Üretme - Yetiştirme Koşulları ve Etkileri *

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Üretme - Yetiştirme Koşulları ve Etkileri *"

Transkript

1 Fidan Yetiştirme 35

2 36

3 3. BÖLÜM Üretme - Yetiştirme Koşulları ve Etkileri * Prof. Dr. Musa GENÇ Prof. Dr. Zeki YAHYAOĞLU 3.1 Giriş / Fidanlık Yükseltisi ve Etkileri / Sıcaklık / Işık / Yağış / Rüzgâr / Fidanlık Yeri İçin Uygun Toprak Özellikleri / Ekim Derinliği Zamanı ve Etkileri / Ekim Yetiştirme Şaşırtma Sıklığı ve Etkileri / Yerinde Kök Kesimi ve Etkileri / Alttan ve Eğik Kök Kesimi / Yandan Kök Kesimi / Fidan Morfolojisine Etkileri / Gövde/ Kök / Gövde : Kök Oranı / Fidan Fizyolojisine Etkileri / 82 * YAHYAOĞLU, Z. ve M. GENÇ (editörler) 2007: Fidan Standardizasyonu, Standart Fidan Yetiştirmenin Biyolojik ve Teknik Esasları. Süleyman Demirel Üniversitesi Yayınları, Yayın No. 75, Isparta,

4 Karbonhidrat Dağılımı / Uyku Hali / Mineral Besin Maddesi Muhtevası / Kuraklığa Dayanıklılık / Büyümeyi Düzenleyici Hormonlar / Fidan Gelişimine ve Yaşama Yüzdesine Etkileri / Yerinde Kök Kesiminin Kritiği / Tepe Sürgünü Budaması ve Etkileri / Uygulama Dönemi / Neden Olduğu Hastalıklar ve Diğer Olumsuzluklar / Fidan Morfolojisine ve Fizyolojisine Etkileri / Fidan Gelişimine ve Yaşama Yüzdesine Etkileri / Tepe Sürgünü Budamasının Kritiği / Şaşırtma (Repikaj) ve Etkileri / Genel Esaslar / Şaşırtma Dönemleri / Şaşırtmanın Kritiği / Gübreleme ve Etkileri / Organik Madde / İnorganik Gübreler ve Etkileri / Fidan Gelişimine Etkileri / Fidan Fizyolojisine Etkileri / Uyku Hali / Kuraklığa Dayanıklılık / Soğuğa Dayanıklılık / Kök Yenileme Kabiliyeti / Dikim Başarısına Etkileri / Gelişme Döneminde Gübreleme / Sonbaharda Gübreleme / Gübrelemenin Kritiği / Sulama ve Etkileri / Bitkilerde Su Alımı ve Taşınması / Su Alımı ve Taşınmasında Etkili Fizyolojik Olaylar / Köklerin Yapısı ve Gelişimini Etkileyen Faktörler / Suyun Alınması ve Kök Ksilemine Ulaşması / Suyun Ksilemde Taşınması / Transpirasyon ve Etkileyen Faktörler / Tanımı ve Çeşitleri / Etkili Faktörler / Stomaların Yapısı / Gözeneksel Tranpirasyon ve Etkili Faktörler / Bitki Toprak Su İlişkileri /

5 Sulamanın Genel Etkileri / Çimlenme Yüzdesi ve Enerjisine Etkileri / Fidan Gelişimine Etkileri / Hassas Dönemlerdeki Etkileri / Don Zararlarının Sulamayla Kontrolü / Ekim Yastığı Sıcaklığının Sulamayla Kontrolü / Uyku Halinin Sulamayla Kontrolü / Söküm Ambalajlama Saklama Taşıma İşlemleri ve Etkisi / Fidan Sökümü / Söküm ve Depolama Öncesi Uygulanan İşlemler / Söküm Zamanı / Hava - Toprak Şartları ve Önemi / Fidanların Söküm Sırasındaki Fizyolojik Özellikleri ve Önemi / Tomurcuk Uyku Hali / Stres Etmenlerine Dayanıklılık / Ksilem Su Potansiyeli / Karbonhidrat Muhtevası / Mineral Besin Elementleri Muhtevası / Kök Yenileme Kabiliyeti / Kuru Ağırlık Oranı / Söküm Çalışması / Elle Fidan Sökümü / Makineyle Fidan Sökümü / Gömü ve Ambalajlama / Gömü / Kraft-Polietilen Kesekâğıdı Ambalajı / Plastik Torba Ambalajı / Balya Ambalajı / Mumla Kaplanmış Kutu Ambalajı / Fidan Saklama / Çıplak Köklü Fidanların Saklanması / Kaplı Fidanların Saklanması / Saklamanın Fidan Fizyolojisine Etkisi / Taşıma / Dikim Önerileri / 199 Kaynakça /

6 40

7 3.1 Giriş Bitkiler fizyolojik faaliyetleriyle dış ortamdan aldıkları farklı maddeleri metabolizmik işlemlerle yapısal değişimlere uğratmakta ve netice olarak kendi biçim ve yapılarını da değiştirmektedir. Kısaca canlılık belirtisi terimi ile ifade edilen bu olgular dizisi büyüme (growth) ve gelişme (development) durumu olarak karşımıza çıkar. En basit anlamıyla büyüme, bir canlının biçimlenmesi demektir. Yahut, «bitki bünyesindeki geri dönmeyecek biçimde hacim ve ağırlık artışı ile beliren şekil değişimleri»ne büyüme denir (ERİŞ 1995). Ancak, bitkiler büyürken sadece biçimleri değişmemekte, bazı yapısal farklılaşmalara da uğramaktadır. Örneğin, otsu bitki hücrelerinin çoğunda fotosentetik aktivite ömür boyu sürer; vakuol veya vakuoller hücrede az yer kaplar; hücrenin büyük bir kısmını oluşturan stoplazma, hücre organellerince zengindir. Olgunlaşmasını ve farklılaşmasını tamamlamış sürekli doku içeren odunsu bitki hücresinde ise, sitoplazmadaki metabolik aktivite yavaşlamıştır; fotosentetik özellik kaybolmuştur; sitoplazma içeriği hemen hemen yok olurken, hücrenin yaklaşık % 90 ını kaplayan büyük bir vakuol oluşmuştur (KACAR vd. 2002). Hatta, bazı bitkilerin vakuollerinde, patojen organizmalara karşı koyucu kimyasal moleküller yaratılmıştır (Wolfe ye atfen KACAR vd. 2002). Görüldüğü gibi, büyüme kavramı ile sadece, bitkide oluşan biçimsel değişmeler belirtilebilmekte, hücrelerde ve dolayısıyla dokularda meydana gelen farklılaşmalar tanımlanamamaktadır. Bu nedenle, son yıllarda, büyüme ve farklılaşma olgunlarını birlikte ifade eden gelişme kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Bir diğer anlatımla gelişme, «birçok karmaşık olaylar serisi sonunda organizmada beliren kitle, biçim, hacim ve ağırlıktaki değişimlerin tümü»nün birlikte ifadesidir (ERİŞ 1995). Uygun dışsal ve içsel şartlar mevcut olduğunda, bitkilerde öncelikle vejetatif büyüme ve farklılaşma başlamakta ve devam etmekte, vejetatif büyümede görülen inkıtalarda veya yavaşlamalarda ise generatif büyüme ve farklılaşmalar görülmektedir. Bu nedenle, hemen bütün yerli ve yabancı kaynaklarda sıkça kullanılan vejetasyon, büyüme veya yeşerim dönemi kavramları, kelimelerin anlamları dikkate alındığında, bitkilerin sadece vejetatif organlarındaki biçimsel değişmeleri ve farklılaşmaları ifade eder. 41

8 Halbuki, bu kavramlarla kastedilen, sadece vejetatif biçimsel değişme ve farklılaşma süreci değildir. Zira bu süreçte, generatif büyüme ve farklılaşma olguları da cerayan etmektedir. Dolayısıyla, vejetasyon, büyüme veya yeşerim dönemi terimleri, bitkilerin dönemsel olarak yaşadığı özel evreyi bütün unsurlarıyla ifadede, yetersiz kalmaktadır. Aslında, bu özel evreyi, üçüncü paragraftaki açıklamaları esas alıp, gelişme dönemi terimi ile en iyi şekilde tanımlayabiliriz ve gelişme dönemi terimini kullanmak, sürecin bilimsel ifadesine, kanımızca daha uygun düşmektedir. Asıl konumuza dönecek olursak, üretme ve yetiştirme koşulları kavramıyla kasdedilen hususları, fidanlık yerinden kaynaklanan çevresel etmenler ile fidan üretme ve yetiştirme rejimi kapsamında değerlendirmek mümkündür. Gerçekten, fidanlığın fizyografik, klimatik ve edafik özellikleri hem çimlenmeyi hem de fidan gelişimini etkilemektedir. Artık, teknik ormancılıkta, hem yetiştirilmek istenen fidanda aranan genetik, morfolojik ve fizyolojik özellikler hem de kullanım yeri özellikleri, fidanlıkların saklama imkânları da dikkate alınarak değerlendirilmekte ve fidanı üretilecek orijinler, gerektiğinde, fidanlıklar bazında ayrı ayrı tespit edilmektedir. Çıplak köklü fidanların kalitesini yükseltmek ve dikim başarılarını iyileştirmek, çoğu kez, uygun fidanlık işlemleriyle pekalâ mümkündür. Nitekim, yetiştirme sıklığını ayarlayıp, fidanların kuru ağırlık değerleri artırılabilmekte, gövde:kök oranları düşürülebilmekte, kök boğazı çapları kalınlaştırılabimekte ve hatta bazı durumlarda fidanların kök yenileme kabiliyetleri harekete geçirilebilmektedir. Keza, alttan, yandan ve eğik kök kesimi işlemleriyle hem morfolojik hem de fizyolojik kalite özelliklerinin iyileştirilebildiği, araştırmalarla ortaya koyulmuş bulunmaktadır. Gübreleme de, bilhassa sonbaharda yapılan N gübrelemesi hem kök yenileme kabiliyetini hem de dikim başarısını müspet yönde tesir ederek, çok olumlu neticeler almamızı sağlamaktadır (SIMPSON 1988). Bu arada, tepe sürgünü budamasının, şaşırtmanın, sulamanın ve fidan sökümünü zamanında yapmanın olumlu katkıları da, gözardı edilemeyecek kadar fazladır. Geniş yapraklı türlerde fidan kalitesini iyileştirme olanaklarını işlediği makalesinde COLOMBO (2004), toprak hazırlığı, çimlenme, fidan gelişimi, söküm-ambalajlama-taşıma ve dikim çalışmaları üzerinde durmuştur. Yazar, sürdürülebilir ormancılık bağlamında, plântasyonların hem yaşama yüzdesini hem de gelişimlerini belirleyen etkin üretim sürecinin önemini, özellikle vurgulamaktadır. Geniş yapraklı türlerin, doğal çevrenin sürdürülebilirliğinde, doğal populasyonlara çok yönlü yardımda ve yapacak odun yanında diğer orman ürünlerininin de temininde önemli katkılar sağladığını belirterek, geniş yapraklı tür ağaçlandırmalarında başarıyı yükseltmek için, morfolojik ve fizyolojik özelliklere dayalı fidan 42

9 standartlarının daha da geliştirilmesini önermektedir. Bunun için, fidan üretim standartlarını sürekli yükseltmenin zorunlu olduğunu; bu durumda, kullanımdaki sermayenin de büyük olacağını ifade etmektedir. Kitabın bu bölümünde, morfolojik ve fizyolojik fidan kalitesini etkileyen fidanlık uygulamaları, kendilerine ait alt başlıklar kapsamında açıklanmış bulunmaktadır. 3.2 Fidanlık Yükseltisi ve Etkileri Fidanlıkların yer aldığı enlem-boylam dereceleri ile fidanlık yerinin rakımı, çimlenme ve fidan gelişimi üzerinde etkili olan ışık, sıcaklık ve yağış üzerinde doğrudan tesirlidir. Güneşten yeryüzüne ulaşan ışık farklı dalga boylarına sahip ışınlardan oluşur ve ışınlar dalga boylarına göre; Kısa dalgalı ışınlar: Dalga boyu 400 mµ a kadar olan ışınlar (Ultraviole ışınları, X ışınları, Gamma ışınları, Kozmik ışınlar) Orta dalgalı ışınlar: Dalga boyu mµ olan ışınlar Uzun dalgalı ışınlar: Dalga boyu 700 mµ dan fazla ışınlar (kızıl ötesi (infrared) ışınları) olmak üzere üçe ayrılır. Fotosentez olayında, daha ziyade orta dalgalı ışınlar rol alır ve bunlar menekşe rengi, mavi, yeşil, sarı, portakal rengi ve kırmızı ışınları içerir. Mavi renkli ışınlar ( mµ) klorofil oluşumu, fotosentez, çiçeklenme ve doku olgunlaşmasını temin ederler. Ancak, yeşil ışınlar ( mµ) fotosentezde kullanılan asıl ışın çeşididir. Uzun dalgalı ışınlar hem yeryüzünün ısınmasını sağlarlar hem de bitkilerdeki biyokimyasal reaksiyonların oluşumunda görev alırlar. Kısa dalgalı ışınlardan dalga boyu 390 mµ dan kısa ultraviole ışınları ise, bitki büyümesinde etkili bazı hormonların faaliyetlerine engel olarak onların cüceleşmesine, hatta erken çiçeklenme olgularına sebep olmaktadır (ERİŞ 1995). Ultraviole ışınlarının giderek yoğunlaştığı orman, ağaç ve kötürüm ağaç sınırına doğru ağaç boylarının kısalması, sıcaklık düşüşü, rüzgâr ve fırtına zararları, yoğun kar yağışı ve karın kalış süresinin uzunluğu, ayrışmada yaşanan sorunlar sebebiyle edafik şartların bozulması, taş, kaya yuvarlanması ve çığların neden olduğu mekanik baskılar yanında büyük ölçüde, gelişmeyi düzenleyen hormonal faaliyetlerin sınırlanmasına bağlanmaktadır. Benzer olgular, ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe de karşımıza çıkar ve enlem derecelerindeki yahut rakımdaki artışta bağlı olarak, ışık ve sıcaklık gibi iklim elemanlarının olumlu etkilerinde azalmalar gözlenmekte 43

10 ve bu durum, gelişme döneminin gün içi ve yıl içi sürelerini değiştirmektedir. Neticede, kuzey enlemlerinde uzun günlü kısa dönemli büyüme mevsimleri yaşanırken, güneye doğru günler kısalmakta, gelişme dönemi uzamaktadır. Fakat, bazı bitkiler, değişen ışık periyotlarına uyum sağlamalarını mümkün kılan genetik yapılarıyla, bu alanlardaki varlıklarını halen sürdürmektedir. Bilindiği gibi, «Değişik ışık periyotlarına göre bitki büyümesinde görülen periyodik değişmelere fotoperiyodizm denir.» ve bitkiler, fotoperiyodik özelliklerine göre Uzun Gün Bitkileri: Günlük ışıklanma ihtiyacı ort saat, Normal Gün Bitkileri: Günlük ışıklanma ihtiyacı ort saat ve Kısa Gün Bitkileri: Günlük ışıklanma ihtiyacı 10 saat civarı olarak üçe ayrılırlar. Deneysel olarak da ortaya koyulduğu gibi, kısa gün ışıklandırması ile bitkilerin kök ve gövde gelişmesi yavaşlamakta hatta azalmakta; uzun gün ışıklandırmasında ise, hızlanma ve artma görülmektedir. Yahut, uzun gün bitkileri, günleri kısa olan yerlerde yetiştirildiklerinde, çiçek ve meyve oluşturmazken; kısa gün bitkileri, günleri uzun yerlerde bol miktarda sürgün yapmakta fakat, onlar da uzun gün bitkileri gibi çiçek ve meyve vermemektedir. Normal gün bitkileri ise, hemen her yerde normal gelişimlerini yapıp, generatif faaliyetlerini sürdürür (ERİŞ 1995). Rakımdaki yükselme, gelişme dönemi süresini doğrudan etkiler. Nitekim, sahil fidanlıklarındaki gelişme dönemi, yüksek rakımlardaki fidanlıklara oranla daha uzun bir süreyi kapsar. Örneğin; Doğu Karadeniz Bölgesi nde farklı yükseltilerde kurulu KTÜ, Meryemana ve Karadağ fidanlıklarında, aylık ortalama sıcaklıkların asgari 10 C oluşuna göre ortaya koyulan tahmini gelişme dönemleri; KTÜ Fidanlığında nisan-kasım (40 m, 8 ay), Meryemana Fidanlığında mayıs-ekim (950 m, 6 ay) ve Karadağ Fidanlığında haziran-eylül (1450 m, 4 ay) dönemlerinde yaşanmaktadır (YAHYAOĞLU vd. 1994). Fidanlık konumunun neden olduğu bu değişmelerden, fidan gelişimi de doğrudan etkilenmekte ve fidanlık rakımındaki artışa paralel olarak, bilhassa fidan morfolojik özelliklerinde, kalitenin düşmesine sebep olabilecek değişmeler meydana gelmektedir (Çizelge 3.1; ATASOY 1986). Meselâ, YAHYAOĞLU vd. (1994), 5+0 yaşlı Doğu lâdini fidanı üretimi için, KTÜ Orman Fidanlığında Göktaş, Yaşmeşe, Çataldere-Maden 2 ve Karagöl; Meryemana Fidanlığında Çataldere-Maden 2, Hamsiköy, Yaşmeşe ve Karadağ; Karadağ Fidanlığında ise Bicik, Karagöl, Göktaş ve Yaşmeşe orijinlerinin öncelikle kullanılmasını (Çizelge 3.2); ALKAN 44

11 (1999) ise, Eğirdir Orman Fidanlığında, 2+0 yaşlı Eğirdir orijinli karaçam fidanı üretimini önermektedir. Benzer bir araştırma, GENÇ vd. (1999) tarafından yine karaçamda yapılmış olup, elde edilen sonuçlar Çizelge 3.3 te verilmiştir. Çizelge 3.1. Fidanlık yükseltisinin, Doğu lâdini fidan özelliklerine etkisi (ATASOY 1986 dan). FİDAN YAŞI FİDANLIK Meryemana Kemerköprü Karadağ Meryemana Kemerköprü Karadağ YÜKSELTİ 950 m 1350 m 1450 m 950 m 1350 m 1450 m FB (cm) KBÇ (mm) FKA (mg) Büyüme dönemine ilişkin mecburiyetler, yetiştirilecek fidan türüne bağlı olarak da değişmektedir. Örneğin ABD de, 1+0, 2+0 veya 3+0 yaşında kullanılmak üzere üretilecek, yavaş büyüyen Abies amabilis Dougl. ex Forbes, Pinus monticola Dougl. ex D. Don. gibi türlerde fidan üretimi için, gelişme döneminin en az 150 gün olması kararlaştırılmıştır (MORBY 1984). Türkiye de de, doğal orman ağacı türlerimizden Taxus sp., Buxus sempervirens, Picea orientalis, Abies nordmanniana ssp. nordmanniana ve A.n. ssp. bornmülleriana, Abies cilicica, Quercus cerris, Q. robur ssp. pedunculiflora, Q. frainetto, Q. petraea, Acer pseodoplatanus, Pinus nigra ve Pinus silvestris fidanı üretecek fidanlıkların yer seçimi sırasında bu koşula uyulması, kuşkusuz yararlı olacaktır. İklim, gelişme dönemi üzerindeki etkileriyle fidan gelişimini düzenleyen önemli bir faktördür. Etkili iklim faktörleri ise sıcaklık, ışık, yağış ve rüzgâr olarak sıralanabilir Sıcaklık Günlük sıcaklığın 40 C in üstünde seyrettiği yörelerde fidanlık kurmak son derece sakıncalıdır. Aşırı sıcaklıklar büyümeyi azaltmakta, yaprak veya ibrelerde renk bozulmalarına neden olmaktadır. Kısa süreli aşırı sıcakların etkisi, düzenli bir sulama ile giderilebilir. Pek çok türün gelişimine, 32 C ve üstündeki sıcaklıklar sekte vurmaktadır (MORBY 1984). 45

12 Çizelge 3.2. Doğu lâdininde fidanlık yeri orijin etkileşimleri (YAHYAOĞLU vd ten). FİDANLIK ORİJİN FİDAN BOYU (FB) MORFOLOJİK ÖZELLİKLER KÖK BOĞAZI ÇAPI (KBÇ) FB / KBÇ FİDAN KURU AĞIRLIĞI (FKA)* GÖVDE KÖK ORANI (G / K)* Meryemana A.O. 27,1 11,5 23,5 31,88 3,2 Ç.Dere-Maden 1 25,1 12,3 21,8 34,43 2,7 Ç.Dere-Maden 2 32,5 9,0 36,1 21,02 3,3 Hamsiköy 28,9 8,5 34,0 21,67 3,6 K.T.Ü. Atilla A Serisi 29,1 9,5 31,1 23,23 3,6 Karadağ 25,7 10,1 25,5 28,36 2,9 Yaşmeşe 33,2 9,9 33,6 33,37 4,0 Karagöl 31,5 8,9 36,0 27,23 3,4 Göktaş 36,0 9,6 37,5 27,86 4,0 Bicik 27,5 9,3 29,5 27,75 3,3 Meryemana A.O. 31,2 6,1 51,3 8,36 3,8 Ç.Dere-Maden 1 31,0 6,6 47,3 9,73 3,7 Ç.Dere-Maden 2 35,8 7,3 48,0 12,71 3,5 Hamsiköy 32,1 6,6 48,1 12,21 4,2 MERYEMANA Atilla A Serisi 30,7 5,9 52,1 8,33 3,6 Karadağ 30,6 6,7 45,7 10,56 3,5 Yaşmeşe 29,8 6,8 44,1 12,90 4,0 Karagöl 30,9 5,5 56,1 7,04 3,9 Göktaş 26,7 5,5 48,1 6,62 3,7 Bicik 27,9 5,7 50,0 6,81 3,9 Meryemana A.O. 21,5 5,8 38,5 6,74 3,6 Ç.Dere-Maden 1 19,9 5,8 34,3 7,84 3,5 Ç.Dere-Maden 2 19,3 5,2 36,7 6,15 3,4 Hamsiköy 20,6 4,9 42,7 5,15 3,3 KARADAĞ Atilla A Serisi 23,5 5,2 44,9 7,24 4,9 Karadağ 21,7 6,3 34,7 9,23 4,2 Yaşmeşe 23,0 5,5 42,3 8,34 4,4 Karagöl 25,0 5,3 47,8 7,91 5,5 Göktaş 24,0 5,2 46,0 6,89 5,2 Bicik 25,7 5,2 49,7 6,16 5,3 * Fidanlarda kök budaması yapılmamıştır. 46

13 Çizelge 3.3. Eskişehir ve Eğirdir Orman Fidanlılarında üretilen 2+0 yaşlı farklı orijinlerden karaçam fidanlarının temel morfolojik özelliklerine göre karşılaştırılması (GENÇ vd dan). FİDANLIK ESKİŞEHİR ÖZELLİK DUNCAN TESTİ SONUÇLARI 1 ORİJİNLER FINDIKLI ÇATAK D.ÇARŞ. A.DAĞI Ç.OLUK FB (cm) 9,94ab 11,28c 10,58bc 10,64bc 9,44a KBÇ (mm) 2,48a 2,66b 2,44a 2,66b 2,48a FB / KBÇ 39,80ab 42,40bc 43,60c 41,00bc 38,20a GTA (g) 1,94ab 2,33c 1,93ab 2,27bc 1,67a KTA (g) 2 0,96b 0,98b 0,73a 0,88b 0,93b G / K 2 2,10a 2,44b 2,92c 2,64b 2,02a FTA (g) 2 2,89ab 3,31b 2,66a 3,19ab 2,69a % KÖK 2 33,20c 30,26b 27,66a 28,64a 34,88d ANAMAS TOTA G. HİSAR EĞİRDİR FB (cm) 3,50b 3,72b 3,18a 3,68b KBÇ (mm) 3,68c 3,10b 2,78a 3,90c FB / KBÇ 10,12a 12,42b 11,86b 9,68a GTA (g) 3,90b 2,86a 2,36a 4,78c KTA (g) 2 1,74b 1,08a 1,04a 1,86b G / K 2 3,00c 2,54b 1,88a 2,96c FTA (g) 2 5,68b 4,10a 3,62a 6,26b % KÖK 2 29,30b 30,22b 36,14c 27,26a 1 Ayrı harfli orijinler arasındaki fark 0,05 yanılmayla önemlidir. 2 Fidanlarda kök budaması yapılmamıştır. EĞİRDİR Sıcaklık kimyasal oluşumları, dolayısıyla özümlemeyi etkilemektedir. Koniferler bu nedenle genellikle 5 C nin altındaki sıcaklıklarda faaliyet gösteremez. Laboratuar ortamında Duglasda yapılan bir araştırmada en iyi gelişimin hava sıcaklığının 30 C, toprak sıcaklığının 20 C olması halinde olduğu belirlenmiştir. Nitekim, hava sıcaklığı 15 C, toprak sıcaklığı 10 C olduğunda, gelişme yarı yarıya azalmıştır (EYÜBOĞLU 1979). Sıcaklık azalmasına bağlı olarak fidanların çoğu ekim ayı içinde tomurcuk bağlamış haldedir. Kök büyümesi kasım ayı içinde en aza indirilmiştir ve mart sonunda yeniden başlar. Kışın toprak sıcaklığının 10 C nin altına düşmesi halinde, minimum kök büyümesinin gözle görülür izleri, sadece 1-2 mm den daha küçük beyaz kök uçlarıdır (JENKINSON 1984). 47

14 Aslında, durgun döneme sağlıklı bir geçiş ve durgun dönemin devamı için, kök yenileme potansiyeli yükselmeden önce, sıcaklığı yaklaşık 10 C olan günlük soğuk gecelere de ihtiyaç vardır. Başka bir ifadeyle, sonbahar ve kış başlangıcındaki düşük fakat ılıman gece ve gündüz sıcaklıkları, tomurcukların kışa hazırlanması (durgun döneme geçiş) için gereklidir (MORBY 1984). Aşırı düşük sıcaklıklar, kar veya malç ile korunmayan fidanlara çok zarar verir. Aşırı düşük sıcaklıklar toprağın donmasına neden olduğundan, söküm yapılamaması sorununu da beraberinde getirir. Düşük sıcaklıklar, fizyolojik kuraklığa neden olabilir. Keza, aşırı yüksek sıcaklıklar da büyümeyi sınırlamaktadır. Sıcaklıktan etkilenme ince çaplı fidanlarda daha çoktur. Toprak yüzeyindeki sıcaklık 54 C yi geçtiğinde pek çok konifer fidanı zarar görür. Çünkü, sıcaklıktaki yükselme bitki su gerilimini (BSG) artırmakta, fotosentez - solunum dengesi bozulmakta ve fidanlar gerçek büyüme enerjilerini ortaya koyamamaktadır Işık Fidanlarda özümleme ışığa bağlıdır. Az ışık boy büyümesini tahrik eder ama çap artımını azaltır. Sonuçta, yaprak alanı genişler ve fidan dayanıksız hale gelir. Duglas ve Pinus panderosa fidanlarında yapılan bir araştırmada; ışık entansitesindeki artışa paralel olarak belli bir dereceye kadar fidan kuru ağırlığının arttığı ve ardından belirli bir seviyede kaldığı tespit edilmiştir. Çam fidanları tam güneş ışığının % ına ihtiyaç duyarken, bu oran Duglasda % 25 tir. Ekim ve şaşırtma yastıklarındaki yaşlı ve sıkışık fidanlar iyi bir gelişim yapabilmek için yukarıda verilen bu değerlerin 2-3 katı ışığa ihtiyaç duymaktadır. Doygunluk sınırını aşan yoğunluktaki ışık, özellikle gölgeye dayanıklı türlerde büyümeyi azalttığı gibi ölüme de sebebiyet verebilir (EYÜBOĞLU 1979). Nitekim, kızılçam gençliği % ışık entansitesinde tamamen kaybolurken, % ışık entansitesinde tutunabilmekte ve % 70 i aşan ışık entansitesinde ise, optimal gelişimini yapmaktadır (Demirel e atfen NEYİŞÇİ 1987). BAKKALOĞLU/TURNA (1993) nın 1+0 yaşındaki kızılçam fidanlarıyla yaptıkları araştırmada da, en iyi gelişim % 75 ışık entansitesinde elde edilmiştir Yağış Yağış, toprak ve bitki su gerilimini etkilediğinden önemli bir faktördür. İyi bir sulamayla su açığından kaynaklanan problemler giderilebilir. Fakat,

15 özellikle yaz sonlarına doğru kurak bir dönemin ardından oluşan sağanak yağmur, fidanlar latent döneme hazırlanırken ortaya çıktığı için arzu edilmez. Çünkü, bu yağış tomurcukların yeniden patlamasına ve dönem sonu anormal sürgün oluşumlarına sebep olur. Yeni sürgünler don ve diğer olumsuz etkilere hazırlıksız olarak sonbahara veya kışa girdiğinde, bilhassa sonbahar donlarından zarar görür. Ayrıca, yine bu dönemde oluşan proleptik sürgünler çatallanmalara neden olduğundan, fidanların formu bozulur. Boy büyümesini kontrol altında tutmak için, bu tip alanlarda, ilkbaharda yapılan yandan (dikey) kök kesimiyle kılcal kök oluşumu teşvik edilirken, yaz aylarında yapılan alttan kök kesimiyle de boy büyümesi kontrol altına alınabilir (JENKINSON 1984). Ayrıca, ABD de özellikle yapraklılarda, ağustos-eylül aylarında, yine bu amaçla tepe budaması da yapılmaktadır (SOUTH 2005). GENÇ/YAHYAOĞLU (1993), Doğu lâdini için, hem kök gelişimini iyileştirmek hem de boy büyümesini kontrol altına almak gayesiyle, yaz şaşırtmasını ve gerektiğinde temmuzun ilk haftasında yapılacak, yandan ve/veya eğik kök kesimini tavsiye etmektedir Rüzgâr Sık tekrarlanan, uzun süreli ve şiddetli rüzgârlara maruz, nemce fakir ve kurutucu rüzgârların hakimiyetindeki alanlar, fidanlık yeri olarak seçilmemelidir. Çünkü, rüzgârla taşınan topraklar, fidanların gövde ve yapraklarında mekanik zararlar yapmaktadır. Bunun dışında, aşırı rüzgârlar stomaların (gözeneklerin) açılmasına, dolayısıyla transprasyonun artmasına ve BSG nin yükselmesine neden olarak fidanları kurutabilmektedir. Bu etki, toprak neminin azalmasına paralel olarak hızla artar. 3.3 Fidanlık Yeri İçin Uygun Toprak Özellikleri Toprak özellikleri ve fidan gelişimine etkileri kapsamlı bir konudur. Çok geniş olan bu özel konu, bu bölümde, sadece ana hatlarıyla özetlenmiştir. Bitkiler, hayata bağlandıkları topraktaki mevcut suyun tamamından istifade edemememektedir. Dolayısıyla, bitkiler için en önemli toprak özellikleri, tarla kapasitesi ve sürekli solma noktasıdır. Yağışlarla yahut sulamayla tamamen doygun hale gelen toprakta, kapilar su hareketi duruncaya kadar beklendikten sonra toprakta kalan su miktarına, tarla kapasitesi denmektedir. Sürekli solma noktası ise, bitkilerin sürekli solma 49

16 gösterdikleri anda toprakta bulunan su miktarını ifade eder ki, bu denli su kaybına uğramış bir bitki, yeniden nemli ortama bırakılsa bile tekrar eski haline dönemez. Çünkü, turgor haline gelemez. Su potansiyeli, genellikle, tarla kapasitesinde -0,03 MPa *, sürekli solma noktasında ise -1,5 MPa civarındadır (KACAR vd. 2002). Toprakların su içeriği, toprak tekstürü, strüktürü ve organik madde cinsi ve miktarına göre değişir. Kumlu toprağın yarayışlı su içeriği, kuru ağırlık ilkesine göre % 9,5 iken, bu miktar, killi toprakta % 20,5 a kadar yükselir. Dolayısıyla, sürekli solma noktasında, killi toprağın içerdiği su miktarı, tınlı (balçık) ve kumlu topraklara kıyasla daha fazladır. Bu olgu, toprak parçacıklarının boyutları küçüldükçe artan su moleküllerini bağlama gücüyle açıklanmaktadır (KACAR vd. 2002). Fakat, ideal bir kök gelişimi için, ibrelilerde balçıklı-kum ve kumlubalçık, yapraklılarda mutedil balçık ve killi balçık tekstüründeki topraklar tercih edilir (ÜRGENÇ 1992). Çünkü, drenaj problemi olmayan bu topraklarda havalanma koşulları son derece iyidir. Ağır bünyeli (ince tekstürlü) dolayısıyla aşırı nemli topraklarda ise, köklerin absorbe etme yetenekleri sınırlanır, fidanlar topraktaki mevcut suyu alamaz ve fizyolojik kuraklık nedeniyle cılız kalır veya ölür. Cılız kalma özellikle yetersiz kök gelişimi olarak karşımıza çıkar. Bu nedenle, ideal bir toprak % kil ve balçık (tanecik çapı < 0.05 mm) içermelidir (MORBY 1984). Fiziksel toprak koşullarının uygun olduğu fidanlıklarda % 2 civarındaki organik madde içeriği genellikle yeterli bulunmaktadır. Fakat, çok hafif veya ağır ya da çok ağır bünyeye sahip topraklar içeren fidanlıklarda, organik madde oranının en az % 3-5 olması, herhalde daha iyidir. Toprak derinliği de önemli bir özelliktir. Drenaj problemi olmamak koşuluyla, fidanlık yeri için en az 60 cm derinlik yeterli kabul edilmektedir. Ayrıca, cm lik kısımda da taş sorunu olmamalıdır (MORBY 1984). Fidan gelişiminde etkili bir diğer toprak özelliği ph seviyesidir. Pek çok ibreli tür için optimum ph seviyesi 5-6 arasında değişmektedir. Düşük ph içeren topraklarda yarayışlı besin maddeleri miktarı azalır. Bazik topraklarda ise, başta P ve N olmak üzere bitki besin maddelerinin alımında rol oynayan mikroorganizma faaliyeti düştüğü gibi, fidanlar çökerten (damping-off) zararına da maruz kalmaktadır. Nitekim, ph 7,5 tan yüksek değerlere sahip olduğunda fidanlar sararmakta Mg un bitki tarafından alımı düzensizleşmekte ya da Mn ve Al zehirlenmeleri görülmektedir (YAHYAOĞLU 1993). Oysa, N ve P çap artımını, K kuraklığa dayanıklılığı artırmaktadır (GENÇ/YAHYAOĞLU 1994). Toprağın ilk 15 cm sindeki * 1 MPa = 10 bar 10 atm 150 psi 10 6 dyn/cm 2 (veya erg/cm 2 ) 50

17 ph yı 7 den 6 ya düşürmek için, ekimden 2-6 ay önce 1,25 ton/ha kükürt ile işleme sokulması tavsiye edilmektedir (TOLAY 1987). Toprak asiditesini değiştirmenin bir diğer yolu sulama suyuna fosforik veya sülfürik asit karıştırmaktır (MORBY 1984). Fidanlık yükseltisi ve toprak özelliklerinin ardından, üretme ve yetiştirme rejimi kapsamında etkili olan öncelikli uygulamalar, ekim ve şaşırtma sıklığı, yerinde kök kesimi, tepe budaması, şaşırtma, gübreleme, sulama, yabancı otlarla mücadele ve mikoriza aşılama olarak sıralanabilir. Son yıllarda, kaliteli fidan üretiminde hormonlardan da yararlanılmaya başlanmıştır. Açık alan fidanlık işletmelerinde fidan üretme ve yetiştirme rejiminin temelini oluşturan bu uygulamalar ve fidan kalitesine olan etkileri, özel detaydan arındırılmış ve bütünüyle uygulama değeri olan bilgilerle, takip eden kısımlarda açıklanmıştır. 3.4 Ekim Derinliği Zamanı ve Etkileri Çıplak köklü fidan üreten fidanlıklarda saha, ekim yılı en az 30 cm derinlikte işlenmelidir. Ekim ve şaşırtma yastığı genişliği 120 cm olarak uygulanır. Yastıklar üzerinde, iğne yapraklılar için 7, geniş yapraklılar için 5 ekim sırası oluşturulur. Dolayısıyla, ekim sıraları arası, iğne yapraklılarda 15 cm, geniş yapraklılar için 20 cm olacaktır. Bu ölçülere göre elle ekim yastığı hazırlığı, Şekil 3.1 de resmedilmiştir (ANONYMOUS 1981). Bu çalışma, büyük fidanlıklarda, kuşkusuz makineli çalışmayı gerektirir. Ekim derinliği, çimlenme yüzdesi ve netice olarak yastıktaki fidan miktarı üzerinde etkilidir. Zira, örtü materyali (malç), evaporasyonu yavaşlattır ve sulama ihtiyacını azaltır, suyun toprağa nüfuzunu kolaylaştırır, toprağı serin tutar, fidanların üzerine çamur sıçramasını ve don atmasını önler. Örtü materyali kalınlığı için 0,4-0,8 cm, ekseriyetle uygundur (Şekil 3.2 ve 3.3; ANONYMOUS 1981). Fakat, birörnek (homojen) çimlenme ve gelişim için, türlere ve belki de orijinlere ait uygun ekim derinliğinin tespiti ve buna göre ekimlerin yapılması büyük önem arz etmektedir. Bazı orman ağacı türleri için, Türkiye de halen uygulanmakta olan ekim derinlikleri Çizelge 3.4 de verilmiştir. 51

18 Şekil 3.1. Ekim sıralarının, yastık üzerinde elle işaretlenmesi (ANONYMOUS 1981 den). Şekil 3.2. Örtü materyalinin fidan gelişimine tesiri (ANONYMOUS 1981 den) 52

19 Şekil 3.3. Doğru ve hatalı ekim derinlikleri (ANONYMOUS 1981 den). ABD nin güneyindeki fidanlıklarda, meşe, ceviz ve karya türlerinin tohumları 2-4 cm; sığla, çınar ve dişbudak türleri ise 5-10 mm derinlikte ekilmektedir. Örtü materyali olarak kabuk parçaları ve testere talaşı kullanılmaktadır. Hatta bazı üreticiler, canlı örtü malzemesi (living mulch) kullanmakta ve bu bağlamda, sonbahardaki tohum ekimi sırasında yastıklara buğday, yulaf ve çavdar ekimi de yapmaktadır. Daha sonra, şubat-mart döneminde, ağaç türlerinin tohumları çimlenmeden önce, cm boya ulaşan canlı örtü malzemesine, bir herbisit olan glyphosate püskürtülerek onların ölmesi sağlanmaktadır. Bu sayede, bir yandan yabancı ot mücadelesine gerek kalmadığı, diğer yandan toprağın su tutma kapasitesinin iyileştiği ve korunduğu bildirilmektedir (McNAAB 2004). Tohum ekimi genellikle sonbahar ve ilkbahar mevsimlerinde yapılmaktadır. Sonbahar ekimi, tohumu nemli saklanan ve çimlenme engeli bulunan türlerde, fidan boyutlarını olumlu etkileyeceğinden önerilebilir. Çünkü, British Columbia da üretilen Duglas fidanlarında da saptandığı gibi, sonbaharda ekilen tohumlardan üretilen fidanlar, ilkbahar ekimiyle üretilenlere göre daha boylu, gövde ve kök ağırlığı bakımından daha ağır fidanlar olmuştur (van den DRIESSCHE 1982). Bununla birlikte, sonbahar ekimi bazı dezavantajlara da sahiptir. Bunlar: Kış boyunca oluşan şiddetli yağışlar yanında mantarlar, kuşlar ve kemirici hayvanlar nedeniyle yaşanan tohum kayıpları ve dolayısıyla fidan miktarının azalması, Çimlenmenin ilkbaharda çok erken başlaması nedeniyle, tedbir alınmadığı takdirde oluşan erken don zararları, Sıcak yetişme ortamlarındaki fidanlıklarda, tohumların çimlenme engelinin doğada giderilememesi ve 53

20 Çimlenmemin başladığı dönemde görülen kuraklık zararlarını önlemek için sulama ihtiyacının doğması Çizelge 3.4. Bazı orman ağacı türleri için ekim önerileri (ANONİM 1988 den). AĞAÇ TÜRÜ EKİM ZAMANI EKİM DERİNLİĞİ (cm) EKİM SIKLIĞI (gr/m 2 ) İSTENEN FİDAN SIKLIĞI (fidan/m 2 ) ÇIKMA SÜRESİ (gün) Pinus brutia İlkbahar Pinus nigra İlkbahar 1-1, Pinus silvestris İlkbahar 0,5-1, Pinus pinea İlkbahar 2-3 Kaba 2 adet Cedrus libani Sonbahar Picea orientalis İlkbahar 0,5-1, Abies sp. Sonbahar- İlkbahar Cupresus sempervirens Sonbahar 0,5-1, Fagus orientalis Sonbahar Carpinus betulus Sonbahar Castanea vesca Sonbahar İlkbahar Juglan regia Sonbahar İlkbahar Quercus sp. Sonbahar İlkbahar Alnus sp. İlkbahar Fraxinus sp. Sonbahar Tilia sp. Ağustos sonu eylül başı* Acer sp. Sonbahar Ulmus sp. Mayıs haziran 0,15-0, Platanus sp. İlkbahar Sonbahar 0,15-0, Robinia pseudoacacia İlkbahar 0,6-1, * ÖZPAY 1998 den alınmıştır. 54

21 Çizelge 3.5. Ekim ve şaşırtma yastığındaki sıklık derecesinin Doğu lâdini fidanlarına etkisi (EYÜBOĞLU vd ten). FİDAN YAŞI FİDAN ÖZELLİKLERİ FİDANLAR ARASINDAKİ MESAFE (cm) KONTROL Çap (mm) 6,2 7,2 7,8 8,4 8,6 4,6 Boy (cm) Kuru Ağırlık (g) 17,7 26,7 27,1 28,0 29,7 8,7 Gövde / Kök 4,4 4,8 4,4 3,9 4,0 4,9 Çap (mm) 5,9 6,0 Boy (cm) 25,0 23,0 Kuru Ağırlık (g) 16,1 17,8 Gövde / Kök 3,2 3,0 şeklinde sıralanabilir. İşte bu nedenlerle, bazı ülkelerde, örneğin ABD nin kuzey batısındaki fidanlıklarda, ilkbahar ekimi sonbahar ekimine, daima tercih edilmektedir (DURYEA 1984). Özetleyecek olursak, sorun yaşanmayan yerlerde yapılacak sonbahar ekimi, 1+0 yaşındaki fidanlarda erkenden gelişme dönemine girişi ve gelişmeyi sağlaması; dolayısıyla, temmuz-ağustos aylarında oluşacak yüksek sıcaklıklara karşı dayanıklılığı artırması yönüyle yararlıdır. Çünkü, ilkbaharda ekilen tohumlardan üretilen fidanlar, ancak 2+0 yaşında yaz aylarında oluşan abiyotik zararlılara karşı dayanıklılık kazanabilmektedir. 3.5 Ekim Yetiştirme Şaşırtma Sıklığı ve Etkileri Ekim yastığındaki yoğunluk, üretilmek istenen fidanların özelliklerini etkilediğinden önemli bir unsurdur. Ekim sıklığı azaldıkça genellikle kök boğazı çapı ve kuru ağırlık değerleri artmakta, boy ve G/K oranı her fidanlıkta, her zaman veya her türde etkilenmemektedir (DURYEA 1984). Bihakkın, yerli türlerimizden Doğu lâdininde (Çizelge 3.5), kızılçamda (Çizelge 3.6) ve Toros sedirinde yapılan (Çizelge 3.7) araştırmalarda da benzer sonuçlara ulaşılmıştır. 55

22 Çizelge yaşlı kızılçam fidanlarında ekim sıklığının fidan morfolojik özelliklerine etkisi (KESKİN 1992 den). MESAFE (cm) YAN DAL SAYISI FİDAN BOYU (FB) MORFOLOJİK ÖZELLİKLER KÖK BOĞAZI ÇAPI (KBÇ) FİDAN KURU AĞIRLIĞI (FKA) KÖK GÖVDE ORANI (K / G) < 1 4 9,65 2,19 1,20 0, ,13 2,34 1,54 0, ,85 2,68 1,94 0, ,35 2,88 2,65 0, ,79 3,33 3,02 0, ,67 3,11 2,84 0,93 Ekim sıklığı kararlaştırılırken, tohum çimlenme yüzdesi ve birim alanda beklenen fidan sayısı yanında, pek çok fidanlıkta ilk gelişme döneminde yaşanan yaklaşık % 10 luk kayıp da dikkate alınmalıdır. Nitekim, Kuzeybatı Pasifik deki pek çok fidanlıkta, istenen fidan sıklığını (27 fidan/m 2 ) elde etmek için Çizelge 3.8 de verilen ekim bilgileri kullanılmaktadır (ANONYMOUS 1981). Çizelge yaşlı Toros sediri fidanlarında yetiştirme sıklığının fidan morfolojik özelliklerine etkisi (ÇATAL-ALBAYRAK 2002 den). MESAFE (cm) SIKLIK DERECESİ (Fidan/m 2 ) YAN DAL SAYISI FİDAN BOYU (FB) MORFOLOJİK ÖZELLİKLER KÖK BOĞAZI ÇAPI (KBÇ) FİDAN KURU AĞIRLIĞI (FKA) GÖVDE- KÖK ORANI (G / K)* Kontrol cm 2,5 mm 1,70 g 1,5 2, ,1 4,84 1,8 5, ,2 7,34 1,6 7, ,5 7,86 1,7 10, ,5 9,65 1,7 * Fidan kökleri, kök boğazından cm uzaklıktan kesilmiştir. Güney ABD deki fidanlıklarda sürdürülen geniş yapraklı tür fidanı yetiştiriciliğinde ise, 120 cm genişlik ve 15 cm yükseklikde hazırlanan ekim yastıklarında, fidan/m 2 sıklığıyla çalışılmaktadır. Tohumlar 56

23 arasındaki mesafe, Quercus, Juglans ve Carya gibi büyük tohumlu cinslerde geniş; Liquidambar, Platanus ve Fraxinus cinslerinde dar tutulmaktadır. Mümkün olduğunda, sonbahar ekimi tercih edilmekte ve böylece katlama mecburiyeti ortadan kalkmaktadır (McNAAB 2004). Çizelge 3.8. Çıplak köklü fidan üretiminde, Kuzeybatı Pasifik deki fidanlıklarda uygulanan ekim ölçüleri. Ekim sıraları arası 15 cm dir (ANONYMOUS 1981 den). Çimlenme Yüzdesi Ekim Sıklığı (Tohum/ft 2 ) * % 10 luk Olası Kayba Göre Ekim Sıklığı (Tohum/ft 2 ) * Ekim Sıralarında Tohumlar Arası Mesafe (cm) ,5-3, ,0-2, ,5-2, ,8-1,5 * 1 ft 2 = 0,0929 m 2 OWSTON (1990) un verdiği bilgilere baktığımızda, ABD nin batısındaki fidanlıklarda, 2+0 çıplak köklü fidan üretimi için kullanılan sıklık derecesi fidan/m 2 dir ve üretilen fidanların boyları cm, kök boğazı çapları 4-7 mm arasında değişmektedir. Dikimi kolaylaştırmak amacıyla yapılan kök kesimi, toprak yüzünden cm aşağıdan uygulanmaktadır. Keza, ormancılar, ekolojik koşulların zorlaştığı alanlarda 1+1, 2+1 veya 2+2 yaşındaki şaşırtılmış fidanları tercih etmektedir. Şaşırtmada kullanılan sıklık derecesi ise, fidan/m 2 arasında değişmektedir. Ayrıca, söküm ve dikimi kolaylaştırmak amacıyla fidanlar, sökümün hemen öncesinde, toprak yüzeyinden cm aşağıdan, kök kesimine tabi tutulmaktadır. Keza, ekim veya yetiştirme sıklığı, özellikle küçük yaşlı fidanlarda, mineral besin elementi içerikleri üzerinde pek etkili değildir. Nitekim 1+0 Radiata çamı (Çizelge 3.9) ve 2+0 Toros sediri (Çizelge 3.10) fidanlarında, yatiştirme sıklığının besin elementi içeriği üzerinde, istatiksel bakımdan önemli bir etkisinin olmadığı görülmüştür. Ancak, LANDIS (1985), Richard ve ark. na atfen bildirmektedir ki, yetiştirme sıklığı 1200 fidan/m 2 den 300 fidan/m 2 ye düşürüldüğünde, konifer fidanlarının N, Ca ve Mg muhtevası 3 kat, P muhtevası 5 kat ve K muhtevası 4 kat artmaktadır. Yine, van den Driessche nin N gübrelemesi araştırmasına baktığımızda, fidanlar arasındaki mesafenin artmasına koşut olarak Duglasda ve Sitka lâdininde N içeriği de fazlalaşmış; fakat, Pinus contorta da aynı sonuca ulaşılamamıştır. Keza, unutulmamalıdır ki, ekim sıklığının düşük olması, fidanlarda karbonhidrat 57

24 rezervlerinin iyileşmesini, dolayısıyla dayanıklılığın artmasını ve böcek zararlarıyla diğer hastalıklardan etkilenmenin azalmasını da sağlamaktadır (LAVENDER 1984). Çizelge 3.9. Bdendale Fidanlığında yetiştirilen 1+0 Radiata çamı fidanlarında ekim sıklığının mineral besin elementi muhtevasına etkisi (BOWLES 1981 den). MESAFE MİNERAL BESİN ELEMENTİ İÇERİĞİ (%) (cm) N P K Ca Mg 4 1,53 0,16 0,90 0,22 0, ,50 0,17 0,96 0,19 0, ,63 0,17 0,93 0,19 0,179 Çizelge Toros sediri fidanlarında yetiştirme sıklığının mineral besin elementi muhtevasına etkisi (GENÇ vd. den yayımlanmamıştır). MİNERAL BESİN ELEMENTİ İÇERİĞİ MESAFE N P K Ca Mg Na Fe Mn Zn Cu (cm) % % % % % % ppm ppm Ppm ppm A 1,00 0,11 0,60 1,17 0,17 0, B 1,04 0,11 0,55 1,16 0,18 0, C 0,99 0,12 0,68 1,50 0,20 0, Ort. 1,01 0,11 0,61 1,28 0,18 0, A 0,82 0,11 0,43 1,14 0,15 0, ,5 B 1,34 0,11 0,53 1,29 0,17 0, C 1,06 0,11 0,58 1,13 0,17 0, Ort. 1,07 0,11 0,51 1,19 0,16 0, A 1,12 0,15 0,53 1,78 0,22 0, ,0 B 0,88 0,11 0,50 1,30 0,18 0, C 0,98 0,11 0,58 1,43 0,20 0, Ort. 0,99 0,12 0,54 1,50 0,20 0, A 1,03 0,15 0,53 1,34 0,18 0, ,5 B 0,95 0,10 0,55 1,35 0,19 0, C 0,99 0,12 0,45 1,64 0,21 0, Ort. 0,99 0,12 0,51 1,44 0,19 0, A 1,08 0,12 0,55 1,25 0,17 0, ,0 B 1,30 0,15 0,63 1,46 0,20 0, C 1,08 0,13 0,58 1,14 0,17 0, Ort. 1,15 0,13 0,59 1,28 0,18 0, F ORANI 0,699 0,905 1,820 1,621 2,341-1,680 1,015 0,947 1,189 P 0,610 0,497 0,202 0,244 0,126-0,230 0,445 0,476 0,373 Kontrol 58

25 Farklı sıklık derecelerinde yetiştirilmiş olmak, plantasyonların yaşama yüzdelerini genellikle etkilememektedir. Fakat düşük sıklık derecelerinde ( fidan/m 2 ) yetiştirilen fidanların başlangıçtaki boylanmaları daha fazla olabilir (THOMPSON 1984, DURYEA 1984). CHEVASSE (1978) nin haber verdiğine göre, meselâ 2+0 Duglasda, rutin uygulamanın (5,8 fidan/ft 2 ) aksine, fidanlar arası mesafe ekim yastıklarında 7 cm ye çıkarıldığında, ıskarta fidan oranı % 28 den % 4 e düşmüş, yaşama oranı % 85 den % 96 ya yükselmiş, ilk yıla ait boy artımı 4 cm den 16 cm ye çıkmıştır. Araştırıcı, dikime gönderilecek 2+0 Duglas fidanlarının asgari 7 mm çapında; boy : kök boğazı çapı oranının ise, sıcak kuşakta yer alan fidanlıklar için 50-60, serin kuşaktakiler için olmasını önermektedir. Hatta, fidanlar arasında en az 10 cm mesafe bırakmanın bile doğru olabileceğini belirtmektedir. Ülkemizde, EYÜBOĞLU (1988) tarafından Doğu lâdininde yapılan araştırmalarda da benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Örneğin, farklı sıklık derecelerinde yetiştirilen ve 5+0 yaşında dikilen fidanlarla, farklı sıklık derecelerinde şaşırtılıp 3+2 yaşında dikilen Doğu lâdini fidanlarının, dördüncü gelişme dönemi sonu itibariyle, boy büyümeleri arasında, istatistiksel düzeyde önemli bir fark tespit edilememiştir (Çizelge 3.11). Çizelge Doğu lâdininde ekim ve şaşırtma sıklığının, dördüncü gelişme dönemi sonu itibariyle plântasyon başarısına etkisi (EYÜBOĞLU 1988 den). FİDAN YAŞI ÖZELLİK FİDANLAR ARASINDAKİ MESAFE (cm) KONTROL Toplam Boy Yaşama Yüzdesi Toplam Boy Yaşama Yüzdesi ,3 42,6 50,3 48,6 48,3 46,6 79,7 72,3 68,0 70,0 67,7 73,0 48,3 49,0 94,6 92,3 Çizelge 3.5 ve 3.11 birlikte değerlendirildiğinde görülebileceği gibi, şaşırtılmış fidanlar araziye dikildikleri sırada, şaşırtılmamış fidanlardan yaklaşık 7 cm daha kısa oldukları halde, arazide daha fazla boylanıp, bu 59

26 farkı kapatmışlardır. Doğu lâdininde, yaşama yüzdesi ekim yastığındaki sıklıktan etkilenmediği halde, şaşırtmadan olumlu yönde (P=0,01) etkilenmiştir. ASLAN (1986) ise, Kazdağı göknarı fidanlık tekniğine ilişkin olarak yaptığı araştırmada, üç yaşında, boyu 12 cm, kök boğazı çapı 4-5 mm olan kaliteli fidan üretimi için uygun fidan sıklığının fidan/m 2 (dört yaşında 200 fidan/m 2 ) olduğunu; bunu sağlamak için de m 2 ye g tohum ekilmesini tavsiye etmiştir. TETİK (1995), Erzurum-Sarıkamış Orman Fidanlığında çimlenmelerin tamamlanmasına takiben 5 farklı sıklık derecesinde yapılan seyreltmelerle üretilen ve 2+0 yaşında çıplak köklü olarak yine Sarıkamış daki bir plântasyon alanına dikilen sarıçam fidanlarıyla yaptığı çalışmasında (tohumlar Sarıkamış-Çıplakdağ Serisi nden toplanmıştır), hem yetiştirme sıklığının hem de dikim alanında üçüncü gelişme dönemini tamamlayan fidanların dikim başarılarını araştırmıştır. Bulgulara göre, en ideal fidan boyu (5,91 cm) ve kök boğazı çapı (3,0 mm), 400 fidan/m 2 sıklık derecesinde elde edilmiştir. Bu fidanlar, aynı zamanda, dikim alanında da en iyi yaşama yüzdesine (% 83,6) ve boy gelişimine (30 cm) sahip fidanlardır (Çizelge 3.12). Çizelge Sarıçamda yetiştirme sıklığının ekim yastığında ve üçüncü gelişme dönemi sonu itibariyle dikim alanlarında fidan yaşama yüzdesine ve bazı morfolojik fidan özelliklerine etkisi (TETİK 1995 ten). FİDAN YAŞI ÖZELLİK YETİŞTİRME SIKLIĞI (fidan/m 2 ) TÜPLÜ KONT. Boy (cm) 5,72 5,65 5,55 5,54 5, KBÇ (mm) 3,0 2,96 2,85 2,76 3,0 KGA (g) 1,318 1,451 1,262 1,160 1,315 KKA (g) 0,647 0,625 0,620 0,540 0, Gelişme Dönemi Sonunda G/K 2,05 2,03 2,00 2,13 2,10 Toplam Boy (cm) Yaşama Yüzdesi (%) 6,98 27,69 28,50 28,53 30,00 30,25 23,12 58,2 65,3 71,5 72,0 83,6 80,0 54,2 60

27 ÖZDEMİR (1971) tarafından karaçamda yapılan araştırmada ulaşılan sonuçlara göre, karaçamın sık yetiştirilmesi birinci yıldaki boylanmaya olumlu katkıda bulunmaktadır. BENSON/SHEPHERD (1976) in, Pinus radiata daki tespitleri de bu yöndedir (Çizelge 3.13). Çizelge Farklı sıklık derecelerinde yetiştirilen 1+0 yaşındaki Pinus radiata fidanlarıyla kurulan plantasyonda, beş yıllık sonuçlar (BENSON/SHEPHERD 1976 dan). SIKLIK DERECESİ FİDAN/m 2 BOY (m) 1 ÇAP d1,30 (cm) 1 HACİM (m 3 /ha) 2 Düşük 101 2,52a 3,8a 4, ,34ab 3,3b 3,65 Orta 205 2,44bc 3,4bc 3,45 Fazla 420 2,28c 3,1b 2,80 1 Sütun içinde aynı harfi taşıyan değerler arasındaki fark önemsizdir (P= 0,05) 2 İstatistiksel olarak analiz edilmedi. Fidanları, düşük sıklık derecelerinde yetiştirmek, kök geliştirme yeteneklerinin ve dolayısıyla plântasyon sahalarındaki yaşama yüzdelerinin ve gelişimlerinin daha iyi olmasını da sağlayabilmektedir. Nitekim, Balneaves/McCord un 1+0 yaşlı Radita çamı fidanlarındaki tespitleri bu yöndedir (Çizelge 3.14; DURYEA 1984). Çizelge Yetiştirme sıklığının 1+0 Radiata çamlarında kök geliştirme yeteneğine tesiri (Balneaves/McCord a atfen DURYEA 1984 ten). Mesafe Beyaz Kökçük Adedi Beyaz Kökçük Uzunluğu (mm) (cm) 14. Gün 28. Gün 14. Gün 28. Gün Şaşırtma aralık-mesafesi, şaşırtılacak türün biyolojik özelliklerine ve fidanların şaşırtma yastığında kalacakları süreye göre kararlaştırılır. ABD de makineli çalışmalar hariç şaşırtma yastığındaki sıklık, ibreli fidanlarında, fidan/m 2 yahut fidan/m 2 olarak uygulanmaktadır (DURYEA 61

