YTÜ İngilizce Yeterlilik Sınavı (İYS) Kelimeleri

Transkript

1 YTÜ İngilizce Yeterlilik Sınavı (İYS) Kelimeleri

2 FİİLLER abound (in): bol olmak = be plentiful abound (with)= be full of: ile dolu olmak accommodate= almak; kalacak yer sağlamak =take, hold, contain account for: 1) açıklamak = explain 2) sorumlu olmak =be responsible for 3) oluşturmak = make up, constitute acknowledge: kabul etmek = admit familiarize (with): aşina kılma = acquaint (with) adjust (to): uyum sağlamak = adapt (to) affect: etkilemek = influence abuse: kötü davranmak = ill-treat, mistreat, treat badly amuse: eğlendirmek = entertain anticipate: beklemek, ummak = expect, predict arrest: tutuklamak = take into custody, detain assure: güvence vermek = ensure, make certain astound: şaşırtmak = astonish, surprise attend: devam etmek, katılmak =take part, participate, join, be present bear: tahammül etmek, dayanmak = put up with, tolerate blame for: -den sorumlu olmak, hatalı/kusurlu bulma = hold responsible for blame on: -den sorumlu tutmak, sorumluluğu yüklemek = place the responsibility for blend: bir araya getirmek = bring together boom: büyümek, gelişmek, patlama yapmak = grow, expand, develop boost: artırmak, enhance breed: yetiştirmek, üretmek = keep, raise, produce bring up: ortaya atmak, gündeme getirmek = mention, raise broadcast: yayınlamak = transmit, air coincide with: rastlamak = come accross, encounter comply with: (kurala, kanuna) uymak = obey, conform to compose: oluşturmak = form, make up comprise: 1) oluşmak = include, consist of 2) oluşturmak =form, make up conceal: gizlemek, saklamak = hide conceive (of): hayal etmek, düşünmek = imagine, envisage, think of

3 conclude: 1) sonuçlandırmak, bitirmek = end 2) -den sonuç çıkarmak = infer conduct: yapmak = carry out, do, perform confess: kabul etmek, itiraf etmek = admit, acknowledge, plead guilty conflict with: -den ayrılmak, ile çelişmek = differ from, diverge from confront: karşı karşıya kalmak = face, challenge conserve: korumak = preserve, save, protect contain: içermek = have, include contribute (to): katkıda bulunmak = donate convey: 1) taşımak = carry, transport, bear 2) iletmek, aktarmak = transmit, transfer, pass on convince: ikna etmek, inandırmak = persuade correspond (to/with): benzemek, eşit olmak, denk olmak = be similiar to, be equivalent to curb: kontrol altına almak, dizginlemek = control, restrain, rein in, curtail date back to: -e kadar dayanmak = come from, originate in, belong to deal with: ele almak = handle, tackle decay: çürümek = rot, decompose deny: reddetmek, inkar etmek = reject = refute deprive (of): yoksun bırakmak detect: farketmek, belirlemek = notice, identify differ: farklılık göstermek = be different, vary differentiate (between) ayırdetmek, ayırım yapmak = distinguish, discriminate, set apart digest: sindirmek disappear: gözden kaybolmak = vanish discharge (from): taburcu etmek = release discriminate: ayrımcılık yapmak disgust: tiksindirmek = sicken, make sick dislike: nefret etmek = hate, detest dispute: tartışmak = debate, discuss disprove: çürütmek = invalidate disregard: gözardı etmek = ignore, omit, neglect disrupt: bozmak, aksatmak = disturb distinguish: ayırt etmek = differentiate, tell apart embarrass: utandırmak, mahçup etmek = make ashamed emit: salıvermek = give off, give out, send out

