BAĞIMSIZLIKLARININ 30. YILINDA TÜRK CUMHURİYETLERİ SEMPOZYUMU

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "BAĞIMSIZLIKLARININ 30. YILINDA TÜRK CUMHURİYETLERİ SEMPOZYUMU"

Transkript

1

2

3 BAĞIMSIZLIKLARININ 30. YILINDA TÜRK CUMHURİYETLERİ SEMPOZYUMU TÜRK DÜNYASINDA DEĞİŞİME YÖN VEREN ORTAK MİRAS: Dİl, Tarİh, Edebİyat ve Mefkûre Edİtör Prof. Dr. Fırat Purtaş Ankara /2022

4 İnceleme Araştırma Dizisi YAYIN NO: 70 BAĞIMSIZLIKLARININ 30. YILINDA TÜRK CUMHURİYETLERİ SEMPOZYUMU TÜRK DÜNYASINDA DEĞİŞİME YÖN VEREN ORTAK MİRAS: Dİl, Tarİh, Edebİyat ve Mefkûre Editör Prof. Dr. Fırat Purtaş Yayın Koordinatörü Halil Ulusoy Redaksiyon Öğr. Gör. Ahmet ÖZKAN Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri Sempozyumu: Türk Dünyasında Değişime Yön Veren Ortak Mİras: Dil, Tarih, Edebiyat ve Mefkûre / Editör: Prof. Dr. Fırat Purtaş.- Ankara: Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, s. ; 16x24 cm. (Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk- Kazak Üniversitesi. İnceleme-araştırma dizisi; yayın no: 70) ISBN: Tasarım Baskı SFN Televizyon Tanıtım Tasarım Yayıncılık Ltd. Şti. Tel: Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı Aşağı Öveçler Mah Cad. No: Çankaya /ANKARA Tel: (0 312) (0 312) Faks: yayinlar@yesevi.edu.tr Kitapta ifade edilen fikir ve görüşler yazarlarının olup, Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığının görüşlerini yansıtmazlar.

5 Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri Sempozyumu TÜRK DÜNYASINDA DEĞİŞİME YÖN VEREN ORTAK MİRAS: DİL, TARİH, EDEBİYAT ve MEFKÛRE Onur Kurulu Prof. Dr. İbrahim KALIN Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyesi Dr. Serdar ÇAM Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı ve Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyesi Yavuz Selim KIRAN Dışişleri Bakan Yardımcısı Bağdat AMREEV Türk Konseyi Genel Sekreteri Düsen KASEİNOV TÜRKSOY Genel Sekreteri Prof. Dr. Muhittin ŞİMŞEK Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Düzenleme Kurulu Dr. Zhanar TEMİRBEKOVA Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cengiz TOMAR Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Nâzım Hikmet POLAT Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Prof. Dr. Yüksel ÇELİK Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Yunus KOÇ Hacettepe Üniversitesi Prof. Dr. Tuba DURMUŞ TOBB ETÜ Dr. Murat YILMAZ Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu Üyesi Doç. Dr. Vakur SÜMER Ahmet Yesevi Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü Sempozyum Koordinatörü Prof. Dr. Fırat PURTAŞ Halil ULUSOY Sekreterya E. Sıdıka TOPTAŞ Bilim Kurulu Prof. Dr. Abdıldacan AKMATALİYEV Millî Bilimler Akademisi / Kırgızistan Prof.Dr. Ramiz ASKER Bakü Devlet Üniversitesi / Azerbaycan Prof.Dr. Viktor BUTANAYEV Hakas Katanov Devlet Üniversitesi / Rusya Federasyonu Prof. Dr. Nurettin DEMİR Hacettepe Üniversitesi / Türkiye Prof. Dr. Edward FOSTER TALISMAN / ABD Prof. Dr. Gürer GÜLSEVİN Ege Üniversitesi / Türkiye Prof. Dr. Osman HORATA Hacettepe Üniversitesi / Türkiye Prof. Dr. Lars JOHANSON Mainz Üniversitesi / Almanya Prof. Dr. Mustafa S. KAÇALİN Marmara Üniversitesi / Türkiye Prof. Dr. M. Akif KİREÇCİ Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi / Türkiye Prof. Dr. Rafael MUHAMMEDİNOV Bilimler Akademisi / Rusya Federasyonu Prof. Dr. Mahir NAKİP Çankaya Üniversitesi / Türkiye Prof. Dr. M. Öcal OĞUZ Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi / Türkiye Prof. Dr. Mehmet ÖZ Hacettepe Üniversitesi / Türkiye Prof. Dr. Cengiz TOMAR Ahmet Yesevi Üniversitesi / Kazakistan Prof. Dr. Musa YILDIZ Gazi Üniversitesi / Türkiye 3

6 PROGRAM Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Millet Kütüphanesi 9-10 Kasım Kasım 2021 Salı Açılış Konuşmaları: Prof. Dr. Muhittin ŞİMŞEK / Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Serdar ÇAM / T.C. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Yavuz Selim KIRAN / T.C. Dışişleri Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ali ERBAŞ / Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erol ÖZVAR / Yükseköğretim Kurulu Başkanı Birinci Oturum: Diplomatik Perspektiften Türkiye - Türk Cumhuriyetleri İlişkileri Oturum Başkanı: Yavuz Selim KIRAN / T.C. Dışişleri Bakan Yardımcısı Konuşmacılar: Reşat MEMMEDOV / Azerbaycan Büyükelçisi Abzal SAPARBEKULI / Kazakistan Büyükelçisi Kubanıçbek ÖMÜRALİYEV / Kırgızistan Büyükelçisi Aga Muhammet SAYIDOV / Türkmenistan Büyükelçiliği 2. Kâtibi Kısmet GÜZELOV / Türk Keneşi Genel Sekreter Yardımcısı İkinci Oturum: Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler Oturum Başkanı: Dr. Serdar ÇAM / T.C. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Konuşmacılar: Dr. Burhan İŞLİYEN / Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Naci GÜNDOĞAN / YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Birol AKGÜN / Maarif Vakfı Başkanı Serkan KAYALAR / Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanı Abdullah EREN / Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı 4

7 10 Kasım Çarşamba Üçüncü Oturum: Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz TOMAR / Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektör Vekili Konuşmacılar: Prof. Dr. Yunus KOÇ / Hacettepe Üniversitesi Prof. Dr. Yüksel ÇELİK / Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZ / Hacettepe Üniversitesi Prof. Dr. Abdulvahab KARA / Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL / Yeditepe Üniversitesi Dördüncü Oturum: Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mustafa İSEN Konuşmacılar: Prof. Dr. Nurettin DEMİR / Hacettepe Üniversitesi Prof. Dr. Osman HORATA / Hacettepe Üniversitesi Doç. Dr. Askar TURGANBAEV / Ahmet Yesevi Üniversitesi Prof. Dr. Nazım Hikmet POLAT / Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Dr. Yakup ÖMEROĞLU / Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Beşinci Oturum: Yükselen Asya nın Yeni Jeopolitik Ekseni: Türk Dünyası Oturum Başkanı: Dr. Murat YILMAZ / Ahmet Yesevi Üniversitesi Konuşmacılar: Prof. Dr. İlyas TOPSAKAL / İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Oktay TANRISEVER / Orta Doğu Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Yalçın SARIKAYA / Giresun Üniversitesi Prof. Dr. Fırat PURTAŞ / Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Doç. Dr. Vakur SÜMER / Ahmet Yesevi Üniversitesi 5

8 İÇİNDEKİLER SUNUŞ... 9 ÖN SÖZ AÇILIŞ KONUŞMALARI Oturum Başkanı: Prof. Dr. Muhittin ŞİMŞEK Dr. Serdar ÇAM Yavuz Selim KIRAN Prof. Dr. Ali ERBAŞ Prof. Dr. Erol ÖZVAR OTURUM DIPLOMATIK PERSPEKTIFTEN TÜRKIYE TÜRK CUMHURIYETLERI İLIŞKILERI Oturum Başkanı: Yavuz Selim KIRAN Abzal SAPARBEKULI / Kazakistan Büyükelçisi Bağımsızlığının Otuzuncu Yılında Kazakistan Dış Politikası ve Kazakistan-Türkiye İlişkileri Kubanıçbek ÖMÜRALİYEV / Kırgızistan Büyükelçisi Bağımsızlığının Otuzuncu Yılında Kırgızistan Dış Politikası ve Kırgızistan-Türkiye İlişkileri Reşat MEMMEDOV / Azerbaycan Büyükelçisi Bağımsızlığının Otuzuncu Yılında Azerbaycan Dış Politikası ve Azerbaycan-Türkiye İlişkileri Kısmet GÖZELOV / Türk Keneşi Genel Sekreter Yardımcısı Bağımsızlıklarının Otuzuncu Yılında Türk Devletleri Arasındaki Çok Taraflı İşbirliği ve Türk Devletleri Teşkilatı Aga Muhammed SAYIDOV / Türkmenistan Büyükelçiliği 2. Kâtibi Bağımsızlığının Otuzuncu Yılında Türkmenistan Dış Politikası ve Türkmenistan-Türkiye İlişkileri 6

9 2. OTURUM TÜRK DÜNYASI ILE BIRLIKTE BÜYÜYEN TÜRKIYE: KURUMLAR VE ÖNCELIKLER Oturum Başkanı: Dr. Serdar ÇAM Prof. Dr. Birol AKGÜN Maarif Vakfı ve Türk Cumhuriyetleri Serkan KAYALAR TİKA ve Türk Cumhuriyetleri Abdullah EREN Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve Türk Cumhuriyetleri Prof. Dr. Naci GÜNDOĞAN YÖK ve Türk Cumhuriyetleri Dr. Burhan İŞLİYEN Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Türk Cumhuriyetlerine Yönelik Faaliyetleri 3. OTURUM ORTAK MEFKÛRE İNŞASI AÇISINDAN TARIH EĞITIMI Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz TOMAR Prof. Dr. Yunus KOÇ Ortak Mefkûre İnşasına Türkiye den Bilimsel Katkılar: Türkiye de Türk Cumhuriyetleri ile Bağlantılı Tezlerin Durumu Prof. Dr. Yüksel ÇELİK Türk Dünyası nda Akademik Zihniyete Dair Tespitler ve Teklifler Prof. Dr. Mehmet ÖZ Ortak Mefkurenin Güçlenmesi Açısından Tarih Eğitimi Prof. Dr. Abdulvahap KARA Dijital Çağda Türk Dünyasında Tarih Araştırmaları ve Eğitimi Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL Ortak Türk Tarihi Modeli 7

10 4. OTURUM DUYGU BIRLIĞINE GIDEN YOL: DIL VE EDEBIYAT Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mustafa İSEN Prof. Dr. Nurettin DEMİR Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetlerinin Dil Durumları Hakkında Notlar Prof. Dr. Osman HORATA Türk Edebiyatının Hikmet Ufukları Doç. Dr. Askar TURGANBAEV Türk Dilleri ve Edebiyatlarının Yakınlaştırılması Üzerine Prof. Dr. Nâzım Hikmet POLAT Türk Dünyasının Bütünleşmesi Yolunda Edebiyat Dersleri Dr. Yakup ÖMEROĞLU Türk Dünyasında Yayıncılık Faaliyetleri ve Edebiyat Dergileri 5. OTURUM YÜKSELEN ASYA NIN YENI JEO-POLITIK EKSENI TÜRK DÜNYASI Oturum Başkanı: Dr. Murat YILMAZ Prof. Dr. İlyas TOPSAKAL Türk Dünyası Jeopolitiği Prof. Dr. Oktay F. TANRISEVER Türkiye nin Bağımsızlıklarının 30. Yılında Diğer Türk Cumhuriyetleri ile İlişkileri Prof. Dr. Yalçın SARIKAYA Yılında Türk Devletleri ve Türkiye Doç. Dr. Vakur SÜMER Bağımsızlıklarının 30. Yılında Yeni Türk Devletleri: Başarılar ve Beklentiler Prof. Dr. Fırat PURTAŞ Türk Devletleri Teşkilatı ve 2040 Vizyonu 8

11 sunuş Prof. Dr. Muhittin ŞİMŞEK Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Değerli Okuyucular, Elinizdeki bildiri kitabı aynı zamanda bir geleneğin devamı olması açısından önemlidir. Türkiye ile Kazakistan ın kurmuş oldukları ilk uluslararası üniversite olan Ahmet Yesevi Üniversitesi nin Ankara da bulunan Mütevelli Heyeti Başkanlığı Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 20. ve 25. yılında da büyük çaplı sempozyumlar düzenlemiş ve bu sempozyumlarda sunulan bildirileri yayına dönüştürülmüştür. Basılı nüshaları seçkin kütüphanelerde bulunan bu bildiri kitaplarının elektronik hali üniversitemizin web sayfası üzerinden erişime açıktır. Bağımsızlıklarının 30. yılında Türk Cumhuriyetleri Sempozyumu Bildiri kitabı da, Mütevelli Heyet Üyemiz Prof. Dr. İbrahim Kalın ın ifadesiyle "gelene ekleyerek sürdüğümüz bilgi hazinemizi zenginleştirme amacına matuftur" Kasım 2021 tarihinde Ankara da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Millet Kütüphanesi nde düzenlenen sempozyumun açılışında T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Yardımcısı Dr. Serdar Çam, T.C. Dışişleri Bakanı Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş birer konuşma yapmışlardır. Daha sonra büyükelçiler ve kurum yöneticileri oturumları ile devam eden sempozyumun ikinci gününde ise online olarak üç önemli panel gerçekleştirilmiştir. Sempozyumun düzenlendiği mekânın maneviyatı, konuşmacıların içerik açısından dolu dolu olduğu kadar samimi sunumları, youtube üzerinden yapılan canlı yayına ilgi göz önünde bulundurulduğunda tüm katılımcıların sempozyumdan istifade ettiği söylenebilir. Bildiri kitabının bilim dünyasına faydalı olması temennisiyle, emek veren tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim. Bu vesileyle Türk devletlerinin bağımsızlıklarının 30. yılını kutlar, bağımsızlıklarının ve Türk halkları arasındaki kardeşliğin ebedi olmasını dilerim. 9

12

13 ön söz Prof. Dr. Fırat PURTAŞ Editör Türk Cumhuriyetleri, 30 yıl önce bağımsızlıklarını kazanmalarıyla birlikte siyasi, ekonomik ve toplumsal açıdan hızlı bir dönüşüm sürecine girmişlerdir. Küreselleşmenin hız kazandığı 1990 lı yıllarda ulus devlet ve milli kimlik inşa etmek için yoğun çaba harcayan Türk Cumhuriyetleri bir yandan da ortak değerler temelinde kendi aralarında bütünleşmeyi hedeflemişlerdir. Geçen 30 yılın ardından Türk Cumhuriyetlerinin küresel siyasal ve finansal sisteme tam anlamıyla entegrasyonu gerçekleşmiştir. Egemenliklerin güçlendirilmesi, ulusal kimliklerin inşası ve kendi aralarındaki işbirliklerinin derinleştirilmesi hususunda da Türk Cumhuriyetleri önemli mesafeler kat etmiştir. Ancak zihniyet dönüşümünün ne ölçüde sağlanabildiği, manevi uyanışın ulaştığı boyut, ortak mirastan ne ölçüde istifade edildiği, geleneksel-modern, yerel-evrensel çatışmalarının boyutu gibi sorular güncelliğini korumaktadır. Bu olgudan hareketle Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı nın Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlık yıl dönümleri münasebetiyle geleneksel olarak devam ettirdiği sempozyumun konusu Türk Dünyasında Değişime Yön Veren Ortak Miras: Dil, Tarih, Edebiyat ve Mefkûre olarak belirlenmiştir. Türk Dünyasının birliktelik idealiyle dil, tarih, edebiyat, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanlarında öncü akademisyenler birikimlerini yansıtan ve araştırılmasına ihtiyaç duyulan öncelikli konuları içeren sunumlar yapmışlardır. Böylece sempozyumda 30 yılın muhasebesi yanında, sahip olunan birikime dayanarak gelecek döneme ilişkin yapılması gerekenlerin tespiti amaçlanmıştır. 11

14 Sempozyumun hazırlık sürecinde desteklerini esirgemeyen Mütevelli Heyet Başkanımız Prof. Dr. Muhittin Şimşek başta olmak üzere tüm Yesevi ailesine, katılımları ile bizleri onurlandıran devlet adamlarımıza, bildirileri ile bizleri aydınlatan diplomat, bürokrat ve akademisyenlerimize en içten teşekkürlerimi arz ederim. Sosyal bilimlerdeki eğilimler, genç araştırmacılara yönelik tavsiyeler, Türk dünyasının geleceği gibi konuların yer aldığı bildiri kitabımızın faydalı olmasını diler, en içten saygılarımı sunarım. 12

15 Açılış Konuşmaları Prof. Dr. Muhittin ŞİMŞEK Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Serdar ÇAM T.C. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Yavuz Selim KIRAN T.C. Dışişleri Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ali ERBAŞ Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erol ÖZVAR Yükseköğretim Kurulu Başkanı 13

16 Açılış konuşmaları

17 Prof. Dr. Muhittin ŞİMŞEK Oturum Başkanı Dr. Serdar ÇAM T.C. Kültür ve Turizm Bakan Yard. Yavuz Selim KIRAN T.C. Dışişleri Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ali ERBAŞ Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erol ÖZVAR Yükseköğretim Kurulu Başkanı

18 Açılış Konuşmaları Oturum Başkanı: Prof. Dr. Muhittin ŞİMŞEK * Sayın Diyanet İşleri Başkanımız, Sayın YÖK Başkanımız, Sayın Bakan Yardımcılarımız, Sayın Büyükelçilerimiz, Şu anda bizi Türkistan da seyreden, dinleyen, takip eden değerli kardeşlerimiz,youtube kanalı üzerinden canlı olarak bizleri izleyen değerli milletimiz; Bağımsızlığının 30. yılında Türk Cumhuriyetleri Sempozyumu nun açılışında sizlere hitap etmekten büyük mutluluk duyduğumu arz etmek isterim. Öncelikle Azerbaycanlı kardeşlerimizi yürekten tebrik ediyorum. Bundan bir hafta kadar önce İstanbul da bakanların katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda bir sunum yapıldı. Eğitim şehidi çocuklarımızla ilgili bilgiler verildi ve verilen bu bilgiler hepimizi ağlattı. Evet, ağladık ama bugün artık Azerbaycan gülüyor, Türkiye gülüyor, Türk dünyası gülüyor. Azerbaycan ın 8 Kasım Zafer Bayramı kutlu olsun! Tam bir yıl önce 44 günlük Vatan Muharebesi nin ardından Karabağ azatlığa kavuştu. Bu zafer hepimizi gururlandırdı ve sevindirdi. Bu vesileyle vatan için toprağa düşen tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anarken gazilerimize Allah tan şifa diliyorum. Bu yıl Türk devletleri bağımsızlıklarının 30. yılını kutluyor. Bugün otuz yıl önceki hayallerin birer birer gerçekleştiğine, korku ve endişelerin teker teker bertaraf edildiğine şahitlik etmenin haklı gururunu yaşıyoruz. Otuz yıl önce bağımsızlıklarının devam edip etmeyeceği konusunda tedirginlikler yaşayan Türk Cumhuriyetleri, bugün artık uluslararası toplumun saygın birer üyesi durumundadır. Devletlerimizin bağımsızlığı ebedi olsun. Allah Türk devletlerinin kardeşliğini daim eylesin ve daha da güçlendirirsin. Bu birlikteliği ve kardeşliği güçlendirmek gayesiyle TÜRKSOY, TÜRKPA, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbir- * Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı 16

19 Açılış Konuşmaları liği Konseyi, Türk Akademisi, Türk Dünyası Belediyeler Birliği ve Türk Üniversiteler Birliği gibi ortak teşkilatları kurarak idamesini sağladılar. Saygıdeğer Konuklar, Unutulmamalıdır ki Türkler için mukaddes olan; vatan gibi, bayrak gibi, devlet gibi, millet gibi bazı önemli değerler vardır ve bu değerler için Türkler canlarını seve seve verirler. Çünkü saydığımız bu değerler Türkler için namustur ve Türkler, namusları için canlarını vermekten kaçınmazlar. Bu bağlamda Türk devletleri, kendi milli güvenliği ve tarihi sorumlulukları söz konusu olduğunda sağına soluna bakmadan, hiç kimseden icazet almadan sadece kendi kutsal değerlerinden güç alarak imkânları dâhilinde adım atabileceğini göstermiş devletler topluluğudur. Aziz Dostlar, Bağımsızlığın önemini ve kıymetini bilen Türkiye, bugünlerde bağımsızlığının 30. yıl heyecanını yaşayan kardeş devletlerin bağımsızlıklarını ilan etmesini müteakip hiç vakit kaybetmeden örneğin Kazakistan için Meclis ini toplayarak bağımsızlığını tanımıştır. Diğer Türk devletlerinin bağımsızlıkları için de aynı şekilde en kısa sürede bağımsızlıklarını ilk olarak tanıyan tek ülkedir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti ve Türk devletleri Azerbaycan ın Karabağ davasında da kayıtsız şartsız hakkın yanında yer almış ve Azerbaycan a gereken desteği tüm samimiyetiyle göstermiştir. Saygıdeğer Hazırun, Artık Türk Konseyi çatısı altında gücümüz birlikteliğimizdendir. ilkesi ile iş birliğimizi yeni bir boyuta taşıyoruz.üç gün sonra devlet başkanlarımız İstanbul da bir araya gelerek önemli kararlara imza atacaklar. Bu Zirve öncesinde pek çok hazırlık yapıldı ve bu zirve için toplantılar düzenlendi.türk Konseyi dışişleri bakanları, milli eğitim bakanları, medya kurumlarının yöneticileri, yüksek yargı temsilcileri/ başkanları ve bunun gibi her alanda üst düzey yöneticiler bir araya geldiler ve iş birliğini nasıl daha ileri taşıyabileceklerini değerlendirdiler. Biz de Ahmet Yesevi Üniversitesi olarak ana yerleşkemizin bulunduğu Türkistan da Türk Konseyi Üniversiteler Birliği nin 5. Genel Kurulu nu 17