28 1984). Çam türlerimiz için ülkemizde henüz kapsamlı bir şaşırtma uygulaması yoktur. Doğu lâdininde EYÜBOĞLU vd. (1984) ce yapılan araştırmalarda ekim yastığında 5 cm lik, şaşırtma yastığında 9 cm lik mesafenin yeterli olacağı belirtilmektedir (bk. Çizelge 3.5). ATASOY (1989), Doğu lâdini fidanı şaşırtmalarında, fidanlar arasındaki mesafenin 6-7 cm olmasının ( fidan/m 2 ) yeterli olacağını ifade etmektedir. SAATÇİOĞLU (1976) nun Doğu lâdini için önerdiği mesafe ise 10 cm (50 fidan/m 2 ) dir. ARYA vd. (1990), Hindistan daki araştırmalarından yola çıkarak, Picea smithiana fidanlarının 15 x 8 cm aralık - mesafe ile şaşırtılmasını önermektedir. Keza GENÇ (1995a ve b), Of Orman Fidanlığında ve benzer koşullara sahip diğer Karadeniz sahil fidanlıklarında, özellikle beş yaşında (2+3S *, 2+3İ ** ve 2½+2½) kullanıma sunulacak Doğu lâdini fidanlarının uzun, orta ve kısa olmak üzere üç boy sınıfına ayrılarak şaşırtılmasını; şaşırtmalarda uzun boy sınıfındaki fidanlar arasında en iyisi 15 en az 10 cm, orta ve kısa boy sınıfındakilerin arasında 7,5 cm; alan yetersizliği durumlarında kısa boy sınıfındakilerin arasında en az 5 cm mesafe bırakılmasını tavsiye etmektedir. Araştırıcı, yazın şaşırtılan I. boy sınıfındaki fidanların üç yaşında; sonbahar ve ilkbaharda şaşırtılan I. boy sınıfından fidanların ise dört yaşında, ağaçlandırmalarda kullanılabilecek boyutlara eriştiğini bildirmektedir. Yukarıda verilen bilgilere ilâveten, beklenen boy bağlamında, şaşırtılmış fidana sağlanması gereken gelişme alanı değerlerine Çizelge 3.15 de; değişik kaynaklardan derlenen şaşırtma aralık-mesafesine ilişkin bilgilere ise, Çizelge 3.16 da, toplu halde ulaşılabilir. Çizelge Şaşırtmayla fidanlara sağlanması tavsiye edilen gelişme alanları (ALDHOUS 1975 ten). İstenen Fidan Boyu (cm) Sağlanacak Gelişme Alanı (cm 2 ) 20 den kısa dan uzun Batı Karadeniz Bölgesinde yapılacak Doğu kayını dikimleri için, Tefen orijinli tohumlarla Devrek Orman Fidanlığında kurulan denemelerde, uygun fidan yetiştirme teknikleri şu şekilde tespit edilmiştir (ŞİMŞEK (1992): * 2+3S = İki yaşında iken sonbaharda şaşırtılmış beş yaşında fidan ** 2+3İ = İki yaşında iken ilkbaharda şaşırtılmış beş yaşında fidan 62

29 Sonbaharda toplanan tohumlar, en kısa zamanda ve m 2 ye 75 g olacak şekilde, 5 sıra halinde ekilmelidir. Ekimin ardından normal yetiştirme teknikleri uygulanmalıdır. Bir yıl sonra ekim ayının ilk yarısında, fidanlar cm derinlikten, alttan kök kesimine tabi tutulmalıdır. Alttan kök kesimini takiben, fidanlar arasında 5,0-7,5 cm mesafe olacak şekilde seyreltme yapılmalıdır (70-75 fidan/m 2 ). Alttan kök kesiminin ardından bir gelişme dönemi daha yastıkta kalan fidanlar, ortalama cm boya ve 8-9 mm çapa ulaştığında, uygun bir dönemde sökülmelidir. Bu fidanlar kısa sürede dikildiğinde, en az % 80 tutma başarısı beklenir. Bu fidanların dikildiği sahalarda kültür bakımı için 3 yıl yeterlidir. Çizelge Bazı ağaç türlerinde kullanılan şaşırtma aralık-mesafeleri. Türler Fidan Yaşı Sıralar Arası Uzaklık (Aralık) Fidanlar Arası Uzaklık (Mesafe) Kaynakça Lâdin ,5 Saatçioğlu 1976 Lâdin ,5 Doğu lâdini Doğu lâdini Göknar ,5 Göknar ,5 Göknar ,5 Abies equi-trojani ,5 7,5 Abies equi-trojani ,5 10 Abies equi-trojani ,5 10 Sarıçam ,5 Sarıçam Karaçam ,5 Karaçam Kızılçam Fıstıkçamı Melez (Larix) ,5 Melez (Larix) ,5 Duglas ,5 Duglas Geniş Yapraklı Geniş Yapraklı ,5 Geniş Yapraklı Geniş Yapraklı Geniş Yapraklı Boylu Geniş Yapraklı Boylu

30 Sarıçam Yahyaoğlu 1993 Sarıçam Karaçam Karaçam Kızılçam Kızılçam Fıstıkçamı Fıstıkçamı Toros sediri Toros sediri Cupresus sempervirens Cupresus sempervirens Göknar Göknar Göknar Göknar Doğu lâdini ,5 Doğu lâdini ,5 Geniş Yapraklı Geniş Yapraklı Doğu lâdini Eyüboğlu vd Doğu lâdini Atasoy 1989 Doğu lâdini Uzun 2+2S Genç 1992 Doğu lâdini Orta 2+2S 15 7,5 Doğu lâdini Kısa 2+2S 15 5 Doğu lâdini Uzun 2+2İ Doğu lâdini Orta 2+2İ 15 7,5 Doğu lâdini Kısa 2+2İ 15 5 Doğu lâdini Uzun 2½+1½ Doğu lâdini Orta 2½+1½ 15 7,5 Doğu lâdini Kısa 2½+1½ 15 5 Doğu lâdini 1½+2½ 15 7,5 Genç/Yahyaoğlu 1993 Picea smithiana 1½+2½ 15 8 Ombir vd Picea smithiana 1½+2½ 15 8 Arya vd Picea abies Weise 1987 Picea abies Picea abies Mangalis 1978 Picea abies Picea abies Lupke 1972 Pseudotsuga menziessi Abies pindrow 1½ Singh/Sharma 1981 Abies pindrow 1½ Singh vd

31 Düşük yetiştirme sıklığının bazı avantajları şu şekilde sıralanabilir: Iskarta fidan oranını azaltmaktadır. Iskarta fidan oranındaki artış, genotipik yönden üstün olan fidanlarda, seleksiyona neden olmaktadır. Iskarta fidan oranının artması, sınıflandırma çalışmalarına ayrılan zamanı uzatmaktadır. Zamanın uzaması, fidanlarda BSG seviyesini artırdığı gibi sınıflandırma masraflarını da çoğaltmaktadır. Düşük sıklık dereceleri, istenilen özelliklerde fidan yetiştirilmesi için gereken süreyi kısaltabilir. Hatta yerinde kök kesimi ile şaşırtma yapma zorunluluğu da ortadan kalkacağından 2+1 yaşında istenilen özellikleri taşıyan bir fidan 2+0 yaşında kullanıma sunulabilir. Bu, fidanlık alanı sıkıntısı çekilen yerlerde önemli bir kazançtır. Bazı yetişme ortamlarında düşük sıklık derecelerinde yetiştirilen fidanlarda yaşama yüzdesi artabilmekte, ya da fidanlar daha iyi gelişme gösterdikleri için hem bakım masrafları azalmakta hem de kısa sürede daha fazla miktarlarda rant elde edilmektedir. Başka bir ifadeyle idare süresi kısalabilmektedir. Bu husus özellikle hızlı büyüyen türlerde örneğin Pinus radiata da çok önemlidir (DURYEA 1984). Gerçekten, STEIN (1988) tarafından Duglasda yapılan araştırmada da benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Bu araştırmada fidanlar, 1+0 yaşında iken sonbaharda veya ikinci gelişme dönemi başlamadan erken ilkbaharda farklı sıklık derecelerinde (108, 161 ve 323 fidan/m 2 ) seyreltilerek yetiştirilmiştir. Ardından, fidanlar 20 cm boya ulaştığında iki farklı derinlikte (15 ve 20 cm) alttan kök kesimine ve 20 cm derinlikten, 3 hafta arayla eylül ayına kadar eğik kök kesimine tabi tutulmuştur. Alttan ve eğik kök kesimi uygulanan yastıkların bir kısmında da, ilâveten, sıraların iki tarafında, 6 hafta arayla yandan kök kesimi yapılmıştır. İkinci gelişme döneminde, bütün işlemlerden fidanlar, 15 Hazirana kadar, şafak öncesi BSG değeri 5 barın üstüne çıkmayacak şakilde, sık sık ve yeterli miktarda sulamaya alınmıştır. Takip eden 2 ay, işlemlerin her birisindeki fidanlar iki gruba ayrılmış ve birinci gruptakiler, BSG 12 bara ulaşıncaya kadar beklenip sulanmıştır. Yaz sonu- sonbahar döneminde ise, bütün fidanların, sulama öncesi, yüksek BSG değerlerine erişmesi beklenmiştir. Ölçümler için örnek fidanlar, bütün işlemlerden sonbaharda ve kışın alınmış; kışın sökülen fidanlarla, aynı zamanda, dikim denemeleri kurulmuştur. İşlemlerin etkisini olabildiğince net bir 65

32 şekilde saptamak amacıyla, dikim öncesinde, sadece zarar görmüş fidanlar ıskartaya ayrılmıştır. Yetiştirme sıklığı, fidanların boylanması üzerinde pek etkili olmamış, fakat, ortalama çap ve kuru ağırlık değerleri, sıklık derecesinin düşüklüğüne göre artış göstermiştir. Dikimi takibeden 4. gelişme dönemi sonunda, yetiştirme işlemlerinin, yaşama yüzdesine etkisi önemsiz bulunmuştur. Fidanların boy gelişiminde, sadece yetiştirme sıklığı, istatistiksel bakımdan da önemli kabul edilecek düzeyde etkili çıkmıştır. Kök kesimi ve sulama işlemlerinin etkisi önemsiz bulunmuştur. Düşük sıklık derecelerinde yetiştirilen fidanların büyüklükleri benzerdir. Benzer büyüklükteki fidanlar hem daha kolayca sınıflandırılabilir ve zaman israfını önler hem de dikim alanlarında kurulacak meşcerenin kısa sürede benzer bir yapıya kavuşmasını, kültür bakımı giderlerinin düşmesini sağlar Yerinde Kök Kesimi ve Etkileri Yerinde kök kesimi köklerin alttan ve eğik bir şekilde kesimini sağlayan (yatay kök kesimi) veya yandan kök kesimi (dikey kök kesimi) olarak iki şekilde uygulanmaktadır. Bu bölümde önce yerinde kök kesimi tipleri tanıtılmış, ardından yerinde kök kesiminin fidan özelliklerine ve yaşama yüzdesine tesiri üzerinde durulmuştur Alttan ve Eğik Kök Kesimi Fidanlara, kılcal köklerce zengin bir kök sistemi kazandırmak için yapılan alttan kök kesimi, sonbahar (birinci gelişme döneminde), ilkbahar (ikinci gelişme döneminde) veya bazı durumlarda yazın (ikinci gelişme döneminin ortalarında) yapılmaktadır. Ya da önce ilkbaharda yapılmakta, ardından, yaz başında tekrarlanmaktadır. Kuzeybatı Pasifik fidanlıklarında, 2+0 fidan üretiminde, eğik kök kesimi, ilk gelişme dönemi içinde sonbaharda, 12,5-15,0 cm derinlikten yapılmaktadır. İkinci gelişme döneminde ise, bu defa yandan kök kesimi 2-3 defa uygulanmakta; kök kesiminin hemen ardından fidanlar sulanmakta ve gübrelenmektedir. Şaşırtılmış fidanlar için de, 2+0 fidanlardaki uygulamalar tekrarlanmaktadır (Şekil 3.4; ANONYMOUS 1981). 66

33 Kesim Yeri Kesim Yeri Kesim Yeri Kesim Yeri 1 Inç ( ) = 2,54 cm 1 inç ( ) = 2,54 cm Şekil 3.4. Eğik kök kesimi uygulaması (ANONYMOUS 1981 den). Genellikle, geniş yapraklı türler, ekimin yapıldığı yıl alttan kök kesimine tabi tutulabildiği halde, iğne yapraklılar için 2. gelişme dönemi beklenir. Alttan kök kesimi yapılan fidanlara, mutlaka, söküm öncesinde yeni kökler oluşturabilmeleri için gerekli zaman tanınır. Şaşırtılmış fidanlar da eğik kök kesiminden istifade etmektedir. İdeal bir kök gelişimi için şaşırtma her zaman tercih edilmesi gereken bir yetştirme tekniği olmakla beraber (Şekil 3.5), alttan ve eğik kök kesimi işlemleri de, söküm, taşıma ve depolama sürecinde oluşan strese dayanıklılık bağlamında, konifer fidanlarına, fizyolojik olarak çok büyük katkılarda bulunmaktadır. Ayrıca, yerinde kök kesimi, durgunluk haline geçişi hızlandırdığından, söküm çalışmalarına erken başlama olanağı da vermektedir (MORGAN 1999). İlk alttan kök kesimi için en uygun dönem temmuz sonu-ağustos başıdır. Kök kesme derinliği 8 cm olmalıdır. Bu sayede, gelişme döneminin ilk 6-8 haftası içinde yeni kökler oluşabilmektedir. Kök kesiminde geç kalındığında, kök yenileme dönemi kaçırıldığından veya kök sistemi yeterince gelişimediğinden, fidanların kök sistemleri küçük kalır ve muhtemelen kök formu da bozulur. Alttan kök kesiminden 2-3 hafta sonra, bu defa cm derinlikte eğik kök kesimi yapılır ve eğik kök kesimi ekim başına kadar benzer aralıklarla tekrarlanır. Korsika karaçamı ve meşe gibi kazık kök geliştiren türlerde, eğik kök kesimiyle, aşağılara doğru gelişen kökler kesilemeyecek olursa, alttan kök kesimini iki defa tekrarlamak 67

34 gerekir. Ayrıca, temmuz-ağustos döneminde, ekim sıraları arasında ve 15 cm derinlikte bir veya iki defa yandan kök kesimi yapmak da oldukça faydalıdır (MASON 1994a). Şekil 3.5. Soldan sağa iki adet 1a1 yaşında alttan kök kesimi uygulanmış ve iki adet 1+1 yaşında şaşırtılmış Japon melezi fidanı. Kök çarpıklığı ve zayıflığı bağlamında, şaşırtılmış fidanlar daha kalitelidir (MORGAN 1999 dan). Pek çok türde, örneğin çamlarda, alttan kök kesiminin ardından çok uzun yan kökler oluşur ve bu uzun kökler dikim çalışmalarını zorlaştırır. Bu yüzden, sökümü takiben kök budaması yapmak zorunlu hale gelir. Ancak, kök budamasında aşırıya gidip, kök sistemi küçültülmemelidir. Zira, plântasyon sahalarında, hem yaşama yüzdesi düşer, hem de boy gelişimi azalır (Şekil 3.6; MORGAN 1999). 68

35 Şekil 3.6. Kök budama şiddetinin 1a1 Duglas fidanlarında yaşama yüzdesi ve boy büyümesine etkisi. Hiç: Kök kesimi yapılmamıştır, Uzun: Sadece kök kitlesinin dışına çıkmış kökler budanmıştır, 15/9/5: Kök boğazından itibaren bırakılan kök uzunlukları (MORGAN 1999 dan). Hatta, ANDERSEN (2001) nin 2+0 yaşlı Fagus sylvatica fidanlarıyla kurduğu denemelerde, kökler, dikim öncesi 7, 13 ve 19 cm uzunlukta kalacak şekilde budanmış, > 2 mm den kalın veya < 2 mm den ince kökleri budanarak hazırlanan fidanlarla hiç kök budaması yapılmayan kontrol fidanları da araştırmaya dahil edilmiştir. Fidanlarda, kök budama yoğunluğu fazlalaştıkça, yaşama yüzdesi düşmüştür. < 2 mm den ince kökleri budanan fidanların fırın kurusu ağırlıkları, diğer işelmlerdekilere göre, hem standart şartlarda hem de rekabet ortamında önemli düzeyde azalmıştır. > 2 mm den kalın kökleri budananlar ise, standart ortamda etkilenmezken, rekabet ortamında daha daha düşük kuru ağırlık değerlerine sahip olmuştur. Araştırıcı, Fagus sylvatica fidanlarında, dikim öncesi kök budaması yapılmamasını tavsiye etmekte ve dikim sahası koşulları nasıl olursa olsun, yeni dikilen Avrupa kayını fidanlarının gelişimi için kılcal köklere mutlaka ihtiyaç olduğunu bildirmektedir. TETİK (1992) tarafından, Sarıkamış Orman İşletme Müdürlüğü sahası içinde kalan sarıçam ağaçlandırma alanlarında yapılan benzer bir araştırmada ise, tutma başarısında, kök tuvaleti yapılmadan dikilen fidanların 69

36 lehine tespit edilen % 2,5 lik fark (kök kesimi yapılanlarda % 91,7; yapılmayanlarda % 94,2), ikinci gelişme döneminde ortadan kaybolmuş; hatta, kök kesimi yapılan fidanların lehine gelişmeler olmuştur. Şöyle ki, üçüncü gelişme dönemi sonunda saptanan yaşama yüzdesi değerlerine bakıldığında (kök kesimi yapılanlarda % 83,4; yapılmayanlarda % 73), bu defa, kök kesimi yapılarak dikilen fidanların lehine % 10,4 lük bir fark mevcuttur. Araştırıcı, rutin kök kesme işlemlerine devam edilmesini tavsiye etmektedir. Simms in bildirdiğine göre, ABD, Kolombiya Fidanlığında, alttan kök kesimi, fidanlar cm boya ulaştığında yapılmaktadır ve temel düşünce cm boyunda fidanlar yetiştirmektir. Hartmann/Kester ise, uzun veya kıvrık ve bükülmüş köklerin, U şekilli kök kesme ekipmanlarıyla kesilmesini; kesme işleminin birinci ve ikinci gelişme dönemlerinde ve cm derinlikten yapılmasını önermektedir. Hedef, kılcal köklerce zengin, kompakt bir kök sistemi elde etmektir. Kompakt kök istemi, topraklı fidan üretiminde sadece köklerin paketlenmesini kolaylaştırmaz; belki, bitkinin hayati fonksiyonları için ona çok daha büyük kolaylıklar getirmektedir (McGUIRE 2005). Güney ABD deki geniş yapraklı tür fidanı üreten fidanlıklarda, alttan kök kesimi, kolaylık olsun diye, belki sökümden hemen önce uygulanmaktadır. Keza, alttan kök kesiminin ilk sıradaki yan kök sayısını artırdığını ve bu sayede plântasyon sahalarında yaşama yüzdesinin de fazlalaştığını bildiren çalışmalar da mevcuttur (Schultz/Thompson a atfen McNAAB 2004). Alttan kök kesiminde (undercutting), kesim derinliği veya cm olarak alınmaktadır. Kök sistemi küçük fidan yetiştirmek için, kesme derinliği, 7,5 cm ye kadar düşürülebilir (MASON 1994a). ABD deki uygulamalarda, Duglasda ekseriyetle, nisan sonunda 15 cm derinlikten alttan kök kesimi ve takiben haziran başında da yandan kök kesimi yapılmaktadır (STEIN 1984). Eğik kök kesimi (wrenching) genellikle alttan kök kesiminin ardından toprağa lik açıyla giren ekipmanlarla yapılır. Eğik kök kesimi, fidan sökümünden önce, sökümü kolaylaştırmak ve kök kaybını azaltmak için de uygulanmaktadır. Fakat, eğik kök kesimi öncelikle, Kök gelişimini tahrik etmek ve kılcal kök oluşumunu artırmak, Fidanları, yaz sonu strese sokup, erkenden dinlenme dönemine girmelerini sağlamak ve böylece kış zararlarına karşı daha dayanıklı halde getirmek, Boy büyümesini denetim altına almak ve Toprağı gevşetmek ve havalandırmak 70

37 için yapılmaktadır. Keza, ABD deki bazı fidanlıklarda, alttan kök kesimi sonbaharda uygulanarak, gelişme dönemi sonuna doğru gerçekleşen tomurcuk patlatmaları önlenmekte ve kök gelişimine yardımcı olunmaktadır (DURYEA 1984). Nitekim, 2+0 Duglas fidanları kullanılarak STEIN (1984) tarafından tesis edilen denemelerde, 2 Ağustosta, 18 cm derinlikte eğik kök kesimi uygulanmıştır. Takip eden gün (3 Ağustos) şafak öncesinde yapılan su potansiyeli ölçümlerinde, yerinde kök kesimi tatbik edilen fidanlarda ortalama BSG 12,25 bar olarak belirlenince, 2 saat süreyle sulama yapılmıştır. Kök kesimine alınmayan (kontrol) ve eğik kök kesimi yapılan 40 ar fidanda, 26 Ağustos, 14 Eylül, 5 Ekim ve 29 Ekim 1976 tarihlerinde fenolojik tespitlerde bulunulmuştur. Ağustos sonunda, kontroldaki fidanların sadece 1/3 ü terminal tomurcuk geliştirdiği halde, kökleri kesilenlerin çoğunda tomurcuk oluştuğu görülmüştür. Bununla beraber, ekim başında, kontrol fidanlarının % 95 inde, kökü kesilenlerin ise ancak % 60 ında terminal tomurcuk saptanmıştır. Aynı zamanda, çoğunlukla açık yeşil ibreli terminal sürgünlere sahip eğik kök kesimi yapılmış fidanların, ekim ayında da aktif halde bulundukları tespit edilmiştir. Nihayet, kökü kesilen fidanlar, ekim başı hariç her dönem yüksek kök aktivitesine sahipken; kök faaliyeti, kontrol fidanlarında ağustos ayından itibaren yavaş yavaş artmıştır. Ocak ayında sökülerek aynı gün kurak bir yetişme ortamına dikilen fidanlarla sürdürülen bu araştırmada belirlenen, diğer ilginç bulgulara gelince; kök kesimi, takip eden 24. gündeki tespitlere göre, hemen etkisini göstermiş olup, terminal sürgün boyu daha kısa, sürgünler ve kökler daha hafif kalmış ve 1 cm den uzun yan köklerin adedi azalmıştır. Bundan başka, gövde:kök oranı, önemli düzeyde büyümüştür. Lâkin, ocak ayındaki dikimden 145 gün sonra, kontrol ve işlem fidanları çoğunlukla benzer boyutlarda olmakla beraber, eğik kök kesimi uygulanan fidanların sürgün geliştirme eğilimlerinin daha yüksek, gövde:kök oranlarının ise daha düşük olduğu görülmüştür. Boylanmayı ve kök gelişimini kontrol etmek için yapılan alttan kök kesiminin zamanlaması çok önemlidir. Fidanlar kısa boylu kalabilir. Bu sebeple, sonbaharda, fidanlar arzu edilen boya ulaştıktan sonra yapılmalıdır. Sonbaharda (ağustos sonu - ekim arası) yapılan kesme işleminin ardındaki düşünce, fidanların yeni kök ve sürgün gelişimini ayarlayıp, su alma kapasitelerini kısıtlamaktır. Alttan kök kesimini bir defa yapmak, bu düşüncenin gerçekleşmesi için, çok kere yetersiz kalır; iki veya daha fazla alttan kök kesimi yapılır (McGUIRE 2005). Nitekim, YILDIZ (2005) tarafından hazırlanan yüksek lisans tezi kapsamında, Isparta-Eğirdir Orman Fidanlığında, Kapıdağ Orijinli Toros 71

38 sediri fidanları ile kurulan denemelerde, seyreltme, farklı dönemlerde ve yaşlarda eğik kök kesimi, tüpe ekim ve farklı dönemlerde ve yaşlarda şaşırtma işlemlerinin, morfolojik fidan özelliklerine etkisi araştırılmıştır (Çizelge 3.17). Araştırıcı, çalışmasının sonuçlarını ve önerilerini şu şekilde sıralamaktadır: «Diğer ağaç türlerinde olduğu gibi çıplak köklü, kalın çaplı, Toros sediri fidanları yetiştirmede seyreltme önemli bir yetiştirme tekniğidir. Fidanların yastıkta birbirleriyle yerleşim yeri rekabetine girmeden kök ve gövdelerini geliştirebilmeleri, 5 cm mesafeyle yapılacak seyreltme işlemi ile sağlanabilir. Ayrıca, m 2 deki uygun fidan sıklığını, ekilecek tohum miktarını ayarlayarak gerçekleştirmek de mümkündür. Bu yolla, ekimden sonraki seyreltme işlemi için, ayrıca işgücü harcanmaz ve seyreltme sırasında genotipik yönden üstün olması muhtemel fidanların zayiatı da önlenmiş olur. Ağaçlandırmalarda kullanılan 1+0 yaşında çıplak köklü Toros sediri ve özellikle bileşik sürgün yapan diğer kazık kök geliştiren türlerde; seyreltme, çimlenmeler tamamlandıktan hemen sonra yapılmalı ve fidanlar, kökleri kalınlaşıncaya kadar beklenmeden, yani, daha genç yaşlarda araziye dikilmelidir. Çünkü, gövde-kök oranı bakımından dengesizleşen fidanların dikim başarıları, muhtemelen azalacaktır. Fidanlar, 2+0 yaşında kullanılmak isteniyorsa; seyreltmenin ardından mutlaka kök kesimleri yapılıp, kılcal kök geliştirmeye teşvik edilmelidir. Bir yaşını tamamlamış Toros sediri fidanlarında, seyreltmenin ardından, Ağustosta yapılacak bir kök kesimi faydalı olacaktır. İmkânlar dahilinde, Eylül ve Ağustosta olmak üzere 2 kez ya da Eylül veya Haziranda yahut Ağustosta bir defa kök kesimi uygulanabilir. Kültür bakımı süresini kısaltması ve masrafları azaltması dikkate alındığında, pahalı olduğu söylenen kaplı fidan kullanımı, Toros sediri için ekonomik olabilir. Zira, TS2265/Mart 1976 tarihli iğne yapraklı ağaç fidanları standardına göre; I. sınıf fidan bulundurma durumu bağlamında, eğik kök kesimi işlemleri arasında en iyi işlem olarak ortaya çıkan Ağustos sonu 2005 eğik kök kesimi işlemi ile 2+0 kaplı Toros sediri fidanı üretme işlemi birbirine benzerdir. Ancak, bu husus, diğer işlemler de dikkate alınarak, hem fidan üretimi hem de ağaçlandırma maliyeti bakımından mutlaka analiz edilmesi uygun olacaktır. Eğirdir Orman Fidanlığının sahip olduğu fiziksel ve ekonomik şartlar elverdiği ölçüde, şaşırtılmış kaliteli fidan kullanımı, önümüzdeki yıllarda gündeme gelebilir. Bu durumda, şaşırtma dönemleri olarak, Kasım ayının veya Şubat sonu - Mart başı döneminin tercih edilmesi hatalı olmayacaktır. 72

39 Çizelge Seyreltme, eğik kök kesimi, tüpe ekim ve tüpe şaşırtma işlemlerinin Toros sediri fidanlarının morfolojik özelliklerine etkisini belirlemek amacıyla kurulan denemeler (YILDIZ 2005 ten). Seyreltme ve Eğik Kök Kesimi İşlemleri ve Uygulama Zamanı 1. Eylül ortası Mart başı Haziran sonu Ağustos sonu Eylül ortası Haziran sonu Ağustos sonu Eylül ortası Haziran sonu Eylül ortası Ağustos sonu Mart başı Haziran sonu Ağustos sonu Mart başı Haziran sonu Mart başı Ağustos sonu Haziran sonu Ağustos sonu Kontrol (K) 13. Seyreltme (5 cm mesafe ile) Tüpe Ekim ve Şaşırtma İşlemleri 1. Tüplü ekim (2+0 yaşlı) fidan 2. Kasım ortası 2003 (1+1) Tüpe sonbahar şaşırtması 3. Mart başı 2004 (1+1) Tüpe ilkbahar şaşırtması 4. Temmuz başı 2004 (1 ½ + ½ ) Tüpe yaz şaşırtması 5. Temmuz ortası 2004 (1 ½ + ½ ) Tüpe yaz şaşırtması 6. Temmuz sonu 2004 (1 ½ + ½ ) Tüpe yaz şaşırtması 7. Ağustos ortası 2004 (1 ½ + ½ ) Tüpe yaz şaşırtması 8. Eylül ortası 2004 (1 ½ + ½ ) Tüpe sonbahar şaşırtması Araştırmamızın fidanlık safhasına ait bulgulara baktığımızda, Toros sedirinde, yetiştirilen fidanların sahip oldukları kök boğazı çapı, boy, gövde/kök oranı ve diğer bir çok özellik bağlamında, yaz aylarında (Temmuz, Ağustos) yastıktan tüpe şaşırtma uygun görünmemektedir. Ancak, 73

40 bu konuda kesin kanaate varabilmek için, yazın şaşırtılmış fidanların, diğer işlemlerde yer alan fidanlara kıyasla, arazide gösterecekleri performansın da belirlenmesi, kanımızca zorunludur.» Eğik kök kesimi, Türkiye de henüz araştırma düzeyinde kalmış olmakla beraber, tatbik edildiği ülkelerde, fidanlar 2+0 yaşında iken, cm derinlikten ve çoğu kez alttan kök kesiminin ardından yapılır. ABD de bazı fidanlıklarda haziran ve temmuz aylarında da eğik kök kesimi yapılmaktadır. Hatta, haziran-temmuz aylarında başlanan eğik kök kesimi uygulamaları (2. gelişme döneminde) ağustos-eylüle kadar yaz boyunca 2-10 defa tekrarlanmaktadır. Eğik kök kesimi ayda bir, 2-3 haftada bir, hatta haftada bir tekrarlanabilir (DURYEA 1984). Meselâ, BUSE/DAY (1989) in, 2+2 Picea glauca (Moench) Voss., 1½ + 1½ Picea mariana (Mill.) B.S.P. ve 2+0 Pinus banksiana Lamb. fidanlarıyla kurdukları denemelerde, fidanlar, önce gelişme dönemi başında 7,5-10 cm derinlikten alttan kök kesimine (kök budamasına) tabi tutulmuş ve ardından, cm derinlikte ve 35 açıyla uygulanan eğik kök kesimi, 21 gün arayla defa tekrarlanmıştır. Kök budaması ve eğik kök kesimine alınan her üç türden fidanların toprak üstü organları, köklerinden daha fazla olumsuz yönde etkilenmiş; kök kuru ağırlığı (Pinus banksiana hariç) ve kök alanı bağlamında, 3 farklı kök kesme işlemi kapsamında oluşan farklılıklar ise, istatistiksel bakımdan önemli bulunmamıştır. Türkiye de Antalya-Zeytinköy Orman Fidanlığında Pinus brutia fidanlarıyla yapılan araştırmada, alttan kök kesiminin plantasyonların yaşama yüzdesi üzerinde % 94 güvenle etkili olduğu ve en yüksek yaşama oranının 2 defa kök kesimi yapılan fidanlarda elde edildiği saptanmıştır. Ancak, söz konusu yayında, kök kesim tarihleri hakkında bir açıklama yoktur (ŞİRİN/IŞIK 1995). Eğik kök kesimi şaşırtılmış (1+1 veya 2+1) fidanlarda da uygulanabilir. İlkbaharda şaşırtılan fidanlar yaklaşık 6 hafta sonra eğik kök kesimine tabi tutulmakta, yaz başında kışa hazırlıklı olması (dayanıklılık kazanması) için ikinci defa hatta sonbaharda 3. defa eğik kök kesimi tekrarlanmaktadır. Eğik kök kesimi toprağın kuru olduğu zamanda veya kurak ve sıcak günlerde yapıldığı taktirde BSG ni artırır. Bu nedenle ya toprağın nemli olduğu zamanlarda yapılmalı ya da eğik kök kesiminin ardından yastıklar, mutlaka sulanmalıdır. 74

41 3.6.2 Yandan Kök Kesimi Yandan kök kesimi (side cutting) fidanlıklarda iki şekilde uygulanmaktadır. Mekanizasyondan yararlanılan birinci şekilde, keskin bıçakları olan ekipmanlarla, yan kökler dikey bir şekilde kesilir. Bu yöntemde, fidan ekim veya şaşırtma sıralarının ortasından, toprağı dikey bir şekilde keserek ilerleyen ekipman (bıçak) hem yan kökleri keserek kök sıyrılmaları oluşmadan sökümü kolaylaştırmakta ve kılcal kök oluşumunu tahrik etmekte hem de boy büyümesini durdurmaktadır (Şekil 3.7). İkinci yöntem, yandan kök kesme ekipmanının bulunmadığı fidanlıklarda uygulanır ve ağzı keskin bel küreklerden yararlanılır. Yani, yandan kök kesimi, sıralar arasında ve yastık boyunca mütemadiyen, toprağa dik şekilde saplanan bel kürekle gerçekleştirilir. Şekil 3.7. Yandan kök kesimi uygulaması (ANONYMOUS 1981 den). ABD deki fidanlıkların % 75 inde yandan kök kesimi 2+0 fidanlarda sadece bir defa uygulanır. Uygulama zamanı nisan-mayıs, haziran-temmuz yahut eylül-ekim dönemleridir. Birden daha fazla uygulandığında, birincisi ilkbahar sonunda, ikincisi yaz sonunda veya sonbaharda yapılır ve kesme derinliği cm arasında değişir. Klasik yandan kök kesimi dışında, yine dikey bir kesimin söz konusu olduğu başka bir yöntem Yeni Zelanda da geliştirilmiştir. Karelaj baskıyla yandan kök kesimi (box pruning) olarak adlandırılan ve Pinus radiata da kullanılan bu yöntemde, ekipman olarak, ekim veya şaşırtma yastığının genişliğinde, kare şeklinde ve dört ağzı keskin 75

42 prizmatik bıçaklardan oluşan bir baskıdan yararlanılmaktadır. Yöntemin kullanılabilmesi için çizgi ekimi veya şaşırtması yapılması ve fidanların, her karenin merkezine bir fidan isabet edecek şekilde eşit mesafede bulunması gerekmektedir. Karelaj baskıyla yandan kök kesimi sayesinde, yürek kök geliştiren Pinus radiata da sadece yan köklerin kesildiği, derine giden kök kesilmediği için, plântasyonlarda sıkça yaşanan devrilmenin de önlendiği ifade edilmektedir (DURYEA 1984). Fidanların strese (Fidanlarda 4 tip stres yaşanır: 1- kuraklık stresi, 2- düşük sıcaklık stresi, 3- özellikle diri örtü elemanlarının neden olduğu mekanik stres ve 4- köklerin açıkta kalmasıyla oluşan stres; BURR 1990) karşı dayanıklılığının artması, dikimin ardından köklerde görülen şekil bozulmalarının indirgenmesi ve sökümün ardından yapılması zorunlu işlemleri azaltması, karelaj baskıyla yandan kök kesiminin önemli katkılarındandır. Karelaj baskıyla yandan kök kesimi sayesinde, sadece yan kökler kesilmekte ve kazık kökün performansı artırılmaktadır. Böylece, bir yandan fidanların paketlenmesi kolaylaşmakta, diğer yandan plântasyon başarısı yükselmektedir (McGUIRE 2005). Yandan kök kesimi, Türkiye de, söküm öncesinde yastıkları gevşetmek için uygulanmaktadır. Ayrıca, eğik kök kesimi tatbikatı da yoktur. Halen, fidanlıklarımızda, sadece alttan kök kesimi yapılmaktadır Fidan Morfolojisine Etkileri Yerinde kök kesimi genellikle gövde, kök ve gövde:kök oranı üzerinde etkili olmaktadır. Yerinde kök kesiminin olumlu ve olumsuz etkileri, aşağıda, örneklerle açıklanmıştır: Gövde Orman ağacı fidanlarının toprak üstü sistemi gövde, dallar ve yapraklardan (iğne ve geniş yapraklar) oluşmuştur. Bu sistemin üstlendiği fonksiyon bitkiye ve özümlemeyle üretilmiş karbonhidrat diğer organik besin maddelerini sağlamaktır. Gövde gelişimi meristematik doku aktivitesiyle kontrol edilir. Sürgünler tomurcukların patlaması ve fidana dağılmış durumdaki apikal meristemin gelişmesiyle uzar. Uzama prosesi, özellikle, hücrelerin büyümesiyle neticelenen hücre bölünmelerini kapsamaktadır. Sonuçta, sürgünlerin gelişmesi, endojen hormonlar tarafından kontrol edilmektedir (Campbell, Kozlowski/Pallardy e atfen McGUIRE 2005). 76

43 Yerinde kök kesimi öncelikle boy büyümesini durdurmaktadır. Boy gelişimi, en fazla, çok şiddetli veya sık sık yapılan kök kesimleri sebebiyle azalır (ROOK 1971). Eğik kök kesimine alınan Pinus radiata fidanlarında, işlemin ardından 3 aylık dönem içinde boy artımının durduğu veya çok düşük oranlarda devam ettiği tespit edilmiştir. Örneğin, Y. Zelanda da, Pinus radiata fidanlarının ilk gelişme döneminde tomurcuklarını kapatmadıkları; bu nedenle, boy büyümesini durdurmak için eğik kök kesimi yapıldığı haber verilmektedir. ABD de Pinus taeda, P. elliotti, P. strobus ve Picea glauca gibi türlerde, yine boy büyümesinin kontrolünde, eğik kök kesiminden faydalanılmaktadır (DURYEA 1984). Tanaka vd., ilkbaharda yapılan alttan kök kesiminin boy büyümesini azalttığını; mayıs-eylül döneminde yapılan yandan kök kesiminin ise, Tsuga heterophylla, Sitka lâdini ve Duglas türlerinde boy gelişimini etkilemediğini tespit etmiştir (DURYEA 1984). GENÇ/YAHYAOĞLU nun (1993) Doğu lâdininde yaptığı çalışmalarda, 1½+0 yaşında şaşırtılan fidanlarda, takip eden erken ilkbaharda veya yaz ortasında bir defa yapılan yandan ve eğik kök kesimlerinin boy büyümesini azaltmadığı; ancak, hem erken ilkbaharda hem de yaz ortasında olmak üzere iki defa tekrarlanan eğik kök kesiminin boy büyümesini olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir. Bu olumsuzluk iki defa tekrarlanan yandan kök kesiminde görülmemiştir (Çizelge 3.18). Araştırıcılar, yaz ortasında yapılan gerek eğik gerekse yandan kök kesiminin ardından tomurcukların tamamen kapandığını bildirmektedir. Eğik kök kesiminin şiddetine ve tekrarlanma miktarına bağlı olarak boy büyümesinin azaldığı pek çok araştırmada saptanmış bir bulgudur. DURYEA/LAVENDER (1982), bir defa eğik kök kesimi uygulanan fidanların hiç uygulanmayanlara göre, Duglas fidanlarında boy büyümesini biraz azalttığını; çok defa tekrarlanan eğik kök kesiminin ise, boyun çok kısa kalmasına neden olduğunu belirlemişlerdir. Yine BENSON/SHEPHERD (1977) Pinus radiata da çok tekrarlanan eğik kök kesiminin boylanmayı % 50 azalttığını ve bu nedenle ıskarta fidan oranının da arttığını ifade etmektedir. Dolayısıyla, eğik kök kesimi, gelişme dönemi sonlarında yapılmalıdır. Nitekim ROOK (1971), fidanların eğik kök kesimine alındıkları dönemde arzu edilen boyutlarda olmasını tavsiye ederken, eğik kök kesimi ile sadece kök gelişiminin tahrik edildiğini belirtmektedir. Büyüme dönemi sonlarında yapılacak eğik kök kesimi, lammas sürgün oluşumunu ortadan kaldırdığından, fidanların özellikle sonbahar donlarına karşı daha dayanıklı olmasını sağlamaktadır ki, GENÇ/ÜÇLER (1995) in 77

44 farklı dönemlerde şaşırtılmış Doğu lâdini fidanlarındaki tespitleri de bu yöndedir (Çizelge 3.19). Çizelge Eğik ve yandan kök kesiminin 1 ½ + 0 yaşında şaşırtılan beş yaşındaki (1½+ 3½ ) Doğu lâdini fidanlarına etkisi (GENÇ/ YAHYAOĞLU 1993 ten). İŞLEMLER UYGULAMA YAŞI Boy Artımı (cm) Fidan Boyu (cm) FİDAN ÖZELLİKLERİ Kök Fidan Boğazı Kuru Çapı Ağ. (mm) (g) Gövde- Kök Oranı Kontrol - 9,6 27,8 9,9 39,63 3,2 24,56 1½ + 1½ 6,6 26,2 10,0 37,63 2,6 27,90 Eğik Kök 1½ + 2 5,3 23,4 9,6 29,39 2,4 30,55 Kesimi 1½ + 1½ ve 1½ + 2 6,3 17,1 8,8 27,56 2,2 30,90 Yandan 1½ + 1½ 8,6 28,5 9,7 34,65 2,8 26,43 Kök 1½ + 2 5,5 21,8 9,9 30,46 2,5 28,92 Kesimi 1½ + 1½ ve 1½ + 2 6,8 25,3 9,9 42,33 2,3 30,15 Kök % Eğik kök kesimi Duglasda, çap artımına olumsuz bir etkide bulunmazken, diğer pek çok türde azaltmaktadır (DURYEA 1984). Bu nedenle, gövde ağırlığı da azalmaktadır. GENÇ/YAHYAOĞLU (1993) iki defa tekrarlanan eğik kök kesiminin Doğu lâdininde boy büyümesini azalttığını; ancak, bu azalmanın kök boğazı çapı ve kuru ağırlık değerleri üzerinde istatistiksel düzeyde etkili olmadığını belirlemişlerdir (bk. Çizelge 3.18). Çizelge Doğu lâdini fidanlarında üç farklı gelişme döneminde belirlenen yaz sürgünleri ve oranları (GENÇ/ÜÇLER 1995 ten). ÖRNEK LAMMAS PROLEPTİK İŞLEM ADEDİ SÜRGÜN (%) YAZ SÜRGÜNÜ (%) Kontrol c* 0a 0a 58c 1a Sonbahar Şaş b 10b <0,5a 48c 39b İlkbahar Şaş b 12b 0a 25b 43b Yaz Şaşırtması 450 0a 10b <0,5a 0a 36b * Her bir sütunda aynı harfe sahip değerler arasındaki fark önemsizdir (p 0,05). 78

45 Kök Bir bitkinin kök sistemi, su ve besin elementlerinin iletimini, suyun ve minerallerin taşınmasını; kısacası,besin elementlerinin depolanmasını sağlar. Pek çok ağaç, dikine gelişmiş bir kazık kök ve bu kökten çok daha küçük sekonder köklerden (yan köklerden) ibaret büyük bir kazık kök sistemine sahiptir. İlk kazık kök, doğrudan tohum embriyosundaki kök meristeminden gelişir. Yan kökler ise, perisikilden oluşmaktadır. Yan kökler üç tipiyle karşımıza çıkar. İlk yan kök, çoğunlukla uzun bir köktür ve odunlaşmış kalıcı kök sisteminin bir parçasından çıkmıştır. İkinci tip yan kökler, kısa köklerdir. Yan köklerin son tipi ise, kısa kökler uzun köklere dönüştüğünde gelişir. Uzun kök (ilk yan kök) zarar gördüğünde, iki veya daha fazla uzun tip kök içeren bir dal meydana gelir. Zarar, odunlaşmamış yan köklerin oluşmasına da neden olabilir. Bunu, yeni oluşmuş lateral köklerin çatallanması takip eder (Kozlowski/Pallardy e atfen McGUIRE 2005). Zarar görmüş kökler çürür ve bitkide kalan sağlam kısımların kesit yüzeylerinde yara dokusu (kallus) gelişir. Kallus dokusunun kenarlarında, tomurcuğa benzeyen kök taslakları oluşabilir (MAY 1984a). Kök sisteminde kesme neticesinde oluşan kayıplar, aslında, ilâve yan köklerin çıkmasına ve neticede iyi gelişmiş bir kök sisteminin oluşmasına vesile olur. Kılcal köklerce zengin bu kök sistemi, dikim başarısını artırdığından, genç bitkiler için çok önemlidir. Çünkü, bol kılcal kök, topraktaki su ve minerallarle temas yüzeyinin artması demektir. Bu kök sistemi, aynı zamanda, genç bitkinin getirildiği yere sıkı sıkıya bağlanmasında da, ona çok yardımcı olmaktadır. Diğer taraftan, kılcal köklerce zengin, kompakt bir kök sistemine sahip fidanların, kuraklığa duyarlılığı, sığ ve seyrek dallanmış bir kök sistemine sahip fidanlara kıyasla çok azdır (Campbell, Kozlowski/Pallardy e atfen McGUIRE 2005). Eğik kök kesimi, kılcal kök oluşumunu teşvik eder. Bu, Pinus radiata benzeri kazık kök yapan türlerde son derece önemlidir. Göknar, lâdin, Duglas ve melez gibi yavaş büyüyen herdem yeşil türlerde, kılcal kök geliştirme eğilimi, Pinus radiata benzeri kazık köklü türlere oranla daha fazladır. Bu nedenle, örneğin Oregon ve Washington daki fidanlıklarda Duglasda uygulanan eğik kök kesiminin, yan köklerin toplam uzunluğu veya kuru ağırlığı, kök uçları toplam adedi veya kök sisteminin toplam kuru ağırlığı üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olmadığı belirlenmiştir. Kök sistemindeki değişmeler eğik kök kesiminin zamanına göre de değişmektedir. Araştırmalar, kök gelişimini tahrik etmek için, eğik kök kesiminin yaz sonunda yapılması gerektiğini göstermektedir (DURYEA 1984). 79

46 Yandan kök kesimi de Duglas, Sitka lâdini ve melezde kılcal kök oluşumunu artırmaktadır. Benzer sonuçlar, Doğu lâdininde de elde edilmiştir (GENÇ/YAHYAOĞLU 1993). Yandan kök kesiminin iyi zamanlanması gerekir. Keza, ikinci gelişme dönemi başlangıcında yapılan kök kesiminde, bıçak, kökleri 6 cm uzunluğunda kesmezse, kök gelişiminin etkilenmediği belirlenmiştir. EIS/LONG (1973) un Duglasda yaptıkları çalışmada, ağustos başından sonra yapılan yandan kök kesiminin ardından kesit yüzeylerinde kallus oluştuğu; bu fidanlar ekim ayında sökülüp dikildiklerinde, yeni köklerin gelişmediği ve sekonder köklerin de büyümediği; fakat, takip eden ilkbaharda, oluşan kallus tabakasından bol miktarda yeni köklerin çıktığı belirlenmiştir. Gerek bu çalışma gerekse TANAKA vd. (1976) nin çalışmaları, yaz sonunda yapılacak yandan veya eğik kök kesiminin kök gelişimine yardımcı olabileceğini ortaya koymaktadır. Alttan kök kesimi, geniş yapraklı türlerden Quercus rubra, Juglans nigra ve lâle ağacında da, kılcal kök oluşumunu teşvik etmektedir. Fakat, Quercus rubra da, kesme işlemi birkaç defa tekrarlanmalıdır. Ancak, alttan kök kesimi, bütün türlerde aynı başarıyı getirmemiştir. Örneğin, Ponderosa çamında, alttan kök kesimi yapılan fidanlarda kök kitlesi küçülmüş, yan kök oluşumu sınırlanmıştır. Keza, Pinus taeda da, ortalama kök adedi artmamıştır (Harmer/Walder, Williams, Hobb vd., Venator/Mexal a atfen McGUIRE 2005). Uygulanan fidanlık tekniklerindeki farklılıklar, fidanların kök sistemlerini dikimden sonra 7 yılı aşan süreyle etkileyebilir. Nitekim, kök deformasyonu eğik kök kesiminin bir sakıncası olarak karşımıza çıkabilmektedir. Bundan başka, eğik kök kesimiyle kazık kök uzaklaştırıldığından devrilme meydana gelebilir. Bu nedenle, daha önce değinildiği gibi, Pinus radiata da karelaj baskıyla yandan kök kesimi daha başarılıdır (DURYEA 1984) Gövde : Kök Oranı Gövde : kök oranı, transpirasyon (yaprak) yüzey alanının, absorbsiyon (kök) yüzey alanına oranı olarak tanımlanmıştır. Şayet, kök absorbsiyonu, yaprak transpirasyonundan geri kalırsa, su eksikliği yaşanacak ve bunu kuruma takip edecektir. Şaşırtmada veya dikimde, suyun fidanlar tarafından muhafaza edilmesi, fotosentetik yüzey alanı miktarından (yani, düşük bir gövde : kök oranından) daha önemlidir. Bu görüş, fidanlıklarda söküm işlemleri sırasında, özellikle önem kazanır. Zira, tipik bir söküm çalışmasının ardından, fidanların asıl kök sistemlerinden bize, sadece % 5 i ölmeden kalmaktadır (Kozlowski/Pallardy, Watson/Sydnor a atfen McGUIRE 2005). Dolayısıyla, gövde:kök oranının, plantasyonun

47 gelecekteki başarısı üzerine olan etkileri hep tartışılmıştır. Çünkü, gövde:kök oranı, yukarıda yapılan açıklamalara ilâveten, dört temel sebepten dolayı da farklılıklar göstermektedir (LAVENDER 1984). Bunlar: Fidan yaşı ve büyüklüğü: Yaşlı ve büyük fidanlarda gövde:kök oranı, küçük yaşlı ve boylu fidanlara göre, genellikle daha büyüktür. Fidanın genetik özellikleri: Aynı tür için, kurak yetişme ortamlarından toplanan tohumlardan üretilen fidanların gövde:kök oranı, nemli alanlardan toplanan tohumlardan üretilen fidanlara göre daha küçüktür. Çevre: Mutedil ışık altında (yarı-gölge şartlarında), yüksek su ve besin elementi içeren bir ortamda yetiştirilen fidanların gövde:kök oranları, dolu ışık altında ve su ve besin elementlerinin sınırlandığı ortamlarda yetiştirilen fidanlara göre, ekseriyetle daha fazladır. Yetiştirme rejimi: Kök ve tepe sürgünü budaması veya eğik kök kesimi, gövde:kök oranının fazlalaşmasını veya azalmasınına sebep olabilir. Fakat, bu etki kalıcı değildir. Keza, dikim başarısını doğrudan etkileyen dikim sahasındaki toprak su gerilimi, büyük ölçüde iklime ve sahadaki gelişme tipine göre değişir. Nispeten kurak bir yetişme ortamında kurulan bir plântasyonda, fidanların gövde:kök oranlarının düşük olması yaşama yüzdesini olumlu bir şekilde etkiler. Fakat, nemli ama düşük ışık yoğunluğuna sahip sahalarda tesis edilen plântasyonlarda, daha fazla asimilasyon organı demek olan gövde büyüklüğü, gövde:kök oranından daha etkili bir faktör olarak karşımıza çıkabilir. Kaldı ki, gövde:kök oranının tespiti için standart bir metot da yoktur. Bazı araştırıcılar bu oransal değerin tespitinde gövde ve kök kuru ağırlıklarını kullanırlar. Bazıları gövde ve kökün hacim değerlerini kullanmıştır. Geri kalanlar ise, kuraklığa dayanıklılık göstergesi olarak, yaprak ağırlığı kök yüzeyi alanı ilişkilerini araştırmışlardır (LAVENDER 1984). Yine, EDGREN/IYER (1979) hacim ölçümüne dayalı gövde:kök oranı değerinin, 0,04 e bölünerek, kuraklığa dayanıklılık gösterge değerine dönüştürülebileceğini haber vermektedir. Yapılan araştırmalara göre, yerinde kök kesimi gövde:kök oranını azaltır. Bunun tek nedeni, yerinde kök kesiminin kılcal köklerce zengin bir kök sistemi oluşturması değildir. Örneğin, Pinus radiata da, yerinde kök kesimi yapılan fidanlarda gövde gelişimi sekteye uğradığından, gövde:kök oranı düşmektedir (Benson/Shepher ile van Dorsser e atfen DURYEA 1984). 81

48 DURYEA/LAVENDER (1982) ile KOON/O DELL (1977) Duglasda yaptıkları araştırmalarda, kök kuru ağırlığının değişmediğini oysa G:K oranının azaldığını belirlemişlerdir. TANAKA vd. (1976) ise, Duglas için, bu orandaki azalmayı kök sisteminin ağırlığına bağlamaktadır. GENÇ/ YAHYAOĞLU (1993), 1½+0 yaşında şaşırtılan Doğu lâdini fidanlarında uygulanan eğik ve yandan kök kesme işlemlerinin, fidanların 1½+2½ ve 1½+3½ yaşındaki G:K oranlarını, kontroldeki fidanlara göre biraz azalttığını; fakat, bu farkın önemsiz olduğunu ifade etmektedir (bk. Çizelge 3.15) Fidan Fizyolojisine Etkileri Yerinde kök kesimi, morfolojik fidan özellikleri yanında, fizyolojik fidan özelliklerinden karbonhidrat, mineral besin elementleri ve hormon içeriği ile durgunluk hali ve kuraklığa dayanıklılık üzerinde de etkilidir Karbonhidrat Dağılımı Alttan ve eğik kök kesimi Pinus radiata da köklere taşınan karbonhidrat oranında artışa neden olur (ROOK 1971). Çünkü, kökler kesildiğinde, karbonhidrat yapraklardan köklere yönelir. Dolayısıyla, gövde için kullanılacak karbonhidratlar köklere harcanır. Ancak bu olumlu gelişmenin yaşanması için zamanlama çok önemlidir ve yerinde kök kesimi mutlaka yaz başında yapılmalıdır. Çünkü, yaz sonlarında yapılan bir kök kesimi, köklere taşınan karbonhidrat oranını, büyümenin en aktif bir şekilde devam ettiği yaz başında yapılan kök kesimi kadar artırmamaktadır. Bugün için, «Kök yenileme kabiliyeti (KYK), alttan kök kesiminin ardından muhakkak artar veya azalır.» diye bir şey söyleyebilmek mümkün değildir. Çünkü, Feret/Kreh in araştırmasına bakıldığında, Pinus taeda fidanlarında, KYK, önemli bir düzeyde artmamıştır. Benzer bir sonuç, Racey/Racey tarafından Duglasda saptanmıştır (McGUIRE 2005). Fakat, GENÇ (1992) Doğu lâdininde ara duraklama döneminde yapılacak yaz şaşırtmasının, GENÇ/YAHYAOĞLU (1993) yaz şaşırtmasının ardından takip eden ilkbahar ve yaz döneminde yapılan eğik ve yandan kök kesiminin, fidanlarda, kılcal kök yoğunluğunu arttırdığını belirtmektedir. Araştırıcıların tahminine göre, şaşırtmanın ve yerinde kök kesiminin ardından, yapraklardaki karbonhidratlar muhtemelen köklere taşınmaktadır. Takip eden süreçte, toprak sıcaklığı yeterli olduğunda, yeni kökler oluşmakta ve gelişme dönemi sonuna kadar, kılcal köklerce zengin, kompakt bir kök sistemi meydana gelmektedir.

