Dr. JEKYLL ve Mr. HYDE R.L.STEVENSON. Zarife Laçinler tarafõndan İngilizce'den çevrilmiştir.

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Dr. JEKYLL ve Mr. HYDE R.L.STEVENSON. Zarife Laçinler tarafõndan İngilizce'den çevrilmiştir."

Transkript

1 Dr. JEKYLL ve Mr. HYDE R.L.STEVENSON Zarife Laçinler tarafõndan İngilizce'den çevrilmiştir. ÖNSÖZ Robert Louis Stevenson ( ), kitapçõklarõ, çocuk masallarõ, şiirleri ve "Define Adasõ", "Çalõnmõş Çocuk", "Dr. Jekyll ve Mr. Hyde" gibi romanlarõyla İngiltere'de büyük bir okuyucu kitlesine ulaşmõş romantik bir yazardõr. Stevenson, 1850 yõlõnda Edinbourgh'da doğdu. Ailesinin tek çocuğuydu; çok duyarlõ, zeki, zayõf ve çelimsiz bir çocuktu. Bu nedenle mühendislikten, daha sonra da avukatlõktan vazgeçerek, küçük yaşta başladõğõ yazõ sanatõnõ ilerletti. Eline ne geçerse okurdu. Sağlõğõnõn bozukluğu düzenli öğrenim görmesine engel oldu. Yeteneği daha pek küçük yaştayken belirmişti. On üç yaşõndayken bir dergiye başyazar oldu ve bu işi üç yõl sürdürdü. On altõ yaşõnda, kitaplarõnõ; şiirlerini ve romanlarõnõ yazmaya başladõ. Güney İngiltere, Fransa, İtalya, Alpler, California ve güney denizlerindeki adalarõ gezdi. Baştan başa serüvenli bir yaşam geçirdikten sonra, kõrk dört yaşõnda, bir göğüs hastalõğõndan öldü. "Dr. Jekyll ve Mr. Hyde" adlõ yapõtõnda anlatõmõ açõk, yetkin, yerine göre okşayõcõ ve yerine göre tedirgin edicidir. Bu kitapta Stevenson, bir bilinçaltõ sorununu ustalõkla ortaya koyuyor. Yapõtõn simgesel bir niteliği vardõr. Bu bakõmdan, Fransõz yazõnõnõn Stevenson üzerinde etkisi olduğu söylenebilir; Fransõz yazõnõnda doğalcõlõk ve simgecilik akõmlarõ egemenken, Stevenson da Fransa'daydõ. Yapõt, ahlak üzerine simgesel bir öyküdür."prince Otto", "The Treasure of Franchard" ve "Markheim" adlõ romanlarõ gibi bu garip roman da iki kişiliğin çevresinde dönüyor. İnsan, ahlakõnõn kötü yanlarõyla oyun oynayabilir, ama sonunda kesinlikle cezasõnõ görür. İyilik örneği olan onurlu bir doktor, bulduğu bir ilacõn etkisiyle, kötülüğün ta kendisi olan günahkâr bir iblise dönüşüyor. Bu kişilik altõnda önce zevk için yaptõğõ kötülükler, zaman geçtikçe onu pençesine alõyor ve feci bir sona sürüklüyor. Güçlü bir düşlemgücünden doğmuş olan bu yapõtta ahlaksal amaçla serüven el ele vermiştir. Yapõt, coşku ve yaşamla doludur. Stevenson, hem bir Fransõz gibi güzel bir biçemle yazõyor, hem de bir ruhçözümcü gibi derin çözümlere girişiyor. Bundan başka, yapõtõn bütünündeki stoik düşünce de gözden kaçmõyor: Yaşam, en ağõr koşullar altõnda da olsa, cesaretle yaşanmalõdõr. Zarife Laçinler

2 Dr. JEKYLL ve Mr. HYDE KAPI ÖYKÜSÜ Noter Utterson, kõrk yõlda bir olsun gülümsemeyen, ters yüzlü, söyleşisi soğuk olduğu denli kõt, tutuk bir adamdõ. Pek duygulu değildi; zayõf yapõlõ, uzun boylu, donuk yüzlüydü. Ama bezgin görünmesine karşõn yine de sevimli bir görünüşü vardõ. Eş dost toplantõlarõnda, hele şarap da sevdiği şaraplardan olursa, gözlerinde iyilik põrõldardõ; bu yönü hiçbir zaman sözlerinden anlaşõlmaz, ama şölenin sonlarõnda yüzünden okunmakla kalmaz, davranõşlarõnda da ve daha belirgin görünürdü. Kendi benliğine karşõ hep sert davranõrdõ. Yalnõzken, içkiye karşõ eğilimini körletmek için cin içerdi. Tiyatrodan hoşlandõğõ halde yirmi yõldõr kapõsõndan adõm atmamõştõ. Ama başkalarõna karşõ hoşgörülüydü. Kötülük yapma konusunda ileri gidenlerin taşkõnlõklarõna imrenerek, biraz da şaşkõnlõkla bakar; bu tür davranõşlarõ yüzünden çõkmaza sapanlarõ suçlu bulacağõ yerde korumaya çalõşõrdõ. "Ben, Kabil'in tuttuğu aykõrõ yolu iyi bulurum. Varsõn her insan belasõnõ kendi istediği gibi bulsun," diye tuhaf tuhaf söylenirdi. Bu yüzden onun kõsmeti, çok kez, düşenin son saygõn ve iyiliksever dostu olmaktõ. Böylelerine karşõ, işyerine gelip gittikleri sürece, davranõşõ hiç değişmezdi. Böyle davranmak, Utterson için hiç de güç bir şey değildi; çünkü, aslõnda duygularõnõ belli etmeyen bir adamdõ. Dahasõ, dostluklarõnda bile böyle mezhebi geniş bir uysallõk vardõ. Dostlarõnõ rasgele, olduklarõ gibi kabul etmek ancak alçakgönüllü bir insanõn işidir. Bizim noter de böyleydi. Dostlarõ, ya akrabasõ ya da çok eskiden beri tanõdõğõ kimselerdi. Sevgisi zamanla büyüyüp gelişen sarmaşõk gibi, bağlandõklarõnõ ayõrdetmezdi. Belki de uzaktan akrabasõ ve kentin tanõnmõş kimselerinden biri olan Richard Enfield'e karşõ duyduğu bağlõlõk da bundan ileri geliyordu. Bu iki hõsõm, birbirlerinde beğenecek ne bulur ya da konuşacak ne ortak konularõ bulunabilir, kimse anlayamazdõ. Pazar gezmelerinde onlara raslayanlar, "hiç konuşmadan, besbelli canlarõ sõkõlarak yürürler; bir dostlarõna raslayõnca sanki içlerinin açõldõğõ belli olur," derlerdi. Buna karşõn, ikisi de bu gezintilere çok değer verirlerdi. Haftanõn tek eğlencesi saydõklarõ bu gezintiler için yalnõzca başka eğlence fõrsatlarõnõ bir yana bõrakmakla kalmaz; iş için gelenleri bile geri çevirir, böylece bu gezinti zevkinin aksamamasõna bakarlardõ. Yine bu gezintilerin birinde raslantõyla yollarõ Londra'nõn kalabalõk bir mahallesinin yan sokağõna düşmüştü. Burasõ küçük, sessiz bir sokaktõ, ama iş günlerinde dükkânlar açõkken işlekti. Burada oturanlarõn kazançlarõnõn yolunda olduğu belliydi; yarõşõrcasõna daha da çok kazanmaya çalõşõyorlar, artõrdõklarõnõ süse harcõyorlardõ. Yol boyunca uzanan vitrinler, sõra sõra dizilmiş gülümseyen satõcõ kõzlar gibi, insanõ kendilerine çekiyordu. Gözalõcõ güzelliklerinin örtüldüğü ve yolun başka günlere göre õssõz olduğu pazar günleri bile burasõ pis komşu sokaklarla karşõlaştõrõlõnca, sanki ormanda parõldayan bir ateşi andõrõrdõ. Yeni boyanmõş kepenkleri, põrõl põrõl parlatõlmõş pirinç tokmaklarõ, genel temizliği ve neşeli durumu gelen geçenlerin hep gözüne çarpar, hoşa giderdi. Doğuya doğru giderken, soldaki köşeyi geçtikten sonra iki kapõ ilerde, bir avlu girişi sokağõn düzgünlüğünü bozuyordu. Tam bu noktada karanlõk yüzlü büyük bir yapõnõn çatõsõ, bu sokağa doğru bir çõkõntõ oluşturmuştu. Yapõ iki katlõydõ. Penceresi yoktu. Alt katõnda bir kapõdan, üst katõnda da rengi solmuş duvarlardan başka bir şey görülmüyordu. Evin neresine bakõlsa uzun zamandan beri el değmemiş olduğu anlaşõlõyordu. Kapõnõn ne tokmağõ, ne de zili vardõ; boyasõ yer yer kabarõp dökülmüştü. Serseriler kapõnõn girintisinde yatmõşlar,

3 tahtalarõnda kibritler çakmõşlar; çocuklar merdivenlerinde bakkalcõlõk oynamõşlar, bir öğrenci de kabartmalarõnda çakõsõnõn keskinliğini denemişti. Ama, yirmi, yirmi beş yõldan beri bu serseri ziyaretçileri kovacak ya da yaptõklarõ yõkõmõ onaracak bir kimse çõkmamõştõ. Enfield ile noter bu sokağõn karşõ yanõndaydõlar. Avlunun karşõsõna gelince Enfield bastonuyla işaret ederek, dostuna: - Bu kapõya hiç dikkat etmiş miydin? diye sordu. Noter "Evet," deyince: - Bu kapõyõ ne zaman görsem aklõma çok garip bir öykü gelir, diye ekledi. Utterson sesini hafifçe değiştirerek: - Yaa... Neymiş bu? diye sordu. Enfield karşõlõk olarak: - Bak anlatayõm, dedi. Karanlõk bir kõş gecesi, saat üç sularõndaydõ. Bilmem nereden eve dönüyordum. Yolum, kentin fener õşõğõndan başka hiçbir şey görünmeyen bir bölgesinden geçiyordu. Birbiri ardõnca uzayõp giden sokaklar. Herkes derin bir uykuda. Bitmek tükenmek bilmeyen yollar. Hepsi de sanki geçit törenine hazõrlanmõş gibi õşõklanmõş, hepsi de kilise gibi bomboş yollar... O duruma gelmiştim ki, kendisini dinleye dinleye kuruntuya kapõlan insanlar gibi, "Ah, bir polise raslasam!" diyordum. Birdenbire iki gölge gördüm; biri hõzlõ hõzlõ, sert adõmlarla doğuya doğru giden ufak tefek bir adam; öteki de aşağõ yukarõ sekiz-on yaşlarõnda bir kõzdõ. Bu adamõn gittiği yola çapraz düşen bir yoldan alabildiğine koşarak iniyordu. İkisi pek doğal olarak yolun köşesinde birbirlerine çarptõlar. İşte asõl acõklõ şey bundan sonra oldu. Çünkü adam hiç aldõrmadan kõzõn üstüne bastõ geçti; çocuğu çõğlõklar içinde yerde bõraktõ. Bunu böyle işitmek bir şey değil, dostum, asõl görmek pek acõklõydõ!.. Adamõn insana benzer bir yanõ yoktu, önüne ezilsinler diye kurbanlar atõlan bir taş tanrõya benziyordu. Arkasõndan seslendim ve alabildiğine koştum. Bu nazik (!) adamõ yakasõndan yakaladõm, haykõrmakta olan yavrunun çevresini almõş kalabalõğõn bulunduğu yere sürükledim. Çok soğukkanlõydõ. Hiç karşõ koymadõ; yalnõzca bana bir kez baktõ; ama öyle kötü baktõ ki, birdenbire vücudumu ter bastõğõnõ duyumsadõm. Yardõma yetişenler çocuğun kendi ailesiydi. Çok geçmeden bir kõzõn çağõrmaya gittiği doktor da gözüktü. Neyse, doktorun dediğine göre çocuğa pek bir şey olmamõş, yalnõzca çok korkmuştu. Eh, sorun burada biter diyeceksin, değil mi? Fakat işin garip bir yönü var. Daha ilk bakõşta bu adama karşõ bende bir nefret uyanmõştõ. Doğallõkla aynõ duygu çocuğun ailesinde de uyanmõştõ. Ama, asõl dikkatimi çeken doktorun takõndõğõ tavõrdõ. Görünüşü bildiğimiz doktorlardan farksõzdõ: Yaşõ ve rengi belirsiz, konuşmasõndan belirgin bir Edinburgh vurgusu eksik olmayan, hiç mi hiç heyecan belirtisi göstermeyen bir hekimdi. Her neyse, bizim gibi sõradan bir adamdõ. Ama yakaladõğõm adama her bakõşõnda, onu bir atõlõşta yere sermek istediğini, renkten renge giren yüzünden okuyordum. Benim kafamõn içinde dolaşanõ onun bildiği kadar, ben de onun aklõndan geçenleri biliyordum. Öldürmek söz konusu olamayacağõna göre, yapõlacak en ağõr şey neyse onu yaptõk. Adama, onu bu davranõşõ yüzünden rezil edebileceğimizi, adõnõ bütün Londra'nõn bir başõndan öbür başõna dek dillere destan edeceğimizi söyledik. Dostlarõ ve saygõnlõğõ varsa bunlarõ yitireceğini de ekledik. Bütün bunlarõ sayõp dökerken de elimizden geldiği kadar kadõnlarõ ondan uzak tutuyorduk; çünkü olup bitenler karşõsõnda hepsi de cehennem cadõlarõna dönmüştü. Yaşamõmda yüzleri böylesine nefret dolu bir insan topluluğu görmedim. İnsanõ sinirlendiren kötü bir soğukkanlõlõkla sõrõtan adamõ ortalarõna almõşlardõ. Onun da korktuğunu ben fark edebiliyordum. Ama

