadar etkilendiğini anlattı. Bütün bunları başarıyorsunuz, bir taraftan da kızınızı ziyaret etmeye vakit bulamıyorsunuz FES: Hepsinin yeri ayrı. Biraz fazla yıpranıyorum. Ne kadar yapabiliyorum bilmiyorum ama her şeye yetişmeye çalışıyorum Sirel Ekşi: Burada tabiî kendi isteklerinin önüne geçiyor yaptığı iş. İlginç bir şey var, F1 pisti İzmir de Selçuk ta getirdiğimiz ve seçtiğimiz sanatçılar ve etkinlikler sanat anlamında o kenti üste çekme çabası içeriyor. Her zaman izleyemeyeceğimiz sanatçıları buraya getirmek 25 yıl içinde şunu söyleyebiliriz ki, İzmir Festivali İzmir in sanat beğenisinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Bugün İzmir de başka caz festivalleri de oluyor. Ama biz Avrupa Caz Günleri diye başladığımızda çoğu zaman sahnedeki sanatçı sayısı kadar katılım oluyordu salonda. Bir dirençle festival buraya kadar geldi. Ama şimdi ikinci bir festival de oluyor ve o da izleyici buluyor. Burada İKSEV in önemi İzmir için bu, yani sanatsever bir kitleyi de yetiştirebilmek. yapılsın denildiği zaman İzmir bunu kaldırır, İzmir de yapılsın diye Elton John görüş bildirdi. Şimdi siz bunu sağlıyorsunuz. Bunun yanında bazı şeyler önemsizleşiyor. 25 yıldır burada çalışmanızdaki motivasyonunuz ne, başarınızın sırrı ne diye sorsak? FES: İnanç. İKSEV sizinle birlikte daha neler yapacak? FES: 25. yıl armağanımız olarak bir müzik müzesi sunmayı düşünüyoruz. Bu gönüllü işi nasıl yapıyorsunuz? FES: Sevdiğim için, yapabildiğim için.. Bir aile geleneği, birikimle de ilgili Elton John u nasıl getirdiniz? FES: (Gülüşmeler oluyor) Kendisi istedi. İnanır mısınız, o yıl 15. yılımızdı ve bütün konseptimiz bundan evvel gelen ve en çok ilgi gören sanatçıları programa almaktı. Sting i de koyduk programa. O ciddi bir isim ve masraftı... New York tayken telefonum çaldı, Elton John un menajeri aradı ve burada bizimle Efes te konser düzenleme taleplerini iletti. Ben de kusura bakmayın program doldu alamayız dedim. Cazip bir teklifti ama aynı programda bir de Sting vardı Sponsor da bulacaklarını söylediler, biz yine de önce uzak davrandık. Uzun bir telefon trafiğinden sonra oldu Sponsor bulsalar bile bize Ekibinizden bahseder misiniz? FES: Yapılan işin hacmine göre çok küçük bir ekiple yürütüyoruz. Hepsiyle iyi bir diyaloğum olduğuna inanıyorum. Duygusal anlamda bu şekilde çalışabilmek de kişi sayısının azlığına oranla daha büyük bir işi yapabilmeyi mümkün kılıyor. Sizinki bir başarı öyküsü ama aynı zamanda bir başarılı kadın öyküsü. Bu başarıda kadın duyarlılığının etkisi var mı? FES: Ben kadın ve erkek olarak ayırmıyorum, duyarlılık erkekte de olabilir. Ruh inceliğiyse, o farklı bir şey; ille fiziksel olarak kadın erkek olmanın önemi yok. 30 BAHAR

18 Tiyatro 32 BAHAR

19 Bundan 49 yıl önce A. M. Julien adında bir Fransız vatandaşı, tasarladığı ilginç tiyatro festivalini gerçekleştirebilme olanağı bulamasaydı, bugün belki de bir 27 Mart Dünya Tiyatro Günü nden söz edilemeyecekti. A. M. Julien in önayak olduğu bu girişim, 1954 yılı ilkbaharında Paris te deneysel çalışmalarını sergileyecek yabancı topluluklara açık bir festival olarak doğdu. Adı da şöyle kondu: Theatre Des Nations (Uluslar Tiyatrosu). Fransa dışından çeşitli uluslardan davet edilen tiyatro toplulukları o yıl Paris e geldiler ve çalışmalarını sergilediler ve 1956 yıllarında yinelenen bu festival o denli başarılı oldu ve ilgi topladı ki; 1957 de festivale resmi bir nitelik kazandırıldı ve sağlanan çeşitli olanaklardan yararlanılarak daha büyük boyutlarda uygulamaya geçildi. Nitekim 1957 yılı ilkbaharında Mart ayından Temmuz a dek Paris te Sarah Bernhardt Tiyatrosu nda birbiri ardından 16 topluluk 9 değişik dilde, birbirinden başarılı oyunlar sergilediler. Bu tarihten başlayarak festivale katılan yabancı toplulukların sayıları giderek arttı. Gerek toplulukların gerekse sergilenen oyunların nicel ve nitel yapısı genişledi ve A. M. Julien in düşlediği evrensel bir kapsama ulaştı. Klasik, neo-klasik ve modern oyunlardan opera ve bale temsillerine; dans ve tiyatro karışımı gösterilere; belirli bir tür içine sokulamayan deneysel çalışmalardan Uzakdoğu nun Pekin Operası, Kore Operası, Japon No ve Kabuki oyunlarına; Seylan Dansçıları nın egzotik olarak nitelendirilen gösterilerine dek yaygınlaşabilen geniş ve zengin bir Evrensel Tiyatro Festivali durumuna geldi. Festivalin ilginçliği yalnızca bu denli geniş gösteriler yelpazesine kapılarını açmasından kaynaklanmıyordu. Seyirciler, çeşitli ülkelerden gelen ve kendi dramatik geleneklerinin en seçkin örneklerini sergileyen uzmanlaşmış toplulukları izlemek olanağını buluyorlardı. Örneğin Shakespeare i İngiltere den gelen Old Vic ten; Chekov u Moskova dan gelen Moskova Sanat Tiyatrosu ndan; Brecht i Doğu Almanya dan gelen Berliner Ensemble den; Goldoni ve Pırandello yu İtalyanlardan; O Neill i Amerikalılardan izleyebilme olanağı festivalin sağladığı küçümsenmeyecek başarılardan biriydi. Her ulus dünya tiyatro repertuvarına kendi sanatçılarının verdiği katkıyı kendi dil ve biçim anlayışıyla getiriyordu. Festivalin bir başka ilginç yönü bir ülkenin tiyatro geleneğinin ürünü sayılan herhangi bir yapıtın bir başka Prof. Dr. Murat TUNCAY Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü ülke tarafından nasıl yorumlanabileceğinin de izlenebilmesiydi: Moliere i Kanadalılar ve Faslılardan; Sartre ı Almanlardan; Brecht i İsraillilerden seyretmek hem tiyatro severler hem tiyatro sanatçıları açısından ilgi çekici ve yararlı oluyordu. Birbirinden farklı sahneleme ve oyunculuk anlayışlarını sergileyen bu denli değişik topluluğun kısa bir süreç içinde yaptıkları gösteriler, sanatçılara birbirlerini tanıma, izleme ve değerlendirme olanaklarını sağlıyor ve tiyatronun evrensel birleştirici, tüm insanlığı dostluk ve barış anlayışı içinde bir araya getirebilme niteliği somut bir biçimde gerçekleşmiş oluyordu. Dünyanın hemen her köşesinden tiyatro severleri ve tiyatro çalışanlarını bir araya getirmeyi başaran Theatre Des Nationes yalnızca yılın belli bir döneminde oyunlar sergileyen ilginç bir festival olarak kalmakla yetinmedi, yılda on bir kez çıkan bir de yayın organı oluşturdu. Başlangıçta Randesvous des Theatres du Monde (Dünya Tiyatrolarının Buluşması) başlığını taşıyan bu yayın günümüzde Theatre: Drame, Musique, Danse (Tiyatro: Dram, Müzik, Dans) adıyla yaşıyor. Tiyatro alanının seçkin kişilerine, tiyatronun çeşitli konularında konferanslar hazırlatıyor. Bunları Fransa dan ve dünyanın pek çok yöresinde üyesi bulunan binlerce okuruna ulaştırıyor. İlginç konularda tartışmalar açıyor; daha özgün konularda kongreler düzenliyor; burada varılan sonuçları özel sayılar halinde yayınlıyor. Bütün bunların yanında Uluslararası Tiyatro Teknisyenleri Birliği ve Tiyatro Eleştirmenleri Birliği adı altında iki de önemli uluslar arası örgütü oluşturmayı başaran bu kuruluş, her yıl artan sayıda oyuncu, topluluk ve seyirciyi bir araya getirmeyi amaçlayan gelişim çizgisinde çalışmalarını sürdürmekte yılı Haziran ayı içinde Paris te ünlü oyun yazarı ve eleştirmeni J. B. Priestley başkanlığında yapılan bir toplantı sonucunda Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu UNESCO ya bağlı yeni bir kuruluş doğdu. International Theatre Institute (Uluslararası Tiyatro Enstitüsü) adı verilen bu kurum, tiyatro sanatçıları tiyatro bilimcileri arasında uluslararası düzeyde fikir alışverişine ve çeşitli araştırmalarda işbirliğine yardımcı olmak amacıyla 1948 yılı Haziran ında Paris teki merkeze bağlı 48 ülkede yerleşik ulusal temsilcilikler biçiminde örgütlenmesini tamamladı. World Theatre (Dünya Tiyatrosu) adıyla iki aylık sayılar halinde yayınlanan bir de yayın organı oluşturuldu. Bu uluslararası örgüt de iki yılda bir kendisine üye ülkelerden birinin başkentinde dünya çapında bir kongre düzenliyor. Bu kongrelerin yanı sıra oyunculuk eğitimi, tiyatro mimarisi, özgün konularda konferanslar ve kollogyumlar düzenliyor. Dünya Tiyatro Günü nün oluşumunda işte bu iki girişimin payı var. Uluslararası Tiyatro Enstitüsü 1962 yılından başlayarak kuruluş amaç ve ilkeleri doğrultusunda topluluğa üye ülkelerden kutlanmak üzere bir tiyatro günü saptanması kararlaştırıldı yıllık bilinen geçmişi boyunca tüm insanların ortak bir anlatım aracı durumuna gelmiş; dünya uluslarının birbirlerine yaklaşmalarında, birbirlerini anlamalarında değerli bir yer tutan tiyatro sanatının çağımızda, çağımız için yaşamak isteğini bir kez daha anlatmak; bu yaşamın vazgeçilmez unsurlarından biri olduğunu anlamak eğitici ve yükseltici görevini belirlemek kültür gelişmesindeki değerli yerini unutturmamak amacıyla düzenlenecek bu gün için de bu amaçları uluslararası düzeyde 1954 ten beri gerçekleştirmeye çalışan Uluslar Tiyatrosu nun açılış tarihi uygun görüldü: 27 Mart. Uzakdoğu dan Kuzey Avrupa ya, Afrika kıyılarından Amerika ya dek uzanan topraklar üzerine yayılmış 48 ülke, 23 yıldır her 27 Mart ta I.T.I (Uluslararası Tiyatro Enstitüsü nün kısa adı) ulusal merkezlerinin öncülüğünde bu günü kutluyor. Tiyatro sanatının ulusal ve uluslararası sorunları çeşitli konferanslar ve açık oturumlarda dile getirilmeye çalışılıyor bu günde. Ödenekli ve ödeneksiz tiyatrolardan dileyenler kapılarını, ekonomik koşulları gereksindikleri ölçüde tiyatroya gitmelerine olanak vermeyen seyirciler için ücretsiz ya da çok düşük ücretle açıyor. Tüm dünya uluslarında kamuoyunun ilgisi tiyatro sanatına, tiyatro-toplum ilişkisinin sağlıklı işleyişine, bu alandaki sorunlara ve çözüm önerilerine çevrilmeye çalışılıyor. 27 Mart Dünya Tiyatro Günleri nin başlangıcından bu yana değişmeyen geleneklerinden biri de her yıl bugün okunmak için hazırlanan bildiriler. Uluslararası Tiyatro Enstitüsü 1962 yılından başlayarak Dünya Tiyatro Günü nde tiyatrolarda temsil başlamadan önce okunmak, basın, radyo televizyon aracılığıyla yayınlanmak üzere bir bildiri hazırlattırıyor. Her yıl dünya ölçüsünde tanınmış bir sanatçıya yazdırılan bu mesaj, Enstitüye bağlı ülkelerin ulusal merkezlerinde ulusal dillere çevriliyor ve dağıtılıyor yılına gelinceye değin evrensel nitelikli olan bu bildirileri hazırlayanlar arasında Maurice Bejart gibi bale sanatçısı, Dimitri Shostakoviç gibi bir besteci, Rene Maheu gibi bir düşün adamı; Jean Cocteau, Arthur Miller, Eugene İonesco gibi oyun yazarları; Sir Laurence Olivier, Jean Louis Barrault, Jean Vilar, Helena Weigel, Peter Brook, Luschino Visconti, Richard Burton, Ellen Steward, Radu Balligan gibi tiyatro sanatçıları Asturias, Neruda gibi şairler görüldü yılında Stocholm de toplanan ITI kongresi, Dünya Tiyatro Günü nde ele alınan konuların her ülkede farklı boyutlar taşıdığı, bu nedenle tiyatro sanatının evrensel boyutları üzerine hazırlanan bildirilerin, sorunları daha değişik özellikler gösteren ülkeler için yeterince doyurucu olmadığını ileri süren Türkiye nin önerisini benimsedi ve bundan böyle Dünya Tiyatro Günü bildirilerinin biri ITI Genel merkezi tarafından yayınlanan uluslararası, biri de o ülkenin Ulusal Merkezi tarafından yayınlanan ulusal bildiri biçiminde iki bildiri halinde hazırlanması ve okunmasını kararlaştırdı. Böylece 1978 den başlayarak Ankara da bulunan ITI Türkiye Milli Merkezi nin öncülüğünde ülkemiz tiyatro sanatı sorunlarına dönük daha somut mesajlar içeren bildiriler yayınlanmaya başladı. İlk ulusal tiyatro bildirisini de Muhsin Ertuğrul yazdı. Dünya Tiyatro Günü XXI. Yüzyılın uygarlığını yaşayan insanlara, çağdaş teknolojinin düğmelerle donattığı bir dünyada, insanı insana insanla ve insanca vermeye uğraşan tiyatro sanatının vazgeçilmezliğini bir kez daha hatırlatmanın tüm yollarını zorluyor. Dünya Tiyatro Günlerinde bütün dünyada üzerinde ısrarla durulması istenen temel düşünce belki şu iki tümcede özetlenebilir. Her yıl daha çok insan, daha iyi koşullarda, daha sık tiyatro izlemeli. Gelin bunun için yapılması gerekenleri konuşalım BAHAR

20 Demet ALTUNTAŞ İzmir Devlet Tiyatroları Müdürü Hülya Savaş ile İzmir Tiyatrolar Şenliği ve genel olarak tiyatro üzerine söyleştik. Söyleşi sırasında her ne kadar Tiyatronun sorunları üzerine gittiysek de aldığımız cevaplar tiyatroların salon sıkıntısı dışında bir problemi olmadığı yönünde oldu. Savaş Bizim her zaman seyircimiz var diyor. Gerçekten, İDT nin oyunlarına gitmek istediğimizde bilet bulma konusundaki sıkıntımızı düşününce ve zor da olsa bilet bulup da girebildiğimiz oyunlardan iyi ki gelmişim hissiyle çıktığımızı hatırlayınca, Sayın Savaş ın haklı olduğunu anlıyoruz. Peki sinema karşısında tiyatronun gerilediği gibi bir izlenim neden toplumun geneline hakim? Bu sorunun tam cevabını alamadık ama Savaş bu tür yaklaşımların iyi niyetli olmadığını belirterek, herkesi tiyatroların büyülü salonlarına davet ediyor. Tiyatrolar Şenliği nden bahsedersek siz bu etkinliğin içinde ne kadar yer alıyorsunuz? Etkinlik sizce nasıl geçiyor? İzmir Devlet Tiyatrosu 27 Mart taki şenlikte yine kendi oyunlarıyla çok geleneksel biçimde seyircisine ücretsiz oynayarak salonlarını açacak. Yani 27 Mart a denk gelen oyunlarımız hangisi ise o akşam ücretsiz olarak seyredebilirler. Bu şenliğin içinde Büyükşehir Belediyesi, 9 Eylül Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Devlet Tiyatrosu yer alıyor ve biz de oyunlarımızla bu etkinlikte yer alacağız. Tiyatrolar Şenliği nin işlevi nedir? Tiyatro sanatını daha fazla yaygınlaştırmak, sevdirmek, tanıtmak. İlk gece oyunların ücretsiz olmasının sebebi de, bu benim yorumum, tiyatro seyretmek için bütçesinden belli bir miktar ayıramayan insanların özellikle tiyatro seyretmesini sağlayabilmek. Sizce İzmir de böyle bir eksiklik var mı? İnsanlar tiyatroya daha mı az rağbet gösteriyor önceki yıllara oranla? Hayır öyle bir şey kesinlikle yok, tam tersine Devlet Tiyatroları nın böyle bir sıkıntısı yok. Bizim zaten çok kemikleşmiş bir seyircimiz var ve o sayı giderek artıyor. Açtığımız her salon sonuna kadar doluyor. Yeni salon projeleriniz var mı? Proje hep var ancak salon yok ortada. Konak ta Atatürk İl Halk Kütüphanesi nin pek kullanışlı olmayan sahnesi bize tahsis edildi. İçinde biraz çalışma yaparak salonun bize verdiği imkân dahilinde yapılabilecek her şeyi yaptık ve şu an orada oyunlarımız oynanıyor. Bizim amacımız restorasyon sırasında Konak taki seyircimizi merkezde bir salonda ağırlayabilmekti. Dolayısıyla da en uygun yer İl Halk Kütüphanesi Tiyatro Salonu ydu. Çok güzel çok sıcak bir salon oldu orda da. Şöyle bir kanı var: Tiyatro seyircisi azalıyor çünkü diziler var. İnsanlar evlerinden çıkıp tiyatroya gideceğine evlerinde oturup Devlet Tiyatrosu oyuncularının da yer aldığı dizileri seyretmeyi tercih ediyorlar. Bu konuda neler söyleceksiniz? Şimdi bizim seyircimiz oyunlarımıza sürekli geldiği için bir şey söyleyemiyorum şu anda. Bizim salonumuz dolu ve her zaman seyircimiz var. Tiyatronun yeri başka yani tiyatroya gelen insan seyirciyle oyuncuyla göz göze gelmek, aynı havayı solumak istiyor, bunun için geliyor. Televizyonda yapılan şey tiyatro değil ki. Orada televizyon filmi ya da dizisi izleniyor. Tiyatro izlemek için tiyatro salonuna gelmeniz gerekiyor. Dolayısıyla bize gelen seyirci de tiyatro izlemeye gelen seyirciler ki bizim salonumuz doluyor. Ona bakarsanız insanlar televizyonun karşısında maç da seyrediyor ama statlar da doluyor. Üniversiteliler tiyatroya geliyor mu? Geliyor tabiî ki. Gençler geldikleri gibi kendi okullarında da tiyatro çalışmaları yapıyorlar, tiyatro toplulukları kuruyorlar, bizden yardım istiyorlar; biz de onlara metin ve teknik konuda yardımcı oluyoruz. Ayrıca her ay Muğla Üniversitesi ne oyun götürüyoruz. Onların salonu 1000 kişilik ve salon ağzına kadar doluyor. Yani üniversite gençliği tiyatroya karşı son derece ilgili. Karşıyaka Sahnesi nde şu anda aktif olarak oyunlar sergileniyor bildiğimiz kadarıyla... Evet sergileniyor. Biliyorsunuz ki orası satılmıştı biz şimdi orayı almak için uğraşıyoruz. Tiyatronun ve tiyatro bilincinin yaygınlaştırılması için çalışmalar var mı? Zaten yaygınlaşması için Devlet Tiyatrosu elinden geleni yapıyor. Salon eksiği sadece Devlet Tiyatrosu nun sorunu değil bütün tiyatro gruplarının sorunu. Salon var ama tiyatroya yarayan salonlar değil, teknik altyapısı uygun değil. O yüzden de kültür merkezi adı altında yapılan salonlarda biz tiyatro yapmaya çalışıyoruz. Kültür merkezinin yapıldığı yerlerde tiyatronun istediği bir takım teknik ihtiyaçlar bulunmuyor, bunlar olmazsa oyun kalitesini kaybeder. Devlet tiyatrosunun profesyonel oyunculardan kurulu bir kalitesi vardır ve biz bu kaliteden ödün vermek istemiyoruz. Ancak tiyatroyu da yaygınlaştırmak adına bazen o tür ödünler vermek zorunda kalıyoruz. Ayrıca Milli Eğitim Müdürlüğü yle ortak bir çalışma düzenliyoruz tiyatro seyretmeyen çocuk kalmasın diye. Bütün okullarda okullardaki öğrenciler tiyatro salonuna getirilecek, salonu olan okullara gruplar giderek gösteriler gerçekleştirilecek. Diğer şehirlerle kıyaslarsak Ankara da tiyatro kültürünün daha oturmuş gibi olduğunu söyleyebilir miyiz? Tabiî ki ilk orada kurulduğu için devlet tiyatrolarına çok önceden gelen bir alışkanlık var ama televizyon oradaki seyirciyi de etkiliyor. Devlet tiyatrolarına, opera ve baleye,senfoni orkestrasına karşı kasıtlı olarak çıkarılmış birtakım söylentiler olduğunu düşünüyorum. Bu söylentileri ortaya çıkaran insanlara sorsanız gelip bir kere devlet tiyatrosu oyunu izlememiştir. Bugünlerde, Tiyatro ölüyor gibi yaygın bir kanı var. Sizce doğru mu? Hiç öyle bir şey yok aksine gençleşiyor. Ülkenin yaşadığı koşullara bakarsanız insanlar zaten ceplerinden çok da büyük paralar verip daha farklı eğlencelere katılabilme şansını yakalayamıyorlar. Devlet tiyatrosunun kâr amacı olmadığı için, sadece kültür hizmeti yaptığımız için ve bunu da son derece kaliteli yaptığımız için insanlar tabiî ki de devlet tiyatrolarına geliyorlar. Peki dizi sektörüne, sinemaya nitelikli, sizde yetişmiş eleman kaçırdığınız oluyor mu? Kaçırdığımız derken şöyle söyleyeyim, İzmir Devlet Tiyatrosu nda da dizilerde oynayan çok arkadaşımız var ama onlar buradaki oyunlarını da oynuyorlar. Reji yapması gerekiyorsa reji de yapıyor sonra dizisinde oynuyor. Onların aldıkları izinler aslî görevini aksatmamak koşuluyla veriliyor. Yani önce buradaki işini yapıyor kalan zamanında film de çeker dizide de oynar... Yani kötü bir iş yapmadığı sürece, kendi alanının dışında bir iş yapmadığı sürece bütün sanatçılarımız bu konuda özgürdür; istedikleri gibi gider dizilerde oynarlar. Hem bölge müdürlüklerinden hem de genel müdürlükten izinleri vardır ama önce buradaki işlerini yaparlar. İzmir Devlet Tiyatrosu projelerinden bahseder misiniz? Şu anda Van- İzmir Devlet Tiyatroları ortak bir oyun sahneliyorlar. Bir de geçen gün sona eren 9 Eylül Üniversitesi yle ortak bir çalışma olan Mişli Sanatlarda Görülmeyen Eller adlı bir proje vardı. Bu da sahne gerisinde vasıflı eleman yetiştirmek amacını taşıyan bir proje idi. Son projemiz de Milli Eğitim Müdürlüğü yle yaptığımız Tiyatro Seyretmeyen Çocuk Kalmasın başlığıyla yapıldı. 36 BAHAR