49 Uyku Hali Yeni Zelanda da Pinus radiata fidanları ilk yıl normal olarak tomurcuk kapatıp uyku haline geçmemektedir. Ancak, fidanlar eğik kök kesimine alındığında büyüme durmakta, kış tomurcukları oluşmakta ve sürgünler daha çok pişkinleşmektedir (BENSON/SHEPHERD 1976). Öyle ki, fidanların maruz kaldığı bu fizyolojik şok, birkaç hafta veya ay devam etmektedir (MAY 1984a). Ayrıca, bu fidanların yaşama yüzdesi, aktif bir şekilde büyümeye devam eden eğik kök kesimi yapılmamış fidanlara göre çok çok daha fazla olmuştur (van DORSSER/ROOK 1972). Bununla beraber, Duglasda Day tarafından yapılan araştırmalarda, eğik kök kesimine tabi tutmanın uyku (dormansi) haline geçmede önemli bir etkisinin olmadığı belirlenmiştir (DURYEA 1984). Akdeniz kuşağındaki sahil fidanlıklarımızda, özellikle kızılçamda benzer bir sorun yaşanmaktadır. IŞIK (1991) tarafından altı kızılçam populasyonundan elde edilen tohumlarla, Antalya-Zeytinköy fidanlığında yetiştirilen fidanların, bütün populasyonlarda, yaklaşık % 85 inin kasımaralık ayında da büyümeye devam ettikleri; kış tomurcukları oluşmayan bu fidanlar araziye dikildiğinde, ilk yıl büyük oranlarda ölümlerin görüldüğü ifade edilmektedir. Benzer fidanlıklarımızda, haziran-temmuz aylarında eğik veya alttan kök kesimi yapılması ve takiben yastıkların mümkünse soğuk suyla sulanması kış tomurcuğu oluşumunu hızlandıracağı gibi, muhtemelen kılcal kök oluşumunu da tahrik edecektir Mineral Besin Maddesi Muhtevası Eğik kök kesimi N, P ve bazen K konsantrasyonunu düşürür. Gerçekten, Pinus radiata da eğik kök kesiminin tekerrürü arttıkça, gövde dokusundaki N ve P konsantrasyonlarının azaldığı belirlenmiştir. Bununla beraber, gübrelenmiş fidanlarda, beş defa eğik kök kesimine tabi tutuldukları halde, N ve P seviyelerinin arttığı da saptanmıştır (BENSON/SHEPHERD 1976). van den Driessche nin bulgularına göre, gelişme dönemi içinde, Duglas göknarında fasılalı olarak uygulanan eğik kök kesiminin ibre P ve K içeriğini N dan daha çok azalttığı görülmüştür. Menziess tarafından kurulan denemelerde de, ekim ayında sökülen fidanlarda, ibre N, P, K ve Ca içeriğinin eğik kök kesimi sebebiyle azaldığı; bu azalmanın mart ayında sökülen fidanlarda da devam ettiği belirlenmiştir (LANDIS 1985). 83

50 N, P ve K yoğunluğundaki muhtemel azalmalar dikkate alınarak eğik kök kesimi yapılacak fidanların gübrelenmesi yararlı olacaktır ki, hatırlanacağı gibi, mineral besin elementleri bakımından fakir olan fidanlar, dikim alanlarında, durgun görünümleriyle hemen kendilerini belli ederler Kuraklığa Dayanıklılık Eğik kök kesimi fidanları strese sokmakta, ekim veya şaşırtma yastıklarında stomalarının kapanmasına neden olmaktadır. Bununla beraber, dikim alanlarındaki Pinus radiata fidanlarından, eğik kök kesimi yapılanların daha fazla transpirasyon yaptıkları da belirlenmiştir. Fakat, Duglasda herhangi bir fark tespit edilememiştir (DURYEA/LAVENDER 1982). Nitekim, KOON/O DELL (1977), 2+0 yaşlı Duglas fidanlarıyla kurak bir yetişme ortamında kurdukları denemede, kökleri 20 cm derinlikten eğik kök kesimine tabi tutulan fidanların gövde:kök oranları arttığı halde, kuraklığa dayanma performanslarının da yükseldiğini saptamışlardır. Ayrıca ROOK (1969) un haber verdiğine göre, eğik kök kesimi yapılarak hazırlanan Pinus radiata fidanları, kurak dönemde yüksek turgor seviyelerini korumakta ve eğik kök kesimine tabi tutulmayan fidanlara göre daha aktif bir kök büyümesi göstermektedir Duglasda ise, eğik kök kesimi yapılan fidanlar kurak dönemde tomurcuklarını oluşturmamakta; ama, az da olsa kök faaliyetine devam edebilmektedir (DURYEA/LAVENDER 1982) Büyümeyi Düzenleyici Hormonlar Fidanların köklerinde ve gövdesinde bulunan hücrelerin uzamaya, yani bitkinin gelişmeye başlama zamanı, bitkilerin sahip olduğu beş temel endojen gelişme hormonu tarafından kontrol edilmektedir. Bu hormonlar: 1- auksin, 2- giberilin, 3- stokinin, 4- absisik asit (ABA) ve 5- etilendir. Sitokininler, aktif olarak gelişen dokularda, bahusus köklerde üretilmekte ve taşınması, ksilem öz suyu tarafından kolaylaştırılmaktadır. Ksilem öz suyunda ve bitki dokularında bulunan sitokinin miktarı, bitkinin gelişme çağına, çevresel şartlara ve mevsimden mevsime değişir. Sitokininler, ayrıca, meristematik dokulardaki hücre bölünmesini de kontrol etmektedir. Fakat, bitkilerin gelişmesi üzerinde tek başlarına etkili değildirler (Davies, Kozlowski/Pallardy e atfen McGUIRE 2005). ABA, vasküler kambiyumdaki hücre bölünmesini dizginlemekle görevlidir. Ayrıca, gelişmeyi yavaşlatır ve tomurcuk pulları içindeki yaprak taslaklarının gelişimini yönetir. Bu sayede, durgun haldeki tomurcuklar kış boyu koruma altında kalır. Stres hormonu rolünü üstlenmiş olan ABA, su

51 stresi gibi elverişsiz çevre koşullarına karşı koymada, bitkiye yardımcı olmaktadır (Kozlowski/Pallardy e atfen McGUIRE 2005). Sürgünlerin ucundaki apikal meristem, auksin sentezi neticesinde meydana gelir. Auksin, bitki gelişimiyle ilişkili fizyolojik fonksiyonların pek çoğunda görev almaktadır. Bu bağlamda, hücre gelişmesi, hücre bölünmesi, vasküler dokuların değişimi ve apikal dominansi, auksinin mesuliyetindedir (Davies e atfen McGUIRE 2005). Kökler ve sürgünlerin uç kısımlarındaki genç yapraklar, giberilin üretiminin yapıldığı asıl yerlerdir. Giberilinler, hem yaprakların hem de gövdenin gelişmesini tahrik eder; fakat, kök gelişimindeki etkisi önemsizdir (Kozlowski/Pallardy e atfen McGUIRE 2005). Bir gaz olan etilen, bitkilerde çok az bulunan bir hormondur. Üstlendiği asıl fonksiyon, gelişmeyi engellemektir. Bu bağlamda, yaşlanma sürecinin bir elemanı olarak da karşımıza çıkar (Kozlowski/Pallardy e atfen McGUIRE 2005). Bugünkü bilgilerimize göre, yerinde kök kesimi, bitkilerin hormonal yapısında değişmelere neden olmaktadır. Fakat, hormonların etkisini tespit etmeye yönelik olarak yapılmış çalışmaların tamamı kısa sürelidir. Bu nedenle, uzun soluklu araştırmaların sonuçlarına halen gereksinim duyulmaktadır. Morris in, Tsuga heterophylla da yaptığı araştırmalarda, alttan kök kesiminin ardından, köklerdeki sitokinlerin yok olduğu görülmüştür. Wisniewiski vd. nin Pinus taeda daki çalışmalarında da, alttan kök kesiminin ardından gövdedeki sitokinin içeriğinin önemli düzeyde azaldığı; bu olgunun, az da olsa, köklerde de yinelendiği tespit edilmiştir. Carlson/ Larson un Quercus rubra da gerçekleştirdikleri benzer bir araştırmada, kök kesimini takip eden 24 saatlik süreçte sitokinin aktivitesinde artış gözlenmiştir. Auksin miktarı ise, kısa bir süre için azalmıştır. Forsth/van Staden, stokinin artışını, yan köklerin kesilmesine bağlamaktadır (McGUIRE 2005). Eğik kök kesimi Pinus radiata fidanlarında kök gelişimini engelleyen absisik asit (ABA) seviyesini düşürmekte; fakat, kök gelişimini teşvik eden indole-3 asetik asit (IAA) seviyesini artırmaktadır (SWEET/ROOK 1972). Kök kesiminin ardından ABA azalması, Pinus caribaea var. hondurensis te de, Bacon/Bachelard tarafından saptanmıştır. Kök kesimi, Karaipler çamında, giberilin aktivitesinde de düşmeye neden olmuştur. Fakat, auksin içeriği değişmemiştir (McGUIRE 2005). 85

52 Şimdiye kadar, kök kesiminin etilen içeriği üzerindeki etkisini ortaya koyan bir araştırma yapılmamıştır. Bununla beraber, Kozlowski/ Pallardy inin varsayımına göre, alttan kök kesimi ile auksin ve sitokinin aktivitesi azaldığı için, bir auksin ve sitokinin amalgamı olan etilen aktivitesi de azalacaktır (McGUIRE 2005) Fidan Gelişimine ve Yaşama Yüzdesine Etkileri Rook, eğik kök kesiminin, Pinus radiata daki yaşama yüzdesini, özellikle, Yeni Zelanda nın kurak yetişme ortamlarında artırdığını ortaya koymuştur. Bu nedenle, araştırıcı, çıplak köklü fidanlarla yapılacak ağaçlandırmaların başarısı için Pinus radiata fidanlarının önce alttan, daha sonra da eğik kök kesimine tabi tutulmasını önermektedir (DURYEA 1984). Pinus radiata da en iyi gelişme de, yine eğik kök kesimi ile elde edilmiştir ki, Avusturalya da yaz döneminde iki defa eğik kök kesimine tabi tutulan radiata çamı fidanlarında, dikimden beş yıl sonra gövde hacmi artmıştır (BENSON/SHEPHERD 1977). Ayrıca, karelaj baskıyla yandan kök kesimi uygulanan Pinus radiata fidanlarının eğik kök kesimi veya alttan kök kesimi yapılan veya yapılmayan fidanlardan daha iyi geliştikleri de bir gerçektir (Brusden e atfen DURYEA 1984). Picea glauca da da, gelişme dönemi içinde dört farklı zamanda, 3+0 yaşında iken haziran ayındaki tomurcuk patlaması sırasında ya da bir defa uygulanan eğik kök kesimi, gelişmeyi ve yaşama oranını artırmıştır. 2+0 yaşında iken sonbahar da yapılan eğik kök kesimi ise başarısızdır (Mullin e atfen DURYEA 1984). Tropikal ve subtropikal kuşakta ilk akla gelen tür olan Pinus caribaea Mor. İle kurulan plântasyonlarda, düşük yaşama yüzdesi sebebiyle çıplak köklü fidan kullanımı tercih edilmemektedir. Fakat, kaplı fidan kullanımı da, Queensland-Avustralya da ağaçlandırma maliyetlerini yaklaşık altı kat artırmaktadır. 1+0 yaşında çıplak köklü olarak kullanılacak fidanları, eğik kök kesimni uygulayarak dikime hazırlamanın neticelerinin araştırıldığı bir çalışmada (BACON/HAWKINS 1979), dikim zamanından ortalama 16 hafta önce başlanarak haftada bir, onbeş günde bir ve ayda bir kök kesimleri (8-15 cm derinlikten) yapılmıştır. Yaz ve kış dikimleri için fidan sökümünün ardından kökler, kille hazırlanan bulamaca batırılarak ve batırılmadan ambalajlanmıştır. Kullanılan fidanların dikim sırasındaki ortalama boyları ve kök:gövde oranları ile, ikinci gelişme döneminin aradından plântasyon sahasındaki performansları Çizelge 3.20 de verilmiştir. Haftada bir uygulanan eğik kök kesimi ve sökümün aradından köklere yapılan bulamaçlama ile, kaplı fidanların başarısına (yaşama yüzdesi = 97, boy =

53 180 cm) yakın sonuçlara (yaşama yüzdesi = 86, boy = 166 cm) ulaşılmıştır. Dikim öncesinde uygulanacak entansif eğik kök kesimi, görüldüğü gibi, çıplak köklü fidanların arazi başarılarını yükseltmede etkili bir işlemdir. Ancak, eğik kök kesiminin yaşama yüzdesi üzerindeki müspet etkisi, her türde hemen ortaya çıkmamıştır. Örneğin, kök budaması ve eğik kök kesimi denemeleri, 2+2 Picea glauca (Moench) Voss., 1½ + 1½ Picea mariana (Mill.) B.S.P. ve 2+0 Pinus banksiana Lamb. fidanlarında, boyun kısalmasına, kök sisteminin gelişmesine katkıda bulunarak, fidan morfolojisinin iyileşmesini sağlamıştır. Fakat, fidanların iki yıllık arazi performansları dikkate alındığında, bu etki açıkça görülememiştir. BUSE ve DAY (1989), Yeni Zelanda ve Kuzeybatı Pasifik de kurulan denemeleri örnek göstererek, kesin kanaate varmak için henüz erken olduğunu belirtmektedir. GENÇ/BİLİR (1997) in Doğu lâdininde belirledikleri, dikim şokunun iki yıl devam ettiği olgusu düşünüldüğünde, araştırıcıların bu fikrinin doğru olabileceği sonucuna varılmaktadır. Çizelge Söküm öncesi entansif eğik kök kesimi uygulamasının 1+0 Pinus caribaea fidanlarının gelişimine ve ikinci gelişme dönemi itibariyle arazi performanslarına etkisi (BACON/HAWKINS 1979 dan). Fidanlık Safhası Arazi Denemesi Eğik Kök Kesimi Yaşama Yüzdesi Boy İşlemleri Boy (cm) Kök/Gövde Bulamaçlı Bulamaçsız (cm) Haftada bir 27,2 0, Günde bir 28,6 0, Ayda bir 31,3 0, Kontrol (Kaplı fidan) 23,1 0, Yerinde Kök Kesiminin Kritiği Yerinde kök kesiminin faydaları ve usulüne uygun bir şekilde yapılmadığında oluşan zararlar şu şekilde özetlenebilir (DURYEA 1984, MORGAN 1999): Vejetasyon döneminde yapılan eğik kök kesimi erken tomurcuk oluşumuna ve fidanların küçük kalmasına sebep olur. Çok erken yapılan eğik kök kesimi fidanların boylarının kısa kalmasına dolayısıyla kaliteli fidan hasadında azalmaya sebep olabilir. Kuru topraklarda ve/veya sıcak günlerde yapılan eğik kök kesimi, şayet sulamayla desteklenmezse, BSG yi artırmakta ve sonuçta fidan 87

54 ölümleri yanında gelişmede duraklamalarla karşılaşılmaktadır. Bu plântasyon başarısı için çok önemlidir. Zararsız bir BSG ye neden olan eğik kök kesimi, fidanları, kış tomurcuğu oluşturmaya zorladığından, sonbahar donlarına karşı dayanıklılığın artmasına, dolayısıyla sonbahar dikimlerinin başarısına yardımcı olabilir. Yaz sonu veya sonbahar da yapılacak eğik kök kesimi kılcal kök oluşumunu teşvik edebilir. Fidan fizyolojisine olan katkılarıyla, söküm-taşıma ve depolama sırasında oluşan strese karşı, bilhassa konifer fidanlarının dayanıklılıklarını artırır Tepe Sürgünü Budaması ve Etkileri Fidanların terminal sürgününde uygulanan tepe sürgünü budaması (top pruning), iğne yapraklı ve yapraklı tür fidanlarının gövde-kök oranlarını düşürmek veya yapraklı türlerde, aynı zamanda, gövdeye şekil vermek için uygulanır. Ya da, koniferlerde sıcak rejyonlarda, su sarfiyatını azaltıp, kuraklığa karşı dayanıklılığı artırmak için kullanılır. Tepe sürgünü budaması Türkiye de henüz uygulanmamakla beraber, ABD de çok yaygındır. Nitekim, Pinus taeda, P. palustris, P. elliottii, P. strobus ve pek çok geniş yapraklı orman ağacı fidanlarında kullanılan tepe sürgünü budaması (SOUTH 2005), örneğin, Duglas fidanlarının % 92 sinde uygulanmaktadır. Çoğunlukla, dikime gönderilecek 2+0 yaşındaki fidanlarda yapılmakta veya şaşırtılacak 2+0 fidanlarda uygulanarak, bu fidanlar 2+1 yaşında kullanıma sunulmaktadır. 3+0 yaşındaki fidanlarda, ikinci gelişme döneminde uygulanan ve bazen üçüncü gelişme döneminde de tekrarlanan tepe sürgünü budaması, çıplak köklü şaşırtılmış fidanlarda ise, çoğu zaman şaşırtmadan sonra ve gelişme döneminde uygulanır (DURYEA 1984). Yöntem uygulanırken temel yaklaşım (LANDIS 2005b); Boy büyümesini kontrol altına almak, Mahsulün benzer bir yapıda olmasını sağlamak, Özellikle, ekstrem koşullara sahip ağaçlandırma alanlarında kullanılacak fidanlarda gövde-kök oranını azaltmak, Gövde çapını artırmak ve Şaşırtma - plântasyon çalışmalarını kolaylaştırmaktır. Sürgün geliştirme özelliği belirsiz ağaç ve çalı türleri, tepe sürgünü budaması için geniş bir döneme sahiptir ve hemen hemen aktif büyüme

55 döneminin herhangi bir diliminde budama yapılabilir. Çam vb. sürgün geliştirme karakteri belli odunsu türlerde ise, budama, sürgün uzaması devam ederken ama odunlaşma başlamadan uygulanmalıdır. Bu dönem, çamlarda, tüysü ibreler safhası olarak ismlendirilir (Şekil 3.8). Geniş yapraklıların tepe sürgünleri nadiren budanır. Zira, tepe budaması, sökümsınıflandırma-paketleme aşamasında, fidanlar yapraksız iken yapıldığında (Şekil 3.9), hem olası hastalık etmenlerinden korunulmuş olur hem de fidan işleme çalışmaları da rahatlıkla gerçekleştirilmektedir (LANDIS 2005b). Çalışma sırasında çok boylu fidanların % si istenilen ebatlarda kesilerek birörneklik sağlanır. Bu amaçlara ulaşmak için fidanlar, yaz boyu en fazla üç defaya kadar tepe sürgünü budamasına tabii tutulabilir. Tavsiye edilen uygulama, yaz başında, tepe sürgünü henüz sukulent haldeyken yapılacak tek budamadır. Çünkü bu dönemde yara çabuk kapanmakta ve yeni sürgün gelişimi neredeyse olmamaktadır. Çok geç kalındığında ise, fidanların tekrar sürme olasılığı oldukça yüksektir ve bu durumda, sonbahar donlarından etkilenme kaçınılmaz hâle gelir (LANDIS 2005b). Şekil 3.8. Karaçamda tüysü ibreler (pinfeather) safhası ve dişi çiçek oluşumu , Burdur Aziziye (Foto. M. Genç). Kesme yüksekliği, 2+0 fidanlar için cm, 3+0 fidanlar için (ikinci gelişme döneminde budama yapılıyor) cm dir. 2+0 fidanlar, 2+1 fidan yetiştirmek için, genellikle daha kısa, fidanlar cm boyunda kalacak şekilde uygulanır (Şekil 3.10 ve 11; DURYEA 1984). ABD nin güneyindeki, geniş yapraklı tür fidanı yetiştiriciliği yapan işletmelerde ise, tepe sürgünü budaması, yaklaşık 50 cm yukarıdan yapılmaktadır (South a atfen McNAAB 2004). 89

56 A B C Şekil 3.9. Geniş yapraklı türlere ait fidanlarda uygulanan tepe (A), gövde (B) ve kök (C) budaması (SAATÇİOĞLU 1976 dan). Daha önce belirtildiği gibi, tepe sürgünü budaması, Türkiye fidanlıklarında halen uygulanmamaktadır. Bizde, sökülen fidanların dikime hazır hale getirilmesi sırasında, özellikle geniş yapraklı türlerde (kavak gibi), sadece gövde üzerindeki dallarda budama yapılmaktadır (Şekil 3.8) Uygulama Dönemi ABD nin batısındaki fidanlıklarda budama dönemi, henüz tepe tomurcuğunun oluşmadığı gelişme dönemi öncesini ve yaz başlangıcına kadar devam eden gelişme dönemini kapsar. Bu sayede, yara dokusu (kallus) gelişimi ve sağlıklı terminal tomurcuk teşkili garanti altına alınmış olur. Oysa, yaz sonunda yapılan budama sonrası tomurcuklar yeniden patlayabilmekte ve yeni oluşan sukulent sürgünler kışın zarar görmektedir. Ayrıca, fidanlıkta budanmayan yapraklı fidanlar, dikim alanında budandığında, bundan genellikle etkilenmediği halde; sökümün ardından, boyları cm uzunluğunda kalacak şekilde tepe sürgünleri budanan Duglas fidanları zarar görmüştür. Nitekim, kurulan denemelerde, yaşama yüzdesi, sökümün ardından tepesi budanarak dikilen fidanlarda % 0 iken, budanmayan fidanlarda % olarak saptanmıştır (Hermann a atfen DURYEA 1984). Keza, Pinus taeda da, sökümden birkaç ay önce yapılan tepe sürgünü budaması, dona dayanıklılığı artırmıştır (SOUTH 2005). Geniş yapraklı türlere ait fidanlar ise, genellikle, söküm sırasında veya plântasyon alanlarında uygulanır. Meselâ, sökümden iki hafta önce, 20 cm yükseklikten yapılacak bir budama, yapraklı tür fidanları için uygun düşebilir. Bazı araştırıcılar, sürgünler sukulent halde iken olmak koşuluyla, yapraklı türlerde, aynı gelişme döneminde iki veya daha fazla tepe sürgünü budaması yapılabileceğini belirtmektedir (SOUTH 2005). 90

57 Şekil Tepe sürgünü budaması sadece uzun boylu fidanlarda (1,2,4 ve 5) uygulanır (A). Böylece, kısa boylu fidanlara (3 ve 6) ışığa ulaşma yarışında ve diğer fidanlara yetişmelerinde yardımcı olunmuş olur (B) (LANDIS 2005b den). Tepe sürgünü budaması için uygun dönem, fidanlık yerine göre değişir. Dolayısıyla, tomurcuk faaliyeti, fidanların gelişme dönemi içindeki dönemsel gelişim oranları ve istenilen fidan büyüklüğü dikkate alınarak her fidanlık için ayrı ayrı saptanmalıdır. Şekil Çıplak köklü (A) ve kaplı süs bitkisi fidanı (B) yetiştiriciliğinde kullanılan tepe sürgünü budama ekipmanları (LANDIS 2005b den) Neden Olduğu Hastalıklar ve Diğer Olumsuzluklar Açık yaralar genellikle hastalık kaynağı olduğu için, tepe sürgünü budaması sırasında bazı önlemler alınmalıdır. Budama ekipmanlarının temizliği çok önemlidir. Ayrıca, yeterince sulanan, gübrelenen ve büyümeye devam edebilen fidanlar, yaralarını tamamen kapatmaktadır. Bunun dışında, hastalığın oluşmaması ve yayılmaması için, budama artıkları tırmıkla toplanmalı ve yastıklardan hemen uzaklaştırılmalıdır (DURYEA 1984). 91

58 Ağustos ayında yapılacak tepe sürgünü budaması, mantar sporları birkaç ay önce oluşup uçtuğundan, genellikle, pas mantarlarından etkilenmeye neden olmaz. Pas mantarı zararına karşı, fidanlıklarda cm yükseklikten yapılacak budamalar uygun gözükmektedir. Çünkü, üçüncü yaşta yoğunluk kazanan pas mantarı zararı, plântasyon sahalarında dikimin yapıldığı gelişme döneminde ve yerden 15 cm yükseklikte etkili olmaktadır. Bundan başka, budama işlemi öncesinde ve sonrasında atılacak fungusitler, pas mantarı zararlarına karşı alınmış iyi bir önlemdir (SOUTH 2005). Tepe sürgünü budamasının, 30 yaşından sonra hasat edilecek ağaçlarda, odun kalitesini düşürdüğü; çünkü, çamlarda, lâdinlerde, göknarlarda ve melezlerde, iki tepenin oluştuğu; çatallanmanın da, tomruk kalitesini azalttığı ifade edilmektedir. Fakat, bu inancı destekleyen herhangi bir yayın mevcut değildir. Dahası, meşelerde ve lâle ağaçlarında yapılmış uzun dönem budama uygulamaları, ağaçlarda form bozukluğuna neden olmamıştır. Radyata çamında, toprağa yakın bir yerde çatallanma oluşmuş, fakat ortalama traheid uzunluğu, spiral lif açısı, ortalama yoğunluk veya yaz odunu oranı etkilenmemiştir. Şu husus unutulmamalıdır ki, olası çatallanma, yerden koniferlerde 25 cm den, yapraklılarda 50 cm den daha yukarıda değilidir. Fakat, az da olsa ağacın toplam hacmi azalmıştır. Özet olarak, yerden 25 cm yukarıda çatallanmış bir ağaç kesildiğinde, belki farklı miktarlarda ve kalitede kereste üretilmiş olacaktır ama, tepe sürgünü budaması nedeniyle, plântasyon alanlarında bu tip ağaçların arttığını gösteren bir veri mevcut değildir (SOUTH 2005). Örneğin, çıplak köklü Duglas fidanlarında, söküm sırasında % arasında değişen çatallanma oranının, dikimi takip eden ikinci yılın sonunda azaldığı belirlenmiştir (Duryea/Omi ye atfen LANDIS 2005b). Keza, günlük çamında (Pinus taeda), dikim sahalarında, üçüncü yılın sonunda çatal fidana rastlanmadığı haber verilmektedir (Dierhauf a atfen LANDIS 2005b) Fidan Morfolojisine ve Fizyolojisine Etkileri Ülkemizde henüz uygulanmayan tepe sürgünü budaması, fidan morfolojisi ve fizyolojisine koşut olarak, fidan yaşama yüzdesi ve gelişimi üzerinde de önemli etkilere sahiptir. Tepe sürgünü budaması ile fidanlarda boy gelişimi kontrol altına alındığı için, boylar nispeten kısalmakta; dolayısıyla, yetiştirilen fidanlar dengeli olmaktadır. Çünkü, tepe sürgünü kırpılan fidanlarda boy gelişimi yaklaşık üç hafta durdurulmaktadır. Daha sonra, kesim yerinin biraz altında birkaç küçük tomurcuk oluşmakta ve fidanlar yeniden gelişmeye başlamaktadır. Tepe budamasına tabi tutulan fidanların, ayrıca, çap gelişimi

59 de azalmaktadır; ancak, bu fidanların plântasyon performansları yüksektir. Tepe sürgünü budamasına tabi tutulan fidanlar, transpirasyon yüzeyleri kök alanlarına göre azaltıldığından, nem içeriklerini daha fazla koruyabilmektedir. Düşürülen gövde:kök oranı, dikim şokunun azalmasına yardımcı olabildiğinden dikim başarısı da yükselmektedir (Janick e atfen DURYEA 1984). SOUTH (2005) bu bağlamda, tepe sürgünü budanan Pinus taeda fidanlarında kök ağırlık oranının * yükseldiğini haber vermektedir. Türkiye de, kök ağırlık oranı yerine kök yüzdesi (KÖY) kavramı da kullanılmaktadır. Aralık ayında sökülen Pinus taeda fidanlarında KÖY, 0,27-0,35 arasında değişmektedir ve bu oranlar 0,25 den düşük KÖY e daima tercih edilir. Çünkü, KÖY değeri 0,2-0,3 arasında değişen fidanların yaşama yüzdesi, bazı kurak yetişme ortamlarında % 26 artmıştır. Yine SOUTH (2005) un Sun vd. ne atfen bildirdiğine göre, Pinus taeda da yapılmış başka bir araştırmada, KÖY, tepe budaması yapılmamış fidanlarda 0,14; bir defa tepe budaması yapılanlarda ise, 0,18 olarak belirlenmiştir. ABD de Auburn Üniversitesi nde yapılan başka bir çalışmada, KÖY değeri, tepe budaması yapılmamış fidanlarda 0,21 iken; üç defa tepe budaması yapılanlarda 0,26 ya yükselmiştir. Keza, Duryea nın bildirdiğine göre, KÖY değeri, tepe sürgünü budanan Pinus elliottii fidanlarında 0,23 e yükselmiştir (budama yapılmayanlarda KÖY = 0,21) Fidan Gelişimine ve Yaşama Yüzdesine Etkileri Tepe sürgünü budaması, Pinus taeda da yaşama yüzdesini artırmakta ve arazideki boy gelişimini olumsuz yönde etkilememektedir. Dahası, çatal oluşumu da problem teşkil etmemektedir. Çünkü, dikilen fidanlarda birçok lider sürgün bulunmakta; fakat, bunlardan biri kısa zamanda terminal sürgün haline gelmekte ve 2-3 gelişme dönemi sonunda, tepe budaması yapılan noktada, herhangi bir çatallanma belirtisi kalmamaktadır (Dieurauf, McLemore a atfen DURYEA 1984; Çizelge 3.21). SOUTH (2005) ın verdiği bilgilere göre, yine Pinus taeda da yaşama yüzdesi, budama yapılan fidanlarda % 86, yapılmayanlarda % 79 olarak saptanmıştır. Fakat, aynı etki, Pinus strobus ve Pinus elliottii için belirlenememiştir. * Kök Ağırlık Oranı veya Kök Yüzdesi (KÖY) = [Kök Kuru Ağırlığı (KKA) : Fidan Kuru Ağırlığı (FKA)] x

60 Çizelge Tepe sürgünleri budanmış Pinus taeda fidanları ile iki farklı alanda kurulan plântasyonlarda üçüncü gelişme dönemi sonunda belirlenen yaşama yüzdeleri (Dieurauf, McLemore a atfen DURYEA 1984 ten). YAŞAMA YÜZDESİ (%) İŞLEM POCAHONTAS EYALET ORMANI CUMBERLAND EYALET ORMANI UZUN BOYLU FİDANLAR Kontrol 51,71a* 43,3a Budamada Kesilen Kısım (cm) 15 78,3ab 95,0b 15-17,5 78,3ab 91,7b 17,5 93,3b 93,3b KISA BOYLU FİDANLAR Kontrol 91,7b 96,7b Budamada Kesilen Kısım (cm) 11,25 98,3b 93,3b 11,25-13,75 88,3ab 96,7b 13,75 96,7b 96,7b * Aynı sütunda bulunan aynı harf(ler)e sahip ortalamalar arasındaki fark önemsizdir (P= 0,01). Uzun yapraklı Pinus palustris fidanlarında, dikimden kısa bir süre önce, ibrelerin uçtan 13 cm lik kısmının kırpılması, arazideki yaşama oranını artırmıştır. Bu etki, uzaklaştırılan ibrelerle oluşan nem kaybı azalımı ile açıklanmaktadır (Parker/Haines e atfen DURYEA 1984). Dikimlerinden hemen önce tepe sürgünü budamasına alınan dört farklı geniş yapraklı tür, kurak bir yetişme ortamında farklı tepkiler vermiştir. Şöyle ki: Tepe sürgünü budanan Platanus occidentalis ve Fraxinus spp. de yaşama yüzdesi azalmamıştır. Quercus nigra da yaşama yüzdesi hafifçe düşmüştür. Quercus falcata var. pagodifolia da ise, oldukça fazla miktarda azaltmıştır (Woessner e atfen DURYEA 1984). SOUTH (2005) ın verdiği bilgilere göre, geniş yapraklı orman ağacı fidanları, genellikle 50 cm den kısa boylara sahip olduğundan, tepe sürgünü budaması, yaşama yüzdesine, sadece % 5 lik bir katkıda bulunmaktadır. Araştırıcı, 18 çalışmayı esas alarak yaptığı karşılaştırmalarda, tepe sürgünü budamasının olumsuz tesirinin sadece üç araştırmada belirlendiğini haber vermektedir. Tepe sürgünü budamasının yaşama yüzdesine katkısı ise, +3 den +42 ye değişen oranlarla tespit edilmiştir. Ayrıca, tepe sürgünü 94

61 budanan fidanların, plântasyon sahalarındaki gelişimi, yüksek KÖY değerlerinin de katkısıyla daha iyidir ve üç yıllık plântasyon sahalarında, genellikle, toplam boy değerleri bağlamında, tepe sürgünü budanmış ve budanmamış fidanlar arasında fark kalmamıştır. Yine DURYEA (1984) nın Russell e atfen bildirdiğine göre, dikimleri sırasında tepe sürgünleri budanan ve budanmayan Quercus rubra fidanlarının yaşama oranları arasında farklılık oluşmamıştır. Tepe sürgünü budanan fidanlar başlangıç büyümesine daha hızlı başlamış; fakat, iki gelişme dönemi sonrası yapılan tespitlerde, tepe sürgünü budanan ve budanmayan fidanların boylarının, yaklaşık eşit olduğu görülmüştür. Languist in bildirildiğine göre, 3+0 yaşında iken aktif gelişme dönemi içinde tepeleri budanan ve budanmayan Pinus ponderosa fidanları ile kurulan denemelerde, tepesi budanan fidanların yaşama yüzdeleri düşmüştür (budananlarda % 34, budanmayanlarda % 43). Keza Hermann, söküldükten sonra tepeleri budanan Ponderosa çamlarının, dikimin ardından tamamının öldüğünü haber vermektedir (DURYEA 1984). Görüldüğü gibi, tepe sürgünü budaması bağlamında şu soruların yanıtlanması büyük önem arz etmektedir (DURYEA 1984): Tek tek fidanlar dikkate alındığında, gövde çapı ve boy gelişimi, yaprak yüzey alanı, gövde ve kök ağırlığı ve fidan hasadı, tepe sürgünü budaması uygulama zamanına göre nasıl bir değişim göstermektedir? Tepe sürgünü budamasının dikim başarısına etkisi nedir? Tepe sürgünü budaması, budamanın ardından oluşacak yeni tomurcuktan çıkan ilk ibrelerin miktarını, dolayısıyla takip eden yıldaki gelişmeyi etkiler mi? Tepe sürgünü budaması nemli ve kurak yetişme ortamlarında yaşama yüzdesini nasıl etkiler? Tür bazında ve hem yetiştirme hem de plântasyon alanı özellikleri dikkate alınarak, bu sorulara mutlaka cevap aranmalıdır. Çünkü, tepe sürgünü budamasında başarı, büyük ölçüde bu tip araştırmalara endekslidir. Tepe sürgünü budaması araştırmaları Türkiye de, geniş yapraklı orman ağacı türlerimizin tamamında; iğne yapraklı türlerimizden ise, Toros sediri, Kazdağı göknarı ve Cupresus sempervirens de; ayrıca, sahil fidanlıklarımızda üretilen kızılçam fidanlarında, kanımızca başarılı neticeler verebilir. Mutlaka araştırılmalıdır. 95

62 3.7.5 Tepe Sürgünü Budamasının Kritiği Tepe sürgünü budaması, boyun kontrol altında tutulmasına ve bu sayede, benzer ebatlarda fidan üretilmesine yardımcı olabilmektedir. Terminal tomurcuğun uygun bir gelişim yapabilmesi için, tepe sürgünü budaması aktif büyümenin devam ettiği yaz başında yapılmalıdır. Hastalıkları önlemek için, ölen ve budama neticesi oluşan bitki artıkları yastıklardan hemen uzaklaştırılmalıdır. 3.8 Şaşırtma (Repikaj) ve Etkileri Şaşırtma, fidanı, başka bir yere (şaşırtma yastığına veya kaplara) dikmek üzere bulunduğu yerden sökmek olarak tanımlanır. Özellikle ABD de, son yıllarda, sadece dikime uygun ebatlara ulaşmamış fidanların şaşırtılması yönünde bir eğilim mevcut ise de, şaşırtmanın fidanlara olan olumlu katkıları şöylece özetlenebilir (DURYEA 1984, MORGAN 1999): Kılcal köklerce zengin bir kök sistemi oluşur. Gövde çapı daha kalındır. Gövde-kök oranı düşüktür. Eğik kök kesimine kıyasla, fidanların daha büyük ve kılcal köklerce zengin bir kök sistemi oluşturmasını sağlar. Şaşırtılmış fidanların boyu, dikim alanlarında, genellikle, şaşırtılmayan fidanların boyuna eşit veya biraz daha fazladır Genel Esaslar Şaşırtma şu aşamalarda tamamlanır (DURYEA 1984): Şaşırtma yaşı çok önemlidir. Çünkü, 1+2 fidanlar, 2+1 yaşındakilere (her iki tip fidan da aslında 3 yaşında) kıyasla daha boyludur. Hatta, 2+1 fidanlar, çoğukez, 3+0 fidanlardan da kısadır. Büyümede ortaya çıkan bu farkın temel sebebi, 2+0 fidanları daha çok etkileyen şaşırtma şokudur. Zira, şaşırtma şoku, 3+0 fidanların kısa kalmasına neden olan gölge etkisi kadar, boylanmaya tesir etmektedir (MEXAL 1990). Şaşırtılacak fidanlar sökülmeden önce iyice sulanır. Uygun zamanda ve uygun bir yöntemle sökülür. Doğu lâdini fidanlarının, şaşırtma dönemlerinde, sabah saat a kadar; 96

63 öğleden sonra, saat yı takiben sökülmesi tavsiye edilmektedir (GENÇ 1992). Sınıflandırılır. Doğu lâdini fidanlarının, şaşırtma öncesi üç boy sınıfına ayrılması; fidanlar arasındaki mesafenin ise, uzun fidanlar için cm, orta boy sınıfndakilerde 7,5 cm ve kısa boylularda asgari 5,0 cm olması tavsiye edilmiştir (GENÇ 1995b). OMBIR vd. (1988) nın Picea smithiana fidanlarıyla, 2400 m rakımlı Shillaru fidanlığında (Himachal Pradesh) kurdukları iki yıllık denemede 1½ + 0 yaşındaki (onaltı aylık) fidanlar kullanılmıştır. Fidanlar şaşırtma öncesi, kök boğazından 10 cm uzaklıktan kök budamasına tabi tutulup, 5 boy sınıfına (< 7,5; 7,5 - < 12,5; 12,5 - < 17,5; 17,5 - < 22,5; 22,5 cm) ayrılmıştır. Şaşırtma 15 cm derinlikte açılan hendeklerde, 15 x 8 cm aralık-mesafeyle 07 Ağustosta yapılmıştır. Araştırıcılar, boyu 12,5 cm den küçük bütün fidanların ıskartaya ayrılmasını önermektedir. SINGH/SHARMA (1981) ın 1500 m rakımlı fidanlıkta üretilen Abies pindrow fidanlarıyla 2200 m rakımlı fidanlıkta kurdukları şaşırtma denemesinde, fidanları kök boğazı çapına göre dört sınıfa (< 1,5; 1,5-2; 2-2,5 ve 2,5-3 mm) ayırılmış ve 15 x 8 cm aralık mesafeyle dikilmiştir. İki yıllık sonuçlara bakıldığında, çapı < 1,5 mm olan fidanların gelişi çok zayıf olmuştur. Diğer sınıflar arasındaki farklar ise, önemsizdir. Kök boğazı çapı 1,5 mm den küçük fidanların şaşırtma öncesi ıskartaya ayrılması önerilmektedir. Yine, 1½+0 Abies pindrow fidanlarıyla SARJAN vd. (1990) nın kurduğu şaşırtma denemelerinde fidanlar, bu defa, dört boy sınıfına (< 5; 5-7; 7-9 ve > 9 cm) ayrılıp, 10 cm kalacak şekilde kökleri budanarak, 15 cm derinlikte açılan hendeklere, 15 x 8 cm aralık mesafeyle dikilmiştir. Üç yıl sonraki bulgulara göre, yaşama yüzdesi, boydaki artışa bağlı olarak yükselmektedir (1. sınıfta % 21,03, 2. sınıfta % 44,51, 3. sınıfta % 65,71 ve 4. sınıfta % 80,25). Boy, çap ve kuru ağırlık gelişimi bakımından 2., 3. ve 4. sınıftaki fidanlar arasındaki farklar önemsizdir. Boyu < 5 cm olan fidanların, şaşırtma öncesi ıskartaya ayrılması, isabetli olacaktır. Kuzeybatı Pasifik fidanlıklarında ise, bir, iki ve hatta üç yaşında yapılan şaşırtmalarda, aralık-mesafe, 15 x 15 cm olarak ayarlanmaktadır (ANONYMOUS 1981). Kök tuvaleti yapılır. Bu amaçla, Doğu lâdini ve Doğu Karadeniz göknarında, ortalama kök uzunluğunun % 50 sinin kesilmesi tavsiye edilmiştir (ATASOY/ŞİRİN 1989). 97

64 98 Zorunlu hallerde depolanır ve depolanacaksa ambalajlanır. Önceden hazırlanmış ve sulanmış şaşırtma yastıklarına veya tüplere ya da kaplara dikilir ve sulanır. Söküm sırasında fidanların yüksek BSG altında olmaması gerekir. Bu nedenle sonbahar veya yaz şaşırtmalarında, sıcak ve kurak havalarda, sökümün yapılacağı gün sabah erken saatlerde fidanlar iyice sulanmalıdır. Bilhassa sonbahar ve yaz şaşırtmalarında fidanlar sökümden sonra hemen aynı gün içinde şaşırtılır. Ya da, muhtemel şaşırtma şokundan sakınmak için en fazla dört gün süreyle depolanır. Sökümün ardından ıskarta veya çok boylu fidanlar ayrılmalıdır. Şaşırtılacak fidanların kökleri, şaşırtmayı kolaylaştırmak ve kök bozulmasını önlemek için budanır. Budama, genellikle, kökler cm uzunlukta kalacak şekilde yapılır. Şaşırtma, fidan köklerinin büyüklüğü dikkate alınıp, yeterince büyük çukurlarda yapılmalıdır. Aksi halde, gövdeler hokey sopası, kökler J şekli ile karşımıza çıkar (Şekil 3.12 ve 3.13; MORGAN 1999). Sonbahar ve yaz şaşırtmaları hemen yapılmalıdır. İlkbahar şaşırtmasında fidanlar azami altı hafta boyunca ya 1-2 C ve % 90 bağıl nemde ya da -1, -2 C de saklanır. Fidanlar depolama öncesi çuvallar veya kutular içinde ambalajlanmalıdır. Şaşırtma kaplarda da yapılır. Özellikle son yıllarda, iç cidarları CuCO 3 ile boyanmış kaplar da kullanılmaya başlanmıştır. Bu kaplara şaşırtılan fidanlarda, şaşırtmanın ardından oluşan yeni köklerin miktarının ve gövde büyümesinin arttığı bildirilmektedir. Nitekim, ARNOLD/STRUVE (1989) nin Fraxinus pensylvanica ve Quercus rubra fidanlarıyla kurdukları denemelerde, iç cidarları 100 g CuCO 3 /lt ile boyanmış 45,6 lt lik plastik kaplar kullanılmıştır. Araştırıcılar, işlem görmüş kaplara yapılacak şaşırtmalarda, fidanların, geleneksel kök budamasına tabi tutulmasına gerek kalmadığını; aslında, bu tip kök budaması ile fidanların % 37 den fazla kök kaybına uğradığını; uygulanan boyama işlemiyle, bu kaybın da önüne geçildiğini belirtmektedir.

65 Şekil yaşlı sarıçam fidanlarında J şekilli kök gelişimi. Fidanlardan soldaki kabul edilemez, ortadaki zorunlu ise kabul edilebilir, sağdaki kabul edilebilir (MORGAN 1999 dan). Şekil yaşlı huş fidanları. Soldaki kılcal köklerce fakir, J şekilli kök sistemine sahip fidan kabul edilemez. Geri kalanlar kabul edilebilir (MORGAN 1999 dan). 99

66 Ayrıca, CuCO 3 kullanılan kaplardaki fidanların kök sistemlerinin, özgün yapısını koruyarak daha çok büyüdüğü; kök budaması yapılmadan boyalı kaplara şaşırtlan fidanlarda, ikinci gelişme dönemi sonundaki boy büyümesinin de, temmuz, ağustos ve eylül aylarında açık alanda kurulan denemelerin tamamında daha iyi olduğu bildirilmektedir. Bu durum, kök budaması yapılmadan, CuCO 3 ile işlem görmüş kaplara şaşırtılan fidanların, kök budaması yapılarak işlemsiz kaplara şaşırtılan fidanlara kıyasla daha az strese maruz kalmalarına bağlanmaktadır. Keza, temmuz ayında şaşırtılan Fraxinus pensylvanica fidanlarının, ağustos ve eylül aylarında şaşırtılanlara kıyasla daha iyi boylandıkları ifade edilmektedir. Kaplı fidan üretiminde çok farklı harç maddeleri kullanılmaktadır (bk. 7. BÖLÜM). Örneğin, Pinus brutia Ten., Eucalypthus camaldulensis Dehn. ve Casuarina equsitifolia Forst. şaşırtmasında kullanılacak uygun kap karışımlarını saptamak gayesiyle Irak ta yapılan bir araştırmada (SHAFIG vd. 1978), malzeme olarak, aluviyal kumlu toprak (A), ağır bünyeli kil (K) ve ahır gübresi (G) kullanılmıştır. En uygun karışımlar, kızılçam için 1:1:1 A+G+K; okaliptus için öncelik sırasıyla 2:1:1 A+G+K, 1:1 A+G ve 1:1 A+K; demir ağacı için öncelik sırasıyla 1:1:1 A+G+K ve 3:1 A+K belirlenmiştir Şaşırtma Dönemleri Şaşırtma, sonbahar, ilkbahar veya yazın yapılmaktadır (MASON 1994b). ABD nin batısında ilkbahar şaşırtması yaygındır. Yaz şaşırtması birçok Kanada fidanlığında (DURYEA 1984), Hollanda da (OLDENKAMP 1971) ve Hindistan da da (OMBIR vd. 1986) kullanılmaktadır. British Colombia nın doğal türleri Picea glauca, Picea engelmanii ve Pinus taeda 1½+0 yaşında haziran-temmuz aylarında şaşırtılmakta ve 1½+1½ yaşında dikilmektedir. Duglas gelişme döneminin yaklaşık ortalarında, yine haziran ve temmuz aylarında genellikle 2+0 bazen 1½+0 yaşında şaşırtılmaktadır. Yaz şaşırtmasına karar verilirken terminal sürgünün sert ve kısmen pişkinleşmiş, fakat söküm sırasındaki bükülmelere karşı dayanıklı olmasına dikkat edilmelidir. Yazın şaşırtılan fidanlar 2+1, 1+1 veya 1+2 fidanlara oranla daha kalın çaplı ve saçak köklü olmaktadır. Ancak, yaz şaşırtmasına alınacak fidanlar, yüksek BSG oluşumuna mani olmak için, şaşırtma günü sabah erken saatlerde sökülmeli ve şaşırtmanın ardından iyice sulanmalıdır (DURYEA 1984). 100

67 Yaz şaşırtmasının, hem 1½+0 hem de 2½+0 yaşındaki Doğu lâdini fidanlarında da başarıyla uygulanabileceği; hatta, yazın şaşırtılan fidanların dikim başarılarının daha yüksek olduğu saptanmış bulunmaktadır (Çizelge 3.22 ve 3.23). Sonbahar ve ilkbahar şaşırtması işlemleri de, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Çizelge Şaşırtılmamış ve farklı dönemlerde şaşırtılmış Doğu lâdini fidanlarının özellikleri ve kurulan arazi denemelerinin beş yıllık sonuçları (GENÇ 1992 ve GENÇ vd ten). ÖZELLİKLER KONTROL (4+0) İŞLEMLER S.BAHAR (2+2) İ.BAHAR (2+2) YAZ (2½+1½) Fidan Boyu (cm) 24,2 20,1 21,4 26,4 Kök Boğazı Çapı (mm) 7,9 9,5 9,3 11,2 FB(mm)/KBÇ(mm) 31,9 21,4 23,1 24,3 Fidan Taze Ağırlığı (g) 28,26 31,71 33,41 57,44 Gövde/Kök (Taze) 5,1 2,4 2,8 2,5 Kök Yüzdesi (Taze) 18,1 30,8 29,2 29,2 FB 5. Yıl Yaşama Yüzdesi (%) 67,5b 65,7b 60,9a 72,3c SINIFI 1994 Fidan Boyu (cm) 70a 90b 85b 82ab KBÇ 5. Yıl Yaşama Yüzdesi (%) 70a* 88b 80ab 84b SINIFI 1994 Fidan Boyu (cm) 74,0b* 74,2b 65,1a 74,7b * Aynı satır içindeki aynı harf(ler)e sahip değerler arasındaki fark önemsizdir (p 0.05). Örneğin, Duglas fidanları (2+1), Kuzey Amerika Fidanlıklarında ikinci gelişme döneminin sonunda eylül-ekim aylarında sökülmekte; zorunlu hallerde en fazla dört gün süreyle depolanmakta ve hemen şaşırtılmaktadır. İlkbaharda şaşırtılacak fidanlar ise, aralık-mart ayların arasında sökülmekte ve zorunlu hallerde iki haftadan altı aya kadar depolanmakta; ardından martmayıs döneminde şaşırtılmaktadır. Şaşırtma çalışmaları sırasında söküm dönemlerine (lifting windows) mutlaka riayet edilmesi, ilkbahar şaşırtmasının mümkün olduğunca erkene alınması ve böylece, tomurcuk patlamasından kaynaklanan sakıncaların önlenmesi tavsiye edilmektedir. Sonbahar şaşırtmasının avantajları şu şekilde sıralanabilir (DURYEA 1984): Sonbahar fidanlık çalışmalarının azaldığı bir dönemdir. Sonbahar şaşırtması ilkbaharda oluşan iş hacmini azaltır. Sonbaharda şaşırtılan fidanlar, ilkbaharda şaşırtılanlara göre, daha kalın çaplı ve büyük köklü olabilir. 101

68 Fidanlar ilkbaharda erkenden tomurcuk patlatırlar; böylece hem istenilen ebatlara ulaşırlar hem de yaz sıcaklarına dayanıklı hale gelirler. Çizelge Şaşırtılmamış ve farklı dönemlerde şaşırtılmış beş ve dört yaşındaki Doğu lâdini fidanlarının temel özellikleri ve bu fidanlarla kurulan arazi denemelerinin üç yıllık sonuçları (GENÇ/BİLİR 1997 den). ÖZELLİKLER ŞAŞIRTMA ZAMANI* KN SB İB YZ 1 YZ 2 Fidan Boyu (cm) 27.6 a** 27.9 a 28.8 ab 35.0 b 21.9 a Kök Boğazı Çapı (mm) 9.3 a 10.9 a 10.7 a 13.1 b 9.8 a FB/KBÇ 3.2 c 2.7 ab 2.8 ab 2.8 b 2.3 a Gövde Kuru Ağırlığı (g) b ab ab b a Kök Kuru Ağırlığı (g) 7.54 ab 8.41 bc 7.41 ab c 4.02 a G/K Oranı 4.8 b 4.0 ab 4.6 b 4.1 ab 3.2 a Fidan Kuru Ağırlığı (g) bc 33.88abc ab c a 1993 Yaşama % *** 0.70 a 0.88 a 0.86 a 0.87 a 0.99 a 1993 Fidan Boyu (cm) 49.3 ab 46.9 a 52.3 bc 56.5 d 53.3 c *KN: Kontrol ( Şaşırtılmamış, 5+0 ), SB: Sonbahar şaşırtması ( 2+3S), İB: İlkbahar şaşırtması (2+3İ), YZ 1 : Yaz şaşırtması ( 2½+2½ ), YZ 2 : Yaz şaşırtması ( 1½+2½ ). **Aynı satır içinde benzer harf(ler)e sahip değerler arasındaki farklar önemsizdir ( P 0.05 ). ***Tablo değerleri orijinaldir, fakat istatistiksel analizlerde Arcsin P değeri kullanılmıştır. Bununla beraber, sonbahar şaşırtmasının şu önemli dezavantajları da daima göz önünde bulundurulmalıdır: Başarı durumu çok çeşitlidir. Sonbahar şaşırtmasında görülen ölümler, ilkbahar şaşırtmasına göre daha fazladır. Sonbaharda şaşırtılan fidanlar, kökleri henüz yeterince gelişmediği için, don atması zararlarına maruz kalabilir. Toprak sonbaharda genellikle iyi bir yetişme ortamı değildir. Boy artımı kontrolü bazen güçtür. Fidanlıklar, sonbahar şaşırtmasını, ilkbahar ve yaz şaşırtmasına göre genellikle avantajlı görmezler. 102

69 3.8.3 Şaşırtmanın Kritiği Standart bir sıklıkta yetiştirilen şaşırtılmış fidanlar, aynı yaştaki şaşırtılmamış fidanlara göre daima kılcal köklerce daha zengin bir kök sistemine, daha kalın çaplara ve düşük gövde:kök oranına sahiptir. Çünkü, 18 aylık Abies pindrow fidanlarıyla 2200 m rakımlı Hindistan - Nihari Fidanlığında (Himachal Pradesh) kurulan denemelerin 3 yıllık sonuçlarında da ortaya çıktığı gibi, şaşırtma ile, yan köklerin gelişimi ana kökün gelişiminden daha fazla teşvik edilmekte, böylece kök kuru ağırlığı artmakta, kök:gövde oranı yükselmekte ve bu olumlu gelişmeler sayesinde gövde ağırlığı da fazlalaşmaktadır (SING vd. 1984). Ancak, şaşırtmada başarılı olabilmek için fidanlar Sökümün yapılacağı gün sabah erken saatlerde iyice sulanmalı, Sökümün ardından ekim parselinde kök ve gövdesi (güneşli günlerde sadece kökleri) iyice ıslatılmalı, gölgede sınıflandırılmalı ve kök tuvaleti yapılmalı, Zorunlu haller dışında kesinlikle gömüde veya değişik saklama koşullarında bekletilmemeli, Bir-iki gün önceden iyice sulanmış şaşırtma yastıklarına veya kap harçlarına dikilmeli ve şaşırtmanın ardından yine sulanmalıdır. 3.9 Gübreleme ve Etkileri Bilinen kimyasal elementlerin yarıdan fazlası, bitki dokularında tespit edilmiş bulunmaktadır (Kramer/Kozlowski ye atfen LANDIS 1985). Bitki gelişiminde ise, bu elementlerden sadece onaltısına ihtiyaç olup; bu 16 element, bitki gelişimindeki rollerine göre iki ana gruba ayrılmıştır. Birinci grupta yer alanlar, bitkilerin yaşam döngüsünde kullanılırken, ikinci gruptakiler, bitkilerin bazı kısımlarında bulunmakta yahut metabolizmik faaliyetlerde yararlanılmaktadır (Epstein e atfen LANDIS 1985). Bunlardan karbon, oksijen ve hidrojen, su ve karbondioksitten sağlanmakta ve kuru ağırlık olarak bitkinin yaklaşık % 96 sını oluşturmaktadır. Geriye kalan 13 besin elementi mineral orijinlidir ve iyonlar halinde topraktan absorbe edilir. Üstünlükleri birbirlerine bağlı olmakla birlikte, bunlardan altısı makro, yedisi mikro besin elementi olarak kabul edilmiştir. Onaltı temel besin elementinin sağlıklı bir bitkide bulunma miktarları ve konifer fidanı ibrelerinde bulunması gereken standart miktarlar Çizelge 3.24 de, yapısal ve fizyolojik işlevleri ile eksikliği halinde ortaya çıkan belirtiler Çizelge 3.25 de verilmiş; mineral besin elementi yoğunluğu ile bitki gelişimi arasında varsayılan ilişkiler ise Şekil 3.14 de gösterilmiştir (LANDIS 1985). 103

70 Şekil Mineral besin elementi yoğunluğu ile fidan gelişimi arasında varsayılan ilişkiler (Chapman a atfen LANDIS 1985 ten). Gübreleme konusu başlı başına bir dersin konusudur. Dolayısıyla, bu özel konu, fidan kalitesini ilgilendiren yönleri ile kısaca özetlenecektir Organik Madde Pek çok fidancı hemen şu soruyu sormaktadır: «Optimum organik madde içeriği nedir?». Maalesef bunu basit bir şekilde cevaplandırmak mümkün değildir. Net bir cevap, sadece özel yetiştirme ortamları için verilebilir. Uzun, nemli ve serin geçen gelişme dönemine sahip yerler ve verimli topraklar, gelişme dönemi boyunca yeşil gübre olarak organik madde biriktirmeye müsaittir. Uzun ve nemli, fakat ılık geçen gelişme dönemi ve verimli topraklar saprofit mikropların aktif hale geçmesine izin verir ve bu alanlarda organik madde daha kolay ayrışır. Halbuki, kil içeriği iyi nemli organik madde, toprağa karışma eğilimindedir. Bu nedenle, saprofit mikropların organik maddeyi ayrıştırma yeteneği azalır. Dolayısıyla, ince tekstürlü topraklar, kaba tekstürlü topraklara göre daha çok organik madde içermektedir.