4 kardeşim, adam gerçekten bir iblis gibi, bunu oradakilerin gözünden nasõl da gizleyebiliyordu: - Bu kazadan kazançlõ çõkmak isterseniz, buna karşõ koymak elimden gelmez doğallõkla! Ama kim olsa böyle bir rezaletten yakasõnõ sõyõrmak ister. Kaç para istiyorsunuz, söyleyin... dedi. Sonunda onu, çocuğun ailesine tazminat olarak yüz İngiliz lirasõ vermeye razõ ettik. Önerimize yanaşmak istemediği açõktõ. Ama, hepimizin ona kötülük yapabileceğimizi anladõğõ için, sonunda ister istemez razõ oldu. Şimdi geriye, parayõ alma işi kalõyordu. Bizi nereye götürse beğenirsin? O kapalõ yere götürmesin mi? Hemen bir anahtarla kapõyõ açarak içeri daldõ, çok geçmeden on altõn ve geri kalanõ için üstünde adõ yazõlõ olana verilmek üzere "Couts" veznesine yazõlmõş bir çekle döndü. Çekteki imza, öykümün temel noktalarõndan biri; ama kim olduğunu söyleyemeyeceğim. Bununla birlikte çok duyulmuş, gazetelerde sõk sõk raslanan birinin adõydõ. Gerçi vermesi gereken, az bir para değildi; ama imza da, gerçekse, daha çoğuna bile değerdi. Adama, bunun pek kuşku verici olduğunu; yüz İngiliz liralõk hesabõ kapatmak için sabahõn dördünde arka kapõdan dalarak başka bir adamõn adõna ve hesabõna ait bir çekle geri gelmesinin inanõlacak bir şey olmadõğõnõ söylemek gözüpekliğini gösterdim. Fakat o, hiç aldõrmadan sõrõtõyordu: - Merak etmeyin. Bankalar açõlõncaya kadar yanõnõzdan ayrõlmayacağõm. Çeki kendim bozduracağõm, dedi. Bunun üzerine yola çõktõk. Doktor, kõzõn babasõ, bu adam, ben, hep birlikte geceyi pansiyonumda geçirdik. Sabah olup kahvaltõmõzõ ettikten sonra, yine birlikte bankayõ boyladõk. Çeki kendi elimle uzattõm ve sahte olduğundan çok kuşku duyduğumu söyledim. Ne gezer azizim... Çek gerçekmiş. Utterson şaşkõnlõkla: - Yok canõm! Allah allah... dedi. - Sen de benim gibi şaştõn, değil mi? Bu kötü bir öykü, dostum; çünkü bu adamõn kimseyle bir alõşverişi olamazdõ. Gerçekten belalõ bir şeydi. Oysa çeki imzalayan kişi zengin, onur ve saygõnlõk bakõmõndan toz kondurulmayacak bir kimseydi. Daha da kötüsü, herkesin iyiliksever diye bellediği bir adamdõ. Anlaşõlan bu para, gençliğinde yaptõğõ bir taşkõnlõğõn karşõlõğõnõ zorla ödeyen bu adamdan, korkutularak alõnmõştõ... İşte ben de bundan dolayõ o tek kapõlõ yere "korkutma evi" diyorum ya... Hoş, bu bile her şeyi anlatmaya yetmez, diyerek sözünü bitirdikten sonra Enfield biraz dalar gibi oldu. Utterson onu bu dalgõnlõktan, şu soruyla birden uyandõrdõ: - Çek sahibinin orada oturup oturmadõğõnõ bilmiyorsun, değil mi? Enfield dönerek yanõt verdi: - Orada oturacak gibi bir adam, değil mi? Ama adresine gözüm ilişmişti. Alanlarõn birinde oturuyormuş, ama hangisinde olduğunu unuttum. - O kapalõ yer hakkõnda hiçbir şey sormadõn ha?.. Enfield: - Hayõr dostum; ne bileyim, çekindim, diye yanõtladõ. Soru sormak çok sinirime dokunur. Kõyamet gününde sorguya çekiyormuş gibi olurum. Bir şey sorarsõn, sanki bir taş yuvarlamõş olursun. Sen rahatça bir dağõn tepesinde oturursun. Taş yuvarlanõr gider, giderken de diğerlerini kakar. Bir de bakarsõn, sonunda

5 kaygõsõz oturup duran hiç ummadõğõn birinin başõna düşer, yaralar. Sonra bu yüzden ailelerin, adlarõnõ değiştirmeleri gerekir. Yooo, hayõr dostum, bu ilkemdir benim. Bir iş ne denli karõşõk görünürse, o denli az soru sorarõm... Noter: - Çok yerinde bir ilke doğrusu, dedi. Enfield konuşmasõnõ sürdürerek: - Ama evi kendim inceledim; bunun eve benzer bir yeri yok. Başka hiçbir kapõsõ yok. Kõrk yõlda bir uğrayan o serüven kahramanõndan başka oraya girip çõkan da yok. İlk katõnda avluya bakan üç pencere var. Aşağõ katõndaysa hiç yok. Olanlar da her zaman için sõkõ sõkõya kapalõ. Ama temiz. Bir de hiç durmadan tüten bir bacasõ var ki, orada birinin oturduğuna bir kanõt bu. Bununla birlikte pek kestirilemiyor; çünkü yapõlar o alanda öyle omuz omuza ki birinin nerede başladõğõnõ, ötekinin nerede bittiğini söylemek pek kolay değil... İki arkadaş bir süre yine sessizce yürüdüler. Sonra Utterson: - Enfield, ilken hiç de kötü değil, dedi. Arkadaşõ yanõtladõ: - Evet, değil sanõrõm... Noter konuşmasõnõ sürdürdü: - Ama yine de sormak istediğim bir şey var: çocuğu çiğneyen adamõn adõ neydi? - Bunu söylemekte bir sakõnca olmasa gerek. Adõ, Hyde'dõ. - Hõmmm! Nasõl biriydi bu? Enfield: - Bunu söylemek pek kolay değil. İlk bakõşta garipliği göze batõyor. Durumunda sevimsiz, nefret uyandõran bir şey var... Bu kadar nefret uyandõran bir adama raslamadõm. Niçin ondan böylesine nefret ediyorum, hiç bilmiyorum. İnsana vücudunda bir olağandõşõlõk varmõş duygusunu veriyor, ama neresinde olduğu belli değil. Çok garip görünüşlü bir adam, ama garipliği şundandõr diyemeyeceğim. Yok, yok azizim, olmayacak; onu tanõmlayamayacağõm sana. Unutkanlõk da değil bu, çünkü şu dakikada bile gözümün önündeymiş gibi onu anõmsõyorum. Utterson bir süre daha sessiz sessiz yürüdü. Derin derin bir şeyler düşündüğü belliydi. Sonunda dayanamayarak: - Onun bir anahtar kullandõğõndan emin misin? diye sordu. Enfield şaşkõnlõkla: - Ne emin olmasõ dostum? diye söze başladõ.

6 Utterson: - Biliyorum, sorum biraz garip kaçtõ, ama... şu da var ki, öbür adamõ sormayõşõma bakõlõrsa, bu yönü bildiğim anlaşõlõr. Görüyorsun ya Richard, öykünü boşuna anlatmõş olmadõn. Eğer anlatõrken yanõldõğõn bir nokta varsa, onu düzeltmeye bak, azizim. Ötekinin hafifçe canõ sõkõlmõştõ: - Öyle olduğunu bana önceden söylemen gerekmez miydi? Bununla birlikte, bütün anlattõklarõm harfi harfine doğrudur. Evet, adamõn bir anahtarõ vardõ. Üstelik, bu anahtar hâlâ da üstünde. Bir hafta önce onunla kapõyõ açarken gördüm üstelik. Utterson bir sözcük bile söylemeden derin derin içini çekti. Az sonra genç arkadaşõ sözünü sürdürdü: - Boşboğazlõk etmemem için işte bir ders daha, dedi, gevezeliğimden utandõm doğrusu. Bu konuya bir daha hiç dönmeyeceğimize söz verelim, olmaz mõ? Noter: - Hay hay, Richard. Ver elini; sözümüz söz! dedi. HYDE'IN PEŞİNDE Utterson o akşam, tek başõna oturduğu evine düşünceli döndü. Sofraya oturduğunda iştahõ kaçmõştõ. Pazar akşamlarõ yemekten sonra, yazõ masasõndan tatsõz bir dinbilim kitabõnõ alõp çevredeki kilise çanõ on ikiyi vuruncaya dek ocak başõnda oturmak, sonra Tanrõya şükredip ağõr ağõr yatağõna çekilmek her zaman yaptõğõ şeydi; ama bu akşam, sofradan kalkar kalkmaz eline bir şamdan aldõ, çalõşma odasõna çekildi; kasasõnõ açtõ. En gizli köşesinden üzerinde "Doktor Jekyll'õn Vasiyetnamesi" yazõlõ büyücek bir zarf çõkardõ. Kaşlarõ çatõk, zarfõn içindekilerini dikkatle incelemeye koyuldu. Vasiyetname, sahibinin el yazõsõyla yazõlmõştõ. Utterson, vasiyetnamenin hazõrlandõktan sonra saklanmasõnõ üstlenmiş, ama bunun hazõrlanmasõna en ufak bir yardõmda bulunmayõ kabul etmemişti. Çünkü vasiyetnamede, M.D.(tõp doktoru), D.G.L. (yurttaşlar hukuku doktoru), L.L.D. (hukuk doktoru), F.R.S. (Kraliyet Derneği üyesi) unvanlarõ sahibi Harry Jekyll öldüğünde, bütün mallarõnõn ve taşõnmazlarõnõn, "dostluğunu ve iyiliğini gördüğü Edward Hyde'a" kalacağõ; doktor Jekyll'õn " nedensiz olarak üç ayõ geçecek bir süre ortadan kaybolmasõ ya da nedensiz olarak ortaya çõkmamasõ durumunda" adõ geçen Edward Hyde'õn, artõk beklemeksizin, adõ geçen Henry Jekyll'õn mirasõnõ almaya hak kazanmõş olacağõ; doktorun hizmetindeki kimselere yapõlacak ufak tefek ödemeler dõşõnda herhangi bir zorunluluğunun olmayacağõ ve herhangi bir senedin ödenmesinden sorumlu tutulamayacağõ yazõlõydõ. Bu dosya çoktandõr noterin midesini bulandõrõyordu. Hem bir noter olarak, hem de akla ve geleneklere uygun yaşamayõ doğru bulan, düşlere kapõlarak yaşamayõ ahlaksõzlõkla bir tutan bir adam olarak, bu işin çapraşõklõğõ onu sõkõyordu. Ama onu bu ana dek için için asõl hõrslandõran, Hyde hakkõnda doğru dürüst bir şey öğrenememiş olmasõydõ; şimdi birdenbire onu tanõmõş bulunuyordu. Yalnõzca adõnõ bildiği, başka hiçbir şey öğrenemediği için, sorun yeterince can sõkõcõydõ. Ama şimdi bu ad bir takõm iğrenç sõfatlar da alõnca büsbütün midesi bulanmõştõ. Bir türlü yolunu bulup kaldõramadõğõ gizem perdesinin arkasõndan, birdenbire

