BAŞARIYA GİDEN YOL. Önsöz. Nahit SERBES

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "BAŞARIYA GİDEN YOL. Önsöz. Nahit SERBES"

Transkript

1 BAŞARIYA GİDEN YOL Önsöz Nahit SERBES Günün birinde anılarımı yazacağımı hiç düşünmemiştim. Fakat geride bıraktığım yıllardan hatırlayabildiklerimin önemli mesajlar içerdiklerini düşündüm. Dolayısıyla bu birikimi kâğıda dökmeyi, özellikle gençlerin dikkatine sunmayı bir görev bildim. Çocukluk anılarım, insan yaşamında önemsiz görünen bazı olayların onun geleceği üzerinde ne denli etkili olduğunun tanığı olacaktır. Bu açıdan gençler bunlardan önemli dersler çıkarabilirler. İş hayatıyla ilgili anılarımın, geleceğin iş adamlarına ışık tutacağını umuyorum. Bizim ülkemiz bir fırsatlar ülkesi olup, bilgili ve çalışkan insanlarımıza çeşitli olanaklar sunmaktadır. İyi yetişmiş birçok insanımız bu olanaklardan yararlanarak başarıyı yakalamakta ve bir misyoner gibi dışa açılarak mucizeler gerçekleştirmektedir. Yaşamımın bir bölümünü de, politika doldurmuştur. Bu alanda azımsanmayacak bir deneyim kazandığımı düşünüyorum. Politika yapmak kuşkusuz ülke ve millet hizmetinde yaşamsal önem taşır. Ancak itiraf etmem gerekirse benim tanıdığım politikacıların pek çoğu bunun bilincinde değillerdi. Esasen halkımızın politikacılara duyduğu güvensizlikte bunun başlıca etken olduğu görüşündeyim. Dolayısıyla Türk siyasi hayatının daha çok sayıda bilinçli ve erdemli politikacılara ihtiyacının olduğu kesindir. Bu konuda yazdıklarımın politikaya ilgi duyanların yanı sıra, yakın tarihimize ışık tutacağını umuyorum. Günlük tutmak gibi bir alışkanlığım olmadığından naklettiğim anılarımın tarihlerini, kronolojik sıralamalarını tam olarak verememiş olabilirim. Ancak şundan emin olabilirsiniz ki yaşadıklarımı, duygu ve düşüncelerimi olduğu gibi aktarmaya büyük özen gösterdim. Bu kitap gençlerin hedeflerine nasıl ulaşacaklarını, kriz anlarında nasıl doğru ve çabuk karar vereceklerini, zekâlarını kıvrak bir şekilde kullanarak hayal bile edilemeyecek başarıları nasıl yakalayabileceklerini öğretecektir. Bu anılarımın okuyucularıma küçük bir katkısı dahi olsa, kendimi zevkli bir görev yapmış sayarım. Saygılarımla... Nahit Serbes Adapazarı 2008 Çocukluğumun en güzel günleri 3 Eylül 1945 te Adapazarı nın Çaybaşı Fuadiye köyünde Osman-Mürvet Serbes çiftinin beşinci çocuğu olarak dünyaya geldim. Yedi erkek, bir kız olmak üzere sekiz kardeştik. Ben bundan şikâyetçi olmamakla beraber, Kafkas kökenli ailelerde sekiz çocuğa pek rastlanmadığını belirtmeliyim. Çocukluğumun en zevkli günleri köyde geçti. Bir daha yaşanması mümkün olmayan güzellikleri orada yaşadım. Çevre kirliliğinin doruğa ulaştığı günümüzde, içerisinde yaşadığım doğal ortamın değerini şimdi daha iyi anlıyorum. Köyümüze adını veren, suyunu içebildiğimiz, balığını tutabildiğimiz, içinde yüzebildiğimiz pırıl pırıl bir çay. Diz boyuna varan yemyeşil çayırlar, onları çevreleyen koruluklar. Bir defasında köyümüzün yaşlılarından Ali Rıza Amca anlatmıştı. Köyümüzün orman zenginliğindeki ağaçlarla çevrili olduğunu, çayından yabani hayvanların su içtiklerini kendisi hatırlıyordu. Çocukluk anısı olarak köylülerin bir geyiği nasıl kovalayarak vurduklarını da nakletmişti. O geyiğin acısını çocuk kalbimden uzun süre atamamıştım. Onun anlattıklarından

2 çıkan sonuç doğanın sürekli tahrip edildiği, bir sonraki kuşağa birçok şeyini yitirmiş olarak devredildiği gerçeğiydi. Bütün bunların günümüzde doğal çevrenin, korunması gereken ne kadar değerli bir varlık olduğunu yeterince anlattığını sanıyorum. Benim ailemde atların her zaman ayrı bir yeri ve önemi olmuştur. Çocukluğumda yaz tatillerindeki görevlerimden birisi de onları otlatmak ve bakımlarıyla uğraşmaktı. Her sabah sayıları bazen on beşe kadar varan at sürüsünü köy civarındaki meraya götürür, akşam olunca da geri getirirdim. Uzun yaz tatillerinde otlak sözcüğüyle ifade ettiğimiz merada at bekçiliği yaparken; bir taraftan da merayı bir baştan öbür başa kat eden çayda yüzer, balık tutardık. Yine arkadaşlarımızla yaptığımız güreşler, yarışlar ve oynadığımız çeşitli oyunlar çocukluğumun en unutulmaz anıları olmuştur. Otlak yolculuğunda Kaldırım başı denilen yerden sonra sulak bir bölge başlardı. Ben bu bölgeyi at sırtında geçer, bunun için de tecrübeli atları tercih ederdim. Genç ve acemi taylara binmemek bana ailede öğretilmiş, titizlikle uymam gereken bir kuraldı. Bir defasında şeytana uymuş bu kuralı çiğneme gafletinde bulunmuştum. Elimde büyümüş, çok iyi anlaştığım al bir taya binmiştim. Genç tay beni yanıltmamış, üzerine binmeme itiraz etmemişti. Üstelik hiçbir sorun çıkarmadan sulak bölgeden de geçirmişti. Bu durumdan aldığım cesaretle tayı koşturmaya karar vermiştim. Ancak kırbacı taya dokundurur dokundurmaz tay ürkmüş, artık fazlaya gittin dercesine beni üzerinden fırlatmıştı. Düştüğüm yerde birkaç saat kadar baygın kalmışım. Ayıldığımda önce hiçbir şey hatırlayamadım. Belimde taşıdığım küçük baltanın herhangi bir yerimi kesmemiş olması da büyük bir şanstı. Başıma gelenlerden aileme söz etmedim. Bir daha da acemi taylara binmedim ve bu vesile ile baba nasihatinin ne demek olduğunu da öğrenmiştim. Nahit Seres in Yarış Atları Babam beyefendi tabiatlı, yumuşak huylu ve merhametli bir insandı. Sorunları sabırla, diyalogla halletmeye çalışırdı. Onun karakterinde kaba kuvvete ve şiddete yer yoktu. Çevresindekilere karşı hiçbir zaman kalabalık bir aile olmamızın avantajını kullandığına tanık olmadım. Yeri gelmişken onun bu yönüne ışık tutan bir anımı nakletmek isterim. Tapu ve kadastro teşkilatının olmadığı yıllardı. Bir gün tarla komşumuz olan iki kardeş, aramızdaki hendeği kazıyorlardı. Bu, iki tarafın da yararınaydı. Fakat kazdıkları hendek yeri bize aitti. Oysa kardeşler kazdıkları toprağı kendi taraflarına atıyorlardı. Bu ise hendek yerini kendilerine ait saydıklarının bir göstergesiydi. Bu sırada ben ve babam birlikte tesadüfen orada bulunuyorduk. Babam kendilerine serinkanlı bir tavırla, önce kolay gelsin dedikten sonra hendek kazmakla olumlu bir iş yaptıklarını, fakat hendek yerinin bize ait olması açısından yaptıkları işin mülkiyete müdahale anlamına geldiğini söylemişti. İki kardeş

3 babamın bu sözlerine, öfkeli bir tepki vermemekle beraber, yerin kendilerine ait olduğu iddiasıyla işlerine devam etmişlerdi. Ben o sırada epeyce endişe etmiş, babamla tarla komşularımız arasında çıkabilecek bir kavgada iki kardeşin ellerindeki kazma ve küreklerle saldırmalarından kaygı duymuştum. Babam bu durum üzerine köye dönmüş, durumu önce kardeşlerin yaşlı babalarına bildirmişti. Fakat ondan da olumlu bir tavır göremeyince bu kez tarlamızın eski sahibi Kamil Beyan Amca'nın hakemliğine başvurmuştu. Babamla birlikte olay yerine gelen Kamil Amca iki kardeşe kazdıkları yerin bize ait olduğunu, esasen eski hendeğin kenarındaki toprağın bizim tarafımızda oluşunun da bunu kanıtladığını söylemişti. Köyün saygın kişilerinden biri olan Kamil Amca'nın sözleri etkili olmuştu. İki kardeş Ya öyle mi? Biz bilmiyorduk. diyerek mahcup bir tavırla iddialarından vazgeçmişlerdi. Fakat burada önemli olan kazılmasına başlanmış olan hendeğin tamamlanmasıydı. Onun mülkiyeti meselesi bir gerçeğin tespitinden ibaretti. Dolayısıyla sonuçta babamın da tarla komşularımıza katılmasıyla, koyu bir sohbet ve neşe ortamında hendeğin kazılması işi birlikte tamamlanmıştı. Biz bir çiftçi ailesi olarak şeker pancarı da yetiştirirdik. Şeker pancarı, işçiliği fazlaca olan bir tarım ürünüdür. Olgunlaştığında fabrikaya götürülmeden önce yapraklarının kesilmesi gerekir. Süt ineği sahipleri bu işlemi besleyici özelliği yüksek olan yaprakların karşılığında yapar, herhangi bir ücret almazlardı. Bir gün komşularımızdan Hızır Amca yaprak kesiyor, ben de kendisini izliyordum. Gördüğüm kadarıyla sadece yaprakları değil, onlarla birlikte şeker pancarının bir kısmını da kesiyordu. Bu durumu hatırlatınca o kadarcık pancarın önemli olmadığını söyleyerek beni biraz terslemişti. Bunun üzerine onun cevabına karşı çıkmış, her şeker pancarından kesilecek küçük miktarların büyük bir toplam oluşturacağını ona söylemiştim. Bu sözlerim, sevimli bir ihtiyar olan Hızır Amcayı kızdırmaktan çok, şaşırtmıştı. Kendisi bu sözlerimi hemen herkese takdirle anlatmış, benim ileride hesabını, kitabını iyi bilen bir adam olacağım kehanetinde bulunmuştu. Hızır Amca, Dinleniyor Rahmetli Annem Reşit Bey Köyünde oturan ailesini ziyarete giderken, beni de birlikte götürürdü. Yaptığımız bir yaya yolculuğu esnasında, hoş sohbet olan annem, kimseye söylemeyeceğime yemin etmem şartıyla bana bir sır vereceğini söylemişti. Çok meraklanmış, derhal olumlu cevap vermiştim. Bunun üzerine annem bana bir küp dolusu parasının olduğunu söylemişti. Şaşırmış, acaba annem bana şaka mı yapıyor diye düşünmüştüm. Fakat hiç de öyle bir hali yoktu. Annemin ciddiyetinden emin olur olmaz, eve bir an önce

4 dönebilmek için dayanılmaz bir arzu duymuştum. Dolayısıyla bu bana hayatımın en uzun ziyareti gibi gelmişti. Evimize döner dönmez anneme, para dolu küpün nerede olduğunu sordum? Annem beni söz ettiği küpün yanına götürdü. Biraz şaşırmıştım. Çünkü içi madeni para dolu olan küp ne toprağa gömülüydü, ne de gizlilik özelliği olan bir yerdeydi. Musluğun altında, oracıkta duruyordu. Gerçi benim gördüğüm ne bir servet, ne de hazineydi. Sadece annemin tavuk, yumurta, kabak çekirdeği ve ceviz satıp ihtiyacı olduğunda babama vermek üzere biriktirdiği bir miktar paradan ibaretti. Tabii o yıllarda henüz günümüz ölçüsünde bir enflasyonla tanışmadığımızı belirtmeliyim. Annem babama para verirken, benimle paylaştığı sırrını ona bildirmediğinden, komşulardan borç aldığını söylüyordu. Benim açımdan ise içi para dolu küpün yerini öğrenmek, köyümüze gelecek seyyar satıcıların daimi müşterisi olmak anlamını taşıyordu. Nitekim bir gün simitçinin sesini duyar duymaz derhal musluğa doğru koşmuştum. Fakat küp yerinde değildi. O an büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Bir taraftan simitçinin sesi de uzaklaşıyordu. Gittikçe artan bir telaşla küpün olabileceğini düşündüğüm her yere baktım. Fakat onu bulmak bir yana, bir daha hiç görmedim. Bende bu olaydan gereken dersi almıştım ve bir kumbara alarak para biriktirmeye başlamıştım. Daha da önemlisi bütün hayatım boyunca bu olay bana paranın tasarrufu konusunda annemin en büyük hediyesi olmuştur. Küpü Bir daha Hiç Göremedim Annemin para biriktirebilmesinin sırrı, tereyağı ve peynir yapmaktaki becerisinden kaynaklanıyordu. Onları pazarlamak da bana düşmekteydi. Bir defasında Hanaltı esnafından Hasan Güreş Efendi götürdüğüm tereyağını çok beğenmiş, bundan sonrakileri de kendisine götürmemi istemişti. Gerçekten daha sonra Adapazarı nda artık pazarlama sorunum olmamış, üstelik Hasan Efendi en yüksek fiyatı ödeyen müşterimiz olmuştu. Zaman zaman köy sakinlerinden de tereyağı isteyenler oluyordu. Ancak annem bu konuda pek profesyonel sayılmazdı. Evimizde terazi de olmadığından, tereyağının ağırlığını takdir hakkını alıcılara bırakırdı. Fakat bir defasında o da bu durumu aşırı istismar eden bir köylümüzün tutumu karşısında isyan etmiş, benden tereyağını kendisine teslim etmeden tarttırmamı istemişti. Komşu köyün bakkalında tarttırdığım tereyağı 1,5 kg. gelmişti. Ben daha sonra tereyağını söz konusu müşterimize teslim etmiş, fakat tarttırdığımdan söz etmemiştim. Kendisi birkaç gün sonra bir kg. tereyağı parası göndermişti. Oysa bu müşterimiz köyümüzün en saygın kişilerindendi. Tabii ki hayal kırıklığına uğramış, ancak bu vesileyle insanlara ne ölçüde güvenilip, güvenilemeyeceği konusunda deneyim kazanmıştım.