4 encounter: karşılaşmak = meet, run into, come across endure: dayanmak, katlanmak = bear, tolarate enjoy: sahip olmak = have enhance: artırmak, geliştirmek = improve, add to, develop, increase, boost entail: gerektirmek = require, necessiate envision: hayal etmek = imagine, envisage, foresee establish: 1) kurmak = set up, found 2) belirlemek = define, specify expel: -den atmak, kovmak = throw out, dismiss facilitate: kolaylaştırmak = make easy fetch: gidip getirmek = go and get fulfill: 1) tatmin etmek, karşılamak = satisfy 2) yerine getirmek = carry out 3) gerçekleştirmek = realize gather from: -den izlenim edinmek, sonucunu çıkarmak = assume, infer, conclude give up: bırakmak, vazgeçmek = abandon, quit grasp: 1) kapmak = catch, seize, grab, snatch, grasp 2) anlamak = understand, figure out grow: büyümek = expand, enlarge hand in: vermek = give in, submit highlight: vurgulamak, dikkati çekmek = emphasize, stress, underline ignite: tutuş(tur)mak = catch fire, set fire to impede: engellemek = prevent, hinder, hamper, inhibit incline to: eğilimi olmak = tend to infer (from): -den sonuç çıkarmak = conclude from, deduce from inoculate: aşılamak = vaccinate inquire: sormak = ask inscribe: kazarak yazmak = engrave, carve inspect: incelemek = examine, check insulate: yalıtım yapmak = isolate, protect integrate (into): katılmak, bütünleştirmek = put together, combine, incorporate intensify: art(ır)mak, yoğunlaş(tır)mak = increase, step up invade: istila etmek = occupy involve: 1) içermek = include 2) gerektirmek = require, entail irritate: kızdırmak = annoy, anger, tease

5 justify: haklı kılmak, haklı göstermek = give reason for, rationalize liberate: kurtarmak = rescue, free, set free magnify: büyütmek = enlarge maintain: iddia etmek, ileri sürmek = claim manage to: üstesinden gelmek = be able to matter: önemli olmak = be important mean: 1)... anlamına gelmek = signify 2) niyet etmek, tasarlamak, amaçlamak = intend, aim, plan mend: onarmak = repair, fix merge (with): birleşmek = join together, unite neglect: ihmal etmek = ignore, disregard, omit nominate: önermek, aday göstermek = suggest, name note: dikkat etmek = pay attention notice: farketmek = realize, become aware of nurture: bakmak, beslemek = feed, raise oblige: zorunda bırakmak = force, obligate, compel persist: 1) sürdürmek, devam etmek = continue, sustain 2) inat etmek, ısrar etmek = insist pile up: yığ(ı)mak, birik(tir)mek = stack, accumulate praise: övmek, methetmek = acclaim, commend precede: -den önce gelmek preserve: korumak = protect, conserve, maintain promote: 1) desteklemek, teşvik etmek = support, encourage, assist, underpin 2) terfi ettirmek = upgrade, give a higher position 3) tanıtımını yapmak = advertise prove: 1) kanıtlamak, doğrulamak = confirm, verify 2) olmak = prove, be, carry out raise: 1) (bir konuyu) ortaya atmak, gündeme getirmek = bring up, mention 2) yükseltmek, artırmak = increase, boost, enhance range (from... to ):... arasında değişmek = vary from... to rebel (against): isyan etmek = revolt refer (to): 1) başvurmak (bir kaynağa) = consult, apply, look up 2) bahsetmek, anmak, değinmek = mention reject: reddetmek = decline, discard, refuse, turn down release: 1) yayınlamak, piyasaya sürmek = publish, announce 2) salmak = emit, let go remove: 1) çıkarmak, almak = extract, eject 2) ortadan kaldırmak = take away, do away with

6 represent: temsil etmek = act for resemble: benzemek = look like resist: direnmek, karşı durmak = oppose, withstand resume: devam etmek, yeniden başlamak = continue, start / begin again retain: korumak, muhafaza etmek = preserve, maintain reveal: ortaya çıkarmak, açıklamak = show, disclose revolve: dönmek = turn ruin: mahvetmek = devastate, destroy, spoil sack: işten çıkarmak, kovmak = dismiss, fire sacrifice: feda etmek = give up secure: 1) sağlamak, elde etmek = provide, ensure, acquire, obtain 2) güvenceye almak = assure seek: 1) aramak, elde etmeye çalışmak = search for, look for, pursue seek to: çabalamak, = try, attempt, aim, strive soar: fırlamak, artmak = climb, rise specialize (in):...'da uzmanlaşmak stretch: 1) uzamak = extend, grow longer, lengthen 2) uzatmak = extend, spread, prolong suffer (from): 1) katlanmak = bear, endure, stand 2) acı çekmek = be in pain suggest = 1) önermek = propose, recommend 2) belirtmek, göstermek = show, indicate, demonstrate threaten: tehdit etmek = menace thrive: gelişmek, büyümek = grow, flourish, prosper, boom, develop turn out: olmak, ortaya çıkmak = end up, happen, become undergo: başından geçmek, tecrübe etmek = go through = experience urge: 1) zorlamak = force, push, pressure, strain 2) teşvik etmek = encourage, foster 3) ısrar etmek = insist, persist verify: doğrulamak = confirm, prove, validate violate: (bir kuralı, kanunu) ihlal etmek, çiğnemek = break, infringe withstand: dayanmak, tahammül etmek = endure, put up with wound: yaralamak = injure, hurt yield: 1) ürün vermek = produce, generate, crop 2) vermek = give, grant yield to: boyun eğmek = bow