20 Açılış Konuşmaları geçen hafta yaptık. Kazakistan ın Kurucu Başkanı Elbaşı Sayın Nursultan Nazarbayev: Kazakistan ın izlediği yol Türk Birliği istikametidir. diyerek hepimize yol göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ise: Artık bir millet, altı devlet. anlayışını ortaya koymuştur. Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği gibi Türk dünyası içindeki dayanışmanın her geçen gün daha da artmasından ve pekişmesinden hepimiz iftihar etmeliyiz. Bu düşünce birliğine bağlı olarak önümüzdeki yıl, Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki diplomatik ilişkilerin tesisinin 30. yılını idrak edeceğiz.aynı şekilde gelecek yıl Türkiye ile Kazakistan ın ilk uluslararası üniversitesi olan ve tüm Türk dünyasının manevi mürebbisi Hoca Ahmet Yesevi nin adını taşıyan Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi nin kuruluşunun 30. yılını kutlayacağız. Saygıdeğer Hazırun, İşte bu noktada Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi çok derin anlamlar ifade etmektedir. Eğer Ahmet Yesevi Üniversitesi, Türkistan da kurulan bir ilim yuvası olarak binlerce mezun vermeseydi, ülkelerimizin ihtiyaç duyduğu nitelikli beşeri sermayenin yetiştirilmesine hizmet etmeseydi, bulunduğu şehrin ve bölgenin kalkınmasına katkı sunmasaydı muhtemelen bizler şimdi bu salonda bir arada olmayacaktık. Bu yüzden Türkiye ile Kazakistan tarafından tesis edilen bu ilim yuvası oldukça büyük önemi haizdir. Ahmet Yesevi Üniversitesi bir idealin sembolü olarak günümüzde Türk Konseyi çatısı altında, yükseköğretim alanında sürdürülen iş birliğinin temel taşlarından birisidir. 26 Ekim de Türkistan da düzenlenen Türk Konseyi Üniversiteler Birliği nin 5. Genel Kurulu nda bir dönem daha üniversitemizin dönem başkanlığını alması bizi ziyadesiyle memnun etmiştir. Bu kapsamda dönem başkanlığımızda tıpkı Erasmus gibi, Mevlana gibi, Farabi gibi, Orhun Değişim Programının da daha etkin bir şekilde yaygınlık kazanması öncelikli hedeflerimiz arasındadır. Ayrıca Orta Asya yükseköğrenim alanının oluşturulması, TİKA ile ortaklaşa olarak Türkistan halkına yönelik meslek edindirme kursları büyük öneme sahiptir. Bu konuda özellikle Kültür Bakan Yardımcısı aynı zamanda Mütevelli Heyet Üyemiz Dr. Serdar Çam a huzurlarınızda teşekkürlerimi arz etmek 18

21 Açılış Konuşmaları isterim. Zira atılan bu adımlarda ve gerçekleştirilen organizasyonlarda Sayın Serdar Çam ın katkıları oldukça büyük ve önemlidir.tüm bunlara ek olarak ifade etmek gerekir ki Türk Keneşi Liderler Forumu Türkistan Türk Dünyası Manevi Merkezi kapsamında projeler ve Türkoloji çalışmalarımız tüm hızıyla devam etmektedir. Malumunuz olduğu üzere; Türkistan doğal bir Türkoloji laboratuvarı olup 33 devletten ve akraba topluluklarından gelen öğrencileri kendi bünyesinde üniversitemizde barındırmaktadır. Bu istikamette hareket ederek Türkistan ı dünyanın Türkoloji üssü haline getirmek ve mevcut durumunu güçlendirerek daha ilerilere taşımak en büyük hedefimiz olmaya devam edecektir. Saygıdeğer Katılımcılar, Aslında sözü çok fazla uzatmaya gerek yok, zira hemen hemen hepimiz son otuz yılın canlı şahitleri durumundayız. Başta büyükelçilikler olmak üzere temsil ettiğiniz kurumlar, geçen otuz yıl boyunca Türk dünyasının birliği, bütünlüğü, inşası ve ihyası için bizzat canhıraş bir şekilde çalıştılar. Şükürler olsun ki bugün bu kutlu görevleri yerine getirmek hem sizlere hem de bizlere nasip olmaktadır. Bu yüzden burada bulunan herkese tekrar teşekkür ederim ki kardeşliğimizi daha ileri götürmek için çabalıyor ve çalışıyoruz. Bu sempozyum vesilesiyle geçen otuz yılın muhasebesini yapmak ve gelecek için yol haritası belirlemek bizler için oldukça önemlidir. Şüphesiz geleceğe dair yol haritası belirlerken bizlere yol gösterici olacak şey, devlet başkanlarımızın vizyonu olacaktır. Bizler de bu vizyon doğrultusunda üstlendiğimiz misyonu ve vazifeyi bihakkın yerine getirmek için aramızdaki ortaklığı, ve aramızdaki dayanışmayı daha dagüçlendirmek için çaba göstereceğiz. Son otuz yılın muhasebesi ve gelecek yıllara dair projeksiyonlar yarın itibariyle başlayacak pek çok toplantıda bilim insanları tarafından ele alınacaktır. Saygıdeğer Katılımcılar, Yapılan görüşmeler ve toplantılar neticesinde 12 Ekim de devlet liderlerimizin vizyonları ortaya çıkacak ve bu vizyonlara yaraşır şekilde bizler de diplomatlar, teknokratlar ve bilim insanları olarak gerekli misyonları üstlenerek ortaya konulan vizyonları yerine getirebilmek için her türlü çalışmayı yapacağız. Bu duygu ve düşüncelerle sempozyuma 19

22 Açılış Konuşmaları katılıp değerli katkılarınızla bizleri onurlandırdığınız için her birinize ayrı ayrı teşekkürlerimi arz ederim. Sempozyumun verimli ve başarılı geçmesini diler, en içten selam ve saygılarımı sunarım. Hoş geldiniz, safalar getirdiniz. Prof. Dr. Muhittin ŞİMŞEK; Saygıdeğer Misafirlerimiz, Açılış konuşmalarını yapmak üzere aynı zamanda Mütevelli Heyet Üyemiz olan T.C. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Sayın Dr. Serdar Çam ı arz ediyorum efendim. - Sayın Çam, buyurunuz. 20

23 Açılış Konuşmaları Dr. Serdar ÇAM * Sayın Mütevelli Heyet Başkanımız, Sayın Diyanet İşleri Başkanımız, Sayın YÖK Başkanımız, Dışişleri Bakan Yardımcımız, Değerli Büyükelçilerimiz, Çeşitli kurumlardan katılan çok kıymetli temsilcilerimiz, bizi You- Tube dan ve üniversitemizden dinleyen bütün sevgili dostlar, kardeşler, hepinizi saygı ile selamlıyorum. Bugün oldukça anlamlı ve özel bir gün. Pek çok güzel hadisenin anmasını ve kutlamasını bu vesile ile gerçekleştirmiş oluyoruz. Ben de 8 Kasım itibariyle 44 gün süren ve bütün Türk dünyasının zaferi olarak literatüre geçen ve her zaman gururla yad edeceğimiz II. Karabağ Zaferimizin hayırlı olmasını diliyorum. Yine aynı zamanda ifade etmek gerekir ki bugün 9 Kasım,yani bizim Bayrak Günümüz. Şüphesiz Azerbaycan başta olmak üzere Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmesi Türk dünyası açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bağımsızlıklarının otuzuncu yılını kutladığımız Türk Cumhuriyetleri nin yanı sıra aynı zamanda başkanımızın da ifade ettiği üzere bizim üniversitemizin de kuruluşunun otuzuncu yıldönümünü kutlamaktayız. Önümüzdeki hafta da 15 Kasım Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetimizin 38. kuruluş yıldönümü, bu vesileyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetimizin kuruluşunu da şimdiden kutluyor, Türk dünyası olarak her zaman yanlarında olacağımızı ve her zaman elimizden geldiğince destek vereceğimizi ifade etmek istiyorum. Tabii bugün önemli bir gün ve günün önemine binaen aramızda bulunan pek çok kıymetli katılımcı söz alacak ve konuşma gerçekleştirecek. Konunun derinliği ve önemi meselenin ilmi, akademik, manevi, diplomatik, kalkınma ve eği- * T.C. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı 21

24 Açılış Konuşmaları tim boyutuyla ele alınmasını gerektirdiğinden günün önemine dair çok boyutlu ve zengin bir çalışmanın icra edileceği muhakkaktır. Bu yüzden ifade etmek isterim ki bugünkü toplantı oldukça anlamlı ve sembolik değeri yüksek bir içeriğe sahiptir. Bugün Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde bulunan Millet Kütüphanesi nde Türk devletlerine dair çeşitli konuları içeren önemli bir süreci değerlendirme imkânı bulacağız. Nihayetinde otuz yılı geride bırakmanın haklı gururunu ve mutluluğunu yaşarken; otuzuncu yıl kutlamasının yanı sıra bir durum muhasebesi yapacağız. Neleri başarabildik? Hangi alanlarda daha fazla çalışmamız gerekiyor? Bahsi geçen konuları gerçekleştirdiğimiz bu toplantı vesilesiyle ortaya koyacak ve Türk dünyası açısından fayda sağlayacak bir boyuta taşıyacağız. Türk dünyasının her zaman olduğu gibi bugün de yapmış olduğu mütevazı çalışmaları dünyaya aktarma konusunda gerekli etkileri doğuracak niteliğe büründüreceğiz. Bu sebepten ötürü bu tip toplantıları önem derecesi oldukça yüksek organizasyonlar olarak görüyor ve önemsiyorum. Özellikle çeşitli başkentlerde yapılan ancak önem derecesi düşük olan toplantılar dahi medyada kendisine geniş yer bulurken ve önemli gündem konuları haline gelirken neden Türk dünyası olarak bizim yaptığımız çalışmalar ve toplantılar aynı derecede önem atfetmiyor? İşte biz gayretle ve aşkla Türk dünyasına dair çalışmaları ve organizasyonları diğer toplantılardan ve gelişmelerden daha ön plana çıkan bir boyuta taşımayı kendimize hedef olarak koyuyoruz. Dolayısıyla bu mekânda devletimizin en güzide kurumlarından bir tanesinde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Millet Kütüphanesi nde bu organizasyonun gerçekleştirilmesi, büyükelçiler düzeyinde katılım sağlanması ve Türk dünyasına ilişkin pek çok meselenin kapsamlı boyutlarıyla ele alınması oldukça anlamlıdır. İnşallah bu toplantılar çeşitli vesilelerle büyüyerek devam edecek ve kat edilen bu otuz sene daha da zenginleşerek gelişimini sürdürecektir. Burada esas olan konu geçen otuz yıl içerisinde asırlara dayanan tarihsel birlikteliğimizin ve köklerimizin heybetini ne kadar kavrayabildiğimizdir. Geçen otuz yıl içerisinde biz neler yaptık? Bu soruyu cevaplayarak gelecek süreçte neler yapmamız gerektiğini tespit etmek, belki de ikinci bir otuz yılı planlamak belki de 3. otuz yılı ve 4. otuz yılı bu tip toplantıları daha bir anlamlı hale getirmektedir. 22

25 Açılış Konuşmaları Ben bu vesile ile bütün haziruna ve bütün katılımcılara çok teşekkür ediyorum. Son olarak şunu da ifade etmeliyim ki sayın başkanımız gerek vizyonuyla gerek kişisel çabaları ve gayretleriyle sadece üniversitemize değil Türk dünyasına da çok önemli katkılar sağlamaktadır. Bu çabalarından ve gayretlerinden ötürü ayrıca kendisine teşekkürlerimi arz ediyor; hepimize, İslam âlemine, Türk dünyasına ve bütün dünyaya bu toplantının hayırlar getirmesini diliyor, teşekkür ediyorum. 23

26 Açılış Konuşmaları Yavuz Selim KIRAN * Saygıdeğer Diyanet İşleri Başkanımız, Çok Kıymetli YÖK Başkanımız, Sayın Bakan Yardımcım, Ahmet Yesevi Üniversitemizin çok kıymetli Mütevelli Heyet Başkanı, Saygıdeğer büyükelçiler, çok kıymetli hocalarım, değerli katılımcılar, ekranları başında bizleri izleyen çok kıymetli akademisyenlerimiz, hocalarımız, çok değerli öğrenci arkadaşlarımız. Ben de bu müstesna günde ve böylesine anlamlı bir mekânda Türk Cumhuriyetlerimizin bağımsızlıklarının otuzuncu yıldönümünü birlikte idrak etmenin mutluluğunu, heyecanını ve gururunu yaşıyorum. Ahmet Yesevi Üniversitemize, Mütevelli Heyet Başkanımıza bu anlamlı ve zamanlı konferansın düzenlenmesindeki öncülüğünden dolayı şükranlarımı arz ediyorum. Aslında her geçen gün ülkemizin farklı bir köşesinde Türk dünyasının farklı noktalarında Türk dünyasının ortak geçmişinden beslenerek geleceğe olan inancını paylaştığımız pek çok farklı platformda bir araya geliyoruz. Kimi zaman Tük dünyasına gönül vermiş büyüklerimiz kimi zaman dostlarımız, arkadaşlarımız, devlet yetkililerimiz kimi zaman da liderlerimiz bir araya gelerek Türk dünyasına ilişkin değerlendirmelerde bulunarak bir vizyon ortaya koymaya çalışıyorlar. Biraz önce hocamızın da bahsettiği gibi önümüzdeki hafta Türk Konseyi 8. Zirvesi gerçekleştirilecek. Zirve ye ev sahipliği yapacağımız bu zaman diliminin arifesinde bu konferans vesilesi ile ortak duygularımızı ve gönül dünyamızı paylaşmak adına bu organizasyonun gerçekleşiyor olması son derece önemli ve kıymetlidir. Bu noktada ifade etmek isterim ki Türk Konseyi Zirvesi nin arifesindeyiz ama gurur verici tarihi bir miladın da ertesindeyiz. * T.C. Dışişleri Bakan Yardımcısı 24

27 Açılış Konuşmaları Dün Dağlık Karabağ daki otuz yıllık işgali 44 günde sona erdiren Vatan Muharebesi nin yıldönümüydü. Bu vesile ile Azerbaycanlı kardeşlerimizin Zafer Günü kutlu, zaferimiz ise ebedi olsun. Bugün Şuşa nın azatlığı, bugün Karabağ ın azatlığı aslında Türk dünyasının otuz yıl boyunca elde ettiği başarıların taçlanması adına ve bununla birlikte geleceğe çok daha güçlü inançlarla bakabilmemiz adına çok büyük bir milat oldu. Hepimize güç verdi, cesaret verdi, gurur verdi, onur verdi. Ama bir mesajı daha verdi: Karabağ zaferi. Bu zafer Türk dünyasının inanarak, birlik ve beraberlik içerisinde hareket ederek gönül birlikteliği yapması durumunda aşılmaz denilen zorlukları ve engelleri nasıl aşılabileceğini göstermesi açısından oldukça önemlidir. Dolayısıyla Dağlık Karabağ Zaferi Azerbaycan ın vatan muharebesinin yanı sıra aynı zamanda bütün Türk dünyasının verdiği bir mücadele olarak dünya kamuoyuna yansıdı. Bugün Türk dünyasını temsil eden ve Türk Konseyi bünyesinde bulunan ülkelerimizin gücüne baktığımızda, otuz yıl öncesine göre bugün çok daha güçlü bir konumda olduklarını söylememiz mümkün. Eğer bugün otuz yıl öncesine göre Türk dünyası olarak daha güçlü bir konumdaysak, şüphesiz bunun arkasında paylaştığımız dayanışma duygusu, azim, kararlılık ve birliktelik vardır. Bu gönül birlikteliğinin ve dayanışma duygusunun bugün ortaya çıkarmış olduğu çok kıymetli eserler var. Bu eserlerden en önemlisi ise şüphesiz Karabağ Zaferi dir. Ayrıca bu birliktelik pek çok farklı alanda da somut örneklerini göstermeye başlamıştır. Zira bugün Türk Konseyi üyesi olan her bir ülkenin otuz yıl öncesine göre ekonomik potansiyeli ve ekonomik büyüklükleri katlanarak artmıştır. Bugün Türk Konseyine üye olan ülkelerin sahip olduğu ekonomik başarıların ve gelişimin arkasında da yine yukarıda bahsettiğimiz birlikteliğin ve iradenin etkisi yadsınamaz ölçüdedir. Biraz önce hocamız bahsetti, Türk Cumhuriyetlerimiz bağımsızlıklarını elde ettiğinde ki bu bağımsızlık her şeyden önce bir meydan okumanın ürünüydü ortaya koydukları iradeyle ülkelerimizi ve coğrafyamızı kalkındırma yolunda önemli adımlar attılar. Atılan bu kararlı adımlar her geçen yıl ülkelerimizi daha da güçlendirdi. Bu kararlılık sayesinde 30 yıl önce istiklal iddiasını ortaya koyan Türk Cumhuriyetleri bugün istikbal mücadelesinde de bir ve beraber aynı masa etrafında, aynı gö- 25

28 Açılış Konuşmaları nül dünyasında ve aynı eylem doğrultusunda ortak bir hedefe kilitlenmiş durumda. Bu ortak hedef birlikteliğimizi bozmadan ve bu birliktelik çerçevesinde eylemlerimizi ve güçlerimizi birleştirerek atacağımız adımlar bizler için çok kıymetlidir. Bunları yaparken elbette kurumsal bir zeminde ilerlemek çok önemlidir. Bugün bilim alanında atılan adımlara baktığımızda son otuz yılda pek çok kıymetli eserin ortaya çıktığı görülmektedir. Özellikle otuz yıl evvel tesis edilen Ahmet Yesevi Üniversitesi bilim alanında atılmış adımlar arasında mutena bir yere sahiptir. Yine enerji alanına baktığımızda belki de otuz yıl evvel bir hayal olarak görülen Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı, ülkelerimizin kararlılığı sayesinde bugün hayata geçirilmiş vaziyette. Yine aynı şekilde TANAP 30 yıl öncesinden bakıldığında belki gerçekleştirilmesi çok zor görünen bir projeydi. Ama bugüne gelindiğinde ülkelerimizin kararlılığı ve iradeleri sayesinde hayata geçirilmiş durumdadır. Türk dünyasının kararlı duruşu ve iradesi neticesinde hayata geçirilen ortak hastanelerimiz ve ortak karayolu projelerimiz başta olmak üzere pek çok alandaki işbirliğimiz günden güne meyvelerini vermektedir. Tarihi ipek yolunun canlandırılması ve günümüz koşullarına göre dizayn edilerek fırsata çevrilmesi de elbette çok kıymetlidir. Bu sebepten ötürü otuz yıl öncesinden baktığımızda zor ya da imkânsız olarak görülen şeyler bugün gösterilen ortak irade ve azim neticesinde teker teker hayata geçirilmektedir. Dahası hayata geçirilen bu projeler ileride atılacak olan daha büyük adımların ve makro projelerin de habercisi konumundadır. Bu konularda inançlıyız, geleceğe dair umutlarımızı her daim koruyoruz ve bunları başaracak güce sahibiz. Önümüzdeki hafta sonu gerçekleştirilecek olan Türk Konseyi Zirvesi nde bütün bu ortak duygularımızı aynı masa etrafında toplanacak olan liderlerimiz ele alacak ve bir vizyon belirleyeceklerdir. Bizler de bu vizyon çerçevesinde hareket ederek tarihten bilime, sanattan kültüre pek çok alanda adımlar atacağız. Tam da burada ifade etmek gerekir ki kültürel alanda Kültür ve Turizm Bakanlığı nın öncülüğünde liderler toplantısının akşamında gerçekleştirilecek olan Korkut Ata Film Festivali kültür dünyamız açısından önemli bir etkinlik olarak tarihe geçecektir. Liderlerimizin Türk dünyası kapsamında çizdiği vizyon bugün sadece Türk Cumhuriyetleri açısından değil geniş ölçekte bütün insanlığa 26

29 Açılış Konuşmaları ümit aşılayan bir boyuta sahiptir. Türk dünyasında görülen bu dayanışma ve birliktelik dünyanın son zamanlarda yaşadığı en büyük problemlerden birisi olan Covid-19 Salgını ile mücadelede de kendisini göstermiştir. Zira Türkiye Cumhuriyeti olarak Türk Konseyi üye ülkeleriyle sahip olduğumuz imkân ve kapasiteyi paylaşma konusunda tereddüt göstermedik. Her bir ülkemize, her bir Türk Konseyi üyesi ülkeye tıbbi yardımlar başta olmak üzere Covid-19 Salgını ile mücadelede destek olduk. Şimdi bu desteği daha da büyütüyor Azerbaycan ve Macaristan ile birlikte Afrika ülkelerinin de Covid-19 Salgını ile mücadelesine destek olmak için aşı gönderiminde bulunuyoruz. Aslında bu hem önemli bir dönüm noktasıdır hem de dünyaya verilen bir mesaj niteliğindedir. Zira bizim sadece kendi coğrafyamızla ve Türk Konseyi ülkeleriyle sınırlı kalmamız bize yakışan bir durum değildir. O yüzden bir taraftan coğrafyamızın bize sunduğu imkân ve fırsatları birlikte harekete geçireceğiz ve bunu kendi özgün yerli ve milli politikalarımızla yapacağız. Türk dünyasının dışarıdan empoze edilmiş düşüncelere, fikirlere ve senaryolara hiçbir zaman ihtiyacı olmadı, bugün yok yarın da olmayacak. Biz bize yeteriz, belki kuru bir slogan gibi görünüyor ama biz kendi sahip olduğumuz imkân ve potansiyeli gerçek anlamda hayata geçirebileceğimiz ölçüde ne kadar birbirimize yettiğimizi, birbirimize yettiğimizle kalmayıp çok daha geniş ölçekte insanlığa da önemli hizmetlerde ve önemli katkılarda bulunarak ispat etmiş bulunuyoruz. O yüzden bugün dünden daha güçlüyüz, yarın çok daha güçlü olacağız. Yeter ki bir olalım, iri olalım, diri olalım. Yeter ki paylaşmayı, bölüşmeyi bilelim. Bu yıl aynı zamanda ortak duygu dünyamızın sembollerinden Yunus Emre yılı. Yunus Emre nin çok güzel bir sözü var, diyor ki: Bölünürsek yok oluruz, bölüşürsek tok oluruz. O yüzden tok olmanın yolu bölüşmek ise biz dün olduğu gibi bugün de bölüşmeye devam ediyoruz, yarın da bölüşmeye devam ederek güçlenmeye devam edeceğiz. Bunu yaparken de her türlü imkân ve fırsatı değerlendirecek kurumsal kapasitemizi güçlendirmek adına her alanda somut projeleri hayata geçirmeye devam edeceğiz. Belki otuz sene önce o günün şartları içerisinde birkaç saat oldukça zaman açısından oldukça hızlı bir anlam ifade ediyordu. Eğer bugün Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını ilan etmiş 27

30 Açılış Konuşmaları olsaydı Türkiye bir iki saat beklemeden aynı dakika hatta aynı saniye içinde bağımsızlıklarını tanıyan ülke olurdu. Türkiye, Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını tanıyan ilk ülke olmakla kalmadı ilk büyük yolcu uçağını gönderen ilk büyükelçiliğini açan ülke oldu. Tüm bunlarla gurur duyuyoruz. Yine bu ilklerin sayısını her geçen gün daha da arttırma yönünde kararlılığımızın ve irademizin devam ettiğini dile getirmek istiyorum. İnşallah bu platformlarda Ahmet Yesevi Üniversitemizin akademik ve bilimsel katkılarıyla inşallah önümüzde çok daha aydınlık bir gelecek var. Bu aydınlık gelecek doğrultusunda bugün ve yarın burada gerçekleştirilecek olan toplantıları ve hayata geçirilecek düşünceleri yakından takip edeceğimizi özellikle ifade etmek istiyorum. Ahmet Yesevi Üniversitesimiz öncülüğünde düzenlenen bu konferans dolayısıyla başta Muhittin Hocamız olmak üzere ekibine ve siz değerleri katılımcılara şükranlarımı arz ediyor, saygılar ve sevgiler sunuyorum. Sağ olun, var olun. Prof. Dr. Muhittin ŞİMŞEK; Sayın Bakanım, çok teşekkür ediyorum, dinamik ve oldukça güzel olan bu konuşmanız için. Efendim Sayın Bakanım konuşmasında söylediler. Gerçekten bu Covid-19 hepimizi etkiledi. Biz de üniversite olarak Covid-19 çıktığı anda Sağlık Bakanımız ile görüştük ve sağ olsunlar ilk dakikadan itibaren bütün ihtiyaçlarımızı karşılama yönünde irade gösterdiler. Ben buradan Sağlık Bakanımıza da şükranlarımı arz etmek isterim. Yoğun uğraşları içerisinde bizlerden ilgilerini eksik etmediler. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanımıza da huzurunuzda burada çok teşekkür etmek isterim. Oldukça yoğundular ve önemli görüşmeleri vardı. Ancak bugüne ilişkin bilgi verip kendilerini davet ettiğimizde Madem Türk dünyasının böyle güzel bir günü var ve Türk dünyası bir araya gelecek, öyleyse biz bu davete katılırız, hocam. dediler. Şeref verdiler. Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Ali Erbaş hocamız arz ediyorum efendim. Teşekkür ediyorum. 28