5 Benim çocukluk yıllarımda ülkemizdeki temel tüketim maddelerinin başında gaz, tuz, bez, yağ ve şeker gelirdi. Bu ihtiyaçlarını karşılayabilen aileler varlıklı sayılırdı. Bugün dünyanın tekstil devlerinden sayılan ülkemizde, O zamanlar kumaş elbise diktirenler dahi parmakla gösterilirdi. Büyük çoğunluk genelde lastik ayakkabılar giyer, deri ayakkabı giyenlere pek rastlanmazdı. Bir defasında babamın bana aldığı bir çift basit bez ayakkabı beni çok mutlu etmişti. Onları futbol oynarken bile giymeye kıyamamıştım. Bir taraftan meşin yuvarlağın peşinde koşarken, diğer taraftan da göz ucuyla saha kenarına bıraktığım ayakkabılarımı süzerdim. Yine böyle bir gün, oyuna katılmak üzere olan bir arkadaşımın ayakkabılarımı giymesi, beni adeta deliye döndürmüştü. Derhal yanına koşarak ne yapıyorsun! diye avazım çıktığı kadar bağırdığımı hatırlıyorum. Şaşırmış görünen arkadaşıma ben onları giymeye kıyamazken, sen nasıl olur da giyersin diyerek öfkeyle kükremiş ve ayakkabıları elinden almıştım. Ben de hemen herkes gibi bir futbol kulübüne sempati duymakla beraber, fanatik bir taraftar sayılmam. Burada çocukluğumdan bu yana gelen Fenerbahçeliliğimin öyküsünü anlatmak isterim.1955 yılının bir yaz gününde babam Ağabeyimle ikimizi beraberinde köyden Adapazarı na götürmüştü. O yıllarda köyden kente gitmek, bütün köy çocukları için çok keyifli bir olaydı. Bugün otopark inşaatı devam eden eski Sakarya vilayet konağının olduğu yerde pazar kurulurdu. Babam bizi bu Pazaryerine götürdü. Kendi alışverişini yaptıktan sonra bize de bir isteğimizin olup olmadığını sordu. Biz sözleşmişçesine birer bel kemeri almasını istemiştik. Böylece kemer yığını içinden sarı kırmızı ve sarı lacivert renkleri taşıyan kemerleri seçmek suretiyle taraftarı olacağımız futbol kulüplerini de belirlemiş, bu renklerin anlamını öğrenmemizden itibaren Ağabeyim Galatasaraylı, ben ise ateşli bir Fenerbahçe taraftarı olmuştum. Gene aynı dönemlerde köyümüzün çok hoşsohbet ve lafını esirgemeyen bir berberi vardı Bu yüzden Ali Amcanın berber dükkânında saçımı kestirmek için sıramı beklerken hiç sıkılmazdım. Bir gün tıraşını bitirdiği bir müşterisinin ardından çok ağır konuşmuş, herkesin ortasında tıraşı biten müşterisinin kirinden makasın saçlarına girmediğini söylemişti. Onun bu sözleri sıramı beklemekte olan beni çok kaygılandırmıştı. Benim saçlarım da sakın kirli olmasındı! Berber dükkânından usulca süzüldüm. Hemen yakındaki çayın kenarına inerek saçlarımı yıkamaya çalıştım. Yine hiç kimseye hissettirmemeye çalışarak dükkâna geri döndüm. Fazla beklemeden sıram gelmiş, berber koltuğuna oturmuştum. Üzerimde saçlarımı yıkamış olmanın rahatlığı, ama yeterince kurulayamamış olmanın tedirginliği vardı. Nitekim saçlarımı kesmekte zorlanan berber Ali Amcanın Allah aşkına saçlarını kaş göz arasında nasıl ıslattın! sözleri hâlâ kulağımdadır. Bir gün okul çıkışı köyümüzün bakkalına uğramıştım. Bakkal tekel ürünlerine% 100 zam yapıldığı halde, zamlı tarifeyi uygulamamak, eski fiyatları geçerli saymakla övünüyordu. Çocuk aklımla bile cebimdeki elli kuruşumla on kutu kibrit aldığımda, paramı iki katına çıkarabileceğimi hesaplamıştım. Fakat bakkal elli kuruşluk kibrit vermeye yanaşmamış, sadece bir kutu kibrit verebileceğini söylemişti. Bunun üzerine çözümü her arkadaşıma birer kibrit aldırmakta gördüysem de durumu fark eden bakkal beni cezalandırmak için epeyce kovalamış, fakat yakalayamamıştı. Çocukluğumun çok ilginç anılarından biri de İkinci Dünya Savaşının yaralarını sarmak üzere ülkemize gelen, Marshall Yardımıyla ilgilidir. Bu yardım kapsamında köyümüze muhtarlık eliyle dağıtılmak üzere çeşitli gıda maddeleri gönderilmişti. Köyümüzün

6 kadınları arasında bu konuda çeşitli spekülasyonlar yapılıyordu. Köyümüzün kadınları etlerin domuz eti olabileceğine dair endişelerini seslendiriyor, sütün tozu da olur muymuş? Diyerek şaşkınlıklarını ifade ediyorlardı. Bütün bunlar beni de meraklandırmaktaydı. O sırada yardımın dağıtılmasına da başlanmıştı. Yolda kimi görsem elinde bir paket ve içinde et, katı yağ, süt tozu evinin yolunu tutmuştu. Anneme bu yardımdan bize de verilip verilmeyeceğini sorduğumda, aldığım cevap beni hiç de memnun etmemişti. Annemin söylediğine göre bu gıda maddeleri ihtiyaç sahibi fakirlere dağıtılmak üzere gönderilmişti. Aslında bizim köyde fakir aile de var sayılmazdı. Ben ise epeyce gündür dedikodusu yapılan bu yiyecekleri çok merak ediyordum. Nitekim bu merakımı yenemeyerek, daha sonraları Sakarya nehrinde boğulup rahmetli olan köyümüzün muhtarı Sami Kanar ın evine gittim. O sırada muhtar bazı köy sakinlerine yardım dağıtmaktaydı. Onlara gıpta ediyor, Marshall Yardımından tatmak için dayanılmaz bir arzu duyuyordum. Hemen o an düşündüğüm bir planı uygulamaya koydum. Muhtara annemin yardımdan payımıza düşeni almak üzere beni gönderdiğini söyledim. Anlaşılan muhtar bu konuda ince eleyip sık dokumuyordu. Belki de çocuk kalbimi kırmak istememişti. Peki, öyleyse diyerek gıda maddelerinin her birinden bir miktarını kalın yağlı bir kâğıda sararak bana vermişti. Böylece meşhur Marshall Yardımından bizde payımızı almıştık. Eve döndüğümde beni görünce şaşıran anneme bir açıklama yapmak durumundaydım. Kendisine masum bir hikâye uydurmaktan başka çare görememiştim. Muhtarın beni çağırarak elimdekileri gönderdiğini söyledim. Eski ramazanların köy çocukları için bir anlamı da güzel vakit geçirebilmelerine imkân sağlamasıydı. İftardan hemen sonra caminin yolunu tutar, teravih namazına kadar geçen süreyi hoşça vakit geçirmek için değerlendirirdik. Yine yarım kalan oyun ve sohbetlerimizi de teravih sonrasında tamamlardık. Bir ramazan akşamı arkadaşım rahmetli Münir Özmen ile kalın gövdeli, asırlık bir söğüt ağacının altından geçtiğimiz sırada, önce ne olduğunu anlayamadığımız bir karaltı arkadaşımın başına çarpmıştı. İkimiz de şaşırmış, olan bitene bir anlam verememiştik. Arkadaşım bir süre sonra başının kanadığını fark etti. Karaltı başındaki takkesini de alıp götürmüştü. Bu çok ciddi bir yaralanma değildi. Arkadaşımın takkesini alıp götüren, başını kanatan karaltının muhtemelen altından geçtiğimiz ağaçta yuvalanmış, saldırgan bir baykuş olabileceğine karar vermiştik. Ertesi gün ağacı kontrol etmek üzere sözleşerek ayrıldık. Sabahleyin ağaç üzerinde yaptığımız araştırmada bir baykuş yuvası tespit etmiştik. İçinde iki yumurta ve aşağıda da Münir in takkesi duruyordu. Bir anda, yumurtalardan çıkacak yavruları evcil ortamda büyütmek gibi ilginç bir fikir aklıma geldi. Çocuk aklımla bir yandan da sakın bunlar bizim ailemize uğursuzluk getirmesin diye düşünüyordum. Yinede eve götürdüğüm iki yumurtayı kuluçkada yatmakta olan tavuğun altına koydum. Hemen her gün bu deneyin ne sonuç vereceğini merakla bekliyordum. Son baktığımda bütün hevesim kırılmıştı. Yumurtaların ikisi de delinmiş, geriye sadece kabukları kalmıştı. Benim asıl merak ettiğim şey ise, tavuğun bunca yumurta arasından baykuş yumurtalarını nasıl seçip imha ettiğiydi. Bilindiği gibi, baykuşlar, yaygın biçimde uğursuz kabul edilir. Oysa şimdi çok iyi biliyorum ki başta fare gibi kemirgenler ile beslendikleri için insanlara en faydalı hayvanlardandır. Söz kuşlardan açılmışken, kargalarla ilgili bir anımdan söz edeceğim. Öğretmenimize göre kuşların en zararlısı kargalardı ve onlar her mevsim öldürülebilirdi. Fakat kargaların benim gözümdeki en büyük suçu, dünya güzeli minicik civcivlerimizi kapıp götürmeleriydi. Bu bende kargalara karşı amansız bir düşmanlık duygusu doğurmuştu. Bir gün komşu köye

7 giderken üzerinde kargaların uçuştuğu bir ağaçla karşılaşmıştım. Ağacın üzerinde, gargarların uçuştuğu bir yuva olduğunu da fark etmiştim. Bu muhtemelen bir karga yuvasıydı. O halde yuvayı derhal yok etmeliydim. Kargaların beni olanca engelleme çabalarına rağmen ağaca süratle tırmanmış ve yuvaya ulaşmıştım. Yuvada düşündüğüm gibi, karga yavruları bulunuyordu. O an bu zararlı kuşları aşağıya atmayı kaçınılmaz bir görev saymıştım. Dolayısıyla ebeveynlerinin bütün feryatlarına rağmen, onları aşağıya atmakta tereddüt etmedim. Ancak bugün, kargaların zararları üzerine, öğretmenimden öğrendiklerimin bu acımasız tavrımı haklı kılacağından emin olmadığımı söylemeliyim. Yine çocukluk anılarım içerisinde bir sincap yavrusunun da özel bir yeri vardır. Bir gün ceviz dokurken, elimdeki sırığa hedef olan yavru bir sincap sersemleyerek aşağıya düşmüştü. Derhal ağaçtan inerek elime aldım. Eve götürdüğümde sersemliği geçmiş, kendisine gelmişti. Yavru sincap o andan itibaren evimizin evcil hayvanları arasına katılmıştı. Beni şaşırtmakla beraber, evimizin kedisiyle de aralarında bir sorun baş göstermemişti. Aradan epeyce gün geçmişti. Bir gün oturma odasında bulunduğumuz bir sırada yavru sincap ani bir hareketle açık olan kapıdan fırlamış, kedimiz de aynı hızla onu izlemişti. Olabileceklerin ürpertisi içinde peşlerinden koştum. Her ikisi de tavan arasına tırmanmışlardı. Bir çırpıda oraya erişebilmem imkânsızdı. Yine de gücümü aşan bir çabayla onlara ulaşmaya çalışıyordum. Ancak korktuğum başıma gelmiş, kedimiz hayatıma büyük renk katan sincap yavrusunu gözlerimin önünde boğmuştu. Bu beni elbette tarifi imkânsız derecede üzmüştü. O üzüntüyle kedimizi epeyce hırpalamış, o da büyük bir hata yaptığını hissetmişçesine birkaç gün ortalıkta görünmemişti. Güzellikleri ve sesleri ile tabiatı süslüyorlar İlkokulu tek öğretmenli, beş sınıflı Çaybaşı-Fuadiye Köyü ilkokulunda okudum. Beş yıllık süreyi üç ayrı öğretmende tamamlamıştım. Bu öğretmenlerimin içinde beni en çok etkileyen Necati Kalaç adlı öğretmenimdi. Bu kanı bende onun beni diğer öğrencilerden daha çok önemsemesinden kaynaklanmış olabilir. O günlerde okullarda cumartesi günü öğlene kadar ders vardı. Mesainin bittiği bir cumartesi günü Bayrak töreni için okul bahçesinde toplandık. Bu sırada bayrak direğinin ipi makarasından çıkmış, sıkıntılı bir durum doğmuştu. Öğretmenimiz ve etraftan durumu fark edip yardıma gelen köylülerimiz durumu düzeltmeye çalışmışlarsa da başarılı olamamışlardı. O an bu sorunu halledebileceğimi düşündüm. Yapmam gereken sadece bayrak direğinin tepesine kadar tırmanabilmekti. Bu benim için zor olmayacaktı. Daha sonra da makarasından kurtulmuş ipi yerine koyacaktım. Ben parmak kaldırarak direğin tepesine çıkıp ipi makaraya takabileceğimi öğretmenime söyledim. Öğretmenim de sanıyorum başka pratik bir çözüm yolu görmediğinden, biraz tereddüt ettikten sonra bana gerekli izni verdi. Bayrak direği o kadar kalın olmayan kuru, beyaz bir kavak