71 Çizelge On altı temel besin elementinin sağlıklı bir bitkide bulunma miktarları ve konifer fidanı ibrelerinde bulunması gereken standart değerler (LANDIS 1985 ten). Element Sembol Fırın Kurusu Ağırlığın Yüzdesi Olarak Sağlıklı Bitkilerdeki Konifer Fidanı İbrelerinde Bulunması Gereken Standart Miktarlar Toplam Miktarlar 1 Çıplak köklü 2 Kaplı 3 Temel Elementler (%) Karbon C Oksijen O Hidrojen H Toplam (%) Makro Besin Elementleri (%) Azot N 1,5 1,20 2,00 1,30 3,50 Fosfor P 0,2 0,10 0,20 0,20 0,60 Potasyum K 1,0 0,30 0,80 0,70 2,50 Kalsiyum Ca 0,5 0,20 0,50 0,30 1,00 Magnezyum Mg 0,2 0,10 0,15 0,10 0,30 Kükürt S 0,1 0,10 0,20 - Toplam (%) 3,5 - - Mikro Besin Elementleri (ppm) Demir Fe Mangan Mn Çinko Zn Bakır Cu Molibden Mo 0,1 0,05 0,25 0,25 5,0 Bor B Klor Cl Toplam (%) 0, Epstein den alınmıştır. 2 Makro besin elementleri Younberg den; mikro besin elementleri Power dan alınmıştır. 3 W.R. Grace Co. dan alınmıştır. Yukarıda sıralanan bu genel açıklamalar doğrultusunda şu önerilerde bulunulabilir: Picea sitchensis hakimiyetindeki orta seviyede kil içeren topraklara sahip yerler, değişken iklim şartları ve organik madde birikimine neden olan topraklar içerir. Bu tip topraklarda % 7-10 organik madde olması arzulanır. Ilık ve yazları kurak geçen yörelerde organik madde içeriği % 5-8 olmalıdır. Sahil rejyonu dışında kalan ve kısa, sıcak ve kurak bir gelişme dönemi yaşanan yüksek rakımlı yerlerde, organik madde muhtevasının % 3-6 olması tavsiye edilir. Kumlu topraklara sahip; yazların uzun, sıcak ve nemli, kışların nemli ve yumuşak geçtiği yerlerde saprofitler hemen hemen yıl boyu aktif kalır ve ayrıştırma işlevine devam ederler. Binaenaleyh, böyle topraklarda organik madde muhtevası % 1-2 olabilir (DAVEY 1984). 105

72 Çizelge Besin elementlerinin bitkideki yapısal ve fizyolojik işlevleri, noksanlığı halinde ortaya çıkan belirtiler ve sorunlar. Element Bitkideki Yapısal ve Fizyolojik İşlevi Noksanlık Belirtileri Oksijen Karbonhidratların terkibinde bulunur. 1 Hidrojen Karbonhidratların terkibinde bulunur. 1 Karbon Karbonhidratların terkibinde bulunur. 1 Azot Amino asit, protein, nükleik asit ve klorofilin terkininde yer alır. 1,2 Enzim ve hücre membranına benzeyen diğer hücre bileşenlerinde de mevcuttur. 3 N bitkilerin fiziksel yapısının, enzim sistemlerinin, genetik yapılanmasının ve fotosentez sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Yüksek miktarda N içeriği, hızlı gövde gelişimi ve normale göre daha uzun, geniş ve ince yaprak oluşumuyla kendini belli eder. Nispeten düşük N içeriği ise, aksine, gelişmede yavaşlamaya, normale göre daha küçük ve kalın yaprak oluşumuna sebep olur. 4 Mobil elementtir. Noksanlığında yapraklar sararır. Sararma yaşlı yapraklardan başlayarak genç yapraklara doğru gelişir. Öncelikle yaşlı yapraklarda solma başlar ve sarı renk oluşur. Genç yapraklar bir süre açık yeşil kalır. Açık yeşilden sarıya dönen yapraklar, CO 2 özümleme yeteneğini kaybeder ve ölür. Bu olgu yavaş yavaş ama sürekli biçimde yaşanır. Ayrıca, bitkilerde vejetatif gelişme geriler, ama generatif faaliyet hızlanır. Ancak, meyvelerin, kozalakların ve tohumların ebadı küçülmüştür ve sayıları azalmıştır. Hatta, noksanlığın derecesindeki artışa göre bodurlaşma görülebilir. Gövde, normale göre belirgin bir şekilde incelmiştir. Kök:gövde oranı artmış, sürgün oluşumu ve büyümesi gerilemiş, yapraklar küçülmüştür. Özellikle genç yapraklar küçük ve ensizdir. 5 Fosfor Hücrede, fosforlaştırılmış şeker 1, asal enerji transfer mekanizmasında vazifeli nükleoprotein, fosfolipid ve yüksek enerji fosfat bağlarında bulunur. 3 Mobil elementtir. Büyük bir bölümü, gelişme döneminin başlangıcında alınır. Meselâ, gelişimlerinin % 25 ini tamamlamış bitkiler, ihtiyaç duydukları fosforun % 75 ini almış durumdadır. Bu nedenle, gelişme döneminin başlarında yaşanacak fosfor yetersizliği, önemli bir sorundur. Noksanlığında, yaprak sayısı, gelişimi ve yüzey alanı önemli derecede azalmıştır. Bazen, klorofil içeriği artar ve yapraklar koyu yeşil renge bürünür. Fotosentez göreceli olarak az gerçekleşir. Kök büyümesine kıyasla gövde büyümesi azalmıştır ve dolayısıyla gövde:kök oranı azalmıştır.köklerde ve yapraklarda nişasta, sadece köklerde sakkaroz miktarı fazlalaşır. Generatif faaliyetler yavaşlar. Çiçeklenme gecikir, azalır ve tohum oluşumu önemli düzeyde olumsuz etkilenir. 5 Potasyum Özel işlevi hâlâ mechûldür. Fakat, hücrede ozmoz olaylarında görevlidir ve muhtemelen enzim faaliyetlerinde de işlevi bulunmaktadır. Bilinen herhangi bir organik bileşiğin öğesi değildir. 5 P H dengelemesinde yardımcı olur. 1,3 Tohumları güç çimlenen türlerde, tohumların potasyum hidroksit içinde 1 dk. tutulması, çimlenmeyi ve fide çıkışını hızlandırır. Bitkilerde, kök uçları gibi aktif gelişmenin olduğu dokularda bulunduğundan, su alımını ve tutulmasını kuvvetlendirir. Bu sayede, stoma açılması ve 106

73 kapanması, bitkinin lehine değişir. Gündüz ve solunum nedeniyle oluşan enerji kullanımı sırasında, potasyum iyonları, stomaların kenarındaki savunma hücrelerinin içine pompalanır ve turgor basıncı artar. Bu sayede stomalar açık kalır. Geceleri ise, potasyum iyonları savunma hücrelerinin dışına çıkarılır, turgor basıncı düşer ve stomalar kapanır. Keza, bitki, su gerilimine maruz kaldığında, potasyum iyonları yine, savunma hücrelerinin dışına çıkar, turgor basıncı düşer ve stomalar hemen kapanır. Bitki, böylece, bünyesindeki suyu kaybetmemiş olur. Potasyum noksanlığı halinde, bitkilerde stoma hareketleri düzenlenemez ve fotosentez için gerekli karbondioksit alımı, turgor haline ve gelişmeye tesir eden transpirasyon ve solunum için lüzumlu oksijen temini sekteye uğrar. 6 Glikozdan şeker sentezinde rol oynayan enzimin aktivitesinde, fotosentez ürünlerinin floem iletim borularına yüklenmesinde ve taşınmasında, protein sentezinde mutlak gereklidir. ATP sentezinde önemli rol oynar. 5,6 Potasyum, bitki dokularında anyon dengelemesi için gerekli asıl katyondur ve bu özelliği sayesinde, azot, ksilemde uzun mesafeler boyunca taşınabilir. Don zararlarına, böcek ve mantar saldırılarına karşı bitkilere yardımcı olur. Yüksek N içeriği, bitkilerin yumuşak dokulu olmasına neden olurken, K yeterli miktarda mevcutsa, donmuş dokuları destekler ve bu oluşumu engeller. Fakat K yeterli miktarda olmalıdır. Çünkü, Pinus silvestris ve Betula pendula da saptandığına göre, çok yüksek seviyelerde K içeren yaprakların dona dayanıklılık düzeyi, bir miktar azalmaktadır. K, keza, su ekonomisini düzenleyici etkisiyle, bitkilerin, kışın meydana gelen fizyolojik kuraklıktan etkilenmesini de önlemektedir. Ayrıca, K, Ca ve Mg, yaprak yüzeylerinde mum tabakası oluşumu arttırır ve böyle onların dayanıklılık sürecine katkıda bulunur. Bilindiği gibi, kalın bir kütikula tabakası, bitkiyi, böcek yeniklerine ve mantar nüfuzuna karşı daha dayanıklı hale getirmektedir. 6 Mobil elementtir. Bitkilerde yaşlı organlardan genç organlara doğru hareket eder. 5 Noksanlığı, ekseriyetle donuk yeşilimsi gri yapraklardan anlaşılır. 2 Büyümede gerileme başlar; ardından, önce yaşlı takiben genç yapraklarda sararma (kloroz) ve lekelenme (nekroz) de görülebilir. Yaprak kenarları ve uçları önce sararır, peşinden, koyu kahverengine döner. Noksanlığın derecesine göre, bu kısımlar ölür veya kuruyarak dökülür. Yaprakların geriye kalan kısımları, uzunca bir süre yeşil renklerini muhafaza edebilir. Turgor basıncı düşer ve bitkiler gevşek dokulu bir yapıya bürünür.ksilem ve floem iletim borularının oluşumu geriler; mineral besin elementlerinin ve asimilatların dağıtımında sorunlar başlar. Dolayısıyla, tepe ve kök gelişimi yavaşlar. Ligninleşme azalır. Absorbe edilen azot, bağımsız amino asitlere dönüştürüldüğünden, protein sentezi sekteye uğrar. 5 Kalsiyum Sağlamlaştırıcı olarak hücre duvarlarında, ayrıca orta lamelde kullanılır. 1,2 Hücre duvarlarının asal öğesidir. N metobolizmasında da işlevi vardır. Keza, hücre bölünmesinde ihtiyaç duyulan enzimleri harekete geçiren bir elementtir. 3 İmmobil elementtir. 2,5 Temel görevi, hücre duvarlarını ve dokuları güçlendirmek; dokuları ve meyveleri mantar ve bakteri hastalıklarına karşı korumaktadır. Hücre bölünmesinde ve kök gelişiminde önemli işlevler üstlenmiştir. Hücreden madde çıkışını olağanüstü azaltarak, bitki dokularının dondan etkilenmesini önler.hücre vakuollerinde birikir ve katyon-anyon dengesini kurar. Kalsiyum oksalat, güç çözündüğü için, ozmotik dengenin sağlanmasında yardımcı olur. Bitki dokularında biriken Poligalakturonaz, kalsiyum pektatlarının parçalanmasına neden olur ve bu nedenle hücre duvarları parçalanır ve dokular yumuşar. Bu olgunun etkileri 107

74 yaprak ayalarında ve tepenin üst kısımlarında görülür. Hücre bölünmesi durduğundan kök uzaması olumsuz etkilenir. Hastalık etmenlerine karşı bitkinin dayanıklılığı azalır. Noksanlığın ilk belirtileri büyüme noktalarında ve genç yapraklarda görülür ve genç yapraklar sararır ve şekilleri bozulur. Kalsiyum yetersizliği işleri düzeylere ulaştığında, yaprak kenarlarında siyah ve kahverengi lekeler oluşur. Meyveler zamanından önce olgunlaşır ve bu nedenle muhafaza sorunları çıkar. 5 Magnezyum Yeşil bitki yapraklarında, klorofil moleküllerinde 2,5 merkezi atom olarak yer alır. Protein sentezinde etkilir. Metabolik enerji kaynağı ATP nin oluşumunda görev yapan enzimin işlevini gerçekleştirebilmesi için mutlak ihtiyaç duyulan bir elementtir. Noksanlık belirtileri gelişimini tamamalamış yaşlı yapraklarda ortaya çıkar. Yaprak damalararı arası, önce sararır ve zamanla kahverengi ve siyah lekeler oluşur. Yapraklar ışığa karşı hassaslaşır. Işık yoğunluğundaki artışa paralel olarak sararma ve lekelenme ortaya çıkar. Kloroplastlar normal gelişemez, dokularda nişasta ve şeker birikimi görülür. 5 Kükürt Mobil elementtir. Klorofilin yapısında yer almaz, fakat, klorofil sentezinde önemli işlevleri vardır. 5 Ayrıca, enzimlerin üstlendiği işlevler sırasında gerekli bir elementtir. 3 Amino asitlerde kullanılır. Amino asitlerde azotta kullanığı için, noksanlığında ortaya çıkan belirtiler, azot noksanlığındaki belirtilere benzerdir. 2 Noksanlığında, yapraklarda klorofil miktarı azalmıştır. Genç yapraklarda sararma önce damarlar arasında başlar ve zamanla yaprak bütünüyle sararır. Yapraklar küçülmüş, boğum araları kısalmış, gövde ve dallar incelmiş hatta bodurlaşma meydana gelmiştir. Karbonhidrat birikmesi nedeniyle bitkiler normale göre ağırlaşmış olabilir. Kurak geçen yıllarda kükürt noksanlığı artmaktadır. 5 Demir Elektron transferinde görevlidir. 1 Solunumda görevli bazı enzimlerde ve kloroplastlarda bulunur. 3 Klorofil oluşumunda kullanılır. 2 İmmobil elementtir. Protein sentezinde önemli işlevler üstlenmiştir. Noksanlığında, protein miktarı azalır, organik azotlu bileşiklerin içeriği artar. İlk önce genç yapraklar etkilenir. İleri aşamalarda yaşlı yapraklar da etkilenmeye başlar. Asıl belirtisi, yaprak damarları arasınıda görülen sararmadır. Öyle ki, yaprakların en ince damarları bile yeşildir ama damar araları sararmıştır. Aşırı demir noksanlığında ise, zamanla damarlarında sarardığı görülür. Yeterince klorofil oluşamaz ve yapraklar adeta beyaz bir renge bürünür. 5 Mangan Oksidasyon reduksiyonunda kullanılır. 1 Klorofil sentezinde gereklidir. Keza, enzimlerin üstlendiği işlevler sırasında gerekli bir elementtir. 3 Bitkilerin suyu ekonomik kullanmalarını sağlayan, dona dayanıklılığı artıran bir elementtir. Büyümede gerileme, bodur kalma ve yaprak damarları arasında sararma asıl belirtilerdir. Noksanlık, başlangıçta büyüme noktalarındadır; ama, giderek bütün bitkiye yayılır ve yaprak damarları arasındaki dokular ölür. Etkilenen yapraklar kırışık, kıvrık ve benekli yapılarıyla hemen fark edilir. Bilhassa köklerde, çözünebilir karbonhidrat miktarı önemli düzeyde azalmıştır; dolayısıyla kök gelişimi oldukça yavaşlamıştır

75 Bor Karbonhidrat göçünde 1 ve metabolizmasında düzenleyici, 3 immobil elementtir. Transpirasyonu düzenler, suyun ekonomik kullanımını sağlar; virüs, mantar ve böcek zararlarına karşı dayanıklılığı artırır. Noksanlık halinde bitkinin büyüme noktaları zarar görür ve gelişme yavaşlar. Boğum araları daralır ve çalılaşma görülür. Genç yapraklar kıvrılmış, normale göre daha kalın, koyu mavi veya yeşil renktedir. Transpirasyon düzeni bozulmuştur, dolayısıyla, yapraklar ve dallar gevrek bir yapı gösterir, kolay kırılır. Tomurcuk çiçek ve meyve oluşumu azalmıştır, hatta tamamen durabilir. Olgun yapraklarda, damar araları sararmış, ayanın şekli bozulmuştur. 5 Çinko IAA hormonunun sentezinde gereklidir ve bazı enzimin terekkübünde bulunur. 3 Mobil elementtir. Çinko noksanlığında, enzim aktivitesi azaldığından, karbonhidrat, protein ve oksin metabolizması olumsuz etkilenir. Membran kalitesini artırıcı etkileri belirlenmiştir. Zehir etkisi yapan oksijen radikallerinin çıkışını kontrol etmekle görevlidir. Çinko noksanlığında, yapraklarda ve çiçek tomurcuklarında, absisik asit daha fazla birikmekte, polenlerin yapısında bozulmalar görülmekte ve tohum oluşumu olumsuz etkilenmektedir. Bitkilerde bodurlaşma, noksanlığın en önemli belirtisidir; fakat, kökler fazla etkilenmez. Yapraklar olağanüstü küçülmüştür, normal ebatlara göre kez daha küçük ve çok sayıda yaprak bir araya gelerek rozet görünümü kazanmıştır. Yaprak damarları yeşil; ama, damar araları, açık yeşil, sarı veya beyazdır. Damarlar arasında benekler oluşabilir. Yaprak orta damarı kısalmış, yaprak ayası daralmıştır. Bazen, yaprak kenarları girintili-çıkıntılı, ve her iki taraftan yukarıya doğru kıvrıktır. Tomurcuk sayısı azalmış olup, bazıları hiç açılmadan kalmıştır. Sürgünler ölür, yapraklar orak şeklini almıştır, erken dökülür ve yaprak sıklığı oldukça azalmıştır. 5 Bakır Molibden Bazı enzimlerin bileşiminde bulunan 1,3 immobil elementtir. Ligninleşmede, tohum ve meyve oluşumunda önemli etkileri olan bir elementtir. Bodurlaşma; genç yaprakların solması, kıvrılıp bükülmesi; apikal meristem dokularında beneklenme, noksanlığın esas belirtilerindendir. Yapraklardaki sararma, yeterince Cu taşınamamasına ve yaprak ksilem iletim borularının ligninleşmemesine bağlanmaktadır. 5 Azot indirgemesinin gerçekleştiği bazı enzim sistemlerinde gereklidir. 1,3 Mobil elementtir. Polen oluşumunda, gelişiminde ve çimlenme gücünde önemli etkiye sahiptir. Noksanlık belirtileri, önce orta ve ileri yaşlı yapraklarda ortaya çıkar. Normal sarıdan sarımsı yeşile kadar değişen renklere bürünmüş yaprakların kenarları içeriye doğru kıvrılmştır. Ebatları küçülmüş yaprakların yüzeyleri kahverengi beneklerle kaplanmıştır. 5 Klor Fotosentezde görevlidir. 1 Temel olmayan ozmotik işlevleri yerine getirir ve enzimlerin birleşmesinde etkindir. 3 Mobil elementtir. Ozmotik basıncı etkileyerek, bitkilerin su ekonomisini düzenleyen bir elementtir. Kuraklığa dayanıklılıkda önemli rolleri vardır. Cl düzeyi yeterli yaprakların su muhtevası daha iyidir. Noksanlığından çok fazlalığı olumsuzluklara neden olur. Cl yoğunluğundaki artışa koşut olarak, fotosentez ürünlerinin depo organlarına taşınmasında sorunlar ortaya çıkar. Keza, virüs hastalıklarına karşı hassasiyet artar

76 Sodyum Kimyasal yapısı itibariyle potasyuma çok benzer ve bu özelliğiyle bazı bitkilerde, bir ölçüde potasyumun görevini üstlenebilir. Solmayı geciktirici, kuraklığa dayanıklılığı artırıcı müspet etkileri saptanmıştır. Stomaların açılıp-kapanmasında önemli işlevleri vardır. Ayrıca, bitki öz suyunda donma noktasını düşürerek, onların kış ve ilkbahar donlarından etkilenmemesini sağlamaktadır. Kalite artırıcı, hastalık etmenlerine karşı dayanıklılığı yükseltici etkileri de mevcuttur. 5 1 Salisburry/Ross a atfen BIGG 1990 dan alınmıştır. 2 BIGG 1990 dan alınmıştır. 3 Epstein; Kramer/Kozlowski ye atfen LANDIS 1985 den alınmıştır. 4 LANDIS/van STEENIS 2003 den alınmıştır. 5 KACAR/KATKAT/ÖZTÜRK 2002 den alınmıştır. 6 LANDIS 2005a dan alınmıştır. Çiftlik gübresi ve kompost gibi organik gübreler, pek çok ayrışmış organik madde ve mikroorganizma (bakteri ve mantar) içerdiğinden, toprak sağlığı için çok önemlidir. Başka bir söyleyişle, ortama organik madde ve mikroorganizma ilâve edilmiş olması, organik gübre kullanmanın en önemli avantajıdır. Çünkü, sun î gübreler organik madde ihtiva etmez. Fakat, organik gübrelerin de N, P ve K muhtevası düşüktür. Meselâ, N oranı kompostta % 2-4 iken çiftlik gübresinde sadece % 0,5-1,5 dir. Bu nedenle, fidan üreticileri organik gübreler yanında inorganik gübreleri de kullanmak durumundadır (ANONYMOUS 1981) İnorganik Gübreler ve Etkileri Orman fidanlıklarında ağırlıklı olarak kullanılan inorganik gübreler N, P ve K lu gübrelerdir. Fe, Cu, Zn, Mn ve B gibi iz elementleri ise, düzenli ve yeterli miktarlarda ahır (çiftlik) gübresi atılan fidanlıklarda, genellikle yeterlidir. Sun î gübreler fidanlara iki yöntemle verilir: 1- Toprağa karıştırarak gübreleme, 2- Toprak yüzeyine serperek gübreleme. Yöntem seçimi, gübrenin çözünürlüğüne bağlı olarak değişir. N ve K gübreleri çözünebilir gübrelerdir ve toprak yüzeyine serpilerek kullanır. Takiben yapılan sulamayla, gübrenin köklere ulaşması sağlanır. Lâkin, P çözünebilir değildir ve tohumlar ekilmeden önce köklenme zonuna karıştılması zorunludur (ANONYMOUS 1981). Atılacak gübre miktarı da çok önemlidir. Aşırı gübreleme sık yapılan bir hatadır. Bu konuda, gübre ambalajları üzerindeki öneriler, kuşkusuz çok yararlıdır. Çıplak köklü fidan üreten Kuzeybatı Pasifik fidanlıklarında, ekim öncesi, 1134 g/9,29 m 2 dozunda 0:20:0 kalsiyum superfosfat gübresi

77 atılmakta ve bir bel veya rotovatör yardımıyla toprağa karıştırılmaktadır. Ayrıca, gelişme dönemi içinde, haziran ortası, temmuz ortası, temmuz sonu ve eylül ortası-eylül sonu olmak üzere dört defa, 198,45 g/9,29 m 2 dozunda 10:10:10 NPK gübresi de atılmakta ve akabinde yastıklar sulanmaktadır. Çökerten zararı görülen ortamlarda, temmuz ortası uygulamasından vazgeçilmektedir. Toprak asiditesinin 6,0 ın altında veya üstünde oluşuna göre de gübreleme rejimi değiştirilmektedir (ANONYMOUS 1981). Kuşkusuz kaplı fidan üretiminde de sun î gübreler kullanılmaktadır. Örneğin, ABDULLAH/ALI tarafından, Pinus brutia kaplı fidan üretimi için Irak ta yapılan araştırmaların ilkinde (1985), kap harcı olarak 1:1 lik kil ve kum karışımı yanında yaşama yüzdesi ile birlikte çap artımını da iyileştirmek amacıyla eylül ayında, her fidana 200 mg amonyum sülfat gübrelemesi; ikincisinde (1987), killi toprak ve eylül ayında 400 mg N ilâvesi uygun bulunmuştur. ABD nin geniş yapraklı tür fidanı üreten güney fidanlıklarında, toprak analizleri esas alınarak, yaklaşık 30 yıl önce belirlenmiş standart değerler kullanılmaktadır (Çizelge 3.26). P (30 kg/ha) ve K (50 kg/ha), triple superfosfat ve potasyum klorid gübreleriyle, yastık hazırlama ve ekim çalışmalarından önce, tarlaların sürümü sırasında araziye atılmaktadır. N, yaz aylarında, sıvı yahut kırıntı şeklindeki amonyum nitrat gübresi ile, yüzeyine serpilerek ya da, iki haftada bir 5 veya 10 defa atılan amonyum sülfat gübresiyle toprağa kazandırılmaktadır. Toprağa kazandırılan N miktarı (204 kg/ha), çam fidanı üretiminde kullanılan miktardan (170 kg/ha) daha fazladır (McNAAB 2004). İnorganik gübrelerin etkisi, fidan gelişimi, fizyolojik özellikler ve dikim başarısı bağlamında aşağıda özetlenmiştir: Fidan Gelişimine Etkileri Bitkilerde genellikle N ve K alımı gelişme dönemi başında yüksektir, daha sonra düzenli bir şekilde azalır. P alımı ise, örneğin Picea glauca da yaz başında yüksek, ağustosta düşük, sonbaharda tekrar artış gösterir. Duglasdaki değişim ise küçük çaptadır. Fidanların büyümesi, inorganik maddelerin verilmesine bağlı olarak azalabilir veya bazen değişebilir. N ve P verilmemesi gövde büyümesini kök büyümesinden daha çok sınırlamaktadır (Şekil 3.15). Pinus radiata da belirlendiği gibi, N içeriğindeki azalma boy büyümesindeki düşmeye bağlı olarak gövde çapını azaltır, dal sayısının ve uzunluğunun da azalmasına sebep olur (van den DRIESSCHE 1984). Hatta, ibre ve tomurcuk gelişimi de olumsuz etkilenir. Yapraklar uçuk yeşil kalır veya sararır. Konifer fidanlarında, P kök büyümesi ve tomurcuk gelişimi için 111

78 çok önemlidir. Keza K, kök büyümesi, su kullanımı ve hastalıklara karşı direnç için gerekli bir besin elementidir (ANONYMOUS 1981). Temel 16 elementin sağlıklı bitkilerde bulunma miktarları ile konifer fidanı ibrelerinde bulunması gereken standart miktarlar Çizelge 3.21 de verilmiştir (LANDIS 1985). Şekil Potasyum içeriğindeki iyileşmenin Duglas ve Picea glauca da fidan gelişimine tesiri. (A) Picea glauca kaplı fidanlarında en iyi sonuç ppm lik K gübrelemesiyle elde edilmiştir. (B) Duglas fidanları gelişmeleri için, Picea glauca fidanlarına göre daha fazla miktarda potasyuma ihtiyaç duymaktadır (LANDIS 2005a dan). Hemen belirtmekte yarar var ki, amonyum içerikli N gübreleri, kök gelişiminden daha çok sürgün uzaması üzerinde etkilidir. Nitrat gübreleri ise hem gövde hem de kök gelişimini destekleme eğilimindedir (Şekil 3.16). Azot gübrelemesi, bitkinin gelişme safhalarına bağlı olarak, farklılıklar gösterir. Şöyle ki (LANDIS/van STEENIS 2003): Fidecik Safhası Fidan üreticileri, bitki fidecik halindeyken, kullanılacak gübrelerde, azot içeriğinin düşük seviyelerde (meselâ 50 ppm) kalmasını isterler. Zira, küçük ebatlı fidecikler, yüksek N yoğunluğundan istifade edemez. Aksine, hastalık etmeni mantarların gelişimi N tarafından teşvik edilir ve çökerten zararları artar. Yine, bu çağda, amonyumlu gübreler nitartlı gübrelere tercih edilir. Çünkü, genç bitkiler amonyumlu gübreleri birkaç hafta içinde topraktan alıp gelişimlerinde kullanmaya başlarken, nitratlı gübreler enzimleri azaltır. 112

79 Çizelge ABD güney fidanlarında, geniş yapraklı tür fidanı üretimi için belirlenmiş gübreleme standartları (Stone, South/Zwolinski ye atfen McNAAB 2004 ten). Nitelik Kabul Edilebilir Uygulanan Ortalama Değerler Miktarlar Asidite (p H ) 5,6 6,8 Azot (N) 204 kg/ha Mevcut P kg/ha 19 Mevcut K Mevcut Ca ,8 Mevcut Mg ,1 Mevcut Mn Organik Madde > % 1 Toplam çözünür tuz < 1,000 ppm Hızlı Büyüme Safhası Bu dönemde kullanılan gübrelerde N seviyesi 2-4 kat (genellikle ppm) arttırılır ve amonyum içeriği yüksek gübreler kullanılır. Fakat, yine de, gübre tipi ve N oranı, tür farklılığına göre ayarlanmalıdır. Örneğin, gelişmesi yavaş türlerde, 300 ppm N içeren gübrelere ihtiyaç varken; hızlı gelişen türler için 50 ppm N muhtevali gübreler tercih edilir. Çünkü, bu safhada yetiştirme amacımız, sürgün büyümesini azamiye çıkarıp, fidan boyunu hızla artırmaktır. Bununla beraber, bu tip bir uygulama, hücre duvarları nispeten güçsüz hücrelerin de oluşmasına, dolayısıyla sukulent büyümeye neden olabilir ki, bu tip fidanların, fiziksel zararlara ve diğer stres etmenlerine maruz kaldığı, sık karşılaşılan olgulardandır. Dayanıklılık Kazanma Safhası N içeriği düşük ve nitratlı gübrelerin tercih edildiği bir dönemdir. Amaç, fidanları dinlenmeye ve dayanıklı hale gelmeye zorlamaktır. Bu dönemde, hem dinlenme dönemine geçişi sağlamak hem de soğuğa dayanıklılık kazandırmak için N muhtevası düşük gübrelere mutlaka ihtiyaç vardır. Yavaşlamış hücre bölünmesi hücre duvarlarının kalınlaşmasını sağlar ve bu sayede bitki fiziksel stres etmenlerine mukavim hale gelir. Azalan sürgün büyüme oranı, keza, dormansi haline geçişin ve dayanıklık kazanama sürecinin başlangıcı olan kış tomurcuğu oluşumunun da ilk adımıdır. Dayanıklılık kazanma safhasında, kalsiyum nitrat gübrelemesi çok önemlidir. Çünkü, nitrat hücre bölünmesini yavaşlatırken, kalsiyum, daha güçlü hücre duvarları oluşumuna yardımcı olur. 113

80 Şekil Fidan fizyolojisinde kritik bir element olduğundan, azot gübrelemesi fidan gelişimini hızlandırmak veya yavaşlatmak, böylece gövde:kök oranını kontrol etmek amacıyla kullanılabilir (LANDIS/van STEENIS 2003 ten). Fidanların kök sistemleri zarar gördüğü için, yerinde kök kesimi işlemlerinin ardından ilave bir gübreleme de şarttır. İlave gübreleme, keza, ıslak ve soğuk havanın etkilerini dengelemek için de gerekli olabilir. Islak ve serin topraklarda yetişen 2+0 çam fidanlarına amonyum nitrat verilmesi, verilen gübre düşük sıcaklık nedeniyle fidanlar tarafından alınamadığı için, büyümede azalmaya neden olabilir ve hastalık belirtileri azot yığılmasına bağlanabilir (van den DRIESSCHE 1984). Fakat, N gübrelemesi neticesinde, dikime uygun fidan miktarının arttığı da bir gerçektir ve N gübreleri fidanlıklarda ağırlıklı olarak kullanılmaktadır. Hem birinci hem de ikinci gelişme döneminde, temmuz ayında veya ağustos ayında sona erdirilen gübreleme işleminin, fidanların dayanıklılığını artırdığı da unutulmamalıdır (DURYEA 1984). 114

81 Takip eden kış aylarında hasat edilecek fidanların, gelişmenin durmasından sonra sonbaharda yapılan gübreleme, fidanların boyuna ve çaplarına etki etmemektedir. Fakat, gelecek yılın gelişimi için önemli bir ip ucu olan tomurcuk boyu, N ve P gübrelemesi ile önemli ölçüde değişir. Şöyle ki: P tomurcuk boyunun kısalmasına neden olmakta; N ise, P un bulunmadığı ortamlarda tomurcuk boyunu artırmaktadır (Timmis e atfen DURYEA 1984). ATASOY (1985), Doğu Karadeniz Bölgemizde bulunan ve Doğu lâdini fidanı üreten Meryemana Araştırma, Karadağ ve Giresun Fidanlıklarında yaptığı araştırmalarda, NPK (15:15:15) kompoze gübrenin; ekimle birlikte verildiğinde çimlenme yüzdesini önemli düzeyde azalttığını; fakat, fidan boyu ve kalınlığını 2-6 kat artırdığını tespit etmiştir. Araştırıcı, fosforlu gübrelerin ekimlerden 1-2 ay önce verilmesini ve ekim yastığı toprağına iyice karıştırılmasını; azotlu ve potasyumlu gübrelerin ise, büyüme mevsiminde en az üç defada verilmesini tavsiye etmektedir Fidan Fizyolojisine Etkileri Fidan fizyolojisindeki en önemli özellikler, herhalde, dikim başarısını doğrudan etkileyen uyku hali, kuraklığa ve dona dayanıklılık durumudur Uyku Hali Fidanların uyku halinde sökülmesi kadar, dikimin hemen ardından tomurcuklarını patlatarak gelişmeye başlaması da çok önemlidir. Benzian vd. nin araştırmalarında, gelişme döneminin sonlarına doğru yapılan N gübrelemesinin, dikimin ardından tomurcukların patlama süresinin kısalmasına etkisinin Sitka lâdini, Avrupa lâdini ve Tsuga heterophylla (Raf.) Sarg. da, müspet, Abies grandis (Dougl.) Lindl. da menfi olduğu görülmüştür. Thompson ın Duglasda yaptığı araştırmada ise, N ve P un tesiri olumlu bulunmuştur (LANDIS 1985) Kuraklığa Dayanıklılık Kök sistemindeki ozmotik düzenin yeniden tesisi uzun sürebileceğinden, yeni dikilmiş fidanların su stresine karşı dayanıklı olması gerekir. İşte bu noktada, mineral besin elementi içeriği büyük önem arz etmektedir. Çünkü, P su kaybını artırırken, yüksek N içeriğinin Pinus taeda da kuraklığa dayanıklılık performansını düşürdüğü (Pharis/ve Kramer e atfen), Pinus contorta da ise yaşama yüzdesinin azalmasına sebep 115

82 olduğu (Etter e atfen) bildirilmektedir. Fakat, van den Driessche, yeterli ama dengeli N, P ve K takviyesiyle, konifer fidanlarının kuraklık performanslarının yükseltilebileceğini belirtmiştir (LANDIS 1985). Nitekim DURYEA (1984) da, Pharis/Kramer e atfen, fidanlardaki optimal N seviyelerinin genellikle onların açık alan koşullarında kuraklığa dayanıklılığını ve kurak dönemlerde gelişme yeteneğini iyileştirdiğini; fakat, optimal gelişmeyi sağlamak için çok düşük veya çok yüksek olan N seviyelerinin, fidanların kuraklıktan zarar görmelerine ve kuraklığı takiben gelişimlerinin de düzelmemesine sebep olabileceğini ifade etmektedir. Stoeckeler/Arneman ın saptamalarına göre, kuraklığa dayanıklılıkları test edilen 2+0 Pinus banksiana fidanları, orta seviyelerde N ile gübrelendiğinde, kuraklığa karşı fevkalade önemli bir direnç gösterebilmiştir. Yine, Pharis/Kramer in bulgularına bakıldığında, gelişmeleri için optimum miktar sağlandığında, N gübrelemesi, Pinus taeda fidanlarının da kuraklığa dayanıklılıklarını artırmaktadır (DURYEA 1984). Yukarıda da ifade edildiği gibi, yüksek N içeriği, kurak koşullarda, hem büyümeyi hem de yaşama oranını azaltıcı etkiler yapabilmektedir. Çünkü, yüksek N içeriği vejetatif büyümeyi teşvik eder ve fidanların transpirasyonla su kaybettikleri yüzey artar. Oysa, orta seviyedeki N içeriği, kuraklığa dayanıklılık bağlamında, fidanlara ya yardımcı olmakta ya da müspet veya menfi bir etkisi olmamaktadır. Keza, düşük N seviyesinin büyümeye etkisi de çok azdır (Pharis/Kramer e atfen van den DRIESSCHE 1984). Yüksek K içeriği bitkilerde transpirasyon oranının azalmasına yardımcı olmaktadır. Sitka lâdininde, yeni sürgünlerde kullanılan su miktarından hareketle K içeriğinin etkisini belirlemek için yapılan bir araştırmada, ibrelerinde % 1,00 K içeren fidanların harcadıkları su 188 g su/g yeni sürgün olduğu halde, % 1,9 K içeren fidanlar sadece 156 g su/g yeni sürgün su harcamışlardır (Bradbury/Malcolm a atfen van den DRIESSCHE 1984). İbrelerdeki K içeriğindeki artışa paralel olarak transpirasyonla kaybedilen su miktarındaki azalma Duglas fidanlarında da saptanmıştır. K noksanlığı traspirasyon yanında, aynı zamanda, solunum ve fotosentezde de olumsuzluklara neden olmaktadır (Şekil 3.17; LANDIS 2005a). 116

83 Şekil Potasyumun fizyolojik katkıları. (A) Duglasda, ibre K içeriğindeki artışa koşut olarak transpirasyonla kaybedilen suyun miktarı azalır. (B) Potasyum, transpirasyon yanında fotosentez ve solunum üzerinde de etkilidir (LANDIS 2005a dan). Cristersson ın bulgularına göre, ibre K içeriğinin artması, sarıçam fidanlarında da, soğuk-kurak ortamlarda yaşama oranını artırmış; ancak, aynı sonuç Picea abies te tespit edilememiştir. Keza Larsen, yeterince K içeren Duglasların, donmuş topraklarda, fizyolojik kuraklığa karşı dayanıklılıklarının artığını tespit etmiştir (van den DRIESSCHE 1984). DİRİK (1994) tarafından kızılçam, fıstıkçamı ve Anadolu karaçamı fidanları ile yapılan araştırmada, türlerin kuraklılığa dayanma gücü, stomaların kapanmaya başladığı ve kapandığı sırada sahip oldukları su potansiyeli (Ψ bitki ) değerlerinden yola çıkılarak saptanmaya çalışılmıştır. Kuraklığa dayanıklılık olgusu, oransal doygunluk değerleri en yüksek çıkan kızılçamda daha fazladır. Kızılçamı Anadolu karaçamı ve fıstık çamı izlemiştir (Çizelge 3.27). Dirik saptadığı bu olguyu, Tacenur un bulgularıyla açıklamaktadır ki, Tacenur un tespitlerine göre, ibre K içeriği bakımından en zengin doğal türümüz kızılçamdır Soğuğa Dayanıklılık Söküm tarihinde, fidanlar sadece uyku halinde olmamalı; aynı zamanda, soğuk hava depolarında, derin dondurucularda veya dikim sahasında karşılaşacağı dondurucu soğuklara karşı da dayanıklı olmalıdır. Bitki besin elementi içeriği ile soğuğa dayanıklılık arasındaki ilişkileri saptamaya yönelik araştırma verileri genellikle çelişkilidir. Aldhous un 117

84 bildirdiğine göre, gelişme dönemi sonunda yapılan yoğun N gübrelemesi, fidanların ilkbaharda erkenden sürmesine, dolayısıyla, ilkbahar donlarından zarar görmesine neden olabilir. Nitekim van den Driessche, Duglas fidanlarıyla yaptığı araştırmada, aşırı gübrelemenin, dona dayanıklılık performansını düşürdüğü saptanmıştır. Keza, Aronsson, Pinus silvestris fidanlarında N muhtevası % 1,8 den % 2 ye yükseldiğinde, dondan etkilenmenin arttığını; % 1,3 - % 1,8 aralığında ise, don zararının en düşük seviyelerinin belirlendiğini bildirmektedir (LANDIS 1985). Çizelge Üç doğal çam türümüzün kurak yaz dönemindeki transpirasyon tutumları (DİRİK 1994 ten). TÜR ORİJİN STOMALARIN DURUMU ÖZSU POTANSİYELİ (- MPa) ZAMAN (dakika) ORANSAL DOYGUNLUK (%) BİRİKİMLİ TRANSPİRASYON (gr H20/100 gr kuru ağ.) KÜTİKÜLER TRANSPİRASYON (gr H 2 0/100 gr kuru ağ./dk) Pinus Düzlerçamı 0, ,06 20,19 brutia Antalya (275 m) 2, ,87 36,83 Pinus Söğüt Antalya 0, ,92 27,73 nigra (1500m) 2, ,35 64,30 Pinus Bergama İzmir 1, ,87 21,02 pinea (460 m) 3, ,70 74,35 Stomalar kapanmaya başlamış Stomalar kapanmış 0,030 0,028 0,039 Aşırı N gübrelemesi dormansi halinin kaybına ve dolayısıyla sonbahar donlarından etkilenmeye de neden olabilir. Aynı problem P gübrelenmesinde de tespit edilmiştir (Malcolm/Freezaillah a atfen van den DRIESCHE 1984). Gübreleme zamanı bu sebeple çok önemlidir. Örneğin N ve K aplikasyonu çok geciktirilirse, Sitka lâdini ve Tsuga heterophylla da olduğu gibi, don zararları azalır (Benzian a atfen van den DRIESSCHE 1984) veya sonbaharda gerçekleştirilen K gübrelemesi dondan zarar görme üzerine etkili değildir. Duglas fidanlarında ise, sonbaharda yapılacak N gübrelemesinin dona dayanıklılığı artırdığı tespit edilmiştir. Fakat, P gübrelemesi böyle bir etkiye sahip değildir (Thampson a atfen DURYEA 1984). 118

85 Keza, düşük B seviyeleri, orman ağacı fidanlarının dona hassasiyetlerini artırmaktadır (Braekke e atfen van den DRIESCHE 1984). Fakat bu durum komplike bir olayın sonucudur. Timmis in Duglas fidanları ile yaptığı bir araştırmada K : N oranı 0,6 olan fidanların, 1,3 olanlara göre, dona daha dayanıklı oldukları tespit edilmiştir. Bu sonuç açık bir şekilde göstermektedir ki, K tek başına dona dayanıklılığı sağlayan bir faktör değildir (van den DRIESSCHE 1984). Aslında, fidan üreticiliğinde ilk hedef, pântasyon sahasına ve kullanım amaçlarına göre değişiklik arz eden hedef fidan boyutlarının elde edilmesidir. Bu amaca ulaşıldıktan sonra, dona dayanıklılığı artırmak maksadıyla gübreleme çoğukez durdurulur, sulama yoğunluğu azaltılır ve böylece fidanların durgun döneme girişi teşvik edilir. Fidanlara sonbaharda verilecek potasyum klorit (KCL), dona dayanıklılık düzeyini yükseltebilir. Mamafih, bu fikri destekleyen çok sayıda veri yoktur. Timmis in belirttiği gibi, dona dayanıklılık seviyesini yükseltmek için, esasen, dengeli bir bitki besleme rejimi takip etmek daha önemlidir (FISHER/MEXAL 1984). Özetleyecek olursak, potasyum aslında, dona dayanıklılığı artıran bir element olarak bilinmektedir. Fakat, bu konudaki araştırma verileri çelişkilidir. Bazı araştırmalar, yüksek seviyedeki K içeriğinin olumlu katkılarından bahsederken, bazıları da herhangi bir etkisinin olmadığını bildirmektedir. Meselâ, BUSE/DAY (1989) in Mengel/Kirkby e atfen bildirdiğine göre, potasyumun noksanlığı olan fidanlar, dondan daha çok zarar görmektedir. Oysa, yine BUSE/DAY (1989), Picea glauca, Picea mariana ve Pinus banksiana fidanlarıyla yaptıkları araştırmada, her üç türde de, hem yaşama yüzdesi hem de gelişme bağlamında böyle bir katkı saptayamamışlardır Kök Yenileme Kabiliyeti Yeni dikilen fidanların hızla kök geliştirmeye başlayabilmeleri, yani kök yenileme kabiliyetlerinin yüksek olması, dikim başarısı için çok önemli fizyolojik bir özelliktir. Dunlap, kök yenileme kabiliyeti ile fidanların mineral besin elementi içerikleri arasında sıkı bir ilişkinin mutlaka var olduğunu belirtmekte ve bu konuda yeni araştırmaların yapılmasının lüzumunu vurgulamaktadır. Çünkü, Thompson tarafından Duglas fidanlarıyla kurulan denemelerde, N ve P gübrelemesi ile yeni oluşturulan kök miktarları arasında net bir ilişki belirlenememiştir. Bununla beraber, van den Driessche nin yine Duglasda 2+0 yaşlı fidanlarla yaptığı araştırmada, pozitif ilişkiler saptanmıştır (LANDIS 1985). 119

86 Dikim Başarısına Etkileri Dikim sonrası performans üzerine etkili bitki besin elementi seviyelerinin ne olduğu sorusuna maalesef net bir cevap verilememektedir. Genel biyolojik prensipler göstermektedir ki, küçük ve soluk fidanlar, büyük ve yeşil fidanlar kadar iyi ve hızlı gelişemezler ve bu fidanların yaşama yüzdeleri daha düşüktür. Gübreleme genellikle fidan boyutlarını artırır ve fidanlar dikim yerindeki diğer bitkisel taksonlara karşı avantaj elde ederler. Duglasda yapılan araştırmalarda, gübrelemenin yaşama oranını ve büyümeyi artırdığı tespit edilmiştir (Smith, Kozak, Sziklai/Walters a atfen van den DRIESSCHE 1984). Nitekim, en son araştırmalara göre, fidanların gelişebilmeleri için tavsiye edilen optimal ibre N içeriği % 2 dir. Bu seviyenin altında ve üstünde N içeriğine sahip 2+0 fidanlar yaşayamamaktadır (van den DRIESSCHE 1984). Fidanlıkta yapılan gübrelemenin, fidanların dikim sahasındaki yaşama oranlarına etkisini belirlemek için yapılan araştırmaların sonuçları çelişkilidir. Örneğin, Bell in bildirdiğine göre, Picea engelmanni Parry ex Engelmann türünde, fidanlıkta gerçekleştirilen hem N hem de P gübrelemesinin, arazide ikinci gelişme dönemi sonunda belirlenen yaşama yüzdesine etkisi pozitiftir. Mullin/Bowder in Pinus resinosa Ait. fidanlarıyla kurduğu denemede saptanan sonuç ise negatiftir. Olumsuz etki, Benzian vd. nin tespitlerine göre, Britanya da birkaç konifer türünde de tespit edilmiştir (LANDIS 1985). Keza, yapraklarda mevcut besin elementi içeriği ile dikimin ardından belirlenen yaşama yüzdesi değerleri arasındaki müspet ilişkiyi ortaya koyan araştırma sayısı da çok azdır. Meselâ van den Driessche, Duglas fidanlarıyla kurduğu denemelerde, N içeriği ile yaşama yüzdesi arasında pozitif doğrusal ilişkiler saptamıştır. Ancak, ibre N içeriğinin diğer değişkenler içindeki açıklayıcılığı, sadece % 14 dür. Aynı araştırıcının Sahil Duglası, Kara Duglası, Pinus contorta ve Sitka lâdini fidanlarının ibrelerindeki N, P ve K içerikleri ile yaşama yüzdesi ilişkilerini ortaya koyan çalışmasında ise, Sahil Duglası için N içeriğinin, Sitka lâdininde hem N hem de P içeriğinin, 0,01 yanılmayla etkili olduğu belirlenmiştir. Fakat, hesaplanan en yüksek r 2 değeri 0,35 dir (LANDIS 1985). LANDIS, bu bilgilerden yola çıkarak, fidanlıkta yapılan gübrelemenin, fidanların dikim alanlarındaki yaşama yüzdesine etkisi hakkında kesin bir kanaate varmanın mümkün olamayacağını ifade etmektedir. Oysa, yapraklardaki mineral besin elementi içeriğinin, birkaç araştırmada, fidanların dikim alanlarındaki gelişimleri hakkında kestirim yapmamızı sağlayacak duyarlılıkta olduğu belirlenmiştir. Örneğin Pinus taeda fidanlarında, N içeriği ile fidan gelişimi arasında çok sıkı bir ilişki

87 mevcuttur (r 2 = 0,84). van den Driessche nin Sitka lâdinindeki tespitleride istatistiksel bakımdan önemlidir (r 2 = 0,51). Ancak, aynı araştırıcının Dugladaki saptamaları oldukça önemsiz bulunmuştur (r 2 = 0,18). Larsen vd. nin Pinus taeda fidanlarındaki tespitleri de (r 2 = 0,38) önemli kabul edilmektedir. Sonuç olarak, yapraklardaki besin elementi içeriği, fidanların arazideki gelişimlerine ilişkin öngörüde makul bir göstergedir ve besin elementi içeriği (mg/fidan), bağımsız bir değişken olarak, besin elementi yoğunluğuna (%) kıyasla daha uygun bir değişkendir (LANDIS 1985). Gübreleme, ayrıca, uygulanma zamanına göre de, farklı etkiler göstermektedir Gelişme Döneminde Gübreleme Smith, Kozak, Sziklai ve Walters 1966 yılında yaptıkları yayınlarında belirtmektedir ki, Duglas fidanlarını fidanlıkta gübrelemek, fidanların dikim alanlarındaki gelişmelerini % 26 seviyesinde artırabilmektedir (DURYEA 1984). van den Driessche in belirttiği gibi, Duglas fidanı üreten fidanlıklarda 235 kg N/ha dozunda uygulanan gübreleme, 60 kg N/ha şeklinde uygulanan gübrelemeye göre, dikim alanlarında birinci gelişme dönemi sonunda tespit edilen yeni sürgün oluşumuna, Sahil Duglasında % 51, Kara Duglasında % 36 ve Sitka lâdininde % 58 olumlu etkide bulunmuştur. Üç gelişme dönemi sonunda, N un yeni sürgün gelişimine etkisi % 0 42 oranında azalmıştır (DURYEA 1984). DURYEA nın Smith, Kozak, Sziklai/Walters a atfen bildirdiğine göre, fidanlıkta aplike edilen inorganik besin elementleri, dört gelişme dönemi sonunda, plântasyon alanlarındaki Duglas fidanlarının yaşama yüzdelerini % 70 den % 95 e, boylarını 74 cm den 94 cm ye yükseltmiştir. Wilde, Wittenkamp, Stone/Galloway in Pinus banksiana, Pinus resinosa ve Pinus sylvestris fidanlarını kullanarak gerçekleştirdikleri bir başka araştırmada, fidanlıkta gübrelendikten sonra dikilen fidanların, arazideki yaşama yüzdeleri arasında önemli bir farklılık belirlenememiş; fakat, boy gelişimlerinin % oranında arttığı saptanmıştır (DURYEA 1984). Fidanlıkta, vejetasyon döneminde yapılan gübrelemenin, dikim sahasında fidan gelişimine pozitif etkisi, değişik araştırıcılar tarafından Duglasda, Picea engelmanni de, Sitka lâdininde, Tsuga heterophylla da ve Pinus banksiana da tespit edilmiş bulunmaktadır. Keza, Turvey in bakırca fakir podsol topraklarda Pinus radiata fidanları ile kurduğu denemelerde, makrobesin elementlerinden N un, mikrobesin elementlerinden de Cu ın, fidanların gelişiminine pozitif etkide bulunduğu görülmüştür. Mullin/ 121

88 Bowder in Pinus resinosa da yaptıkları araştırmada ise, pozitif etki saptanamamıştır (LANDIS 1985). UĞURLU (1986) Diyarbakır Orman Fidanlığında Pinus brutia fidanı üretiminde yaşanan sorunların çözümü için % 21 lik amonyum sülfat gübresinden m 2 ye 15 gram olacak şekilde ilkbahar gübrelemesini tavsiye etmektedir. Araştırıcı, bu işlem neticesinde 1+1 yaşlı kızılçam fidanlarının ortalama 17,24 cm boy yaptıklarını ve bunun N gübrelemesi sonucu oluşan muhtemel sorunlara neden olmayacağını belirtmiştir Sonbaharda Gübreleme Sonbaharda yapılan N gübrelemesi, özellikle son yıllarda, daha az eleştiri almaktadır. Çünkü, odunsu bitkilerde, bilhassa koniferlerde kitle büyümesi, Pellett/Cater ile Tukey/Meyer in ifadelerinde de yer aldığı üzere, uyku halinde de devam etmektedir. Meselâ, birçok konifer türünde kök gelişimi, toprak sıcaklığı 5 C nin üstünde kaldığı sürece aktif haldedir. Tomurcuklar kapandıktan sonra yapılacak ve onların yeniden patlamasına neden olmayacak kadar düşük seviyelerdeki N gübrelemesi, kitle büyümesini arttırabilir ve dikim başarısı yükseltilebilir. Nitekim, Hinesley/Maki nin Pinus palustris türünde yaptıkları araştırmada, sökümden önce sonbaharda, fidanlıkta yapılan gübrelemenin dikim başarısını yükselttiği belirlenmiştir. Benzer sonuçlar, Benzian, Brown/Freeman tarafından, Sitka lâdininde de saptanmıştır. N gübrelemesinin olumlu etkisi, van den Drieschie tarafından Duglas fidanlarında da tespit edilmiştir ve araştırıcı, ibre N içeriği % 2 olduğunda azami yaşama yüzdesine ulaşıldığını bildirmekte ve bu tip kaliteli fidanlar üretmek maksadıyla ilk yıl kg N/ha, ikinci yıl kg N/ha gübrelemesi önermektedir (FISHER/MEXAL 1984). Anderson/Gessel in araştırmalarına bakıldığında, deniz ikliminin görüldüğü yerlerde, tomurcuk kapanmasının ardından sonbaharda yapılan gübreleme, besin elementi rezervlerini iyileştirmekte ve fidanlar dikimden sonra iyi bir gelişme yapmaktadır. Eylül ayında 56 kg/ha dozunda N ile gübrelenen ve takip eden ilkbaharda dikilen 2+0 Duglas fidanları, dikimden sonraki beşinci yılın verilerine göre, gübrelenmeyen fidanlardan % 13 daha fazla boylanmışlardır (van den DRIESsCHE 1984) Gübrelemenin Kritiği Genel bir öneri olarak, 2+0 yaşında kullanılacak fidanlar için tavsiye edilen N, P ve K miktarları: kg N/ha, kg P/ha ve kg K/ha dır. Vejetasyon dönemi içinde bir-iki veya üç döneme paylaştırılarak

89 verilen gübrelerle, fidanların boylu ve kalın çaplı olmaları sağlanmaktadır. Çünkü, gübrelenen fidanlar daha uzun süre gelişmeye devam etmektedir. Fakat, pek çok fidanlık, fidanların dayanıklılık kazanması için, temmuz içinde veya ağustos başında gübreleme işlerini durdurur. Ekim ayı civarında yapılan sonbahar gübrelemesi fidanların boy ve çap gelişimine etkide bulunmaz; fakat, terminal tomurcuk ebatlarına ve dona dayanıklılıkta etkilidir. Bu etki pozitif veya negatif olabilir. Sonbahar gübrelemesinin kg N/ha şeklinde uygulanması tavsiye edilmektedir (DURYEA 1984). Görülen o ki, yüksek besin maddesi içeriğine sahip fidanlar, muhtemelen fazla tutma başarısı ve daha fazla gelişme göstermektedir. Bununla beraber, besin içeriği ve dikim başarısı arasındaki ilişkiler, soğuk saklama koşullarından ve dikim alanındaki nem ve sıcaklık ilişkilerinden kaynaklanan etkilerle, gayet açık bir şekilde ortaya çıkmayabilir (van den DRIESSCHE 1984). Başka bir ifadeyle, 13 mineral besin elementinin tamamı bakımından sıhhatli bir fidan, soğuk saklama sırasında bile, dondurucu soğuk sebebiyle ölebilir. Ayrıca, fidanların arazideki gelişimlerine yönelik öngörülerde, yapraklardaki besin elementi içeriği (mg/fidan), besin elementi yoğunluğuna (%) kıyasla daha uygun bir bağımsız değişkendir. Keza, soğuk saklamanın, fidanların mineral besin elementi içeriğini nasıl etkilediği net bir şekilde hâlâ ortaya koyulmamıştır. Evet, besin elementi azalması veya artması olmadıkça, besin elementi içeriği, uygun soğuk saklama koşullarından etkilenmemektedir. Fakat, besin elementi yoğunluğu, ortamda sıcaklık yükseldiğinde solunumla kuru madde kaybı başladığından, soğuk sakalama sırasında değişebilmektedir. Nitekim, van den Driessche nin Duglasdaki tespitlerine bakıldığında, yüksek besin elementi yoğunluğu, depolama süresince oluşan zararların artırmasına sebep olmaktadır. Besin elementlerince zenginleştirme, kuşkusuz fidan maliyetini yükseltmektedir. Diktiğimiz fidanların öncelikle yaşamalarını isteriz. Halbuki, besin elementi içeriği ile fidan yaşama yüzdesi arasında henüz net bir pozitif ilişki saptanamamıştır. Bu nedenle, Mullin/Bowdery e göre, «Bitki besin elementlerince zengin fidan yetiştirme, sadece özel alanlar için gereklidir.» (LANDIS 1985). Aslında, fidanların mineral besin elementleri içeriği, birçok unsurun etkisiyle (çevresel etmenler ve gübreleme, yetiştirme sıklığı, kök kesimi, sulama ve söküm zamanı gibi fidanlık uygulamaları) oluşmaktadır. Fidanların besin elementi içeriği bakımından durumları renklerindeki değişimlerden anlaşılabilir ama tespitin kimyasal analizlerle yapılmasıdır. Gelişme dönemi içinde alınacak örneklerdeki analizler, uygulanan yetiştirme işlemlerinin; söküm zamanda alınan örneklerle yapılacak analizler ise, dikim öncesi bitkide depolanmış besin elementi miktarlarınının saptanması 123

90 bakımından önemlidir. Özellikle N içeriği, dikilecek fidanlardan beklenen gelişmenin tahmininde duyarlı bir ölçüttür. Fakat, N içeriği ile fidanın canlılık potansiyelini ortaya koyan diğer öğeler, meselâ kök yenileme kabiliyeti arasındaki ilişkilerin de belirlenmesi, kuşkusuz, öngörülerimizin hassasiyetini artıracağından çok gereklidir (LANDIS 1985) Sulama ve Etkileri Kaliteli fidan yetiştirmede sulamanın katkısı yadsınamaz bir gerçektir. Fakat, en az sulama kadar, kullanılan suyun kalitesi de önemlidir ve saptanmış hedef değerlere sahip su kullanıldığı ölçüde, hedef fidan (target seedling) yetiştirmek kolaylaşır (Çizelge 3.28). Çizelge Sulama suyunda aranan özellikler ve bunlara ait hedef değerler (MOORHEAD/RUTER 2002 den). Özellikler Hedef Değer P H 5,4-7,0 İletkenlik 0,2 2,0 ds/m Bikarbonat < 100 ppm veya 2 meg/l Alkalilik veya TC < 100 ppm VaCO 3 veya < 2 meq/l Sertlik < 150 ppm veya < 3,0meq/L Sodyum < 69 ppm veya 3,0meq/L Klor < 71 ppm veya 2,0meq/L Nitrat < 10 ppm Amonyum < 10 ppm Fosfor < 1 ppm Potasyum < 10 ppm Kalsiyum < 60 ppm Magnezyum < 25 ppm Demir < 4 ppm Kükürt < 24 ppm Mangan < 2 ppm Çinko < 0,3 ppm Bakır < 0,2 ppm Bor <0,5 ppm Molibden < 0,1 ppm Aluminyum < 0,5 ppm Flor < 1 ppm Kramer in belirttiği gibi, bitki örtüsünün yeryüzündeki dağılışı, ilgili faktörler tek tek düşünüldüğünde, diğer faktörlerden daha çok, kullanılabilir su tarafından kontrol edilmektedir. Nitekim, suyun ekolojik önemi, bitkilerin fizyolojik aktivitelerindeki etkisiyle kendini gösterir. Gelişme ki ilişkili 124

91 bütün fizyolojik ve metabolik fonksiyonlar gerekli suyun kaybı halinde bitkilerde durdurulan ilk prosestir. Fidanların su içeriklerindeki düşüş, fidan gelişimi üzerinde o kadar çok etkili olabilir ki, kök ve gövdenin uzaması yanında hacim ve kuru madde artımı, çoğunlukla, fevkalade sınırlanır. Aşırı su stresi fidanlara zarar verdiği veya onları öldürdüğü halde, orta seviyedeki bir su stresi yararlı olabilir; örneğin, durgun döneme geçişi kolaylaştırır. Keza, uygun zamanda ve uygun şekilde yapılacak sulama sıcak hava zararlarını önler veya sonbaharda oluşacak donlara karşı direnmede fidanlara yardımcı olur. Dolayısıyla, sulamanın fidanlara faydalı olacak şekilde yapılması veya durdurulması için, sadece tür ve yetişme ortamıyla alâkalı değil, fidan fizyolojisi hakkında da mükemmel bir bilgi birikimine ihtiyaç vardır (McDONALD 1984). Bu nedenle, suyun bitkiler tarafından alınması ve taşınması, süreci etkileyen olaylar da genel hatlarıyla açıklanıp, KACAR vd. (2002) den yapılan alıntılarla ve numaralı alt bölümlerde özetlenmiştir Bitkilerde Su Alımı ve Taşınması Bitkilerde su alımı ve taşınması, bu süreçte cereyan eden fizyolojik olaylar yanında, kök yapısı ile stomatal (gözeneksel) kütiküler ve lentiküler transpirasyonun etkisinde gelişir. Bu etmenler, takip eden kısımlarda, genel hatlarıyla özetlenmiştir (KACAR vd. 2002) Su Alımı ve Taşınmasında Etkili Fizyolojik Olaylar Bitkilerde suyun alınması ve taşınması, üç temel mekanizmaya bağlı olarak devam etmektedir. Bunlar; Difüzyon, Kitle hareketi ve Ozmozistir. Çevredeki maddelerin bitkiye girişi çoğukez difüzyon sayesinde gerçekleşir. Bu olgu, kısmen topraküstü kısmen de köklerde meydana gelmektedir. «Belli bir maddenin (gaz, sıvı ve katı) büyük konsantrasyona sahip bir alandan daha küçük konsantrasyona sahip bir alana, madde parçacıklarının (molekül, atom, iyon vb.) gelişigüzel hareketleri sonucu net geçişi» difüzyon olarak isimlendirilir ve difüzyon, madde parçacıklarının kinetik hareketlerine bağlı olarak gelişir. Çünkü, atom veya molekül büyüklüğündeki bütün parçacıklar, mutlak sıfır noktası (0 K yahut -273 C) 125

92 üzerinde iken, sürekli hareket halindedir ve belli bir miktarda kinetik enerjiye sahiptir. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bitkilerde cereyan eden fizyolojik olguların hemen tamamı difüzyonla doğrudan veya dolaylı ilişki içindedir. Nitekim, CO 2 ve O 2 ekseriyetle gözeneklerde, topraktaki su ve besin elementleri ise kök sisteminde oluşan difüzyon olgularıyla bitkiye girer. Su, bitkilerde kitle hareketi (bulk flow) ile de taşınır. Difüzyon tek tek molekül hareketi iken, kitle hareketi, atom ve molekül gruplarının birlikte hareketleriyle oluşur ve iki nokta arasında ortaya çıkan basınç farkına bağlı olarak gerçekleşir. Nitekim, bitki hücrelerinin içeriği 0,4 0,5 MPa * gibi büyük bir basınç altındadır ve hücre duvarında-membranında küçük bir delik açılırsa, hücre içindeki sıvı, hücre iç basıncı atmosfer basıncına eşit hale gelinceye kadar dışarıya akar. Hücre iç basıncı ile atmosfer basıncı arasındaki farkın oluşmasında, yer çekimi ve sıvılara özgü hidrostatik basınç etkili olup, ksilem iletim borularındaki uzun yol su taşınması, bu basınç farkı sayesinde gerçekleşir. Suyun, geçirgen bir zarla ayrılmış ortamlar arasında, su potansiyelinin (yoğunluğunun) yüksek olduğu ortamdan, daha düşük olan ortama geçişi ozmozis olarak bilinmektedir. Suyun, bitki hücrelerine, membranlardan (Şekil 3.18) geçerek girişi ve çıkışı, iki mekanizmada, osmozis olgusuyla gerçekleşir. Bunlar: a) Su moleküllerinin, bitki membranları çift tabakasından difüzyon ile tek tek geçişi ve b) Su molekül gruplarının, membranlarda bulunan molekül boyutlu kanalcıklardan kitle hareketi ile geçişidir. Hücrelerdeki moleküler boyutlu kanalçıklar, son yapılan araştırmalarla ortaya koyulduğu üzere, integral membran proteini akuaporinler (aquaporins) tarafından oluşturulmaktadır. Bitki hücresi öz suyundaki su yoğunluğu (konsantrasyonu veya potansiyeli), hücre öz suyunun içerdiği iyonize olan (örneğin NaCl) ve olmayan (örneğin şeker) madde miktarlarına bağlı olarak değişir. Yani, hücredeki su yoğunluğu, madde miktarı arttıkça azalır, azaldıkça çoğalır. Bitkiye su girişi ve çıkışı, hücre öz suyunun su yoğunluğuna bağlı olarak meydana gelen difüzyon, kitle hareketi ve ozmozis mekanimazları tarafından yönetilmektedir. Şöyle ki; bitkinin bulunduğu ortamdaki su yoğunluğu ile hücre öz suyu su yoğunluğu arasındaki fark (su konsantrasyon gradienti) difüzyonu; bitkinin bulunduğu ortamdaki suyla hücre öz suyundaki suyun * 0,1013 MPa = 1 atm = 1,013 bar = 1,013 x 10 5 Pa - Araba lastiği şişirilirken yaklaşık 0,2 MPa basınç uygulanır. - Evlerdeki su boruları içinde 0,2-0,3 MPa basınç mevcuttur (KACAR vd. 2002). 126