31 Açılış Konuşmaları Prof. Dr. Ali ERBAŞ * بسم هللا الرمحن الرحمي. امحلد هلل رب العاملني. والصالة والسالم عىل رسولنا محمد وعىل آهل وحصبه أ مجعني. Bizleri en güzel şekilde yaratan, Kur an-ı Kerim ile tevhidin, adaletin, hidayetin ve iyiliğin yollarını gösteren Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun. Hz. Âdem den beri hakkın-hakikatin öncüsü bütün peygamberlere ve bilhassa getirdiği değerlerle insanlığın ufkunu aydınlatan, sünnetiyle bütün insanlığa en güzel örnek olan Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa ya (s.a.v.) sonsuz salat ve selam olsun. Değerli Katılımcılar, Sözlerimin başında sizleri hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Allah ın selamı, rahmeti, bereketi ve inayeti hepimizin üzerine olsun. Türk Dünyasında Değişime Yön Veren Miras: Dil, Tarih, Edebiyat ve Mefkûre ana başlığı ile düzenlenen bu sempozyumun hayırlı neticelere vesile olmasını temenni ediyorum. Türkî Cumhuriyetlerin bağımsızlıklarının 30. yılı vesilesiyle bir araya gelerek fikir teatisinde bulunmamıza zemin hazırlayan Hoca Ahmet Yesevî Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi nin yetkililerine şükranlarımı sunuyorum. Kıymetli Katılımcılar, Bizler, aynı inancın, aynı dilin, müşterek tarihin, coğrafyanın ve kültürün mensuplarıyız. Asırlarca ilim, irfan ve hikmetle insanlığın inkişafına zemin hazırlayan bir medeniyetin mirasçılarıyız. * Diyanet İşleri Başkanı 29

32 Açılış Konuşmaları Bizler, Maveraünnehir havzasında tutuşturduğu adalet, merhamet ve muhabbet meşalesini yedi kıtaya ulaştıran bir milletin ahfadıyız. Kuşkusuz bir toplumu millet yapan, ayakta tutan ve geleceğe taşıyan unsurlar, o toplumun müşterek değerleridir. Bunların başında inanç, dil, kültür ve tarih gibi değerler gelir. Tarihi gerçekler bize açıkça gösteriyor ki, inancını kaybedenler varlığını da kaybediyor. Dilini kaybedenler mefkûresini de kaybediyor. Kültüründen uzaklaşanlar kimliğine de yabancılaşıyor; tarihini unutanlar, coğrafyasından da uzaklaşıyor. Hürriyetine gölge düşen bir milletin hangi acılara göğüs gerdiğinin ve hangi ızdıraplara katlandığının en çarpıcı örneklerine yakın tarihimiz şahittir. Baskıcı rejimler tarafından bağımsızlığı elinden alınarak asimilasyon politikalarına maruz bırakılan evlad-ı fatihan diyarı balkanlar, ata yurdumuz Asya ve medeniyet coğrafyamızın daha birçok bölgesi buna şahittir. Dinî, millî ve kültürel kimlikleri baskılanarak ortak değerleri hiçe sayılan soydaşlarımız ve dindaşlarımız buna şahittir. İşgalci ve baskıcı rejimler, uzun yıllar boyunca soydaş ve dindaşlarımızın hürriyetlerini ellerinden alarak inançlarıyla, dilleriyle, kültürleriyle aralarındaki bağı koparmaya çalışmışlardır. Yıllarca ilmin, irfanın, barışın ve huzurun yurdu olan o coğrafyalar, bir dönem kaos, kargaşa ve huzursuzluğun diyarı haline gelmiştir. Birlik-beraberlik ve özgürlüklerine kastedilen toplumların yeniden bir araya gelmemeleri için de her türlü etkileşim yolları ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Ancak, bu makûs talih, esarete asla boyun eğmeyen, hürriyetini her şeyden önemli gören soydaşlarımızın imanı, iradesi ve gücüyle son ermiştir. Bakınız dün, asil bir mücadelenin neticesinde elde edilen Şuşa Zaferi nin sene-i devriyesini idrak ettik. Bu vesileyle dost ve kardeş Azerbaycan ı bu kutlu zaferinden dolayı bir kez daha tebrik ediyorum. Değerli Kardeşlerim, Bizi tarih sahnesinde güçlü kılacak en temel etken, başta inancımız olmak üzere ortak değerlerimiz ve ortak ideallerimizdir. Bu bakımdan kendi aramızda dil, tarih, edebiyat ve mefkûre birliğini temin edecek, güçlendirecek ve geleceğe taşıyacak daha büyük adımlar atılması elzemdir. Bu noktada öncelikle ilişkilerimizin güçlü bir kurumsal teme- 30

33 Açılış Konuşmaları le ve ileri düzeyde işbirliğine kavuşturulması gerekmektedir. Bu adım, küresel etkiler, tehditler ve kültürel savrulmalar karşısında sağlam bir duruş sergilemek açısından çok büyük bir önem arz etmektedir. Bunun için öncelikle, ortak değerlerimizin korunması, yaşatılması ve nesillerimize en güzel şekilde aktarılması için azami gayret göstermeliyiz. Feraset ve basiretle hareket ederek barışın, adaletin, iyiliğin ve güzelliğin yeryüzüne egemen olması için var gücümüzle çalışmalıyız. Bütün insanları kucaklayacak bir adalet ve merhamet duygusunu kökleştirmek, inançların istismar edilmesini engellemek ve özellikle din üzerinden terör ve anarşi oluşturulmasının önüne geçmek için ciddi çalışmalar yapmalıyız. Bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığımız, kurulduğu günden beri ülkemizde ve 1971 yılından itibaren de farklı ülkelerde yaşayan soydaş ve dindaşlarımıza yönelik hizmetlerini aralıksız sürdürmektedir. Başta ülkemiz olmak üzere tüm medeniyet coğrafyamızda ilim, fikir ve hizmet müesseseleri üreterek insanlığın dini, ahlaki, maddi ve manevi ihtiyaçlarına cevap vermek için büyük bir özveriyle çalışmaktadır. İslam dininin barış ve esenlik çağrısını farklı kıtalara ulaştırmak amacıyla birçok faaliyette bulunmaktadır. Bu meyanda asırlarca İslam kültür ve medeniyetine büyük katkılar sunan ata yurdumuzdaki Türk Cumhuriyetleri nin, hizmet alanlarımız içerisindeki yerini son derece önemsediğimizi özellikle ifade etmek isterim. Bu kapsamda din görevlilerimiz marifetiyle soydaş ve dindaşlarımıza din hizmeti sunulmakta; Türk Cumhuriyetlerinden gelen öğrencilere ve mahalli din görevlilerine yönelik İmam-Hatip Liselerinden Doktora programlarına varıncaya kadar kapsamlı eğitim programları yapılmaktadır. Bunun yanı sıra Dini Yüksek İhtisas Merkezleri ve Hizmet İçi Eğitim Merkezleri mizde hizmet içi eğitimler verilmektedir. Diğer yandan kardeş toplumlar arasında bilgi, duygu, hafıza ve gündem birliğini sağlamak adına çeşitli yayın faaliyetleri yapılmaktadır. Bu çerçevede Başkanlığımızca hazırlanan eserler ilgili ülkelerin dillerine çevirerek mahallinde basımını gerçekleştirip dağıtılmaktadır. Bununla birlikte DİB-TDV işbirliği ile bölgede camiler, okullar, medreseler 31

34 Açılış Konuşmaları inşa edilmekte ve yürütülen hizmetler için aynî ve nakdî yardımda bulunulmaktadır. Değerli Katılımcılar, Gerçekleştirdiğimiz tüm bu faaliyetleri, ortak inancımız, tarihimiz ve medeniyetimizin bizlere yüklediği sorumluluk bilinciyle yerine getirmekteyiz. Allah ın izni ve inayetiyle bizi birbirimize yaklaştıracak, bizi bir kılacak faaliyetlerimize bundan sonrada büyük bir gayretle devam edeceğimizi ifade etmek isterim. Bu bağlamda Türk Cumhuriyetlerimizle birlikte ülkelerimiz ve toplumlarımız arasındaki kardeşlik bağlarını güçlendirmek, her alanda istişare ve işbirliği imkânlarını artırmak, bölgesel gelişmeleri değerlendirmek ve fikir teatisinde bulunmak amacıyla periyodik olarak istişare toplantılarının düzenlenmesinin isabetli olacağı kanaatindeyim. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken böylesine anlamlı bir sempozyumda bizleri buluşturan Cenab-ı Mevla ya hamd ediyorum. Burada sunulacak tebliğleri, yapılacak müzakereleri ve çalışmaları hayırlı sonuçlara vesile kılmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum. Sempozyumda emeği ve katkısı bulunan herkese bir kez daha teşekkür ediyor, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Prof. Dr. Muhittin ŞİMŞEK: Sayın Başkanımıza efradını cami, ağyarını mâni bu güzel konuşması için teşekkürlerimizi arz ediyorum efendim. Efendim, gençlik; bütün ülkelerin geleceğidir. Elbette Türk dünyasının da geleceğidir. Gençliği yönlendiren, vizyon sahibi yapan bir kurumun başında olan Yükseköğretim Kurulu Başkanımız Prof. Dr. Erol Özvar, buyurun efendim. 32

35 Açılış Konuşmaları Prof. Dr. Erol ÖZVAR * Muhterem Diyanet İşleri Başkanım, Değerli Bakanlarım, Çok Kıymetli Büyükelçiler, Kurum ve Kuruluşlarımızın Temsilcileri, Değerli Başkanlar, Çok Sevgili Öğretim Elemanı, Bilim İnsanı Dostlarım, Önce hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım. Bağımsızlıklarının 30 uncu yılında Türk Cumhuriyetleri Sempozyumu Türk dünyasında değişime yön veren ortak miras: dil, tarih, edebiyat ve mefkûreler isimli bu toplantının öncelikle hayırlara vesile olmasını, ülkelerimiz için güzel neticeler istihsal etmesini temenni ediyorum, dilerim. Böyle bir toplantının düzenlenmesinde emeği geçen Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı ve üyelerine ve sempozyumun gerçekleşmesinde buralara kadar gelen, katılan bütün dostlarımıza teşekkür ederim. Çok Değerli Katılımcılar, Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 30. yıldönümü vesilesiyle hepimiz bu toplantıyı idrak ediyoruz. Bugün Asya daki Türklerin bağımsızlık bayraklarının yeniden yükselişi bağlamında bu toplantıyı idrak ediyoruz. Böyle zamanlar hem geçmişin muhasebesi hem de geleceğe dair düşünmek için elverişli vesilelerdir. Üzerinde konuşabileceğimiz elbette pek çok mesele var. Ben bugün bazı sorular üzerinden bir çerçeve çizmeye ve geleceğe bakmaya çalışacağım. İlk önce şuradan başlamak istiyorum. 30 yıl önce ne oldu? Bundan 30 yıl önce Asya Türklüğü tarihe dönüş anlamında önemli bir kavşaktan geçti. Burada tarih nedir? Tarihe dönüş ne demektir? Şeklinde müteakip bazı sorular akla gelmektedir. Tarih zamanın anlamlandırılabilen kısmıdır. Anlam- * Yükseköğretim Kurulu Başkanı 33

36 Açılış Konuşmaları landırma ise irade sahipliği, özgürlük, bağımsızlık gerektirir. Böylelikle zamanı anlamlandırabiliriz. Herhangi bir iradeye tabi olmamak ve bu çerçevede tarihte özne olabilmek, tarihin akışının en sahici aktörü olan milletler için birer Kızılelma dır. Milletler iradelerine, özgürlüklerine gerçek anlamda sahip iseler; tarihi yaşar, yapar ve anlamlandırabilir. Ve böylelikle tarihte özne haline gelirler. 30 yıl önce yükselen bağımsızlık bayrakları tarihe dönüş yolunda bir ilk safha olmuştur. Sovyetlerin çöküşü Asya Türklüğünün hürriyete kavuşmasına vesile olmuştur. Bununla beraber bağımsız bir devlete sahip olmak elbette tek başına yeterli değildir. Türk dünyasını başka dünyaların iradesi altına almaya, ona bağımlı kılmaya çalışanlara karşı hür özgür bir tarih öznesi olabilmek kendi dünyamızı keşfetmeyi gerektirir. Değerli Hazırun, Cevap aramamız gereken bir diğer soru; dünyanın ne anlama geldiğidir. Türk dünyası, İslam dünyası, batı dünyası gibi kavramları gündelik dilin girdabından kurtararak kuramsallaştırabilmek Dünya kavramsallaştırması üzerinde düşünmeyi icap ettirir. Dünyalar medeniyet kimliğinin merkezindeki çekirdek gücü, güç temerküzüyle etrafına doğru genişleyerek kurduğu iktisadi kültürel inanç politik ve benzeri boyutları olan merkezden çevreye doğru yayılan başka dünyaları kendine çekebilen bağımsız siyasi birimleri bünyesinde barındıran bir yapı olarak anlaşılmalıdır. Dünyalar ortaya çıkarken bu sürece liderlik eden millet ve medeniyet kimliği söz konusudur. Bunlar motivasyon ve enerji üretir bu motivasyon ve enerji yöneticisi seçkinler arasında paylaşılan meşruiyet normları inançlar, ortak kurumlar ve diğer yakın münasebetler sonucunda bir dünya oluşumu gerçekleşir. Peki, Türk Dünyası nasıl bir dünyadır? Türk Dünyası hatırladığımız bir dünyadır. 20. Yüzyıla kadar yaşanan dinamik bir Türk dünyası varken 20. yüzyılda Rusya egemenliğinin Sovyet versiyonu ile birlikte 100 yıllık bir parantez ortaya çıkmıştır. Bizler bu dünyanın parçaları olarak inkıtaya uğratılmış bu dünyayı yeniden hatırlamak üzere bir arada bulunuyoruz. Gelecekte işleyen kültürel, iktisadi, teknolojik, politik boyutlu olarak bir dünya inşa edebilir miyiz? Sorusu etrafında buradayız. 34

37 Açılış Konuşmaları Çok Değerli, Saygıdeğer Dinleyiciler, Hatırlama meselesi önemlidir. Burada bir parantez açmak isterim. Türk dünyası ile ilgili tırnak içerisinde atlı göçebe günlere atıf yapan folklorik bir algı vardır. Popüler bu görüş hakikati ihata etmekten uzaktır. 20. Yüzyıla kadar Asya ile Anadolu arasında muazzam bir bağ kurulmuştur. Anadolu nun İslamlaşmasından sonra Türk dünyası ile Anadolu ve Rumeli arasındaki siyasi, kültürel ve entelektüel temelleri mavera-ün nehir ve etrafında inşa edilmiştir veya kurulmuştur diyebiliriz. Burada bir bağın özelliğinden söz ediyoruz. İletişim, ulaşım imkânlarının zorluğuna karşı birbirinden haberdar, askeri, siyasi olarak tanışmaya çalışan, dışarıdan gelen istilalara karşı yekvücut davranmaya çalışan bir miras var, bir mirasımız var. Muhterem Katılımcılar, 30 yıl önce 100 yıllık bu parantezin kapanmasının ardından bağımsızlıklarının 30. yılında Türk Cumhuriyetlerinin temel meselelerini artık çözmüş olduklarını görüyoruz. Tanınma, uluslararası anlamda temsil edebilme gibi temel meselelerin hallolduğunu müşahede ediyoruz. Birleşmiş Milletler, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi kurumlar bunun örnekleri arasında yer almaktadır. Bununla beraber geçtiğimiz 30 yılın Asya ya Asya Türklüğüne yeniden nüfuz etme çabaları ile geçtiğini de müşahede etmeye devam ediyoruz. Muhtelif küresel ve büyük güçlerin bölgeyi kendine bağımlı kılma arayışında olduğuna da tanıklık ediyoruz. Dünya perspektifinden baktığımızda bunun anlamı muhtelif dünyaların dünyamızı bir kez daha irade altına almaya çalışmalarıdır. Gelecek 30 yılın esas gündemi bu şekilde isimlenecektir diye düşünüyorum. Geçtiğimiz 30 yıldan daha farklı ve zor olabilecek bir otuz yıla giriyoruz. Bu dönemde muhtelif fay hatlarının yeniden hareketlenebileceğini öngörebiliriz. Bununla birlikte Orta Asya nın ekonomi-politiğinin doğu-batı ticaretinin ana karasal ekseni olması nedeniyle yeniden canlanmakta olduğunu hepimiz görebiliyoruz. Bu potansiyelin ve imkânların iyi değerlendirilmesi için hem bölge hem de ülkeler bazında istikrarın sağlanabilmesi fevkalade önemlidir. Türk Cumhuriyetlerinde dinamik ve yoğun bir genç kuşak bulunmaktadır. Bu kuşağın eğitimi ve geleceğe hazırlanması hayati öneme ha- 35

38 Açılış Konuşmaları izdir. Bahsettiğimiz genç kuşakları istismar etmeye çalışacak pek çok güç olduğu açıktır. Dolayısıyla bu genç kuşakları gören, gözeten, onları dinleyip, onlara sahip çıkan, beklentilerini karşılayan bir yaklaşım Türk Cumhuriyetlerinin iç istikrarları açısından da Dünyamız için de fevkalade önemlidir diye düşünüyorum. Yüksek Öğretim Kurulu olarak Türk dünyasındaki Yükseköğretim kurumları ile olan ilişkilerimiz son yıllarda fevkalade önemli mesafeler kat etti. Ahmet Yesevi Üniversitesi bu işbirliklerinin en somut örneklerinden bir tanesidir. Önümüzdeki yıllarda Türk dünyası ile birlikte yükseköğretim alanındaki ilişkilerimiz, işbirliklerimiz giderek artacaktır. Bilhassa burada altını çizmek isterim ki Türk Yükseköğretim Kurulu olarak önümüzdeki günlerde Türk dünyasının en önemli ülkeleri ile yükseköğretimde fevkalade önemli bazı kurumsal anlaşmalar imzalayacağız, mutabakat zabıtları imzalayacağız. Burada bunun haberini sizlerle paylaşmaktan fevkalade memnun olduğumu da ifade etmek isterim. Bu vesileyle Türk Dünyası ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki kültürel ve entelektüel ilişkilerin Yükseköğretim üzerinde ilmi çalışmalar, öğretim elemanı, öğrenci hareketlilikleri üzerinden giderek artırılacağını da bu vesile ile ifade etmek isterim. Geçenlerde Türk Konseyinde de ifade edildiği üzere Bir Türk Yükseköğretim, canlı bir Türk Yükseköğretim alanı inşa edilecektir. Bunun altyapısını ilgili bakanlıklarla geçtiğimiz günlerde tekrardan mütalaa ve müzakere ettik. Bunun da hayırlı olmasını Cenab-ı Hak tan niyaz ediyorum. Konuşmama son verirken çok değerli hazırun, toplantının hayırlara vesile olmasını diliyorum İnşallah buradan çıkacak önemli fikirler, düşünceler ve teklifler Türk dünyası içinde işbirliklerinin gelişmesine vesile olacaktır diye ifade etmek isterim. Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlarım. 36

39 Açılış Konuşmaları Prof. Dr. Muhittin ŞİMŞEK: Saygıdeğer Başkanıma çok teşekkür ediyorum, çok güzel müjdeler verdiler. Evet, geçen hafta Bakanlar Toplantısında da çok güzel imzalar atıldı. Bu Türk dünyasının geleceği için fevkalade önemlidir diye düşünüyorum. Ayrıca tam da bu noktada üzerimizde kalmaması adına sizlere Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, Büyükelçi Sayın İbrahim Kalın Beyin selamlarını iletmek isterim. Sizlere iletmemi istediği bir mesajı var: Sayın Hocam, Kıymetli Başkanım bu güzel toplantıyı konuştuğumuzda katılım gösterme hususunda sizlerle heyecanımı paylaşmıştım. Ancak iki gün önce gelişen bir program gereğince yurt dışındayım. Bu nedenle bu anlamlı toplantıya katılamadığım için üzgünüm. Tüm katılımcılara selam, sevgi ve saygılarımı sunarken sizleri de gönülden tebrik ederim. Bu vesileyle Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, Büyükelçi Sayın İbrahim Kalın Beye huzurlarınızda tekrar teşekkür ederim. Saygıdeğer Hazırun, Değerli Büyükelçilerimiz, Sayın Başkanlarımız, Bakanlarımız; Açılış konuşmalarını burada bitiriyoruz. Ancak, son olarak şunu da ifade etmek isterim ki kütüphanenin ana girişinde, ana binada Alak Suresi nin 4. ayeti, Efendim, Hocam teeddüp ederek arz ediyorum. O kalemle yazmayı öğretti. emri yazılıdır. Bu güzel mekânda, kitabın, kâğıdın, kalemin, yazının koktuğu, medeniyetin merkezi olarak addedilen bu güzel mekânda biraz sonra saygıdeğer bakanlarıma, başkanlarıma üniversite olarak bir hediyemiz olacaktır. Bu sebeple şurada, ön tarafta bunu arz etmeye çalışacağım. Bir 5 dakikalık aranın akabinde sayın büyükelçilerimizin, eli taşın altında olan değerli büyükelçilerimizin, Sayın Bakan Yardımcımız Yavuz Selim Kıran Beyefendinin Başkanlığındaki toplantısını burada yapacağız. Sayın Serdar Çam, buyursunlar efendim. 37

