ÜNİTE. İSLAM KURUMLARI ve MEDENİYETİ TARİHİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER KÜLTÜR, MEDENİYET, MEDENİYETLER İLE İSLAM MEDENİYETİ VE DOĞDUĞU ORTAM

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "ÜNİTE. İSLAM KURUMLARI ve MEDENİYETİ TARİHİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER KÜLTÜR, MEDENİYET, MEDENİYETLER İLE İSLAM MEDENİYETİ VE DOĞDUĞU ORTAM"

Transkript

1 HEDEFLER İÇİNDEKİLER KÜLTÜR, MEDENİYET, MEDENİYETLER İLE İSLAM MEDENİYETİ VE DOĞDUĞU ORTAM Kültür ve Medeniyet Kültür Medeniyet Kültür-Medeniyet İlişkisi Medeniyetlerin Doğuşu İslam Medeniyeti Tanım Doğduğu Ortam Tarihî Çevre Coğrafî Çevre İSLAM KURUMLARI ve MEDENİYETİ TARİHİ Bu üniteyi çalıştıktan sonra; Kültür ve Medeniyet kavramını tanımlayıp, açıklayabilecek, Kültür ve Medeniyet arasındaki ilişkiyi kavrayabilecek, Medeniyetlerin tezahürleri ve oluşumları için gerekli şartları bilecek, İslam medeniyetinin doğduğu tarihî ve coğrafî çevreyi öğrenebilecek, İslam medeniyetinin önemini kavrayarak, medeniyetler tarihindeki konumunu değerlendirebileceksiniz. ÜNİTE 1

2 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam GİRİŞ Dinler, sadece bireysel inanç, düşünce veya eylemi ortaya koyma, benimsetme veya uygulatma gayesinde olmamışlardır. Tam tersine dinlerin, her zaman hayata ve topluma dönük bir yönleri vardır. İslamiyet de salt iman etme ve buna bağlı olarak yapılması istenilen birtakım ibadetlerden ibaret değildir; aynı zamanda, yönetim, hukuk, düşünce ve sanat sistemini oluşturan, şekillendiren, bunlara ayrı bir kimlik kazandıran boyutu da vardır. Dinlerin şekillendirdiği toplumlar, sahip oldukları değerlerden hareketle kültür ve medeniyetlerini oluşturmuşlardır. Bu açıdan dinler, medeniyetlerin oluşmasında bir bakıma dinamo rolü üstlenmişlerdir. Dinlere atıfla yapılan medeniyet isimlendirmelerinde (Yahudi, Hıristiyan, İslam gibi) herhangi bir coğrafya veya ırk ekseninde olmaksızın dinin yerleştirdiği veya şekillendirdiği medeniyetler kastedilmektedir. Dolayısıyla bu medeniyetler, Grek (Eski Yunan), Hint, Mısır, Çin gibi millet ve coğrafyalara atıfla yapılan medeniyetlerden içerik ve nitelik bakımından ayrılmaktadırlar. İslam medeniyeti, kendine has kurumları, bilim, sanat ve mimarî eserleri, sosyal hayatı, düşünce yapısı ile dünya tarihinin yaklaşık on iki asrına damgasını vurmuş, gerilemesine rağmen bugün hala etkisini sürdürmekte olan büyük medeniyetlerden biridir. Din olarak İslam ın insanlığa katkısının boyutlarını anlayabilmek için, prensipleri doğrultusunda şekillenen medeniyetini de çok iyi etüt etmek gerektiği muhakkaktır. Özellikle de günümüzde İslam ın medeniyet boyutunun inkâra kalkışıldığı bir ortamda bu gereklilik ayrı bir önem kazanmıştır. KÜLTÜR VE MEDENİYET Kültür Latince asıllı kültür (cultur) kelimesi, ziraatçılık, ekim anlamlarına gelmektedir. Bu bağlamda Arapçada Hars kelimesi de, ziraat için toprağı sürmek, mal, sermaye, iyi amel gibi anlamlara gelmektedir. Bugünkü Arapçada kültür karşılığı olarak sekâfe kelimesi de kullanılmaktadır. Kültür, kelime olarak ilk kullanılmaya başlanmasından itibaren farklı manalarda kullanılmıştır. Bunlar arasında; insanın farklı yollarla kendisini geliştirmesi, insanlar arasındaki gelişmişliği, sanat dalları, inançlar, kurumlar, toplumların kendine özgü özellikleri gibi anlamlarını sayabiliriz. Bu kelime aynı zamanda Tıp, Biyoloji gibi bilimlerde farklı içerik kullanımlarına da sahiptir. Kültürün kavramsal karşılığı konusunda ise değişik ilimler tarafından onlarca tarif yapılmıştır. Yapılan bu tariflere şunları örnek olarak verebiliriz: Bir toplumun sahip olduğu, tarih boyunca meydana getirdiği fikir, sanat, duyuş ve değerlerin tümü, Toplumların yaşadığı ve paylaştığı ortak değerler, Bir toplumda varlığını Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2

3 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam sürdüren ve gelenek halinde devam eden her türlü duygu, düşünce, dil, sanat, yaşayış unsurların tamamı, Sosyal hayatın dil, düşünce, gelenek, görenek, kurumlar, yasalar, sanat yapıtları gibi her türlü maddî ve manevî ürünlerin toplamı gibi tanımlamaları zikredebiliriz. Yapılan bu tanımların ortak noktasından hareketle kültürü, Toplumların tarihî süreç içerisinde elde ettikleri maddî ve manevî değerleri, yaşam tarzları, övünçleri, davranışları, bunları elde etme ve aktarma yolları, kendilerine özgü inanç ve âdetler bütünü şeklinde tanımlamak mümkündür. Toplumlar, bir taraftan geçmişten gelen değerlerini benimseyip, koruyup, aktarırken diğer taraftan da yaşadıkları zamanın şartlarına göre kültürüne yeni unsurlar ekler veya mevcudun üzerinde değişiklikler yaparlar. Böylece her nesil miras aldığı kültüre maddî ve manevî katkıda bulunur ve bir sonraki nesle aktarır. Bütün bu işlem sürecinde tek tek bireylerin değil, toplumun genelinin kabulünün geçerli olduğu da unutulmamalıdır. Medeniyet Medeniyet kelimesinin Batı dillerindeki karşılığı Latince şehirli anlamına gelen civil kökünden türetilmiş olan civilisation dur ve şehirleşme demektir. Arapçada yerleşik, göçebe olmayan anlamındaki el-hadara kelimesi de aynı kavramı ifade için kullanılmaktadır. Türkçede ise medeniyet kelimesi kullanıldığı gibi uygarlık kelimesi de kullanılır ve kelime olarak şehirli, şehirde oturan anlamına gelir. Kültürde olduğu gibi medeniyet in kavramsal tanımı konusunda da farklı görüşler ileri sürülmüştür. Yapılan tanımlar, kavramı ele alan ilimlerin veya ilim adamlarının bakış açılarına göre farklılıklar göstermektedir. Bununla beraber en çok dile getirilen anlamları olarak; Bir toplumun sahip olduğu maddî ve manevî değerlerin tümü, Farklı milletlerin birlikte yaşayarak veya katkı sağlayarak oluşturdukları değerler, Maddî-manevî bütün yansımaları ile yaşam tarzı şeklindeki tanımlamaları sayabiliriz. Yapılan bu tanımların kültürle benzer bir içeriğe sahip olduğu görülmektedir. Kültürle arasındaki farkı vurgulama açısından medeniyeti, Evrensel düzeye ulaşmış bir kültür veya benzer kültürlerin oluşturdukları anlama, yaşama, bilgi, teknoloji ve maddî-manevî kurumların bütünü şeklinde tarif etmek mümkündür. Bu tanıma göre medeniyetlerin maddî ve manevî olmak üzere iki ana tezahürü vardır: Maddî Tezahürleri: Sosyal hayat, Bilim, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3

4 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam Kurumlar, Mimarî, Sanat (Resim, Müzik, Heykel, Hat vs.), Teknoloji. Manevî Tezahürleri: Din-Ahlak, Düşünce, Hukuk, Yaşam algısı. Medeniyetlerin bu tezahürleri, hem ilgili medeniyetlerin ulaştığı gücü, hem de diğer medeniyetlerle arasındaki farklılıkları ortaya koyan özelliklerdir. Bir medeniyet üzerinde araştırma yapılması bu hususların incelenmesi demektir. Medeniyet üzerinde yapılacak bilimsel çalışmalarda dikkat edilmesi gereken en önemli husus ise; bu tezahürleri birbirinden bağımsız olarak değil, bir bütünün parçaları olarak değerlendirmek gerekliliğidir. Hiçbir medeniyetin örneğin hukuku veya sanatı, ilgili medeniyetin benimsediği dininden, kurumlarından veya düşünce yapısından, yaşam biçimden bağımsız olarak gelişmiş değildir. Kültür-Medeniyet İlişkisi Kültürle medeniyetin aynı mı yoksa farklı mı olduğu tartışılmış ve halen tartışılmaya devam etmektedir. Kültürle medeniyet arasındaki ilişki konusunda yaşanan bu tartışmanın ilgili kavramlara yüklenen anlam farklılıklarından doğduğu anlaşılmaktadır. Başka bir ifade ile sorun; tanım problemidir. Bu anlam yüklemelerine paralel olarak da medeniyetle kültürün aynı olduğunu savunanlar çıkmıştır. Ancak genel kabul; ikisi arasında farklılıklar olduğu yönündedir. Kültür, insanın gelişimi ile alakalı bir kavram olduğu için her insan topluluğunun mutlaka kültürü vardır. Kültürle medeniyetin ayrıştığı esas nokta işte burasıdır. Zira her insan topluluğunun kültürü olduğu halde bir medeniyeti olmayabilir. Medeniyetler, birçok ulusun ortak malıdır. Medeniyetleri farklı milletler birlikte üretmişler, kendi renklerini bağlı oldukları medeniyete yansıtmışlar, medeniyetlerinin zenginliğine katkıda bulunmuşlardır. Bu yüzden de medeniyetler evrenseldir. Ancak bu evrensel özelliğe sahip medeniyetlerin, her millette görünümü farklılık gösterir ki, bu da kültürdür. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4

5 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam Şekil-1: Medeniyet-Kültür İlişkisi Netice itibariyle kültürle medeniyet arasındaki farklılıklar olarak şunları sıralayabiliriz: Medeniyet evrenseldir, kültür millîdir. Medeniyetler farklı uluslar tarafından benimsenebilir, kültür sadece ait olduğu millet tarafından benimsenir. Milletler medeniyetlerini değiştirebilir, kültürleri ise değişikliğe uğrayabilir. Medeniyetleri, iktisadî, dinî, ahlakî, hukukî gibi düşünceler (kurumlar); kültürü ise, din, ahlak ve sanat duyguları şekillendirir (Gökalp: 1995, 9). Kültürler de medeniyetler gibi gelişim ve değişime uğrayabilirler. Hiç şüphesiz İslam öncesi Mekke deki insanların kendilerine ait bir kültürleri vardı. İslam dan sonra bu kültür büyük ölçüde değişime uğramış, önceki kültürün birçok unsuru ortadan kaldırılmıştır. Dinin kültür üzerindeki bu etkisinde olduğu gibi, yaşam alanlarının değişmesi, bilim ve teknolojik ilerlemeler, ekonomik yapıdaki farklılaşmalar da aynı şekilde kültürel değişimleri etkilemektedirler. Medeniyetlerin ortaya çıkmaları, gelişimleri ve yok olmaları konularında farklı teoriler ileri sürülmüştür. Kimi düşünür, her medeniyetin teolojik, metafizik ve en sonunda da mantıkî dönemlerden geçtiğini savunurken, Marksist tarihçiler medeniyetlerin, ilkel, feodal, kapitalist ve sosyalist aşamalardan geçtiğini iddia etmişlerdir. İbn Haldûn gibi bazı Müslüman teorisyenler ise, tekâmülcü tezi kabul ederek, her medeniyetin organik yapılar gibi doğup, gelişip ve en nihayetinde öleceğini ileri sürmüşlerdir. Medeniyetlerin Doğuşu Kurulmaları, gelişmeleri ve kalıcı bir hale gelebilmeleri için medeniyetlerin birtakım şartlara ihtiyaçları vardır. Her medeniyetin doğuşuna ayrı ayrı etki eden faktörler olmakla beraber, genel olarak medeniyetlerin ortaya çıkmalarında, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5

6 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam gelişmelerinde etkili olan ortak bazı unsurlar vardır. Bu unsurlar ana hatları ile şunlardır: Coğrafya: İnsanların normal yaşamlarını sürdürmeleri, fikrî, siyasî, mimarî, sanat eserleri vermeleri için uygun coğrafî ve iklim özelliklerine sahip bölgelerde yaşamaları kaçınılmazdır. Adalardan veya buzullardan oluşan bir coğrafyada insanların medeniyet kurmaları son derece güçtür. Aynı şekilde coğrafya, o bölgede kurulan medeniyetin diğer medeniyetlerle etkileşimini, iletişimini sağlaması, kendi değerlerini yaygınlaştırması açısından da önemlidir. Toplum: Medeniyetler, toplumlar tarafından inşâ edilir. Bu toplumun belli bir seviye kat etmiş, belli hedefler etrafında toplanabilmiş olması gerektiği de açıktır. Burada kastedilen; ortak hedefte bir araya gelme becerisini gösterebilmiş insan topluluklarıdır. Birbirleri ile çatışma halinde olan veya ortak bir ideali paylaşmayan insanların medeniyet kurmaları mümkün değildir. Burada yeri gelmişken medeniyetlerin kurulmasında ırkın hiçbir zaman belirleyici bir şart ve gereklilik olmadığını kaydetmeliyiz. Medeniyetlerin ırk şartı yoktur. Din, Ahlak, Kültür gibi Manevî Değerler: İnsanların birbirleri ile ilişkilerini düzene koyan kurallar olmaksızın sağlıklı bir siyasî, sosyal, ekonomik sistem oluşturulamaz. Belli bir yönetim ve yaşam düzenine sahip olmayan kaos ve karmaşanın hâkim olduğu milletlerin bir medeniyet kurmaları da haliyle mümkün değildir. Din, ahlak, kültür, örf ve gelenekler, toplumları şekillendiren değerlerdir. Aynı zamanda bunlar medeniyetlere kendi renklerini katıp, oluşum ve gelişim aşamalarındaki süreci yönlendirirler. Netice itibariyle sosyal çevre, din, inanç, düşünce özgürlüğü, adalet, bilimsellik gibi manevî değerlerden yoksun ise herhangi bir medeniyet oluşturması son derece güçtür. Siyaset, Ekonomi, Eğitim, İmar gibi Maddî Değerler: Medeniyetlerin oluşumunda bu tür maddî değerler onların sağlam bir zeminde yükselmelerine katkıda bulunurlar. Ekonomik açıdan yeterli seviyeye ulaşamamış, siyasî açıdan istikrarı yakalayamamış, adaletsizliklerin yaşandığı, ciddi ve yeterli eğitimden mahrum insan topluluklarının evrensel bir medeniyet kurup, bunu insanlık tarihinde kalıcı hale getirmeleri mümkün değildir. Uluslar, ekonomik zenginliklerine bağlı olarak kurumlarını, sanatlarını, mimarîlerini geliştirebilir, farklı milletlerle iletişim kurabilir, sosyal şartlarını geliştirebilirler. Bütün bunlar bir medeniyetin inşası için gerekli olan ilk şartlardır. Ancak bunlar tek başlarına bir medeniyet oluşturamazlar. Bunları bir araya getirecek, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6

7 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam üretime (sosyal, siyasal, ekonomik, sanat vb.) geçirecek olan ortak bir amacın da benimsenmesi gerekmektedir ki, bunu da daha çok din, ahlak, ortak ülkü gibi manevî değerler sağlar. Asırlardır Araplar aynı coğrafyada, aynı dili konuşarak yaşamalarına rağmen bir medeniyet kurabilmiş değillerdi. Arapları harekete geçiren, parlak bir medeniyet kurduran; dinî ve toplumsal yapılarını değiştirmiş olan İslam dır. Farklı coğrafyalar ve farklı insan toplulukları tarafından kurulmuş olan medeniyetlerin ortak özellikleri de vardır. Bu ortak özellikleri de şu şekilde sıralamamız mümkündür: Evrensel Olmaları: Hiçbir medeniyet sınırlarını dışa kapatmış değildir. Bilakis coğrafya ve tarihle sınırlı olmaksızın, farklı tarih dönemlerinde farklı coğrafyalarda izlerini, etkilerini sürdürmüşler, kendisinden sonraki medeniyetleri etkilemişlerdir. Öyle ki bugün tamamen izleri silinmiş gibi görünen birçok medeniyetin mutlak anlamda ortadan yok olduklarını söylemek zordur. Çünkü tarih ve antropoloji çalışmaları, yeni bulgularla beraber medeniyetlerin birbirleriyle olan bağlantılarını ortaya çıkarmaya devam etmektedirler. Dolayısı ile salt bilgi yetersizliği yüzünden bir medeniyetin tamamen tasfiye olduğundan bahsetmek, bilimsel bir yaklaşım olmayacağı gibi, ilgili medeniyetin insanlık mirasına muhtemel katkısına da ciddi haksızlık olacaktır. Etkileşim İçerisinde Olmaları: Her medeniyet bir öncekinden faydalandığı gibi bir sonrakini de etkileme gibi bir fonksiyonu icra etmiştir. Bu durum söz konusu medeniyeti taklitçi yapmadığı, orijinalitesini ortadan kaldırmadığı gibi bir öncekine de eksiklik getirmez. Çünkü medeniyetler, insanlığın gelişim sürecinin birbirinden ayrılmaz halkaları konumundadırlar. Her medeniyet, kendisinden önce insanlığın ulaştığı medenî seviye üzerine kurulmuş, onların ürünlerinden faydalanmıştır. Doğal olarak bilgi-tecrübe transferinde bulunan bir medeniyet, aldıklarını kendi değerler sistemi içerisinde eriterek, kendi öz parametrelerini ekleyerek yeniden dizayn eder, üretir ve sonraki döneme aktarır. İslam medeniyeti, felsefe, tıp, astronomi, matematik, mimarî gibi alanlarda Eski Yunan, Mısır, Hint ve Çin medeniyetlerinden faydalanırken, aldıklarını olduğu gibi benimsememiş, doğrudan nakletmemiş tam tersine bunları geliştirmiş, tashih etmiş,kendi tespitlerini eklemiş, kendi değerleri çerçevesinde kendi kimliğini katarak içselleştirmiştir. Aynı şekilde bütün inkâra rağmen bugünkü Batı medeniyetinin oluşmasında da İslam medeniyetinin ürünleri olan bilim ve değerlerin ciddi rolü olduğu açıktır. Bu yüzden taassupla hareket eden bazı Batılı araştırmacıların İslam medeniyetini görmezden gelerek medeniyetlerini Eski Yunan medeniyetine bağlama çabalarının, tarihî ve bilimsel bir zemine sahip olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Kendine Münhasır Olmaları: Her medeniyet, farklı medeniyetlerden beslenmesine, teşekkülüne farklı milletlerin katkı sağlamasına karşın kendine has Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7

8 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam özellikleri de bünyelerinde taşımaktadır. Medeniyetleri birbirinden ayıran da kendilerine has olan bu özellikleridir. Bu özellikleri belirleyen unsurların başında da din gelmektedir. Nitekim Arap, Türk, İran gibi farklı milletler tarafından oluşturulmasına, Yunan, Hint, Mısır gibi eski medeniyetlerden faydalanmasına rağmen İslam medeniyetinde İslam dininin tesirini, mimarîden felsefeye, hukuktan siyasete birçok alanda görmek mümkündür. Bir edebiyat metni veya sanat eseri, üretildiği medeniyetin özelliklerini barındırır. Medeniyetlere mensup insanların maddî-manevî sahip oldukları genel ve ortak değerler, o medeniyetin kendine has özelliklerini oluşturmaktadır. Dolayısıyla medeniyetleri birbirinden sadece maddî ürünleri ile ayırmak sağlıklı değildir. Medeniyetlerin ayrıldıkları noktalar daha çok hayata bakışları, inançları, düşünceleri gibi, o maddî ürünlere bir nevi ruh katan manevî değerleridir. Bugünkü Batı medeniyetine mensup bazı teorisyenler biraz da mensubu bulundukları medeniyetin uygulamalarından ve bu uygulamaya gösterilen tepkilerden etkilendiklerinden medeniyetler çatışmasından söz etmektedirler. Ancak medeniyetler, çatışarak, savaşarak, birbirlerini yok ederek veya yok sayarak değil bilakis birbirlerinin tecrübelerinden, bilgi birikimlerinden, her türlü ürünlerinden faydalanarak gelişmişler, büyümüşlerdir. Binaenaleyh ülkelerin veya ulusların birbiri ile çatışmalarını, medeniyetlerin çatışması olarak görmemek gerekir. Medeniyetler birbirleriyle çatışarak değil, iletişim kurarak, birbirlerinin ürünlerinden faydalanarak gelişirler. Yeryüzünde farklı coğrafyalarda farklı insan grupları tarafından büyük medeniyetler kurulmuştur. Bütün bu medeniyetleri tespit imkânına doğal olarak sahip değiliz. Araştırmacılar ilmî, siyasî, ideolojik, dinî kabul veya birikimlerine göre yeryüzünde kurulmuş medeniyetlere dair isim listeleri hazırlamışlardır. Bunlardan bazıları şunlardır: Sümer medeniyeti, Bâbil medeniyeti, Yunan (Grek) medeniyeti, Mısır medeniyeti, İran medeniyeti, Çin medeniyeti, Hint medeniyeti, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8

9 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam İslam medeniyeti. Bu büyük medeniyetlere ek olarak coğrafya ve zaman açısından etkileri daha sınırlı olan başka medeniyetler de vardır. Bunları üç ana grupta toplamak mümkündür: Eski Anadolu medeniyetleri (Eti, Hitit, Fenike gibi), Eski Amerika medeniyetleri (Aztek, İnka, Maya gibi), Eski Türk medeniyetleri (Göktürk, Uygur, Hun gibi). İSLAM MEDENİYETİ Tanım İslam medeniyeti, miladî VIII. asırda ortaya çıkan ve Endülüs ten Çin e kadar uzanan geniş bölgede hüküm sürmüş, temelinde İslam dininin prensiplerinin olduğu, bugünkü Batı medeniyeti karşısında gerilemekle beraber varlığını hâlâ devam ettiren, farklı etnik unsurlardan oluşan Müslümanların kurdukları medeniyetin adıdır. İslam medeniyetini kendi içerisinde alt başlıklara ayırmamız mümkündür: Arab-İslam medeniyeti, Türk-İslam medeniyeti, İran-İslam medeniyeti, Endülüs-İslam medeniyeti. Başlangıçta Müslüman Arapların siyasî himayelerinde gelişen İslam medeniyeti; Arap, Türk, İran, Mısır ve diğer farklı milletlerin katkı ve destekleri ile oluşturulmuş bir medeniyettir. Şekilsel çerçevesini ve içeriğini her zaman İslamiyet belirlemiş, açık bir şekilde her alanda tesirini göstermiştir. İslâm Medeniyeti diğer medeniyetlerin kavram ve ürünlerini kendi değer ve prensipleri ile karşılaştırmış, kendi inanç ve kabullerine uygun olanları benimsemiş, ters düşenleri ise ya uygun hale getirmiş ya da reddetmiştir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9

10 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam Şekil 2: İslam medeniyetinin Temelleri İslam medeniyeti bir din medeniyetidir. Başka bir deyişle bu medeniyetin ortaya çıkmasında, gelişmesinde İslam dini başat rol oynamıştır. Bu yüzden de bu medeniyeti din faktörü göz ardı edilerek belli bir ırka atıfla Arap Medeniyeti şeklinde değerlendirmek veya yorumlamak tarihî zeminde herhangi bir geçerliliğe sahip olmayacaktır. İslam ın, öğrenmeyi, araştırmayı, çalışmayı, üretmeyi, düşünmeyi şiddetle tavsiye etmesi, mensuplarını bu konuda teşvik etmiş, sadece maddî planda değil olayın manevî boyutta da ele alınmasını sağlamıştır. Bu durum Müslümanların yeni bir medeniyet inşasında yoğun bir faaliyet içerisine girmelerine neden olmuştur. İslam medeniyeti, bugünkü Batı Medeniyeti ile Eski Yunan, İran, Hint, Çin ve hatta Mısır medeniyetleri arasında köprü vazifesi görmüştür. Ancak yanlış anlamaların önüne geçme adına şunun altını çizmemiz gerekir ki, İslam medeniyeti bir nakil veya taklit medeniyeti değildir. Yani geçmişi olduğu gibi aktaran taklitçi veya hiçbir orijinalliği olmayan ara bir medeniyet değil, bilakis kendi inancını, düşüncesini, bakışını, keşiflerini, tespitlerini bu birikime eklemiş, farklı medeniyetleri kendi kültür potasında eriterek yeni bir kimlik kazandırmış, kendi kökenlerine sahip orijinal bir medeniyettir. İşte bu yüzdendir ki, Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ, İbn Rüşd, Birûnî, Tûsî, İbn Haldûn, Ali Kuşçu gibi onlarca âlim bugüne gelebilmiş, çağdaş Batı Medeniyetinin temellerini atmışlardır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10

11 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam Doğduğu Ortam Medeniyetleri doğru konumlandırabilmek için tarihî ve coğrafî çerçevelerinin iyi çizilmesi şarttır. İslam medeniyeti, VIII. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar yaklaşık on iki asır boyunca hâkimiyetini sürdürmüş, birçok alanda medeniyet tarihine eşsiz eserler kazandırmıştır. Dolayısı ile İslam medeniyetinin doğduğu ortam üzerinde kısaca durmamız, onun hangi tarihî ve coğrafî temel üzerinde teşekkül ettiğini anlamak için gereklidir. Tarihî Çevre Hz. Muhammed in vefatından sonraki kısa bir süre içerisinde Müslümanlar batıda Fransa ya, doğuda Çin Seddi ne kadar uzanan büyük bir coğrafyayı hâkimiyetleri altına almıştır. Müslümanlar, fethedilen bu coğrafyadaki halka müsamaha göstermişler, onların dinlerine, inançlarına, ibadet yerlerine karışmamışlar, hatta bunları kendi korumaları altına almışlardır. Müslümanlar elde ettikleri bu siyasî, askerî, iktisadî ve ictimaî güçle beraber onlarca ilimde, sanatta, mimarîde söz sahibi olmuşlar, kendi değerleri ile yoğurdukları büyük bir medeniyet kurmuşlardır. Hz. Muhammed in 610 yılında tebliğe başladığı İslamiyet, başlangıçta ciddi bir tepki ile karşılaşmakla beraber zamanla Araplar tarafından kabul edilmiştir. Bu kabullenme ile beraber Kur ân ve Hz. Muhammed in uygulamaları (Sünnet) Müslümanların rehberleri olmuş, bunların emirleri ve tavsiyeleri ile Müslümanlar, yeni hayatlarına uyum sağlamaya, karşılaştıkları sorunları Kur ân ve Sünnet çerçevesinde çözmeye çalışmışlardır. İnananlar topluluğu İslâm ın prensipleri doğrultusunda kendi yönetim, düşünce, bilim, sanat ve hukuklarını oluşturmuşlardır. Hz. Muhammed vefat ettiği sırada Arap yarımadasının önemli bir kısmı İslamiyet i kabul etmiş durumdaydı. Hz. Muhammed den sonra devletin başına geçen Hz. Ebu Bekir döneminde hem Arap yarımadasındaki ayrılıkçı hareketler bastırılmış, hem de kuzey yönünde Suriye, Filistin, Irak taraflarına ilk fetih hareketleri başlatılmıştır. Hz. Ömer döneminde ise fetih hareketi devam ettiği gibi, fetihlerin getirdiği ihtiyaçlara binaen kurumsallaşmaya da yönelinmiştir. Hz. Ömer döneminde, Sâsânî ve Bizans İmparatorluklarına karşı elde edilen askerî ve siyasî başarılar neticesinde; Irak, İran, el-cezîre, Suriye, Filistin ve Mısır toprakları Müslümanların eline geçmiş bulunuyordu. Arap yarımadası dışında birbirini takip eden bu fetihler esnasında ve sonrasında, İslam Devleti hâkimiyeti altına giren değişik milletlerin, dinî, siyasî, iktisadî ve medenî statülerinin tespit edilmesi gerekliliği kendisini hissettirmişti. Devletin gerek Müslümanlarla, gerek gayr-ı müslimlerle alakalı olmak üzere ortaya çıkan sorun ve ihtiyaçlarını gören Hz. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11

12 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam Ömer, bunların çözülmesi yolunda çeşitli düzenlemelere girişmiş ve birçok yeni müessesenin kuruluşunu gerçekleştirmeye çalışmıştır. Hz. Ömer, fethedilen ülkelerdeki Sâsânî ve Bizans İmparatorluklarının iktisadî ve idarî tecrübelerinden istifade etmiş, teşkilatlanmada bunlardan da faydalanmıştır. Bu dönemde birtakım idarî ve malî kurumlar oluşturulduğu gibi, fetih organizasyonun sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve Müslüman yerleşiminin sağlanması için Kûfe, Basra gibi ilk şehirler de kurulmuştur. Fetihler, dinî, fikrî, içtimaî, mâlî, iktisadî, idarî, siyasî olmak üzere hayatın her alanında değişimi beraberinde getirmişti. Hz. Ömer bu değişim rüzgarından faydalanma yoluna gitmiş, devletin değişen şartlara göre yeniden yapılandırılması sürecinde, elzem olan siyasî ve iktisadî hamleleri zamanında yapmıştır. Hz. Ömer den sonra devlet başkanlığına geçen Hz. Osman döneminde de fetihler devam etmekle beraber, İslam toplumunda ilk ayrılıklar görülmeye başlanmıştır. Hz. Ali dönemi, bu ayrılıkların savaş meydanına taşındığı dönemdir. Onun öldürülmesi ile de Râşid Halifeler dönemi son bulmuştur. Emevi Devletinin kurucusu olan Muâviye nin döneminde İslam toplumu tekrar siyasî istikrarı yakalamıştır. Emeviler zamanında yönetim, dışa kapalı Arap ağırlıklı bir yapı görünümündeydi. Emevi idarecilerinin birtakım uygulamaları nedeniyle fethedilen bölgelerdeki yerli halkın İslam toplumuyla bütünleşmeleri gecikmiştir. Bununla beraber Müslüman Araplar, hâkimiyet sağladıkları coğrafyada Hıristiyan, Yahudi, Mecusi gibi farklı dinî gruplar, Fars, Süryani, Rum, Kıbtî, Berberî gibi farklı ırklarla bir arada yaşamaya başlamışlardı. Bu dönemde fethedilen İspanya (Endülüs) bir arada yaşama tecrübesi konusunda son derece önemli bir örnek oluşturuyordu. Çünkü buradaki Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler dinî grupları, Berberîler, Araplar ve dini tercih açısından kendi aralarında bölünmüş olan yerli halk da etnik unsurları oluşturmaktaydı. Emeviler dönemini siyaseten içe dönük olmasına rağmen Müslümanların dış kültür ve medeniyetlerle tanışma dönemi olarak tanımlamak mümkündür. Bu dönemde Müslümanlar, farklı medeniyetlere mensup insanlarla muhatap olmaya, onların özellikle de ilmî tecrübelerinden istifade etmeye başlamışlardır. Ancak çok geçmeden Müslümanlar bu birikimi içselleştirmeyi başarmışlardır. Nitekim ekonomik bağımsızlık anlamında para politikasının belirlenip dinar ve dirhemlerin bastırılması, resmî dilin Arapça olarak kabulü bu döneme rastlamaktadır. Emeviler dönemi sadece siyasî veya malî anlamda değil aynı zamanda bilimsel anlamda da Müslümanların profesyonelleşmeye başladıkları süreci ifade etmektedir. Siyer, Hadis, Tefsir, Fıkıh gibi İslamî ilimlere dair ilk risâleler bu dönemde yaygınlaşmış, ilimlerin metodolojilerine dair prensipler yerleştirilmeye başlanmıştır. 661 yılında kurulan Emevi Devleti 750 yılında Abbasi ihtilali ile yıkılmıştır. Abbasiler dönemi, İslam tarihinin ( ) 524 yıllık önemli dönemlerinden Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12

13 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam biridir. Her ne kadar Abbasi hanedanı 1517 yılında kadar Mısır da varlıklığını devam ettirmişse de bu dönemde ne siyasî ne de askerî bir etkinliği kalmamıştı. Abbasi halîfeleri, Cengiz Han ın torunu Hulagu Han ın gelişine kadar yani 1258 yılına kadar saltanatlarını devam ettirmişlerdir. 524 yıllık bu dönemde toplam 37 halife iktidara gelmiştir. İslam medeniyetinin tarih sahnesinde ortaya çıkma zamanı/etkili olmaya başladığı Abbasiler dönemidir. Nitekim Halife Mehdî ve Hârûn Reşîd dönemi sadece askerî zaferlerin, malî zenginliğin arttığı dönem değil, aynı zamanda kültür ve medeniyette yükselişin dönemidir. Siyer, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam gibi İslam ın kendi bünyesinden doğmuş olan dinî ilimleri hariç tutacak olursak başlangıçta Müslüman Arapların özellikle de fen bilimlerinde sistematik bir ilmî geleneğe sahip olduklarını söylemek zordur. Ancak Müslümanlar diğer ilimlerde de İslam ın öğretileri doğrultusunda son derece araştırma ve öğrenme arzusuna sahiptiler. Bu nedenle hem fethettikleri bölgelerde yaşayanların bilgi ve tecrübelerinden istifade ile hem de geçmiş veya çağdaş medeniyetlerin ürünleri olan kitapların Arapçaya çevrilmesi ile kısa süre içerisinde kendi özgün bilimsel anlayışlarını ortaya koymuşlar, kendilerine ulaşan ilim, fikir ve sanat gibi birçok alanda çağlarını aşan bir ilerleme kaydetmişlerdir. Abbasi hilâfeti döneminde merkezde değişik iktidar dönemleri yaşandığı gibi, diğer bölgelerde de birçok devlet kurulmuştur. Hiç şüphesiz İslam medeniyeti açısından bunlar içerisinde en önemlisi Endülüs tür. Emeviler döneminde fethedilen ve Emevi ailesine mensup I. Abdurrahman a kadar valiler tarafından yönetilen Endülüs, İslam medeniyetinin Batı ya açılan kapısı konumundaydı. Abbasilerin Emevileri yıkmasından sonra İslam dünyasının doğusuna Abbasiler hâkim olurken, batısında yer alan Endülüs Emevileri onlardan ayrılmışlar, bağımsız olarak hâkimiyetlerini sürdürmüşlerdir. Endülüs Emevileri bölgede seksen yıl devlet olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Endülüs Müslümanları, Emevilerinden sonra da Tavâif-i Mulûk, Murabıtlar ve Muvahhider gibi devletlerle XVI. yüzyıla kadar siyasî varlıklarını; XVIII. yüzyıla kadar da dinî ve sosyal varlıklarını birçok zorluklarla beraber sürdürmeyi başarmışlardır. Endülüs, siyasî, ilmî ve sanat çevreleri, çeviriler, kurumlar, sanat eserleri, mimarî ve birçok ilim dalında ortaya koydukları onlarca eserle İslam medeniyetine büyük katkı sağlamıştır. Doğuda Abbasi idaresi altında gelişen İslam medeniyeti, neredeyse eş zamanlı olarak Endülüs aracılığı ile de Batı ya aktarılmıştır. Müslüman ilim adamları bu dönemde yapılan çevirilerle geçmiş medeniyetlerin birikimlerini öğrenmişler, eksik gördüklerini tamamlamışlar, hatalarını düzeltmişler, kendi buluş ve görüşlerini bu birikim üzerine ekleyerek daha ileriye götürmüşlerdir. Yaklaşık olarak yılları arasını sürdürülen çeviri hareketini, orijinal bilimsel eserlerin verildiği dönem takip etmiştir. Bu dönemde devletin başında bulunan halifeler de ilmî çalışmalara ayrı bir önem vermişlerdir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13

14 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam Çevirilerin sağlıklı yapılabilmesi için kurumlar teşkil ettirilmiş, âlimler teşvik edilmiş, bu konuda maddî imkânlar seferber edilmiştir. Öyle ki bu dönemde ilmî, edebî kitapların getirtilmesi için Doğu Roma gibi çevre ülkelere heyetler dahi gönderilmiştir. Çeviri hareketi döneminde Müslümanlar, Abbasiler döneminde Fars edebiyatı ve siyasetini, Hint kozmoğrafyasını, matematiğini, Eski Yunan ın çeşitli ilimlerini ve felsefesini Arapçaya çevirmişlerdir. Abbasilerin zayıflaması ile beraber yeni bir siyasî güç olarak Selçukluların ortaya çıktığı görülmektedir. Tuğrul Bey, Alparslan, Melikşah gibi ünlü hükümdarlara sahip olan Selçuklular, Moğol saldırılarına kadar İslam coğrafyasında varlıklarını sürdürmüşlerdir. Hemen belirtelim ki Selçuklular da ilimden sanata birçok alanda İslam medeniyetine büyük hizmetler sunmuşlardır. Özellikle de Anadolu Selçuklularının Haçlılara karşı direnişlerini Müslüman Türklerin İslam medeniyetini koruma konusunda verdikleri en önemli hizmet olarak değerlendirmek gerekir. Selçuklulardan sonra ise Memluklular ve Osmanlılar siyasî hâkimiyeti ele geçirmişlerdir. Osmanlılar, İslam kültür ve medeniyetini daha da geliştirdikleri gibi Avrupa ya taşımakla İslam medeniyetini yayma, XX. yüzyılın başına kadar Batı dan gelen saldırılara karşı koymakla da koruma görevini yerine getirmişlerdir. Coğrafî Çevre Müslümanlar, siyasî anlamda en geniş sınırlarına ulaşmakla beş farklı medeniyetin coğrafî mirası üzerine oturuyor veya onlarla komşu oluyorlardı. Fetihlerle Müslümanlar, Mısır ve İran medeniyetlerinin coğrafyasının tamamına, Grek/Roma medeniyetlerinin bir kısmına hâkim olurken, Hint ve Çin ile de komşu olmuşlardır. Böylece İskenderiyye, Cundişapur, Harran gibi ilim ve kültür merkezleri Müslümanların idaresine geçmiş oluyordu. Buralardaki Hıristiyan, Süryani, Yahudi âlimlerin, Eski Yunan filozoflarının eserleri artık Müslüman Arapların elindeydi ve Müslümanlar bunları anlamak için yoğun bir çaba harcayacaklardı. Bu anlama süreci çeviri, şerh ve tashihle devam edecek, eleştiri ve yeniden üretme ile de geliştirilecekti. Müslümanlar, karşılaştıkları bu medeniyetlerin bilgi birikimlerinden, ürünlerinden, tecrübelerinden faydalanmışlardır. Bu çerçevede İslam medeniyetinin faydalandığı medeniyetleri şu şekilde sıralayabiliriz: Yunan (Grek) medeniyeti, İran medeniyeti, Mısır medeniyeti, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14

15 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam Hint medeniyeti, Çin medeniyeti. İslam medeniyetinin doğduğu ve geliştiği coğrafya, aynı zamanda İran, Mısır, Yunan, Roma gibi eski medeniyet havzalarının tamamına yakınını kapsamaktadır. Bu medeniyetlerin üzerinde hüküm sürdüğü coğrafyalarda veya komşu coğrafyaların fethedilmesi ile ilk münasebetler sağlanmıştır. Buna göre İslam medeniyetinin doğduğu ve geliştiği coğrafi çerçeve şu şekildedir: Arap Yarımadası: İslamiyet in doğduğu bölge olması itibariyle burayı İslam medeniyetinin doğuş merkezi olarak kabul etmek mümkündür/gerekir. Yarımadanın en gelişmiş kültür ve medeniyete sahip bölgesi olan Güney Arabistan da Main, Sebe ve Himyerî; Kuzey Arabistan da ise Nabat, Tedmür, Hîre, Kinde gibi devletler kurulmuştur. İslam ın doğduğu Hicâz ise İslam tarihi açısından Arabistan ın en önemli bölgesidir. Çünkü İslamiyet, bu bölgenin iki önemli şehrinden biri olan Mekke de doğmuş, Medine de gelişip yayılmıştır. Ka be nin burada bulunması Mekke nin ve hâliyle Hicaz ın dinî ve kutsal bir bölge hâlini almasına sebep olmuştur. Hicâz bölgesinde düzenli bir hükümet kurulmamıştır. Her kabile, bağımsız bir şekilde hareket ediyor ve şeyh denilen bir reisin idaresi altında yaşıyordu. Bununla beraber Hicaz, bağımsızlığını koruyabilme konusunda diğer merkezlerden daha şanslı olmuştur. Hiçbir yabancı istilası Arap yarımadasının merkezine yani Hicaz bölgesine ulaşamamıştır. Suriye: İslam tarihi kayıtlarında Biladu ş-şam olarak isimlendirilen bugünkü Suriye, Filistin, Lübnan bölgelerini içerisine alan geniş bir coğrafi bölgedir. Bu bölge, Kenanlılar, İbraniler, Aramiler, Asurlular, Babilliler, Persler, Yunanlılar, Romalılar gibi birçok devlet ve medeniyete yurt olmuştur. Doğu Roma nın kontrolü altında olan Suriye nin fethine Hz. Ebu Bekir döneminde başlanılmış, Hz. Ömer döneminde tamamlanmış, daha sonra da bölgenin en önemli şehirlerinden olan Dimeşk (Şam) Emevilere başkentlik yapmıştır. Emeviler döneminde doktor, şair, edip, memur gibi yerli halktan birçok Hıristiyan, Emevi sarayında görevlendirilmiştir. Böylece Müslümanlar, onların nesillerdir sahip oldukları bilgi ve tecrübe birikimlerinden bu şekilde faydalanma imkânına kavuşmuşlardır. İran: İslam medeniyetinin tarih sahnesine çıktığı dönemde bölgenin en güçlü iki devletinden biri olan Sasanî İmparatorluğu nun hâkim olduğu İran, Hz. Ömer döneminde fethedilmiştir. İran, M.Ö. 4000'lere dayanan tarihi ve yerleşkeleri ile dünyadaki en eski uygarlıklardan birine ev sahipliği yapmıştır. Farslıların İslamiyet i kabulü ile beraber İran edebiyatı, felsefesi, bilimi ve sanatı yeni oluşan İslam medeniyetinin ana unsurlarından biri olmuştur. Özellikle de Abbasiler Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15

16 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam döneminde Fars kültür ve medeniyeti, İslam medeniyetine dâhil olmaya başlamış, siyasî yapı, kurumlar, edebiyat, sanat, mimarî gibi birçok alanda etkisini göstermiştir. Mısır: Antik Çağdaki en büyük medeniyetlerden birinin kurulduğu Mısır, Doğu Roma nın eyaletlerinden biri iken Hz. Ömer döneminde Müslümanlar tarafından fethedilmiştir. Özellikle mimarî alanda ciddi bir kültürel mirasa sahip olan Mısır da ayrıca Müslümanlar Kobt dilinden Arapça ya çeviriler de yapmışlardır. Kur ân ın Firavunlardan bahsetmesinin, Müslüman ilim çevrelerinin geçmişteki Mısır uygarlığı ile ilgilenmelerinde önemli rol oynadığını söylemeyi mümkün kılmaktadır. Endülüs: Bugün İspanya olarak bilinen Avrupa kıtasındaki yarımada Müslümanlar tarafından Emevi halifesi Velîd b. Abdulmelik döneminde fethedilmiştir. İslam medeniyeti açısından buranın fethinin önemi, farklı din ve etnik unsurların bir arada yaşama tecrübesi ile zenginlik katması, burada yetişen birçok âlimin ilmî hayata canlılık getirmeleri ve İslam medeniyetinin Avrupa ya aktarılmasında köprü vazifesi görmesidir. Bugünkü Batı medeniyetinin öncüllerini oluşturan birçok öğrenci Endülüs medreselerinde eğitim görmüşlerdir. Bunlara ek olarak Orta Asya nın fethi ile beraber Müslümanlar, Çin ve Hint gibi iki büyük medeniyete sahip bölgeye de komşu olmuşlar, bilhassa ticarî ve diplomatik ilişkiler neticesinde bu iki coğrafyayı da tanımışlar, kültür ve medeniyetlerinden faydalanmışlardır. İslam medeniyetinin doğduğu bu tarihî, siyasî ve coğrafî ortama dayanarak İslam medeniyetinin ortaya çıkmasında etkin olan kendine has unsurları şu şekilde saymamız mümkündür: İslamiyet: Yukarıda da belirttiğimiz gibi, İslam medeniyeti din temeli üzerinde ortaya çıkmış ve gelişmiş bir medeniyettir. İslamiyet in öğrenmeye, araştırmaya, düşünmeye teşvik ile Kur ân ın inananlarını ilim sahibi olmaya çağrısı, Hz. Muhammed in bu konudaki tavsiyeleri Müslümanları cesaretlendirmiş, öğrenmeye, araştırmaya yöneltmiştir. Özellikle de bilgiye insanlığın ortak mirası olarak bakılması, bilgiyi edinme konusunda önemli bir anlayış oluşturmuştur. Halifelerin savaş tazminatı olarak kitap istemeleri, eser bulup getirmeleri için çevre devletlere heyetler göndermeleri, âlimleri himâyelerine almaları hep bu bilginin önemini kavramlarının neticesidir. Fetihler: İslam fetihlerinin hiçbir zaman Haçlı veya Moğol saldırıları gibi yıkıcı, tahrip edici etkisi olmamıştır. Bilakis fetihler, fethedilen bölgelerdeki artık unutulmaya yüz tutmuş değerlerin ortaya çıkmasına aracı olmuştur. Müslüman Araplar, âlimlerin dinlerine bakmaksızın onlardan yararlanma yoluna gitmişler, bir Hıristiyan edip, bir Yahudi doktor, bir Süryani mütercim pekâlâ toplumda kendisine yer bulabilmiş, büyük bir hoşgörü ve müsamaha içerisinde kendi ilmî birikimlerini Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16

17 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam yeni yöneticilerine, yeni öğrencilerine aktarmışlardır. Fetihlerle beraber Müslümanlar, eski kültür ve medeniyetlerin hüküm sürdüğü coğrafyaya hâkim olmuşlar, onların maddî-manevî eserlerine, tecrübelerine mirasçı konumuna geçmişler veya medeniyet çevreleri ile komşu olmuşlardır. Nitekim bu komşuluğun bir neticesi olarak Çin den kâğıdı, Hint ten rakamları almışlardır. Fetihlerin sonucunda Müslüman Araplar, eski medeniyetlerle karşılaşmışlar, İslam ın temel prensiplerinden olan hoşgörü ve bilime teşvik ile İslam medeniyetini oluşturmada bu medeniyetlerden faydalanmışlardır. Çeviriler: Medeniyetlerin kurulmasında dilin başat rol oynadığı açıktır. Her medeniyet kendine özgü ortak bir dil temeli üzerinde yükselmiştir. Kur ân ın ve ilk bağlılarının dili olması hasebiyle Arapça, İslam medeniyetinin ortak dili olmuştur. Fethedilen bölgelerde Arapçanın iletişimin ortak dili haline gelmesi ile beraber diğer medeniyetlerle bağlantı kurulabilmiş, Müslümanlar, artık kendi dillerine çevrilen eserleri anlayabilmişler ve Astronomi den Fiziğe, Kimya dan Biyoloji ye, Felsefe ye kadar onlarca farklı ilimde geçmiş medeniyetlerin birikimlerini hem tashih etmişler, hem geliştirmiş, hem de bir sonraki döneme aktarabilmişlerdir. Siyasî ve ekonomik istikrar: Fetihlerin getirdiği maddî zenginlik Müslüman ilim adamlarının desteklenmesini sağlamıştır. İslam dünyasında sadece devlet adamları değil, zengin muhitler de ilmî faaliyetlere destek olmuşlardır. Siyasî kaos dönemleri, medeniyetlerin çöküşünü hızlandıran, medeniyet ürünlerinin imha edildiği dönemlerdir. Dolayısıyla Emeviler, Abbasiler, Endülüs Emevileri, Selçuklular ve Osmanlılar gibi İslam medeniyetinin siyasî kanadını oluşturan devletler, kendi içlerinde istikrarı sağladıkları dönemlerde İslam medeniyetine katkı sağlayabilmişlerdir. Son olarak İslam medeniyetinin bugünkü durumu üzerinde de kısaca durmamız gerekecektir. Öncelikle şunu ifade edelim ki, bugün için İslam medeniyeti tamamen yok olmuş ortadan kalkmış bir medeniyet değildir. Ancak çağdaş Batı medeniyeti karşısında gerilemiş durumdadır. İslam medeniyetinin gerileme nedenlerini iç ve dış sebepler olmak üzere iki başlıkta inceleyebiliriz: İç Sebepler: Siyasî yönetim alanında dönem dönem istikrarsızlıkların yaşanması, Müslümanların kendi aralarında çekişmeleri, kabile savaşları, iktidar mücadeleleri, Yönetim alanında görevlendirmelerde liyakatin değil, kişisel ve ailevî bağların dikkate alınması, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17

18 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam Maddî kaynakların üretime aktarılması yerine, lüks bir yaşam uğruna israf edilmesi, Başlangıçtaki düşünce ve ifade özgürlüğünün zamanla kısıtlanması, Tefsir, Hadis, Fıkıh gibi dinî ilimlere verilen önemin, Felsefe, Astronomi, Coğrafya gibi beşerî ilimlere verilmemesi, zaman içerisinde bunların ihmal edilmesi, Müslümanların bilim ve teknolojiyi üretemedikleri gibi, takip de edememeleri, Batı nın aksine yeni ekonomik kaynaklara ulaşamamaları, sömürge hareketine direnememeleri, sanayi devrimini kaçırmaları. Dış Sebepler Haçlı ve Moğol saldırılarının yıkıcı etkileri, Coğrafî keşifler neticesinde, pazar ve ticaret yollarının kaybı, XVIII. yüzyıldan beri sürdürülen sömürü hareketinin yönünün İslam dünyası olması. İslam medeniyetini bu durağan halden çıkartıp yeniden büyük ve etkin bir medeniyet hale getirebilmek için, bir taraftan geçmiş bilgi ve tecrübelerden istifade ederken, diğer taraftan da hatalardan ders çıkarılması gerektiği açıktır. Ancak bu şekilde kökenlerden kopmaksızın, İslam medeniyetinin yenilenmesinin sağlanabileceği kanaatindeyiz. Hiç şüphesiz, bunun için de gerekli fikrî zeminin oluşması adına İslam medeniyetinin tüm tezahürleri ile çok iyi öğrenilmesi gerektiği muhakkaktır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18

19 Özet Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam Kültür; toplumların tarihî süreç içerisinde elde ettikleri maddî ve manevî değerleri, yaşam tarzları, övünçleri, davranışları, bunları elde etme ve aktarma yolları, kendilerine özgü inanç ve âdetler bütünü, Medeniyet ise; evrensel düzeye ulaşmış bir kültür veya benzer kültürlerin oluşturdukları anlama, yaşama, bilgi, teknoloji ve maddî-manevî kurumların bütünü demektir. İslam Medeniyeti, miladî VIII. asırda ortaya çıkan ve Endülüs ten Çin e kadar uzanan geniş bölgede hüküm sürmüş, temelinde İslam dininin prensiplerinin olduğu, bugünkü Batı medeniyeti karşısında gerilemekle beraber varlığını devam ettiren, farklı etnik unsurlardan oluşan Müslümanların kurdukları medeniyetin adıdır. İslam medeniyeti, Arap, Türk, İranlı, Mısırlı ve diğer birçok halkın katkısı ile oluşturulmuş bir medeniyettir. Ancak şekilsel çerçevesini ve içeriğini her zaman İslâm belirlemiş, açık bir şekilde her alanda etkisini göstermiştir. Fetihlerle beraber Müslümanlar, Mısır ve İran medeniyetlerinin coğrafyasının tamamına, Grek/Roma medeniyetlerinin de bir kısmına hâkim, Hint ve Çin ile de komşu olmuşlardır. Müslümanlar, bu medeniyetlerin eserlerini kendi dillerine çevirmişler, yorumlamışlar, tashih etmişler ve kendi görüşleri çerçevesinde farklı alanlarda orijinal eserler vermişlerdir. İslâm medeniyeti bugünkü Batı medeniyeti ile Eski Yunan, İran, Hint, Çin ve hatta Mısır medeniyetleri arasında köprü vazifesi görmüştür. Ancak İslam medeniyeti bir nakil veya taklit medeniyeti değildir. Bilakis Müslümanlar, kendi inançlarını, düşüncelerini, hayata bakışlarını, keşiflerini, tespitlerini bu birikime eklemişler, farklı medeniyetleri kendi kültür potalarında eriterek yeni bir kimlik kazandırmışlar, kendi kökenlerine sahip orijinal bir medeniyet kurmuşlardır. İşte bu yüzdendir ki, Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ, İbn Rüşd, Birûnî gibi onlarca âlim bugüne gelebilmiş, çağdaş Batı medeniyetinin temellerini atmışlardır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19