7 ilençli bir insanõn çõktõğõnõ görür gibi oldu. Uğursuz kâğõdõ yeniden kasaya koyarken: -Bunu ben bir çõlgõnlõk sanmõştõm, ama korkarõm ki altõndan bir rezillik çõkacak, dedi. Sonra mumu söndürdü. Arkasõna bir palto alarak doktorlarõn mahallesi olan Cavendish Alanõ'na doğru yola çõktõ. Dostu, büyük doktorlardan Lanyon'õn ardõ arkasõ kesilmeyen hastalarõnõ kabul ettiği evi, bu alandaydõ. -Bunu bilse bilse Lanyon bilir, diye düşünmüştü. Ağõrbaşlõ uşak kendisini tanõyarak hemen içeri aldõ ve hiç bekletmeden, sokak kapõsõndan doğru Dr. Lanyon'un oturduğu yemek salonuna götürdü. Doktor burada yalnõz başõna oturmuş şarap içiyordu. Lanyon neşeli, sağlõklõ, üstü başõ temiz, kõrmõzõ yüzlü bir adamdõ. Bir tutam saçõ zamanõndan önce ağarmõştõ; davranõşlarõnda bir sõcaklõk ve kesinlik vardõ. Utterson'õ görür görmez koltuğundan fõrlayarak kollarõnõ açtõ, onu sevinçle karşõladõ. Yaratõlõşõ gereği gösterdiği içtenlik, biraz rol yapõyormuş sanõsõnõ uyandõrõyordu; ama aslõnda öyle değildi; bu davranõşõyla, içten gelen duygusunu gösteriyordu yalnõzca. Çünkü iki adamõn dostluğu eskiydi. Hem lisede, hem üniversitede birlikte okumuşlardõ; her ikisi de, hem kendilerine, hem de birbirlerine karşõ pek saygõlõydõlar. Çoğu kez herkeste görülmeyen bir biçimde, birbirlerinin arkadaşlõğõndan pek hoşlanõrlardõ. Biraz dereden tepeden konuştuktan sonra noter, zihnini eni konu kurcalayan konuyu açtõ: -Lanyon, seninle ben, Harry Jekyll'õn en eski iki dostuyuz, değil mi? -Ah, keşke bu iki dost daha genç olaydõ, diye Lanyon takõldõ. Öyle, öyle sanõrõm. İyi ama, bundan ne çõkar? Bu günlerde onu çok az görüyorum, dedi. -Ya... Öyle mi?.. İkinizin çok içli dõşlõ olduğunuzu sanõyordum. Lanyon: -Öyleydi ama, diye yanõt verdi, on yõldan çok bir zamandõr, Harry Jekyll bana göre pek tuhaflaştõ. Gitgide sapõtõyor sanki. Bunca yõllõk dostluğumuzun hatõrõ vardõr, ben de elbette, onunla büsbütün ilgilenmiyor değilim. Bununla birlikte, onu çok az görüyorum. Birdenbire yüzü mosmor kesilerek: -Bilime aykõrõ düşen öyle saçmalamalarõ var ki, öz kardeş olsaydõk bizi birbirimizden ayõrõrdõ, dostum... diye ekledi. Doktorun gösterdiği bu ufak sinirlilik, Utterson'õn içine soğuk su serpmişti. Kendi kendine: "Neyse, ayrõlõklarõ yalnõzca bilimsel bir konudaymõş," diye düşündü. Kendi mesleğiyle ilgili konular dõşõnda, genellikle bilimsel konulardan hiçbir heyecan duymadõğõ için, şunu da kendi kendine ekledi: "Ben de daha kötü bir şey sanmõştõm..."

8 Arkadaşõnõn biraz kendine gelmesini bekledikten sonra asõl görüşmek istediği sorunu açtõ: -Sen, Jekyll'õn korumasõ altõnda bulunan Hyde diye biriyle tanõştõn mõ hiç? Lanyon: -Hyde mõ? Hayõr, dedi. Onu tanõdõğõm günden beri böyle birini hiç duymadõm. Noterin bu konuyla ilgili olarak edindiği bilgi bu kadarla kaldõ. Eve dönünce karanlõğa gömülü kocaman yatağõna uzandõ. Sağa döndü, sola döndü, böylece sabahõ etti. Bilinmeyenler içinde bir yõğõn sorunun ablukasõ altõnda bocalayan kafasõyla, gerçekten sõkõntõlõ bir gece geçirdi. Utterson'õn oturduğu evin pek yakõnõndaki kilisenin çanõ altõyõ vurmasõna karşõn, noter hâlâ o sorunla uğraşõyordu. Şimdiye dek bu sorun yalnõzca aklõnõ kurcalamakla kalmõştõ; ama şimdi, bütün düşlemgücünü de uğraştõrõyor; hatta onu egemenliği altõna alõyordu. Gecenin ve perdelerin koyu karanlõğõ içinde yatağõnda döndükçe, Enfield'in kendisine anlattõğõ öykü canlanmõş resimler halinde gözünün önünden geçiyordu. Gece yarõsõ bir kentin bitmek tükenmek bilmeyen fenerleri, sonra hõzlõ hõzlõ yol alan bir kişi, doktorun evinden dönen bir çocuğun koşmasõ, daha sonra bunlarõn karşõlaşmalarõ, insan kõlõğõndaki bu ucubenin çocuğu çiğneyerek çõğlõklarõna kulak asmadan geçip gitmesi, gözünün önünde canlanõyordu. Kimi zaman da, gözünün önüne zengin bir evin yatak odasõ geliyor; burada arkadaşõ tatlõ düşlerine gülümseyerek yatmõş uyuyor, o sõrada yatağõn perdeleri hõzla yana çekiliyor ve arkadaşõ rahat uykusundan uyandõrõlõyor; bakõyor ki başõ ucunda bir hayalet durmaktadõr, bütün etkinliği eline almõş bir hayalet!.. Gecenin ileri bir saatinde de olsa, artõk kalkõp onun buyruğunu yerine getirmek gerekiyor. Noter, şimdi bütün bunlarõ yeniden görür gibi oluyordu. Bu kişi, noterin düşüncelerinden bütün gece eksik olmadõ. Biraz dalar gibi olsa, aynõ gölgenin gizlice uykuda olan evlere girdiğini ya da gitgide artan baş döndürücü bir hõzla, õşõklanmõş bir kentin geniş çõkmazlarõna dalarak, her sokak başõnda bir çocuğu çiğneyerek çõğlõklar içinde yere yuvarladõktan sonra sõvõşõp gittiğini görüyordu. Yine de bu hayalin kendisini anõmsatacak bir yüzü yoktu. Düşlerinde bile, bu böyleydi. Bu yüz onunla sanki eğleniyormuş gibi, gözünün önüne gelince eriyiveriyordu. Böylece noterin, Hyde'õ görmek merakõ iyiden iyiye arttõ.. Ah! Onu bir kez görse, incelenen bütün akõl ermeyen olaylarda olduğu gibi, bunun da gizem perdesi kalkacak ve karanlõktan tümüyle sõyrõlacaktõ. O zaman, arkadaşõnõn bu garip dostluk ve bağlõlõğa (dostluk ya da bağlõlõk; ne isterseniz deyin) katlanmasõnõn ve hele vasiyetnamesine insanõ şaşõrtan o maddeleri koymasõnõn nedenini anlayacaktõ. Hiç değilse acõmak nedir bilmeyen bir adamõn yüzü, herhalde görülmeye değer bir şeydi. Bir yüz ki, ne zaman görünse, kolay kolay etki altõnda kalmayan Enfield'de sonsuz bir nefret uyandõrõyordu. Utterson, o günden sonra dükkânlarõn bulunduğu yan sokaktaki kapõnõn önünden ayrõlmadõ. Sabahlarõ çalõşma saatlerinden önce, öğleleri işlerin sõkõ, vaktin dar olduğu zamanlarda, geceleri sis nedeniyle bulanõklaşan ay õşõğõ altõnda, gece gündüz demeden kalabalõk veya õssõz her saatte, noterin orada beklediği görülebilirdi. - Saklambaç oynuyoruz sanki; o saklanõyor, ben arõyorum, diye düşünüyordu. Sonunda sabrõnõn ödülünü aldõ. Güzel, nemsiz bir geceydi, kuru bir ayaz ve don vardõ. Sokaklar bir balo salonunun cilalanmõş döşemeleri gibi parlak ve tertemizdi. Rüzgârõn

9 dokunmadõğõ fenerler, yerlere õşõk ve gölgeden oluşan, düzgün işlemeler çiziyordu. Saat onda, bütün mağazalar kapandõğõ sõrada, bu yan sokak õssõzlõğa gömülmüş, Londra'nõn her yandan gelen derin homurtusuna karşõn burasõ pek sessiz kalmõştõ. Azõcõk bir ses çõksa ta uzaklara dek duyuluyor; caddenin iki yanõndaki evlerden gelen sesler iyice anlaşõlõyor; bir yolcunun yaklaştõğõnõ, ayak sesleri çok önceden haber veriyordu. Utterson, birkaç dakikadan beri her zamanki yerinde bekliyordu; garip bir ayak sesinin yaklaştõğõnõ işitti. Bu gece devriyelerinde, bir tek insanõn ayak sesinin, pek uzakta da olsa, şehrin gürültü ve derin uğultusundan birdenbire sõyrõlõp da çõkardõğõ sesin o acayip etkisine, Utterson çoktan alõşmõştõ. Ama hiçbir seferinde buna şimdiki gibi dikkatle kulak kabartmamõştõ. Başarõlõ olacağõ içine doğmuş gibi avlunun girişine çekildi. Adõmlar hõzla yaklaşõyordu. Sokağa dönünce adõmlarõn gürültüsü arttõ. Noter girişten başõnõ çõkarõnca, ne çapta bir adama çattõğõnõ hemen anladõ. Ufak tefek, basit giyimli bir adamdõ. O denli uzaktan da olsa, ona bakan bir kimsede çok olumsuz bir etki bõrakacak bir görünümü vardõ. Adam zaman yitirmeden sokaktan geçerek doğruca kapõya yöneldi; evine dönen biri gibi cebinden bir anahtar çõkardõ. Utterson bir adõm atarak, yanõndan geçerken adamõn omuzuna dokundu: - Yanõlmõyorsam adõnõz Mr. Hyde, değil mi? Hyde ürküntüyle içini çekerek geri çekildi; ama bu ürkme kõsa sürdü. Noterin yüzüne bakmadan soğuk bir tavõrla yanõt verdi: - Evet, adõm Hyde'dõr. Ne istiyorsunuz? - İçeriye giriyordunuz sanõrõm... Ben Dr. Jekyll'õn eski bir dostu, Gaunt sokağõnda oturan Utterson'õm. Sanõrõm adõmõ duymuşsunuzdur. Size raslamam iyi oldu; karşõlaştõğõmõza göre birlikte girebiliriz, diye düşündüm. Hyde elindeki anahtarõ hõzla deliğe sokarak: - Ama Dr. Jekyll'õ göremezsiniz ki, evde yok çünkü, dedi ve sonra birdenbire yine hiç başõnõ kaldõrmadan sordu: - Peki.. beni nasõl tanõdõnõz? Utterson: - Söyleyeyim, ama önce siz benim bir isteğimi yerine getirebilir misiniz? diye sordu. - Hay hay, sevinerek. İstediğiniz nedir? - Yüzünüzü görmeme izin verir misiniz? Hyde bir an duraladõ; sonra, sanki ani bir kararla, meydan okurcasõna yüzünü karşõsõndaki adama doğru kaldõrdõ. Her ikisi de birkaç saniye dik dik bakõştõlar. Utterson:

10 - Bir daha görürsem sizi artõk tanõyabilirim, dedi. Sizi tanõmak, sanõrõm yararlõ olacak. Hyde dönerek: - Ya, evet, tanõştõğõmõz iyi oldu. Size nerede oturduğumu da söyleyeyim bari, dedi ve Soho'da bir sokaktaki evinin adresini verdi. Utterson: - Allah allah! Acaba o da vasiyetnameyi mi düşünüyor, diye aklõndan geçirdi; ama düşüncelerini açõğa vurmadõ. Adrese bir teşekkür mõrõldandõ. Öteki: - E... Şimdi deminki soruma gelelim. Beni nasõl tanõdõnõz bakalõm? - Tanõmlamayla... - Kimin tanõmlamasõyla? - Bizim ortak dostlarõmõz var. Hyde biraz daha boğuk bir sesle: - Ortak dostlarõmõz ha.. diye yineledi, kimmiş bunlar bakalõm? - Örneğin, Mr. Jekyll. Hyde, öfkesinden yüzü kõzararak bağõrdõ: - O size benden asla söz etmemiştir. Yalan söyleyeceğinizi sanmazdõm. - Hele durun. Size böyle konuşmak yakõşõr mõ? Hyde bunun üzerine vahşi bir kahkahayla gürledi, sonra şaşõlacak bir çeviklikle kapõyõ açtõ ve eve girerek birden gözden yitti. Hyde girdikten sonra noter bir süre, sõkõntõlõ sõkõntõlõ olduğu yerde kaldõ. Sonra yavaş yavaş, adõm başõnda durup kafasõ alt üst olmuş bir adam gibi elini alnõ üzerinde gezdire gezdire yürümeye başladõ. Yürürken böylece kendi kendisine tartõştõğõ sorun, çözümü pek az bulunabilen türdendi. Hyde ölü benizli, eciş bücüş bir şeydi. Gözle görülebilir bir sakatlõğõ olmadõğõ halde insana sakat olduğu izlenimini veriyordu. Yüzünde sevimsiz bir gülüşü vardõ. Notere ürkeklik ve küstahlõkla karõşõk bir tür cani duygusunu vermiş ve kõsõk, fõsõltõlõ, çatlak bir sesle konuşmuştu. Bütün bunlar ona karşõ olan noktalardõ; ama yine de, bütün bunlar noterin bu adama karşõ duyduğu o bilinmez nefret, tiksinti ve korkunun nedenini açõklayamõyordu. Kafasõ altüst olan noter, "Başka, daha başka bir şey olmalõ bunda. Daha başka bir şey var. Ah, o başka şeyin ne olduğunu bilsem. Vallahi insana benzer bir yanõ yok. Mağaralarda yaşayan vahşilerden biri mi desem, bilmem... Belki masallarda adõ geçen gulyabaniler türünden bir şeydir!.. Ya da sakõn insan bedenine girerek onun çamurdan yapõsõnõ değiştiren kötü ruhlardan biri olmasõn? Sanõrõm, bu sonuncusu olacak. Ah, benim zavallõ Jekyll'õm. Yaşamõmda iblisin mührünü bir yüzde okumuşsam, bil ki bu, kesinlikle senin yeni dostunun yüzüdür," dedi.