40 Açılış Konuşmaları Efendim bu kalem, özel bir kalemdir. İsmi Aklam dır. Kur an-ı Kerim de 4 yerde; 2 yerde çoğul, 2 yerde tekil olarak geçmektedir.aklam, kalemler dir. 2 yerde de kalem olarak geçer. Biz artık farklı hediyeler vermek yerine bu anlayışla olabildiğince kalem hediye etmeye çalışıyoruz. Hayırlı olsun. Sayın Bakan Yardımcım Yavuz Selim Kıran Beyefendi buyursunlar, efendim. Sayın Başkanım (Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş) buyursunlar, efendim. Kalemin ve onun yazdıkların en iyi bilenlerdendir, Hocamız. Sayın Başkanımız çok güzel bir hususa değindi. Ellezi alleme bil kalem, İkra diye başlayan Alak Suresinin 4. ayeti. Çok ilginç bir bilgi daha Kur an-ı Kerim de nüzul sırasına göre ilk inen sure Alak Suresi, ikinci sure de Kalem Suresi. Nunvel kalemi ve mayesturun, Kaleme ve yazdıklarına yemin olsun ki diye başlıyor 2. sure. İkinci inen sure. Mesaj çok açık. Bu medeniyetin çocuklarının elinden kalem düşmemeli, bunu anlıyoruz. Yani ilk inen 2 surenin kalemden bahsetmiş olması oldukça anlamlıdır. Sayın Başkanım (YÖK Başkanı), Derler ki Kalem mi üstün, kılıç mı?. Ben derim ki Kalem aşkı yazarsa, güzelliği yazarsa, adaleti yazarsa, doğruluğu yazarsa kılıç kınından çıkmaz. inşallah öyle olur. 38

41 1. Oturum Diplomatik Perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyetleri İlişkileri Oturum Başkanı: Yavuz Selim KIRAN T.C. Dışişleri Bakan Yardımcısı Konuşmacılar: Reşat MEMMEDOV Azerbaycan Büyükelçisi Abzal SAPARBEKULI Kazakistan Büyükelçisi Kubanıçbek ÖMÜRALİYEV Kırgızistan Büyükelçisi Aga Muhammed SAYIDOV Türkmenistan Büyükelçiliği 2. Kâtibi Kısmet GÖZELOV Türk Keneşi Genel Sekreter Yardımcısı

42 1. oturum Yavuz Selim KIRAN Oturum Başkanı Abzal SAPARBEKULI Kazakistan Büyükelçisi Kubanıçbek ÖMÜRALİYEV Kırgızistan Büyükelçisi Reşat MEMMEDOV Azerbaycan Büyükelçisi Kısmet GÖZELOV Türk Keneşi Genel Sekreter Yard. Aga Muhammed SAYIDOV Türkmenistan Büyükelçiliği 2. Kâtibi

43 Diplomatik Perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyetleri İlişkileri Oturum Başkanı: Yavuz Selim KIRAN * Çok Kıymetli Büyükelçilerimiz, Değerli Hocalarımız; Açılış oturumunun ardından 2 günlük konferansımızın ilk oturumunu da başlatmak üzere bir aradayız. Gerçekten gerek YÖK Başkanımız, gerek Diyanet İşleri Başkanımız, gerek Kültür ve Turizm Bakan Yardımcımız ve elbette Muhittin Hocamız çok ufuk açıcı noktalara değindiler aslında. Hem geçmişin bir muhasebesini yapmak hem de gelecek projeksiyonumuzu ortaya koymak adına açılış oturumu, son derece verimli ve istifade ettiğimiz bir oturum oldu başlı başına. Şimdi tabii önümüzdeki oturumlarla da bir taraftan sahanın içinden çok değerli diplomatlarımız, büyükelçilerimiz, Türk Konseyimizin çok değerli temsilcileri görüşlerini paylaşacak. Diğer taraftan akademik perspektifte önümüzdeki döneme ilişkin hangi adımlar hayata geçirilebilir, daha liberal ve özgürlükçü bir yaklaşımla sahayı da çok iyi bilen değerli hocalarımızın görüşlerini dinlemek, görüşlerini almak bizler için de çok önemli olacak. Ben tekrar Muhittin Hocamıza, Hoca Ahmet Yesevi Üniversitemize teşekkür ediyorum. Gerçekten zamanında oldu. Bir taraftan Karabağ Zaferi nin yıl dönümü, bir taraftan bugün Azerbaycan ın Bayrak Günü. Önümüzdeki hafta gerçekleştireceğimiz Türk Konseyi Zirvesi döneminde, dönemecinde böyle bir konferansa Ankara da ve Cumhurbaşkanlığı Külliyemizde Millet Kütüphanemizde gerçekleştirmek önemli de bir mesaj oldu aslında ve hafta sonu alınacak kararların da şimdiden habercisi oldu. Ben tabii sözü çok fazla uzatmak istemiyorum. Sahanın içinden çok değerli büyükelçilerimiz aslında otuz yıl boyunca hem Türk Cumhuriyetlerinin gelişmesi, kalkınması, kendi ülkelerinin gelişmesi, kalkınması hem de Türkiye ile ülkelerinin ilişkilerinin gelişmesi açısından çok değerli katkıları var. Buradaki her bir büyükelçimiz, gerek geçmişte görev yapanlar gerek bugün görev yapanlar, ülke ilişkilerimizin gelişimi açısından çok önemli hizmetlerde bulundular. Şu anda * T.C. Dışişleri Bakan Yardımcısı 41

44 1. Oturum sağımda ve solumda bulunan büyükelçilerimizin seleflerini ülkelerine gittiğimizde devletleri açısından çok önemli görevler ifa etmeye devam ettiklerini görüyoruz. İfa ettikleri görevlerle aynı zamanda Türkiye ile kurulan ilişkilere de katkı sağlamaya devam ediyorlar. Bugün hâlihazırdaki büyükelçilerimizin burada olması bizler için gurur verici ve bizleri ziyadesiyle onurlandırmakta. Sayın büyükelçilerimiz hem yurdumuzun dört köşesinde hem de Ankara mızda, başkentimizde, pek çok kurumumuzla yoğun görüşmeler gerçekleştiriyorlar. Diğer taraftan ülkelerimiz arasındaki potansiyeli hayata geçirmek için Türkiye nin her köşesinde ilişkiler geliştiriyorlar, bundan mutluluk duyuyoruz. Hem devletimizin hem de milletimizin, büyükelçilerimize ve onların ülkelerine teveccühleri çok büyük. Onlar da bu teveccühü somut kazanımlara dönüştürmek için büyük bir mücadele ve gayret sarf ediyorlar. Aynı şekilde Türk Cumhuriyetlerindeki büyükelçilerimizin de 7/24 esasıyla çok büyük bir mücadele ortaya koyduklarını müşahede ediyoruz. Aslında bu mücadele sonucunda açılış oturumunda da bahsettiğimiz gibi pek çok kazanımlar elde ediliyor. Ve inanıyoruz ki çok daha fazlası, çok daha büyükleri de peyder pey hayata geçecektir. Ben tabii sözü fazla uzatmadan şimdi oturumumuzu katılımlarıyla zenginleştiren büyükelçilerimize sözü takdim etmek istiyorum. Bu vesileyle katkılarından, katılımlarından ve ülkelerimiz arasındaki ilişkilere yaptıkları değerli katkılardan ötürü değerli büyükelçilerimize huzurlarınızda teşekkür ediyor ve Kazakistan Büyükelçisi Abzal SAPARBEKULI Bey e sözü vermek istiyorum. Abzal SAPARBEKULI Bey, ülkemize ayak bastığı andan itibaren kurumlarımızla ve toplumumuzun her kesimiyle yakın bir temas halindeler.aynı zamanda büyükelçilerimiz Türkiye-Kazakistan arasındaki ilişkilerin, aksakalımız Elbaşı Nazarbayev sonrasında, Sayın Tokayev döneminde de aynı ivmeyle sürdürülmesi konusunda çok büyük bir mücadele ortaya koyuyor. Bu vesileyle kendilerine teşekkür ediyor ve Türk Cumhuriyetlerinin 30. yılına dair konuşmalarını yapmak üzere Abzal Bey i davet ediyorum, buyursunlar. 42

45 Diplomatik Perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyetleri İlişkileri Bağımsızlığının Otuzuncu Yılında Kazakistan Dış Politikası ve Kazakistan-Türkiye İlişkileri Abzal SAPARBEKULI * Sayın Bakan Yardımcılarım, Sayın Uluslararası Kazak-Türk Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı, Saygıdeğer Büyükelçiler, Değerli Basın mensupları, Kıymetli Katılımcılar! Öncelikle Kazakistan Cumhuriyeti nin Ankara Büyükelçiliği ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türk Cumhuriyetlerinin 30. yılı münasebetiyle bu konferansın düzenlenmesine emek veren herkese minnettarlığımı ifade etmek isterim. 16 Aralık 1991 tarihinde Kazakistan kendi bağımsızlığını ilan ettikten yarım saat sonra onu tanıyan ilk devlet Türkiye Cumhuriyeti olmuştu. Kazak halkı gerçek kardeşliğin yansıması olan bu jesti hiçbir zaman unutmayacaktır. O günden bu güne Türkiye Kazakistan ı ve diğer Türk Cumhuriyetlerini sürekli desteklemiştir. Biz de elimizden geldiği kadar Türkiye nin uluslararası girişimlerine destek vermeye çalışmaktayız. Eğitimden kültüre, ekonomiden sanayiye pek çok alanda yoğun olarak gelişmekte olan Kazakistan-Türkiye ilişkilerinin stratejik boyutu 2009 yılında resmiyete dökülmüş ve taraflar Stratejik Ortaklık Anlaşması nı imzalamışlardır. * Kazakistan Büyükelçisi 43

46 1. Oturum Kazakistan-Türkiye ilişkilerinin stratejik olarak tanımlanmasının temelinde sadece devlet başkanlarının siyasi iradeleri veya dış politika eğilimleri değil, daha da derinde yatan jeokültürel, jeopolitik ve jeoekonomik nedenler bulunmaktadır. Bu yapısal sebeplerden dolayı ikili ilişkiler zaman geçtikçe daha kurumsal hale gelmiştir. Nitekim Turgut Özal ile başlayan Türkiye nin Türk Dünyası açılımı Süleyman Demirel ile devam ettirilmiştir yılında Türkiye de Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) hükümetleri döneminin başlaması ve ülkede siyasal istikrarın kurulması Kazakistan-Türkiye ilişkilerini etkilemiştir. Bugün gelinen noktada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ın Elbaşı Nursultan Nazarbayev ve Cumhurbaşkanı Kasım Jomart Tokayev ile yakın temasları Kazakistan-Türkiye ilişkilerine ivme kazandırmış bulunmaktadır. Kazakistan bağımsızlığının otuzuncu yılında ve aynı zamanda diplomatik ilişkilerin 30. yılına yaklaşırken Kazakistan-Türkiye ilişkileri, Avrasya kıtasında yaşanmakta olan yeni dönüşümler ışığında daha da önemli hale gelmektedir. Bu çerçevede konuşmamda ikili ilişkilerin stratejik önemine; jeokültürel, jeopolitik ve jeoekonomik boyutuna dikkat çekeceğim. Kıymetli Katılımcılar, Kültür ve kimlik konusunu Kazakistan-Türkiye ilişkilerinin temeli olarak nitelendirebiliriz. İki ülke arasındaki ilişkilere stratejik boyut kazandıran en önemli unsur kültürel ilişkilerdir. Bu çerçeveden bakıldığında Türk Dünyası söylemi ve Türk kimliği, Kazakistan-Türkiye ilişkilerinin jeokültürel boyutunu oluşturmaktadır. İki ülkenin ulusal kimliklerini yakından incelediğimizde Türk kimliğinin önemli olduğu fark edilmektedir. Kazakistan ve Türkiye nin ulusal kimlikleri ve bu kimliklerin şekillendirdiği dış politikaları iki ülkeyi birbirine yakınlaştırmaktadır. Burada Türk medeniyeti ve Türk Dünyası kavramı iki devletin de önem verdiği konu olarak karşımıza çıkmaktadır. 44

47 Diplomatik Perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyetleri İlişkileri Türkiye, Türk Dünyası nın Batı ya açılan kapısı iken Kazakistan da Doğu'ya açılan kapısı mahiyetindedir. Bununla birlikte Türk kültürü ve kimliği ile ilgilenen TÜRKSOY (Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı) Ankara da yer almakta; bu sürece daha bilimsel derinlik kazandıran Uluslararası Türk Akademisi ise Nur-Sultan da bulunmaktadır. Bu arada TÜRKSOY anlaşmasının 1993 yılında Almatı da imzalanması sembolik olarak Kazakistan için önemlidir. Devletlerin ulusal kimliklerinin halk ayağına bakıldığında, Türkiye deki Türkler Kazakistan ı Atayurt olarak görürken Kazaklar da Türkiye yi kardeş ülke olarak algılamaktadır. Bu ilişkiler dış politikaya da yansımakta ve yetkililerin arasında kardeş ülke söylemi sıkça kullanılmaktadır. Ulusal kimlik açısından iki ülke arasında bulunan diğer bir önemli değer, bozkır Türk İslam anlayışıdır. Bu bağlamda Ahmet Yesevi üzerinde durulması gereken bir şahsiyet olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye tarafı Ahmet Yesevi nin Türk-İslam kimliğinin oluşmasındaki öneminin bilincinde olduğu için o dönemde taşra olarak sayılan Türkistan şehrindeki Ahmet Yesevi Üniversitesi ne yatırım yapmaya başlamıştır. Bugün gelinen noktada Türk İslam yorumu olarak tanımlayabileceğimiz Yesevi öğretileri gündemdeki önemini korumaktadır. Sonuç olarak, kültür ve kimlik konusu Kazakistan ve Türkiye yi stratejik ortak haline getirmektedir. Bu alanın politika ve ekonomi gibi hızlı değişime uğramayan sabit karakterde olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, bahsi geçen ülkeler arasındaki stratejik ortaklıkların uzun vadeli olacağını öngörmek mümkündür. Değerli Dostlar, Kazakistan ın bulunduğu jeopolitik ortam ve Türkiye nin bulunduğu jeopolitik ortam doğal olarak ikili ilişkileri şekillendiren önemli etkenlerden biridir. Nitekim Türkiye Avrupa-Batı Dünyası ile sınır iken Kazakistan ın kuzey ve doğu sınırları Türk Dünyası nın Rusya ve Çin ile sınırını oluşturmaktadır. Bu bağlamda Kazakistan ın güney ve güney batı sınırları ve Türkiye nin doğu sınırları Türk Dünyası derinliklerine 45

48 1. Oturum açılmaktadır. Böylece Türk Dünyası coğrafyası iki ülke açısından da güvenli arka cephe şeklinde algılanmaktadır. Kazak dış politikası açısından Türkiye, jeopolitik anlamda dengeleyici unsur şeklinde değerlendirilmektedir. Bu durum aynı şekilde Türkiye için de geçerlidir. Bu karşılıklı gereksinim iki ülke arasındaki stratejik ortaklığın jeopolitik boyutunu oluşturmaktadır. Küresel jeopolitik bağlamında Türk Dünyası nın Rusya-Çin-ABD üçgeninin ortasında yer aldığı herkes tarafından bilinmektedir. Bu bağlamda Kazakistan-Türkiye ilişkilerinin güçlenmesi Türk Dünyası nın uluslararası politikada özne olarak ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Özet olarak Kazakistan ve Türkiye nin bulunduğu jeopolitik gerçekler göz ardı edilemez. Bu gerçekler iki ülkeyi daha sıkı işbirliğine zorlamaktadır. NurSultan-Ankara ekseninin, Avrasya nın güvenlik garantörü şeklinde bölgesel ve küresel dengeleri göz önünde bulundurarak dış politika üretmesi gerekmektedir. Kıymetli Katılımcılar, Jeoekonomi, jeokültür ve jeopolitik kadar önemlidir. Zaten Avrasya kıtasının içinde yer alan Türk Dünyası nın uluslararası politikadaki öneminin azalması, Avrupalıların kıtadan geçen İpek Yolu nu by-pass eden deniz ticareti yollarını keşfetmesiyle başlamıştır. Batılı devletlerin dünya ticaretini ele geçirmesiyle Batı medeniyeti diğerlerine oranla ön plana çıkmıştır. Öyleyse Türklerin Dünya Adası olarak bilinen Avrasya kıtasından geçen ticaret ve ulaştırma yollarına önem vermesi gerekmektedir. Bu da jeoekonomik boyutu gündemin ilk sıralarına taşımaktadır. Bu bağlamda Türk Dünyası nın doğuya açılan kapısı olan Kazakistan ile batıya açılan kapısı olan Türkiye nin işbirliği içerisinde olması kaçınılmazdır. Çin ile Avrupa arasındaki İpek Yolları incelendiğinde Çin-Orta Asya-Hazar Denizi-Güney Kafkasya-Türkiye istikametinde gelişen Orta Koridor Türk Dünyası nın önemini güçlendirmektedir. Dolayısıyla bu güzergâha Türk Dünyası hattı adını verebiliriz. 46

49 Diplomatik Perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyetleri İlişkileri Hem Kazakistan hem de Türkiye açısından Hazar bölgesinin jeoekonomik önemi ön plana çıkmaktadır. Kazakistan Hazar üzerinden bir yandan kendisinin enerji kaynaklarını uluslararası pazara ulaştırırken diğer yandan Çin den gelen malları Güney Kafkasya ve Türkiye üzerinden Avrupa ya ulaştırmaktadır. Türkiye ise Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattı, Hazar Denizi ve Kazakistan üzerinden Çin e açılmaktadır. Dolayısıyla doğu ile batı arasında gelişmekte olan uluslararası ticaret ulaştırma yolları, Kazakistan-Türkiye stratejik ortaklığının jeoekonomik boyutunu oluşturmaktadır. Kazakistan-Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiler bağlamında diğer bir önemli konu da enerji nakliyatıdır. Bilindiği üzere Kazakistan petrol ve doğalgaz zenginidir. Türkiye ise yurt dışından enerji ithalatında bulunan bir ülkedir. Görüldüğü üzere Kazakistan ile Türkiye ekonomileri birbirini tamamlamaktadır. Neticede bölgede gelişen jeoekonomik projeler, Kazakistan-Türkiye ilişkilerinin stratejik ortaklığını güçlendirmektedir. Sonuç olarak, Avrasya daki jeokültürel, jeopolitik ve jeoekonomik gerçekler Ankara ve Nur-Sultan ı daha etkin olmaya doğru itmektedir. Görüldüğü gibi, ikili ilişkilerin stratejik boyutu konjönktürel olmayıp, derin yapısal şartlarla şekillenmektedir. Dolayısıyla sadece kısa ve orta vadede değil, uzun vadede de Kazakistan-Türkiye ilişkileri stratejik boyutunu koruyacaktır. Oturum Başkanı: Yavuz Selim KIRAN; Abzal Bey, çok teşekkür ederiz. 10 dakikalık bir süre içerisinde hem ikili ilişkilerimizin temelini, özellikle jeoekonomik jeopolitik ve jeokültürel boyutlarını, bütün hatları ile ortaya koydunuz hem de Türkiye-Kazak ilişkilerinin Türk Cumhuriyetleri ve dünya siyaseti açısından ihtiva ettiği önemi çok güzel bir şekilde özetlediniz. Burada aslında kimlik eksenli dış politika ile birlikte özne vurgusunu yapmanız bence çok önemliydi. Aslında bizler, her birimiz; dışarıdan yazılan senaryolara değil, kendi özgün ve yerli politikalarımızı ürettiğimiz nispette aslında özne olabiliriz ve özne 47

50 1. Oturum olmak durumundayız. Şüphesiz tarihimizin ve medeniyetimizin bize emrettiği budur, bize yakışan duruşta bu olmalıdır. Bu temelden hareketle hafta sonu gerçekleştirilecek olan zirveye daha büyük bir heyecanla hazırlanıyoruz. İnşallah Türk-Kazak ilişkileri katkılarınızla daha da güçlenmeye devam edecek. Abzal Bey, çok çok teşekkür ederim yine ileride konferans sonunda sorular olursa bu unsurları da açmanızı rica ederiz. Oturum Başkanı: Yavuz Selim KIRAN; Şimdi tabii Türk Cumhuriyetlerimizin bir başka önemli ülkesi Kırgızistan Büyükelçisi Kubanıçbek ÖMÜRALİYEV e söz vereceğim. Kendisi iki yılı aşkın süredir Türkiye de. Çok aktif, proaktif ve dinamik gündem takip ediyor. Kırgızistan-Türkiye ilişkileri bulunduğu coğrafyada çok büyük önem arz ediyor ve bu ilişkiler Sayın Büyükelçinin katkılarıyla daha da zenginleşmeye devam ediyor. İlişkilerimiz üzerinde tabii olumsuz olarak değerlendirilebilecek, olumsuz gündem teşkil eden ufak tefek unsurları olabilir ama hep pozitif bir perspektifle, olumlu gündem temelinde, tabii ki Kırgızistan ın da istikrarı ve siyasi bütünlüğü çerçevesinde, ilişkilerimiz ilerlemeye devam ediyor, edecek. Tabii ki Sayın Büyükelçinin katkılarıyla, bu vesileyle bu zamana kadar Türkiye-Kırgızistan ilişkilerine katkıda bulunmuş tüm büyükelçilerimizi de burada şükranla analım. Kubanıçbek Bey e de başarılar dileyelim. Evet, Sayın Büyükelçi, buyursunlar. 48

51 Diplomatik Perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyetleri İlişkileri Bağımsızlığının Otuzuncu Yılında Kırgızistan Dış Politikası ve Kırgızistan-Türkiye İlişkileri Kubanıçbek ÖMÜRALİYEV * Değerli Büyükelçiler ve Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı,Kıymetli Katılımcılar, Bayanlar ve Baylar; Her şeyden önce böyle bir etkinliğe davet ettiğiniz için teşekkür ederim. Özellikle etkinliği organize edenlere teşekkür etmek isterim. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 30. yılına ithafen düzenlenen bu etkinliğin başarılı geçmesini temenni ederim. Tarih sayfalarına bakacak olursak, otuz yıl önce, 31 Ağustos 1991 tarihinde Kırgızistan Cumhuriyeti Bağımsızlığını ilan etti ve yüzlerce yıllık tarihimizde yeni bir sayfa açıldı. Bağımsızlığın 30. yıl dönümünün egemen bir devlet için kısa bir dönem olduğu açıktır. Ama herkesin bildiği gibi halkımızın ve ülkemizin 2300 yılı aşkın bir tarihi vardır. Türkiye, Kırgızistan ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olmuştur. Şu an Kırgız-Türk ilişkilerinin ve derin geleneksel dostluğunun başarılı bir şekilde gelişerek güçlenmekte olduğunu memnuniyetle belirtmek isterim. Kırgızistan ve Türkiye stratejik ortak ülkelerdir. İkisinin stratejik iş birliği Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyi şeklinde cisim bulup iki ülkenin menfaatlerine uyum sağlamaktadır. Adı geçen Konsey Kırgızistan ile Türkiye arasında karşılıklı güven üzerine açık görüşmeler ve ikili sorunların yapıcı bir şekilde çözülmesi için kalıcı bir araç hâline gelmiştir. Şu an siyasi, ekonomik ve kültürel-insani bağlarımız yüksek stratejik düzeydedir. Söz konusu alanlardaki iş birliğimizi genişletmeye ve derinleştirmeye dair birçok ortak planlarımız vardır. * Kırgızistan Büyükelçisi 49