20 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam DEĞERLENDİRME SORULARI Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan bölüm sonu testi bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. 1. Aşağıdakilerden hangisi kültürle medeniyet arasındaki ilişki bağlamında dile getirilemez? a) Kültürle medeniyet arasındaki temel ayrışma kavramlara yüklenen anlam farklılıklarından doğmaktadır. b) Medeniyet evrensel, kültür millîdir. c) Milletler kültürlerini değiştirebilirler, medeniyetlerini değiştiremezler. d) Kültürler de medeniyetler gibi gelişim ve değişime uğrayabilirler. e) Kültürle medeniyet birbirinden farklı kavramlardır. 2. Bir medeniyetin doğup gelişebilmesi için aşağıdakilerden hangisi gerekli bir şart değildir? a) Din, ahlak, kültür gibi manevî değerler. b) Siyaset, eğitim, ekonomi gibi maddî değerler. c) Ortak bir ideal etrafında bir araya gelmiş toplum. d) Mensupları arasında iletişimi sağlayacak ortak bir dil. e) Toplumda birlik ve beraberliği sağlayacak olan ortak bir ırk. 3. Aşağıdakilerden hangisi medeniyetlerin ortak özelliklerinden değildir? a) Evrensel olmaları. b) Diğer medeniyetlerden etkilenmemeleri. c) Kendilerine has özelliklere sahip olmaları. d) Oluşumları için benzer şartları taşımaları. e) Farklı kültürleri bünyelerinde barındırabilmeleri. 4. Aşağıdakilerden hangisi İslâm Medeniyetinin doğrudan faydalandığı bir medeniyet değildir? a) Yunan Medeniyeti. b) Mısır Medeniyeti. c) İran Medeniyeti. d) Hitit Medeniyeti. e) Hint Medeniyeti. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20

21 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam 5. Aşağıdakilerden hangisi İslâm Medeniyetini tam olarak ifade etmektedir? a) İslâm Medeniyeti, geçmiş medeniyetlerden istifade etmiş, kendine has özellikleri olan orijinal bir medeniyettir. b) İslâm Medeniyeti geçmiş medeniyetlerin eserlerini bugüne taşımış olan ara bir medeniyettir. c) İslâm Medeniyeti hiçbir medeniyetten istifade etmemiş, kendine özgü değerlerlerle ortaya çıkmış orijinal bir medeniyettir. d) İslâm Medeniyeti, kendinden önceki medeniyetlerin ürünlerini taklit etmek suretiyle oluşan bir nakil medeniyetidir. e) İslâm Medeniyeti, kendi içerisine kapalı orijinal bir medeniyettir. 6. İslâm Medeniyetinin geçmiş medeniyetlerle ilişkisini sağlayan en önemli etken aşağıdakilerden hangisidir? a) Fetihler. b) Siyasî ve ekonomik istikrar. c) Müslüman olan yerli halk. d) Çeviriler. e) Eski medeniyetlere ait arkeolojik buluntular. Hz. Muhammed in 610 yılında tebliğe başladığı İslâmiyet, başlangıçta ciddi bir tepki ile karşılaşmakla beraber zamanla Araplar tarafından kabul edilmiştir. Bu kabullenme ile beraber Kur ân ve Hz. Muhammed in uygulamaları (Sünnet) Müslümanların rehberleri olmuş, bunların emirleri ve tavsiyeleri ile Müslümanlar, yeni hayatlarına uyum sağlamaya, karşılaştıkları sorunları Kur ân ve Sünnet çerçevesinde çözmeye çalışmışlardır. 7. İslâm Medeniyetinin ortaya ilk çıkışında Müslümanlar problemlerini aşağıdakilerden hangisine uygun olarak çözmeye çalışmışlardır? a) Yahudi gelenek ve şeriatına b) Hıristiyan gelenek ve şeriatına c) Cahiliye gelenek ve şeriatına d) Kur an ve Sünnete e) Haniflik gelenek ve şeriatına 8. Aşağıdakilerden hangisi İslâm Medeniyetinin doğduğu ve geliştiği coğrafî çevreye dâhil değildir? a) Suriye. b) İran. c) Mısır. d) Endülüs. e) Çin. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21

22 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam 9. Selçuklu Türklerinin İslâm Medeniyetine en büyük hizmetleri aşağıdakilerden hangisidir? a) Dış saldırılara karşı koruma. b) Sanat eserleri. c) Ekonomik destek. d) Çeviriler. e) Yeni bir siyasî yapı oluşturmaları. 10. Aşağıdakilerden hangisi İslâm Medeniyetinin geri kalma nedenlerinden biri değildir? a) Siyasî istikrarsızlıklar. b) Düşünce özgürlüğünün kısıtlanması. c) Hilâfetin siyasî otoritesini kaybetmesi. d) Haçlı ve Moğol saldırıları. e) Pazar ve ticaret yollarının kaybı. Cevaplar Anahtarı 1-c, 2-e, 3-b, 4-d, 5-a, 6-a, 7-d, 8-e, 9-a, 10-c Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22

23 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam YARARLANILAN KAYNAKLAR Arnold, T. Walker. (1982). İntişar-ı İslam Tarihi. (çev. Hasan Gündüzler). Ankara: Akçağ Yayınları. Ana Britannica. (1990). Kültür. (XX, ). İstanbul: Ana Yayıncılık. Avcı, Casim. (2003). İslam Bizans İlişkileri. İstanbul: Klasik Yayınları. Baltacı, Cahit. (2007). İslam Medeniyeti Tarihi. İstanbul: Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları. Barthold, W. Wiladimir. (1984). İslam Medeniyeti Tarihi. (çev. Fuat Köprülü). Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. Behiy, Muhammed. (1992). İslam Düşüncesinin İlahi Yönü. (çev. Sabri Hizmetli). Ankara: Fecr Yayınları. Corci Zeydan. (1972). İslam Medeniyeti Tarihi. (çev. Z. Megamez). İstanbul: Üçdal Neşriyat. Durant, Will. (1996). Medeniyetin Temelleri. (çev. N. Muallimoğlu). İstanbul: Birleşik Yayıncılık. Durant, Will. (2004). İslam Medeniyeti. (çev.orhan Bahaeddin). Ankara: Elips Yayınları. Gökalp, Ziya. (1991). Türk Uygarlığı Tarihi. (haz. Yusuf Çotuksöken). İstanbul: Toker Yayınları. Gökalp, Ziya. (1995). Hars ve Medeniyet. (haz. Yalçın Toker). İstanbul: Toker Yayınları. Hitti, Philip K. (1989). Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi. (çev. Salih Tuğ). İstanbul: Boğaziçi Yayınları. İbn Haldun. (2004). Mukaddime. (çev. Halil Kendir). İstanbul: Yeni Şafak Yayınları. Kafesoğlu, İbrahim. (2007). Türk Milli Kültürü. İstanbul: Ötüken Yayınları. Kayaoğlu, İsmet. (1986). İslam Kültürünün Doğuşu. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXVIII, Kazıcı, Ziya. (2003). İslam Medeniyeti. Köprü, 81. Kutluer, İlhan. (2003). Medeniyet. (Diyanet İslam Ansiklopedisi, XXVIII, ). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Lewis, Bernard. (2000). Tarihte Araplar. (çev. H. Dursun Yıldız). İstanbul: Anka Yayınları. Meydan Larousse. (1972). Kültür. (VII, ). İstanbul: Meydan Yayınevi. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23

24 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam Meydan Larousse. (1981). Medeniyet. (VIII, ). İstanbul: Meydan Yayınevi. Öz, Şaban. (2010). Yeni Başlayanlar İçin İslam Tarihi. İstanbul: Koridor Yayınları. Özdemir, Mehmet. (1994). Endülüs Müslümanları-1. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Öztürk, Levent. (2007). Bilim ve Medeniyet Çalışmalarında İdeolojik Bir Sorun: Öncelik Meselesi. Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXIII, Rodinson, Maxime. (2003). İslam ın Mirası. (çev. Cemil Meriç). İstanbul: Pınar Yayınları. Şeker, Mehmet. (1976). Medeniyet ve Kültür. Diyanet Dergisi, XV (1), Uludağ, Süleyman. (2003). Din ve Medeniyet. Köprü, 81. Yurdaydın, H. Gazi. (1981). Türk-İslam Kültürüne Giriş. Diyanet Dergisi Hicret Özel Sayısı, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24

25 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR Aydın, Mustafa. (1991). İslam Toplumunun Şekillenişi. İstanbul: Pınar Yayınları. Bayezidof, Ataullah. (1993). İslam ve Medeniyet. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Bayrakçı, Halil. (1990). İslam Medeniyetinin Devam Eden Tesirleri. İstanbul: Marifet Yayınları. Bedevî, Abdurrahman. (2002). Batı Düşüncesinin Oluşumunda İslam ın Rolü. (çev. Muharrem Tan). İstanbul: İz Yayınları. Blunt, A. W. F. (1965). Batı Medeniyetinin Temelleri. (çev. Müzehher Erim). İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları. Ebu Halil, Şevki. (2005). İslam ve Dünya Medeniyetleri Tarihi. (çev. A. Aydın, A.Timurtaş). Van: Bilge Adam Yayınları. Güngör, Erol. (1997). İslam ın Bugünkü Meseleleri. İstanbul: Ötüken Yayınları. Halil, İmadüddin. (1987). İslam Medeniyeti Üzerine. (çev. Mehmet Yolcu). İstanbul: Madve Yayınları. Hitti, Philip K. (1995). Arap Tarihinin Mimarları. (çev. Ali Zengin). İstanbul: Risale Yayınları. Kaegi, Walter E. (2000). Bizans ve İlk İslam Fetihleri. (çev. Mehmet Özay). İstanbul: Kaknüs Yayınları. Karlığa, Bekir. (2004). İslam Düşencesi nin Batı Düşüncesi ne Etkileri. İstanbul: Litera Yayınları. Kuper, Adam. (1995). İlkel Toplumun İcadı. (çev. İsmail Türkmen). İstanbul: İnsan Yayınları. Lewis, Bernard. (1996). İslam Dünyasında Yahudiler. (çev. Bahadır Sina Şener). Ankara: İmge Kitabevi. Mevdudi, Seyyid Ebu l-a la. (1968). İslam Medeniyeti: Esasları ve Menşei. (çev. Mehmet Aydın). Ankara: Hilal Yayınları. Mutlu, Latif. (2006). Uygarlığın Durak Yerleri. İstanbul: Goa Yayınları. Özakpınar, Yılmaz. (1997). Kültür ve Medeniyet Anlayışları ve Bir Medeniyet Teorisi. İstanbul: Kubbealtı Neşriyat. Özbudun, S. (2003).Kültür Hâlleri. Ankara: Ütopya Yayınları. Serdar, Ziyaüddin. (1986). İslam Medeniyetinin Geleceği. (çev. Deniz Aydın). İstanbul: İnsan Yayınları. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 25

26 Kültür, Medeniyetler, İslam medeniyeti ve Doğduğu Ortam Sezgin, Halit. (1972). İnsan ve Medeniyet. İstanbul: Malazgirt Yayınları. Şenel, Alâeddin. (1995 ). İlkel Topluluktan Uygar Topluma. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları. Topçu, Nurettin. (1970). Kültür ve Medeniyet. İstanbul: Hareket Yayınları. Toynbee, Arnold J. (1978). Tarih Bilinci. İstanbul: Bateş Yayınları. Üçer, S. Sırrı. (1969). İslam Medeniyeti Tarihi. İstanbul: İrfan Yayınları. Williams, R. (1993). Kültür. (çev. Suavi Aydın). Ankara: İmge Kitabevi. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 26

27 HEDEFLER İÇİNDEKİLER İSLAM MEDENİYETİNİN KAYNAKLARI, GELİŞİM AŞAMALARI ve TEMEL ÖZELLİKLERİ Medeniyetlerin Oluşum Süreci ve İslam Medeniyetinin Kaynakları İslam Medeniyetinin Gelişim Aşamaları İslam Medeniyetinin Temel Özellikleri İSLAM KURUMLARI ve MEDENİYETİ TARİHİ Bu üniteyi çalıştıktan sonra; Medeniyetlerin nasıl oluştuğunu açıklayabilecek, "İslam Medeniyeti" kavramını tanımlayabilecek, İslam medeniyetini oluşturan unsurları sıralayabilecek, İslam medeniyetinin kaynaklarını ifade edebilecek, İslam medeniyetinin gelişim aşamalarını çözümleyebilecek, İslam medeniyetinin temel özelliklerini listeleyebilecek, İslam medeniyetinin geleceği hakkında öngörülerde bulunabileceksiniz. ÜNİTE 2

28 Bireysel Etkinlik İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri GİRİŞ Bir önceki ünitede kültür ve medeniyet kavramları için pek çok farklı tanım verildiğini görmüştünüz. Aslına bakılacak olursa medeniyet tarihi bir bütün olarak ele alındığında medeniyetin, insanlığın ortak malı olduğu anlaşılacaktır. İlk insandan itibaren ortaya konulan her bir bilgi, her bir tecrübe ve gözlemin nesilden nesile, asırlardan asırlara, coğrafyalardan coğrafyalara ve nihayet medeniyetlerden medeniyetlere aktarılışıyla ilgili mutlaka bir öyküsü bulunmaktadır. Medeniyet kavramıyla ilgili tanım farklılıklarının, medeniyetlerin birbirine karşı üstünlüğü veya önceliği ile ilgili tartışmalardan ve çoğu zaman ideolojik bakış açısından kaynaklandığını söylemek mümkündür. Bu bakımdan hangisi olursa olsun herhangi bir medeniyeti, insanlık tarihinin akışı içersinde birbirine geçmiş zincir halkalarından sadece birisi olarak düşünmek daha gerçekçi olmamızı sağlayacaktır. Dolayısıyla tarihin derinliklerinde kalan veya yeni oluşan bir medeniyete; bir dinin, bir milletin veya bir coğrafyanın, geçmişten gelen birikimler ve bünyesinde bulunan tüm insanlarla birlikte asırlar içerisinde oluşturduğu veya oluşturacağı maddi ve manevi tüm değerlerin bileşkesi olarak bakmak daha doğru olacaktır. Genel hatlarıyla baktığımızda Batılıların, birçok bilimsel buluşu ilk defa Yunanlıların ortaya koyduğunu iddia ettiklerini görürüz. Öte yandan bu durum diğer medeniyet mensupları için de söz konusudur. Onlar da birçok buluşun kendi medeniyetlerinde ilk defa ortaya konulduğunu ileri sürmektedirler. Bu konuya ait örnekler bulmaya çalışınız? Bu örnekler üzerinde araştırma yaparak iddiaların doğru olup olmadığını tetkik ediniz. Yardımcı olmak üzere bk. Levent Öztürk, "Bilim ve Medeniyet Tarihi Çalışmalarında İdeolojik Bir Sorun: Öncellik Meselesi", Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (Konya 2007), XXIII, MEDENİYETLERİN OLUŞUM SÜRECİ VE İSLAM MEDENİYETİNİN KAYNAKLARI Medeniyetlerin Oluşum Süreci Biraz önce ifade ettiğimiz medeniyet kavramıyla ilgili görüşlerimizi, birkaç örnekle açmaya çalışalım. Mesela, ilk örnek olarak Yunan medeniyeti kavramını ele Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2

29 İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri Bilim ve medeniyet Yunanla başlamamıştır. Bilakis çok daha öncesine dayanmaktadır. Pitagoras teoremi ve Öklit postulatları, Yunanlılardan önce de biliniyor ve kullanılıyordu. alalım. Birçok tanıma göre Yunan medeniyeti denildiğinde Yunanlıların üretmiş olduğu üstün seviyedeki maddi ve teknik unsurlar anlaşılmakta; hatta bilim ve medeniyet Yunanla başlatılmaktadır. Ancak şunu hemen söylemek gerekir ki, ne tarih ve medeniyet, ne de bilim ve teknik Yunanla başlamıştır. Bu cümlemizi şu üç hususa vurgu yaparak birlikte çözümlemeye çalışalım: Öncelikle Yunan medeniyetinin oluşum sürecini daha iyi anlayabilmek için kendisinden önceki dönemlerde insanlık tarihinin üretmiş olduğu bilgi birikiminin mahiyetini kavramak gerekmektedir. Medeniyetin önemli görünümlerinden birisi olan sadece bilim çalışmalarından birkaç tane örnek vermek bile konuyu anlamamızı kolaylaştıracaktır. Matematik, astronomi ve tıp sahalarındaki bazı buluşlar bunun için uygun olacaktır. Mesela, Yunanlı bilim insanı Pitagoras a (M.Ö ) ait olan Pitagoras teoreminin milattan önce sekizinci yüzyıldan itibaren Hint geometrisinde bilindiği kabul edilmektedir. Yine bir diğer Yunanlı bilim insanı Öklides e (M.Ö ) ait olan Öklit postulatlarının (ispatsız kabul edilen önermelerin) benzerleri de milattan önce sekizinci asır ile beşinci asırlar arasına ait Brahmanik metinlerde Yunandan beş asır kadar önce görülmektedir. Yunan düşüncesinin ilk ekollerinden birisi olan Milet Okuluna mensup bilim insanlarının, düşüncelerini Pers-Hint kültürünün etkisinde şekillendirdikleri, hatta birtakım bilgileri onlardan aldıkları yine tespit edilen bilgiler arasındadır. Mısır, Sümer, Hint ve Çin tıplarının Yunan tıbbından çok eskilere dayandığını söylemeye bile gerek yoktur. İkinci olarak da Yunan medeniyetinin sadece Yunanlıların yarattığı bir medeniyet olmadığı ifade edilmelidir. Yunanlıların hâkimiyetleri altına aldıkları coğrafyalarda yaşayan köle dahi olsalar tüm insanların, Yunan medeniyetine önemli katkıları bulunmaktadır. Makedon kralı Büyük İskender in Hint coğrafyasına kadar gerçekleştirdiği istila hareketi sonrasında Hint, Pers ve Mısır coğrafyasından getirdiği eserlerin ve bilim insanlarının Yunan bilimini derinden etkilediği bugün daha net bir şekilde söylenebilmektedir. Üçüncü bir husus olarak da Yunanlıların hâkimiyetleri altındaki coğrafyalarda yaşayan farklı inanç ve kültürlerle zamanla etkileşim sürecine girdiklerini de unutmamak gerekmektedir. Burada konuyu daha iyi kavrayabilmemiz için Osmanlı medeniyetini de örnek olarak verebiliriz: Osmanlı medeniyetini anlayabilmek için bir yandan temellerini teşkil eden Selçuklu, Abbasi uygulamalarını, Türk medeniyetini ve nihayet bir bütün olarak İslam medeniyetini; diğer yandan da hâkim olduğu coğrafyada ona katkı sağlayan Anadolu medeniyetlerini, Bizans ve Avrupa krallıklarını göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Buna bünyesinde yaşayan farklı inanç ve kültürlere mensup insanların katkılarını da ilave etmeliyiz. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3

30 İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri Buradan hareketle şu noktaya ulaşmamız mümkündür. Öncelikle her medeniyet mutlak manada kendisinden önce ortaya konulmuş olan bilgi, birikim ve medeniyet unsurlarından istifade etmektedir. Şüphesiz kendisinden önce oluşan birikim kendisine o bilgileri geliştirme imkânı vermektedir. İslam Medeniyeti Birinci ünitede İslam medeniyetinin tanımı verilirken İslam medeniyeti, miladî VIII. asırda ortaya çıkan ve Endülüs ten Çin e kadar uzanan geniş bölgede hüküm sürmüş, temelinde İslam dininin prensiplerinin olduğu, bugünkü Batı medeniyeti karşısında gerilemekle beraber varlığını hâlâ devam ettiren, farklı etnik unsurlardan oluşan Müslümanların kurdukları medeniyetin adıdır. ifadesine yer verilerek farklı etnik unsurlardan oluşan Müslümanların kurdukları medeniyet e vurgu yapılmıştı. Bu ünitede, İslam medeniyeti kavramını zihnimizde kurgulamaya çalışırken şu hususları da ilave ederek tanımımızı zenginleştirmeye çalışacağız. Bir din olarak İslamiyet asırlar içinde çok farklı kültür ve medeniyetleri bünyesinde barındıran yedi iklime yayılmış ve bu coğrafyaların büyük bir kısmını hâkimiyeti altında bulundurmuştur. Bu coğrafyalarda yaşayan birbirinden oldukça farklı inanç ve kültüre sahip insanların bir kısmı İslam dinini benimsemiş; bir kısmı da zimmî olarak İslam hâkimiyeti altında yaşamayı kabul etmiştir. Bu bakımdan İslam toplumunun, İslam medeniyetini oluşturan İslam toplumu, müslümanlardan gayrimüslimlerden ve kölelerden oluşmaktadır. Ana unsurunu Arapların teşkil ettiği, buna ilave olarak asırlar içerisinde farklı ırk ve kültürlere mensup olmalarına karşın İslamiyet i kabul eden Müslümanlardan, Müslümanlar dışındaki İslam hâkimiyetinde yaşamayı kabul etmiş olan farklı din, inanç, ırk ve kültüre mensup insanlardan, yani en geniş anlamıyla gayrimüslimlerden, Bir de inançları ve ırkları ne olursa olsun kölelerden oluştuğunu dikkate almamız gerekmektedir. Hiç kuşkusuz bu gruplardan her biri sahip olduğu değerler ve birikimler ile İslam toplumuna katkıda bulunmuşlardır. Sosyal grupların ve yapıların farkına varsınlar veya varmasınlar karşılıklı olarak birbirlerini etkiledikleri hepimiz tarafından bilinen bir husustur. Buna bağlı olarak İslam hâkimiyetinin şemsiyesi altında yaşayan tüm insan unsurlarının geçmişten getirdikleri farklı gelenek, inanç ve kültürleriyle asırlar içinde birbirinden istifade etmek suretiyle ürettikleri medeniyete İslam medeniyeti adını vermek daha doğru olacaktır. Bir diğer ifadeyle İslam medeniyeti, özünü İslam dininin teşkil ettiği, ilk müntesipleri Araplar olan, ancak zamanla gerek Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4

31 Bireysel Etkinlik Bireysel Etkinlik İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri İslam a geçen gerekse İslam hâkimiyetinde yaşayan farklı din, kültür, ırk ve millete mensup insanların bir arada yaşayarak ürettikleri medeniyetin adıdır. İslam medeniyeti, başta müslümanlar olmak üzere İslâm toplumunda yaşayan herkesin katkısıyla vücuda getirilmiştir. İslam medeniyeti kavramının zihnimizde daha iyi şekillenmesi için bazı örnekler vermek istiyorum: İlk olarak mimariyle ilgili bir örnek üzerinde duralım. Hepimizin bildiği üzere Hz. Muhammed döneminde inşa edilen Mescidü n-nebî nin mimarî özellikleri ile asırlar içinde Müslümanların hâkim oldukları coğrafyalarda inşa ettikleri camiler birbirinden farklıdır. Bu duruma, coğrafyadan kaynaklanan ihtiyaçlar, yaşanılan coğrafyanın malzeme faktörü, o coğrafyada mevcut olan geçmiş medeniyetlerin mimari alandaki etkisi ve estetik algısının değişimi gibi birçok faktör etki etmiştir. Suriye, İran, Anadolu, Kuzey Afrika, Endülüs, Hint ve Çin coğrafyalarında inşa edilen camilerin mimarilerindeki farklılıkları tespit ederek bu farklılığın sebepleri üzerinde bir araştırma yapınız. Medeniyetin maddi unsurlarının oluşumunda nelerin etkili olduğu üzerinde düşününüz. İkinci örneğimizi de devlet bürokrasisinde gayrimüslimlerin istihdam edilmesi hususunu ele alarak ortaya koymaya çalışalım. Aramızda Abbasiler döneminde vezir olarak zaman zaman gayrimüslimlerin de görevlendirildiğini bilenlerimiz mutlaka vardır. Bu durum hem gayrimüslimlerin sorunlarının çözümü, hem de bir arada yaşanan sosyal hayatta, tecrübelerin paylaşımı bakımından önem arz ettiği için tercih edilmiştir. Osmanlı devletinde gayrimüslim kökenli devlet ricali bulunup bulunmadığı hususunu araştırınız. Hz. Peygamber döneminden itibaren İslam idalerelerindeki bu konuyla ilgili tutum ve uygulamalar için bk. Levent Öztürk, İslâm Toplumunda Hıristiyanlar, İstanbul 1998, s Üçüncü örneğimizi de gayrimüslim hekimlerin, Abbasi bilim hayatındaki tesirlerini hatırlatmak üzere verebiliriz. İkinci Abbasi halifesi Mansûr döneminden itibaren sarayda himaye gören Hıristiyan hekimlerin, İslam dünyasında tercüme faaliyetlerinin başlamasına, tıp hizmetlerinin ilerlemesine, hastanelerin kurulmasına oldukça önemli katkıları olmuştur. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5

32 Bireysel Etkinlik İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri Abbâsîler döneminde saray hekimi olarak görev yapan Hıristiyan hekimleri biliyor musunuz? Onların tercüme faaliyetlerine nasıl bir katkı yapmış olabileceğini düşünüyorsunuz? Yardımcı olmak üzere şu makaleyi okuyabilirsiniz: Levent Öztürk, "Abbâsîler Döneminde Yaşayan Hristiyan Doktorların İslâm Toplumuna Katkıları", İstem (Konya 2004), III, Yukarıda zikrettiğimiz üç örneği bir arada düşündüğümüzde, İslam dininin sahip olduğu adalet ve hoşgörü prensipleri çerçevesinde hâkimiyetinde bulundurduğu kültür ve medeniyetleri yok etmediğini; onların katkılarını da alarak zengin ve canlı bir medeniyet meydana getirdiğini ifade etmek gerekecektir. Paylaşımlarını artıran ve bünyesindeki her unsurdan istifade eden toplumlar, güçlü medeniyetler kurarlar. Medeniyetlerin, kendisinden önceki veya iç içe yaşadığı kültür ve medeniyetlerden istifade ederek şekil kazandığını ifade etmiştik. Medeniyetlerin güçlenmesi ve varlığını daha uzun bir müddet sürdürebilmesinin, bünyesindeki her unsurdan faydalanabilmesi ve paylaşımlarını artırabilmesi ile mümkün olduğunu bir kere daha vurgulamak yerinde olacaktır. Bu paylaşımın zayıfladığı ortamlarda medeniyetlerin gücünde bir düşüş görülür. Kısa veya uzun sürsün, devam ediyor olsun veya tarihin derinliklerine gömülmüş olsun bütün medeniyetler -aynen insanlar gibi, hatta devletler gibi- bir ömre sahiptir. Nitekim medeniyetler de doğar büyür ve ölürler. Ancak bunların varlık süreci, medeniyetlerin gücüne göre değişir. Medeniyeti temsil eden, bir ırk veya kültür ise zamanla diğer ırkların ve kültürlerin güçlenmesiyle bizzat kendisi zayıflar. Böylece medeniyetlerde birtakım dönüşümler yaşanır. Bu dönüşümler yozlaşmış ve kültür değişimine uğramış toplumlar doğurursa medeniyetlerin bir müddet sonra tarihin derinliklerine gömüldükleri görülür. Mesela, Roma ve Bizans medeniyetleri yaşam biçimlerinin yozlaşmasıyla ortadan kalkmışlardır. Buna karşın medeniyeti temsil eden, bir din veya değerler bütünü ise bunlar da özleri ve temel prensipleri bozulmadığı sürece bütünleyici ve medeniyeti zenginleştirici bir rol üstlenerek varlıklarını sürdürürler. Bu tamamlayıcı bilgilerden sonra İslam medeniyetinin kaynaklarını incelemek yerinde olacaktır. İslam Medeniyetinin Kaynakları Tarih boyunca tüm medeniyetler, tespit edilsin veya edilmesin kendisini meydana getiren tüm etkenlerin tesirinde oluşur ve gelişir. Hiç kuşkusuz medeniyetlerin bağlı olduğu bir öz bulunmaktadır. Ayrıca onlar bir coğrafya, bir millet veya bir dinin ayrılmaz parçası da olabilirler. Ancak medeniyet kavramından bahsediyorsak bu özün, bu çekirdeğin üzerine eklemlenen tüm unsurların ve süreçlerin yaptığı katkıyı ve ortaya çıkan yeni bileşkeyi görmek gerekmektedir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6

33 Bireysel Etkinlik İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri İslam Dini nin kaynağı sadece ve sadece vahiydir. Ancak İslam medeniyeti nin kaynağı, yalnızca vahiy değildir. Şüphesiz, İslam Dini nin kaynağı sadece ve sadece vahiydir. Ancak İslam medeniyeti nin kaynağı, yalnızca vahiy değildir. O halde İslam medeniyetine kaynaklık teşkil eden faktörleri belirlemeye ve kısaca açıklamaya çalışalım: Tevhit İnancı ve Vahiy Kültürü İslamiyet, Hz. Âdem den Hz. Muhammed e uzanan tevhit mücadelesini ve vahiy geleneğini, sisteminin olmazsa olmazı olarak ortaya koymuştur. Vahiy, doğrudan veya kıssalar üzerinden temellendirdiği anlatımları ile ilk İslam toplumunda siyasi, içtimaî, iktisadî, hukukî, askerî ve ahlakî prensiplerin yerleşmesini sağlamıştır. Böylece Müslümanlar insan-toplum ilişkilerinde, temel hak ve özgürlüklerde, başka toplumlarla ilişkilerinde evrensel değerler çerçevesinde kendilerini şekillendirme imkânı elde etmişlerdir. Bunun da ötesinde geçmiş din ve toplumlarla ilgili Kur ân-ı Kerîm de yer alan bilgi ve uyarılar, Müslümanlarda evrensel bir düşüncenin ve bir dünya görüşünün uyanmasına neden olmuştur. Ayrıca vahiy, Müslümanların dünya-ahiret dengesinde ebedî kalma düşüncesini algılayış biçimlerini de derinden etkilemiştir. Son bir nokta olarak Âdem den itibaren insanlık tarihine bir bütün olarak bakabilme ve bu süreçten güç alma imkânı vermiştir. İslamiyet in karmaşık olmayan tek yaratıcıyı kabul eden tevhit vurgusu, farklı inanç ve kültürlerin yeni dini kabullenmelerini hızlandırmıştır. Bu katılım ve birliktelik de insan ve toplum yapısının zenginleşmesini sağlamıştır. Vahyin sunucusu ve uygulayıcısı olan Hz. Muhammed in yaşam biçimi, tavsiyeleri ve emirleri de hiç kuşkusuz tevhit inancının yerleşmesi ve Müslümanların medeniyeti yaratacak manevi gücü elde etmelerinde önem arz etmiştir. Dünyanın her yerinde namaza çağrı olan ezan Arapça okunur. Bunun Müslümanlar üzerinde oluşturduğu psikolojiyi analiz etmeye çalışınız. Yahya Kemal in Eski Musiki ve Itrî şiirlerini okuyunuz. Itrî nin Tekbir bestesinin diğer İslam ülkelerinde söylenip söylenmediğini araştırınız. Dinî musikînin ırkları ve coğrafyaları birleştiren yönü üzerinde düşününüz. İnsan ve Toplum Unsuru Hz. Muhammed, Medine toplumunda Muhacir ve Ensarı aynı değerler bütünü etrafında birleştirmiş, onları manevi üstünlük fikri etrafında dinamik bir toplum biçimine dönüştürmüştür. Bu manevi dinamizm bir çekim gücü oluşturmuş, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7

34 İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri insanlar için ortaya çıkarılmış seçkin bir toplum olma ruhu, daima canlı kalmıştır. Kur ân-ı Kerîm in insana eşref-i mahlûkât olarak bakması ve her bir ferdi, tüm insanlığa bedel olarak görmesi; insandaki benlik algısı, kendisini ve karşısındakini değerli hissetme duygusu bakımından önemli bir iç dinamizm kazandırmıştır. Sorumluluk hissiyle beslenmiş olan bu güç, Müslümanların mutlak üstünlüğü inancını ve her türlü sorunu Allah ın yardımıyla göğüsleme fikrini ilham etmiştir. Her bir ferdin, kendisini büyük bir ümmetin üyesi olarak algılaması da bu üstünlüğü pekiştirmiştir. Bütün bunlar, insanlık için çalışmayı, iyi şeyler üretmeyi, insanların tüm ihtiyaçlarını en güzel bir biçimde karşılamayı beraberinde getirmiştir. Sonuç olarak ideal ölçütlerdeki insan ve toplum unsuru, İslam medeniyetini oluşturan önemli temel taşlardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Fetihler İslam medeniyetinin oluşumuna kaynaklık teşkil eden önemli unsurlardan birisi de Hz. Muhammed in vefatından sonra gerçekleşen fetih sürecidir. Bu yeni durum öncelikle Müslümanların hâkimiyet ve üstünlük duygularını pekiştirmiştir. Müslümanlar ilk İslam fetihleriyle birlikte bir anda kadim medeniyetlerin ve kültürlerin beşiği olan coğrafyaları ellerine geçirmişlerdi. Müslümanlar bu hâkimiyet kurma mücadelesi esnasında ve sonrasında asırlar boyunca, ele geçirdikleri bölgelerdeki farklı din, kültür ve medeniyetlere ait mimarî eserlere, kütüphanelere, bilim ve sanat ürünlerine zarar vermemişlerdir. Aslına bakılacak olursa fetih ve hâkimiyet sürecinde bu varlıklar yok olabilirdi. Ancak asırlar boyunca varlığını koruyarak günümüze gelmeyi başaran milyonlarca belge, kitap ve eser, Müslümanların bu husustaki tavrını çok açık bir şekilde göstermesi bakımından yeterli olacaktır. Bugün İslam dan önceki Sümer, Hint, Mısır gibi birçok medeniyete dair bilgilerimizi, günümüze kadar varlığını koruyan bu malzemeler üzerinden kurguladığımızı dikkatlerden kaçırmamamız gerekir. Müslümanlar ele geçirdikleri yerlerdeki maddi ve manevi medeniyet unsurlarını yok etmiş olsalardı hâlihazırda bu medeniyetlerle ilgili birçok bilgiye ulaşma imkânımız olmayacaktı. Dolayısıyla Müslümanlar, öncelikle fetihlerle başlayan ve günümüze kadar uzanan zaman diliminde bu malzemeleri tahrip etmeyerek maddi ve manevi yapıyı korumuşlar ve yeri gelince kendi ilgi ve ihtiyaçlarına göre bu malzemelerden istifade etme başarısını göstermişlerdir. Öte yandan Hz. Muhammed in vefatından sonra gerçekleşen fetihler, birtakım yeni oluşumların, uygulamaların ve kurumların ortaya çıkmasına da katkı sağlamıştır. Artan ve Değişen İhtiyaçlar, Yeni İlgi ve Meraklar İslam öncesinde Araplar, o dönemde varlığını sürdüren veya izleri devam eden medeniyetlere göre oldukça geri bir durumdaydı. Ticaret ve tarım, ihtiyaçları karşılayacak nitelikte ve basit seviyedeydi. Devlet teşkilatlanması, bilim, mimari vb. alanlarda medeniyet seviyesinde bir gelenek bulunmuyordu. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8

35 İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri Fetihlerle başlayan süreç içersinde Müslümanlar tabii olarak diğer kültür ve inançlara ilgisiz kalmadılar. İslam ilimlerinin teşekkül evresini tamamlamasından sonra diğer kültür ve inançların eserleri, fikirleri de ilgi çekmeye başladı. Yaşanan toplumsal hayatın tabii bir tezahürü olarak pek çok şey gözlemleniyor, konuşuluyor, tartışılıyor; hatta paylaşılıyordu. Bu süreçte öncelikle Müslümanların İslamiyet i diğer kültür mensuplarına karşı savunma arzusu önem arz etmiştir. Ancak öğrenilen yeni fikirlerin, bazen Kur ân-ı Kerîm ile karşılaştırıldığı, bazı sentez ve analizlerin yapıldığı; hatta diğer kültürlere ait metinlerden istifade edilerek yeni düşünce ve problemlerin ortaya atıldığı da oluyordu. Öte yandan İslam toplumu büyüdükçe yeni ihtiyaçlar da kendisini hissettiriyordu. Tıp, astronomi, matematik, coğrafya gibi çeşitli alanlarda artan öğrenme ihtiyacı, tercüme faaliyetlerini gündeme getirmişti. Tercüme Faaliyetleri Tercüme faaliyetleri, bir toplumun kültür ve medeniyet bakımından şekillenmesinde ve gelişmesinde önemli bir rol oynar. Tercüme faaliyetleri Abbasi halifesi Hârûnürreşîd tarafından tesis edilen ve haleflerinin desteği ile büyüyen Beytülhikme de kurumsallaşmış ve İslam bilim dünyasına önemli katkılarda bulunmuştur. Medeniyetlerin oluşumunda veya zenginleşmesinde, diğer kültür ve medeniyetlerden yapılan tercüme faaliyetlerinin önemli bir yeri bulunmaktadır. Yunanlıların Sümer, Hint ve Mısır medeniyetlerine ait eserleri tercüme etmeleri ve bunlardan istifade ederek yeni fikirler üretmeleri burada örnek olarak hatırlanabilir. İslam medeniyetinin oluşumunda ve zenginleşmesinde de tercüme faaliyetleri önem arz etmiştir. Bilim ve felsefe geleneğine sahip olmayan Müslümanlar, bu yolla diğer medeniyetlere ait eserler ve görüşler hakkında bilgi sahibi olmuşlardır. İslam dünyasında gerçekleştirilen tercüme faaliyetlerine hızlıca göz atacak olursak Hulefâ-yı Râşidîn ve ardından gelen Emeviler döneminde tercüme edilen eser sayısının oldukça sınırlı olduğunu görürüz. Tercüme faaliyetleri Abbasi Halifesi Hârûnürreşîd zamanında Beytülhikme nin kurulmasıyla en yüksek seviyesine çıkmıştı. Bu döneme kadar yapılanlar ya halifelerin veya veliahtların, ya da bazı meraklı şahısların özel gayretleriyle gerçekleşmiştir. Bugünkü bilgilerimize göre ilk tercüme teşebbüsü, Emevi veliahtlarından Hâlid b. Yezîd in (ö.85/704) destekleriyle gerçekleşmiştir. Emevi halifelerinden Mervan b. Hakem, Ömer b. Abdülazîz ve Hişâm b. Abdülmelik döneminde birkaç tıp risalesi ile bazı felsefe metinlerinin tercüme edildiği bilinmektedir. Emeviler döneminin siyasi çatışmalar ve istikrarsız devlet yapısıyla bilim çalışmalarına yeterince ilgi duymadığı söylenebilir. Abbasi halifeleriyle birlikte Cündîşâpûr dan saraya getirtilen Hıristiyan hekimlerin (özellikle Buhtîşû ailesinin)ve saraya davet edilen diğer milletlere mensup bilim insanlarının halifelere sundukları tercüme eserler, başlangıçta ihtiyaç duyulan alanlarla, Mesela, tıp, matematik, astronomi vb. alanlarla sınırlı kalmıştır. Ancak bir yandan Halife Mansûr tarafından sarayda kütüphane oluşturulması (Hızânetü l-hikme), diğer yandan gittikçe artan ilginin Abbasi Halifesi Hârûnürreşîd Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9

36 Bireysel Etkinlik İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri zamanında Beytü l-hikme adı verilen bir tercüme evine dönüşmesi; tercüme faaliyetlerinin ulaştığı aşamayı gösterir. Bu son dönemde pek çok alanda kitap tercüme edilmiştir. Sınır tanımayan bir merak Hint, Mısır ve Yunan düşünce ve biliminin İslam dünyasına aktarımını sağlamıştır. Bilimsel bir geleneğe sahip olmayan Arap toplumu, öncelikle çeşitli alanlarda tercüme edilmiş olan kitaplardaki bilgileri anlamaya çalışmış; ardından bu tercümelerdeki birtakım hatalar, dikkatleri çekmeye başlamıştı. Bu süreç, tercüme eserlerin yeniden gözden geçirilmesini, başka kişilere yeniden tercümelerin yaptırılmasını beraberinde getirmiştir. Tıp, matematik, biyoloji, fizik, kimya, felsefe, mantık, coğrafya, astronomi, botanik, zooloji, hatta eski inanç ve düşüncelere varıncaya kadar çok geniş bir alanda gerçekleştirilen tercüme faaliyetlerinin, İslam medeniyetine, kendisini yeniden şekillendirecek bilgiler bütünü sunduğu tartışmasızdır. Şüphesiz bu, İslam toplumu için çok önemli bir zenginlik olmuştur. Pek kolay olmasa da Müslümanlar bu bilgileri hızlı bir şekilde özümsemiş; hatta bazı fikir ve görüşleri tartışmaya bile açmışlardı. Sonuç olarak bilgilerin özümsendiği, elde edilen bilgilerin geliştirildiği, sentezlendiği ve ardından yeni fikirlerin üretildiği bir dönem gelmiştir. Miladî yıllarını kapsayan bu dönem, İslam medeniyetinin en önemli hamlelerinden birisini gerçekleştirdiği dönemlerden birisini teşkil etmektedir. Batılı araştırmacıların büyük bir kısmı bu döneme, İslam Rönesansı adını vermektedir. Beytülhikme'nin kuruluşu ve faaliyetleri hakkında neler biliyorsunuz? Beytülhikme'de kimler görev almıştır? Görev alan bu kişilerin bilim ve fikir hayatına ne gibi katkıları olmuştur? Bilgilerinizi geliştirmek için bk. Mahmut Kaya, "Beytülhikme", DİA (İstanbul 1992), VI, İSLAM MEDENİYETİNİN GELİŞİM AŞAMALARI Hepinizin bildiği üzere uzun ve sağlıklı yaşayan insanlar için çınar ağacı gibi ifadesi kullanılır. Bu betimlemeyle o kişinin uzun ömürlü, tüm olumsuzluklara dayanıklı ve çevresine faydalı olduğu ifade edilmeye çalışılır. Çınar ağacı çok uzun boylu, kalın gövdeli, piramit şeklinde, her toprakta ve her mevsimde yetişebilen, yaprağını dökse de kökleri çok güçlü olan, içi koflaştığında bile varlığını sürdüren, uzun asırlar boyunca yaşayabilen bir ağaçtır. İslam medeniyetinin gelişim safhalarını çınar ağacının genel özelliklerine benzeterek açıklamak belki de yerinde olacaktır. Bu benzetmeyi bir yıl içinde çınar ağacında gözlemlenen değişmeleri, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10

37 İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri zaman zaman İslam medeniyetinin gelişim aşamalarının bazı özelliklerini tasvir etmek için kullanmak istiyorum. Tohum Dönemi: Medine ( ) İslam medeniyetinin temelleri bizzat Hz. Muhammed tarafından Medine de atılmış; ardından gelenler tarafından geliştirilmiştir. Bilime ilgi, bir toplumun ona ihtiyaç duyması kadar, bu geleneğe sahip olması veya zamanla bunu oluşturması ile de ilişkilidir. Köklü bir bilim geleneğine sahip olmayan toplumlar zamana ihtiyaç duyarlar. Bizzat Hz. Muhammed in örnekliği ile şekillenen ve vahyin temel prensiplerinin, manevi unsurları yüksek bir insan ve toplum yapısı oluşturduğu dönemdir. Bu dönem, İslam medeniyetinin özünün tamamlandığı ve tohumun en mükemmel bir biçimde beslendiği en önemli evredir. Temel değerlerin bu süreçte beslediği insan ve toplum yapısı, ilerleyen zamanlarda, karşılaştığı sorunları çözebilen ve farklı şartlara direnebilen bir gücün kaynağını teşkil etmiştir. Tohumun Kök Salması ve Filizlenmesi: Fetihler ve Toplumların Karşılaşması ( ) Bu dönem, tohumun çok farklı özelliklere sahip topraklarda kolayca geliştiği, kök saldığı ve filizlendiği dönemdir. Hz. Muhammed in vefatından sonra Hz. Ebû Bekir in halifeliği döneminde başlayan fetih hareketi Hz. Ömer ve Hz. Osman dönemlerinde en geniş sınırlarına ulaşmış; çınar tohumları birçok bölgede kök salmıştır. Başta sahabe olmak üzere İslamiyet i yeni benimsemiş Arap kabileleri tarafından gerçekleştirilen bu fetihler neticesinde özellikleri birbirinden farklı olan kadim kültür ve medeniyet havzaları, Müslümanlar tarafından hâkimiyet altına alınmıştır. Ele geçirilen bu bölgelerde, daha önce de zikrettiğimiz üzere birbirinden farklı özelliklere sahip olan Roma-Bizans, Sâsânî-Fars, Mısır, Afrika, Hint medeniyetleri ve kadim dinler bulunuyordu. Farklı inanç ve kültürleri zimmî statüsünde hâkimiyetinde bulunduran Müslümanlar bir yandan fetih hareketinin devam etmesi öte yandan hâkimiyet altına alınan halklara din ve vicdan hürriyeti sunarak onları himaye altında bulundurmaları sebebiyle birbirini tanıma sürecini yaşamışlardır. Temel değerlerin yerleştiği, devlet kurumlarının teşekkül ettiği, İslamlaşma sürecinin tabii seyrinde devam ettiği bir dönemdir. Bu dönemde Müslümanlar özellikle Hz. Osman ın şahadetinden sonra, öncelikle Hz. Muhammed in öğretilerinin toplanması ve muhafaza altına alınmasında önemli adımlar atmışlardır. İlk Sürgünler ve Boy Atma Dönemi ( ) İslam sınırlarının en geniş coğrafyaya ulaştığı, ancak siyasi iç çekişmelerin yoğun olduğu bir dönemdir. Bununla birlikte öncelikle dini bilgilerin toplanması ve tasnif edilmesi, tevhit inancının ve temel değerlerin korunması bakımından önem arz etmiştir. Halifelerin özellikle devlet teşkilatlanmasında farklı kültürlerden de istifade ederek birtakım yenilikler ortaya koymaları, sanat ve mimarî alanında önemli birtakım teşebbüslerde bulunmaları bu döneme rastlar. Ancak bilim ve felsefeye ilgi yok denecek kadar azdır. Yapılan bazı tercümeler ve özel çalışmalar Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11

38 İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri sınırlı sayıda olup özel gayretlerle gerçekleşmiştir. Bunları ilk sürgünler ve çınar ağacının yavaş yavaş boy atması olarak nitelemek mümkündür. Gelişme Dönemi ( ) Emevi devletinin yıkılmasıyla birlikte kurulan Abbasiler döneminde birtakım farklı anlayış ve yaklaşımlar hâkim olmuştur. Bu yaklaşımlar, İslam medeniyetinin çehresini farklılaştıracak özelliklere sahiptir. Öncelikle yılları arasında artan ihtiyaçlara ve oluşan ilgiye bağlı olarak gittikçe artan bir yoğunlukta tercüme faaliyeti söz konusudur. Bu dönemde İran, Grek ve Hint ilim ve kültürünün birçok alandaki eseri Arapçaya çevrilmiştir. Öte yandan Emevi devletinin Arapçılık politikasının aksine Abbasi devletinin, tüm ırklara eşit davranmaya çalışması, onları devlet yönetiminde istihdam etmesi, zamanla gayrimüslimlere de devlet kurumlarında yer vermesi çok kültürlü zengin bir yapının oluşması ve karşılıklı paylaşım imkânını sunmuştur. Görkemli Yükseliş ( ) Siyasi gücünü ve toplumsal barışı yitiren toplumlar, bilim, kültür ve medeniyet sahasındaki güçlerini de kaybederler. Yukarıdaki gelişmelerin tabii bir sonucu olarak elde edilen bilgiler yoğunlaşmış, İslam toplumu birçok alanda yeni şeyler üretme sürecine girmiştir. Tercüme faaliyetinin yoğunlaşması tabii olarak farklı kültür ve medeniyetlere ait bilgilerin İslam toplumuna intikalini, onların öğrenilmesini ve akabinde telif dönemini doğurmuştur. Müslümanlar tercümelerle elde ettikleri bilgileri kendi ihtiyaç ve düşünce tarzlarıyla sentezleme yaratıcılığını göstermişlerdir. Onlar, tıp, felsefe, kimya, astronomi, matematik ve coğrafya alanlarında birçok yeni eser vücuda getirmişlerdir. Mesela, Benû Mûsâ kardeşler pi sayısının belirlenmesinde Greklerden öğrendiklerinden çok daha ince sonuçlara ulaşmışlardır. Hatta yararlanılan eserler eleştirilmeye başlanmış, Mesela, Câbir b. Hayyân, Câlînûs un basit ilaçların etkileriyle ilgili yazdıklarını, yalnızca duyulara dayandığı için muteber saymamıştır. Sonbahara Doğru: Abbasi Devletinin Siyasi Gücünü Yitirmesi ( ) Abbasi devletinin miladî 945 yılında başkent Bağdat ta siyasi hâkimiyetini kaybetmesi üzerine pek çok bilim insanı ya İslam coğrafyasının daha gözde kentlerine göç etmiş, ya da farklı devlet veya emirliklerin hizmetine girmişlerdir. Başkentin siyasi gücünü kaybetmesi ve diğer yerlerin çekim merkezi haline gelmesi şüphesiz ilmin devamlılığını sağlamaktadır. Ancak ilmin gelişmesini sağlayan hâlihazırdaki atmosferin ve desteğin kesintiye uğradığını ve çoğu zaman güçlü devlet yapısının sahip olduğu malî desteğin eskisi kadar sağlanamadığını da dikkatten kaçırmamak gerekir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12

39 İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri Sonbaharın Sert Esen Rüzgârı: Haçlı Seferleri ( ) Onuncu yüzyılın başlarından itibaren İslam dünyasının Bizans devletiyle yürüttüğü mücadelede toprak kaybettiği bilinmektedir. Bununla birlikte asıl kayıp, kitleler halinde İslamlaşan Türklerin Anadolu için bir tehlike arz etmesi üzerine Avrupalılar tarafından başlatılan Haçlı Seferleri olmuştur. Haçlı seferleri, hem İslam dünyasında, hem de Avrupa da önemli sonuçlar doğurmuştur. İslam dünyası açısından bakıldığında ele geçirilen bölgelerde birçok eserin tahrip olmasına, insan gücünün azalmasına, bilim, kültür ve sanatın durgunlaştığı ve kesintiye uğradığı bir dönemin başlamasına neden olmuştur. Haçlı seferleri İslam dünyasının duraklamasına neden olmakla birlikte Batının İslam dünyasına ilgi duyması, bilim ve sanat eserlerinden etkilenmesi ve İslam dünyasını öğrenme isteğini yaratması gibi Batı açısından olumlu sonuçlar doğurmuştur. Bunun neticesinde on birinci yüzyıldan on beşinci yüzyıla kadar pek çok İslam eseri Batı dillerine çevrilmiştir. Çevrilen bu eserler neticesinde Batıda Rönesans dönemi başlamıştır. İlk Yaprak Dökümü ve Çetin Geçen Kış: Moğol İstilası ( ) Medeniyetlerin inşasında temel değerlerle beslenmiş ve içtenlikle insana hizmet anlayışını benimsemiş bir anlayışa sahip olmanın önem arz ettiği görülmektedir. Zayıflayan İslam dünyası, Doğudan gelen Moğol istilası ile tüm gücünü yitirmiş; başta Bağdat olmak üzere pek çok kent harabeye dönmüş; maddi ve manevi birikimlerini kaybetmişti. Bununla birlikte medeniyet bakımından oldukça geri bulunan Moğollar ele geçirdikleri yerlerde hâkimiyetlerini sürdürebilmek için bilim ve sanatı desteklemek zorundaydılar. Bu durum İslam coğrafyasının farklı bölge ve kentlerinin (Mesela, Merâğâ) canlanması anlamına geliyordu. Moğolların bir müddet sonra İslamiyet i benimsemesi ise yeni birtakım gelişmelere ve kısmen eski yaraların sarılmasına zemin teşkil etmiştir.bu döneme ait İslam medeniyetine katkı sağlayan pek çok bilim ve sanat eseri günümüze kadar gelme imkânını elde etmiştir. Yeni Bahar ( ) Moğol istilasının tahrip ettiği yerlerden birisi de Anadolu Selçuklularına ait Anadolu coğrafyasıydı. Beyliklere parçalanmış ve küçülmüş olan Anadolu Selçuklu Devleti bu istilayla ortadan kalktı. Moğol hâkimiyetine girdi. Uç beyliklerinden Osmanlılar yönlerini batıya çevirerek ilgi alanlarını belirlediler ve kısa sürüde başarıya ulaştılar. Ancak Timur la yapılan savaş Osmanlı Devleti nin ve medeniyetinin yükselişinde bir müddet kesinti oluşturdu. Bu kesintiye rağmen Osmanlılar Türk ve İslam kökenleri ile hâkim oldukları coğrafyanın katkısıyla İstanbul un fethine kadar geçen süre içinde yeniden eski güçlerine kavuştular. Fatih dönemiyle birlikte İslam medeniyetinin üç kıtaya yayılmış olan Osmanlı coğrafyasındaki baharı başlamış ve yaklaşık üç asra kokusunu yaymıştır. Buna ilave Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13