11 Yan sokağõn köşesini dönünce, eskiden kalma güzel evlerin bulunduğu bir alana varõlõrdõ. Şimdi bu evlerin birçoğu eski görkemlerini yitirmiş, yõkõlmaya yüz tutmuş; haritacõlar, mimarlar, karanlõk işlerle uğraşan avukatlar, bir takõm adõ sanõ belirsiz komisyoncular gibi türlü türlü insanlara oda oda, kat kat kiraya verilmişti. Köşeyi döndükten sonraki ikinci ev nasõlsa bütün olarak tutulmuştu ya da sahipleri oturuyordu burada. Utterson, kapõnõn üstündeki yelpaze biçimi pencereden gelen õşõk dõşõnda her yanõ karanlõğa gömülmüş olmasõna karşõn, büyük bir refah ve zenginlik gösteren bu evin kapõsõnõn önünde durdu ve tokmağõ vurdu. Temizce giyinmiş yaşlõca bir uşak kapõyõ açtõ. - Doktor Jekyll evde mi, Poole? Uşak: - Bakayõm efendim, buyurun, diyerek konuğu içeri aldõ; alçak tavanlõ, geniş zemini parke taşlarla döşenmiş, iyi cins ağaç dolaplarla süslenmiş ve (taşra evlerinin õsõtma yöntemine göre) parlak ve açõk bir ocak ateşiyle õsõtõlmõş rahat bir salona götürdü: - Efendim, burada, ocak başõnda mõ beklersiniz; yoksa yemek odasõndaki lambayõ yakayõm mõ? Utterson: - Burasõ iyi, sağol, dedi ve biraz daha yaklaşarak ocağõn ön demirlerine doğru eğildi. Şimdi yalnõz başõna bulunduğu bu yer dostu doktorun pek hoşlandõğõ bir salondu. Utterson bunun, Londra'nõn en hoş salonu olduğunu söyler dururdu. Ama bu akşam, içinde bir ürperti vardõ. Hyde'õn yüzü belleğinden bir an silinmemişti. Kendisinde pek az duyduğu bir tiksintiyle yaşamõ tatsõz buluyordu. Bilinmeyenlere dalmõş kafasõ, ateşin cilalõ dolaplarõn üstüne düşen titrek õşõğõnda, kendisinin tavana yansõyan devingen gölgesinde bir tehdit okuyor gibiydi. Poole çok geçmeden gelip efendisi Dr.Jekyll'õn evde olmadõğõnõ kendisine bildirdiği zaman aldõğõ rahat soluktan utanmõş gibi oldu. - Ama Poole, ben Hyde'õn şu eski otopsi odasõna girdiğini gördüm. Dr. Jekyll evde yokken onun oraya girmesi doğru mudur? - Evet, doğrudur efendim. Mr. Hyde'õn bir anahtarõ var. Noter dalgõn dalgõn: - Anlaşõlan, efendin o gence çok güven duyuyor. Ne dersin? - Evet efendim, orasõ öyle... Onun isteklerini yerine getirmek için emir bile aldõk. Utterson sordu: - Mr. Hyde'õ ben hiç gördüm mü acaba? - Görmenize olanak var mõ efendim? O burada hiç yemek yemez ki... Evin bu yanõnda biz bile onu pek az görürüz. O daha çok, laboratuvardan gelir gider. - Eh, peki... İyi geceler; hoşçakal. - Güle güle efendim; iyi geceler.

12 Noter oradan bir iç sõkõntõsõyla ayrõlarak evine döndü. Kendi kendine düşünüyordu: "Ah, zavallõ Harry Jekyll! Bir çõkmaza saplanmõş gibi geliyor bana. Kesinlikle, şimdi değil ama, gençliğinde, bundan yõllarca önce taşkõn bir adamdõ. Ama doğa yasalarõnda insanlarõn davranõşlarõnõ sõnõrlayan bir düzen yok ki... Evet, öyle olacak: Eskiden işlenmiş bir günahõn hortlamasõ. Örtbas edilmiş bir ahlaksõzlõğõn geri tepmesi. Yõllarõn bellekten sildiği ve benliğe karşõ düşkünlüğün bağõşlattõğõ bir yanlõşõn, neden sonra, gölge gibi sinerek gelen bir cezasõ olmalõ bu..." Noter, bu düşüncelerle ürpererek kendi geçmişine döndü. Belleğini iyice kurcalayarak, kendisinin de buna benzer umulmadõk bir suçu olup olmadõğõnõ anlamak için, anõlarõnõ düşündü. Geçmişi hemen hemen lekesizdi. Geçmişlerinde kalan yaşam sayfalarõnõ, pek az kimse ondan daha kaygõsõz okuyabilirdi. Yaşamõ boyunca birçok küçük suç işlediği olmuş ve bunlarõn utancõnõ duymuştu; ama tam işleyecekken kendisini sõyõrõp kurtardõğõ birçok suç da onu ürkütüp akõllandõrarak, vicdan erinci vermişti. Yine önceki konuya döndü ve bir umut õşõğõ sezdi; "Şu Hyde denen adam, şöyle bir araştõrõlsa, kesinlikle bir takõm gizleri olan biridir. Hem görünüşünden de belli ki kötü gizleri olan biri! Öyle gizler ki, zavallõ Jekyll'õn en kötü suçlarõ onun yanõnda tertemiz kalõr. Bu iş böyle sürüp gidemez. Bu herifin bir haydut gibi Jekyll'õn yatak odasõna kadar girdiğini düşünmek bile tüylerimi diken diken ediyor. Zavallõ Harry Jekyll! O ne uyanõş! Ne uyanõş! Ya bundan doğacak tehlike? Çünkü, Hyde denen bu herif böyle bir vasiyetnamenin bulunduğunu sezecek olursa, mirasõ ele geçirmek için sabõrsõzlanacağõ kesin. Bu işe karõşmalõyõm. Ah, Jekyll bana bir izin verse, engel olmasa..." diye düşündü; vasiyetnamenin o şaşõrtõcõ tümcelerini bir kez daha, bütün açõklõğõyla aklõndan geçirdi. DOKTOR JEKYLL'IN GÖNLÜ RAHATTI On beş gün sonra bir gün, beklenmedik bir raslantõyla, Doktor Jekyll, ülkece tanõnmõş, seçkin, zeki, ağzõnõn tadõnõ bilen beş altõ arkadaşõna, o sõra dõşõ şölenlerinden birini verdi. Utterson ne yaptõ yaptõ, herkes dağõldõktan sonra geride kaldõ. Bu, alõşõlmadõk bir şey değildi; daha önce de konuklar gittikten sonra orada kaldõğõ olmuştu. Utterson, bulunduğu çevrede, sevilince adamakõllõ sevilirdi. Ev sahipleri neşeli, geveze konuklarõ yolcu ettikten sonra, bu tok sözlü noteri alõkoymaktan hoşlanõrlardõ. Taşkõn ve sõnõrsõz bir neşeden sonra onun gösterişsiz arkadaşlõğõndan yararlanmak ve yalnõzlõğõn tadõnõ çõkarmak üzere, bu adamõn anlamlõ dinginliğiyle kafalarõnõ dinlendirmek için, bir süre onunla kalmak isterlerdi. Dr. Jekyll de öyle yapardõ. Şimdi ocağõn öbür yanõna geçmiş oturuyordu; elli yaşlarõnda, iri ve düzgün yapõlõ bir adamdõ. Temiz yüzünden kurnazlõk eksik olmasa da, her konuda yetenek ve iyi yürekliliğin açõk bir belirtisi vardõ. Bakõşlarõndan, Utterson'a karşõ içten ve candan bir sevgi beslediği iyice anlaşõlõyordu. Noter söze başladõ:

13 - Çoktandõr seni görmek istiyordum, Jekyll... Senin şu vasiyetnamen var ya, işte onunla ilgili olarak. Yakõndan biri görse, bu konunun doktorun hoşuna gitmediğini yüzünden hemen okuyabilirdi. Ama o öyle görünmedi ve elinden geldiğince neşesini bozmadan: - Zavallõ Uttersoncõğõm! İyi müşteriye çatmadõn. Eminim dünyada hiç kimse vasiyetnamemin seni sõktõğõ kadar sõkõlmamõştõr; yalnõzca, bilime karşõ küfür saydõğõ görüşlerime kõzan dar kafalõ bilgiç Lanyon dõşõnda... Evet biliyorum, iyi bir dosttur o... Asma suratõnõ... Hem de pek iyi bir dosttur. Her zaman için de onun arkadaşlõğõndan yararlanmak isterim. Ancak, yine de koyu bir bilgiç olmaktan kurtulamõyor kõsacasõ... Hem de bilgisiz, farfara bir bilgiç... Ömrümde beni Lanyon kadar düşkõrõklõğõna uğratan olmamõştõr. Utterson açõlan bu yeni konuya kulak asmayarak sözlerini sürdürdü: - Bilirsin ki ben vasiyetnameni hiç beğenmemiştim. Doktor biraz sertçe: - Vasiyetnamem mi?.. Ha... Evet, kuşkusuz biliyorum. Bana bundan, daha önce de söz etmiştin, dedi. - Yine söz ediyorum işte. Genç Hyde hakkõnda bir şeyler öğrendim. Noterin bu sözü üzerine Dr. Jekyll'õn geniş güzel yüzü sapsarõ kesildi, gözleri gölgelendi: - Bu konuda daha fazla bir şey öğrenmek istemiyorum. Yanõlmõyorsam, bir daha bu konuya dönmemek için anlaşmõştõk, değil mi? Noter takõndõğõ iğreti bir edayla: Ama duyduklarõm pek çirkin şeyler... - Bu bir şeyi değiştirmez ki. Durumumu anlamõyorsun. Durumum çok zor, Utterson. Çok, ama çok garip. Böyle sözle düzeltilemeyecek sorunlardan biri de benim durumum; anladõn mõ? - Jekyll, sen beni bilirsin. Bana güven; gel bana açõl, derdini söyle. Eminim ki seni kurtarõrõm. - Benim altõn yürekli Uttersonõm. Ne iyisin sen! İşte bu sözün senin yüreğinin ne kadar temiz olduğunu gösterir. Sana nasõl teşekkür edeceğim bilemiyorum. Sana tümüyle inanõyorum. Sana herkesten çok, evet, herkesten, kendimden bile çok güvenim var. Ama gerçekten sorun düşündüğün gibi değil. Düşündüğün gibi kötü değil; yalnõzca iyi yüreğini yatõştõrmak için sana bir şey söyleyeceğim, Utterson. Hyde'dan yakamõ, istediğim an sõyõrabilirim. Bunun için söz veriyorum. Sana yeniden teşekkür ederim. Bir şey daha ekleyeyim Utterson, kötüye yormayacağõna eminim... Bu tümüyle benimle ilgili bir sorun; senden kurcalamamanõ rica ediyorum. Utterson ocaktan gözünü ayõrmadan biraz düşündü, sonra: - Yerden göğe haklõ olduğunu görüyorum, diyerek ayağa kalktõ.