52 1. Oturum Bulunduğumuz yılda Kırgız Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Sadır Caparov un Türkiye Cumhuriyeti ne yaptığı resmî ziyaretin iki ülke arasındaki dostane ilişkilere yeni ivme kazandırdığını söylemem gerekir. Ziyaret kapsamında Kırgızistan-Türkiye Yüksek Düzeyli Stratejik İş birliği Konseyi nin (YDSK) V. toplantısı düzenlenip bunun neticesinde Cumhurbaşkanları Ortak Bildirisi ile yedi anlaşma ve mutabakat zaptı imzalanmıştır. Türkiye Kırgızistan ın dış ticaretinde özel bir yere sahip, ayrıca önde gelen yatırım ve ticari ortaklarından biridir. 30 yıldan beri yüzden fazla Türk iş insanı Kırgızistan da işlerini yürütmektedir yılında Türkiye vatandaşları ya da tüzel kişilerinin ülkemizde açtığı şirketlerinin sayısı bini aşmış durumdadır yılında Kırgızistan ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 519,2 milyon ABD doları olup 2020 yılında 507,5 milyon ABD dolarına tekabül etmiştir Ocak-Eylül arasında 2020 yılı ile karşılaştırıldığında (341,9 milyon dolar) 239,5 milyon ABD doları artarak 581,4 milyon ABD doları (ihracat 52,0 milyon dolar, ithalat 529,4 milyon dolar) olmuştur. Belirtilmelidir ki 2020 yılındaki iki ülkenin yıllık ticaret hacmine (507,5 milyon dolar) 2021 yılında sadece 8 ayda ulaşılmıştır. Bu ilerlemenin önemlisebebi, iki ülkenin hükûmetleri, parlamentoları ve büyükelçilikleri arasındaki yakın işbirliğidir. Bu yıl, iş insanlarının yaptığı çalışmaların yanı sıra, ticari ve ekonomik alanlardaki faaliyetler açısından verimli bir yıl oldu. Onların arasında şunları belirtmek gerekir: Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sayın Sadır Caparov un 9-11 Haziran tarihlerindeki Türkiye ziyareti çerçevesinde İş Forumu, Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay ın Kırgızistan ziyareti ve 10 Eylül de Bişkek te ticari ve ekonomik iş birliği ile ilgili 10. Kırgız-Türk Hükûmetler arası Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) Toplantısı, çeşitli iş gruplarının Kırgızistan ve Türkiye ye yaptığı ziyaretler, ayrıca TOBB Başkanı Sayın Rıfat Hisarcıklıoğlu başkanlığında iş insanları heyetinin ziyaretleri. Otuz yıllık diplomatik ilişkilerin, kültürel ve insani iş birliği alanında birçok başarılı etkileşim örneği vardır. Bunlardan en önemlile- 50

53 Diplomatik Perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyetleri İlişkileri rinden biri Kırgız-Türk Manas Üniversitesi dir. Bu üniversite yalnız iki ülke için değil, tüm bölgeye uluslararası standartlara uygun yüksek vasıflı insanları hazırlamaktadır. Bağımsızlık yıllarında Türkiye ve Kırgızistan daki üniversitelerde yüzlerce Kırgız ve Türk öğrencinin eğitim gördüğünü belirtmek isterim. Yakın işbirliğinin bir neticesi olarak bu sayının önemli ölçüde artmaya devam edeceğini umuyorum. Sağlık alanındaki iş birliğimiz de verimli olmaya devam ediyor. Örnek olarak Bişkek teki Kırgız-Türk Dostluk Hastanesi nin açılışını belirtmek isterim. Şu anda hastane ana işlevini yerine getirmekte ve vatandaşlara yüksek teknolojili tıbbi hizmetler sunmaktadır. 12 Kasım 2021 tarihinde Kırgız Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Sadır Caparov ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ve Macaristan Cumhurbaşkanları ile birlikte İstanbul da Türk Konseyi nin 8. Zirve Toplantısına katılacaklardır. Kırgızistan ın girişimiyle 2014, 2016 ve 2018 de düzenlenen Dünya Göçebe Oyunları, kardeş Türk Cumhuriyetleri arasında iş birliğini geliştirmeyi amaçlayan en önemli kültürel etkinliktir. Eylül 2022 tarihinde Türkiye nin Bursa şehrinde yapılacak olan IV. Dünya Göçebe Oyunları nın başarıyla gerçekleştirileceğine inancım tamdır. Son zamanlarda özellikle genç nesle Kırgızistan ı tanıtmak amacıyla Büyükelçilik Türkiye nin yerel yönetimleri ile yakın iş birliği içinde çalışıp bir dizi kültürel proje ve etkinlikler gerçekleştirdi. En son gerçekleştirdiğimizfaaliyet, Ankara nın Keçiören ilçesinde Cengiz Aytmatov un ve Manas ın, Etimesgut ilçesinde ise Kırgız Cumhuriyeti nin İlk Hükûmet Başkanı Cusup Abdrahmanov un heykelinin dikilmesidir. Ayrıca Kırgız Cumhuriyeti nin bağımsızlığının 30. yıl dönümü vesilesiyle Büyükelçilik son 5 ayda Ankara nın çeşitli yerlerinde çok sayıda fotoğraf sergisi düzenledi. Bunların ilki Kırgız Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Sadır Caparov un Türkiye Cumhuriyeti ne yaptığı resmî ziyaret sırasında, 9 Haziran 2021 tarihinde iki cumhurbaşkanının katılımıyla Türkiye Cumhurbaşkanlığı Külliyesi nde gerçekleştirilmiştir. Ondan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi nde, Dışişleri Bakanlığı nda, 51

54 1. Oturum Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi nde, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği nde düzenlenip şu anda Gazi Üniversitesi nde sergilenmektedir. Yukarıdaki girişimlerin gerçekleşmesi iki ülke arasındaki ilişkilerin yüksek seviyesini göstermektedir.büyükelçiliğin temel görevlerinden biri vatandaşlarının haklarını korumaktır. Bu alanda, iki ülke vatandaşları için 90 güne kadar vizesiz rejim ve Sosyal Güvenlik Anlaşması gibi iki ülke arasında birçok anlaşma vardır. Örneğin Sosyal Güvenlik Anlaşması na göre yasal olarak çalışan ve sigorta primi ödeyen iki cumhuriyetin vatandaşları hem Kırgızistan da hem de Türkiye de emekli maaşı ve sosyal yardım alma imkânına sahiplerdir. Şu anda, bu anlaşma tam olarak yürürlüğe girip başarıyla uygulanmaktadır. Siyasi, ekonomik, kültürel ve eğitim alanlarında ikili ilişkilerin başarılı bir şekilde gelişmesinin birçok örneği vardır. Ama bunları anlatmak için fazla zaman gerekiyor. Sözlerime son verirken Kırgızistan ile Türkiye arasındaki iş birliğinin ve derin ilişkilerinin daha da gelişmesini ayrıca ülkelerimizin başarılı olmasını dilerim. Dikkatiniz için teşekkür ederim. Oturum Başkanı: Yavuz Selim KIRAN; Çok teşekkür ederim Sayın Büyükelçi. Yine yaklaşık 10 dakikada ikili ilişkilerimizin temel boyutlarını ikili anlaşmalar ve hukuki boyut çok güzel resmettiniz. Çok teşekkür ederiz. Özellikle tabii Manas vurgusu önemliydi. Manas olmadan Türk dünyasını açıklamak mümkün değil. Manas destanında ifade edildiği gibi Atlarına at erişemez, zırhına ok işlemez. Bu noktada Manas Destanını bizlere çok güzel bir edebi üslupla anlatan Cengiz Aytmatov u da burada yâd edelim. Onun Türk Cumhuriyetlerinin kuruluş yıllarını asra bedel günler olarak nitelemesi çok anlamlı. Asra bedel günlerden bugün yine önümüzdeki asra yönelik temel ortak noktalarımızı ve ufuklarımızı, projeksiyonlarımızı birlikte paylaşmak çok önemli, çok anlamlı. Onların bıraktığı miras ve ortak duygu dünyamızı şimdiki konuşmamda da sabahki konuşmamda da ifade ettim. Eylem birlikteliği içerisinde gücümüzü geleceğe 52

55 Diplomatik Perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyetleri İlişkileri taşıyoruz. İkili ilişkilerimizin verdiği güçle hem Türk Konseyinin etkinliğine katkı sağlıyor hem de coğrafyamızın fırsatlarını birlikte değerlendiriyoruz. Çok teşekkür ederim Sayın Büyükelçi. Oturum Başkanı: Yavuz Selim KIRAN; Azerbaycan ın Ankara Büyükelçisi Reşat MEMMEDOV a söz vereceğim. Tabii Azerbaycan deyince özellikle dün Vatan Muharebesi nin yıl dönümü olması, bugün Bayrak Günü olması ve bu anlamlı günde Sayın Büyükelçinin burada, bu konferans vesilesiyle bizlerle birlikte olması oldukça önemli. Tekrar kutluyoruz Sayın Büyükelçim. Hem Zafer Günü nü hem Bayrak Günü nü burada birlikte idrak etmek bizler için de heyecan verici, mutluluk verici. Azerbaycan ın hem ekonomik anlamda hem siyasi anlamda son dönemde elde ettiği kazanımlar ve özellikle Karabağ Zaferi Türk dünyasının heyecanını ve motivasyonunu artırarak Türk Konseyini daha güçlü hale getirmektedir. Dünyanın neresine gidersek gidelim, Türk dünyasının sergilediği bu birliktelik ve dayanışmanın, dünya çapında büyük bir ümit ve cesaret aşıladığını gözlemliyoruz ve bundan büyük bir gurur duyuyoruz. Tekrar tebrik ediyoruz ve sizlere Ankara görevinizde başarılar diliyoruz. Tekrar hoş geldiniz. Selefiniz Hazar Bey çok güzel bir miras bıraktı. Şimdi Washington da çalışmalarını devam ettiriyor. Sizlere bıraktığı bu mirası sizin daha da ileriye taşıyacağınızdan şüphe duymuyoruz. Sayın Büyükelçim, şimdi söz sizde. Reşat Bey, buyursunlar. 53

56 1. Oturum Bağımsızlığının Otuzuncu Yılında Azerbaycan Dış Politikası ve Azerbaycan-Türkiye İlişkileri Reşat MEMMEDOV * Çok teşekkür ederim, Sayın Bakanım. Zengin doğal kaynaklara sahip olan ve kültürel altyapısıyla göz dolduran Türk milleti, kültürel birikimiyle, tarihsel derinliğiyle ve sosyal bağlarının güçlü oluşuyla ön plana çıkmaktadır. Aynı zamanda geniş bir coğrafyada varlık sürdüren Türk milleti uzun süre farklı nedenlerle kimliksel baskılara maruz kalmış ve birbirinden koparılmaya çalışılmıştır. Bu sebepten Soğuk Savaş ın bitmesi ve SSCB nin yıkılması Türk dünyası için bir milat olmuştur. Bu dağılma ile birlikte aynı dil, kültür ve kökene sahip olan Kafkasya, Anadolu ve Orta Asya Türkleri için birbirleriyle özgür iletişim kurma imkanı ortaya çıkmıştır. Tarihte ilk defa milyonluk nüfusa, zengin doğal kaynaklara, kadim tarihe ve medeniyete sahip kardeş toplumların önünde eşsiz fırsatlar çıkmıştır. 6 bağımsız Türk devletten beşi bu süreçte bağımsızlıklarını ilan etmiş, Türk kimliklerini baskılamadan kendilerine yeni oluşan uluslararası düzende yer bulmak için çalışmalara başlamıştır. Tabi ki, bu süreçte uzun ve kudretli devletçilik tarihine sahip Türkiye Cumhuriyeti diğer Türk devletlerinin her zaman en büyük destekçisi konumunda olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızıstan, Özbekistan ve Türkmenistan ın bağımsızlıklarını tanıyan ilk devlet olarak aslında ülkelerimizin gelişimine katkı sunmak için öncül adımı atmıştır. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti, bölgemize ilgi duyan diğer dış aktörlere karşı da güçlü mesajlar vermiştir sonrası dönemde Türkiye bölge ülkelerimize her daim desteğini sürdürmüştür. İlk yıllarda siyasi, manevi ve diplomatik destek sağlayan Türkiye zamanla bu desteğini ekono- * Azerbaycan Büyükelçisi 54

57 Diplomatik Perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyetleri İlişkileri mik, askeri, kültür ve eğitim alanında da vermeye başlamıştır. Dolayısıyla ülkelerimizin kalkınmasına ve gelişmesine katkı sağlayan Türkiye, geniş bir coğrafyada güvenlik ve refaha da katkı sağlamıştır. Türk dünyasında özel bir yeri olan Azerbaycan-Türkiye ilişkileri realpolitiğin hüküm sürdüğü mevcut uluslararası sistemde manevi değerlerle stratejik hedeflerin nasıl harmanlanması gerektiğini ve bu harmanlamanın milli çıkarlara nasıl tahvil edilmesi gerektiğini göstermesi açısından örnek niteliktedir. Türkiye ile 70 yıllık esaretten sonra ilişkilerimiz başlamışken Ermenistan ın izlediği işgalci politikalar bizleri savaşın ortasına itmiştir. Tüm bu süreçlerde Türkiye nin Azerbaycan ın gelişimine sağladığı temennasız ekonomik ve politik destek ülkemizin kalkınmasına ve güçlenmesine ciddi katkı vermiştir. Bununla birlikte Azerbaycan jeostratejik konumu, hidrokarbon zenginlikleri ve doğal yapısını doğru politikalarla destekleyerek kısa süre zarfında yeni dünya düzeninin gereksinimleri ile uyum sağlamıştır. Bu ise ülkemizin bölgesel güce çevrilmesine önemli katkı sağlamıştır. İlerleyen dönemde Türkiye ile BTC, BTE, BTK, TANAP gibi yürütülen ortak projeler işbirliğimizin temellerini daha da güçlendirmiştir. Enerji ve ulaşım alanlarındakı işbirliğimiz sadece iki ülkenin stratejik pozisyonuna değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel konumlanmasına da ortaya çıkardığı etkiler dolayısıyla katkı sağlamıştır. Son dönemlerde ise Azerbaycan artan ekonomik gücü sayesinde Türkiye ye yatırımlarını çoğaltarak kardeş ülke ekonomisine yeni sermayeler getirmiştir. Yapılan bu yatırımlarla da işbirliğimiz yeni bir boyuta evrilmiştir. Sadece enerji sektöründe Azerbaycan ın Türkiye ye getirdiği sermaye 19.5 milyar dolar civarında ölçülmektedir ki bunun yanı sıra Petkim, Petlim, STAR rafinerisinin SOCAR tarafından işletilmesi ile birlikte 5300 e kadar yeni iş kurma fırsatı sağlanmıştır. Ayrıca ifade etmek gerekir ki Azerbaycan, Türkiye ye yönelik yatırımlar konusunda stratejik planlamalar yapmaya devam etmektedir.sadece gelişen bu olaylara bile bakıldığında ilişkilerimizin geldiği seviye ortadadır. Nasıl 90 ların başında Türkiye devleti ve şirketleri ülkemizin kalkınmasında önemli bir rol oynadıysa bugün de Azerbaycan sermayesi Türkiye nin ekonomik olarak güçlenmesi için aynı çabayı göstermektedir. Ülkelerimiz ara- 55

58 1. Oturum larındaki ticaret hacmini 15 milyar dolar seviyesine yükseltmeyi planlıyor ki, bunun için büyük fırsatlar mevcuttur ve başarmak güç değildir. Azerbaycan-Türkiye ilişkileri, 44 günlük savaş sürecinda ve sonrasında yeni bir boyut kazanmıştır. Şöyle ki, Türkiye ile geliştirilen ilişkilere bağlı olarak Azerbaycan ın ekonomik ve askeri kapasitesinin artırılması bugün birinci yılını kutladığımız zaferimizin önemli dayanakları arasındadır. Azerbaycan, son otuz yıl içerisinde geliştirdiği ekonomik gücü sayesinde ve Türkiye nin Silahlı Kuvvetleri ni model alarak askeri modernizasyonunu sağlaması neticesinde tarihe geçecek bir zafere imza atmıştır. Şüphesiz bu başarı topraklarını Ermenistan ın işgalinden kurtarmasıdır. Bu savaşta Ordumuzun başarısına katkı sağlayan önemli etkenlerden biri de elbette Türkiye yapımı teknolojiler olmuştur. Bayraktarların savaştaki başarılı kullanımı Azerbaycan ordusunun gelişimini göstermekle birlikte, dünyada Türkiye nin askeri teknolojide geldiği noktayı bir kez daha ispatlamıştır. Bu sebepten, Zaferimizde kardeş Türkiye ile olan ilişkilerimizin payını vurgulayarak, işbirliğimizden doğan etkilerin nasıl da birbirimizi her alanda yücelttiğini bir daha görmüş olduk. Aslında Zaferimiz bütün dünyaya Türkiye nin yanında olduğu bir ülkenin neler yapabileceğini göstermiş, Azerbaycan ın olduğu gibi, Türkiye nin de uluslararası pozisyonuna önemli katkılar sağlamıştır. Bu Savaş sürecinde Türkiye devletinin manevi ve siyasi desteği ile birlikte Türkiye halkının da her zamanki gibi kederimizi ve sevincimizi paylaştığını gördük. Zaferimiz sonucunda bir millet, iki devlet şiarı gerçek bir sınavdan yüzü ak bir şekilde çıkarak bütün dünyaya stratejik müttefikliğimizin ortaya çıkarttığı güçlü sonuçları göstermiştir. Şuşa Beyannamesi ile pekiştirilen bu ittifak ikitaraflı münasebetlerimize katkıları ile birlikte bölgesel ölçekte ciddi bir jeostratejik dengeleme gerçekleştirmiştir. Bunları dikkate alarak açıkça söyleyebiliriz ki, Azerbaycan ın başarısı Türkiye nin, Türkiye nin başarısı ise Azerbaycan ındır. Yani ilişkilerimizden bütün duygusallık ve felsefi derinliği çıkarırsak bile rasyonel, pragmatik ve realist bakış açısı dâhilinde de işbirliğimiz ikitaraflı çıkarlarımız ve stratejik hedeflerimize hizmet etmekle kalmıyor, aynı zamanda bölgemizde barış, huzur, refah ve güvenliğin sağlanması için katkı sunuyor. 56

59 Diplomatik Perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyetleri İlişkileri Bu yüzden Azerbaycan ve Türkiye ilişkileri aslında bütün Türk dünyası için bir model olarak kabul edilmelidir. Şöyle ki; milli, manevi, etnik, tarihsel ve kütürel yakınlık stratejik hedefler, çıkarlar ve pragmatik işbirlikleri ile desteklenmezse sığ kalabilir. Türk devletlerinin mevcut potansiyelinin altındaki işbirliği seviyesi aslında önümüzde ulaşılabilecek çok hedef ve fırsatların olduğunu gösteriyor. Kardeşliğimizin sözde değil, özde ve amelde görülmesi bu potansiyelin en üst düzeyde karşılanması lazım. 5 Türk devletinin Sovyetler dâhilinde sürdürdükleri ilişkiler birbirbirinden tam kopmamalarını sağlamıştır ki, bu, bugün büyük bir avantaj. Türkiye nin Sovyetler sonrası Azerbaycan da olduğu gibi Orta Asya daki Türk devletlerinin gelişimine sağladığı katkılar Türkiye nin bütün Türk dünyasındaki değerini göstermiştir. Bundan sonra da ortak çıkarlar ve hedefler doğrultusunda eşit hukuklu, karşılıklı sevgi ve saygı çerçevesinde işbirliklerimizi çoğaltıp daha da genişletebiliriz. Geçen sene Azerbaycan ın zor dönemlerinde kardeş devletlerimizin bütün platformlarda yanımızda durarak haksızlık ve adaletsizliğe karşı susmaması Türk dünyasının gücünü göstermiştir. Azerbaycan ın Zaferi sonrası bölgede oluşan yeni jeostratejik gerçeklikler Türk dünyasını fiziksel olarak da Zengezur koridoru ile birleştirme fırsatını ortaya çıkartmıştır. Bununla Avrupa ve Asya arasında köprü rolünü oynayan coğrafyamız küresel önemini bir kez daha arttırmıştır. Böyle bir fırsatı gerçek değere dönüştürmek için devletlerimiz hem ikitaraflı, hem de çoktaraflı çerçevede işbirliklerini ortak çıkarları belirleyerek, devamlı ve sürdürebilir uzun vadeli planlama ve stratejilerle desteklemeliler. Karşılıklı sermayelerin teşviki için ekonomik programların belirlenmesi, tercihli ticaret anlaşmaları ile ticari devriyelerin arttırılması, ortak bilimsel, teknolojik inisiyatifler alınması, ortak askeri eğitimler ve saire gibi somut adımlar bu konuda mevcut işbirliklerimizin boyutunu genişletebilir. Sadece bu sayede bir çok yerde dile getirilen Bir millet, Altı Devlet kavramı gerçek olabilir ki, birbirimizin güçlenmesine sağladığımız katkılar Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinde açık olarak görüldüğü gibi kendi ülkelerimizin geleceğine yatırımdır. Sadece duygusal boyutta değil, stratejik ve pragmatik çerçevede ortaklık sağlayan Türk dünyası devletleri gerçek potansiyellerine ulaşabilir. 57

60 1. Oturum Soğuk Savaş sonrasında kurulan Türk Keneşi, TÜRKPA, TÜRK- SOY, Türk Akademisi, Türk Kültür ve Mirası Vakfı gibi kurumlar Türk dünyasının entegrasyonunu sağlamıştır. Lakin yeni meydan okumalara karşı bu kurumların da etkinliğinin arttırılması kaçınılmazdır. Bu sayede uluslararası boyutta türk birliğinin değerini yükseltmiş, birbirimizin çıkarlarına uygun desteklerimizi sağlamış, bununla da teşkilatlarımızın değerini ve güvenilirliğini daha da arttırmış olabiliriz. Bizim gerçeklerin dünyaya daha fazla ulaşılması için ortak faaliyet yapabiliriz. Bu vesileyle, diaspora çalışmalarımızı ortak bir havuzda toplayarak Türk ün sesini daha geniş platformlarda ve daha güçlü şekilde duyurmayı sağlayabiliriz. Birbirimizin eksiklerini tamamlamak, gücüne güç katmak için önümüzde hiç bir engel yok. Sadece fırsatlar ve Azerbaycan-Türkiye örneğinde olduğu gibi büyük başarılar var. Son olarak belirtelim ki, Türk birliğinin herhangi bir güç ve ya devlete karşı değil, kendi gelişim, dönüşüm ve ilerlememiz için ortak değerlerimizin pragmatik çıkar ve hedeflerle desteklenerek ilerlerletildiği unutulmamalıdır. Gelişmiş ve başarılı Türk devletlerinin tarihte de olduğu gibi sadece barış, güvenlik ve refahın temin edilmesinde önemli rol oynayacağını bu vesileyle vurgulamalıyız. Bu sebepten, sözde değil özde birlik ve kardeşliğimiz için 30 yıllık bağımsızlık süreçlerindeki başarılar ve hatalardan ders çıkartarak yola devam etmeli, potansiyelimizi en yüksek seviyeye ulaştırmak için elimizden geleni esirgememeliyiz. Refah, güven ve huzur içinde güçlü bir Türk dünyası dileği ile bağımsızlıklarımız kutlu ve daim olsun! Oturum Başkanı: Yavuz Selim KIRAN; Reşat Bey çok güzel bir dua ile bitirdi. Birliğimiz ebedi olsun diye Bize de âmin demek düşer. Çok güzel bir temenni. Özellikle aslında Türk Dünyasının da gelecek perspektiflerini teyit eden çok önemli köşe taşlarına vurgu yaptınız Sayın Büyükelçim. Özellikle emektaşlık kavramını çok kullanmanız bizleri heyecanlandırdı. Aslında tam da söylemek istediğimiz şeyi ifade eden bir kavram bir kelime emektaşlık. O güzel Azerbaycan lehçesinin bize kattığı çok güzel bir mesaj aslında. Emektaşlık sayesinde Karabağ Zaferi geldi. Bu emek- 58