93 hidrostatik basınçları arasındaki fark (hidrostatik basınç gradienti) kitle hareketini ve bu her iki mekanizma birlikte ozmozisi oluşturmaktadır. Suyun hücreye girişinde itici rolü bulunan bu etmenlerin tamamına suyun bağımsız enerji gücü denmektedir ve hücre öz suyundaki madde miktarı, suyun bağımsız enerjisini belirleyen temel unsurdur. Bu nedenle, bazı araştırıcılar, suyun bağımsız enerji gücü kavramı yerine suyun kimyasal potansiyeli (μ) kavramını kullanmıştır. Günümüz bitki fizyologları ise, bitki-su ilişkilerini açıklarken kimyasal potansiyelin anlamdaşı olan su potansiyeli (water potential) terimini tercih etmektedir. Şekil Ozmotik sistem olarak bitki hücresi (KACAR vd den). 127

94 Su potansiyeli (Ψ su * ) dendiğinde, «aynı sıcaklık ve atmosfer basıncı altında bulunan çözeltideki suyun kimyasal potansiyeli ile arı suyun kimyasal potansiyeli arasındaki fark» anlaşılır. Bu tanım, şu fomülde ifadesini bulur: Ψ su = (μ çözelti - μ arı su ) Formülde; Ψ su = Su potansiyelini (yoğunluğunu), μ çözelti = Çözeltideki suyun kimyasal potansiyelini ve μ arı su = Arı suyun kimyasal potansiyelini belirtmektedir. Elastik bir zar içinde bulunmayan arı suyun su potansiyeli (yoğunluğu) 0 olup, doğadaki bütün çözeltilerin su potansiyellerinden daha yüksektir. Çünkü, çözünmüş madde bulundurmayan arı suyun su molekülü yoğunlu çok fazladır. Çözeltinin kimyasal potansiyeli, arı suyun kimyasal potansiyeli ile karşılaştırılarak belirlenen çözelti su potansiyeli ise, daima 0 dan küçük olup (-) işaretlidir. Keza, çözeltideki çözünmüş madde miktarı ile çözelti su potansiyeli arasında ters bir ilişki mevcuttur. Yani, çözünmüş madde miktarı artarken, çözelti su potansiyeli azalır. Bu olgu, su potansiyelini belirten (-) işaretli rakam büyümesinden kolayca anlaşılır. Çözünen madde miktarı arttıkça, çözeltinin su potansiyeli ile birlikte buhar basıncı da azalır, kaynama derecei yükselir ve donma noktası düşer. Bitki hücrelerinin su potansiyeli (Ψ bitki ) başlıca üç etmenin etkisi altındadır. Bunlar: a) Bitki öz suyundaki çözünmüş madde miktarı (ozmotik potansiyel), b) Bitki öz suyunun turgor basıncı (hidrostatik basınç veya basınç potansiyeli) ve c) Yer çekimidir. Dolayısıyla, bir bitkinin su potansiyeli (yoğunluğu) şu şekilde formüle edilebilir: Ψ bitki = Ψ op + Ψ tb + Ψ yç Formülde; Ψ bitki = Bitki su potansiyelini (yoğunluğunu), Ψ op = Bitki öz suyunun ozmotik potansiyelini (basıncını), Ψ tb = Bitki öz suyunun turgor basıncını ve Ψ yç = Yer çekimini ifade etmektedir. * Su potansiyeli (yoğunluğu), Yunanca Ψ (psi) harfiyle gösterilir. 128

95 Bitki öz suyunun ozmotik potansiyeli (Ψ op ), sucul bitkilerde saptanan -0,1 MPa ile tuzcul bitkilerde saptanan -20 MPa arasında değişmekle birlikte; tuzcul bitkilerde -5 ile -8 MPa; diğer pek çok bitkide, -0,4 ile -2,0 MPa arasında değişen değerlerle karşımıza çıkar. Yeterli düzeyde su içeren bitkilerin yaprak su potansiyelleri (Ψ bitki ), -0,2 ve -0,6 MPa iken, kurak iklim bitkilerinde -2 ve -5 MPa gibi çok düşük seviyelerde olabilir. Ayrıca, Ψ bitki, Ψ tb ve Ψ op değerleri, aynı bitkinin organları arasında da farklılıklar göstermektedir (Şekil 3.19). Şekil Su potansiyelinin (Ψ w ) ve su potansiyelini oluşturan temel ögelerden çözelti ozmotik potansiyeli (Ψ s ) ile hidrostatik (turgor) basıncının (Ψ p ), toprak çözeltisinde ve aynı bitkinin değişik dokularında saptanmış miktarları (Kozlowski/Pallardy e atfen KACAR vd den). Bitki su potansiyeli (BSP) negatif, bitki su gerilimi (BSG) pozitif basınç değerleriyle belirtilir. Yazarlar 129

96 Pozitif işaretli turgor basıncı (Ψ tb ), bitki öz suyunda su potansiyelinin (yoğunluğunun) yüksek olduğunu, negatif işaretli Ψ tb ise, su potansiyeli düşüklüğünü belirtir. Ksilem iletim boruları içinde oluşan negatif basınç, emme basıncı veya negatif hidrostatik basınç olarak isimlendirilir ve suyun, bitkilerde yukarılara doğru taşınmasını sağlayan etmenlerden birisidir. Yapılan hesaplamalara göre, suyun, bitkide 10 m yüksekliğe taşınabilmesi için su potansiyeli gücünün (Ψ bitki ), -0,1 MPa olması gerekmektedir. Ψ tb değeri, laboratuar çalışmaları hariç kolayca belirlenemez. Bu nedenle, Ψ bitki ve Ψ op tespit edildikten sonra, bitkilerde su alımı ve taşınmasında etkisi çok küçük yer çekimi dikkate alınmaz ve şu formül yardımıyla hesaplanır: Ψ tb = Ψ bitki - Ψ op Köklerin Yapısı ve Gelişimini Etkileyen Faktörler Kökler, bitkiler dört önemli işlevi yerine getirmektedir. Bunlar: 1- Bitkileri toprağa bağlamak, 2- Topraktaki su ve mineral besin elementlerini almak, 3- Topraktan alınan su ve mineral besin elementlerini, alındıkları yerden gerekli bütün bitki dokularına taşınmasını sağlamak ve 4- Bitki hormonları ile diğer organik bileşikleri sentezlemektir. Tohum çimlendiğinde, ilk kök embriyo içindeki apikal büyüme yöresinden gelişir ve birincil kök adını alır. Bu kök, bitkinin bütün yaşamı boyunca, çoğukez, asal kök olarak kalır. Birincil kökten oluşan yan köklere ise ikincil kök denir. Birincil kök, herhangi bir nedenle işlevini kaybederse, ona en yakın ikincil kök birincil kökün görevini üstlenerek gelişmesini sürdürür. Köklerde, yaprak yahut çiçeğe karşıt bir organ bulunmadığı gibi, pek çok bitkinin toprak üstü kısımlarında var olan stomalar da görülmez. Birkaç istisna dışında bütün köklerin en ucunda, olağanüstü kısa ve beyaz renkli kök başlığı adı verilen kısım bulunur. Kök başlığının temel işlevi, toprak içine doğru gelişen kökün ucunu, mekanik yıpranmalara karşı desteklemektir. Keza, yıpranma oluştuğunda, hemen üstünde yer alan, birkaç milimetre uzunluğunda, sarımsı renkli meristematik yöredeki hücreler bölünerek kök başlığını yenilemektedir. Meristematik yörenin üstünde, kök uzamasının gerçekleştiği, birkaç milimetrelik uzama yöresi bulunur. Uzama yöresinin devamında ise, epidermal hücrelerin dışa doğru uzaması neticesinde oluşmuş kök tüylerini gördüğümüz kök tüyü yöresi yer alır. Kök ucu uzunluğu, bitkinin kendine özgü nitelikleri yanında, gelişme sürecindeki mevcut şartların da kontrolünde değişmektedir (Şekil 3.20). 130

97 Şekil Kök ucunun boyuna kesiti (KACAR vd den). Hızlı su alımının gerçekleştiği kök tüyü yöresini oluşturan kök tüylerinin miktarı; 1- toprağın yarayışlı su içeriği, 2- toprak sıcaklığı, 3- toprak P H si, 4- toprakta toksik madde mevcudiyeti ve muhtevası ve 5- bazı elementlerin az veya çok oluşuna göre değişmektedir. Işık gücü ile kök tüylerinin büyümesi arasında önemli bir ilşki saptanamamıştır Fakat, sıcaklık ve besin elementleri cins ve miktarları ile çok yakın ilişkiler belirlenmiştir. Mesela, kök tüyleri en iyi gelişimlerini, genellikle 5,8-7,2 P H seviyelerinde yaparlar. Ayrıca, kök tüyü oluşumu ve gelişimi, su potansiyelinin tarla kapasitesi ile sürekli solma noktası arasında olduğu topraklarda en üst düzeylere erişirken, suya doymuş topraklarda durmaktadır. Suyla kaplı alanlardaki bitkiler, ihtiyaç duydukları oksijeni yapraklarıyla alıp köklerine ileterek hayatta kalabildikleri halde, diğer 131

98 bitkilerde kök büyümesi, toprak havasındaki oksijen miktarı % 8 den aşağıya düştüğünde yavaşlamakta, % 2 den az olduğunda ise neredeyse tamamen durmaktadır. Çünkü, toprak CO 2 yoğunluğu % 1 in üstüne çıktığında kök gelişimi sekteye uğramakta; hatta daha yüksek değerlerde kök sisteminde ölümler başlamaktadır. Kök gelişiminde, fotosentez ürünlerinin köklere aktarılması büyük önem taşımaktadır. Nitekim, normal koşullarda, gelişme dönemi başında doruğa ulaşan taşınmayla, fotosentez ürünlerinin ortalama % si her gün köke aktarılmaktadır. Daha önce ifade edildiği gibi kökler genellikle yaş topraklara göre kuru topraklarda daha iyi gelişir. Bunun temel nedeni, bitkinin toprak üstü organlarında depolanmış karbonhidratların büyük bir bölümü, toprakta su yetersizliği halinde köklere taşınmakta ve kök büyümesinde kullanılmaktadır. Kök sistemi büyüyünce toprakla temasa geçen kök yüzeyi artmakta ve böylece, topraktaki mevcut sudan azami faydalanma mümkün hale gelmektedir. Kök büyümesi üzerinde, bitki besin elementlerinin etkisi de büyüktür. Bilhassa N ve takiben P en etkili elementler iken, Mg dışındakilerin katkısı yok denecek kadar azdır. Ayrıca, düşük sıcaklıklarda gelişen kökler daha kısa ve kalın olmakta, özellikle yan kök gelişimi gerilemektedir. Sıkışmış topraklarda da kök gelişimi düşer. Bunun sebebi, kuru topraklarda mekanik dirençteki artış ve su potansiyelindeki azalma iken; aşırı ıslak topraklarda, oksijen noksanlığı, etilen birikmesi ve havasız ortamada oluşan parçalanmanın ardından ortaya çıkan hidrojen sülfür, metan ve hidrojen miktarındaki artış ve nihayetinde meydana gelen fitotoksinlerdir. Sıkışmış toprak şartları sadece kök gelişimini değil, bitkilerde toprak üstü organlarının gelişimini de olumsuz yönde etkilemektedir. Çünkü, toprak sıkışması, evet kök gelişimini azaltmaktadır ama, fotosentez ürünlerinin köke taşınmasını engellemediği gibi artmasına bile neden olabilmektedir ki, bu durumda doğal olarak gövde gelişimi sekteye uğramaktadır Suyun Alınması ve Kök Ksilemine Ulaşması Bitkilerde su alımı, kök uçlarında gerçekleşmektedir. En fazla ve en hızlı su alımı ise, kök ucunun kök tüyü yöresinde cereyan etmektedir. Bunu, kök başlığının hemen üstünde yer alan uzama yöresi takip eder. Kök tüyü yöresinin üstündeki mantarlaşmış-ligninleşmiş kısımda ise, hemen hemen hiç su alımı olmaz (bkz. Şekil 3.20). Suyun kökler tarafından alımında etkin fizyolojik olay osmozistir. Kök tüyleri ile temas halindeki toprak çözeltisinin su potansiyeli, her zaman, kök hücrelerinin su potansiyelinden birkaç kat daha fazladır. Ayrıca, hücrelerin

99 negatif su potansiyeli değerleri, köklerden başlayarak yapraklara doğru giderek büyür. Bu olgu, bitkinin tepe noktasına doğru su potansiyelinin giderek azaldığını, dolayısıyla, bitkilerde su hareketinin, toprak çözeltisinden atmosfere doğru olduğunu net bir şekilde göstermektedir (bkz. Şekil 3.19). Toprak çözeltisindeki suyun kök ucundan bitkiye girişi, korteksi katederek kök ksilemine ulaşması, ksilem iletim borularından (kapalı tohumlularda trakelerden, açık ve nadiren kapalı tohumlularda trakeitlerden) bitkinin en uç noktalarına kadar taşınması ve ağırlıklı olarak yapraklardan su buharı halinde yitirilerek (transpirasyon) atmosfere karışması üç yoldan gerçekleşir (Şekil 3.21). Bunlar: 1- Apoplast yolu, 2- Transmembran yolu ve 3- Simplast yoludur. Şekil Kök ucundan giren suyun, yapraklardan atmosfere iletilinceye kadar kadar bitkide izlediği yol (KACAR vd den). Epidermisten endodermise doğru hücre duvarları arasında yer alan boşluk apoplast yolu olarak isimlendirilir. Su, apoplast yolunu takip ederek, 133

100 herhangi bir hücre membranından geçmeden epidermise kadar ulaşmaktadır. Suyun hücreden hücreye intikali ise ya transmembran yolu veya simplast yolu ile olur. Transmembran yolundan taşınan su, plazma membranından hücreye girer, hücreyi kateder ve hücrenin diğer yanındaki plazma membranından çıkarak endodermise ulaşır. Simplast yoluyla hücreden hücreye su taşınmasında ise, plazmodesmatadan hücreye giren su, sitoplazmayı aşıp hücrenin diğer tarafındaki pazmodesmatayı geçerek öteki hücreye dolmakta, en sonunda da endodermise ulaşmaktadır (Şekil 3.22). Şekil Genç (a) ve erişkin (b) bitkilerde, köke giren suyun kök ksilemine doğru izlediği yol (KACAR vd den). Su alımı ve taşınması, genç ve erişkin bitkilerde farklıdır. Çünkü, gelişmesini tamamlamış bitkilerde, kök hücre duvarları arasında görülen kasparian şeridi genç bitkilerde henüz oluşmamıştır. Binaenaleyh, genç bitkilerde köke giren su, özellikle apoplast ve takiben transmembran ve 134

101 simplast yolu ile ksilem iletim borularına iletilirken (Şekil 3.22a); erişkin bitkilerde, apoplast yolu ile su taşınması, endodermis içindeki radial hücre duvarları tarafından oluşturulmuş, su geçişine izin vermeyen, muma benzer bir mantar tabakası olan kasparian şeridi ile kapatıldığından, genellikle mümkün değildir. Dolayısıyla, su alımı ve taşınması, transmembran ve simplast yolundan gerçekleşir. Bazen kasparian şeridinin çatlaklarından ve yarıklarından da su geçişi olabilmektedir (Şekil 3.22b). Hemen belirtmemiz gerekir ki, kasparian şeridinden su geçişi henüz tam açıklığa kavuşturulamamıştır. Bugün için, ozmotik kuralların, kökün hidrolik su geçirgenliğinin ve transpirasyon oranındaki farklılıkların rol oynadığı kabul edilmektedir Suyun Ksilemde Taşınması Bitkilerde kısa ve uzun yol su taşınması, çoğunlukla ksilem iletim borularında gerçekleşir. Çünkü, suyun taşınması sırasında kök dokuları içinde karşılaşılan direnç, ksilem dokusunda görülmez. Olgun ksilem iletim boruları (trakeri elementler) ölü hücrelerden meydana gelmiş olup, membranlara veya organellere sahip değildir. Bunlar, sekonder duvarları ligninleşmiş, içleri boş, protoplastları olmayan, tüp şeklinde, kısa ve uzun borulardır. Gymnospermae ve bazı angiospermae taksonlarında da görülen trakeitlerin yan duvarlarında çok sayıda geçitler (pits) bulunur ve bu geçitler sayesinde su bitişik trakeitlere kolayca girip çıkabilir. Trakeitlere göre daha kısa fakat geniş hücreli, alt ve üst kenarları kalbur şeklinde delikli levhalar içeren trakeler de, yan duvarlarında bu tip geçitlere sahiptir. Bu sayede, sadece angiospermae taksonlarında görülen trakeler arasında, gymnospermae taksonlarındaki trakeitler arasında ve bazı angiospermae taksonlarında birlikte görülen trake ve trakeitler arasında yanal bağlantılar oluşmuştur. Bunun bir sonucu olarak, bitkilerde, alt ve üst uçlarından birbirine eklenerek uzayan ksilem borularında yukarıya doğru taşınmakta olan suya ilaveten, yanal su akışı da etkin bir şekilde devam etmektedir. Suyun ksilem borularında taşınmasında birkaç mekanizma birlikte görev yapar. Bunlar: 1- Kök basıncı, 2- Su moleküllerinin birbirine bağlanma gücü, 3- Su moleküllerinin, taşındıkları iletim borularının iç çeperlerine yapışma gücü ve 4- Transpirasyondur. Kök basıncı ile su taşınması şöyle gerçekleşir: Bitkiler kökleriyle önce topraktaki besin elementlerini alır ve ksileme taşır. Element miktarının artışına koşut olarak ksilem su potansiyeli (yoğunluğu), temas halindeki toprak çözeltisindeki su potansiyeline (yoğunluğuna) kıyasla önemli miktarda azalır. Ozmotik kurallara göre dışarıdaki su kök içine nüfuz eder. Bitki köküne giren su hidrostatik pozitif bir basınç oluşturur ki, buna kök 135

102 basıncı denir. Kök basıncı, suyun ksilemde taşınması için itici güçtür. Fakat, kök basıncı ile ksilem elementlerinde taşınan su miktarı genellikle çok azdır. Mesela, bir kağıt huşu ağacında (Betula papyrifera Marsh.) 28 lt olarak tespit edilmiştir. Su moleküllerinin birbirine bağlanma (kohezyon) ve taşındıkları iletim borularının iç çeperlerine yapışma (adhezyon) güçlerine ilaveten transpirasyon ile oluşan emme gücü, suyun ksilem trakeri elementlerinde yukarılara doğru taşınmasını sağlayan ikinci mekanizmayı oluşturur (birinci mekanizma kök basıncı). Bu mekanizmayla su alımı ve taşınması şu şekilde gerçekleşmektedir. Etkinlik sırasına göre yaprak, kütiküla ve lentisellerde oluşan transpirasyon sonrası bitki özsuyu su potansiyeli azalır. Su potansiyelindeki bu azalma, ksilem elementleri içinde emme basıncı (negatif basınç) oluşturur ve bu basınç, iletim boruları içindeki su sütunu vasıtasıyla kök ucunda da etkisini gösterir; toprak çözeltisindeki su köke girerek sırasıyla kök, gövde ve yaprak ksilemine doğru taşınır. Son yapılan araştırmalara bakıldığında, bitkilerin kök üstü kısımlarında oluşan emme gücü (negatif basınç), ksilem elementlerindeki suyun, toprak üstündeki en uç noktalara kadar taşınması için yeterlidir. Çünkü, kurak yetişme ortamlarında su noksanlığı çeken bitkilerde, ksilem elementlerindeki basınç eksilmesinin -10 MPa ı geçtiği saptanmıştır. Keza, transpirasyonun çok düşük seviyelerde kaldığı zaman (örneğin geceler) ve ortamlarda (örneğin sis yağışları sırasında), bu defa, pozitif kök basıncı devreye girmekte ve su taşınması yine devam etmektedir. Çok düşük düzeyde ve sınırlı olarak gerçekleşse de, bitkiler yaprak ve gövdeleriyle de suyu, sıvı ve buhar halinde alabilmektedir. Kök üstü organlarda görülen su alımı, yine, ozmotik esaslar kapsamında meydana gelmektedir. Yani, bitkinin kök üstü organlarını kuşatan atmosfer tabakasındaki su potansiyeli, bitki özsuyu su potansiyelinden fazla olduğunda su alımı başlar. Keza, unutulamamalıdır ki, bitkide su taşınma yönü (kök üstü organlarından kök sistemine veya kök sisteminden kök üstü organlarına doğru), şartlar ne olursa olsun, bitkinin değişik organlarındaki hücrelerde ortaya çıkan su potansiyel farkına bağlı olarak değişebilir Transpirasyon ve Etkileyen Faktörler Tanımı ve Çeşitleri Bitkilerden buharlaşma yoluyla su kaybına transpirasyon denir. Transpirasyon, hava ile temas halindeki herhangi bir dokuda gerçekleşebilir.

103 Nitekim, toprak havasıyla temasa geçen köklerde bile transpirasyon olgusu görülebilmektedir. Yapraklar, transpirasyonun oluştuğu esas organdır ve su kaybı yaprak epidermal yüzlerinde mevcut gözenekler (stoma veya stomat) vasıtasıyla meydana gelir. Gözeneksel transpirasyon ile kaybedilen su miktarı, toplam su kaybının yaklaşık % 90 ı kadardır. Yapraklarının havayla temas halindeki bütün yüzeyi kütin adı verilen muma benzer bir tabakayla kaplıdır. Bu tabaka suyun kolayca geçişini engellediği gibi epidermal hücrelerden doğrudan transpirasyona da mani olur. Fakat, kütin tabakasında bulunan küçük geçitler aracılığıya, epidermal hücrelerden, çok az da olsa su kaybedilmektedir. Buna kütiküler transpirasyon denir. Gövde, çiçek ve meyvelerde de görülen bu yolla su kaybı çok az olup, toplam kaybın % 5 i civarında kalır. Bitkilerde, gövde, meyve ve dalları kaplayan mantarımsı dokularda mevcut küçük aralıklardan (lentiseller) da atmosfere su çıkışı olmaktadır. Yitirilen toplam suyun %0,1 ini geçmese de, lentiküler transpirasyon ile su kaybı, gözeneklerin kapalı kaldığı zaman ve ortamlarda, kütiküler transpirasyonla birlikte işlevsel hale gelebilir. Nitekim, soğuk kış günlerinde ve kışın yapraklarını döken bitkilerde, lentiküler transpirasyonla su kaybı dikkate değer miktarlara ulaşır ki, bu sayede, su alımı ve taşınması inkıtaya uğramadan devam eder Etkili Faktörler Transpirasyon olgusu difüzyonla gerçekleşir. Suyun buhar halinde atmosfere difüzyonu ise, yaprak boşluğu su buharı yoğunluğu ile atmosfer su buharı yoğunluğu arasındaki farkla alakalı bir süreç olup; transpirasyonla su kaybı, yaprak su buharı yoğunluğu, yaprağı saran atmosfer su buharı yoğunluğundan ne kadar fazlaysa o kadar artar (Şekil 3.23). Ancak, hemen belirtmek gerekir ki, transpirasyonda temel etken nispi nem farkı değil, sıcaklık artışıdır. Stomalar aracılığıyla kaybedilen su miktarı, nispi nem ve sıcaklık dışında, su buharı difüzyonunu engelleyen yaprak stoma direnci ve yaprak çevresi direncine göre de değişmektedir. Fakat, stoma delikçikleri, epidermis ve kütin tabakasından kaynaklanan yaprak stoma direncini en aza indirme özelliğine sahiptir. Yaprak çevresi direnci ise, yaprağı çepe çevre saran hava tabakasının kalınlığı ölçüsünde artar. Hava tabakası kalınlığı üzerinde en müessir etmen rüzgâr hızıdır. Rüzgâr hızı, stomaların kapanmasına sebep olmayan seviyelere çıkıncaya kadar su kaybında artış gözlenir. Bu nedenle, sürekli 137

104 esen hafif rüzgârlar yaprak üzerindeki nemli havayı uzaklaştırırken kuru havayı da getirdiğinden, Rüzgârsız ve özellikle güneş etkisinin doğrudan yaşanmadığı günlerde, yaprağı saran atmosfer tabakasında su buharı yoğunlu artarken, gözenek transpirasyonuyla su kaybı düşer. Şekil Bitki yaprağından transpirasyonla su kaybı. Yaprak ve atmosferdeki yoğunluk farkına göre yönü değişen su buharı ve CO 2 difüzyonu (KACAR vd den). Hafif ve sürekli esen rüzgârlar, yaprak yüzeyini saran nemli havayı uzaklaştırıp yerine kuru havayı getirdiği gibi yaprakları da hareket ettirdiği için su kaybını artırır. Aniden başlayan şiddetli rüzgârlarda ise, ksilem iletim borularından yaprak mezofil hücrelerine yeterli su aktarılamaz, stomalar kapanır ve su kaybı düşer. Öte yandan rüzgâr, yapraklar üzerindeki serinletici etkisiyle de transpirasyonun azalmasına neden olabilmektedir. Yaprak yüzeyindeki kalın kütiküla tabakası, tüyler ve gömülü vaziyetteki gözenekler de transpirasyonu düşüren faktörlerdendir. Keza, transpirasyon günden güne ve gün içinde de saatten saate değişebilir. Transpirasyonun düzenlenmesindeki asıl etken ise, stoma delikçiğinin etrafındaki bekçi hücreleridir. 138

105 Stomaların Yapısı Kök dışında bitkinin bütün organlarında bulunan ama sadece yaprak epidermisinde yoğunlaşan stomalar, iki bekçi hücresi (guard cells) rasındaki mikroskobik delikçiklerdir. Bekçi hücrelerinin hemen yanında, aslında farklılaşmış epidermal hücreler olan ve stoma delikçiklerinin açılıp kapanmasında bekçi hücrelerine yardımcı olan yardımcı hücreler (subsidiary cells) yer almıştır. Stoma delikçikleri, bekçi hücreler ve yardımcı hücreler birlikte stoma kompleksini meydana getirir (Şekil 3.24). Şekil Bekçi hücreleri şekline göre iki farklı stoma kompleksi ve bekçi hücrelerindeki selüloz mikrofibrillerin durumu. (A) Böbrek şeklindeki bekçi hücreleri (B) Halter şeklindeki bekçi hücreleri (Meidner/Mansfield e atfen KACAR vd den). 139

106 Bekçi hücreleri bitkiden bitkiye veya aynı bitkinin bir organından diğerine biçimsel farklılıklar gösterse de, temelde iki şekli mevcuttur. Örneğin açık tohumlularda böbrek şeklindedir. Bunların sırt kısımları elipsi andırır ve ortalarında delikçik bulunur. Bazı bitkilerde, böbrek şeklindeki bekçi hücrelerin yanlarında, yardımcı hücreler yerine aynı görevi üstlenmiş epidermal hücreler (accessory cells) mevcuttur (Şekil 3.24A). Bekçi hücreleri, hurma ağacı gibi tek çenekli bitkilerde halter şeklindedir. Stoma delikçiği ise, halterin elle tutulan demirleri arasında uzunca bir yarık gibidir ve yan taraflarında yardımcı hücreler yer almıştır (Şekil 3.24B). Böbrek şeklindeki bekçi hücrelerinin, delikçiğe bakan iç duvarları dış duvarlara kıyasla daha kalındır. Halter şeklindeki bekçi hücrelerinde ise, delikçiğe bakan orta kısımdaki duvarlar kalın, uç kısımdaki duvarlar daha incedir. Hücre duvarlarında bulunan selüloz mikrofibrilleri nin konumu da, bekçi hücrelerinin şekline göre değişmiştir. Nitekim, Şekil 3.24 de görülebileceği gibi, böbrek şeklindeki bekçi hücrelerinde yatay iken, halter şeklindeki bekçi hücrelerinde dikey durumludurlar. Gerek bekçi hücrelerinin şekli, gerekse selüloz mikrofibrillerinin durumu, stomaların, bekçi hücreleri turgor haline geldiklerinde açılmasına, turgor halini kaybettiklerinde ise kapanmasına neden olmaktadır. Stomaların açılıp kapanması, bekçi hücreleri öz suyu ozmotik potansiyelinin (Ψ op ) azalıp çoğalmasıyla doğrudan ilişkilidir. Su potansiyeli (Ψ su ) farkına göre yanındaki yardımcı ve epidermal hücrelerden su alarak turgor durumuna gelen bekçi hücrelerinde, hücre duvarı gerilmektedir. Bu gerilme, ince duvar tarafında fazla, kalın duvar tarafında daha azdır. Dolayısıyla, böbrek şeklindeki bekçi hücrelerinde, ince dış duvarlar, kalın iç duvarlara göre daha fazla gerilir ve iç duvarları kendine doğru çekerek konkav bir yapı oluşmasına neden olur. Karşılıklı iki bekçi hücresinde de aynı olgu meydana gelince, stomanın ortasında elips şeklinde bir delikçik oluşur (Şekil 3.24A). Halter şeklindeki bekçi hücresinde ise, uçlardaki hücre duvarları daha ince olduğundan, bu kısımlarda gerilme daha fazladır. Nitekim, orta kısım incelirken uç kısımlar şişer. Neticede, karşılıklı iki bekçi hücresinin ortasında ince, uzun bir yarık ortaya çıkar ki, işte bu, stoma delikçiğidir (Şekil 3.24B). Transpirasayondaki bu etkin görevleri yanında bekçi hücrelerinde, kloroplast da taşıdıklarından, mezofil hücrelerine kıyasla düşük seviyelerde kalsa da, fotenstez de gerçekleşmektedir. Mikronla ölçülebilecek kadar küçük ebatlardaki stoma delikçikleri, bitkiden bitkiye hatta aynı bitkinin değişik organlarında farklı büyüklüklerde olabilir. Bu durum, stoma sayısı için de geçerlidir. Stomalar, kökler hariç bitkinin bütün kısımlarında bulunmakla birlikte en fazla yapraklarda bulunur. Yaprakların da üst epidermislerine kıyasla alt epidermislerinde daha 140

107 fazla ve daha büyüktür. Keza, gelişmesini henüz tamamlamamış ve tamamlamış stomalar, aynı yaprakta yan yana bulunabilir. İlginçtir ki, stoma delikçiklerinin büyüklüğü ve sayısı ile transpirasyon miktarı arasında doğrusal ilişkiler saptanamamıştır. Bu nedenle, transpirasyonla su kaybı üzerinde, diğer etmenlerin daha fazla tesirinin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz Gözeneksel Tranpirasyon ve Etkili Faktörler Stomaların (gözeneklerin) açılıp kapanması üzerinde etkili faktörler, morfolojik, anatomik ve genetik yapının dışında bütünüyle çevreseldir. Bunlar: 1- Işık, 2- Ozmotik düzenleyiciler, 3- Karbondioksit yoğunluğu, 4- Su noksanlığı ve absisik asit (ABA) miktarı ve 5- Sıcaklıktır. Normal şartlarda, ışık altında stomalar açık, karanlıkta kapalıdır. Keza, stomaların en üst düzeyde açılmasını sağlayan ışık miktarı bitkiden bitkiye değiştiği gibi, ışık dalga boyları da doğrudan etkilidir. Öyle ki, kırmızı ve mavi ışık spekturumunda en üst seviyede açık kalan stomalar, kırmızı ötesi ve ultraviole ışık spekturumlarında açılmamaktadır. Çünkü, mavi ışık, bekçi hücrelerinde daha fazla iyon alımına ve organik madde birikimine, dolayısıyla su potansiyelinin azalmasına neden olmaktadır. Bu durumda, yanındaki epidermal hücrelerle yardımcı hücrelerden bekçi hücrelerine su geçişi başlamaktadır. Neticede, turgor haline gelen bekçi hücreleri sayesinde stoma delikçikleri hem açılmakta hem de genişlemektedir. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren yapılan araştırmalarda, bekçi hücrelerinde, başta potasyum olmak üzere çeşitli iyonların ve sakarozun ozmotik düzenleyiciler olarak görev yaptıkları belirlenmiştir. Ozmotik düzenleyiciler olarak stomaların açılmasında temel görev potasyumundur. Stomaların kapanması ise, sakkoroz içeriğindeki azalmaya bağlı olarak gerçekleşmektedir. Stomaların açılıp kapanması, aynı zamanda, yapraklarda hücre arası boşluklarda bulunan CO 2 yoğunluğu ile de yakından ilişkilidir. Yüksek CO 2 içeriği stomaların kapanmasına neden olurken, CO 2 yoğunluğundaki azalmayla birlikte bekçi hücrelerine daha fazla potasyum girmekte ve daha önce izah edilen fizyolojik olayların ardından stomalar açılmaktadır. Yaprak hücrelerinde oluşan ama çıplak gözle fark edilemeyen su potansiyeli azalması, osmozis yoluyla suyunu epidermal hücrelerle yardımcı hücrelere veren bekçi hücrelerinin turgor hallerini kaybetmelerine sebep olur ve stoma delikçikleri kapanır. Ayrıca, bekçi hücrelerinde su potansiyeli 141

108 azalınca, stoplazmada P H düşer ve çözünebilir şekerler nişastaya dönüşür. Nişasta sentezlenmesi, bekçi hücrelerindeki ozmotik potansiyeli gösteren negatif değerlerin küçülmesine sebep olur ve bekçi hücrelerindeki su bitişiğindeki yardımcı ve epidermal hücrelere taşınır. Bunun sonucu olarak, ışık şiddeti ve sıcaklık uygun bile olsa, bitki yapraklarındaki su noksanlığı nedeniyle stomalar kapanır. Su stresine giren bitkilerin yapraklarında absisik asit (ABA) birikmektedir. Çünkü, yaprak mezofil hücrelerinde su potansiyeli azaldığında, kloroplastlarda biriken ABA nın bir bölümü, apoplast yoluyla ksilem iletim borularına, oradanda bekçi hücrelerine ulaşmaktadır. Ayrıca, su stresiyle kapanan stomalarda, sentezlenen ABA miktarı da artmakta ve her iki durum birlikte etki ederek, stomaların uzun süre kapalı kalmasına sebep olmaktadır. Fakat, stomaların açılıp kapanması üzerinde ABA nın etkisi henüz net bir şekilde ortaya koyulamamıştır. Araştırmalar devam etmektedir. Son olarak diyebiliriz ki, diğer faktörler aynı kalmak şartıyla, sıcaklık belli düzeylere kadar yükseldikçe bitkilerde gözenekler açık kalır ama ortam sıcaklığı aşırı arttığında (örneğin 30 C nin üstüne çıktığında) stomalar kapanır. Stomaların aşırı sıcaklıklarda kapanması, sıcaklıktaki yükselişe paralel olarak hızlanan solunumla birlikte, yaprakların hücreler arası boşluklarında artan CO 2 yoğunluğuna bağlanmıştır Bitki Toprak Su İlişkileri Toprak boşlukları su ve hava ile doludur. Evapotranspirasyon ve drenaj ile topraktan su kaybı oldukça, toprak su içeriği azalır. Bu devam ederse, boşulklardaki su, çevresindeki toprak parçacıkları tarafından daha büyük bir güçle tutulmaya başlar ve toprak suyunun bitkiler tarafından alınması zorlaşır. Bitki, ihtiyaç duyduğu suyu yeterince alamadığında, solmaya başlar. Bu süreç uzarsa, bitki su potansiyeli sürekli solma noktasına kadar azalır ki, bu duruma gelmiş bir bitki, ne yapılırsa yapılsın, artık hayata döndürülemez. Toprak çözeltisi su potansiyelinin de sürekli solma noktasında olduğu bu halde, toprak su potansiyeli -1 ile -2 MPa (1 megapaskal = 1 bar) arasında değişir (ortalama -1,5 MPa). Bitkilerin normal gelişimlerini yapabildikleri topraklardaki su potansiyeli ise 0,03 MPa dır (KACAR vd. 2002). Stres durumunda ortaya çıkan turgor kaybı, hücre büyümesini olumsuz etkiler ve onların küçük kalmasına sebep olur. Hücre büyümesindeki düşüş, hücre duvarı sentezinde de azalamaya neden olur; pek çok fizyolojik olguyla birlikte fotosentez ve solunum süreci sekteye uğrar. Öyle ki, enzim aktivitesi 142

109 ve miktarı da o kadar çok etkilenir ki, örneğin absisik asit (ABA) miktarı, kök ve diğer organlarda daha az olmakla birlikte yapraklarda 40 kat artar. ABA artışı, stomaların kapanmasına ve su kaybının azalmasına neden olur. Bu olgu kurak yetişme ortamları için yararlı gibi gözükse de, aslında ABA arştıyla kök üstü organlarında gelişme azalmakta, bu kısımda kullanılmayan su kök sistemine aktarılmakta ve süreç, bilhassa fidan yetiştiriciliğinde önemli bir sorun olan, kılcal kök oranı düşük, derine giden kök sistemi gelişimi ile neticelenmektedir (Çizelge 3.29; KACAR vd. 2002). Çizelge Su stresi şiddetine bağlı olarak bitkilerde görülen fizyolojik değişmeler (Hsiao vd. ne atfen KACAR vd den). Etkilelen Parametreler sütununda, eksi (-) işareti azalmayı, artı (+) işareti artışı; Su Stresine Duyarlılık sütununda, kesintisiz çizgiler ( ) fizyolojik değişimdeki sürekliliği, kesik çizgiler (----) tedriciliği belirtmektedir. Sulamada temel amaç, bitkilerde istenmeyen su seviyelerinin oluşmasını engellemektir. Basit bir anlatımla, transpirasyonla buhar halinde bitkilerden kaybedilen suyun oranı, absorbe edilen suyun oranını aştığında (ki bu durumda bitki hücreleri ve dokuları tam turgor hallerini kaybetmeye başlar) su stresi meydana gelir. Bu stres, su potansiyelindeki küçük bir azalmayla büyük ölçülerde değişebilir. 143

110 Bitkilerde su taşınması, aslında, basit bir girdi çıktı (input output) sistemi olarak mütalâ edilebilir: toprak suyu girdi, transpirasyonla atmosfere gönderilen su çıktıdır (McDonald/Running e atfen McDONALD 1984). Optimal koşullarda, atmosfere transpirasyonla bırakılan su kökler tarafında absorbe edilerek ikâme edilir. Gün ortasında, pek çok bitki türünde su azalmaları meydana gelir. Çünkü, absorbsiyon transpirasyonun gerisinde kalma eğilimindedir (Şekil 3.25). Bu gecikme, suyun bitki içindeki hareketinde karşılaştığı dirençlerden ve absorbsiyon ve transpirasyon hızını kontrol eden farklı faktör gruplarından kaynaklanmaktadır. Kaktüs Transpirasyon Absorpsiyon S U g Ayçiçeği Laleağacı Pinus taeda Öğle Gece Yarısı Öğle ZAMAN Şekil Absorbsiyon ve transpirasyon miktarlarının, dört farklı bitkide, gün içindeki değişimi (Kramer e atfen McDONALD 1984 ten). Transpirasyon hızı: 1- yaprak alanı ve yapısı, 2- stomaların açılıp kapan hassasiyeti ve 3- havanın buhar basıncına göre değişir. Absorbsiyon hızı ise 1- bitkinin su kaybı hızı, 2- kök sisteminin büyüklüğü ve emme gücü, 3- toprağın su potansiyeli ve su iletkenlik kapasitesi tarafından kontrol edilir. 144

111 Bilindiği gibi atmosferik buharlaşma hava sıcaklığının artmasına, hava neminin ise azalmasına paralel olarak yükselir. Çünkü atmosfer, hava sıcaklığı yükseldikçe daha fazla buhar tutar. Sıcaklığın yükseldiği ve nemin düştüğü bir ortamda bitkiler, oldukça kısa bir zamanda su stresi ile karşı karşıya kalır. Bu olgu, su içeriği fazla topraklarda bile yaşanabilir. Düşük toprak su içeriği de fidanlarda su stresi oluşturabilir. Fakat, bu durum, fidanlık çalışanları tarafından, gölgeleme, malçlama ve sulama işlemleri ile kolayca kontrol altına alınabilmektedir (McDONALD 1984). Başlangıçta emme ve difüzyon basıncı kaybı kavramları ile müzakere edilen bitkideki ve topraktaki su potansiyeli, daha sonra termodinamik bir terim olan potansiyel kavramı ile ifade edilmeye başlanmıştır. Total su potansiyeli (Ψ) fiziko kimyasal bir parametre olup, toprak partiküllerinin su çekme gücü, tuzlu çözeltilerin emme basıncı, bitki ksilem gerilimi ve hücre turgor basıncı bileşenlerinin karşılıklı etkileşimlerinin bir neticesidir. Ψ ekseriyetle basınç birimleri ile (atm, bar, Mpa * ) ifade edilir. Bitki veya toprak fark etmez, herhangi bir sistemdeki su potansiyeli şu faktörler tarafından azaltılır (McDONALD 1984) : Metrik güçler (toprak yüzeyi ve mikrokapilar güçler + bitki hücre duvarları + protoplazma + diğer su adsorbe edici veya tutucu maddeler) Eriğiklerin ilavesi Negatif basınçlar (ksilem ve transpirasyon basıncı) Bu faktörlerle şekillenen toprak su potansiyeli Ψ toprak = Ψ m + Ψ π + Ψ p formülü ile ifade edilir. Formülde Ψ toprak = toprak su potansiyelini, Ψ m = toprak metrik potansiyelini, Ψ π = toprak ozmotik potansiyelini ve Ψ p = diğer potansiyel basınçları belirtmektedir. Bu formüle genellikle yer çekimi basıncı (Ψ g ) da ilave edilir ki, bu durumda formül Ψ toprak = Ψ m + Ψ π + Ψ p + Ψ g şeklinde yazılır. Yerçekimi ve metrik potansiyel faktörleri fidanlık Ψ toprak nin en önemli bileşenleridir ve fidanlık idarecileri normal olarak bu faktörlerle ilgilenip, gerekli tedbirleri alırlar. Toprağın gözenek hacmini * 1 MPa = 10 bar 10 atm 150 psi 10 6 dyn / cm 2 (veya erg / cm 2 ) 145

112 artırıcı, dolayısıyla havalanma koşullarını iyileştirici toprak işleme ve sulama, herhalde, bu amaçla başvurulan iki temel tedbirdir. Şekil 3.26 da görülebileceği gibi, toprak gözenek hacmi ve sulama, metrik potansiyeli, dolayısıyla topraktaki suyun bitkiler tarafından alımını doğrudan etkiler. Çünkü, kaba tekstürlü topraklarda tutulan su, drenaj, kuruma veya bitki köklerinin adsorbsiyonu ile tüketildikçe, toprağın büyük gözeneklerinde yüksek metrik potansiyelle tutulan su öncelikle bırakılır ve daha düşük metrik potansiyel değerlerine ulaşılır. Nitekim, toprak gözeneklerindeki su kullanıldıkça, metrik potansiyel azalır ve başlangıçta suyla kaplı boşluklar havayla dolmaya başlar. Day n ifade ettiği gibi, fidanların su stresini en aza indiren etkili bir sulamanın esrarı, toprak gözeneklerinin hem suyla (yüksek metrik potansiyelde yani, 0,1 0,5 bar) hem de havayla dolu olmasında aranmalıdır (McDONALD 1984). Sulama, geleneksel olarak, toprak nem içeriği ölçülerek veya ayarlanarak düzenlenir ve bu saptamalardan yola çıkılarak fidanların su içeriği hakkında fikir edinilir. Yakın geçmişte, fidanların su içerikleri (Ψ bitki ) de doğrudan ölçülmeye başlanmıştır. Bitkinin bir tepkisi olarak ortaya çıkan Ψ bitki, toprak su potansiyelinin ve atmosferik buharlaşma düzeyinin dinamik bir göstergesidir. Ψ bitki, aslında bitkilerdeki mevcut su stresinin ölçümüdür. Başka bir ifadeyle bitki su gerilimi (BSG), Ψ bitki nin tam bir değeridir. Şafak öncesi Ψ bitki ölçümleri ki indirekt olarak Ψ toprak ölçümüdür mevcut bitki su potansiyelinin en durağan (stabil) değerlerini verir. Yazın, Ψ bitki genellikle kuşluk vakti düşüşe geçer ve ikindiye kadar inişli çıkışlı bir seyir takip ederek en düşük seviyelerde kalır. Gün ortasında yapılan Ψ bitki ölçümlerinde, su potansiyelin gün içinde saptanan ikinci durağan değerlerine ulaşılır. Ancak, gün ortasında saptanan su potansiyeli değerlerinin yorumlanması oldukça güçtür. Çünkü, gün ortasında belirlenen Ψ bitki hem Ψ toprak, hem de atmosferik buhar basıncını ve stoma hareketlerine göre şekillenen bitki su gerilimini gösterir. Hatta, toprak iyice sulu haldeyken de Ψ bitki, serin ve nemli günlerde -7, -9 bar seviyelerinde olabilir veya sıcak ve kurak günlerde -9, -12 bar seviyelerine düşebilir. Toprak suyu tükendikçe, gün ortası Ψ bitki -15 bara veya daha düşük seviyelere iner. Sulama yapılmadığı takdirde, okunan bu Ψ bitki değerleri 50 bara kadar düşer ki, bu durumda bitki ölür. Genellikle, gün ortası Ψ bitki -12 ve -15 bar seviyelerine düştüğünde, oluşan su stresi bitkinin gelişimini azaltır. İşte bu an, sulama yapılıp, toprak ve dolayısıyla bitki su içeriğinin yükseltilmesi gereken bir andır (McDONALD 1984). 146

113 (a) Suya doymuş toprak Toprak parçacıkları Su Hava (b) Tarla kapasitesinin oluşmasına engel olacak derecede geçirgen toprak (c) Kurumakta olan toprak (d) Kurumuş toprak Şekil 3.26.Toprak gözeneklerindeki suda ve havada meydana gelen değişmeler (Day a atfen McDONALD 1984 ten). (a) Bütün gözenekler suyla dolu; toprak metrik (su) potansiyeli çok yüksek; fotosentez ve transpirasyon önemsiz; oksijensizlik nedeniyle gelişme mümkün değil. (b) Büyük gözenekler kısmen havayla dolu; metrik potansiyel hâlâ yüksek; mükemmel bir gelişme iyi bir hava ve su takviyesi ile mümkün. (c) Bütün büyük gözenekler ve küçük gözeneklerin bazısı havayla dolu; metrik potansiyel azalıyor; tatmin edici (yeterli) bir gelişme gün ortası su stresinin yaşanmadığı düşük atmosferik basınç seviyelerinde mümkün. (d) Büyük ve orta büyüklükteki gözeneklerin tamamı havayla dolu; metrik potansiyel çok düşük; kök uzaması önemsiz ve toprak üstü kısımların gelişimi uzun süreli su stresi sebebiyle büyük ölçüde sınırlanmış durumda. 147

114 Toprak Nem İçeriği (%) Metrik potansiyel (bar) Şekil Aşırı turbalı topraklara sahip bir fidanlık için hazırlanmış toprak nem tutma eğrisi (Dryden/Ontario, Day/Paisley e atfen McDONALD 1984 ten). (a) Toprak nem içeriği % 80, metrik potensiyel -0,1 bar; toprak tarla kapasitesinde; tam drenajlı, nemli ve havalanması iyi, fidan üretimi için ideal. (b) Toprak nem içeriği % 45, metrik potensiyel -0,5 bar; toprak sulama ihtiyacı bakımından üst sınırda fakat fidan üretimi için ideal. (c) Toprak nem içeriği % 37, metrik potensiyel - 1,0 bar; metrik potansiyel düşüşe geçmiş, daha sonra oluşacak su kayıpları metrik potansiyelin azalmasına neden olacak. (d) Toprak nem içeriği % 12, metrik potensiyel 15,0 bar; toprak solma noktasında; fidanlar bu çok kurak toprakta yaşayabilir, fakat gelişmeleri mümkün değil, fidanların fizyolojik kalitesi giderek azalacak. Toprak su stresinin belirlenmesi, sulamaya karar verilirken dikkate alınan çevresel özelliklerin başında gelir ki, toprak su stresi veya toprak su gerilimi (TSG), en kısa zamanda ve hassas bir şekilde tansiometre cihazı ile tespit edilebilir. Tansiometre yardımıyla 0,0 ve -0,8 bar aralığındaki toprak su gerilimi seviyeleri rahatlıkla ölçülebilmekte ve orman fidanlıkları için tavsiye edilmektedir. Bununla beraber, metrik potansiyel - 0,8 barın altına düştüğünde ve süngerimsi hazneye hava girdiğinde tansiyometre kullanım dışı kalabilir. Ortalama metrik potansiyelin tespiti için defa ölçüm yapılmalıdır. Şayet ortalama metrik potansiyel değeri sulamaya karar 148

115 vermede kullanılacaksa, toplam toprak su içeriğinin * hesaplanabilmesi için toprak nem bağlama (tutma) eğrisine (bk. karşı sayfa Şekil 3.27) ihtiyaç duyulacaktır (McDONALD 1984) Sulamanın Genel Etkileri Sulamanın fidanlar üzerindeki genel etkilerini: 1- Çimlenme yüzdesine ve enerjisine olan etkileri, 2- Fidan gelişimine etkileri ve 3- Fidanlar için hassas olan dönemlerdeki etkileri olarak üç başlık altında toplayabiliriz. Bu etkileri sırasıyla inceleyecek olursak: Çimlenme Yüzdesi ve Enerjisine Etkileri Katlama sırasında veya katlama yapılmamışsa ekim yastığında, tohuma giren ilk su, çimlenmenin en önemli prosesleri olan biyokimyasal ve fizyolojik prosesleri başlatır. Pratik olarak, tarla kapasitesinde tutulan suyu tohum kolayca topraktan absorbe edebilir. Keza, bazı tohumlar nispeten kuru topraklarda da (metrik potansiyel = -1 ile -5 bar arasında) çimlenebilir. Fakat, kurak ortamlardaki çimlenme, ekseriyetle iyi bir kök gelişimi ile devam etmez (Belcher e atfen McDONALD 1984). Çimlenme sırasında verilen suyun miktarı ve sulama frekansı yağışlara, toprak tektürüne, malç türüne, sıcaklığa, güneşlenme durumuna ve rüzgar hızına bağlı olarak değişir. Çimlenme sırasında toprak ve ortam nemi çok önemlidir. Çünkü, nemsiz bir ortamda çimlenen tohumlar ölebilir. Ekimin ardından toprak yüzeyinin kurumasına kesinlikle izin verilmemelidir. Şayet toprak kuruyacak olursa tohumlar çok daha fazla oranda kurur ve katlamanın sağladığı bütün avantajlar kaybolabilir. Tsuga heterophylla gibi küçük tohumlu bitkilerde ekim sığ yapılmalı ve hatta hem yastık yüzeyini nemli tutmak hem de tohumların sulama sırasında yada yağışlara bağlı olarak yıkanıp gitmesini önlemek için, ekim yastıkları keten çuvallarla örtülmelidir (THOMPSON 1984). Solunumun (respiration) devamı için, çimlenme sırasında oksijene de ihtiyaç vardır. Islak topraklarda oksijen kıtlığı çekilebilir. Özellikle tohum kabuğu çatlamaya başladıktan sonra, embriyo çok ıslak ortamlarda ölebilir. * % Toplam Toprak Su İçeriği = [(Islak Ağırlık Kuru Ağırlık) : Kuru Ağırlık] X 100. Toprak örnekleri, toprak özelliklerindeki değişmeler dikkate alınarak sahadan seçilen noktalardan ve pulluk derinliğinden düzenli bir şekilde toplanır. Örnekler daraları bilinen metal kaplara doldurulur ve ağırlıkları ölçülür. Daha sonra, kapları ile birlikte etüve yerleştirilir ve 105 C de 12 saat süreyle kurumaya bırakılır. Kurutmanın ardından tekrar tartılır ve yukarıdaki formül yardımıyla toplam toprak nem içeriği hesaplanır. 149

116 Hatta, çok ıslak ortam çökerten vb. zararların oluşmasına neden olabilir ki, bu durumda fidanlar da zarar görür. Sayılan bu nedenlerle, çimlenme sırasında aşırı sulama tavsiye edilmez. Eğer çimlenme beklenenden yavaş seyrediyorsa ve öncelikle aktif köklenme gözlenmişse, sulamayı azaltmak ve muhtemel organik zararlılara karşı ekim yastıklarına fungusit püskürtmek yararlı olabilir (TOMPSON 1984). Çimlenme en üst seviyeye ulaştığında, sulama rejimi değiştirilmelidir. Ekseriyetle, bu dönemde, uzun süreli sulama yerine sığ bir sulama tercih edilmelidir. Day optimum bir çimlenme için, ekim yastıklarında yüzeyden itibaren ilk 15 cm'lik kısımdaki toprak neminin, bu dönemde -0,1 ve -0,75 bar arasında korunmasını tavsiye etmektedir. Bu sulama rejimine, fidanların kışa hazırlanma döneminin başlangıcı olan yaz ortasına (temmuz ortasıağustos ortası) kadar devam edilir (THOMPSON 1984). Bu konuda, başka bir ölçü vermek gerekirse: May in ifade ettiği gibi, çimlenme sırasında toprağı nemli tutmak için, kumlu topraklar her gün 6,4 12,7 mm; ağır bünyeli topraklar, 2-3 gün arayla 12,7 mm yoğunluğunda sulanmalıdır (McDONALD 1984). Sulama çimlenme sırasında sık sık, fakat az miktarlarda; köklenme safhasında, fidanın iyi gelişebilmesi için, sık aralıklarla ve toprak sadece ıslanıncaya kadar uygulanır. Sulama mutedil sürdürülürse, fidanlar sığ bir köklenme yapar. Dolayısıyla, sulama öyle ayarlanmalıdır ki, toprak yeterince nemlenmeli, fakat asla ıslak kalmamalıdır. Kılcal köklerce zengin kompakt kök sistemi gelişimi, fidancılıkta, kazık kök sistemine benzer yapıların oluşmasına daima tercih edilir. Sulamanın devam ettiği süre, dolayısıyla sulama yoğunluğu, fidanlarda kök sistemi biçimlenmesini doğrudan etkiler. Şekil 3.28 de görülebileceği gibi, mutedil ama sık sulama iyi bir kök sistemi oluştururken, yoğun ama seyrek sulama kazık kök sistemine benzer bir yapının ortaya çıkmasına neden olur ki, bu, kesinlikle istenen bir sonuç değildir Fidan Gelişimine Etkileri Fidanların gelişimi üç safhayı kapsayan bir süreçte tamamlanır. İlk safhada (logaritmik safha), gelişme yavaş seyreder. Çünkü, yeni çimlenmiş tohum gelişmeyi sağlayacak çok az sayıda hücreye sahiptir. Fakat, gelişme miktarı, hücrelerin şekillenmesine paralel olarak düzenli bir şekilde artar. İkinci safhada (lineer safha), fidanın boyutu sabit (genellikle maksimum) bir noktaya kadar artmaya devam eder. Fidanların böyle bir sabit gelişme noktasına niçin ulaştığı konusunda net bir bilgiye sahip değiliz. Fakat, meristem dokunun faaliyeti neticesinde ortaya çıkan gövde ve kök gelişim

117 yoğunluğunun bu noktada en üst seviyeye ulaşmış olması, nedenler biri olabilir (Salisbury/Ross a atfen McDONALD 1984). Üçüncü ve son safhada (duraklama ve gerileme safhası), gelişme miktarı bitki ölünceye kadar giderek azalır. Şekil Sulama yoğunluğuna göre kök sisteminin şekillenmesi (ANONYMOUS 1981 den). Fidanlar genellikle yaz sonunda, havalar halen sıcak ve günler uzun olsa da, boy gelişimlerini geçici olarak durdururlar. Ancak, gelişme bazen, gecelerin uzamaya başlaması ve düşük sonbahar sıcaklığı sebebiyle artan kış durgunluğundan önce yeniden başlayabilir. Çap gelişimi ise, vasküler kambiyumda üretilen hücrelerin genişlemesi sebebiyle, boy gelişimi dursa bile, azalan bir miktarla devam eder. Fotosentez geniş yapraklılarda, yapraklar sararıncaya; herdem yeşillerde, havalar çok soğuyuncaya kadar sürer. Keza kök gelişimi, su ve besin elementlerinin elverişliliği ve toprak sıcaklığının uygunluğuna bağlı olarak uzun bir süre devam edebilir (McDONALD 1984). 151

118 Hassas Dönemlerdeki Etkileri Bütün bitkiler için su azalma depresyonu yaşanmasına neden olan hassas bir dönem vardır. Bu kritik dönem orman ağacı fidanlarında iyi bir şekilde belirlenemez. Fakat bitkiler, muhtemelen, bilhassa tomurcukları patladığında, ilkbaharda, kış tomurcuğu oluşumu ve sonbaharda yaşanan doku sertleşmesi sırasında, su stresine neden olan hassas bir döneme girerler. Sıralanan bu etkilerin kontrol altına alınmasında, sulamadaki planlama ve uygulama başarısı, fidancıların en etkili işlemleri olarak karşımıza çıkar. Doğal gençleştirme ve orman bakımı çalışmalarında kapalılık nasıl ki orman işletme şefinin en etkili silahıdır ve başarısı kapalılığı kullanmadaki becerisine endekslidir; sulama da fidanlık mühendisinin elindeki etkili işlemlerden biridir ve birçok sorunu sulamadaki başarısı ile giderebilir. Çünkü, entansif bir fidanlık işletmesinde, fidan üretme ve yetiştirmede karşılaşılan üç temel sorun vardır a) don zararının önlenmesi, b) ekim yastığında sıcaklık kontrolü ve c) durgun döneme geçişin kontrolü ki, işin belki de en güzel tarafı bu sorunlar, sadece başarılı bir sulama ile önlenebilir. Takip eden bölümlerde, bu konularda edinilen ulusal ve uluslararası bilgi birikimi aktarılmıştır Don Zararlarının Sulamayla Kontrolü Aslında bitkiler ekseriyetle soğuğa dayanıklıdır. Pek çok bitki (örneğin Betula papyrifera Marsh.), -40 C sıcaklığa dayanabilir (Kaku/Iwaya ya atfen McDONALD 1984). Yine Levitt in bildirdiğine göre, Pinus banksiana Lamb C sıcaklığa tahammül edebilmektedir. Ancak, yeni oluşan fidanlar ile taze ve sulu yeni yapraklar soğuğa dayanıklı olmadığı gibi, dondurucu soğuklardan da zarar görür (McDONALD 1984). Fidanlarda oluşan don zararları, tomurcuk, ibre, gövde ve köklerdeki özel emarelerden anlaşılır (Çizelge 3.30). Dona hassas türler için öldürücü düşük sıcaklıklar, hücre öz suyu çözeltisindeki maddelerin donma noktası daha düşük olduğundan, genellikle suyun donma derecesinin biraz alt dereceleridir. Unutulmamalıdır ki, hücreler arasındaki suyun donması, hücreler için her zaman öldürücüdür. Donma olayı tedricen değil de hızlı bir şekilde vuku bulursa, bitkiler daha yüksek bir sıcaklıkta da ölebilir. Ayrıca, uzun süren donma olaylarında, aynı sıcaklık derecelerinde süren kısa süreli donma olaylarına nazaran, daha büyük zararlar meydana gelebilir. Yine, bir don olayından zarar görmeden hayatta kalan bitkiler, aynı sıcaklık derecelerinde oluşan, fakat ilk don olayının hemen ardından oluşan diğer don olaylarında zarar görebilir. 152