21 İzmir Tiyatrolar Şenliği nin paydaşlarından biri olan Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi nin çok yönlü Dekanı Prof. Semih Çelenk ile İzmir de tiyatronun dünü ve bugünü teması etrafında bir söyleşi gerçekleştirdik. Yeni nesile dair hiçbir şeyi yargılamayan ancak bir şeylerin özelllikle özveri ve dayanışma konusunda geçmişe göre farklılaştığını söyleyen Çelenk, tiyatroya gitmenin öğrenilen bir davranış olduğunu ve bu öğrenmenin de zamanla olacağını savunuyor. Tiyatrolar şenliği organizasyonundan biraz bahseder misiniz? Baştan başlayayım den beri düzenleniyor. Tiyatro Bölümü Alsancak taydı o zaman. Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü ydü. 27 Mart Tiyatrolar Günü, Fransa da başlayan bir kutlamadır. 27 Mart ı bir hafta olarak kutlayalım fikri doğdu ve tiyatro haftası diye bir şey ortaya çıktı. Bir de o yıl bir hocamız vefat etti, Suat Taşer, onun adına bir oyun yarışması yapılıyor. Burada kazanan 4 oyun sahneleniyor, konferanslar yapılıyor, büyük oyun sergileniyor, konuklar geliyor. 27 Mart ın esprisi budur: Daha çok insana tiyatro. 82 de de insanları tiyatroya çekmek gibi bir sorun var mıydı? O yıllarda etkinlik sayısı o kadar azdı ki.. İnsanlar etkinliğe susamıştı. Kültür endüstrisi bu kadar örgütlü değildi. Şu an örgütlü de hala o kadar büyük değil. Şunu hatırlıyorum: Aynı oyunu iki seans üst üste oynattık. Fuayede bekleyen seyircileri beklettik bir daha oynadık. Beklemediğimiz müthiş bir talep patlaması oldu. Bugün üniversite gençliği beşe katlandı ama bugün daha iyi bir tablodan söz edemeyiz ne yazık ki. O yıllarda tiyatro haftası olarak başladı ve kısa süre içinde gelenek haline geldi. O dönemde Nurettin Tekindor Milliyet in Ege bölge şefiydi, basın sponsoru oldu ve Milliyet in basıldığı tesislerde insert gazete bastı. Gazete kağıdına ön sayfa afiş, arka sayfa program Böyle bir iyilik yapıyordu bize. Bir sponsorla da akerdeon bir broşürümüz vardı. Bütçesiz biçimde böylelikle yürütüyorduk. Bütün okulun öğrencileri çalışıyordu, nerdeyse kişilik tanıtım grubuyla. Fakültenin kendi etkinliğiydi bu. Diğer kurumlar sadece bir gün kutluyordu. Priştina döneminde bir profesyonel organizasyonun da önerisiyle bu geleneği profesyonelleştirip daha büyük hale getirelim önerisi geldi. Belediye de sıcak baktı ve ana şemsiye oldu. Olay bizden çıkmış oldu. Bizim geleneksel tiyatro haftası etkinliğimiz gene göbekte yer alıyor. 4 kısa oyun ödülü, büyük oyun, konferanslar devam ediyor. 6-7 yıldır Muhsin Ertuğrul Tiyatro Emek Ödülü veriyoruz. Bu ödül her yıl tiyatronun alt dallarında üretim yapan bir sanatçıya ya da bilim insanına veriliyor. Geçen yıl yazarlık dalında Turgut Özakman a verdik. Bu yıl tiyatro kuramı ve eleştiri alanında Prof. Ayşegül Yüksel e veriliyor, hem Cumhuriyet Gazetesi nde tiyatro eleştirmeni hem de Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü emekli öğretim üyesi. Kendisi de burada olacak 27 Mart ta ve ödülünü alacak. 7-8 senedir Belediye nin şemsiyesi altında profesyonel grupları da kapsadı. Şu an her yıl başvuru oluyor, oyun komite tarafından seçiliyor. Tiyatro Şenliği ile ilgili gelenekselleşmiş ritüeller var galiba Güzel Sanatlar Fakültesi nde Evet, öyle ritüellerimiz vardır. Her yıl açılış dersinde büyük bir tepsi içinde yanan mumlar gelir ve Muhsin Ertuğrul un Mumlar Kimin İçin Yanıyor diye bir metni vardır. Bu çok eski bir gelenektir. Tiyatro bölümünün çok ilginç gelenekleri vardır. Şenlik haftasında da prömiyerlerde bütün gruba nazar boncuğu takılır. Herkes bayram gibi giyinir, pırıl pırıl Tiyatrolar Günü nde. Herkes birbirini kutlar. Biz çok iyi niyetliyiz tiyatrolar şenliği konusunda, 5 kurumun hemfikir olması ve beraber çalışması da çok önemli. Biraz daha farklı şeyler yapılabilir yaygınlaştırma adına. Yüzü aşkın temsil verilecek gün içerisinde, ayrıca konferanslar var 5 okulda 5 tanıtım konferansı yapacağız. Şimdiye kadar tiyatro şenliği nasıl geçti? Başlangıcı çok coşkuluydu. Bir de şöyle bir şeyi teslim etmek gerekiyor: 80 li yıllardaki üniversite gençliği, 70 li yılların dayanışmacı ahlâkıyla beslenmişti. 90 lı yıllarda ne yazık ki bu yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Yeni nesil kendi yeni değerleriyle geliyor. İyi-kötü bunu tartışmıyorum ama oradaki coşku ve adanmışlık 70 lerden gelen bir miras olarak önemliydi. Biz 12 saat afiş asabilirdik. Muğla yolunda tiyatro haftası afişi görürdünüz. Bütün İzmir afişlenirdi. Gönüllülük üzerine kurulu kişilik bir tim vardı. Belediyeye geçtiğinden itibaren böyle bir amatör örgütlenmeyi bıraktık. O dönem hem organizasyonun büyük bir coşkusu vardı, hem de seyirci çok az etkinlik olduğu için bu etkinliklere çok önem veriyordu. Şimdi şehir merkezindeki salonlarda olan etkinlikler çok dolu geçiyor. Belediye sübvansiyon yapıyor ve profesyonel oyunları çok uygun fiyata ulaşılır kılıyor. Daha çok insana daha ucuza tiyatro İzmir Tiyatrolar Şenliği nin amacı da bu zaten.. İzmir özelinde seyirci-tiyatro ilişkisi açısından böyle bir eksiklikten söz edebilir miyiz? Bizde tiyatro seyircisi yaratmakla ilgili özel bir çaba yok, genel olarak Türkiye de bir kültür politikası olarak yok. İstanbul un da Ankara nın da İzmir in de sorunu bu Bakmayın siz İstanbul da 14 milyon kişi yaşadığı için tiyatro seyircisi havuzu büyük görünüyor ama nüfusla kıyaslarsanız felâket... Şöyle bir ölçü vardır tiyatro istatistiğinde: bir kez gideni gidiyor kabul edersiniz ya da tiyatro bileti hesabı yaparsınız. Devlet tiyatroları artı özel tiyatrolar artı buraya turneyle gelenler ve burdaki topluluklar, tahmini rakamımız 300 bin. Bunlardan yılda 4-5 kez gidenler var bir kere gidenler var ortalamayı 2 alırsak yılda 150 bin kişi gidiyor 14 milyon kişiden bu da sanıyorum yüzde 4 falan yapar. Bu sayılar Avrupa ülkelerinde yüzde civarındadır. Yüzde 100 olan ülkeler var İzlanda, Finlandiya gibi. Şimdi görsel bombardıman çok fazla. Tiyatronun bir tür olarak modası geçebilir, seyircisi azalabilir, çoğalabilir. Sadece şu var: Bu bir alışkanlıktır. Bu alışkanlığı yaratmanız gerekir. Bizim tiyatro seyircisi yaratma dediğimiz şeyi birilerinin yapması gerekir. Tiyatroya gitmek operaya gitmek öğrenilen bir davranıştır. Birkaç yıl önce yaptığım bir anketin sonuçlarına göre gelir düzeyi ile tiyatroya gitme alışkanlığı arasında bir bağ olmadığı ortaya çıktı. Çok mûtena semtlerde yaptığımız anketlerde çok düşük çıkarken, düşük gelir gruplarında yüksek çıktığını gördük. Nasıl inşa edilecek tiyatro seyircisi? Bu bir alışkanlıktır. Bir gün sabah kalkıp felsefe klubüne gitmeliyim demezsiniz. Birinden duyarsınız, ilgili biriyle tanışırsınız, bir şekilde sizi çeker. Tiyatro zaten yıldızı düşük bir şey. Bunlar kültür kurumları olarak zor ayakta duran kurumlar zaten. Bu kurumlar eriyip gittiğinde bir boşluk oluşacak, o boşluğu ne dolduracak bilemeyiz, internet doldurur, oyun salonları doldurur, başka şeyler doldurur, bilemeyiz. Gülmeceye daha çok rağbet var sanki Özellikle krizlerde insanların daha çok güldürecek etkinliklere yöneldiğinden bahsedebilir miyiz? Doğru, senedir böyledir bu, gülmece daha çok seyirci çeker. Ama tiyatro kültürü almış, tiyatroya gitme alışkanlığı olan bir insan her şeyi izler. Bir de artık türler arası öyle geçişler oldu ki 21. yüzyılda, oyunları trajedi, gülmece diye net ayıramıyorsunuz. Bir de stand up lar çıktı O ayrı bir şey. Hoş sohbet birinin sahne üzerinde sohbet etmesi. Sonuçta tiyatroya benzer bir yanı var tabiî; sahnede birisi hikâye anlatıyor. Çağdaş meddah falan diyorlar, onları meddah olarak algılayamayız. Tiyatrodaki hikâye dediğimiz şey daha dramatik, köklü, insanı daha derinden yakalayan, etkileyen, güldürürken bile çelişkiler üzerinden gülmeceyi sağlayan hikâyelerdir. Ama stand-up ları da yok sayamayız. Bunun tiyatro seyircisini öldüren bir şey olduğunu düşünmüyorum. Tiyatronun yeterince seyirci çekememesinin sebebini başka etkinliklerde aramam. Tiyatro varolmak zorundadır. Tiyatro kültürünü sadece tiyatrocular yaratamaz, bu bir ulusal kültür politikasıdır. Sanat seyircisi yaratmak kentli ve vatandaş yaratmaktır aynı zamanda. Yani tiyatro modern anlamda kentli yaratmakta bir enstrümandır. O zaman kentlilik konusunda bir sorun var? Tabiî. Giyinip insanlar, akşamları bir oyuna gittiklerinde kentli olurlar, kenti kullanmış olurlar. Ama bütün gün çalışıp sadece boğaz tokluğuna para kazanabiliyorsanız, tiyatroya gidecek paranız ve alışkanlığınız yoksa oranın bir kent olmasının hiçbir önemi yoktur, orası bir çalışma gettosudur. Türkiye de tiyatroya nesli tükenen bir canlı gibi yaklaşılması hakkındaki düşünceleriniz? Tiyatroya arkaik bir uğraş diyenler var. Yani yeme-içme de çok eski, ama hâlâ yiyip içiyoruz. 38 BAHAR

22 KAMPÜSTE SÖYLEŞİ Yıllardır Arthur Miller, Melih Cevdet Anday, Aziz Nesin, Shakespeare, Çehov, Gorki, Brecht le sahnede Müşfik Kenter. Kimi zaman sevimli uzay yaratığı Alf karakteriyle, kimi zaman Orhan Veli yle çıktı karşımıza. Sevmek Zamanı filminde Halil, Murtaza filminde Murtaza, Dişi Örümcek filminde Gazeteci Metin, Üç Arkadaş ta Fotoğrafçı Artin oldu yılında Ankara Devlet Tiyatrosu Çocuk Bölümü ne girmesiyle başladı sanat serüveni yılında girdiği Devlet Konservatuarı ile devam etti. Muhsin Ertuğrul un, Agâh Hün ün öğrencisi oldu... Oyuncu, yönetmen, hoca, başarılı seslendirmeci, Türk Tiyatrosu nun önemli ismi Müşfik Kenter in yorgun ve mahzun, ama bir o kadar da tanıdık sesi daima çalındı bir yerlerden kulağımıza. Kimileri onu Orhan Veli nin ruhu için seçtiği bedenin sahibi diye adlandırdı, kimileri Kemal Tahir in Yorgun Savaşçısı. Yağmurlu bir İzmir sabahında karşılaştığımızda yine tanıdık, yine bildik sesiyle İzmir yıkanmış, İzmir ıslak sözleriyle selâmladı bizleri. Okul yıllarından, sahne anılarından, ilk heyecanlarından bahsetti. Kenter Tiyatrosu nun kurucusu Türk Tiyatrosu nun usta ismi Müşfik Kenter hem Dünya Tiyatrolar Günü dolayısıyla hem de Ege Üniversitesi ndeki muhteşem şiir dinletisinin ardından kâh Orhan Veli, kâh Nazım Hikmet olarak cevapladı Duygu ÖZTÜRK Ümit MUTLU sorularımızı. Kendisinden tiyatro anılarını dinledik, hayata, tiyatroya dair ip uçları yakalamaya çalıştık. Hoca, oyuncu, yönetmen kısacası her yönüyle Müşfik Kenter Ege Üniversitesi nde... Yıldız Kenter le iki kardeş aynı anda tiyatroya gönül vermişsiniz. Bunun arkasında yıllar süren bir tiyatro aşkı var. Bunu neye borçlusunuz? Tiyatro serüveniniz nasıl başladı? Önce Yıldız başladı aslında tiyatroya. Aklımda bile yoktu. Agâh Ünlü o zamanlar Devlet Tiyatrosu nda çalışıyordu. Beni de çocuk tiyatrosuna aldı, ağaç rolü oynuyordum. Sonra bir gün abim sen de girsene konservatuara dedi. Olurdu, olmazdı derken girdim sınava. Yıldız, benim için her zaman bir hoca oldu. Kendimi kasmamak ve rahat olmak adına hep yardımcı oldu. Ama girdikten sonra çok sevdim okulu, çok çalıştım gerçekten. Okul yatılıydı bir de üstelik... Sonrasını sizler de biliyorsunuz. Devlet Tiyatrosu nda çalıştım yıllarca. Sonra da kendi tiyatromuzu kurduk. Babanız diplomatmış. Bu tiyatro adına size zorluk mu getirdi yoksa avantaj mı sağladı? Tabiî avantaj sağladı. Çok hoş bir adamdı babam gerçekten. Beni ilk kez seyretmeye geldiğinde sadece İyidi dedi, hiç unutmam.babam Robert Kolej mezunu, anadili gibi Fransızca ve İngilizce biliyordu. Lozan Konferansı nda hem yazman, hem de İsmet İnönü nün özel kalem müdürüymüş. İngiltere ye gidiyor, annem Olga ya âşık oluyor. O zamanlar diplomatların yabancılarla evlenmesi yasak. Hariciyeciydi, tabiî sonra İngiliz bir kadınla evlenince attılar onu ve onun gibileri hariciyeden.evlendikten sonra annem müslüman olmuş, adını da Nadide olarak değiştirmiş. Ancak babam görevinden ayrıldıktan sonra diplomatlıktan çevirmenliğe düştü. 50 ye yakın tiyatro oyununda oynadınız. Pek çok sinema filminde rol aldınız. Unutamadığınız bir rol ya da karakter var mı? Hepsi derin izler bırakıp gittiler. Ama okuldan mezun olup Devlet Tiyatrosu nda oynadığım roller çok önemliydi tabiî hayatımda. İlk olmalarından ötürü. Çok hoş günler ve heyecanlardı. En son Avrupa Yakası dizisinde oynadınız. Tiyatro geleneğinden gelmiş biri olarak televizyon dizilerine hangi yönden bakıyorsunuz? Dizilerde yer alan oyuncuların maddî kaygılar güttüğü gerçek mâlesef. Zaten de çok fazla sürmüyor dizilerin miadı. Bir süre sonra bitiveriyor hemen. Belki sadece sinema filmlerini bu kategori dışında tutmak mümkün. Tiyatro izleyicisi olmak da emek isteyen bir iş... Ben durumu aslında çok da kötü görmüyorum. Tiyatroyu seven hayatının bir parçası olduğunu düşünen kitleler asla tiyatrodan uzak kalmıyor. Hele ki iyi oyunları takip ediyor, izliyorlar. Ama yine de zor, çetin bir iş tiyatro yapmak. Ama bir o kadar da keyifli. Belki de bu yüzden uzak kaldınız sinemadan, tiyatro belki de bu yüzden her zaman daha fazla ağır bastı... Tabiî seyirciyle aynı havayı solumak, alkış vb şeyler sinemanın bir oyuncuya verebileceği şeyler değil. Tiyatroda kocaman bir metni bir kerede, adeta o anda yaşayıp, oynayıp bitiriyorsunuz. Tiyatro oyuncu için de seyirci için de farklı bir heyecan. Aynı anda birlikte atan bir sürü yürek... Çok müthiş bir duygu alışverişi. Öyle bir seyirci gelir ki bazen başka türlü bir oyun oynamaya başlarsınız bir anda. Ama sinemayla tiyatroyu aynı kefeye koymak da yanlış olur. Sinema çok farklı bir iş disiplini ve tarz gerektiriyor. Seslendirme, çevirme ve benzeri işler, film için en az 3 kez uğraşmanıza neden oluyor. Bir kere çalışma şartları hayli zor. Zaten tiyatroyu bir tutku halinde yapıyorsanız sinema ikinci bir alan olarak kalıyor maalesef. Ben hayatım boyunca, tiyatro oyunları, turneler ve gösterilerden zaman kaldıysa sinemaya vakit ayırabildim ancak. Ama film çevirmenin de çok başka bir güzelliği de var tabiî, yadsınamaz. Sanatınızda yaklaşık 60 yılı geride bıraktınız. Türk tiyatrosunun kat ettiği yolu nasıl görüyorsunuz? Bence Türk tiyatrosu çok iyi yerlere geldi. Hala da gelişmesini sürdürüyor. Çok iyi oyuncularımız, yazarlarımız var. Devlet Tiyatroları yla, şehir tiyatrolarıyla, özel tiyatrolarıyla canlı dinamik bir tiyatro gerçekten. Herkes kendince bir şeyler yapmaya, ayakta durmaya çalışıyor. Tabiî ki bu da Türk Tiyatrosu nu olumlu yönde etkiliyor. Bunu çok heyecan verici, sevindirici buluyorum. Bu mesleğe yeni başlayanlara ya da başlayacak olanlara neler söyleyebilirsiniz? Bu yolu seçmiş insanları çok zorlu bir yaşam bekliyor. Her ne kadar çok keyifli de olsa bir o kadar da zordur tiyatroculuk. Maden işçilerinin tiyatrocularla aynı riskleri taşıdığını savunan görüşler bile var. Sizi bundan sonra televizyonda ya da başka oyunlarda görebilecek miyiz? Televizyonda biraz zor gidiyor bu işler. Ama tiyatroda başka işlerde mutlaka görebilirsiniz. Hayatta var olduğum sürece tiyatro da benimle birlikte hep var olacak. 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü... Tiyatroyu böyle bir güne sığdırmak doğru gelmiyor bana. Biz tiyatrocular için her gün tiyatro günü. Bizler tiyatroların varlığını her gün kutluyoruz BAHAR

23 Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğu, bu yıl 27 Mart ta Türk Tiyatrosu nda toplumcu gerçekçi akımın önemli yapıtlarından biri sayılan Ayak Bacak Fabrikası ile seyirci karşısına çıkıyor. Topluluk ayrıca, bu yıl 14 üncüsünü gerçekleştirecekleri Tiyatro Günleri kapsamında da konuk toplulukların sergileyeceği yaklaşık 25 oyunu Egeli tiyatro severler ile buluşturmayı planlıyor. Duygu ÖZTÜRK Ümit MUTLU Ege Üniversitesi, bünyesinde Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü bulunmamasına rağmen tiyatroya verdiği büyük önemi Tiyatro Topluluğu nun sergilediği oyunlar ve ev sahipliği yaptığı Tiyatro Günleri ile ortaya koyuyor. Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğu (EÜTT), her yıl sahnelediği birbirinden keyifli oyunla tiyatro severlerin büyük beğenisini kazanıyor, sergilediği bütün gösterimler dolu salonlarda gerçekleşiyor. Ayrıca bu yıl 14 üncüsü gerçekleştirilecek olan Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğu Tiyatro Günleri kapsamında pek çok üniversitenin tiyatro topluluklarını bir araya getirerek fikir alışverişi ve bilgi paylaşımında bulunmalarına olanak yaratırken aynı zamanda Türkiye deki üniversiteler arasında tiyatro alanında yürütülen hatırı sayılır organizasyonlardan biri olma özelliğini taşıyor. EÜTT; 1965 yılında Ege Üniversitesi bünyesinde kurulmuş, faaliyetleri, çalışma yapısı ve düzenlediği organizasyonlar itibariyle bugün Türkiye nin köklü öğrenci topluluklarından biri haline gelmiş olan bir topluluk. EÜTT, çalışmalarını kurumsal anlamda Ege Üniversitesi Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı na bağlı olarak Kültür Sanat Evi nde ve kendi topluluk odalarında sürdürmekte. Son yıllarda Guguk Kuşu, Venedik Taciri, At, Cyrano de Bergerac oyunlarıyla izleyicilerinin karşısına çıkan topluluk, bugünlerde Mahagony Kenti nin Yükselişi ve Düşüşü adlı oyunla seyircisiyle buluşuyor. 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü nde prömiyeri sergilenen Ayak Bacak Fabrikası oyunun provaları sürerken konuştuğumuz ekip üyeleri Mahagony Kentinin Yükselişi ve Düşüşü adlı oyunun başarısının haklı keyfini sürüyor. EÜTT, kurulduğu günden beri hem üniversite içinde hem de dışında popülerliğini hızla artıran topluluklardan biri. Topluluk tiyatroyu bir yaşam biçimi haline getirmek için yola çıkmış. Yıl içinde sürekli olarak devam eden oyunculuk ve sahne eğitimleri Ekim de yeni üyelerin alımıyla başlıyor. Eylül ya da Haziran ayında yavaş yavaş kendini belli eden kadroyla yeni oyun şubat ayında şekillenmeye başlıyor. EÜTT 98 yılından itibaren kendi içerisinden yönetmenler yetiştiriyor ve bu yönetmenlerle oyunlarını sahneye koyuyor. Toplulukta tüm işler kollektif bir çalışma doğrultusunda gerçekleşiyor. Topluluk içinde sistematik bir şekilde oluşturulmuş bir düzen olduğunu dile getiren topluluk üyesi Cansu Kahvecioğlu, EÜTT nin çalışmalarını şu sözlerle anlatıyor: Birçok benzer topluluktan farklı olarak yönetim, reji, organizasyon vs. konuları kendi içimizden insanlarla hallediyoruz. Dışarıdan birilerini bu görevlere tayin etmek söz konusu değil. Organizasyonu sağlayan, koordine eden, topluluğu bir arada tutan, çalışmaların ilerlemesini sağlayan, üniversiteyle bürokratik işleri yürüten çekirdek bir kadro dışında topluluğumuzda işler ekip çalışmasıyla yürüyor. Topluluktaki herkes bir o kadar etkin. Aynı zamanda atölyenin düzeninin sağlanması, grupların çalışma saatlerinin düzenlenmesi, dekorların, kostümlerin, metinlerin arşivlenmesi, kütüphanenin düzeninin ve sürekliliğini sağlanması için çalışan birkaç kişi var ama doğrusunu söylemek gerekirse 65 kişinin 65 i de her şeyden sorumlu. Belki de EÜTT nin başarısının devamını sağlayan bu ekip bilincidir. Toplulukta yeni sezonda sahnelenecek oyunlar sene bitiminde yapılan son toplantıyla belirleniyor. Dramaturji, sahne çalışmaları yaz ayları boyunca da devam ediyor. Yeni oyuna yönelik seçim ve çalışmalar Eylül ayında başlıyor rol seçimleri sene ya da tecrübe kavramları üzerinden belirlenmiyor. Yeni sezonda oynanacak oyunun kadrosu, oyuncu sayısı, kimlerin hangi role uygun olduğu gibi konular çalışmalar esnasında kendiliğinden belirlenmeye başlıyor. Yani tüm bu zorlu süreç kendiliğinde oluşuyor. Toplulukta sahne önü, sahne üstü, sahne arkası gibi bir ayrım asla söz konusu değil. Çünkü yaklaşık 65 üyenin bulunduğu toplulukta herkesin aynı anda sahnede yer alması da imkânsız. Ancak yine de üyeler toplulukta ne kadar var oluyorsa sahne üstünde de o kadar var oluyorlar. Her yıl sahneye koydukları oyunlarla izleyenleri adeta büyüleyen, seyirciler tarafında büyük beğeni toplayan EÜTT, kendilerini de en az izleyici kadar heyecanlandıran, söyleyecek sözü, anlatacak derdi olan oyunları seçme amacı güdüyor her sezonda. Asla kendilerini tekrarlamak istemeyen, her dönem EÜTT tarihinde daha önce yapılmamış şeylere imza atan, farklı şeyler deneyen topluluk yine 2008 yılında sahnelediği Cyrano de Bergerac oyunuyla topluluk açısından bir ilke imza atıyor ve sahnede canlı müzik performansı sergiliyordu yılında yollarına kaldığı yerden devam eden ekip Mahagonny Kenti nin Yükselişi ve Düşüşü oyunuyla da kalabalık bir ekiple sahne üstünde yer alabildiklerini izleyiciye gösterdi. Epik bir opera olan Mahagony Kenti nin Yükselişi ve Düşüşü gerekli güncellemeler yapılarak bir tiyatro metni haline getirildi, oyun üstüne şiirler, notalar ve hatta besteler yazıldı. Topluluk sahnede kalabalık bir kadroyla, müzik ve dansın hâkim olduğu başarılı bir performans sergiledi. Seçtikleri oyunlarda döneme uygun güncellemelerle neredeyse tüm üyelerin fikirlerinin yer aldığı yeni sahneler yazarak ve doğaçlamalar yaparak zaman ve mekân gibi konularda eksik gördükleri aksaklıkları başarıyla gideriyor. Topluluk, oyunun akıcılığını sağlamak, izleyicinin dikka- 42 BAHAR