61 Diplomatik Perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyetleri İlişkileri taşlık sayesinde Şuşa Beyannamesi imzalandı. Bu emektaşlık sayesinde Zengezur Koridoru gibi çok kritik ve stratejik bir projeyi hayata geçirmek perspektifi hayata çıktı. Elbette bir başarıyı elde etmek, bir zafer elde etmek çok önemli, çok kıymetli ama o başarıyı kalıcı hâle getirmek çok daha önemli. İşte Şuşa Beyannamesi bu iradenin bir sonucuydu ve sizin de ifade ettiğiniz gibi Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin, bugün sadece Türk dünyasına değil, dünyaya da model olan ilişki manzumesinin somut bir yansıması da oldu bu. Şuşa Beyannamesi nde Cenap President Aliyev ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ın ortaya koyduğu bu vizyonu takip etmek de bizlerin görevi, hepimizin görevi. Çok teşekkür ederim Büyükelçim. Bir kez daha bayrak günümüz, zafer günümüz kutlu olsun. Buraya gelirken sabah dahi pek çok evde, pek çok kurumda Türkiye ve Azerbaycan bayraklarının birlikte asılı olduğunu gördüm. Bayrak gününün bütün Türk halkı tarafından büyük bir coşkuyla kutlandığını, idrak edildiğini gördüm. Bunu da burada özellikle ifade etmek isterim, paylaşmak isterim. Ve sözde değil, özde birlikteliğin ne demek olduğunu da bugün devlet ve millet olarak birlikte paylaşıyoruz. Çok teşekkür ederim Büyükelçim. Yaklaşık 15 dakikalık süre zarfında çok güzel noktalara değindiniz. Oturum Başkanı: Yavuz Selim KIRAN; Şimdi sözü Türk Konseyi Genel Sekreter Yardımcımıza vereceğim. Tabii Türk Konseyimiz 2009 yılında kuruldu, çok uzun bir süre değil yani dan bugüne Türk Konseyi nin elde ettiği başarılar gerçekten takdire şayan. Bizlerin gelecek adına umutlanması için fazlasıyla yeterli. Konuşmacılarımız yine sabah açılış konuşmasında, yine Muhittin Hocamızla tek tek ifade ettiği Türk Konseyine bugün kurumsallaşması daha da güçlenmesi hepimizin paylaştığı ortak bir hedef ve bu kurumsallaşma iradesi sayesinde TÜRKSOY u ile TÜRKPA sı ile Türk Akademisi ile ve bugün yine ticarette TOBB bünyesinde hayata geçirdiğimiz ortak gümrük bölgeleri vesilesiyle, yine yargı kurumlarımız arasındaki iş birliği çalışmalarıyla, çabalarıyla, Türk Konseyi miz her geçen gün daha da genişliyor ve 59

62 1. Oturum güçleniyor. Tabii bir hasretimiz vardı. Özbekistan ın ve Türkmenistan ın aramızda olmaması büyük bir burukluktu bizim için. Şimdi bu fotoğrafı, bu aile fotoğrafını tamamlamış bir şekilde 8. Zirveye gidiyoruz. Bütün bu hususları paylaşmak üzere ben sözü Türk Keneşi Genel Sekreter Yardımcımız Kısmet Gözelov a bırakıyorum. Buyurun Kısmet Bey. 60

63 Diplomatik Perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyetleri İlişkileri Bağımsızlıklarının Otuzuncu Yılında Türk Devletleri Arasındaki Çok Taraflı İşbirliği ve Türk Devletleri Teşkilatı Kısmet GÖZELOV * Çok teşekkürler, Sayın Bakanım. Tabii benden önce değerli büyükelçilerim Türk dünyası ile ilgili çok güzel şeyler söylediler ve bana söyleyecek çok fazla bir şey bırakmadılar, ama yine de ben Türk Konseyi ni anlatmaya çalışacağım. Sayın Bakanlarım, Sayın Mütevelli Heyet Başkanım, Değerli Büyükelçilerim, Akademisyenler, Hanımefendiler, Beyefendiler Hepinizi Türk Konseyi adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Öncelikle bağımsızlıklarının 30. yılında Türk Cumhuriyetleri Sempozyumunu organize eden Ahmet Yesevi Üniversitesi ne ve bu sempozyuma ev sahipliği yapan Cumhurbaşkanlığına şükranlarımızı sunuyoruz. Malumunuz 1991 senesinde Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığını kazandı ve bu Cumhuriyetleri tanıyan ilk ülke, kardeş Türkiye oldu. O zamanlar şu anki iş birliği alanlarımızı hayal bile etmek mümkün değildi. Bağımsızlık öncesi dönemi tecrübe eden biri olarak aradan geçen 30 yılda kat ettiğimiz aşamayı ve bugün geldiğimiz noktayı görmek büyük bir mutluluk arasında farklı aralıklarla Devlet Başkanları Zirvesi düzenledik. Tabii ki bu zaman zarfında devlet başkanlarımız zirvelerde kararlar alıyordu. Ama bu kararların işleyiş mekanizması yoktu ve bunun için bir sekretarya zarureti söz konusuydu. Kazakistan ın birinci Cumhurbaşkanı Elbaşı Sayın Nursultan Nazarbayev in teklifi * Türk Keneşi Genel Sekreter Yardımcısı 61

64 1. Oturum ile 2009 senesinde Nahçıvan Anlaşması yla Türk Konseyi Sekretaryası kuruldu ve 2010 senesinden itibaren faaliyetlerini İstanbul dasürdürmeye başladı. Bu geçen zaman zarfında ekonomiden sağlığa, ulaşımdan enerjiye, eğitimden turizme, yirmiden fazla alanda iş birliği ile büyük bir özveriyle çalışıyoruz. Üye ülkelerimiz arasındaki iş birliğini geliştirmek ve derinleştirmek için çaba gösterirken özellikle son dönemde yaşanan gelişmeler Konsey olarak küresel sınamalara ve bölgesel meselelere karşılı verebilme potansiyelimize katkı sağladı. Örneğin Covid-19 Salgınının ortaya çıkmasının hemen ardından 10 Nisan 2020 tarihinde düzenlediğimiz Liderler Zirvesi. Bu Zirve, herhangi bir uluslararası teşkilat tarafından pandemiye karşı düzenlenen ilk toplantı olarak kayıtlara geçti. Ve bundan sonra Dünya Sağlık Örgütü ile ilişkiler kuruldu. Bir mutabakat zaptı imzalandı ve şu anda da Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Ofisi ile ilişkilerimiz devam etmekte. Geçtiğimiz Eylül ayında Dışişleri Bakanlarımız bir araya gelerek Afganistan meselesini görüştüler. Afganistan ın toprak bütünlüğü, istikrarı, ülkede kalıcı barışın tesisi ve insani yardım yapılanması konusunda ortak tutum sergilediler. Bu tutumlar bölgesel meselelerde Türk Konseyi Üyelerinin ortak hareket etme kapasitesini ortaya koyması açısından önemlidir. Benzer şekilde açılış konuşmasında Sayın Bakanımızın da ifade ettiği gibi 11 Kasım da Türk Konseyi nin üye ve gözlemci ülkeleri olarak Afrika da ihtiyaç duyan ülkelere toplam doz aşı gönderme kararı alındı. Türk insanının herhangi bir karşılık beklemeden ve başka bir hesabı olmadan, tamamen insani amaçla ihtiyaç sahiplerine destek sağladığını tüm dünyaya göstermiş oluyoruz. Kısacası sadece ülkelerimiz arasında ve bölgemizde değil, küresel düzeyde de inisiyatif alıyoruz. Değerli Konuklar, 12 Kasım tarihinde İstanbul da tarihi bir Liderler Zirvemiz var. Neden tarihi zirve diyorum? Çünkü bu zirvede Türk dünyasını da ilgilendiren çok büyük kararlar alınacaktır. Tarihi kararların alınacağı zirvemize inşallah Türkmenistan gözlemci üye olarak katılacak. Bu sayede tüm bağımsız Türk devletlerini, Türk Konseyi çatısı altında kurumsal anlamda bir araya getirmiş oluyoruz. Böylece aile fotoğrafımız tamamlanmış oluyor. Öte yandan zirvemizde, örgütümüzün ismini de şu anda 62

65 Diplomatik Perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyetleri İlişkileri biliyorsunuz. Keneş, konsey diyoruz, inşallah teşkilat olarak değişecek ve iş birliğimizi yeni bir aşamaya taşıyacak. Bu karar Türk Konseyi ne uluslararası arenada büyük bir prestij getirecektir. Zirvede görüşülecek konulardan biri de gözlemci üyelik kriterlerine ilişkin olacaktır. 15 kadar ülke Türk Konseyine gözlemci üye olmak için niyetlerini beyan ettiler. Bu durum bile Türk dünyasının diğer ülkeler için ne kadar önem arz ettiğini, nasıl bir cazibe merkezi hâline geldiğini göstermesi açısından oldukça önemli. 12 Kasım günü liderlerimiz ev sahibi ülke Türkiye tarafından tahsis edilen tarihi yarımadada mukim, yeni sekretarya binamızın resmi açılışını yaparak bayraklarımızı hep birlikte göndere çekecekler. Bu tarihi tören dünyaya ve halklarımıza çok yüce bir birlik ve beraberlik mesajı olacaktır. Bu mesaj Türk dünyasının bir ve beraber olduğunu tüm dünyayailan etmek açısından da oldukça önemlidir. Değerli Katılımcılar, Türk dünyasının gösterdiği dayanışmayı, ülkelerimizin ve halklarımızın zor zamanda birbirlerinin yanında olacağını son olarak Azerbaycan ın 44 günlük Vatan Muharebesi nde gördük. Karabağ Zaferi, esasen Türk ün gücünü bir kez daha dünyaya göstermiştir. Türk dünyasında yeni bir uyanış başlatmıştır. Türklük bilincinin ne kadar önemli olduğunu, birlikte hareket etmemizin önemini ortaya çıkarmıştır. Karabağ, işgalinden azat edilirken 44 günlük bu savaş döneminde Türk Konseyi verdiği siyasi mesajlarla ve gerçekleştirdiği faaliyetlerle kardeş Azerbaycan ın hep yanında olmuştur. İşgalden azat edilen topraklara pek çok kez ziyarette bulunduk. Bölgeyi ziyaret eden birçok heyete biz de eşlik ettik. Karabağ ın yeniden yapılandırılması ve kalkınması için iş forumları düzenledik ve aynı zamanda Karabağ da Ermeni Vandallarının dünyaya duyurulmasında rol aldık. Karabağ Zaferi, Türk dünyası olarak dayanışma içinde bulunmamızın önemini bir kez daha bizlere hatırlatmıştır. Değerli Misafirler, Otuz yılda çok önemli kazanımlar elde ettik. Üye ülkelerimiz arasında ilişkiler her alanda gelişti. Ama artık sadece geçmişi ve bugünü 63

66 1. Oturum değil, önümüzdeki dönemi de düşünerek, belirli hedefler koyarak hareket ediyoruz. Bu bağlamda Türk Konseyi 2040 vizyonu ve 2026 strateji belgelerini hazırladık. Bu belgelerle kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri ve izlenebilecek yolları ortaya koyduk, yol haritamızı çizdik. Bu sayede inşallah iş birliğimizi sistematik bir şekilde hayata geçireceğiz. Kıymetli Dinleyiciler, Artık Türk dünyası geri dönüşü olmayan bir yola girmiş bulunmaktadır. Ortak geçmişimizden güç alarak geleceğe daha büyük bir kararlılıkla giriyoruz. Ben de sözlerimi tamamlarken bu sempozyumun verimli geçmesini temenni ediyor, hepinize sevgiler ve saygılarımı iletiyorum. Oturum Başkanı: Yavuz Selim KIRAN; Sağ olun, teşekkürler Kısmet Bey. Çok önemli başlıklardı. Özellikle Afganistan vurgunuz çok kıymetliydi. Çünkü Afganistan ın istikrarı ve huzuru aslında Türk Cumhuriyetlerinin istikrarı ve huzuru açısından da oldukça büyük öneme haiz. Bu öneme binaen Türk Konseyi gelişmeler karşısında kayıtsız kalmadı ve olağanüstü bir toplantıgerçekleştirerek Dışişleri Bakanlarımızın bir araya gelip bu konuda irade göstermesi uluslararası topluma önemli mesajlar iletilmesini sağladı. Bu aşamada Türkmenistan ın gözlemci üye olması çok önemli ama bu gözlemci üye sayısının her geçen gün artması ve bugün 15 e ulaşması; Türk Konseyi ndeki uyanışın, heyecanın ve dirilişin kurumsallaşması açısından çok önemli. Bu vesileyle yeni binamızın da hayırlı olmasını temenni ederim. Aslında bu binanın Türkiye Cumhuriyeti tarafından, devletimiz tarafından, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, Sayın Bakanımız tarafından Türk Konseyi ne tesis edilmesi bu organizasyona verilen önemin bir göstergesi olarak değerlendirilmesini umuyoruz. Çünkü çok tarihi ve güzel bir bina. Bu binanın tahsisi konusunda Kültür ve Turizm Bakanımıza ve burada Sayın Bakan Yardımcımıza ayrıca teşekkür etmek gerekir. Çünkü çok önemli bir nişanemiz bizim. Tarihimizin önemli bir nişa- 64

67 Diplomatik Perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyetleri İlişkileri nesi ve liderlerimizin açacak olması, bugün kullanıma hazır hâle gelmesi, Türkiye nin Türk Konseyi ne verdiği önemin de bir ifadesi olarak görülmeli. Strateji belgesinin takibi çok çok önemli. Geri dönüşü olmayan yolda inşallah Türk Konseyi bu kurumsal kapasitesini güçlendirmeye devam edecek. Çok çok teşekkür ediyorum. Oturum Başkanı: Yavuz Selim KIRAN; Şimdi de aile fotoğrafımızın tamamlanması bakımından son derece heyecan duyduğumuz ve hafta sonunda bu heyecanı birlikte yaşayacağımız Türkmenistan ın üyeliği için değerlendirmelerini almak üzere Türkmenistan Büyükelçiliği 2. Kâtibi Aga Muhammed Sayidov a söz vereceğim. Türkmenistan Büyükelçisi bugün İstanbul da, heyetler gelmeye başladı ve hazırlıklar tüm hızıyla devam etmekte. Bütün Türk dünyası yarın itibarıyla İstanbul da buluşmuş olacak. Sayın Büyükelçi bu vesile ile aramızda değil şu anda, ama şimdi Türkmenistan ın Türk Konseyi ve Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 30. yıldönümündeki değerlendirmelerini almak üzere Türkmenistan Büyükelçiliği 2. KâtibiAga Muhammed Sayidov a sözü veriyorum. Buyurun Aga Muhammed Bey. 65

68 1. Oturum Bağımsızlığının Otuzuncu Yılında Türkmenistan Dış Politikası ve Türkmenistan-Türkiye İlişkileri Aga Muhammed SAYIDOV * Çok teşekkür ederim. Sayın Bakan Yardımcım, Sayın Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı, Değerli Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı, Kıymetli Protokol, Saygıdeğer Büyükelçiler; Öncelikle bugün bu güzel salonda düzenlenen anlamlı sempozyumun düzenlenmesinden dolayı Türkmenistan Ankara Büyükelçiliği adına çok teşekkür ediyorum. Az önce çok güzel ve anlamlı konuşmalar oldu, sunumlar oldu. Takdir edersiniz ki Türkmenistan hakkında çok kapsamlı sunumlar yapılabilir ama ben burada Türkmenistan hakkında kısa bir sunum yapacak, ardından ise iki tane tanıtım videosunu sizlerle paylaşacağım. Türkmenistan ın kısaca tarihinden bahsedersek ülke toprakları tarih öncesi dönemde, antik çağlarda, birçok medeniyetin ve devletin merkezi olmuştur. Türkmenistan da kadim Ceytun, Altıntepe ve Marguş medeniyetleri yaşamıştır. Ayrıca Büyük İskender, Pers İmparatorluğu, Sasaniler ve Göktürk Devleti, Araplar ve Selçuklu Devleti varlığını sürdürmüştür. İpek Yolu nun en önemli durakları bugün Türkmenistan sınırları içerisinde bulunmaktadır yılında Rus İmparatorluğu tarafından işgal edilmiş, 1924 yılında Sovyet Birliğinin bir parçası olmuş ve Sovyetler Birliği nin dağılması ile Türkmenistan 27 Ekim 1991 tarihinde bağımsızlığına kavuşmuştur. Ülkenin devlet yapısı hakkında * Türkmenistan Büyükelçiliği 2. Kâtibi 66

69 Diplomatik Perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyetleri İlişkileri bilgi vermek gerekirse şunları söylemek mümkündür: Yönetim şekli devlet başkanlığı sistemidir. Devlet başkanı devletin ve hükûmetin başıdır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Türkmenistan Sovyetler Birliği nde meydana gelen değişikliklerin ardından 22 Ağustos 1990 tarihinde egemenliğini ve 27 Ekim 1991 yılında da bağımsızlığını ilan etmiştir. Türkmenistan ın bağımsızlığını 16 Aralık 1991 tarihinde ilk tanıyan ve 26 Mart 1992 tarihinde Aşkabat ta büyükelçilik açan ülke Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. 2 Mart 1992 tarihinde Türkmenistan Birleşmiş Milletler e üye olmuştur. Ayrıca Türkmenistan ekonomisinden bahsetmemiz gerekirse elektrik üretimi ve diğer enerji kaynakları açısından oldukça zengin bir ülke olduğunuzu söyleyebiliriz. Ülke ekonomisinin temel taşını pamuğun yanı sıra doğalgaz ve petrol oluşturmaktadır. Doğalgaz rezervleri bakımından Türkmenistan dünyada 4. sırada gelir. Doğalgaz rezervleri 30 trilyon metreküpü aşıyor. Ülkede bulunan Petrol rezervlerinin 1.1 milyar ton, yani 1.7 milyar varil olduğu tahmin edilmektedir. Kısaca Türkmenistan hakkında biz Türkmenistan Ankara Büyükelçiliği olarak birçok etkinlik düzenliyoruz. Bu etkinliklerde hocalarımız geniş ve kapsamlı bilgiler vererek ülkemiz tanıtımına katkı sunuyorlar. Ben burada sözlerimi fazla uzatmadan herkese katılımından ötürü teşekkür ediyor, video tanıtımına geçmek istiyorum. Oturum Başkanı: Yavuz Selim KIRAN; Bu güzel tanıtım videoları için teşekkür ederiz. Aslında oturum başkanlığından faydalanarak soru-cevap bölümü de yapmak istiyorum. Ancak süremizi de fazla aşmak istemiyorum. Ayrıca bir sonraki oturumu da merakla beklediğinizi biliyorum. Ben tüm katılımcılarımıza değerli görüşlerini bizlerle paylaştıkları için çok teşekkür ediyorum. Oturum süresince yapılan konuşmalara baktığımızda görülüyor ki otuz yılda elde ettiğimiz kazanımlar ve başarılar önümüzdeki otuz yıla hatta üç yüz yıla yönelik bizlere büyük motivasyon kaynağı niteliğinde. Az önce konuşmalarında Azerbaycan Büyükelçimizin de ifade ettiği gibi emektaşlık ruhu, inşallah 67

70 1. Oturum bizleri daha güzel yarınlara ulaştıracaktır. Zira üzerimizde Türk dünyasını daha da ileri taşımak gibi büyük bir sorumluluğumuz var. Az önce Muhittin Hocamızla da konuştuk, Türki Cumhuriyetlerimiz bağımsızlığını kazandığında ben 6 yaşındaydım, şimdi 36 yaşında. Şimdi bu masa etrafında önümüzdeki otuz yılı konuşuyoruz, ortaya bir perspektif koymaya çalışıyoruz. Bu yüzden içerisinde bulunduğumuz ortam benim açımdan ayrı bir anlam taşıyor. Bu vesileyle Muhittin Hocamıza, Hoca Ahmet Yesevi Üniversitemize, tüm Mütevelli Heyeti Üyelerimize ve tüm katılımcılarımıza çok çok teşekkür ediyorum. Muhittin Hocamızın cömertliğini biliyoruz. Konferans oturum katılımcılarımıza bir hediye takdimi olacak. Tekrar hepinize, siz değerli katılımcılara katılımlarınızdan ve sabrınızdan ötürü çok çok teşekkür ediyorum. İnşallah Türk dünyamız için yeniden bir araya gelecek ve yine önemli organizasyonlarda buluşacağız. Bunun ümidini taşıyorum. Sağ olun, var olun. Prof. Dr. Muhittin Şimşek Sayın Bakanım, zatıaliniz Sayın Büyükelçilerimize hediyelerini takdim ederlerse bizi bahtiyar kılarlar. Buyurun efendim. 68

71 2. Oturum Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler Oturum Başkanı: Dr. Serdar ÇAM T.C. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Konuşmacılar: Dr. Burhan İŞLİYEN Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Naci GÜNDOĞAN YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Birol AKGÜN Maarif Vakfı Başkanı Serkan KAYALAR Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanı Abdullah EREN Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı

72 2. oturum Dr. Serdar ÇAM Oturum Başkanı Prof. Dr. Birol AKGÜN Maarif Vakfı Başkanı Serkan KAYALAR TİKA Başkanı Abdullah EREN Yurtdışı Türk. ve Akraba Top. Başkanı Prof. Dr. Naci GÜNDOĞAN YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Dr. Burhan İŞLİYEN Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