7 İSİMLER advent: geliş = arrival, introduction anxiety: kaygı, endişe, huzursuzluk = worry, concern, apprehension, unease bias (against): önyargı = prejudice, prejudgment blow: vuruş, darbe = strike clarity: açıklık, berraklık = clearness coincidence: tesadüf = chance, luck component: parça, öge = part, constituent, element compound: bileşim = combination, mixture concept: kavram = idea, notion consciousness: bilinç = awareness, realization constituent: bileşen = ingredient, component, part course: yön, seyir, akış, gidişat = direction, route, flow lack: eksiklik = deficiency, shortage, absence decomposition: çürüme = decay, rotting disgust: nefret, tiksinti = hatred, aversion diversity: 1) çeşitlilik = variety, range 2) farklılık = disparity, distinction, discrepancy enterprise: girişim, iş = venture, business, company extinction: nesli tükenme, yok olma = disappearance, destruction feature: özellik, nitelik = characteristic, trait, quality flaw: kusur = fault, defect, mistake fraction: bölüm, kesit = part, portion gratitude: minnettarlık, takdir = gratefulness, thankfulness hatred: nefret, tiksinti = hate ignorance: bilgisizlik illiteracy: cahillik, okur yazar olmama inclination: eğilim = tendency, leaning infinity: sonsuzluk = endlessness, eternity infrastructure: altyapı inquiry (into): soruşturma = investigation installment: taksit = payment intensity: güç, şiddet, yoğunluk, derece = strength, power, degree interval: ara, aralık = gap, period, space

8 isolation: soyutlama, ayırma = separation, segregation, loneliness leisure: boş zaman = free time, spare time likelihood: olasılık = probability, chance, possibility means: yöntem, metod = way, method, procedure measure: önlem = step, action, precaution medium: araç = means, tool, instrument, means mess: darmadağınlılık, düzensizlik = untidiness, disorder misfortune: kötü talih, şanssızlık = bad luck modesty: mütevazilik = humility moisture: nem = dampness, humidity, wetness persuasion: ikna = influence, advice phase: evre, safha, dönem = stage, period phenomenon: olgu = occurrence, happening, experience malnutrition: yetersiz beslenme, açlık = undernourishment, starvation possession: sahip olma, sahiplik = ownership potential: olasılık, yetenek, potansiyel = possibility, ability predator: yırtıcı, yırtıcı hayvan preoccupation: kaygı, endişe = anxiety, worry, concern prospect: 1) olasılık = possibility, likelihood, probability 2) umut = hope, expectation recession: durgunluk = depression, slump, decline remark: yorum, söz = comment, statement remedy: tedavi, çare = medication, therapy, medicine resentment: kızgınlık, kırgınlık = anger, bitterness rivalry: rekabet = competition rumor: söylenti = hearsay, story scarcity: darlık, eksiklik, kıtlık = shortage, lack scent: koku = smell, odour scholar: bilgin = academic, intellectual scope (of): alan, kapsam = range, extent, compass strain: yük, güçlük, baskı = burden, difficulty, pressure summit: zirve = top, peak talent: yetenek = ability, capability, skill validity: geçerlik, yasallık = effectiveness, soundness, legality velocity: hız = speed, swiftness, rapidity