14 Doktor konuşmasõnõ sürdürdü: - Çok iyi; ancak, bu sorunu açtõğõmõza göre, dilerim ki bir daha artõk hiç dönmeyiz, ama, senin anlamanõ istediğim bir nokta var. Gerçekten şu zavallõ Hyde'a karşõ pek büyük bir ilgi duyuyorum. Onu gördüğünü biliyorum, bana kendisi anlattõ. Sana kaba davrandõğõnõ sanõyorum. Ama, ne olursa olsun o genç adama karşõ ben büyük, pek büyük bir ilgi duyuyorum. Ölecek olursam, onun biraz nazõnõ çekeceğine ve hakkõnõ koruyacağõna söz vermeni istiyorum. Durumu iyice bilsen, bunun için söz verirsin sanõrõm. O zaman büyük bir üzüntüden kurtulmuş olacağõm. Noter: - Onu seveceğime söz veremem doğrusu, dedi. Jekyll noterin koluna girerek yalvardõ: - A canõm, ben de senden bunu istemiyorum ki. Yalnõzca onu korumanõ istiyorum. Ben ölünce hatõrõm için ona yardõmõnõ rica ediyorum. Bu kadar. Utterson içini çekmekten kendini alamadõ: - Peki, söz veriyorum, dedi. CAREW CİNAYETİ Hemen hemen bir yõl sonra, 18** yõlõnõn ekiminde, Londra eşi görülmedik bir cinayetle sarsõlmõş; öldürülenin yüksek konumdaki bir kişi olmasõ, bu öldürme

15 olayõnõn önemini artõrmõştõ. Cinayet konusunda bilinen şeyler sõnõrlõ olmakla birlikte, olay tüyler ürperticiydi. Thames õrmağõna yakõn bir evde yalnõz başõna oturan bir hizmetçi kadõn, saat on bire doğru yatmak üzere yukarõya çõkmõştõ. Gece yarõsõndan sonra kenti yoğun bir sis kaplamõş olmasõna karşõn, bu sabah alacasõnda gökyüzü apaçõktõ. Hizmetçi kadõnõn penceresinin baktõğõ yol da, bol ay õşõğõ altõnda põrõl põrõl parlõyordu. Kadõn anlaşõlan tatlõ düşler kuruyordu. Penceresinin hemen yanõ başõnda bulunan sandõğõn üstüne oturmuş, düşünceye dalmõştõ. Sonradan (tanõk olduğu olayõ, seller gibi akan gözyaşlarõnõ tutamayarak anlatõrken) yinelediğine göre, ömründe hiçbir zaman, insanlara karşõ böylesine dostluk, dünyaya karşõ böylesine sevgi ve sevecenlik beslememiş. İşte pencerede böylece otururken yaşlõ, kelli felli, ak saçlõ bir adamõn yoldan doğru geldiğini görmüş. Önce daha az dikkat ettiği ufak tefek bir başkasõ da yaşlõ adamõ karşõlamak üzere ilerliyormuş. Konuşacak kadar yaklaştõklarõnda (ki kadõnõn tam penceresinin dibinde karşõ karşõya gelmişler) yaşlõsõ eğilerek pek kibar bir tavõrla ötekine bir şeyler söylemiş. Anlaşõlan söylediği söz pek önemli değilmiş. Çünkü el kol devinimlerinden, bir bakõma yalnõzca yol sorduğu anlaşõlõyormuş. Ancak konuşurken ay õşõğõ adamõn yüzüne vurmuş; kadõn olan biteni keyifle izliyormuş; çünkü bu yüzde yaşlõlõğa özgü bir sevecenlik ve masumluk bulunuyormuş; bununla birlikte, yerinde bir güvenin verdiği bir kibarlõğõ varmõş... Birdenbire gözü ötekine takõlmõş; onun, bir zamanlar efendisini ziyaret eden, kendisinin hiç hoşlanmadõğõ Mr. Hyde olduğunu anlayõnca da şaşkõnlõktan ağzõ açõk kalmõş. Bu küçük adamõn elinde, sallamakta olduğu kalõn bir baston varmõş. Hiç yanõt vermeden, kötü niyetli bir sabõrsõzlõkla karşõsõndakini dinler görünüyormuş. Sonra ansõzõn bir öfke kasõrgasõyla ayağõnõ yere vurarak, bastonunu sallayarak (kadõnõn anlattõğõ üzere) tõpkõ bir deli gibi saldõrmaya başlamõş. Yaşlõ kibar bey, biraz incinen ve pek çok şaşõrdõğõnõ gösteren bir edayla bir adõm gerilemiş. Bunun üzerine Hyde, kudurmuş gibi, yaşlõ adamõn üzerine saldõrarak sopayla onu yere sermiş, zavallõ adamõ ayağõnõn altõna almõş, baston sağanağõna tutmuş; bu darbelerin altõnda adamõn kemiklerinin çatõr çatõr kõrõldõğõ duyulmuş; ceset yolun üstünde hoplamõş durmuş. Bütün bu gördüklerine ve seslere dayanamayan hizmetçi de bayõlõvermiş. Kadõncağõz kendisine gelip de polise haber verdiği zaman, saat ikiyi bulmuştu. Katil çoktan savuşmuş, fakat ölen, tanõnmayacak bir durumda yolun tam ortasõnda serilmiş kalmõştõ. Cinayeti işlemek için kullanõlan baston pek sõradan türden olmayan, oldukça sert ve ağõr bir ağaçtan yapõlmõş olmasõna karşõn, bu duygusuz gaddarõn gücüyle ortasõndan ikiye bölünmüş, ufak bir parçasõ yakõn bir hendeğin içine yuvarlanmõş, öteki parçasõnõ da katil, belki de yanõnda götürmüş. Öldürülen adamõn üstünde para cüzdanõyla bir altõn saat bulunmuş, ama üzerinde Mr. Utterson adõ ve adres yazõlõ, belki de postaneye götürmek üzere olduğu, kapatõlõp pullanmõş bir zarftan başka hiçbir kimlik ya da kart bulunmamõştõ. Ertesi sabah bu mektup noter Utterson'a henüz uykudayken getirildi. Mektubu okuyup olup bitenleri öğrenir öğrenmez, noter işi önemsediğini anlatan ciddî bir tavõr takõndõ: -Cesedi görmeden bir şey söyleyemem. Sorun çok önemli olabilir. Giyininceye dek lütfen bekleyin, dedi. Yüzündeki ciddiliği koruyarak, acele kahvaltõ etti. Arabasõyla, cesedin götürülmüş olduğu polis merkezine gitti. Odaya girer girmez onaylar gibi başõnõ salladõ: -Evet, dedi, tanõyorum; üzülerek bildireyim ki, bu Sir Danvers Carew'ün cesedi. Komiser şaşkõnlõğõnõ yenemeyerek:

16 -Aman efendim, buna olanak var mõ efendim, nasõl olur? dedi; biraz sonra da meslek hõrsõyla gözleri parladõ: - Bu olay epey gürültü koparacak. Sanõrõm bizden yardõmõnõzõ esirgemezsiniz, dedi. Sonra kõsaca, hizmetçi kadõnõn gördüklerini aktararak kõrõk bastonu gösterdi. Utterson, Hyde adõnõ duyar duymaz irkilmişti. Baston da önüne getirilince artõk kuşkusu kalmadõ. Kõrõlmõş, parçalanmõş olmasõna karşõn, bunun birkaç yõl önce kendisinin Jekyll'a armağan ettiği baston olduğunu anlamõştõ. -Hyde denen bu adam, ufak tefek bir şey mi acaba? diye sordu. Komiser: -Kadõnõn dediğine göre, pek ufak tefek ve pek cani bakõşlõ bir adammõş... diye yanõtladõ. Utterson düşündü. Sonra başõnõ kaldõrarak: -Benim arabama gelirseniz, sizi bu adamõn evine götürebilirim, dedi. O zamana dek saat dokuzu bulmuştu. Mevsimin ilk sisi bastõrmõştõ; koyu boz renkte kalõn bir örtü gökyüzünden aşağõ sarkõyordu, esen yel bu buhardan kaleyi durmadan topa tutuyordu. Araba sokak sokak yol aldõkça, noter tan õşõklarõnõn eşsiz bir güzellikle boy boy inen renklerine şaşkõnlõkla bakõyordu; çünkü bir yer geliyordu ki gece gibi kapkaranlõktõ; sonra, bir başka yer geliyordu ki şaşõrtõcõ bir yangõn alevi gibi kõzõl kahverengi bir õşõkla parõldõyordu. Daha başka bir yerde de, bir an için sisin iyice dağõldõğõ, solgun güneş õşõğõnõn dalga dalga çelenklerin arasõndan geçtiği oluyordu. Bu değişen õşõklar altõnda kalan pis sokaklarõ, pasaklõ yolcularõ ve her gece istilasõna uğradõklarõ karanlõğa karşõ koymak için (yakõlõp söndürüldükleri hiç görülmeyen) sokak fenerleriyle Soho mahallesi, notere karabasanda görülmüş bir kent gibi geldi. Hem, aslõnda aklõndan geçirdiği şeyler de tümüyle iç kapayõcõ şeylerdi. Arabasõndaki arkadaşõna bir göz atõnca, sõrasõnda en namuslu insanlarõn bile yakasõna yapõşan adalet pençesinin ve onu temsil edenlerin dehşetinden ürperir gibi oldu. Araba verilen adreste durduğunda, sis biraz yükselmişti. Önlerine pis bir sokak çõktõ. Burada büyük bir meyhane, sõradan bir Fransõz aşevi, õvõr zõvõr satõlan bir dükkân, iki peniye salata satan bir başka dükkân, kapõ önlerinde oynayan giysileri yõrtõk põrtõk çocuklar, ellerinde anahtar, sabahleyin bir kadehçik içmeye giden türlü uluslardan kadõnlar göze çarpõyordu. Biraz sonra sis kehribar sarõsõ rengiyle alçaldõ; yolcularla bu pis görüntü arasõna perde oldu. Geldikleri yer, Harry Jekyll'õn gözbebeğinin, çeyrek milyon sterlin mirasa konacak olan adamõn eviydi. Sarõ benizli, kõr saçlõ, yaşlõ bir kadõn kapõyõ açtõ. Kadõnõn ikiyüzlülüğü kötü bakõşlarõndan okunuyordu; ama haline ve tavrõna diyecek yoktu. "Evet, burasõ Mr. Hyde'õn evidir; ama kendisi evde yok," dedi. O gece eve pek geç uğramõş, bir saatten de az kaldõktan sonra yeniden çõkmõştõ. Bunda şaşõlacak bir şey yoktu. Aslõnda pek belli alõşkanlõklarõ yokmuş. Çoğu kez evde bulunmazmõş. Örneğin, düne dek hemen hemen iki aydan beri, kadõn onu görmemişti. Noter:

17 - İyi, güzel; öyleyse onun odasõnõ görmek istiyoruz, dedi. Kadõn karşõ çõkõnca, noter: - Bu beyin kim olduğunu size söylemem iyi olur, dedi, bu bey, Scotland Yard'õn polis müfettişlerinden Newcomen'dir. Kadõnõn yüzünde çirkin bir sevinç õşõltõsõ belirdi: -Ya... Öyleyse bir belaya çatmõş olmalõ. Acaba ne yapmõş ki? dedi. Noterle polis müfettişi bakõştõlar. Müfettiş: -Bu adam pek sayõlõp sevilen biri değil sanõrõm... dedi ve kadõna döndü: -Şimdi kadõnõm, bu beyle birlikte şöyle çevreye göz gezdirmemize bir izin ver bakalõm.. dedi. Hyde, bu kadõn da olmasa bomboş kalacak olan evin ancak iki odasõnõ kullanõyordu; ama bunlar zevk ve özenle döşenmişti. İçi şarap şişeleriyle dolu bir dolap, gümüşten sofra takõmõ, şõk masa örtüleri, duvarda (Utterson'õn tahminine göre) sanattan anlayan Jekyll'õn armağan ettiği güzel bir resim vardõ. Halõlar güzel renklerle bezeliydi. Ama o sõrada bu odalar, az önce ve ivedilikle talana uğramõş gibi görünüyordu. Giysiler cepleri tersine çevrilmiş bir durumda yerdeydi; çekmeceler açõk duruyordu. Ocakta da sanki birçok kâğõt yakõlmõş gibi yõğõnla kül vardõ. Müfettiş, korlarõn arasõndan, nasõlsa yanmadan kalmõş yeşil kaplõ bir çek defteri koçanõnõ bulup çõkardõ. Bastonun öteki parçasõ da kapõnõn arkasõnda bulundu. Bu kuşkularõnõ doğrulayõcõ bir ipucu olduğundan, müfettiş pek geniş bir soluk aldõ. Bankaya gidip de katilin hesabõnda binlerce sterlinin yatmakta olduğunu görünce, artõk iyice emin olundu. Müfettiş Utterson'a dönerek: - Onun avucumun içinde olduğuna güvenebilirsiniz. Sanõrõm çõldõrmõş olmalõ. Yoksa bu baston parçasõnõ asla bõrakmaz, hele çek defterini kesinlikle yakmazdõ. Çünkü bu adam paraya tapõyor. Onu bankada bekleyerek kayõtlarõ çõkarmaktan başka yapacak bir şey yok, dedi. Bununla birlikte senetlerini ele geçirmek pek de kolay yapõlabilecek bir iş değildi; çünkü Hyde bankaya pek az tanõdõk adõ vermişti. Dahasõ, o hizmetçi kadõnõn efendisi de kendisini ancak iki kez görmüştü. Ailesinin izini bulmak olanaksõzdõ. Hiç resim çektirmemişti. Onu tanõmlayabilen birkaç kişi de, bu gibi durumlarda her zaman olduğu gibi, farklõ şeyler söylüyorlardõ. Yalnõzca tek bir noktada birleşiyorlardõ: O da, kaçan adamõn, görenleri etki altõnda bõrakan, o akõllardan çõkmaz, o anlatõlmaz çarpõklõğõydõ. MEKTUP SORUNU O gün ikindi vakti, Utterson Dr. Jekyll'a gittiği zaman, Poole kendisini hemen kapõda karşõladõ. Mutfaktan, bir zamanlar bahçe olarak kullanõlan bir avlu içinden geçirerek, evde kimi zaman laboratuvar, kimi zaman da otopsi odalarõ diye anõlan yapõya götürdü. Doktor bu evi tanõnmõş bir operatörün vârislerinden satõn almõştõ. Kendisi otopsiden çok kimyasal işlerden hoşlandõğõ için, bahçenin dibindeki yapõnõn niteliğini değiştirmişti. Utterson, arkadaşõnõn evinin bu