73 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler Oturum Başkanı: Dr. Serdar ÇAM * II. Oturumun konusu Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler. Evet, bugünkü panelimizde de çok kıymetli kurumlarımızın temsilcilerivar. Hep birlikte Türk dünyası olarak bir 30 yılı geride bıraktık. Geçen bu otuz yıllık süre zarfıyla ilgili çok şey konuşuldu, söylendi. İnşallah önümüzdeki hafta tertip edilecek olan Türk Konseyi toplantısında önemli kararlar alınacak. Bütün devlet büyüklerimiz bu zirvede yerlerini alacaklar. Bu zirve öncesinde böyle bir organizasyonun gerçekleştirilmesi oldukça önemli. Bu tip toplantılar ve organizasyonlar benim açımdan çok büyük öneme haizdir. Zira bu toplantılar istişare mekanizmasının işletilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Aynı zamanda bu toplantılar hem kendimize hem de dünyaya birtakım mesajların verilmesi açısından ehemmiyet arz eder. Onun için çok kıymetli burada, hazırunda temsilcilerimiz var, değerli akademisyenlerimiz var. Başta Mustafa İsen Hocamız olmak üzere çok özel dinleyicilerimiz, katılımcılarımız var. Onların da panelde konuşmaları olacak inşallah. İmkânlar ölçüsünde takip etmeye çalışacağız tabii. Burada anlatılması gereken pek çok şey var. Nereden başlanacak, nerede bitecek? Bir 30 yıllık hikâye var geçmişle alakalı analizler yaparken. Ama bundan daha önemlisi biz bundan sonraki süreçte ne yapacağız? Evet, 30 yıl önce dünya bir anda, hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşadı. Birçok noktadan esen rüzgârlar ülkelerimizin bağımsızlığı noktasında bir altyapı oluşturdu. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmesi ve Türk dünyası arasındaki engellerin kalkması neticesinde pek çok kurumun kurulması Türk dünyasını daha bir güçlü hale getirdi. Ama bizim için şu anda ön plana çıkan konu bu kurumlarımızın bugüne kadar yapmış olduklarını ele almak ve bundan sonrası için neleri, nasıl yapmamız gerektiğine dair yol haritası çıkarmaktır. Bu yüzden her şeyi kapsamlı bir şekilde ele almamız büyük fayda sağlayacaktır diye düşünüyorum. * T.C. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı 71

74 2. Oturum Evet, 90 lı yıllar Türkiye Cumhuriyeti açısından da zorlu yıllardı, imkânlarımız sınırlıydı. Bugünle kıyasladığımız zaman büyük açılımlar yapabilecek imkânımız yoktu. 2-3 bin dolar civarında milli geliri olan, dış ticaret hacmi bugüne oranla daha düşük bir Türkiye vardı. 80 li yıllardan sonra dünyaya açılmaya başlamış, kendi içinde çatışmalar yaşayan, siyasal sorunların yaşandığı ve özellikle terör hadiselerinin ön planda yer aldığı Türkiye, bağımsızlıklarını kazanan kardeşleriyle birlikte yeni açılımlar sağlaması gereken bir zaman dilimi içerisindeydi. İşte o zamanki devlet aklımızın harekete geçmesiyle ve imkânlar dâhilinde birtakım çabalar verildi. Hamdolsun o gün atılan adımlar bugüne kadar yaşanan süreçle daha güzel bir hâl aldı. Evet, o günler için her şey çok tazeydi, zordu. Türkiye için de zordu; Türk dünyasındaki kardeşlerimiz için de zordu. Ama bugün artık farklı bir mecraya doğru gidiyoruz. Farklı bir evrim yaşıyoruz. 1 trilyon doların üzerinde 2 trilyon dolarlara yaklaşan ekonomisi ile nüfus kapasitesi, coğrafyası ve stratejik imkânlarıyla büyük bir fırsata sahibiz. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte bizim Türk dünyası olarak daha başarılı ve daha etkin olabilme hedefimiz birincil önceliğimiz olmalıdır. İkincil önceliğimiz ise tarihten ders çıkarmak olmalıdır. Tarihin içerisinde yaşadığımız acı tecrübeleri tekrar yaşamamak için tarihin tekerrür etmemesi için Anadolu ve Orta Asya yı içine alacak şekilde stratejiler geliştirmemiz gerekiyor. Bu yüzden yaptığımız toplantının konusu Türk dünyasının bundan sonraki süreçte neleri öncelemesi gerektiği, nelere dikkat etmesi gerektiği olmalıdır. Ben bu çerçevede Türk dünyasına önemli hizmetleri olan ve buradaki hazırun içinde kurum olarak belki de en genci olan, en yenisi olan ve büyük bir kriz sonrası, Türkiye de yaşanan büyük bir acı sonrası kurulan ve şu anda 5 yılı tamamlamış Türkiye Maarif Vakfı Başkanımıza ilk sözü vermek istiyorum. Maarif Vakfı nın ortaya çıkışı belki bir kriz ile başladı ama Türkiye bu krizi fırsata çevirmeyi başardı. Maarif Vakfı mız gerek Türkiye de gerekse dünya çapında çok önemli çalışmalar yapıyor. Ben özellikle bu değişim ve dönüşüm sürecinde genç ve yeni bir teşkilatın bundan sonraki süreçte de bugünkü başarılarını daha ileri taşıyacağına inanıyorum. Bu başarıları daha da artırma gayreti gösterirken oldukça dikkatli olmalı- 72

75 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler yız. FETÖ Terör Örgütü ile mücadelede kapsamında okullarımızın altyapılarını güçlendirmeliyiz. Zamanında oralarda yanlış altyapıların kurulması devletimizin ve kardeş ülkelerimizin ve Maarif Vakfı mızın verdiği mücadeleyle bugün giderilmiş durumda. Ben daha fazla sözü uzatmak istemiyorum ve sözü siz değerli Maarif Vakfı Başkanımıza, Prof. Dr. Birol Akgün Hocamıza takdim ediyorum. 73

76 2. Oturum Maarif Vakfı ve Türk Cumhuriyetleri Prof. Dr. Birol AKGÜN * Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Zatıalinizin şahsında Ahmet Yesevi Üniversitesi nin bu organizasyonundan dolayı kendilerini hem kutluyorum hem teşekkür ediyorum. Türk Cumhuriyetlerinin, Türki Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 30. yılında bizleri bir araya getirip geleceğe yönelik birtakım perspektiflerde bulunma imkânı sağladığı için, huzurlarınızda, ben bu organizasyonu yapanlara çok teşekkür ediyorum. Benim sunacağım tebliğ kısaca eğitim perspektifinden Türk dünyasının geleceği ve Türkiye Maarif Vakfı konusu olacaktır. Bir yönüyle sabahki açılış programından bu yana aslında Türk dünyasından söz ediyoruz, ama daha çok Türk dünyasını belki konsept olarak da çok fazla konuşmadık. Sadece Orta Asya daki 5 ülke ile sınırlar gibi bir vizyonumuz var. Aslında benim altını çizmek istediğim Türk dünyası, sadece Orta Asya ve Anadolu dan ibaret değil. Daha geniş bir konsept olarak düşünmek lazım. 90 lı yıllarda Adriyatik ten Çin Seddi ne diye zaman zaman ifade edilen belki hamasiydi oldukça güçlü bir söylem var. Bugün belki biraz daha genişçe, yani Macaristan ı Gagavuzya yı da içine alacak şekilde genişleyen, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ni içine alacak şekilde genişleyen. Libya ya gittiğinizde azıcık altını kaldırdığınızda Misrata da Türk varlığını bulursunuz. Yani bu ana eksen Akdeniz den Çin Seddi ne kadar olan ana orta kuşaktaki Türki Cumhuriyetleri, Türki halkları biz ana eksen olarak alıp Avrupa dan Rusya nın içlerine kadar geniş bir coğrafyada, aslında kendisini şu veya bu şekilde Türk kökenli olarak tanımlayan çok daha geniş bir coğrafyadan, daha geniş bir jeo-kültürel altyapıdan söz ediyoruz. Ben 30. yılı münasebetiyle Türkiye mizin de son yılda kazanmış olduğu ağırlıkla beraber bu coğrafyadan küresel sistemdeki yeni değişimin sağlamış olduğu, yani Batı dünyasının yavaş yavaş çökmeye * Maarif Vakfı Başkanı 74

77 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler başladığı, Batı dışı dünyanın da yeryüzünde ağırlık merkezi kazanmaya başladığı dönemde, bu ana eksende Türkiye ve Orta Asya ülkeleri arasındaki bu ilişkilerin sıklaştırılmasının aslında bizim tahminimizin çok ötesinde gelecek ilişki bir güç ve ilişki jeopolitiğini ve kültürel altyapısını oluşturduğunu söylemekle başlayacağım. Yine Orta Asya üzerinden devam edersek, Orta Asya ağırlığını farklı Müslüman Türk halklarının oluşturduğunu görmekteyiz. Biz Anadolu Türklerinin zihinlerinde Ata yurdu olarak tanımlanan bu geniş coğrafya aslında Türkistan coğrafyasıdır. Zira Türklerin son bin yıllık tarihi yürüyüşlerinin başlangıcı bu topraklarda başlar. Talas Savaşı sonrasında İslam ile tanışan Türk boyları yüzlerce yıllık göçebe kültürünün onlara kazandırmış olduğu savaşçılık ve teşkilatçılık yetenekleriyle İslam ın gaza ruhunu birleştirerek rahmetli Prof. Dr. Osman Turan ın ifadesiyle büyük bir cihan hâkimiyeti mefkûresini oluşturmuştur. Anadolu ve Balkanlar, Selçuklu ve Osmanlı Devletleri eliyle zamanla dünyadaki Türk kültür ve medeniyetinin ağırlık merkezi hâline gelse de 19. yüzyılda Osmanlı nın batıdan çekilmesi sürecinde İstanbul eksenli Anadolu Türklüğünün özellikle fikri düzeyde Asya Türkleri ile çok yönlü etkileşiminin yeniden canlandığı da görülür. Yenileşme, reform, Tanzimat hareketleri bize Batı kaynakları gibi gelse de aynı dönemde aslında ceditçilik fikri etrafında Anadolu daki, İstanbul daki ve Osmanlı coğrafyasındaki yenileşme hareketlerinin de, Doğu Türklüğünün de büyük bir ilham olduğunu burada altını çizerek söylemek isterim. Ancak Rusya nın güçlenmesi ve ardından 20. yüzyılın başlarında kurulan Bolşevik Sovyet rejimi ne yazık ki bu etkileşimi durdurmuş ve 1990 lara kadar doğu ve batı Türkleri arasındaki fiziki, fikri ve insani temasları neredeyse tamamen kesmiştir. Ben çocukluğumda hatırlıyorum, kendi çağımızda. Ben 1989 da liseyi bitirdim. Soğuk Savaş döneminde olduğumuz üniversite 1. sınıfta bize iki kutuplu dünya anlattılar. İkinci sınıfa geçtiğimizde iki kutuplu dünya yoktu, bambaşka bir coğrafya vardı. Lise ve ortaokul yıllarında sadece sosyal bilgiler dersinde Sovyetler Birliği ile ilgili beşeri coğrafya dersi anlatılırken 15 Cumhuriyetçikten Cumhuriyetin oluştuğu yazılıydı. İçinde Azerbaycan, Kırgızistan gibi cumhuriyetler vardı. Tanıdık geliyordu ama bu konuları 75

78 2. Oturum konuşmak cıs konulardı. Kimse bu konuları anlatmazdı. Zira Soğuk Savaş ın o atmosferi içerisinde Batı Blok una kendimizi demirlediğimiz için bunun dışında Türklük dünyası ile konuşmak başka bir tehlikeli fikrin temsilcisi veya Orta Doğu yu konuşmak başka bir fikrin tehlikeli temsilcisi gibi algılanıyordu. Sağlıklı bir şekilde Türk üniversitelerinde bile bu konunun ne yazık ki uzunca bir süre unutulmaya mahkûm edildiğini altını çizerek söylüyorum. Dolayısıyla bizim nesil siyasal sosyalleşme veya öğrenme süreçlerinde, eğitim süreçlerinde Türk dünyasını öğrenmeden yetişti. Ancak Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra biz yeniden keşfetmek, öğrenmek durumunda kaldık. Bugün aslında 30. yılını kutlarken bağımsızlıklarının bir yönüne bakarsanız biz birbirimizi ister Orta Asya daki ülkeler isterse Anadolu Türklüğü birbirlerini hâlâ yeniden keşfetme aşamasında olduğunu da söyleyebiliriz. Devletten devlete ilişkiler ticari, ekonomik, siyasi ilişkiler, elbette ki önemli, bugün çok farklı bir noktaya geldi. Türk Keneşi nden konuşuyoruz, Türk dünyasının birliğinden konuşuyoruz. Bu hafta önemli bir anlaşmanın imza arifesindeyiz. Bunlar küçümsenecek şeyler değil ama bir taraftan bakarsanız daha çok kat etmemiz gereken mesafe var. Kıymetli Hazırun, Türk dünyası ile Türkiye arasındaki eğitim ilişkilerine özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde baktığımızda, 1990 lı yıllarda, rahmetli Turgut Özal ın büyük vizyonu ile başladığını söylemek mümkündür. Bu vesileyle rahmetli Turgut Özal ı hatırlıyor, rahmetle anıyoruz. Büyük öğrenci projesiyle on bine yakın öğrenci ilk defa ülkemize geldi. Biz okullarımızda ilk defa Kazak, Türkmen, Kırgız, Özbek kardeşlerimizle tanıştık. Biz, onlara Türk dedik. Onlar kendilerine, Evet Türküz. Ama Kazak ız. diyen de oldu, Kırgız ız. diyen de oldu. Karşılıklı olarak birbirimizin yüzyıl kopukluğun ertesinde yurtlarda yapılan tartışmaları ben bilirim. Türkiye nin milli marşlarında çıkan tartışmaları o zamanlar biz yaşadık. Gerçekçi olmak gerekir, romantik milliyetçiliğinden öte karşılıklı olarak realist bir perspektifte yani bugünlere gelene kadar gerçekten uzunca bir zaman geçti. Bugün çok daha önemli ve anlamlı bir şekilde bu konuları tartışabiliyoruz. Biraz baktığımız zaman 76

79 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler eğitimle ilgili iş birliği alanlarında zamanla işte bugün bu toplantıyı da düzenleyen Ahmet Yesevi Üniversitesinin kurulması, Kırgızistan Manas Üniversitesi nin kurulması, bazı ülkelerde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak büyükelçilikler bünyesinde Türk okullarının misyon okullarının açılması, işte Sağlık Bilimleri Üniversitesi nin Özbekistan da Tıp Fakültesi ile ilgili çalışmaları var. Bugün Azerbaycan ile Türkiye arasında bir üniversite kurma faaliyetleri var. Yunus Emre Enstitüsü nün bazı faaliyetleri var. Türkiye de okuyan binlerce Türki Cumhuriyetlerden gelen öğrenci kardeşlerimiz var. Bu elbette ki insani birikim anlamında son derece kıymetli bir hazine. Bu dönemde Sayın Bakanımızın ifade ettiği şekliyle Türkiye ile Orta Asya ülkeleri arasında eğitimle ilgili iş birliğini geliştirme konusunda devletin yapmış olduğu bu yatırımlar ötesinde elbette FETÖ grubunun 1990 lı yıllardan itibaren bu coğrafyaya yönelik olarak yaptığı eğitim faaliyetleri de var ne yazık ki. 30 yılın neredeyse 25 yılında bu grubun tekelinde ilkokul, ortaokul, lise düzeyinde pek çok eğitim kurumu açıldı ve bunlar Türkiye ile bu ülkeler arasında ilişkiler gelişecek bir imkân, fırsat olacakken Türkiye deki 15 Temmuz öncesi ve sonrası yaşanan, şiddet kullanan demokratik seçilmiş bir iktidara silah ve şiddet kullanarak devirmeye çalışan bir grup olduğunu hep beraber acı bir şekilde yaşadığımız tramvayla anladık. Türkiye Maarif Vakfı nın hikâyesi tam da bu anlamda aslında 2016 Haziran ayında çıkarılan 6721 sayılı kanunla ortaya çıktı. Bizim kanunumuzun bize verdiği görev Türkiye adına yurtdışında her düzeyde örgün ve yaygın eğitim faaliyetleri yapmak. Biz bu çerçevede 2017 yılından itibaren 2016 nın sonunda, çünkü fiilen başladık, başta dünyanın farklı bölgelerindeki FETÖ iktisablı okulların Türkiye Maarif Vakfı na devir sürecini konuşmakla başladık. İkinci yıldan itibaren kendi stratejik planlarımızı yaptık ve bugün geldiğimiz nokta itibarıyla 47 ülkede 370 okulla eğitim-öğretim faaliyetlerine devam ediyoruz. Türk dünyasının bir parçası olarak görürsek Balkanların tamamında bizim okullarımız var. Yakın coğrafyamızda Kıbrıs ta bir okulumuz bitmek üzere. İnşallah bu sene açacağız. Irak ta daha geçen hafta Kerkük bölgesinde bir okulumuzu açtık. Erbil ve Bağdat ta okullarımız var. Gürcistan da yine Türk varlığı var. Biliyorsunuz, 77

80 2. Oturum orada Tiflis te bir okulumuz var. Orta Asya Cumhuriyetleri ile de çok yönlü olarak, diplomatik anlamda okullarımızın, eğitim faaliyetlerimizin başlaması konusunda müzakerelerimizi sürdürüyoruz Bu çerçevede hem Kırgızistan la hem Azerbaycan la anlaşma imzaladık Bu yıl itibarıyla Bişkek te Türkiye Maarif Vakfı nın ilkokulu açıldı. Gerçekten çok büyük bir rağbet var, ilgi var, alaka var. Aynı şekilde Azerbaycan da da okulumuzun açılması konusunda anlaşma imzaladık. Sadece bina ve altyapı ile ilgili bazı mevzular var e yetişemedik. İnşallah 2022 de yetiştireceğiz. Benzer şekilde diğer Türk Cumhuriyetleri ile de olan Kırgız, Özbek, Kazak ve Türkmen hükûmetleriyle de bu konudaki görüşmelerimiz devam ediyor. Biz istiyoruz ki Yesevi ruhuyla çıktığımız yolda, dünyanın dört bir tarafında olduğu gibi, güvenli ve kaliteli bir eğitim veren uluslararası Türk eğitim markası olarak Türkiye Maarif Vakfı okullarını, dost ve kardeş Orta Asya Türki Cumhuriyetlerin tamamında açalım. Elbette ki bu konuda, özetle FETÖ konusunda, yaşanan bazı sıkıntılardan dolayı bu hükûmetlerin daha mütereddit davrandıklarının farkındayız. Bunu anlayışla karşılamak gerekir. Ama ilişkilerin bu kadar derinleştiği bir dönemde artık bunu da geride bırakıp eğitimle ilgili var olan bu birikimi, o coğrafyalardaki Türk, Kazak, Özbek, bütün kardeş Türk halkının çocuklarına da ulaştırmak istiyoruz. Yine Yunus Emre nin dediği gibi buradaki temel amacımız, Gelin canlar tanış olalım, işi kolay kılalım. Eğer geleceğe ilişkin bir tasarrufta bulunacaksak, planlayacaksak yine Gaspıralı nın dediği gibi, dilde, fikirde, işte ortaklığı hedefleyeceksek bunu geliştirmenin yolu yani dilde birliği, fikirde birliği ve iş birliğinde iş ortaklığı geliştirmenin yolu da eğitimden geçiyor. Biz Maarif Vakfı olarak buna hazırız. Sayın Cumhurbaşkanımızın Ekim 2019 da Bakü de yapılan Türk Konseyi toplantısında Sayın Ülke Yöneticilerine herkesin huzurunda belirttiği üzere, bundan sonra eğitim alanındaki iş birliklerinin Orta Asya Cumhuriyetlerindeki hükûmetlerle Türkiye Maarif Vakfı arasındaki kurulacak olan iş birliği üzerinden götürülmesini hem bir talimat hem bir kılavuz olarak siyasi bir projeksiyon olarak aldık, kabul ettik ve bunun altyapısını yapmak üzere çalışmalarımız devam ediyor Umarım ve temenni ederiz ki bu süreci daha 78

81 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler hızlandıralım. Ben gelecek 5 yıl içerisinde bütün bu coğrafyalarda Türk Maarif Vakfı nın eğitim birimleri çok daha güçlü hâle gelsin, başta Yesevi Üniversitemiz olmak üzere bütün oradaki mevcut okullarımıza da iş birliği hâlinde dilde ve fikirde iş birliğini geliştirecek bu süreci hızlandıralım. Ben tekrar bize söz verdiğiniz için, bu imkânı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Bu çalıştayımızın, bu programımızın da hayırlara vesile olmasını diliyorum, teşekkür ediyorum. Oturum Başkanı: Dr. Serdar ÇAM; Vakıf Başkanımız Birol Akgün Hocamıza çok teşekkür ediyorum. Tabii, yapılan çalışmalar ne kadar özetlenmeye çalışılsa da bu kadar kısa sürede anlatılması çok zor. Ama sözün özü aslında Türk dünyası ile alakalı bağımsızlığın 30. yılında neredeyse 25 yılını tekelinde tutmuş olan bu FETÖ örgütünün yapmış olduğu tahribatın temizlenmesi noktasında önemli çabalar sarf ediyor. Sadece Türk dünyasında değil, birçok ülkede bu manada çok önemli çalışmalar yapıyor. İnşallah bundan sonraki süreçte önümüze bakarken, bu kadar entegre olmaya devam ederken, Türk dünyası olarak pek çok noktada artık ortak bir hedefe doğru giderken bu çalışmaların da giderek güçlenerek artacağını olan inancımızı bu vesile ile paylaşmak istiyorum. Tabii Türk dünyası ile ilgili bağımsızlığın 30. yılını konuşurken, biraz önce Birol Hocamız da ifade etti, tabii yaş farkı da ortaya çıkacak, ben de üniversiteyi bitirmiş de yurtdışında yüksek lisans yaparken yurtdışındaki kitaplara birden ek kondu. Doğu Avrupa ülkeleri ile ilgili ve Sovyetler Birliği nin eski bölgeleri ile ilgili kitapçık konmuştu. İşletme kitaplarına ek ilaveler yapılmıştı ve bütün her yerde bir bocalama yaşanıyordu. Tabii o günlerden bugünlere gelindi ve o süreçte ilk bağımsızlığının telaşı ile mücadelesi ile biz tabii temkinli bir şekilde seviniyorduk. Büyük bir coşku vardı içimizde. İnanılmaz bir değişim-dönüşüm oluyordu. Ama bir 79

82 2. Oturum taraftan da yüreğimiz pır pır ediyordu, Acaba bu süreç tersine dönebilir mi, tehlikeli bir sürece gelebilir mi? diye. Hamdolsun giderek güçlendi ve artık geri dönüşü asla olmayacak şekilde bir bağımsızlık hikâyesi tamamlanmış oldu. Ama tabii o dönemin ihtiyaçlarıyla artık bundan sonraki ihtiyaçları, bizler hepimizin sadece bağımsız Türk Cumhuriyetleri, Türkiye Cumhuriyeti nin de ihtiyaçları değişerek, şekil olarak gelişerek ve birbirinden güç alarak devam edecek bir süreçte gidiyor. O zamanki sürecin başlanmasına vesile olan, daha doğrusu kurumun kurulmasına vesile olan, bir kurum başkanımız burada bağımsızlık mücadelesinin hemen sonrasında Türkiye Cumhuriyeti elindeki avucundaki imkânları ortaya koyabilmek adına Merhum Turgut Özal döneminde özel bir kurum, teşkilat kuruldu:türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı. İnşallah önümüzdeki yıl kuruluşunun 30. yılı kutlanacak, Kurum Başkanımız Serkan Kayalar Bey panelistimiz, birazdan sözü kendisine bırakacağım. Evet, o dönemden bugüne çok şey yapıldı ve varlık sebebi aslında bir bakıma Türk dünyasının bağımsızlığıydı ve bağımsızlığının güçlendirilmesi noktasında özellikle son 20 yılda TİKA çok önemli çalışmalar yürüttü. TİKA, Türkiye Cumhuriyeti nin imkânlarını seferber etmesiyle bütün ihtiyaçlara cevap verebilecek bir yapıya dönüştü. Bugüne kadar TİKA nın yaptıkları ve bundan sonraki süreçte neler yapılması gerektiği önemli bir soru? TİKA nasıl bir kalkınma modeli izlemeli, birlikte ve beraberce neler yapabiliriz? Bu konularda görüşlerini almak üzere Sayın Başkanıma sözü veriyorum. Buyurun. 80