119 Çizelge Konifer fidanlarındaki don zararı belirtileri ve önemi (ANONYMOUSb den). Doku Tomurcuklar İbreler Gövde Kökler Don Zararı Belirtileri ve Önemi Yeşil olması gereken tomurcuk taslakları kararmıştır. Terminal tomurcuk zarar gördüğünde, bazı türlerin diri örtüyle rekabet etme gücü azalır. Doğal renk bozulmuş, ekseriyetle eflatuni veya grimsi mordan kahverengiye değişmiştir. Bol miktarda, kısmen ölmüş yaprak mevcuttur. Sonbahar sonuna doğru oluşmadıkça önemli değildir. İbreler, uyku hali gelişimini tetikleyen çevresel değişmelerden etkilenir. Kabuk kabarmış, kambiyum bölgesi kahverengileşmiştir. Çevresel olarak gövdenin yarısından daha azı zarar görmüşse, fidan muhtemelen ölmez. Fakat, pek çok fidanda yaşama gücü düşer. Kabuk kabarmış ve kambiyum bölgesinin rengi değişmiştir. Fidanların yaşama gücü çok azalmıştır. Fidanlıklarda genellikle erken (sonbahar) ve geç (ilkbahar) donlar etkili olur. Odunsu bitkilerde donma olayı yaprak yüzeyinde, ksilem elementlerinde veya her ikisinde birden başlar. Donma noktasına yaklaşan su, yaprak yüzeyinde kristalleşmelere neden olur ve ilerleyen aşamada buz kristalleri yaprak yüzeyini toz gibi kaplar. Ardından, bu forma erişen buz zerrecikleri stomalardan ilerleyerek yaprakların ve takiben hücrelerin içine nüfuz eder ve onları öldürür. Yaprak yüzeyinde başlayan buz zerrecikleri oluşumunun streptomycin ve chloroform ile azaltılabileceği deneysel olarak ortaya koyulmuştur. Bu işlemler bilhassa koniferlerde etkili olmaktadır (Lindow vd. ne atfen McDONALD 1984). Aslında kış aylarında görülen zararlar sadece dondan kaynaklanmaz. Evet, bu zararlar yine aşırı soğuk hava nedeniyle oluşur; fakat, sebebi doğrudan don olayı değildir. Bu tip kış zararları şu şekilde sıralanabilir (BURKE 1978): Don Atması (Çıplak Don Zararı): Su, 0 C de donup buza dönüştüğünde, hacmi % 9 fazlalaşır (KACAR vd. 2002). Bu olgu nedeniye, suyla doymuş haldeki toprak donduğunda, içindeki bitkilerle birlikte kabarır; don çözüldüğünde tekrar çöker. Fakat bitkiler, toprak hacmindeki değişime bağlı bu hareketlenmeye ayak uyduramaz ve kökleri açıkta kalır; hatta, sökülmüş gibi tamamen toprak dışında kalabilir. Bu olgu, don atması olarak isimlendirilir. Don atması, genellikle birinci ve ikinci gelişme dönemleri arasında görülür. Küçük veya yeni şaşırtılmış fidanları etkiler. Saman veya ibre ile yapılacak malçlama iyi bir önlemdir. Bu amaçla, bazik dere kumu da kullanılabilir. 153

120 154 Don Boğması: Suyla doygun haldeki toprak donduğunda, köklere yeterince (bazen hiç) oksijen taşınamaz ve fidanlar oksijen açlığından ölür. Don boğması zararı, genellikle, bu durum 48 saatten fazla sürdüğünde meydana gelir. Don Çatlağı: Fidanların kabuğu veya gövdelerinin dış yüzeyi kış aylarında iki nedenle çatlayabilir. Bunlar: 1- Donan dış yüzeyin, oluşan ısınma ile aniden çözülmesi veya 2- İç kısımdaki ksilem dokusunun donması ve ısınmaya paralel olarak oluşan çözülmedir. Kış Kavruğu: Kışın, kökler donup suyu absorbe edemediği zaman, gövde, dallar ve hatta ibreler donmaz. Fakat kuru kış havası yaprakları kurutur. Bu olgu, kış kavruğu olarak isimlendirilir. Kış Yanığı: Kışın, bitkilerin güney kısımlarındaki yaprakların sıcaklığı, gündüzleri, güneş sayesinde donma noktasının üzerine çıkar. Bu olgu, hava sıcaklığı donma noktasının altına düşse de yaşanabilir. Ancak, güneş battığında, buzu çözülmüş yapraklar tekrar hızlı bir şekilde donar. İşte hızla donma olayı, kış yanığına neden olur ve yapraklar kısmen veya tamamen kurur. Kış Haşlaması: Kış haşlaması kış yanığına benzer; fakat, odunsu bitkilerde sadece kabuğu etkiler, yapraklara zarar vermez. Bu tip zararları önlemek için, ağaç gövdelerinin aşağı kısımları, kış aylarında sık sık beyaz boya ile (en iyisi sönmüş kireçle) badanalanır. Don olayı oluşma koşullarına göre ikiye ayrılır: 1- Radyasyon donları, 2- Rüzgar ve birikinti donları. Her iki tip don aynı zamanda meydana gelebilir; hatta, bazen, radyasyon donu rüzgar donunu şiddetlendirir. Radyasyon donları, çok az rüzgarlı veya rüzgarsız ve bulutsuz kış geceleri, toprak sıcaklığı olağan dışı bir şekilde yükseldiğinde meydana gelir ve bitkiler, radyasyon dalgaları ile bu sıcaklığı atmosfere iletirler. Bu nedenle, yeryüzü hızla soğur ve yere yakın kısımlardaki yapraklar ve toprak yüzeyi donabilir. Birikinti donlarında, soğuk hava yüksekçe yerlerden daha alçak yerlere doğru akıp buralardaki çukurlarda, ılık havanın yerine yerleşir ve don cepleri oluşturur. Rüzgar donları ise, soğuk rejyonlardan gelen ve hızı 1,8 m/sn (4 mph) i aşan rüzgârlarla meydana gelir; gece veya gündüz oluşabilir ve oluşumunda topoğrafyanın etkisi yoktur (McDONALD 1984). Don oluşumunu önleme yöntemleri altı çeşittir (Chang'a atfen McDONALD 1984). Bunlar: 1- Yağmurlama sistemi, 2- Isıtma, 3- Rüzgâr makineleri, 4- Süpürme, 5- Kumlama ve 6- Rüzgâr kırıcılardır. Aşağıda bu yöntemlerden yağmurlama sistemi hakkında açıklamalarda bulunulmuştur. Yağmurlama sistemi ile don zararlarının önlenmesi, fidanlıklarda belki de en yaygın yöntemdir. Radyasyon ve birikinti donlarına karşı oldukça etkilidir. Fakat, rüzgar donlarına karşı kullanılamaz. Yağmurlama sulama

121 sırasında oluşan su damlaları, havaya karışır ve uzun radyasyon dalgalarının akışını engeller ve radyasyon dalgaları ile şiddetlenen don olayının etkinliğini kırar. Başka bir ifadeyle, yağmurlama sistemi ile yapılan sulama, bir yandan termal iletkenliği ve toprak yüzeyinin ısınma kapasitesini artırır; diğer yandan, su donduktan sonra arta kalan (gizli) sıcaklığı serbest hale getirir ve böylece don oluşumuna engel olur. Çünkü, suyun donması için geçen süre uzadıkça, fidanların sıcaklığı donma noktasının altına düşmeyecektir. Yağmurlama sistemiyle don zararlarını önleme uygulamaları hem sonbahar hem de ilkbahar donlarına (- 6 ve -7 C'ye kadar) karşı da etkilidir. Odunsu taksonlara ait fidanlarda yeni oluşan sukulent kısımlar çoğunlukla don zararlarına karşı hassastır. Mumla kaplı yaşlı ibreler ise, daha dayanıklıdır. Fidanlıklarda sıcaklık 0 C'ye (32 F) yaklaştığında yağmurlama sistemi çalıştırılır ve sıcaklık 0 C'nin üstüne çıkıncaya kadar açık tutulur. İşte bu dönemde, yağmurlama sistemi duracak olursa fidanların sıcaklığı hızla azalır ve fidanlar muhtemelen dondan zarar görür. Bu husus hiç akıldan çıkarılmamalı ve gerekli tedbirler mutlaka alınmalıdır. Bununla beraber, uzun süreli kullanımdan da kaçınılmalıdır. Çünkü, bitkiler üzerinde oluşan buz, ağırlığı ile zararlı olabildiği gibi, hızla eridiğinde, fazla su yüzeysel akışa geçip yastıkları bozabilir. Bu nedenle, yağmurlama sistemi, mutlaka drenaj sistemi olan ve iyi çalışan fidanlıklarda kullanılmalıdır. Ayrıca, koniferlerde olduğu gibi yaprakları hidrofobik yüzeyli bitkilerde, sulama ile bitkiler üzerinde uniform bir su filmi oluşumunu garanti altına almak için, sulama suyuna ıslatma ajanı (wetting agent) ilâve etmek de gerekebilir. Yağmurlama sisteminin başarısı büyük ölçüde sulamanın entansitesine ve sıklığına bağlıdır. İdeal olan, sprinkler, sulanan kısımda don olayı meydana gelmeden, bu alanı yeniden sulayabilecek kadar hızlı dönmelidir. Aksi halde, donun şiddeti artar. Yağmurlama sisteminin yetersiz kaldığı durumlarda oluşan zararlar iki nedene bağlanmaktadır: 1- Hava kuru olduğunda, uygun bir şekilde sulanmayan fakat ıslanan yaprakların sıcaklığı, kuru haldeki sıcaklıklarına göre, zarar görmelerine neden olacak kadar düşük seviyelere inebilir; 2- Yapraklar üzerinde oluşan buzun küçük bir miktarı bile donma sıcaklığını yükseltir ve hücre özsuyunun donmasına engel olur; hatta, hücre özsuyunu sulandırabilir ki, bu durumda yapraklar, doğal olarak dondan daha fazla etkilenir (McDONALD 1984). Bir başka potansiyel tehlikeli durum, hava neminin % 20 veya daha az olduğu zamandır, hızlı bir tersine dönüş (soğuma) yaşanır ve sıcaklık ancak yarı yarıya bir donmayı sağlar. İşte, yağmurlama sistemi hava sıcaklığı donma noktasına ulaşılıncaya kadar çalıştırılmazsa, ıslak haldeki yaprakların donma noktasından uzaklaştırılmış nispeten yüksek sıcaklıkları yeniden 155

122 donma noktasına kadar düşebilir ve dolayısıyla yapraklar zarar görür. Bu açıklamalardan çıkarılacak sonuç şudur: Don olayının yaşandığı bir ortamda, önlem olarak çalıştırılan yağmurlama sistemi yetersiz kalırsa, don zararı mutlaka oluşur; bunu önlemenin yolu, don tehlikesi tamamen geçinceye (bütün buzlar çözülüp kayboluncaya) kadar sulamaya devam etmektir (McDONALD 1984) Ekim Yastığı Sıcaklığının Sulamayla Kontrolü Fidanlıklarda, aşırı sıcaklık sebebiyle ölen fidan adedi hakkında kesin bilgilere ulaşmak oldukça zordur. Direkt sıcaklık zararı, bitkilerde hücre zarı hasar gördüğü ya da hücre bileşeni bozulduğunda veya her ikisi sebebiyle meydana gelir; bu etki hemen oluşur ve apaçık bellidir. Metabolik bozulma olarak ortaya çıkan indirekt sıcaklık zararının anlaşılması oldukça zordur; küçük bir zarar olabileceği gibi, ölümle de neticelenebilir. Sıcaklık gerilimi orta derecede ve kısa süreli ise etkisiz olabilir; fakat, şiddetli ve uzun süreli yaşanırsa çok önemlidir (McDONALD 1984). Sıcaklık zararlarını önlemenin, belki de en etkili yolu, bitkilerin sıcaklık istekleri ve özellikle kardinal sıcaklıklar hakkında hassas bilgilere ulaşmak ve yetiştirme rejimini buna göre saptamaktır. Serin ve sıcak iklim bitkileri için saptanan kardinal sıcaklıklar Çizelge 3.31'de verilmiştir. Fidanlıklarda uygulanan yetiştirme rejimi içinde, bilhassa ekim yastığı sıcaklığının kontrolünde, bu bilgiler, kuşkusuz son derece kullanışlıdır ve en azından yapılacak sulamalarla, yastık sıcaklığı bu sınır değerlere yaklaştırılmamalıdır. Genç fidanlar aşırı sıcaklıklara karşı daha hassastır. Sıcaklık zararı fidan gövdelerinin güney ve batı kısımlarında ve toprak yüzeyinden biraz yukarıda oluşur. Zira, ekim yastığı yüzeyi ilkbahar ve yaz aylarında çok ısınabilir ve bunun sonucunda fidan gövdelerinin sıcaklığı, öldürücü noktalara (yaklaşık 40 C) kadar yükselir. Toprak yüzeyinde yoğunlaşan sıcaklık, infrared radyasyon nedeniyle topraktan fidanların gövdesine yansır ve fidan gövdelerinden atmosfere ulaşır. Ancak, bitkilerden absorbe edilen sıcaklık topraktan absorbe edilen sıcaklığa göre daha düşük seviyelerde kalır. Ayrıca, transpirasyon sayesinde oluşan serinleme genç fidanlarda oldukça düşük olduğu için önemsizdir. Dolayısıyla, aşırı sıcaklıktan zarar gören genç fidanların gövdeleri pörsür ve solar. Önce, sağlıklı ve pörsümüş kısım arasında kesin bir sınır oluşur ve ardından sağlıklı parça yavaşça çürür (Şekil 3.29). Oysa, kuraklıktan zarar gören fidanlar, gövde boyunca fizyolojik olarak solar ve bazen herhangi bir parçası pörsümeden veya çürümeden toprak yüzeyine

123 doğru eğilir. Ayrıca, bu tip zararların görüldüğü yerlerde toprak, bitki köklerine göre daha kurudur (McDONALD 1984). Çizelge Serin ve sıcak iklim bitkileri için saptanan kardinal noktalar (Chang'e atfen McDONALD 1984'ten). KARDİNAL NOKTALAR SERİN İKLİM BİTKİLERİ SICAKLIK ( C) SICAK İKLİM BİTKİLERİ Yaşayabildikleri en düşük sıcaklık (Ölüm noktası) 1-1 ile 10 Gelişebildikleri en düşük sıcaklık -1 ile Gelişmeleri için gerekli optimum sıcaklık Gelişebildikleri en yüksek sıcaklık Yaşayabildikleri en yüksek sıcaklık (Ölüm noktası) Şekil Toprak yüzeyinde oluşan aşırı ısınma nedeniyle ölmüş çam fidecikleri (Munche'e atfen McDONALD 1984'ten). 157

124 Hassas türlerin fidanları birinci gelişme döneminde mutlaka aşırı sıcaklıklara karşı korunmalıdır. Unutulmamalıdır ki, Abies sp., Picea sp., Pseudotsuga menziesii var. menziesii, Pinus sp., Tsuga sp., Thuja sp., Chamaecyparis sp. ile Sequoia sempervirens türünün genç fidanları sıcaklık zararlarına karşı duyarlıdır. Bununla beraber, bitkilerin sıcaklık zararlarına karşı hassasiyeti, hem tür hem de fidanlık bazında mutlaka ayrı ayrı tespit edilmelidir (McDONALD 1984). Dolaylı sıcaklık zararı, örneğin gelişme kaybı, yaşlı fidanlarda daha sık yaşanır. Aslında, gelişme kaybını teşhis etmek zordur; fakat, özellikle düşük rakımlı fidanlıklarda yetiştirilen sıcağa hassas göknar ve lâdin gibi türler için bu çok önemli olabilir. Yağmurlama sistemini kullanma, fidanları serinletmek için kullanılan herhalde en yaygın yöntemdir. Yine, aynı amaçla, gölgeleme ve malçlama yöntemleri de kullanılır. Umumiyetle, toprak sıcaklığını değiştirmek için iki yol kullanılır (Chang'a atfen McDONALD 1984): 158 Birinci yol; toprağa enerji girişini ve çıkışını düzenlemek için, Yastık üstüne veya yanlarına kağıt, malç, paravan veya cam gibi bir izolasyon tabakası yerleştirilebilir. Yastık toprağının sıcaklığı emme gücü değiştirilebilir. Bir rüzgâr makinesi veya perdesi kullanılarak, yastık çevresindeki hava sıcaklığı değiştirilebilir. İkinci yol; toprağın termal özelliklerini amaçlarımıza uygun hale getirmek için, Yastık toprağının sıcaklık emme gücünü artırılabilir veya azaltılabilir. Yastığın termal iletkenliği, ekim öncesi yapılacak silindirleme, işleme veya sulama çalışmaları ile değiştirilebilir. Yastığın ısınma kapasitesi, yastıklara su ilave ederek veya mevcut suyu drene ederek düzenlenebilir. Yabancı otlar uzaklaştırılabilir, toprak nemini düzenlemek için toprak yüzeyi paravanlarla siperlenebilir ya da yastık yüzeyine malç veya kum serpilebilir. Aslında, fidan üreticileri, fidanlarına zarar verebilecek toprak yüzey sıcaklığı seviyelerini ve muhtemel sıcaklık zararlarına karşı alınabilecek önlemleri bilmek zorundadır. Sulama, yastık sıcaklığının kontrolü ve düzenlenmesi için, özellikle yurt dışında sıkça kullanılan yöntemlerden biridir. Yine bu amaçla, siperleme ve malçlama uygulamalarına da rastlanır.

125 Türkiye Fidanlıkları'nda ise, ekseriya siperleme ve bazen malçlama uygulanmaktadır. Sulama, evaporasyonla su kaybını artırması yönüyle, yastık yüzeyinin serinletilmesi için önemli bir uygulamadır. Serinletme bakımından, evaporasyon oldukça etkili bir işlemdir. Örneğin, kaynama noktasındaki (100 C) 1 g suyun buharlaşabilmesi için 540 kalorilik ısı enerjisine ihtiyaç vardır. Bu değer, 30 C sıcaklıktaki 1 g su için 580 kalori olduğu halde, 20 C sıcaklıktaki 1 g su için 586 kaloridir. Görüldüğü gibi, suyun sıcaklığındaki azalmaya paralel olarak, toprak yüzeyinden evaporasyonla oluşan sıcaklık kaybı artmaktadır. Nitekim, sadece sulama işlemiyle, gündüz toprak yüzey sıcaklığı 11 C, hava sıcaklığı 5-8 C kadar azaltılabilmektedir (MAY 1984a). Ekim veya şaşırtma yastığı sıcaklığının kontrolünde, herhalde en önemli konu, toprak yüzeyi sıcaklığının kolay, emin ve kesin bir şekilde tespitidir. Toprak yüzeyi sıcaklığı, genellikle, toprak yüzeyinden biraz yukarıya yerleştirilmiş bir termometre ile ölçülür. Kadranlı termometreler bunun için kolayca kullanılabilir. Fakat, bir enfraruj termometre ideal bir cihazdır. Çünkü, herhangi bir yüzeye temas etmesi gerekmez; fakat, sık sık ayarlanmalıdır. Genç (1+0) ve körpe fidecikleri serinletmek ve onları korumak için, çimlenmenin ilk aşamasından durgun döneme kadar devam eden süreçte sulamaya devam edilir. Çünkü, açık alan koşullarındaki bir ekim yastığının yüzeyi, ılık ve güneşli bir günde 45 C'ye kadar ısınır ve bu sıcaklık derecesinde fidecikler, özellikle kök boğazında oluşan yanma nedeniyle ölmeye başlar. Bunu önlemenin en pratik yolu, usulüne uygun bir şekilde yapılacak sulamadır. Sulamayla fidanların serinletilmesi işlemi bitki türü, toprak tipi ve iklim öğeleri dikkate alınarak dikkatli bir şekilde yapılmalıdır. Örneğin, ABD'nin Oregon Eyaleti'nin Medford kentinde bulunan J. Herbert Stone Fidanlığı'nda, çimlenmenin ardından haziran başında ve toprak yüzey sıcaklığı yaklaşık 35 C'ye ulaştığında, sulamayla serinletme işlemine başlanmakta ve ağustos ayı sonuna kadar devam edilmektedir. Kritik toprak yüzey sıcaklığı, aslında, gelişme dönemi başlangıcından sonuna doğru, düzenli bir şekilde yükselir ve tabi bu sürede fidanlar da sıcaklık zararlarına karşı giderek daha dayanıklı hale gelir. Nitekim, Stone Fidanlığı'ndaki tespitlere göre, kritik toprak yüzey sıcaklığı her iki haftada bir 1-2 C artmıştır (Morby'e atfen McDONALD 1984). Sulamayla serinletme işleminin süresi, rüzgâr hızına göre değişir. Sulama sırasındaki rüzgâr hızı 2,7 m/sn ise, 30 dakikalık sulama yeterlidir. Rüzgârın hızı, şayet > 2,7 m/sn ise, bu durumda sulama süresi dakika 159

126 olmalıdır. Aslında bu tip bir sulama, normal fidan gelişimi için gerekli su ihtiyacını da sağlamaktadır (McDONALD 1984). Bu konuda birkaç örnek daha verecek olursak; örneğin 25 C'lik bir toprak sıcaklığı herhangi bir sorun yaratmazken; Oregon Eyalet Üniversitesi Fidanlık Ölçümlerine göre, toprak yüzeyinden itibaren 0,5-1,0 cm derinlikteki sıcaklık, 01 Temmuz öncesi 32 C'yi, 01 Ağustos öncesi 35 C'yi ve kışa kadar devam eden dönemde 38 C'yi aşarsa, fidanların aşırı sıcaktan zarar görmemesi için sulama mecburiyeti doğmaktadır (THOMPSON 1984). Yine, ABD'nin Idaho Eyaletindeki Coeur d'alene Fidanlığı'nda, Picea engelmannii ve Abies grandis fidanı üretiminde, toprak yüzey sıcaklığının çimlenme sırasında ve takip eden 2 hafta içinde 32 C'yi; ilk 2 ayda 35 C'yi ve ilk yaz mevsimi içinde 38 C'yi geçmesine kesinlikle izin verilmemektedir. Ancak, gün ortasında yapılan sulama, toprak sıcaklığı istenilen seviyeye düşecek ve bu seviyede kalacak şekilde ve gerekli sıklıkta yapılmalıdır (McDONALD 1984). ABD'nin North Dakota Fidanlığı'nda, toprak üstünden yapılan sulamaya, toprak sıcaklığı 48 C'ye eriştiğinde başlanmakta; yarım saatlik sulamayla toprak sıcaklığı 38 C'ye düşmekte ve elde edilen sıcaklık azalımı en az dört saat devam etmektedir (Stoeckeler ve Slabaug'a atfen McDONALD 1984). Siperleme, güneş ışınlarını yansıtmak suretiyle toprak yüzey sıcaklığının artmasını önlediği gibi, fidanları sıcaklık kaynağından tecrit ederek onların zarar görmesini de engeller. Siperleme, bilhassa gölgeye dayanıklı Picea spp., Abies spp. ve Tsuga spp. gibi türlerde, % 50 siperleme koşulları oluşturacak şekilde mutlaka uygulanmalıdır (McDONALD 1984). Malçlama ise, malç materyalinin özelliklerine bağlı olarak, hem toprak yüzey sıcaklığını artırabilir hem de artmasını engelleyebilir. Kumlu topraklar çok geçirgen olup, gözenekli yapıları sebebiyle bol miktarda hava içerirler ki, aslında hava doğal bir izolatördür. Dolayısıyla, güneş enerjisi, kumlu topraklarda ince bir tabaka halinde yüzeyde yoğunlaşır (toprak yüzey sıcaklığı 50 C'yi aşabilir); fakat, gözeneklerdeki hava nedeniyle bu sıcaklık derinlere ulaşamaz. Oysa, killi topraklar gibi ince tekstürlü topraklar daha az gözenek ve dolayısıyla hava içermekte ve bu nedenle sıcaklık, toprak yüzeyinden derinlere doğru kolayca iletebilmektedir. Keza, ince, açık renkli, lifli veya partiküler yapıdaki organik materyal yüzey sıcaklığını azaltırken; koyu renkli ve geçirgen bir yapıya sahip malç malzemesi, güneş ışınlarını daha fazla absorbe eder ve toprak yüzey sıcaklığını, genç fidanların zarar görmesine neden olacak kadar yükseltebilir (McDONALD 1984). 160

127 Uyku Halinin Sulamayla Kontrolü Dona dayanıklılık iki aşamada gelişir: İlk safha fidanları -1 C ve -2 C'nin altına düşen sıcaklıklara karşı hazırlar. Bu safhada, fizyolojik aktivite gerçekten artar ve şiddetli su gerilimi son derece zararlı olduğu halde, makul seviyelerdeki su gerilimi, herhangi bir negatif etki yaşanmadan tolere edilir. İlk safha, genetik olarak kontrol edilse bile, fotoperiyot ve sıcaklık azalmasına paralel olarak başlar. Dona dayanıklılığın ikinci safhası ise, oluşan donlarla başlatılır ve hızla tamamlanır. İkinci safhanın oluşumunda fotoperiyodik değişmelerin herhangi bir etkisi yoktur. Bu dönemde meydana gelen fizyolojik değişmeler protoplazmayı daha esnek bir hale getirir ki, bitki hafif bükülmelere karşı artık dirençlidir. Unutulamamalıdır ki, dona dayanıklılık gelişmeye devam eden (gelişme dönemindeki) fidanlarda kesinlikle oluşmaz ve bu fidanlar don zararlarına karşı daima savunmasız haldedir (McDONALD 1984). Ilıman zonun konifer türleri için, yaz sonlarının ve sonbahar başlangıcının nispeten uzun ve serin geceleri, fidanların toprak üstü kısımlarının uyku haline geçişini teşvik edici bir etkiye sahiptir. Bununla beraber, Lavender'in Pseudotsuga menziesii, Abies grandis ve Picea punges'te (McDONALD 1984), GENÇ (1992)'in Picea orientalis'te, IŞIK vd. (2002) nin kızılçamda belirlediği gibi, BSG artışı, fidanların durgun döneme geçişini teşvik etmektedir. Örneğin, IŞIK vd. nin, Antalya koşullarında, kızılçam tüplü fidanlarında yaptıkları araştırmada, 15 Haziran 01 Eylül 2001 tarihleri arasında üç defa yinelenen su stresi uygulaması, yaşama yüzdesini düşürmüş (sulama yapılan fidanlarda % 100, su stresine tabi tutulanlarda % 90); fakat, tomurcuk bağlama oranını artırmıştır (sulananlarda % 70, strese tabi tutulanlarda % 99). Bu araştırmada, üç kez tekrarlanan stres uygulamaları, sulanan ve stres uygulanan fidanların şafak öncesi BSG değerleri arasındaki fark asgariye indiğinde gerçekleştirilmiştir. Ancak, bu yayında, sahil fidanlıklarımızda yetiştirilen kızılçamlarda büyük sorun oluşturan durgun döneme geçişin gecikmesi olgusunun çözümü için, sulamanın hangi tarihten itibaren ve hangi şafak öncesi BSG değeri ölçüldüğünde yapılması gerektiğine ilişkin bir açıklama yapılmamıştır. Oysa, BSG 'nin sulamaya bağlı olarak azalması gövde gelişim dönemini uzatmakta ve bu fidanlar özellikle sonbahar donlarından zarar görmektedir. Bu nedenle, sulama çalışmalarının mutlaka hazırlanacak sulama programlarına göre yapılması gerekmektedir. Ancak, hazırlanacak bir sulama programının bütün fidanlıklar için geçerli olacağını söylemek mümkün değildir. Zira, fidanlıkların bulunduğu yere göre yetişme ortamı (bilhassa iklim ve toprak) özellikleri yanında fidanı üretilen türe hatta orijine bağlı olarak uygulanmakta olan üretme-yetiştirme rejiminde farklılıklar mevcuttur. 161

128 Meselâ, ABD'nin Oregon Eyaleti'ndeki Elkton kentinde bulunan D.L. Phipps Oregon State Fidanlığında beş yılı aşan araştırmalarda, 2+0 yaşındaki Pseudutsuga menziesii fidanları için, şafak öncesi BSG değerleri itibariyle ıslak (5 bar), orta (8 bar) ve kuru (15 bar) olmak üzere üç sulama seviyesi belirlenmiş ve BSG değeri bu seviyelerde tutulan fidanların gelişimi takip edilmiştir. İlk bulgular göstermiştir ki, şafak öncesi BSG değeri 5 bar olduğunda hemen sulanan fidanlar sonbaharda durgun hale geçememiştir. Sulama için, şafak öncesi BSG değeri 15 bar oluncaya kadar beklenen fidanlar çok küçük kalmıştır. Büyüklük ve uyku haline geçiş bakımından en iyi fidanlar ise, şafak öncesi BSG değeri 8 bar iken yapılan sulamalarla elde edilmiştir. Netice olarak, Çizelge 3.32'deki değerlere ulaşılmış ve sulamanın bu programa göre yapılması önerilmiştir (Zaerr, Cleary/Jenkinson'a atfen McDONALD 1984). CLEARY/ZAERR (1980) ise, kış tomurcuğu oluşumunu ve gelişimini teşvik etmek için, gelişme dönemi ortalarından itibaren şafak öncesi BSG nin 12 ve 15 bara kadar yükselmesine izin verilmesini ve sulamanın, ancak bu değerlere ulaşıldığında yapılmasını tavsiye etmektedir. Çizelge Duglas fidanları için önerilen sulama programı (Zaerr, Cleary/Jenkinson'a atfen McDONALD 1984'ten). FİDAN YAŞI SULAMANIN BAŞLATILMASI İÇİN TAVSİYE EDİLEN ŞAFAK ÖNCESİ BİTKİ SU GERİLİMİ DEĞERLERİ (Bar) Temmuza Kadar 9 Temmuzdan Sonra Yaklaşık 3 Ağustos Yaklaşık 20 Ağustos Hazirana Kadar 1-15 Temmuz Arası 15 Temmuzdan Sonra * Temmuza Kadar 1 Temmuz - 1 Ağustos Arası 1 Ağustostan Sonra *2+1 yaşında kullanıma sunulacak fidanlarda şafak öncesi BSG değerleri, bu dönemde bar arasında olmalıdır. AKÇA/YAZICI (1999) nın Dalaman orijinli 2+0 yaşında kızılçam fidanlarında yaptığı araştırmada, fidanlara 225, 450, 675 ve 1200 mm/yıl sulama rejimi uygulanmıştır. Sulama işlemlerinin her birinden rasgele örneklenmiş fidanların terminal sürgünlerinden beşer gram ibre örneği hazırlanmıştır. İbre örneklerinde, fitohormonlardan IAA ve ABA tespitleri yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına bakıldığında, yılda verilen toplam su 162

129 miktarının azalmasına bağlı olarak, kış tomurcuğu daha erken oluşmuş ve buna koşut olarak hem fidan hem de ibre boyları kısalmış; fakat, vejetatif gelişmeyi sınırlayan ABA miktarı artmıştır. GENÇ (1992), doktora tezi kapsamında, Trabzon - Of Orman Fidanlığı koşullarında Picea orientalis fidanları (2½ + 2½ ) ile gerçekleştirdiği araştırmalarda, şu sonuçlara ulaşmıştır: Periyodik ksilem su potansiyeli değerleri dikkate alındığında, fidanlar ağustos ayının başından itibaren uyku haline geçmeye başlamaktadır. Çünkü bu dönemde asgari (gün doğmadan önceki su potansiyeli) Ψ bitki değeri - 10 bara kadar düşmektedir. Anormal sürgün oluşumlarına neden olmamak ve ligninleşme oranını düşürmemek için bu dönemde yapılacak sulamalarda, çok dikkatli olunmalıdır. Sulama çalışmalarına karar verilirken, Çizelge 3.33 de verilen bilgiler, bu aşamada ölçüt olarak kullanılmalı ve sulamalar Ψ bitki değeri 10 bar ın altına düştüğünde yapılmalıdır. Duglas fidanları için saptanan bu değerleri, benzer saptamalar yapılıncaya kadar, Doğu lâdini için de kullanmak, fazla sakınca oluşturmayacaktır. Ağustos ve eylül aylarında sıcaklık aşırı yüksek değerlere (> 25 C) ulaştığında, sulamalar kısa süreli tutulmalı ve toprak profili kesinlikle doygun hale getirilmemelidir. Çizelge Su potansiyeli (Ψ bitki ) değerine bağlı olarak 1+0 yaşındaki Duglas fidanlarının fizyolojik aktivitelerinde meydana gelen değişmeler (CLEARY/ZAERR 1984 ten). Ψ bitki ( - Bar) FİZYOLOJİK DURUM 8 İdeal bir büyüme gerçekleşmektedir. Gelişmeyi sınırlayan faktörler henüz etkili değildir Floemdeki taşınma, boylanma ve çap artımı sınırlanmıştır Fotosentez yavaşlamıştır. Gelişmenin devamı için sulama yapılmalıdır Büyüme yavaş yavaş azalmaktadır. Bitkinin canlılığındaki düşüş sulama ile giderilebilir Fidanlar ve genç bitkiler ölür. Bunun dışında, özellikle ilkbahar gelişme döneminde BSG nin bar seviyelerine düşmesine kesinlikle izin verilmemelidir. Çünkü, BSG nin bu seviyelere düşmesi, fotosentezi yavaşlatmaktadır. 163

130 Dolayısıyla, ağustos-eylül döneminde, sıcaklık 25 C ye ulaştığında, gün ortasında da olsa mutlaka sulama düşünülmeli; hele hele Ψ bitki değerinin -30 bar düzeyine inmesine kesinlikle müsaade edilmemelidir. Gün ortasında yağmurlama sulama sisteminin kullanılamayacağı açıktır. Gün ortasında yapılacak sulamalarda, geçici bir çözüm olarak, fidanlıkta herbisit veya fungusit atımında kullanılan tanktan yararlanılabilir; ama, damla sulama sisteminin tesisi herhalde en iyi çözüm olacaktır. Sulama entansitesini kestirmede 10 barlık Ψ bitki değeri sınır değer olarak kabul edilebilir. Başka bir söyleyişle, sulama Ψ bitki değeri 10 bar a düştüğünde durdurulmalıdır. Ψ bitki ölçümleri için basınç odası cihazı kullanılır. Cihazın bulunmaması halinde, Of Orman Fidanlığında veya benzer koşullara sahip fidanlıklarda şu formüller kullanılabilir: Minimum Ψ bitki değerinin tahmini (r 2 = 0,585; S = 2,11) için Y = 2,14 + 2,021E-02 X + 6,67E-04 X 2 3,010E-07 X 3 7,370E02 Z + 0,54 T Maksimum Ψ bitki değerinin tahmini (r 2 = 0,621; S = 2,35) için Y = 8,01 + 3,797E-02 X + 8,406E-05 X2 + 2,208E-02 Z + 0,26 T Formüllerde: Y= Ψ bitki, X= Dönüştürülmüş tarih değerini, Z= Bağıl nemi ve T= Sıcaklığı ifade etmektedir. Dönüştürülmüş tarih değerleri, 13 Nisan - 05 Kasım dönemi için Çizelge 3.34 e göre hesaplanabilir. Yaz sürgünlerinin neden olduğu olumsuzlukları, yaz sürgünü oluşumuna engel olarak çözmek oldukça pratik bir çalışmadır. Bu amaçla, BSG nin düzenlenmesi; bu bağlamda, sulamanın azaltılması hatta gerektiğinde durdurulması gerekir. Böyle bir çalışma, Of Orman Fidanlığı koşullarında ağustos ve eylül aylarında zorunlu olabilir. Ancak sonbaharda oluşan yağışlar, Bölge de, BSG nin kontrolünü güçleştirmektedir. Böyle bir sorunla karşılaşıldığında, yerinde kök kesiminden faydalanılmalıdır. Kök kesimiyle su iletkenliği azaltıldığından, BSG artmakta; buna paralel olarak, hem boylanma durdurulabilmekte hem de gövde:kök oranı iyileştirilmektedir. 164

131 Çizelge Ψ bitki ölçümlerinin yapıldığı tarihler ve bu tarihlere ait dönüştürülmüş gün değerleri. 26 Temmuz 0 kabul edilmiş; 26 Temmuzdan 13 Nisana geriye doğru geçen günler negatif, 26 Temmuzdan 05 Kasıma ileriye doğru geçen günler pozitif gün adedi olarak belirlenip formüllerde kullanılmıştır (GENÇ 1992 den). Tarih Dönüştürülmüş Değer Söküm Ambalajlama Saklama Taşıma İşlemleri ve Etkisi Fidanların, dikim ve şaşırtma çalışmaları için bulundukları yerden sökülmesine fidan sökümü veya kısaca söküm denir. Topraklı olarak sökülseler dahi fidanlar, söküm ve takiben paketleme, depolama, taşıma ve dikim-şaşırtma işlemlerinden çok etkilenmekte; çoğu kez iki gelişme dönemi süren dikim-şaşırtma şoku sebebiyle ilk yıllar, kendilerinden beklenen boy ve çap gelişimini yapamamaktadır. Söküm-dikim sürecindeki özensiz ve tekniğe aykırı hatta normal işlemler, önemli stres etmenleri olarak fidanların % 50 nispetinde ölümüne neden olabilir (Çizelge 3.35). Bu bölümde, genetik ve morfolojik özellikler bakımından istenen kalite özelliklerine sahip olan fidanların, dikim-şaşırtma başarısını doğrudan tesir eden fizyolojik özellikleri ve bu özellikleri belirleyen söküm-dikim süreci özetlenmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda, kitabımızın asıl konusu olmamakla beraber, dikim-şaşırtma çalışmaları sırasında dikkat edilmesi gereken, hava hallerine ilişkin hususlara da, bölüm sonunda kısaca değinilmiştir Fidan Sökümü Söküm çalışması, fidan kalitesini derinden etkileyen uygulamalardan birisidir. her şeyden önce, çıplak kalan kökler, fizikî zararlara maruzdur. Bu nedenle, söküm süreci, daha işe başlamadan zararları en aza indirecek önlemler alınarak gerçekleştirilmelidir. 165

132 Çizelge Sökümü takip eden dört günde fidanı bekleyen tehlikeler ve bunların dikim-şaşırtma başarısına etkisi (LANTZ 1987 den). İŞLEM Söküm Paketleme Taşıma Depolama Dikim OLGU Kök ve mikoriza kaybı Kutuya-çuvala yerleştirmeden önce güneşe ve rüzgâra maruz kalma Fidanları paketleme yerinde boşaltma ve birbirinden ayırma sırasında oluşan kök ve su kaybı Fidanların sınıflandırma tezgahında açıkta kalması İtinasız paketleme sebebiyle yaprakların parçalanması-kopması ve kambiyum ezilmesi Aralarında boşluk bırakmaksızın 4 kutuyu üst üste yığarak taşıma Havalandırmanın yetersiz kaldığı ortamlarda yapılan geçici depolama Dikim sırasında açıkta bırakma GEÇEN ZAMAN 2 dk ZARAR TİPİ Fizikî Zarar YAŞAMA YÜZDESİNDEKİ AZALMA (%) Bireysel Yığılmalı dk Kuruma dk Fizikî Zarar ve Kuruma sn Kuruma sn 2 sa Fizikî Zarar Fizikî Zarar ve Kızışma gün Kızışma dk Kuruma Söküm ve Depolama Öncesi Uygulanan İşlemler Sökülecek fidanların her şeyden önce, farklı hastalık etmenlerinden ârî, dolayısıyla söküm ve taşıma için uygun olduklarını belirten sertifikalara sahip olması şarttır. Nitekim, ABD de birçok eyalette, sertifikasız fidan sökümü ve taşınması yasaktır (MAY 1984b). Söküm öncesi uygulamaya koyulan işlemeler, ekseriyetle kök kaybını azaltıcı mahiyettedir. Nitekim, bu amaçla tatbik edilen yandan, alttan ve eğik kök kesimi işlemleri oldukça faydalıdır. Yaz sonu ve sonbaharda gerçekleştirilen bu tip kültürel işlemler, fidanların, bir yandan kış şartlarına hazırlanmasını teşvik etmekte, diğer yandan şaşırtma ve depolama başarılarını artırmaktadır. Örneğin, kök kesiminin ardından fidanlarda oluşan su ve besin elementi stresi, dona dayanıklılıklarını artırırken dinlenme dönemine girişlerini teşvik edip, söküm, sınıflandırma, paketleme ve

133 depolama sürecinde oluşacak muhtemel olumsuzluklara karşı hazırlıklı olmalarını da sağlamaktadır (LI 1997). Çizelge Kök yıkama işleminin çam fidanlarının yaşama yüzdesine tesiri (CAREY vd den). Dikim Yeri Tür Yıkanmamış Yıkanmış Fark % % % Ontario Pinus banksiana Kalforniya Pinus ponderosa Ontario Pinus resinosa Ontario Pinus strobus Ontario Pinus strobus Ontario Pinus strobus Sökümün ardından fidanların köklerinde, toprak ve hava koşullarına bağlı olarak değişen miktarlarda toprak kalmaktadır. İşleme ve taşıma maliyetlerini yükselten bu toprak artıkları, bazı fidanlıklarda, ambalajlama öncesi yıkanarak, köklerden uzaklaştırılmaktadır. Fakat, Kuzey Amerika da yapılan bir araştırmanın verilerine bakacak olursak (Çizelge 3.36), bunun doğru bir işlem olmadığı görülecektir. Öyle ki, bu uygulama, depolanan fidanların tomurcuk patlatma ve yaşama oranları yanında boy gelişimlerinin de azalmasına neden olmaktadır (Çizelge 3.37). Keza, yıkama işlemi yeni kök gelişimini de (kökleri yıkanmayanlarda yeni kök uzunluğu 17 cm iken, yıkananlarda 6 cm) azaltmaktadır (CAREY vd. 1998). Çizelge Kök yıkama işleminin ve depolama süresinin, Pinus taeda fidanlarında tomurcuk patlatma oranına (mart ayı itibariyle), boy gelişimine (mayıs ayı itibariyle) ve yaşama yüzdesine (haziran ayı itibariyle) etkisi (CAREY vd den). Yıkama Depolama Süresi Tomurcuk Patlatma Boylanma Yaşama Gün % İnç* % , , , , , ,9 66 *1 inç = 2,54 cm 167

134 Daha önce, Köklerin Yapısı ve Gelişimini Etkileyen Faktörler ve Suyun Alınması ve Kök Ksilemine Ulaşması başlıkları altında açıklandığı üzere, bitkilerde hızlı su alımı, kök tüylerinden gerçekleşmektedir. Kök tüylerinin hücre duvarları, asal olarak, selüloz ve pektik bileşiklerden yapılmıştır. Toprak parçacıklarının kök tüylerine sıkıca yapışmasının nedeni, bu pektik bileşiklerdir. Kök sistemine zarar vermeden, toprak paçacıklarını yıkayarak kökten uzaklaştırmak, neredeyse mümkün değildir. Çünkü, ne kadar özen gösterilirse gösterilsin, yıkama sırasında, kök tüylerinin tamamına yakını ya zarar görmekte yahut yok olmaktadır (KACAR vd. 2002). Yıkamanın neden olduğu olumsuzlukların temel nedeni, kanımızca, kök tüylerinin tamamına yakının yitirilmesidir. Sökülen fidanları depolarda bekleyen önemli sorunlardan birisi de küflenmedir. Küflenme yoğunluğu, depolama süresinin uzamasına, fidanların fizyolojik özelliklerce uygun bir halde iken sökülmemiş olmasına ve Botrytis cinerea ve Rhizoctonia solani mantarlarına ait sporların oluşmasına bağlı olarak değişmektedir. Küflenmenin önüne geçmek amacıyla, fidanları, söküldükten hemen sonra fungusitlerle ilaçlamak şarttır. Örneğin, Hopkins, benomyl in çıplak köklü fidanlarda başarıyla kullanıldığını bildirmektedir (BURDETT/SIMPSON 1984) Söküm Zamanı En uygun söküm tarihi, orijinden orijine, türden türe, fidanlıktan fidanlığa, yıldan yıla ve fidanları söküm için hazırlama bağlamında tatbik edilen yetiştirme tekniklerine bağlı olarak değişmektedir. Dolayısıyla, uygun söküm tarihini saptamak için araştırmalar yapılması şarttır ve bu çalışmalar hem masraflı hem de zaman alıcıdır (BURDETT/SIMPSON 1984). Hatta, soğuk saklamaya alınacak fidanların, genellikle daha geç sökülmesi gerekir. Bazı orman ağacı fidanları için belirlenmiş doğrudan dikim ve soğuk saklamaya uygun söküm dönemleri, İrlanda için Şekil 3.30 da (O REILY vd. 2001); İngiltere, Galler ve İskoçya için Şekil 3.31 de (ANONYMOUSd) gösterilmiştir. Sökülecek fidanların, her şeyden önce, istenen boyutlara erişmiş olması şarttır. Bu koşul sağlanmamışsa, söküm işlemi bir-iki gelişme dönemi sonrasına ertelenebilir. Güney ABD çamlarında belirlendiği üzere, eylül veya ekim ayında, fidanlar ekseriyetle sökülebilecek boyutlara erişmiştir. Fakat, kış tomurcukları henüz oluşmamış veya olgunlaşmamış haldedir. Fidanların uyku haline girebilmesi için soğuğa maruz kalmaları (chilling) gerekmektedir (MAY 1984b). Çünkü, fidanlar için en uygun söküm zamanı, 168

135 kış şartlarına adaptasyonlarını tamamladıkları ve söküm, dikim-şaşırtma ve saklama işlemlerine karşı dayanıklılık kazandıkları dönemdir Şekil İğne (a) ve geniş (b) yapraklı bazı orman ağacı türlerinde fidan sökümü bağlamında İrlanda için tespit edilmiş uygun tarihler. Kesik çizgiler, dikkatli olunması gereken, geçerliliği göreceli dönemleri göstermektedir (O REILY vd den). 169

136 Şekil Geniş yapraklı orman ağacı türlerine ait çıplak köklü fidanlar için belirlenmiş en iyi söküm ve dikim dönemleri (ANONYMOUSd den). Kuzey yarım kürede bu dönem, ekseriyetle aralık-mart aylarını kapsayan yaklaşık dört aylık zaman diliminden oluşur. Stauder e göre, pek çok fidan, F * derecelerinde yaşanan toplam 400 saatlik bir sürecin sonunda, çoğunlukla uyku haline girmektedir. Bu soğuğa maruz kalma dönemini daha kısa bir zaman diliminde yaşamış fidanlar depolamaya uygun değildir ve mutlaka sökümün ardından iki hafta içinde dikilmelidir. Mullin/ Hutchison, Pinus monticola fidanlarının, kış boyu devam edecek soğuk saklama için, 165 DKG (dayanıklılık kazanma günü toprağın 15 cm derinliğindeki sıcaklığının 10 C nin altına düştüğü günler) geçtikten sonra sökülmesini tavsiye etmekte; en iyi sonucun ise 312 DKG yi tamamlamış fidanlarla elde edildiğini bildirmektedir. De Wald/Feret ise, Pinus taeda fidanlarıyla gereçekleştirdikleri araştırmalarında, toplam 500 saatlik bir soğuğa maruz kalma (chilling) dönemi yaşamadan sonbaharda yahut ilkbaharda sökülen fidanların soğuk saklamaya uygun olmadığını tespit etmiştir. Araştırıcılar, bu tip fidanlarda, kök yenileme kabiliyetinin (KYK) de azaldığını haber vermektedir (LI 1997). KAINER vd. (1991) ise, 10 C nin altında 189 saat yahut 6,7 C nin altında 93 saat geçiren Pinus elliotti fidanlarının, uyku haline en üst seviyede girdiklerini belirtmektedir. Araştırıcılar, ayrıca, eğik kök kesimi uygulamasının kış tomurcuğu oluşumunu az da olsa hızlandırdığını ve bu fidanların ilkbaharda, plantasyon sahalarında daha erken tomurcuk patlattığını saptamışlardır. Stone/Jenkinson, kış sonu-ilkbahar başı dikimleri için sökülen Duglas fidanlarıyla, Kalifornia da kurdukları denemelerde, 01 Ağustostan sonra, saat süreyle 10 C den düşük sıcaklıklara maruz kalan fidanların kök yenileme kabiliyetlerinin en üst düzeye çıktığını tespit etmişlerdir * F = 1,800 ( C) + 32 C = 0,5556 ( F 32) 170

137 (BURDETT/SIMPSON 1984). Burdett/Simpson ın bizzat kendilerinin gerçekleştirdiği araştırmalarda ise, sonbaharda sökülen ve ilkbahara kadar soğuk saklamaya alınan Duglas fidanlarından 10 C sıcaklığa maruz kalanlar, 5 C sıcaklığa maruz bırakılanlara kıyasla daha iyi bir kök yenileme kabiliyeti gösterdiği halde, Pinus contorta ve Picea glauca türlerinde, 5 C nin altındaki sıcaklıkları yaşayan fidanların kök yenileme kabiliyetleri daha yüksek bulunmuştur. Görüldüğü gibi, fidanların söküm öncesinde yaşadıkları 0-10 C lik yeterli uzunluktaki soğuk dönem, sökümü takip eden süreçte karşılaşacakları stres etmenlerine dayanabilmeleri için oldukça önemlidir. Her ne kadar, Ritchie tarafından, soğuğa maruz kalma dönemi (chilling period) için en uygun saklama ortamının -2 C ve daha düşük sıcaklıklar olduğu ifade edilmişse de; söküm tarihi itibariyle henüz tamamlanmamış bu süreç, hem Carlson un hem de Ritchie nin belirttiği gibi, fidanları soğuk saklamaya alarak bitirilebilir (KIISKILA 2006a). Söküm sırasında mikoriza mantarlarının mevcut olması da çok önemlidir. Oysa, özen gösterilmeden yapılan söküm, sınıflandırma, paketleme, depolama ve taşıma işlemleri sırasında oluşan kuruma ve kızışma olguları, mikorizaların zarar görmesine neden olmakta ve bu tip zararlara maruz kalan fidanlar, dikildikleri yerlerde gerçek gelişme enerjilerini ortaya koyamamaktadır (MOLINA/TRAPPE 1984). Mikorizal kökçükler, çoğu kez, yaz ortalarından itibaren oluşmaya başlar; fakat, kök gelişmesi halen devam etmektedir ve bu dönem fidan sökümü için çok erken olabilir. Güney ABD çamlarında yapılan araştırmalarda ortaya çıktığı gibi, yeni köklerin oluşma ve uzama enerjisi, tam uyku hali dönemi olan aralık-şubat evresinde en üst seviyededir. Keza, gövde ve kök kuru ağırlıkları, aralık-ocak başlangıcı döneminde % oranında artar. Keza, Wakaley in saptamalarına göre, sonbahar sonu- kış başı döneminde fazlalaşan depolanmış besin elementi muhtevası, fidanların yaşayabilme yeteneklerini yükseltmektedir. Nitekim, Bernard vd. tarafından Pinus elliotti fidanlarında, kök nişasta içeriği ile tutma başarısı (ilk yıla ait yaşama yüzdesi) arasında pozitif güçlü ilkişkiler belirlenmiştir. En iyisi, fidanlar tam uyku hali dönemine girinceye kadar sökülmemelidir. Çünkü, tutma başarısı, arzu edilmeyen düzeylere kadar düşebilir. Örneğin Dierauf, erkenden sökülen Pinus taeda fidanlarının, soğuk saklama için kesinlikle uygun olmadığını ve istenilen tutma başarısının yakalanabilmesi için bir-iki gün içinde dikilmelerinin şart olduğunu haber vermektedir (MAY 1984b). 171

138 Hava - Toprak Şartları ve Önemi Fidan sökümü sırasında, hava serin ve nemli, toprak nem içeriği yeterli olmalıdır. Çok soğuk havalar ve donmuş vaziyetteki toprak, fidanlarda mekanik zararlara neden olmaktadır. Çok kuru veya ıslak toprak şartları, söküm çalışmalarını zorlaştırdığından, hiçbir zaman tercih edilmez. Toprağın çok ıslak olması, aynı zamanda, yaprakların kirlenmesine ve topraktan bulaşan mantar zararlarının artmasına neden olur. Fidan gelişimi için 5 barlık ksilem bitki su gerilimi (BSG) uygundur. Fidanlar, tutma başarılarını azaltacak seviyelere kadar düşmüş bir BSG ile (12 bar ve daha fazla) kesinlikle sökülmemelidir (EDGREN 1984). Bunu sağlamanın en kestirme yolu, dikim-şaşırtma uygulamaları için sökülecek fidanları, hem 1-2 gün önceden hem de sökümün hemen ardından iyice sulamaktır. Aslında bu da yetmez; fidanlar bitki su geriliminin en düşük seviyelerde bulunduğu sabah erken akşam geç saatlerde; hele güneşli günlerde, Trabzon-Of orman fidanlığı koşullarında Picea orientalis te belirlendiği gibi, sabah saat a kadar ve akşam üzeri saat dan sonra sökülmelidir (GENÇ 1992) Fidanların Söküm Sırasındaki Fizyolojik Özellikleri ve Önemi Dikim-şaşırtma başarısı için, genetik ve morfolojik özellikler bakımından kaliteli fidanların, fizyolojik özelliklerce de kaliteli oldukları bir zaman diliminde sökülmeleri şarttır. Fidan kalitesini belirleyen fizyolojik özellikler ve etkileri aşağıda özetlenmiştir Tomurcuk Uyku Hali Bitkilerde uyku halini (plant dormancy), çevresel bütün olumlu şartlara rağmen tomurcuk patlamasının (bud burst) gerçekleşmediği hal olarak tanımlamak mümkündür. Dolayısıyla, uyku hali, bitkinin tamamında değil sadece meristematik dokularında meydana gelir. Odunsu taksonlara ait fidanlarda üç meristematik bölge bulunur. Bunlar: 1- sürgün uçları, 2- kök uçları ve 3- vasküler kambiyumdur (Şekil 3.32). Sözü edilen bu üç meristematik bölgenin gelişme potansiyelleri bir biriyle ilişki içinde değildir. Nitekim, tomurcuk uyku hali (bud dormancy) sonbaharda en üst seviyede gerçekleşmiş iken, Stone/Jenkinson ın Pinus ponderosa da tespit ettiği gibi kök uyku hali (root dormancy) bütünüyle oluşmaz; Worrall ın Duglas saptadığı gibi vasküler kambiyum gelişimi tamamen durmaz (BURDETT/SIMPSON 1984).