24 tini yukarıda tutmak ve beklentilerine cevap vermek için çoğu zaman birçok oyunu fikir alışverişleriyle değiştiriyor. Guguk Kuşu, Venedik Taciri, İki Kişilik Hır Gür, At, Cyrano de Bergerac gibi önemli oyunları sergileyen, ancak mezun olmuş oyuncuların sanatsal faaliyetlerini mezuniyet sonrasında da sürdürmek istemesiyle kurulan Ege Sanat Atölyesi (ESA) de çalışmalarına Ege Üniversitesi Mezunlar Derneği (EÜMED) çatısı altında devam ediyor. ESA, tiyatro ve müzik alanlarında farklı seviyelerde katılım ve destek gösteren üyelerden oluşuyor. Eğitim-araştırma çalışmaları sürecinde ortaya çıkan üretimlerini Ege Üniversitesi, İzmir ve tüm Türkiye de paylaşabileceği bir alan yaratmayı hedefleyen ESA, çalışmalarını sahne sanatlarının tüm alanlarına yaymayı hedefliyor. Bunun yanı sıra, Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğu na tiyatro ve müzik alanında kurumsal çerçevede danışmanlık veriyor ve öğrenci kulübü ile organik bağını sürdürmeye devam ediyor. Her sene 27 Mart ta yapılan prömiyerle yeni sezona farklı bir oyunla başlayan EÜTT, bu yıl Mart ayında Sermet Çağan ın Ayak Bacak Fabrikası oyununu sergileyerek sezona merhaba dedi. Sermet Çağan ın 1963 yılında kaleme aldığı bu oyun, Türk Tiyatrosu nda toplumcu gerçekçi akımın önemli yapıtlarından biri sayılıyor. Birçok topluluk tarafından sahnelenen oyun Türkiye nin birçok ilinde oynanmış, yurt dışında da birçok ülkede sahnelenerek, diğer dillere çevrilmiş. Oyun ilk kez 27 Mart ta izleyicilerle buluştu. EÜTT üyesi Firdevs Alkan, bu yıl bir Türk yazarı tercih etmelerinin bilinçli bir seçim olduğunu söylüyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: Uzun yıllar Brecth, Dostoyevski, Shakespeare gibi dünyaca ünlü yazarların oyunlarını oynadık. Artık, yakın Türkiye tarihine bakmak, onu öğrenmek ve izleyiciye yansıtmak istedik. Ayak Bacak Fabrikası mekânsız ve zamansız bir oyun. Hazırlık aşamasında dahi oldukça heyecanlandık. Seyircilerin de bu yeni oyunu çok seveceğini ve heyecanımızı paylaşacağını düşünüyoruz. Bu yıl 14.sü düzenlenecek olan EÜTT Tiyatro Şenliği Mayıs tarihlerinde Ankara ve İstanbul başta olmak üzere birçok farklı üniversitenin ve topluluğun işbirliğiyle tiyatro severlere keyifli günler yaşatacak. Geçen yıl Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilen Tiyatro Günleri nde, 13 farklı üniversiteden 16 topluluk ile 8 özel tiyatro tarafından toplam 24 farklı oyun sergilenmiş, yine bu organizasyon kapsamında 2 atölye çalışması gerçekleştirilmiş ve çeşitli tiyatro seminerleri düzenlenmişti. Bu yıl düzenlenecek Tiyatro Günleri ile ilgili olarak topluluk üyesi Behiç Cem Kola şu bilgileri veriyor: Şenlikler kapsamında üniversitemize konuk olacak toplulukların başvuruları Şubat ta başlıyor, Nisan da bitiyor. Yıllardır birlikte çalıştığımız üniversiteler ve özel topluluklar var. Ancak bu yıl diğerlerinden farklı olarak şenlik deneyimini hiç yaşamamış yeni üniversitelerden toplulukları konuk edip, onların heyecanını paylaşarak bizler de yeni deneyimler kazanmayı düşünüyoruz. Ege Üniversitesi, üniversiteler arasında düzenlenen önemli bir tiyatro buluşmasına ev sahipliği yapıyor. Bu etkinlik için başvuru alıyor, ancak sadece topluluğu okulumuzda ağırlayabiliyoruz. Başvuruların sayısı ne kadar önemsenen bir organizasyona ev sahipliği yaptığımızın göstergesi. Bu yıl tanımadığımız, tanımak istediğimiz topluluklarla birlikte olmayı arzuluyoruz. EÜTT, Tiyatro Günleri dışında kalan zamanlarda, başka üniversitelerin şenliklerinde de konuk olarak yer alıyor. Önceki yıllarda Adana, Ankara gibi şehirlerdeki tiyatro festivallerine katılan, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde yapılan tiyatro şenliğinde Kadıköy Haldun Taner Sahnesi gibi önemli yerlerde oyunlarını sergileyen ekip bu yıl bir de yurtdışı turnesine çıkmaya hazırlanıyor. Eşit ve özgür insanların müşterek yaşamı olarak adlandırılması gereken demokratik bir toplumsallık, herkesin koşulsuz paylaştığı ortak adalet ölçütünün varlığına dayanır. Bu adalet ölçütü sadece hukukun taşıması gereken normatif bir ilke değil, aynı zamanda toplumun tüm üyelerinin taşıması gereken bir duygu hatta bilince işaret etmelidir. Demokratik bir biçimde birarada yaşamayı mümkün kılacak olmazsa olmaz bir koşul olarak sunulabilecek olan bu adalet duygusu, müşterek yaşamı paylaştığımız herkesin eşit ve özgür olduğu bilincinden başka bir şey değildir. O halde, müşterek yaşamı paylaştığımız tüm diğerlerine yönelik davranış kılavuzumuz, hangi türden bir toplumsallığın üyesi olduğumuzun ya da hangi türden bir toplumsallığı tesis etmek istediğimizin göstergesidir. Herkesin eşit ve özgür olduğu şeklindeki bir eylem kılavuzu, herkesin insan ve yurttaş olmak bakımından eşit değere sahip olduğu ve bu değeri görünür kılma gücüne sahip olduğu/olması gerektiği şeklindeki bir ilkeyi içerir. Değer bakımından eşitlik ilkesi, eşitliğin soyut bir normatif ilke olmasını değil, tersine değer bakımından eşit olmanın aslında ancak denkleştirici/eşitleyici bir adalet ilkesi olarak yönetici bir ilke olmasını buyurur. Bu, eşitlik değil eşitlemenin demokratik bir toplumsallığın kılavuzu olması gerektiği anlamına gelir. Çünkü, herkes eşittir demenin, eşitsizliği görünmez kıldığını biliyoruz. Bu türden bir soyutlama, gerçek ve dezavantajlı varoluş tarzlarını kavramın dışında bırakır. Gerçekten herkesi kapsayacak bir ilke, her türlü farklılığın ve hatta dezavantajın farkında olarak tesis edilmesi gereken bir ilkedir ve bu nedenle eşit olunduğu varsayımından değil, tersine eşitsizliklerin olduğu farkındalığından hareket edilmelidir. Böylece, adaletin temel içeriği olan eşitlik, ancak eşitleme ilkesi uyarınca gerçekleştirilebilir. O halde eşitleyici/denkleştirici bir adalet ilkesi, herkesin insan olmak bakımından taşıdığı farklı değeri gerçek kılma, görünür kılma bakımından eşit güce sahip olmadığı bilincidir. Eşitliğin tesisi, eşit güce sahip olmayanları güçlendirecek dayanışmacı bir toplumsallık bakış açısını gerektirir. Bu, kendi değerini dışsallaştırmak bakımından engelleri, yoksunlukları olanların farkında olunduğu ve bu engellerin, yoksunluğun bir değer eşitsizliğine yol açmasına izin verilmediği bir ortak yaşam ilkesini gerektirir. İnsan olma onuru, insanın biyolojik ya da fiziksel varoluşuna indirgenemeyecek olan, onun insanca yaşamın öznesi kılan bir ahlâksal varlık olmasında temellenir. Bu bakımdan onur/değer kavramı hiçbir biyolojik, fiziksel özelliğe referansla tanımlanamayacak bir kavramdır ve hiçbir biyolojik, fiziksel farklılık bu onura, değere sahip olmak bakımından bir ölçüt olarak sunulamaz. Tam tersine, insan onuru kavramı, tüm farklılıklara rağmen herkesin bu onura sahip olduğuna işaret eden bir kavramdır ve bu nedenle onur eşitliği bir varsayım değil, herkes için gerçek kılınması gereken bir ilkedir. İnsan olmak bakımından sahip olduğumuz değeri dışa vurma, görünür kılma bakımından sahip olduğumuz gücün eksik ya da fazla olması bizi daha az ya da daha çok insan yapmaz. Engellerimiz, bizi insan olmaktan çıkarmıyorsa, insan olma onurunun tüm diğerleriyle eşit sahibiyizdir. Adalet, hiç kimsenin onurunun zedelenmeyeceği bir biraradalık ilkesi olduğuna göre, engelli olmak, bu adalet bağının dışında bırakılmaya yol açan bir görünmezlik örtüsü altında olmak demek değildir. Adalet, tam tersine bu örtünün kaldırılmasını, engellerin yoksunluğa dönüştürülmemesini emreder. Hukukun herkesi eşit hak sahibi olarak tanımlaması, bu hakkı gerçekleştirme konusunda dezavantajlı olanların görünmezliğine çare olamaz. Adil ve demokratik bir hukukun adalet gereği içermesi gereken şey, bu görünmezliği, yok saymayı veya hakka ulaşma yoksunluklarını hesaba alarak, engellerin haksızlık nedeni olmasını önlemektir. Engelli olmak, çoğunlukla engelsiz gibi düşünülerek dağıtılacak bir adaletten dışlanmaya yol açmıştır. Engellerin farkında olmayan bir adalet ilkesi, eşitlik ilkesini gerçekleştirilecek bir ilke olarak değil, bir varsayım olarak taşıyan bir adalet ilkesidir ki bu özelllik onun adil olmayan bir yönetici ilke olması anlamına gelir. Oysa engelli olmak, engellerin farkında olan bir adalet ilkesiyle, adil bir biraradalığın içine alınmayı talep eder. Bunun için, engelleri yok saymayan, engellerin müşterek yaşam alanının içine girmeyi güçleştirdiğini bilen, dolayısıyla engellileri güçlendiren bir adalet ilkesi gereklidir. Ancak bu yolla, engellilerin haklarını kullanmasını ve ortak yaşama katılmasını sağlayacak bir güçlendirme bakış açısıyla, engeller yoksunluğun ve hatta yoksulluğun nedeni olmaktan çıkar. Adil olmak, engelleri görmektir. Engellileri görünmez olmaktan, yok sayılmaktan dolayısıyla toplumsal hayattan dışlanmaktan kurtarmadan, toplum eşit yurttaşların adil biraradalığı olamaz. Engelleri görmek, onların yaşama katılmasının önündeki engelleri önlemeyi gerektirir. Engellerin, onları insan onurunu taşıyan bireyler olmasını eksiltmediğini bilmek, onların onurlu yaşamalarını Doç. Dr. Nilgün TOKER KILINÇ Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü sağlama sorumluluğunun da bilinci olmalıdır. Toplumun ortak aklı ve vicdanı, herkesin herkese adil davranışını içeren bir farkındalık taşımadığı sürece, tüm engeller yoksunluğa yol açar. Yoksunlukların, dolayısıyla engellerin yok sayıldığı bir toplumsallık, toplumun bir kısmının güçlendirilmezse topluma katılamayacak başka bir kısmını kendisinden ayırdığı, böylece aslında bu toplumun birarada yaşamadığı bir durumdur. Haklarını gerçekleştirmek bakımından desteğe, dayanışmaya ihtiyacı olanları, neredeyse hak öznesi olmadıkları şeklindeki bir bakış açısıyla evlerine, bakım alanlarına hapsetmek, onları dışlamaktır. Metro ve otobüse binemedikleri için attıkları çığlıkları duymamak, tersine o metro ve otobüslerin onlara ait olmadığını düşünmek ve Evlerinize gidin! demek, ırkçılığa varan bir dışlayıcılıktır. Çünkü, biyolojik ve fiziksel farklılığı hak eşitliği bakımından bir eksiklik olarak tanımlamak, ırkçılığın bakış açısıdır. Bu, toplumun aynılık a indirgenmesi demektir ki, demokratik toplumsallığın önündeki en temel engel bu zihniyettir. Gerçek bir toplumsal biraradalık için, herkesin toplumun tüm diğer üyelerinin farkında olduğu bir tanıma edimi gereklidir. Bu tanıma olmaksızın, toplumda gerçekte topluma alınmayan büyük bir dışta bırakılanlar olacaktır. Dışta bırakılanlar, yoksunluk ve yoksulluğa mahkum edilenler, doğrudan adil olmayan bir yaşamın varlığının da göstergesidirler. Adalet herkesi kapsamadığında söz konusu olan zulümdür. Engelli olmanın, zulme uğramak anlamına geldiği bir toplumsal yaşam, gerçekte kimsenin bir arada yaşamadığı, güçlünün güçsüze tahakküm ettiği bir yaşamdır. Daha doğrusu, güçsüzlüğü, değer hiyerarşisine yol açacak bir şekilde dışlamak, söz konusu olanın bir arada yaşam olmadığı, bir tahakküm ilişkleri ağı olduğu anlamına gelir. Dışta bırakmak, görmezden gelmek, aynı zamanda yok varsaymak ve hatta yok etmektir. Güçsüzlüğü giderecek bir güçlendirme ilkesi olmaksızın, dezavantajlı olanlar yok olmaya mahkum edilirler. Birilerinin yokluğa mahkum edildiği bir toplumsallık, insanlık onurunun yok sayıldığı bir toplumsallıktır ve insana ait olamayacağı gibi, bu toplumsallığa hiçbir insanı değer kılavuzluk etmemektedir. Demokratik bir toplumsallıkta, o halde, sadece hukukun değil, yurttaşlık bilincinin de engellerin ve yoksunlukların farkındalığını içermesi gerekir. Ancak bu farkındalık, bu tanıma yoluyla, engeller, adaletsizliğe ve yoksunluğa mahkum olmaz; tersine engellerinden özgürleşerek onurlarını görünür kılma, haklarını gerçek kılma gücüne sahip olabilirler. 44 BAHAR

25 ÜNİVERSİTEMİZ KAZILARI Prof. Dr. Nuran ŞAHİN Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Klaros Kazılar Tarihi, 1907 yılında Theodor Macridy nin, kutsal alanda ilk sondajı yapması ile başlar. Bu ilk çalışmanın ardından, 1913 yılında Th. Macridy ve Charles Picard bir dönem kazı yaparlar. Birinci Dünya savaşının başlaması nedeni ile kazı terk edilir yılında epigraf Louis Robert tarafından yeniden başlatılan kazılar, 1961 yılına değin devam eder yılları arasında gerçekleşen kazılar Juliette De la Genière başkanlığında yürütülmüştür yılından itibaren tekrar başlatılan kazılar Nuran Şahin başkanlığında devam etmektedir. Bir asır önce başlamış olan Klaros Kazıları çeşitli nedenlerle kesintilere uğramış ve bugüne değin toplam olarak otuz yıl çalışılmıştır. İzmir İli, Menderes İlçesi, Ahmetbeyli Mahallesi sınırları içinde kalan, Klaros Kutsal Alanı, Cumaovası nın (Menderes) güneyinde, ovayı güneydeki Kuşadası Körfezine bağlayan, Ahmetbeyli Vadisi nin (Ales) taban düzlüğünde, kıyıdan 1600 m. kuzeyde, vadi tabanının doğusundaki Kırmızıkayalar deresinin birikinti konisi önünde yer alır. Bu nedenle kutsal alan doğudan Kırmızıkayalar, batıdan Ahmetbeyli derelerinin getirdiği alüvyon birikintileri ile kaplanmıştır. Bugün, kutsal alanın en geç kültür katmanı 4.20 m. alüvyon tabakasının altında bulunmaktadır. Klaros kutsal alanı, Apollon Klarios a adanmış bir bilicilik merkezidir. Antik kaynaklarda bu bilicilik merkezinin kurucusu olarak bilici Manto gösterilir. Bu öykü irdelendiğinde bilicilik merkezinin yaklaşık olarak İ. Ö. XIII. yüzyılın ilk çeyreği içinde kurulmuş olması gerekmektedir. Anlatıya göre: Manto, Delphoi Apollon unun emri ile, Apollon Klarios Bilicilik Merkezi ni kurmuştur. Bazı antik yazarlar bu anlatılarında daha da ileriye giderek, Klaros daki kutsal kaynağın, ülkesinden sürülen Manto nun gözyaşlarından oluştuğunu ileri sürerler yılları arasında gerçekleştirilen kazılarda, Klaros un tarihi üzerine çok önemli bulgular elde edilmiştir. Bu bulgulardan en önemlisi Bilicilik Merkezi nin Myken Dönemi ne değin giden kuruluş öyküsünün kanıtlanmış olmasıdır yılına değin yapılan kazılarda, antik kaynaklarda geçen öykü, arkeolojik malzemelerle kanıtlanamadığı için, bir söylem olarak kalmıştı yılı kazı döneminde Myken seramiklerinin yanı sıra, bronz ok uçlarının, submyken bronz fibulaların da bulunuşu, Klaros Bilicilik Merkezinin kuruluş tarihinin İ.Ö. XIII. yüzyıl başlarında olduğunu ortaya koymuştur. Antik yazarlar, Klaros Bilicilik Merkezi nin, Yunanistan daki Delphoi Apollon unun emri ile kurulduğunu söylerler. Ancak Delphoi kutsal alanında bugüne değin, Myken tabakası ortaya çıkarılmamıştır. Myken malzemesi sivil yerleşim birimlerinden gelmektedir. Bu günkü kanıtlar ışığında Klaros Bilicilik Merkezi, Delphoi dan daha önce kurulmuştur. Bu durum çok da şaşırtıcı değildir. Zira Anadolu da bilicilik, Hititlerde var olan ve kadınlar tarafından gerçekleştirilen dinsel bir olguydu. Sonuç olarak Klaros Bilicilik Merkezi, Anadolu da var olan bir geleneğin devamı niteliğinde olmalıdır. Bugünkü bulgular Klaros Kehanet Merkezi nin Antik dünyanın en erken bilicilik merkezi olduğunu ortaya koymuştur. Klaros un bulunduğu Kolophon Ülkesi nin tanrı Apollon öncesi irdelendiğinde, ülkenin yerel halkı olan Karların, antik kaynaklarda geçen denizci, süvari ve iyi bir savaşçı oldukları dışında, yaşam ve inançları konusunda elimizde henüz arkeolojik kanıt bulunmamaktadır. Ancak Klaros un kuzey-doğusunda yer alan ve demirli mağara olarak geçen mağaranın bir kült mağarası olduğu yüzey araştırmaları ile bir kybele kabartmasına dayanılarak ileri sürülmektedir. Ana soylu Karların, bir ana tanrıça kültüne bağlı olduklarını ileri sürmenin yanlış olmayacağı görüşündeyiz ve Klaros kutsal alanının tanrı Apollon dan önce Kar halkının kutsal alanı ve bir ana tanrıçaya adanmış olabileceği olasılığının da göz ardı edilmemesi gerekir. Bu savımızı her zaman belirttiğimiz gibi gelecek yıllardaki kazılar belirleyecektir. Kutsal alanlarda tanrılara kurban sunusu yapma geleneği çok erken bir gelenek olup, kurban sunularının insan ve hayvan sunusu olarak yapıldığı bilinmektedir. Bu bağlamda tüm tanrılara çok sayıda hayvan kurban edildiği antik kaynaklarda anlatılır. Ancak Apollon diğer tanrılardan farklı olarak, Hekatombaios tu ve birçok kentte bu ayda Hekatombaia Bayramları kutlanıyor ve tanrıya aynı anda yüz hayvan özellikle de boğa kurban ediliyordu. Klaros kazılarında çok fazla boğa kemikleri ele geçmiştir. Antik yazarlar büyük kutsal alanlarda Hekatomb (yüz adet hayvan bağlama bloğu) bulunduğunu söylerler, Klaros Kutsal Alanı nda bulunmuş olan Hekatomb, bu hayvan rituelinin ilk ve tek arkeolojik kanıtıdır yılı kazı döneminde, gün ışığına çıkarılan Arkaik Dönem e tarihlenen hayvan bağlama blokları, kutsal alanda daha önce de bu geleneğin var olduğunu ortaya koymuştur. Tanrılara hayvan sunma çok erken bir dinsel rituel ve yaptırımdı. Ancak ekonomik gücü yeterli olmayan kişilerin tanrılara, pişmiş topraktan yapılmış hayvan sunmaları da bu dinsel olguyu yerine getirmenin bir parçasıydı. Klaros kutsal alanında, gün ışığına çıkarılmış olan Myken ve özellikle de Protogeometrik ve Geometrik Dönem e tarihlenen çok sayıdaki boğa ve yüzlerce figürin parçası bu sunu rituelinin kanıtlarıdır (Res. 1) kazılarının ortaya koyduğu diğer önemli bir tarihsel kanıt ise, Notion yönünde giden üstüste inşa edilmiş iki kutsal yolun gün ışığına çıkarılmasıdır (Res. 2). Bu iki kutsal yol, Klaros Bilicilik Merkezi nin bağlı olduğu ilk ana kentin Kolophon Arkhaia olmadığını, Deniz Kıyısı ndaki Kolophon (Notion) olduğunu ortaya koymuştur. Geç Arkaik kutsal yolun iki tarafında ise Arkaik Kuros heykellerinin yer aldığı anlaşılmıştır. Propylon un doğusunda ortaya çıkarılan, perirhanterion (kutsal yıkanma kabı burada havuzu) kutsal alana girişte arınma ritüelinin uygulandığını göstermiştir (Res. 3). Bir diğer önemli buluntu, Propylon un batısındaki Roma yapısının önerildiği gibi kleidophoros un (anahtarcı) evi olmayıp kompleks bir yapı olduğunu ve Geç Hellenistik çok büyük bir mekanın üzerine inşa edildiğini, olasılıkla da başvuru için gelenlerin kaldıkları bir katagogeion (misafirhane) olduğunu göstermiştir (Res. 4). Klaros Kazıları ilişkili olarak, yılları arasında üç proje gerçekleştirilmiş ve bir yayın tamamlanmıştır. Bunlar sırasıyla: 1- Klaros Kazı Evi Yapım Projesi: Ahmetbeyli Mahallesi içinde kalan hazine arazisi üzerine 2005 yılında, İzmir Valiliği İl Özel İdaresi nin sponsorluğunda Klaros Kazı Evi yaptırılmış, 2006 Haziran ayından itibaren kullanıma açılmıştır. 2- Klaros Ören Yeri Projesi. İzmir Valiliği İl Özel İdaresi nin sponsorlu- 46 BAHAR