8 ağacındandı. O dönem vaktimin çoğu ağaç tepelerinde geçtiğinden hiç zorlanmadan adeta bir kedi çevikliğiyle direğin tepesine kadar tırmandım. Direk kırılmasın diye birkaç kişi de direğin alt kısmından tutmuş destek veriyorlardı. İpi makaraya taktıktan sonra aynı çeviklikle aşağıya indim. Bu olay bana Necati Kalaç öğretmenimin gözünde prestij kazandırmıştı. Öğretmenim o günden sonra bana kuryelik görevi de vermişti. Artık okulumuzun her türlü resmi evrakını Adapazarı ndaki Millieğitim Müdürlüğüne ben götürüyor ve getiriyordum. Bana verdiği diğer bir görev de seçim dönemlerinde siyasi partilerin köy kahvemizdeki propaganda faaliyetlerini izlemek ve gördüklerimi sınıfta arkadaşlarıma anlatmaktı. Daha sonraları politikayla ilgilenmemde bunun etkisi olmuş olmalıdır. Tıpkı köyümüzün imamının peygamberimize atfen söylediği Rızkın onda dokuzu ticarettedir. sözlerinin bende uyandırdığı ticaret yapma arzusu gibi. Çocukların başarılarını öne çıkaran küçük ve önemsiz gibi gözüken bir olayın dahi onların geleceklerini ne kadar etkilediğini bu olaydan sonra anlayabilmiştim. Beni en çok etkileyen Öğretmenim, Necati Kalaç ve en üstte sağdan üçüncü küçük Nahit Öğretmenimizin Öngörüsü Köyümüzün ilk kez traktörle tanışması çocukluğumun iz bırakan olaylarındandır. Öğretmenimiz bunu çok sevindirici bir gelişme olarak karşılamış, bize her fırsatta köyümüzden bir kişinin traktör almasının önemini anlatmaya çalışmıştı. Bir gün traktörü daha yakından tanıtabilmek için okulun bütün öğrencilerini traktör sahibinin evinin avlusuna götürmüştü. Traktörü biraz hayranlık, biraz da şaşkınlıkla seyrediyorduk. Bu ziyaretin mahiyetinden önceden haberdar olan traktörün sahibi Rahmetli büyüğümüz Rıza Kanar köyümüzün ileri görüşlü sakinlerindendi. Kendisi bize traktörün hangi işlere yaradığını anlattı. Parçaları hakkında bilgiler verdi. Doğrusu bütün bunları bir öğretmeni aratmayacak beceri ve ciddiyetle yapmıştı. Sözlerini bitirdikten sonra öğretmenimiz beni yanına çağırarak usulca, benden arkadaşlarım adına Rıza Kanar a teşekkür etmemi istedi. Bu görev beni çok heyecanlandırmıştı. Önce Rıza Amcanın elini öptüm. Bir hayli kızarmış olmalıydım. Fakat sonunda yutkunarak da olsa Arkadaşlarım adına çok teşekkür ederim sözlerini

9 söyleyebilmiştim. Böyle bir görevi sıkıntıyla da olsa yerine getirmem, kuşkusuz özgüvenimi arttırmış olmalıdır. Bugün Bursa da yaşayan saygıdeğer öğretmenimiz Necati Kalaç aynı gün bizlere gelecek hakkında bazı öngörülerde de bulunmuştu. O zamanlarda köy yolları çok kötüydü. Şehre at arabası ile gelirdik. Suyumuzu dereden içerdik. Öğretmenimiz, bir gün köylerin de gelişeceğini, yollarının asfaltlanacağını, gaz lambalarının yerini elektriğin alacağını söylemişti. Hatta köylerde, şehirlerde olduğu gibi yakacak olarak kömür kullanılacağını da eklemişti. Bugün gerçekten köy yollarımız asfalt, şebeke suyumuz var. Elektrik, telefon gibi çağın nimetleri ayağımıza geldi ve hatta köyümüz Sakarya Büyük şehir Belediyesine bağlı, Arifiye İlçesinin bir mahallesi oldu. Bizim köyün çocuklarının öğretim yılı sona erdiğinde tatil sevincini yaşama şansları olmazdı. Çünkü tatile girdiğimizde bu kez din eğitimi başlardı. Hemen her yaz tatilinde köy imamından Kuran-ı Kerim okumak ve din dersi almak, ebeveynlerimizin yerine getirmekten kaçınamayacağımız arzularındandı. Artık okulun yerini cami, öğretmenin yerini de köy imamı alırdı. Oysa bir öğretim döneminin sonunda tatile hakkımızın olması gerekirdi. En azından biz çocuklar böyle düşünüyorduk. Fakat ben dahil hiçbirimizin bir tercih hakkı bulunmuyordu. Bu nedenle isteksiz gittiğim bu zorunlu ve güdümlü eğitimden bana yarayacak bir bilgi aldığım kanaatinde değilim. Köyümüzün imamı bize gerekli bazı dini bilgilerin yanı sıra, birçok hurafeyi de birlikte aktarırdı. Tabi o bunu kasten yapmıyor, nasıl bir eğitim almışsa bize de onu veriyordu. Bir defasında günah olduğu gerekçesiyle futbol oynamamızı da yasaklamıştı. Bunun için bize çok yaygın bir öyküyü aktararak, futbolun Hz. Ali nin evlatları Hasan ve Hüseyin in kesik başlarının tekmelenmeleriyle başladığını iddia etmişti. Oysa kim ne derse desin, köy merasında top oynamak biz köy çocuklarının vazgeçemeyeceği bir tutkuydu. Gerçi nakledeceğim olay, köy imamımızın da futbola ilgisiz kalamadığının kanıtı olsa gerektir. Köyümüzün Futbol Takımı Bir pazar günü komşu köyümüz Kara çomaklar ile futbol maçımız vardı. Maçı rakip sahada oynayacaktık. Rakibimizin favori olduğundan, bizim de şüphemiz yoktu. Fakat o gün top yuvarlaktır misali maçı biz kazanmıştık. Köyümüze büyük bir sevinçle döndük. Yolda karşılaştığım imam bana merakla maçın sonucunu sormuş, kazandığımızı öğrenince, aferin be bizim çocuklara diyerek duyduğu sevinci açıkça ifade etmekten kendini alıkoyamamıştı.

10 Selahattin Hoca ve talebeleri Kur'an kursuna gittiğimiz o günlerde, bazı arkadaşlarım caminin içindeki merdivenden minareye çıkarak köyümüzü ve çevresini seyrederdi. Ben de minareye çıkmaya can atardım, fakat deprem olur minare yıkılır korkusu ile bu seyir zevkini tadamazdım. Bir defasında ne olursa olsun minareye çıkmaya karar vermiştim. Daracık, karanlık merdivenleri büyük bir korku ve heyecanla çıkmaya başladım. Tahminen şerefeye çıkan yolu yarılamıştım ki kendimi birden ne olduğunu anlayamadığım bir sarsıntının ortasında buldum. Yaşadıklarım telaş ve korkumdan kaynaklanan bir yanılma mıydı? Yoksa gerçek miydi? Bunu kestirmeye çalışırken bir o tarafa, bir bu tarafa çarpmam hayal görmediğimi anlamam için yeterli olmuştu. Kısa süren şaşkınlığımın ardından gerçekten bir deprem olduğunu anlamıştım. Aklıma gelen başıma gelmişti. Bu nedenle deprem beni fazlasıyla korkutmuştu. Beni daha da fazla korkutan şey ise bir deprem anında insanların en son bulunmak isteyebilecekleri bir yerde olmamdı. Sarsıntı hafifler hafiflemez süratle aşağıya inmeye başladım. Kendimi rahatlamış olmaya hazırlarken, korkum daha da artmıştı, çünkü çıkarken açık bıraktığım minare kapısı indiğimde kapalıydı. Sesimi bir arkadaşıma duyurabilmek ümidiyle bağırmaya başlamıştım. Sonuçta beni duyan Cavit Akman adlı arkadaşımın kapıyı açmasıyla yaşadığım dehşet anından kurtulmuştum. Yıllar sonra bir Bursa seyahatimde, Uludağ'a çıkmak için bindiğim teleferikte de aynı kâbusu tekrar yaşadım. Teleferikte yol alırken şiddetli bir rüzgâr çıkmış, teleferik sağa sola sallanmaya başlamıştı. O kadar ki, Teleferikle çıktığım Uludağ dan Bursa ya taksiyle inmiştim. Aslında, en yüksek ağaçlara bile kedi gibi çıkardım. Ne olduysa olmuştu, bu iki olaydan sonra bende bir yükseklik korkusu oluşmaya başlamıştı. Köyümüz ilkokulundaki beş yıllık ilköğrenimimi bitirmiş, aynı günlerde babamla annemin geleceğimle ilgili konuşmalarına kulak misafiri olmuştum. Babamın söylediklerinden, beni adeta bir tutku derecesinde okutmak istediği anlaşılmaktaydı. Ayrıca benim bunu başarabilecek yetenekte olduğuma yürekten inanıyordu. Doğrusu babamın söylediklerinden gururlanmakla beraber, ben daha farklı şeyler düşünüyordum. Babamın arzusunun aksine, okumak için bir heves duymuyor, bana hemen para kazandıracak bir işim olsun istiyordum. Böyle düşünmemde iki Ağabeyimin konumlarının da etkisi olmalıdır. Biri

11 Adapazarı ndaki dayımın işyerinde tezgâhtarlık yapıyor, diğeri de bir terzinin yanında çalışıyordu. Babamın hakkımda beslediği ümitlerin yanı sıra, köydeki en büyük Ağabeyim içimden geçenleri okurcasına benim okumayacağım görüşündeydi. Bu kanısını babama da bildirmiş, boşu boşuna uğraşmamasını söylemişti. Belki de Ağabeyimin böyle düşünmesinde, ailemizde bunun ilk provasını kendisinin yapmış olmasının da rolü olabilir. Bu durum karşısında babam benim görüşümü de öğrenme ihtiyacını duymuştu. Yaşamım boyunca cevaplamakta en zorlandığım soru, babamın okumak isteyip istemediğime dair bana yönelttiği soru olmalıdır. Benim okumamı çok istediğini biliyordum. Dolayısıyla vereceğim olumsuz bir cevap, kendisini hayal kırıklığına uğratacaktı. Bu yüzden babama gerçeği söylemek yerine, duymak istediklerini söylemeyi yeğledim. Aynı günlerde Adapazarı Vagon Fabrikasında işçi olarak çalışan Necdet Adlı bir komşumuz babama beni ortaokul yerine, aynı fabrikanın çırak okuluna göndermesini tavsiye etmişti. Bu takdirde hem sanatkâr olacak, hem de daha okurken bir miktar ücret alabilecektim. Komşumuzun bu tavsiyesini makul gören babam, aynı okulun giriş sınavına kaydımı yaptırmıştı. O yıllarda köyümüzle Adapazarı arasında değil düzenli bir ulaşımdan, düzensiz bir ulaşımdan da söz edilemezdi. Dolayısıyla köyden ne kadar erken hareket ettiysek de, Adapazarı ndaki sınava birkaç dakikalık bir gecikmeyle yetişebilmiştik. O gün geç kaldığım gerekçesiyle sınava alınmamam babam ve benim için bir hayli üzücü olmuştu. Birkaç dakikalık gecikmenin hayatımın seyri üzerinde bu denli etkisinin olabileceğini nereden bilebilirdim ki! Yıllar sonra o gün beni sınava almayan görevlileri daima şükranla anmışımdır. Böylece, geriye babamı incitmemek uğruna kabullendiğim ortaokul öğrenciliği kalmıştı. Gaz lambası Yerine, Elektrik Işığı Adapazarı Ortaokuluna kaydolmakla yaşamımda yeni bir dönem başlamıştı. Artık köyde değil kentte yaşıyor, derslerime gaz lambası yerine, elektrik ışığında çalışıyordum. Adapazarı Ortaokulunda pek de başarılı olmayan öğrenciliğim sadece bir yıl sürmüştü. Gerçi kendimi başarısız saymam pek haklı bir değerlendirme sayılmazdı. Çünkü ben bu işte gönüllü değildim. Diğer taraftan köy ilkokulunda aldığım eğitimin de son derece yetersiz olduğunu fark etmiştim. Daha önce de belirttiğim gibi beş sınıflı, tek öğretmenli bir ilkokuldan mezun olmuştum. Ortaokul öğrenciliğimde en çok sevdiğim ve başarılı olduğum ders, Yurttaşlık Bilgisi dersiydi. Dersin yazılı sınavından tam not almıştım. Öğretmenimiz diğer derslerimin pek parlak olmadığını öğrenince, benden kuşkulanmış ve kopya çektiğim kanısına varmıştı. Öğretmenimin hakkımdaki düşüncesine üzülmüş, kendisine kopya çekmediğimi, on numarayı hak ederek aldığımı söylemiştim. Öğretmenim bu kararlı tavrım üzerine beni tekrar yazılı sınava almış, bu kez sekiz numara almıştım. Aldığım nottan tatmin olduğundan bana ilk notumu geçerli sayacağını bildirmişti. Dönem sonlarında olduğunu sandığım bir gün, Türkçe öğretmenimiz sınıfımıza hitaben dersi zayıf olup da durumunu düzeltmek isteyenleri sözlü sınava kaldırabileceğini söylemişti. Sınıfımızdan bu öneriye olumlu cevap veren çıkmamıştı. Bunun üzerine parmağımı kaldırarak sözlüye kalkmak istediğimi bildirdim. Oysa böyle bir sınav için hazırlıklı değildim. Başarılı olmayı da ummuyordum. Böyle olduğu halde sözlüye kalkmayı acaba neden istemiştim? Bu benim açımdan belki de bir cesaret gösterisiydi. Sorunun kesin cevabını ben de bilmiyordum. Sınavım, düşündüğüm gibi başarılı geçmemişti. Ama yine de gösterdiğim medeni cesaretten dolayı öğretmenimizden övgü almıştım. Kendisi ayrıca anlamını yıllar sonra daha iyi anladığım bir konuşma da yapmıştı. Hepimizin yüksek tahsil