9 SIFATLAR adverse: elverişsiz, kötü, olumsuz = unfavorable, bad, negative affordable: hesaplı, ucuz = reasonable, inexpensive accustomed to: tanışık, aşina = used to, familiar with acute = 1) ciddi = severe 2) akut, şiddetli = intense, sharp anxious (about): kaygılı, endişeli = worried, concerned anxious (for / to): istekli, hevesli = eager, keen apparent: açık, aşikar = obvious, clear, evident available: elde edilebilir, mevcut, erişilebilir = obtainable, accessible based on: dayalı olmak = founded on, derived from breathtaking: nefes kesici = spectacular, magnificent compatible (with): uyumlu = harmonious, matching credible: inandırıcı = believable, convincing, reliable impracticable: işlemez, işe yaramaz = unworkable, unfeasible impure: kirli = dirty, unclean inclined: eğilimli = tending, prone incomparable: eşsiz, rakipsiz = matchless, unrivaled inconvenient: elverişsiz, uygunsuz = inappropriate, improper, unsuitable incredible: inanılmaz, hayret verici, şaşırtıcı = astonishing, amazing indisputable: tartışılamaz = unquestionable, undeniable inevitable: kaçınılmaz = unavoidable inferior: düşük = lower, poorer infinite: sınırsız, sonsuz = endless, unlimited competent: yetenekli = capable, able, skilled conclusive: kesin, son = decisive, final, ultimate conscious (of):...'nın farkında, bilincinde = aware contagious: bulaşıcı = infectious, communicable, transmittable convinced (of): emin = certain, sure, confident habitable: yaşanabilir = livable intense: güçlü, çok büyük = strong, powerful, very great invaluable: çok değerli, önemli = precious, important invigorating: canlandırıcı = revitalizing, energizing, reviving involuntary: doğal, kendiliğinden olan, içgüdüsel = spontaneous, instinctive

10 jealous (of): kıskanç = envious, covetous justifiable: haklı = justified, right lethal: öldürücü, ölümcül = deadly, fatal, mortal level: düz = flat, straight liable (for): sorumlu olmak = responsible (for) liable (to): eğilimli = prone to, likely to literate: okur yazar miserable: mutsuz, üzüntülü, karamsar = unhappy, sad, gloomy modest: mütevazi = humble, unassuming obedient: itaatkar = dutiful, compliant outstanding: kayda değer, mükemmel = remarkable, exceptional, excellent persistent: sürekli = constant, relentless phenomenal: olağanüstü = extraordinary, exceptional, unusual precise: kesin = exact, accurate preferential: tercihli, ayrıcalıklı = favored, privileged preliminary: ilk = first, initial primitive: ilkel = simple relevant (to): ilişkili = related (to) resentful (of): kızgın, içerlemiş, kırgın = angry, indignant, bitter spectacular: şahane, mükemmel, muhteşem = magnificent, marvelous, wonderful steady: sürekli, sabit = constant, stable stable: sabit, istikrarlı = steady, fixed strange: tuhaf = odd, weird superior (to):...den üstün = better than tense: gergin = nervous, jumpy tiny: küçük = small, minute tremendous: büyük = great, huge, enormous trustworthy: güvenilir = reliable, dependable unaccustomed to: alışık olmayan = unused to unaltered: değişmeden = unchanged unavoidable: kaçınılmaz = inevitable, inescapable violent: şiddetli = fierce, powerful, brutal visible: görülebilir = noticeable wise: akıllı = clever, sensible, judicious

11 ZARFLAR accordingly: bundan dolayı = consequently, hence, for this reason, therefore barely: zar zor, güçlükle, hemen hemen hiç = hardly, scarcely, almost not comparatively: göreceli olarak = relatively exceptionally: olağanüstü, kayda değer ölçüde çok = extraordinarily, extremely, remarkably frankly: dürüstçe, içtenlikle söylemek gerekirse = honestly invariably: daima, sürekli biçimde = always, perpetually, consistently indefinitely: süresiz olarak = period, forever intensely: çok = very much meanwhile: bu arada = in the meantime inevitably: her zaman, kaçınılmaz olarak = necessarily, inescapably, unavoidably, naturally, automatically almost: hemen hemen = nearly, practically, virtually prematurely: zamanından önce, çok erkenden = too early, too soon profoundly: büyük ölçüde, ciddi biçimde = greatly, severely regularly: düzenli olarak, sürekli biçimde = routinely, habitually relatively: göreceli olarak, nispeten = comparatively respectively: sırasıyla = in that order roughly: yaklaşık, kabaca = approximately, about, around strictly: tam anlamıyla, kesin olarak = exactly, accurately thoroughly: tümüyle, iyice = completely, properly understandably: anlaşılır bir şekilde = clearly unmistakably: kuşku bırakmaz biçimde, açıkça = distinctively, unquestionably, obviously, unambiguously vigorously: enerjik biçimde, güçlü biçimde = energetically, forcefully, strongly presumably: belkide, büyük olasılıkla, öyle görünüyor ki = most probably, apparently, seemingly

12 İSTANBUL'UN İNGİLİZCE SINAV HAZIRLIK MERKEZİ "Sınavınıza UZMANLARI ile Hazırlanın!"