26 ğunda 2005 yılında tamamlanmıştır. Ancak bugüne değin, ören yerine resmi bir bekçi ile bilet gişe memuru atanmamıştır. Bilet kesilemediğinden, Kültür ve Turizm Bakanlığı na bağlı DÖSİM e gelir sağlanamamaktadır Uluslararası Kehanet ve Apollon un Anadolu Kültleri Sempozyum Projesi (TÜBİTAK ve EÜ EBİLTEM Uluslararası Toplantı Desteği) Ağustos İzmir de Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi nde yapılmıştır Uluslararası Antik Dönem de Kehanet ve Apollon un Anadolu Kültleri Bildirileri Ağustos 2005, İzmir. Arkeoloji Dergisi 2008/2. Klaros un Yıllarına Yönelik Projeleri: - Su Sorunu Projesi: Kutsal alanın kuruluş nedeni olan Kutsal Kaynak ın antik dönemden itibaren kutsal alanda sorun olduğu arkeolojik verilerle saptanmıştır (kanalizasyon sistemleri). Kutsal alanda yapılan jeofizik araştırmalar burada iki kaynağın varlığını göstermiştir. Kazı alanında deniz seviyesinden m. de su gelmeye başlaması, kazı alanında sürekli pancar motorlarla çalışılmasını gerektirmektedir (Res. 5). Kış aylarında ise tüm alan su altında kalmakta, su seviyesi ancak temmuz ve ağustos aylarında düşebilmektedir. Suyun sürekli yükseliş ve çekilişi eserlerin temellerinde tahribata neden olmaktadır. Bu nedenle maliyeti yüksek, ancak antik dönemin üç büyük kehanet ve en erken bilicilik merkezi olan bu çok önemli kutsal alanın ve buradaki kültür mirasının gelecek nesillere aktarılabilmesi için ivedilikle bu projenin hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu projeye sıcak bakacak sponsorların arayışı içindeyiz. - Arkeopark projesi: Klaros Kutsal alanı nda bulunmuş ancak envanterlik eserler oluşları ya da güvenlik nedeni ile Selçuk Arkeoloji ve İzmir Arkeoloji Müzesi ne taşınan mermer eserlerin özellikle de heykellerin birer mulajlarının yaptırılarak orijinallerinin yerine konmaları. Yapılacak düzenleme ile de arkeopark projesinin hayata geçirilmesi. - Polemaios Onur Anıtının Restorasyonu: 1952 yılında sadece kaidesi bulunmuş olan bu anıtın birinci ikinci tamburu ile çok iyi korunmuş durumdaki ionik başlığı, yarım asır sonra 2003 yılında gün ışığına çıkarıldı. İki tamburu eksik olan bu onur anıtının ayağa kaldırılma projesi. - Propylon un Restorasyonu ve Ayağa Kaldırma Projesi. Anıtsal giriş binasının restorasyon projesidir. Tüm bu projelerin hayata geçirebilmesi için sponsorların desteklerine ivedilikle ihtiyacımız vardır. KLAROS DA SİZİN DE DİKİLİ BİR ESERİNİZ OLSUN sloganı ile bu projelere destek verecek birey, kurum ve kuruluşlara çağrıda bulunmak istiyoruz. İsimleri, eserlerin yanında dikilecek özel panolarda yer alacaktır. Ayağa kaldıracakları her kültür varlığı, bir kültür mirası olarak gelecek nesillere kalacaktır. Ayrıca bu tür sponsorluklara vergi muafiyeti getirildiğini, bir kez daha burada Resim 5. Klaros un Su Sorunu 48 BAHAR

27 Petek DURGEÇ 4 Mayıs 1967 tarihinde merhum işadamı Vehbi Koç önderliğinde, eğitime gönül vermiş 201 Türk aydını tarafından kurulan Türk Eğitim Vakfı (TEV), bugüne kadar 165 bin 636 öğrenciye verdiği burs imkânı ile Türkiye nin en büyük eğitim vakıflarından biri durumunda. Kaliteli eğitim almış ve yetişmiş insan gücü kaynağının arttırılmasının büyük önem taşıdığı günümüzde TEV, verdiği yurtiçi ve yurtdışı burslarla gençlerin öğrenim hayatlarını destekleyerek gelecek kuşaklara yatırım yapıyor. Bağışlarla ayakta duran dev bir eğitim vakfı olan TEV in İzmir Şubesi başkanlık görevini sürdüren, kentin eski valilerinden Hüseyin Öğütçen, kurumun İzmir de bugüne kadar burs verdiği öğrenci sayısının 12 bin 260 olduğunu belirtti yılında ise İzmir de öğrenim gören 550 öğrenciye burs verildiğini ifade eden Öğütçen, Ülkemizde uzun yıllardan beri uygulanmak zorunda kalınan, toplumsal maliyeti çok yüksek ekonomik istikrar programları karşısında, eğitim alanında gittikçe artan gereksinimlerin sadece devlet tarafından karşılanma olanağı bulunmamakta. Bu nedenle, kamu kaynaklarının yetersiz kaldığı günümüzde, başta varlıklı vatandaşlarımız olmak üzere, herkesin gücü oranında milli eğitimimizin sorunlarının çözümüne destek olması büyük önem taşıyor. İşte TEV bu misyonla kurulmuş bir vakıftır diye konuştu. Yurtdışı bursu da veriliyor TEV in Türkiye nin ihtiyaç duyduğu üst düzey yönetici, uzman ve lider kadrosunu yetiştirmek üzere üstün başarılı gençlere yurt dışı yüksek lisans ve üst ihtisas bursları da verdiğini söyleyen Öğütçen, şunları kaydetti; TEV İzmir Şube Başkanı Hüseyin Öğütçen eğitime adadığı hayatı boyunca biriktirdiği deneyimleri Bir İdarecinin Zamanla Yarışı adlı kitapta topladı. TEV, İngiltere, Almanya, Fransa, Danimarka, Japonya, Hollanda ve İsveç ile müşterek burslar veren tek sivil toplum kuruluşu durumda. Bu güne kadar yurt dışı burslarından bin 186 başarılı genç yararlanmıştır. Bursiyerler yurt dışındaki üniversitelerde, öğrenimlerini üstün başarı ile sürdürüyor. ve dereceyle mezun oluyorlar. Ülkemizin lider kadrosunu oluşturacak TEV bursiyerleri yurda döndüklerinde de üst yönetim kademelerinde görev alıyorlar. Vakfımızın bugünkü genel müdürü olan Turgut Bozkurt da lisansüstü eğitimini yurtdışında TEV bursuyla tamamlamış başarılı bir öğrenciydi. TEV in bursları karşılıksızdır ancak, burslardan yararlanarak öğrenimlerini tamamlayanlar, iş hayatına atıldıktan sonra, kendileri gibi en az bir Türk gencine TEV aracılığıyla destek vermeyi ya da başkasının TEV e bağış yapmasını sağlamayı vicdani bir yükümlülük olarak kabul ederler. Başarının koşulu * Bazen genç kaymakam arkadaşlarım başarının koşullarını soruyorlardı. Başarının üç ana koşulu var. Birincisi memleketini seveceksin. Şimdi: Herkes memleketini sever diyeceksiniz. Memleketi sevmek lafla olmaz. Tanrının verdiği gücü aşarak çalışmaktır memleket sevmek. Başarı için çok çalışmak yetmez. Çalışma hırsı olacak. İkincisi insanları seveceksin. İnsanlara hizmet etmekten büyük mutluluk duyacaksın. Üçüncüsü mesleğini seveceksin. Mesleğini sevmeyen kişinin başarılı olması olanaksızdır. Başarının bilgi, yetenek, tecrübe, planlı ve programlı çalışma, işlerin yakından izlenmesi gibi diğer koşulları daha sonra gelir. *Hüseyin Öğütçen in Bir İdarecinin Zamanla Yarışı adlı kitabından alıntıdır. Burslar en fazla ihtiyacı olana veriliyor 86 yıllık yaşamının önemli bir bölümünü eğitime destek vererek geçiren ve yaşamındaki en önemli hatıraları da Cumhuriyet in Aydınlığında Bir İdarecinin Zamanla Yarışı adlı kitapta toplayan Öğütçen, burs verilen öğrencilerin seçiminde asla unutamadığı olayların da yaşandığını belirterek, zihnine kazınan anılardan birini gözleri dolarak şu sözlerle anlattı; Bundan yıllar önce ülkemizin büyük üniversitelerinden birinin mühendislik fakültesinde, burs verilecek öğrencilerin belirleneceği bir mülakatta karşılaştığım bir öğrenciyi asla unutamam. 13 çocuklu Mardin li bir ailenin son evladı olan öğrenci konuşmakta güçlük çekiyordu. Sorduğumuz sorulara dikkati dağınık şekilde cevap vermesinden şüphelendik ve gerçekten o fakültenin öğrencisi olup olmadığını araştırdık. Neticede fakülteyi ikincilikle kazandığını öğrendik. Ancak öğrenci doğru düzgün beslenemediğini ve çoğu zaman öğle yemeği bile yiyemediğini anlattı. Öğle yemeği için aldığı simiti ikiye bölüp yarısını da akşam yiyordu. Bunu duyduğumda yaşadığım hissi tarif edemem. Aradan yıllar da geçmiş olsa bu olay asla aklımdan çıkmaz. Şunu kesinlikle söyleyebilirim ki TEV, verdiği bursların en çok ihtiyaç duyan öğrenciye gitmesine büyük özen gösteriyor. Fatih Tanfer İzmirlilerin TEV e büyük destek sağladığını belirtti. İzmir vakfa en fazla gelir getiren ikinci şehir İzmirliler in TEV e büyük destek verdiğini ve kuruma İstanbul dan sonra en fazla gelir getiren şehrin İzmir olduğunu belirten vakfın İzmir Şubesi Başkan Yardımcısı Fatih Tanfer ise, burs başvurusu ve öğrencilerin seçim sürecini şöyle özetledi; TEV, her öğretim yılı başında burs kontenjanlarını öğretim kurumlarına bildirir. Öğretim kurumları öğrencilerine gerekli duyuruyu yapar. Burs almak isteyen öğrenciler her sene 1-31 Ekim tarihleri arasında TEV in internet adresinden ( online form doldurup, çıktısını alarak diğer belgelerle birlikte öğretim kurumlarına teslim ederler. Öğretim kurumları, öğretim üyelerinden oluşan, TEV temsilcisinin de katıldığı bir burs komisyonu oluşturarak, kontenjan kadar asil ve yedek aday seçip vakfa bildirir. TEV Genel Müdürlüğü nce yapılan son inceleme neticesinde burs alması kesinleşen öğrencilere bursları bağlanır. Burs için adayların taşıması gereken başlıca özelliklerin maddi olanaklarının kısıtlı olması ve Atatürk ilke inkılaplarına bağlı olması olduğunu dile getiren Tanfer, Ayrıca öğrenime yeni başlayan öğrencilerde okul giriş puanına göre bölümüne en az ilk yarıda girmiş olması, ara sınıflarda öğrenim görenlerde ise alt sınıflardan borçlu dersi olmaması veya genel başarı ortalaması en az 2,5 ya da 60 olması şartı aranır diye konuştu. Vatandaşa saygı * Siyasal Bilgiler Okulunda öğrenci idim. Yaşlı ve hasta bir akrabam Nüfus Müdürlüğü nden alacağı bir kayıt için Kaymakamlığa dilekçe ile başvurmuş. Kaymakam dilekçeyi Müdürlüğü ne havale edecek. Yapılacak işlem sadece 20 saniye zaman alıyor. Kapı açık. Kaymakam yanındaki arkadaşlarına gece içkiyi fazla kaçırdığını anlatıyor. Akrabam bastonuna dayanmış, güçlükle ayakta duruyor. Açık kapı içinde bir saate yakın kaymakamın sohbetinin bitmesini bekliyor. Akşam köye geldiğinde: Eğer sen de bizim İpsala kaymakamı gibi kaymakam olacaksan hiç olma! dedi. Olayı anlattı. Bu olay beni o kadar etkilemiş ki Vali ve Kaymakam olarak hiçbir vatandaşı bekletmemeye çalıştım. Makam odasına gelen herkesi zorla oturttum. Ondan sonra dinledim. Ayakta konuşmasına izin vermedim. Acaba bu vatandaşın işini yasalara uygun olarak en kısa zamanda nasıl yapabiliriz? Bunu düşündüm. Devlete güvenen, aracısız, tefecisiz, doğrudan başvuran vatandaşın işi bir haftada bitecekse, bir günde bitirmeye çalıştım. Aracı, tefeci, tavsiye mektubu ile gelenlerin işleri uzamış olabilir. Yasalara göre vali ve kaymakamlar 24 saat görevli sayılıyor. Yeni atandığım yerlere basına verdiğim ilk demeçte devlet kapısının gece, gündüz, günün her saatinde vatandaşlara açık olduğunu belirttim. Gece yarısından sonra sabaha karşı üçte telefonla şikayette bulunanları anımsıyorum. Gece yatağımda günün muhasebesini yaparken, faydalı bir hizmet görmüşsem kendimi dünyanın en mutlu insanlarından biri saydım. İnsanlara hizmet, hizmetlerin en makbulü değil mi? Yönetici ve ayrıntılar * Günde en az 18 saat çalışan meslektaşlarım var. Akşamları eve çantalar dolusu evrak, dosya götürüyorlardı. Daire Başkanı, Şube Müdürünün yapacağı işleri omuzlamışlar. Eve dosya evrak götürdüğümü hiç anımsamıyorum. Yönetici ayrıntıları bilmeli fakat ayrıntılarla uğraşmamalı, işleri yakından izlemelidir. Yönetici orkestrada enstrüman çalan kişi değil, orkestra şefidir. Enstrüman çalmaya özenmeyecek, çalanların uyumunu, başarısını, hatalarını yakından izleyecektir. *Hüseyin Öğütçen in Bir İdarecinin Zamanla Yarışı adlı kitabından alıntıdır. 50 BAHAR

28 Doç. Dr. Lâle Kabadayı Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü Mart ayında, Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bir hafta boyunca düzenlenen etkinlikler, kadınların bireysel sorunlarıymış gibi gösterilen oysa toplumsal sorunlar olan şiddet, taciz, tecavüz, namus(!) cinayetleri gibi konularla ilgili farkındalık yaratmaya ve bu sorunları çözme yollarını işaret etmeye çalışmaktadır. Yıllar içinde etkinliğini arttıran bu çalışmalar, bir hafta ile sınırlı kalmayacak şekilde, daha birçok sorunun çözülmesi için, tüm yıla yayılan eylem planlarına dönüşme çabasındadır. Toplumda kadınların durumuyla ilgili çok sayıda sorun bulunurken, sinemada kadının gerçek halleriyle temsil edilmiyor oluşuna yönelik bir yazı ne derecede önem taşımaktadır? Bir insanın en temel hakkı olan yaşam hakkına yönelik bunca tehdit varken, sinemada kadının temsilinin değeri ne olabilir? Kadının toplum içindeki yerine dair yaşadığı sorunlar, ne yazık ki, tek bir konunun çözülmesi ile ortadan kaldırılacak durumda değildir. Bu nedenle, yazılıdansa görüntülü kültürel aktarıma eğilim gösteren toplumumuzda sinemanın, kadına yönelik önyargıların değiştirilmesi açısından ne kadar büyük bir önem taşıdığına dikkat çekilmelidir. Çözülmesi gereken sorunlara bir bütün içinde bakılmalı ve sosyal yaşamın en önemli resmedicilerinden olan, aynı zamanda onu biçimlendirme şansı bulunan sinemada, kadının, erkeğin isteğine göre tanımlanmadan da var olabileceği ortaya konmalıdır. Bu yazı, Türk sineması kadar dünya genelinde de bir sorun olan sinemada kadın olarak kadın ın temsilinin azlığına dikkat çekmek amacıyla hazırlanmıştır. Kitle iletişim araçlarındaki egemen konumları ellerinde tutan erkekler, ataerkil toplumun çıkarları doğrultusunda kadınları arzu nesnesi olarak yansıtır. Filmlerde de kadına yönelik cinsiyetçi ayrım ve bastırma bulunmaktadır. Anaakım sinema dediğimiz ve en iyi örneğini Amerikan Hollywood sinemasının oluşturduğu, izleyicisine düşünmektense haz sağlamayı sunan ve karşılığında da kâr elde etmeyi amaçlayan sinema anlayışı, kadın olarak kadın a filmlerde var olma şansı vermemektedir. Çünkü anaakım sinema, toplumda erkeğe atfedilen potansiyel iktidarı filmlerde sürdürmeye yönelik bir ideolojinin taşıyıcısıdır. Bu ideoloji, erkeği ön plana çıkarır. Sinemada var olan erkeğin, kadını ve ötekileri sunumu, kendi ideolojisine göre biçimlenmektedir. Erkek kadını tanımlarken, onu iktidara sahip olmayan olarak nitelendirir, buna göre kadın erkeğin karşısında hiçkimse anlamına gelmektedir. Öyleyse anaakım sinemada kadının sunumu, erkek olmayan şeklinde olumsuz bir tanımlamayı işaret eder. Eğer bir şeyin tanımı, başka bir şey üzerinden yapılıyorsa, bu durum o şeyin başkasına bağımlı olduğunu kabul etmenin, kendi olamamanın, kendi olarak var olamamanın göstergesidir. Kadının gerçek haliyle sinemada neden temsil edilmediği, yer alan kadın karakterlere rağmen filmlerde erkek söyleminin neden ve nasıl devam ettirildiği, bu söylem içinde kadınların nasıl resmedildiği ve gerçek yaşamdaki kadın deneyimlerinin filmlerde neden gözardı edildiği, feminist eleştirmenlerin sıkça sorduğu sorulardandır. Çok sayıda feminist kuramcı, kadının kendisi olarak, toplumda olduğu gibi filmlerde de yok olduğunu savunmuştur. Örneğin, dilbilimci Luce Irigaray cinsellik ve dil arasındaki ilişkilere yönelik açıklamasında kadının sosyal sıralamada erkekten sonra gelmesinden öte yok olduğuna dikkat çeker. Kuramcılara göre filmlerde kadın olarak kadın, bulunmayandır, yoktur. Bu yokluk; güç, otorite, konuşma yokluğunu ve özne olamamayı işaret eder. Kadın, sinemada güç ve otorite ile temsil edilemez, çünkü bu alanlar erkeğe atfedilmektedir. Konuşma ve eylemde bulunmada da öncelik erkeğe tanınmış, suskunluk ve sessizlik kadına bırakılmıştır. Filmlerde kadınlar konuşsa bile pasiftirler, erkekler ise aktiftir ve başrolde yer alır; erkeklere daima büyük ve ölümsüz olma diyalogları düşer. Sinemada, kadın olarak kadın ın yokluğu, cinsiyet üzerine temellenen bir ayrımın sonucudur. Kadın ve erkeğin cinsiyetinden yola çıkarak, toplumsal, kültürel, ekonomik ve davranışsal olarak birbirinden farklı olduğunu savunan toplumsal cinsiyet, stereotipleşmiş (tektipleştirilmiş), ataerkil yargılarca ele alınan, erkek bakışını önemseyen, haz kaynağı olarak kadının bedenini öne çıkaran yaklaşımları gündeme getirir. Buna göre kadınlar, en basit anlamıyla, ya kutsallaştırılmış kadın tiplerinde ya da cinselliğini kullanan kötü kadın imgesi yüklenmiş biçimde iki uç noktada resmedilir. Ahlak erkek tarafından tanımlandığı için, erkeğin kurallarına uymayan kadın ahlaksız olarak gösterilir. Kadını bedeniyle bir tutan bu yaklaşım, onu haz veren, eğlendiren ya da annelik rolüyle bakan, büyüten; erkeği ise haz alan, eğlenen, zeki, dolayısıyla yönlendiren olarak tanımlamaktadır. Bu nedenle kadınlar, baştan çıkaran seksi kadın ya da eş, anne, kız evlat, kız arkadaş olarak kalıplaşmış şekilde ve genç ve güzel resmedilmekte, sekreter, hemşire gibi sınırlı mesleklerde çalışan kişiler veya seks aracı olarak yansıtılmaktadır. Toplumsal cinsiyet kalıplarının net şekilde görülebildiği bir kaynak olarak ele alınması gereken anaakım sinema, kalıplara uyumlu kadını inşa etmektedir. Kadın, erkeğin karşısında nesne olarak konumlandırılırken, mizansenin kurulumu, izleyicinin bakışının oluşturulması, kadının çerçevelenmesi, giydirilmesi, aydınlatılması vb. ile filmlerde erkeğin fantezilerine hizmet eden kadın görünümleri yaratılır. Kadınların başrolde olduğu bazı anaakım filmlerde ise erkekleştirilmiş kadın, yine erkeklerin dünyasına girme çabası içinde gösterilmektedir. Erkek gibi mert kadın tiplemesinin, örneğin aile melodramları ile zihnimize kazınan yerleşimi, tanımlamaların ne ölçüde erkek temelli olduğunu vurgular. Dünya genelinde kadını kadın olarak ele alan çok az sayıda film ise anaakım ticari sinemanın dışında yer almakta ve karşılaştırma yapıldığında ne yazık ki çok düşük oranlarda izleyiciye ulaşmaktadır. Cinsel farklılığın ötekileştirilmeye neden olmadığı, sohbet eden, gülen, ağlayan ve önyargısız bir dille kendilerini ifade eden kadınların perdede görünümü, yaşam biçimini kendisi belirleyen, olmak istediği gibi olan ve öyle yaşayan kadınların sunumu ile gerçekleşebilir. Kendini, erkek tarafından değil, doğru ve yanlış yanlarıyla kendisi tanımlayan, kendi gerçekliğini kuran kadın, kahramanın kaba kuvvetle var olmadığını, yaşamın zorluklarıyla mücadele eden asıl kendisinin kahraman olduğunu izleyiciye aktarabilecek güçtedir. Kadın olmaya övgü, insan olmaya övgünün temelinde yer alır. Kadının, cinsiyeti ile kimliği arasında bağ kurulmadan kabul edilmesi, cinsiyetin sembolik ve kültürel bir anlayış olduğunun filmlerde yansıtılması ile mümkün olabilir. Eşit ilişkilerin yaşanabileceği olumlu bir geleceğin kadın ya da erkek değil, insan olmakla gerçekleşebileceği filmlerle tekrarlanarak verilmelidir. Kadınların özne olduğu bir sinema, toplumda kadına bakışın değiştirilmesi için önemli bir amaca hizmet eder. Sinemada kadın, geleneksel olmayan rollerde gösterilmeli, iyi kadın/kötü kadın gibi egemen kalıpların dayattığı ideolojiler yıkılmalıdır. Kişilik özellikleri ve davranışları ile ikinci plana itilmeyen, önyargıların kurbanı olmayan ya da miş gibi yapmayıp gerçekten kadın olmanın zorluğunu anlatan kadınları ele alan filmler yapılmalıdır. Sinemada, örneğin; güzelin karşısında çirkin, şişman, bazen iyi bazen kötü hisseden, kurtarılmayı beklemeyip aktif davranan, zeki olan, zaman zaman itici yönleri bulunan ama tam da bu sayede insan olan, kısaca gerçek yaşamda nasılsa bundan uzaklaşmadan kendini resmeden karakterlerin yer alması gerekmektedir. Sonuç olarak, ataerkilin diretmeleri karşısında var olmak, erkek egemen düşüncedeki tek yönlülüğün ve stereotipleştirmenin dışına çıkmakla mümkündür. Bilinçli sinema izleyicisinin, kadının kendisi olarak perdede göründüğü ve özne konumuna geldiği filmlere duyduğu ihtiyaç, her geçen gün daha da artmaktadır. Sinema, toplumsal cinsiyet kalıplarını eleştirmeye ve yıkmaya yönelen önemli görevini üstlenmeli, kadın olarak kadın ı resmeden kadın ve erkek yönetmenlerin sayısı ve çalışmaları artmalıdır. Filmler, normal olanı, kadınların da içinde yer aldığı bir dünya olarak tanımlamalıdır. Filmlerde, kadınlar, oldukları gibi, var olmalıdır. 52 BAHAR