12 yapmamızın şart olmadığını, içimizden tüccarların, sanayicilerin çıkacağını; kimimizin esnaf, kimimizin işçi olacağını söylemişti. Öğretim yılı sonunda durumum pek parlak değildi. Yanlış hatırlamıyorsam beş dersten kalmıştım. O yıllarda sınıf geçmek günümüzdeki ölçüde basite indirgenmemişti. En doğru hareket tarzı artık bu gönülsüz öğrenciliğime bir son vermek olabilirdi. Fakat tahmin edeceğiniz gibi, bu kolay bir iş değildi. Babama okumak istemediğimi nasıl söyleyebilir, bana bağladığı umutlarını nasıl yıkabilirdim. Görüldüğü gibi doğruyu söylemek her zaman kolay olmuyor. Sonuçta bütün cesaretimi toplayarak babama kararımı bildirmiştim. Fakat hemen ardından üzüntüsünü hafifletebilmek ümidiyle bana olan güvenini yitirmemesini, hayatta başarılı olmaya azmettiğimi söylemiştim. Babamın o an neler hissettiğini bilemezdim. Ama üzüntü duyduğundan emindim. Kendisi her zaman olduğu gibi, bunu açığa vuran herhangi bir tepki göstermemişti. Ortaokul öğrenimimi tamamlamamakla beraber, oradaki bir yıllık eğitimin bana büyük katkısı olduğunu belirtmeliyim. Köy Kent Farklılaşmasını bu sayede aşmıştım. Her mahalleden, her meslekten arkadaşlar edinmiştim. Yıllar sonra iş hayatına atıldığımda gerek onlar, gerekse eski öğretmenlerim en iyi müşterilerim arasında yer almışlardı. Daha genel bir ifadeyle ileride geniş bir çevre edinebilmemde, bu bir yılın önemli yeri olmuştur. Adapazarı ndaki yaşamımın bundan sonraki yedi yıl kadar sürecek olan dönemini, terzilik yıllarım oluşturmuştu. Daha öğrencilik günlerimde terzi olan Ağabeyime uğruyordum. Kendisi henüz mesleğin ilk aşamasındaydı. Diğer sanat kollarında da olduğu gibi, terzilikte de ilk aşama çıraklıkla başlıyor, onu kalfalık ve ustalık aşamaları izliyordu. Ben Ağabeyimi her ziyaretimde kendisine imrenirdim. O, soğuk kış günlerinde sıcacık terzi dükkânında otururken, hem sanat öğreniyor, hem de haftalık alıyordu. Müşterilerin verdikleri bahşişler de cabasıydı. Daha o günlerde bu mesleğe girmeye karar vermiştim. Nihayet istediğim olmuş, böylece ben babamın da onayıyla bir terzide çırak olarak işe başlamıştım. Bugünkü Bulvar Caddesi'nde bulunan ve aynı zamanda Yıldırım Spor Kulübünde futbol oynayan, Golf İsmet'e ait terzi dükkânında çalışacaktım. Aynı günlerde, en büyük Ağabeyim de İzmit Caddesi üzerinde bakkal dükkânı işletmekteydi. Ben boş zamanlarımda orada çalışıyordum. Yılmaz Ağabeyim, her gün yemek parası olarak iki buçuk lira veriyordu. Çünkü annem köydeydi ve bize yemek pişirecek kimsemiz yoktu. Ancak çok geçmeden, patronumun tatminsiz ve kendisiyle barışık bir insan olmadığını fark etmiştim. Örneğin öğle yemeklerini birlikte yediğimiz lokantada kendisinden fazla yemek yememi hazmedemez, sorun yapardı. Bir gün öğle yemeğinde bir porsiyon döner ve bir de tatlı yemiştim. Dükkâna döndüğümde patronum bana hayvan herif diyerek çıkışmış, nasıl olup da her gün hem döner, hem de tatlı yiyebildiğimi söyleyerek büyük öfke göstermişti. Onun bu öfkesini hem tatlı, hem döner yiyebilecek kadar para kazanamamasına yormuştum. Tabii onun bu memnuniyetsizliği, bana karşı olan davranışlarını da etkiliyordu. Kasaptan gr. kıyma alıp, benimle üç km. kadar mesafedeki evine gönderir, döndüğümde de niye geç kaldın diyerek azarlardı. Bununla da kalmaz beni en büyük Ağabeyime şikâyet ederdi. Bunu bir gün Ağabeyimin niye sinema afişleriyle oyalanıp dükkâna geç dönüyorsun? Diyerek bana bir tokat atmasından anlamıştım. Oysa patronumun bana yönelttiği suçlamalarda, en küçük bir haklılık payı bulunmuyordu. Bu sebeple kendisiyle daha uzun süre çalışamayacağımı anlamıştım. Böylece ilk işyerimden, pantolon dikmesini öğrenmiş bir terzi çırağı olarak ayrılmıştım. Benim ne sebeple işten ayrıldığımı bilmeyen patronum: Tabii işten ayrılırsın,

13 nasıl olsa pantolon dikmesini öğrendin demişti. İş hayatımın bu ilk tecrübesinde kendi ile barışık olmayan bir patronla karşılaşmam, benim açımdan elbette bir şansızlıktı. Bu süreçte, ruhen yorulmuştum. Kendimi boşlukta çaresiz, bir başıma hissediyordum. Bu halimle, annemin ve babamın yaşadığı köyüme döndüm. Köye döndüğümde babama karşı büyük bir mahcubiyet hissi duymuştum. Bir yıl kadar kaldığım köyümde, babamdan ve annemden şefkat, kültür, gelenek ve iyi insan olma adına çok şey öğrenmiştim. Onların öğrettiklerinin şimdi bile geçerli olduğunu görmek, beni hala şaşırtıyor. Bir yılın sonunda tekrar Adapazarı na dönmüş, bu kez ben de en küçük Ağabeyim olan Cahit in çalıştığı terzi dükkânında çalışmaya başlamıştım. En büyük zevkim hafta sonlarını köyümde geçirmekti. Bu yüzden pazar günlerini adeta iple çekerdim. Her hafta bu zevki tadabilmek için, gidiş geliş toplam üç saatlik yaya yolculuğunu da göze alıyordum. Fakat sorun bununla da bitmiyordu. Karaaptiler köyüne kadar patikalardan yürüdükten sonra, burada Sakarya Nehri nin doğu yakasında olan köyüme gidebilmem için kayığa binmem gerekiyordu. Kayık çalışıyorsa sorun yoktu. Ama ya çalışmıyorsa, hele kayıkçı kayığı karşı sahilde bırakıp evine gitmişse bu benim için kâbus demekti. Bu şekilde yaşadığım hayal kırıklıklarının sayısını hatırlamıyorum. Bunlardan kolay kolay unutamayacağım ilginç bir anımı anlatmak isterim. Sanıyorum Mart ayıydı. O yıllarda nehirleri dizginleyen barajlar henüz yapılmadığından, Sakarya nın suları bir hayli kabarıktı. Yine bir hafta sonu köyüme gitmek üzere yola çıkmış, kayık başına varmıştım. Kayıkçı ve kayığı karşı kıyıdaydılar. Ancak kayıkçı anlaşılan günlük çalışmasını bitirmiş, evine gitmek için de yola çıkmak üzereydi. Kendisine kah bağırarak, kah ıslık çalarak sesimi duyurmayı başarmıştım. Fakat ne kadar dil döktüysem de mesaisini biraz uzatmaya ikna edememiştim. Kararlı bir şekilde evinin yolunu tutmuştu. Doğrusu o an bana bu azizliği yapan kayıkçı hakkında neler düşündüğümü hatırlamıyorum. Ama iyi şeyler düşünecek durumda olmadığımı da takdirinize bırakıyorum. Çaresizlik içerisinde aklıma gelen çılgınca bir planı uygulamayı kararlaştırdım. Buna göre karşı sahile yüzerek geçecek ve kayığı bulunduğum sahile getirecektim. Ardından da elbiselerimi giydikten sonra yeniden karşıya geçecektim. Oysa ben iyi yüzme de bilmiyordum. Elbiselerimi çıkararak o sırada nehir kenarında bulunan benim yaşlarımdaki bir çocuğa teslim ettim. Kendisine planımdan söz ederek zor durumda kalmam halinde köylülere haber vermesini söylemeyi de ihmal etmedim. Kendimi nehrin kabarık ve biraz da soğuk sularına bırakarak bütün gücümle yüzmeye başladım. Bir yandan kulaçlarımı atıyor, bir yandan da büyük bir korku yaşıyordum. Nehrin ortalarına vardığımda artık gücümün tükenmek üzere olduğunu hissediyordum. O an bu işe kalkıştığım için büyük bir pişmanlık duymaktaydım. Çünkü nehrin diğer yarısını yüzebilecek gücüm kalmamıştı. Her ne kadar kendimi bırakmamam gerektiğini düşünüyorsam da, vücudum düşündüklerimi uygulayamıyordu. Kendimi tamamen bırakmak üzereydim, suya batıyor, yine gücümün son zerresiyle başımı sudan çıkarıp yuttuğum suları püskürtmeye çalışıyordum. İşte yaşamla ölüm arasındaki o anda bir mucize gerçekleşmiş, ayaklarımın yere değdiğini fark etmiştim. Çünkü akıntının daha az olduğu bölgeye ulaşmıştım. Bu, suların altında bir kum tepeciğiydi. Benim için ise şüphesiz çok değerli bir can simidiydi. O tepecikte yeniden hayat buldum. Hem ağzımdaki suları boşalttım, hem de bir süre dinlendim. Nehrin geri kalan kısmını daha az zorlanarak yüzdüm. Planımın geri kalan kısmını da düşündüğüm gibi uygulamıştım. Yeni işyerimde onbeş lira haftalık alıyordum. Böylece babama uzun zamandır yapmayı düşündüğüm bir jesti de gerçekleştirme imkânım doğmuştu. Kendisi birinci sigarası

14 içerdi. Ben O na sigaranın en kalitelisini almak istiyordum. En pahalısının, en kalitelisi olacağı düşüncesiyle, tanesi175 Krş tan üç paket Yeni Harman sigarası aldım. Sigara paketlerini babama verirken, en iyi sigaradan aldığımı söylemeyi de ihmal etmemiştim. Bununla her halde her şeyin en iyisine layık olduğunu anlatmak istemiştim. Babam bu jestim karşısında hem gülmüş, hem de büyük bir mutluluk ve sevinç duymuştu. Ayrıca o sırada yanımızda olan anneme, alçak sesle: Hiç merak etme bu çocuk adam olacak. Bize bakarsa, bu çocuk bakar dediğini anımsıyorum. Yeni patronum Murtaza Bey ileri sayılabilecek yaşta mazbut bir insandı. Terziliğinin yanı sıra elbiselik kumaş da satıyordu, yani tüccar terzi idi. Ancak bir hayli veresiye verdiğinden, beni sık sık alacak tahsiline gönderirdi. Ben kendisinden memnun olmakla beraber, aynı işyerinde çalışan Ağabeyimle geçinemiyordum. Bu sebeple başka bir terzide çalışmamın, ikimiz için de daha iyi olacağı görüşündeydim. Patron ayrılma isteğim karşısında, haftalığıma beş lira zam yaparak kalmamı sağlamaya çalıştı. Fakat benim için asıl sorun, Cahit Ağabeyimle olan geçimsizliğimiz olduğu için buradan ayrılıp, başka bir terzide çalışmaya başlamıştım. Artık statüm de değişmiş, çıraklıktan kalfalığa yükselmiştim. Dolayısıyla patronumla sohbet edebiliyordum. Kendisi koyu bir Cumhuriyet Halk Partiliydi. Ben ise muhafazakâr bir aileden geliyordum. Dolayısıyla C.H.P. aleyhtarı telkinlerle büyümüştüm. Bu sebeple günün birinde mensubu olacağımı hayalimden bile geçirmediğim C.H.P. ye veryansın ediyordum. Patronumun bu tavrımdan dolayı bana, için için kızgınlık duyduğunu seziyordum. Terzilerin işlerinin en yoğun olduğu günler, dini bayramların öncesine rastlayan günlerdi. Bir Ramazan Bayramı münasebetiyle işimiz çok yoğunlaşmış, gece gündüz çalışmak suretiyle siparişleri yetiştirmiştik. Normal haftalığım yirmi beş lira olduğu halde, patronum bu yoğun çalışmamdan dolayı bayram haftalığımı kırk lira olarak ödemişti. Esasen bu uygulama terzilik mesleğinde bir teamüldü. Bir gün çırağım bana, bayram haftasında patronun ne kadar ücret ödediğini sormuştu. Kırk lira aldığımı söylemem üzerine, biraz da manalı bir şekilde patronun kendisine elli lira verdiğini, fakat Nahit bilmesin diye tembihlediğini söylemişti. Gerçekte bu olacak şey değildi. Patronun bu tavrı bana karşı iyi duygular beslemediğinin açık bir kanıtıydı. Bunun da tek nedeni siyasi görüşlerini paylaşmamamdı. Çok kızdığım halde belli etmemeye çalıştım. İçimden bu işin Kurban Bayram ı da var diyerek patrona yapabileceğim azizliği o an planlamıştım. Kurban Bayramı nın yaklaşmasıyla siparişler de artmaya başlamıştı. Patron her siparişten önce fikrimi alarak bayrama yetiştirip yetiştiremeyeceğimizi soruyor, ben de rahatlıkla yetiştirebileceğimizi söyleyerek hiçbir siparişi geri çevirtmiyordum. Şimdi ise geriye işi bırakmak kalmıştı. Sonuçta patronumu benim çalışmamla da bitecek gibi görünmeyen bir sipariş yığınıyla baş başa bırakarak işten ayrıldım. Böylece kendisine bir terziye verilebilecek cezaların en büyüğünü vermiştim. Bugün ona oynadığım bu oyunun haklılığından pek emin değilim. Ancak o zaman bunun Ramazan Bayramı nda bana yaptığı haksızlık karşısında az bile olduğunu düşünmüştüm. Yine aynı caddenin başında, başka bir terziyle anlaşmıştım. Çalışmaya başladığım ilk gün en büyük Ağabeyim iş yerine gelerek patronuma, benim sebatsız biri olduğumu kendisini de her an yalnız bırakabileceğimi söylemişti. Ağabeyimin bu tavrından eski patronumun beni kendisine şikâyet ettiğini anlamıştım. Yeni patronum İsmail, adam öldürme suçundan hapse girmiş, terziliği cezaevinde öğrenmiş, eski bir mahkûmdu. Daha ilk gün işinin ehli bir kişi olmadığını anlamıştım. Mesleki yönden bana bir katkısı olamayacaktı. Ben ise bu meslekte en iyilerden biri olmak istiyordum. Bu durumda yeni işyerimde çalışmanın bir anlamı