40 Bireysel Etkinlik İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri olarak Hint coğrafyasında Babür İmparatorluğu da unutulmamalıdır. Bu dönem, Batıda Rönesans dönemi başlamadan önce İslam medeniyetinin maddi ve manevi değerlerinin yeniden güçlendiği önemli evrelerden birisidir. Aniden Bastıran Kış: Sömürgeleşen İslam Coğrafyası ( ) Müslümanlar özellikle Osmanlı Devleti nin duraklaması ve gerilemesiyle birlikte birtakım zorluklarla yüz yüze gelmeye başlamışlardır. On sekizinci yüzyıl ile yirmi birinci yüzyılları kapsayan üç asırlık bu süreç İslam medeniyetinin kış mevsimi gibidir. Uzun yıllar işgal altında kalan ve sömürgeleştirilen İslam devletleri Batı Rönesansının yarattığı medeniyet hamlelerinden oldukça uzak kalmış; Osmanlı Devleti nin Batıdaki gelişmeleri takip etmeye çalışması da sonuç vermemiştir. Bu yüzyıllar ilim ve fende ilerlemeden ziyade, bağımsızlık için mücedele verilen bir zaman dilimidir. Bu dönemde bazen bağımsızlık kazanılan yerlerde dahi siyasi ve ekonomik özgürlüklerin sınırlı kaldığı görülmektedir lı yıllarda Orta Asya da; 2010 lu yıllardan bu güne Arap dünyasında verilen mücadeleler bunu açıkça göstermektedir. Ayakta kalma ve özgürlükleri yeniden kazanma mücadelesi verilen bu dönemde İslam medeniyetinin duraklaması, hatta geri durumda kalmış olması, üzerinde düşünülmesi gereken bir süreçtir. Yeniden Bahara: İslam Medeniyetinin Yeniden İnşası İslam medeniyeti, on beş asırlık süreç içerisinde birçok evreden geçmiştir. Bu sürece bakıldığında çok farklı dönemler, yükseliş ve düşüşler, kısaca önemli tecrübeler söz konusudur. Bir bütün olarak bakıldığında İslam dininin bu süreç içinde daima yayıldığı, varlığını ve gücünü daima sürdürdüğü görülmektedir. Ancak İslam medeniyetinin asırlar içindeki görünümü farklı olmuştur. İslam medeniyetinin oluşum ve görkemli yükseliş evrelerinde insan unsurunun ve temel evrensel değerlerin daima ön planda olduğu; çözülme ve dağılma evrelerinde ise bunların zayıfladığı tespit edilmektedir. İslam medeniyetinin pek çok alanda eski gücünü yakalaması, hatta öncesinden daha güçlü yeni bir evreye adım atması için öncelikle temel değerlere sahip insan gücünü yeniden şekillendirmeye ihtiyacı bulunmaktadır. İslam medeniyetinin geleceği hakkında öngörülerde bulunarak arkadaşlarınızla gelişmelerin neler olabileceğini tartışınız. Mesela, çeşitli bilim ve teknik alanlarında yeni gelişmelerin neler olabileceği ve ulaşılan başarının insanlığın iyiliği için nasıl kullanılabileceği hakkında örneklemelerde bulununuz. Bunları gerçekleştirmek için neler yapılması gerektiği hususunda arkadaşlarınızla değerlendirmeler yapınız. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14

41 Bireysel Etkinlik İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri İSLAM MEDENİYETİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ Herkes tarafından kabul edilebilen evrensel temel değerler, vahye ve insanın özüne dayanan temel değerlerdir. İslam medeniyetinde tüm canlılara merhametin nişanesi olarak, dağ başlarındaki yaralı hayvanların bile bakımı yapılmıştır. Gurebâ-yı Laklakân ile kuş evleri bu medeniyet tarafından üretilmiştir. Özünü İslam dininin teşkil ettiği, ilk müntesipleri Araplar olan, ancak zamanla gerek İslam a geçen gerekse İslam hâkimiyetinde yaşayan farklı din, kültür, ırk ve millete mensup insanların bir arada yaşayarak ürettikleri medeniyete İslam medeniyeti adını verdiğimizi yukarıda zikretmiştik. Bu tanım bağlamında İslam medeniyeti kavramını belirleyen temel özellikleri kısaca ele almaya çalışalım: İslam medeniyetinin özü, evrensel değerlere vurgu yapan vahiy kültürüne dayanır:bir coğrafyada veya zaman diliminde medeniyetin oluşması, yükselmesi ve varlığını uzun müddet sürdürebilmesi, o coğrafyada veya zaman diliminde yaşayan insanların birtakım temel değerlere sahip olmasıyla mümkündür. Medeniyetin gücü, yayılma hızı ve devamlılığında, insan ve toplumla ilgili bu temel değerlerin, herkes tarafından kabul edilebilir evrensel ilkelerden oluşması belirleyici bir rol üstlenir. Bu değerler asırdan asıra, toplumdan topluma, coğrafyadan coğrafyaya değişmezler. Bu ilkeler her toplum ve asrın ortak aklında ve vicdanında akis bulurlar. Bu temel değerler, sadece gayeyi belirler; araçlara ise temas etmezler. Her toplum, her asır bunu ihtiyaçlarına göre şekillendirir. Bu mevzuu daha iyi kavrayabilmek için birkaç örnek üzerinde birlikte düşünelim: Mesela, yardımlaşma, tüm insanlar tarafından tartışmasız kabul edilebilecek temel değerlerden birisidir. Hiçbir insan tarafından reddedilemeyeceği için evrenseldir. Yardımlaşmanın asırlar içindeki görünümü, bir kişiye maddi destek sunmaktan yolcular için kervansaray inşa etmeye, hastane kurmaktan yurt inşa etmeye varıncaya kadar değişkenlik arz edebilir. Hiç kuşkusuz yardımlaşmaya dair pek çok örnek sunulabilir. Ancak hangi örneği ele alırsak alalım özde temel insanî bir tavır olan yardımlaşma duygusunun olduğu görülecektir. Son bir yıl içinde deprem, tusunami, kuraklık ve açlık gibi doğal afetlerden etkilenen ülkeleri ve onlara yardım elini uzatan ülkeleri araştırınız. Buna ilave olarak Selçuklu dönemi kervansarayları ile günümüzde birçok kurumun açmış olduğu misafirhane ve yurtları, yardımlaşma ve vakıf hizmeti bakımından inceleyiniz. Yine hepimizin kabul edeceği üzere insanları liyakat esasına göre göreve getirmek temel değerlerden birisidir. Hiç kuşkusuz bu değeri canlı tutan toplumlar hızlı bir şekilde yükselirler. Bunu çiğneyen toplumlar ve dönemler ise kısır çekişmeler içinde tıkanıp kalırlar. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15

42 Bireysel Etkinlik İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri Hz. Ömer dönemi ile Emevi halifelerinden Muaviye ve Yezid dönemlerini, vali görevlendirmeleri arasındaki temel farkları tespit etmek üzere inceleyiniz. Bulduğunuz farkları karşılaştırmalı bir liste halinde yazınız. Bu değerler arasında, hiç kuşkusuz sevgi-saygı, güven, dayanışma, merhamet, doğruluk, dürüstlük, ahde vefa, adalet, bir arada yaşama, kişisel hak ve hürriyetlere özen gösterme, canlı cansız tüm varlıkları koruma, çalışma, tefekkür, araştırma, estetik ve güzellik arayışı gibi hususlar da bulunmaktadır. İşte tam bu noktada, her bir insana kâinattaki yerini ve insan olarak değerini vurgulayan, insanlar arasındaki ilişkilerde evrensel temel değerleri hatırlatan, bu değerleri yerleştirmeye çalışan ve İslam medeniyetinin oluşmasında çekirdek yapıyı teşkil eden vahyin, yönlendirici bir rol üstlendiği görülmektedir. İnsan ve toplum ilişkilerinin evrensel temel değerler üzerine oturmadığı toplumlarda, medeniyetlerin süreklilik arz etmesi mümkün değildir. Vahiy kültürü, bu sürekliliği sağlayacak olan temel prensipleri sunması bakımından önem taşımaktadır. Dolayısıyla İslam medeniyetinin en belirgin özelliklerinden birisi, tevhit inancı ve vahiy kültürüdür. İslam medeniyeti, insana değer veren bir medeniyettir: İnsan mukaddes bir varlıktır. Yeryüzündeki her şey onun için hazırlanmıştır (Bakara/2: 29; Lokman/31: 20). Bu dünya hayatı da onun mutluğunu sağlamak için sunulmuştur. Bu temel çerçeve içinde vahye mazhar olan insan, kendisine verilen kıymetten dolayı başta şahsı olmak üzere tüm insanlara ve onlar tarafından üretilen şeylere değer verir. O, öncelikle iman kardeşliğini esas alır. Kabile kardeşliğinden, haksız koruma ve savunmalardan uzak durur. Sınıf ve sınıflaşmaya müsaade etmez. İnsana sunulan din özgürlüğünden dolayı kendi inancından farklı inanç sahiplerini küçümsemez. İnsana verilen değerin bir ifadesi olarak hoşgörü anlayışına sahiptir. Bunun bir neticesi olarak kendisinden önceki her bir insanın veya diğer inanç ve kültürleri temsil eden insanların ürettiklerini değerli bulur. Genel hatlarıyla özetlemeye çalıştığımız bu anlayış, fetihlerle ele geçirilen bölgelerdeki maddi ve manevi değerlerin yok olmamasını sağlamıştır. Dolayısıyla fethedilen coğrafyalarda yaşayan tüm insanların ve sahip oldukları maddi-manevi değerlerin koruma altına alınması, zamanla Müslümanların ihtiyaç duydukları hususlarda bunlardan istifade etmesi sonucunu doğurmuştur. Ayrıca sınıflaşmanın olmaması sebebiyle köle kökenli veya mevlâ kökenli bazı insanlar, birçok ilim dalında önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16

43 Bireysel Etkinlik İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri İslam da maddi ve manevi ilimler (fizikmetafizik) ayrımı bulunmamaktadır. İlimler bir bütündür ve Allah ın ilim ve kudret sıfatının tecellisidir. İslam medeniyetinin en önemli yapı taşı ilimdir (bilgi ve bilimdir): İslam inancına göre kâinatın yaratıcısı Allah tır. Bu yaratma onun ilim ve kudret sıfatının bir tezahürüdür ve insanlar tarafından yine onun isteği üzere araştırılır. Bu bakımdan İslam da maddi ve manevi ilimler (fizik ve metafizik) ayrımı bulunmamaktadır. İlimler bir bütündür ve Allah ın ilim ve kudret sıfatının bir tezahürü olarak âfâk ve enfüse damgasını vurmuştur. Dolayısıyla bunları düşünmek, araştırmak, tefekkür etmek; Allah ın mutlak kudretini, yaratma gücünü ve ilim sıfatını anlamak ve elde edilen bilgiyi insanlarla paylaşmak demektir. Bunun bir yansıması olarak ilmin anlamını kavrayan kişi, insanî bir tavır olarak elde ettiği veriler ışığında insanlığa ve medeniyete katkı sağlama arzusunu daima içinde hisseder. Mesela, gen biliminde elde edilen yeni tespitler, özü itibariyle Allah ın yaratma sıfatının bir tezahürünü, onun yaratma sıfatının farklı bir yönünü tespit etmek demektir. Elde edilen bilgiler ışığında etik kuralları ihlal etmeden hastalıkların tedavisi için gen üzerinde birtakım çalışmalar yapmak medeniyete katkı sağlamak anlamına gelecektir. Müslümanların ilim tahsilini farz olarak algıladıkları ve gereklerini yerine getirdikleri asırlarda, medeniyet tarihine, orijinal ve insanlığa fayda sağlayan katkılar sundukları hiçbir zaman unutulmamalıdır. Bu yapıyı oluşturan temel prensipler kuşkusuz Kur ân-ı Kerîm in ilme, tecrübeye, araştırmaya, gözlem yapmaya ve akla vermiş olduğu değerde gizlidir. (Mesela, bk. Ankebût/29: 20, A râf/7: 185, Bakara/2: 73, En âm/6: 50). Zira Kur ân-ı Kerîm bu tavsiyeleriyle ilimlerin gelişmesi için mükemmel bir atmosfer oluşturmuştur. İslam toplumu kendisini hazır hissettiğinde bu atmosferden en güzel bir biçimde yararlanmıştır. Tarih boyunca çeşitli coğrafyalarda kurulan İslam başkentleri ve önemli ilim merkezleri haline gelen birtakım İslam kentleri her zaman çekim merkezi olmuş; birçok bilim insanı bu şehirlerde himaye görmüş ve bilimsel çalışmalarını özgür bir şekilde gerçekleştirmişlerdir. Herhangi bir İslam devletinin gerileme veya çöküş sürecinde bir diğer İslam devleti, ilim ve siyasette ön plâna çıkarak İslam medeniyetinin devamlığını sağlamıştır. Abbâsî devletinin siyasî açıdan zayıfladığı ve Şii Büveyhî hanedanının hâkimiyetine girdiği süreçte, bilim insanlarının hangi devletlerin himayesi altına girdiğini araştırınız. Meselâ, İbnü l-heysem ile İbn Sinâ nın hayatlarını bu açıdan inceleyiniz. İslam medeniyeti, sentezler bütünüdür: Bilginin ve faydalı olanın elde edilmesinde vahyin sınırlandırıcı bir yönü bulunmamaktadır. Dolayısıyla müminin yitik malı olan bilgiye nerede ve ne zaman ulaşılırsa alınmalı ve kendisinden istifade edilmelidir. Bu anlayış İslam medeniyetinin her aşamada farklı veya yeni fikir, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17

44 Bireysel Etkinlik İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri Bilgi ve hikmet Müslümanın yitik malıdır. Onu nerede bulursa alır ve sentezler. Geliştirmiş olduğu bu bilgiyi insanlığın faydasına sunar. düşünce ve buluşu takip ederek kendisini zenginleştirmesini, sentezci bir yapıyla bunları bünyesinde yoğurmasını sağlamıştır. Bilindiği üzere Fransız yazar Paul Valery nin, Aslanın vücudu, yediği hayvanlardan oluşur sözünü, Mehmet Kaplan şu şekilde yorumlamaktadır: Bu fikir, fertlerin kültür hayatına uygun olduğu kadar, millî kültür sahasına da uygundur. Nasıl bir fert maddi ve manevi şahsiyetini dışarıdan aldığı gıdalarla geliştirebilirse, milletler de öyledir. Fakat aslan yediği bütün hayvanları kendi vücuduna kalbeder. İnsanlar ve toplumlar da öyledir. Her fert ve millet dışarıdan kendi bünyesine uygun olanları seçer. Bu bakımdan seçilen unsurlar son derece önemlidir. Nasıl hayvanlar ve insanlar dışarıdan bünyelerine uygun olmayan gıdaları alınca rahatsız olur, hastalanır, hatta ölürlerse millî varlığa uygun olmayan yabancı kültürler de milletleri öldürebilir. Dünya ve Türk tarihinde yabancı kültürleri benimsemek yüzünden yok olan devletler vardır (Kaplan, 1996:s. 31). Mehmet Kaplan ın yaptığı teşbihi, benzer bir biçimde İslam medeniyeti için ifade etmek mümkündür: İslam medeniyeti aslan gibidir. Birçok farklı ürünle beslenir. Onları hazmeder ve güç kazanır. Özü güçlü olduğu için dışarıdan bünyesine aldığı şeyleri yeni güçlere dönüştürür. Zaman zaman bünyeye uymayan yiyeceklerle beslendiği de olmuştur. Ancak bunların oluşturduğu rahatsızlıklar bağışıklık sistemi güçlü olduğu için kısa sürede ortadan kalkmış; hastalanmaya yüz tutmuş medeniyet her aşamada yeniden toparlanmıştır. İslam medeniyeti, tüm farklılıklardan ve değerlerden istifade etmesini bilmiştir. İslam ın bu sentezci yaklaşımında birbirine eklemlenerek zenginleşen bir medeniyet oluşumu söz konusudur. İslam medeniyeti farklı kültür ve değerleri korur: Biraz önce ifadelendirdiğimiz örnek, zihinlerde İslam medeniyetinin diğer medeniyetleri veya kültürleri asimile edebileceği düşüncesini doğurmamalıdır. Zira İslam medeniyeti, birçok ırk, kültür ve din mensubunu sahip olduğu temel prensipler çerçevesinde korumuş, gösterdiği hoşgörü sayesinde varlıklarının devamını sağlamış ve asırlar içinde karşılıklı paylaşım ile medeniyet tarihine önemli katkılar sunabilmeyi başarmıştır. İslam ın sentezci yaklaşımında, birbirine eklemlenerek gelişen bir paylaşım ve çeşitlilik süreci dikkatleri çekmektedir. İslam medeniyetinde hoşgörü kültürü hakkında neler biliyorsunuz? Bu konuyla ilgili örnekler bulmaya çalışınız. Yardımcı olmak üzere şu makaleyi okuyunuz: Levent Öztürk, "İslam Toplumunda Hristiyanlara Gösterilen Hoşgörü Örnekleri İlk Beş Asır-", Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, IV (Sakarya 2001), s İslam medeniyeti, dengeyi gözeten bir yapıya sahiptir: Madde-mana, dünyaahiret, insan-toplum, cimrilik-aşırı harcama vb. dengeleri gözetmeyi vurgulayan âyetler, İslam medeniyetinin ürettiği maddi ve manevi unsurlarda oldukça yönlendirici bir etkiye sahip olmuştur. İslam medeniyetinin güçlü olduğu ve temel Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18

45 Bireysel Etkinlik İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri değerlerinin iyi yorumlandığı dönemlerde bu anlayış, tüm uygulamalara ve eserlere aksetmiştir. Mesela, Hıristiyan mabetlerinin kasvetli yapısı ile Çin mabetlerinin şekilci karmaşıklığı İslam medeniyetine ait mabetlerde görülmez. İslam medeniyetinin bir örneği olarak Osmanlı camilerini de kendi arasında karşılaştırırsak Selimiye Camii (1575) ile Valide Sultan(Dolmabahçe) Camii (1855) arasındaki üslup farklılığı dikkatlerimizi çekecektir. Bu durum asırlar içinde Osmanlı coğrafyasında yaşayan farklı ırk, kültür ve dine mensup insanların sanat anlayışının, Osmanlı sanatını ve devlet ricalini etkilemesi anlamına gelmektedir. Bununla birlikte bu ve benzeri eserler İslam medeniyetinin bir parçası, bir asırdaki tercihi ve farklılıklardan istifade ederek sentezlediği kültürel mirasıdır. İslam medeniyeti, ahlâkîliği ve insan haklarını ön plâna alır: İslam medeniyetinde üretilen her maddi ve manevi unsur, insanın kutsallığını ön plâna alan ahlakî bir yapıya sahiptir. İnsanın hak ve hürriyetleri, merkezdedir. Ahlâkî değerleri ihmal eden, insana değer vermeyen, temel hak ve hürriyetleri sınırlandıran medeniyetlerin, maddi açıdan bir dönem parlasa bile kısa bir müddet sonra çözülmeye başladığı tarih içinde gözlemlenen gerçeklerden birisidir. İslam medeniyeti hâkim olduğu coğrafyaları sömürmemiştir. Aksine sahip olduğu temel değerler sebebiyle tüm insanlara hizmet sunmuştur. İslam medeniyeti, anti-emperyaldir: Roma medeniyeti, Batı medeniyeti gibi bazı medeniyetlerin emperyalist yapılarına karşın İslam medeniyeti hâkimiyet kurduğu coğrafyaları sömürgeleştirmemiş; bilakis ele geçirdiği topraklarda gayrimüslimlerle aynı ortam ve şartları birlikte paylaşmıştır. Buna ilave olarak ele geçirilen bölgelerdeki ihtiyaçlar, hizmet anlayışı içinde karşılanmaya çalışılmıştır. Tarih boyunca Müslümanlar tarafından fethedilen yerlerde toplanan vergilerin adil ölçülerde olmasına karşın götürülen hizmetlerin yoğunluğu dikkat çekici mahiyettedir. İslamiyet in uzun asırlar boyunca hâkimiyet kurduğu; ancak son yüzyılda siyasi hâkimiyetini yitirdiği bölgelerdeki Türk İslam eserleri bunu açıkça göstermektedir. Bugünkü Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan ve Yunanistan sınırları içinde kalan İslam eserlerini araştırınız. Yapılan hizmetlerin bilançosunu çıkarınız. Günümüze gelen ve gelmeyen eserlerin sayısını tespit etmeye çalışınız. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19

46 Özet İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri Her bir medeniyeti besleyen temel değerler ve medeniyetlerin bu öz çerçevesinde ürettiği unsurlar birbirinden farklıdır. Ancak medeniyetin, insanlık tarihinin ortak malı olan yönünü de görmek gerekir. Her bir medeniyet, kendinden önceki ve çağdaşı bilgi birikimlerinden ve medeniyet unsurlarından istifade eder. Dolayısıyla medeniyetler, farklı insan ve kültür unsurlarının bileşkesidir. Buna bağlı olarak İslam medeniyeti, özünü İslam dininin teşkil ettiği, ilk müntesipleri Araplar olan, ancak zamanla gerek İslam'a geçen gerekse İslam hâkimiyetinde yaşayan farklı din, kültür ve millete mensup insanların bir arada yaşayarak ürettikleri medeniyetin adıdır. İslam dininin ana kaynağı vahiydir. Ancak İslam medeniyetine kaynaklık teşkil eden veya İslam medeniyetinin istifade ettiği pek çok kaynak bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak tevhit inancı ve vahiy kültürü, temel değerleri güçlü insan ve toplum yapısı, fetihler sayesinde farklı inanç ve kültürlerin yaşadığı eski medeniyet havzalarının ele geçirilmesi, zamanla artan ilgi ve ihtiyaçların müslümanları yeni bilgi ve tecrübelere yöneltmesi, diğer kültür ve medeniyetlere ait eserlerin tercüme edilmesi sayılabilir. Medine'de tohum evresini yaşayan İslam medeniyeti, Hz. Ebû Bekir dönemiyle başlayan fetih sürecinde farklı medeniyetlerle karşılaşmıştır. Öncelikle kendi değerlerini koruyan İslam toplumu, zamanla diğer kültür ve medeniyetlerin bilgi birikiminden istifade etmeye başlamıştır. Emeviler döneminde sınırlı kalan bu istifade, Abbasiler döneminde halifelerin desteği ve artan ihtiyaçlar vesilesiyle önemli bir gelişme göstermiştir. 'İslam Rönesansı' adı verilen bu dönemin ardından siyasi gücün zayıflaması ve birtakım dış faktörler sebebiyle İslam medeniyeti durgunluk dönemine girmiştir. Ardından Osmanlılar ile geniş bir coğrafyada hâkimiyet kuran İslam medeniyeti Osmanlı Devleti'nin zayıflaması ile geri kalmıştır. Son yüzyıl bağımsızlık mücadelesi ve toparlanma süreci olarak dikkatleri çekmektedir. İslam Medeniyeti, vahye dayanan insan merkezli bir medeniyettir. İslam medeniyetinin en önemli yapı taşları ilim, ahlâk, farklılıkları bünyesinde barındırabilme ve bu farklılıklardan istifade ederek yeni sentezler üretebilme gücüdür. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20

47 İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri DEĞERLENDİRME SORULARI Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan bölüm sonu testi bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. Hindistan da ve Arabistan da kullanılan bir takım bitkisel ilaçlar, aynı anda Yunan tabipleri tarafından aranıyor ve Yunan pazarlarında kendisine yer buluyordu. 1. Yukarıda yer alan bilgiler çerçevesinde aşağıdakilerden hangisi söylenemez? a) Bir takım bitkisel ilaçların Hindistan, Arabistan ve Yunan coğrafyasında kullanıldığı b) Yunanlı tabiplerin bir takım bitkisel ilaçları farklı coğrafyalarda yetişen bitkilerden elde ettikleri c) Yunanlı tabiplerin diğer coğrafyalardaki bilimsel gelişmelere açık oldukları d) Yunan pazarlarında farklı coğrafyalara ait ürünlerin satıldığı e) Yunanlı tabiplerin farklı coğrafyalarda yetişen bitkisel ilaçları Yunan pazarlarından aldıkları 2. Yunanlı bilim insanı Pitagoras a (M.Ö ) ait olan Pitagoras teoreminin milattan önce sekizinci yüzyıllarda Hint geometrisinde biliniyor olması aşağıdakilerden hangisini gösterir? a) Hintlilerin Yunanlılardan daha geri olduğunu b) Pitagoras teoremini önce Yunanlıların bulduğunu c) Hint geometrisinin Yunan geometrisinden önceye dayandığını d) Pitagoras ın Yunan geometrisine önemli katkılarda bulunduğunu e) Hintlilerin teoremi Yunanlılardan aldığını 3. Makedon kralı Büyük İskender, Hint coğrafyasına kadar gerçekleştirdiği istila hareketi sonrasında Hint, Pers ve Mısır coğrafyasından pek çok eseri ve bilim insanını ülkesine götürmüştür. Aşağıdakilerden hangisi bunun doğuracağı sonuçlardan birisi olamaz? a) Yunan biliminin Hint, Pers ve Mısır biliminden etkilenmesi b) Yunan bilim insanlarının Hint, Pers ve Mısır a göç etmesi c) Yunan düşüncesinin farklı görüş ve fikirler üretmesi d) Hint, Pers ve Mısır bilimine ait eserlerin tercüme edilmesi e) Hint, Pers ve Mısır bilim insanlarının ön plâna çıkması 4. Aşağıdakilerden hangisi İslâm toplumunu oluşturan unsurlardan birisi değildir? a) Zimmî statüsündeki zerdüştler b) Müslüman İranlılar c) Müslüman köleler d) İslâm toprakları dışında yaşayan hristiyanlar e) Zimmî statüsündeki hristiyanlar Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21

48 İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri 5. Hz. Peygamber döneminde inşa edilen Mescidü n-nebî nin mimarî özellikleri ile asırlar içinde Müslümanların hâkim oldukları coğrafyalarda inşa ettikleri camiler birbirinden farklı olmuştur. Bu durumla ilgili olarak Müslümanlar hakkında aşağıdaki durumlardan hangisi söz konusu edilemez? a) Yaşadıkları coğrafyanın iklim şartlarından etkilendikleri b) Estetik algılarının değiştiği c) Hz. Peygamber dönemi mimarisini beğenmedikleri d) Hâkim oldukları coğrafyanın mimarisinden etkilenmiş olabilecekleri e) Yaşadıkları coğrafyanın malzeme yapısını kullandıkları İslâm dininin kaynağı sadece ve sadece vahiydir. Ancak İslâm medeniyetinin kaynağı, yalnızca vahiy değildir. 6. Yukarıda yer alan cümlelerle anlatılmak istenen fikir aşağıdakilerden hangisinde en doğru bir biçimde ifade edilmiştir? a) İslâm dini vahye dayanır. İslâm medeniyeti ise vahye dayanmaz. b) İslâm ın da İslâm medeniyetinin de kaynağı vahiydir. c) İslâm ın da İslâm medeniyetinin de pek çok kaynağı bulunmaktadır. d) İslâm medeniyetinin kaynakları çeşitlidir. e) İslâm dininin ana kaynağı vahiydir. İslâm medeniyeti ise pek çok kaynaktan beslenmektedir. Yunan bilimi Hint ve Mısır medeniyetine ait kitaplardan; İslâm bilimi Yunan medeniyetine ait kitaplardan; Batı bilimi de İslâm medeniyetine ait kitaplardan tercüme yapmak suretiyle gelişmiştir. 7. Yukarıda yer alan cümleye göre aşağıdaki sonuçlardan hangisi çıkarılabilir? a) Yunan, İslâm ve Batı medeniyetleri birbirinin takipçisidir. b) Yukarıda yer alan medeniyetlerden hiçbiri orijinal değildir. c) Diğer kültürlere ait eserleri tercüme etmek medeniyetleri geliştirir. d) Diğer kültürlere ait eserleri tercüme etmek medeniyetleri diğer medeniyetlere bağlı kılar. e) Diğer kültürlere ait eserleri tercüme edenler medeniyet seviyesine ulaşırlar. 8. Aşağıda yer alan cümlelerden hangisinde İslâm medeniyetinin duraklayışının sebepleri diğerlerine göre farklılık gösterir? a) Büveyhîlerin Bağdat ı işgali b) Haçlı seferleri c) Moğol istilası d) Avrupanın İslâm coğrafyasını işgali e) Bizans saldırıları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22

49 İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri Gen bilimindeki gelişmeler bağlamında müslümanlar etik kuralları dikkate alarak insanların faydasına olacak çalışmaları yapmak zorundadırlar. İslâm medeniyetinin zirveye yöneldiği zamanlarda müslümanların kendi dönemlerinin bilimsel çalışmalarını en üstü seviyede gerçekleştirerek bilim tarihine önemli katkılarda bulundukları unutulmamalıdır. 9. Yukarıdaki cümlede İslâm medeniyetinin hangi özelliğine vurgu yapılmaktadır? a) Tevhit b) Ahlâkîlik c) Sentez d) Bilim e) Denge 10. Abbâsîler döneminde hristiyan hekimlerin katkılarıyla İslâm dünyasında hastanelerin kurulmaya başlaması hakkında aşağıdakilerden hangisi kesinlikle söylenemez? a) İslâm medeniyeti, sadece müslümanlar tarafından inşa edilmiştir. b) Hristiyan hekimler İslâm medeniyetine bir takım katkılarda bulunmuşlardır. c) İslâm dünyasında hastaneler hristiyan hekimlerin katkıları sonucunda açılmıştır. d) Abbâsî halifeleri hristiyanların İslâm medeniyetine katkı yapmasına müsaade etmişlerdir. e) İslâm medeniyeti farklı unsur ve medeniyetlerin katkılarından istifade etmesini bilmiştir. Cevap Anahtarı 1-b, 2-c, 3-b, 4-d, 5-c, 6-e, 7-c, 8-a, 9-d, 10-a Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23

50 İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR Ahmet Hâşim. (1969). Bize Göre, Gurebâhâne-i Laklakan, Frankfurt Seyahatnamesi. (haz. Mehmet Kaplan). Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları. Baltacı, Cahid. (2005). İslam Medeniyeti Tarihi. İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, s Bayezidof, Ataullah. (1993). İslam ve Medeniyet. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Durant, Will. (1996). Medeniyetin Temelleri. (çev. N. Muallimoğlu). İstanbul: Birleşik Yayıncılık. Durant, Will. (2004). İslam Medeniyeti. (çev. Orhan Bahaeddin). Ankara: Elips Yayınları. Faruki, İ.Raci-Faruki, Lamia.(1991). İslam Kültür Atlası. (çev. M. O. Kibaroğlu-Z. Kibaroğlu). İstanbul: İnkılâp Kitabevi. Görgün, Tahsin. (2003). Medeniyet: Modern Tartışmalar. DİA, XXVIII (Ankara) Grunebaum, G. E. Von. (1997). İslam Medeniyetinin Kaynakları. (çev. İlhan Kutluer). İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti, I-IV. 2. Baskı. İstanbul: Kitabevi Yayınları, IV, Hitti, Philip K.. (1995). Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi. (çev. Salih Tuğ), I-II. İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakütlesi Yayınları. I, , Kahya, Esin. (1999). Hintte Bilim. Ankara: Nobel Yayıncılık. Kaya, Mahmut (1992). Beytülhikme. DİA (İstanbul). VI, Kazıcı, Ziya. (2006). İslam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi. İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları. Kutluer, İlhan (2001). İslam: Düşünce. İlim ve Sanat. DİA, XXIII. (İstanbul) Kutluer, İlhan. (2003). Medeniyet. DİA, XXVIII. (Ankara). s Miss Pardoe. (2004). Şehirlerin Ecesi İstanbul: Bir Leydinin Gözüyle 19. Yüzyılda Osmanlı Yaşamı. (trc. Banu Büyükkal). İstanbul: Kitap Yayınevi. Nasr, Seyyid Hüseyin. (2006). İslam ve Bilim. (çev. İlhan Kutluer). İstanbul: İnsan Yayınları. s Özakpınar, Yılmaz. (1997). Kültür ve Medeniyet Anlayışları ve Bir Medeniyet Teorisi. İstanbul: Kubbealtı Neşriyat. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24

51 İslam Medeniyetinin Kaynakları, Gelişim Aşamaları, Temel Özellikleri Öztürk, Levent. (2007). Bilim ve Medeniyet Çalışmalarında İdeolojik Bir Sorun: Öncellik Meselesi. Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. XXIII, Öztürk, Levent. (2007). İslam Dünyasında Hastaneler. İstanbul: İz Yayınları. Pazarbaşı, Erdoğan. (1996). Kuran ve Medeniyet. İstanbul: Pınar Yayınları. Sarıçam, İbrahim-Erşahin, Seyfettin. (2006). İslam Medeniyeti Tarihi. Ankara: DİB Yayınları. s Serdar, Ziyaüddin. (1986). İslam Medeniyetinin Geleceği. (çev. Deniz Aydın). İstanbul: İnsan Yayınları. Tekeli, Sevim vdd.. (1999). Bilim Tarihine Giriş. Ankara: Nobel Yayınları. Toynbee, Arnold. (1978). Tarih Bilinci, I-II. İstanbul: Bateş Yayınları. Ural, Şafak. (1994). Bilim Tarihi. İstanbul: Kırkambar Yayınları. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 25

52 HEDEFLER İÇİNDEKİLER CAHİLİYEDEN RİSALETE KISA TARİH, KÜLTÜR ve KURUMLAR İslam Öncesi Arap Devletleri Hicaz'ın Yakın Tarihi Cahiliye Kültürünün Genel Özellikleri Cahiliye Dönemi Kurumları İSLAM KURUMLARI ve MEDENİYETİ TARİHİ Bu üniteyi çalıştıktan sonra; İslam öncesi Arap tarihinin önem ve gerekliliğini kavrayabilecek, Cahiliye kültürünün genel özelliklerini kavrayabilecek, Araplarda kabile ve yönetim sisteminin yeri ve gerekliliğini anlayabilecek, İslam öncesi hayatın sosyal, hukuki ve dini kurumları arasındaki bağlantıyı değerlendirebileceksiniz. ÜNİTE 3

53 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar GİRİŞ Arabistan; Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının kesiştiği bölgede yer alan, doğusunda Basra Körfezi ve Umân Denizi, güneyinde Hint Okyanusu, batısında ise Kızıldeniz ile sınırlı km 2 genişliğinde bir yarımadadır. Arabistan, tarih boyunca gerek yabancı, gerekse İslam coğrafyacıları tarafından çeşitli bölgelere ayrılmışsa da, yaygın anlayış bu coğrafyanın Güney Arabistan, Kuzey Arabistan ve Orta Arabistan (Hicaz) olarak ayrıldığı şeklindedir. Bu bölge dünyanın en eski tarih alanlarından olduğu gibi aynı zamanda kültür ve kurumların kendini gösterdiği hayat sahalarından da biridir. İSLAM ÖNCESİ ARAP TARİHİ Güney Arabistan Güney Arabistan ın medeniyet merkezleri: Yemen-Hadramut Yemen, Hadramevt ve Umân gibi üç bölgeden meydana gelen Güney Arabistan, asırlar boyunca güçlü devletlere ev sahipliği yapmıştır. İslam'ın doğuşundan önceki asırlarda Güney Arabistan'da Mainîler, Sebeliler ve Himyerliler adlarında üç büyük devlet hüküm sürmüştür. Asıllarının Amâlika Arapları olduğu anlaşılan Mainîler, Güney Arabistan da MÖ ile 650 arasında yaşamışlardır. Main Devleti, bir ticaret devleti olduğu için hâkimiyetini askerî fetihlere değil, ticarete dayandırmıştır. Bu sebeple onların ekonomik nüfuzu Akdeniz ve Kızıldeniz yoluyla Basra Körfezi kıyılarına kadar ulaşmıştır. Bölge halkı, Arabistan ürünleriyle Hint ve Çin'den getirilen ticaret mallarını Mısır, Filistin ve Suriye ye ulaştırmıştır. Mainîler den sonra Arap yarımadasının güney-batı bölgesini yurt edinen Sebeliler, medeniyet eşiğine adım atan ilk Arabistanlılar olarak kabul edilir. Başkentleri, Me rib şehridir. Sebe Devleti, Mainîler de olduğu gibi bir ticaret devletiydi ve onlar, yaşadıkları dönemde özellikle Güney Arabistan ticaretini tamamen ellerinde tuttular. Bu sebeple Sebeliler, güney denizlerinin Fenikelileri olarak tanınmışlardır. Öyle ki, yaşadıkları dönemde Yemen'den harekete geçen ticaret gemileri, Güney Arabistan yoluyla Akdeniz sahillerine, ardından da zamanın önemli ticaret merkezlerinden biri olan Gazze'ye kadar ulaşmıştır. Bu şekilde Sebe halkı, Kuzey Arabistan ve Akdeniz ülkelerine kadar uzanıp Afrika'nın kıyı ve hatta iç bölgeleriyle de ilişkiler geliştirmiş, ticaret vesilesiyle geniş bir coğrafyada faaliyet göstermiştir. Tarih sahnesinde yedi asırdan fazla kalan Sebe Devleti döneminde gerçekleşen tarihi hadiselere dair ne Arap tarihlerinde, ne de keşfedilen kalıntılarda yeterli bilgilere sahibiz. Ancak bu devletin ortadan kalkma sebebi olarak Me rib Seddi'nin (baraj) yıkılışı, yani Arîm Seli hadisesi gösterilmektedir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2

54 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar Nitekim Arap tarihçilerine göre Yemen Arapları, Arîm Seli'nin gerçekleşmesine ve Me rib Seddi nin yıkılmasına kadar Yemen ve Hadramevt bölgelerinde ikamet etmişler, iç karışıklıklar sebebiyle ihmale uğrayan barajın yıkılacağına dair işaretlerin alınması üzerine yurtlarını terk edip Arabistan ın orta ve kuzey bölgelerine göç etmişlerdir. Sebelilerin bir kolu olan ve kendilerine Himyerliler adı verilen Arap topluluk, zamanla nüfuz alanını genişletip Sebelilere üstün gelerek Güney Arabistan da yeni bir devletin temellerini atmıştır. Himyerliler, Sebelilerden devraldıkları toprakları kontrol altına aldıktan sonra, bölgenin doğusundaki Hadramevt i de işgal etmek suretiyle, İslamiyet'ten önce Güney Arabistan'da kurulan devletlerin en güçlülerinden biri haline geldiler. Bu devletin başkenti Reydân dır. Bu şehir daha sonra Zafâr adını almıştır. Savaşçı özellikleriyle tanınan Himyerîler, Güney Arabistan da sağladıkları hakimiyetin ardından komşuları olan İranlılar ve Habeşlilerle de çetin mücadele içine girmişlerdir. Himyerîlerin birinci hâkimiyet devri Mîladî IV. yüzyılın başına kadar devam eden feodalite dönemidir. Bu yıllarda hükümdar, bir derebeyi olarak, hâkimiyeti altındaki bölgeleri yönetmiştir. Himyerîler Miladî IV. yüzyılın ortalarında yaklaşık yarım asırlık bir süre Habeş işgaline uğramış, ancak MİLADÎ 375 yılından itibaren tekrar bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. Habeş işgali döneminde Güney Arabistan da Hıristiyanlık dini yayılmaya başlamıştır. Nitekim bu tarihten itibaren San'a, Aden, Me rib ve Zafâr gibi önemli merkezlerde birçok kilise inşa edilmiştir. Hıristiyanlık, Himyer topraklarında bilhassa Necran da daha geniş yayılma imkânı bulmuştur. Kuzey Arabistan Kuzey Arabistan ın tarihi hakkında Mezopotamya, İbranî, Grek ve Fars kaynaklarında bulunan bilgilere göre, İslam ın ortaya çıkışına kadar bölgede dört siyasî birlik kurulmuştur. Bunlar Nabâtîler, Tedmürlüler, Gassânîler ve Hîrelilerdir. Tarih kayıtlarında Arabistan ın kuzeyinde bilinen en eski devlet, Filistin in güneyinde kurulan Nabâtî Krallığı kabul edilir. Nabâtîler, hüküm sürdükleri dönem boyunca Roma İmparatorluğu ile Hicaz bölgesi arasında tampon görevini üstlenmişlerdir. Ancak Nabâtîler ile Romalılar arasındaki iyi ilişkiler uzun süre devam etmemiş, siyasî ve iktisadî sebepler yüzünden anlaşmazlıklar baş göstermiştir. Nitekim onlar, hükümdarları IV. Hâris devrinde Romalılarla kanlı savaşlara girişmişlerdir. IV. Hâris'ten sonra Nabâtî Devleti hakkında tarih kitaplarında fazla bilgi yoktur. Ancak, Mîladî 40 yılından sonra krallık zayıflayıp yıkılmaya yüz tuttuğu anlaşılmaktadır. Nabâtîlerin son hükümdarı olan III. Mâlik döneminde (saltanatı Miladî ) Roma imparatoru Traianus un (Miladî ) emriyle onun Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3

55 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar Suriye'deki vekili Kornelyus Palma adındaki komutan, başkent Petra'yı ele geçirmek suretiyle Nabâtîler devletine son vermiştir. (Miladî 106). Ticari faaliyetleri ile tanınan Nâbâtîler, Kızıldeniz den geçen İpek Yolu nun ve Arap yarımadası üzerinden gelen Baharat Yolu nun Batıya açıldığı son durakları ellerinde bulundurmuşlardır. Bu yol üzerinde hareket eden kervanların ve Hindistan a oradan da Uzakdoğu ya giden ticaret gemilerinin birçoğunun onlara ait olduğu kaydedilmektedir. Kuzey Arabistan da Eski Arap devletleri arasında tarihleri en iyi bilinenler Tedmürlülerdir. Nabâtî Krallığı nın sonlarına doğru Kuzey Arabistan da M.Ö. I. yüzyılda kurulan bu krallığın merkezi olan Tedmür şehri, Şam ın 260 km. kuzeydoğusunda yer alır. Greko-Romen çağda Palmira denilen bu vahaya Araplar Tedmür adını vermişlerdir. Vaha da bir medeniyet şaheseri: Tedmür Genel anlamda Roma nın stratejik ortağı gibi görülen Tedmür Devleti, bununla birlikte fırsat buldukça Romalılara karşı bağımsızlık adımları atmaktan da geri durmamıştır. Nitekim Romalıların komutan seviyesine getirdikleri Tedmürlü Uzeyne b. Hayrân, Mîladî III. asrın sonlarına doğru Romalıları ülkesinden çıkarmak üzere gizli faaliyet başlatmış, ancak girişimi başarısızlıkla neticelenince öldürülmüştür. Bu hadise Tedmür halkının bağımsızlık düşüncesini daha da kuvvetlendirmiştir. Bunu fırsat bilen Uzeyne nin kendi adını alan oğlu Uzeyne (Odenat) babasının intikamını almak ve ülkesine bağımsızlık kazandırmak hedefiyle dağlara çekilerek isyan başlatmıştır. Miladî 267 yılında kocasının yerine Tedmür tahtına geçen kraliçe Zenubiya, tarihte görülen kadınlar arasında müstesna bir şahsiyet kabul edilir. Roma imparatorlarından Gallienus ve II. Claude dönemlerinde Tedmür de bağımsız olarak saltanat süren Zenubiya, genişleme siyaseti takip ederek Miladî 271 veya 272 başlarında, ordusunu harekete geçirerek Mısır ı zapt etti. Kraliçe bu başarısından aldığı cesaretle yeni hedef olarak Anadolu topraklarını belirledi. Onun orduları kısa sürede Ankara ya kadar ulaştı. Roma İmparatoru Aurelianus, kendisine meydan okuyan, üstelik Roma nın hâkimiyeti altında bulunan Asya'daki toprakları da tehdit etmeye başlayan Zenubiya ya karşı büyük bir orduyla doğu seferi başlattı. İki taraf arasında Humus şehri yakınlarında büyük bir savaş gerçekleşti. Çarpışmalar sonucunda mağlup duruma düşen Tedmürlüler, başkentlerine çekilmek zorunda kaldılar. Kısa süre içinde Roma ordusu Tedmür kalesini muhasara altına aldı. Kuşatma neticesinde yenilginin muhakkak olduğunu fark eden kraliçe Zenubiya, İran hükümdarından yardım talep etmek için gizlice kaleyi terk ederek Fırat Nehri ne kadar ulaştı. Ancak takip eden Roma askerleri onu yakalayarak Roma kralının huzuruna getirdiler. Kraliçelerinin yakalandığını haber alan şehir halkı, muhasaracılardan af dileyerek barış yapılmasını talep ettiler. İmparator barışı kabul edip şehrin yağmalanmasına izin vermedi. (Miladî 272). Tedmür ü ele geçirdikten sonra devletin muazzam hazineleri ve esir kraliçe Zenubiya yı yanına alarak geri dönen Roma kralı Tuna Nehri kıyısına Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4

56 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar geldiğinde Tedmür halkının tekrar ayaklandığı haberini aldı. Bunun üzerine derhal geri dönerek Tedmür ü önce muhasara, ardından da işgal etti. Surlarını yıkıp şehri yağmalattığı gibi halkı da büyük bir katliama tabi tuttu. (Miladî 273). Tedmür Devleti ve şehri bu olaydan sonra bir daha toparlanamamış, bugünkü görüntüsünde bir harabe haline gelmiştir. Tedmür toprakları Hicretin 12. yılında (Miladî 633) Hâlid b. Velîd tarafından fethedilerek Müslümanların yönetimine geçmiştir. Kahtânî Araplarına mensup olan Gassânîler, Güney Arabistan dan Suriye topraklarına göç etmiş bir Arap kabilesidir. Kabile büyüklerinden Amr Müzeykıyâ b. Amr Mâüssemâ' adlı reisinin oğlu Cefne, Gassânîlerin kurucusu ve ilk hükümdarı kabul edilir. Havran ve Belkâ gibi şehirleri yurt edinen Gassânîler daha sonra da kadim Busra şehrini hükümet merkezi haline getirmişlerdir. Burada kendilerine tarihte önemli bir yer açan birtakım saray ve kalelerle inşa etmişler. İslam tarihinde ismi geçen meşhur rahip Bahira'nın manastırı burada olup kalıntıları hala ayaktadır. Milattan önce birinci asırda Suriye toprakları Roma nın eline geçtiğinde Suriye çölleri Nabâtîlerin ve onların müttefiki kabile şeyhlerinin kontrolü altında bulunuyordu. Romalılar Nabâtî Devleti ni yıktıktan sonra bölgedeki kabileler Suriye ve Irak çöllerine dağılmış, buralardaki halklarla karışmış vaziyetteydiler. Romalılar tüm çabalarına rağmen çölde yaşayan Arap bedevîlerini bir türlü etkisiz hale getiremediler. Çünkü bunlar fırsat buldukça Romalıların idaresindeki yerleşim alanlarına girerek baskın yapıyorlar, ticaret kervanlarını vuruyorlardı. Neticede imparatorluk bunlarla anlaşma yapmak zorunda kaldı. Bu sebeple bilhassa bölgenin güçlü toplulukları arasında olan Gassânîleri muhatap alarak onlarla yakın ilişkiler kurmaya karar verdi. İlişkilerin gelişmesi sonucunda bir Bizans valisi gibi hareket eden yarı bağımsız Gassânî krallarından II. Hâris b. Cebele zamanında (Miladî ) hanedanlık en ihtişamlı dönemlerini yaşadı. Bu süreçte Gassânî Arapları arasında Hıristiyanlık da yoğun bir şekilde yayıldı. Irak ta bir Arap devleti: Lahmi (Hire) Krallığı Kuzey Arabistan da son Gassânî kralı Numan b. Münzir'in etkisiz hale getirilmesi, Kuzey Arabistan da çöl bedevîlerinin gerçekleştirmiş oldukları siyasî birleşmeye kesin bir darbe vurdu. Bu olaydan sonra, her biri bir reis idaresinde pek çok bağımsız gruba ayrılarak, birçoğu İran hükümdarlarının yüksek hâkimiyetini tanımaya başladı. Bölgedeki yeni durum Bizans'ın ezelî düşmanı Sâsânîlerin işine yaradı. Nitekim Sâsânî kralı Hüsrev Pervîz büyük bir orduyla Suriye üzerine yürüyüp Kudüs ve Dımaşk'ı ele geçirdi. Bu gelişme Gassânî Devleti nin tamamen yıkılmasına yol açtı (Miladî ). Kuzey Arabistan da kurulan ve Müslümanların fethine kadar bölgede varlığını sürdüren diğer bir devlet Hîrelilerdir. Soyları, Kahtânîlerin Kehlân koluna ulaşan Lahm b. Adî b. Hâris b. Mürre'ye dayandığı için bu devlet aynı zamanda Lahmîler olarak da tanınmıştır. Bu kabile Me rib Seddi'nin yıkılmasından sonra III. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5

57 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar yüzyılın başlarında Yemen'den göç ederek Irak'a yerleşmiştir. Bunlar burada bir süre Sâsânîlere bağlı olarak yaşamışlar ve göçebe Arapların saldırılarına karşı İran sınırlarını korumuşlardır. Lahmî Krallığı na başkentlik yapmış olan Hîre, günümüzde Irak'ın Necef iline bağlı bir kaza merkezi olup Kûfe'nin 5 km. güneyinde Fırat Nehri kenarında yer alan geniş bir ovada kurulmuştur. Şehir ilk defa Mîladî 240 yıllarında Sâsânîlerin verdiği kral unvanıyla burada bir emirlik kuran Lahmîler zamanında adını duyurmaya başlamıştır. Şehir, Lahmî emiri III. Münzir döneminde (Miladî ) en şaşaalı dönemini yaşamıştır. Tarihi kayıtlara göre sayılarının yirmi olduğu bilinen Lahmî hükümdarlarının en meşhuru İmriu l-kays tır. Mîladî yılları arasında hüküm sürmüş, idaresi döneminde Sâsânîlerin yanı sıra Bizans ile de diplomatik faaliyetler gerçekleştirmiştir. Numan el-aver de (Miladî ) Hîre hükümdarlarının en meşhurlarındandır. Cesaretiyle tanınan hükümdar, defalarca Suriye üzerine seferler gerçekleştirmiştir. Sonuçta Cezîre bölgesi, Bahreyn dolayları ve Suriye çöllerinde yaşayan Arapları cizyeye bağlamıştır. Mîladî VI. yüzyılın ilk yarısında Hîre tahtına yine büyük bir hükümdar kabul edilen III. Münzir geçmiştir. Onun saltanatı süreci Hîre Devleti için zirve dönemi kabul edilir. Nitekim Münzir, özellikle Bizanslılara karşı önemli başarılar elde etmiş, 531 yılında Urfa'nın güneyinde Fırat Nehri kıyısında yapılan Kallinikum savaşında Doğu Roma ordusunu yenerek büyük bir zafer kazanmıştır. Onun Mîladî 539'da Gassânî Kralı Hâris ile girdiği çatışma, 545 yılına kadar süren Sâsânî-Bizans savaşına dönüşmüş, kendisi de 554 yılında Gassânîlerle gerçekleştirdiği savaş esnasında Kinnesrin yakınlarında öldürülmüştür. Babasının ölümünden sonra Lahmî hükümdarı olan III. Numân b. Münzir (Miladî ) başlangıçta kendisine karşı çıkan Arap kabilelerini itaat altına aldıktan sonra Lahmî hâkimiyetini sağlamlaştırmıştır. Onun döneminde Hîre, zamanın başlıca kültür merkezlerinden biri haline de gelmiştir. Ancak aynı süreçte ülkenin İran ile ilişkileri bozulmuştur. Bunun sebebi Kisra nın, Numân b. Münzir in kızını kendisine göndermesini istemesi, onun da olumsuz cevap vermesidir. Bunun üzerine Pervîz, Numan ı Medâin'e çağırdı. Kral başına gelecek felâketi tahmin ettiği için ailesini ve hazinesini bölgenin büyük Arap kabilesi Şeybânîlere emanet ederek Sâsânî başkentine gitti. Burada bir süre tutuklu kaldıktan sonra idam edildi. (Miladî 602). Bu şekilde Lahmî hanedanı son bulmuş oldu. Hîre ve civarındaki topraklar (H.12/M.633) yılında Hâlid b. Velîd in seferleri neticesinde Müslümanların hâkimiyetine geçmiştir. Hicaz Hicaz, Arap yarımadasının ortasında Kızıldeniz tarafında yer alıp, Necid Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6