29 Böcekler... Pek çoğumuz yaşamımızda önemli işlevleri olan bu canlıları gördüğümüzde ya korkup kaçar, ya da onlardan uzaklaşmaya çalışırız... Ancak bir kere dokunmaya ve yakından incelemeye cesaret edebilsek, artık onlardan korkmaz olur, belki de evde bir örümcek gördüğümüzde onu öldürmek yerine, o ağından inmeye çabalarken, usulca alarak pencerenin önüne koyarız. Minik yapılarından beklenmeyecek derecede güçlü ve gösterişli olan böcekler doğanın ayrılmaz ve vazgeçilmez sahiplerinden. Kolaylıkla fark edilmeyen bu minik canlılar, bir kez dikkatlice bakıldığında oya gibi işlenmiş detayları, renkleri ve farklılıklarıyla hayret ve hayranlık uyandırırlar. Böcekler aleminin kapısı aralandı Böcekler, canlılar içinde en büyük grubu oluşturmalarına ve doğada önemli işlevler üstlenmelerine rağmen bu özellikleri bilinmiyor ve insanların çoğu böceklere tepki duyuyor. İşte Ege Üniversitesi nin yıllarında gerçekleştirdiği Böcek Farkındalığı Yaratma Projeleri (BÖFYAP) sayesinde toplumu böcek farkındalığına ulaştırma, insanlara böcekleri tanıtma ve sevdirme yolunda büyük bir adım atıldı. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü nün öncülüğünde Fen, Tıp ve İletişim Fakültelerinin de desteğiyle gerçekleştirilen BÖFYAP sayesinde toplam 1369 katılımcı böcekler aleminin Petek DURGEÇ büyülü dünyasıyla tanıştı. İlköğretim öğrencileriyle öğretmenlere yönelik yürütülen TÜBİTAK destekli proje kapsamında 2007 yılında BÖFYAP-İLK, 2008 yılında BÖFYAP-BÖCEK OKULU, BÖFYAP-ÖĞRETMEN, 2009 yılında da BÖFYAP-BÖCEK OKULU etkinlikleri gerçekleştirildi. Böcek korkusu yok oldu Etkinliklere katılanlar, eğitimler sayesinde böceklerin ekolojik dengenin olmazsa olmaz canlılarından olduğunu ve doğaya olan faydalarını gözlem yaparak öğrendiler. BÖFYAP Yürütücüsü EÜ Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serdar Tezcan, proje kapsamında düzenlenen kursların başlangıcında öğrencilerin çoğunda var olan böcek korkusunun uygulamalı ve teorik eğitimler bittikten sonra tamamen yok olduğunu ifade ediyor. 14 ilden gelen öğrenci ve öğretmenlerin kurslarda böcekler hakkında öğrendiklerini kendi şehirlerindeki öğrencilerine ve arkadaşlarına da aktardığını belirten Prof. Dr. Tezcan, BÖFYAP ın böcek farkındalığı konusunda Türkiye ölçeğinde büyük bir sinerji yarattığının altını çiziyor. Toplumda böceklere karşı olan önyargılı yaklaşımın değiştirilmesinin küçük yaşlarda daha kolay olacağı düşüncesinden hareketle projenin hedef kitlesi olarak ilköğretim öğrencilerinin seçildiğini ifade eden Prof. Dr. Tezcan, BÖFYAP kapsamında verilen eğitimi şu sözlerle anlatıyor; Proje etkinlikleri teorik eğitimler, doğada ve laboratuvarda gerçekleşen uygulamalı eğitimler ile çeşitli atölye çalışmaları şeklinde yürütüldü. Teorik eğitimlerde böcekler, sağlık, böcek müzesi, böcekler ve geleceğimiz, çevre duyarlılığı, böcek besleme ve böcek fotoğrafı çekimi konuları ele alındı. Doğadaki çalışmalarda ise böceklerin davranışlarının gözlemlenmesine olanak tanındı, böcek toplama yöntemleri uygulamalı olarak gösterildi. Çocuklarımız yakalanan böcekleri makroskobik ve mikroskobik düzeyde incelediler ve onlarla yakın temas sağladılar. Ayrıca fotoğraf çekimi ve böcek besleme gibi değişik atölyelerin de yer aldığı çalışmalar gerçekleştirildi. Proje sonrası katılımcılarda böceklere ilişkin tutum değişikliği gelişip gelişmediğini bir anket çalışmasıyla ortaya koyduklarını dile getiren Prof. Dr. Tezcan, BÖFYAP ın katılımcılar üzerindeki etkisini ise şöyle dile getiriyor; Projeye başlamadan önce ve proje bittikten sonra yapılan anketler karşılaştırıldığında projenin böcek sevgisi aşılama ve farkındalık yaratma amacına ulaştığı sonucu ortaya çıktı. Her verisi birbirinden çarpıcı olan anketin en önemli sonucu katılımcıların projeden sonra böceklerle ilgilenme istekliliği oranının yüzde 100 e ulaşmış olduğunu görmekti. Anket sonucunda katılımcıların böceklere yaklaşımlarında olumlu yönde değişiklik olma oranı ise yüzde 97 olarak belirlendi. Etkinlik öncesi yapılan ankette böcekleri sevdiğini belirtmekle birlikte, böceklere olan yaklaşımlarında olumsuz ifadelerde bulunanların sayısı oldukça fazlaydı. Ancak etkinlik sonrasında böceklerle yakından ilgilenme istekliliği ve böceklere yaklaşımlardaki olumlu değişimin bu kadar yüksek oranda olması, projenin amacına ulaşması bakımından çok anlamlı. Çocuklar böcek şiirleri ve öyküleri yazıyor Proje sonrasında da katılımcılarla temasın sürdürüldüğünü ve alınan geri bildirimlerin mutluluk verici olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tezcan, Katılımcı öğrencilerin projeden edindikleri bilgileri başta aileleri olmak üzere, arkadaş ve öğretmenleriyle paylaştıklarını öğreniyoruz. Ayrıca katılımcı öğretmenler de Türkiye nin farklı noktalarında almış oldukları eğitimleri öğrencilerine ve diğer öğretmenlere aktarıyorlar. Bazı okullarda ise böceklerle ilgili resim yarışmaları düzenlendiği, böcek şiirleri, şarkıları ve öyküleri yazıldığı haberlerini alıyoruz diye konuşuyor. BÖFYAP sonrası katılımcıların dillendirdiği Böcek korkumu yendim, Böceklerin saygı duyulacak canlılar olduğunu öğrendim, Böceklerle arkadaş oldum, Böceklerin de bu dünyada yerleri olduğunu öğrendim ve belki de hepsinden etkileyici olan Böcek savardım, böcek sever oldum cümleleri ise projenin katılanlara böceklerin gizemli dünyasını tanıtıp sevdirdiğinin önemli kanıtı. EÜ Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü nde bulunan Türkiye nin ilk ve en zengin böcek müzesi unvanına sahip Prof. Dr. Niyazi Lodos Böcek Entomoloji Müzesi nde çeşitli türlerden 5 milyon civarında böcek bulunuyor. Müzenin 50 yıllık geçmişe sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Serdar Tezcan, Müzede bulunan 13 böcek takımına bağlı tür ve alt türlerinin sayısı 5 bin 500 kadardır. Müzede ayrıca, henüz tanılaması yapılmamış çok zengin bir materyal bulunmaktadır. Müzedeki materyal arasında 244 türe ait, o türlerin bilim dünyasına tanıtımının yapıldığı orijinal böcek yani tip bulunmaktadır. Bu sayı Avrupa ve dünya müzeleri arasında azımsanmayacak bir orandadır dedi. Müzede dünyada ilk kez bulunarak bilim dünyasına tanıtılmış 250 tane böcek türünün de bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Tezcan, Bu böceklere de onları bulanların isimlerini çağrıştıran özgün isimler verilmiş durumda. Türkiye nin dört bir yanında yapılan çalışmalar sonucu elde edilen böcekler müzemizde özel çekmecelerin ve dolapların içinde saklanıyor. Dolapların üzerlerinde de böceklerin nerede ve ne zaman bulundu bilgilerinin yer aldığı bilgilendirici etiketler bulunuyor diye konuştu. 54 BAHAR

30 Prof. Dr. Ersin DOĞER Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü İzmir çevresinde üretici ve yerleşik yaşamın izleri günümüzden 8 bin yıl önceye dayanmasına karşın kentin Bayraklı Tepekule deki yerinde Smyrna adı ile tarih sahnesinde görülmesi İÖ 7. yüzyıldan öteye gitmez. Adının Hellen dilinde herhangi bir anlamının bulunmaması, Hellenler in yaklaşık İÖ 1100 tarihlerinde bu ismi o günkü formuyla veya biraz daha değişik bir biçimiyle hazır bulduklarını göstermektedir. Bayraklı Tepekule deki kazı sonuçları ise Hellence konuşan Aioller in zapt ettikleri veya yeniden iskân ettikleri Smyrna nın o anda dahi yaklaşık 2000 yıllık tarihi bulunduğunu göstermektedir. Kentin bu dönemine ilişkin, gerçekliği sorgulanabilir, daha sonra Smyrnalılar ın övünecekleri birkaç efsane dışında hiçbir yazılı belge yoktur. İÖ 7. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Helenler in Batı Anadolu kıyılarına yerleşmelerinin üzerinde en azından 4 yüzyıl geçmiştir ve başta Smyrna olmak üzere kıyıda tutunmuş Helen kentleri doğuda yükselen Lydia Krallığı nın yüzyıldan fazla süren baskıları ile mücadele etmektedirler. Bu mücadeleleri satırlarına taşıyan dönemin ozanları, yazarları kentin bu kargaşa sırasında oluşmaya başlayan kimliklerine ilişkin ilk bilinç gösterilerini yansıtmaktadırlar. Örneğin İÖ 7. yüzyılın başlarında Smyrna üzerinde başlayan saldırılarda İzmirliler in Lydialılar a karşı gösterdikleri kahramanlık ve direnç öyküleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Nakledilenlere göre İzmirliler, vatan uğruna gösterdikleri yiğitlik sayesinde o sırada kentlerini ele geçirmiş olan Lydialılar ı püskürtmeyi başarmışlar ve daha sonraları kazandıkları bu zaferlerle övünmüşlerdir. Bu dönemde Lydialılar, kenti kuşattıklarında Smyrnalılar dan eşlerini istemişler, aksi takdirde kuşatmayı kaldırmayacaklarını bildirmişlerdir. Smyrnalılar ın buna boyun eğecekleri sırada güzelliği ile ünlü kadın bir köle, efendisi Philarkhos a gider ve ona, eşlerinin yerine süsleyip püsleyip kendilerini düşmana göndermenin yerinde olacağını söyler. Verilen bu öğüde uyulur ve köle kadınlarca bitkin düşürülen Sardeisliler yenilgiye uğratılır. Diğer bazı yazarlar ise kentin başına gelen felaketin İzmirliler in gurur, sefahat gibi suçları nedeniyle gerçekleştiğine inanmaktadırlar. Meles-Halkapınar Çayı, 19. yy. sonu Smyrnalılar ın kaynaklara da yansımış ilk övünme öyküleri içinde bölgelerinin ve kentlerinin güzellikleri vardır. Örneğin çok yakınlarında akan efsanevi Meles çayı önemli bir övünme unsurudur. İzmirliler in arazisinde en hoş içimli suya sahip olan Meles çayı bulunmaktadır. Antik çağda kentten söz açıldığında bu kutsal çaydan bahsetmeyen yazar yoktur. Ancak unutulmamalıdır ki sözü edilen bu Meles, günümüzde aynı adla anılan Yeşildere değil, Halkapınar Deresi dir. Bazı yazarlar dünyadaki en iyi marulların İzmir de yetiştiklerine ve karideslerinin büyüklüğüne değinir, kentin ve bölgenin iklimini över. İzmir de bahar ve yaz esintileri, tatlılıkta bülbül sesini, çekirge zırlamasını geçer, bütün kenti bir koruluğa çevirir diye övünülür. Yine birçoğuna göre İmbat ın kaynakları da İzmir dedir. Hellenistik dönemin başlarında yer değiştiren kent yeni yerinde yavaş da olsa gelişmiş ancak Roma İmparatorluğu nun ilk yüzyıllarında Asya Eyaleti nin en önemli kenti haline gelmiştir; Smyrna ikinci uygar dünyanın en ünlü kenti olarak anılmaktadır ve döneminin hiçbir kenti onunla kıyaslanamamaktadır. Bir bütün olarak kentin tarihine baktığımızda, ilk fark ettiğimiz, ilkçağ yazınında onun güzelliğine sözbirliği ile tanıklık edildiğidir. Güzel İzmir, Homeros un doğum yeri olarak tanınır, Bu güzel yerleşim diye anılır; İzmir, Asia Eyaleti nin Işığı dır. İzmirliler kamuya açık yerlere koydukları yazıtlarda kentlerini, Asya Eyaleti nin Güzellik ve Büyüklükten Yana Birincisi, En Şanlı Olanı ve İonia nın Süsü olarak betimler. Aynı dönemden kalan sikkelerin üzerine Güzellikten ve Büyüklükten Yana Asya Eyaleti nin Birincisi unvanı kazınmıştır. Yazarların kentin güzelliğinden söz etmeleri boşuna değildir. Birbirlerini dik açı ile kesen iyi planlanmış sokakları ve caddeleri, işlenmiş yassı taşlarla döşenmişti. Ancak kentin denize bitişik bölümlerinde arazi zemini o kadar alçaktır ki, yağmur ve sel sularını denize akıtacak yeterli bir düzenin yokluğu yüzünden, sular özellikle çok aşırı yağış gerçekleştiğinde zemine yayılabilmektedir. İzmirliler zaman zaman kentin prestijine katkı yapması amacıyla veya politik konjonktür nedeniyle kentlerinin kurucuları ve efsanevi ataları saydıkları Tantalos, Theseus ve Amazonlar ile de övünmekteydiler. İzmir, Atinalı göçmenler tarafından kurulmuş bir yavru kent olarak kabul edilmekteydi. İmparator Augustus ile başlayan yeni dönemde Roma yönetimi altında mutlu yaşayan ve gelişen Batı Anadolu daki Hellen kentleri için en prestijli olay imparator adına bir tapınak inşa etme izni alabilmekti. Böylece Neokoros (imparator tapınağı koruyucusu) unvanı ile komşu kentlerle giriştikleri rekabette bir adım öne geçme fırsatı buluyorlardı. Asya Eyaleti kentleri arasından bir tapınak yükseltmek amacıyla Roma ya başvurduklarında seçilen kent İzmir oldu. Böylece ilk Neokoros unvanını alan kente aynı unvan ikinci kez Hadrianus tarafından verildi. Yine imparator Caracalla daha sonra kente kendi adına bir tapınak dikilmesi izni verdi ve böylece İzmir üçüncü kez Neokoros olarak seçilme onuruna ulaştı. İzmirliler in belki de en başta ve en çok övündükleri kişi vatandaşları Homeros oldu. Helen paganizminin temellerini atan iki ozandan biri olan Homeros un doğduğu kent olmak Smyrna yı ve Smyrnalılar ı çok erken dönemlerden itibaren derinden etkilemiş olmalıdır. Homeros a sahip çıkan kentler arasında en büyük aday İzmir idi. İzmirliler her fırsatta kentlerinde ve bastıkları sikkelerde ozanı onurlandırdılar. Kent içinde, bir kitaplığa sahip olan dikdörtgen planlı bir Homereion inşa etmişlerdi ve içinde bir Homeros tapınağı ile bir heykel bulunmaktaydı. Homeros, İzmir de çağlar boyu o denli sevilmiş ve kutsal kabul edilmişti ki, İÖ 4. yüzyılda yaşamış bir dilbilimci olan Zoilos, İliada ve Odysseia daki masal türü anlatımları çok sert biçimde eleştirdiği için İzmir de diri diri yakılmıştı. İzmirliler özellikle Roma dönemi boyunca kenti mesken tutmuş sofistlerin açtıkları okullar ile de övünüyorlardı. Öğrenciler akın akın İzmir deki okullara eğitime geliyorlardı. Kent, Bilginlerin Ormanı, İonia nın Işığı, Musaların Yurdu olarak anılıyordu. İzmirliler in tarihinde kadınların rolünün büyük olduğu anlaşılıyor. Kentin tarihinin her köşesinde kadın izine rastlamak mümkündür. İzmirliler kenti kuşatan ve eşlerini isteyen Lydialılar a güzel hizmetçilerini gönderirler ve onları sefahata sürükleyip kuşatmayı kaldırmaya zorlarlar. Olay sonradan İzmirliler tarafından Eleuteria (Özgürlük) Bayramı olarak kutlanmıştır. Anlatılanlar göre; kadının hoşuna gitsin diye imparator Lucius Verus a o çok övündüğü kıvırcık ve uzun sakalını dahi kestiren, güzelliği öve öve bitirilemeyen metresi Pantheia İzmirli idi. İzmir in kahraman erkeklerinden, sanatçılarından ve güzel kadınlarından söz ettik ama üçüncü cinse ilişkin elimizde tek bir haber var. 2. yüzyıl ortalarından kalma bir yazıt M. Sertorius Aristolykus adlı birinin Ganymedeitai (Ganymedesçiler) için büyük bir kerevet yaptırdığını anlatıyor. Bu grup muhtemelen kentte yarı dinsel bir dernek hüviyeti altında eşcinsel erkekler topluluğu idi. Günümüzün de en önemli sosyal faaliyeti olan spor ve sporcular da İzmirliler in en fazla övündükleri arasında gelmekteydiler. Kentteki Gerusia (Yaşlılar Meclisi) ve Neoi (Gençler Örgütü) atletizm yarışmaları düzenlerdi. İzmir de kamu yönetiminin atletizme çok önem verdiği görülmektedir. İÖ 688 deki Olympiyat oyunlarında yapılan ilk yumruk dövüşü yarışmasını, Yunanistan daki yarışmada uzun mesafe koşusunu, Atina da her dört yılda bir yapılan Panathenaia şenliklerinde yumruk dövüşünü, Penthatlon yarışmasını, hem uzun koşu, hem de at yarışlarını, güreş şampiyonalarını kazananlar arasında hep İzmirliler de vardı. İzmirliler daha Homeros çağından başlayarak üzümleri ve şarapları ile de övünmekteydiler. Homeros un ilk olarak sözünü ettiği Pramnios şarabı İzmir çevresinde üretilmekteydi. Smyrna bölgesine ait olan bu şarabın elde edildiği bağlar özellikle Tanrıların Anası Tapınağı nın civarında yetişmekteydi. Smyrna şarabı da gerek keyif gerekse tıbbi kullanımlar bakımından bölgedeki değerli şaraplar arasında sayılmaktadır. Homeros epigramlarının 4. bölümünde doğduğu kenti şöyle övüyordu: Benim kentim, Aiolis yöresindeki İzmir Kalkanlı Zeus öyle buyurmuş olduğundan Gururlu küheylanlar üzerine binip de Her zaman silahlarla donanımlı dolaşan Ve tanrılar içinde en çok Ares i sayan Phrikonis halkınca,burçlarla çepeçevre Donatılmış iyiydi geçmişinde bir zaman. Yüzyıllar geçti, İzmir büyük felaketler atlattı. 6 ve 7. yüzyıllarda büyük depremlerle yıkıldı, Arap akınları ile yıprandı, 11. yüzyılda bir taraftan Türkler diğer taraftan Haçlılar ın mücadele alanı oldu. Tüm bunlara karşın 1221 yılına tarihli mermer üzerine yazılmış bir şiir eski kentin hâlâ unutulmamış olan güzelliğini şöyle tarif etmektedir: Eski zamanlarda en ünlü kent olan İzmir, kristal gibi surları, güzel taçlandırılmış burçları ve bir yandan denizin diğer yandan bereketli arazinin çevrelediği bir kentin nasıl gelişip büyümüş olduğunu belirten yapılarıyla stoaları, sokakları, hipodromları ve hamamlarıyla övünürdü. 56 BAHAR

31 Petek DURGEÇ Ege Üniversitesi bünyesindeki fakültelerin uygulama sahalarında üretilen ürünler, yalnızca kampüs içinden değil kampüs dışından gelenlerden de yoğun ilgi görüyor Ege Üniversitesi (EÜ) bünyesinde bulunan Fakülte, Yüksekokul ve Uygulama Merkezleri tarafından üretilen ürünler kampüsteki satış yerlerinde halkla buluşuyor. Bu yüksekokullardan biri de EÜ Devlet Konservatuvarı. Konservatuarın Çalgı Yapım Atölyesi nde üretilen çalgılar üstün kaliteleri ve uygun fiyatlarıyla kampüs içindeki satış yerlerinde tüketicilere sunuluyor. Çalgı Yapım Bölümü Atölyesi nde öğrenciler tarafından üretilen sağlam ve kaliteli çalgıların satışı piyasanın üçte biri fiyatına gerçekleştiriliyor. Uzun ve kısa saplı bağlama, ud, kabak kemane, klasik kemençe, tambur, viyola, gitar gibi çalgıların üretildiği atölyede her lisans öğrencisi birinci sınıfta bir, ikinci sınıftan itibaren ise senede iki tane çalgı üretiyor. Her sene yaklaşık 45 bağlama, 20 ud ve 20 kemanın üretildiğini ve üretilen çalgıların en az beş yıl kurumuş, suyunu almış ve dinlenmiş ağaçlardan yapıldığını belirten EÜ Devlet Konservatuarı Çalgı Yapım Bölüm Başkanı Öğretim Görevlisi Aytaç Akarçay, Hedefimiz önümüzdeki seneye Öğr. Gör. Aytaç Akarçay üretilen çalgıların yoğun talep gördüğünü söylüyor Çalgı Yapım Bölümü Bağlama Atölyesi ve Gitar Atölyesi adı altında yoğun bir üretim projesi gerçekleştirmek. Bu projenin hedefi ise kalitesi yüksek ve uygun fiyatla enstrüman üretmek olacak. Daha çok kampüs dışından gelen tüketicilere dönük bir proje olacak dedi. Ürettikleri çalgılar içinde en fazla, bağlamaya talep olduğunu kaydeden Öğr. Gör. Akarçay, üretilen çalgıların yoğun talep gördüğünü ve öğrencilerin çalgı tasarım derslerinde özgün enstrümanlar ürettiğini dile getiriyor. Devlet Türk Musıkisi Konservatuvarı çalgı fiyatları Ud Kabak Kemane Keman Bağlama Klasik Kemençe Tambur Gitar Viyola TL TL TL 350 TL 450 TL 400 TL 300 TL TL Yer kır lokantaları ile ünlü Tire nin Kaplan Köyü. Dağ restoranın yöresel yemeklerini bilenler bilir. Manzarası ve mekanın düzenlemesi bu tatları daha da artırır. Bu nedenlerle zaman zaman gittiğimiz bu restoranda başka bir manzara daha dikkatimizi çekiyor. O köyden oldukları anlaşılan yaşlı bir amca ile teyzenin baş başa yemek yedikleri o güzel görüntü ile iki defa üst üste karşılaşınca merak ediyoruz. Hemen restoranın işletmecisi Lütfü Çakır a soruyoruz: Köylü ve yaşlı bir çiftin içkili bir lokantada baş başa oturmalarının anlamı nedir? Öğreniyoruz ki, Rafet Amca ile Emine Teyze bu köyde yaşamaktalar. Salı günü Tire pazarına çıkılıyor. Akşam eve gidip, yemek telaşına girmektense, Lütfü nün restoranında yeniyor yemekler. Kendilerinden izin isteyip, bir dahaki salıya bu olayı pazaryerinden başlayarak fotoğraflamaya başlıyoruz. Restorandaki bölümde Rafet Amca önce, Ya, rakıyı kaldıralım mı, ayıp olmasın? şeklinde bir öneride bulununca, Hiç ayıp olur mu, rakı bu fotoğrafın önemli bir parçası diye açıklama yapıyoruz. Ege nin güler yüzlü sıcakkanlı insanları. Rafet Amca hemen restoranın önündeki küçük büfesinde köy sabunu, kekik, karabaş ve melisa suyu satıyor. Bir de İsveç şurubu varmış ki, kırk çeşit ot karışımı. Denemedik ama methini duyduk. Emine Teyze ise, mevsimine göre ot, zeytin, kestane, ceviz, domates, biber satıyor pazarda. Salı akşamları geliyoruz. Bu (eşi) akşama kadar kazanmış parayı. Sonra akşam buraya geliyoruz oturup yiyoruz o parayı. Onunki yetmez, benim marketten (küçük büfeyi kastederek) takviye ediyoruz şeklinde özetliyor durumu Rafet Amca. Köyde sizi yadırgıyorlar mı, böyle içkili bir lokantada baş başa? şeklindeki sorumuza, yanıtları Yok, imkân olsa herkes gelir, insanları biraz para korkutuyor, ama imam hariç oluyor Rafet Amca nın. Onun görevi var Yanlış anlaşılmasın diye açıklamaya devam ediyor ardından, Benim dindarlığım var. Cuma namazını geçirmem. Ama ben böyle inanıyorum... Rafet Amca ya bu baş başa yemek ve sohbette Bir otuz beşlik yetiyor mu? şeklinde takılınca, Bazen yeter bazen yetmez deyiveriyor. İlk görünce ne güzel manzara demiştik. Sohbet edince daha da güzelleşiyor bu manzara. Siz çok yaşayın Emine Teyze, Rafet Amca BAHAR