18 bölümüne ilk kez kabul ediliyordu. Zindana benzeyen penceresiz yapõya merakla bakõyordu. Şimdi õssõz olan, bir zamanlar hevesli öğrencilerin doldurduğu amfiden geçerken, çevresine, kimya gereçleriyle dolu masalara, öteye beriye atõlmõş ambalaj sandõklarõna ve bu sandõklardan dökülmüş samanlara baktõ. Sisli kubbeden donuk bir õşõk geliyordu. Daha dipte, birkaç basamak merdivenle kaba al bir çuha kaplanmõş bir kapõya çõkõlõyordu. Sonunda, Utterson bu kapõdan doktorun muayenehanesine girdi. Burasõ, duvarlarõ vitrinlerle kaplõ, ayrõca bir boy aynasõ ve bir çalõşma masasõyla döşenmiş geniş bir odaydõ. Demir parmaklõklõ, tozlu üç pencere avluya bakõyordu. Ocakta ateş yanõyordu. Şöminenin üstüne bir lamba koymuşlardõ, çünkü sis evlerin içine bile işlemişti. Burada, ocağa yakõn bir yerde Dr. Jekyll oturuyor, çok hasta görünüyordu. Konuğunu karşõlamak için ayağa kalkamadõ, ama soğuk bir tavõrla elini uzatarak değişik bir sesle, "Hoş geldin," dedi. Poole onlarõ yalnõz bõrakõr bõrakmaz, Utterson: - Olanlarõ duydun, değil mi? dedi. Doktor ürperdi: - Alanda gazete satanlar bağõrõşõyorlardõ. Yemek odamdan işittim, dedi. Noter: - Birşey daha söyleyeyim; Carew benim müşterimdi. Sen de öyle. Ne yaptõğõmõ bilmek isterim. Sanõrõm bu herifi gizleyecek kadar çõldõrmadõn, ha? dedi. Doktor haykõrarak: - Utterson, sana yemin ederim ki onu bir daha hiç görmeyeceğim. Onurum üzerine yemin ederim ki bu dünyada onunla bir ilgim kalmadõ. Her şey bitti artõk. Hem, aslõnda onun benim yardõmõma da gereksinmesi yok. Sen onu benim tanõdõğõm denli tanõmõyorsun. Şimdi kimseye zarar veremez artõk. Hiç kimseye... Beni iyi dinle; bundan sonra ondan söz edildiğini duymayacaksõn. Noter onu üzgün bir tavõrla dinledi. Arkadaşõnõn telaşlõ tavrõ hoşuna gitmemişti: - Ondan pek emin görünüyorsun. Ben de senin hatõrõn için inanõyorum buna... dilerim yanõlmõyorsundur. Bu konu mahkemeye düşerse, senin adõn da geçebilir. Jekyll: - Ondan eminim, hem de çok. Bu konuda kesin kanõtlarõm var, ama bunlarõ başkasõna söyleyemem. Ancak sen bana bir konuda yol gösterebilirsin... Bir mektup aldõm. Ama bunu polise göstereyim mi, göstermeyeyim mi, bir türlü kestiremiyorum. Şaşkõna döndüm. Bu mektubu sana, senin eline teslim etmek isterdim. Utterson, senin yerinde bir yargõya varacağõna eminim. Sana çok güvenim var, diye yanõt verdi. Noter: - Sanõrõm bu mektubun, onun yakalanmasõna yol açacağõndan korkuyorsun? dedi.

19 - Yoo, yoo... Hyde'õn başõna geleceklerden kaygõlandõğõmõ söyleyemem. Onunla tümüyle ilgimi kestim. Ben, asõl bu kötü işin benim adõmõ açõğa çõkaracağõnõ düşünüyorum, dedi. Utterson şöyle bir durakladõ; dostunun bencilliğine şaşõrmakla birlikte, bu sözleri üzerine biraz yatõşõr gibi olmuştu. En sonunda: - Eh, şu mektubu göreyim öyleyse... dedi. Mektup garip ve dik bir elyazõsõyla yazõlmõş, altõna da Edward Hyde imzasõ atõlmõştõ. Mektupta özetle şunlar söyleniyordu: İmza sahibine uzun süre cömertlik gösteren, karşõlõk olarak da nankörlük bulan velinimeti Dr. Jekyll, kendisini kurtarma konusunda hiçbir kaygõya düşmemelidir. Kaçmak için güvendiği kendi olanaklarõ vardõr. Bu mektup noterin oldukça hoşuna gitti; mektup, ikisi arasõndaki yakõn dostluğun, kendisinin korktuğundan daha olumlu bir nitelikte olduğunu gösteriyordu. Noter, eski kuşkularõndan dolayõ utandõ. - Zarf sende mi? diye sordu. Jekyll: - Yaktõm... sonunun nereye varacağõnõ bilmediğim için yaktõm. Ama, zarfõn üzerinde hiçbir posta damgasõ yoktu. Mektup elden gelmişti, dedi. Noter: - Bu gece daha iyi düşünebilmek için, mektup yarõna dek bende kalabilir mi, ne dersin Jekyll? diye sordu. Doktor: - Benim için kararõ sen ver; çünkü kendi kendime güvenim kalmadõ artõk, dedi. Noter: - Peki düşünürüm. Bir şey daha sorayõm: sana ortadan yitmek konusundaki maddeyi vasiyetnamene koyduran, Hyde mõydõ? diye sordu, Doktor bayõlacak gibi oldu. Ağzõnõ sõmsõkõ kapadõ, başõyla onayladõ. Utterson: - Anlamõştõm. dedi, seni öldürmek istiyordu; iyi kurtuldun. Doktor ağõr ağõr: - Bence çok daha önemli bir sonuç elde ettim. Bir ders aldõm. Aman tanrõm... Hem de ne ders! Utterson, bir bilsen, dedi ve bir an için elleriyle yüzünü kapadõ. Noter, doktordan ayrõldõktan sonra, bir süre Poole ile ayak üstü lafladõ: - Ha! Kuzum, bugün elden bir mektup gelmiş. Mektubu getiren nasõl bir adamdõ?

20 Poole postayla gelenlerden başka hiçbir şey gelmediğinden emindi: - O gelenler de yalnõzca reklam için yollanan türden mektuplardõ, dedi. Noter bu haberle yeniden kaygõlanarak oradan uzaklaştõ. Mektubun laboratuvar kapõsõndan geldiği belliydi. Belki de muayenehanede yazõlmõştõ. Eğer orada yazõldõysa, mektup konusunda başka türlü bir yargõya varmak, daha sakõnarak davranmak gerekirdi. Yolda giderken gazeteci çocuklar yaya kaldõrõmlarõnda acõ acõ bağõrõyorlardõ: "İkinci baskõ... yazõyooor... Bir milletvekilinin tüyler ürperten ölümünü yazõyooor." Bu çõğlõklar, bir dostun ve bir müşterinin ağõtõydõ sanki. Noter bu rezaletin anaforuna bir başka temiz adõn daha sürükleneceğini kaygõyla düşünmekten kendisini alamadõ. Vermek zorunda olduğu karar, tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi. Yaratõlõşõ dolayõsõyla kendisine güveni olmasõna karşõn, içinde başkalarõna da danõşma isteği uyandõ. Doğrudan doğruya düşüncesi alõnacak pek kimse yoktu, ama belki de aranõrsa bulunurdu. Çok geçmeden evine vardõ. Ocağõnõn bir başõna kendisi, bir başõna da başyazmanõ Guest oturmuştu. İkisinin tam ortasõnda da ateşin etkileyemeyeceği bir uzaklõkta, evinin mahzeninde güneş görmeden yõllanmõş özel bir şarap şişesi duruyordu. Sokak fenerleri, iyice kapladõğõ kentin üstünde hâlâ uyuyan sisin içinden, göz göz parõldõyordu. Aşağõ inmiş bu bulut yõğõnlarõ içinde, kentteki yaşamõn, güçlü bir yelin sesine benzer bir uğultuyla, ana caddelerden akõp geçtiği hâlâ duyuluyordu. Ocaktan gelen õşõk, odayõ şenlendirmişti. Şişedeki asitler çoktan erimiş, şarabõn o göz alõcõ rengi, tõpkõ renkli camlarda gittikçe koyulaşan renkler gibi zamanla tatlõlaşmõştõ. Yamaçlardaki bağlarõn üstüne düşen sõcak sonbahar güneşi yayõlmaya ve Londra sisini dağõtmaya hazõr bekliyordu. Noter, ayrõmõna varmaksõzõn yumuşamõştõ. Guest, kendisinden en az sõr sakladõğõ insandõ. Kimi zaman, ona gereğinden çok sõr verip vermediğini düşündüğü bile olurdu. Guest çoğu kez iş için Doktor Jekyll'a gitmişti; Poole'u da tanõyordu; Hyde'õn o evle ilgisini de duymamõş olamazdõ; üstelik, kendisince kimi yargõlara da varmõş olabilirdi. Öyleyse, bu sõrrõ açõğa vuracak olan mektubu kendisine göstermekte bir sakõnca yoktu. Kaldõ ki Guest, yetenekli bir el yazõsõ uzmanõydõ; bu yönde atõlacak bir adõmõ doğal ve yararlõ bulmaz mõydõ? Üstelik başyazman, iyi düşünen bir adamdõ; böyle bir belgeyi okuyup da bir yargõya varmamasõ mümkün değildi. Onun söyleyecekleri de Utterson'õn bundan sonra tutacağõ yola bir yön verebilirdi. - Bu sir Danvers sorunu da pek acõklõ bir şey, dedi. Guest yanõt olarak: - Gerçekten öyle efendim, dedi. Herkesi pek üzdü. Sanõrõm, adam çõldõrmõştõ. Utterson: - Bu konuda düşündüklerinizi öğrenmek isterim, dedi, burada onun el yazõsõyla yazõlmõş bir mektup var; aramõzda kalsõn, çünkü bununla ne yapacağõmõ henüz kestiremiyorum. En hafif deyişle çirkin bir şey. Buyurun işte, tam size göre bir iş. Bir katilin el yazõsõ. Guest'in gözleri parladõ. Hemen oturarak merakla mektubu incelemeye koyuldu. - Hayõr efendim, bu adam çõldõrmõş değil, dedi, ama bu şaşõrtõcõ bir el yazõsõ. Noter:

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Yakõşõklõ Akõlsõz Kral Yazarõ: Edward Hughes Resimleyen: Janie Forest Uyarlayan: Lyn Doerksen Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org BFC PO

Detaylı

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz. Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci

Detaylı

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi BÝRÝNCÝ BÖLÜM 1 Dünya döndü Son ders zili çalýnca tüm öðrenciler sevinç çýðlýklarý atarak okulu terk etti. Ýkili öðretim yapýlýyordu. Sabahçýlar okulu boþaltýrken, öðleci grup okula girmeye hazýrlanýrdý.

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Yunus ve

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Yunus ve Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Yunus ve Büyük Balõk Yazarõ: Edward Hughes Resimleyen: Jonathan Hay Uyarlayan: Mary-Anne S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org BFC PO Box

Detaylı

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Üstüne, günlerin yorgunluðu çökmüþtü. Bunu ancak oyunla atabilirdi. Caný oyundan

Detaylı

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým. Kaybolan Çocuk Çocuklar için öyküler yazmak istiyordum. Yazmayý çok çok sevdiðim için sevinçle oturdum masanýn baþýna. Yazdým, yazdým... Sonra da okudum yazdýklarýmý. Bana göre güzel öykülerdi doðrusu.