58 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar yaylalarıyla sahildeki Tihâme ovaları arasında bulunan coğrafî bölgeye isim olarak verilmektedir. Hicaz ın en önemli merkezleri Mekke, Medine ve Taif tir. Mekke, güneyde Yemen'e, kuzeyde Akdeniz'e, doğuda Basra körfezi ne, batıda Kızıldeniz Limanı Cidde'ye komşu olan ve Afrika istikametinde giden ana yolların kesişme noktasında yer alan bir şehirdir. Burası aynı zamanda Hicaz ın en önemli dinî ve ticarî merkezidir. Burada Kâbe, Mescid-i Harâm, Safâ ve Merve adlı kutsal mekânlar Mekke de bulunduğu gibi, hac vazifelerinin geri kalan kısımlarının îfâ edildiği Arafat, Müzdelife ve Mina da bu şehrin civarında yer almaktadır. Mekke nin tarihi M.Ö. V. yüzyılın ortalarına kadar ulaşır. Burayı ilk yurt edinenler Güney Arabistan asıllı Amâlikalılardır. Amâlikalılardan sonra Mekke ye yine Güney Arabistan menşeli Cürhüm kabilesi yerleşmiştir. Bu şekilde Harem etrafında başlayan iskân faaliyeti ile Mekke bir yerleşim merkezi haline gelmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. İsmail'in Hz. İbrahim tarafından Mekke'ye getirildiği ve burada Kâbe'yi inşa ettiği zikredilir. Hz. İsmail burada kabilenin reisi olan Mudad ın kızı Seyyide ile evlenerek Cürhümlülerle akrabalık kurmuş, bir peygamber olarak Kâbe ve hac vazifelerini yerine getirmiştir. Onun ardından bu görevler oğulları tarafından yürütülmüştür. İsmailoğulları, zamanla şehirde çoğalarak İsmailîler, Adnânî, Maadî veya Nizarî adlarıyla anılmışlardır. Yüzyıllar sonra aynı topraklarda peygamberlik görevini üstlenecek olan Hz. Muhammed in yakın ataları olan Kureyş kabilesi de, Hz. İsmail in Cürhümlü kadınlarla evlenmesinden meydana gelen İsmailoğulları soyundan meydana gelmiştir. Mekke'de kısa sürede güç kazanan ve önceleri Hz. İsmail'in tebliğ ettiği dini benimseyen Cürhümlüler, zamanla Mekke'ye dışarıdan gelen insanlara kötü davranmaya başladılar. Bu esnada Güney Arabistan dan Hicaz a doğru göç eden Huzâalılar, kendilerine uygun bir yerleşim yeri buluncaya kadar Mekke civarında kalmak için Cürhümlülerden müsaade istediler. Ancak bu talepleri kabul edilmeyince meydana gelen çatışmalarda Huzâalılar üstün gelerek Cürhümlüleri Mekke den uzaklaştırdılar. Şehrin idaresini rakiplerine terk etmek zorunda kalan Cürhümlüler, Mekke den ayrılırken Zemzem kuyusunu da işlemez hale getirdiler. Huzâalılar Cürhümlüleri Mekke den uzaklaştırırken, onların akrabası olan İsmailoğulları nın şehirde kalmalarına izin verdiler. Arap Yarımadasının Dini merkezi: Mekke Mekke de üç asır süren Huzâa hâkimiyeti Hz. Muhammed in beşinci dedesi olan Kusay b. Kilab vasıtasıyla sona erdirilip Kureyş idaresine geçilmiştir. Kureyş kabileleri, Huzâalıların hâkimiyeti boyunca Mekke çevresinde ve yakın akrabası olan Kinâneoğulları nın arasında dağınık bir şekilde yaşıyorlardı. Bu soya adını veren Fihr b. Mâlik in altıncı nesilden torunu olan Kusay b. Kilâb, Mekke ve Kâbe nin yönetimini ele geçirmeyi başardı. Bundan sonra Mekke de Huzâa idaresi yerine Kureyş hâkimiyeti dönemi başladı. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7

59 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar Kusay, Mekke de idareyi eline alır almaz, daha önce şehrin çevresinde dağınık bir şekilde yarı göçebe hayatı yaşayan Kureyş kabilesini bir araya getirerek Mekke nin Harem bölgesine yerleştirdi. Kureyş kabilesinin boylarını bir araya getirmesi sebebiyle kendisine Mücemmi' (Birleştirici) unvanı verilmiştir. Mekke den sonra önem derecesinde Hicaz ın ikinci şehri Yesrib dir. Burası Arap yarımadasının batısında Hicaz bölgesinde Kızıldeniz kıyısına yaklaşık 130 km. uzaklıkta, Mekke'nin 350 km. kadar kuzeyinde yer alır. Anavatanları Yemen olan Evs ve Hazrec kabileleri Arîm Seli nden sonra muhtemelen Mîladî V. yüzyılda Yesrib ve civarına yerleşmişlerdir. Ancak bir süre sonra Yahudilerin kışkırtması ile bu iki kabile birbirine düşerek yaklaşık 120 yıl boyunca savaşmışlardır. Ayrıca sayıca daha az olan Evsliler Kureyza ve Nadîroğulları ile, Hazrecliler de Benî Kaynuka ile ittifak kurmuşlardır. İslam'ın doğuşuna kadar Evs ve Hazrec mücadelesi bazen Evs, bazen de Hazrecliler lehine sonuçlanmıştır. Bu savaşların sonuncusu ve en kanlısı olan Buâs, Hicret ten beş yıl kadar önce vuku bulmuş ve Hazreclilerin mağlubiyetiyle neticelenmiştir. Medine nin Araplarla birlikte diğer sakinleri ise Yahudilerdir. Onların Medine'ye gelişini Hz. Mûsâ dönemine kadar götürenler olduğu gibi, Suriye'nin Yunanlılar veya Filistin'in Romalılar tarafından işgaliyle bağlantılı görenler de vardır. Buna göre MÖ. VI. yüzyılın başlarında Kudüs ü işgal eden Babil Kralı Buhtunnasr işgalin ardından Yahudileri kendi ülkesine götürünce, onun elinden kurtulanların bir kısmı daha güvenli buldukları Hicaz a gelerek Yesrib, Hayber ve Fedek gibi şehirlere yerleşmişlerdir. Yahudilerin Filistin den Arabistan a göç etmelerini zorunlu hale getiren sürgün ve baskılar daha sonra da devam etmiş, özellikle Roma İmparatorlarından Adriyanus a (Miladî ) karşı yapılan ayaklanmanın başarısız olması üzerine Yahudilerin birçoğu Arabistan a sığınmak zorunda kalmışlardır. Hıristiyanlığın Suriye de yayılmasının ardından Romalıların dinî baskısına maruz kalan Yahudiler de kendileri için daha güvenli buldukları Hicaz a gelmişler, bilhassa bölgenin kuzey kısımlarına yerleşmişlerdir. Hicaz ın üçüncü önemli merkezi olan Taif, Mekke nin yaklaşık 120 km güneydoğusunda Irak-Yemen ticaret yolu üzerinde Sakîf kabilesinin yurdudur. Sakîfliler arazilerinin verimliliği ve şehirlerinin ticaret yolu üzerinde olması sebebiyle ekonomik anlamda zaman zaman Mekke ile yarışabilecek hale gelmişlerdir. Şehir ahalisinin mahalli ve mevsimlik panayırlar sebebiyle Mekke halkıyla sağlam bağlarının bulunduğu da anlaşılmaktadır. Nitekim bu iki şehir Karyetân (iki karye) veya Mekketân (iki Mekke) adıyla anılmıştır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8

60 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar ARAPLARDA SOSYO-KÜLTÜREL HAYAT VE KURUMLAR Sosyal Hayat Cahiliye Kültürü Cahiliye sözlükte, bilmemek, tanımamak ve kaba davranmak gibi anlamlara gelir. Ayrıca bu tabir bilginin zıddı olarak bilgisizlik, kendini bilmezlik gibi farklı manalara da gelmektedir. İslami dönemde ortaya çıkmış bir tabir olan Cahiliye, gerek Kur'ân da, gerekse hadislerde Arapların İslam'dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını İslamî devirdekinden ayırt etmek amacıyla kullanılmıştır. Bu sebeple genellikle Arapların İslam'dan önceki dönemine "Cahiliye Çağı" denilmiş, bu süreçte faaliyet gösteren şairlere de Cahiliye şairleri adı verilmiştir. Genel anlamda Cahiliye kelimesiyle İslam öncesi, yani Arapların Milâdî 610 yılında vahyin inmeye başlamasından önce yaşadıkları devir kastedilmiştir. Arapların İslam'dan önceki tarihlerinin Cahiliye kelimesiyle ifade edilmesinin sebepleri arasında onların hayat tarzına bedevîliğin hâkim olması, çevrelerinde yaşayan insanlara göre medeniyet bakımından geri kalmaları, bilgisizlik ve gaflet içerisinde göçebe ve yarı göçebe hayat yaşamaları gösterilmiştir. Kabile ve Yönetim İslam öncesi Arap toplumu çöl şartlarının ortaya çıkardığı sosyal bir model olan kabile sistemi üzerine kurulmuştur. Kabile, aynı atadan geldikleri kabul edilen ve aralarında neseb irtibatı bulunan insan topluluklarına verilen ortak isimdir. Arap toplumunda kabile, zenginlik ve şeref gibi şahsî meziyetleri ile tanınan ve kendilerine şeyh veya seyyid adı verilen kişiler tarafından idare edilmiştir. Şeyh Arapçada yaşlı adam anlamına geldiği gibi, ileri gelen anlamına da gelmektedir. Dolayısıyla bu durum aynı özelliklere sahip adaylar arasından yaşça büyük olan üyenin riyasete getirilmesini intaç etmiştir. Araplar ferdiyetlerine ve özgürlüklerine aşırı düşkünlükleri sebebiyle hiçbir zaman kral yetki ve otoritesine sahip kişiler tarafından yönetilmeye razı olmamışlar, reislerini de kendilerinden daha üstün veya kutsal özellikleri bulunan şahıslar görmeyip, eşitler arasındaki birinciler olarak kabul etmişlerdir. Kabilede reisin aslî görevi, sülâle ileri gelenlerinin tabiî üyesi oldukları istişare heyetini organize etmektir. Onun sorumluluğuna emretmek değil, kabilesini diğer kabilelere karşı temsil etmek verilmiştir. Şeyh, soyu adına savaş ilân eder, barış anlaşması yapar, kabilenin yükümlülüğünde olan diyetleri öder, misafirleri ağırlar, kabile adına elçilik vazifesini yerine getirirdi. Bu sebepledir ki, Araplar arasında kabile reisleri hırslı otorite düşkünleri değil, soyunun sıkıntı ve yükünü üstlenen fedakâr adamlar olarak şöhret bulmuşlardır. Kabile ileri gelenlerinin bunca az yetkiye sahip olmalarına rağmen pek çok ağır maddî ve manevî sorumluluk altına Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9

61 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar girmelerini, hatta reislik görevini üstlenebilmek adına bazen savaşa dahi girişmelerini ancak onlarda en yüksek haliyle bulunan şeref duygusuyla izah etmek mümkündür. Araplar arasında asırlar boyunca hükmünü icra eden bir hayat nizamı olan kabile, rastgele meydana gelmiş düzensiz bir toplanma faaliyeti değildir. Bu birliğin de kendine göre kuralları ve bütünlük içerisinde tutarlılığı olan bir düzeni vardır. Kabile gelenekleri sayesinde insanlar, soylarının emniyet ve istikrarını muhafaza edebilmişlerdir. Kabile mensubu saf bir ferdiyetçi olmakla birlikte, bu sistem gereği cemaatinin bekası için kendi menfaatini, hatta hayatını terk etmeye her zaman hazır olmuştur. Çünkü o bilmektedir ki, yaşama hakkı başta olmak üzere sahip olduğu bütün hakları kabilesi sayesinde elde etmiştir ve kabile bireylerinden her birinin hayatı diğer bireylerin hayatlarıyla doğrudan ilintilidir. Aile Araplar, ataerkil aile sistemine sahiptirler. Cahiliye dönemi Araplarında bağımsız bir aileden bahsedilemez. Çünkü çöl ortamında müstakil aile hayatı sürdürebilmek neredeyse imkânsızdır. Bu sebeple Araplar, geniş çerçeveli ataerkil aile şeklinde yaşamayı tercih etmişlerdir. Başka bir ifadeyle aileler ancak daha büyük aile demek olan bir kabilenin parçası olmakla varlık kazanabilmişlerdir. Bütün toplumlarda olduğu gibi Araplarda da kabilede en küçük birim aile kabul edilir. Arap ailesinde mutlak hâkim erkektir. Dolayısıyla Araplar arasında erkeğin tartışılmaz üstünlüğü vardır. Bu sebeple ataerkil bir toplum yapısını benimseyen Araplarda yakınlık ilişkisi erkek akrabalar (asabe) yoluyla kurulmuştur. Cahiliye Arapları erkek cinsini üstün tutarken, buna karşılık kız çocuğuna sahip olmaktan daima rahatsızlık duymuşlardır. Özellikle göçebe Araplar arasında kızların aileye yük olduğu düşüncesi yaygındır. Zira kadının, kabileyi koruyabilecek gücü bulunmadığı gibi, onun esir duruma düşmesi soyun zarar görmesine de sebep olabilirdi. Bu durum Arap toplumsal yapısında kadına oranla erkeğe daha çok değer verilmesi sonucunu getirmiştir. Cahiliye döneminde kız çocuklarını diri diri toprağa gömme âdetine ve'd, gömülen kız çocuklarına da mevûde adı verilmiştir. Araplarda kız çocukları hakkındaki olumsuz düşünceye rağmen onların canlı olarak gömülmesi âdeti bilhassa Temîm kabilesi dışında diğer Arap kabileleri arasında çok yaygın olarak görülmemiştir. Üstelik Kureyşli Zeyd b. Amr b. Nüfeyl gibi şahıslar öldürülmek istenen kız çocuklarını babalarından alarak onların bakım ve büyütülmelerini üstlenmişlerdir. (Buhârî/Menâkıbu l-ensâr: 24). Kültürel Hayat İslam öncesinde Araplar, yarımadanın sınırlı miktardaki yerleşik hayata ve ziraata elverişli yerleri hariç olmak üzere genel olarak göçebe hayatı süren bir kavim olarak bilinir. Dolayısıyla bu coğrafyadaki kültür hareketleri, hemen Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10

62 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar tamamıyla göçebe hayatın zaruretlerinden doğan tecrübe, âdet ve geleneklerin geliştirdiği bilgilerden ibaret kalmıştır. Ancak buna karşılık Yemen, Basra ve Akabe körfezleriyle Bahreyn civarında oturanlar eski zamanlarda çok önemli medeniyetler kurmuş, kültür hareketleri geliştirmişlerdir. Kültür hayatının en önemli taşıyıcısı ise yazı ve alfabedir. İslam müellifleri, Arapların önceleri Yemen kökenli Müsnet yazısı kullandıkları, daha sonra da adına Hîrî yazı denilen ve zamanla Arap yazısı olarak şöhret kazanan yazıyı kullanmaya başladıklarını ifade ederler. Zamanla Kûfî yazıya dönüşecek olan Hîrî yazının, Irak ta bulunan Enbâr'dan Hîre'ye, oradan da Hicaz'a geçtiği ifade edilmektedir. Hicaz halkının adı geçen medeniyet merkezleriyle yakın ilgisinin, yazının önce Nabât ülkesinin bir bölgesi olan Havran'dan Enbâr ve Hîre'ye, buradan da Dûmetülcendel üzerinden Hicaz'a geçmesine vesile sayılmıştır. Buradan, Hicaz bölgesi Araplarının yazıyı başka milletlerden öğrendikleri sonucu çıkmaktadır. Nitekim eski kaynaklarda Arapların, Nabât yazısını ticaret için gittikleri Şam bölgesinin Havran şehrinden, Kûfî yazıyı da Irak'tan öğrendikleri zikredilir. Bu faaliyetin İslam dininin ortaya çıkışından az önce tamamlandığı anlaşılmaktadır. Arapça, Sami dil ailesindendir. Arapça, Sâmî dil ailesindendir. Bu dil ailesinin eski Mısır dilini de içine alan bir Hâmî-Sâmî köke bağlı olduğu kabul edilmektedir. Arap dilinin tarihi, gelişme ve yayılma safhaları şu şekilde tasnif edilir: Eski Arapça, Klasik Arapça ve ona kaynak olan eski edebî lehçeler, Orta Arapça, Yeni (modern) Arapça, Bu son iki safhada edebî yazı diline bağlı olarak devamlı gelişen mahallî lehçeler. Eski Arapçanın özellikleri ve zamanla geçirdiği safhalar hakkındaki bilgiler daha ziyade bazı eski kitabelere, bir dereceye kadar da Araplarla münasebetleri olmuş kavimlerin metinlerinde geçen kabile, şahıs ve yer adlarına dayanır. Günümüzde en eski Arapça vesika, milâttan önce yılları arasında Asurluların Aribilere karşı yaptıkları savaşlara dair Asurî metinlerinde geçen kırk kadar isimdir. Klasik Arapça tabiriyle bugün mevcut en eski edebî metinlerde, Kur'ân-ı Kerim'de ve hadislerde gördüğümüz, daha sonraları da Arapçanın yayıldığı yerlerde din, edebiyat ve ilim dili olarak devam eden lehçeler üstü Arapça kastedilir. Klasik Arapçayı temsil eden eski metinler kadîm şairlerin şiirleri, Kur'ân-ı Kerîm, Hz. Muhammed'in ve ilk halifelerin resmî haberleşmeleri, Arap kabileleri arasındaki savaşları ifade eden Eyyâmü'l-Arab'a dair yazılı parçalardır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11

63 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar Arap dilinin ürünü olan edebiyatının geçirdiği safhalar, muhtelif yönleri ve gelişmeleri göz önüne alınarak bazı devrelere ayrılır. Bu devreler ise, Cahiliye devri veya İslamiyet'ten önceki Arap edebiyatı; ilk İslami devir edebiyatı (ilk dört halife ve Emeviler devri); Abbasiler ve Endülüs Emevileri devri edebiyatıdır. Arap edebiyatında Cahiliye dönemi kültürü daha ziyade şifahî gelenekle aktarılmıştır ki, bunun en önemli kaynağı Cahiliye şiiridir. Arap şiirinin ilk defa nasıl teşekkül ettiği, nasıl düzenli bir şekil aldığı kesin olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte Miladî VI. yüzyıl başlarında bütün kuzey Arabistan'da hemen hemen bütün kabilelerce bilinen ortak bir şiir dilinin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Klasik Arap şiirinin belli başlı konuları övme (medh) ve övünme (fahr), mersiye söyleme (risâ'), hicvetme (hicâ), kadından ve aşktan bahsetme (nesib, tegazzül, teşebbüb), özür, af ve şefkat dileme (i'tizâr, isti'tâf), tasvir (vasf, teşbih), yiğitlik, kahramanlık, bahadırlık (hamâse), ayrıca zühd, edeb ve hikem, kadın ve şaraba vb. dair hafif mevzulardır. Bunlardan ilk üçü klasik kasidenin en mühim temaları olarak karşımıza çıkar. İlim Araplar, tıp ilmini Babillilerden aldılar. İslam öncesi Araplar da özellikle astronomi ilmi alanında önemli bir birikim bulunmaktadır. Arabistan gecelerinin ekseriyetle sıcak, berrak ve bulutsuz atmosferi, çölde göçebe hayatı süren Arapların az veya çok astronomi bilmesini gerekli kılıyordu. Uçsuz bucaksız çölde, kum tepelerinin rüzgâr sebebiyle sürekli yer değiştirmesi, tabiî yol bulma imkânını tamamen ortadan kaldırıyordu. Ayrıca bedevîler genellikle kendilerini ve bineklerini gündüzün kavurucu sıcağından koruyup kurtarmak üzere geceleri seyahat ederlerdi. Yolculuk esnasında karanlık olduğu için yeryüzü şekilleri ve tabiî işaretlerden istifade mümkün değildi. Bu durumda yön tayini için tek yol, gökyüzünden istifade etmekti. Araplar bu sebeple çöl yolculuklarında sabit yıldızlardan istifadeye çalışırlardı. Bu sebeple sürekli ay ve yıldızların hareketini tahmin eden Araplar, astronomik bilgiler açısından çağdaşları milletlere göre daha üstün derecede idiler. Onlar, bu ilmi Keldanîler ve Babillilerden almışlardır. Bunun en büyük delili ise Arap dilinde geçen belli başlı yıldızların pek çoğunun adı veya adının delâlet ettiği mânanın Keldalilerin diliyle hemen hemen aynı olmasıdır. Araplar, tıb ilmini de Babillilerden öğrenmişlerdir. Ayrıca çağdaşları İranlılardan da tıb bilimi konusunda bazı şeyler alarak onları, daha önce Babillilerden ithal ettikleri bilgi ve tecrübelere katmışlar, nihayet bu birikimlere kendilerinin buldukları yeni tedavi yöntemlerini de dahil ederek Cahiliye Çağı tıp bilimini ortaya çıkardılar. Araplarda yaygın olarak iki çeşit tedavi metodu uygulanıyordu. Bunlardan ilki kâhinlerin usulü, öteki ise tıbbî metod yani ilâçla tedavidir. Kâhinler hastaları okuyup üflemek, sihir yapmak, tapınaklara kurban adayıp dua etmek, yahut nüsha (muska) yazmak gibi uygulamalarla iyileştirmeye Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12

64 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar çalışırlardı. Bu uygulama sadece Araplara has bir yöntem olmayıp, bütün eski milletlerde yaygın olarak görülen bir tedavi anlayışıdır. Arap tabipler arasında gerçekten yaşadığı bilinenlerin en meşhuru ise Eymü r-rebab kabilesine mensup İbn Huzeym dir. Hâris b. Kelde es-sakafî Cahiliye Çağının son ünlü tabiplerinden biridir. İslam öncesi dönemde Araplara ait beşeri bilimlerin başında kehanet ve arafet gelir. Kehanet ve arafet genelde aynı anlamda kullanılmış olmakla birlikte bazıları kehanetin geçmişe arafetin ise gelecekteki olaylara ait bilgi verme anlamına geldiği kanaatindedirler. Cahiliye Çağında Araplar kâhinlerin olağanüstü güçlere sahip olduklarına inandıklarından her işlerinde onlara müracaat ederlerdi. Bilhassa aralarında çıkan anlaşmazlıklarda onların yardımına ve neticede verecekleri hükümlere önem verirlerdi. Onlar hasta oldukları zaman da kâhinlerin tavsiyeleriyle şifa bulmaya çalışırlardı. Ayrıca kendi başlarında çözemedikleri her türlü konuda onlara fikir danışırlar, gördükleri rüyaları onlara yordururlar, hatta gelecekte başlarına gelecekler hakkında da onlardan bilgi almaya çalışırlardı. Bu bakımdan kâhinler Cahiliye Çağı Araplarında, felsefe, hukuk, tababet gibi faaliyetlerle meşgul olan, aynı zamanda din adamları sınıfını, yani bu alanlarda uğraşma imtiyazını ellerinde bulunduran ruhanî başkanları temsil ediyorlardı. Hukuk İslam öncesi dönemde bilhassa Hicaz bölgesinde teşkilatlı siyasî bir otorite ve devletin olmaması, yargı faaliyetlerini yürütecek hukuk organının da yokluğuna sebep oluyordu. Bunun yerine kabile hakemleri tahkim ifade olunan bir sistem içinde hukukî faaliyetleri yürütüyorlardı. Dolayısıyla hakemler, devlet otoritesine dayalı bir adliyenin yerine getireceği işleri üstlenirlerdi. Araplarda kabile içinde çıkan hukukî ihtilâflar, yine kabileye mensup hikmet sahibi hakemlere götürülüyordu. Hakemler tanınmış, emin, tecrübeli ve şahsiyet sahibi insanlardan oluşuyordu. Neredeyse her kabilenin en az bir hakemi bulunuyordu. Bunlar aynı zamanda kâhin olarak da tanınmışlardır. Ancak bunlardan başka bazı hakemler bütün kabileler üzerinde güven kazandıkları için, sıradan şahıslar yerine daha ziyade kabileler arasında meydana gelen daha büyük davalara bakarlardı. Zaman zaman büyük kabile anlaşmazlıklarında çözüm için taraflarla hiç akrabalığı bulunmayan ve daha uzak beldelerde yaşayan hakemlere ihtiyaç duyulurdu. Çünkü ancak o durumda mutlak tarafsızlığın gerçekleşeceğine inanırlardı. Nitekim Hz. Muhammed in dedesi Abdülmuttalib ile diğer Mekkeliler, Zemzem kuyusunun sahipliği konusunda düştükleri ihtilâfın çözümü için Mekke de veya civarda yaşayan bir hakeme değil, çok uzak bir yolu göze alarak Şam da bulunan Sa dü Hüzeym kabilesinin kâhinine gitmeye karar vermişlerdir. Çünkü onlara göre Mekkeli veya yakın bir beldede yaşayan hakemin taraflardan birine Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13

65 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar uzaktan da olsa akraba olma ihtimali tam anlamıyla tarafsız ve yansızlığa halel getirebilirdi. İslam öncesi Arabistan da hakemlerin tatbik edecekleri yazılı bir kanun bulunmuyordu. Bundan dolayı hakemler bunun yerine şahsi görüş, örf ve âdete göre hüküm verirlerdi. Ayrıca onların mahkeme sonucunda verdikleri karar, icra ve infaz edilmekten de mahrumdu. Zira bunu gerçekleştirecek bir hukuk organı yoktu. Dolayısıyla hükmün icrası ancak tarafların iyi niyetlerine ve taraflardan lehine hükmolunanın üstün kuvvetine bağlı idi. Bununla birlikte kamuoyu baskısı ve Arapların şereflerine verdikleri önem, alınan kararın icrasını neredeyse garanti ediyordu. Hilfü l-fudul: Erdemliler ittifakı Hz. Muhammed in gençliği döneminde faaliyete başlayan Hilfü l-fudül cemiyeti, Arap toplumu içinde alışılmışın dışında yeni bir hukuk kurumu olarak faaliyet göstermiştir. Bu da korumasız bir şahsın hakkının onunla akrabalık bağı olmayan farklı kişiler tarafından alınması girişimidir. Hz. Muhammed in 20 yaşında olduğu sırada gerçekleşen bu hadisenin sebebi, ticaret amacıyla Yemen den Mekke ye gelen bir tüccarın Sehm kabilesi reislerinden Âs b. Vâil e satmış olduğu malının parasını tahsil edememesidir. Mağdur Yemenli bunun üzerine Kureyşlilerden kendisine yardımcı olmalarını isteyince, onun çağrısına ilk cevap Teym kabilesi reisi Abdullah b. Cüdân dan gelmiştir. Daha sonra başta Hâşimoğulları olmak üzere başka Kureyş boyları da buna dâhil olmuşlardır. Abdullah b. Cudân ın evinde bir araya gelen bu topluluk, Mekke de haksızlığa uğrayan herkese yardımcı olacaklarına dair söz vermişlerdir. Bu sözleşme Mekke de Hilfü l-fudûl (Faziletliler ittifakı=erdemliler birliği) olarak isimlendirilmiştir. Hz. Muhammed de bu organizasyona bizzat iştirak etmiş, peygamberliği döneminde bu anlaşmayı övmüştür. (İbn Hişâm, es-sîre, I, ; İbn Sa d, et-tabakât, I, ) Din Başta gök cisimlerine tapınmak gibi pek çok kadim inanç sisteminin görüldüğü İslam öncesi Arap toplumunda, bunlardan başka Yahudilik, Hıristiyanlık, Mecusilik, Sâbiilik, Hanîflik ve putperestlik gibi inançlar faaliyet göstermiştir. Yahudilik eski ilâhi kaynaklı büyük dinlerden biridir. Milattan önce ikinci bin yılın başlarında Yahudilik, Hz. İbrahim'in oğlu İshak'la sahneye çıkmıştır. İshak'tan sonra yerine Yakûb geçmiştir. Bu din daha ziyade İsrailoğulları nın Babil'de geçirdikleri sürgünden sonra yayılma göstermiştir. Milattan önce iki binlere kadar İsrailoğulları Mısır'da üçüncü sınıf insan muamelesi görmüşler, burada adeta tutsak hayatı yaşamışlardır. Nihayet kavmin içinden çıkan Mûsâ (as), Firavun'un zulmüne karşı gelerek onların kurtuluşunu sağlamıştır. İsrailoğulları buradan Mûsâ nın liderliğinde Ken'an iline ulaşarak kurtulmuşlardır. Ken'an ülkesinde başta Filistinliler olmak üzere çeşitli topluluklarla savaşmak zorunda kalan Yahudiler, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14

66 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar M.Ö. 990 dolayında Hz. Davud'un peygamberlik ve liderliğiyle bileşik bir devlet kurmayı başarmışlardır. Bu tarihten sonra Kudüs merkezli olarak bölgede geniş bir yayılma faaliyeti gerçekleştirmişlerdir. Onlar bilhassa Filistin ve Şam topraklarında etkinlikleri artırmışlardır. Bu din İslam dan önceki dönemde Arabistan a da girmiştir. Nitekim Hz. Peygmaber in tebliğe başladığı zamanda Arap yarımadasının dört köşesinde Yahudilere tesadüf edilir. Yahudilik, Arap yarımadasında Medine ve çevresinden başka bu dine mensup tüccarların faaliyetleri neticesinde Yemen de de yayılma fırsatı bulmuştur. Yahudilikten sonraki ikinci büyük semavi din olan Hıristiyanlık, Filistin bölgesinde doğmuş ilahi kaynaklı evrensel bir inanç sistemidir. Filistin de doğan Hıristiyanlık daha sonra çok geniş bir coğrafyaya yayılmış, bilhassa Roma nın desteğini aldıktan sonra bu imparatorluğun hâkimiyeti altında yaşayan milletlerin resmî dini haline gelmiştir. Hıristiyanlık dördüncü miladî asırdan itibaren de Arap yarımadası na kuzeyde Şam beldeleri, güneyde ise Habeşistan üzerinden girmiştir. Başlangıçta Suriye kanalıyla Arabistan a ulaşan ilk Hıristiyanlar, doğu kiliseleri arasındaki mezhep ihtilâfları sebebiyle İmparatorluk topraklarında barınamayan muhalif gruplara mensuptur. Onların çabalarıyla bu din Kuzey Arabistan da sakin Gassânî ve Hîre Arapları arasında yayılmıştır. Irak bölgesinde Hıristiyan olan Arapların çoğu Nastûrî mezhebini benimsemiş ve onlar eliyle Hîre de hatırı sayılır bir Hıristiyan Arap topluluğu meydan gelmiştir. Güney Arabistan ın Hıristiyanlık merkezi: Necran Mekkeli bir Hanîf: Varaka b. Nevfel Hıristiyanlık Kuzey Arabistan dan başka Yemen de de büyük ölçüde yayılma imkânı bulmuştur. Bu dinin bölgeye ne zaman ve ne şekilde girdiği kesin olarak bilinmemekle birlikte, Bizans Hükümdarı Justinianus zamanında ( ) Bizans'a bağlı ülkelerden kaçarak Kuzey Yemen'deki Necran'a gelen monofızitler sayesinde Hıristiyanlığın burada yer edinmeye başladığı görüşü yaygındır. İslam'ın doğduğu sırada Sâsânî İmparatorluğu nun resmî dini olan Mecûsîlik, yarımadadaki Araplar arasında pek fazla ilgi görmemiştir. Bununla birlikte Arabistan ın bilhassa güneydoğu bölgeleri içinde yer alan Hecer ve Bahreyn de yaşayan bazı Arap kabilelerinin sınırlı da olsa bu dine girdikleri görülmüştür. Bu dinin Arabistan da ilgi görmemesinde Sâsânîlerin bu inanç sistemini ulusal din olarak kabul edip başka milletler arasında yaymaya çalışmamalarının, ayrıca siyasî ve ekonomik hâkimiyeti dinlerini yaymaya tercih etmelerinin büyük etkisi vardır. İslam öncesi inançları arasında Hanîflik de öne çıkmaktadır. İslam'ın ilk yıllarına ait şiirlerde hanîf kelimesine farklı, hatta birbirine zıt anlamlar verildiği görülür. Nitekim bu kelimeyle ilgili olarak hem putperest, hem de tevhid ehli şeklinde tanımlamalar yapılmıştır. Hanîf kelimesi Kur ân'da bir taraftan Hz. İbrahim'in imanını ifade etmek için ve müşrikliğin karşıtı olarak kullanılırken, diğer taraftan Hz. İbrahim'in Yahudi ve Hıristiyan olmadığı (Âl-i İmrân/3: 67; Bakara/2: 135), Ehl-i kitabın Hanîfler olarak Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15

67 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar Allah'a kulluk etmekle emrolundukları (Beyyine/98: 5) vurgulanmaktadır. Bunlardan başka Hz. Muhammed'e ve ona uyanlara hanîf olarak Allah'a kulluk etmeleri de emredilmiştir (Yûnus/10: 105; Rûm/30: 30). Buna göre Hanîflik müşriklik olmadığı gibi, Yahudilik ve Hıristiyanlık da değildir. Bilakis Allah'ın başlangıçtan itibaren insanlara bildirdiği, insan tabiatına en uygun olan tevhid dinidir. Netice olarak bütün bunlar hanîf kelimesinin Kur ân'da hem putperestliğin hem de Yahudilerle Hıristiyanların bozulmuş tevhid inancının karşıtı olarak kullanıldığını göstermektedir. Hanîf kavramı Kur'ân'daki anlamıyla hadislerde de yer alır. Nitekim İbn Abbâs'tan rivayet edilen bir hadise göre Hz. Muhammed'e, Allah katında hangi din daha makbuldür? diye sorulduğunda. "Kolaylaştırılmış Hanîflik" cevabını vermiştir. (Buhârî/Îmân: 29). Buhârî'de yer alan başka bir rivayete göre de Zeyd b. Amr b. Nüfeyl hakiki dini aramak amacıyla Şam'a gitmiş, rastladığı bir Yahudi ve bir Hıristiyan âlimine dinlerini sorup beklediği cevabı alamayınca kendisine hangi dini önerdiklerini sormuş, onlar da Hanîfliği tavsiye etmişler; Hanîfliğin İbrahim'in dini olduğunu, onun Yahudi ve Hıristiyan olmadığını, sadece Allah'a kulluk ettiğini belirtmişlerdir (Buhârî/Menâkıbü'l-Ensâr: 24). İslami literatürde hanîf olarak nitelenen pek çok kişinin adından bahsedilmekte olup bunların en başta gelenleri şunlardır: Kuss b. Sâide el-iyâdî, Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, Ümeyye b. Ebu's-Salt dır. Mekke de bulunan Hanîflerin en meşhurlarından olan Varaka b. Nevfel, Hz. Muhammed in eşi Hz. Hatice nin amcasının oğludur. O kavminin dinine uymayı reddedip Şam'a giderk Hıristiyan olmuş, burada ayrıca Tevrat ve İncil kitaplarını tahsil etmiştir. Varaka, Allah Resulü nü ilk vahyi almasının ardından dinledikten sonra kendisine gelenin bütün peygamberlere ilahî emirleri ulaştıran vahiy meleği Cebrail olduğunu söyleyerek onun peygamberliğini müjdelemiştir. (Buhârî/Bedü l-vahy: 3). Meşhur Hanîflerden biri de Kureyşli Zeyd b. Amr b. Nüfeyl dir. O daha hayatta iken cennetlik olduğu müjdelenen sahâbîlerden Saîd b. Zeyd in babasıdır. Zeyd b. Amr ne Yahudilik ne de Hıristiyanlık a girmiş, kavminin dinini de terk edip putlara tapmamış, kendisinin sadece Hz. İbrahim'in ilahına inandığını açıklamıştır. İslam ın doğuşu döneminde Arap yarımadasında en yaygın dinî anlayış şüphesiz putperestliktir. Bu inanç, Sâmî toplumlarındaki inanç sistemlerinin en eski ve en ilkel şeklini temsil eder. Hz. İbrahim in Mekke de Kâbe yi inşa etmesiyle birlikte Allah ın birliği inancı (Tevhid) Arap yarımadasında kabul edilmeye başlamış, Mekke zamanla bu anlayışın merkezi olmuştur. Hz. İbrahim döneminden itibaren Mekke, tevhidin merkezi iken zamanla onun soyu bu inancı terk edip Allah a ortak koşmaya başlamıştır. Cahiliye dönemi kaynaklarında Hicaz a ve Mekke ye putperestliğin şehrin yönetimini üstlenen Huzâalılar zamanında getirildiği zikredilir. Nitekim kabilenin reislerinden Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16

68 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar Amr b. Luhay, ticaret amacıyla gittiği Şam bölgesinde Maab denilen yerde yaşayan Amâlikalıların putlara taptıklarını görmüş, bunun üzerine kendisine de bir put vermelerini talep etmiştir. Amr onların hediye ettikleri Hübel (Ha-Ba l) isimli putu Kâbe ye getirerek Zemzem kuyusunun üst tarafına yerleştirip halkına bu puta ibadet etmelerini emretmiştir. Mekke de putperestliğin sadece liderin bir davranışıyla başladığını ileri sürmek eksik bir hüküm olur. Anlaşılan bu dönemde Mekke de şirk için uygun bir ortam vardı. Nitekim Araplar, Amr ın Şam dan getirdiği Hübel ile iktifa etmeyip zamanla Kâbe yi sayıları 360 ı bulan putlarla doldurmuşlar, ayrıca Safâ ya İsâf, Merve ye ise Nâile isimli putları yerleştirmişlerdir. Araplarda en yaygın inanç sistemi putperestliktir. Taif te yaşayan Sakîf kabilesi Lât, Medine ve civarında yaşayan müşrik Araplar ise Menât isimli putlara tapmışlardır. Böylece her kabilenin, hatta zamanla her ailenin kendine ait bir putu olmuştur. Kur ân da müşriklerin taptıkları Vedd, Süvâ, Yeğûs ve Nesr isimli put adları da geçmektedir. (Nûh/84: 23) Genel anlamda putperest olan Arapların belirgin ortak bir inanç anlayışı yoktu. Onlardan bazıları Tanrı kavramını kökten inkâr etmek suretiyle materyalist bir anlayışla zamana ve tabiata tapınmışlardır. Diğer bir kısmı ise kısmı ise Allah ın âlemin yaratıcısı ve düzenleyicisi olduğunu kabul etmişlerdir. Nitekim onlar diğer tanrı ve put adlarından ayrı olarak en yüce yaratıcı Tanrı yı ifade etmek üzere Allah kelimesini de kullanmışlar, özellikle dualarında yâ Allah ve daha sık olarak Allâhümme tabirlerine yer vermişler. Bu konuda en açık deliller ise Kur ân da zikredilir: Andolsun! Onlara, Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, mutlaka, Onları mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen (Allah) yarattı diyeceklerdir (Zuhruf/43: 9). Eğer, yerde ve gökte Allah tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök Cahiliye dönemi Araplarında siyasî ve fikrî birlik bulunmadığı gibi tamamen (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. (Enbiyâ, 2l/22). ortak bir akîde de yoktur. Bu dönemin başlıca ibadet şekilleri ise put evleri kurarak buralarda dua, secde ve tavaf etmek, kurbanlar kesmek, tanrıların hoşnutluğunu kazanmak için sadaka vermek gibi faaliyetlerdir. Bu tür ibadetlerin gayesi ise sağlık, afiyet, servet kazanmak, savaşlarda zafere ulaşmak, erkek evlât sahibi olmak gibi imkânlara ulaşabilmeleri için putların ilgi, yardım veya şefaatine erişmekti. Anlaşıldığı kadarıyla Cahiliye Arapları ibadet ve diğer iyilikleri sadece dünyevî beklentiler adına yapmışlardır. Bu da onların âhirete inanmamalarının tabiî bir sonucudur. Nitekim Kur'ân da müşriklerin öldükten sonra dirilmeyi ve hesabı inkâr ettikleri (Enâm/6: 29; Nahl/16: 38; İsrâ/17: 49) bildirilmektedir. Cahiliye dönemi Araplarının büyük çoğunluğu Allah ı tanımakla, onu yüce yaratıcı olarak bilmek, hatta dualarında ve yeminlerinde Allah ın adını sıkça anmakla birlikte, onların Allah inançları oldukça zayıf, bulanık ve muğlâktı. Ancak tehlike anında Allah a dua ediyorlar, selamete kavuştukları anda ise O nu Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17

69 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar unutuyorlardı. Varlığını hatırladıklarında ise doğrudan tek ve mutlak güç sahibi olan Allah a inanıp bağlanmak yerine, O nunla kendi aralarında bağ kurduğuna inandıkları ikinci dereceden tanrıları aracı kılıyorlar, kısacası Allah a ortak (şirk) koşuyorlardı. Şirk, ulûhiyette ve ibadette Allah ın dışında başka varlıkları ortak koşmak demektir. Onların şirke vesile saydıkları varlık put olabildiği gibi, bir melek, şeytan ya da tabiat güçlerinden biri de olabilirdi. Müşriklerin Allah a ortak koştukları varlıkların başında ise putlar gelir. Müşrik Araplar önemli işlerinin hallinde putlardan yardım dilemiş, onların önünde çektikleri fal okları ile problemlerine çözüm arayışına girmişler, üstelik bu faaliyeti dinî bir vecibe olarak kabul etmişlerdir. Mekke de bu tür uygulamaların gerçekleştirdiği yer ise Hübel putunun bulunduğu mekândır. Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, Cahiliye Arap toplumunda hem semavî hem de beşerî dinler var olmakla birlikte, bilhassa Mekke merkezli Hicaz da hâkim inanç putperestlikti. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18

70 Özet Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar Arabistan Yarımadası dünyanın en eski yaşam alanlarından biridir. Güney, Kuzey ve Hicaz şeklinde genel olarak üç coğrafi kısma ayrılan yarımadanın özellikle güney ve kuzey bölgelerinde güçlü devletler kurulmuştur. Hicaz, Arap yarımadasının orta batı kesiminde yer almış ve etrafında bulunan geniş çöller sayesinde büyük devletlerin saldırılarından kendisini koruyabilmiştir. Bölgenin en önemli şehri olan Mekke, bu özelliğini başta Kabe olmak üzere kutsal mekanlara ev sahipliği yapmasından alır. İslam öncesinde Araplar klasik kabile sistemi içinde yaşamışlardır. Gücün hakim olduğu hayat şartlarında erkek egemen bir aile anlayışı görülmüştür. Bu sebeple aileler daha çok erkek çocuk sahibi olmak istemişlerdir. İslam öncesi Arap tarihi için her ne kadar Cahiliye dönemi tabiri kullanılmışsa da, bu çağda yaşayan Araplar, çevrelerinde yaşayan insanlardan aşağı kalmayacak kültür eserleri ve bilimseler ilerlemeler sergilemişlerdir, aynı zamanda ilmi, hukuki ve dini kurumlar meydana getirmişlerdir. Arabistan Yarımadası'nda İslam'dan önce başta Yahudilik ve Hıristiyanlık olmakla birlikte, Sabiilik ve Mecusilik gibi dinler de yayılmıştır. Bilhassa Hicaz'da semavi dinlerle yakından ilgili olan, putperestlikten uzak duran ve kendilerine Hanif adı verilen az sayıda inanç mensubuna rastlanmıştır. Bununla birlikte bölgede en yaygın inanç görüntüsü şüphesiz putperestliktir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19

71 Ödev Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar Diğer bilim dallarından istifade ederek Cahiliye dönemi sosyal hayatını 200 kelimeyi aşmayacak şekilde yazınız. Hazırladığınız ödevi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan ödev bölümüne yükleyebilirsiniz. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20

72 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan bölüm sonu testi bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. DEĞERLENDİRME SORULARI 1. Aşağıdaki devletlerden hangisi Güney Arabistan da kurulmuştur? a) Hireliler b) Nabatiler c) Gassaniler d) Himyerliler e) Tedmürlüler 2. Aşağıdakilerden hangisi Tedmürlüler devleti için doğru değildir? a) Kuzey Arabistan da kurulmuştur. b) Tarihleri en iyi bilinen Arap devletlerindendir. c) Romalılar tarafından ortadan kaldırılmıştır. d) Zenubiya isimli bir kraliçe tarafından yönetilmişlerdir. e) Habeşistan üzerine sefer düzenlemişlerdir. 3. Mekke şehrinin ilk sakinleri kimlerdir? a) Nizariler b) Amalikalılar c) Huzaalılar d) Kureyşliler e) Cürhümlüler 4. Mekke de Kureyş hakimiyeti kimin tarafından gerçekleştirilmiştir? a) Abdülmuttalib b. Haşim b) Haşim b. Abdümenaf c) Kusay b. Kilab d) Amr b. Luhay e) Fihr b. Malik Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21

73 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar 5. Aşağıdakilerden hangisi Medine nin özelliklerinden değildir? a) Arabistan da Yahudilerin yerleşim alanlarındandır. b) Asıl adı Yesrib iken hicretten sonra Medine olarak değiştirilmiştir? c) Evs ve Hazrec kabilelerinin yurdudur. d) Arabistan ın önemli bir liman şehridir. e) Hayber ve Fedek gibi Yahudi şehirlerine komşudur. 6. Cahiliye döneminde geçim sıkıntısı veya namus endişesi sebebiyle öldürülen kız çocuklarının öldürülmesine ne ad verilir? a) Mevude b) Mazlume c) Maktule d) Masume e) Mahmule 7. Araplar Kufi yazıyı nereden aldılar? a) Mısır b) Irak c) Habeşistan d) İran e) Yemen 8. Aşağıdakilerden hangisi Klasik Arapça yı temsil etmez? a) Kur an-ı Kerim b) Hadisler c) alife mektupları d) Eyyamü l-arab e) Abbasi dönemi şiirleri Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22

74 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar 9. Araplarda tıp ilmi hakkında aşağıdakilerden hangisi doğrudur? a) Araplar tıp ilmini daha ziyade Habeşlilerden almışlardır. b) İmruü l-kays en meşhur Arap tabiplerindendir. c) Araplar İranlılardan bazı tedavi yöntemlerini almışlardır. d) Araplar sadece büyücüler vasıtasıyla tedavi uygulmışlardır. e) Araplar açtıkları hastanelerde pek çok tabip yetiştirmişlerdir. 10. Putperest Araplar için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? a) Putperes Arapların tamamı Allah ın varlığını inkar ediyordu. b) Onlar, iyilikleri ancak dünya menfaati için yapıyorlardı. c) Büyük bir kısmı ahrete inanmıyordu. d) Putları Allah a şirk koşuyorlardı. e) Bazen Tanrı yı ifade etmek için Allah kelimesini kullanıyorlardı. Cevap Anahtarı 1-d; 2-e; 3-b, 4-c; 5-d; 6-a; 7-b; 8-e; 9-c; 10-a Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23

75 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR Ahmed Refik. (tsz.). Târîh-i Umûmî, I-VI. İstanbul (Dersaadet). Aksun, Ziya Nur. (1994). Osmanlı Tarihi, I-VI. İstanbul. Akşit, Oktay. (1976). Roma İmparatorluğu Tarihi. İstanbul. Altıntaş, Ramazan. (1996). Bütün Yönleriyle Cahiliyye. Konya. Apak, Adem. (2011). Anahatlarıyla İslam Tarihi I (Hz. Peygamber Dönemi). İstanbul. Avcı, Casim-Şentürk, Recep. (1996). Kabile. DİA, XIV, 30. Bailly, Auguste. (tsz.). Bizans Tarihi, I-II. (Çev. Haluk Şaman). İstanbul: Tercüman, 1001 Temel Eser. Büyükcoşkun, Kudret. (1991). Arabistan. DİA, III, Çağatay, Neşet. (1957). İslam Öncesi Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı. Ankara. Çağrıcı, Mustafa. (1991). Arap. DİA, III, 319. Çetin, Nihat. (1973). Eski Arap Şiiri. İstanbul. Fayda, Mustafa. (1992). Cahiliyye. DİA, VI, Hasan, Hasan İbrahim. (1996). Siyasî-Dînî-Kültürel-Sosyal İslam Tarihi, I-X. (Çev. İsmail Yiğit-Sadreddin Gümüş). İstanbul. Hıttı, Philip K.. (1980). Siyasî ve Kültürel İslam Tarihi, I-V. (Çev. Salih Tuğ). İstanbul. İbn Abdilhakem, Ebu l-kasım Abdurrahman b. Abdillah (257/870). (1991). Futûhu Mısr ve Ahbâruhâ. (thk. Charles Torrey). Kahire. İbn Hişam (218/833). (tsz.). es-siretü n-nebeviyye, I-VI,. (thk. Mustafa Sakka- İbrahim Ebyari-Ebu l-hafız Şelebi). Beyrut. İbn Hurdazbih, Ebu l-kasım Ubeydullah b. Abdillah (280/893). (1967). Kitabu l- Mesâlik ve l-memâlik. Leyden. İbn Sa d (231/845). (tsz.). et-tabakatü l-kübra, I-VIII. Beyrut. İstahrî, Ebû İshak İbrahim Muhammed el-farisî (340/951). (1967). Kitabu l-mesâlik ve l-memâlik. Leyden. Küçükaşçı, Mustafa Sabri. (1998). Hicaz. DİA, XVII, 433. Marek, Kurt W.. (1982). Tanrılar, Mezarlar, Bilginler. (Çev. Hayrullah Örs) İstanbul. Mes'ûdî, Ebu l-hasan Ali b. Hüseyn b. Ali (345/956). (1964). Mürûcü'z-Zeheb, I-IV. (thk. M. Muhyiddin Abdulhamid). Mısır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24

76 Cahiliyeden Risalete Kısa Tarih, Kültür ve Kurumlar Meydan Larousse, I-XIII. (Meydan Gazetecilik). (1987). İstanbul. Ostrogorsky, Georg. (1995). Bizans Devleti Tarihi. (Çev. Fikret Işıltan). Ankara. Özaydın, Abdülkerim. (1991). Arap. DİA, III, 321. Palabıyık, M. Hanefi. (2007). Cahiliye Dönemi ve İslam ın İlk Yıllarında Okuma- Yazma Faaliyetleri. Erzurum: Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 27, s Sarıcık, Murat. (2002). İslam Öncesi Cahiliyye Kültürü. Isparta. Şevki Dayf. (1960). el-asru l-cahili. Kahire. Watt, M. Montgomery. (1986). Muhammed Mekke de. (Çev. Rami Ayas-Azmi Yüksel). Ankara. Yâkût el-hamevî, Şihabüddin Yakut b. Abdullah (626/1229). (1975). Mu cemu l- Buldân, I-V. Beyrut. Zeydan, Corci. (1970). İslam Medeniyeti Tarihi, I-IV. (Çev. Zeki Meğamiz). İstanbul. Zeydan, Corci. (tsz.). el-arab Kable l-islam. (thk. Hüseyin Munis). Kahire. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 25

77 HEDEFLER İÇİNDEKİLER HZ. PEYGAMBER + DÖNEMİNDE DİNİ, KÜLTÜREL ve ADLİ KURUMLAR i Dini Kurumlar Namaz ve Mescid Zekât Hac Eğitim-Öğretim ve Kültür Eğitim-Öğretim Kültür Adalet Kurumu Merkez Taşra Hz Peygamber in Kâdîları İSLAM KURUMLARI ve MEDENİYETİ TARİHİ Bu üniteyi çalıştıktan sonra; Hz. Peygamber dönemindeki dini kurumların önem ve fonksiyonunu kavrayabilecek, Hz. Peygamber dönemindeki eğitim-öğretim kurum ve faaliyetleri ile dönem kültürünün genel özelliklerini kavrayabilecek, Hz. Peygamber dönemindeki adli kurumların yeri ve gerekliliğini anlayabilecek, Hz. Peygamber döneminin din, öğretim ve adliye kurumları arasındaki bağlantıyı kurabileceksiniz. ÜNİTE 4