32 Demet ALTUNTAŞ Atama 5944 sayılı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun 22. maddesi uyarınca 2009 yılında ayrılan (657 sayılı kanuna tabi idari kadro ile 2547 sayılı kanuna tabi öğretim elemanı personel sayısının yüzde 50 si oranında atama yapılabileceği, bu oranın Araştırma Görevlisi kadrosunda yüzde 100 olduğu belirtildi. Öğrenci İşlerine Eğitim Ocak ayı içinde, üniversitemiz Öğrenci İşleri Birimlerinde çalışan idari personele yönelik Gençlik Psikolojisi eğitimi düzenlendi. Bu eğitimle, öğrencilerin dönem özelliklerini, ruh halini ve psikolojisini personelimize yeniden hatırlatmak ve gençlerle iletişimlerini kuvvetlendirmek amaçlandı. Sınav Sağlık Teknisyeni, Sağlık Tekniker, Memur kadrolarına atama yapmak üzere, 3413 sayılı kanun gereğince Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından üniversitemize adları bildirilen adayların katılacağı sınav tarihinde yapılacağı açıklandı. MÖTBE de Eğitim MÖTBE Seminer Salonu nda düzenlenen eğitim, Gençlik ve Dönem Özellikleri ile Gençlerle İletişim Becerileri olmak üzere iki oturum halinde gerçekleştirildi. Üçer saatlik bu oturumların sonunda katılımcılar toplam 6 saatlik sertifikalı bir eğitim aldı. Toplam beş sınıf oluşturulup, 135 personelin katılımı sağlandı. Eğitimler Devam Edecek Mart ayından itibaren EÜ Atatürk Kültür Merkezi yönetiminin isteği üzerine, tüm birim personelleri için Kişisel ve Mesleki Gelişim eğitimleri düzenlendi. Mart ve Nisan ayları içinde, İletişim ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakülteleri nden akademisyenlerin desteğiyle; Halkla İlişkiler, Beden Dili, Stres Yönetimi, Zaman Yönetimi ve Risk Yönetimi eğitimleri verildi. Atama İzni Ege Üniversitesi tarafından 08 Aralık 2009 tarihinde sayılı yazı ile yapılan başvuruda Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı ndan aşağıdaki kadrolar için atama izni istendi: 11 Profesör 1 Doçent 16 Yardımcı Doçent Her yıl Erasmus programı başvuru süreci öncesinde Ege Üniversitesi Rektörlüğü Dış İlişkiler ve AB Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen Erasmus Bilgilendirme Toplantıları nın devamı olan Akademik Yılı Erasmus Bilgilendirme Toplantısı, Ege Üniversitesi Prof. Dr. Yusuf Vardar -MÖTBE- Kültür Merkezi nde öğrenciler ve öğretim elemanlarının beklenenin üzerindeki katılımı ile gerçekleştirildi. Erasmus programından daha önce faydalanmış olan öğrencilerin görüş ve izlenimlerinin yer aldığı tanıtım filmi ile programa bu yıl başvuruda bulunacak olan öğrenciler daha detaylı bilgi sahibi oldular. Ege Üniversitesi Dış İlişkilerden Sorumlu Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Atilla Silkü ile Bologna Rehberi ve Avrupa Kredi Transfer Sistemi Ege Üniversitesi Koordinatörü Prof. Dr. Süheyda Atalay, program ile ilgili olarak öğrencileri aydınlattı. Erasmus programını unutulmayacak bir deneyim olarak tanımlayan Prof. Dr. Atilla Silkü, kendi yurtdışı tecrübelerinden örnekler verirken; Prof. Dr. Süheyda Atalay ise Erasmus programının öğrencilerin vizyonlarını geliştirebilecekleri bir süreç olduğunu vurguladı. Toplantıda, Erasmus programındaki son yenilikler de öğrencilere ve öğretim elemanlarına detaylı sunumlar eşliğinde aktarıldı. Sabancı Vakfı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı nın ortaklaşa işbirliği ile Türkiye nin tüm renkleri buraya sloganıyla yola çıktığı, bu yıl 18. si düzenlenen Türkiye Halk Dansları yarışması adayları Türkiye nin pek çok ilinden stilize dalda hünerlerini sergiliyor. Düzenlenen bölge yarışmalarında genel klasmanda finale kalan 5 topluluk Mayıs tarihlerinde İstanbul da yapılacak büyük finalde Türkiye nin en iyisi olmak için yarışacak. Hatay, İzmir, İstanbul, Ankara ve Trabzon da yapılan ön elemelerin sonuçlarıyla belirlenen 5 ekip Türkiye birinciliği için yarışacak. Yarışmacılardan 5 topluluk final ödülü, 5 topluluk ise bölge ödülü alacak. 6 Mart tarihinde İzmir Sabancı Kültür Merkezi nde yapılan bölge elemesinde Ege Üniversitesi Türk Halk Dansları Topluluğu yarıştığı diğer toplulukları geçerek bölge birinciliğini kazandı. 32 öğrenci ve antrenörler Didem Artan, Evrim Çetin, Necip Çetin ve Tarık Tuna nın katılımıyla oluşan topluluk İzmir bölge elemelerinde puan derecesi elde ederek, üstelik diğer bölge yarışmalarını kazanan birinci ekipler arasında da en yüksek puanı almış olarak, İstanbul da yapılacak büyük finale ve galaya gitmeye hak kazandı. Ege Üniversitesi, 5 bölgede gerçekleştirilen yarışmalar sonucunda, tüm bölge birincileri arasında en yüksek puanı almış olarak final yarışmasına katılacak. 60 BAHAR

33 İbrahim AKKOYUNLU Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı ve Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı işbirliği ile Piyano Fantezisi: MIDI Bağlantılı Piyano ve Bilgisayar için Etkileşimli Algoritmik Kompozisyon adıyla Tezsiz Yüksek Lisans, Alan Eğitimi Araştırma Projesi dersi kapsamında seminer düzenlendi. Etkinlikle ilgili bilgi veren Prof. Dr. Berrak Taranç, Bu seminerin Ege Üniversitesi (EÜ) ile İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi (İAOSB) Yönetimi nin işbirliğiyle düzenlenen E-Ticaret ile İzmir in Dünya ya Açılımı konulu projeye katılanlara sertifikaları verildi. 2 Ekim 2009 tarihinde başlayıp 16 Ocak 2010 da sona eren eğitimlerin ardından kursiyerlerden 106 sı girdikleri sınavda gösterdikleri başarı karşılığında sertifikalarını almaya hak kazandılar. EÜ Rektörü Prof. Dr. Candeğer Yılmaz, en büyük vizyonlarının sanayi-üniversite işbirliğini geliştirmek olduğunu belirterek, Biz bilgi üretiriz; sanayi de bu bilgiyi işleyerek daha iyi bir gelecek için kullanır dedi. Böyle projeler sayesinde bölgeye ve ülkeye daha donanımlı elemanları yetiştirdiklerini söyleyen Prof. Dr. Yılmaz; genç beyinlerin tabandan oluşturdukları bu hareketin çok parlak bir geleceğin sinyali olduğunu vurguladı. Törende söz alan İAOSB Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş da proje sayesinde yetişen elemanların sanayiye faydasının büyük olacağını aktarırken; verilen eğitimlerde bölge firmalarının internet ortamında potansiyel müşteriler tarafından daha çok aranmasını sağlayarak, ihracatın ve yurtiçi satışlarının arttırılmasının hedeflendiğini söyledi. Projenin üniversite-sanayi işbirliğine çok güzel bir örnek teşkil ettiğini belirten Uğurtaş, Kursiyerlerimizin bir kısmı üniversite öğrencisi, bir kısmı ise sanayi çalışanı. Eğitimlerde bize destek olan Ege Üniversitesi ne çok teşekkür ederim dedi. Uğurtaş son cümlelerinde kursiyerlere seslenerek; eğitimler sırasında çok ciddi bir emek ve zaman harcandığını, bu tip projelerin kolay hazırlanmadığını ve E-Ticaret Uzmanı Sertifikası alanların bu çabalarının karşılığını vermeleri gerektiğinin üzerinde durdu. Kursiyerlere verilen eğitimlerde öğretim üyeleri ile projeye destek sağlayan EÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Soyuer ise farklı kurumların böyle ortak bir projede bir araya gelmeleri ile yaratılan sinerjinin verimi ve üretimi arttırarak, refah seviyesi daha yüksek yarınlara bizleri ulaştıracağını söyledi. Törende yapılan konuşmaların ardından sınavda başarılı olarak sertifika almaya hak kazanan 106 kursiyere Rektör Prof. Dr. Candeğer Yılmaz, Hilmi Uğurtaş ve Dekan Prof. Dr. Haluk Soyuer tarafından belgeleri verildi. konusu ilginç ve çağa çok yakın, her iki okul için birlik ve beraberlik açısından önemli. Türk müziği ve Batı müziği arasındaki etkileşim için önemli bir çalışma dedi. DEÜ Devlet Konservatuarı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Uzay Bora Piyano Fantezisi adlı kendi bestelediği parçasını tanıttı. Doç. Dr. Bora, bu besteyi oluşturmak için 697 öğeyi biraraya getirdiğini ve parçanın fantezi türünde olduğunu, çalış ve ses özellikleri bakımından yeni şeyler içerdiğini belirtti. DEÜ Devlet Konservatuarı Öğretim Üyesi ve sanatçı Aziz Dağdelen seminerde konuk sanatçı olarak yer aldı. Bu parçanın kendisi için ilginç bir deneyim olduğunu ve gençler için bilimsel,kültürel ve sanatsal etkileşim boyutunda önem arz ettiğini belirtti. Çağla BAŞPINAR İzmir üniversitelerinin öğrenci konsey başkanları Ege Üniversitesi nde bir araya geldi. Ege Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanı Arda Bibika, Dokuz Eylül Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanı Alp Özdemir, İzmir Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanı Ahmet Erkan Bayer, İzmir Ekonomi Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanı Ahmet Gökhan Altun, Yaşar Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanı Oğuz Karataş ve Gediz Üniversitesi Temsilcisi Mustafa Cihat Yılmaz ın katıldığı toplantıda İzmir üniversitelerinin fikir paylaşıp, ortak çözümler üretecekleri yeni kanallar oluşturulması gerekliliği ön plana çıktı. Öğrenci konseyleri birlik içinde olmalı Ege Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanı Arda Bibika, Öğrenci konseyliği maratonunda, yurtdışındaki öğrenci konseylerinin sahip oldukları hakların çok az kısmına sahibiz ve onlardan daha çok çalışmamızı gerektiren birçok konu var diye konuştu. Arda Bibika, Öğrenci konseylerinin bu açığı kapatması için öncelikli olarak kendi şehirlerinde bulunan diğer üniversitelerin öğrenci konseyleriyle sürekli iletişim halinde olması ve yapılacak bölgesel çalışmalar için birlik halinde olunması gerekmektedir diyerek öğrenci konseylerinin önemini vurguladı. Dokuz Eylül Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanı Alp Özdemir ise Öğrenci sorunlarını daha iyi çözebilmek amacıyla İzmir üniversiteleri öğrenci konseyleri olarak öğrenci arkadaşlarımızın eğitim koşullarını iyileştirmek adına çalışmalarımıza hızla devam etmekteyiz. Öğrenci arkadaşlarımızın hakkını savunmak bizim en büyük vazifemizdir diyerek sorumluluklarının farkında olduklarının altını çizdi. İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Öğrenci Konseyi Başkanı Ahmet Gökhan Altun da her üniversitenin öğrenci sorunlarının çeşitlilik gösterdiğini fakat ana paydaşın İzmir deki öğrencilerin ortak sorunları olduğunu ifade etti. Altun, İEÜ olarak üstümüze düşeni yapmaya hazırız. İzmir de olmanın ve İzmir de öğrenci olmanın saygınlığını arttırmak için çalışmalarımız devam ediyor. İzmir İli nin sınırları içerisinde öğrencilerin sosyal haklarını ve temsil haklarını arttırmak birincil görevimizdir dedi. Öğrencilerin fikirleri ortak havuzda Bu toplantıyla bir başlangıç yaptıklarını belirten öğrenci konseyleri başkanları, düzenli olarak bir araya gelerek, öğrencilerin talep ve fikirlerinin ortak bir havuzda toplanılması karara bağlandı. 6 üniversitenin öğrenci konseyleri başkanının ortak kanaati ise Bologna Süreci ile uluslararası üniversitelerde olduğu gibi konseylerin imkanlarının giderek artacağı yönündeydi. Bologna Süreci nde öğrenci konseylerine önemli sorumlulukların düştüğünü belirten EÜ Öğrenci Konseyi Başkanı Arda Bibika, Üniversitelerde akademisyen merkezli eğitimden, öğrenci merkezli eğitime geçilmesi öğrencilerin fiziksel ve zihinsel yeteneklerini, sınırlarını, yani öğrenme profilini keşfetmesine yardımcı olacak. Bu sayede kendini tanıyan bireylerin oluşması sağlanacaktır diye konuştu. Sercan ÖZİPEKÇİ - Onur TEKİN Ege Üniversitesi Atatürk Sağlık Hizmetleri MYO tarafından düzenlenen Sosyal Sorumluluk Projesi Etkinliği, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Muhittin Erel Anfisi nde gerçekleşti. Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Öğr. Gör. Semra Çelikli amaçlarının öğrencilerin bilgi ve birikimlerini kullanarak sosyal projelere katılmalarını sağlamak olduğunu söyleyerek etkinlikte emeği geçen herkese teşekkür etti. 18 proje çıkması önemli EÜ Atatürk Sağ. Hiz. MYO Müdürü Prof. Dr. Agah Çertuğ, sosyal sorumluluk projelerinin kendileri için çok önemli olduğunu belirterek Öğrencilerimizde bu projeye sahip çıkarak ilk yılda 18 proje hazırladılar, bu önemli bir olay. Bu yüksek katılım nedeniyle öğrencilerime ve organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum dedi. 62 BAHAR

34 Petek DURGEÇ Ege-Koop, Ege ve Dokuz Eylül Üniversiteleri işbirliğiyle Anayasal Haklarımız ve Kurumlarımız başlıklı seminerler dizisi düzenlenmeye başlandı. Seminerlerin tanıtımı için düzenlenen basın toplantısında konuşan EÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Atilla Silkü, Ege-Koop önderliğinde gerçekleştirilecek olan bu seminerler dizisi toplumu bilinçlendirme yolunda atılacak büyük bir adım olduğunu belirterek, Bu seminerler sayesinde üniversite öğrencileri yasama, yürütme, yargı, sivil toplum örgütleri ve demokrasinin diğer paydaşları hakkında bilgi sahibi olacaklar diye konuştu. Türkiye de ilk kez gerçekleşen bu işbirliğinin başka kurumlara da örnek olmasını dilediklerini kaydeden Ege- Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan, Ege-Koop bu proje sayesinde İzmir in planlı gelişmesinin yanı sıra insanlarının gelişmesine de katkıda bulunacak. Seminerler dizisi ile Ege- Koop bir sivil toplum örgütü kimliğiyle ülkenin sorunlarını gündeme taşıyacak. Düzenlenen seminerler kitap haline getirilecek ve halkın yararına sunulacak. Yalnızca üniversite öğrencilerini değil tüm halkımızı ilgilendiren bir etkinlik gerçekleştiriyoruz. Bu sayede günlük hayatta karşımıza çıkan ancak yanlış bilinen kavramlar zihinlerde netleşecek diye konuştu. Proje ile halka yurttaşlık sorumluluğunun aktarılacağını ve insanların bilinçlendirilmesi yolunda önemli bir adım atılmış olacağını dile getiren Ege-Koop Danışma Kurulu Başkanı Gazeteci Öcal Uluç, Yasalar ve kurumlar hakkında aydınlanan gençler ülkemizi daha aydınlık yarınlara taşıyacaktır. Seminerler sayesinde bütün katılımcılar sosyal hukuk devletinin gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini sorgulayacaklar ve yurttaşlık bilincini daha iyi kavrayacaklardır dedi. Anayasal Haklarımız ve Kurumlarımız başlıklı seminerler dizisinin fikir babası olan Türk Parlamenterler Birliği Başkanı ve Eski Milletvekili Metin Öney ise, seminerlerin tamamında soru cevap bölümlerinin de olacağını vurguladı. Metin Öney ayrıca, etkinlikler dizisine yüzde 70 devamlılık sağlayan öğrencilerin 19 Mayıs ta Anıtkabir, Birinci Meclis, İkinci Meclis ve TBMM ziyaretlerini kapsayan bir gezi için Ankara ya götürüleceğini dile getirdi. Anayasal Haklarımız ve Kurumlarımız Seminerleri 1.Yasama-Yürütme-Yargı Prof. Dr. Fevzi DEMİR Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğr. Üyesi Ege-Koop Danışma Kurulu Üyesi 2. Yurttaşlık ve Sivil Toplum Kuruluşları Prof.Dr. Gülgün TOSUN Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Genel Gazetecilik Anabilim Dalı Öğr. Üyesi 3. Dördüncü Kuvvet Medya Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan KAVAKLI Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Basın Yayın Tekniği Anabilim Dalı Başkanı Ege-Koop Danışma Kurulu Üyesi 4. Cumhuriyet ve Temel İlkeleri Prof. Dr. Ergün AYBARS Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Eski Müdürü 5. Eğitim Prof. Dr. Müfit KÖMLEKSİZ Doç. Dr. Ragıp ÖZYÜREK Ege Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğr. Üyesi EÜ Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu nda Üniversite personeli için kapsamlı bir fitness salonu faaliyete geçti. EÜ Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu yeni binasında eğitim öğretime geçmesinin ardından eğitim donanımını da yeniledi. Yüksekokul bünyesinde oluşturulan fitness salonu hizmete girdi. E.Ü. Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Birol Doğan, Öğrencilerimizin spor faaliyetleri açısından hiçbir eksikleri yok. Yenilenen bu salonumuzda hijyen ve eğitimli gözetmenlerin rehberliğine büyük önem veriyoruz. Salonumuzdan tüm üniversite çalışanları ve öğrenciler de yararlanabilecekler dedi. Prof. Dr. Birol Doğan, Ege Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Kozmetoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özgen Özer in bu yıl beşinci sınıf öğrencilerine verdiği ders kapsamında yapılan projeler bir yarışmayla sonuçlandı. Genç&Güzel birinci oldu Beş ayrı grubun proje sunduğu yarışmada Genç&Güzel isimli yaşlanma karşıtı ürün birinci oldu. Yeşil çay özleri ve nano teknolojiyle ürettikleri ürünün piyasadaki en kaliteli ürünlerle eş değer olduğunu belirten proje grup üyesi İpek Cansu Tezcan Kozmetik mağazalarında satılan bütün pahalı ürünlerle boy ölçüşecek bir ürün tasarladık dedi. Öğrenciler bir ürünü sıfırdan tasarlayıp, ürünü bileşenleriyle yaratıp, Yüksekokulu nun kalitesi ve üst düzey eğitim anlayışıyla tüm Türkiye de bir marka haline geldiğini vurgulayarak, bunun bir göstergesinin de değişik reklam taslaklarıyla hazırlayıp, ürünü baştan yarattılar. Genç & Güzel dışında yarışan diğer ürünler ise; göz kırışıklıklarını ve morluklarını gideren gece göz bandı Lava Moore, yaşlanma karşıtı krem olan Gtriem, saç dökülmelerini engelleyen Azalex ve yine yaşlanma karşıtı bir ürün olan Orgalif. bilim dallarından öğretim görevlilerinin sekiz ayrı branşta Milli Takım a danışmanlık yapmaları olduğunu ifade etti. Yapılan projelerin çok başarılı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Özgen Özer Öğrencilerin sıfırdan bir ürün yarattığı ve hatta bu ürünü sanki bir reklamcı gibi giydirmeleri, sunumlar esnasında bize bir mümessil edasıyla pazarlama yapmaları bizi çok şaşırttı. A dan Z ye yarattıkları ürünler bizi çok gururlandırdı dedi. 64 BAHAR

35 IF WEDDING FASHION Gelinlik, Damatlık ve Abiye Giyim Fuarı, sektörün dört gün boyunca İzmir de buluşmasını sağladı. Ege Üniversitesi Emel Akın Meslek Yüksekokulu da özgün üretimleriyle fuarda yerini alıyor. Ege Üniversitesi Emel Akın Meslek Yüksekokulu, aylarca süren bir emeğin ürünlerini IF WEDDING FASHION Gelinlik, Damatlık ve Abiye Giyim Fuarı nda sergiliyor. İşsiz kadınlara meslek kazandırmayı amaçlayan ve İzmir Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen proje ile kursiyerler tarafından hazırlanan gelinlikler, fuarda sergilendi. Sergilenen gelinliklerde İzmir de ilk kez uygulanan kaynak Seyithan VURAL-Tuğba ÜLGER Geçtiğimiz günlerde Ege Üniversitesi Bisiklet Topluluğu (EBİT) Yardımcı Eğitmenler Kış Eğitimi adlı faaliyet kapsamında Uludağ-Gemlik-Yalova hattını zorlu hava koşullarına rağmen bisiklet üzerinde kat ederek başarılarına bir yenisini daha ekledi. Otobüsle İzmir den Bursa ya hareket ederek faaliyetlerine başlayan EBİT üyesi on katılımcıdan oluşan grup, özel ekipmanları sayesinde tüm kamp malzemelerini bisikletleri üzerinde taşıyarak Bursa merkezinden Uludağ a kadar 35 kilometrelik zorlu tırmanışı başarıyla gerçekleştirdi. Bin 860 metrelik yükseklikte bulunan Uludağ Kayak Merkezinde yoğun ilgiyle karşılaşan EBİT üyeleri kısa bir molanın ardından günün geri kalanını kayak yaparak değerlendirdi. Her adım bir tarihtir Bursa da Bir gece Uludağ Kayak Merkezinde konaklayan grup üyeleri ertesi gün nakışı yöntemi kullanıldı. Kursiyerlere iş garantisinin de verildiği kursta üretilen gelinlikler fuar kapsamında düzenlenecek bir defileyle izleyicilerin beğenisine de sunulacak. Uludağ dan Bursa ya geçerek kentin tarihi mekanlarını ziyaret ettiler. Özellikle ünlü Balibey Han ve Tophane gibi tarih kokan mekanları ve 600 yıllık geçmişiyle zamana meydan okuyan Ulu Çınarı ziyaret eden Ege Üniversiteli bisikletçiler bir gece de Bursa da konaklayarak ertesi gün Gemliğe doğru hareket etti. Kar altında pedal basmak Bursa dan Gemlik e doğru kar yağışı altında yola çıkan bisikletçiler 50 IF WEDDING FASHION fuarında çeşitli gelinlik ve damatlık tasarımlarına yer verilirken, ünlü şarkıcı Sertap Erener en güzel şarkıları ile fuara ayrı bir renk kattı. kilometrelik zorlu yol koşullarına rağmen hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadan Gemlik e ulaştı. Gemlik te bir gece geçiren grup üyeleri ertesi gün son durakları olan Yalova ya doğru yola çıktı. 60 kilometrelik yolun ardından Yalova ya ulaşan bisikletçileri Yalova Gençlik Spor İl Müdürü Yusuf Bıyıklı karşıladı. Bıyıklı, gençleri spora olan tutkuları ve azimlerinden dolayı tebrik ederek Türk gençliğinin her türlü zorluk altında bile başarılı olabileceğini bir kez daha görmüş olduk dedi. İbrahim AKKOYUNLU Onur TEKİN Yasemin GÜÇTEKİN Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastanesi nin tamamlanan Acil Servis, Radyoloji ve Kardiyoloji birimlerinin açılışı gerçekleşti. Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Candeğer Yılmaz Üniversitemizin en mutlu günlerinden birini daha yaşıyoruz. Türkiye nin 4. büyük üniversitesiyiz. Bundan sonra bu noktadan daha ileriye gidebilmek için daha çok çalışmamız gerekiyor dedi. Rektör Candeğer Yılmaz Üniversitemizin en mutlu günlerinden birini daha yaşıyoruz. Türkiye nin 4. büyük üniversitesiyiz. Bundan sonra bu noktadan daha ileriye gidebilmek için daha çok çalışmamız gerekiyor de bu projeler sadece kağıt üzerindeyken şimdi gerçeğe dönüştü deki açılış tamamlanmamış bir açılıştı, bu devam eden bir süreç. Bu projenin içindeki yenilenmiş cihazlar ve yeni cihazlara duyulan ihtiyaç bizi çok uzun çalışmalara sürükledi. Kardiyoloji ve radyoloji ünitesi bizim için çok önemliydi. Herkes üzerine düşeni yaptı. Emeği geçen herkese ve değerli bağış severlere katkılarından dolayı teşekkür ediyorum dedi. Çocuklar artık daha mutlu Ege Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Necil Kütükçüler ise amaçlarının 38 yılın ardından küçük çocukları acil servisin karmaşasından kurtarmak olduğunu belirterek, 10 gündür çocukların daha mutlu olduğunu söyledi. Şu anda son kalan birkaç birimi açtıklarını vurgulayan Prof. Dr. Kütükçüler, 1997 den beri bu hastaneyle her açıdan ilgilendiğini, bu anlamda açılışların kendisi için çok özel olduğunu söyledi ve destek veren herkese teşekkürlerini iletti Açılışa katılan Bornova Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır da Bugün çok anlamlı bir gün. Ben Bornova da doğmuş biri olarak bu kampüsün nasıl büyüdüğünü yaşayarak bizzat gördüm. Gönül ister ki hastanelere gerek duyulmasın, sağlıklı bir toplum ve sağlıklı bir çevre mümkün olabilsin. Ama bizim görevimiz vatandaşlarımızın sağlıklı ve mutlu olmasını sağlamak. Bu bağlamda ayrıca Çocuk Sağlığı ve Eğitimi projemiz de mevcut. Bu yıl onu da bitirmek istiyoruz. Yeni açılan tüm birimlerimizin çocuklarımıza hayırlı olmasını diliyorum dedi. Açılış konuşmalarının ardından yeni birimler tanıtılarak açılışlar gerçekleşti. Sadece radyoloji birimine 4.5 Milyon TL harcandığını belirten Pediatri Radyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Hüdaver Alper Tam teknolojiyle donatılmış dijital bir birimin açılışını gerçekleştirdik. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum dedi. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Savaş Kansoy, böyle bir hastanenin acil servisinin ve anjiyo biriminin açılışını gerçekleştirmenin kendileri için bir kıvanç kaynağı olduğunu söyledi. EÜ Rektörü Prof. Dr. Candeğer Yılmaz, açılış, kurdelasını hastanede tedavi gören bir çocukla birlikte yaptı. 66 BAHAR

36 AYIN FOTOĞRAFI Yrd. Doç. Dr. Zuhal ÖZEL SAĞLAMTİMUR Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Fotoğrafçılık ve Grafik ABD 68 BAHAR

37

HELENİSTİK DÖNEM. Pergamon - Bergama. Erken Dönem M.Ö. 8.-6. yüzyıllar -kırık buluntuları -erken dönem kent duvarı

HELENİSTİK DÖNEM. Pergamon - Bergama. Erken Dönem M.Ö. 8.-6. yüzyıllar -kırık buluntuları -erken dönem kent duvarı Pergamon - Bergama Erken Dönem M.Ö. 8.-6. yüzyıllar -kırık buluntuları -erken dönem kent duvarı Krallar Hanedanı Dönemi Helenistik Dönem Philetairos M.Ö. 281 263 I. Eumenes M.Ö. 263 241 I. Attalos M.Ö.