139 Larsen vd. Pinus taeda daki saptamalarında kök yenileme kabiliyeti ve tomurcuk uyku hali ile yaşama yüzdesi arasında; Englert vd. fidanların depolanabilme durumları ile tomurcuk uyku hali ve düşük ksilem su potansiyeli arasında çok yakın ilişkiler belirlemişlerdir (LI 1997). Fidanların aşırı soğuklardan kaynaklanan stres etmenlerine karşı dayanıklılık düzeyleri, söküm tarihine bağlı olarak değişen tomurcuk uyku haliyle paralellik arz etmektedir. Fidanların bu özellikleri, mevcut yaprakların % 50 sinin ölmesine neden olan sıcaklık derecelerinin (YKS 50 = % 50 yaprak kaybı sıcaklığı) tespit edildiği dondurucu testi (freezer or Şekil Odunsu takson fidanlarında meristematik bölgeler (RITCHIE/ LANDIS 2005 ten). frozen test) ile de belirlenebilir. İrlanda da, O REILY/KEANE (2002) nin Duglasdaki tespitlerini gösteren Şekil 3.33 e bakacak olursak, topraküstü organların soğuğa dayanma düzeyleri de (cold hardiness of shoots), fidanlarda uyku halinin ve stres etmenlerine dayanıklılığın tespitinde rahatlıkla kullanılabilir. Soğuğa Dayanıklılık (YKS50) Söküm Tarihi Şekil Duglas göknarı sürgünlerinin soğuğa dayanıklılık düzeylerinin mevsimsel değişimi. Y ekseni, ibrelerin % 50 sinin ölümüne sebep olan sıcaklık derecelerini göstermektedir (O REILY/ KEANE 2002 den). 173

140 Tomurcuk uyku hali kadar, tomurcuk patlatma hızı ve takiben boy gelişimi de söküm zamanıyla yakından ilişkili olgulardır. GAGNON/ JOHNSON (1988), Pinus elliotti ve Pinus taeda fidanlarını, kasım sonu, aralık ortası, aralık sonu ve şubat ortasında sökmeden iki hafta önce, tomurcuk uyku haline göre iki sınıfa (Sınıf 1: Tomurcuk oluşturmuş, Sınıf 2: Gelişmeye devam ediyor) ayırıp açık alanda ve sera şartlarında kurdukları denemelerde takibe almışlardır. Sera denemelerinde: aralık ortasında sökülen Pinus taeda fidanlarında tomurcuk patlaması çok hızlı, şubat ortasında sökülenlerde çok yavaş gerçekleşmiştir. Pinus elliotti fidanlarında ise, söküm zamanı geciktikçe tomurcuk patlatma hızı artmıştır. Açık alanda kurulan denemelerde: aralık ortasında sökülen Pinus taeda fidanları hem yaşama yüzdesi hem de boylanma bakımından, daha iyi bir başarım (performance) göstermiştir. Pinus elliotti de, en yüksek yaşama yüzdesi, kasım sonunda sökülen fidalarda tespit edildiği halde, aralık ortasında sökülen fidanlar daha iyi boylanmıştır Stres Etmenlerine Dayanıklılık Fidanlar, söküm anında ve sonrasında oluşan beş temel stres çeşidinin tesiri altındadır. Bunlar: 1- söküm sırasında oluşan mekanik ve fizyolojik stres, 2- depolama yahut dikim yerinde maruz kalabildikleri don stresi, 3- depolama yahut dikim yerinde meydana gelebilen susuzluk (mutlak kuraklık) stresi, 4- depolama yahut dikim yerinde oluşabilen mevcut sudan yeterince yararlanamama (fizyolojik kuraklık) stresi ve 5- dikildikleri yerde diri örtü, kar, çığ, taş-kaya yuvarlanması, erozyon-heyelan-feyezan, yaban hayvanları ve insan baskısından kaynaklanabilen mekanik strestir. Sayılan bu stres etmenlerinden ilk dördünün tesir derecesi, fidanları fizyolojikman hazır oldukları bir dönemde söküp, söküm sırasında ve sonrasında gerekli tedbirler alınarak büyük ölçüde azaltılabilir. Fidanların köksel elektrolit sızıntı (KES) miktarında ve kök yenileme kabiliyetinde (KYK) ortaya çıkan dönemsel değişimler, uygun söküm zamanı tespitinde sıkça araştırılan fizyolojik kalite belirteçlerindendir. Bilhassa, 48 saat gibi oldukça kısa bir zamanda belirlenebilen KES değeri, söküm, işleme, depolama ve dikim sürecinde karşılaştıkları stres etmenlerine karşı fidanların direnme yeteneklerini gösteren iyi bir belirteç olarak kabul edilmektedir. Nitekim, McKAY (1998) tarafından Avrupa melezi, Sitka lâdini ve Japon melezi topraksız fidanlarıyla kurulan denemelerde, eylülnisan döneminde farklı tarihlerde sökülen ve doğrudan dikilen Sitka lâdini fidanlarında, kılcal köklerde ölçülen KES değeri ile yaşama yüzdesi arasında net pozitif ilişkiler belirlenmiştir. Hatta, Sitka lâdini için, KES değerinin KYK değerine göre daha duyarlı olduğu görülmüştür. Doğrudan dikilen melez fidanlarında ise, tam tersi bir durum ortaya çıkmıştır. Keza, kış boyu

141 soğuk saklamada (1 C) kalan fidanların yaşama yüzdeleri ile olan ilişkiler mukayese edildiğinde, KES değerleri, bütün türlerde, KYK değerlerine göre daha güçlü bir belirteçtir. Gerçekten, McKAY/MILNER (2000) in, Picea sitchensis (Bong.) Car., Pseudotsuga menziesii (Mirb.) Franco., Pinus sylvestris L. ve Larix kaempferi (Lamb.) Carr. fidanlarının kuruma (drying) ve itinasız işlemeden (rough handling) kaynaklanan stres şartlarına dayanıklılık düzeylerini saptamak amacıyla gerçekleştirip, köksel elektrolit sızıntı miktarı değerleri üzerine oturttukları başka bir araştırmada, Picea sitchensis, Pseudotsuga menziesii ve Larix kaempferi fidanlarının eylül ayında çok hassas oldukları; bu hassasiyetin ekim ve kasım ayına doğru azaldığı; aralık ayıyla birlikte dayanıklılık düzeylerinin azamiye ulaştığı ve nisan ayına kadar da bu özelliklerini korudukları ortaya çıkmıştır. Araştırıcılar, ayrıca, kılcal köklerin kurumaya ve itinasız işlemeye karşı dayanma yeteneklerinin tahmini için, tomurcuk uyku halinin iyi bir belirteç olduğunu vurgulamaktadır. Söküm sırasında (tarihinde), fidanların fizyolojik bakımdan aktif halde olup olmamaları, hem soğuk saklama hem de dikim başarısı bakımından büyük önem arz etmektedir. Çünkü, O REILLY vd. (2002) nin Fraxinus excelsior L. ve Acer pseudoplatanus L. fidanlarındaki dönemsel sürgün su potansiyeli, köksel elektrolit sızıntı miktarı, kök yenileme kabiliyeti, soğuk saklama ve plantasyon başarısı tespitleriyle bu husus net bir şekilde ortaya koyulmuştur. Araştırıcılar, Acer pseudoplatanus fidanlarının, ekim-mayıs döneminde, Fraxinus excelsior fidanlarına kıyasla fizyolojik olarak daha aktif durumda olduklarını; fizyolojikman aktif halde iken sökülüp, mart başından sonra sonra dikilen Acer pseudoplatanus fidanlarının, fidan söküm-işleme (handling) çalışmalarından daha fazla etkilendiklerini ve gelişmelerinin de zayıf kaldığını bildirmektedir. Keza, aralık-şubat döneminde sökülen Fraxinus excelsior ve şubat ayında sökülen Acer pseudoplatanus fidanları, mayıs ayına kadar soğuk hava deposunda (1 C) bekletilip dikildiğinde, performanslarının yükseldiği görülmüştür. Aynı şekilde, Pinus contorta Dougl. fidanlarında da yaşama yüzdesi, elektriksel direnç (electrical impedance) ve kök yenileme kabiliyetinin 10 Ağustosdan kasım ayına doğru, devamlı arttığı tespit edilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki, soğuk saklama elektriksel direncin düşmesine sebep olmuş (söküm sonrası 43.0 K Ohm, soğuk saklama sonrası 21.0 K Ohm); ama yaşama yüzdesi (% 98) değişmemiştir. Hatta, sonbahar sonunda sökülen fidanların yaşama yüzdesini etkileyen temel faktörün, söküm tarihi olduğu bildirilmektedir (DYKSTRA 1972). Gövdesel elektrolit sızıntı (GES) miktarı, özellikle don stresine karşı dayanıklılığın tespitinde, köksel elektrolit sızıntı (KES) miktarına göre daha 175

142 hassas bir değerdir. SARVAŠ (2003) a göre, Avrupa lâdininde dona dayanıklılık sonbaharda artmaya başlamakta ve bu artış köklere nazaran gövdede daha yüksek seviyelere çıkmaktadır. Dolayısıyla, dikim şokundan etkilenmeyi asgariye indirmek için, sonbaharda yapılacak sökümlerden önce, fidanlara yapay don stresi uygulanmalı ve GES miktarı saptanmalıdır. Zira, ilk sökülen fidanların tamamı öldüğü halde, yaşama oranı, söküm zamanı geciktikçe fazlalaşmıştır. Ayrıca, KES miktarı, eylül sonunda sökülen ve yapay don stresi uygulanmayan Picea abies (L.) Karst. fidanlarında çok az bir değişim gösterip (% 24-31), GES miktarı neredeyse hiç değişmediği (% 11-13) halde; yapay don stresine tabi tutulan fidanlarda KES miktarı, eylül sonunda sökülenlerde % 77, kasımın ilk haftasında sökülenlerde % 56 olarak tespit edilmiştir. GES miktarları ise, sırasıyla, % 63 ve % 17 dir. Fidanların, söküm sırasında, soğuk saklama koşullarında oluşan stres etmenlerine de dayanıklı olması şarttır. Yani, soğuk saklamaya alınacak fidanların sökümü için uygun dönemler, hem tür hem de üretme-yetiştirme yeri bazında mutlaka belirlenmelidir. Çünkü, LINDQVIST/ASH (2002) in ifadelerinde de yerini bulduğu gibi, «Söküm ve depolama süreci, ağzı kapalı plastik torbalar içinde depolanmış olsalar bile, fidanların yaşama gücünü azaltan iki zorlu stres etmenidir.» Mesela, ekim-mayıs döneminde dört haftalık aralıklarla sökülmüş 2+0 Duglas ve Abies procera Rehd. fidanlarıyla, ilkbahar şartlarına sahip iklimlendirme dolabında kurulan dört hafta süreli denemelerde şu sonuçlar elde edilmiştir (WINJUM 1963): Soğuk saklamaya alınmadan doğrudan dikilen fidanların yaşama yüzdeleri, her iki türde ve hemen bütün söküm zamanları için % 90 ve üzerinde (nadiren % 70) gerçekleşmiştir. Dört hafta süreyle 2 C de soğuk saklamaya alınan fidanların yaşama yüzdeleri ise, hem tür hem de söküm zamanı bağlamında değişmiştir. Şöyle ki; Duglasda en yüksek yaşama yüzdesi (% 98), kasım-mart döneminde sökülen fidanlarda elde edilmiştir. Abies procera da azami yaşama yüzedesi ise ekim-şubat döneminde sökülen fidanlara ait olup, biraz daha düşüktür (% 87). Görüldüğü gibi, ilkbahardaki soğuk saklama, sonbaharda başlatılana kıyasla, yaşama yüzdesini daha fazla düşürmektedir. BURDETT/SIMPSON (1984) ise, Duglas, Pinus contorta ve Picea glauca fidanlarıyla gerçekleştirdikleri denemelerde, farklı tarihlerde sökülüp soğuk saklamaya alınan fidanların dona dayanıklılık (frost hardeness) durumları ile kök yenileme kabiliyetleri arasında net ilişkiler saptamışlardır. Stres etmenlerine dayanıklılık, kuşkusuz, söküm zamanı kadar, söküm sırasındaki fidan ebatlarıyla da çok yakından ilişkilidir. Başka bir ifadeyle, söküm sırasındaki fidan boyu, beklenen tutma ve yaşama yüzdesi ile genç meşcerenin gelecekteki verimliliğini tahminde iyi bir belirteçtir. Çünkü, 176

143 yeterince küçük fidanlar, uzun boylulara kıyasla daha az ibrelidir. Gövde:kök oranları daha düşüktür ve kuraklık stresine karşı daha dayanıklıdır. Bu hususlara ilâveten, Pinus resinosa L. da belirlendiği gibi, bazı tür ve fidanlıklarda, sonbaharda sökülen fidanlar, ilkbaharda sökülenlere göre daha iyi bir dikim başarımı (planting performance) gösterebilirler (BRIDGEN/SOLAN). Binaenaleyh, en uygun söküm zamanını tespit etmek için, takson ve fidan üretme-yetiştirme yeri bazında yapılacak araştırmalar büyük önem arz etmektedir Ksilem Su Potansiyeli KOZLOWSKI/PALLARDY (1997) nin belirttiği gibi, odunsu bitkilerde su eksikliği, tomurcuk oluşumu, yaprak büyümesi, sürgün uzaması, çap büyümesi, erken yaprak dökümü ve dallanma üzerindeki olumsuz etkilerinden dolayı gövde gelişiminde azalmaya neden olur. Bitki su potansiyeli bileşenlerinden, sürekli solma noktasındaki su potansiyeli (SSN) ise, fidanların tazeliğini, düşük sıcaklıklara ve kuraklık stresine dayanıklılıklarını ortaya koyduğu için, onların sökülebilirliğine karar vermede temel kriter olarak kabul edilmektedir (RITCHIE 1984, YAHYAOĞLU 1987). SSN değerleri, hücrenin su kayıpları bakımından geri dönüşü olmayan düzeyini göstermekte, ölüm ya da kurumanın başladığı sınırı oluşturmaktadır Gerek soğuk, gerekse kurak dönemlerde, fidanların SSN değeri ne kadar düşük olursa, onların don ve kuraklık etkilerine dirençleri de o ölçüde yüksek olmaktadır. Dolayısıyla, fidan sökümünün, her şeyden önce, SSN nin en küçük olduğu dönemde yapılması şarttır. Yerli ve yabancı araştırıcılarca yapılmış çalışmaların sonuçlarına baktığımızda, SSN mevsimsel bir değişim göstermektedir. DİRİK (1999) tarafından Anadolu karaçamında yapılan araştırmada, bu kritik değerin kasım ayından itibaren ocak ayı ortasına kadar azalarak en düşük düzeye ulaştığı ( bar); şubat ayında tekrar yükselişe geçerek mart ortasında en yüksek düzeyine ( bar) geldiği belirlenmiştir. SEMERCİ (1994) nin Doğu lâdinindeki tespitlerine göre, SSN, mayıs ortasından başlayarak düşüşe geçmekte ve bu azalma ağustos başına kadar devam etmektedir (17 Mayısta -20,16 bar / 4 Ağustosta -26,57 bar). Ağustos ortası ekim ortası döneminde yükselişe geçen SSN (19 Ağustosta -26,17 bar / 19 Ekimde -23,44 bar), kasım başından itibaren düşüşe geçip küçük sapmalarla martın ilk haftasında en düşük değerini bulmaktadır (4 kasımda -24,44 bar / 7 martta -31,00 bar). Mart ayının üçüncü haftasından başlayarak yükselişe geçmekte, nisanın üçüncü haftasında hızla artmakta ve 177

144 mayıs başında en yüksek değere erişmektedir (21 Martta -30,85 bar / 20 Nisanda -18,07 bar / 2 Mayısda -15,13 bar). Picea glauca da yapılan bir araştırmada da (COLOMBO vd. 1984), sürekli solma noktasındaki BSP nin en düşük olduğu dönemin sırayla ocak, şubat ve mart başlangıcı olduğu belirlenmiştir. Fidan sökümü sırasında göz önünde bulundurulan diğer su potansiyeli bileşeni, doygun haldeki osmotik basınç değeri (Ψπο) olup, SSN (Ψπzt) den yaklaşık bar daha yüksek değerlerle belirlenmektedir. Örneğin, GENÇ vd. (2005) Ψπzt değerini, Doğu lâdininde, 4+0 yaşlılarda -17,88 bar, 2+2 sonbahar şaşırtmasında -25,67 bar, 2+2 ilkbahar şaşırtmasında -27,72 bar ve 2½ + 1½ yaz şaşırtmasında -24,60 bar olarak; Toros sedirinde bar, Anadolu karaçamında bar, boylu ardıçta bar, kokulu ardıçta bar ve diken ardıçta bar olarak belirledikleri halde; Ψπο, ile bar arasında değişmektedir. DİRİK (2000), kızılçamda, doygun haldeki osmatik basınç değerini, sürekli solma noktasındaki osmatik basınç değerinden yaklaşık 15 bar daha yüksek bulmuştur. Gross, doygun haldeki osmatik potansiyel değerinin, hücre çeperi elastikiyeti ile birlikte, kuraklığa direnç konusunda iyi bir gösterge olduğunu; bu değerin düşük olması oranında, fidanın, mutlak kuraklık stresine karşı direncinin arttığını söylemektedir (ŞİMŞEK 1987). Söküm anındaki sürgün ksilem su potansiyeli de (natural xylem water potential) en az SSN kadar önemli bir fizyolojik özelliktir. Çünkü, Daniels in belirttiği gibi, -12 bardan daha düşük su potansiyeli ile sökülen fidanlar, dikimin ardından zarar görmekte ve yaşama yüzdeleri çok düşmektedir. Cleary ise, doğrudan dikime gönderilecek yahut plastik torbalarda kısa süreli depolamaya alınacak fidanlarda, söküm sırasındaki ksilem su potansiyelinin, asgari -5 bar olmasını tavsiye etmektedir (EDGREN 1984) Karbonhidrat Muhtevası Değişik araştırmalara göre, yapısal olmayan karbonhidratlar toplamı (total non-structural carbonhtdrates) olarak tespit edilen kök karbonhidrat muhtevası, fidanların rezerv besin elementi içeriğini ve dolayısıyla gelişme potansiyelini ortaya koyan belirteçlerden birisidir. Zira, dikim çalışmasının hemen ardından çok yavaşlayan fotosentezden kaynaklanan asimilat yetersizliği, kök karbonhidrat muhtevası sayesinde önemli ölçüde giderilmekte ve fidanlar, hem yaşama yüzdesi hem de gelişimleri bağlamında fazla sorunla karşılaşmamaktadır. Canham vd., geniş yapraklı türlerde doğal gençleştirme başarısı ile gençlik karbonhidrat muhtevaları

145 arasında pozitif ilişkiler belirlemişlerdir. Marshall in de belirttiği gibi, yetersiz karbonhidrat muhtevası ile sökülen fidanlarda canlılık kaybolmakta ve bu fidanlar zor şartlar içeren dikim alanlarında çoğu kez ölmektedir. Çünkü, Noland vd. nin Pinus banksiana fidanlarındaki tespitleriyle ortaya koyulduğu üzere, nişasta yetersizliğinde, yeni köklerin oluşumu ve uzaması sekteye uğramaktadır. Ayrıca, Farmer, geniş yapraklı tür fidanlarıyla gerçekleştirdiği araştırmasında, bitki uyku halinin oluşumuyla, kök karbonhidrat muhtevası arasında pozitif ilişkiler bulmuştur (DAVIS/ JACOBS 2005). TINUS vd. (2000) nin, sera şartlarında üretilmiş kaplı Pinus halepensis Mill., Pinus radiata D. Don ve Duglas fidanlarındaki saptamalarına göre, kök, ibre ve gövde dokularındaki çözünür saf şeker muhtevasındaki artış, söz konusu dokuların soğuğa dayanıklılığını iyileştirmektedir. Fakat, aynı olgu nişasta muhtevası için belirlenememiştir. Keza, kök karbonhidrat içeriğindeki fazlalaşma, kök yenileme kabiliyetini de yükseltmiştir. ROBERTS vd. (1990) ise, Picea glauca, Picea engelmannii ve Duglas fidanlarında oluşan mevsimsel protein içeriği değişimlerini araştırdıkları çalışmalarında, fidanların sonbahar aylarında biriktirdikleri ve kış boyu bulundurdukları, ilkbahardaki tomurcuk patlamasına doğru hızla düşüşe geçen 30kD proteini Duglasda, 30 ve 27kD proteinlerini lâdin fidanlarında, yaz sonunda tespit edememişlerdir. İlginç olan bir başka bulgu ise, her iki tip protein, terminal tomurcuk, sürgün ve kök dokularında artmış, fakat, ibrelerde değişme olmamıştır. Araştırıcılar, konifer fidanlarının, vejetatif organlarda depolanmış proteinleri muhtemelen kış boyu kullandıklarını ifade etmekte ve fidanların uyku halinin hangi aşamasında bulunduklarını, don stresine dayanma düzeylerini ve kışa hazırlanma durumlarını, kısaca fizyolojik kalitelerini belirlemede, protein muhtevasının biyokimyasal belirteçler olarak kullanılabileceğini bildirmektedirler. Fidanların söküm tarihindeki karbonhidrat muhtevası (carbonhydrate content), depolama süresinden de etkilendiğinden, önemli bir fizyolojik özellik olarak karşımıza çıkar. Fakat, etkilenme ve düzeyi, karbonhidratları oluşturan organik besin elementi çeşidine göre değişmektedir. Örneğin, Picea engelmannii Parry. fidanlarında tespit edildiği gibi, ibreler çözünür şekerin; kökler, nişastanın depolandığı asıl organlardır ve çözünür şeker içeriği, soğuk saklama süresine (iki veya dört ay) bağlı olarak değişmediği halde; nişasta içeriği, bütün bitki kısımlarında % 50 ye varan oranlarda azalmıştır (CHOMBA vd. 1993). Bu olgu, hedef kök nişasta içeriğini belirlemek için OMI/ROSE (1990) tarafından Pinus ponderosa fidanlarıyla kurulan denemelerde de elde edilmiştir (Çizelge 3.38). Dolayısıyla, fidanlar, karbonhidrat muhtevaları bakımından zengin bir dönemde sökülmelidir. 179

146 Çünkü, kararlaştırılan soğuk saklama süresi, dikim yerinin hazır olmaması durumunda, beklenmedik bir şekilde uzayabilir. Çizelge İki orijinden Pinus ponderosa fidanlarıyla dört yinelemeli kurulan, hedef kök nişasta içeriği belirleme denemesinin sonuçları (OMI/ROSE 1990 dan). Söküm Zamanı Soğuk Saklama (-1 C) Öncesi ve Sonrası Nişasta İçeriği (%) Önce Sonra Dikimden 30 Gün Sonra Köklerin Durumu Yeni Kökler (%) Yeni Köklerin Ağırlığı (mg) İlk Yıl Sonuçları Yaşama (%) Boy Artımı (cm) Eylül 2,3 a 0,04 b 15 c 2 a 24 c 2 c Ekim 1,8 b 0,06 b 47 b 7 a 66 b 4 b Kasım 0,9 c 0,05 b 78 a 9 a 84 a 5 a Aralık -- 1,70 a 80 a 8 a 80 ab 4 b Her sütundaki farklı harfler, mevcut farklılığın anlamlı olduğunu belirtmektedir (p < 0,05). CANNEL vd. (1990) nin şaşırtılmış Sitka lâdini (2+1) ve Duglas (1+1) fidanlarındaki tespitleri de bu yöndedir. Çünkü, yapısal olmayan karbonhidrat yoğunluğu, fidanlık şartlarında, eylül ayından nisan ayına kadar mg g -1 iken; soğuk saklama (0,5 C) süresince 0,4-0,6mg g -1 d -1 (0,03-0,05mg CO2 g -1 h -1 solunumla) azalarak 40-50mg g -1 seviyelerine kadar düşmüştür. Araştırıcılar, bulguları çerçevesinde uygulamaya yönelik şu tavsiyelerde bulunmaktadır: 1- Şaşırtma-dikim çalışmaları için en uygun söküm zamanı, sonbaharda sürgün ucu meristem faaliyet indeksinin (shoot apical mitotic index) sıfıra kadar düştüğü, kök yenileme kapasitesinin (KYK) net bir şekilde yükseldiği ve devam ettiği dönemdir. 2- KYK, kök morfolojisine (örneğin, zarar görmemiş kök uçları yoğunluğuna) ve toprak üstü kısımlarının fizyolojik durumuna (karbonhidrat muhtevası, tomurcuk uyku hali, dona dayanıklılık gibi) bağlı olarak değişebilir. 3- Kasım, aralık ve ocak ayına kadar soğuk hava depolarında tutulan şaşırtılmış fidanlar, ilkbahardaki don zararlarına karşı daha dayanıklıdır ve mayıs ayındaki KYK düzeyleri, yeni sökülmüş fidanlara kıyasla daha yüksektir. Ancak, unutulmamalıdır ki, dikim başarısı sadece karbonhidrat içeriğine bağlı olarak ortaya çıkmaz. Fidanların gelişmeye hazır halde ve abiyotik-biyotik etmenler tarafından zarar görmemiş olması, mineral besin elementi içeriği, kök hacmi ve dikim yeri şartları da belirleyici önemli unsurlardandır. Nitekim, Çizelge 3.36 incelendiğinde görüleceği gibi, kök nişasta içeriği bağlamında en düşük değerler kasım ayında sökülen fidanlarda belirlenmesine rağmen, en iyi başarımı bu fidanlar göstermiştir. 180

147 Çünkü, uygun ortamlarda, nişasta içeriği düşük fidanlar, yüksek fidanlar gibi gelişim gösterebilmektedir. Keza, Marshall ın ifadeleriyle, değişik stres etmenlerinin tesirindeki bir fidan, fotosentezle ürettiği asimilatları harcayabileceği kadar iyi bir gelişme gösteremiyorsa, bünyesinde yine nişasta birikmiş olabilir (OMI/ROSE 1990). WINJUM (1963), ekim-mayıs döneminde dört haftalık aralıklarla sökülmüş 2+0 Duglas ve Abies procera Rehd. fidanlarındaki tespitlerinden yola çıkarak, ibre şeker içeriğinin sonbaharda düşük iken kış boyu artıp şubat ayında en üst seviyeye ulaştığını, ilkbahar sonuna doğru ise azalışa geçtiğini bildirmektedir. Araştırıcıya göre, ekimden nisana doğru değişen söküm tarihi, fidan ölümleri üzerinde etkin bir faktördür. Ayrıca, şeker içeriğindeki yükseliş ve durağanlık ile yaşama yüzdesi ve kök gelişimi arasında paralellikler mevcuttur. Dolayısıyla, dönemsel ibre şeker içeriği, uygun söküm tarihini saptamak için rahatlıkla kullanılabilir Mineral Besin Elementleri Muhtevası Fidanların mineral besin elementleri muhtevası, söküm zamanına göre de değişebilmektedir. Örneğin, Munson/Stone nun tespitlerinde, N, P, K, Ca Mg yoğunluğu, Pinus taeda fidanlarında söküm zamanına bağlı olarak değişmediği halde; kasım, ocak ve mart aylarında sökülen Pinus elliotti fidanlarında N, P, K azalırken, Ca ve Mg biraz da olsa artmıştır. Menzies ise, 2+0 Duglas fidanlarında, N, P, K, Ca ve Mg içeriğinin, aralık ayından marta doğru azaldığını belirlemiştir. Yine Duglasda, bu defa van den Driessche tarafından gerçekleştirilen araştırmada, ibre mineral besin elementleri seviyesi üç farklı söküm zamanı için saptanmıştır. Araştırıcı, mineral besin elementlerinin ekim ayından mart ayına doğru azaldığını; kuru ağırlık değerlerinin ise arttığını bildirmektedir (LANDIS 1985). Alabama-ABD deki dikim sahalarında, soğuk saklamaya alınmadan (freshly planted) kasım ayında ve 6 haftalık soğuk saklamanın (cold stored) ardından aralık ortasında dikilen Pinus taeda L. fidanlarına ait beş yıllık dikim başarımları dikkate alınarak yapılan değerlendirmelerde, söküm öncesi uygulanan alttan kök kesimi + eğik kök kesimi (2, 4 ve 6 defa) ve tepe sürgünü budaması (3 defa) gibi işlemler yanında N, P ve K gübrelemesine bağlı olarak farklılıklar tespit edilmiştir. Şöyle ki; işlemler ve gübreleme, toprak tekstürü balçık olan deneme alanında, hacim artımı üzerinde etkili; kumlu topraklar içeren deneme alanında etkisiz çıkmıştır. Keza, ağustos ayında uygulanan alttan kök kesimi + iki defa eğik kök kesimi işlemi ve sonbaharda yapılan N (150 kg/ha) + P (150 kg/ha) gübrelemesi, hacim artımını yükseltmiştir. Soğuk saklamaya alınan fidanlar, doğrudan dikilen fidanlara nispetle, dikim sahalarında daha kısa boylu ve ince çaplı 181

148 kalmış; balçık tekstüründe topraklar içeren deneme alanında ise, yaşama yüzdeleri azalmıştır. Fakat, her iki deneme alanında da, yaşama yüzdesi, % 71 in altına düşmemiştir (SOUTH/DONALD 2002). Bu araştırmayla da ortaya çıktığı gibi, bilhassa sorunlu plantasyon sahalarında kullanılacak fidanların, sökülmeden önce yerinde kök kesimi ve tepe sürgünü budamasıyla şoklanması ve gübreleme uygulamalarıyla mineral besin elementi içeriklerinin yükseltilmesi gerekebilir. Ülkemizde, soğukkurak bölgelerde gerçekleştirilecek yapay gençleştirme ve ağaçlandırma çalışmalarında kullanılacak fidanların yetiştirilmesi bağlamında, bu tip araştırmalara da, şüphesiz ihtiyaç vardır Kök Yenileme Kabiliyeti Dikim tarihinden kabul edilebilir bir süre önce sökmek şartıyla, kış sonu ve ilkbahar dikimleri için sökülen fidanların kök yenileme kabiliyeti (KYK) veya potansiyeli (root growth capacity or potential) neredeyse bütün türlerde üst düzeydedir. Örneğin hem Stone/Jenkinson hem de Jenkinson/ Nelson, Duglasda bu olguyu saptamışlardır (BURDETT/SIMPSON 1984). Stone/Jenkinson ın tespitlerine göre, soğuk saklamaya alınmamış (freshly lifted) Pinus ponderosa fidanlarında kök yenileme kabiliyeti sonbaharda artmakta, sonbahar sonu-kış başı döneminde en üst seviyeye çıkmakta ve kış sonunda düşmektedir. Sonbahar başında sökülen fidanların kök yenileme kabiliyetleri ise, soğuk saklama sırasında belirgin bir şekilde azalmıştır. Çünkü, kök yenileme kabiliyeti üst düzeyde iken sökülen fidanların bu özellikleri, soğuk saklama boyunca korunmakta hatta artmaktadır (LI 1997) Kuru Ağırlık Oranı Fidanların fizyolojikman söküme hazır olup olmadıklarını belirlemenin herhalde en basit yolu, gövde kuru ağırlık oranındaki (shoot dry-weight fraction) dönemsel değişimin ortaya koyulmasıdır. Ritchie/Shula nın Duglasdaki tespitlerine göre, kuru ağırlık oranı (KAO) sonbahardan kış başına doğru düzenli bir şekilde artmakta ve ocak ayında en yüksek değere ulaşmakta; akabinde, ilkbahara doğru yeniden azalmaya başlamaktadır. Rosvall-Ahnebrink in bildirdiğine göre, bazı İsveç fidanlıklarında söküm zamanı başlangıcı kuru ağılık oranı dikkate alınarak belirlenmektedir (RITCHE 1984). Nitekim, Hultén/Lindell in bildirdiğine göre, konifer fidanları İsveç te, gövde kuru ağırlığı : gövde taze ağırlığı oranı 0,31 ve daha düşük değerlere sahipken sökülmektedir (KRASOWISKI vd. 1994).

149 GENÇ (1992) in Doğu lâdinindeki tespitleri de bu yöndedir. Trabzon Of Orman Fidanlığı şartlarında en yüksek KAO değerleri (0,42-0,48) 06 Kasım 19 Nisan 1991 tarihleri arasında saptanmıştır. İlginç olan, 31 Mart (0,467) ve 19 Nisan (0,480) tarihlerinde belirlenen değerler, en yüksek değerlerdir ve bu tarihler donlu günlerdir. Diyebiliriz ki, donlu günlerde KAO değerleri yükselmektedir, dolayısısyla, yıllık değerlendirmeye donlu günlerde yapılmış tespitler dahil edilmemelidir. Buna göre, azami KAO değerine (0,436) sahip Doğu lâdini fidanları, Of Orman Fidanlığında, 16 Ocak 1991 tarihinde örneklenmiştir. Güvenli fidan söküm dönemi ise kasım başı şubat sonu olarak belirlenmiştir. Keza, SEMERCİ (1994) nin, Doğu lâdini sub-terminal sürgün örneklerindeki tespitlerine bakacak olursak, en yüksek KAO değerleri (0,42-0,44) kasım ortası- martın üçüncü haftası arasında oluşmuştur. Araştırıcı, 26 Martta tomurcukların şişmeye başladığını; dolayısıyla, Trabzon-Yomra Orman Fidanlığı koşullarında dikim ve şaşırtma çalışmaları için fidan sökümünün şubatın üçüncü haftası ile martın üçüncü haftası (tomurcuklar şişmeye başlamadan bir hafta önceye kadar) yapılmasını önermektedir. Ayrıca, makalede yer alan dönemsel KAO verilerilerine baktığımızda, soğuk saklama için fidan sökümüne kasım ortasından itibaren başlanabilir Söküm Çalışması Söküm, topraksız fidan üretiminde, fidan kalitesini etkileyen önemli bir çalışma olup, fidan üreticilerinin şu üç hususta özenli davranması gerekir: 1-Fidanlar, kılcal kökler ve mikoriza varlığı azami ölçüde korunarak sökülmelidir. 2- Söküm sırasında, köklerde ve topraküstü organlarda oluşacak zararlar asgari düzeyde kalmalıdır. 3- Köklerin ve topraküstü organların, aşırı sıcaklardan kuruması önlenmelidir. Söküm sırasında oluşan zarar düzeyi toprak tekstürüne, toprak nem içeriğine ve söküm metoduna bağlı olarak değişir. Mesela, ince tekstürlü, ağır bünyeli topraklarda fidan sökümü, kaba tekstürlü, kumlu topraklara nazaran daha zordur. Keza, nemli topraklarda söküm kolaylaşır. Fidan sökümü, mekanizasyon olanaklarından mahrum fidanlıklarda halen elle yapılmaktadır. Takip eden kısımlarda, önce elle, ardından makineyle fidan sökümü özetlenmiştir. 183

150 Elle Fidan Sökümü Elle fidan sökümü, geleneksel söküm yöntemidir ve şu aşamalarda tamamlanır: 1- Yerinde kök kesim ekipmanları cm derinden kökler kesilir. 2- Fidan köklerini saran toprak kitlesi, kürek, düz ağızlı yahut 4 çatallı bel küreklerle gevşetilir. 3- Fidanlar, kök sistemlerinden ayrılır, hafifçe silkelenerek toprakları dökülür; kök sistemleri nemli çuval vb. materyalle sarılarak, özel hazırlanmış kutular içine yerleştirilir ve üzerleri siperlenir (Şekil 3.34). ABD deki tespitlere bakıldığında, bir işçi, toprak tekstürüne ve ekim-şaşırtma sıklığına göre günde, Pinus palustris, Pinus elliotti veya Pinus taeda fidanı sökebilmektedir (ANONYMOUS 1981, MAY 1984b). Şekil Kutulara yerleştirilmiş ve üzerleri siperlenmiş, ambalajhaneye taşınmaya hazır fidanlar (ANONYMOUSa dan). 184

151 Makineyle Fidan Sökümü Bilinen ilk fidan söküm makinesi, 1958 yılında ABD de imal edilip kullanılmıştır. Özellikleri sonraki yıllarda geliştirilmiş birçok makine halen piyasada mevcuttur. Fidan sökme makinesinin temel donanımı, alttan kök kesme bıçağı ve fidan toplayıcı bir kuşaktan ibarettir. Başarılı bir söküm için, söküm yapılacak yastıkta ve söküm makinesinde asgari şu özelliklerin bulunması şarttır (MAY 1984b): 1- Kumlu ve kumlu-balçık tekstüründeki topraklarda sorunsuzca kullanılabilmekte; ama, kompaktlaşma eğilimindeki ağır bünyeli topraklarda zorluklarla karşılaşılmaktadır. 2- Toprak nem gerilimi, söküm işlemi sırasında 5 Atm olmalıdır. 3- Makine, cm derinlikten yerinde kök kesimi yapabilmelidir. 4- Fidan sökümü, en az zararla gerçekleşmelidir. 5- Kök sistemini saran toprak kitlesi, büyük ölçüde, makine tarafından uzaklaştırılmalıdır. 6- Makine, sökümün ardından fidanların bağlanmasını ve ambalajlanmasını sağlayan diğer ekipmanlarla birlikte kullanılabilmelidir (Şekil 3.35). Şekil Makineyle fidan sökümü, bağlama ve ambalajlama işleminin birlikte yapılması (ANONYMOUSa dan). Ekonomik çalışma bağlamında makineyle söküm cazip görünse de, Pinus taeda fidanlarıyla kurulan denemelerde, elle sökülmüş fidanların yan 185

152 kökler içeren kök sistemleri geliştirdikleri ve gerek tutma başarılarının gerekse ilk yıl gelişimlerinin, makineyle sökülmüşlere kıyasla daha iyi olduğu görülmüştür (REYNOLDS vd. 2002). Fidan sökümü konusunu burada bitirmeden önce belirtmemiz gerekir ki, söküm, saklama ve dikim çalışmalarının da mutlaka standartları olmalıdır. Normal, kritik ve ekstrem çevresel şartlara göre Güney çamları için hazırlanıp 1982 yılında ABD de yayımlanmış, Fidanlıklarda Söküm ve Fidan İşleme Standartları, Bölge/İlçe Bazında Teslimat ve Depolama Standartları ve Açık Alanda İşleme ve Dikim Standartları, bu tip standartlara güzel bir örnektir (JEFFRIES 1984) Gömü ve Ambalajlama Fidanların sökümün ardından mümkün olan en kısa zamanda dikilmesi, her zaman için tercihe şayandır. Bilhassa, dikim mevsimi başında veya sonunda sökülmüş, tam uyku halinde bulunmayan fidanların soğuk hava deposunda (cold storage) veya dondurucuda (freezer or frozen storage) saklamaya alınması kesinlik önerilmez. Örneğin, ABD de, Pinus palustris fidanlarının, söküldükten sonra bir hafta içinde mutlaka dikilmesi tavsiye edilmiştir. Çünkü bu türün fidanları ekstrem derecede kolay bozulmaktadır ve mümkün olan en kısa sürede dikilmelidir. Bununla beraber, bazı nedenlerle, dondurucuda sakalama mecburiyeti de doğabilir (LI 1997). Fidanları kurumaya karşı korumanın en basit yolu, onları ambalajlamaktır. Dört tip ambalaj, Dünyada oldukça yaygındır. Bunlar: 1- Kraft-polietilen (K/P) kesekâğıdı ambalajı, 2- Plastik torba ambalajı, 3- Balya ambalajı ve 4- Mumla kaplanmış kutu ambalajı. Aşağıda, önce gömü çalışması anlatılmış ve ardından ambalaj çeşitleri açıklanmıştır Gömü Çıplak köklü fidanlar, bazı nedenlerle, dikim öncesinde bir haftadan daha uzun bir süre bekleyecekse, onların fotosentetik strese girmelerine mani olmak için, drenaj sorunu olmayan gölge bir yerde gömüye (heel in or heeling in) alınması zorunludur. Gömüye alınacak fidanlar, önce ambalajlarından çıkarılır. Daha sonra, birbiri peşi sıra devam eden, hafif eğimli (30-45 ), cm genişliğinde, fidanların köklerini bütünüyle içine alacak derinlikte ve 2,5-3,0 m uzunlukta hendekler açılır. Kökleri bulamaca veya Agricol vb. nemli tutucu kimyasal çözeltilerine batırılan fidanlar tercihen tek (en fazla 3-4 ) sıra halinde ve

153 sadece kökleri gömülü kalacak şekilde hendeklere yerleştirilir, kökler toprakla örtülür ve ayakla hafifçe bastırılır. Gömü işlemi tamamlandıktan sonra, fidanlar iyice sulanır (Şekil 3.36; FANCHER vd. 1989, YAHYAOĞLU 1993, ROSS 2005, ANONYMOUSd) Kraft-Polietilen Kesekâğıdı Ambalajı Çıplak köklü fidanlar, kökleri sarılmış halde olsalar bile, topraküstü organlarından su kaybetmektedir. Bu nedenle, fidanların tamamını içine alan ambalajlar daha kullanışlıdır (ANONYMOUSd). Kısa bir süre içinde dikilecek fidanların, bu sorunu yaşamamaları için yurt dışında, uzunca bir zamandan beri kraft-polietilen (K/P) kesekâğıdı kullanılmaktadır (MAY 1984c, ROSS 2005, ANONYMOUSa). K/P kesekâğıdı ile ambalajlanacak fidanların köklerini, ambalajlama sırasında nemli kalmalarını sağlayıcı bazı maddelere batırmak veya bu maddeleri köklere püskürtmek, depolama süresini uzatmak ve dikim başarımını artırmak için Şekil Bir hafta içinde dikilemeyecek çıplak köklü fidanların gömüye alınması (ROSS 2005 ten). son derece yararlıdır. ABD de bu amaçla, bir galon (4,5 lt) suya 3-3,5 pound [1 pound (lb) = 0,4536 kg] kaolin kili karıştırılarak hazırlanmış bulamaç kullanılmakta ve bu bulamaca, pestisit olarak, % 5 veya daha düşük oranlarda benomyl karıştırılmaktadır (Şekil 3.37 ve 3.38; ANONYMOUSa). K/P kesekâğıdı ambalajı, fidanlar tam uyku halindeyse, 2-3 aylık soğuk saklamalara yahut havalandırma sistemine sahip ambarlardaki 2-3 haftalık depolamalara uygundur. Bu torbaların içinde, nispi nem % 100 civarında olup, serbest su fazladır. Dolayısıyla, fidanlar çürüyebilir; dikkat edilmelidir. Ayrıca, K/P torbalar içindeki fidanlar, direkt güneş ışığı altında ve donmuş ortamlarda bırakılmamalıdır. Aksi takdirde, hızla bozulurlar (LI 1997). 187

154 Şekil Kraft-polietilen kesekâğıdı ambalajı sırasında köklere kil+benomyl karışımı püskürtme (ANONYMOUSa dan). Şekil Taşınmaya hazır kraft-polietilen kesekağıdı ambalajı (ANONYMOUSa dan). 188

155 Plastik Torba Ambalajı Özellikle Britanya ve İrlanda da, yine kısa süreli saklamalar, bu defa plastik torbalar içinde yapılmaktadır (MORGAN 1999, ANONYMOUSd). Karbondioksit hareketine izin veren bir materyalden imal edilmiş bu torbalar, aynı zamanda nem kaybını önlediğinden, köklerin sarılmasına gerek kalmaz (ANONYMOUSd). Polietilen torbaların boyu, uzun boylu fidanların ambalajlanmasında yetersiz kalırsa, fidanların dışarıda kalan kısımları başka bir torba içine sokulur ve her iki torbanın ağzı yapıştırılarak kapatılır. Kalın siyah plastik torbalar, 24 saatlik saklamalar için uygundur. Britanya ve İrlanda da, saklama süresi uzadığında özel imal edilmiş torbalar tercih edilmekte ve ısınmaya karşı bir önlem olarak, dış mekan depolamalarında beyaz, iç mekan depolamalarında siyah torbalar kullanılmaktadır (Şekil 3.39; O REILLY/ KEANE 2002, ANONYMOUSd). Şekil Kısa süreli saklamalar için özel imal edilmiş plastik torbalar içinde saklama (O REILLY/KEANE 2002 den). Plastik torba ambalajı öncesinde, sırasında ve sonrasında şu çalışmalar gerçekleştirilir (ANONYMOUSd den): Hastalıklı, ince ve uzun, kök sistemi yetersiz; kısaca, kabul edilemeyecek düzeyde zarar görmüş fidanlar ıskartaya ayrılır. Kökler, kök boğazı hizasından 15-17,5 cm uzaktan kesilir. Boyutlarına göre sınıflandırılmış fidanlar, 5-10 tanesi birlikte demet haline getirilir, demetler bağlanır ve etiketlenir. Bağ gevşek olmalı, gövde kabuğu zarar görmemelidir. 189

156 Bir veya daha fazla fidan demeti, gövdeler ağız tarafında olacak şekilde torbaya yerleştirilir. İçindeki havayı dışarıya çıkarmak için torba hafifçe sıkılır, ağzı sıkıca kapatılır ve etiketlenir. Torbalar dikkatlice taşınır; kesinlikle atılmaz, düşmelerine izin verilmez ve çiğnenmez. Dik vaziyette özenle depolanır, hınca hınç depolama yapılmaz. Yırtık ve delikler oluşmuşsa buralar bantlanır. Torbalar, güneş ışınlarından korunmuş serin bir yerde depolanır. Tam uyku halindeki fidanların üç haftaya kadar saklanmasında, ısıtılmayan, güneşten koruntulu ve sıcaklık farklılıkların çok düşük olduğu binalar tercih edilir. Ticari fidanlıklarda, soğuk saklama 2 C de, dondurucuda saklama -2 C de yapılmaktadır. Torbalar, serin bir ortamda nakledilir. Zorunlu hallerde, yatırılır ve üst üste en fazla dört torba koyularak istiflenir Balya Ambalajı Balya ambalajında, telis * (Türkiye de) veya su geçirmez kâğıt (ABD de) ve fidanların nemli kalmasını sağlamak için yosun kullanılır. Çuval veya su geçirmez kâğıt, önce, ambalaj makinesinin içine yahut tezgaha serilir ve üzerine nemendirilmiş yosun yayılır. Telis-su geçirmez kâğıt üzerine ve fidan partileri arasına 5-7,5 cm kalınlığında yosun sermek, çoğu kez yeterlidir. Küçük partiler halindeki fidanlar, kökler tamamen ambalaj içinde kalacak şekilde yosunun üzerine yerleştirilir. Tekrar yosun serilir ve üzerine aynı şekilde fidanlar yerleştirilir ve bu işlem, arzu edilen ambalaj ağırlığı elde edilinceye kadar sürdürülür. Ardından, rulo halinde sarılan telis-kâğıt bağlanarak ambalajlama işlemi tamamlanır. Balya ambalajına koyulan fidan adedi, fidan boyutlarına göre değişmektedir. Örneğin, ABD deki uygulamalarda, Pinus taeda, Pinus echinata ve Pinus ellotti türlerinde fidan miktarı arasında değişirken; Pinus palustris te adettir (Şekil 3.40; LI 1997). Türkiye de yapılan balya ambalajının ağırlığı 4-5 kg'ı geçmemekte; aksi halde, fidanlarda kızışma başlamaktadır. Balya ambalajı, 2-3 yaşındaki repikajlı fidanlarda da rahatlıkla kullanılabilir. Türkiye de, demet ambalajı olarak da isimlendilen bir balyada fidan bulunur (YAHYAOĞLU 1993). Balya ambalajı içindeki fidanlar, su almayan ve ısıtılmayan binalarda, 1,5-10 C de güvenle saklanabilir (ANONYMOUSa). * Telis: Kenevir, keten vb. bitkilerden örülmüş, seyrek örgülü çuval. 190

157 Mumla Kaplanmış Kutu Ambalajı Kutu ambalajının en önemli avantajı, eğilip bükülmelere karşı dayanıklı olduğundan, fidanları, olası fiziki baskılardan azami ölçüde korumasıdır. Keza, nem kaybı da büyük ölçüde önlenmiştir (Şekil 3.41). Fakat, paketleme sırasında kullanılan nem tutucu malzemeler, uzun süreli taşımalarda etkisini kaybetmektedir. Yeniden nemlendirme işlemi ise neredeyse mümkün değildir. Çünkü, kutuyu açmak ayrı bir iştir ve zaman alıcıdır. Oysa, ambalaj kapları içindeki bağıl nemin % olması mutlaka sağlanmalıdır (EDGREN 1984). Nem kaybı kaçınılmaz ise, nemlendirici olarak turba, yosun veya odun talaşı kullanılabilir. Fakat, Thuja sp. talaşı önerilmez. Çünkü, fidanlar üzerinde zehirleyici etkisi belirlenmiştir (BURDETT/ SIMPSON 1984). Şekil Su geçirmez kâğıt ve yosunun kullanıldığı, taşımaya hazır balya ambalajları (Foto: Philip Wilson). İstiflenmeleri kolaydır, fakat, kutular arası sıcaklık transferi ve ardından kutu içinde oluşacak kızışma, depolama yerinde alınacak tedbirlerle mutlaka engellenmelidir. Hocking/Nyland ın belirttiği gibi, depo sıcaklığının 0 C nin biraz üstünde veya altında olması genellikle amaçlarımıza uygundur. Ayrıca, fidanları donmuş bir ortamda saklamak, küflenmeyi önler. Fakat, küflenme sorunu yoksa, van den Driessche nin ifadesiyle, 0 C nin 191

158 üzerindeki sıcaklıklarda tutulan fidanların performansı, donmuş fidanlarınki kadar iyi hatta daha yüksek olabilir (BURDETT ve SIMPSON 1984). Şekil Taşımaya hazır mumla kaplanmış kutu ambalajı. Sağlıklı bir taşıma ve depolama için, kutu üzerinde yazılı talimatlara mutlaka uyulmalıdır (ANONYMOUSa dan) Fidan Saklama Söküm-taşıma sürecinde fidanlar bir veya birkaç kez depolanır, taşınır ve tekrar depolanır. Bu bağlamda, fidanlıklarda beş tip depolama söz konusudur. Bunlar: 1- söküm ve paketleme arasında gerçekleştirilen geçici depolama, 2- ambar ve barakalarda, ağzı açık balyalarda veya üstü açık kaplarda depolama, 3- ambar ve barakalarda, balya ambalajı yapılmış olarak yahut ağzı kapalı kutular içinde depolama, 4- balya ambalajında soğuk saklama ve 5- kraft-polietilen kesekâğıdı ve ağzı kapalı platik torbalarda soğuk saklamadır (MAY 1984c). Ambalajlanmış çıplak köklü yahut kaplı fidanları soğuk hava depolarında saklama işlemi ise, saklama sırasındaki sıcaklık derecesine göre,

159 soğuk saklama [donma noktasının hemen üzerindeki sıcaklıklarda (çoğu kez 1 C de) saklama] ve dondurucuda saklama [donma noktasında ve altında (çoğunlukla -1 C de) saklama] olarak ikiye ayrılır (RITCHIE 2004). Son yıllarda Batı Kanada da, fidanlar -18 C sıcaklığa dayanıklı haldeyken, dondurucuda saklamaya alınmaktadır. Kuşkusuz, bu sıcaklık derecesi, dondurucuda saklama çalışmalarında sıkça kullanılan -2 C ye göre çok düşüktür; ama tercih edilebilir. Zira, Camm vd. nin belirttiği gibi, kök yenileme kabiliyeti (KYK) en üst seviyeye ulaştığında sökülüp -2 C de saklamaya alınan fidanlarda, mevcut KYK düzeyi korunmakta hatta yükselebilmektedir (KIISKILA 2006a) Çıplak Köklü Fidanların Saklanması Fidanın saklandığı yer önemli değildir. Asıl önemli olan, onların aşırı düşük-yüksek sıcaklılardan zarar görmelerini ve kurumalarını önlemektir. Mesela, fidanlarının kök sistemlerini açık alanda, nemli toprağa gömmek ve havalar soğuduğunda yahut uzun süreli saklamalarda üzerlerini samanla örtmek, Sun vd. nin verdiği bilgiye göre Çin de halen uygulanan, geleneksel bir saklama yöntemidir. Keza, Kuzey Çin de, kilerler, bazen fidan saklamak için de kullanılmaktadır (LI 1997). Pek çok fidan için uygun soğuk saklama sıcaklığı 0,5-1,5 C, nispi nem ise % arasında değişir (PIJUT 2003, ANONYMOUS 1981, SCIANNA vd. 2005). Fidan saklama yeri olarak kullanılan ambar ve barakaların sıcaklığı, normal oda sıcaklığında (25 C) veya biraz daha yüksektir. Mevcut bağıl nem % 80 i aşmamalıdır. Yoksa, fidanlar küflenir ve çürümeye başlar. Fidanların, normal hava sıcaklığında 4 haftadan fazla depolanması sakıncalıdır. Pek çok soğuk hava deposunun sıcaklığı 0,5-4,0 arasında değişir. Sıcaklığın -4,5 ve 0,5 arasında değiştiği soğuk hava depolarında, kısa süreli saklamalar yapılabilir ve bu sıcaklıklar, tahminlerin aksine, yaşama yüzdesine tesir etmez. Fakat, birkaç gün devam eden 4,5-10,0 C lik sıcaklıklar fidanların yaşama gücünü oldukça azaltmıştır. Bağıl nemin ise yüksek (% 85-95) olması istenir. Depodaki bağıl nem % 80 nin altına düştüğünde, duvarlara ve tabana su püskürtmek gerekir. Torbalar, balyalar veya kutular, fidanların ezilmemesi içi, üst üste ikiden fazla yığılmamalı ve ambalajlar arasındaki havanın, sürekli devir daim halinde olması için aralarına çıta koyulmalıdır. Fidanlar, en iyisi, sökümü takip eden dört hafta içinde dikilmeli, azami saklama süresi 8-12 haftadan fazla olmamalıdır (ANONYMOUSd, MAY 1984b, LI 1997) Ağzı açık balya veya kaplarda, ambar ya da barakalarda saklanan fidanlar, transpirasyon ve evoporasyon sebebiyle sürekli su kaybederler. 193

160 Dolayısıyla, her 2-3 günde bir sulanmaları gerekir. Yaklaşık bir hafta sonra yaşama yüzdeleri düşmeye başlar ve geçen zamana bağlı olarak ölme olasılıkları yükselir. Bu yüzden, sökümü takip eden saklama süresi 1-4 haftayı geçmemelidir. Örneğin, kökleri kille önişleme tabi tutulup ağzı açık balyalara doldurulmuş fidanlar, en az 3 hafta, rahatlıkla saklanabilmektedir (MAY 1984b). Ağzı kapalı kraft-polietilen veya plastik torbalar içinde, soğuk saklamaya alınan fidanlarda, 6 haftaya kadar sorun yaşanmaz, lâkin, süre uzayacak olursa yaşama yüzdeleri oldukça azalır. Çünkü, geçen hergün, torba iç sıcaklığının fazlalaşması demektir ve 27 C civarındaki sıcaklıklarda fidanlar ölmeye başlar. Önce küflenirler, sonra gövde ve ibreler siyahlaşır, kabuk şişer ve kayganlaşır ve topraküstü kısımları çürümeye başlar. Zira, torba içindeki bağıl nem de oldukça artmıştır. Hemen belirtmekte yarar görüyoruz ki, kökleri killi bulamaçla önişleme alınan fidanlar, nem tutucu malzeme olarak yosunun kullanıldığı torbalardaki fidanlara göre daha yavaş küflenir. Ayrıca, iyi bir saklama için, torbaları saran havanın devir daimi halinde olması zorunludur. Lantz ın verdiği bilgilere bakacak olursak, havalandırması kötü olan bir soğuk hava deposunun sıcaklığı, iyi olana göre yaklaşık 0,5 C daha fazladır. Yine, aşırı doldurulmuş torbalarda, torba içi sıcaklık 0,2-0,3 C kadar yükselmektedir (MAY 1984b). Balya ambalajında soğuk saklamaya alınan fidanlar, 0,5-3,5 C sıcaklıklarda, kökleri kurumadan, 8-12 hafta süreyle saklanabilir. Gövdeler açıkta olduğu için, fidanlar, ağzı kapalı kaplarda saklamaya alınanlara kıyasla, fizyolojik olarak daha aktif haldedir. Binaenaleyh, tomurcuk patlaması, önce balya ambalajındaki fidanlarda, sonra torba amlajındakilerde başlar (MAY 1984b). Kraft-polietilen (K/P) kesekâğıdı ile ambalajlanmış fidanları, ambalajlama sırasında tam uyku halindeyse, yosun kullanılmamış ama nemlendirme yapılmışsa, 3 ay süreyle saklamak mümkündür. Tam uyku halindeki fidanlar, 0,4536 kg (1 pound) yahut litre (1 pint) yosun kullanılarak ambalajlanmışsa, saklama süresi 3-6 ay arasında değişir (MAY 1984). Ağzı kapalı plastik torbalarda ambalajlanmış fidanlar, güneş ışınlarından korunmuş serin bir yerde depolanır. Isıtılmayan, güneşten koruntulu ve sıcaklık farklılıkların çok düşük olduğu binalar, tam uyku halindeki fidanları, üç haftaya kadar saklanmak için uygundur. Ticari fidanlıklarda, soğuk saklama 2 C de, dondurucuda saklama -2 C de yapılmaktadır (ANONYMOUSd). 194

161 Kaplı Fidanların Saklanması Kaplı fidan saklama ile çıplak köklü fidan saklama arasında pek bir fark yoktur. Sadece, değişik ekipmanlar kullanılır ve kaplı fidanlar, çıplak köklü fidanlara kıyasla, soğuk saklamaya karşı daha toleranslıdır. Fakat, yine de, kaplı fidanları, açık alanda ve kar altında tutmak risklidir. Çünkü, kökler, topraküstü kısımları kadar dona dayanıklı olmayabilir. Dondurucuda uzun süreli (2-6 ay) saklamaya alınacak kaplı fidanların, saklama öncesi 350 saat, soğuğa (5,6 C nin altındaki sıcaklıklar) maruz bırakılması şarttır. Kısa dönem soğuk saklama çalışmaları öncesi, 300 saatlik soğuğa maruz bırakma (chilling) yeterlidir (RITCHIE 2004). Kaplı fidanlar, direkt güneş ışığı almayan serin yerlerde, ilâve bir önlem almadan, haftada bir-iki defa iyice sulanıp, kalitelerinde herhangi bir düşüş olmasızın 3-4 hafta saklanabilir (ANONYMOUSd). Söküm öncesi yeterli bir süre soğuğa maruz kalmış fidanları, dondurucuda, -2 C de saklamaya almak uygundur. Hemen belirtmek gerekir ki, fidanları aniden şiddetli soğuklara maruz bırakmak, zarar verici hatta öldürücüdür. Soğutucu temini mümkünse, aralık ortası ocak döneminde fidanlar kaplarından çıkarılmalı, plastik örtü içine alınmalı ve dikilinceye kadar -2 ve 1 C arası sıcaklıklarda tutulmalıdır. Fidanlar, bu şekilde altı aya kadar saklanabilir (ANONYMOUS 1981a). Soğuk veya dondurucuda saklamaya alınan fidanlar, birkaç ay da olsa, karanlıkta, düşük sıcaklıkta ve yüksek bağıl nem içinde kalmaktadır. Anderson/Seeley in ifadeleriyle, en uygun soğuk saklama sıcaklığı 3-5 C dir ve fidanlar, en geç nisan ayında soğuk hava depolarından çıkarılmalıdır. Çünkü, söküm zamanına ait herhangi bir sorun yoksa, fidanlar, sekiz haftadan daha uzun sürelerle soğuk saklamada tutulmamalıdır. Oysa, ocak ayından önce sökülen fidanlar, dondurucularda, altı aya kadar başarıyla saklanabilir. (RITCHIE 2004). Dondurucudan çıkarılan fidanlar için, don halini bitirme süresi önemli bir konudur. Geleneksel düşünceye göre, erime yavaş olmalıdır. Bu yanlıştır. Donmuş fidanın erimesi düzensizdir. Ambalaj kenarına yakın fidanlar, ortadakilere göre daha hızlı erir ve erimekte olan fidanda zararlı olgular ortaya çıkmaya başlar. Solunum sıcaklığı yükselir, fidanın stres etmenlerine karşı dayanıklılığı hızla azalır, rezerv besin elementi muhtevası düşer ve fidan muhtemelen kurur. Keza, hastalık etmenleri de, fidanların çevresinde hızla çoğalır. Netice olarak, Comm vd. nin de vurguladığı gibi, erime süresi mümkün olduğu kadar kısa olmalıdır (RITCHIE 2004). Meselâ, dondurucuda saklanan fidanların çözülmesi için, onları bir hafta süreyle 5 C de bırakabiliriz (CHOMBA vd. 1993). Keza, donu çözülmüş 195

162 fidanlar, dikilinceye kadar direkt güneş ışınlarından mutlaka korunmalı (ANONYMOUS 1981a) ve dikim alanlarına taşıma, 2-4 C sıcaklıklara sahip ortamlarda yapılmalıdır (KIISKILA 2006b) Saklamanın Fidan Fizyolojisine Etkisi Soğuk veya dondurucuda saklama, fidanları söküm-dikim sürecinde korumak için kullanılan yaygın bir uygulamadır. Daha önce değinildiği gibi, saklama süresi haftalar hatta aylar boyu devam edebilir ve saklama işlemi, fidanların dikim başarısı üzerinde etkilidir. Duryea/McClain, fidanların karbonhidrat muhtevaları soğuk saklamadan etkilendiği için, bu olgunun ortaya çıktığını söylemektedir. Ritchie nin de belirttiği gibi, soğuk saklama sürecinde, yaprak, gövde ve kök karbonhidrat rezervleri hızla azalmaktadır. McCracken de, Pinus mugo ve Pinus radiata da gerçekleştirdiği araştırmalarında, karbonhidrat yoğunluğunun durmadan azaldığını tespit etmiştir. Dikimden sonraki kök ve gövde gelişimi muhtemelen karbonhidrat yoğunluğuna bağlı olduğundan, rezervlerin azalması, yaşama yüzdesinin de düşmesine neden olmaktadır. Fakat, bu ilişki bütün araştırmalarda saptanamamıştır. Örneğin Ritchie, Duglasda yaptığı araştırmada, kök yenileme kabiliyeti ile karbonhidrat yoğunluğu arasında ilişki belirleyememiştir (LI 1997). CANNELL vd. (1990) ise tamamen zıt sonuçlara ulaşmıştır. İsveç te, iki farklı tarihte (21 Eylül ve 30 Kasım) sökülerek 8, 16 ve 24 hafta süreyle soğuk saklamaya alınan Cornus sericea L., Quercus robur ve Betula pendula fidanlarından 21 Eylülde sökülenlerle, 30 Kasımda sökülen Cornus sericea ve Quercus robur da, soğuk saklama boyunca, kök ve gövde karbonhidrat muhtevasının azaldığı belirlenmiştir (LINDQVIST/ASP 2002). Bundan başka, soğuk saklama süresinin uzaması, Picea glauca (Moench) Voss fidanlarında tespit edildiği gibi, dikimin ardından fidanların fotosentetik toparlanmasını geciktirebilmektedir (JIANG vd. 1995). Sözün kısası, takson, fidanlık, söküm tarihi, saklama koşulları ve süresi bağlamında, bilhassa yerli türlerimiz için yeni araştırmalara ihtiyaç vardır. Soğuk saklama, fidanların köksel nem miktarı (KNM) * ve kök yenileme kabiliyeti (KYK) üzerinde de etkili olmakta ve bu etki türden türe farklılık göstermektedir. Örneğin, Sitka lâdini ve Duglas göknarı şaşırtılmış * Köksel nem miktarı (KNM) = Kök Taze Ağırlığı : Kök Kuru Ağırlığı Kök kuru ağırlığı= Etüvde gerçekleştirilen, 70 C de 48 saat süreli kurutmanın ardından belirlenen ağırlık (SHARPE ve MASON 1992). 196