15 kalmıyordu. Hemen o günün sonunda işi bırakmış ve bu tavrımla da galiba Ağabeyimi haklı çıkarmıştım. Kısa bir süre sonra Çark caddesindeki Mercan Terzihanesi nde işe başladım. İşyeri tümen karargâhına yakın olduğundan müşterilerin önemli bir kesimini subay ve astsubaylar oluşturuyordu. Yeni patronumun en güçlü hobisi avcılıktı. Bu yüzden dükkândaki günlük sohbetlerimizde fırsat buldukça av hikâyeleri anlatılırdı. Bu hikâyeler zamanla bende de bir av merakı uyandırmıştı. Bir hafta sonu patronuma beni de ava götürmesini istemiştim. Oysa benim bir av tüfeğim bile yoktu. Patron bu arzumu kabul ettiği gibi, av için gerekli malzemeyi de düşünmememi söylemişti. O hafta sonu çıktığımız avın bende iki önemli anısı olmuştu. Biri, bir tesadüfün o gün beni yaralanmaktan, belki de ölmekten kurtarmış olmasıdır. Bir grup halinde çulluk avına çıkmıştık. Daha sonra öğrendiğime göre arkamdan gelen arkadaş tüfeğini elinde emniyeti açık bir şekilde tutuyordu. Karşıma çıkan bir sandalın altından geçmek için eğildiğim sırada arkamdan patlayan tüfeğin saçmaları benim üstümden geçmişti. Eğildiğim yerdeki ağacın yapraklarının da delik, deşik olduğunu görmüştüm. O an eğilmemiş olsaydım, olacakları tahmin etmek zor değildi. O günü hatırladıkça Tanrı ya şükrederim. Diğer anım ise tatlıcadır. Bu ilk avcılık denememde bir çulluk vurmuştum. Daha önce uçan kuşa (uçara) nasıl ateş edileceğine dair epeyce hikâye dinlemiştim. Ama bu konuda hiç bir pratiğim olmamıştı. Dolayısıyla karşıdan geldiğini gördüğüm çulluğa tüfeği kaldırıp ateş etmiştim. Tetiği çektiğim anda gözlerim açık mı, yoksa kapalımıydı, onu bile hatırlamıyordum. Benden başka ateş edenler de olmuştu. Fakat bütün grup, çulluğu benim vurduğumda birleşmişti. Doğrusu çulluğu kemerime asarken gururlanmadım diyemezdim. Ancak aksilik patronum o gün hiçbir şey vuramamıştı. Bunu kendisine yakıştıramadığından, av dönüşü benden çulluğu kendi kemerine asmak üzere rica etmişti. Etrafa karşı prestijini bu şekilde koruyacak, çulluğu daha sonra bana iade edecekti. Onun bu ricasını elbette reddedemezdim. Bu günkü aklımla doğruyu söylemem gerekirse, eğitimsiz, tezkeresiz, av zamanı dışında avlanan insanlar, toplumun koyduğu kuralları hiçe sayan, suç işleyen kişilerdir. Av sezonu olsa bile, zevk için hayvanları vurmanın tamamen karşısında olduğumu belirtmeliyim. Fethi Islar av malzemeleri satıyordu. Birikmiş param vardı. Dükkândaki tüfeklerden birini beğenmiş, av tüfeğinin kaliteli olduğuna dair sözlü güvence de almıştım. İlk pazar günü de köye gidip ava çıkmıştım. Daha ilk atışta tüfeğin dipçiği ikiye ayrılmıştı. Bana bir şey olmamasına sevinememiş, tüfeğin elden gitmesine üzülmüştüm. Pazartesi günü Fethi Islar a gidip durumu anlattım. Parçalanan tüfeği yenisiyle değiştirmesini istedim. Kırmışsın, getirmişsin diye tepki gösterdi. Tanık getirebileceğimi söylememe de itibar etmedi. Tüfekte ısrar edip dükkânı terk etmemem üzerine, beni tehdit etti. Ben de tüfek de, para da senin olsun diyerek ayrıldım. Fakat geceleri dışarı çıktığım da vitrindeki tüfekleri süzüyordum. Bu işte pes etmeye niyetim yoktu. Bir hafta kadar sonra tekrar dükkâna giderek benim tüfek işim ne olacak diye sordum. Anladığıma göre bu süre içerisinde dükkân sahibi ya haklılığıma kanaat getirmiş, ya da bu işin peşini bırakmayacağımı düşünmüştü. Bana beğendiğim tüfeği alabileceğimi söyledi. İtfaiye Caddesinde bir tüfekçi ustası vardı. Fethi Beye farklı üç tüfeği götürüp anlayan birine göstereceğimi söyledim. Bu isteğimi de kabul eden Fethi Bey, sadece yanıma bir adamını vermişti. Bu şekilde aldığım tüfek ayıplı çıktıysa da sonunda zorlukların üstesinden gelmiş, istediğim sonucu elde etmiştim. Aynı işyerinde birlikte çalıştığımız Selahattin adında bir kalfam vardı. Bana sürekli Sapanca da kerestecilik yapan Oflu, varlıklı bir ailenin kızı ile birbirlerine âşık olduklarını anlatır, kendisi de varlıklı bir kişi olmadığı için, kızı vermediklerini, bu yüzden ölmek

16 istediğini söylerdi. Hatta kendi kendimi vuramam, ama biri yardımcı olup beni vursa iyi olur derdi. Bir defasında bu işi yapmamı benden istemiş, kendisini tabanca ile vurup vuramayacağımı sormuştu. Ben de kendisine olumlu cevap vermiştim. Böylece sıra artık bu işin uygulanmasına gelmişti. Selahattin, ölümümden kimse sorumlu değil diye bir kâğıt imzalayıp, karşımdaki sandalyeye oturarak pozisyonunu almıştı. Ben de uzak olursa belki tutturamam diyerek kendisine iyice yaklaşmış ve başına nişan almıştım. Artık karşımdaki insanın şaka yapmadığından iyice emindim. Bütün ciddiyetimle elimdeki, gerçeğinden kolay ayırt edilemeyecek kurusıkı tabancamın tetiğine asıldım. Selahattin derhal sandalyeden fırlayarak elleriyle üstünü başını yokladı ve biraz sonra bir şey olmadığını anlayınca, ölmediğine uzun uzun şükretti. Kendisi daha sonra sevdiği kızla evlenip, çoluk çocuğu karışmıştı. Selahattin kalfam ölmediğine uzun uzun şükretmişti Patronum Sami Mercan iyi kalpli, işini iyi yapan, piyasada itibarı olan, saygın bir kişiydi. Ancak daha sonraları terziliğinin yanında, kahvehane işletmeciliği de yapmaya başlamış, bu durum onun hem asıl mesleğini ihmal etmesine, hem de içki ve kumar alışkanlığı kazanmasına yol açmıştı. Sonuçta maddi durumu büsbütün bozulmuş, sürekli para sıkıntısı çeken, sinirli bir kişi oluvermişti. Bir gün dükkâna elinde mezarımı yol üstüne kazsınlar adında 45 lik bir plak ile gelmişti ve terzihanede her gün o plağı dinleyip düşünüyordu. Hatta bir ara intihar edeceği mesajını veren bir veda mektubu bırakarak ortalıktan kaybolmuştu. Telaşa kapılan yakınlarına kendisini çok aratmış, fakat intihar etmemişti. Ortaya çıktığında çalışanların haftalıklarını ödeyemez duruma düşmüştü. Bu olaylar bana içki ve kumar gibi kötü alışkanlıkların insanları nasıl acınacak hallere düşürdüğünü apaçık göstermişti. Yüzlerce kitap okuyup da öğrenemeyeceğim şeyleri yaşayarak öğreniyordum. Yaşamımın terzilik dönemindeki son işyerim yine Çark Caddesinde çarşı merkezine daha yakın bir yerdeydi. Meslekte en üst düzeye çıkmıştım. Aldığım haftalıkla kendi ihtiyaçlarımı karşılayabiliyordum. Çocukluk dönemimi geride bırakmış, askerlik çağına yaklaşıyordum. Son patronum büyük Ağabeyimin de asker arkadaşı olan Kenan Sıcakkan, kendisiyle barışık, bana karşı usta-kalfa ilişkisinin ötesinde arkadaşça yaklaşan bir kişiliğe sahipti. Dolayısıyla birlikte geçen günlerimi bu meslekteki en rahat ve sorunsuz günler sayarım. Ayrıca kendisinin bazı batık alacaklarını tahsil etmem de onun karşısında itibarımı

17 arttırmıştı. Yanında çalışmaya başladığım ilk günlerde alacakları olup olmadığını sormuştum. Birçok alacağı olduğunu, fakat tahsil edilmelerinin mümkün olmadığı cevabını almıştım. Ben ise eski patronlarımın yanında bu konuda epeyce deneyim kazanmıştım. Bu sebeple alacaklarının bir kısmını olsun tahsil edebileceğime inanıyordum. Israrım üzerine borçlulardan birinin adresini verdi. Ayrıca başarılı olduğum takdirde ziyafet vaadinde bulunmuştu. Borçlulardan biri, Adapazarı merkezine bağlı Hanlı köy sakinlerindendi. Varlıklı, yaşı hayli ilerlemiş, benim de uzaktan tanıdığım bir kişiydi. O beni hiç tanımadığı halde çok sıcak bir ilgiyle karşılamış, kim olduğumu bile sormadan, yemek ikram etmişti. O kadar ki, bana gösterilen misafirperverlik karşısında alacak konusunu açmakta çok utanmıştım. Söze Kenan Ağabeyin selamı var diye girdim. Ev sahibi Kim bu Kenan Ağabey diye sordu. Terzi Kenan Sıcakkan olduğunu, beni de alacağını tahsil etmek için gönderdiğini söyledim. Bunun üzerine Yarın sabah uğrarım diye cevapladı. Ben böyle cevaplara karşı hazırlıklıydım ve ne söyleyeceğimi de iyi biliyordum. Patronumun icralık bir durumu olduğunu, parayı almadan dönmememi istediğini söyledim. Yaşlı adam bu sözlerim üzerine yeleğinin iç cebindeki siyah cüzdanını çıkarıp borcunu ödedi. En küçük bir kırgınlık belirtisi göstermeden, Kenan a selam söyle dedi. Ben de elini öperek vedalaştım. Patronum bu sonuçtan çok memnun kalmıştı. Yüzü gülüyordu; gözlerinde mutlu insanların gözlerinde görülen bir ışıltı vardı. Borçlulardan birinin daha adresini verdikten sonra, bu kez parayı alamayacağımı iddia etmişti. Borçluyu, sora, sora Kurt Beyler Köyünün kahvesinde buldum. Beni terzi Kenan Bey gönderdi der demez, o zaman eve gidelim diyerek ayağa kalktı. Patronum kendisini çok utanmaz biri olarak tanımlamışsa da, anlaşılan o utanıyordu. Birlikte evine gittik. Patronumun ödemesi gereken bir senedi olduğundan, paraya çok ihtiyaç duyduğunu söyledim. Yarın getiririm deyince, parayı almadan dönmememi tembihlediğini ekledim. O an ödemesinin mümkün olmadığını, parayı ertesi sabah saat 9.00 olmadan mutlaka getireceği sözünü vermesi üzerine Adapazarı'na döndüm. Adam verdiği sözü tutmuş, ertesi sabah bir beyaz kabak ile beraber, parayı da getirmişti. Aynı işyerimle ilgili ilginç olduğunu düşündüğüm bir anımı da nakletmek istiyorum. Patronum her hafta esnaf komşularımızdan Mümin Şimşek adlı bir kuaförle spor-toto oynardı. Üstelik bir spor-toto kuponunun tüm kolonlarını doldurdukları halde, hiç ikramiye kazandıklarına tanık olmamıştım. Bir defasında işgüzarlık etmiş, spor-toto kuponunu zaman zaman bana uğrayan o sırada lisede okuyan halamın oğluna doldurttukları takdirde onun bilebileceğini iddia etmiştim. Bir gün onun ziyaretiyle, spor-toto kuponunun doldurulacağı an çakışmış, fırsatı kaçırmayan patronum benim iddiamı da hatırlatarak kendisinden spor-toto kuponunu doldurmasını rica etmişti. O ise bundan kaçınmış, bilemediği takdirde hakkında iyi düşünülmeyeceği gerekçesiyle, sorumluluk almak istememişti. Fakat ustamın Biz zaten her hafta oynuyoruz, bir şey bilemiyoruz. Sen de bilemezsen ne çıkar! diyerek ısrar etmesi karşısında bundan kaçınamamış, kendisine uzatılan spor-toto kuponunu doldurmak zorunda kalmıştı. O hafta spor-toto sonuçlarını ben de büyük bir merakla beklemiştim. Sonuçlar beni utandırmamış, halamın oğlu iki ortak adına doldurduğu spor-toto kuponunda bir on iki, üç on bir, dokuz da on bilmişti. O yıllarda spor-toto ikramiyeleri on la başlıyor, on üç le sonuçlanıyordu. Patronum ve ortağı dağıtılacak ikramiyeler belli oluncaya kadar, büyük heyecan duymuşlardı. Sonuçlar belli olduğunda duydukları burukluk yüzlerinden okunuyordu. Anlaşılan kazandıkları miktar beklentilerini karşılamamıştı. Oysa kazandıkları ikramiye üç yüz liranın üzerindeydi. Benim aylık kazancımın yüz kırk lira olduğu düşünülürse, bu fena bir para sayılmazdı. Asıl üzüntüleri on iki bilinen kolonda kaybedilen