Detaylı

EGE ÜNİVERSİTESİ - EBİLTEM TEKNOLOJİ TRANSFER OFİSİ

EGE ÜNİVERSİTESİ - EBİLTEM TEKNOLOJİ TRANSFER OFİSİ EGE ÜNİVERSİTESİ - EBİLTEM TEKNOLOJİ TRANSFER OFİSİ... Semih ERDEN EGE MODELİ 1994 den bu yana faaliyetini sürdürmektedir. Üniversitemiz: Ar-Ge ve Sanayi ilişkilerini Türkiye için tamamen özgün bir yapısı

Detaylı

KLASİK DÖNEM. Atina Akropolü, M.Ö.5.yy.

KLASİK DÖNEM. Atina Akropolü, M.Ö.5.yy. KLASİK DÖNEM Atina Akropolü, M.Ö.5.yy. KLASİK DÖNEM Atina Akropolü, M.Ö.5.yy. AKRO + POLİS YÜKSEK + ŞEHİR KLASİK DÖNEM Atina Akropolü, M.Ö.5.yy. 1- Parthenon 2- Old Temple of Athena 3- Erechtheum 4- Statue

Detaylı

BERGAMA [PERGAMON] DOSYASI

BERGAMA [PERGAMON] DOSYASI BERGAMA [PERGAMON] DOSYASI [Derleyen: Salih Yapıcı] Pergamon, günümüzde İzmir iline bağlı Bergama ilçesinin merkezinin yerinde kurulu antik kentin adıdır. Pergamon, eski çağlarda da Misya bölgesinin önemli

Detaylı

ERGAMON Antik ça da Pergamon ad ile an lan Bergama zmir ilinin s n rlar içinde, Helenistik dönemin önemli bir kültür sanat merkeziydi.

ERGAMON Antik ça da Pergamon ad ile an lan Bergama zmir ilinin s n rlar içinde, Helenistik dönemin önemli bir kültür sanat merkeziydi. Antik Kentlerimiz Süheyla Dinç P ERGAMON Antik ça da Pergamon ad ile an lan Bergama zmir ilinin s n rlar içinde, Helenistik dönemin önemli bir kültür sanat merkeziydi. ent arkaik devirden itibaren Frigya,

Detaylı

EGE ÜNİVERSİTESİ - EBİLTEM TEKNOLOJİ TRANSFER OFİSİ

EGE ÜNİVERSİTESİ - EBİLTEM TEKNOLOJİ TRANSFER OFİSİ EGE ÜNİVERSİTESİ - EBİLTEM TEKNOLOJİ TRANSFER OFİSİ Prof. Dr. Candeğer YILMAZ,... Ege Üniversitesi Rektörü EGE MODELİ 1994 den bu yana faaliyetini sürdürmektedir. Üniversitemiz: Ar-Ge ve Sanayi ilişkilerini

Detaylı

KISA TARİHÇE : ŞEHİR ÖZELLİKLERİ :

KISA TARİHÇE : ŞEHİR ÖZELLİKLERİ : KISA TARİHÇE : Kadir Has Üniversitesi 1997 yılında da kurulmuş olan bir vakıf üniversitesidir. Altın Boynuz diye de anılan Haliç e birkaç metre uzaklıkta olan ve 1884 yılında Osmanlılar tarafından kurulan

Detaylı

Birgi; Aydınoğlu Beyliğine başkentlik yapmış, anıtsal yapıları, geleneksel sivil mimarisiyle tarihin her döneminde önemini korumuş, yerli ve yabancı

Birgi; Aydınoğlu Beyliğine başkentlik yapmış, anıtsal yapıları, geleneksel sivil mimarisiyle tarihin her döneminde önemini korumuş, yerli ve yabancı Birgi; Aydınoğlu Beyliğine başkentlik yapmış, anıtsal yapıları, geleneksel sivil mimarisiyle tarihin her döneminde önemini korumuş, yerli ve yabancı gezginlerin, bilim çevrelerinin sürekli ilgi odağı olmuş

Detaylı

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir.

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir. Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir. Kuzeyde Sırbistan ve Kosova batıda Arnavutluk, güneyde Yunanistan,

Detaylı

Bergama'dan Ayvalık'a Balıklı Lezzetler Peşinde Mayıs - 21 Mayıs 2017 Katılımcı sayısı 24 kişi ile sınırlıdır. Emre GEZER

Bergama'dan Ayvalık'a Balıklı Lezzetler Peşinde Mayıs - 21 Mayıs 2017 Katılımcı sayısı 24 kişi ile sınırlıdır. Emre GEZER Bergama'dan Ayvalık'a Balıklı Lezzetler Peşinde... 19 Mayıs - 21 Mayıs 2017 Katılımcı sayısı 24 kişi ile sınırlıdır. Emre GEZER Bergama: Asırlar boyunca çağının çok önünde koşmuş bir kültür yuvası; muhteşem

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ MİMARLIK BİLGİSİ YUNAN UYGARLIĞI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ MİMARLIK BİLGİSİ YUNAN UYGARLIĞI ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ MİMARLIK BİLGİSİ YUNAN UYGARLIĞI İÇİNDEKİLER Yunan Uygarlığı Hakkında Genel Bilgi Yunan Dönemi Kentleri Yunan Dönemi Şehir Yapısı Yunan Dönemi

Detaylı

AYDIN SULTANHİSAR NYSA ANTİK KENTİ VE SU TÜNELİ 08 AĞUSTOS 2013 MEHMET BİLDİRİCİ

AYDIN SULTANHİSAR NYSA ANTİK KENTİ VE SU TÜNELİ 08 AĞUSTOS 2013 MEHMET BİLDİRİCİ AYDIN SULTANHİSAR NYSA ANTİK KENTİ VE SU TÜNELİ 08 AĞUSTOS 2013 MEHMET BİLDİRİCİ MEHMET BİLDİRİCİ 1661 17-08-2013 AYDIN SULTANHİSAR NYSA GEZİSİ 08 Ağustos son antik kent gezisi Nysa kentine idi. Nysa kenti

Detaylı

Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur.

Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur. Çekerek ırmağı üzerinde Roma dönemine ait köprüde şehrin bu adı ile ilgili kitabe bulunmaktadır. Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur. Antik Sebastopolis

Detaylı

SANAT TARİHİ SANAT TARİHİ NEDİR? Sanat Tarihi, geçmişte varlık göstermiş uygarlıkların ortaya koyduğu her tür taşınır ve taşınmaz maddi kültür varlıklarını inceleyen bir bilim dalıdır. Güzel Sanatlar ve

Detaylı

Prof. Dr. Fahri Işık Hekatomnos Lahdini Akademia Vakfı için anlattı

Prof. Dr. Fahri Işık Hekatomnos Lahdini Akademia Vakfı için anlattı Prof. Dr. Fahri Işık Hekatomnos Lahdini Akademia Vakfı için anlattı Akdeniz Ülkeleri Akademisi Vakfı nın (Akademia) davetlisi olarak Bodrum a gelen Arkeolog Prof. Dr. Fahri Işık, Bodrum Belediyesi nin

Detaylı

8-9 HERA PATRAS SARA ANATOLIA ARTEMİS ASPENDOS ASSOS BERGAMA EFES HİTİT MYRA OLYMPOS

8-9 HERA PATRAS SARA ANATOLIA ARTEMİS ASPENDOS ASSOS BERGAMA EFES HİTİT MYRA OLYMPOS 2017 KATALOĞU Birçok kadim uygarlığa ev sahipliği yapan Anadolu, atalarımızdan bize kalan en değerli hediye... Daha ilk çağlardan itibaren stratejik olarak tüm coğrafyanın en göz alıcı değeri olarak ön

Detaylı

PROF. DR. YUSUF VARDAR -MÖTBE- KÜLTÜR MERKEZİ

PROF. DR. YUSUF VARDAR -MÖTBE- KÜLTÜR MERKEZİ PROF. DR. YUSUF VARDAR -MÖTBE- KÜLTÜR MERKEZİ 06-28 Şubat SERGİ Ege Üniversitesi Levanten Köşkleri Fotoğraf Sergisi Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı Levanten evleri İzmir in mimarlık tarihinin önemli

Detaylı

EK-2: İnşaat Mühendisliği Öğrenci Anketi

EK-2: İnşaat Mühendisliği Öğrenci Anketi 80 EK-2: İnşaat Mühendisliği Öğrenci Anketi Sayın İnşaat Mühendisi Adayı, İnşaat Mühendisliği Eğitimi Kurulu, İMO 40. Dönem Çalışma Programı çerçevesinde İMO Yönetim Kurulu nca İnşaat Mühendisliği Eğitimi

Detaylı

HELEN VE ROMA UYGARLIKLARI

HELEN VE ROMA UYGARLIKLARI HELEN VE ROMA UYGARLIKLARI DERS NOTLARI-ŞİFRE ETKİNLİK TANER ÖZDEMİR DETAY TARİHÇİ TÜRK TELEKOM NURETTİN TOPÇU SOSYAL BİLİMLER LİSESİ TARİH ÖĞRETMENİ HELEN UYGARLIĞI Makedonyalı İskender in doğu ile batı

Detaylı

KISA TARİHÇE : ŞEHİR ÖZELLİKLERİ :

KISA TARİHÇE : ŞEHİR ÖZELLİKLERİ : KISA TARİHÇE : Namık Kemal Üniversitesi 2006 yılında kurulmuş olan bir devlet üniversitesidir. Üniversitenin merkez yerleşkesi, Marmara nın İncisi unvanıyla anılan Tekirdağ dadır. ŞEHİR ÖZELLİKLERİ : Tekirdağ

Detaylı

AR&GE BÜLTEN. Kültür Turizmi ve İzmir

AR&GE BÜLTEN. Kültür Turizmi ve İzmir Kültür Turizmi ve İzmir Ümit ÇİÇEK Ege Bölgesi, Anadolu nun batısında, tarihin akışı içerisinde birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapmış, suyun hayat verdiği nehirleri ile bereketli ovalara sahip bir

Detaylı

EGE ÜNİVERSİTESİ EBİLTEM-TTO...

EGE ÜNİVERSİTESİ EBİLTEM-TTO... EGE ÜNİVERSİTESİ EBİLTEM-TTO... 26 Temmuz 2013 EGE ÜNİVERSİTESİ Tüm gelenekleri, zenginlikleri ve kısıtları ile 58 yıllık bir Devlet Üniversitesi 4. Üniversite 55 bin öğrenci, 3000 öğretim elemanı ile

Detaylı

YARATICI ÇOCUKLAR DERNEĞİ 2012-2013 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÇOCUKLAR VE KENTLER ETKİNLİĞİ

YARATICI ÇOCUKLAR DERNEĞİ 2012-2013 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÇOCUKLAR VE KENTLER ETKİNLİĞİ YARATICI ÇOCUKLAR DERNEĞİ 2012-2013 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÇOCUKLAR VE KENTLER ETKİNLİĞİ YARATICI ÇOCUKLAR DERNEĞİ, BELEDİYE BAŞKANLIKLARI VE İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜKLERİNİN İŞBİRLİĞİ İLE HER YIL BAŞKA BİR

Detaylı

Aspendos Antik Kenti Sponsorluk Dosyası

Aspendos Antik Kenti Sponsorluk Dosyası Arkeolojiyi Anla(t)mak Aspendos Antik Kenti Sponsorluk Dosyası Aspendos Antik Kenti Türkiye nin en çok ziyaret edilen ören yerlerinden biri olan Aspendos antik kenti, çok iyi korunmuş tiyatrosu ve benzersiz

Detaylı

TARSUS DA BİR GÜN...BELKİ DE İKİ... Adanalılar...Mersinliler...Gaziantep, Hatay ve Osmaniyeliler...Türkiye nin gezmeyi sever insanları...

TARSUS DA BİR GÜN...BELKİ DE İKİ... Adanalılar...Mersinliler...Gaziantep, Hatay ve Osmaniyeliler...Türkiye nin gezmeyi sever insanları... TARSUS DA BİR GÜN...BELKİ DE İKİ... Adanalılar...Mersinliler...Gaziantep, Hatay ve Osmaniyeliler...Türkiye nin gezmeyi sever insanları... Hatta Tarsuslular. Dünyanın öbür ucundan gelen Japonlar,Koreliler,Almanlar

Detaylı

ÜSİMP TTO TECRÜBE PAYLAŞIMI. ÖMER BAYKAL, GAZİ TTO 26 Temmuz 2013, ASO

ÜSİMP TTO TECRÜBE PAYLAŞIMI. ÖMER BAYKAL, GAZİ TTO 26 Temmuz 2013, ASO ÜSİMP TTO TECRÜBE PAYLAŞIMI ÖMER BAYKAL, GAZİ TTO 26 Temmuz 2013, ASO Gazi TTO nun Amacı Gazi Üniversitesi bünyesindeki bilimsel ve teknolojik bilginin toplumsal faydaya ve ekonomik değere dönüşümünü ve

Detaylı

Page 1 of 6. Öncelikle, Edirne de yaşanan sel felaketi için çok üzgünüz. Tüm Edirne halkına, şahsım ve üniversitem adına geçmiş olsun demek istiyorum.

Page 1 of 6. Öncelikle, Edirne de yaşanan sel felaketi için çok üzgünüz. Tüm Edirne halkına, şahsım ve üniversitem adına geçmiş olsun demek istiyorum. Page 1 of 6 Edirne Valisi Sayın Dursun Ali Şahin, Edirne Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Sayın Recep Zıpkınkurt, Edirne Ticaret ve Sanayi Odası nın değerli üyeleri ve temsilcileri, Bilgi birikimi ve üslubunu,

Detaylı

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL TOPLANTI DÜZENLEMEVE DESTEKLEME İLKELERİ YÖNERGESİ

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL TOPLANTI DÜZENLEMEVE DESTEKLEME İLKELERİ YÖNERGESİ BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL TOPLANTI DÜZENLEMEVE DESTEKLEME İLKELERİ YÖNERGESİ Amaç Madde 1- Başkent Üniversitesinin Fakülte, Meslek Yüksekokulu, Konservatuvar, Enstitü ve Merkezler gibi akademik birimleri

Detaylı

XVII. ERMCO KONGRESİ

XVII. ERMCO KONGRESİ XVII. ERMCO KONGRESİ İSTANBUL TurkİYE XVII. ERMCO KONGRESİ İLK DUYURU 4-5 Haziran 2015 Askeri Müze, İstanbul - Türkiye 1995 yılında İstanbul da başarıyla gerçekleştirilen kongreden sonra, XVII. ERMCO Kongresi

Detaylı

Aziz Ogan: Kültürel ve Tarihsel Hazinelerin İzinde Bir Arkeolog ve Müzeci

Aziz Ogan: Kültürel ve Tarihsel Hazinelerin İzinde Bir Arkeolog ve Müzeci Eylül 2017 Aziz Ogan: Kültürel ve Tarihsel Hazinelerin İzinde Bir Arkeolog ve Müzeci Aziz Ogan, 30 Aralık 1888 tarihinde Edremitli Hacı Halilzade Ahmed Bey'in oğlu olarak İstanbul'da dünyaya geldi. Kataloglama

Detaylı

ÇAVDARHİSAR KAYMAKAMLIĞI AİZANOİ ANTİK KENTİ TANITIM ÇALIŞMALARI RAPORU

ÇAVDARHİSAR KAYMAKAMLIĞI AİZANOİ ANTİK KENTİ TANITIM ÇALIŞMALARI RAPORU ÇAVDARHİSAR KAYMAKAMLIĞI AİZANOİ ANTİK KENTİ TANITIM ÇALIŞMALARI RAPORU Ömer BİLGİN Çavdarhisar Kaymakamı 2011 AIZANOI Binlerce yıl öncesine dayanan tarihi, eşsiz mimari eserleri, dünyanın pek çok ilklerini

Detaylı

B.Ü. TUYGAR Merkezi ve Turizm İşletmeciliği Bölümü

B.Ü. TUYGAR Merkezi ve Turizm İşletmeciliği Bölümü B.Ü. TUYGAR Merkezi ve Turizm İşletmeciliği Bölümü Türkiye de Toplum için Arkeoloji ve Boğaziçi Üniversitesi Garanti Kültür Merkezi Seminer Salonu-1 2 Nisan 2015 Perşembe Saat 13.30-17.30 Bursa Aktopraklık

Detaylı

BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ MEDENİYET ARAŞTIRMALARI VE DEĞERLER EĞİTİMİ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (MEDEM) YÖNETMELİĞİ

BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ MEDENİYET ARAŞTIRMALARI VE DEĞERLER EĞİTİMİ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (MEDEM) YÖNETMELİĞİ BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ MEDENİYET ARAŞTIRMALARI VE DEĞERLER EĞİTİMİ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ (MEDEM) YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 (1) Bu Yönetmeliğin

Detaylı

T.C. NİĞDE ÖMER HALİSDEMİR ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK DEĞERLENDİRME AYRINTILI PUAN TABLOSU

T.C. NİĞDE ÖMER HALİSDEMİR ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK DEĞERLENDİRME AYRINTILI PUAN TABLOSU T.C. NİĞDE ÖMER HALİSDEMİR ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK DEĞERLENDİRME AYRINTILI PUAN TABLOSU ADI SOYADI : UNVANI : FAKÜLTE/YÜKSEKOKUL : BÖLÜM : ANABİLİM/ANASANAT DALI : 1- Uluslararası Makale PUANLAMA TABLOSU

Detaylı

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULU

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULU HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULU Yrd. Doç. Dr. Mehmet ALTINÖZ Müdür Vekili Ankara, 18 Eylül 2012 1976 dan günümüze Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu; Büro Yönetimi ve Yönetici

Detaylı

İnsanlar yazdıkları eserler, besteledikleri müzikler, yaptıkları buluşlar ve yarattıkları sanat eserleri ile tarihe mal olur, takdirle anılırlar.

İnsanlar yazdıkları eserler, besteledikleri müzikler, yaptıkları buluşlar ve yarattıkları sanat eserleri ile tarihe mal olur, takdirle anılırlar. İnsanlar yazdıkları eserler, besteledikleri müzikler, yaptıkları buluşlar ve yarattıkları sanat eserleri ile tarihe mal olur, takdirle anılırlar. Tüm bu olumlu ve kalıcı var oluşların ortak duygusu yaratıcılıktır.

Detaylı

2016-2017 www.bilecik.edu.tr Genel Bilgiler Üniversitemiz, 104.057 m 2 kapalı alan, 24.212 m 2 açık alanda spor tesisleri olmak üzere toplam 741.248 m 2 kampüs alanına sahiptir. 485 Akademik Personelimizle

Detaylı

BÖLGE: 2440 BU HAFTAKİ GELECEK HAFTAKİ TOPLANTI. Kulüp Toplantı No : 113 Kulüp Toplantı No: 114

BÖLGE: 2440 BU HAFTAKİ GELECEK HAFTAKİ TOPLANTI. Kulüp Toplantı No : 113 Kulüp Toplantı No: 114 Uluslararası Rotary Başkanı: K.R Ravi RAVINDRAN UR. 2440 Bölge Federasyon Bşk.: REHA AKIN 10.Grup Bölge Başkan Yrd. ATLIHAN HUNLER KURULUŞ 20.3.2013 BAŞKAN: DİLEK ALMAÇ ASBAŞKAN: RAMİZ CEPKENLİ SEKRETER:

Detaylı

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU KAZI DESTEĞİ: POLEMAİOS ONUR ANITININ KAZI, RESTİTÜSYON VE RESTORASYON RAPORU

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU KAZI DESTEĞİ: POLEMAİOS ONUR ANITININ KAZI, RESTİTÜSYON VE RESTORASYON RAPORU ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU KAZI DESTEĞİ: POLEMAİOS ONUR ANITININ KAZI, RESTİTÜSYON VE RESTORASYON RAPORU Kutsal alanlardaki Onur Anıtları, kente ya da kentin kutsal alanlarına maddi ve

Detaylı

KISA TARİHÇE : ŞEHİR ÖZELLİKLERİ :

KISA TARİHÇE : ŞEHİR ÖZELLİKLERİ : KISA TARİHÇE : Bilecik Üniversitesi 29 Mayıs 2007 de kurulan ve Aralık 2007 de eğitim öğretim faaliyetlerine başlamış olan bir devlet üniversitesidir.üniversitenin merkez yerleşkesi, Marmara bölgesinde

Detaylı

BODRUM HALİME GÜNDOĞDU 0510110011 TURİZM İŞLETMECİLİĞİ

BODRUM HALİME GÜNDOĞDU 0510110011 TURİZM İŞLETMECİLİĞİ BODRUM HALİME GÜNDOĞDU 0510110011 TURİZM İŞLETMECİLİĞİ BODRUM Bodrum, Muğla'nın 13 ilçesinden birisidir. İlçe günümüzde önemli bir turizm merkezi olması ile anılmaktadır ki bunda Bodrum'un kendine has

Detaylı

Uşak ÜnİversİteSİ. Aklın ve Bilimin Işığında Saygın Bir Üniversite...

Uşak ÜnİversİteSİ. Aklın ve Bilimin Işığında Saygın Bir Üniversite... w w w. u s a k. e d u.t r Uşak ÜnİversİteSİ Aklın ve Bilimin Işığında Saygın Bir Üniversite... /unıversıteusak www.usak.edu.tr UŞAK ÜNİVERSİTESİ HAKKINDA "İŞ ARAYAN DEĞİL İş KURAN ÖĞRENCİLER YETİŞTİRİR"

Detaylı

Roma mimarisinin kendine

Roma mimarisinin kendine Roma Bahçe Sanatı Daha sonraları Roma İmparatorluğunun en fazla geliştiği yıllarda, Romalı generallerin harpler sonucu dünyanın dört köşesine Roma mimarisinin taşınmasına sebep olmuştur. Roma mimarisinin

Detaylı

GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ 2017 YILI BİRİM FAALİYET RAPORU

GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ 2017 YILI BİRİM FAALİYET RAPORU GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ 2017 YILI BİRİM FAALİYET RAPORU ÖNSÖZ Bakanlar Kurulunun 06.06.2005 tarih ve 8969 sayılı kararı ile kurulan Güzel Sanatlar Fakültesinde Resim, Müzik, Seramik ile Grafik bölümleri

Detaylı

COĞRAFYA BÖLÜMÜ NDEN EDREMİT KÖRFEZİ KUZEY KIYILARINA ARAZİ ÇALIŞMASI

COĞRAFYA BÖLÜMÜ NDEN EDREMİT KÖRFEZİ KUZEY KIYILARINA ARAZİ ÇALIŞMASI COĞRAFYA BÖLÜMÜ NDEN EDREMİT KÖRFEZİ KUZEY KIYILARINA ARAZİ ÇALIŞMASI Fen Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü 4. Sınıf öğrencilerine yönelik olarak Arazi Uygulamaları VII dersi kapsamında Yrd. Doç. Dr.