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Nuh ve

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Nuh ve Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Nuh ve Büyük Tufan Yazarõ: E. Duncan Hughes Resimleyen: Byron Unger ve Lazarus Uyarlayan: M. Maillot ve Tammy S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

İYELİK TAMLAMASINDA ÇOKLUK ÜÇÜNCÜ KİŞİ SORUNU

İYELİK TAMLAMASINDA ÇOKLUK ÜÇÜNCÜ KİŞİ SORUNU İYELİK TAMLAMASINDA ÇOKLUK ÜÇÜNCÜ KİŞİ SORUNU Doç. Dr. Mustafa S. KAÇALİN Kõrgõzistan Türkiye Manas Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü İlgi tamlamasõ, iyelik tamlamasõ, ad tamlamasõ gibi

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

Türkiye deki Yabanc lar için Gazeteler

Türkiye deki Yabanc lar için Gazeteler Yusuf Kanl Kuşkusuz 45 yõllõk tarihiyle ülkemizin günlük ilk İngilizce gazetesi olmasõ nedeniyle genel yayõn yönetmenliğini yapmakta olduğum Turkish Daily News gazetesi hem diğer yabancõ dilde yayõn yapan,

Detaylı

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa

Detaylı

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem YALNIZ BİR İNSAN Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem öyle sonunda hep iyilerin kazandığı, kötülerin cezalandırıldığı veya bir suçluyu bulmak için

Detaylı

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN TEŞEKKÜR Kısa Film Senaryosu Yazan Bülent GÖZYUMAN Sahne:1 Akşam üstü/dış Issız bir sokak (4 sokak çocuğu olan Ali, Bülent, Ömer ve Muhammed kaldıkları boş inşaata doğru şakalaşarak gitmektedirler.. Aniden

Detaylı

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR 3. B A S I M Çocuklarla İlgili Her Türlü Faaliyette, Çocuğun Temel Yararı, Önceliklidir! 2 Süleyman Bulut Anne Ben Yapabilirim 4 Süleyman

Detaylı

Petrus ve Duanın Gücü

Petrus ve Duanın Gücü Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Petrus ve Duanın Gücü Yazarõ: Edward Hughes Resimleyen: Janie Forest Uyarlayan: Ruth Klassen Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org BFC PO

Detaylı

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin. Bu kitapçığı, büyük olasılıkla kısa bir süre önce sevdiklerinizden biri size cinsel kimliği ile biyolojik/bedensel cinsiyetinin örtüşmediğini, uyuşmadığını açıkladığı için okumaktasınız. Bu kitapçığı edindiğiniz

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 169 VEFA VE CÖMERTLİK ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 5523 15 2 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu

Detaylı

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, elinde boş bir çuval, alanın ortasında öylece dikiliyordu.

Detaylı

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda. TÜRKÇE 12-13: OKUMA - ANLAMA - YAZMA OKUMA - ANLAMA 1: Rezervasyon Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda. Duşlu olması şart. Otel görevlisi: Tek kişilik odamız kalmadı

Detaylı

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları RAPUNZEL Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki

Detaylı

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler. ENGİN VE İKİZLER ALIŞ VERİŞTE Hastane... Dr. Gamze Hanım'ın odası, biraz önce bir ameliyattan çıkmıştır. Elini lavaboda yıkayarak koltuğuna oturur... bu arada telefon çalar... Gamze Hanım telefon açar.

Detaylı

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN 12.06.2008 16:48 FİLİZ ESEN-İROL AŞARAN : Efendim : İyiyim sağol sen nasılsın : Çalışıyorum işte yaramaz birşey yok : Kim yazmış bunu : Kim yazmış bunu Milliyet te : Yani sen sen birşey yollamış mıydın

Detaylı

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı. ÇAYLAK Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı. Alt katta genel tıbbi muayene ve müdahaleleri yapılıyordu. Bekleme salonu ve küçük bir de laboratuar vardı. Orta katta diş kliniği ve ikinci bir muayene

Detaylı

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin Bir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz

Detaylı

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir? ALTIN BALIK Bir zamanlar iki balıkçı varmış. Biri yaşlı, diğeriyse gençmiş. İki balıkçı avladıkları balıkları satarak geçinirlermiş. Bir gün yine denize açılmışlar. Ağı denize atıp beklemeye başlamışlar.

Detaylı

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1 6. Sınıf sıfatlar testi testi 1 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru anlamını sağlayan kelime sıfat değildir? A) Kaç liralık fatura kesilecek? B) Oraya gidip de ne iş yapacaksın? C) Ne kadar güzel konuşuyor

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Tanrõ nõn İbrahim e Vaadi Yazarõ: E. Duncan Hughes Resimleyen: Byron Unger ve Lazarus Uyarlayan: M. Maillot ve Tammy S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children

Detaylı

Woyzeck: Öğleyin güneş tepeye çıkıp da dünya ateşe düşmüş gibi yanmaya başlayınca, işte o zaman korkunç bir ses bir şeyler diyor bana.

Woyzeck: Öğleyin güneş tepeye çıkıp da dünya ateşe düşmüş gibi yanmaya başlayınca, işte o zaman korkunç bir ses bir şeyler diyor bana. Konu: "Woyzeck ve "Matmazel Julie Adlı Eserlerde Kullanılan İmge ve Simgelerin Eserlerin Tezlerine Katkısı Adı-Soyadı: Halil İbrahim Yüksel No: 149 Sınıfı: 11-D WOYZECK VE MATMAZEL JULIE DE İMGE VE SİMGE

Detaylı

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular hazır olun düşüyoruz diyor. Düşüyoruz ama ben dâhil

Detaylı

iyi günler sevgili ilk yar'larımızın değerli dostları, Bugün geçmişlere gideceğiz, çünkü yakınlarda kulaklarını çok çınlatmıştık... Ne kadar güzel bir örnek çalışmaydı öğretmenlerimizin sevgili Ahmet Hocamızın

Detaylı

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. SOKAK - DIŞ - GÜN ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. Batu 20'li yaşlarında genç biridir. Boynunda asılı bir fotoğraf makinesi vardır. Uzun lensli profesyonel görünşlü bir digital makinedir. İlginç

Detaylı

1) Eğer tartı eksik gelmişse, bu benim hatam değil, onun hatasıdır.

1) Eğer tartı eksik gelmişse, bu benim hatam değil, onun hatasıdır. 1) Eğer tartı eksik gelmişse, bu benim hatam değil, onun hatasıdır. Cümlesinde altı çizili kelimenin zıt anlamlısı hangi cümlede vardır? 1. A. Bugün çok çalıştım. 2. B. Akşamları az yemek yemeliyiz. 3.

Detaylı

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse Gösterdim Gördü anlamına gelmez Söyledim Duydu anlamına gelmez Duydu Doğru anladı anlamına gelmez Anladı Hak verdi anlamına gelmez Hak verdi İnandı anlamına gelmez İnandı Uyguladı anlamına gelmez Uyguladı

Detaylı

Eze meze Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý.

Eze meze Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý. Eze meze Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý. Aðaçlar gördüm yeryüzü yaþýnda; Gölgesinde yaz uyur, kýþ uðuldar baþýnda.

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Kral Davut

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Kral Davut Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Kral Davut (Bölüm 2) Yazarõ: Edward Hughes Resimleyen: Lazarus Uyarlayan: Ruth Klassen Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org BFC PO Box 3

Detaylı

Pandora Vakfı VÜCUDUNUZU DİNLEDİĞİNİZ. oluyor mu? Stichting Pandora, 2003 1/5

Pandora Vakfı VÜCUDUNUZU DİNLEDİĞİNİZ. oluyor mu? Stichting Pandora, 2003 1/5 Stichting Pandora, 2003 1/5 VÜCUDUNUZU DİNLEDİĞİNİZ oluyor mu? Luistert u nog weleens naar u zelf? Over wat (niet) te doen bij psychische klachten. Pandora Vakfı Stichting Pandora, 2003 2/5 Vücudunuzu

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. İsa nõn Mucizeleri

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. İsa nõn Mucizeleri Çocuklar için Kutsal Kitap sunar İsa nõn Mucizeleri Yazarõ: Edward Hughes Resimleyen: Byron Unger ve Lazarus Uyarlayan: E. Frischbutter ve Sarah S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children

Detaylı

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır 1. Bölüm Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır Savaşı nın hikâyesidir. Diğer adıyla ona Akşam Yemeği Savaşları da diyebiliriz. Aslında Hayalet Avcıları III de diyebiliriz, ama açıkçası

Detaylı

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır? 1. (1) Şair yeni bir şiir kitabı yayınladı.(2) Kitap, şairin geleneksel şiir kalıplarını kullanarak yazdığı şiirlerden oluşuyor.(3) Bu şiirlerde kimi zaman, şairin insanı çok derinden etkileyen sesini

Detaylı

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri. C i h a n D e m i r c i Damdaki Mizahçý 90 Yaþýnda Eskimeyen Bir Usta: Haldun Taner Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri. 1986'da yitirdiðimiz Haldun Taner

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum. PEPE NİN HİKAYESİ Pepe, herkesin olmak isteyeceği türden bir insandı. Her zaman neşeli olup, her zaman, söyleyeceği pozitif bir şey vardı. Birisi istediğinde hemen gidiyor, daima : Daha iyisi olamaz! diye

Detaylı

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi : Yazan : Osman Batuhan Pekcan Ülke : FRANSA Şehir: Paris Kuruluş : Vir volt Başlama Tarihi : 4.7.2017 Bitiş Tarihi : 9.8.2017 E-posta : bat.pekcan@gmail.com Herkese Paris ten selamlar. Dün itibariyle 1

Detaylı

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR 4-10 Nisan: Polis Haftası 7-13 Nisan: Dünya Sağlık Günü 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı 23 Nisan'ı içine alan hafta: Dünya Kitap Günü T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM

Detaylı

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU 25 Ders 3 İnsan Bir gün ağaçtan küçük bir çocuk oyan, ünlü bir ağaç oymacısı hakkında ünlü bir öykü vardır. Çok güzel olmuştu ve adam onun adını Pinokyo koydu. Eserinden büyük gurur duyuyordu ama oyma

Detaylı

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

Çok Mikroskobik Bir Hikâye Çok Mikroskobik Bir Hikâye ÜMMÜŞ PÖRTLEK İlköğretim Okulu nda sıradan bir ders günüydü. Eğer Hademe Kazım, yine bir gölgelikte uyuklamıyorsa, birazdan zil çalmalıydı. Öğretmenimiz, gürültü yapmadan toplanabileceğimiz

Detaylı

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

Yüreğimize Dokunan Şarkılar On5yirmi5.com Yüreğimize Dokunan Şarkılar Gelmiş geçmiş en güzel Türkçe slow şarkılar kime ait? Bakalım bizlerin ve sizlerin gönlünde yatan sanatçılar kimler? Yayın Tarihi : 6 Ocak 2010 Çarşamba (oluşturma

Detaylı

Oğlunuz veya kõzõnõz bu sõnõftaki öğretimin bir parçasõ olarak, İngilizce öğrenmek için bir

Oğlunuz veya kõzõnõz bu sõnõftaki öğretimin bir parçasõ olarak, İngilizce öğrenmek için bir Welcome Letter [Turkish] öğretmenliğindeki sõnõfõna [ögretmenin adi] [ELD sinifi seviyesi veya türü] Hoş Geldiniz Bu mektubun amacõ oğlunuza veya kõzõnõza sõnõfõmõza hoş geldin demektir. Çocuğunuzun ve

Detaylı

Yaz l Bas n n Gelece i

Yaz l Bas n n Gelece i Emre Aköz Yeni Okur-Yazarlar ve Gazetelerin Geleceği ABD li serbest gazeteci Christopher Allbritton õn yaşadõklarõ bize yazõlõ medyanõn (ki bu tabirle esas olarak gazeteleri kastediyorum) geleceği hakkõnda

Detaylı

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu? AĞIR ÇANTA Fatma o sabah evden çok zor çıktı. Akşam geç yatınca sabah kalkması zor oldu. Daha kahvaltısını yapamadan çıkmak zorunda kaldı evden. Okula geç kalacaktı yoksa. Okul yolunda çantasını taşımakta

Detaylı

YÖNETİM KURULU BAŞKANI TUNCAY ÖZİLHAN IN 34. GENEL KURUL AÇILIŞ KONUŞMASI

YÖNETİM KURULU BAŞKANI TUNCAY ÖZİLHAN IN 34. GENEL KURUL AÇILIŞ KONUŞMASI TÜRK SANAYİCİLERİ VE İŞADAMLARI DERNEĞİ TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI TUNCAY ÖZİLHAN IN 34. GENEL KURUL AÇILIŞ KONUŞMASI 22 Ocak 2004 SABANCI CENTER Sayõn Başkan, değerli üyeler, değerli basõn mensuplarõ

Detaylı

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N.

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N. New York ta bugün kar yağıyor. 59. Cadde deki evimin penceresinden, yönetmekte olduğum dans okuluna bakıyorum. Bale kıyafetlerinin içindeki öğrenciler, camlı kapının ardında, puante * ve entrechats **

Detaylı

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar Samed Behrengi Sevgi Masalı Çeviren: Songül Bakar Samed BEHRENGİ Azeri asıllı İranlı yazar Samed Behrengi, 1939 da Tebriz de doğdu. Öğretmen okullarında öğrenim gördükten sonra Tebriz Üniversitesi İngiliz

Detaylı

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan 1. Sahne (Koruluk. Uzaktan kuş cıvıltıları duyulmaktadır. Sahnenin solunda birbirine yakın iki ağaç. Ortadaki ağacın hemen yanında, önü sahneye dönük, uzun ayaklık üzerinde bir dürbün. Dürbünün arkasında

Detaylı

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67) KOCAER 1 Tuğba KOCAER 20902063 KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA... Hepsi için teşekkür ederim hanımefendi. Benden korkmadığınız için de. Biz ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya...