78 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar GİRİŞ Bu ünitede Hz. Peygamber dönemindeki dini, kültürel ve adli kurumlar ele alınarak, işleyişleri ve görevlileri hakkında bilgi verilecektir. Şüphesiz hiçbir kurum ve yapı tek başına anlamlı değildir. Diğer kurumlarla birlikte ve kendi sistemi içinde değerlendirilmelidir. Bu yüzden Allah Resulü nün hayatını, dönemini ve zamanında oluşturduğu yapı ve kurumları bir bütün olarak ve tüm sistemi birlikte düşünmelidir. DİNİ KURUMLAR İnsanın yaratılışında inanma, ibadet etme veya tapınma ihtiyacı vardır. Yani insan, aklını, kalbini ve midesini gerekli şeylerle doldurmaya muhtaçtır. İnsanı hangi yönden ele alırsak alalım, bir ihtiyaç içindedir. İnsanın canlılığını devam ettirebilmesi için midesini doyurması, orada hazmedilen yiyeceklerin vücudun belli yerlerine dağılması ve bunlar sayesinde vücudun fizyolojik fonksiyonlarını yerine getirmesi şarttır. Nasıl ki insan, az veya çok, yeterli veya yetersiz gıda almaya mecbursa; yaratılıştan kendine verilen inanma ve ibadet etme ihtiyacını da gidermeye mecburdur. Yemek, içmek vakıası gibi iman ve ibadet vakası da reddedilemez bir şekilde sürüp gelmiştir. Asırlar boyunca bu ihtiyacı, Allah ın dini veya batıl dinlerle gideren insan topluluklarını görüyoruz. Yüce Allah ın gönderdiği peygamberler, insanlara hak dini tebliğ etmek ve bu dinin ibadetlerinin nasıl yapıldığını göstermek vazifesini yerine getirdiler. Peygamberler zincirinin son halkası olan Hz. Peygamber de, kendinden önceki peygamberler gibi bu vazifesini en güzel bir şekilde yerine getirdi. Ümmetine namaz kılmayı, oruç tutmayı, zekat vermeyi, kurban kesmeyi, bayram etmeyi, hac ve umre yapmayı öğretti. Yüce Allah ın emrettiği ve Hz. Peygamber in de nasıl yapılacağını öğrettiği ibadetlerin başında namaz gelir. Namaz Sözlükte namaz, dua etmek, övmek, tazim etmek, hayır duada bulunmak gibi manalara gelir. Yüce Allah, bir ayette meal olarak şöyle buyurur: (Ey Muhammed! Sen) onlara dua et! Çünkü senin duan onlar için bir huzurdur. (Tevbe/9: 103) Dini bir terim olarak namaz, tekbir ile başlayıp selam ile tamamlanan özel fiil ve sözlerden ibaret bir ibadettir. İslam dininde farzların en önemlisi namazdır. Kıyamet gününde insanın ilk hesaba çekileceği konu namaz olacaktır. Namaz, inancın dışa ve topluma yansıyan Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2

79 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar belirtilerinin başında gelir. Namaz kalbin nuru, gönlün süruru, ruhun gıdası, müminin miracı, kulun yüce yaratıcı ile aracısız buluşma ve konuşma halidir. Kur ân-ı Kerîm in çeşitli ayetlerinde, İslam dan önceki ilahi dinlerde de namazın emredildiği haber verilir. Önceki peygamberlerin kıldıkları ve ümmetlerinden de kılmalarını istedikleri namaz, Mekke de Hz. Peygamber in peygamberliğinin başlangıç yıllarında kılınması istenen bir ibadettir. Mekke döneminin başlangıç yıllarında Cebrail, Hz. Peygamber e gelerek, onu Akabe denilen yere götürmüş, orada fışkıran su ile önce Hz. Cebrail, sonra Hz. Peygamber abdest almış ve birlikte iki rekat namaz kılmışlardı. Hz. Peygamber, sevinçli bir halde eve gelmiş ve eşi Hz. Hatice yi de oraya götürmüş, birlikte abdest alarak iki rekat namaz kılmışlardı. Kimi alimlere göre aşağıdaki ayet mealleri, bu gizli namaz dönemiyle ilgilidir: Namazında ne yüksek sesle oku ve ne de sesini alçalt, ama ikisi arasında bir yol ara! (İsrâ/17: 110) Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an ve (sakın) gafillerden olma! (A râf/7: 205 ) İslam ın ilk yıllarında namaz, genel kabule göre yalnız sabah güneşin doğmasından önce ve akşam güneşin batmasından sonra olmak üzere ikişer rekat kılınıyordu. Daha sonra Miraç gecesinde beş vakit namaz farz kılındı. Yaygın kabule göre Hz. Cebrail in, Hz. Peygamber e Kabe de, namaz vakitlerini göstermek üzere imamlık etmesi Miraç olayının ertesi günü olmuştur. Namazın farz olması kitap, sünnet ve icmâ ile sabittir. Cuma namazı ve bayram namazlarının dışındaki namazlar münferiden kılınabileceği gibi cemaat halinde kılınması daha makbuldür ve sevabı daha çoktur. Cemaat halinde kılınan namazın en güzeli de, camide imamın arkasında kılınanıdır. Mescid: Müslümanların topluca ibadet ettikleri yere mescid veya cami denilmektedir. Bu iki kavram birbirinin yerinde kullanıldığı gibi bazen ikisi birlikte el-mescidü l-cami şeklinde de kullanılmıştır. İslam ın ilk devirlerinde ibadethaneler, mescid diye anılırken daha sonra küçük ibadethaneler mescid, cuma ve bayram namazlarının kılındığı büyük ibadethaneler de cami diye anılmaya başlamıştır. Bununla birlikte bazı İslam memleketlerinde küçük-büyük bütün ibadethanelerin mescid adıyla anıldığı müşahede edilmektedir. Mescid kelimesi, Arapçada eğilmek, baş eğmek, alnı ve burnu birlikte yere koymak manalarına gelen scd sülasi kökünden ism-i mekandır. Secde edilen yer manasına gelir. Cami kelimesi ise Arapçada parçaları bir araya toplamak, bir şeyin bir kısmını diğer kısmına koymak, uzlaştırmak, barıştırmak, bir işe azmetmek Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3

80 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar ve elbise giymek manalarına gelen cma sülasi kökünden ism-i faildir. Bir araya toplayan, bir arada uzlaştıran manasına gelir. Bu kelime, Hicri dördüncü asırdan itibaren kullanılmaya başlamıştır. Mescid kelimesi, Kur ân-ı Kerîm de müfred, cemi ve izafet terkibi şeklinde yirmi beş yerde geçmektedir. Hadis kitaplarında ve diğer İslam kaynaklarında da Mescid kelimesi, mabed manasında kullanılmıştır. Yeryüzünde yapılan ilk mabed, Mekke deki Kabe olduğu gibi; İslam tarihinde özel mahiyetteki ilk mescid de Mekke de, Ammar b. Yasir in evinin bir köşesinde yaptığı mesciddir. Bundan ayrı yine Mekke de, Hz. Ebu Bekir in evinin bir bölümünü mescid olarak ayırdığı bilinmektedir. Hz. Peygamber, 622 yılında Mekke den Medine ye hicret ettiğinde Medine topraklarındaki Kuba köyünde, Gülsüm b. Hidm in evine misafir olmuş ve burada Kur ân-ı Kerîm de takva üzere inşa olunan mescid diye bahsedilen İslam tarihinin ilk mescidini yapmıştır. Hacca ve umreye gidenlerin ziyaret ettikleri Kuba Mescidi işte bu mesciddir. Hz. Peygamber, Kuba da beş gün kaldıktan sonra Medine ye hareket etti. Medine ye geldiğinde serbest bıraktığı devesi, Neccar oğullarının boş bir arsasına çöktü. Bu arsa, Sehl ve Süheyl adında iki yetim kardeşe aitti. Hz. Peygamber, çocuklardan bu arsayı bedelini ödeyerek satın almak istedi. Çocuklar, arsayı parasız vermek istedilerse de Hz. Peygamber kabul etmedi. On dinara (altın) alınan arsanın bedelini Hz. Ebu Bekir ödedi. Bu arsaya en yakın ev, Ebu Eyyub el-ensarî nin eviydi. Hz. Peygamber, bu arsa üzerinde başlattığı mescid inşaatı tamamlanıncaya kadar Ebu Eyyub a misafir oldu. Bu arsa üzerine yapılacak mescidin planını bizzat Hz. Peygamber çizdi bu plana göre yapılacak mescid üç ana bölümden oluşmaktaydı: Mescid Suffa Hucurat Bu mescidin temelleri taştan, duvarları da kerpiçten yapıldı. Üzeri de hurma gövdesi, dalları ve yaprakları ile kapatıldı. İlk zamanlar kıblesi, Kudüs e doğru idi. Hicretin on altıncı ayında gelen ayet ile kıblesi Mekke ye/mescid-i Haram a yani Kâbe ye doğru çevrildi. Mescidin doğu tarafına Hz. Peygamber in odaları yapıldı. Giriş tarafındaki gölgelik (zulla) de Suffa olarak tarihe geçti. İnşaatın tamamı yedi ay içerisinde bitirildi. İnşaat bittikten sonra Hz. Peygamber, Mekke den getirttiği eşi Sevde yi ve çocuklarını kendi evine yerleştirdi. Sonradan evlendiği her eşi için buraya bir oda (hucre/hucurât) daha yaptırdı. Ezanın meşru kılınmasından sonra Hz. Bilal, günde beş vakit ezan okuyor ve bu mescid arı kovanı gibi dolup taşıyordu. Medineliler, günde beş vakit namaz için burada toplanıyorlardı. Hz. Peygamber ile görüşüyorlar ve onun yaptıkları sohbetlerden istifade ediyorlardı. Cuma günü de Medine nin çevresindeki Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4

81 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar mahallelerde ve köylerde oturan Müslümanlar buraya geliyor, Cuma namazı kılıyor ve birbirleri ile kaynaşıyorlardı. Mescid, bir su kaynağı gibi herkesin uğradığı bir merkez haline geldi. Hz. Peygamber in evi mescidin bitişiğinde olduğu için, onu arayan ya mescidde veya evinde buluyordu. Mescidde kadınlar için de bir yer ayrılmıştı. Beş vakit namaza gelen kadınlar, birbirleri ile görüşüyorlar ve sohbet ediyorlardı. Muhacir ve Ensar kadınlarının aralarındaki sevgi ve saygı bağı artarak gelişiyordu. Ayrıca mescide devam eden kadınlar, din ile ilgili sorularını bizzat Hz. Peygamber e sorarak cevaplarını alıyorlardı. Mekke den gelen Muhacir Müslümanlarla Medineli Müslümanlar, namaz vakitlerinin dışında da mescide geliyorlar, oturuyorlar ve birbirleri ile sohbet ediyorlardı. Bu iki toplum burada birbiri ile kaynaşıyordu. Zaman zaman Hz. Peygamber de gelip aralarına oturuyor ve onları bilgilendiriyordu. Sahabe, işte bu sohbetlerde yetişti. Mescidin bitişiğindeki suffa da bekar delikanlılar, Medine ye yeni gelen Muhacirler ve Hz. Peygamber i görmeye gelen misafirler kalırdı. Yani burası hem talebe yurdu, hem misafirhane hem de okuldu. Hz. Peygamber, hemen hemen her namazdan sonra bunların yanına uğrar, kısa da olsa kendileriyle sohbet etmeyi ihmal etmezdi. Hz. Peygamber in vefatından sonra İslam ı Arap yarımadasının dışına taşıyan nesil, işte burada yetişen nesildir. Hicretten sonra Medine de bir ibadet merkezi olarak yapılan mescid, aynı zamanda eğitim merkezi, talebe yurdu, misafirhane, istişare yeri, hastane, mahkeme salonu, toplantı yeri, elçileri kabul salonu ve uğurlama yeri gibi görevleri de yerine getiriyordu. Zekat Zekat, sözlükte artma, çoğalma, arıtma, bereket ve övme manalarına gelir. Bir fıkıh terimi olarak zekat şöyle tarif edilir: Belli mal çeşitlerinin belirli bir bölümünü, yüce Allah ın belirlediği Müslümanlara mülk olarak vermektir. Müminlerin, Allah ın emirlerine uymadaki sadakatlerini gösterdiği için zekata sadaka da denilmiştir. Bununla birlikte sadaka kelimesi, zekattan daha kapsamlı olup, vacip ve nafile kabilinden olan bağışları da içine alır. Allah rızası için ayrılıp verilen mala zekat denilmesi, geride kalanı arıtması ve afetlerden koruması yüzündendir. Şu ayet-i kerimede bu anlamı görmek mümkündür: Müminlerin mallarından zekat al ki, onunla kendilerini temizleyip mallarını bereketlendirsin. (Tevbe/9: 103) Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5

82 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar Diğer yandan zekat, ödeyicisini günahtan temizler ve onun manevi derecesini yüceltir. Zekatı verilen mal da kirlerden temizlenir, bereketlenir, arıduru bir hale gelir. Zekat İslam ın beş temel esasından biridir; Hicretin ikinci yılında Şevval ayında Ramazan orucu ve fitreden sonra farz kılınmıştır. Zekat, yirmi yedi ayette namazla birlikte zikredilmiştir. Bu durum namaz ile zekat arasında sıkı bir ilişkinin bulunduğunu gösterir. Zekat, önceki peygamberlere de genellikle namazla birlikte emredilmiştir. Zekatın farz oluşu kitap, sünnet ve icmâ ile sabittir. Zekat farz olan bir ibadet olduğu için, doğrudan yükümlü tarafından zekat niyetiyle yerine getirilmesi asıldır. Ancak zekatın mali yönünün bulunması, daha başlangıçta onun devlet eliyle toplanmasını gerekli kılmıştır. Bu yüzden farz kılınışının ardından zekatı toplama ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırma işini devlet üstlenmiştir. Nitekim Kur ân-ı Kerîm de Hz. Peygamber e zenginlerin mallarından zekat alması emredilmiştir. Ayrıca bu işin, birtakım görevliler (amiller) eliyle yapılmasına işaret edilmiş ve kendilerine, bu görevlerine karşılık olarak zekat gelirinden pay verilmesi istenmiştir. Yüce Allah, mealen şöyle buyurmaktadır: Sadakalar (zekatlar) Allah tan bir farz olarak ancak yoksullara, düşkünlere, (zekat toplayan) memurlara, gönülleri (İslam a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olana, yolda kalana mahsustur. Allah pekiyi bilendir, hikmet sahibidir. (Tevbe/9: 60) Hz. Peygamber zamanında bu ayetin gereği olarak, zekatı toplama ve hak sahiplerine dağıtma işi genellikle devlet memurları tarafından yapılmıştır. Hz. Peygamber in Muaz b. Cebel i Yemen e vali olarak gönderirken, Onlara söyle, Allah, onların mallarında zekatı farz kıldı. Bu zekat onların zenginlerinden alınır ve oranın yoksullarına verilir. (Buharî, Zekat 1 )buyurması bir uygulama örneğidir. Aynı zamanda belde ve bölgelerin yerinden yönetimi için bir teşviktir. Dört halife ve daha sonraki dönemlerde zekatı toplama ve hak sahiplerine dağıtma işi genellikle devlet memurları tarafından yapılmıştır. Zekat memurlarının maaşları, beytülmalin zekat fonu nda toplanan zekatların sekizde biri üzerinden ödenirdi. Zekat memurları Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer devirlerinde her çeşit zekata tabi malların zekatını toplarken, Hz. Osman devrinden itibaren özellikle zahiri mallar denilen tarım ürünleri ile hayvanların zekatlarını toplamakla görevlendirildiler. Hz. Osman döneminde zengin Müslümanlar, paralarının zekatını kendileri verebiliyordu. Ancak mal sahibinin gizli mal denilen altın, gümüş, nakit para ve ticaret mallarının zekatını vermediği belirlenirse, yine devlet eliyle alınırdı. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6

83 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar Hac Hac sözlükte kast etmek, yönelmek anlamlarına gelir. Bir fıkıh terimi olarak hac şöyle tarif edilir; Mekke deki Kâbe yi ve çevresindeki kutsal sayılan özel yerleri, belirli vakitte, önceden hac niyetiyle ihrama girerek, usulüne göre, yani vakfe ve tavaf yaparak ziyaret etmekten ibaret olan ve İslam ın şartlarından birisini teşkil eden mali ve bedeni bir ibadettir. Hac ibadeti, Hz. İbrahim ile başladı; Hz. Peygamber e kadar devam etti. Hz. Peygamber, Cahiliye devrinde bozulan ve saptırılan hac ibadetini asli şekline döndürdü. Hicretin dokuzuncu senesinde farz olan hac ibadeti, Hz. Ebu Bekir in idaresinde yapıldı. Onuncu senede de bu ibadeti bizzat Hz. Peygamber in kendisi idare etti. Hz. Ebu Bekir in emir olarak tayin edilmesi, bu ibadetin devlet eliyle yönlendirilmesi gereken bir kurum olduğunu göstermektedir. Veda Haccı nda da işin başında Hz. Peygamber vardı. Hz. Peygamber in vefatından sonra da bu görevi ya halifeler veya halifelerin tayin ettiği hac emirleri yerine getirirdi. Tayin edilen hac emirlerinin görevi, bu ibadetin emniyet ve huzur içinde yerine getirilmesidir. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer, halifeliklerinin ilk yılında hac emiri tayin edip ertesi yıl bizzat hacca gitmişler; Hz Osman halifeliğinin ilk ve son yılları hariç her yıl hacca gitmiş; Hz. Ali ise, iç karışıklıklar sebebiyle hilafet yılları içinde hacca gitmeye hiç fırsat bulamamıştır. Dört halifenin bu uygulaması, sonradan gelen halifeler için uyulması gereken bir yol olmuştur. Özellikle Osmanlı sultanları, bu konuda Hz. Ali nin yolunu takip etmişlerdir. Hz. Peygamber, Veda Haccı nda zaman zaman değişik yerlerde yaptığı konuşmalarda, Müslümanları hac ibadeti hakkında bilgilendirdi. Ayrıca kendisine sorulan sorulara cevap verdi ve haccın nasıl yapılacağını bizzat gösterdi. Hac ibadeti bugüne kadar onun yaptığı ve gösterdiği şekilde yapıldı, kıyamete kadar da onun gösterdiği şekilde yapılmaya devam edecektir. EĞİTİM-ÖĞRETİM VE KÜLTÜR Eğitim-Öğretim Hz. Peygamber, çevresindeki insanların eğitim ve öğretimine çok önem verdi. İnsanların bilgi ve amel seviyesini yükseltmek için çok uğraştı; bunu da başardı. Hz. Peygamber in en büyük başarılarından biri de budur. O, Cahiliye toplumundan sahabe nesli gibi mümtaz bir nesil çıkarmıştır. Hem de az zamanda, az masrafla, ama çok gayretle bu neticeyi elde etmiştir. Bugün devletlerin eğitimöğretim için ayırdıkları bütçelere ve yapılan masraflara baktığımızda bu başarı daha iyi anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi bu dinin ilk emri Oku! emri ile başlamaktadır. Okumak, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7

84 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar öğrenmek ve bilmekle alakalı birkaç ayetin meali şöyledir: Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir. (Alak/96: 1-5) 98) Kur an okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah a sığın! (Nahl/16: De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Zümer/39: 9) Allah, içinizden iman edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir. (Mücadele/58: 11) Konu ile alakalı birkaç hadis-i şerifin meali de şöyledir: Allah, hakkında hayır dilediği kimseye, din hususunda derin bir anlayış verir. (Buhari/İlim: 10) Yalnız şu iki kimseye gıpta edilir: Birincisi Allah ın kendisine ihsan ettiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimsedir. İkincisi de, Allah ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kimsedir. (Buhari/İlim: 15) Kim ilim tahsili için yola çıkarsa, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır. (Müslim/Zikir: 39) Bilindiği gibi Hz. Peygamber in peygamberlik yılları Mekke devri ve Medine devri olmak üzere ikiye ayrılır. Mekke devrinin eğitim-öğretim merkezi Daru l- Erkam, Medine devrindeki merkez de Mescid ve Suffa dır. Hz. Peygamber, Mekke de tebliğ görevini üslendiği tarihten itibaren İslam dinini kabul edenleri eğitmekle meşgul olmuştur. O, daha Mekke döneminde, kendisine vahyedilen ayetlerin yazılmasını ve çoğaltılarak öğrenilmesini teşvik etmiştir. Mekke döneminin ilk yıllarında Erkam ın evini bir eğitim-öğretim merkezi olarak kullanmıştır. Burada, Kur ân ayetleri okunup yazılıyor, dini bilgiler veriliyor ve bu bilgilerin uygulaması yapılıyordu. İslam ı öğrenmek isteyenler de buraya geliyorlardı. Hz. Peygamber Hicretten iki yıl önce Mekke ye gelip Akabe mevkiinde Müslüman olan Medinelilerin eğitimi ile de ilgilenmiş; onların isteği üzerine Kur ân- Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8

85 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar ı Kerim i ve İslam ın prensiplerini öğretmek için Mus ab b. Umeyr i öğretmen olarak Medine ye göndermiştir. Mus ab da kısa zamanda İslam dinini Medine şehrinde yaymış ve bu dini kabul eden yeni Müslümanların eğitim-öğretimini en güzel şekilde başarmıştır. Hicretten sonra Medine de Hz. Peygamber in ilk ve önemli faaliyetlerinden birisi, bir ibadet yeri olmasının yanında aynı zamanda eğitim-öğretim merkezi olan Medine mescidini inşa etmek olmuştur. Mescidin bitişiğindeki Suffa denilen mekanda kalan bazı genç sahabiler, Kur ân-ı Kerîm okumayı ve yazı yazmayı öğreniyorlardı. İslam ın temel esaslarını öğrenmek için çeşitli bölgelerden Medine ye gelenlerin bir kısmı da Suffa da kalıyordu. Burası yatılı öğrenci yurduydu. Mescid de okuldu. Burada kalan öğrenci sayısının kimi zaman dört yüze ulaştığı oluyordu. Hz. Peygamber, burada bizzat kendisi ders verdiği gibi Kur ân-ı Kerîm ve yazı öğretmek üzere öğretmenler de tayin ediyordu. Sahabe-i kiramdan Ubade b. Samit ve Ubey b. Ka b, burada öğretmenlik yapanlardandı. Hz. Peygamber, Suffa ashabını ve çevresini hem bilgilendiriyor hem de eğitiyordu. Kazandıkları bilgi ile nasıl amel edeceklerini uygulamalı bir şekilde gösteriyordu. Gereği yerine getirilmeyen bir bilginin insana yük olacağını hatırlatıyordu. Herhalde eğitim-öğretim metotlarının en güzeli de budur. Hz. Peygamber, her işte olduğu gibi bu işte de en güzel olanını yapıyordu. O dönemde idareci ve memurların yetişmesi için Suffa dan ayrı bir mekan yoktu. Merkezdeki büyük mescidin dışında bir de mahalle mescidleri vardı. Sayıları dokuza varan bu mescidlerde de halk eğitiliyordu. Halkın eğitildiği bu mekanlarda eğitim-öğretim görenler, her çeşit idari görevlerde istihdam ediliyorlardı. Hz. Peygamber in eğittiği insanlar arasında hafızlar, kıraat alimleri, hâkimler, valiler, ülkeler fetheden ordu komutanları, devlet adamları ve devlet başkanları yetişmiştir. Hz. Peygamber bilginin yaygınlaşmasını teşvik etmiş, insanlardan bildiklerini başkalarına aktarmalarını istemiştir. Taşradan Medine ye gelip burada bir müddet kalan ve İslam ı öğrenen heyetlere, bölgelerine dönüp, öğrendiklerini insanlara öğretmelerini istemiştir. Hz. Peygamber, yoğun ve titiz bir çalışma sonunda, Cahiliye örf ve adetleri üzerine yaşayan bir toplumun fertlerini eğitmiş ve yepyeni bir toplum, yani İslam toplumu oluşturmuştur. Bu muazzam dönüşüm, eğitim-öğretim sayesinde mümkün olmuştur. Kültür Cahiliye kültürüyle yetişmiş olan Arap toplumunun yaşantısını değiştirmek Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9

86 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar kolay olmadı. Hz. Peygamber, kendini bu toplumu değiştirmeye adadı ve bunu başardı. Ferdin ruh yapısından toplumun ortak algısına kadar, ticaret hayatından ziraata kadar, aile hayatından devlet yapısına kadar her şeyi değiştirdi. Bilindiği gibi bu kolay olmadı. Bu kültürel değişimi hazmedip vahiy kültürünü benimseyen samimi Müslümanların yanında bu değişimi hazmedemeyen ve Hz. Peygamber in vefatından sonra dinden dönenler de vardı. Hz. Peygamber in İslam ı yaymaya başladığı Hicaz bölgesinin üç şehrinde üç ayrı kültür vardı. Mekkeliler ticaretle meşgul oldukları için maddi durumları ziraatla uğraşan Tâiflilerden ve Medinelilerden daha iyiydi. Bu şehirde para bolluğu ve çok paranın getirdiği güzel bir yaşantı vardı. Zenginlerin evlerinde hizmetçi erkekler ve hizmetçi kadınlar bulunuyordu. Bu hizmetçiler, daha ziyade Mekkeli olmayan yoksul insanlardı. Medine de oturan müşrik Araplar ziraatla, Yahudiler ise hem ziraat hem ticaretle meşgul olurlardı. Bu şehirde yaşayan insanların hayatında ziraat, hurma ağacı, hayvan ve daha ziyade deve vardı. Kültür de bunların çevresinde oluşmuştu. Tâif, bu iki şehre nispetle rakımı yüksek olan bir yerde kurulmuş bir şehirdi. Tâif te üzüm bağları, bahçeler ve tarlalar vardı. Burası bitkisel ve hayvansal ürünlerin merkeziydi. Zengin Mekkelilerin Tâif te üzüm bağları ve yazlıkları vardı. Mekkelilerin, bu iki şehir halkı ile yakından ilgileri vardı. Hem Medineliler hem de Tâifliler, Hac Mevsimin de Mekke ye gelir, Kabe yi tavaf eder, arkasından da kendi putlarını ziyaret ederlerdi. Mekkelilerin Tâif te üzüm bağları ve yazlıkları vardı. Suriye ticaretine çıktıkları zaman da Medine den geçerlerdi. Medine onların kuzeye giden ticaret yollarının üzerinde bulunuyordu. Mekkeliler, ticaretle meşgul oldukları için Yemen den Bizans a kadar Habeşistan dan Fars ülkesine kadar uzayan geniş bir coğrafyayı avuçlarının içi gibi biliyorlardı. Mekke deki okur-yazarların sayısı Medine dekilerden fazlaydı. Çünkü Mekke, ticaret toplumu; Medine ise tarım toplumuydu. İslam ı kabul eden insanların hepsini bir kültür potasında eritmeyi hedefleyen Hz. Peygamber, Bedir savaşında esir alınan ve fidye ödeyemeyen her Mekkeliye, Medineli on çocuğa okuma-yazma öğretme şartını koştu. Bu şartı yerine getirenler serbest bırakıldı. Bu suretle Medineli çocuklar arasında okur-yazar olanların sayısı arttı. Müslümanlar Medine ye hicret ettiğinde bu şehirdeki ticaret hayatı Yahudilerin elindeydi. Mekke den gelen ve ticareti çok iyi bilen Muhacirler kısa zamanda Medine pazarına hâkim oldular. Yahudilerin İslam düşmanlığı biraz da buradan kaynaklanmaktadır. Çünkü Mekke den gelen her Muhacir, ticarete atılıyordu. Bu da Yahudilerin zoruna gidiyordu. Tâif te oturan Sakif kabilesinin İslam ı kabul etmesi kolay olmadı. Mekke nin fethinden ve Kureyş in Müslüman olmasından sonra bile direndiler. Sonra da kendi gönül rızalarıyla Medine ye gelip Hz. Peygamber in huzurunda Müslüman oldular. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10

87 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar Hz. Peygamber, vefat etmeden önce bu üç şehir halkının Müslüman olduğunu ve Veda Haccı nda bunların birbiriyle kaynaştığını, kardeş olduğunu, İslam kültürünün potasında yoğrulduklarını gördü ve tebliğ vazifesini yapmış olmanın huzuruna erdi. Bu insanların, Cahiliye toplumundan getirdikleri kültürün kalıntılarını ve tortusunu atmaları kolay olmadı. Bu sebepten dolayı Hz. Peygamber Veda hutbesinde Cahiliye örf ve adetlerinin ayaklarının altında olduğunu ilan etti. Artık bu üç şehirde oturanlar ve çevredeki kabileler yeni bir kültür havzasından su içmeye başladılar. İslam dan önce Arap yarımadasında Mekke kültürü hâkimdi. Hicretten sonra Medine ön plana çıktı. Hz. Peygamber bunun için çok gayret gösterdi. Mus ab b. Umeyr in ve son Akabe de görevlendirilen nakiblerin gayreti ile Medine İslamlaştı ve hicretten sonra da İslam kültürünü çevreye yayan bir merkez haline geldi. Hz. Peygamber, bunun oluşması için Medinelilere çok değer verdi ve kendileri ile çok ilgilendi. Bir tarım toplumundan, İslam kültür ve medeniyetini etrafa yayan entelektüel (aydın) bir nesil çıkardı. Hz. Peygamber, çevresindeki insanların her birine kabiliyet ve fıtratlarına göre işler verirdi. Kimisine komutanlık verir, kimini kendisi şehir dışına çıktığında yerine vekil bırakır, kimine de yabancı dil öğrenmesini emrederdi. Bir gün, Zeyd b. Sabit e Süryanice bilip bilmediğini sormuş, Bilmiyorum! cevabını alınca öğrenmesini söylemiştir. Bunun üzerine Zeyd b. Sabit de İbranice ve Süryaniceyi öğrenmiştir. Sahabe arasında Farsça, Rumca, Kıptice, Habeşce, İbranice ve Süryanice bilenler vardı. Hz. Cebrail, yirmi üç yıl boyunca Hz. Peygamber e vahiy getirmiştir. Hz. Peygamber, kendine gelen vahiyleri hemen ezberlemiş ve sahabilere yazdırmıştır. Hz. Peygamber den vahiy yazan okur-yazarlara Vahiy Katibi denilmiştir. Vahiy Katipleri Kur ân ayetlerini ellerinde mevcut olan kırtaslara ( yazı yazılabilecek deri, yassı taşlar, geniş kemik, hurma ağacının gömleği v.s.) yazarlardı. Mekke de ve Medine de vahiy katipliği yapan sahabiler, Hz Ebu Bekir zamanında Kur ân ın toplanmasında büyük görevler icra etmişlerdir. Sahabenin vefatında sonra, Tabiun ve etbauttabiun dönemlerinde ortaya çıkan ilimlerin ayrışmasının ve alimlerin belli ilim dallarında uzmanlaşmalarının temellerini Hz. Peygamber in şu hadis-i şeriflerinde bulabiliriz: Ümmetimin en merhametlisi Ebu Bekir, Allah ın dinine en bağlı olanı Ömer, en hayalısı Osman, en adaletlisi Ali, helal ve haramı en iyi bileni Muaz, feraizi (miras hukukunu) en iyi bileni Zeyd b. Sabit ve Kur ân ı en çok okuyanı Übey b. Ka b dır. Her ümmette emin olan biri vardır, bizim ümmetimizdeki en emin kişi ise Ebu Ubeyde b. Cerrah tır. (Buharî) Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11

88 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar ADALET KURUMU Merkez Hz. Peygamber, İslam devletinde yargı organının başı olarak kaza fonksiyonunu ifa ediyordu. Her türlü dava ve ihtilaflar onun tarafından çözüme kavuşturuluyordu. O, gerek hukuki ve gerek cezai davaları Kur ân hükümleri çerçevesinde hallediyordu. Kendisine gelen bütün olaylara Kur ân ın hükümlerini uyguluyordu. Bu arada Kur ân da hükmü bulunmayan olaylar için de bizzat kendisi hukuki hükümler koyuyordu. Hz. Peygamber e gelen hırsızlık, zina, sarhoşluk, adam öldürme, yaralama ve buna benzer cemiyetin huzur ve sükununu kaçıran hadiselerde, suçlulara Kur ân ın tespit ettiği cezalar uygulanıyordu. Bu ararda davaları çözüme kavuştururken, gelecek asırlardaki İslam hâkimlerinin takip etmesi gerekli muhakeme usulü hakkında da prensipler ortaya koyuyordu. Safvan b. Ümeyye nin elbisesini çalan hırsız, Hz. Muhammed in huzuruna çıkarıldı. Yapılan muhakeme sonunda hırsızlık suçu tespit olundu ve hırsız, el kesme cezasına çarptırıldı. Mekke fethinde zengin bir kadın hırsızlık edince, Hz. Peygamber ona da aynı cezayı verdi. Başka birisine ait bir malı çalıp mahkeme huzurunda suçunu da itiraf eden birini, Hz. Peygamber aynı şekilde el kesme cezasına çarptırdı. Hz. Peygamber, zina suçunu işleyenleri recim cezasına çarptırıyordu. Nitekim Eslem kabilesinden bir şahıs ile Maiz b. Malik e recim cezası uygulamıştı. Gebe olduğu halde zina suçu tespit edilen bir kadın, çocuğunu doğurduktan sonra recmedildi. Bekar olduğu halde zina ettiği tespit olunan bir şahsa yüz değnek vuruldu. Bir öldürme vakasında suç failini yüz deve vermekle cezalandırdı. Ebu Nu aym isminde bir şahıs içki içtiği için adalet huzuruna çıkarıldı. Hz. Peygamber ona ceza olarak kırk değnek vurulmasına karar verdi. Hilal b. Ümeyye, karısının zina ettiğini mahkemeye ihbar etti. Yapılan muhakemede kadının zina ettiğini ispatlayamayınca, iftira suçuna (hadd-i kazif) çarptırıldı ve seksen değnek vuruldu. İslam devletinin her köşesinden Hz. Peygamber e hukuk davaları da getiriliyordu. Hz. Peygamber, hukuk davalarını çözerken de hukuk muhakemeleri hakkında birtakım prensip ve kaideler koydu. Ona gelen hukuk davaları arasında miras ihtilafları, toprak mülkiyeti, su kuyusu mülkiyeti, su hakkı ihtilafları, nesep, borç, vs. bulunuyordu. Taşra Hicretten sonra Medine de gayri müslimlere tanınan adli, hukuki ve dini muhtariyetin aynısı, sonradan İslam devletine idari ve siyasi yönden bağlılığı söz Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12

89 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar konusu olan eyalet devletlerine de tanınmıştır. Necran Hıristiyanları ile İslam devleti arasında siyasi bir antlaşma oldu. Necranlılara antlaşma gereğince, dini, hukuki ve adli sahada muhtariyet verilmişti. Necranlılar, İslam adaletine hayran olmalılar ki, Hz. Peygamberden adli işlerini yürütecek bir hâkim isterken, aramızda ihtilafa düştüğümüz konularda hüküm verecek bir kadı gönder! dediler. Hz. Peygamber de onların bu isteğini yerine getirmek üzere Ebu Ubeyde b. Cerrah ı oraya kadi olarak gönderdi. Amr b. Hazm da Necran a İslam devletinin temsilcisi olarak gönderildi. İbn Hazm orada yeni Müslüman olan kimseler arasında dini, idari, adli, öğretim ve eğitim işlerini yürütüyordu. Hz. Peygamber zamanında İran devletine bağlı Uman eyaleti, Ceyfer ve Abd isimlerinde iki kardeşin müşterek saltanatıyla idare ediliyordu. Hz. Peygamber onlara Amr b. As ile bir mektup gönderdi ve onları İslam a davet etti. Mektubun metni şöyledir: Rahman ve Rahim olan Allah ın adıyla, Allah ın Resulü Muhammed den Cülenda oğulları Ceyfer ve Abd e:... Siz şayet, her ikiniz de İslamiyet i kabul ederseniz, ben her ikinizin de iktidarda kalmasına rıza göstereceğim. Fakat her ikiniz de İslamiyet i kabulü reddederseniz, her ikinize ait krallık da elinizden gidecektir. Abd ve Ceyfer Müslümanlığı kabul ettiler ve ülkelerinde bulunan gayri müslimlerin idarecisi olarak aynı görevlerinde kaldılar. Bu arada, İslam hükümetinin temsilcisi sıfatıyla elçi Amr b. As Müslümanlar arasında adaletin dağıtımı ve ifası, Müslümanlardan sadaka ve zekatların toplanması ve gerekli yerlere sarf edilmesi ve ayrıca gayri müslimlerden cizye vergisinin toplanması ve Müslüman halkın dini öğretim ve eğitim işleriyle görevlendirildi. Bahreyn eyaleti, İran a bağlı olarak Münzir b. Sava tarafından idare ediliyordu. Hz. Peygamber, A la b. Hadrami ile eyalet valisi Münzir e bir mektup gönderdi ve o mektupta valiyi İslam a davet etti. Eyalet valisi Münzir, Hz. Peygamber e olumlu bir cevap verdi. Hz. Peygamber, Münzir i eskiden olduğu gibi yine gayri müslimlerin idarecisi olarak vazifesinde bıraktı. İslam devletinin temsilcisi sıfatıyla orda bulunan A la b. Hadrami Müslüman olanların idarecisi oldu. Bundan sonra O, Müslüman halkın idari, adli, mali, dini ve öğretim işlerini yürütmeye başladı. Yemen de Bâzân b. Sâsân, İran devletinin valisi idi, Hz. Peygamber, Bâzân ı Müslüman olduktan sonra, aynı şekilde Yemen de vali olarak bıraktı. Bâzân, sadece idari işleri yürütüyordu. Adli ve diğer işler ise Peygamber tarafından gönderilen, âmil ve hâkimler tarafından yürütülüyordu. Hz Peygamber in Kadıları Arap yarımadası, Hz. Peygamber in vefatına yakın sıralarda büyük oranda İslam devletinin hâkimiyeti altına girmişti. Takdir edilir ki, bu kadar geniş toprakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13

90 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar içine alan bir ülkenin idaresinin tek kişi tarafından yürütülmesi imkansızdır. Bu sebeple Hz. Peygamber her fethedilen veya kendi rızalarıyla Müslüman olarak İslam hâkimiyeti altında yaşamayı arzu eden her bölgeye bir vali tayin ediyordu. Valiler idari işlerle meşgul oluyorlardı. Valiler, vazife yaptıkları bölgelerde kazai işleri bazen kendileri yapıyorlardı. Bazen de İslam hükümeti tarafından sırf kazai işlerle görevli memurlar yani hâkimler gönderiliyordu. Hatta Hz. Peygamber Medine de kazai işlerin çoğalması sebebiyle önceden hâkim sıfatıyla taşımakta olduğu görevlerden bir kısmını sahabilerine devretmişti. Amir eş-şa bi den gelen bir rivayete göre, Peygamber devrinde dört kadi vardı. Bunlar Hz. Ömer, Ali, Zeyd b. Sabit ve Ebu Musa el-eş ari idi. Mesruk ve Katade, Peygamber zamanında altı tane kadı olduğunu zikrediyorlar. Bu kadılar Ömer, Ali, Abdullah b. Mes ud, Übey b. Ka b, Zeyd b. Sabit ve Ebu Musa el-eş ari dir. Bu rivayetler Hz. Peygamber zamanında hâkimlerin mevcut olduğunu gösteriyor ve ispat ediyor. Ancak bu iki rivayet Hz. Peygamber zamanında hâkimlik yapmış şahısların bir kısmının listesini vermektedir. Serahsi ilk zamanlarda kadıların müfti olarak adlandırıldığına dikkati çekmektedir. Kanaatimizce ilk devirlerde kadıların ekseriya müftiler arasından tayin edilişi, kadılara müfti diye isim verilmesine sebep olmuştur. Kaynaklardan tespit edildiğine göre peygamber devrinde 140 müftiden ekserisinin kadılık vazifesi yaptığını kabul etmek mecburiyetinde kalırız. Gerek Şa bi nin ve gerek Mesruk ve Katade nin hâkim olarak gösterdikleri şahıslar da bu 140 kişi arasındadır. Peygamber zamanında dört veya altı tane kadı var denilmesi o şahısların vazifelerinde başarı elde etmeleri ve şöhret bulmalarıyla tefsir olunabilir. Aksi halde vesikalar arasında onlardan başka yer alan hâkimlerin durumunu izah etmek mümkün olmaz. Hz. Peygamber in sahabilerinden ekserisine kazai sahada görev tevdi ettiğini tarihi vesikalarla izah edebiliriz. Bir gün iki şahıs aralarındaki ihtilafı Hz. Peygamber e getirdiler ve, biz önce bu ihtilaf için ilim sahibi şahıslara müracaat ettik, onlar bize ihtilafın çözümü hakkında şöyle bir hüküm verdiler. dediler. Hz. Peygamber in ihtilafı getiren şahısları dinledikten sonra, verilen kararı yerinde bulup, taktir edilen cezayı da derhal infaz etmesi, hâkimlerin kararlarına yapılan itirazları tetkik ettiğini göstermektedir. Müellif Hamidullah bu hususa işaretle, ilk anlarda, Hz. Peygamber in kendisi nihai istinaf veya temyiz olmak üzere, nakibler onun emri altında hâkim olarak vazife görmüşe benzemektedir. Tedricen, Medine de kazai işlerin miktarı artmış ve Hz. Peygamber hâkim sıfatıyla taşımakta olduğu yetkilerden bir kısmını başkalarına devretmek ve kazai hususta sadece temyiz yetkisini kullanmakta iktifa etmeğe mecbur olmuştur. demektedir. Ukbe b. Amir şunları anlatıyor: Bir gün Resulullah ın yanında otururken iki şahıs aralarındaki bir ihtilafı ona getirdiler. Hz. Peygamber bana hitaben: Ey Ukbe! Kalk ve bu iki kişi arasındaki ihtilaf hakkında hükmet! dedi. Ben, Ey Allah ın Resulü, bu hususta sen benden daha salahiyetli ve daha liyakatlisin! dedim. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14

91 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar Resulullah sözüne devam ederek: Ey Ukbe, eğer onların arasında hükmedersen içtihat etmeğe ihtiyaç duyduğun için, içtihat edip de gayene isabet edersen on sevap mükafatına nail olursun. Şayet içtihadında çalışmana ve cehdine rağmen hata edersen -çalışman karşılığı olarak- bir sevap mükafatı elde edersin. dedi. Hz. Peygamber bir davada da hüküm vermekle Amr b. As ı görevlendirdi. Amr, ihtilafın çözümüne memur edilince: Ey Allah ın Resulü! Senin yanında ve huzurunda mı davacılar arasında ihtilafa bakmam gerekiyor? dedi. Hz. Peygamber cevaben: Evet, benim huzurumda davaya bakacaksın! dedi. Amr, tekrar Peygamber e sordu: Ya Resulallah hangi esas üzerine hüküm vereceğim? Hz. Peygamber: Şayet sen, davacıları dinledikten sonra aralarında karar vermek için içtihat edersen bir sevap (başka bir rivayette iki sevap) mükafatını elde edersin! dedi. İki kardeşin müşterek mülkiyetlerinde bir arazi parçası vardı, burada bir kulübe inşa edildi. İki kardeşin varisleri bu kulübenin hangi kardeşe ait olduğu hususunda ihtilafa düştüler. Bu meselenin çözümü için Hz. Peygamber e geldiler. Hz. Peygamber davaya bakmakla Huzeyfe b. Yeman ı görevlendirdi. Huzeyfe, bizzat dava edilen kulübenin mahalline gitti. Gerekli keşiften sonra, ihtilafı bir çözüme bağladı ve tekrar Medine ye döndü. Verdiği kararı Hz. Peygamber in tasviplerine sundu. Hz. Peygamber verilen kararı temyiz ederek tasdik etti. Hz. Osman hilafet mevkiinde iken, Hz.Ömer in oğlu Abdullah ı hâkim olarak tayin etti. Abdullah b. Ömer görevden affedilmesini istedi. Gerekçe olarak da kaza fonksiyonunun mes uliyetli bir fonksiyon olduğunu ileri sürdü. Hz. Osman, Abdullah b. Ömer e: Niçin görevden affını istiyorsun? Halbuki baban bile hâkimlik yapmıştı. dedi. Abdullah b. Ömer cevaben şöyle dedi: Evet, babamın hâkimlik yaptığını biliyorum. Fakat herhangi bir müşkil esnasında hemen Hz. Peygamber e soruyor ve o meselenin çözümünü O ndan öğreniyordu. Müellifler bu rivayet ile Hz. Ömer in, Hz. Peygamber zamanında hâkimlik yaptığına hükmederler. Diğer bazı rivayetlerde de Hz. Ömer in kadı tayin edildiği belirtilir. Bu arada Hz. Ömer in 11/632 yılında amil olarak taşra vilayetlerine gönderildiğini de hatırlatalım. Hz. Peygamber, taşra vilayet ve eyaletlerinde adli işlerin yürütülmesini valilere ek görev olarak tevdi ediyordu. Fakat oralara sırf kazai ve adli işleri yürütecek memurlar da gönderdi. Hz. Peygamber tarafından sırf adli işlerle görevlendirdiği hâkimlerin Yemen in çeşitli bölgelerinde görev yaptıklarını görüyoruz. Hz.Peygamber tarafından sırf adli görevle tayin edilen ilk hâkim Hz.Ali dir. Hz. Ali, kadı tayin edilmeden önce Yemene bir askeri birliğin kumandanı olarak gönderilmişti. Hz. Peygamber, Hz. Ali yi Yemen in Necran bölgesine kadı tayin ettiği zaman Hz. Ali böyle bir görevi önceden ifa etmediği için tereddüt etti ve şöyle dedi: Ya Resulallah! Beni her bakımdan bilgili bir topluluğa hâkim tayin ediyorsun, hâlbuki Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15

92 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar ben gencim ve adli idare muhakeme usulü hakkında bir bilgim yoktur. Bu söz üzerine Hz. Peygamber, önce elini göğsüme koydu ve şöyle dedi: Allah ım! Bu gencin dilinin belagatini artır, kalbini hidayetten ayırma ve gayesine ulaştır! Hz. Peygamber, böyle dua ederek bu hususta bana cesaret verdi. Ve ayrıca şu nasihatte bulundu: İki tarafı da dinlemeden aralarında sakın hükmetme! Bu alınması gerekli kararı tayin etmede sana daha elverişlidir. Hz. Ali, konuşmasına şunları da ilave ediyor: Ben bu andan itibaren hüküm vermeğe devam ettim, asla bir şüphe ve tereddüde düşmedim. Hz. Ali nin Yemen de kaç sene hâkimlik görevi yaptığını tesbit etmek güçtür. Kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre orada bir seneden fazla bu görevde kalmadığı anlaşılıyor. Hz. Ali Yemen de hâkimlik yaparken taraflar onun verdiği bazı kararlara itiraz edip Hz. Peygamber e temyiz edilmek üzere götürmüşlerdir. Hz. Peygamber, Hz. Ali nin vermiş olduğu kararları temyiz etmiş ve bütün kararların hukuki usul ve kaidelere uygun olduğunu açıklamıştır. Hatta onun vermiş olduğu kararlarda büyük bir isabet kaydettiğini ifade etmiştir. Hz. Peygamber zamanında hâkim olarak temayüz etmiş şahsiyetlerden biri de Muaz b. Cebel dir. Muaz, Mekke ve Yemen bölgelerinde dini eğitim ve öğretim görevlerinde bulunmuş, dolayısıyla bilgi ve tecrübesi artmıştı. Hukuk sahasında nazari ve tatbiki bilgisiyle Hz. Peygamber in takdirini kazanan Muaz ın, Yemen in Cened bölgesine tayin edildiğini görüyoruz. Hz. Peygamber kendilerine Yemen e kadı olarak tayin ettiği haberini verdikten sonra İslam mahkemelerinde tatbik edilecek kanunları sordu. Bu soruya verilecek cevap müstakbel hâkimlerin, İslam mahkemelerinde uygulayacakları kanunları teşkil edecektir. Hz. Peygamber in sorusu bu gayeye matuf ve mebnidir. Muaz ın, Peygamber in sorusuna verdiği cevap, çok yerinde ve ilginç sayılır. Resulullah, Muaz a şöyle sordu: Hangi esasa göre hüküm vereceksin ya Muaz? Muaz, bu soruya Allah ın Kitabına (Kur ân a) göre diye cevap verdi. Hz. Peygamber, bu sefer: Onda o hadiseyle ilgili bir hüküm bulamazsan, ne yaparsın? Ne ile hüküm verirsin? diye sordu. Muaz, bu soruya: Peygamber in Sünneti ile diye cevap verdi. Bu sefer Hz. Peygamber: Ya onda da bulamazsan, ne yaparsın? Ne ile hüküm verirsin? diye sordu. Muaz, bu soruya da: Kendi içtihadımla hükmederim. diye cevap verdi. Hz. Peygamber Muaz ın bu şekilde olgun ve kemal-i dikkatle verdiği cevaplara karşılık büyük bir memnuniyet hissetmiş ve ona şöyle dua etmiştir: Allahım! Sana hamd ve senalar olsun ki, Resul ünün elçisini, Resulullah ın razı olduğu ve istediği şeye muvaffak kıldın! buyurmuştur. Muaz, adli ve kazai işler yanında mali, dini, eğitim ve öğretim işlerini de yürütüyordu. Muaz ın, Yemen bölgesinde hâkimlik yaptığı zamana ait vermiş olduğu mahkeme içtihatları bugün elimizdedir. Hz. Peygamber, Yemenlilere bir yazı (mektup) göndererek Muaz ın kendi bölgelerinde hâkim olarak vazife yapacağını Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16

93 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar bildirmiştir. Ma kıl b. Yesar, kendi kabilesi Müzeyne de hâkimlik yapmak üzere Hz. Peygamber tarafından tayin edilmişti. Ma kıl ın kazai faaliyeti ve içtihatları hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Herhalde olağanüstü sayılacak bir faaliyette bulunmamıştır. Vesikalar arasında Ebu Musa el-eşari nin, Yemen de Peygamber zamanında hâkimlik ve öğretmenlik yaptığı geçmektedir. Ebu Musa nın içtihadları ve adli idare konusunda yaptığı faaliyet hakkında herhangi bir haber bize ulaşmamıştır. Ancak, Hz. Ömer zamanında adli idaredeki aktif faaliyeti kaynaklar arasında geçmektedir. Bazı kaynaklarda, Attab b. Esid in Mekke ye hâkim olarak tayin edildiği gösterilmektedir. Daha ziyade onun Mekke ye vali, olarak gönderildiği kabul edilir. Attab ın Mekke ye kadı değil, vali tayin edildiğini kabul etmek daha doğru olur. Bu şekilde kabul edilirken, valilik görevini ifa ederken ek görev olarak da adli işleri yürüttüğünü düşünebiliriz. Hz. Peygamber tayin ettiği hâkimlere birtakım tavsiye ve direktiflerde bulunuyordu. Yukarıda Hz. Ali ve Muaz a yaptığı tavsiyeleri zikretmiştik, aynı şekilde Ubeyde yi Necran a hâkim olarak gönderirken: Onların sana dava olarak getirecekleri şeyler hususunda adaletle hükmet! dedi. Hz. Peygamber, başka bir tayin sırasında: Hâkimin, muhakeme esnasında alış-veriş yapamayacağını tenbih etmiştir. Ayrıca hâkimin, muhakeme esnasında öfkeli ve sinirli bir halde iken hüküm vermesini yasaklamıştır. Başka bir tayin esnasında da: Kim olursa olsun, İslam kanunlarına göre hareket etmeyen görevinden alınacaktır. demiştir. (Bu dersin Adalet Kurumu bölümü, Fahrettin Atar ın İslam Adliye Teşkilatı isimli kitabının sayfaları arası özetlenerek hazırlanmıştır.) Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17