Detaylı

''Hepimiz Atatürk'üz''

''Hepimiz Atatürk'üz'' ''Hepimiz Atatürk'üz'' Mustafa Kemal Atatürk tüm yurtta anıldığı gibi Beşiktaş'ta da törenlerle anıldı. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal Atatürk'ün 74. ölüm yıldönümünü anma gününde özel bir mesaj

Detaylı

EÜ ZİRAAT FAKÜLTESİ TARIM TOPLULUĞU 2011 FAALİYET RAPORU

EÜ ZİRAAT FAKÜLTESİ TARIM TOPLULUĞU 2011 FAALİYET RAPORU EÜ ZİRAAT FAKÜLTESİ TARIM TOPLULUĞU 2011 FAALİYET RAPORU Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesinde 2011 Şubat ayında kurulan Tarım Topluluğu, Ziraat Mühendisliği eğitimi alan öğrencilerin her alanda

Detaylı

KÜLTÜR VE TURĐZM BAKANI Ertuğrul GÜNAY

KÜLTÜR VE TURĐZM BAKANI Ertuğrul GÜNAY 1 KÜLTÜR VE TURĐZM BAKANI Ertuğrul GÜNAY 28 Mart - 03 Nisan 2011 tarihleri arasında kutlanacak olan 47. KÜTÜPHANE HAFTASI'nın açılış törenini onurlandırmanızı diler. Tarih: 28 Mart 2011 Saat: 14:00 : Antik

Detaylı

İKTİSADİ ve İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ

İKTİSADİ ve İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ Öğrenci Odaklı Üniversite Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi ve FATÜBAT tarafından düzenlenen 3. Uluslararası Öğrenci Kongresi ni onurlandırmanızı diler, saygılar sunarım. Prof. Dr. M. Ramazan YİĞİTOĞLU

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ. Konu:14.YÜZYIL BEYLİKLER DÖNEMİ MİMARİSİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ. Konu:14.YÜZYIL BEYLİKLER DÖNEMİ MİMARİSİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ Konu:14.YÜZYIL BEYLİKLER DÖNEMİ MİMARİSİ İran üzerinden geçerek Batı Anadolu'ya yerleşen Türk boyların dan bir bölümü 13. yüzyıl sonlarında

Detaylı

www.novusens.com 2012, Novusens

www.novusens.com 2012, Novusens www.novusens.com İNOVASYON VE GİRİŞİMCİLİK ENSTİTÜSÜ Vizyon... Ulusal ve uluslararası paydaşları ile sürdürülebilir büyüme ve rekabeti amaçlayan, ekonomiye ve toplumsal kalkınmaya katma değer yaratacak

Detaylı

Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat

Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Kültür - Sanat Tarih / Terra Cotta Savaşçıları, Çin Halk Cumhuriyeti Kitap / Türkan Röportaj / Doç. Dr. Okan Gülbahar El Sanatları / Geleneksel

Detaylı

Yaşam alanları ihtiyaca ve koşullara göre değişiklik. gösterir. BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

Yaşam alanları ihtiyaca ve koşullara göre değişiklik. gösterir. BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN ANA SINIFI PYP VELİ BÜLTENİ (31 Ekim - 16 Aralık 2016 ) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında; disiplinler üstü temalarımız ile ilgili uygulama bilgileri size tüm yıl boyunca her

Detaylı

Uluslararası Buluşma Türkiye Fotohaber, Sayfa 1

Uluslararası Buluşma Türkiye Fotohaber, Sayfa 1 Türkiye 2011 Uluslararası Buluşma/ Türkiye 21 Ekim 30 Ekim Uluslararası Buluşma Türkiye Fotohaber, Sayfa 1 Alman Türk Buluşması Bizi bekleyen gezi nedeniyle hepimiz heyecanlıydık. Uçuş öncesi, bekleme

Detaylı

Mustafa Kemal ATATÜRK

Mustafa Kemal ATATÜRK Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ışığısınız. Ülkemizi aydınlığa sizler kavuşturacaksınız. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunu düşünerek ona göre çalışınız.

Detaylı

Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ofisi. e-bülten. uio.akdeniz.edu.tr/tr. Akdeniz University International Relations Office

Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ofisi. e-bülten. uio.akdeniz.edu.tr/tr. Akdeniz University International Relations Office Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ofisi e-bülten Akdeniz University International Relations Office @AkdenizUni_IRO YENİ ULUSLARARASI ÖĞRENCİLERİMİZ ÜNİVERSİTEMİZDE Bu yıl 12 Mayıs 2018 tarihinde

Detaylı

EUREAK BİLGİ GÜNÜ Çalıştay

EUREAK BİLGİ GÜNÜ Çalıştay Teknoloji Transfer Çalıştayı 30 Ocak 2009 1 EUREAK BİLGİ GÜNÜ Çalıştay 26 Şubat 2009 EGE ÜNİVERSİTESİ BİLİM - TEKNOLOJİ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ European Commission Enterprise and Industry Teknoloji

Detaylı

BİLDİRİCİ AİLESİ ANTALYA GEZİLERİ

BİLDİRİCİ AİLESİ ANTALYA GEZİLERİ BİLDİRİCİ AİLESİ ANTALYA GEZİLERİ Benim Antalya ya ilk gezim 1962 yılı Şubat tatilinde henüz İstanbul Teknik Üniversitesi nde öğrenci iken oldu. Tatbiki Mekanik Kolu ndan arkadaşlarımız, hocamız Sacit

Detaylı

EGE ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ MAYIS 2015 ETKİNLİK PROGRAMI

EGE ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ MAYIS 2015 ETKİNLİK PROGRAMI EGE ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ MAYIS 2015 ETKİNLİK PROGRAMI 01,02,09,16,23,30 MOZART AKADEMİ MAYIS.2015 Çocuk Korosu ve Orf Eğitimleri YER : Seminer D Salonu 02,09,16,23,30 MAVİ SANAT MAYIS.2015

Detaylı

ANAVARZA BAL ÇOCUK TİYATROSU

ANAVARZA BAL ÇOCUK TİYATROSU ANAVARZA BAL ÇOCUK TİYATROSU BASIN DAVETİ ÖRNEĞİ 2 3 ANAVARZA BAL HAKKINDA 1979 yılında Süleyman Sezen'in kurduğu Sezen Gıda Ltd. Sti., 1995 yılında Anavarza Bal markasıyla bal sektörüne giriş yaptı. Adana'nın

Detaylı

Mayıs Ayı Bülteni MEDİPOL TTO DAN HABERLER. Birlikte Başarıyoruz İTÜNOVA TTO MEDİPOL TTO YU ZİYARET ETTİ

Mayıs Ayı Bülteni MEDİPOL TTO DAN HABERLER. Birlikte Başarıyoruz İTÜNOVA TTO MEDİPOL TTO YU ZİYARET ETTİ http://tto.medipol.edu.tr/ https://www.instagram.com/medipol.tto/ Mayıs Ayı Bülteni Sayı:5 Tarih:01.06.2017 Birlikte Başarıyoruz Öncelikle Üniversitemiz Teknoloji Transfer Ofisi buluş aşamasından itibaren

Detaylı

EÜ ZİRAAT FAKÜLTESİ TARIM TOPLULUĞU 2012 FAALİYET RAPORU

EÜ ZİRAAT FAKÜLTESİ TARIM TOPLULUĞU 2012 FAALİYET RAPORU EÜ ZİRAAT FAKÜLTESİ TARIM TOPLULUĞU 2012 FAALİYET RAPORU Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesinde 2011 Şubat ayında kurulan Tarım Topluluğu, Ziraat Mühendisliği eğitimi alan öğrencilerin her alanda

Detaylı

Mimarlar Derneği 1927

Mimarlar Derneği 1927 1 SÖYLEŞİ Cumhuriyetimiz ile yaşıt bir meslek örgütümüz, Mimarlar Derneği 1927 Cumhuriyetimizin ilk kurulduğu yıllarda, Ankara da ve ülkemizde önemli mimari başarılara imza atan çok değerli mimarlarımızın

Detaylı

***Paskalya Bayramında Balkanlara***

***Paskalya Bayramında Balkanlara*** ***Paskalya Bayramında Balkanlara*** Arbanassi Veliko Tarnovo Shumen (Şumnu) Varna (KONAKLAMA) Nessebar (Sunny Beach) Burgas... (gezilecek yerlere ait resimler en alttadır)... KONAKLAMA ::::::::> Golden

Detaylı

ARKEOLOJİ ENSTİTÜSÜ

ARKEOLOJİ ENSTİTÜSÜ PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ ARKEOLOJİ ENSTİTÜSÜ www.pau.edu.tr 16.02.2015 tarihinde kurularak Pamukkale Üniversitesi bünyesinde faaliyete geçen Arkeoloji Enstitüsü, Türkiye de bu alanda hizmet veren ilk ve

Detaylı

Yaşam alanları ihtiyaca ve koşullara göre değişiklik

Yaşam alanları ihtiyaca ve koşullara göre değişiklik ANA SINIFI PYP VELİ BÜLTENİ (30 Ekim - 15 Aralık 2017) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında; disiplinler üstü temalarımız ile ilgili uygulama bilgileri size tüm yıl boyunca her

Detaylı

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN 1. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ (31 Ekim- 16 Aralık 2016 ) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında; disiplinler üstü temalarımız ile ilgili uygulama bilgileri size tüm yıl boyunca her

Detaylı

Hürriyet Ege 31 Ağustos 2013

Hürriyet Ege 31 Ağustos 2013 Hürriyet Ege 31 Ağustos 2013 Sabah Egeli - 31 Ağustos 2013 Yeni Asır 31 Ağustos 2013 22 Kasım 2013 Sabah 18 Aralık 2013 Milliyet Ege 18 Aralık 2013 Sabah Egeli 18 Aralık 2013 Yeni Asır 19 Aralık 2013 Milliyet

Detaylı

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN 1.SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ (20 Ekim 2014 05 Aralık 2014 ) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında, disiplinler üstü temalarımız ile ilgili uygulama bilgileri size tüm yıl boyunca

Detaylı

Bilginin Teknolojiye Dönüşümü. Teknoloji Transfer Ofisi. Teknoloji Transfer Ofisi.

Bilginin Teknolojiye Dönüşümü. Teknoloji Transfer Ofisi. Teknoloji Transfer Ofisi. www.atatto.com.tr +90 442 282 2006 +90 442 282 2006-124 info@atatto.com.tr Atatürk Üniversitesi Yerleşkesi ATA Teknokent B Blok No: 113, 25240 Yakutiye/Erzurum/TÜRKİYE www.atatto.com.tr Atatürk Üniversitesi

Detaylı

GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ

GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ SUNUM ANAHATTI ARAŞTIRMA GELİŞTİRME KOMİSYONU GENEL BİLGİLENDİRME AVES VERİLERİNE GÖRE AKADEMİK FAALİYETLER ARAŞTIRMA GELİŞTİRME KOMİSYONU ARAŞTIRMA GELİŞTİRME KOMİSYONU ÜYELERİ

Detaylı

PERGAMON ANTİK KENTİ

PERGAMON ANTİK KENTİ ATHENA TAPINAĞI. BERLİN DEKİ PERGAMON MÜZESİ NDEN BİR GÖRÜNTÜ. PERGAMON ANTİK KENTİ ZEUS SUNAĞI... 1870 Lİ YILLARDA ALMAN MÜHENDİS CARL HUMANN TARAFINDAN BULUNUP OSMANLI İMPARATOLUĞU NUN DA İZNİYLE ALMANYA

Detaylı

rd Ö rd C/D rd Ö rd C/D rd Ö rd C/D nd DO Tarih /Asklepion, Bergama Kitap / Katre-i Matem Gezi / Brezilya rd C/D Güncel / Etkinlikler Rehberi

rd Ö rd C/D rd Ö rd C/D rd Ö rd C/D nd DO Tarih /Asklepion, Bergama Kitap / Katre-i Matem Gezi / Brezilya rd C/D Güncel / Etkinlikler Rehberi -I» I 4» :G 4 > nd DO Tarih /Asklepion, Bergama Kitap / Katre-i Matem nd G v. :G 4-^ Gezi / Brezilya Güncel / Etkinlikler Rehberi Röportaj / Prof. Dr. Filiz Avşar El Sanatları / Geleneksel Sanatlarımız

Detaylı

Kalem İşleri 60. Ağaç İşleri 61. Hünkar Kasrı 65. Medrese (Darülhadis Medresesi) 66. Sıbyan Mektebi 67. Sultan I. Ahmet Türbesi 69.

Kalem İşleri 60. Ağaç İşleri 61. Hünkar Kasrı 65. Medrese (Darülhadis Medresesi) 66. Sıbyan Mektebi 67. Sultan I. Ahmet Türbesi 69. İÇİNDEKİLER TARİHÇE 5 SULTANAHMET CAMİ YAPI TOPLULUĞU 8 SULTAN I. AHMET 12 SULTAN I. AHMET İN CAMİYİ YAPTIRMAYA KARAR VERMESİ 15 SEDEFKAR MEHMET AĞA 20 SULTANAHMET CAMİİ NİN YAPILMAYA BAŞLANMASI 24 SULTANAHMET

Detaylı

Bir Destinasyon Olarak Edirne ve Durum (Swot) Analizi

Bir Destinasyon Olarak Edirne ve Durum (Swot) Analizi Bir Destinasyon Olarak Edirne ve Durum (Swot) Analizi Planlama Süreci Durum Analizi (SWOT-GFTZ) Vizyon, Misyon, Amaçların Belirlenmesi Stratejilerin Belirlenmesi Uygulanacak Planın Seçimi Denetim ve Düzeltme

Detaylı

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN 1. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ (30 Ekim - 15 Aralık 2017 ) Sayın Velimiz, Okulumuzda yürütülen PYP çalışmaları kapsamında; disiplinler üstü temalarımız ile ilgili uygulama bilgileri size tüm yıl boyunca her

Detaylı

Roma ve Bizans Dönemi Tarihi Eserleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Roma ve Bizans Dönemi Tarihi Eserleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Roma ve Bizans Dönemi Tarihi Eserleri Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Aralık 25, 2006 2 İçindekiler 0.1 Antik Yerleşimler......................... 4 0.2 Roma - Bizans Dönemi Kalıntıları...............

Detaylı

UNESCO DÜNYA MİRASLARI

UNESCO DÜNYA MİRASLARI UNESCO DÜNYA MİRASLARI Merhaba Çocuklar! Benim adım PATRİMONİT0! Hep beraber söyleyelim PAT-Rİ-MO-Nİ-T0! Size anlatacak çok önemli şeylerim var çocuklar Beni çok iyi dinleyin olur mu? Şimdi dünyadaki bazı

Detaylı

5. KARİYER GÜNLERİ GERÇEKLEŞTİ

5. KARİYER GÜNLERİ GERÇEKLEŞTİ 5. KARİYER GÜNLERİ GERÇEKLEŞTİ 14.05.2014 Ordu Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu ile Çalışma ve İş Kurumu Ordu İl Müdürlüğü işbirliğinde alternatif iş fırsatları yaratmak, öğrenciler ile

Detaylı

AVRUPA MİRAS GÜNLERİ. Umut Özdemir. Kültür ve Turizm Uzmanı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı

AVRUPA MİRAS GÜNLERİ. Umut Özdemir. Kültür ve Turizm Uzmanı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı AVRUPA MİRAS GÜNLERİ Umut Özdemir Kültür ve Turizm Uzmanı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Avrupa Miras Günleri fikri Fransa da 1984 yılında başlatılan Kapıları Açık Anıtlar tasarısının tüm Avrupa ya yayılmasının

Detaylı

T.C. Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi BİLGİLENDİRME ve İSTİŞARE TOPLANTISI

T.C. Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi BİLGİLENDİRME ve İSTİŞARE TOPLANTISI T.C. Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi BİLGİLENDİRME ve İSTİŞARE TOPLANTISI Prof.Dr.Hasan AKAN Dekan V. Dekanlık ataması 1 Temmuz 2016 15 Temmuz olayları nedeniyle istifa 27 Temmuz da yeniden

Detaylı

www.adaptto.net iletisim@adaptto.net

www.adaptto.net iletisim@adaptto.net www.adaptto.net iletisim@adaptto.net Teknoloji Transferi Nedir? Teknoloji Transferi kavramı bir kurum tarafından geliştirilen yeni bir teknolojinin, buna ihtiyaç duyan kurum(lar)a başarılı bir şekilde

Detaylı

Turizmde Arz (Tarihsel Çekicilikler)

Turizmde Arz (Tarihsel Çekicilikler) Turizmde Arz (Tarihsel Çekicilikler) TARİH Miras ilişkileri T O P L U M MİRAS K Ü L T Ü R DOĞA ÇEVRE MİRASIN KAPSAMI MİRAS ÇEKİCİLİKLERİ ÇEVRE MEKAN YER İNSAN PEYZAJLAR YAPISAL UNSURLAR ÇALIŞMA ALANLARI

Detaylı

EGE ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK YÜKSELME VE ATAMA KRİTERLERİ

EGE ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK YÜKSELME VE ATAMA KRİTERLERİ EGE ÜNİVERSİTESİ AKADEMİK YÜKSELME VE ATAMA KRİTERLERİ I. PROFESÖRLÜK BAŞVURUSU 1. Profesörlük başvurularında adayın, başvuru tarihinde ilgili alanın doçentlik başvurusu için Üniversitelerarası Kurulun

Detaylı

Düzce Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi ve ilgili mekanizmaların vizyonu, Bölgesel, ulusal ve

Düzce Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi ve ilgili mekanizmaların vizyonu, Bölgesel, ulusal ve Düzce Üniversitesi 2015-2019 stratejik planında Düzce Teknoloji Transfer Ofisi (TTO) doğrudan yer almakta olup, bu plan kapsamında ortaya konulan hedeflere ulaşılmasında önemli bir işleve sahiptir. Bu

Detaylı

En eski uygarlıklardan biri olan Mısır Uygarlığı Nil nehri vadisinde gelişmiştir. Mısır mimarisinin en önemli yapıtları Mısır Piramitleri dir.

En eski uygarlıklardan biri olan Mısır Uygarlığı Nil nehri vadisinde gelişmiştir. Mısır mimarisinin en önemli yapıtları Mısır Piramitleri dir. MISIR BAHÇELERİ En eski uygarlıklardan biri olan Mısır Uygarlığı Nil nehri vadisinde gelişmiştir. Mısır mimarisinin en önemli yapıtları Mısır Piramitleri dir. pramitler Mısırlıların kralarına yaptıkları

Detaylı

SULTAN IZZETTIN KEYKAVUS TÜRBESİ, 1217, SİVAS

SULTAN IZZETTIN KEYKAVUS TÜRBESİ, 1217, SİVAS SELÇUKLU MİMARİSİ Selçuklular Orta Asya dan Anadolu ve Ön Asya ya yolculuklarında Afganistan, İran, Irak, Suriye topraklarındaki kültürlerden ve mimari yapılardan etkilenmiş, İslam dinini kabul ederek

Detaylı

Nükhet YILMAZ HAYAT BİLGİSİ Evimiz Yuvamızdır Tutum, Yatırım ve Türk Malları haftası TÜRKÇE Tutum, Yatırım ve Türk Malları haftası 5N 1K KÜTÜPHANE

Nükhet YILMAZ HAYAT BİLGİSİ Evimiz Yuvamızdır Tutum, Yatırım ve Türk Malları haftası TÜRKÇE Tutum, Yatırım ve Türk Malları haftası 5N 1K KÜTÜPHANE Değerli Velilerimiz, 2017 yılının son ayında, güneşin hafifçe ısıttığı günlerdeyiz. Havalar hala, öğrencilerimizin bahçede neşeyle oynamalarına müsait. Palto giyme koşuluyla teneffüslerde temiz havada

Detaylı

STRATONIKEIA ANTİK KENTİ SU YAPILARI. Antik kent Muğla Milas yolu üzerindedir. Aşağıda görüldüğü gibi Helenistik kurulmuştur.

STRATONIKEIA ANTİK KENTİ SU YAPILARI. Antik kent Muğla Milas yolu üzerindedir. Aşağıda görüldüğü gibi Helenistik kurulmuştur. STRATONIKEIA ANTİK KENTİ SU YAPILARI Antik kent Muğla Milas yolu üzerindedir. Aşağıda görüldüğü gibi Helenistik kurulmuştur. 1 2 MİLAS MÜZE MÜDÜRÜ HALUK YALÇINKAYA TARAFINDAN YAZILMIŞ RAPOR Muğla, Yatağan

Detaylı

İzmir den İstanbul a akşamüstü uçağı.

İzmir den İstanbul a akşamüstü uçağı. TUR 10 - TRUVA ve GELĠBOLU (Anzaklar) Sabah erken saatlerde Isparta Kraliçesi güzel Helen ve Truva Prensi Paris zamanından kalan efsanevi Truva Atı ile ünlü Truva Antik Kenti ni ziyaret için yola çıkış.

Detaylı

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı. Anadolu Üniversitesi Yılı Side Kazısı Çalışmaları. (12 Temmuz-8 Eylül 2010)

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı. Anadolu Üniversitesi Yılı Side Kazısı Çalışmaları. (12 Temmuz-8 Eylül 2010) T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Anadolu Üniversitesi 2010 Yılı Side Kazısı Çalışmaları (12 Temmuz-8 Eylül 2010) Doç. Dr. Hüseyin Sabri Alanyalı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Anadolu Üniversitesi RAPOR

Detaylı

MUGLA LETOON ANTİK KENTİ ÖZDİRENÇ UYGULAMALARI

MUGLA LETOON ANTİK KENTİ ÖZDİRENÇ UYGULAMALARI Özel Bölüm MUGLA LETOON ANTİK KENTİ ÖZDİRENÇ UYGULAMALARI İsmail Ergüder*, Ezel Babayiğit*, Doç. Dr. Sema Atik Korkmaz** * TKİ Kurumu Genel Müdürlüğü 06330, Ankara. ** Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler

Detaylı

GELİBOLU TİCARET VE SANAYİ ODASI OCAK-ŞUBAT-MART 2015 BÜLTENİ

GELİBOLU TİCARET VE SANAYİ ODASI OCAK-ŞUBAT-MART 2015 BÜLTENİ GELİBOLU TİCARET VE SANAYİ ODASI OCAK-ŞUBAT-MART 2015 BÜLTENİ Feshane Uluslararası Fuar Kongre ve Kültür Merkezi'nde başlayan "Çanakkale Tanıtım Günleri"nde Gelibolu standı ilgi odağı oldu. Kazan başına

Detaylı

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 1 632-1258 HALİFELER DÖNEMİ (632-661) Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali, her biri İslam ın yayılması için çalışmıştır. Hz. Muhammed in 632 deki vefatından sonra Arap

Detaylı

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ FAKÜLTE TANITIMI Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Mühendislik

Detaylı

BASIN SPONSORLUĞU DOSYASI

BASIN SPONSORLUĞU DOSYASI 20-23 MAYIS 2017 DÜNYADA YANKI UYANDIRAN BİR ETKİNLİK 1998 yılından bugüne Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali sinemanın görsel gücünden yararlanarak kadının toplumsal konumunu sorgulamayı,

Detaylı

Türkiye'nin En İyi 10 Üniversitesi

Türkiye'nin En İyi 10 Üniversitesi On5yirmi5.com Türkiye'nin En İyi 10 Üniversitesi İşte Türkiye nin En İyi 10 Üniversitesi Yayın Tarihi : 18 Ocak 2012 Çarşamba (oluşturma : 7/2/2016) Türkiye de her geçen gün yeni bir üniversite açılıyor.

Detaylı

ARALIK E-BÜLTEN YIL:2018 SAYI:12 DÖNEM:1

ARALIK E-BÜLTEN YIL:2018 SAYI:12 DÖNEM:1 ARALIK E-BÜLTEN YIL:2018 SAYI:12 DÖNEM:1 SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI VARANK SAMSUN TEKNOPARK TA Bir dizi ziyaret ve temaslar için Samsun da bulunan Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Samsun Teknopark

Detaylı

Şehir devletlerinin merkezlerinde tapınak bulunurdu. Yönetim binası, resmî yapılar ve pazar meydanları tapınağın etrafında yer alırdı.

Şehir devletlerinin merkezlerinde tapınak bulunurdu. Yönetim binası, resmî yapılar ve pazar meydanları tapınağın etrafında yer alırdı. M.Ö 2000 den itibaren Eski Yunan da ve Ege de polis adı verilen şehir devletleri ortaya çıkmıştır. Bunlardan en önemlileri Atina,Sparta,Korint,Larissa ve Megara dır. Şehir devletlerinin merkezlerinde tapınak

Detaylı