Detaylı

Eziyet Eden Birinden Vaaz Eden Birine

Eziyet Eden Birinden Vaaz Eden Birine Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Eziyet Eden Birinden Vaaz Eden Birine Yazarõ: Edward Hughes Resimleyen: Janie Forest Uyarlayan: Ruth Klassen Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org

Detaylı

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ www.armtr.org Yazan: Billur Demiroğulları Çizen: Yasemin Erdem Kontrol: Özlem Küçükfırat Bilgi (Çocuk Gelişim Uzmanı) Bu hikaye kitabının her türlü yayın hakkı Anorektal

Detaylı

1. Bölüm. Böbür Tepesi nde

1. Bölüm. Böbür Tepesi nde 1. Bölüm Böbür Tepesi nde Her şey, bir öğleden sonra, küçük ve huzurlu Limonlu Bayır kasabasında başladı. Yaz neredeyse bitmişti ve gün, zamandan yapılmış devasa, parlak bir panter gibi tembel tembel esniyordu.

Detaylı

Yaz l Bas n n Gelece i

Yaz l Bas n n Gelece i Prof. Dr. Giso Deussen Bill Gates yazõlõ basõnõn geleceğini karanlõk görüyor: Yazõlõ basõnõn sonunun geldiğine inanõyor. Microsoft un kurucusu Ekim 2005 sonunda Fransõz gazetesi Le Figaro" ile yaptõğõ

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Bir Tapõnak. Ediyor

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Bir Tapõnak. Ediyor Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Bir Tapõnak Görevlisi İsa yõ Ziyaret Ediyor Yazarõ: Edward Hughes Resimleyen: Byron Unger ve Lazarus Uyarlayan: M. Maillot ve Sarah S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten:

Detaylı

İsa 5000 Kişiyi Doyuruyor

İsa 5000 Kişiyi Doyuruyor Çocuklar için Kutsal Kitap sunar İsa 5000 Kişiyi Doyuruyor Yazarõ: Edward Hughes Resimleyen: Janie Forest Uyarlayan: Ruth Klassen Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org BFC

Detaylı

THE EUROPEAN ENVIRONMENT AGENCY BAŞVURU FORMU

THE EUROPEAN ENVIRONMENT AGENCY BAŞVURU FORMU THE EUROPEAN ENVIRONMENT AGENCY BAŞVURU FORMU (Bütün sorularõn yanõtlanmasõ gerekmektedir. Gerektiği taktirde lütfen "hayõr" yanõtõnõ kullanõn. Kutularõ boş bõrakmayõn veya tire işareti koymayõn. SİYAH

Detaylı

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam. Onaylayan Administrator Pazartesi, 21 Mayýs 2007 Besteciler.org Amerika A memo Burasý New York Amerika Evler karýþtý bulutlara Nasýl bir zaman Nasýl bir yaþam A memo Ýnsanlar simsiyah, kýzýl, beyaz Sokaklar

Detaylı

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış; Yemek Temel, Almanya'dan gelen arkadaşı Dursun'u lokantaya götürür. Garsona: - Baa bi kuru fasulye, pilav, üstüne de et! der. Dursun: - Baa da aynısından... Ama üstüne etme!.. Ölçüm Bir asker herkesin

Detaylı

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba. 1. Bölüm Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba. Bütün bu insanın kafasını şişiren karmaşa, çok ama çok masum bir günde başladı. O gün çok şirin, çok masumdu. O gün öyle muhteşem, öyle harika ve öyle

Detaylı

YÖNETİM KURULU BAŞKANI TUNCAY ÖZİLHAN IN TÜSİAD BERLİN BÜROSU AÇILIŞ TÖRENİ KONUŞMASI

YÖNETİM KURULU BAŞKANI TUNCAY ÖZİLHAN IN TÜSİAD BERLİN BÜROSU AÇILIŞ TÖRENİ KONUŞMASI TÜRK SANAYİCİLERİ VE İŞADAMLARI DERNEĞİ TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI TUNCAY ÖZİLHAN IN TÜSİAD BERLİN BÜROSU AÇILIŞ TÖRENİ KONUŞMASI 2 EYLÜL 2003 BERLİN Sayõn Başbakanõm, Sayõn Bakanlar, Milletvekilleri,

Detaylı

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) İmtiyaz Sahibi Adına Ramazan BALCI Okul Müdürü Fatma BAŞA ( Özel Eğitim Öğretmeni ) Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI ( Görsel Sanatlar Öğretmeni

Detaylı

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ ADALET ve CESARET ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 4965 24 3 Sertifika no: 14452 Uğurböceği

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Irmaktan Gelen Prens

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Irmaktan Gelen Prens Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Irmaktan Gelen Prens Yazarõ: Edward Hughes Resimleyen: M. Maillot ve Lazarus Uyarlayan: M. Maillot ve Sarah S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org

Detaylı

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127 KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127 Düzenleyen Administrator Salý, 15 Haziran 2010 Mersin Gazetesi KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127 YAZIK Abidin GÜNEYLÝ-Mersin Küfürün adýný günah koymuþlar Etsem bana yazýk etmesem

Detaylı

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi. Marifetli Çocuk Üç kadın ellerinde sepetleriyle pazardan dönüyorlardı. Dinlenmek için yolun kenarındaki kanepeye oturdular. Çocukları hakkında sohbet etmeye başladılar. Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli

Detaylı

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın! Kendini Tanıma Testi Bu testi yapın, kendinizi tanıyın! İnsanlar sizin hakkınızda sandığınızdan farklı izlenimlere sahip olabilir. Gerçekten nasıl algılandığınızı siz de bilmek istemez misiniz? Bu teste

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Büyük Öğretmen İsa Yazarõ: Edward Hughes Resimleyen: Byron Unger ve Lazarus Uyarlayan: E. Frischbutter ve Sarah S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children

Detaylı

Administrator tarafından yazıldı. Çarşamba, 27 Temmuz :46 - Son Güncelleme Cuma, 19 Ağustos :53

Administrator tarafından yazıldı. Çarşamba, 27 Temmuz :46 - Son Güncelleme Cuma, 19 Ağustos :53 Selim Çürükkaya / Yeni yazdığım kitaba bir isim arıyordum. Gece uyumadan önce düşünüyordum. Susmak kelimesi üzerinde yoğunlaşıyordum. Dalmışım Kendimi bir bahçede buldum. Hava sıcaktı; çiçekler açmış,

Detaylı

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak)

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak) ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak) Enerji Tasarrufu Haftası (Ocak ayının ikinci haftası) GÜNE BAŞLAMA ETKİNLİKLERİ Oyun

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 163 FEDAKÂRLIK VE DUYARLILIK ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 5523 09 1 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın

Detaylı

JULIUS SU YÜZÜNE ÇIKIYOR

JULIUS SU YÜZÜNE ÇIKIYOR JULIUS SU YÜZÜNE ÇIKIYOR, büyük bir cesaret örneği sergileyen ve doğru destekle kendini aşmayı başaran bir ufaklığın öyküsüdür. JULIUS SU YÜZÜNE ÇIKIYOR Julius Zorn GmbH Juliusplatz 1 86551 Aichach Almanya

Detaylı

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut Havada bulut Sen bunu unut 8 TEK TEK TEKERLEME Öğrendiğim ilk tekerlemeyi hatırlamıyorum ama; çocukluğuma dönüp, baktığımda onlarca tekerleme arasından ikisinin öne çıktığını çok net görüyorum. Bir tanesi,

Detaylı

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum. Türkiye deki en büyük emek israflarından birisi İngilizce öğreniminde gerçekleşiyor. Çevremde çok insan biliyorum, yıllarca İngilizce öğrenmek için vakit harcamış, ama hep yanlış yerlerde harcamış. Bu

Detaylı

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler. MASAL CADISI Masal Cadı sının canı sıkılıyordu. Ormandaki kulübesinde tek başına otururdu. Yıllardır insan yüzü görmemişti. Bu gidişle bütün yeteneklerim kaybolacak, diye düşünüyordu. Süpürgemle uçabileceğimi

Detaylı

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ Oya Baydar, Mine Söğüt, Özcan Yüksek, Ercan Kesal, Arif Keskiner ve Melih Güneş konuklarla sohbet etti 86. İzmir Enternasyonal Fuarı nda bu yıl ilk

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Cennet, Harika Evi

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Cennet, Harika Evi Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Cennet, Tanrõ nõn Harika Evi Yazarõ: Edward Hughes Resimleyen: Lazarus Uyarlayan: Sarah S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org BFC PO Box

Detaylı

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com Acele karar vermeyin Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanıyormuş. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını

Detaylı

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή: ΚΥΠΡΙΑΚΗ ΔΗΜΟΚΡΑΤΙΑ ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΓΙΔΤΘΤΝΗ ΜΔΗ ΔΚΠΑΙΓΔΤΗ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ ΜΑΘΗΜΑ: ΣΟΤΡΚΙΚΑ ΕΠΙΠΕΔΟ: Γ ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011

Detaylı

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Güzel Bir Bahar ve İstanbul Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.

Detaylı

22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi

22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi 22.05.2014 Perşembe İzmir Gündemi GÜNAH KEÇİSİ BULUNDU! Katip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tancan Uysal, Soma daki kömür faciası hakkında çok tartışılacak bir yazı kaleme aldı.

Detaylı

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf ilk yar'larımızın sevgili dostları, ilkyar desteklerinizle giderek büyüyen bir aile olarak varlığını sürdürüyor. Yeni yeni ilk yar'larımızla tanışırken bir taraftan fedakar gönüllülerimizi, ve bir zamanlar

Detaylı

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir. Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir. Gemiyle bir yolculuğa çıkmaya hazır mısın? O zaman geminin üzerindeki çiçeklerden 2 tanesini yeşile, bir tanesini pembe renge boyamalısın. Geminin pencereleri açık mavi

Detaylı

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. İşçi Cephesi: Direnişiniz nasıl başladı? Kazova dan bir işçi: Bizim direnişimiz ilk önce 4 aylık maaşımızı, kıdem ve tazminat

Detaylı

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

C A NAVA R I N Ç AGR ISI C A NAVA R I N Ç AGR ISI Canavar, canavarların hep yaptığı gibi, gece yarısından hemen sonra çıktı ortaya. Geldiğinde Conor uyanıktı. Kısa süre önce bir kâbus görmüştü. Herhangi bir kâbus değil- di bu;

Detaylı

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama: Yolun Kenarına Diken Eken Adam Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama: - Bu dikenleri sök, insanları

Detaylı

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi daha çok sevdiğimiz bir dağ köyünde doğup büyüdüm. Uzak

Detaylı

ÖZEL KIRAÇ ORTAOKULU 2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DEĞERLER EĞİTİMİ RAPORU (NİSAN 2015) KARŞILIKSIZ İYİLİK YAPMAK

ÖZEL KIRAÇ ORTAOKULU 2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DEĞERLER EĞİTİMİ RAPORU (NİSAN 2015) KARŞILIKSIZ İYİLİK YAPMAK ÖZEL KIRAÇ ORTAOKULU 2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DEĞERLER EĞİTİMİ RAPORU (NİSAN 2015) KARŞILIKSIZ İYİLİK YAPMAK 5.sınıf öğrencileriyle Karşılıksız İyilik Yapmak ne demektir? sorusu üzerine sınıfta beyin

Detaylı

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken Engin Deniz İpek 21301292 Üniversite Üzerine Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken formüllerden ya da analitik zekayı çalıştırma bahanesiyle öğrencilerin önüne

Detaylı

Otistik Çocuklar. Berkay AKYÜREK 7-B 2464

Otistik Çocuklar. Berkay AKYÜREK 7-B 2464 Otistik Çocuklar Otistik olmak normal insan olmaktan çok farklı değildir aslında, sadece günlük ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Yani bizim kendi başımıza yapabildiğimiz (yemek yeme, kıyafet giyme, oyun

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. İlk Kilisenin Doğuşu

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. İlk Kilisenin Doğuşu Çocuklar için Kutsal Kitap sunar İlk Kilisenin Doğuşu Yazarı: Edward Hughes Resimleyen: Janie Forest Uyarlayan: Ruth Klassen Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org 2011 Bible

Detaylı

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafõndan 10 Aralõk 1948 günü kabul ve ilan edilen İnsan Haklarõ Evrensel Bildirgesi'nin tam metni. Bu tarihi kararõn ardõndan Genel Kurul tüm üye ülkeleri Bildirge metnini,

Detaylı