94 Özet Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar Din, insanların dünya hayatını tanzim eden ve bunun karşılığında kendilerine ahiret mutluluğu sunan ilahi kanunlar manzumesidir. Bu manzumenin en önemli bölümü de ibadettir. Din, ibadeti ile var olur ve mabedi ile ayakta kalır. İslam dininin var olan ibadetlerinin başında namaz gelir. Namaz yalnız kılınacağı gibi camide cemaatle de kılınır. Hz. Peygamber, hicretten sonra Medine de yaptırdığı mescidde günde beş vakit cemaatine imam olmuş ve onlara namaz kıldırmıştır. İslam ın beş şartından birincisi iman, diğer dördü de ibadettir. Namaz, oruç, zekat ve hac, İslam ı ayağa kaldıran ibadetlerdir. Bunların bütünü dini kurumlar olarak Hz. Peygamber in hayatında yerini almıştır. İslam, bilgiye çok önem verir. Yüce Allah, Kur ân-ı Kerimde; Hz. Peygamber de hadis-i şeriflerinde Müslümanları ilme yönlendirirler. Hz. Peygamber, Müslümanları hem ilme yönlendirmiş hem de çevresini bilgilendirmiştir. Bunun için Mekke de Dâru l-erkam ı, Medine de de Suffa yı ilim tahsilinin merkezi olarak kullanmıştır. Bu iki merkeze devam edenler, Hz. Peygamber e öğrenci olmuşlar; o da öğrencilerini en güzel şekilde yetiştirmiştir. Bu merkezlerde yetişenler, Hz. Peygamber hayatta iken ve vefat ettikten sonra devletin çeşitli kademelerinde görevler yapmışlardır. Cahiliye toplumunu bütün değer yargılarıyla değiştirmeyi hedefleyen Hz. Peygamber, Müslümanların anlayışlarını, yaşantılarını, kültürlerini değiştirdi. Bu değerlerden İslam ile çelişmeyenleri bıraktı; çelişenleri atarak onların yerine yenilerini ikame etti. Müslümanlar, yaşadıkları bölgenin İslam ile çelişmeyen kültürlerini muhafaza etmekle birlikte bu kültüre İslami bir renk kazandırdılar. İslam ile kazandıkları bu yeni bilgi ve kültürlerini güzel bir şekilde hazmederek kendilerinden sonraki nesillere aktardılar. Yüce Allah tarafından İslam dininin gönderilmesinin maksatlarından biri de yeryüzünde adaleti ikâme etmektir. Yüce Allah tarafından İslam dinini dünyaya yaymakla görevlendirilen Hz. Peygamber, bu görevi de en güzel şekilde yerine getirmiş ve insanlar arasında adaletle hükmetmiştir. Adaletin dağıtımı için valiler ve hâkimler görevlendirmiş, kendisi hayatta iken çok güzel çalışan bir yargı sistemi kurmuştur. Bu sistem ile suçlular cezalandırılmış, haklılara hakları verilmiştir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18

95 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar DEĞERLENDİRME SORULARI Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan bölüm sonu testi bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. 1. Mekke de evlerinin bir bölümünü mescid haline getiren iki shâbî kimdir? a) Hz. Ömer ve Hz. Ali b) Hz.Osman ve Hz. Talha c) Hz. Câfer ve Hz. Abbas d) Hz. Sâlim ve Hz. Bilal e) Hz. Ebû Bekir ve Hz.Ammâr 2. Hz. Peygamber tarafından temeli atılan ilk mescid hangisidir? a) Kubâ mescidi b) Cuma mescidi c) Medine mescidi d) Seleme oğulları Mescidi e) Rânûnâ mescidi 3. Hz. Peygamber zamanında zekât toplayan memurlara ne ad verilirdi? a) Vâli b) Âmil c) Kâtib d) Kâid e) Tasildâr 4. Hac ibâdeti hicretin kaçıncı senesinde farz oldu? a) Beşinci sene b) Onuncu sene c) Dokuzuncu sene d) Birinci sene e) İkinci sene Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19

96 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar 5. Hz. Peygamber in emriyle kısa zamanda Süryânice ve İbrânice yi öğrenen sahâbî kimdir? a) Zeyd b. Hârise b) Zeyd b. Sâbit c) Âsım b. Sâbit d) Said b. Zeyd e) Muaz b. Cebel 6. Aşağıdaki isimlerden hangisi Hz. Peygambe in tayin ettiği hâkimlerden değildir? a) Ali b. Ebî Tâlib b) Ebû Bekir b. Ebî Kuhâfe c) Abdullah b. Mes ûd d) Ebû Mûsâ el-eş arî e) Ömer b. el-hattâb 7. Yemen in Necrân bölgesine kadı olarak tayin edilen sahâbî kimdir? a) Hz. Ömer b) Hz. Ali c) Hz. Bilal d) Hz. Enes e) Hz. Zeyd 8. Medine mescidinin eğitim-öğretim yapılan bölümüne ne ad verildi? a) Medrese b) Mekteb c) Suffa d) Kurs e) Okul Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20

97 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar 9. Hz. Peygamber, Mekke de ashâbını nerede eğitirdi? a) Kâbe de b) Harem de c) Mescid de d) Dâru l-erkam da e) Sahra da 10. Hz. Peygamber kaç kere hacca gitti? a) İki kere b) Üç kere c) Beş kere d) Dört kere e) Bir kere Cevap Anahtarı 1e, 2a, 3b, 4c, 5b, 6b, 7b, 8c, 9d, 10e Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21

98 Hz. Peygamber Döneminde Dini, Kültürel ve Adli Kurumlar YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR Ağırman, Mustafa. (1997). Hz. Muhammed (s.a.v.) Devrinde Mescid ve Fonksiyonları. İstanbul. Ağırman, Mustafa. (2006). Asr-ı Saadette Ordu ve Savaş Stratejisi, Asr-ı Saadette İslam, I-V. III, İstanbul. Atar, Fahrettin. (1979). İslam Adliye Teşkilatı. Ankara. Baltacı, Cahit. (2005). İslam Medeniyeti Tarihi. İstanbul. Canan, İbrahim. (1984). Medeniyet, Kültür ve Teknik. İstanbul. Çelebi, Ahmed. (1976). İslam da Eğitim-Öğretim Tarihi. (Çev. Ali Yardım). İstanbul. Çubukçu, Asri. (1989). İslam Devletlerinde Devlet Teşkilatı ve İlmî Faaliyetler. Erzurum: (Ders Notları) Hamidullah, Muhammed. (1980). İslam Peygamberi, I-II. (Çev. Salih Tuğ). İstanbul. Hamidullah, Muhammed. (1972). Hz. Peygamber in Savaşları. (Çev. Salih Tuğ). İstanbul. Hamidullah, Muhammed. (1981). İslam Müesseselerine Giriş. (Çev. İ. Süreyya Sırma). İstanbul. Hitti, Philip K.. (1980). Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi, I-IV. (Çev. Salih Tuğ). İstanbul. Kallek, Cengiz, Haraç. DİA. XVI, Kayaoğlu, İsmet. (1980). İslam Kurumları Tarihi I. Ankara. Kayaoğlu, İsmet. (1994). İslam Kurumları Tarihi II. Konya. Kazıcı, Ziya. (1999). İslam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi. İstanbul. Salih, Suphi. (1981). İslam Mezhepleri ve Müesseseleri. (Çev. İbrahim Sarmış), İstanbul. Sarıçam, İbrahim-Erşahin, Seyfettin. (2011). İslam Medeniyeti Tarihi. Ankara. Ebu Halil, Şevki. (2005). İslam ve Dünya Medeniyetleri Tarihi. (Çev. Atik Aydın- Abdulhadi Timurtaş). İstanbul. Yeniçeri, Celal. (1984). İslam da Devlet Bütçesi. İstanbul. Yeniçeri, Celal. (2000). Hz. Muhammed ve Yaşadığı Hayat. İstanbul. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22

99 HZ. PEYGAMBER DÖNEMİNDE İDARİ, MALİ, ASKERİ VE SOSYAL KURUMLAR İSLAM KURUMLARI ve MEDENİYETİ TARİHİ ÜNİTE 5

100 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar GİRİŞ Hz. Peygamber in doğup büyüdüğü Arap yarımadasının Hicaz bölgesinde bir devlet ve devlet geleneği yoktu. Yarımadanın üç tarafında üç imparatorluk hüküm sürmesine rağmen, yarımadanın tamamına hakim olan bir devlet yoktu. Yemen bölgesine zaman zaman Sâsânî İmparatorluğu, zaman zaman da Habeş İmparatorluğu hâkim olurdu. Kuzey Arabistan da da Bizans İmparatorluğu nun ve Sâsânî İmparatorluğu nun hakimiyeti vardı. Orta Arabistan da ve Hicaz bölgesinde ise bütün işler kabile geleneğine göre yapılıyordu. Hz. Peygamber, Mekke den Medine ye hicret ettikten sonra Medine de bir devlet kurdu. Bu devletin kuruluşu öyle birden bire değil, yavaş yavaş oldu; uzun zaman geçtikten sonra ve ihtiyaç duyuldukça kurumlar yerine oturabildi. Hz. Peygamber bu kurumları kurarken çevre devletlerin etkisinde kalmadı. Arap yarımadasında var olan kabile geleneğinin etkisinde de kalmadı. Her şeyini bağımsız ve hür olarak kurdu. Suyun suya benzediği gibi insan insana, devlet devlete, kurum da kuruma elbette benzeyecektir. Hz. Peygamber in kurduğu devlette var olan bazı kurumların çevre devletlerde veya kabile geleneğinde var olması Hz. Peygamber in oralardan etkilendiği ve bu kurumları oralardan almış olduğu manasına gelmez. Bu kurumlar tamamen Hz. Peygamber e mahsustur. Onun kurduğu devletin yapısında var olan kurumlardan birkaçı şunlardır: İDARİ YAPI Yüce Allah ın insanlığa gönderdiği peygamberlerden bazıları dini lider, bazıları da hem dini hem de siyasi lider olarak insanlara hizmet etmişlerdir. Hz. Muhammed, hem dini hem de siyasi liderliğe sahip olanlardan biridir. Bilindiği gibi Hz. Peygamber in hayatı, Mekke dönemi ve Medine dönemi diye ikiye ayrılır. O, Mekke döneminde putları terk edip Yüce Allah a inananlara başkanlık ediyordu. İslam dinini kabul edenlerden biat alıyordu. Mekke döneminin son yıllarında Akabe de bazı Medinelilerden de kendisine itaat edeceklerine dair söz aldı. Hac mevsiminde Mekke yakınındaki Mina bölgesinin Akabe mevkiinde görüştüğü Medinelilerden dini, siyasi ve idari bağlılık anlamına gelen biat aldı. Son Akabe Biatı nda, Medine yi İslamlaştıracak ve kendisiyle irtibatı sağlayacak on iki nakîb (gözcü, temsilci) seçilmesini istedi. Son Akabe Biatı na katılan yetmiş beş Medineli içerisinden seçilen bu nakîblerin dokuzu Hazrec kabilesinden, üçü de Evs kabilesindendi. Bunlar, başkanları Es ad b. Zürare nin ve muallim Mus ab b. Umeyr in üstün gayretleriyle kısa zamanda Medine nin İslamlaşmasını sağladılar ve burayı hicrete hazır hale getirdiler. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2

101 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar Ardı ardına yapılan üç Akabe görüşmesinden sonra Hz. Peygamber, Müslümanlara Medine ye hicret etmelerini emretti; Müslümanlar da Medine ye hicret ettiler. Sonra da Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir ve beraberindekiler hicret ettiler. İki ay içinde hicret tamamlandı ve hicret sonrasında Medine de yapılan muâhat (Ensar ile Muhacirlerin birbirlerine kardeş olması) ile iki toplum Hz. Peygamber in liderliğinde birbiri ile kaynaştı. Medine de, Hazrec ve Evs kabilelerinin dışında bir de Yahudiler vardı. Kaynuka oğulları, Nadir oğulları ve Kurayza oğullarından oluşan Yahudi cemaati ve daha değişik dinlere mensup kişiler ile de ayrı bir anlaşma (muâhede) yapıldı. Bir arada yaşama, karşılıklı hak ve hukuka riayet, Medine yi dışarıya karşı birlikte koruma gibi elli üç maddenin yer aldığı Medine Sözleşmesi olarak bilinen bu yazılı anlaşmanın maddelerinden biri de, taraflar arasında çıkabilecek her türlü anlaşmazlıkta Hz. Peygamber in hakem olacağının kabul edilmesiydi. Buna göre bütün taraflar Hz. Peygamber in liderliğini kabul etmiş oluyorlardı. Hicretten sonra, devletin üç unsuru olan millet, toprak ve idare tamamlanınca Müslümanlar, Medine de müstakil bir idari yapıya kavuştular. Hz. Peygamber in başkanlığında oluşan bu devletin unsurlarının modern devletlerde olduğu gibi ülke, muhtelif inanç ve etnik gruplardan meydana gelen halk, teşkilat ve hakimiyetten oluştuğu görülmektedir. Hz. Peygamber, Medine de hem dini hem dünyevi otoriteyi temsil ediyordu. Mekke nin fethi ve devletin genişlemesinden sonra, büyük bölümünün, tek bir idareye boyun eğdiği Arap yarımadasının yeni idari yapılanması netleşmeye başladı. Hz. Peygamber, Müslüman olan bölgelere valiler tayin etti. Bunlar, Hz. Peygamber adına o bölgeyi idare eder, bölge halkının zekatını toplar ve yoksulların ihtiyacından arta kalanı devletin genel maslahatında kullanılmak üzere Medine ye gönderirlerdi. Hz. Peygamber in etrafında kendisine yardımcı olan çok sayıda katip bulunuyordu. Onlardan bir kısmı, inen Kur ân ayetlerini yazmaktan sorumlu iken, bir kısmı da insanların ihtiyaçlarını yazıyordu. Zeyd b. Sabit, valilere genelge; komşu devlet başkanlarına da İslam a davet mektupları yazardı. Hem genelgeler hem de mektuplar Hz. Peygamber in mührü ile mühürlenirdi. Bu katiplerden herhangi birinin bir mazeretinden ötürü bulunamaması durumunda, Hz. Peygamber in mührünü taşıyacak ve kendisine vekalet edecek bir görevli bulunuyordu. Devletin İlkeleri Hz. Peygamber in Medine de kurduğu devlet idaresinde izlediği ilkeler, Kur ân-ı Kerîm de çerçevesi çizilen şu ilkelerdir: Meşruiyet, adalet, ehliyet/liyakat, istişare, ahlak ve insana saygı. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3

102 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar Meşruiyet Meşruiyyet, idarede halkın desteğini almak demektir. Hicretten sonra Medine de bir devlet kuran Hz. Peygamber, her şeyden önce idaresinin meşruluğunu gözetmiştir. Halkın desteğini almayan idarelerin kalıcı olamayacağını düşünmüştür. Onun idaresinde Meşruiyet aracı, bugünkü anlamında dar seçim diyebileceğimiz biattır. Bilindiği gibi biat, bağlılık akdi ve itaat yemini demektir. Türkçede biat şeklinde telaffuz edilen kelimenin Arapça aslı bey at tır. Bey at, İslam devletinde, idare edenle idare edilenler arasında yapılan, seçim ve bağlılık karakteri taşıyan sosyo-politik bir akittir. Hz. Peygamber, kendisini Allah ın elçisi olarak tasdik edenlerden biat alıyordu. Kur ân-ı Kerîm de de ifade edildiği gibi biat, aslında Hz. Peygamber in şahsına değil; onun aracılığı ile Yüce Allah a edilmektedir. Asr-ı Saadet te sadece erkekler değil, kadınlar da biat etmekle mükellef idiler. Hz. Peygamber den sonra biat, İslam devletlerinde idarecilerle halk arasında yapılan, seçim veya bağlılık karakteri taşıyan bir akit olarak devam etmiştir. Adalet Adalet, mülkün temelidir. Buradaki mülk, idare ve saltanat demektir. Yani idarenin ve saltanatın temeli adalettir. Kur ân-ı Kerîm deki yüzlerce ayet-i kerime ve Hz. Peygamber in bir hayli hadis-i şerifi, İslam da adaletin önemini ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber in idaresi, işte bu adaletin en güzel bir şekilde tatbik edildiği bir idaredir. O nun idare anlayışını ve uygulamalarının esasını adalet oluşturuyordu. O, idare ettiği insanlar arasında ayrım gözetmeden, hepsine adil davranmıştır. Bunun en bariz örneği, hicretten hemen sonra kaleme alınan Medine Vesikası ve O nun Medine dönemindeki uygulamalarıdır. Ehliyet Hz. Peygamber, çeşitli görevlere tayin ettiği kişilerde ehliyet ve liyakat arardı. Daha Mekke de bir cemaat reisi iken Medine ye göndereceği muallimi (öğretmeni) ince eleyip sık dokuyarak seçmiş ve bu görevi Mus ab b. Umeyr e vermiştir. Medine de İslam ın kısa zamanda yayılması Hz. Peygamber in bu tayinde ne kadar isabetli olduğunu göstermektedir. Hz. Peygamber, Medine ye hicretten sonra orduya komutanlar, vilayetlere valiler, zekat toplamak için amiller, insanlara Kur ân-ı Kerîm öğretmek için öğretmenler tayin etmiştir. Bunların hepsinde de ehliyet ve liyakate önem vermiştir. Görevi isteyene değil; ehil olana vermiştir. Zaman zaman kendisinden görev isteyenler olmuştur, ehil görmediği için onlara görev vermemiştir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4

103 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar İstişare İstişare, idare edilenlerin yönetiminde söz sahibi olmasına imkan tanıyan bir uygulamadır. Bir diğer ifadeyle siyasal katılımdır. Kur ân-ı Kerîm de istişarenin üzerinde çok durulur; Yüce Allah tarafından bizzat Hz. Peygamber e idare işlerinde çevresi ile istişare etmesi emrolunur. Bu sebepten dolayı Hz. Peygamber in idaresi, istişare üzerine kurulmuştur. Onun istişaresi, dünyevi meseleleri kapsadığı gibi, bazen hakkında vahiy gelmeyen dini hususları da içeriyordu. Hz. Ebu Hureyre, Resulullah dan daha fazla arkadaşları ile istişare eden hiç kimse görmedim. demektedir. Ahlak Ahlak, devletin her türlü muamelesinde, kişilerle, kurumlarla ve devletlerle olan ilişkilerinde dürüst davranması demektir. İdarenin başarısı, kendisini ahlaki temeller üzerine oturtması ve istihdam ettiği insanlarda bu ilkeleri gözetmesine bağlıdır. Başka bir ifade ile hükmi şahsiyet olan idare ile idarecilerin ahlaklı olmaları, hem söz konusu medeniyetin başarısını, hem de toplumun barış, huzur ve refahını sağlar. Kendisi güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmiş olan ve bu konuda gerçekten başarılı olmuş olan Hz. Peygamber de idaresinde, ahlakın başta gelen umdelerinden doğruluk, şefkat, merhamet ve güven gibi hususları esas almıştır. O nun, şahsı adına ve devlet adına verdiği sözden döndüğü görülmemiştir. Hudeybiye musalahası ve devamında olup bitenler, bunun en büyük delilidir. Bu sebepten dolayı düşmanları bile O nun üstün bir ahlak sahibi olduğunu kabul etmişlerdir. Yüce Allah da Kur ân-ı Kerîm de bu gerçeği şöyle ifade etmektedir: Muhakkak ki sen, üstün bir ahlak üzeresin. (Kalem/68: 4) İnsana Saygı Hz. Peygamber, idarede asıl hedef olan insana saygıyı daima göz önünde bulundurmuştur. O nun idaresinde insana saygı, iki türlü tezahür etmiştir. Bir yandan Müslümanları şefkat ve merhametle kucaklarken, diğer yandan da Müslüman olmayanların temel hak ve hürriyetlerini gözetmiştir. Prensip olarak savaşlarda karşılaştığı düşmanı bile yok etmeyi değil, kazanmayı gaye edinmiştir. Bunun en büyük delili onun katıldığı savaşlarda iki taraftan da çok az insanın kayıp verilmesidir. Vatandaşın Hakları Hz. Peygamber in hicretten sonra Medine de kurduğu devletin hudutları içerisinde yaşayan insanlar, insan olmanın ve O nun devletinin vatandaşı olmanın zevkini ve lezzetini yaşadılar. Önceden elde edemedikleri birtakım hakları, bu Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5

104 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar devletin çatısı altında edindiler. Bu devletin çatısı altında kurulan kurumlar da vatandaşa hizmet için kurulmuştu. Bunların en önemlileri şunlardır: Kardeşlik Yüce Allah, Kur ân-ı Kerîm de Müminler ancak kardeştirler. (Hucurat/49: 10) buyurmakta; Hz. Peygamber de, Müslüman Müslümanın kardeşidir. (Buhari/Mezalim: 3; Müslim/Birr: 58) buyurmaktadır. Hz. Peygamber in hayatında ümmet ve devlet, kardeşlik ilkesi sayesinde tek bir aile oldu. Hz. Peygamber, hicretten sonra Mühacir ve Ensarı, evlerini ve mallarını birbiri ile paylaşan kardeşler yaptı. Bu kardeşler, birbirleri ile öz kardeşlerden daha iyi geçindiler. Mümin olmayanlara da kardeş (insan kardeşi) muamelesi yapıldı. Eşitlik İslam dinine göre insanlar kanun önünde eşittir; birinin diğerine karşı üstünlüğü yoktur. Haklar verilirken ve adalet dağıtılırken herkese eşit verilirdi; sınıf, ırk ve din ayrımı yapılmazdı. Vergiler de ayrım yapılmaksızın herkesten eşit olarak alınırdı. Müslüman olanlardan malı çok olanın zekatı çok, malı az olanın da zekatı az olurdu. Müslüman olmayan vatandaşlardan alınan vergiler de gelirlerine göre olurdu. Hürriyet Cahiliye döneminin en büyük ayıplardan biri, insanı köleleştirmesi ve hürriyetini elinden almasıdır. İslam ın en başta gelen güzelliklerinden biri de insanı hürriyete kavuşturmasıdır. İslam, insanın hem bedenini hem aklını hem inanç ve düşünce dünyasını hürriyete kavuşturmuştur. Ayrıca İslam, köleliğe giden bütün yolları kapatmış, kölelikten kurtuluş yollarını da çoğaltmış ve genişletmiştir. Bir insan için en önemli hürriyet din ve inanç özgürlüğüdür. Yüce Allah, insanlara din ve inanç hürriyeti de vermiş ve şöyle buyurmuştur: Ve de ki: Hak Rabbinizdendir. Öyle ise, dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin. (Kehf/18: 29) Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla, eğrilik birbirinden ayrılmıştır. (Bakara/2: 256) Bu ayetlerin gereği olarak, Hz. Peygamber in döneminde Müslüman olmayan vatandaşlara İslam a girme konusunda hiçbir baskı yapılmamıştır. Onlar, İslam ın kendilerine verdiği bu geniş hürriyetten azami derecede istifade Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6

105 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar etmişlerdir. Hz. Peygamber in, Müslüman olmadığı için bir ehl-i kitabı öldürdüğü veya istediği şekilde ibadet etmesine mani olduğu görülmemiştir. Onun kilise ve sinagog gibi gayri müslim mabetlerini yıktığı da olmamıştır. O, bu konuda Yüce Allah ın şu ayetine uymuştur: Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever. (Mümtehine/60: 8) Hz. Peygamber, gayri müslimlerin düğünlerine ve cenaze törenlerine katılır, hastalarını ziyaret ederdi. Necran Hıristiyanlarından bir heyet, kendisini ziyarete geldiğinde Hz. Peygamber abasını serdi ve onları üzerine oturttu. İnsan hakları, din ve inanç hürriyeti gibi konularda çok hassas olan Hz. Peygamber, konu ile alakalı olarak şöyle buyurmaktadır: Kim, bir zimmiyi rahatsız ederse, karşısında beni bulur. (Acluni: II,218) Kim, bir zimmiyi öldürürse cennet kokusunu alamaz. (Buharî) Bürokrasi Girişte kaydettiğimiz gibi Hz. Peygamber in doğduğu zaman, Arap yarımadasının üç tarafında üç ayrı imparatorluk bulunmasına rağmen, Mekke de ve Medine de kurulu bir devlet ve devlet geleneği yoktu. Hicaz bölgesinde ilk devleti hicretten sonra Hz. Peygamber kurdu. Temelini attığı devletin yapısını da kendisi oluşturdu. Hz. Peygamber, Medine de kurduğu devleti yalnız idare ediyordu; tayin edilmiş bir yardımcısı, bir veziri yoktu. Yapılması gereken işler için görevliler, komutanlar, öğretmenler, elçiler, mürşitler tayin ediyordu. Yeri geldiği zaman çevresindekilerin fikirlerine müracaat ediyor, herkesi işin içine katıyordu. Daha ziyade de ilk Müslümanlara ve Medine nin ileri gelenlerine danışıyordu. Yaptığı istişarelerin sonunda nihai kararı kendisi veriyordu. Çünkü Yüce Allah, kendisine şöyle emretmişti: Devlet işleri hakkında onlarla iştişare et. Kararını verdiğin zaman da artık Allah a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever. (Al-i İmran/3: 159) Medine merkezindeki devlet işlerini kendisi yürüten Hz. Peygamber, Müslüman olan bölgelere valiler ve görevliler tayin etti. Tayin ettiği görevlileri ehil olanlardan seçiyordu. Görevi isteyene değil, ehil olana veriyordu. Valiler, gittikleri Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7

106 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar bölgeyi Hz. Peygamber adına idare ederlerdi. Zekat toplama memurları halktan zekat toplarlar ve yoksulların ihtiyacından geri kalanı devletin genel maslahatında kullanılmak üzere Medine ye gönderirlerdi. Hz. Peygamber in tayin ettiği valiler ve bu valilerin gönderildiği bölgeler şunlardır: Attab b. Esid, Mekke; Ebu Müsa el-eş ari, Yemen in Ma rib; Muhacir b. Ebi Ümeyye, Yemen in San a şehirlerinde; Ziyad b. Lebid, Hadramevt; Adiy b. Hatem, Tayy kabilesinin yaşadığı bölgede; A la b. Hadrami, Bahreyn de görev yapıyor ve Muaz b. Cebel ise Hadremevt ve Bahreyn arasında gezgin muallim olarak çalışıyordu. MALİ YAPI Yüce Allah, insanların dünya ve ahiret saadetini elde edebilmeleri için kendilerine din göndermiştir. Bu dinin birinci kaynağı olan Kur ân-ı Kerîm, insanlara dünya saadetinin yollarını öğretmiş, Hz. Peygamber de bu yolları hayatında yaşayarak göstermiştir. İslam, insanın hem manevi dünyasını hem de maddi dünyasını imar ve ihya eden bir dindir. Dinimiz, yemeye, içmeye, giymeye, ikram etmeye önem veren bir dindir. Dinimize göre insan, her türlü ihtiyacını helal yollardan gidermelidir. İhtiyacını giderirken de aşırı bir şekilde israfa gitmemelidir. Yiyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz. (A raf/7: 30) buyuran Rabbimiz, Kur ân-ı Kerîm de, İslam ekonomisinin temel ilkelerini belirlemiştir. Hz. Peygamber de sözleri ve fiilleri ile birer ekonomik değer olan üretim, tüketim, emek ve buna benzer konularda önemli ilkeler ve uygulamalar ortaya koymuştur. Onun, ekonomik anlamda üzerinde durduğu hususlardan birisi çalışmadır. O, Kur ân-ı Kerîm in çalışma prensibi ile ilgili ayetlerini kendi hayatında uygulamıştır. Kişinin, ailesini geçindirmek ve bir de yoksula yardım etmek için çalışmasını, Allah yolunda cihad etmek ve gündüzleri oruç tutup geceleri de namaz kılmakla bir tutmuştur. Hz. Peygamber, devamlı olarak çevresindeki insanları çalışmaya ve kazanmaya teşvik etmiştir. Bilindiği gibi Mekkeliler ticaretle, Medineliler de ziraatla meşgul olurlardı. Ticareti iyi bilen Mekkeli Muhacirler, Medine ye geldikten sonra oradaki ticaret hayatını Yahudilerden aldı ve pazara hakim oldular. Ticaret Hicaz bölgesinin şehirlerinden Mekke de ticaret, Medine de de ziraat yapılırdı. Mekke de ziraat yoktur, çünkü arazisi ziraate elverişli değildir. Yüce Allah ın Kur ân-ı Kerîm de de haber verdiği gibi Mekkeliler, yazın kuzeye; kışın da güneye giderek ticaret yapar ve çok para kazanırlardı. Hz. Peygamber in dedelerinden Haşim in (Abdülmüttalib in babası), Mekkelilere kazandırdığı îlâf (ticarette serbest dolaşım), bu şehirde yaşayanlar için büyük bir ticari açılım oldu. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8

107 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar Mekkeliler, bu açılım sayesinde ithalat ve ihracat yaparak çok para kazanıyorlardı. Ayrıca Yemen den Bizans a, Kuzey Afrika dan Orta Asya ya kadar giderek bu bölgelerin insanları ile tanışıyorlardı. Hicretten sonra Medine ye yerleşen Mekkeli Muhacirler, bu şehirde ticaret yapmaya başladılar. Ticari tecrübeleri sayesinde Yahudilere baskın çıkarak Medine pazarına hakim oldular ve Mekke deki ticareti Medine ye taşımış oldular. Medine deki ticareti İslam hükümlerine göre yaparak ticarete de yeni bir şekil ve mana kazandırdılar. Medine Pazarı Hicretten önce, Medine şehrindeki pazarlar, genellikle müşriklerin ve Yahudilerin kontrolündeydi. Bu iki sınıf, ticari faaliyetlerinde kendi dini anlayışlarına ve Cahiliye adetlerine göre hareket ediyorlardı. Hz. Peygamber, Medine deki mevcut pazarları gezip gördükten sonra buraların Müslüman pazarı olamayacağını söyledi. İslam ın ekonomik konulardaki hükümlerini uygulayabilmek için Müslümanların kendi pazarlarını kurmalarına gerek duydu. Saide oğullarının oturduğu bölgede bulunan açık bir alanı pazar yeri olarak seçti ve bir pazar nizamnamesi hazırladı. Bu pazarda esnafın sabit mekanlar edinmesini yasakladı ve vergi alınmayacağını ilan etti. Kendisi de çok iyi bir tacir olan Hz. Peygamber, vergi alınmadığı takdirde satıcıların yeni pazarı tercih edeceklerini biliyordu. Nitekim ticaret yapanlar, Müslümanların kurduğu pazara rağbet göstermiş ve burası yeterli müşteri bulmuştur. Hz. Peygamber, Medine pazarı canlandıktan sonra burayı kontrol için görevliler tayin etmiştir. Bunlardan biri Hz. Ömer, diğeri de Semra bint Nuheykil ismindeki bir hanım sahabidir. Fetihten sonra da Said b. As ı Mekke çarşısını kontrol için görevlendirilmiştir. Faizin Yasak Edilmesi Mekke, öteden beri Arap yarımadasının ticaret merkezidir. Mekkeliler, kışın Yemen e; yazın da Suriye ye doğru gider ve Ortadoğu da uluslararası ticaret yaparlardı. İthalat ve ihracatın merkezi olan Mekke de para boldu. Paranın ve ticaretin olduğu bu şehirde faiz de vardı. Bu şehirde olan tefecilik Taif ve Medine de de yaygındı. Elinde parası olanlar hiçbir zahmet çekmeden, tefecilikten haksız kazanç elde ediyorlar, tefecilerden para alanlar da çok sıkıntı çekiyorlardı. İslam, ticareti helal kılarken ve teşvik ederken faizi merhale merhale yasaklamıştır. Alışverişi, ticaret yapmayı ve borç verip almayı faizden arındırmıştır. Mekke de nazil olan ayetlerle bazı uyarılarda bulunan Yüce Allah, Medine döneminde indirdiği şu ayet-i kerime ile faizi haram kılmıştır. Faiz yiyenler (kabirlerinden başka türlü değil) ancak şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların, Alış-veriş de tıpkı faiz gibidir demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alış-verişi helal; faizi haram Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9

108 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı kendisinindir ve onun durumu da Allah a kalmıştır (İnşaallah Allah onu affeder). Kim, tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliktir. Orada ebedi kalacaklardır. Allah, faiz malını mahveder (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah, hiçbir günahkar nankörü sevmez. (Bakara/2: ) Hz. Peygamber, bu ayetle gelen faiz yasağını bütün Müslümanlara bildirdi ve onlardan bu yasağa uymalarını istedi. Ayrıca Veda Hutbesi nde bu yasağı bir kez daha hatırlattı. Bütün yasaklara titizlikle uydukları gibi faiz yasağına da aynı titizlikle uyan Müslümanlar, ticarete ve helal kazanca önem verdiler. Kısa zamanda Medine de ticareti ellerine geçirdiler. Hicretten sonra Medine, hem ticaretin hem de hayvancılığın merkezi haline geldi. İnsanlara dinlerini öğreten Hz. Peygamber, dünyalarını da öğretti. Ekonomik hayatla ilgili hükümler koydu. Müslümanlar da Kur ân ın ve Hz. Peygamber in talimatlarının ışığı altında hareket ederek ekonomik hayatı canlandırdılar. Hz. Peygamber in vefatından sonra bir araya getirilen sonra da tasnif edilen hadislerin konu başlıklarına baktığımızda, İslam ın ekonomik hayata ne kadar önem verdiği ortaya çıkmaktadır. Bu konu başlıklarından birkaçı şöyledir: Kitabu l-büyü, Kitabu l-icare, Kitabu s-selem İşçi Hakları Cahiliye döneminde ve Asr-ı Saadet te, Hicaz bölgesinin üç şehri olan Mekke, Medine ve Taif te canlı bir ekonomik hayat vardı. Mekke de ticaret, Medine de ziraat ve hayvancılık, Taif te de ziraat ve hayvancılık ön plandaydı. Her üç şehirde zenginlerin yanında karın tokluğuna çalışan köleler, evlerde temizlik işlerinde çalışan cariyeler vardı. Mekke nin zengin tüccarları, Medine ve Taif in toprak ağaları bu işçilere çok kötü davranıyor ve onlara zulmediyorlardı. İslam, var olan ekonomik hayatı baltalamadan bu insanların haklarını görüp gözetti. Cahiliye dönemindeki haksız uygulamaları çok yakından bilen Hz. Peygamber de ücretle iş yaptırma ve işçi çalıştırmaya toptan karşı çıkmamış; işçilere ağır iş yüklenmesi, ücretin geciktirilmesi, kaybolan malın haksız yere işçiye ödetilmesi gibi uygulamaları yasaklamıştır. İşçilere adaletli bir şekilde davranılmasını ve kardeş muamelesi yapılmasını emretmiş ve bunları da hayatında uygulamıştır. Modern dünyanın işçi haklarını gündeme almasından bin dört yüz yıl önce, işçilere alınlarının teri kurumadan ücretlerinin adil bir şekilde verilmesini istemiştir. Devletin Gelir Kaynakları Devlet gelirlerinin toplandığı ve dağıtıldığı yere/hazineye Beytülmal denir. Devletin gelirleri burada toplanır ve harcamalar da buradan yapılır. Bir devletin harcama yapabilmesi için her şeyden önce gelirinin olması lazımdır. Hz. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10

109 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar Peygamber in hicretten sonra Medine de kurduğu devletin gelir kaynakları şu maddelerden oluşmaktaydı: Ganimet İslam dini, insanlık tarihi kadar eski olan savaşa bir çeki-düzen vermiş; sebeplerini, seyrini ve neticesini belli hükümler çerçevesinde düzenleme altına almıştır. Bu düzenlemeye göre savaşın neticesinde alınan ganimetler şu üç maddeden oluşmaktadır. Savaş esirleri, Gayrimenkul mallar (arazi), Menkul mallar. Yüce Allah ın, Kur ân-ı Kerîm de belirlediği düzenlemeye göre ganimetler beşe ayrılacak, dört hissesi savaşa katılan gazilere, humus adı verilen beşte biri de devlete gelir olarak kaydedilecektir. Bu konuda ki ayetin meali şöyledir: Biliniz ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri, mutlaka Allah a, Resulüne, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir. (Enfal/8: 41) Cizye Cizye, İslam devletindeki Müslüman olmayan vatandaşlardan alınan baş vergisidir. Akil, baliğ, hür, maddi, gücü yerinde ve sağlıklı olan gayrimüslim erkeklerden alınan bir vergidir. Gözleri görmeyen, felçli, yaşlı, çalışmaktan aciz ve yoksul kimseler, cizye vermekle mükellef değildi. Cizye, Müslümanlığı kabul eden zimmilerden alınmaz. Cizye karşılığında zimmilerin can, mal ve inanç hürriyetleri emniyet altına alınır. Ehli kitaptan olan kimselere önce Müslüman olmaları teklif edilir, kabul etmezlerse cizye vermeleri istenir, bunu da kabul etmezlerse onlarla savaşılır. Konu ile ilgili ayetin meali şöyledir: Ehl-i kitaptan Allah a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulünün haram saydığını haram saymayan ve hak dini kendilerine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşınız. (Tevbe/9: 29) 9/630 yılında yapılan Tebük Seferi esnasında inen bu ayetten sonra Hz. Peygamber, aynı yıl Eyle, Ezruh, Cerba ve Dümetulcendel, ertesi yıl Necran, Yemen, Bahreyn, Makna, Teyma ve Hecer deki gayrimüslimlerle cizye antlaşmaları yapmıştır. Bunlardan Eyle, Ezruh, Dümetulcendel ve Necran halkı Hıristiyan; Teyma Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11

110 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar ve Makna halkı Yahudi; Bahreyn, Hecer ve Yemen ahalisi de kısmen Yahudi ve Hıristiyan, kısmen de Mecusilerden oluşuyordu. Bunlar, Hz. Peygamber in devletine cizye veriyorlar; devlet de bunları koruyordu. Cizyenin miktarı, zamana ve alındığı bölgeye göre değişebiliyordu. Hz. Peygamber zamanında cizye, ya doğrudan mükelleflerden alınır veya gayrimüslim kabile başkanlarının yahut da ileri gelenlerin aracılığı ile toplanırdı. Bu dönemde özel cizye memurlarının bulunmadığı, Müslümanlardan zekat toplayan amillerin gayrimüslimlerden cizyeyi de topladıkları görülmektedir. Kur ân-ı Kerîm de zekat ile ganimetin harcanacağı yerler açıkça zikredilmiştir. Buna karşılık, cizyenin dağıtılacağı yerler hakkında açık hükümler yer almamıştır. Kur ân-ı Kerîm de cizyenin mahiyeti ve uygulanışı hakkın da detaylı hükümler mevcut değildir. Dolayısıyla cizyenin zekattaki gibi belirli yerlere harcanma zorunluluğu yoktur. Kamu yararına uygun olarak, ihtiyaç duyulan yerlere harcanabilir. Harac Harac, gayrimüslimlerin topraklarından alınan vergidir. Hz. Peygamber döneminde ganimet olarak elde edilen toprakların bir kısmı ganimet statüsüne tabi tutulmuş, bir kısmı eski sahipleri üzerinde bırakılarak vergilendirilmiş, az bir kısmı da Hz. Peygamber e tahsis edilmiş; o da kendisine tahsis edilenlerden elde edilen gelirleri kendi ailesi, yoksullar ve devlet giderleri için harcamıştır. Medine den sürgün edilen üç Yahudi kabilesinin ve Hayber Yahudilerin arazisi bu cümledendir. Hz. Ömer zamanında gayrimüslimlerin ellerindeki topraklardan alınan vergiye harac adı verilmiştir. Zekat İslam devletinin gelir kaynaklarından birini teşkil eden zekat, Müslümanların mallarından alınan bir vergidir. Zekat, Müslümanlar için bir ibadet, devlet içinde bir gelir kaynağıdır. Altın, gümüş, madeni ve kağıt nakit paralar nisab miktarına ulaştığında, üzerinden bir yıl geçtikten sonra kırkta biri, yani yüzde iki buçuk miktarı zekat alarak verilir. Ticaret malları da böyledir. Müslümanların arazi gelirlerinden alınan zekata da öşür denilir. Öşür, yağmur suyu ile sulanan topraklardan yüzde on, emek sonucu sulanan topraklardan ise yüzde beş nispetinde alınır. Nisab miktarına ulaştığında hayvanların zekatı ise cinsine ve miktarına göre değişir. Zekat, hicretin ikinci yılında farz kılınmasından itibaren bizzat Hz. Peygamber tarafından toplanmış ve gerekli yerlere dağıtılmıştır. İlk yıllarda zengin Müslümanlar zekatlarını bizzat getirip Hz. Peygamber e teslim ediyorlardı. İslam dininin Arap yarımadasının çeşitli bölgelerine yayılmasından sonra Hz. Peygamber, zekatları toplamak için memurlar tayin etti. Bu memurların topladığı zekat, öncelikle mahallindeki yoksullara dağıtılır kalanı da merkeze getirilirdi. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12

111 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar Zekat gelirinin harcanacağı yerleri Yüce Allah belirlemiştir, onun dışındaki yerlere harcanmaz. Yüce Allah, Kur ân-ı Kerîm de zekatın harcama yerlerini şu şekilde belirlemiştir: Sadakalar (zekatlar) Allah tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, zekat toplayan memurlara, gönüllüleri İslam a ısındırılacak olanlara, hürriyetlerini satın almaya çalışan kölelere, borçlulara, Allah yolunda olana ve yolda kalana mahsustur. Allah (her şeyi) pekiyi bilendir, hikmet sahibidir. (Tevbe/9: 60) ASKERİ YAPI İslam da esas olan sulhtur, barış içinde yaşamaktır. Savaş, arızi bir durumdur. Fıtrata uygun olan, insanların emniyet ve barış içinde yaşamalarıdır. Fakat ne var ki, savaş da göz ardı edilemeyecek bir gerçektir. İnananların vatanlarını ve sahip oldukları her türlü değerlerini düşmandan korumaları ve kendilerini savunmaları da bir vazifedir. Hz. Peygamber, Medine de bir devlet kurduktan sonra bu devleti dışarıya karşı korumak için Medine de oturan üç Yahudi kabilesi ile saldırmazlık antlaşması yaptı. Daha sonra da Kureyş müşriklerinin, Müslümanlara ve dolayısıyla Medine şehrine olan saldırılarına karşı koydu. İslam dininde barış esas olmakla birlikte, gerektiğinde savaşa hazır olunması ve mecbur kalındığında savaşılması da emredilmiştir. Bu konuda Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır: Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenmiş atlar hazırlayın, onunla Allah ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir ve siz, asla haksızlığa uğratılmazsınız. (Enfal/8: 60) Ayrıca savaş sonrası uygulamalarla ilgili temel ilkelerin neler olduğu da Yüce Allah ın talimatları ve Hz. Peygamber in kavli ve fiili sünnetiyle tespit olunmuştur. Ordu Medine döneminde Müslümanlar devlet kurup bir vatana sahip olunca yurt savunması anlayışı geliştirilmiş ve bunun için gerekli adımlar atılmıştır. Elbette bu adımların ilki, vatanı savunmak için asker hazırlamaktır. Hz. Peygamber zamanında özel olarak muvazzaf bir ordu mevcut değildi. İç güvenliği sağlamak için polis teşkilatı da yoktu. Eli silah tutan her Müslüman, vatan savunmasına katıldığı gibi Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13

112 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar asayişi sağlamak için de zaman zaman görevlendirilirdi. Bir sefer tertiplemek veya bir saldırıya karşı koymak gerektiğinde Hz. Peygamber, gönüllüleri çağırır; bir kayıt defteri açılır ve her aday buraya adını kaydettirirdi. Tespit edilen günde gönüllüler, silahları, binekleri ve yol boyunca yiyecekleri azıkları ile şehir dışında bir karargahta toplanırlardı. Hz. Peygamber oraya gelir, orduyu teftiş ederdi. Her sefer için gerekli asker sayısını kendisi kararlaştırırdı. Kendi imkanlarıyla teçhizatını alamayanları devlet bütçesinden donatırdı. Bunun en güzel örneği Tebük Seferi nde görülür. Asker toplama işi kabile başkanları tarafından yapılırdı. Hz. Peygamber, hemen her seferde, gideceği bölgeye orduyu en kısa ve emniyetli yoldan ulaştıracak bir kılavuz tayin eder, onun rehberliğinde hareket ederdi. Kendisi Medine de kalacaksa sefere çıkacak bir ordunun komutanını yine kendisi tayin ederdi. Bizzat kendisi orduya katılmışsa, bu sefer de kendisine bağlı komutanları tayin ederdi. Ordu, klasik şekilde öncü ardcı, sağ kanat, sol kanat ve merkez olmak üzere beş kısma ayrılırdı. Askeri birlik ve kıtaların toparlanması ve teşkili genellikle kabilelere bırakılırdı. Şayet bazı kabilelerden gelenler çok az ise, bunlar diğerleriyle birleştirildi. Sefere çıkan ordu içinde, kesin çizgiler olmamakla birlikte, çeşitli komuta kademeleri vardı. Ordunun karargahı, nöbetçiler vasıtasıyla gece-gündüz korunurdu. Esirler sorguya çekilerek veya ileri keşif kolları gönderilerek sefere çıkılmadan önce düşmanın durumu hakkında bilgi toplanırdı. Keşif birlikleri vasıtasıyla düşmanın izini sürme, pusu kurma ve casusluk gibi savaş taktikleri biliniyordu. Hz. Peygamber bilgi toplamak için casus kullandığı gibi, düşman casuslarına karşı da casusluk tedbirleri alıyordu. Üsame b. Zeyd i, Suriye ye sevk ederken ondan kılavuzlar kiralamasını, önden gözcüler göndermesini istemişti. Taktik ve Strateji Düşmanın, kan dökülmeden teslim olmasını sağlamak için, içeceği suya engel olmak da dahil bazı tedbirlere başvuruluyordu. Hz. Peygamber, daha çok düşmanı şaşırtma metotlarını uygulardı. Medine den ayrılmadan önce asıl gayesinden başka bir maksadı varmış gibi bir şayi a yaydırırdı. Başlangıçta, asıl hedefinden başka bir istikamete yürürdü. Sonra bir dönüş yaparak yolunu değiştirdi. Tahmini mümkün olmayan tenha yolları seçerdi. Tebük Seferi hariç, asıl hedefini genellikle gizli tutardı. Hz. Peygamber, hicret yürüyüşü de dahil, katıldığı savaşlarda ve gönderdiği seriyyelerde bayrak (liva) ve sancak (raye) kullanmıştır. Her zaman savaştan önce düşmanı yeniden ve bir kere daha İslam a davet ederdi. Şayet kendisi sefere çıkmıyorsa, gönderdiği komutanlara bu kurala uymaları için kesin talimat verirdi. Hz. Peygamber iklim şartlarının savaşan askerler üzerindeki etkilerini biliyordu. O dönemde savaşlar, Hendek, Taif ve Hayber kuşatmaları hariç, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14

113 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar genellikle yarım gün sürmüştür. En uzun süreli savaşlar, Bizans İmparatorluğu üzerine tertip edilen Mute Savaşı ve Tebük Gazası olmuştur. Savaşlarda koruyucu silah olarak zırh, kalkan ve miğfer; yaralayıcı ve öldürücü silah olarak da kılıç, ok ve yay, mızrak, kargı, mancınık ve debbâbe kullanılıyordu. Binek hayvanı olarak daha ziyade at ve deve tercih edilirdi. Askerlerin silah arkadaşlarını düşmandan ayırabilmesi için her seferde ayrı olmak üzere bir parola (şiar) kullanılıyordu. Ancak o dönemde henüz üniforma mevcut değildi. Şüphesiz düşmanın canına ve malına zarar verme, savaşta tabii bir durumdur. Fakat insan haysiyetine yakışmayan hareketler ve ölülere işkence yapmak (müsle), Hz. Peygamber tarafından yasaklanmıştır. Ölülerin ve canlı varlıkların yakılması gibi davranışlara izin verilmemiştir. Çünkü bu tür uygulamalar, insan onuruna yakışmayan, sadece kin ve nefreti artıran davranışlardır. Düşman tarafında savaşan erkeklerin dışında kalan sivillerin, yani çocukların, yaşlıların, din adamlarının, işçilerin, sakatların, kadınların ve savaşla ilgisi bulunmayan diğer kimselerin, savaşa iştirak etmedikleri müddetçe öldürülmeleri yasaklanmıştır. Savaşta ele geçirilen esirlere, öldürülme, fidye karşılığı serbest bırakılma veya mübadele ile (Müslüman esirlere karşılık) serbest bırakılma, şartlı serbest bırakma, köleleştirme ve karşılıksız serbest bırakma (ki Hz. Peygamber döneminde en fazla uygulanan usul budur) gibi muameleler yapılırdı. Hz. Peygamber, savaş esirlerine iyi davranılmasını istemiş, onlara eziyet ve işkence yapılmasını yasaklamıştır. Kendisinden bilgi almak için bile olsa esire baskı yapılmasının uygun olmadığına işaret etmiştir. SOSYAL YAPI Devlet, büyük bir ailedir. Bu aileyi meydana getiren küçük aileler vardır. Bu küçük aileler de devletin kurumları sayılır. Bu küçük aileleri meydana getiren fertlerin dini, ekonomik ve sosyal durumları, her zaman için devletin üs kademesini etkiler. Aile Aile, sosyal yapının çekirdeğidir. İslam dinine göre toplumun temeli ailedir. Aile toplumu, toplum da milleti, millet de devleti meydana getirir. Aile yapısı sağlam olanların devleti de sağlam olur. Müslümanlar aileyi küçük bir millet, milleti de büyük bir aile kabul ederler. Aile, anne- baba ve çocuklardan meydana gelir. Çatının kurulması, yani anne ve babanın bir araya gelmesi nikahla olur. Nikah, yüce Allah ın emri ve Hz. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15

114 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar Peygamber in sünnetidir. Yüce Allah, Kur ân-ı Kerîm de nikahı emretmiş, Hz. Peygamber de evliliği teşvik ve tavsiye etmiştir: Kim, güç yetirirse evlensin. Zira evlenme, gözü haramdan uzak tutar, iffeti korur. Nitekim İslamiyet in beş gayesinden ikisi olan canın ve neslin korunması ancak aile yuvası kurarak sağlanabilir. Nikah, benim sünnetimdir. Kim, sünnetimden yüz çevirirse benden değildir. Nikaha rağbet ediniz, çoğalınız. Ben, kıyamet gününde sizin çokluğunuzla öbür ümmetlere karşı övüneceğim. (İbn Mace/Nikah: 1) Dinimiz İslam, aile fertlerinin haklarını, sorumluluklarını ve yükümlülüklerini belirlemiştir. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Erkeklerin kadınlar üzerinde, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Yalnız erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. (Bakara/2: 228) İslam, aile içi ilişkileri, aile fertlerinin huzur ve refahını gerçekleştirmeye yönelik düzenlemiştir. Aile çatısı altındaki fertler arasındaki ilişkiler karşılıklı sevgi, saygı, şefkat, dayanışma, doğruluk, sadakat, bağlılık ve haklara riayet gibi evrensel insani değerler olarak kabul edilmiştir. Hz. Peygamber, bir aile reisiydi. Aile huzurunun nasıl olacağını yaşayarak ve göstererek öğretti. Sahabe de onu örnek aldı. Toplumu Oluşturan Unsurlar Hz. Peygamber zamanında toplum, Müslüman olanlardan ve bir de Müslüman olmayanlardan meydana geliyordu. Her iki sınıfın da kendine göre özellikleri ve kendi içinde alt sınıfları vardı. Bu sınıflar hiçbir zaman birbirleri ile çatışmıyordu. Müslümanlar Hz. Peygamber döneminde toplumu oluşturan unsurların başında Müslümanlar gelirdi. Müslümanların büyük çoğunluğu da Araplardan oluşmaktaydı. Toplumda Habeş, Fars ve Rum kökenli Müslümanlar da vardı. Toplumu oluşturan unsurların başında gelen Müslümanların bir kısmı şehirlerde bir kısmı da köylerde yaşardı. Şehirlerde yaşayanlara hadari, köylerde yaşayanlara da bedevi denirdi. Ayrıca Müslümanlar hukuki ve sosyal açıdan da hürler, mevlalar ve köleler olmak üzere üç kısma ayrılırdı. Hürler kabilenin esas Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16

115 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar üyesi sıfatıyla diğer iki sınıfa mensup insanlardan üstün kabul edilirdi. Köleler, sahibinin malı olarak nesilden nesile intikal ederdi. Mevlalar (Mevali) ise hürler ve köleler arasında bir sınıftı. Bunlar; sahiplerinin serbest bırakması veya anlaşma yoluyla sahibine para ödemek gibi çeşitli yollarla hürriyetine kavuşmuş kimselerdi. İslam toplumunda hicretten sonra Medine döneminde büyük ölçüde eşraf anlamında Ensar, Muhacir, Ehl-i Bedir gibi yeni zümreler ortaya çıkmıştır ki, bunların faziletlerine İslam ın temel kaynaklarında deliller bulunmaktadır. Bu noktada fazilet ölçüsü, cahiliye toplumundaki üstünlük telakkilerinden farklı olarak, İslam a hizmettir. Ensar ve Muhacir, Medine İslam toplumunu meydana getiren iki kardeş sınıftır. Savaşlarda bunların sancakları ve komutanları ayrı olurdu. Ama bu ayrılık iki toplumu birbirinden ayırmaz, üstelik iyice birbirine kaynaştırırdı. Gayrimüslimler İslam, Müslümanların oluşturduğu toplumda bu inancı paylaşmayanların inanç hürriyetine, can ve mal güvenliğine sahip olarak yaşamalarına imkan tanımıştır. Hz. Peygamber de bu imkanı gerçekleştirmiştir. Hicretten hemen sonra Medine de bulunan müşrik ve Yahudi toplumları ile bir sözleşme yaparak bu uygulamanın ilk adımını atmıştır. Bu suretle birçok dini, kültürel gurubun bir arada yaşamasını mümkün kılan bir yapı oluşturmuştur. Bununla beraber başşehir dışında Hayber, Vadilkura, Fedek, Makna ve Teyma da Yahudiler; Eyle, Ezruh, Dümetülcendel ve Necran da Hıristiyanlar, ayrıca Hecer ve Bahreyn de kısmen Mecusiler oturuyordu. Buraların halkıyla yapılan anlaşmalar sayesinde gayrimüslimler dini ve hukuki temele dayalı kültürel kimliklerini koruyarak İslam toplumunun içinde yaşamaya devam etmişlerdir. Hz. Peygamber, antlaşmalarda zimmilerin canlarını, mallarını, dinlerini, ayin ve ibadetlerini, mabetlerini ve din adamlarını hukukun himayesi altına almıştır. Müslümanlar dışında kalan ve daha çok Yahudiler, Hıristiyanlar, küçük azınlıklar şeklinde de Sabiiler ve Mecusiler cizye vergisi ödeyen hür tebaa statüsünde yaşıyorlar, bunlar zimmi diye adlandırılıyordu. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17