18 maçın, diğer bütün kolonlarda bilinmiş olmasıydı. Nitekim patronum ve ortağı bir gün dükkâna uğrayan halamın oğluna teşekkür edecekleri yerde, kuponun bütün kolonlarında doğru tahmin ettiği bir maçı, nasıl olup da on iki lik kolonda değiştirdiğini sormadan edememişlerdi. Hatta hiç olmazsa o maçı da bilseydin on üç ü kaçırmayacaktık diye sitemde bulunmuşlardı. O ise bir şey bilemediği takdirde eleştirilmekten kaygılanmıştı. Herhalde ikramiye kazandırdığı için kendisine sitemde bulunulacağını hiç düşünmemişti. Yaşamımın terzilik dönemini birkaç anıyla noktalamak istiyorum. Çocukluk yıllarımda ben de yaşıtlarım gibi bol bol resimli romanlar okurdum. Bir gün elektrikçide çalışan Ali adında bir arkadaşım bana kitap okuyup okumadığımı sorunca, okuduğumu söylemiştim. Ben de aynı soruyu kendisine yönelttiğimde, arkadaşım cebinden çıkardığı elektrikle ilgili bir kitabı göstermişti. O an kendimi mahcup hissetmiştim. Çünkü ben arkadaşımın sorduğu anlamda okumuyordum. Kendisine Tommiks, Teksas okuduğumu söyleyemezdim. Fakat o günden sonra ben de mesleki kitaplar okumaya başlamıştım. Bir gece rüyamda dönemin başbakanı Adnan Menderes in uçağının düştüğünü, kendisinin sağ kurtulduğunu görmüştüm. O yıllarda Abdülcanbaz tiryakiliğim olduğundan Milliyet Gazetesi okuyordum. Ertesi gün gazetede Londra uçak kazasını ve başbakanın kazadan sağ kurtuluşunu okuyunca çok şaşırmıştım. Batıl inançlarım yoktur. Ancak çok eskide kalmış bu olayı hatırladıkça, bu rastlantının bir sırrı olup olmadığını düşünürüm. Söz Adnan Menderes ten açılmışken 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesine ilişkin bir hatıramdan söz edeceğim. Benim terzi çırağı olarak görevlerimden birisi de, sabah saat yedide dükkânı açmaktı. Evden çıkmış dükkâna doğru gidiyordum. Yolda askerler işlerine giden insanları geri çeviriyorlardı. Epeyce endişe duymuştum. Beni de geri çevirirlerse, dükkânı saatinde açamazsam, patronuma ne diyecektim. Biraz da çocuk olmamın avantajıyla dükkâna ulaşabildim. Herkes ihtilal oldu diyordu. Dükkân komşumuz Basri Amca'ya koşarak ihtilalin ne demek olduğunu sordum. Bu sözcüğün anlamını o da bilmiyordu. O sırada askerler ve polisler gelmişlerdi. Basri Amca bana dönerek dükkânları kapatacakmışız dedi. Radyo sürekli olarak Alparslan Türkeş in okuduğu bildirileri yayınlanıyordu. Ben buna rağmen kendimi patronuma karşı sorumlu hissediyordum. Fakat başka çare görmediğimden, dükkânı kapatıp evimize dönmüştüm. Aslında İhtilalin ne demek olduğunu, tam manasıyla hala da anlamış değilim. Asker Oldum İnzibat Artık, beni yaklaşan askerlik günlerimin heyecanı sarıyordu. Bunun için epeyce zamandır tasarruf etmiş, para biriktirmiştim. Biriktirdiğim para ihtiyacımı yüz elli lira kadar da aşmaktaydı. Annem, bana askere gitmeden bu parayla bir düve satın almamı tavsiye etmişti. Ben askerliğimi bitirinceye kadar, düve inek olacak, yavrulayacak ve askerlik sonrasında da parası işime yarayacaktı. Annemin tavsiyesine uyarak babamla birlikte gittiğimiz hayvan pazarından bir düve satın aldık. Gerçekten düve benim askerliğim esnasında büyümüş, yavrulamış ve bol sütlü bir inek olmuştu. Daha sonra dört bin liraya sattığımız ineğin yavrusu da bize kalmıştı. Askerliğimi bitirip iş hayatına atılırken bu paranın da yararını görmüştüm. Bilindiği gibi bizde erkeklerin yaşamında askerlik anılarının ayrı bir yeri vardır. Dost sohbetlerinde büyük bir zevkle anlatılır. Dinleyenlerin bu işten keyif almaları ise anıların

19 ilginçliğine bağlıdır. Ben de her Türk erkeği gibi askerlik anılarımdan okuyanları sıkmayacağını umduğum bölümler sunacağım. Askerlik şubesinde muayene sıramı beklerken, görevli subay benden öncekilerin hangi sınıfa ayrılacaklarını, hep kendisi belirlemişti. Sıra bana geldiğinde ise ne olmak istediğimi sormuştu. Bunu bana sormasını şaşırtıcı bulmakla beraber, vereceğim cevap konusunda hazırlıklı sayılırdım. Tereddütsüz inzibat olmak istediğimi söyledim. Bunun üzerine görevli subay, kayıt memuruna dönerek vücut ölçülerimin durumunu ve benden inzibat olup olmayacağını sordu. Memurun Hem de çakı gibi olur cevabıyla inzibat sınıfına ayrılmıştım. Manisa da geçirdiğim eğitim döneminde, en çok dikkatimi çeken dayağın yaygın olmasıydı. Tabii ne kadar dikkat ettiysem de bundan nasibimi fazlasıyla almıştım. Bir gün yürürken asker buraya gel sözüyle irkildim. Sesin geldiği tarafa bakınca beni bir astsubayın çağırdığını gördüm. Koşar adım yanına vardım. Esas duruşa geçip selamımı verdikten sonra buyurun komutanım der demez sağlı sollu tokatlara hedef oldum. Astsubay beni yeteri kadar tokatladığına kanaat getirdikten sonra, bir daha sağıma soluma iyi bakmamı tembihlemeyi de ihmal etmedi. Ben de böylece suçumu öğrenme imkânını bulmuştum. O yıllarda dayak sadece asker ocağında değil, okullarda da yaygındı... İşin doğrusu bu ailede başlayan kötü bir görenekti. Günümüzde dayağın daha az görülür ve işitilir olması sevindiricidir. Onu bir eğitim aracı olmaktan çıkardığımız gün, ülkemizin bundan çok şey kazanacağına yürekten inanıyorum. Eğitim döneminden sonra İstanbul/Üsküdar İnzibat karakolunda görevlendirilmiştim. Karakol vapur iskelesine 100 metre mesafedeydi. O günlerde karakolumuza bir yarbayın komutan atandığı söyleniyordu. İskele nöbeti tuttuğum bir gün, vapurdan inen yolcular arasında bir yarbayı fark etmiştim. Gerçi bu olağan bir durumdu. Fakat içimden bir ses, gördüğüm yarbayın müstakbel komutanımız olabileceğini söylüyordu. Öyleyse fırsatı kaçırmamalıydım. Bütün becerimi kullanarak esaslı bir selam verdim. Yarbay da beni dikkatle izliyordu. Kendisini gözlerimle uzaklaşıncaya kadar takip ettim. Selamıma karşılık veren yarbay, düşündüğüm gibi karakola yönelmişti. İlk içtimada beni çağırtarak iskele nöbeti tutan erin ben olup olmadığımı sordu. Olumlu cevabım üzerine personele dönerek hepiniz bu er gibi selam vereceksiniz dedi. Alb. Ali Bolulu Adapazarında Nahit Serbes in Misafiri

20 İskele nöbetçilerinin bir görevi de Genelkurmay Başkanının İstanbul a gelmesi halinde, bunu derhal komutana haber vermekti. Çünkü Genelkurmay Başkanının Ankara dan karayoluyla gelmesi halinde karşıya geçebileceği tek araba vapuru Üsküdar İskelesindeydi. Dolayısıyla onu ilk fark edebilecek konumda olanlar iskele nöbetçileriydi. Bir iskele nöbetimde dört yıldızlı siyah bir arabanın karşıya geçtiğini görmüştüm. Gerçi bize Genelkurmay aracının plaka numarası da verilmişti. Fakat ben onu kontrol etme fırsatını bulamamıştım. Derhal karakol komutanımıza genelkurmay başkanının karşıya geçtiğini bildirdim. Bu haber bizim karakoldan zincirleme bir şekilde bütün Avrupa yakasındaki askeri birliklere ulaşmıştı. O andan itibaren karşı yakadaki tüm birlikler genelkurmay başkanının ani bir denetimine karşı tetikte beklerken, bir taraftan da yerini tespite çalışıyorlardı. Ancak bütün çabalara rağmen hiç kimse genelkurmay başkanının izine rastlayamıyordu. Bunun üzerine komutanımız bana tekrar tekrar onu gördüğümden emin olup olmadığımı sormuş, ben de emin olduğumu söylemiştim. Sonuçta genelkurmay başkanının İstanbul da olmadığı anlaşılmıştı. Yarbayımız, İstanbul daki tüm askeri birlikleri ayağa kaldırmama rağmen bundan dolayı beni suçlamadı. Sadece benim muhtemelen ordu komutanının aracını görmüş olabileceğimi, bundan sonra daha dikkatli olmam gerektiğini söylemekle yetindi. Yine bir iskele nöbetimde, Yeni Türkiye Partisi nin genel başkanı olan Ekrem Alican ve eşi özel bir arabada parti bayrakları ve taraftarlarıyla birlikte araba vapurunu bekliyorlardı. Arabasına yaklaşarak asker selamı verdim. Camı açarak buyurun oğlum dedi. Adapazarlı, yani hemşerisi olduğumu söyleyerek elini öptüm. Kimlerden olduğumu sordu. Tanınmış bir ailenin mensubu değildim. Babamın adını söylesem, onun için pek bir şey ifade etmeyecekti. O an bir üzüntü duymuştum. Bu sebeple iş hayatımda başarılı olunca işyerlerimin önüne büyük harflerle SERBESLER yazdırmaya ayrı bir önem verdim. Herhalde şimdi ailemizden biri böyle bir soruya muhatap olsa, vaktiyle benim hissettiğim ezikliği duymaz. Üsküdar İskelesinde yabancı turistlerin en çok arzuladıkları şeylerden biri de inzibat erleriyle hatıra fotoğrafları çektirmekti. Bu tür bir istekle karşılaştığımda, bunu ülkemiz turizmi adına yerine getirilmesi gereken bir görev olarak görürdüm. Turistler çoğu kez adreslerimizi de alırlar, çekilen fotoğraflardan bize de göndereceklerini söylerlerdi. Ancak bu sözlerin çoğu tutulmazdı. David French adlı bir İngiliz, bana çektiği fotoğrafı ve ilaveten kendisinin de bisikletli bir fotoğrafını göndermiş, benimle bir süre de mektuplaşmıştı. Daha sonra İngiltere ye birçok kez gitmiş olmama rağmen kendisini ziyaret etme fırsatını bulamadım. Halen onu bir gün ziyaret etmekten ümidimi kesmiş değilim.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

ALTIN KALPLİ ÖĞRETMENİM

ALTIN KALPLİ ÖĞRETMENİM ALTIN KALPLİ ÖĞRETMENİM Bu zamana kadarki okul hayatım boyunca birçok öğretmenim oldu. Şu an düşündüğüm zaman, aslında her birinden bir şeyler öğrendiğimi ve her birinin hayatımın şekillenmesinde azımsanmayacak

Detaylı

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir? ALTIN BALIK Bir zamanlar iki balıkçı varmış. Biri yaşlı, diğeriyse gençmiş. İki balıkçı avladıkları balıkları satarak geçinirlermiş. Bir gün yine denize açılmışlar. Ağı denize atıp beklemeye başlamışlar.