163 fidanlarıyla kurulan soğuk saklama (3 C ± 1 C) denemelerinde, Sitka lâdininde KYK değerleri daha yüksek çıkmıştır. Keza, % 88 ± 1 bağıl nem ortamında soğuk saklamaya alınan çıplak köklü fidanların KNM değerleri, her iki türde de, plastik torba ambalajında saklamaya alınanlara göre daha düşüktür. Tür bazında yapılan kıyaslamada ise, yine Duglas göknarı fidanlarında KNM daha azdır. Yaşama yüzdesi bağlamında da benzer bulgulara ulaşılmıştır (MASON/SHARPE 1992). Dondurucuda saklamaya alınan fidanlara gelince; hücrelerarası boşluklarda, hücre duvarlarında ve ksilem elementlerinde bulunan apoplastik su, saf su gibidir ve kolayca donar. Hücre membranının (zarının) kuşattığı symplastik su ise, çözünmüş ve koloidal maddeler içerir; dolayısıyla, donması için daha düşük sıcaklıklar lâzımdır. Donmuş dokularda, apoplastik su, buz kristalleri halindedir. Su potansiyeli oldukça düşük bu kristaller, hücre içindeki suyun dışarıya çıkmasına neden olur. Bu olgu, symplastın donma noktasını öne çeker ve apoplastınkine benzer bir seviyeye getirir. Donmuş doku çözülmeye başladığında, buz kristalleri erir ve hücrelere geri döner. Açıklanan bu doğal süreç, kışın hemen her gün vuku bulur ve dona dayanıklı bitkiler bundan etkilenmez. Fakat dondurucuda saklama boyunca, erime söz konusu değildir ve bu nedenle buz kristalleri aralıksız oluşur ve büyür. Süreç uzadığında, içeriği dışarıya çıkmaya devam eden hücrelerde onarılamaz hasarlar meydana gelir ve kök dokusu ölmeye başlar (RITCHIE 2004). Dondurucuda, gereğinden uzun süren saklamanın her halde en önemli sakıncası budur. Son zamanlarda yapılan bazı araştırmalarda, soğuğa alıştırma çalışmalarıyla saklama süresini uzatmanın mümkün olabileceği görülmüştür. Meselâ, STATTIN vd. (2000) nin Picea abies türünde kurdukları denemelerde, ikişer hafta arayla eylül ortası-aralık ortası döneminde sökülen fidanlar kullanılmıştır. Çalışmada, farklı dönemlerde sökülen fidanlar 0, 2, 4, 6, 8, 10 ve 12 hafta süreyle soğuk saklamaya (5,5 C) alınmıştır. Fidanların köksel donma toleransları (köksel elektrolit sızıntı miktarına göre), gövde ve kök kuru madde miktarlarıyla birlikte her söküm tarihinde ve soğuk saklama süresince her iki haftada bir belirlenmiş ve fidanlar akabinde dondurucuda saklamaya (-4,6 C) alınmıştır. Nisan ayında belirlenen yaşama yüzdesi değerleriyle birlikte saptanan diğer parametreler dikkate alındığında, kasım ayından önce sökülen fidanları, altı hafta soğuk saklamada tutmak, köklerin don toleranslarını artırmakta ve ardından dondurucuda saklama mümkün hale gelmektedir. Aynı olgu, kasım ayından sonra sökülen fidanlarda tespit edilememiştir. 197

164 Taşıma Taşıma, fidan yetiştirme ve dikim çalışmalarının zorunlu bir safhasıdır; vazgeçemeyiz. Taşıma sırasında, fidanların, zararlı güneş ışınlarına, aşırı yüksek ve düşük sıcaklıklara, mekanik zararlara, rüzgâr ve kurutucu şartlara maruz kalmalarına kesinlikle izin verilmemelidir. Kullanılacak araç-gereçler, taşıma öncesi, mutlaka temizlenmelidir. Fidanların, kullanıcılara dağıtımı, kesinlikle serin ve gölgelenmiş ortamlarda; dolayısıyla, kısa mesafelerde öğleden sonra, uzun mesafelerde geceleri yapılmalıdır. Üstü açık kamyon ve treylerler kullanılacaksa, mutlaka tenteneli olanlar seçilmeli ve tentene altında sıcaklığın yükselmemesi için gerekli havalandırma önlemleri mutlaka alınmalıdır. Gövdelerin açıkta kaldığı kasa, balya vb. ambalaj tiplerinde fidanların su kaybetmemesi için, rüzgâra karşı tedbirli olunmalıdır. Ezilme ve kızışma zararlarına karşı, ambalajlar üst üste üçten fazla yığılmamalı (3-5 gün sürecek taşımalarda üst üste en fazla 2 ambalaj); taşıma ortamı havalandırılmalı hatta ambalajların yeterince hava almasını sağlamak için aralarına çıtalar yerleştirilmelidir (LI 1997, ANONYMOUS 2000, ANONYMOUSd). Aksi takdirde, bilhassa uzun mesafelei nakillerde, sıcaklık artışı sebebiyle, fidanlar tomurcuklarını patlatabilir (PIJUT 2003). Taşıma süresinin 2-4 saati aşacağı durumlarda, soğutucuların (0,5-3,0 C ve % BN) kullanımı zorunludur. Ayrıca, fidanların istiflendiği yerde, gübre, kimyasal ve sıvı yakıt artıkları bulunmamalıdır. Zira, bu maddeler, fidanlar için öldürücü olabilir (ANONYMOUS 2000, ANONYMOUSd). SCIANNA vd. (2005) ise, taşıma sırasında oluşan stres etmenlerini asgariye indirmek için, taşıma ortamı sıcaklığının 7 C den düşük (İki saatten daha kısa süreli taşımalarda 15 C ye kadar müsaade edilir.) olmasını tavsiye etmektedir. Fidanlar taşıma sırasında oluşan şoku, rezerv besin elementlerini kullanarak atlatmaya çalışırlar. Eğer, taşıma ortamı gereğinden fazla sıcak ise, depolanmış besin elementleri hızla azalır. Fidanların mevcut gelişme enerjilerini korumak ve yaşama güçlerinin azalmasını önlemek için, soğuk saklama koşullarında taşıma büyük önem arz etmektedir. Özellikle çıplak köklü fidanların taşındığı ambalajların iç sıcaklıklarına ilişkin olarak, Çizelge 3.39 da verilen değerlere dikkat edilmelidir (REYNOLDS). 198

165 Çizelge Çıplak köklü fidan ambalajlarının iç sıcaklıkları için ABD de belirlenmiş rehber değerler (REYNOLDS dan). Saklama - Taşıma Süresi Sıcaklık ( C) Değerlendirme 1 4 İdeal 4 10 Kabul Edilebilir 1-5 saat Riskli Zararlı Olabilir > 27 Zararlı 1 4 İdeal 4 7 Kabul Edilebilir 5 saatten fazla 7 10 Riskli > 10 Zararlı < 0,5 Zararlı Dikim Önerileri Dikim sırasında dikkat edilmesi gereken en önemli çevresel özellikler hava ve toprak sıcaklığı, toprak nemi, bağıl nem ve rüzgâr hızıdır. Başka bir söyleyişle, serin, bulutlu, nemli ve rüzgârsız yahut hafif rüzgârlı günler, dikim için en uygun günlerdir. Çünkü, Şekil 3.42 de görülebileceği gibi, beş dakika süreyle açıkta bırakılan çıplak köklü fidanlardaki su kaybı, hava sıcaklığındaki artışa ve rüzgâr mevcudiyetine göre değişerek, fidanların dikilmeden ölmesine bile neden olabilir (FANCHER vd. 1989). Şekil Çıplak köklü konifer fidanlarının, rüzgârlı ve rüzgârsız bir günde, farklı sıcaklıklarda, dikim öncesi 5 dakika açıkta kalmasıyla oluşan su kaybı ve gelişmede meydana gelen farklılıklar (FANCHER vd dan). 199

166 Bu nedenle, ABD de, hava ve toprak şartlarına göre günler sınıflandırılmış (Çizelge 3.40; REYNOLDS); hatta, geliştirilen klimatik stres kartlarıyla (climatic stress chart) dikim için uygun şartların tespiti kolaylaştırılmıştır (Şekil 3.43; SCIANNA 2005). Türkiye nin koşullarına ve doğal türlerine göre benzer çalışmalar yapılıncaya kadar, bu bilgilerin kullanılması, kanaatimizce faydalı olacaktır. Çizelge ABD için hazırlanmış, dikim günleri sınıflandırması (REYNOLDS dan). Sınıf Şartlar Değerler Sıcaklık ( C) 0,5 24 MÜKEMMEL Bağıl Nem (%) 50 Dikimler çoğunlukla Rüzgâr Hızı (m/sn) < 4,5 bugünlerde yapılmalıdır. ASGARİ Dikim yapılabilir. Ancak, ekstra tedbirler Mevcut Toprak Suyu (%) Sıcaklık ( C) Bağıl Nem (%) Rüzgâr Hızı (m/sn) 4,5 6,7 75 Tarla kapasitesi alınmalıdır. Mevcut Toprak Suyu (%) Sıcaklık ( C) 0,5 > C > 30 KRİTİK Bağıl Nem (%) 30 Dikim yapılmaz. Rüzgâr Hızı (m/sn) > 6,7 Mevcut Toprak Suyu (%) < 50 Şekil Uygun dikim zamanının tespiti için hazırlanmış klimatik stres kartı. Hava sıcaklığı ve bağıl nem, mevcut rüzgâr hızını gösteren eğrinin üstüne çıktığında dikim durdurulmalıdır (SCIANNA 2005 ten). 200

Fidanlıkta Repikaj. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER

Fidanlıkta Repikaj. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER Fidanlıkta Repikaj Bulundukları yerde (ekim yastıkları veya diğer) sık olan ya da sıkışık hale gelen fidanların daha iyi bir kök gelişmesi yapması ve gelişmiş gövdelere sahip olması için, bulundukları

Detaylı

FİDANCILIK TEKNİĞİ DERS 2: FİDANLIK İŞLETMELERİ İÇİN YER SEÇİMİ

FİDANCILIK TEKNİĞİ DERS 2: FİDANLIK İŞLETMELERİ İÇİN YER SEÇİMİ FİDANCILIK TEKNİĞİ DERS 2: FİDANLIK İŞLETMELERİ İÇİN YER SEÇİMİ 2. AÇIK ALAN FİDANLIK İŞLETMELERİ İÇİN YER SEÇİMİ FİDANLIK İŞLETMELERİ İÇİN YER SEÇİMİ Genel ve özel mevki özellikleri İklim özellikleri

Detaylı

mümkün olduğu takdirde hasta fidecikleri yakmak gerekir. Ayrıca sık ekimlerden kaçınmalı, tohum gerektiğinden daha fazla derine ekilmemeli, aşırı

mümkün olduğu takdirde hasta fidecikleri yakmak gerekir. Ayrıca sık ekimlerden kaçınmalı, tohum gerektiğinden daha fazla derine ekilmemeli, aşırı mümkün olduğu takdirde hasta fidecikleri yakmak gerekir. Ayrıca sık ekimlerden kaçınmalı, tohum gerektiğinden daha fazla derine ekilmemeli, aşırı gübre kullanılmamalı, kirli su ile sulama yapılmamalıdır.

Detaylı

Ağaç Fizyolojisi (2+0)

Ağaç Fizyolojisi (2+0) Ağaç Fizyolojisi (2+0) Prof. Dr. Ünal AKKEMİK İ.Ü.Orman Faku ltesi Orman Botaniği Anabilim Dalı Ağaç Fizyolojisi neden önemlidir? Orman; geniş bir alanda, kendine özgu bir iklim yaratabilen, belirli bir

Detaylı

SERA TASARIMI ve İKLİMLENDİRME. Cengiz TÜRKAY Ziraat Yüksek Mühendisi. Alata Bahçe Kültürleri Araştırma İstasyonu Erdemli-Mersin 12 Ekim 2012

SERA TASARIMI ve İKLİMLENDİRME. Cengiz TÜRKAY Ziraat Yüksek Mühendisi. Alata Bahçe Kültürleri Araştırma İstasyonu Erdemli-Mersin 12 Ekim 2012 SERA TASARIMI ve İKLİMLENDİRME Cengiz TÜRKAY Ziraat Yüksek Mühendisi Alata Bahçe Kültürleri Araştırma İstasyonu Erdemli-Mersin 12 Ekim 2012 Sera nedir? Bitki büyüme ve gelişmesi için gerekli iklim etmenlerinin

Detaylı

Sulama Ot Mücadelesi ve Çapalama Gübreleme ve Toprak Islahı Seyreltme Gölgeleme veya Siperleme Budama Yerinde Kök Kesimi

Sulama Ot Mücadelesi ve Çapalama Gübreleme ve Toprak Islahı Seyreltme Gölgeleme veya Siperleme Budama Yerinde Kök Kesimi FİDAN ÜRETİMİNDE BAKIM ÇALIŞMALARI Sulama Ot Mücadelesi ve Çapalama Gübreleme ve Toprak Islahı Seyreltme Gölgeleme veya Siperleme Budama Yerinde Kök Kesimi SULAMA Sulamada kullanılan suyun miktarı; toprağın

Detaylı

Tohum Bahçeleri. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER

Tohum Bahçeleri. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER Tohum Bahçeleri Tohum bahçeleri irsel (genetik) bakımdan daha yüksek nitelikli tohum elde etmek üzere, bir anlamda damızlık olarak seçilen üstün ağaçlardan alınan aşı kalemleriyle aşılanan fidanlardan

Detaylı

Ceviz Fidanı-Ağacı İklim ve Toprak İstekleri

Ceviz Fidanı-Ağacı İklim ve Toprak İstekleri Yavuz-1 CEVİZ (KR-2) Ceviz yetişen tüm bölgelerde yetişir. Özellikle geç donların görüldüğü yerlerde yetiştirilmesi tavsiye edilir. Verimsiz bir çeşittir. Nisbi Periyodisite görülür. Meyvesi oval şekilli

Detaylı

PERKOLASYON İNFİLTRASYON YÜZEYSEL VE YÜZETALTI AKIŞ GEÇİRGENLİK

PERKOLASYON İNFİLTRASYON YÜZEYSEL VE YÜZETALTI AKIŞ GEÇİRGENLİK PERKOLASYON İNFİLTRASYON YÜZEYSEL VE YÜZETALTI AKIŞ GEÇİRGENLİK Toprak yüzüne gelmiş olan suyun, toprak içine girme olayına ve hareketine denir. Ölçü birimi mm-yağış tır. Doygunluk tabakası. Toprağın yüzündeki

Detaylı

EKİM YOLUYLA AĞAÇLANDIRMA. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 1

EKİM YOLUYLA AĞAÇLANDIRMA. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 1 EKİM YOLUYLA AĞAÇLANDIRMA Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 1 Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 2 Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 3 Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 4 Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 5 **Tohum ekimi büyük, verimsiz ve fiziksel

Detaylı

KAVAK VE HIZLI GELİŞEN TÜRLER

KAVAK VE HIZLI GELİŞEN TÜRLER KAVAK VE HIZLI GELİŞEN TÜRLER Populus nigra Dr. Süleyman GÜLCÜ - 2008 1 KAVAK FİDANI ÜRETİMİ VE FİDANLIK TEKNİĞİ Kavak fidanı yetiştirilmesinde en önemli konuların başında, kaliteli kavak fidanı yetiştirilmesine

Detaylı

Şaşırtılmamış fidanlar, genellikle zengin yan ve saçak köklü ve iyi gelişmiş bir gövdeye sahip olmaz. Dolayısıyla böyle fidanların kullanımı ve

Şaşırtılmamış fidanlar, genellikle zengin yan ve saçak köklü ve iyi gelişmiş bir gövdeye sahip olmaz. Dolayısıyla böyle fidanların kullanımı ve Fidanlıkta Repikaj Bulundukları yerde (ekim yastıkları veya diğer) sık olan ya da sıkışık hale gelen fidanların daha iyi bir kök gelişmesi yapması ve gelişmiş gövdelere sahip olması için, bulundukları

Detaylı

Tohum ve Fidanlık Tekniği

Tohum ve Fidanlık Tekniği Tohum ve Fidanlık Tekniği Prof. Dr. İbrahim TURNA (2017-2018 GÜZ DÖNEMİ) Fidanlıkta Repikaj *Bulundukları yerde (ekim yastıkları veya diğer) sık olan ya da sıkışık hale gelen fidanların daha iyi bir kök

Detaylı

Faydalanmanın düzenlenmesi

Faydalanmanın düzenlenmesi Faydalanmanın düzenlenmesi Tüm Ormanlarda ortaklaşa Düzenleme Süresi Tesviye (Denkleştirme) Süresi Değişiklik (Tahvil=İntikal) Süresi Amenajman Planı Süresi Kesim Planı Süresi Tüm Ormanlarda Düzenleme

Detaylı

ZBB306 KODLU SÜS BİTKİLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ DERSİ NOTLARI. Doç.Dr. Soner KAZAZ

ZBB306 KODLU SÜS BİTKİLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ DERSİ NOTLARI. Doç.Dr. Soner KAZAZ ZBB306 KODLU SÜS BİTKİLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ DERSİ NOTLARI Doç.Dr. Soner KAZAZ Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü 06110-Ankara skazaz@ankara.edu.tr GERBERA YETİŞTİRİCİLİĞİ-1 Anavatanı

Detaylı

Bahçıvanlık kursu 2015

Bahçıvanlık kursu 2015 Bahçıvanlık kursu 2015 FİDAN ÜRETİM TEKNİKLERİ ÜRETİM ÜRETİM EŞEYLİ ÜRETİM EŞEYSİZ ÜRETİM TOHUMLA ÜRETİM ÇELİKLE ÜRETİM AŞI İLE ÜRETİM DALDIRMA İLE ÜRETİM ÇELİKTEN ÜRETİM ÇELİKTEN ÜRETİM GÖVDE ÇELİKLERİ

Detaylı

Modern (Bodur) ve Geleneksel Meyve Yetiştiriciliği. 04 Şubat 2014 İzmir

Modern (Bodur) ve Geleneksel Meyve Yetiştiriciliği. 04 Şubat 2014 İzmir Modern (Bodur) ve Geleneksel Meyve Yetiştiriciliği 04 Şubat 2014 İzmir Ajanda Geleneksel Meyve Yetiştiriciliği (GMY) Modern Meyve Yetiştiriciliği (MMY) GMY ve MMY Farkları GMY Nasıl MMY Çevrilir 2 Geleneksel

Detaylı

KAPLAN86 CEVİZİ. Kaplan 86 Cevizi

KAPLAN86 CEVİZİ. Kaplan 86 Cevizi Kaplan 86 Cevizi Dik, yayvan bir taç gelişmesi gösterir. 5 yaşındaki bir ağacın ortalama verimi 4-5 kg'dır. Meyve salkımı 2-3'lü olur. Meyveler elips şeklinde olup, kabuktan kolay ayrılır. Taze ceviz olarak

Detaylı

KAVAK VE HIZLI GELİŞEN TÜRLER

KAVAK VE HIZLI GELİŞEN TÜRLER KAVAK VE HIZLI GELİŞEN TÜRLER Populus nigra Dr. Süleyman GÜLCÜ - 2008 1 Fidanlık Bakımları Yabancı ot mücadelesi Sulama Gübreleme Tekleme Budama Dr. Süleyman GÜLCÜ - 2008 2 Yabancı ot mücadelesi(mekanik

Detaylı

Gemlik Zeytini. Gemlik

Gemlik Zeytini. Gemlik Gemlik Meyve ve çekirdekleri orta irilikte olup % 29.9 oranında yağ içerir. Siyah sofralık olarak değerlendirilir. Meyveleri yağ bakımından zengin olduğundan sofralık kalite dışındaki taneler yağlık kolarak

Detaylı

Çelikle Çay Üretimi. Ayhan Haznedar -Ziraat Mühendisi

Çelikle Çay Üretimi. Ayhan Haznedar -Ziraat Mühendisi Çelikle Çay Üretimi Ayhan Haznedar -Ziraat Mühendisi Nitelikleri, kalitesi ve diğer özellikleri belirlenen çay klonlarının hızlı, yoğun ve ucuz bir şekilde üretilmesi için en uygun yöntemdir. Çelik alınacak

Detaylı

Endüstriyel Ağaçlandırma Alanlarının Seçimi. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 1

Endüstriyel Ağaçlandırma Alanlarının Seçimi. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 1 Endüstriyel Ağaçlandırma Alanlarının Seçimi Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 1 Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 2 Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 3 Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 4 Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 5 Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER

Detaylı

KAVAK ÖKALİPTUS VE KIZILAĞAÇTA YETİŞME ORTAMI İSTEKLERİ. Prof.Dr. Ali Ömer Üçler 1

KAVAK ÖKALİPTUS VE KIZILAĞAÇTA YETİŞME ORTAMI İSTEKLERİ. Prof.Dr. Ali Ömer Üçler 1 KAVAK ÖKALİPTUS VE KIZILAĞAÇTA YETİŞME ORTAMI İSTEKLERİ Prof.Dr. Ali Ömer Üçler 1 Kavaklar Prof.Dr. Ali Ömer Üçler 2 İklim bakımından uzun vejetasyon mevsimine sahip, korumalı ve sıcak yerlerde daha iyi

Detaylı

TOPRAK TOPRAK TEKSTÜRÜ (BÜNYESİ)

TOPRAK TOPRAK TEKSTÜRÜ (BÜNYESİ) TOPRAK Toprak esas itibarı ile uzun yılların ürünü olan, kayaların ve organik maddelerin türlü çaptaki ayrışma ürünlerinden meydana gelen, içinde geniş bir canlılar âlemini barındırarak bitkilere durak

Detaylı

BÖLÜM 3. Artvin de Orman Varlığı

BÖLÜM 3. Artvin de Orman Varlığı BÖLÜM 3 Artvin de Orman Varlığı Özgür EMİNAĞAOĞLU Orman, oldukça geniş bir alanda kendine özgü bir iklim oluşturabilen, belirli yükseklik, yapı ve sıklıktaki ağaçlar, ağaçcık, çalı ve otsu bitkiler, yosun,

Detaylı

ENDÜSTRİYEL AĞAÇLANDIRMALARDA FİDAN ÜRETİM VE DİKİM ÇALIŞMALARI. Prof.Dr. Ali Ömer Üçler 1

ENDÜSTRİYEL AĞAÇLANDIRMALARDA FİDAN ÜRETİM VE DİKİM ÇALIŞMALARI. Prof.Dr. Ali Ömer Üçler 1 ENDÜSTRİYEL AĞAÇLANDIRMALARDA FİDAN ÜRETİM VE DİKİM ÇALIŞMALARI Prof.Dr. Ali Ömer Üçler 1 Temel Kabuller Endüstriyel ağaçlandırmalarda genellikle topraksız (çıplak köklü) fidanlar dikilmektedir (türe göre

Detaylı

GAP Bölgesinde Yetiştirilen Bitkilerin Sulama Proğramları

GAP Bölgesinde Yetiştirilen Bitkilerin Sulama Proğramları GAP Bölgesinde Yetiştirilen Bitkilerin Sulama Proğramları GİRİŞ Sulamanın amacı kültür bitkilerinin ihtiyacı olan suyun, normal yağışlarla karşılanmadığı hallerde insan eliyle toprağa verilmesidir. Tarımsal

Detaylı

4. Hafta Bahçe bitkilerinin ekolojik istekleri: İklim ve toprak faktörleri, yer ve yöney

4. Hafta Bahçe bitkilerinin ekolojik istekleri: İklim ve toprak faktörleri, yer ve yöney 4. Hafta Bahçe bitkilerinin ekolojik istekleri: İklim ve toprak faktörleri, yer ve yöney BAHÇE BİTKİLERİNİN EKOLOJİK İSTEKLERİ Bitkide büyüme ve gelişme, bitkisel üretimde çeşitlilik Bitkinin genetik yapısı

Detaylı

TARIMSAL ORMANCILIK (AGROFORESTRY) Prof. Dr. İbrahim TURNA

TARIMSAL ORMANCILIK (AGROFORESTRY) Prof. Dr. İbrahim TURNA TARIMSAL ORMANCILIK (AGROFORESTRY) Prof. Dr. İbrahim TURNA 6.3.2.4. Akdeniz Bölgesinde Tarımsal Ormancılık Uygulamaları ve Potansiyeli Bölgenin Genel Özellikleri: Akdeniz kıyıları boyunca uzanan Toros

Detaylı

BOTANİK _II. Prof. Dr. Bedri SERDAR

BOTANİK _II. Prof. Dr. Bedri SERDAR BOTANİK _II Prof. Dr. Bedri SERDAR Bedri SERDAR - 2018 2018 Sürgün Çeşitleri 1- Uzun Sürgün Tomurcukları belirgin internodlarla birbirinden ayrılmış, ağacın boy büyümesinde ve dalların gelişmesinde etken

Detaylı

TAXUS : (Porsuklar) (8 Türü var) Taxus baccata L. (Adi Porsuk)

TAXUS : (Porsuklar) (8 Türü var) Taxus baccata L. (Adi Porsuk) TAXUS : (Porsuklar) (8 Türü var) Taxus baccata L. (Adi Porsuk) Çoğunlukla boylu çalı ender 20 m boy, sık dallı, yuvarlak tepeli, kırmızı_kahverengi kabuk gelişi güzel çatlar ve dökülür İğne yapraklar 1-2.5

Detaylı

Tohumların saklanması sırasındaki rutubet içerikleri %5-14 arasında değişmekle birlikte, genel olarak %8-10 civarına düşmektedir.

Tohumların saklanması sırasındaki rutubet içerikleri %5-14 arasında değişmekle birlikte, genel olarak %8-10 civarına düşmektedir. Kısa ömürlü tohumlar sınıfında yer alan yumuşak kabuklu Göknar ve Sedir tohumları, %7-12 rutubet içeriği ve -15ºC de 3-5 yıl kadar çimlenme kabiliyetine zarar vermeden saklanabilmektedir. Tohumların saklanması

Detaylı

PAMUK TARIMI TOHUM YATAĞI HAZIRLAMA

PAMUK TARIMI TOHUM YATAĞI HAZIRLAMA LİF BİTKİLERİ PAMUK TARIMI TOHUM YATAĞI HAZIRLAMA Ön bitki pamuk ise toprak işlemesine çubuk kesme ile başlanır. Sap kesiminden sonra toprak pullukla 20-30 cm derinden sürülür. Kışa doğru tarlanın otlanması

Detaylı

1.2.3- İl Kuruluşuna Göre Yeri...: 1.2.3.1- İli...: 1.2.3.2- İlçesi...: 1.2.3.3- Beldesi...: 1.2.3.4- Köyü/Mahallesi...: 1.2.3.5- Özel Mevkii...

1.2.3- İl Kuruluşuna Göre Yeri...: 1.2.3.1- İli...: 1.2.3.2- İlçesi...: 1.2.3.3- Beldesi...: 1.2.3.4- Köyü/Mahallesi...: 1.2.3.5- Özel Mevkii... EK NO: 21 ÖZEL ORMAN FİDANLIĞI PROJESİ DİSPOZİSYONU 1- FİDANLIĞIN GENEL TANIMI 1.1.1- Adı Soyadı : 1.1.2- Adresi : 1.1.3- Proje Numarası : 1.2- Kuruluş Yeri...: 1.2.1- Coğrafi Yer 1.2.1.1-1/25000 ölçekli

Detaylı

BACTOGEN ORGANİK GÜBRELER,

BACTOGEN ORGANİK GÜBRELER, BACTOGEN ORGANİK GÜBRELER, mikrobiyal formülasyondan ve bitki menşeli doğal ürünlerden oluşur. Bu grupta yer alan gübreler organik tarım modelinde gübre girdisi olarak kullanılırlar. Bitkilerin ihtiyaç

Detaylı

ANTEPFISTIĞI YETİŞTİRİCİLİĞİ. GAP TEYAP Kerem AKDOĞAN

ANTEPFISTIĞI YETİŞTİRİCİLİĞİ. GAP TEYAP Kerem AKDOĞAN ANTEPFISTIĞI YETİŞTİRİCİLİĞİ GAP TEYAP Kerem AKDOĞAN Toprak İsteği Derin Kumlu- tınlı Kısmen kireç içeren Süzek topraklar İdeal toprak Kuru koşullarda Tabanda su tutabilen killi topraklar daha verimli

Detaylı

DİKİM YOLUYLA AĞAÇLANDIRMA

DİKİM YOLUYLA AĞAÇLANDIRMA DİKİM YOLUYLA AĞAÇLANDIRMA Dikim yöntemlerinin seçilmesini gerektiren koşullar: 1 **Ekstrem iklim koşulları (düşük ve yüksek sıcaklıklar), **Ekstrem toprak ve arazi koşulları (kurak veya çok ıslak, kışın

Detaylı

HİDROLOJİ. Buharlaşma. Yr. Doç. Dr. Mehmet B. Ercan. İnönü Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü

HİDROLOJİ. Buharlaşma. Yr. Doç. Dr. Mehmet B. Ercan. İnönü Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü HİDROLOJİ Buharlaşma Yr. Doç. Dr. Mehmet B. Ercan İnönü Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü BUHARLAŞMA Suyun sıvı halden gaz haline (su buharı) geçmesine buharlaşma (evaporasyon) denilmektedir. Atmosferden

Detaylı

Tohum ve Fidanlık Tekniği

Tohum ve Fidanlık Tekniği Tohum ve Fidanlık Tekniği Prof. Dr. İbrahim TURNA (2017-2018 GÜZ DÖNEMİ) İhtiyaç duyulan çeşitli tip ve türdeki fidanları yetiştirmek üzere kullanılan açık ve kapalı arazi parçalarıdır. * Geçici Fidanlıklar

Detaylı

ZBB306 KODLU SÜS BİTKİLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ DERSİ NOTLARI. Doç.Dr. Soner KAZAZ

ZBB306 KODLU SÜS BİTKİLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ DERSİ NOTLARI. Doç.Dr. Soner KAZAZ ZBB306 KODLU SÜS BİTKİLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ DERSİ NOTLARI Doç.Dr. Soner KAZAZ Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü 06110-Ankara skazaz@ankara.edu.tr KASIMPATI (KRZANTEM) YETİŞTİRİCİLİĞİ-1

Detaylı

ENDÜSTRİYEL AĞAÇLANDIRMALARDA BAKIM. Prof.Dr. Ali Ömer Üçler 1

ENDÜSTRİYEL AĞAÇLANDIRMALARDA BAKIM. Prof.Dr. Ali Ömer Üçler 1 ENDÜSTRİYEL AĞAÇLANDIRMALARDA BAKIM Prof.Dr. Ali Ömer Üçler 1 Endüstriyel ağaçlandırmalarda bakım işlemleri, ilk üç yıl bakımları ile Aralama ve Budama İşlemleri olarak isimlendirilmekte ve ayrı dönemlerde

Detaylı

DİKİM YOLUYLA AĞAÇLANDIRMA. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 1

DİKİM YOLUYLA AĞAÇLANDIRMA. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 1 DİKİM YOLUYLA AĞAÇLANDIRMA Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 1 Dikim yöntemlerinin seçilmesini gerektiren koşullar: Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 2 **Ekstrem iklim koşulları (düşük ve yüksek sıcaklıklar), **Ekstrem

Detaylı

Silvikült Temel Esasları

Silvikült Temel Esasları Silvikült ltürün Temel Esasları (Klasör 19) Prof. Dr. Musa GENÇ Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Silvikültür Anabilim Dalı 32260 Isparta musagenc@sdu.edu.tr http://kisisel.sdu.edu.tr/akademik/musagenc

Detaylı

Toprağın katı fazını oluşturan kum, kil ve mil partiküllerinin toprak. kütlesi içindeki nispi miktarları ve bunların birbirlerine oranları toprağın

Toprağın katı fazını oluşturan kum, kil ve mil partiküllerinin toprak. kütlesi içindeki nispi miktarları ve bunların birbirlerine oranları toprağın TOPRAĞIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ 1. Toprağın Bünyesi (Tekstürü) Toprağın katı fazını oluşturan kum, kil ve mil partiküllerinin toprak kütlesi içindeki nispi miktarları ve bunların birbirlerine oranları toprağın

Detaylı

SERA TASARIMI (Seraların Planlanması)

SERA TASARIMI (Seraların Planlanması) Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü SERA TASARIMI (Seraların Planlanması) Yrd. Doç. Dr. N. Yasemin TEZCAN SERA PLANLAMASINDA ETKİLİ İKLİM FAKTÖRLERİ Bitkilerden ekonomik

Detaylı

Meyva Bahçesi Tesisi

Meyva Bahçesi Tesisi Meyva Bahçesi Tesisi Meyve bahçesi tesisinde dikkate alınması -gereken koşullar 1. Yer seçimi 2. Tür ve çeşit seçimi 3. Anaç seçimi 4. Tozlanma isteğinin bilinmesi 5. Dikim sistemleri ve dikim sıklığı

Detaylı

12. BÖLÜM: TOPRAK EROZYONU ve KORUNMA

12. BÖLÜM: TOPRAK EROZYONU ve KORUNMA 12. BÖLÜM: TOPRAK EROZYONU ve KORUNMA TOPRAK EROZYONU Toprakların bulunduğu yada oluştuğu yerden çeşitli doğa kuvvetlerinin (rüzgar, su, buz, yerçekimi) etkisi ile taşınmasıdır. Doğal koşullarda oluşan

Detaylı

BAHÇE BİTKİLERİNDE BUDAMA TEKNİKLERİ

BAHÇE BİTKİLERİNDE BUDAMA TEKNİKLERİ BAHÇE BİTKİLERİNDE BUDAMA TEKNİKLERİ MEYVE AĞAÇLARINDA TERBİYE SİSTEMİ VE BUDAMA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BAHÇIVANLIK EĞİTİMİ KURSU Ankara MEYVE AĞACININ KISIMLARI 1- KÖK Toprak altı organıdır Meyve ağacının

Detaylı

Bölüm 8 Çayır-Mer alarda Sulama ve Gübreleme

Bölüm 8 Çayır-Mer alarda Sulama ve Gübreleme Çayır-Mer a Ders Notları Bölüm 8 65 Bölüm 8 Çayır-Mer alarda Sulama ve Gübreleme 8.1 Gübreleme Çayır-Mer alarda bulunan bitkilerin vejetatif aksamlarından yararlanılması ve biçme/otlatmadan sonra tekrar

Detaylı

Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER

Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER Güneş Yöntemi: Bu yöntemde kozalaklar açıkta sert bir zemin üzerin, branda veya tel kafesli kasalar üzerine 20 cm kalınlığında serilir. Kozalakların açılması süreci türe göre farklılıklar göstermektedir.

Detaylı

İNCİRİN TOPRAK İSTEKLERİ VE GÜBRELENMESİ. Yrd. Doç. Dr. Mehmet ZENGİN

İNCİRİN TOPRAK İSTEKLERİ VE GÜBRELENMESİ. Yrd. Doç. Dr. Mehmet ZENGİN İNCİRİN TOPRAK İSTEKLERİ VE GÜBRELENMESİ Yrd. Doç. Dr. Mehmet ZENGİN İncirin iklim İstekleri İncir bir yarı tropik iklim meyvesidir. Dünyanın ılıman iklime sahip bir çok yerinde yetişebilmektedir. İncir

Detaylı

kalkerli-kumlu, besin maddelerince zengin, PH sı 6-8

kalkerli-kumlu, besin maddelerince zengin, PH sı 6-8 Ayvalık(Edremit Zeytini) Yağı altın sarısı renginde, meyve kokusu içeren, aromatik, kimyasal ve duyusal özellikleri bakımından birinci sırada yer alır. Son yıllarda meyve eti renginin pembeye döndüğü dönemde

Detaylı

İKLİM VE TOPRAK ÖZELLİKLERİ

İKLİM VE TOPRAK ÖZELLİKLERİ Bertina İspanyol orijinli bir badem çeşidi olup gec çiçeklenir.ağaç gelişimi mükemmel olup gelişimi çok hızlıdır.kendine verimli bir türdür..iç piyasada tutalan ve ihracat şansı yüksek olan bir çeşittir.meyve

Detaylı

ŞEKER PANCARI BİTKİSİNDE GÜBRELEME

ŞEKER PANCARI BİTKİSİNDE GÜBRELEME ŞEKER PANCARI BİTKİSİNDE GÜBRELEME Ülkemizin Ege - Akdeniz ve Batı Karadeniz sahil kesimleri ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi hariç tüm diğer tarım alanlarında yetiştiriciliği yapılan şeker pancarında verim

Detaylı

Antepfıstığında Gübreleme

Antepfıstığında Gübreleme Antepfıstığında Gübreleme Tam verime çok geç yatan (8-10 yıl) antepfıstığı uzun ömürlü bir meyve ağacıdır. Hiçbir meyve ağacının yetiştirilemediği kıraç, taşlık ve kayalık arazilerde bile yetişebilmektedir.

Detaylı

Sıcaklık. 40 dereceden daha yüksek sıcaklarda yanma görülür. Yıllık sıcaklık ortalaması 14 dereceden aşağı olmamalıdır.

Sıcaklık. 40 dereceden daha yüksek sıcaklarda yanma görülür. Yıllık sıcaklık ortalaması 14 dereceden aşağı olmamalıdır. Ekolojik istekleri Çayda verim ve kalite ile ekolojik koşullar arasında ilişki vardır. Dünya üzerinde kuzey yarımkürede 42.enlem, güney yarım kürede ise 30. enlem çay bitkisinin son yetişme sınırlarıdır.

Detaylı

Odunsu (Sert) Çeliklerle üretme

Odunsu (Sert) Çeliklerle üretme Odunsu (Sert) Çeliklerle üretme Bir yaşında tamamen olgunlaşmış ve odunlaşmış bir başka ifadeyle durgunluk döneminde bulunan sürgünlerden elde edilen gövde çeliklerine sert veya odun çelik denir. Sert

Detaylı

Şeker Kamışı Sugarcane (Saccharum officinarum L.)

Şeker Kamışı Sugarcane (Saccharum officinarum L.) Şeker Kamışı Sugarcane (Saccharum officinarum L.) 1 Önemi, Kökeni ve Tarihçesi 1850 li yılara kadar dünya şeker üretiminin tamamı şeker kamışından elde edilmekteydi. Günümüzde ise (2010 yılı istatistiklerine

Detaylı

Sıcaklık Değişimine Etki Eden Faktörler

Sıcaklık Değişimine Etki Eden Faktörler Sıcaklık Değişimine Etki Eden Faktörler Zaman Enlem derecesi Rakım Eğim ve yöney Atmosfer Toprak özellikleri Bitki örtüsü Kar örtüsü Zaman Mevsimlere ve günün saatlerine göre sıcaklık değişir. Bunun sebebi

Detaylı

BROKKOLİ (Brassica oleracea var. italica)

BROKKOLİ (Brassica oleracea var. italica) BROKKOLİ (Brassica oleracea var. italica) SİSTEMATİKTEKİ YERİ Takım: Brassicales Familya: Brassicaceae Cins: Brassica Tür: B. oleracea var. italica SAĞLIK VE BESLENME YÖNÜNDEN Brokkoli, A ve C vitamini,

Detaylı

DÜŞÜK SICAKLIK STRESİ

DÜŞÜK SICAKLIK STRESİ DÜŞÜK SICAKLIK STRESİ Düşük sıcaklık stresi iki kısımda incelenir. Üşüme Stresi Donma stresi Düşük sıcaklık bitkilerde nekrozis, solma, doku yıkımı, esmerleşme, büyüme azalışı ve çimlenme düşüşü gibi etkiler

Detaylı

Türk Tarımı nda verimi ve kaliteyi arttırmak için Yerli organik kaynaklardan üretilen Organomineral gübre Hexaferm in kullanımı

Türk Tarımı nda verimi ve kaliteyi arttırmak için Yerli organik kaynaklardan üretilen Organomineral gübre Hexaferm in kullanımı Türk Tarımı nda verimi ve kaliteyi arttırmak için Yerli organik kaynaklardan üretilen Organomineral gübre Hexaferm in kullanımı Hexaferm, organomineral gübre olarak adlandırılan yeni nesil bir gübre cinsidir.

Detaylı

Tohum ve Fidanlık Tekniği

Tohum ve Fidanlık Tekniği Tohum ve Fidanlık Tekniği Prof. Dr. İbrahim TURNA (2017-2018 GÜZ DÖNEMİ) TOHUM VE FİDANLIK TEKNİĞİ İÇERİK 1. ORMAN AĞACI TOHUMLARI 1.1. Tohum hasat ve kullanma bölgeleri 1.2. Tohum Kaynakları 1.3. Tohum

Detaylı

BİBER YETİŞTİRİCİLİĞİNDE GÜBRELEME

BİBER YETİŞTİRİCİLİĞİNDE GÜBRELEME BİBER YETİŞTİRİCİLİĞİNDE GÜBRELEME Ülkemizin birçok yerinde acı-tatlı taze biber, dolmalık, kurutmalık ve sanayi tipi (salçalık) biber yetiştiriciliği yapılmaktadır. Çeşitlere göre değişmekle birlikte

Detaylı

AHUDUDUNUN TOPRAK İSTEKLERİ VE GÜBRELENMESİ

AHUDUDUNUN TOPRAK İSTEKLERİ VE GÜBRELENMESİ AHUDUDUNUN TOPRAK İSTEKLERİ VE GÜBRELENMESİ Yrd. Doç. Dr. Mehmet ZENGİN AHUDUDU Ahududu, üzümsü meyveler grubundandır. Ahududu, yurdumuzda son birkaç yıldır ticari amaçla yetiştirilmektedir. Taze tüketildikleri

Detaylı

BİTKİ TANIMA I. Yrd. Doç. Dr. Taki DEMİR

BİTKİ TANIMA I. Yrd. Doç. Dr. Taki DEMİR BİTKİ TANIMA I Yrd. Doç. Dr. Taki DEMİR 1 PEP101_H02 Abies (Göknar); A. pinsapo (İspanyol Göknarı), A. concolor (Gümüşi Göknar, Kolorado Ak Gökn), A. nordmanniana (Doğu Karadeniz-Kafkas Göknarı), A. bornmülleriana

Detaylı

İKLİM ELEMANLARI SICAKLIK

İKLİM ELEMANLARI SICAKLIK İKLİM ELEMANLARI Bir yerin iklimini oluşturan sıcaklık, basınç, rüzgâr, nem ve yağış gibi olayların tümüne iklim elemanları denir. Bu elemanların yeryüzüne dağılışını etkileyen enlem, yer şekilleri, yükselti,

Detaylı

IĞDIR ARALIK RÜZGÂR EROZYONU ÖNLEME PROJESİ İZLEME RAPORU

IĞDIR ARALIK RÜZGÂR EROZYONU ÖNLEME PROJESİ İZLEME RAPORU Rapor No. :1 Tarihi: 04/12/2012 IĞDIR ARALIK RÜZGÂR EROZYONU ÖNLEME PROJESİ İZLEME RAPORU Projenin Adı: Iğdır Aralık Rüzgâr Erozyonu Önleme Projesi Proje Alanının Genel Özellikleri: Iğdır İli Aralık İlçesinde

Detaylı

Uygun koşullar altında gelişen bir bitkinin ilk çiçek taslaklarının görüldüğü zamana kadar geçen dönemi gençlik (juvenile) olarak isimlendirilir.

Uygun koşullar altında gelişen bir bitkinin ilk çiçek taslaklarının görüldüğü zamana kadar geçen dönemi gençlik (juvenile) olarak isimlendirilir. GENERATİF BÜYÜME VE GELİŞME Uygun koşullar altında gelişen bir bitkinin ilk çiçek taslaklarının görüldüğü zamana kadar geçen dönemi gençlik (juvenile) olarak isimlendirilir. Çiçek tohum ve meyve gelişiminden

Detaylı

Bilim adamları canlıları hayvanlar, bitkiler, mantarlar ve mikroskobik canlılar olarak dört bölümde sınıflandırmışlar.

Bilim adamları canlıları hayvanlar, bitkiler, mantarlar ve mikroskobik canlılar olarak dört bölümde sınıflandırmışlar. 1- Canlının tanımını yapınız. Organizmaya sahip varlıklara canlı denir. 2-Bilim adamları canlıları niçin sınıflandırmıştır? Canlıların çeşitliliği, incelenmesini zorlaştırır. Bu sebeple bilim adamları

Detaylı

Ilıman iklim kuşağında Dinlenme

Ilıman iklim kuşağında Dinlenme Ilıman iklim kuşağında Dinlenme - Meristem dokuları düşük sıcaklık ve gün uzunluğunun azalması ile uyarılarak tomurcuklar dinlenmeye girer. - Yaprak dökümü olur. Bitki soğuğa ve dona karşı dayanım geliştirir.

Detaylı

BİNA BİLGİSİ 2 ÇEVRE TANIMI - İKLİM 26 ŞUBAT 2014

BİNA BİLGİSİ 2 ÇEVRE TANIMI - İKLİM 26 ŞUBAT 2014 BİNA BİLGİSİ 2 ÇEVRE TANIMI - İKLİM DOÇ. DR. YASEMEN SAY ÖZER 26 ŞUBAT 2014 1 19.02.2014 TANIŞMA, DERSLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER, DERSTEN BEKLENTİLER 2 26.02.2014 ÇEVRE TANIMI - İKLİM 3 05.03.2014 DOĞAL

Detaylı

12. SINIF KONU ANLATIMI 24 STOMA VE TERLEME (TRANSPİRASYON)

12. SINIF KONU ANLATIMI 24 STOMA VE TERLEME (TRANSPİRASYON) 12. SINIF KONU ANLATIMI 24 STOMA VE TERLEME (TRANSPİRASYON) STOMA Genellikle yaprakta bulunan bitkide gaz alışverişini sağlayan küçük gözeneklerdir. Bitkinin yaşadığı iklim koşuluna bağlı olarak konumu

Detaylı

Ekoloji, ekosistemler ile Türkiye deki bitki örtüsü bölgeleri (fitocoğrafik bölgeler)

Ekoloji, ekosistemler ile Türkiye deki bitki örtüsü bölgeleri (fitocoğrafik bölgeler) Ekoloji, ekosistemler ile Türkiye deki bitki örtüsü bölgeleri (fitocoğrafik bölgeler) Başak Avcıoğlu Çokçalışkan Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği Biraz ekolojik bilgi Tanımlar İlişkiler

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. DENİZ GÜNEY ( GÜZ DÖNEMİ)

Yrd. Doç. Dr. DENİZ GÜNEY ( GÜZ DÖNEMİ) Tohum ve Fidanlık Tekniği Yrd. Doç. Dr. DENİZ GÜNEY (2015-2016 GÜZ DÖNEMİ) İhtiyaç duyulan çeşitli tip ve türdeki fidanları yetiştirmek üzere kullanılan açık ve kapalı arazi parçalarıdır. Geçici Fidanlıklar

Detaylı

Yerfıstığında Gübreleme

Yerfıstığında Gübreleme Yerfıstığında Gübreleme Ülkemizin birçok yöresinde ve özellikle Çukurova Bölgesi nde geniş çapta yetiştiriciliği yapılan yerfıstığı, yapısında ortalama %50 yağ ve %25-30 oranında protein içeren, insan

Detaylı

ŞEFTALİNİN TOPRAK İSTEKLERİ VE GÜBRELENMESİ. Yrd. Doç. Dr. Mehmet ZENGİN

ŞEFTALİNİN TOPRAK İSTEKLERİ VE GÜBRELENMESİ. Yrd. Doç. Dr. Mehmet ZENGİN ŞEFTALİNİN TOPRAK İSTEKLERİ VE GÜBRELENMESİ Yrd. Doç. Dr. Mehmet ZENGİN Şeftali bir ılıman iklim meyve türüdür. Kış mevsiminde dinlenmeye girer ve yapraklarını döker. Dünya üzerinde kış mevsiminde hava

Detaylı

Ferragnes Badem Çeşidi ve Özellikleri. Badem Yetişriciliği İklim ve Toprak Özellikleri

Ferragnes Badem Çeşidi ve Özellikleri. Badem Yetişriciliği İklim ve Toprak Özellikleri Ferragnes Badem Çeşidi ve Özellikleri Fransız orijinlidir. Bir Cristomorto X Ai melezlemesinden elde edilmiştir ve atalarının en olumlu özelliklerini almıştır: Ağaçlar çabuk meyveye yatar,hastalıklara

Detaylı

SİLVİKÜLTÜREL PLANLAMA-7. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER

SİLVİKÜLTÜREL PLANLAMA-7. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER SİLVİKÜLTÜREL PLANLAMA-7 Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER SILVIKÜLTÜRÜN AMACı: Koru ormanı İşletmelerinin Silvikültürel Planlaması Tıraşlama İşletmesi: Bir alan üzerinde yaşlı ağaçların aynı zamanda kesilmesi

Detaylı

ENDÜSTRİYEL AĞAÇLANDIRMALARDA KULLANILAN TÜRLER. Prof.Dr. Ali Ömer Üçler

ENDÜSTRİYEL AĞAÇLANDIRMALARDA KULLANILAN TÜRLER. Prof.Dr. Ali Ömer Üçler ENDÜSTRİYEL AĞAÇLANDIRMALARDA KULLANILAN TÜRLER Prof.Dr. Ali Ömer Üçler 1 Temel Kabuller 1-idare süresi sonunda, yıllık ortalama kabuksuz gövde odunu artımı 10 m3/ha ve daha fazla olan ağaç türleri, hızlı

Detaylı

Pinus halepensis te Glaf (Kın)

Pinus halepensis te Glaf (Kın) Pinus (Çam) Bu cins Gymnospermler içerisinde en fazla türe sahip olandır. 112 türle temsil edilmektedir. Herdemyeşildir. Hem uzun hem de kısa sürgünleri vardır. Pinus (Çam) Sürgünler: Uzun sürgünlerle

Detaylı

Yaprak gübresinin kullanımında avantajlar

Yaprak gübresinin kullanımında avantajlar Yaprak gübresinin kullanımında avantajlar Toprak ile mikroelementler arasındaki karmaşık tepkimeler önlenmekte Mikroelementlerin kök yöresine taşınması için sulamaya gereksinme duyulmamakta Daha ekonomik

Detaylı

En ideali ağaçların tamamının tohum tuttuğu dönemdir.

En ideali ağaçların tamamının tohum tuttuğu dönemdir. Ormancılıkta yaygın olarak kullanılan kabule göre, tohum verimi itibariyle beş durum söz konusudur. Bunlar; 1- zengin, 2- iyi, 3- orta, 4- zayıf (serpili tohum yılı) ve 5- tohumsuz yıl olmak üzere adlandırılır.

Detaylı

No: 217 Menşe Adı BİRECİK BELEDİYE BAŞKANLIĞI

No: 217 Menşe Adı BİRECİK BELEDİYE BAŞKANLIĞI No: 217 Menşe Adı Tescil Ettiren BİRECİK BELEDİYE BAŞKANLIĞI Bu coğrafi işaret, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun Geçici 1 inci Maddesi uyarınca Mülga 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında

Detaylı

Tohum ve Fidanlık Tekniği. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER

Tohum ve Fidanlık Tekniği. Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER Tohum ve Fidanlık Tekniği Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER Gerek ekim ve gerekse dikim yoluyla olsun ağaçlandırmalarda ilk çıkış noktası TOHUM dur. 1997 yılında: 20.703.122 Hektar (Ülke genelinin % 26,6 ' sı),

Detaylı

Buğday ve Arpa Gübrelemesi

Buğday ve Arpa Gübrelemesi Buğday ve Arpa Gübrelemesi Ülkemizde en geniş üretim alanı bulunan buğday ve arpa çok farklı toprak tiplerinde yetiştiriciliği yapılmaktadır. Toprak ph isteği bakımından hafif asitten kuvvetli alkalin

Detaylı

Toprak etütleri; Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 1

Toprak etütleri; Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 1 Toprak etütleri; Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 1 Toprak haritası Prof. Dr. Ali Ömer ÜÇLER 2 Toprak ağaçlandırma başarısını en çok etkileyen faktörlerden birisidir. İklim koşulları bakımından yeterlilik olsa

Detaylı

BİTKİSEL UYGULAMA TEKNİĞİ

BİTKİSEL UYGULAMA TEKNİĞİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ KALECİK MESLEK YÜKSEKOKULU PEYZAJ ve SÜS BİTKİLERİ PROGRAMI BİTKİSEL UYGULAMA TEKNİĞİ ÇİÇEKLİ ÇALI, YER ÖRTÜCÜ, ÇİT, SARILICI-TIRMANICI BİTKİLERİN PLANTASYONU Öğr.Gör.Hande ASLAN TOPRAKSIZ

Detaylı

Porsuk. Şube : Gymospermae Sınıf : Coniferae Takım : Taxoideae Familya : Taxaceae Cins : Taxus L. Tür : Taxus baccata L.

Porsuk. Şube : Gymospermae Sınıf : Coniferae Takım : Taxoideae Familya : Taxaceae Cins : Taxus L. Tür : Taxus baccata L. Porsuk Şube : Gymospermae Sınıf : Coniferae Takım : Taxoideae Familya : Taxaceae Cins : Taxus L. Tür : Taxus baccata L. Genel olarak 15-20 m boylanır. 2-2.5 m çap yapabilir. Yenice - Karakaya (Karabük)

Detaylı

COĞRAFİ KONUM ÖZEL KONUM TÜRKİYE'NİN ÖZEL KONUMU VE SONUÇLARI

COĞRAFİ KONUM ÖZEL KONUM TÜRKİYE'NİN ÖZEL KONUMU VE SONUÇLARI COĞRAFİ KONUM Herhangi bir noktanın dünya üzerinde kapladığı alana coğrafi konum denir. Özel ve matematik konum diye ikiye ayrılır. Bir ülkenin coğrafi konumu, o ülkenin tabii, beşeri ve ekonomik özelliklerini

Detaylı

ERİK YETİŞTİRİCİLİĞİ ERİK FİDANI VE AĞACI İKLİM İSTEKLERİ

ERİK YETİŞTİRİCİLİĞİ ERİK FİDANI VE AĞACI İKLİM İSTEKLERİ ERİK YETİŞTİRİCİLİĞİ Erikler Prunus cerasifera (Yeşil erikler = Can erikler), P. salicina (Japon erikleri) ve P. domestica (Avrupa erikleri) olmak üzere üç türe ayrılmaktadır. Bu türler içinde Can erikleri

Detaylı

Aksi durumda yabacı bir bölgeden getirilen ırk/ırklar o yöreye uyum sağlamış yerel ırklarla polen alışverişine giriştiklerinde genetik tabanda

Aksi durumda yabacı bir bölgeden getirilen ırk/ırklar o yöreye uyum sağlamış yerel ırklarla polen alışverişine giriştiklerinde genetik tabanda Ağaçlandırma çalışmalarına temel oluşturacak tohum sağlanmasını emniyetli hale getirebilmek için yerel ırklardan elde edilen tohum kullanılması doğru bir yaklaşımdır. Aynı türde de olsa orijin denemeleri

Detaylı

1. Giriş. 2. Toprak kompozisyonu. Bölüm 1 - Topraklar ve Toprak Verimliliği. Modül 2 Toprak ve Besin Döngüsü

1. Giriş. 2. Toprak kompozisyonu. Bölüm 1 - Topraklar ve Toprak Verimliliği.  Modül 2 Toprak ve Besin Döngüsü Modül 2 Toprak ve Besin Döngüsü Bölüm 1 - Topraklar ve Toprak Verimliliği www.econewfarmers.eu 1. Giriş Tanıtım modülünden hatırlayacağınız gibi organik tarım en az sentetik girdi ile bitki yetiştirmek

Detaylı

Stres Koşulları ve Bitkilerin Tepkisi

Stres Koşulları ve Bitkilerin Tepkisi Stres Koşulları ve Bitkilerin Tepkisi Stres nedir? Olumsuz koşullara karşı canlıların vermiş oldukları tepkiye stres denir. Olumsuz çevre koşulları bitkilerde strese neden olur. «Biyolojik Stres»: Yetişme

Detaylı

KASTAMONU-TAŞKÖPRÜ ORMAN FİDANLIĞINDA ÜRETİLEN 2+0 YAŞLI SARIÇAM (Pinus sylvestris L.) FİDANLARININ TSE NORMLARINA GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ

KASTAMONU-TAŞKÖPRÜ ORMAN FİDANLIĞINDA ÜRETİLEN 2+0 YAŞLI SARIÇAM (Pinus sylvestris L.) FİDANLARININ TSE NORMLARINA GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİ SLİK FAKÜLTESİ PAMUKKALE UNIVERSITY ENGINEERING COLLEGE MÜHENDİSLİK BİL İ MLERİ DERGİSİ JOURNAL OF ENGINEERING SCIENCES YIL CİLT SAYI SAYFA : 4 : : : 45 KASTAMONUTAŞKÖPRÜ

Detaylı

Budama, seyreltme, gübreleme gibi bahçe işleri daha kolay ve ekonomik olarak yapılabilir.

Budama, seyreltme, gübreleme gibi bahçe işleri daha kolay ve ekonomik olarak yapılabilir. Son yıllarda ekonomik şartlar ve Pazar isteklerinin değişmesi nedeniyle modern meyveciliğin yapılması gerekmektedir. Bu ise anacak bodur elma bahçesi tesisi veya yarı bodur elma bahçesi tesisi ile olmaktadır.modern

Detaylı

zeytinist

zeytinist 1 T.C. BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ EDREMİT MESLEK YÜKSEKOKULU Zeytincilik ve Zeytin İşleme Teknolojisi Programı Öğr. Gör. Mücahit KIVRAK 0 505 772 44 46 kivrak@gmail.com www.mucahitkivrak.com.tr 2 3 4 Potasyum:

Detaylı

8. Meşceredeki yapısal değişim Meşcere geliştikçe onu oluşturan ağaçların büyümesi, gelişmesi, türlerin varlığı, bulunma oranı vb özellikler de

8. Meşceredeki yapısal değişim Meşcere geliştikçe onu oluşturan ağaçların büyümesi, gelişmesi, türlerin varlığı, bulunma oranı vb özellikler de 8. Meşceredeki yapısal değişim Meşcere geliştikçe onu oluşturan ağaçların büyümesi, gelişmesi, türlerin varlığı, bulunma oranı vb özellikler de değişir. Saf meşcerelerde değişim, her bir bireyin hayatta

Detaylı

KUTUPLARDAKİ OZON İNCELMESİ

KUTUPLARDAKİ OZON İNCELMESİ KUTUPLARDAKİ OZON İNCELMESİ Bilim adamlarınca, geçtiğimiz yıllarda insan faaliyetlerindeki artışa paralel olarak, küresel ölçekte çevre değişiminde ve problemlerde artış olduğu ifade edilmiştir. En belirgin

Detaylı

BİTKİ TANIMA VE DEĞERLENDİRME IV DERSİ ÇİM ALANLARDA BAKIM İŞLEMLERİ

BİTKİ TANIMA VE DEĞERLENDİRME IV DERSİ ÇİM ALANLARDA BAKIM İŞLEMLERİ BİTKİ TANIMA VE DEĞERLENDİRME IV DERSİ ÇİM ALANLARDA BAKIM İŞLEMLERİ Çim alanlar tesisi güç ve masraflı olduğundan tür seçiminden uygulanmasına kadar son derece titiz davranılmalıdır. Bu alanların sürekliliğinin

Detaylı