116 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18

117 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar DEĞERLENDİRME SORULARI Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan bölüm sonu testi bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz. 1. Mekkeli muhâcirlerle Medineli ensârın birbiri ile kardeş yapılmasına ne adı verilir? a) Musâlaha b) Muâhât c) Muâhede d) Mâmele e) Mubâyaa 2. Medineli Müslümanlarla Medine de oturan Yahudilerin vatandaşlık antlaşmasına ne adı verilir? a) Musâlaha b) Muâhât c) Muâhede d) Mâmele e) Mubâyaa 3. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Peygamber in Medine de kurduğu devlet idaresinde izlediği ilkelerden değildir? a) Meşrûiyet b) Adâlet c) İstişâre d) Ahlâk e) Menfaat Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19

118 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar 4. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Peygamber zamanındaki devletin gelirlerinden değildir? a) Rant b) Ganimet c) Zekât d) Öşür e) Cizye 5. Gayr-i Müslimlerin toprak mahsullerinden alınan verginin adı nedir? a) Öşür b) Cizye c) Ganimet d) Rant e) Haraç 6. Zekâtın kimlere verileceği Kur ân âyetiyle tesbit edilmiştir. İlgili âyete göre aşağıdakilerden hangisine zekât verilmez? a) Zekât toplama memurlarına b) Yoksullara c) Yolda kalanlara d) Borçlulara e) Zimmîlere 7. Hz. Peygamber döneminin askeri yapısı için aşağıdaki cümlelerden hangisi yanlıştır? a) Devamlı hazır bekleyen muvazzaf bir ordu vardı. b) Savaşa katılacaklar savaş öncesi şehir dışında bir karargâhta toplanırdı. c) Her seferde orduya bir kılavuz tayin edilirdi. d) Her seferde ayrı bir parola kullanılırdı. e) Askerlerin belli bir üniforması yoktu. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20

119 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar 8. İslâm toplumunu meydana getiren Müslümanlardan hür olanlar ile köle olanlar arasında kalan sınıfa ne ad verilirdi? a) Ahrar b) Câriye c) Abd d) Mevâli e) Zimmî 9. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Peygamber in tayin ettiği valilerden değildir? a) Attâb b. Esîd b) Adiy b. Hâtem c) Ebû Zerri l-ğifârî d) Muhâcir b. Ebî Ümeyye e) Ebû Mûsâ el-eş arî 10. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Peygamber zamanında yahûdilerin yaşadıkları şehirlerden değildir? a) Hayber b) Fedek c) Teymâ d) Hecer e) Vâdilkurâ Cevap Anahtarı 1 b, 2 c, 3 e, 4 a, 5 e, 6 e, 7 a, 8 d, 9 c, 10 d. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21

120 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR Ağırman, Mustafa. (1997). Hz. Muhammed (s.a.v.) Devrinde Mescid ve Fonksiyonları. İstanbul. Ağırman, Mustafa. (2006). Asr-ı Saadette Ordu ve Savaş Stratejisi. Asr-ı Saadette İslam. III, İstanbul. Atar, Fahrettin. (1979). İslam Adliye Teşkilatı. Ankara. Baltacı, Cahit. (2005). İslam Medeniyeti Tarihi. İstanbul. Canan, İbrahim. (1984). Medeniyet, Kültür ve Teknik. İstanbul. Çelebi, Ahmed. (1976). İslam da Eğitim-Öğretim Tarihi. (Çev. Ali Yardım). İstanbul. Çubukçu, Asri. (1989). İslam Devletlerinde Devlet Teşkilatı ve İlmî Faaliyetler. Erzurum: (Ders Notları) Demirci, Mustafa. (2003). İslam ın İlk Üç Asrında Toprak Sistemi. İstanbul. Ebu Halil, Şevki. (2005). İslam ve Dünya Medeniyetleri Tarihi. (Çev. Atik Aydın- Abdulhadi Timurtaş). İstanbul. Erkal, Mehmet. (1992). Beytülmal. DİA, VI, Erkal, Mehmet. (1993). Cizye. DİA, VIII, Erkal, Mehmet. (1996). Ganimet. DİA, XIII, Hamidullah, Muhammed. (1972). Hz. Peygamber in Savaşları. (Çev. Salih Tuğ). İstanbul. Hamidullah, Muhammed. (1980). İslam Peygamberi, II. (Çev. Salih Tuğ). İstanbul. Hamidullah, Muhammed. (1981). İslam Müesseselerine Giriş. (Çev. İhsan Süreyya Sırma). İstanbul. Hitti, Philip K.. (1980). Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi, I-IV. (Çev. Salih Tuğ). İstanbul. Kallek, Cengiz. (1997). Haraç. DİA, XVI, Kayaoğlu, İsmet. (1980). İslam Kurumları Tarihi I. Ankara. Kayaoğlu, İsmet. (1994). İslam Kurumları Tarihi II. Konya. Kazıcı, Ziya. (1999). İslam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi. İstanbul. Palabıyık, M. Hanefi. (2002). Hz. Peygamber in Devlet Kurma Faaliyeti (Tarihi Arkaplan ve Tesri Açısından). Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 17, Erzurum, s Salih, Suphi. (1981). İslam Mezhepleri ve Müesseseleri. (Çev. İbrahim Sarmış). İstanbul. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22

121 Hz. Peygamber Döneminde İdari, Mali, Askeri ve Sosyal Kurumlar Sarıçam, İbrahim-Erşahin, Seyfettin. (2011). İslam Medeniyeti Tarihi. Ankara. Terzi, M. Zeki. (1990). Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin Döneminde Askeri Teşkilat. Samsun. Yeniçeri, Celal. (1984). İslam da Devlet Bütçesi. İstanbul. Yeniçeri, Celal. (2000). Hz. Muhammed ve Yaşadığı Hayat. İstanbul. Yılmaz, Hüseyin. (2006). Camilerin Eğitim Fonksiyonu. İstanbul. Yiğit, İsmail. (2004). Mevali. DİA, XXIX, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23

122 HEDEFLER İÇİNDEKİLER HİLAFET VE RAŞİT HALİFELER DÖNEMİNDE KURUMLAR VE KÜLTÜR Hilafet Hilafetin Şartları ve Hükümleri Halifenin Taşıması Gereken Şartlar Halifenin Seçimi, Azli ve Vazifeleri Raşit Halifelerin Kısa Tarihi Raşit Halifeler Döneminde Siyasi, İdari Yapı ve Kurumlar Raşit Halifeler Döneminde Kültür ve İlim Hayatı İSLAM KURUMLARI ve MEDENİYETİ TARİHİ Bu üniteyi çalıştıktan sonra; Hilafet ve özellikleri hakkında bilgi sahibi olabilecek, Halifeyi, halifenin görev ve yetkilerini bilecek, Raşit Halifeler dönemindeki idari, siyasi yapı ve kurumları anlayabilecek, Raşit Halifeler dönemindeki kültürel yapı ve ilmi faaliyetleri kavrayabileceksiniz. ÜNİTE 6

123 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür GİRİŞ Hulefâ-yi Râşidîn dönemi 11/632 yılında vefat eden Hz. Peygamber in yerine geçen Hz. Ebu Bekir le başlayıp Hz. Ali nin 40/661 yılında vefatıyla veya Hz. Hasan ın Muaviye ile antlaşmasıyla (41/662) son bulmaktadır. Bu dönem tüm İslam dinî ve ilmî geleneği için Asrı Saadet ten sonraki en önemli dönemi ve süreci ifade eder ve ümmet için özel bir anlamı haizdir. Bu yüzden Asrı Saadet kadar bu dönemin de, her yönüyle çok iyi bilinmesi ve anlaşılıp anlamlandırılması gerekmektedir. Bu ünite, Raşid halifelerle başlayan Hilafet kurumu hakkındaki klasik görüşlerin özetini vererek, ilgili yapıyı ve özelliklerini öğrenciye kısaca hatırlatmaktadır. Daha sonra Raşid Halifeler dönemi özetlenerek, dönemlerindeki siyasi ve idari yapı ile kültürel ve dinî ilimlerin durumu kısaca ele alınmaktadır. HİLAFET Hilafet, Peygambere halef olarak, din ve dünya işlerinde riyâset-i âmme sıfatı ile ona naiplik etmek olup, bunu yapan kimseye de halife denir. Lügat manası bir kimsenin peşinden gelmek, ona halef olmak, onu temsil etmek olan hilafet kelimesi, ıstılahta muradifi olan imamet (el-imametü l/ez- Zeâmetü l- Kübrâ/Uzma), terimleriyle birlikte, Peygambere halef olarak, din ve dünya işlerinde riyâset-i âmme sıfatı ile ona naiplik etmek olup, bunu yapan kimseye de halife denir. Bu manasıyla, yani İmâmü l-müslimin olarak halife lakabı, ilk defa Hz. Ebu Bekir hakkında (Halifetu Resulillah) kullanılmıştır. Emirü l- Mü minin lakabı ise, Halifetu Halifeti Resulillah yerine ilk olarak Hz. Ömer hakkında kullanılmış, daha sonraki halifeler hakkında da aynen kullanılmaya devam etmiştir. Halifenin Seçimi İlk halife Hz. Ebu Bekir in seçimi hakkında muhtelif rivayetler arasında müşterek olan hususları kısaca şöyle tespit edebiliriz: Hz. Muhammed vefat ettiği gün (Hicretin 11. senesi 12 Rebiülevvel Pazartesi günü) tüm Müslümanlar Mescid-i Nebi de büyük bir teessür içindeydiler. Hz. Ali, Zübeyr, Talhâ ve Resulullah ın diğer yakın akrabalarından bazı Haşimîler, Fatıma nın evinde toplanmış ve Arapların geleneği üzere, cenazenin defin ve techiz işleriyle meşguldüler. Ensardan bazıları ise hilâfet meselesini görüşmek üzere Sa ideoğulları nın Çardağı nda (Sakifetü Benî Sâ ide) toplanmış, Allah Resulu nün yerine devletin başına kimin geçmesi gerektiğini görüşüyorlardı. Bu arada Ensardan birkaç kişi bunu Hz. Ebu Bekir e bildirerek, duruma müdahil olmasını istediler. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde b. Cerrah la birlikte Sakife ye geldi. O sırada Ensar, hasta olduğu için örtülere sarılmış halde oraya getirilmiş bulunan Hazreçli Sa d b. Ubade nin başkanlığına karar vermek üzereydiler. Hz. Ebu Bekir ve arkadaşları oraya Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2

124 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür geldiklerinde tartışmalara müdahil oldular. Onlar İslam a hizmetlerinden ve Allah Resulu nün Mekke ye dönmeyip Medine de kalmayı tercih etmesinden bahsederek riyasetin kendi hakları olduklarını söylüyorlardı. İlk Halife Hz. Ebu Bekir, Medine de Ashabın büyük çoğunluğunun seçimi ile halife olmuştur. Ona bey atı geciktiren Hz. Ali ve diğer bazıları da, daha sonra bey at etmişlerdir. Bu konuşmayı dikkatle dinleyen Ebu Bekir, onların bu faziletlerini teslim ederek söze başladı; Muhacirler hakkındaki Kur ân ayetlerini de okudu ve bilhassa günün siyasî şartları ve nüfuz politikasına dikkati çekerek, hilâfet meselesinin bunlarla değerlendirilmesini istedi. Ebu Bekir, Arapların bu reislik işini (hilâfeti) ancak KureyşIi birine tanıyacaklarını, onların Arapların nesep ve mevki bakımından üstte olmalarının gözden uzak tutulmaması gerektiğini söyleyerek hilâfet için Ömer veya Ebu Ubeyde yi aday gösterdi. Ensardan Sabit b. Kays söz alarak, Muhacirlere hitaben, Ebu Bekir i bırakıp, Ömer veya Ebu Ubeyde ye bey at etmelerinin doğru olmayacağını beyanla sözlerini bitirdi. Zaten onlar da, Ebu Bekir varken bunu kabul etmeyeceklerini bildirdiler. Bundan sonraki konuşmalarda Ensardan Hubâb b. Münzir, bir Ensardan bir de Muhacirlerden olmak üzere iki emir e bey at edilmesi teklifinde bulundu. Bu teklifin sebep olduğu şiddetli münakaşalar arasında, daha sonra çokça tartışılan İmamlar Kureyş tendir (el-eimmetü min Kurayş) hadisinin rivayet edildiği nakledilir. Rivayetlere göre, bu münakaşaların sonucundan endişelenen Ömer ve Ebu Ubeyde, Ebu Bekir e bey at için hazırlanırlarken Beşir b. Sa d onların önüne geçerek ilk olarak kendisi bey at etti. Orada bulunan Muhacirler ve Ensar da bunlara uyarak bey at ettiler. Bu hususî bey atı, ertesi gün Medine mescidinde yapılan umumî bey at ta kib etti ve Hz. Ebu Bekir, Medine deki Müslümanların büyük çoğunluğu ile Müslümanların İlk Halifesi seçildi. Ensardan Hazreclilerin halife adayları olan Sa d b. Ubade, Ebu Bekir ve daha sonra da Ömer e bey at etmemiş ve ölünceye kadar bu küskünlüğünü sürdürmüştür. Hz. Ebu Bekir in şahsiyeti ve takip ettiği siyaset, diğer muhalifleri bey ata razı etmişti. Hz. Ali, Talha, Zübeyr, Ebu Zerr ve Haşimilerin bey atları hakkındaki rivayetlerden birine göre Hz. Ali ve taraftarları ilk günde bey at etmişler ve Hz. Ali, Ebu Bekir hakkında, Peygamber namazda onu imam tayin etti. Resulullah ın dinimize imam tayin ettiği kimsenin, dünya işlerimize de başkan olmasına razı olduk ve onu (halife olarak) seçtik demiştir. Daha sıhhatli olan diğer rivayete göre ise Hz. Ali, bu seçimi bir oldu-bitti sayarak memnuniyetsizliğini açıkça ifade etmekle birlikte, Ebu Bekir in halife seçilmesinden altı ay sonra, Hz. Fatıma nın vefatını müteakip, Haşimoğulları ve diğer taraftarları ile birlikte bey at etmişlerdir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3

125 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür İLERİ OKUMALAR İÇİN Halife seçimleri hakkında, M. Ali KAPAR ın, İslam da Seçim Sistemi Bey at (Beyan Yay., İstanbul 2003) adlı kitabını okuyabilirsiniz. HİLAFETİN HÜKMÜ Ehl-i Sünnet alimlerine göre, Hz. Peygamber den sonra bir halifenin nasbı vaciptir, farz-ı kifâyedir, şâri bu mükellefiyeti herhangi bir kimseye yüklemez, fakat cemaat halinde bütün Müslümanları mükellef tutar. Sahabe ve Tabiinin halife nasbındaki ittifakı buna delildir. Çünkü Hz. Peygamber in vefat ettiği gün sahabe çarçabuk Ebu Bekir e bey at ederek bir halife seçtiler. Bundan sonrada hep böyle devam etti. Müslümanlar bu vecibeyi yerine getirmezlerse günahkâr olurlar. Müslümanların mükellef oldukları dini vecibelerin ifası, ümmetin huzur ve saadeti bir halifenin varlığı ile mümkündür. Bir halife bulunmazsa Müslümanların emniyeti ve asayişi demek olan emr-i bi l-ma ruf ve nehy-i ani l-münker vazifeleri ifa olunamaz. Bazı alimler ve bazı mezhepler imam nasb etmenin vacip olmadığı kanaatindedirler; Bazı Mutezile ve Hariciler bu görüştedirler. Bunlara göre vacip olan, şer i hükümlerin yerine getirilmesidir. Ümmet adaletin ve Allah ın hükümlerinin yerine getirilmesinde ittifak ederse imama hacet kalmaz; böyle olunca imam nasbı da vacip olmaz. HALİFENİN TAŞIMASI GEREKEN ŞARTLAR Günümüzde cumhurbaşkanı veya başbakan olmak için nasıl bir takım şartlar aranıyorsa, Hilafet makamına gelecekler için de belli şartlar aranmaktadır. Bu şartlar klasik eserlerimizde detaylandırılmakla beraber, burada özetle saymak istiyoruz. Bununla birlikte bu şartların sonradan belirlenen şartlar olduğunu da ifade etmek gerekir: Erkek olmak, Baliğ olmak, Akıllı olmak, Gözü sağlıklı olmak, Kulağı sağlıklı olmak, Kol ve bacakları sağlıklı olmak, Konuşma yeteneği olmak, Hür olmak, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4

126 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür Müslüman olmak, Adil olmak, Şecaatli ve cesur olmak, Müçtehit olmak, İsabetli görüş sahibi olmak, Nesepçe Kureyş ten olmak. Bu şartlarda tüm İslam mezhepleri arasında olduğu gibi, Ehl-i Sünnet alimleri arasında da ittifakın olmadığını belirtmek istiyoruz. HALİFENİN TAYİNİ Halifenin tayin yolu ve hilafet makamının doldurulması için üç esas kabul edilmiştir. Bu esasların her birinin de birtakım hükümleri vardır. Seçim (İntihab) Usulü: Ehlü l-hal ve l-akd denen adil, halife adaylarının durumunu iyi bilen, bunlar arasında en layığını seçebilecek kabiliyetteki seçkin topluluğun, hilafet şartlarını kendisinde toplayan birini seçmeleri ve her birinin onun hilafetine rızalarını göstermeleri, yani bey at etmeleridir. Halife seçimine gidilebilmesi için: Önceki halifenin, kendisinden sonraki halifeyi seçmeden ölmüş olması Önceki halifenin, hilâfetten ayrılmayı gerektiren sebeplerle istifa etmesi veya ehlü l-hal ve l-akd tarafından azledilmiş olması lazımdır. Geleneksel anlayışa göre halife üç yolla hilafete gelebilir: Seçim (İntihab) Usulü Tayin (Nasb=Atama) Usulü Hilâfeti zorla ele geçirmek (Gasb veya İstilâ) Usulü Bu seçimin sıhhati için; 1. Bey at edilecek kimse de, yukarda saydığımız halifede aranacak vasıfların bulunması, 2. Hilafet akdini yapacak olanların, yani halifeyi seçecek olan ehlü l-hal ve l-akd alimler, devlet erkânı ve halkın ileri gelenlerinin hazır olmaları, 3. Bey at olunan kimsenin, hilafeti kabul etmesi, 4. Bey at eden ve hilafet akdini yapan bir kişi ise, bunun şahitleri olması, 5. Bey atın bir kişi için olması, gerekmektedir. Tayin (Nasb=Atama) Usulü: Mevcut halifenin hilafet şartlarını taşıyan bir kimseyi, kendisinden sonra halife olmak üzere tayin etmesi ve ehlü l-hâl ve lakd dan söz almasıdır. Halife ölünce, kendisi için söz alınan kimse halife olur. Hilâfeti zorla ele geçirmek (Gasb veya İstilâ) Usulü: Halife ölünce hilafet şartlarını kendinde toplayan bir kimse, önceki halife tarafından tayin edilmeden, ehlü l-hâl ve l-akd ın bey atını da almaksızın bu makamı silah zoruyla veya başka yollarla ele geçirirse, bunun hilafeti de sahih sayılmıştır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5

127 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür HALİFENİN VAZİFELERİ Dinin aslî şekliyle korunması, İslam ülkesinde emniyetin sağlanması, Sınırların tahkimi ve korunması, İslam düşmanlarına karşı cihat edilmesi, Hükümlerin tenfizi ve kardeşliğin tesisi yani hak ve hukuka riayetle adaleti tevzi etmek, kanunlara riayeti sağlamak, cezaları infaz ederek zalimi kötülüklerden sakındırmak, mazlum ve mağdurun hakkını korumak, Devlet idaresine emin ve ehliyetli kimselerin getirilmesi, Zekât, ganimet, fey ve haracın toplanması, Ordunun ve devlet memurlarının maaşlarının takdiri, Devlet işlerinin bizzat takibi. Halkın Halifeye Karşı Vecibeleri Halifenin, halka (raiyyeye) karşı mükellefiyetleri yanında, halkın da halifeye karşı bazı mükellefiyetleri vardır: İtaat etmek, Düşmanla cihad ve din işlerinde yardımına koşmak, Zekatını (vergisini) vermek. Halifenin Azlini Gerektiren Haller Bunlar Halifede iradi veya gayri iradi vaki olabilecek bazı ahlâki zaaflar veya fiziki eksikliklerdir: Yaşlılık veya hastalık sebebiyle uhdesindeki vazifeleri yerine getirememesi halinde, kendiliğinden istifa etmesi, Ahlâkî zaaf sayılabilecek hallerin ve fısk alametlerinin görülmesi üzerine, ehlü l-hal ve l-akd tarafından hal edilmesi, Aklî melekelerini kaybetmesi halinde, azlolunması, Körlük, sağırlık ve dilsizlik gibi iş yapmaya mani sakatlıkların zuhuru da azledilmesine sebeptir. İki el veya iki ayağının yokluğu gibi rahat hareket etmeğe mani hallerde de halife vazifesinden ayrılır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6

128 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür Halifenin düşmana veya asilere esir düşmesi, kurtuluş ümidi bulunmaması ve kaybolması halinde, ortaya çıkan tasarruf imkansızlığı veya noksanlığı nedeniyle, ehlü l-hal ve l-akd başkasını halife seçer ve ona bey at edilir. HİLAFETİN TARİHÇESİ Hilafetin tarihçesinden kastettiğimiz, ilk halifenin seçiminden sonraki süreçtir ve bu süreç, Hz. Ebu Bekir le başlayıp, Osmanlı Devleti nin son hükümdar-halifesi Vahdeddin e kadar devam etmektedir. Dolayısıyla hilafetin tarihi veya halifeler tarihi denince herhangi bir ayrıma girmeden bu süreci gözetmek gerekmektedir. Ancak geleneksel olarak bu süreç, Hanedanların Tarihi olarak algılanmakta ve buna uygun olarak da çeşitli tasnifler yapılmaktadır. Bütün bu tasniflere göre de, unutulmaması gereken husus, her halükarda halifelerin tarihinin izlenebileceğidir. Bu tasniflerden biri de genelde çalışmalarımızda benimsediğimiz biçim olup, şu şekildedir: Raşid Halifeler Devri Emeviler Devri Raşid Halifeler (Hulefâyi Râşidîn), Hz. Ebubekir (11-13/ ), Hz. Ömer (13-23/ ), Hz. Osman (23-35/ ), Hz. Ali (35-40/ ) ve Hz. Hasan (40-41/ ) devrini kapsamaktadır. Abbasiler devri Müstakil İslam Devletleri Devri (Bu dönemde çok sayıda devletler ve hanedanlar ortaya çıkmış, halifenin tesiri azalmış; ancak halifelik, Osmanlılara intikaline kadar resmen Abbasilerde olmuştur.) Raşid Halifeler (Hulefâ-yi Râşidîn), Hz. Ebubekir (11-13/ ), Hz. Ömer (13-23/ ), Hz. Osman (23-35/ ), Hz. Ali (35-40/ ) ve Hz. Hasan (40-41/ ) devri ve tarihlerini kapsamaktadır. Şimdi bu dönemleri kısaca görelim. HZ. EBU BEKİR (11-13/ ) DEVRİ Hulefâ-yi Râşidîn devri devlet teşkilatında ilk ve en önemli vazife hilafet, ilk halife de Hz. Ebu Bekir b. Ebî Kuhâfe dir. Ka b b. Sa d b. Teym b. Mürre ailesinden olan Ebu Bekir e Hz. Peygamber tarafından Atîk lakabı verilmiştir. Diğer bir lakabı da es-sıddîk tır. Hicretin 11. yılı 12 Rebiülevvel Pazartesi günü halife seçilmiştir. Hilafeti, Hicretin 13. yılı 9 Cumadelahire Cuma gününe kadar, iki yıl dört ay beş gün sürmüş ve Hz. Peygamber in yanına defnedilmiştir. Abdullah, Abdurrahman ve Muhammed adlarında üç oğlu, Aişe (Hz. Peygamber in hanımı ve Abdurrahman ın öz bacısı) ve Esmâ (Abdullah ın öz bacısı) adlı iki kızı vardı; üçüncü kızı Ümmü Gülsüm ise vefatından sonra doğmuştur. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7

129 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür Kısa süren hilafeti esnasında çok büyük gailelerle uğraştı. Resulullah ın hazırladığı, fakat vefatı dolayısıyla beklemekte olan Üsame ordusunu, Hz. Peygamber in defnini müteakib bizzat Suriye seferine uğurladı. Kureyş ve Sakif kabileleri dışında irtidad eden Benu Âmir, Hevazin, Süleym, Bahreyn, Uman, Mehre, Yemen, Hadramevt ve Kinde gibi Arap kabilelerini bir yıldan az bir zamanda itaat altına aldı. Hz. Muhammed in sağlığında, San â da nübüvvet iddiasıyla ortaya çıkan el- Esvedü l-ansî mağlup ve katledildi. Sahte peygamberlerin ikincisi Tuleyha b. Huveylid 9/630 yılında Müslüman olmuş, 10/631 yılında irtidat etmiş, Hz. Peygamber in hastalığı sırasında da peygamberlik iddiasına kalkışmıştı. Hz. Ebu Bekir, Tuleyha ve taraftarlarıyla yaptığı uzun mücadelelerden sonra Tuleyha Şam a gitti ve Gassanlılardan Cefne Oğullarına sığındı. İslam tarihindeki üçüncü yalancı peygamber Secâh bt. el-haris adlı kahine bir kadın da Hz. Ebu Bekir i epeyce meşgul etmiş ve neticede Müslümanlığı kabul etmiştir. Hz. Peygamber in son zamanlarında Necid in güney-doğusunda ve Bahreyn in batısında bulunan Yemame de, Müseyleme (el-kezzâb) adlı biri, nübüvvet iddiasıyla ortaya çıkmış ve etrafına birçok taraftar toplamıştı. Bu yalancı, Hz. Ebu Bekir in hilafeti zamanında faaliyetlerini daha da hızlandırmış, halkın gözünü boyayan hokkabazlıklarla İslam halifesini uzun müddet meşgul etmişti. Neticede Müseyleme öldürülmüş kabilesi Benu Hanifeliler yeniden itaat altına alınmıştır. Müseyleme ile mücadelede İslam ordusunun komutanlarından biri olan Halid b. Velid, bu gailenin neticelenmesinden sonra Irak ta Hireliler üzerine yürüdü ve onları cizyeye bağladı, el-enbâr ve Aynü t-temr i fethetti. Oradan Dumetü l- Cendel e yönelerek emir Ukeydir el-cendel i öldürdü. 13/634 yılında, büyük bir Bizans ordusuna karşı Yermük te zafer kazanıldı ve Suriye kapıları İslam ordularına açılırken, Busrâ fethedildi. Hz. Ebu Bekir zamanının önemli işlerinden biri de Kur ân ın toplanmasıdır. Müseyleme ile yapılan çetin savaşlarda çok sayıda Kurrâ şehit olunca, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer in teşvikiyle, Hz. Ali ve diğer ashab ile müşavere ederek Kur ân ın toplanmasına karar verdi. Bu iş için, Hz. Peygamber e vahiy kâtipliği yapmış olan Zeyd b. Sabit başkanlığında bir heyeti vazifelendirdi. Esasen Resulullah zamanında Kur ân ın tamamı zaten yazıya geçirilmişti. Ancak Zeyd, gereği gibi araştırıp çalışarak halkın elinde Kur ân ın yazılı bulunduğu hurma lifleri, derileri, tahtaları, ince taş ve levhaları ile hafızların ezberlerindeki metinleri toplayarak onları Resulullah ın metnine şahit kılmış, bunu tüm halka da mal ve kabul ettirerek, bu metni mushaf haline getirmiştir. Hz. Ebu. Bekir in Valileri Hz. Peygamber zamanında gördüğümüz devlet yapısı ve devlet teşkilatını, hemen hiçbir değişikliğe uğramadan aynen Hz. Ebu Bekir zamanında da Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8

130 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür görmekteyiz. Devlet yeni kurulmakta ve henüz mükemmel bir kurumlaşma görülmemektedir. Fethedilen yerlere bazı görevliler gönderilirken, çoklarına birkaç vazife birden verilmektedir. Bunlar o bölgenin valisi, komutanı, hâkimi (kadı), vergi memuru (âmil), imam ve muallimi idiler. Hz. Ebu Bekir zamanında bahsettiğimiz çeşitli hizmetleri gören muhtelif bölgelere atanmış bazı devlet temsilcileri şunlardı: Taif valisi olan Osman b. Ebi l-as, Hz. Muhammed tarafından tayin edilmişti. Mekke de de Hz. Muhammed in tayin ettiği Attab b. Esîd vali idi. Hz. Peygamberin San a valiliğine tayin ettiği Kays b. Abdi Yeğus el-muradî, Hz.Ebu Bekir tarafından değiştirildi ve yerine Feyrûz ed-deylemî gönderildi. Yemen de vuku bulan ridde hadiselerinde, San a ya el-muhacir b. Ebî Umeyye ve İkrime b. Ebî Cehil komutan olarak vazifelendirildiler. Hadramevt valisi, Ziyad b. Lebîd el-ensarî; Havlan valisi Ya lâ b. Münye; Zebid ve Rima a valisi, Ebu Musa el-eş ari; Cened valisi, Mu az b. Cebel; Necrân valisi, Cerir b. Abdillah; Cüreş valisi, Abdullah b. Sevr; Bahreyn valisi, el-a lâ b. el-hadramî; Dumetü l-cendel valisi, İyaz b. Ganm idiler. Hz. Ebu Bekir devrinin en önemli olayları: İç isyanların (Ridde) bastırılması Devletin istikrarının ve yapısının korunması Hz. Peygamber zamanında tamamı yazıya geçirilen Kur an-ı Kerim in, iki kapak arasına toplanması. Şam bölgesi henüz İslam devletine katılmamıştı. Oradaki orduların başında Ebu Ubeyde, Şurahbil, Yezid ve Amr komutan idiler. Başkomutan Halid b. Velid idi. Fethedilen yerlerin idaresi fetheden komutanlara aitti. Hz. Ebu. Bekir in Kadıları Hz. Ebu Bekir halife olarak bizzat bazı hukukî ve cezaî davalara bakıyor, bazı ihtilafları çözüyordu. Bir katil olayı, bir hırsızlık olayı ve bir zina davasını hükme bağlamıştır. Ebu Bekir davalarda güç durumda kalırsa, aynı zamanda müftileri olan Ömer, Ali, Abdurrahman b. Avf, Muaz, Übey b. Ka b ve Zeyd b. Sabit gibi alim sahabeye sorardı. Medine kadılığına Ömer i tayin etti. Ömer bu görevde bir yıl kaldığı halde kendisine hiç dava gelmemiştir. Vilayetlere kaza vazifesi için (Bahreyn hâkimi Enes b. Malik hariç) hususi memurlar, hâkimler tayin edilmemiş olsa da, bu vazifeyi her vilayetin valileri yerine getirmekteydiler. Ebu Ubeyde, beytülmal sorumlusuydu. Ali b. Ebî Talib, Zeyd b. Sabit ve Osman b. Affan katiplik (kitabet) vazifesini yürütüyorlardı. HZ. ÖMER İN HİLAFETİ (13-23/ ) Ömer b. el-hattab b. Nufeyl b. Abdi l-uzzâ, Ebu Bekir vefat ettiği gün, onun tayini ve sahabenin bu tayine rıza ve bey atı ile halife oldu. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9

131 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür Hz. Ömer in hilâfet yılları, İslam devletinin büyük fetihlerle gelişip yayıldığı yıllarıdır. Ömer devleti teşkilatlandırmış, yeni müesseseler kurmuştur. Bu teşkilat ve müesseselere gelmeden önce, kısaca Ömer zamanındaki fütuhat ve önemli olaylara tarih sırasıyla işaret edelim: Hz. Ömer devrinin en önemli olayları: Fetihler Devletin yapısında yenileşme ve ilaveler Divanların teşkili. 14/635 yılında Dımaşk, Hıms, Ba lebek, Busra fethedildi, Basra şehrinin inşasına başlandı. 15/636 yılında Ürdün tamamen alındı, Yermuk ve Kadisiyye zaferleri kazanıldı. Kufe şehri inşa edildi. Divanlar kurularak Müslümanlara hizmetleri ve derecelerine göre maaş bağlandı. 16/637 yılında, Ehvâz ve Medâin şehirleri fethedildi, Celulâ harbi kazanıldı. İran meliki Yezdicerd hezimete uğratıldı, Tikrit fethedildi. Kudüs bizzat Halife tarafından alındı. Kınnisrin, Halep, Antakya ve Menbic şehirleri fethedildi. Hz. Muhammed in Mekke den, Medine ye hicreti takvim başlangıcı kabul edildi. Resmi yazılarda gün, ay ve seneyi gösteren tarih kullanılmaya başladı. Halid b. Velid başkomutanlıktan azledildi. 17/638 yılında da Mescid-i Nebevi genişletildi. Şam da Ta un salgınında Ebu Ubeyde, Mu az b. Cebel ve kişi öldü. Basra da da felaket aynı büyüklükte idi. Şam da çıkan bu veba salgını sırasında Hz. Ömer Şam a gitmek için yola çıkmışken, oradaki veba salgını haberiyle geri döndü. 18/639 yılında Cündişabur, Hulvan (Irak ta), Ruha (Urfa), Sümeysat, Harran ve Nusaybin ile el-cezire nin (Dicle ile Fırat arasındaki şehirler) bir kısmı, Musul ve civarı fethedildi. Medine de büyük kıtlık oldu. Mısır dan buraya erzak gönderildi. 19/640 yılında Kaysariyye (Suriye) alındı. 20/640 yılında Mısır ve Tüster fethedildi. 21/641 yılında İskenderiye, Nihavend, Berke alındı. Halid b. Velid vefat etti ve Hıms da defnedildi. 22/642 yılında Azarbeycan, Dinever, Hemedan, Trablus ve Rey fethedildi. 23/643 yılında Kirman, Sicistan ve İsfehan civarı fethedildi. Bu yılın sonunda Zilhicce ayında Hz. Ömer şehid edildi ve Mescid-i Nebi nin yanında Hz. Peygamber ile Hz. Ebu Bekir in yanına defnedildi. Hz. Ömer Zamanında Devlet Teşkilatı Fetihlerle büyüyen İslam ülkesinde idari taksimat, vilayetler ve bunlara bağlı daha küçük idari merkezler halinde idi. Her vilayette vali, kâtip, divan katibi (askeri idare katibi), Sahibu l- harac, Şurta, Sahibu l- beytilmal ve kadı gibi memurlar vardı. Hz. Ömer in on yıllık hilafeti boyunca bu memuriyetlerde epeyce değişiklikler olduğundan, sadece onun vefatı sırasında vazifeleri bulunan valileri ve diğer memuriyetleri vermeyi uygun bulmaktayız: Hz. Ömer in Valileri Mekke de Nafi b. Abdilharis el-huzâî; Taif te Süfyan b. Abdillah es-sakafi; San a da Ya la b. Münye; Cened de Abdullah b. Ebî Rebi a; Kufe de Muğire b. Şu be; Basra da Ebu Musa el-eş arî; Mısır da Amr b. el-as; Hıms da Amir b. Sa d; Dımışk ta Muaviye b. Ebî Sufyan; Bahreyn de Osman b. Ebi l-as es-sakafi. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10

132 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür Kaza Teşkilatı ve Kadıları Hilafeti müddetince büyük fetihlerle İslam devletinin sınırlarını çok genişletip devleti büyüten Halife Ömer,kaza teşkilatı gibi birçok teşkilat ve müessesenin de kurucusu olmuştur. Ömer, Hz. Muhammed ve Ebu Bekir zamanlarında, ekseriye bir kişinin uhdesinde bulunan muhtelif devlet görevlerini müstakil memuriyetler haline getirmeye başlamıştır.bilhassa kaza müessesesinin istiklâline önem vererek kaza ve icra kuvvetlerini ayırmıştır. Her tarafta kadılar tarafından idare edilen mahkemeler kurmuş,ilk defa yeni kurulan Kufe ve Basra şehirlerine de müstakil hâkimler tayin etmiştir. Hâkimlerin takip etmeleri gereken usûl ve prensipler bizzat halife tarafından Ebu Musa el-eş ari ye gönderdiği bir talimatnamede vaz edilmiştir. Kufe kadısı Şureyh, Hz. Ömer zamanında aylık 100 dirhem; Basra vali ve kadısı Ebû Musa el-eş ari, senelik bir milyon dirhem; Şureyh ten önceki Kufe kadısı Selman b. Rabia aylık 500 dirhem alıyordu. Hz. Ömer, hâkimliğe zengin ve nüfuzlu olanları tayin eder ve hâkimler başka işlerle meşgul olamazlardı. Her şehirde bir veya birkaç hâkim bulunurdu. Gayrimüslimler davalarını kendi kanunlarına göre hallederler veya isterlerse Müslüman hâkimler de davalarına bakarlardı. Ömer, davaların çözümünde kolaylık sağlamak ve hükümlerin sıhhatini temin etmek için bir de bilirkişi kurumu ihdas etmişti. Camiler mahkeme binası olarak kullanıldığı gibi, hususî binalar da yapılmıştı. Çok geniş İslam ülkesinde kaza vazifesini yürütmekte olan kadıların hepsinin ismini tespit etmek mümkün olmamakla birlikte, valilerin ve komutanların bulundukları ve fethetmekte oldukları bölgelerin aynı zamanda kadılıklarını yaptıklarını nazar-ı itibara alarak, hiç bir yerin kadısız kalmadığını söyleyebiliriz. İsimlerini tespit edebildiğimiz kadılar ve hizmet yerleri şöyledir: Medine de kendisiyle beraber Zeyd b. Sabit; Basra da Ka b b. Sûrel-Ezdi; Filistin de Ubade b. Sâmit; Kûfe de, Abdullah b. Mes ud ve 19/640 yılından itibaren Kadı Şureyh (Bu zat Kufe de 60 yıl kadılık etti) kadı idiler. Şam da bulunan bir askeri birliğe cünd kadısı (asker kadısı) olarak da Ebu d-derda tayin edilmişti. Böylece bir de kâdı-askerlik diye bir vazife ihdas edilmiş oldu. Ali b. Ebî Talib, Cemil b. Muammer, Selman b. Rab ia el-bahili, önce Kufe, daha sonra Medain ve Kadisiye kadılıklarında; Ebu Kurra, el-kindî, Urve b.iyad, Kufe kadılığında; Abdullah b. Mes ud, Kufe kadısı, beytülmal memuru idi. Ka b b. Yessar el-mahzumî (Mısır ın fethinden sonra vali Amr b. el-as a yazarak bu zatı oraya vali tayin ettirdi), Kays b. Ebi l-as es-sehmî (Amr b. el-as tarafından Mısır a kadı tayin edildi) ve İmran b. el-husayn gibi zatlar da kadılık yapmışlardı. Kadisiye deki İslam ordusuna gönderilen doktor, kâtip, tercüman, öncü gibi görevliler arasında kadı Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11

133 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür (kadı l-asker) olarak da Abdurrahman b. Rabia el-bahili vardı. Ebu Hureyre nin Bahreyn de valilik yaptığı rivayeti de vardır. Hz. Ömer hac mevsiminde Mekke de bir temyiz mahkemesi kurarak kadıların hükümleri hakkındaki itirazları dinliyor ve hadiseyi yeniden tetkik ediyordu. O, hâkimler tarafından verilen ölüm cezalarının kendi tahkikinden geçmeden infaz edilmeyeceğini bildirmişti. Fetva Teşkilatı İslam ın ilk devirlerinde teşekkül eden ve kaza teşkilatına önemli yardımları olan bir müessesedir. Hz. Peygamber hem kadı hem müfti idi. Bu müessese Hz. Ömer zamanında tanzim edilmiş ve bazı esaslara bağlanmıştır. Fetihlerin genişliği ve Müslüman sayısının artmasıyla fetvaya olan ihtiyaç da artmaktaydı. Buna rağmen Ömer, herkesin fetva vermesini istemezdi. Ali, Osman, Muaz, Abdurrahman b. Avf, Ubey b. Ka b, Zeyd b. Sabit, Ebu Hüreyre, Ebu d-derdâ fetva salahiyeti olan meşhur isimlerdi. Kendiliğinden fetva verenler, gerektiğinde imtihan edilir ve fetvadan menedilebilirlerdi. Fetva salahiyeti olanların isimleri halka duyurulurdu. Şurta (Polis) Her ne kadar güvenlik görevlileri Hz. Peygamber zamanından itibaren görülmeye başlamışsa da, Şurtanın teşkilatlandırılması ve geliştirilmesinin Hz. Ömer e ait bir hadise olduğunu belirtmelidir. Hz. Ömer, suçluları takip, cezaları tatbik için hususi bir daire teşkil etmişti. Zina ve hırsızlık gibi cürümlere hâkimler bakarlar, ilk araştırma ise, Ahdas veya Şurta adı verilen güvenlik görevlileri tarafından yürütülür, cezalar da onlar tarafından infaz olunurdu. Şurta idaresi kazaya bağlı bir kuruluştu. Hisbe (İhtisab) Hz. Ömer zamanında oluşturulan ve geliştirilen kurumlar arasında en önemlisi adliye teşkilatı ve ilgili birimleridir. Bir hukuk müessesesi olarak hisbe, devlet reisliğince hükmedileni icrâ, ona muhalif düşeni men, ma rufu emir ve münkeri nehy bakımından takarrür edeni tenfiz suretiyle şehir halkının işlerini gece ve gündüz murakabe etmektir. Hz. Peygamber zamanından itibaren şurta ve hisbenin işleri ve salahiyetleri birbirine benzediği ve bazen bir kişiye birkaç iş birden verildiği için, Ebu Bekir zamanında ases diye vazifelendirilen Abdullah b. Mes ud u aynı zamanda muhtesib olarak da zikredebiliriz. Hz. Ömer ise bu vazifeyi kendisi, kölesi Eslem ve Abdurrahman b. Avf ile birlikte bizzat yapar ve çok kez çarşı ve pazarları gezerken ölçü ve tartıları da kontrol ederdi. Devesine ağır yük vuran bir adamı ve sattığı gıda maddelerini sokağa serip yolu kapayan bir tüccarı te dip ettiği rivayet edilir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12

134 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür Hz. Ömer in Abdullah b. Utbe yi ve Saib b. Yezid i çarşı ve pazarları kontrol için muhtesib olarak tayin ettiği rivayet edilir. Şifâ bt. Abdillah adlı bir kadın da Hz. Peygamber zamanında olduğu gibi, Medine de hisbe vazifesini yürütüyordu. Semra bt. Nuheyk in de bu vazifeye tayin edildiği rivayet edilmektedir. İhtisab işlerinin önemi bakmandan bazı tedbirler alınmış ve buna göre birtakım esaslar benimsenmişti. Muhtesibin, 1. Satıcıların müşterileri aldatmalarını, bir şeyi eksik tartıp satmalarını, 2. Bir kimsenin umuma ait yolları, sokakları kendi mülküne ilhak etmesini, 3. Hayvanlara güçlerinin üstünde yük yüklenmesini, 4. Bir kimsenin içki içmek ve kumar oynamak gibi münkerat işlemesini, engellemek gibi vazifeleri vardı. Erkeklerin kadınlarla birlikte tavaf etmelerini de yasaklamıştı. Medine dışındaki vilayetlerde bu memuriyetin varlığı hakkında sarih bilgimiz yoktur. Ancak hukuki bir müessese, önemli bir amme hizmeti ve hilafet merkezinde de tatbikatı bulunan bu kurumun, diğer vilayetlerde de aynı işlerin tedvir ve icrası için bulunmasının muhtemel olduğunu düşünmekteyiz. Hapishaneler Hz. Peygamber zamanında çok az ihtiyaç duyulmuş ve hapishane olarak mescitten ve evlerden istifade edilmiştir. Hz. Ömer, müstakil hapishanelere ihtiyaç duymuş olacak ki, Saffan b. Umeyye nin evini dirheme satın alıp orayı hapishane olarak kullanmıştır. Kadı Şureyh (Kufe de), borçlarını vermeyenleri hapse mahkum etmiş ve muhtemelen bu cezayı camide tenfiz etmişti. Basra da Daru l-imare denilen yerde hapishane vardı. Sürgün cezası da ilk defa Hz. Peygamber zamanında tatbik edilmiş ve Hz. Ömer de buna binaen sürgün cezası vermiştir. Beytülmal Bu müessese, kuruluşu itibariyle en eski ve fonksiyonu bakımından en mühim müessesedir. Unsurları hakkında çok sayıda ayet ve hadis vardır. Hz. Ebu. Bekir zamanında bir değişiklik olmadan aynen Peygamber zamanında olduğu şekliyle korunmuş, fazlaca ihtiyaç olmamakla beraber bu hizmetler için bir mekân bile tahsis edilmiştir. Beytülmal müessesesi Hz. Ömer zamanında gelişip teşkilatlanmıştır. Vilayetlerden merkeze gelen gelirler, ganimetler gibi taksim edilip dağıtılmayınca çoğalarak Ebu Bekir in tahsis ettiği binada toplanmıştır. Burada toplanan bu varidat, bir deftere kaydedilerek sarfiyattan fazlasının burada muhafazası usulü getirilmiştir. İdarenin başına Abdullah b. Erkam ve iki yardımcı tayin edilmiştir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13

135 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür Vilayetlerde de beytülmal daireleri kuruldu. Halid b. Hares Isfahan ve Abdullah b. Mes ud Kufe beytülmal teşkilatlarının idaresine tayin edildiler. Sağlam binalar yapılarak beytülmal hizmetlerine tahsis edildi. Vilayetlerde toplanan vergi, ganimet vs. gibi gelirlerden, gerekli meblağ mahalli ihtiyaçlar için mahalli beytülmale ayrıldıktan sonra, geri kalan her sene sonunda merkeze gönderilirdi. HZ. OSMAN IN HİLAFETİ (23-35/ ) Hz. Ömer vefatından önce, halifeyi seçmesi için Abdurrahman b. Avf ın başkanlığında altı kişilik bir şura seçmişti. Bunlar Ali, Osman, Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. Avvam, Talha b. Ubeydillah, Sa d b. Ebî Vakkas ve seçilmeyip sadece seçimi kolaylaştırması kaydıyla oğlu Abdullah tan ibaretti. Aralarında iki gün süren münakaşadan sonra Abdurrahman b. Avf ın gayretleriyle Hz. Osman ın hilafetine karar verildi ve mescidde yapılan bey atla 23/644 yılının Muharrem ayında üçüncü halife seçilmiş oldu. Hz. Muhammed in iki kızı Rukiyye ve Ümmü Gülsüm ile evlendiği İçin Zünnureyn diye lakablanan Osman b. Affan b. Ebi l-as b. Umeyye b. Abdişems b. Abdi Menâf, bu makamda 12 yıl kaldı. 35/656 yılının Zilhiccesinde öldürüldü. Hz. Osman ın hilafeti zamanında İskenderiye, Ermeniyye (25/645), Kuzey Afrika (27/647), Kıbrıs (28/648), Fâris (29/649), Taberistan (30/650), Kirman, Sicistan, Nişabur, Herat ve Horasan ın kalan kısımları (31/651) fethedildi. Hz. Ömer zamanında Müslümanların önünden kaçıp Türk ülkelerine sığınan İran hükümdarı Yezdicerd öldürüldü (31/651) ve Kostantiniyye ye (İstanbul) üç yıl üst üste sefer yapıldı. Hz. Osman devrinin en önemli olayları: Fetihler Kur ân-ı Kerim in çoğaltılması İlk altı yılda gelişen zenginlik ve istikrarın bozulmaya başlaması Hilafetinin önemli hadiselerinden biri, Kur ân ın okunuşundaki (Kırâatü l- Kur ân) ihtilafların giderilmesidir (30/650). Huzeyfe nin (el-yemâni) anlattığına göre, Ermeniyye nin fethi sırasında, orada bulunan Iraklılar ve Suriyeliler, kıraatlarındaki farklılık dolayısıyla birbirlerini tekfir ediyorlardı. Hz. Osman, Zeyd b. Sabit e Kur ân ı yazıp çoğaltmasını emretti. O da, Ebu Bekir zamanında yine kendisinin topladığı ve Hz. Hafsa nın yanında bulunan mushaf ile de tekrar mukayese ederek Kur ân ı birkaç nüsha yazdı ve bunlar belli başlı merkezlere gönderildi. Bunlar dışındaki nüshaların tamamı yakıldı. Hz. Osman ın katibi, Mervan b. el-hakem, kadısı Zeyd b. Sabit idi. Hz. Osman, zamanında büyük fetihler yapıldı. Hilafetinin başlangıcında yaşanan hoşnutsuzluk ilk zamanlar aleni muhalefetler şeklinde olmadıysa da altıncı yıldan sonra bütün ülkede huzursuzluklar baş gösterdi ve neticede bu ihtilaflar ve ihtilallar halifenin hayatına mal oldu. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14

136 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür Devlet idaresinde kendisine yöneltilen ithamlar ile akrabalarını kayırdığı ve onları devletin en yüksek makamlarına getirdiği iddialarına rağmen, onun devlete büyük hizmetlerde bulunduğu da kabul edilmektedir. Fetihleri selefi Ömer inkilerle mukayese edilecek kadar büyüktü; farklı olarak Bizans ın başkentine kadar üç sefer yapılmış, Endülüs e gidilmiş, ilk defa bir donanma teşkili ile deniz seferi yapılarak Kıbrıs fethedilmiştir. Hz. Osman zamanında, devlet teşkilatında herhangi bir değişikliğe rastlamıyoruz. Belli ki, selefleri zamanında müesses teşkilat ve kurumların çoğunu aynen muhafaza etmişti. Vefat ettiği yıl, valiler ve hizmet bölgeleri şöyleydi: Mekke de Abdullah b. el-hadramî; Taif te Kasım b. Rabia es-sakafî; San a da Ya la b. Münye; Hemedan da Cerir b. Abdillah; Cened de Abdullah b. Rabia; Basra da Abdullah b. Amir; Kufe de Sa id b. el-as; Mısır da Abdullah b. Sa d; Şam da Muaviye b. Ebi Süfyan; Hıms ta Abdurrahman b. Halid b. Velid; Kınnesrin de Habib b. Mesleme; Ürdün de Ebu l-a ver es-sülemi; Filistin de Alkame b. Hâkim el-kinani. Hıms, Kınnesrin, Ürdün ve Filistin idarecileri, Şam valisi tarafından tayin edilmiş vali naibleri idiler. Muaviye nin teklifi ile kuvvetli bir donanma kuruldu ve İskenderiye de Bizans donanması mağlup edildi. Bu donanma sayesinde Sicilya ve Rodos adaları fethedildi. Muaviye donanma komutanlığına Abdullah b. Kays el-fezarî yi tayin etmişti. Irak haracını Cabir b. Fülan el-müzenî topluyordu. Kufe de komutan el- Ka kaa b. Amr idi. Karkisiya da Cerir b. Abdillah, Azerbaycan da el-eş as b. Kays, Hulvan da Uteybe b. en-nehhas, Mah da Malik b. Habib, Rey de Sa id b. Kays, İsfehan da es-saib b. el-akra bulunuyorlardı. İslam devleti bu dönemde dünyanın en büyük devleti olup çok zengin idi. Memurların maaşına ihtiyaçlarından çok fazla zam yapılıyor, muhtaç olan herkese yemek veriliyordu. Ramazan aylarında Hz. Peygamber in hanımlarına günde iki dirhem, halka birer dirhem veriliyordu. Hz. Osman devlet daireleri için çok sayıda önemli binalar yaptırdı. Mescid-i Nebi yi tamir ettirip genişletti ve kendisi için bir maksure ilave ettirdi. Ordu, muntazam ve mükemmel olup yeni fethedilen yerlerde, Ömer in yaptığı gibi askeri merkezler kurulmaktaydı. Hz. Osman bazı davalara bizzat kendisi bakardı. Kendisinin iştirak ettiği mahkemelerde, diğer kadıları da bulundurur ve hükümleri beraber verirlerdi. Hz. Ömer in katliyle ilgili davaya Hz. Osman bakmıştı. Hâkimlerin verdiği cezaların (hadlerin) infazında halifenin tasvibinin alınmasını emretmişti. Hz. Ömer zamanında olduğu gibi Hz. Osman da hac mevsiminde Mekke de bir nevi temyiz Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15