Detaylı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): da: - Yavrum ne oldu niye acele acele camiye koşuyorsun? der. Bu soruya karşılık çocuk - Efendim,

Detaylı

Akhisarlı Hakkı Baba, 1934 yılında Akhisar da doğdu. Ailesi Aslen Makedonya nın PİRLEPE şehrinden gelmiş Arnavut kökenli bir ailedir.

Akhisarlı Hakkı Baba, 1934 yılında Akhisar da doğdu. Ailesi Aslen Makedonya nın PİRLEPE şehrinden gelmiş Arnavut kökenli bir ailedir. 1934 -. Akhisar dan Akın - Hakkı Babayı Anlatıyor- : Akhisarlı Hakkı Baba, 1934 yılında Akhisar da doğdu. Ailesi Aslen Makedonya nın PİRLEPE şehrinden gelmiş Arnavut kökenli bir ailedir. Hakkı Baba 18

Detaylı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMİ BİR DERS Genç adam evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara

Detaylı

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri Eflref Ar kan Bildiğiniz gibi Almanya aile birleşiminin gerçekleşmesi konusunda göç yasasında bazı değişiklikler yapmıştır. Bu değişiklikleri eleştirenler ve olumlu görenler bulunmaktadır. Ben göç yasasının

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. TATÍLDE Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. Ízin zamanı yaklaşırken içimizi bir sevinç kaplar.íşte bu yıl da hazırlıklarımızı tamamladık. Valizlerimizi

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ 2011-2012 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: 1 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik. Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik. Sizi tanıyabilirmiyiz? 1953 Söke doğumluyum. Evli, 2

Detaylı

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları RAPUNZEL Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki

Detaylı

Bir gün insan virgülü kaybetti. O zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti. Bir başka gün ise ünlem işaretini kaybetti. Alçak

Detaylı

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman:

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman: Hafta Sonu Ev Çalışması BALON Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi takip ederken, şaşkınlığını izleyemiyordu. Onu hayrete düşüren şey, "Bizim eve bile sığmaz" dediği o güzelim balonların adamı nasıl

Detaylı

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos 2009 04:42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos 2009 19:20

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos 2009 04:42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos 2009 19:20 Düğünlerde Takılan Sahte Paralar Yüksek eğitimini tamamlamış, babası ticaretle uğraşan, annesi ise bir bankada görevli bulunan bir ailenin tek kızıydı. Okul arkadaşı ile evlenmeye karar vermişlerdi. Damat

Detaylı

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΕΘΝΙΚΗΣ ΠΑΙ ΕΙΑΣ ΚΑΙ ΘΡΗΣΚΕΥΜΑΤΩΝ ΚΡΑΤΙΚΟ ΠΙΣΤΟΠΟΙΗΤΙΚΟ ΓΛΩΣΣΟΜΑΘΕΙΑΣ Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı Devlet Dil Sertifikası DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM

Detaylı

ISBN : 978-605-65564-3-2

ISBN : 978-605-65564-3-2 ISBN : 978-605-65564-3-2 1 Baba, Bal Arısı Gibi Olmak İstemiyorum ISBN : 978-605-65564-3-2 Ali Korkmaz samsun1964@hotmail.com Redaksiyon : Pelin GENÇ Dizgi/Baskı Kardeşler Ofset Matbaacılık Muzaffer Ceylandağ

Detaylı

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum. PEPE NİN HİKAYESİ Pepe, herkesin olmak isteyeceği türden bir insandı. Her zaman neşeli olup, her zaman, söyleyeceği pozitif bir şey vardı. Birisi istediğinde hemen gidiyor, daima : Daha iyisi olamaz! diye

Detaylı

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ www.armtr.org Yazan: Billur Demiroğulları Çizen: Yasemin Erdem Kontrol: Özlem Küçükfırat Bilgi (Çocuk Gelişim Uzmanı) Bu hikaye kitabının her türlü yayın hakkı Anorektal

Detaylı

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67) KOCAER 1 Tuğba KOCAER 20902063 KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA... Hepsi için teşekkür ederim hanımefendi. Benden korkmadığınız için de. Biz ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya...

Detaylı

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. İşçi Cephesi: Direnişiniz nasıl başladı? Kazova dan bir işçi: Bizim direnişimiz ilk önce 4 aylık maaşımızı, kıdem ve tazminat

Detaylı

Elvan & Emrah PEKŞEN

Elvan & Emrah PEKŞEN Bu hafta için 5 güne 5 değerlendirme hazırlıyoruz. İlk üçünü paylaşıyoruz. 2 Tanesi de çarşamba sitemizde! Puanlama Aşağıda... 1. Sınav Test Soruları 5 puan 6x5=30 Harf,hece tablo 1 puan 45x1=45 Sayı okuma

Detaylı

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım Yeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa

Detaylı

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? İşitme Engelliler Milli Hentbol Takımının en genç oyuncusu Mustafa SEMİZ : Planlı çalışarak, disiplinli çalışarak zamanını ve gününü ayarlayarak nerede ve ne zaman is yapacağıma ayarlarım ondan sonra Her

Detaylı

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış; Yemek Temel, Almanya'dan gelen arkadaşı Dursun'u lokantaya götürür. Garsona: - Baa bi kuru fasulye, pilav, üstüne de et! der. Dursun: - Baa da aynısından... Ama üstüne etme!.. Ölçüm Bir asker herkesin

Detaylı

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ NEŞELİ MATEMATİK ÖYKÜLERİ 1 BİLGİÇ İLE SAYGIÇ Bilgiç kurbağa ile Saygıç fare iyi arkadaşlardı. Neredeyse her gün göl kenarında buluşup sohbet ederlerdi. Bazen de çevredeki nesneleri sayarlar, hesap yaparlardı.

Detaylı

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi 6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi Kahramanmaraş ın Ekinözü İlçesine bağlı Alişar Köyünde 54 Yaşındaki Mehmet Göyün 6 Çocuğu ile birlikte tek göz kerpiç odanın içinde verdiği yaşam Mücadelesi yürekleri

Detaylı

HASAN KABLI GÖREVE BAŞLADI, PERSONEL İSTİFA DİLEKÇESİ VERDİ

HASAN KABLI GÖREVE BAŞLADI, PERSONEL İSTİFA DİLEKÇESİ VERDİ HASAN KABLI GÖREVE BAŞLADI, PERSONEL İSTİFA DİLEKÇESİ VERDİ 9 Şubat Pazar günü gerçekleştirilen seçimler ile Bodrum Şöförler ve Otomobilciler Esnaf Odası başkanı seçilen Hasan Kablı, Aytekin Çanakcı dan

Detaylı

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda Bir gün sormuşlar Ermişlerden birine: Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? Bakın göstereyim demiş Ermiş. Önce sevgiyi dilden gönle indirememiş olanları çağırarak onlara

Detaylı

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu. İÇİNDEKİLER Yine Yeni Komşular 7 Korsanlar Ninjalara Karşı 11 Akari 21 Tükürme Yarışı 31 Mahallede Huzursuzluk 39 Korsanların Yasaları 49 Yemek Çubukları ve Terli Ayaklar 56 Korsan Atlet 68 Titanların

Detaylı

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Hayallere inanmam, insan çok çalışırsa başarır Pelin Tüzün, Bebek te üç ay önce hizmete giren Şef makbul Ev Yemekleri nin

Detaylı

GÖLCÜK MESLEK YÜKSEK OKULU 7. DÖNEM ÖĞRENCİLERİ KOCAELİ FABRİKAMIZDA BECERİ EĞİTİMİNE BAŞLADI Sabahattin Gücin Eğitim Uzmanı İnsan Kaynakları Direktörlüğü 2001 yılında Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. ile Kocaeli

Detaylı

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ Kendinizden biraz bahseder misiniz? -1969 yılında Elazığ'da dünyaya geldim. İlk orta ve liseyi orada okudum. Daha sonra üniversiteyi Van 100.yıl Üniversitesi'nde okudum. Liseyi

Detaylı

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) İmtiyaz Sahibi Adına Ramazan BALCI Okul Müdürü Fatma BAŞA ( Özel Eğitim Öğretmeni ) Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI ( Görsel Sanatlar Öğretmeni

Detaylı

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı, elinde boş bir çuval, alanın ortasında öylece dikiliyordu.

Detaylı

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor. OKUMA - ANLAMA: ÖĞRENCİLER HER GÜN NELER YAPIYORLAR? 1 Türkçe dersleri başladı. Öğrenciler her gün okula gidiyorlar, yeni şeyler öğreniyorlar. Öğretmenleri, Nazlı Hanım, her Salı ve her Cuma günü sınav

Detaylı

Violet Otieno Catherine Groenewald Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 4

Violet Otieno Catherine Groenewald Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 4 Büyükanne ile Tatil Violet Otieno Catherine Groenewald Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 4 Odongo ve Apiyo babalarıyla birlikte şehirde yaşıyorlardı. Onlar,tatili dört gözle bekliyorlardı. Sadece okul

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar MARIA MONTESSORI Hayatın en önemli dönemi üniversite çalışmaları değil, doğumdan altı yaşa kadar olan süredir. Çünkü bu, bir çocuğun gelecekte olacağı yetişkini inşa ettiği

Detaylı

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi. Marifetli Çocuk Üç kadın ellerinde sepetleriyle pazardan dönüyorlardı. Dinlenmek için yolun kenarındaki kanepeye oturdular. Çocukları hakkında sohbet etmeye başladılar. Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli

Detaylı

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer Edwina Howard Çeviri Elif Dinçer 4 Bölüm Bir Herkes aynı şeyi söyler: Jeremy türünün tek örneğidir. Herkes böyle söyler işte. Şey, öğretmenimiz Bay Buttsworth dışında herkes. Ona göre Jeremy başına bela

Detaylı

O günlerde, bir kıyı kenti olan Hull'a gitmiştim. Orada bir. arkadaşıma rastladım. Babasının gemisi vardı. Gemi o gün

O günlerde, bir kıyı kenti olan Hull'a gitmiştim. Orada bir. arkadaşıma rastladım. Babasının gemisi vardı. Gemi o gün 2. İLK YOLCULUĞUM 1 2. İLK YOLCULUĞUM O günlerde, bir kıyı kenti olan Hull'a gitmiştim. Orada bir arkadaşıma rastladım. Babasının gemisi vardı. Gemi o gün Londra'ya gitmek üzereydi. Arkadaşım kendisiyle

Detaylı

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü Henry Winker İllüstrasyonlar: Scott Garrett Çeviri: Bengü Ayfer 4 GİRİŞ Bu sendeki kitaplar Dyslexie adındaki yazı fontu kullanılarak tasarlandı. Kendi de bir disleksik

Detaylı

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ Bu ayki yaşayan değerimiz Sevgi.

Detaylı

BİMEKS B.B.Bodrumspor a Teknoloji Sponsoru Oldu

BİMEKS B.B.Bodrumspor a Teknoloji Sponsoru Oldu BİMEKS B.B.Bodrumspor a Teknoloji Sponsoru Oldu B.B. Bodrumspor ile Ortakent Yahşi mahallesinde bulunan Bimeks Teknoloji Mağazaları arasında sponsorluk anlaşması yapıldı. B.B. Bodrumspor un Gümbet Mahallesinde

Detaylı

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım. Meraba, Ben Asena Ünğan. 19 yaşındayım. 1-22 Eylül 2016 tarihinde Güney Kore'de, Incheon, Seoul,Jeonju,Gyeonju ve Busan da bulundum. Güney Kore topraklarına sevdam 9 yaşında iken, Taekwondo ile başladı.

Detaylı

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi : Yazan : Osman Batuhan Pekcan Ülke : FRANSA Şehir: Paris Kuruluş : Vir volt Başlama Tarihi : 4.7.2017 Bitiş Tarihi : 9.8.2017 E-posta : bat.pekcan@gmail.com Herkese Paris ten selamlar. Dün itibariyle 1

Detaylı

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi daha çok sevdiğimiz bir dağ köyünde doğup büyüdüm. Uzak

Detaylı

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! Sağlıklı ve faydalı olan ne varsa yaparım. Zararlı olan her şeyle savaşırım. Kötülerin düşmanı, iyilerin dostuyum. Zor durumda kaldığınızda İmdaat! diye beni çağırabilirsiniz.

Detaylı

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer, Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer, DEŞŞET ORMANI, YARATIKKÖY Anneciğim ve Babacığım, Mektubunuzda sevgili bebeğinizin nasıl olduğunu sormuşsunuz, hımm? Ben gayet iyiyim, sormadığınız için

Detaylı

Mutlu Haftalar! Mutlu Ramazanlar! ilkokul1.com

Mutlu Haftalar! Mutlu Ramazanlar! ilkokul1.com Mutlu Haftalar! Mutlu Ramazanlar! ilkokul1.com Emrah & Elvan PEKŞEN ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Adı-Soyadı:... yalancı

Detaylı

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Mayıs 2010 DİKKAT

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Mayıs 2010 DİKKAT ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙ ΕΙΑΣ, ΙΑ ΒΙΟΥ ΜΑΘΗΣΗΣ ΚΑΙ ΘΡΗΣΚΕΥΜΑΤΩΝ ΚΡΑΤΙΚΟ ΠΙΣΤΟΠΟΙΗΤΙΚΟ ΓΛΩΣΣΟΜΑΘΕΙΑΣ Eğitim, Hayatboyu Öğrenme ve Din İşleri Bakanlığı Devlet Dil Sertifikası DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri

Detaylı

2. SINIF İŞİTME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİ İÇİN TEST ÇALIŞMASI. Hazırlayan Engin GÜNEY İşitme Engelliler sınıf Öğretmeni

2. SINIF İŞİTME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİ İÇİN TEST ÇALIŞMASI. Hazırlayan Engin GÜNEY İşitme Engelliler sınıf Öğretmeni 2. SINIF İŞİTME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİ İÇİN TEST ÇALIŞMASI Hazırlayan İşitme Engelliler sınıf Öğretmeni 1 Saçları hangisi tarar? o A) Bıçak o B) Tarak o C) Eldiven o D) Makas 2 Hangisi okul eşyası değil?