137 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür mahkemesi fonksiyonunu yerine getiriyor ve hâkimlerin kararlarını gözden geçiriyordu. Şurta teşkilatını tanzim ederek teşkilatın başına Sahib-i Şurta adıyla yüksek bir memur tayin etmiştir. Ali B. Ebî Tâlib in Hilafeti (35-40/ ) Hz. Osman ın katlinden sonra, 35/656 yılının Zilhiccesinde Medinelilerin bey atıyla halife oldu. Bey atı geciktirenler olduğu gibi, hiç bey at etmeyerek muhalefetlerini sürdürenler de olmuştur. Bey attan sonra Medine de dört ay kaldı. Talha, Zübeyr, Ümeyye Oğulları ve başka gruplar Hz. Osman ın katlinden Ali yi sorumlu tutarak Hz. Aişe nin etrafında toplandılar. Mekke de bulunan Aişe, Osman ın intikamını almak için Basra ya geçti. Hz. Ali, 36/567 yılında Kufe den aldığı destekle Basra ya yürüdü ve meşhur Cemel Vak ası meydana geldi. 37/658 yılında Muaviye b. Ebî Süfyan, Şam da halife olmak iddiasıyla ortaya çıktı ve Irak üzerine yürüdü ve Ali ile Safer ayında Sıffin de karşılaştılar. İki taraf da büyük kayıplar verip hilafet işini hakemler e bıraktılar. Hz. Ali ve Kufelilerin hakemi Ebu Musa el-eş arî, Muaviye ve Şamlıların hakemi ise Amr b. el-âs idiler. Hakemler Dumetü l-cendel de toplanarak, Ali nin ve Muaviye nin hilafetten hâl edilip, onların yerine Müslümanların razı olacakları birini halife seçmeyi kararlaştırdılar. Ezruh da 38/659 yılının Şaban ayında iki tarafın huzurunda, kararı bildirmek için toplanan hakemlerden ilk sözü Ebu Musa el-eş ari aldı ve Ali yi halifelikten hal etti. Ondan sonra sözü alan Amr ise Muaviye yi hilafet için seçtiğini ilân etti. Şamlılar buna memnun oldu, fakat Kufeliler kabul etmediler.ali nin taraftarlarından bir kısmı (Hariciler) kendisini terk ederek Harura da toplandılar ve Hz. Ali yi de diğerleri gibi düşman ilân ettiler vuku bulan bu ihtilaf, Hz. Ali nin öldürülmesine kadar devam etti.hz. Ali 40/661 yılının Ramazan ında Harici Abdurrahman b. Mülcem tarafından öldürüldü. Hz. Ali devrinin en önemli olayları: Fetihler Devletin yapısında yenileşme ve ilaveler Divanların teşkili. Hilafette bulunduğu beş yıl boyunca hep harplerle, anarşi ve isyanlarla meşgul olan Hz. Ali zamanında, devlet teşkilatı için önemli bir yenilik ve gelişmeden bahsedemiyoruz. Ülkenin her tarafı kendisine bağlı olmadığı gibi, bir kısmına da asi hariciler terörle hükmediyorlardı. Ali ye bağlı olan Mısır da önce Ebu Yahya el- Âmirî, sonra Kays b. Sa d b. Ubade el-hazrecî, onun azlinden sonra Malik b. el-haris el-eşter ve onun ölümünden sonra da Muhammed b. Ebi Bekir vali idiler. Mekke de Ebu Katade el-haris, sonra Kusem b. Abbâs; Medine de Sehl b. Huneyf, sonra Ebu Eyyub; Yemen de Ubeydullah b. Abbas, sonra bunun kardeşi Abdullah b. Abbas daha sonra da Cariye b. Kudame; Basra da Abdullah b. Abbas; Ali nin merkez edindiği Kufe de Ammar b. Hassan; Kuzey Afrika da (Bilâdü l-mağrib) Abdullah b. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16

138 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür Ebi Serh valilik yaptılar. Hz. Ali zamanında birçok vilayetlerde valilerin diğer hizmetleri de yürüttükleri anlaşılmaktadır. Mısır da Ebu l-esved ed-düeli kadı; Ebu Râfi ise beytülmal hâzini idi. Kaza Teşkilatı Hz. Ali Kufe yi merkez ittihaz ederek memleketin kendisine bağlı olan kısımlarını buradan idare ediyordu. Onun bilhassa kaza işlerinde mütebahhir bir âlim olduğu malumdur. Bu sahada tecrübesi de vardı; zira Hz. Peygamber ve Ömer zamanlarında kadılık yapmıştı. Hilafeti zamanında da hüküm verdiği, adli işlerle bizzat meşgul olduğu bilinir. Hz. Ali nin mahkeme içtihatlarını bir kitapta topladığı da rivayet edilmektedir. Hz. Ali, hâkim tayinlerine itina eder, en bilgili ve liyakatli olanları seçer, başarılı olanları terfii ettirir ve maaşlarını arttırırdı. Her vilayete kadı tayin edemediği hallerde, valiyi kaza ile de tavzif ederdi. Nitekim Muhammed b. Ebi Bekir i Mısır a vali tayin ettiği zaman ona kaza işlerini de yüklemiş ve bu hususta ona bir de talimatnâme vermişti. Hz. Ali muhakeme esnasında davacı ve davalıyı, birbirlerini görmeden onları ayrı ayrı dinleme usulünü getirmiş, aynı usulü şahitler için de uygulamıştı. Hz. Ali kaza dışında diğer memuriyetlere de önem verir, devlet hizmetlerinin doğruluk ve emniyetle yürümesini isterdi. Ka b b. Malik e gönderdiği bir emirle, ondan, bütün Irak ı gezmesini, halkın devlet memurları hakkındaki kanaatlerini dinlemesini, memurların tavır ve hareketlerini tetkik etmesini istemiştir. Amcazadesi İbn Abbas ın beytülmaldan aldığı bir miktar paranın hesabını kendisinden sormuş, İbn Abbas hakkını almış olmasına rağmen, korkusundan Mekke ye gitmişti. Sınırda askeri merkezler te sis etmjş olan Hz. Ali, stratejik önemi olan yerlerde kaleler de inşa ettirmiştir. Hz. Hasan ın Hilafeti (40-41/ ) Künyesi Ebu Muhammed olan el-hasan b. Ali b. Ebi Talib, babasının vefatı günü (40/ Ramazan) halife seçildi. 41/662 yılının Rebiülevvel veya Cemaziyelevvel ayında, ülkedeki karışıklığa son vermek düşüncesiyle Muaviye b. Ebi Süfyan lehine istifa etti. 49/669 yılının Rebiülevvel veya 50/670 yılının Muharrem ayında Medine de vefat etti. Beş veya yedi aylık hilâfeti esnasında devlet idaresinde hiçbir değişiklik olmadı. Valiler ve diğer devlet ricali babasının zamanındakilerle aynıydı. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17

139 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür HULEFÂ-Yİ RÂŞİDÎN ZAMANINDA ASKERİ TEŞKİLAT Hz. Peygamber zamanında devamlı bir ordu yoktu. İlk Müslümanlarda büyük-küçük silah taşıyabilen her yetişkin insan askerlik hizmeti ile mükellefti. Harp esnasında Hz. Muhammed bu mükellefleri çağırırdı. Her gönüllü kendi silahlarıyla, kararlaştırılan günde, kararlaştırılan yerde toplanırlardı.hz. Peygamber bizzat ordu komutanı olarak sefere çıkıyorsa, kendisine yardımcılar seçerdi. Kendisinin iştirak etmediği seferler için komutanın tayinini yaptıktan sonra gerekli talimatı verirdi. Ordu hamis denen beş kısma ayrılırdı: Öncü (mukaddime), ardcı (saketü lceyş) sağ kanat (meymene), sol kanat (meysere) ve merkez (kalb). Sefere çıkan birliklerde muhtelif kademeler vardı. Kumandanın yanında, başka birliklere haber götüren, emirleri bildiren haberciler vardı. Ordu karargâhı, nöbetçilerle gece-gündüz korunurdu. Düşmanın durumunu tetkik için keşif birlikleri kullanılırdı. Düşmanı takip, casusluk, pusu kurma gibi askerî hareketler bilinir ve tatbik edilirdi. Hz. Muhammed harp için meşru kabul ettiği ve düşmanı yanıltıcı birtakım hileleri kullanmıştır. Kendi durumunu gizli tutar, düşmana ani baskınlar yapardı. Harpten önce İslamiyet e davet eder; kabul edilmediği takdirde harp ilan ederdi. Sulh zamanlarında, başta gençler olmak üzere, bütün Müslümanların harp oyunlarını yapmalarını, koşmak, ok atmak, ata binmek gibi harp için lüzumlu spor eğitimlerini teşvik ederdi. Askeri kıyafet henüz yoktu, Hz. Peygamber, kendi askerlerinin birbirlerini tanımaları, düşmandan ayrılabilmeleri ve bazı harplerde olduğu gibi (Hendek muharebesinde) yanlışlıklara meydan vermemek için her seferde ayrı ayrı Parola lar kullanıyordu. Bazen de elbiselerinde ayrıca bazı işaretler kullanmıştı. Şehirlerin savunması için hendek kazma usulü, kuşatmalarda mancınık, kale duvarlarını yıkmak için debbâbe ve dabûr gibi silahlar kullanılmaktadır. Hz. Peygamberin tesis ettiği askeri yapı, uygulama ve esaslar, Hulafâ-yi Râşidîn zamanında da aynen kabul ve tatbik edilmişlerdir. Uhud ve Huneyn harplerinden itibaren hastabakıcı, aşçı gibi hizmetlerde kadınlara da görevler verildi. Seyyar askeri hastaneler kurulurdu. Hz. Peygamber Medine yi bir sefer sebebiyle terk ettiği zaman bir sahabeyi kendisine nâib olarak tayin ederdi. Orduda ganimet işlerine bakan bir kısım memurlar da bulunurdu. Düşmana karşı kabalık ve vahşet yasaklanmıştı. Düşmanın uzuvlarını kesmek canlı bir mahluku yakmak gibi fiillere müsaade edilmemiştir. Esirleri doyurmak Müslümanların vazifesidir. Esirler taksim edildiğinde herkes esirine iyi muamele gösterecektir. Esirlere elbise ve yiyecek temin edileceği Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18

140 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür gibi, acıları ve ızdırapları da giderilecekti. Esirler ya bir fidye-i necat mukabilinde veya tamamen karşılıksız yahut mübadele esaslarına göre serbest bırakılırlardı. Hz. Peygamber in tesis ettiği bu esaslar, Hulafâ-i Raşidin zamanında da aynen kabul ve tatbik edilmişlerdir. Hz. Ebu Bekir zamanında herhangi bir değişiklik yoktur. Hz. Ömer zamanında ise esaslar aynen muhafaza edilmiş, teşkilatta bazı ilaveler yapılmıştır. Irak, Şam ve Mısır gibi büyük ülkeler fethedilirken, İslam orduları için oralarda hususi yerler kurulmuştu. Meselâ, Basra vilayeti Ehmas diye beş kısma ayrılmış, her kısımda kabilelerinden biri ikâmet ediyordu. Her kısım üzerinde bir komutan (emir) bulunurdu. Kufe, Fustat (Kahire), Şam ve Mısır gibi önemli ve stratejik yerlerde de askeri merkezler (cünd) tesis edilmişti. Fetihlerin devam ettiği yıllarda eli silah tutan her Müslüman asker olup, başka işlerle uğraşmazlardı. Hatta Hz. Ömer, Müslümanları ziraatla uğraşmaktan bile men etmişti. İslam Tarihinde ilk defa Hz. Ömer tarafından Medine de müstakil bir askerî daire (Divanü l-cund) kurularak, askerlerin isimleri, maaşları ve tahsisatlarının kaydı yapıldı. Bu divanda Muhacirler, Ensar ve diğer Müslümanların isimleri, Hz. Peygamber e olan yakınlıkları, İslamiyet teki kıdemlerine göre kaydedildi; kendilerine verilecek maaşları da oraya yazıldı. Bu tarihlerde her Müslüman asker olduğu için, herkes bu deftere kayıtlıydı. Bir kimsenin askerliğe kabulü için birtakım şartlar vardı: Hür olmak, baliğ, olmak, Müslüman olmak, sıhhatli olmak, cesaretli olmak askerlik için önemli şartlardı. Asker adayında bu şartlar tespit edilince kayıt defterine ismi ile nesebi, boyu, rengi ve diğer bedenî hususiyetleri yazılırdı. Hz. Ömer in talimatıyla her kabile askerleri ayrı ayrı bölümlere yazılırdı. Asker Maaşları ve Rütbeleri Hz. Peygamber zamanında Müslüman askerlerinin maaşları muayyen değildi, Ele geçen ganimet malları ve diğer gelirler, miktarlarına göre, az veya çok müsavi olarak Müslümanlara dağıtılırdı. Hz. Ebu Bekir bu usulü aynen devam ettirdi. Hz. Ömer ise tesis ettirdiği divana Müslümanları nesepleri ve kıdemleri, İslam a hizmetleri itibariyle derecelendirerek her birine yıllık 3 ile dirhem arasında değişen miktarlarda maaşlar verdi. Bu tahsisat Emeviler dönemine kadar hiç aksatılmadan verilmiştir. Hz. Peygamber zamanında her Müslüman asker sayılmakla beraber, İslam ordusunun sayısı çok azdı. 9/630. senede vuku bulan Tebük Gazvesi nde ordunun sayısı kırk bine ulaşmıştı. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer in hilâfetlerinde İslam ordusunun sayısı yüz elli bini geçmişti. Zamanla bu miktar daha da artmış, belki iki Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19

141 Hilafet ve Raşid Halifeler Döneminde Kurumlar ve Kültür katına varmıştı. Askeri teşkilatta, başlangıçta Cahiliyye döneminden intikal eden askeri rütbe esası tatbik edilmişti. Her on kişinin başında bir arif bulunurdu. Ariflerin kumanda ettikleri birlikler de Arif diye isimlendirilirdi, Beş arifin başında bir menkib vardı. Daha sonraları her arifin komutasına yirmi, otuz ve kırk nefer verildi. Yani ariften müteşekkil birliğin başında ümerâü l-isbâ adlı kumandanlar bulunurdu. Hulafâ-yi Râşidîn zamanında asker maaş ve hayatında gelişmeler olmuştur. Orduda hiyerarşi olup liva ve raye kullanılmaktaydı. Hz. Peygamber in, askeri, teftiş edip onlara geçit resmi yaptırması gibi, Hulefâ-yi Râşidîn de aynı şeyleri devam ettirmişlerdir. Müslümanlar bir bölgeyi fethettikleri zaman, ordugâhlarını şehrin dışında kurarlardı. Hz. Ömer kendisi ile Müslüman ordugâhı arasında nehir ve deniz bulunmasını istemezdi. Fatihler, aile ve çocuklarıyla ikâmet ettikleri bu ordugâhları daha sonra şehirler haline getirdiler ki, Basra, Kufe ve Fustat şehirleri bu şekilde kurulmuş şehirlerdir. Bayrak ve Sancaklar Cahiliyye devri Arapları, eskiden beri bayrak (livâ) ve sancak (râye) kullanıyor ve bunlara oldukça büyük değer veriyorlardı. Anlaşıldığına göre livâ, askeri sancak; râye ise ordu komutanının alamet ve timsali olan bir bayraktır. Hz. Peygamber de her zaman ve muhtelif sebeplerle çıkarılan seriyyelerde râye ve beyaz renkli bir liva kullanmıştır. Hulefâ-yi Râşidîn zamanlarında da, bir yere bir ordu sevk edildiği zaman halifeler, kumandanlara sancaklar verirler ve bu sırada askerin muzafferiyeti için dua ederler ve tavsiyelerde bulunurlardı.hz. Ömer sancak tevdiinde, askerin maneviyatını yükseltecek veciz hitabede bulunurdu. Kaynaklar askeri teşkilat hususunda en çok Hz. Peygamber ve II. Halife Ömer dönemleri için bilgi vermektedirler. Öyle sanıyoruz ki, Hz. Peygamber in her yaptığını hiç değiştirmeden tatbik eden Hz. Ebu Bekir, askeri teşkilatta da herhangi bir değişiklik yapmamıştır. Hz. Ömer in halefleri Hz. Osman ve Hz. Ali zamanlarında da bu teşkilatta ciddi bir değişiklik yapılmış olduğuna dair bir kayda rastlamıyoruz. Silahlar Araplarda Cahiliyye döneminde, kılıç, kargı, yay ve kalkandan başka silah yoktu onlar bu silahları büyük bir maharetle kullanırlardı. Bilhassa yay kullanmakta çok usta idiler. İslamiyet in zuhuru sırasında da Müslüman muhariplerin silahları bunlardan ibaretti. Araplar kılıcı, silahların en şereflisi sayarlar, kargıları at üzerinde kullanılırdı. Gerek Cahiliyye döneminde, gerek İslam devletinin ilk zamanlarında kargı, kullanışlı Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI ALANLAR ve ÖNCELİKLER AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI 1- Kur an İlimleri ve Tefsir Kur an ilimleri, Kur an tarihi, tefsir gibi Kur an araştırmalarının farklı na dair araştırmaları 1. Kur an tarihi 2. Kıraat

Detaylı

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri) ARAŞTIRMA ALANLARI 1 Kur an İlimleri ve Tefsir Kur an ilimleri, Kur an tarihi, tefsir gibi Kur an araştırmalarının farklı alanlarına dair araştırmaları kapsar. 1. Kur an tarihi 2. Kıraat 3. Memlükler ve

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI KASIM EKİM 07-08 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI Ay Hafta Ders Saati Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı TARİH VE TARİH YAZICILIĞI

Detaylı

9. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

9. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI KAZANIMLAR TEST NO TEST ADI.Tarih biliminin konusunu, tarihçinin kullandığı kaynakları ve yöntemleri kavrar..tarihî olayların incelenmesinde yararlanılan zaman kavramlarını

Detaylı

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu. Türk İslam Bilginleri: İslam dini insanların sadece inanç dünyalarını etkilemekle kalmamış, siyaset, ekonomi, sanat, bilim ve düşünce gibi hayatın tüm alanlarını da etkilemiş ve geliştirmiştir Tabiatı

Detaylı

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ DERS NOTLARI VE ŞİFRE TANER ÖZDEMİR DETAY TARİHÇİ TÜRK TELEKOM NURETTİN TOPÇU SOSYAL BİLİMLER LİSESİ TARİH ÖĞRETMENİ EMEVİLER Muaviye tarafından Şam da kurulan ve yaklaşık

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : İSLAM FELSEFE TARİHİ I Ders No : 0070040158 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili

Detaylı

Tel: / e-posta:

Tel: / e-posta: 1-Sempozyuma Davet: ULUSLARARASI CÂMİ SEMPOZYUMU (SOSYO-KÜLTÜREL VE MİMARÎ AÇIDAN) 01-02/ Ekim/ 2018 Tarih boyunca câmiler Müslümanların itikat, ibadet, ilim, sosyal, kültürel ve mimari açıdan hayatın

Detaylı

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 1 632-1258 HALİFELER DÖNEMİ (632-661) Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali, her biri İslam ın yayılması için çalışmıştır. Hz. Muhammed in 632 deki vefatından sonra Arap

Detaylı

SOSYOLOJİSİ (İLH2008)

SOSYOLOJİSİ (İLH2008) DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. DİN SOSYOLOJİSİ (İLH2008) KISA ÖZET-2013

Detaylı

İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ

İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ KISA ÖZET

Detaylı

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ Tarihi Öğretim Yılı Dönemi Sırası 2014-2015 2 1 B GRUBU SORULARI 12.Sınıflar Öğrencinin Ad Soyad No Sınıf Soru 1: Aşağıdaki yer alan ifadelerde boşluklara

Detaylı

T.C. SİNOP ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLGİLER ENSTİTÜSÜ TARİH TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

T.C. SİNOP ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLGİLER ENSTİTÜSÜ TARİH TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI T.C. SİNOP ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLGİLER ENSTİTÜSÜ TARİH TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI I. YARIYIL II. YARIYIL Adı Adı TAR 501 Eski Anadolu Kültür 3 0 3 TAR 502 Eskiçağda Türkler 3 0 3 TAR 503 Eskiçağ Kavimlerinde

Detaylı

SOSYAL BİLGİLER 7 ESKİ VE YENİ MÜFREDAT KARŞILAŞTIRMASI (ÜNİTE YERLERİ DEĞİŞTİRİLMEDEN)

SOSYAL BİLGİLER 7 ESKİ VE YENİ MÜFREDAT KARŞILAŞTIRMASI (ÜNİTE YERLERİ DEĞİŞTİRİLMEDEN) SOSYAL BİLGİLER 7 ESKİ VE YENİ MÜFREDAT KARŞILAŞTIRMASI (ÜNİTE YERLERİ DEĞİŞTİRİLMEDEN) ESKİ MÜFREDAT 1.ÜNİTE İLETİŞİM VE İNSAN İLİŞKİLERİ 1. İletişimi, olumlu olumsuz etkileyen tutum ve davranışları fark

Detaylı

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir. Sevgili Meslektaşlarım, Kıymetli Katılımcılar, Bayanlar ve Baylar, Akdeniz bölgesi coğrafyası tarih boyunca insanlığın sosyal, ekonomik ve kültürel gelişimine en çok katkı sağlayan coğrafyalardan biri

Detaylı

İslam ın Serüveni. İslam ın Klasik Çağı BİRİNCİ CİLT MARSHALL G. S. HODGSON

İslam ın Serüveni. İslam ın Klasik Çağı BİRİNCİ CİLT MARSHALL G. S. HODGSON İslam ın Serüveni BİRİNCİ CİLT İslam ın Klasik Çağı MARSHALL G. S. HODGSON 4 İçindekiler Tabloların Listesi... 6 Haritaların Listesi... 7 Önsöz... 9 Marshall Hodgson ve İslam ın Serüveni... 13 Yayıncının

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HZ.MUHAMMEDİN HAYATI DKB

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HZ.MUHAMMEDİN HAYATI DKB DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HZ.MUHAMMEDİN HAYATI DKB 05 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin

Detaylı

İSMAİL TAŞ, MEHMET HARMANCI, TAHİR ULUÇ,

İSMAİL TAŞ, MEHMET HARMANCI, TAHİR ULUÇ, Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : İSLAM AHLAK ESASLARI VE FELSEFESİ Ders No : 0070040072 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 4 Ders Bilgileri Ders Türü

Detaylı

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı III. ÜNİTE TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI VE İLK TÜRK DEVLETLERİ ( BAŞLANGIÇTAN X. YÜZYILA KADAR ) A- TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI I-Türk Adının Anlamı

Detaylı

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ I.SINIF I.YARIYIL FL 101 FELSEFEYE GİRİŞ I Etik, varlık, insan, sanat, bilgi ve değer gibi felsefenin başlıca alanlarının incelenmesi

Detaylı

İslam Tarihi Kaynakçası

İslam Tarihi Kaynakçası İslam Tarihi Kaynakçası Taberi (1967). Tarîhu't-Taberî. Beyrut:. Azimli, M. ( 2008). Muhtasar İslâm Tarihi. Ankara: Gündüz Kitabevi. İslamoğlu, M. (2012). Alemlerin Rabbi Allah. İstanbul: Düşün Yayıncılık.

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İslam Tarihi II ILH 214 4 2+0 2 3

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İslam Tarihi II ILH 214 4 2+0 2 3 DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İslam Tarihi II ILH 214 4 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN Dönemi İdari, Mali, Sosyal ve Kültürel Durum Konular *Emeviler Dönemi İdari, Mali, Sosyal ve Kültürel Durum. Dönemi İdari, Mali, Sosyal ve Kültürel Durum Kaynaklar *İrfan

Detaylı

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI Tıbb-ı Nebevi İslam coğrafyasında gelişen tıp tarihi üzerine çalışan bilim adamlarının bir kısmı İslam Tıbbı adını verdikleri., ayetler ve hadisler ışığında oluşan bir yapı olarak

Detaylı

2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI.. LİSESİ TARİH I DERSİ BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ EĞİTİM PROGRAMI (BEP) FORMU

2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI.. LİSESİ TARİH I DERSİ BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ EĞİTİM PROGRAMI (BEP) FORMU EYLÜL - EKİM I.ÜNİTE :TARİH BİLİMİ Kaynaştırma *İşlenen ve anlatılan konular aracılığı ile öğrenci tarihin tanımı eğitimine tabi olan * Tarihin zamanla alakalı bir bilim olduğunu kavrar. hakkında bilgi

Detaylı

MODERN YÖNETİM TEKNİKLERİ Prof. Dr. Fatih YÜKSEL

MODERN YÖNETİM TEKNİKLERİ Prof. Dr. Fatih YÜKSEL Kavramına Genel SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI MODERN YÖNETİM TEKNİKLERİ Prof. Dr. Fatih YÜKSEL 1 Ünite: 1 YÖNETİM KAVRAMINA GENEL BAKIŞ Prof. Dr. Fatih YÜKSEL İçindekiler

Detaylı

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ Türk toplumlarında ilk kez medrese denen eğitim

Detaylı

DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM ROGRAMI

DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM ROGRAMI DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM ROGRAMI 4. DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ UYGULANMASI 4.1. DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ TEMEL FELSEFESİ VE GENEL AMAÇLARI Kültürler arası etkileşimin hızlandığı

Detaylı

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS.476-1453 Ortaçağ Batı Roma İmp. nun yıkılışı ile İstanbul un fethi ve Rönesans çağının başlangıcı arasındaki dönemi, Ortaçağ felsefesi ilkçağ felsefesinin bitiminden modern düşüncenin

Detaylı

2.SINIF (2013 Müfredatlar) 3. YARIYIL 4. YARIYIL

2.SINIF (2013 Müfredatlar) 3. YARIYIL 4. YARIYIL ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ 2014-2015 Eğitim Öğretim Yılı 1.ve 2.Öğretim (2010 ve Sonrası) Eğitim Planları HAZIRLIK SINIFI (YILLIK) KODU DERSİN ADI T U Kredi AKTS İLH001 ARAPÇA 26 0 26 26 Konu

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : TÜRK KÜLTÜRÜNDE HADİS (SEÇMELİ) Ders No : 0070040192 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 2 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İSLAM EĞİTİM TARİHİ ILA323 5 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Seçmeli Dersin

Detaylı

SAAT KONULAR KAZANIM BECERİLER AÇIKLAMA DEĞERLENDİRME

SAAT KONULAR KAZANIM BECERİLER AÇIKLAMA DEĞERLENDİRME 2018-2019 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 6. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI SÜRE SÜRE: 12 DERS İ 1. ÜNİTE ÖĞRENME ALANI-ÜNİTE: BİREY VE TOPLUM EYLÜL EYLÜL 1. (17-23) 2.

Detaylı

Editörler Prof.Dr. Nurettin Gemici - Doç.Dr. Cahid Kara İSLAM TARİHİ I

Editörler Prof.Dr. Nurettin Gemici - Doç.Dr. Cahid Kara İSLAM TARİHİ I Editörler Prof.Dr. Nurettin Gemici - Doç.Dr. Cahid Kara İSLAM TARİHİ I Yazarlar Doç.Dr. Bilal Gök Doç.Dr. Cahid Kara Doç.Dr. İsmail Pırlanta Doç.Dr. Mehmet Dalkılıç Dr.Öğr.Üyesi Ali Hatalmış Dr.Öğr.Üyesi

Detaylı

Eğitim Tarihi. Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi

Eğitim Tarihi. Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi Eğitim Tarihi Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi Türk ve Batı Eğitiminin Tarihi Temelleri a-antik Doğu Medeniyetlerinde Eğitim (Mısır, Çin, Hint) b-antik Batıda Eğitim (Yunan, Roma)

Detaylı

İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu

İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu Prof. Dr. Bülent Yılmaz Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü E-posta : byilmaz@hacettepe.edu.tr

Detaylı

HİTİT ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ 2007 VE SONRASI MÜFREDAT PROGRAMI AKTS KODU

HİTİT ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ 2007 VE SONRASI MÜFREDAT PROGRAMI AKTS KODU HİTİT ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAÜLTESİ 2007 VE SONRASI MÜFREDAT PROGRAMI T U : Teorik ders saati : Uygulamalı ders saati : Dersin redisi : Avrupa redi Transfer Sistemi 1.SINIF 1.SINIF ODU I. YARIYIL/GÜZ

Detaylı

ETKİNLİKLER/KONFERSANS

ETKİNLİKLER/KONFERSANS ETKİNLİKLER/KONFERSANS Anadolu'nun Vatanlaşmasında Selçukluların Rolü Züriye Oruç 1 Prof. Dr. Salim Koca'nın konuk olduğu Anadolu'nun Vatanlaşmasında Selçukluların Rolü konulu Şehir Konferansı gerçekleştirildi.

Detaylı

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Eğitim Öğretim Yılı 1.ve 2.Öğretim (2010 ve Sonrası) Eğitim Planları HAZIRLIK SINIFI (YILLIK)

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Eğitim Öğretim Yılı 1.ve 2.Öğretim (2010 ve Sonrası) Eğitim Planları HAZIRLIK SINIFI (YILLIK) ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ 01-014 Eğitim Öğretim Yılı 1.ve.Öğretim (010 ve Sonrası) Eğitim Planları HAZIRLIK SINIFI (YILLIK) KODU DERSİN ADI İLH001 ARAPÇA 0 Konu Başlıkları (Yıllık) T Sözlü

Detaylı

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İSLÂMÎ İLİMLER FAKÜLTESİ LİSANS PROGRAMI 1. Yıl / I. Dönem Ders. Kur'an Okuma ve Tecvid I

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İSLÂMÎ İLİMLER FAKÜLTESİ LİSANS PROGRAMI 1. Yıl / I. Dönem Ders. Kur'an Okuma ve Tecvid I SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İSLÂMÎ İLİMLER FAKÜLTESİ LİSANS PROGRAMI 1. Yıl / I. Dönem 3801101 3802101 Kur'an Okuma ve Tecvid I 3801111 3802111 Arapça Dil Bilgisi I 2 2 3 3 3801112 3802112 Arapça Okuma-Anlama

Detaylı

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Eğitim-Öğretim Yılı 1.ve 2. Öğretim Eğitim Planları

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Eğitim-Öğretim Yılı 1.ve 2. Öğretim Eğitim Planları ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ 2018-2019 Eğitim-Öğretim Yılı 1.ve 2. Öğretim Eğitim Planları HAZIRLIK SINIFI (YILLIK) KODU DERSİN ADI Kredi İLH001 ARAPÇA 26 0 26 26 Konu Başlıkları (Yıllık) T

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 017-018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ Ay Hafta Ders Saati Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı 1. 1. XIV. yüzyıl başlarında

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI 2018-2019 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI SÜRE SÜRE: 12 DERS İ 1. ÜNİTE ÖĞRENME ALANI-ÜNİTE: BİREY VE TOPLUM KONU KAZANIM BECERİLER AÇIKLAMA

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : İSLAM TARİHİ I Ders No : 0020100005 Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 4 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili Öğretim

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI 2018-2019 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI SÜRE SÜRE: 12 DERS İ 1. ÜNİTE ÜNİTE ADI: BİREY VE EYLÜL. SB.7.1.1. İletişimi etkileyen tutum

Detaylı

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI TARİH TEZLİ YÜKSEK LİSANS Tezli yüksek lisans programında eğitim dili Türkçedir. Programın öngörülen süresi 4

Detaylı

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 0. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI KAZANIMLAR TEST NO TEST ADI. OSMANLI DEVLETİ NİN KURULUŞU (00-5). XIV. yüzyıl başlarında Anadolu, Avrupa ve Yakın

Detaylı

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta İktisat Tarihi I 13-14 Ekim II. Hafta Osmanlı Kurumlarının Kökenleri 19. yy da Osmanlı ve Bizans hakkındaki araştırmalar ilerledikçe benzerlikler dikkat çekmeye başladı. Gibbons a göre Osm. Hukuk sahasında

Detaylı

T.C. BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ İSLAMİ İLİMLER FAKÜLTESİ İSLAMİ İLİMLER BÖLÜMÜ EĞİTİM-ÖĞRETİM PROGRAMI

T.C. BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ İSLAMİ İLİMLER FAKÜLTESİ İSLAMİ İLİMLER BÖLÜMÜ EĞİTİM-ÖĞRETİM PROGRAMI Z/S K/ Z/S K/ EK-1 T.C. BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ İSLAMİ İLİMLER FAKÜLTESİ İSLAMİ İLİMLER BÖLÜMÜ EĞİTİM-ÖĞRETİM PROGRAMI ARAPÇA HAZIRLIK SINIFI PROGRAMI Hazırlık 1. Yarıyıl İİH001 Arapça Dilbilgisi

Detaylı

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS ARAP DİLİ VE EDEBİYATI I İLH 103 1 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu

Detaylı

İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- (M.S )

İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- (M.S ) İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- (M.S. 226-652) Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- Yazar: Yrd. Doç. Dr. Ahmet Altungök Yayınevi Editörü:

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ EKİM 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ Ay Hafta Ders Saati Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı İnsanın Evrendeki

Detaylı

9. SINIF ÜNİTE DEĞERLENDİRME SINAVLARI LİSTESİ / DİL VE ANLATIM

9. SINIF ÜNİTE DEĞERLENDİRME SINAVLARI LİSTESİ / DİL VE ANLATIM SINAVLARI LİSTESİ / DİL VE ANLATIM İletişim Dil - Kültür İlişkisi İnsan, İletişim ve Dil Dillerin Sınıflandırılması Türk Dilinin Tarihi Gelişimi ve Türkiye Türkçesi Türkçenin Ses Özellikleri Telaffuz (Söyleyiş)

Detaylı

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DOKTORA PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DOKTORA PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DOKTORA PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI GÜZ DÖNEMİ DERSLERİ Kodu Dersin Adı Statüsü T P K AKTS TAE 700 Özel Konular Z 5 0 0 30 TAE 701 Kültür Kuramları ve Türkiyat Araştırmaları

Detaylı

Kafiristan nasıl Nuristan oldu?

Kafiristan nasıl Nuristan oldu? Kafiristan nasıl Nuristan oldu? Afganistan'ın doğusunda Nuristan olarak anılan bölgenin Kafiristan geçmişi ve İslam diniyle tanışmasının hikayesi hayli ilginç. 10.07.2017 / 13:21 Hindikuş Dağları'nın güneydoğusunda

Detaylı

ESKİ İRAN DA DİN VE TOPLUM (MS ) Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK

ESKİ İRAN DA DİN VE TOPLUM (MS ) Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK ESKİ İRAN DA DİN VE TOPLUM (MS. 226 652) Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK Eski İran da Din ve Toplum (M.S. 226-652) Yazar: Yrd. Doç. Dr. Ahmet Altungök Yayınevi Editörü: Prof. Dr. Mustafa Demirci HİKMETEVİ

Detaylı

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders Dr. İsmail BAYTAK HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları Hristiyanlarca kutsal sayılan Hz. İsa nın doğum yeri Kudüs ve dolayları, VII. yüzyıldan beri Müslümanlar ın elinde

Detaylı

SANAT TARİHİ SANAT TARİHİ NEDİR? Sanat Tarihi, geçmişte varlık göstermiş uygarlıkların ortaya koyduğu her tür taşınır ve taşınmaz maddi kültür varlıklarını inceleyen bir bilim dalıdır. Güzel Sanatlar ve

Detaylı

Türk Süperetnosu, Dünya Sistemi ve Turan Petrolleri

Türk Süperetnosu, Dünya Sistemi ve Turan Petrolleri Türk Süperetnosu, Dünya Sistemi ve Turan Petrolleri geyerek Türk tarihinin Turan'da gelişmiş en son süperetnosunu yok sayma yoluna Rus tarihçileri tarafından gidilmiştir. Tatar süperetnosunu Kazak, Özbek,

Detaylı

İSLAM MEDENİYETİ TARİHİ

İSLAM MEDENİYETİ TARİHİ Editörler Prof. Dr. M. Hanefi Palabıyık - Dr. Öğr. Üyesi Mesut Can İSLAM MEDENİYETİ TARİHİ Yazarlar Prof.Dr. Asri Çubukçu Prof.Dr. M. Hanefi Palabıyık Prof.Dr. Mefail Hızlı Prof.Dr. Metin Yilmaz Doç.Dr.

Detaylı

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1 İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1 A. GENEL BİLGİLER...1 1. Tarihin Faydası ve Önemi...3 2. Kur an ve Tarih...4 3. Hadis ve Tarih...5 4. Siyer ve Meğâzî...6 5. İslâm Tarihçiliğinin Doğuşu ve Gelişmesi...6 B. İSLÂM

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DİNLER TARİHİ I İLH Yüz Yüze / Zorunlu / Seçmeli

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DİNLER TARİHİ I İLH Yüz Yüze / Zorunlu / Seçmeli DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DİNLER TARİHİ I İLH 313 5 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu / Seçmeli

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : GÜNÜMÜZ İSLAM DÜNYASINDA DİNİ AKIMLAR (SEÇMELİ) Ders No : 000040194 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 2 Ders Bilgileri

Detaylı

Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları

Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Uygarlık Tarihi HIST 201 Güz 3 0 0 3 4 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili Dersin Türü

Detaylı

ÜNİTE:1. Siyaset ve Siyaset Bilimi ÜNİTE:2. Siyasetin Dili: Kavramlar, Kurumlar ÜNİTE:3. Bir Örgütlü İktidar Olarak Devlet ve Siyasal Sistemler

ÜNİTE:1. Siyaset ve Siyaset Bilimi ÜNİTE:2. Siyasetin Dili: Kavramlar, Kurumlar ÜNİTE:3. Bir Örgütlü İktidar Olarak Devlet ve Siyasal Sistemler ÜNİTE:1 Siyaset ve Siyaset Bilimi ÜNİTE:2 Siyasetin Dili: Kavramlar, Kurumlar ÜNİTE:3 Bir Örgütlü İktidar Olarak Devlet ve Siyasal Sistemler ÜNİTE:4 Siyaset ve Birey: Siyasal Katılma ÜNİTE:5 1 Çağdaş Yönetim

Detaylı

Tarihin Faydalandığı Bilim Dalları

Tarihin Faydalandığı Bilim Dalları Tarihin Faydalandığı Bilim Dalları Coğrafya Her tarihi olay belli bir coğrafi mekanda meydana gelir.tarihi olayların oluşumu esnasında iklim,yeryüzü şekiller,ekonomik faaliyetler konum vb. coğrafi faktörler

Detaylı

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir? DÜNYA GÜCÜ OSMANLI 1. Anadolu Selçuklu Devleti zamanında ve Osmanlı İmparatorluğu nun Yükselme döneminde Anadolu daki zanaatkarlar lonca denilen zanaat gruplarına ayrılarak yöneticilerini kendileri seçmişlerdir.

Detaylı

İSLAM AHLAK ESASLARI VE FELSEFESİ

İSLAM AHLAK ESASLARI VE FELSEFESİ Editörler Prof. Dr. İsmail Erdoğan - Doç. Dr. Enver Demirpolat İSLAM AHLAK ESASLARI VE FELSEFESİ Yazarlar Prof. Dr. İsmail Erdoğan Doç.Dr. Enver Demirpolat Doç.Dr. İrfan Görkaş Dr. Öğr.Üyesi Ahmet Pirinç

Detaylı

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TALAS SAVAŞI (751) Diğer adı Atlık Savaşıdır. Çin ile Abbasiler arasındaki bu savaşı Karlukların yardımıyla Abbasiler kazanmıştır. Bu savaş sonunda Abbasilerin hoşgörüsünden etkilenen

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : OSMANLI TARİHİ II Ders No : 0310440158 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 4 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili Öğretim

Detaylı

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGIN SETA Abdullah YEGİN İstanbul

Detaylı

Selçuklu yıldızı ilham alınarak tasarlanan logomuz, renkleri ve içinde barındırdığı anlamlar ile eğitimi, köklü tarihi ve medeniyeti simgelemektedir.

Selçuklu yıldızı ilham alınarak tasarlanan logomuz, renkleri ve içinde barındırdığı anlamlar ile eğitimi, köklü tarihi ve medeniyeti simgelemektedir. 1 Selçuklu yıldızı ilham alınarak tasarlanan logomuz, renkleri ve içinde barındırdığı anlamlar ile eğitimi, köklü tarihi ve medeniyeti simgelemektedir. Aynı zamanda Murad Hüdavendigar ın dünyaya örnek

Detaylı

Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları

Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Uygarlık Tarihi HIST 201 Güz 3 0 0 3 4 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili Dersin Türü

Detaylı

İLAHİYAT FAKÜLTESİ I. VE II. ÖĞRETİM HAZIRLIKSIZ İLAHİYAT MÜFREDATI

İLAHİYAT FAKÜLTESİ I. VE II. ÖĞRETİM HAZIRLIKSIZ İLAHİYAT MÜFREDATI İLAHİYAT FAKÜLTESİ I. VE II. ÖĞRETİM HAZIRLIKSIZ İLAHİYAT MÜFREDATI 1.YIL / 1. YARIYIL 1.YIL / 2. YARIYIL ILA101 Kur'an Okuma ve Tecvid-I 2 0 2 2 ILA102 Kur'an Okuma ve Tecvid-II 2 0 2 2 ILA103 Arap Dili

Detaylı

"Medeniyet" Üsküdar'da tartışılacak

Medeniyet Üsküdar'da tartışılacak On5yirmi5.com "Medeniyet" Üsküdar'da tartışılacak Bağlarbaşı Kültür Merkezi 9-10 Şubat tarihlerinde 'Yüceltme ve Reddiye Arasında Medeniyeti Anlamak' başlıklı uluslararası bir sempozyum yapılacak. Yayın

Detaylı

Fakülte Kurulunun tarih ve 2018/02 1 sayılı karar eki İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İSLAM VE DİN BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

Fakülte Kurulunun tarih ve 2018/02 1 sayılı karar eki İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İSLAM VE DİN BİLİMLERİ FAKÜLTESİ İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İSLAM VE DİN BİLİMLERİ FAKÜLTESİ EK.1 İSLAM VE DİN BİLİMLERİ-ULUSLARARASI İLAHİYAT PROGRAMI (2016-2017 AKADEMİK YILINDAN İTİBAREN KAYITLI VE PEDAGOJİK FORMASYON

Detaylı

EK-3 ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Abdulkuddüs BİNGÖL 2. Doğum Tarihi : 28 Mart Unvanı : Prof. Dr. 4. Öğrenim Durumu : Doktora 5.

EK-3 ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Abdulkuddüs BİNGÖL 2. Doğum Tarihi : 28 Mart Unvanı : Prof. Dr. 4. Öğrenim Durumu : Doktora 5. EK-3 ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Abdulkuddüs BİNGÖL 2. Doğum Tarihi : 28 Mart 1952 3. Unvanı : Prof. Dr. 4. Öğrenim Durumu : Doktora 5. Çalıştığı Kurum : Artvin Çoruh Üniversitesi Derece Alan Üniversite Yıl

Detaylı

Doç.Dr. NİZAMETTİN PARLAK

Doç.Dr. NİZAMETTİN PARLAK Doç.Dr. NİZAMETTİN PARLAK ÖZGEÇMİŞ DOSYASI KİŞİSEL BİLGİLER Doğum Yılı : Doğum Yeri : Sabit Telefon : Faks : E-Posta Adresi : Web Adresi : Posta Adresi : 1964 ERZİNCAN T: 446225193040421 F: nparlak@erzincan.edu.tr

Detaylı

BAYRAM DALKILIÇ, HÜSAMETTİN ERDEM,

BAYRAM DALKILIÇ, HÜSAMETTİN ERDEM, Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : MANTIK Ders No : 0070040047 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili Öğretim Tipi Ön

Detaylı

Tarih Dokuzuncu Sınıf Ünite Konuları Video Ders Anlatımı 1. ÜNİTE: TARİH BİLİMİ 1. KONU: TARİH BİLİMİNE GİRİŞ. 1. İnsan ve Tarih. 2.

Tarih Dokuzuncu Sınıf Ünite Konuları Video Ders Anlatımı 1. ÜNİTE: TARİH BİLİMİ 1. KONU: TARİH BİLİMİNE GİRİŞ. 1. İnsan ve Tarih. 2. Tarih Dokuzuncu Sınıf Ünite Konuları Video Ders Anlatımı 1. ÜNİTE: TARİH BİLİMİ 1. KONU: TARİH BİLİMİNE GİRİŞ 1. İnsan ve Tarih 2. Tarihin Konusu 3. Tarihte Sebep-Sonuç ve Yer-Zaman İlişkisi 4. Tarih Biliminin

Detaylı

Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İlahiyat Atatürk Üniversitesi 1979 Y. Lisans Tarih Atatürk Üniversitesi 1981 Doktora Tarih Atatürk Üniversitesi 1985

Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İlahiyat Atatürk Üniversitesi 1979 Y. Lisans Tarih Atatürk Üniversitesi 1981 Doktora Tarih Atatürk Üniversitesi 1985 1. Adı Soyadı : MEHMET ÇELİK 2. Doğum Tarihi: 05 Haziran 195. Unvanı : Prof.Dr.. Öğrenim Durumu Derece Alan Üniversite Lisans İlahiyat Atatürk Üniversitesi 1979 Y. Lisans Tarih Atatürk Üniversitesi 1981

Detaylı

ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI:

ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: Bu formun ç kt s n al p ço altarak ö rencilerinizin ücretsiz Morpa Kampüs yarıyıl tatili üyeli inden yararlanmalar n sa layabilirsiniz.! ISBN NUMARASI: 65482464 ISBN NUMARASI: 65482464! ISBN NUMARASI:

Detaylı

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi tarafından tam algılanmadığı, diğer bir deyişle aynı duyarlılıkla değerlendirilmediği zaman mücadele etmek güçleşecek ve mücadeleye toplum desteği sağlanamayacaktır.

Detaylı

İmam - hatip liseleri, imamlık, hatiplik ve Kur'an kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek

İmam - hatip liseleri, imamlık, hatiplik ve Kur'an kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek İmam - hatip liseleri, imamlık, hatiplik ve Kur'an kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek amacıyla dini eğitim veren hem mesleğe, hem de yüksek öğrenime

Detaylı

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU e-makâlât Mezhep Araştırmaları, IV/2 (Güz 2011), ss. 179-183. ISSN 1309-5803 www.emakalat.com ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU Halil İbrahim Bulut, Araştırma Yayınları, Ankara, Nisan 2011,

Detaylı

AST101 ASTRONOMİ TARİHİ

AST101 ASTRONOMİ TARİHİ AST101 ASTRONOMİ TARİHİ 2016-2017 Güz Dönemi (Z, UK:2, AKTS:3) 7. Kısım Doç. Dr. Kutluay YÜCE Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Romalılar Döneminde Bilim (devam) Romalılar

Detaylı

Kitap Tanıtımı PEYGAMBER VE DÖRT HALİFE GÜNLERİNDE ŞEHİR YÖNETİMİ VE VALİLİK. Ünal Kılıç, Yediveren Kitap, Konya 2004, 233 s.

Kitap Tanıtımı PEYGAMBER VE DÖRT HALİFE GÜNLERİNDE ŞEHİR YÖNETİMİ VE VALİLİK. Ünal Kılıç, Yediveren Kitap, Konya 2004, 233 s. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: VIII / 2, s.245-249 ARALIK-2004, SİVAS Kitap Tanıtımı PEYGAMBER VE DÖRT HALİFE GÜNLERİNDE ŞEHİR YÖNETİMİ VE VALİLİK Ünal Kılıç, Yediveren Kitap,

Detaylı

Şehir devletlerinin merkezlerinde tapınak bulunurdu. Yönetim binası, resmî yapılar ve pazar meydanları tapınağın etrafında yer alırdı.

Şehir devletlerinin merkezlerinde tapınak bulunurdu. Yönetim binası, resmî yapılar ve pazar meydanları tapınağın etrafında yer alırdı. M.Ö 2000 den itibaren Eski Yunan da ve Ege de polis adı verilen şehir devletleri ortaya çıkmıştır. Bunlardan en önemlileri Atina,Sparta,Korint,Larissa ve Megara dır. Şehir devletlerinin merkezlerinde tapınak

Detaylı

AKADEMİK YILI

AKADEMİK YILI Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi 2017-2018 AKADEMİK YILI Hazırlık Sınıfı 1. Dönem Adı Z / S Teo. Uyg Toplam Arapça Zorunlu Hazırlık (Arapça Dilbilgisi (Sarf) I) Z 4 0 4 4 4 Arapça Zorunlu Hazırlık (Arapça

Detaylı

İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI

İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI Kelime anlamı İki nehrin arası olan Mezopotamya,

Detaylı

İSLAM FELSEFESİ: Tarih ve Problemler Editör: M. Cüneyt Kaya. ISBN sayfa, 45 TL.

İSLAM FELSEFESİ: Tarih ve Problemler Editör: M. Cüneyt Kaya. ISBN sayfa, 45 TL. İSLAM FELSEFESİ: Tarih ve Problemler Editör: M. Cüneyt Kaya ISBN 978-605-4829-05-7 869 sayfa, 45 TL. VII. yüzyılın başlarında kadim medeniyet havzalarında canlılığını neredeyse kaybetmiş olan felsefe,

Detaylı

1- Aşağıdakilerden hangisi tarih çağlarının başlangıcında ilkel endüstrinin ve sermaye birikiminin temelini oluşturmuştur.

1- Aşağıdakilerden hangisi tarih çağlarının başlangıcında ilkel endüstrinin ve sermaye birikiminin temelini oluşturmuştur. 1- Aşağıdakilerden hangisi tarih çağlarının başlangıcında ilkel endüstrinin ve sermaye birikiminin temelini oluşturmuştur. a) Tutsaklık düzeni b) Üretim artığının sağlanması c) Uzmanlaşmış zanaatçı sınıfı

Detaylı

Kültür Nedir? Dil - Kültür İlişkisi

Kültür Nedir? Dil - Kültür İlişkisi Dil - Kültür İlişkisi Kültür Nedir? 2 Bir milletin fertlerini ortak bir çatı altında toplayan maddi ve manevi değerler bütünüdür. Örf, âdet, gelenek ve inançlar kültürün manevi kısmına; giyim kuşam, yemek,

Detaylı

KAMU YÖNETİMİ PROGRAMI

KAMU YÖNETİMİ PROGRAMI İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ KAMU YÖNETİMİ PROGRAMI SİYASAL DÜŞÜNCELER TARİHİ YARD. DOÇ. DR. MUSTAFA GÖRKEM DOĞAN 7. ERKEN MODEN DÖNEMDE SİYASAL DÜŞÜNCE 7 ERKEN MODEN DÖNEMDE

Detaylı

Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları

Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Uygarlık Tarihi HIST 201 Güz 3 0 0 3 4 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili Dersin Türü

Detaylı

Üniversitemiz Senatosunun tarih ve 2018/19 2 sayılı karar eki

Üniversitemiz Senatosunun tarih ve 2018/19 2 sayılı karar eki İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İSLAM VE DİN BİLİMLERİ FAKÜLTESİ İSLAM VE DİN BİLİMLERİ-ULUSLARARASI İLAHİYAT PROGRAMI (%30 Arapça) (2016-2017 AKADEMİK YILINDAN İTİBAREN KAYITLI VE PEDAGOJİK

Detaylı

TÜRK EĞİTİM TARİHİ 3. Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı.

TÜRK EĞİTİM TARİHİ 3. Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı. TÜRK EĞİTİM TARİHİ 3 Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı mismailbagdatli@yahoo.com TÜRKLERİN MÜSLÜMAN OLMALARINDAN SONRA EĞİTİMDE GELİŞMELER Çeşitli dinî inanışlara sahip olan Türk topluluklarının İslamiyet

Detaylı

tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki

tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki 14.11.2013 tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki Tablo 1 Sosyal BilimlerEnstitüsü İletişim Bilimleri Doktora Programı * 1. YARIYIL 2. YARIYIL İLT 771 SİNEMA ARAŞTIRMALARI SEMİNERİ 2 2 3 10 1

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS Türk İdare Tarihi TİT323 5 3+0 3 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : ORTA ASYA TÜRK TARİHİ Ders No : 0020100004 : Pratik : 0 Kredi : ECTS : 5 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili Öğretim Tipi

Detaylı