Detaylı

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN .com Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN n ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1 n Problem Avcıları Biz problem avcılarıyız. Benim

Detaylı

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ

TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri TEMA: OKULUMUZU TANIYALIM KONU: OKULUMUZ TARİH: 01 EYLÜL / 30 EYLÜL YAŞAYAN DEĞERLER: SEVGİ Bu ayki yaşayan değerimiz Sevgi.

Detaylı

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden.

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden. BEYAZIN PEŞİNDEKİ TATİL Geçen yıllarda Hopa da görev yapan bir arkadaşım Adana ya ziyaretime gelmişti. Arkadaşım Güney in doğal güzelliğine bayılıyorum deyince çok şaşırmıştım. Sevgili okuyucularım şaşırmamak

Detaylı

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE Portal Adres AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE : www.gorelesol.com İçeriği : Gündem Tarih : 06.10.2014 : http://www.gorelesol.com/haber/haber_detay.asp?haberid=19336 1/3 AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE 2/3 AHMET ÖNERBAY

Detaylı

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken Engin Deniz İpek 21301292 Üniversite Üzerine Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken formüllerden ya da analitik zekayı çalıştırma bahanesiyle öğrencilerin önüne

Detaylı

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO: A1 DÜZEYİ ADI SOYADI: OKUL NO: NOT OKUMA 1. Aşağıdaki metni -(y/n)a, -(n)da, -(n)dan, -(y/n)i ve -(I)yor ekleriyle tamamlayınız. (10 puan) Sevgili Ayşe, Nasılsın? Sana bu mektubu İstanbul dan yazıyorum.

Detaylı

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire annesi öldüğü zaman çok üzüldü. Simbegwire ın babası, kızıyla ilgilenmek için elinden gelenin en iyisini yaptı.

Detaylı

AHMETLER İLKOKULU. Okul Binası

AHMETLER İLKOKULU. Okul Binası AHMETLER İLKOKULU Ahmetler Köyü İlkokulu 1947 yılında köylüler tarafından imece yöntemiyle yapıldı. Bundan önce köy odasının alt katında hazırlanan yer, "Mektep" olarak kullanılıyordu. Mektep'te ilkokul

Detaylı

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. ANKET SONUÇLARI Anket -1 Lise Öğrencileri anketi. Bu anket, çoğunluğu Ankara Kemal Yurtbilir İşitme Engelliler Meslek Lisesi öğrencisi olmak üzere toplam 130 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya

Detaylı

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin Bir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz

Detaylı

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK Ceylan Işık, Hacettepe Türkçe Öğretmenliği Biliyor musunuz, ben bir çocuğun kalbine dokundum? Hatta bir değil birçok çocuğun kalbine dokundum. Onların sadece ellerine, yüzlerine

Detaylı

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler. ENGİN VE İKİZLER ALIŞ VERİŞTE Hastane... Dr. Gamze Hanım'ın odası, biraz önce bir ameliyattan çıkmıştır. Elini lavaboda yıkayarak koltuğuna oturur... bu arada telefon çalar... Gamze Hanım telefon açar.

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır. .com Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır. ilkok 2/... Sınıfı Türkçe Dersi Değerlendirme Sınavı Adı-Soyadı:... Yaşayabilmek için oksijene ihtiyaç vardır. Oksijen sayesinde karadaki

Detaylı

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA 1. HAFTA TARİH : 01 MART 2016 04 MART 2016 KONU : YEŞİLAY 1- Yeşilay nedir? Ne işe yara? Faaliyetleri nelerdir? Nefes akciğer yapalım. Vücudumuzu 2- Sigara ve alkolün zararlarını hep birlikte öğrenelim

Detaylı

Akvaryumdaki Denizkızı

Akvaryumdaki Denizkızı Akvaryumdaki Denizkızı Daracık bir sokakta, küçücük bir akvaryumcu varmış. Gelip geçenler pek fark etmezmiş burayı. Oysa başlarını azıcık kaldırsalar neler göreceklermiş neler... Akvaryumcu yaşlı bir adammış.

Detaylı

Zengin Adam, Fakir Adam

Zengin Adam, Fakir Adam Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Zengin Adam, Fakir Adam Yazarı: Edward Hughes Resimleyen: M. Maillot ve Lazarus Uyarlayan: M. Maillot ve Sarah S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children

Detaylı

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap Şizofreninin nasıl bir hastalık olduğu ve şizofrenlerin günlük hayatlarında neler yaşadığıyla ilgili bilmediğimiz birçok şey var.

Detaylı

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen Yayın no: 162 DÜRÜSTLÜK VE DOĞRULUK ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 5523 99 2 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın

Detaylı

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN! Sağlıklı olan ne varsa yaparım. Zararlı olan her şeyle savaşırım. Kötülerin düşmanı, iyilerin dostuyum. Zor durumda kaldığınızda İmdaat! diye beni çağırabilirsiniz. Sesinizi

Detaylı

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Hiroşima da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki

Detaylı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı Atatürk ün Kişisel Özellikleri Atatürk cesur ve iyi bir liderdir Atatürk iyi bir lider olmak için gerekli bütün özelliklere sahiptir. Dürüstlüğü ve davranışları ile her zaman örnek olmuştur. Gerek devlet

Detaylı

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir? 1. SINIF OKULA YARDIMCI VE SINAVLARA HAZIRLIK A TEMASI: OKUL HEYECANIM TEST-1 1. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir? A) Okula gitmemiz

Detaylı

tellidetay.wordpres.com

tellidetay.wordpres.com Peşin Alınmış Ücret Gecenin oldukça ilerlemiş bir vaktinde özel bir kliniğin önünde duran taksiden üç kişi indi. Şoför yarı baygın yaşlıca bir adamın bir koluna aynı yaşlarda görünen hanımı ise diğer koluna

Detaylı

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ BU AY HANGİ KAVRAMLARI ÖĞRENECEĞİZ? Hızlı-Yavaş Ön-Arka Sağ- Sol BEYİN FIRTINASI YAPALIM Büyüdüğünde hangi mesleği seçeceksin ve nasıl bir yerde yaşayacaksın? Bir gemi olsaydın nerelere giderdin? Neler

Detaylı

AĢağıdaki sözcüklerle tümceler kurunuz! 6

AĢağıdaki sözcüklerle tümceler kurunuz! 6 AĢağıdaki sözcüklerle tümceler kurunuz! 6 geldi bayramım Benim geldi Bütün çocukların bayramı Bu gün, Günü`dür Dünya Çocuklar Atatürk etti bize armağan Bu günü, Bayramı geldi Ulusal Egemenlik ve Çocuk

Detaylı

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΥΟΛΙΚΗ ΥΡΟΝΙΑ: 2012-2013 Μάθημα: Σοσρκικά

Detaylı

Serbest Yazma Konuları. Yrd. Doç. Dr. Aysegul Bayraktar

Serbest Yazma Konuları. Yrd. Doç. Dr. Aysegul Bayraktar Serbest Yazma Konuları Yrd. Doç. Dr. Aysegul Bayraktar Biletinize piyango çıksaydı ne(ler) yapardınız? Favoriniz olan film nedir ya da favoriniz olan film karakteri kimdir? Neden? Hayalimdeki ev. Kendini

Detaylı

HAYAT BİLGİSİ HAFTA SONU ÖDEVİ ADI SOYADI:

HAYAT BİLGİSİ HAFTA SONU ÖDEVİ ADI SOYADI: HAYAT BİLGİSİ HAFTA SONU ÖDEVİ ADI SOYADI: 09.04.2010 1. Vücudumuzdaki şeker oranını aşağıdaki organlarımızdan hangisi ayarlar? A) Kalp B) Böbrek C) Karaciğer 2. Sağlıklı bir yaşam için en önemli seçenek

Detaylı

Cümlede Anlam TEST 38

Cümlede Anlam TEST 38 SABEDİN TÜRKER İÖO 5.SINIF TÜRKÇE Cümlede Anlam TEST 38 1) Çocukların öğütten çok, iyi bir. ihtiyaçları vardır. Tümcesinde boş bırakılan yere aşağıdaki sözcüklerden hangisi getirilebilir? A. ilgiye sevgiye

Detaylı

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5 Magozwe Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5 Kalabalık bir şehir olan Nairobi de, sıcak bir yuvası olmayan bir grup evsiz çocuk yaşıyormuş. Her gün onlar için yeni ve bilinmeyen bir

Detaylı

8-9 YAŞ ÇCUKLARININ YAŞ DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ VE OKUL-ÖDEV ÇALIŞMALARI ÖZEL ANTALYA ENVAR İLKOKULU 8-9 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM DÖNEMLERİ ÖZELLİKLERİ

8-9 YAŞ ÇCUKLARININ YAŞ DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ VE OKUL-ÖDEV ÇALIŞMALARI ÖZEL ANTALYA ENVAR İLKOKULU 8-9 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM DÖNEMLERİ ÖZELLİKLERİ 8-9 YAŞ ÇCUKLARININ YAŞ DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ VE OKUL-ÖDEV ÇALIŞMALARI ÖZEL ANTALYA ENVAR İLKOKULU 8-9 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM DÖNEMLERİ ÖZELLİKLERİ ÇOCUKLARIMIZIN GELİŞİM DÖNEMİ ÖZELLİKLERİNİ BİLMEK NE

Detaylı

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. SOKAK - DIŞ - GÜN ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. Batu 20'li yaşlarında genç biridir. Boynunda asılı bir fotoğraf makinesi vardır. Uzun lensli profesyonel görünşlü bir digital makinedir. İlginç

Detaylı

Hırkatepe Köyü-Beypazarı (30 Kasım 2008) Yazan ve fotoğraflayan: Hüseyin Sarı

Hırkatepe Köyü-Beypazarı (30 Kasım 2008) Yazan ve fotoğraflayan: Hüseyin Sarı Hırkatepe Köyü-Beypazarı (30 Kasım 2008) Yazan ve fotoğraflayan: Hüseyin Sarı 30 Kasım 2008 Pazar günü, Ahmet Bozkurt un öncülüğünde Fotoğraf Sanatı Kurumu nun organize ettiği Beypazarı Köyleri fotoğraf

Detaylı

Menümüzü incelediniz mi?

Menümüzü incelediniz mi? by elemeği Menümüzü incelediniz mi? Yılmaz Usta nın hikayesini duydunuz mu? Niçin Nevale? Yılmaz Usta nın hikayesi Bir insan pasta ustası olmaya nasıl karar verir? Yani 1972 yılında Kastamonu da doğduğunuzu

Detaylı

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe.

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe. Sitti Cemili ve Meryem im Ben çocukken pek çok Arapça hikâye dinledim anneannemden. Sitti Cemili den anneanne diye bahsetmek de tuhafmış. Arapça da onun adı Sitti yani benim ninem. Söylemeden geçemeyeceğim,

Detaylı

20 Derste Eski Türkçe

20 Derste Eski Türkçe !! 20 Derste Eski Türkçe Ders Notları!!!!!! Cüneyt Ölçer! !!! ÖNSÖZ Türk Nümismatik Derneği olarak Osmanlı ve İslam paraları koleksiyoncularına faydalı olmak arzu ve isteği île bu özel sayımızı çıkartmış

Detaylı

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ. HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ. Sorular her ay panolara asılacak ve hafta sonuna kadar panolarda kalacak. Öğrenciler çizgisiz A5 kâğıdına önce

Detaylı

ÇALIŞKANLIK NİSAN 2017

ÇALIŞKANLIK NİSAN 2017 ÇALIŞKANLIK NİSAN 2017 Ağustos Böceği ile Karınca Hafta Sınıf Düzeyi ve 4. Sınıf Süre Yöntem ve Teknik 40 Dakika drama, beyin fırtınası KAZANIM SÜREÇ Araç - Gereç Çizgi film CD si veya Masal kitabı Karınca

Detaylı

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com Beterin Beteri Var Mehmet işten çıkarılır. Eve gelip durumu bildirince, hanımı içeri almaz. Gidecek yeri olmadığından Şeyhin dergahına gider. Bu sırada şeyh talebeleriyle sohbet etmektedir. Bu arada börek

Detaylı

13 Mart 2009 Cuma, 12:20 GÜNCEL. A.A Nursel Gürdilek. İşitme engelli çocuklar için Türk-İsrail işbirliği

13 Mart 2009 Cuma, 12:20 GÜNCEL. A.A Nursel Gürdilek. İşitme engelli çocuklar için Türk-İsrail işbirliği 13 Mart 2009 Cuma, 12:20 GÜNCEL A.A Nursel Gürdilek İşitme engelli çocuklar için Türk-İsrail işbirliği Türkiye ile İsrail arasında bir yılı aşkın süredir devam eden "işitme engelli çocuklara daha iyi bir

Detaylı

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir. Örnek: Mustafa okula erkenden geldi. ( Kurallı cümle ) --KURALSIZ (DEVRİK) CÜMLE: Eylemi cümle sonunda yer almayan

Detaylı

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen NOGAY Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen NOGAY Çok çok eski zamanlarda, var varken, yok yokken ahmak bir kurt, kapana yakalanmış. Kapana yakalanan

Detaylı