83 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler TİKA ve Türk Cumhuriyetleri Serkan KAYALAR * Sayın Kültür ve Turizm Bakan Yardımcımız, Kurum Başkanlarımız, Diyanet İşleri Başkan Yardımcımız, Değerli Hocalarımız ve kıymetli Hazırun, Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Bugün bu önemli sempozyumda sizlerle bir arada olmaktan memnuniyet duyuyor ve konuşmacılarımızın değerli katkıları için teşekkür ediyorum. Türk dünyası, tarih boyunca bağımsızlığına düşkün olan ve bu uğurda birçok zorlu yollardan geçen bir millettir. Tarihin her asrında, eşsiz eserler ortaya konulmuş ve zengin bir medeniyet mirası bizlere ulaşmıştır. Ne mutlu ki bağımsızlıklarının 30. yılını kutladığımız Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile birlikte bugün Türk Dünyamız, daha güçlü bir şekilde varlığını ve birliğini devam ettirmektedir. Merhum Cengiz Aytmatov un ifadesiyle son bir asırda asra bedel günler ve acılar yaşanmış olsa da şükürler olsun ki, 70 yıllık parantezin ardından Türk Dünyası yeni yüzyıla yeni bir uyanış ile başlamıştır. Bağımsızlığına tekrar kavuşan kardeşler siyasi, iktisadi ve bölgesel birçok konuda işbirliği içinde ve vizyoner bir şekilde küresel etkinliğini artırmaktadır. Tabi, Orta Asya bizler için de hikâyemizin başladığı yer... Geçtiğimiz aylarda 950. yıl dönümünü kutladığımız, Anadolu nun Türk yurdu olmasında milat diyebileceğimiz Malazgirt Zaferiyle Orta Asya dan göç eden Türkler olarak, biz de atayurdumuz ile her asırda madden ve manen irtibatımızı devam ettirme gayreti içinde olduk. Or- * Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanı 81

84 2. Oturum tak dil, tarih, kültür ve gönül bağlarımızın bulunduğu bölge ile ilişkilerimiz ve işbirliğimiz birçok alanda karşılıklı yarar temelinde hızla gelişmektedir. Başbakanlığı döneminden bu yana Türk Dünyası ile bağların güçlenmesine özel önem veren Sayın Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde ve güçlü destekleri ile ülkemiztüm imkânlarını seferberetmiş durumda. 21. yüzyılın Asya Yüzyılı olacağına dair pek çok görüş bulunmaktadır. Asya Kalkınma Bankası nın verilerine göre (2021 AA), Asya bir bütün olarak dünyanın geriye kalan tamamından daha hızlı büyümekte ve 2050 de dünya üretiminin yarıdan fazlasını karşılaması beklenmektedir. Orta Asya, ekonomik ve jeopolitik açıdan böylesi önemli bir coğrafyanın kalbi konumundadır. Ülkemiz bölgenin kapasitesinin farkında olarak tüm kurumları ileekonomik, diplomatik ve kültürel birçok alanda işbirliğini geliştirmek için büyük bir şevk ve gayret içerisindedir. Bu minvalde ülkemizin amacını; bölgenin bağımsız, ekonomik istikrara sahip, uluslararası toplumla bütünleşmiş ve özgünlüğünü muhafaza ederek varlığını sürdürmesine katkı vermek şeklinde özetleyebiliriz. Bu amaca hizmetin bir iz düşümü de kurumumuz; TİKA dır. Hepinizin bildiği gibi TİKA mız merhum Cumhurbaşkanımız Sayın Turgut Özal ın talimatları ile 1992 yılında Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıkları akabinde kuruldu. Malumunuz, TİKA ülkemizin kalkınma işbirliği projelerinin koordinasyonundan ve uygulanmasından sorumlu resmi ajansıdır. Konuşmamın başında zikretmiştim; Orta Asya bir millet olarak bizim hikâyemizin başladığı yer Kurumumuzun hikâyesi de tam olarak yine Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığı ile başlayan bir hikâyedir. İlk ofisimizi 1993 yılında Kırgızistan da açtık. Ardından Türkmenistan, Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan ve Tacikistan da faaliyetlerimize başladık. Türk Cumhuriyetlerinde ve Orta Asya da uzun zamandır hemen hemen her alanda projeler üretiyoruz ve gayretimiz hep üstüne koyarak sayı ve çeşitliliği arttırmaktır. Hamdolsun bugün devletimizin artan imkânları ile kurumumuz 60 ülkede 62 ofisi ile 150 nin üzerinde ülkede 82

85 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler kalkınma işbirliği proje ve faaliyetleri gerçekleştirirken, Türk Dünyası bizim için önceliğini koruyor. Faaliyetlerimiz artarak ve çeşitlenerek de devam etmektedir. Müsaadenizle, TİKA nın Orta Asya da kalkınma işbirliği yaklaşımının ana hatlarına da değinmek isterim. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle bugün ülkemiz kendine özgü Türk Tipi Kalkınma İşbirliği Modeli ni hayata geçirmiştir. Bu modelin ana odağı insandır. Projelerimizi hiçbir zaman bir imtiyaz aracı olarakgörmeden samimi ve eşit ortaklık anlayışı ile hareket ediyoruz. Faaliyetlerimizde, sahada ihtiyaç sahiplerine yakın olmak, onlara somut projelerimizle dokunmak, işbirliği yapılan ülkelerin kalkınma stratejilerine öncelik vermek bizleri muadillerimizden ayıran başlıca özellikler diyebilirim. Malumunuz ülkemiz kalkınma iş birliği alanında son yıllarda kayda değer başarılar elde etmekte yılından bu yana OECD ye ülkemizin yardımlarını raporluyoruz. Bu rakamlardan da bahsetmem gerekirse, yılları arasında ülkemizin Orta Asya ya yapmış olduğu resmi kalkınma yardımları toplamda 4 milyar dolara yaklaşmıştır den günümüze Orta Asya ülkelerinde 6000 in üzerinde proje ve faaliyeti tamamladık. Yapılan projeler ülkemizin bölge ile işbirliğine verdiği önemin en somut yansımasıdır. Özellikle 2002 sonrası hem Türk dünyasının büyümesi hem de bu tarihten itibaren ülkemizin büyümesi daha güçlü ve somut adımlar atılmasını mümkün kılmıştır. Şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki; 2000 li yıllar ile birlikte hem ölçek hem de proje çeşitliliği açısından bir makas değişimi yaşadık. Bu noktada müsaadenizle bazı projelerimizden örnekler vermek de isterim. Kültürel işbirliği alanında; Türk-İslam âleminin manevi önderlerinden Hoca Ahmet Yesevi nin Türbesinin, Türkmenistan ın Merv şehrinde yer alan Büyük Selçuklu Sultanı Sultan Sancar Türbesinin restorasyonunu tamamlamak nasip oldu. Burada önemli iki eserimizi daha Türk Dünyasına kazandıracağımızı sizlerle paylaşmak isterim. Azerbaycan da Merdekan Kalesi ve Tuba Şah Mescidi nin restorasyonuna Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla Moğolistan da, 83

86 2. Oturum Türk tarihi için oldukça önemli olan Bilge Tonyukuk ve Orhun Yazıtlarının koruma altına alınması ile bir müze kurulumu projesine çok yakın zamanda başlayacağız. Sağlık Alanında; Kırgızistan da yaklaşık metrekare kapalı alanda hizmet verecek olan 72 yataklı Bişkek Türk Dostluk Hastanesinin inşa ve donanımını tamamladık. Geçtiğimiz aylarda da hizmet vermeye başladı. Eğitim Alanında; okulların inşası, tadilatı, yükseköğretim kurumlarımız ile uzun erimli iş birlikleri geliştirmeye devam ediyoruz. Ne mutlu ki; bugüne kadar, birçok alanda 25 binin üzerinde Orta Asya dan gelen uzmanlarımız ile eğitim ve tecrübe paylaşım programları hayata geçirdik. Malumunuz kalkınma, ekonomik gelişimin de desteklenmesiyle mümkündür. Tarım, hayvancılık, ormancılık, endüstriyel alanlarda istihdamı destekleyici projelerimize ağırlık veriyoruz. Karabağ muhaciri kardeşlerimiz için Azerbaycan da bal üretim ve paketleme tesisi kurduk. Üretim kapasitesi yıllık 20 tona yaklaştı. Ürünler bugün Karabağlı markası ile ihraç edilmeye başlanmıştır. Tabi, kalkınma işbirliği alanında daha gidecek uzun yolumuz var. 30 yıla yaklaşan birikimimiz neticesinde sahada olmanın verdiği güç ile bugün rahatlıkla şunu ifade edebiliriz ki; Türk Cumhuriyetleri önemli bir refah ve kalkınma seviyesine ulaşmıştır. Kişi başı milli geliri, temel altyapıları, ekonomik rekabet vs. düşünüldüğünde çok hızlı ilerlemeler kaydedilmektedir. Kazakistan, Azerbaycan gibi kardeş ülkelerimiz, uluslararası işbirliği ajanslarını kurdu (KAZAID, AIDA vb.) bu anlamda kendi tecrübelerini paylaşacak noktaya gelmiştir. Öyle ki; bugün bu kurumlarımız ile üçüncü ülkelere yönelik de işbirliği proje ve faaliyetleri gerçekleştiriyoruz. Örneğin; Kenya da Azerbaycanlı doktorlar ile Türkiye den doktorları buluşturarak ortak bir sağlık taraması yaptık. Tabi, buna benzer farklı işbirliği modellerini inşallah Afrika, Güney Asya, Orta Doğu ve Balkanlar gibi birçok coğrafyada hayata geçirmeyi planlıyoruz. Çok taraflı ilişkilerin önemli bir sacayağını da hiç şüphesiz Türk dünyasına yönelik kurulan somut işbirliği mekânizmaları oluşturmakta. Türk Keneşi, TÜRKSOY, TÜRKPA gibi birçok kuruluşun faaliyetlerine TİKA olarak katkı vermeye gayret ediyoruz. Öte yandan, Türk 84

87 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler Dünyası denildiğinde ufkumuzu daha geniş tutmaya ve Türk dünyası kavramını da bazılarının düşüncesi aksine daha geniş değerlendirmeye ihtiyacımız var. Zira Türk Dünyasının mirası, Balkanlara, Orta Doğuya, Kuzey Afrika ya, Avrupa ya hatta Latin Amerika ya kadar uzanmaktadır. Belarus ve Litvanya da Karay Türkleri, Moldova da Gökoğuz Türkleri, Moğolistan ın kuzeyinde Hoton ve Dukha Türkleri, Polonya da, Romanya da Tatarlar, Latin Amerika da Los Turcos lar gibi Türk soylu halklara ulaşmak oldukça önemli. Ayrıca Türk dünyası için spesifik alanlarda uzmanlaşmış insanlara ihtiyacımız her zamankinden daha fazla. Bu minvalde akademinin katkıları bizler için çok önemli, Yesevi üniversitemiz bu alanda hep öncü oldu ben bu vesile ile tekrar teşekkürlerimi sunmak isterim. Sözlerime son verirken, bugün sizlerle kurumumuzun Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine yönelik faaliyetleri, öncelikleri ve yeni işbirliği alanlarına dair değerlendirmeler ve bilgi paylaşımında bulunmaya çalıştım. Ata yurdumuzda yürüttüğümüz TİKA çalışmalarının niteliği 30 yıla yakın süre içinde önemli merhaleler geçirmiş, inşallah gelişmeye de devam edecektir. Doğru yolla gedәn yorulmaz (doğru yolda giden yorulmaz) şiarıyla Türk Dünyası nın geleceğine inanıyor, hepinize teşekkür ediyorum. Oturum Başkanı: Dr. Serdar ÇAM; TİKA başkanımıza, Serkan Bey e teşekkür ediyorum. Altını çizmemiz gereken birkaç tane önemli hususu burada ben tekrar ifade etmek isterim. 21. Yüzyılın Asya yüzyılı olacağı ifade ediliyor. Tabii bu toplantılar vesilesiyle 21. yüzyılın aynı zamanda Türk dünyasının da yüzyılı olacaktır, inşallah hep birlikte inanıyoruz. Bu çerçevede katkı verecek bu tip çalışmalar Sayın Cumhurbaşkanımızın Türk dünyasına yönelik özel ehemmiyeti, hassasiyeti çerçevesinde son 15 yılda 4 milyar dolarlık bir transfer katkı sağlaması bence altı çizilmesi gereken önemli bir konu projenin tanesini Türk dünyasına yönelik yapmış olması yine ayrı bir konu. 7 Milyarlık dünya nüfusunun içinde bütün imkânlarını seferber ederek her zaman bir pozitif ayrım yapmış ve çalışmalar yapmış. Bunu niçin ifade ediyorum? Zaman zaman siyasi 85

88 2. Oturum mülahazalarla, iç siyasetin de belki birtakım kendi içindeki yaklaşımlarıyla Cumhurbaşkanımıza ve siyasi hareketine bazı ithamlarda ve haksızlıklarda bulunulabiliyor. Yani, işte Türk dünyasını bir tarafa bıraktı da Orta Doğu ya yanaştı Afrika ya. vesaire diye. Evet, hem Birol Hocam ifade etti hem de Serkan Bey ifade etti. Türk dünyası dediğimiz zaman sadece artık Orta Asya daki Türk dünyası değil, bütün dünyada varlıklarımız olan, bizim kendi köklerimizin bir şekilde temsilcileri olan kitleyi de işin içine katmamız gerekiyor. İkincisi ihtiyaçlar hasıl olduğunda nasıl ki 30 yıl önce TİKA kardeşlerine yardımcı olmuşsa, daha sonra Yugoslavya nın dağılımında Balkanlara yardımcı olmuşsa Orta Doğu da vesairede, ta Latin Amerika daki kardeşlerimize kadar insanlığın ihtiyaç duyduğu her alanda din, dil, ırk ayırt etmeksizin Türkiye elindeki imkânlarını paylaşabilmiştir. Ve bunu yaparken de artık yeni kapasiteler oluşturmuş, Türk dünyasının, işte, KAZAID, AIDA gibi yardım kuruluşları, Azerbaycan ın, Kazakistan ın yardım kuruluşlarıyla bir ortak güç oluşturarak Afrika ya yardıma gitmiştir. Ve hatta bazı Bizi de aşmış olan işte Azerbaycan ın yapmış olduğu güzel uygulamaları da bizzat anlatıyoruz. şeklindeki Serkan Bey in ifadesi bence çok önemli bir vurgu. Tabii bunların hepsini yaparken mutlaka yine eğitim konusuna dikkat çekmemiz lazım. Eğitim alanı en önemli konu. İnsan yetiştirebilirseniz, kapasiteniz varsa, insan gücünüz varsa ekonominin güçlü olması varlığınızı ve etkinizi ortaya çıkabilir. Onun için insan kaynağının ulaştırılmasında önemli çalışmalar yapan, uluslararası öğrencilere önemli önemli katkılar sunan, mühim çalışmalara imza atan ve burs sisteminin takibini yapan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Kurumumuzun katkıları büyüktür. Her ne kadar on yıllık bir teşkilat olsa da aslında otuz yıllık bir mirasın da önemli taşıyıcılarından. Çünkü büyük öğrenci projesinin şu anki yürütücüsü yani otuz yıllık geleneği yürüten teşkilat, bizim hepimizin teşkilatıdır. Tabi bu güzide teşkilatımızın üç 86

89 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler asli konu ile iştigal ediyor. Öğrenci kardeşlerimiz ile ilgili olanı bu sacayağın sadece bir tanesi. Diğer bir sacayağı, biliyorsunuz yurtdışında 7 milyona yaklaşan soydaşımız var, onların bütün ihtiyaçlarını imkânları çerçevesinde hükûmetimiz adına, Cumhurbaşkanımız, Devletimiz adına karşılamaya çalışan bir nevi diaspora teşkilatı olarak görev yapan bir kuruluşumuz. Tabii aynı zamanda sivil toplum örgütlerine ve sosyal konularda ihtiyaç duyulacak her alanda bütün dünyadaki kardeş ve akraba topluluklara katma değer üreten bir teşkilatımız. Bu kısa girişten sonra Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanımız Abdullah Eren Bey e şimdi sözü veriyorum. Yine aynı şekilde bugüne kadar 30 yıllık öğrenci çalışmaları ve son dönemdeki teşkilatının kurulması ile birlikte çok daha spesifik, çok daha konsantre bir 10 yılı tamamlamış bir Türkiye olarak bundan sonraki süreçte, öğrenci bursları başta olmak üzere, yapılan diğer eğitimle alakalı çalışmalar Ki Maarif Vakfı nın başka alanda yapmış olduğu çalışma olarak değerlendirilebilir. Sahadakilerden ziyade sahadakilerin Türkiye ye gelmesi ile birlikte yapılan çalışmalar Biz artık bundan sonraki süreçte nelere dikkat etmeliyiz? Yani öğrenci sayısını arttırarak mı biz bu çabayı daha nitelikli hâle getirebiliriz? Yoksa öğrenci sayısını belki sınırlı tutarak ama katma değeri yüksek olan öğrenci profilini arttırarak mı? Çünkü biliyorum, zaman zaman çok ciddi değişik ülkelerden de öğrenci burslarının artırılması noktasında bir baskı da geliyor. Bu bursların arttırılması tabii ki imkânlarımız ölçüsünde gelişiyor. Bu bağlamda nitelik ve nicelik noktasında geliştirilen yeni açılımları bu vesile ile Sayın Başkandan dinleyeceğiz. Buyurun Abdullah Bey. 87

90 2. Oturum Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve Türk Cumhuriyetleri Abdullah EREN * Sayın Bakanım, Çok Kıymetli Hazırun, Değerli Katılımcılar, Kıymetli Başkanlarım, Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ahmet Yesevi Üniversitemiz tarafından organize edilen bu kıymetli toplantıda Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri Sempozyumu nda bana da Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığını temsil etme imkânı verdiğin için sizlere teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım ve çok kıymetli hazırun, çok uzun bir vaktim yok. Ben kısaca özetlemeye çalışacağım. Fakat girizgâh olarak şu birkaç hususu not etmek istiyorum. Bağımsızlıklarının 30. yılında Türk Cumhuriyetlerini konuşurken aslında not etmemiz gereken birkaç konu var. Birincisi aslında Türkistan coğrafyasına baktığımızda bir tarafta Çin in, bir tarafta Avrupa nın olduğunu görüyoruz. Çin ve Avrupa arasında konumlanan belki sırtını birbirine dayayan bir Türkistan coğrafyasında kuzeyde Rusya dan da bahsedebiliriz. Coğrafi konumu aslında jeopolitik ve stratejik önemini de içerecek şekilde yeniden değerlendirmek gerektiği düşüncesindeyim. Bunu şu saikle söylüyorum. Dünyada modern dönemde zenginliğin doğudan batıya kaydığı ve Batı dünyasının, ilminde oraya akmasıyla, siyasi, iktisadi ve toplumsal birhegomonya sağladığı görülmekte. Böyle oluşan bu yapının son dönemde değişerek zenginliğin batıdan doğuya doğru kaydığına ilişkin genel bir söylem var, * Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı 88

91 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler bir retorik var. Bu herkes tarafından zaman zaman kullanılıyor. Bu doğru olmakla beraber burada aslında Türkistan coğrafyasını ve Türkiye yi şöyle konumlandırmamız gerektiği kanaatindeyim. Biz hep kendimizi doğu ile batı arasında bir köprü görevi gördüğümüz şeklinde konumlandırdık, en azından bu konumlandırmayı hep duyduk. Burada Türk dünyası için belki önümüzdeki dönemde de hedeflememiz gereken aslında zenginliğin batıdan doğuya kayarken sadece üzerimizden akıp geçtiği bir süreç değil aynı zamanda burada üretildiği, medeniyetin değerlerinin yeniden, tekrar üretildiği, ekonomik kalkınmanın da aslında bu coğrafyadan etrafa doğuya ve batıya yayıldığı şeklinde kendimizi konumlandırmamız lazım. Zira kendimizi nesne olarak gördüğümüz her senaryoda bir şekilde zenginlik bir yerden bir yere akar ama biz de durup bakmak zorunda kalabiliriz. Bu anlamda tanımlamalar da önemli. Dilimize pelesenk oldu belki, kullanıyoruz alışkanlıktan. Orta Asya diyoruz, Asya nın ortası vesaire. Fakat belki Türkistan Coğrafyasını daha çok kullanmaya çalışmak lazım. 30. Yılda belki üzerinde düşünmemiz gereken bir konu bu. Basit bir şekilde ifade etmek gerekirse ülkelerimiz arasındaki alışkanlıkları; seyahat alışkanlığını, yeme alışkanlığını toplumsal kültürün birçok alt bileşenini oluşturan sinemadan popüler kültüre kadar tüm alışkanlıklarımızı artırmamız lazım aslında. Gerçekten Maarif Vakfı başkanımızın söylediği gibi birbirimizi çok tanımıyoruz. Tabii ki Türkistan coğrafyasındaki ülkelerin hepsi çok önemlidir. Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan Fakat bazı ülkeler ele alınırken tarih, mevcut konjonktür ve tarihi kültürel gereklilikler sizi daha fazla ön plana çıkartmaktadır. Özbekistan ın bu anlamda belki biraz daha pozitif olarak ayrıştığını görüyoruz. Ve önümüzdeki süreçte bunu daha fazla göreceğiz. Diğer tarafta dini ve kültürel bağların da bizi biz yapan değerlerin, İslam olduğunu düşünürsek, başında geldiğini düşünürsek önümüzdeki süreçte bu bağların daha da güçlenmesi önemlidir. Bu genel tespitlerden sonra ben YTB nin bu hususta neler yapmaya çalıştığından kısaca bahsedeceğim. Tabii ülkemizin otuz yıllık bu zaman zarfında, bilhassa son 20 yılda, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türk dünyasına olan yakın ilgi/alakası çerçevesinde onuncu yılını kutlayan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı da eğitim ve kül- 89

92 2. Oturum tür alanında Türk dünyası ile yakından ilgilenmeye başladı. Başkanlığımız sadece Türkistan coğrafyasıyla sınırlı değil. Bağımsızlıklarının 30. yılında Türk dünyasını konuştuğumuz için ben daha çok Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan özelinde sunumumu yapacağım. Bundan sonraki konuları bu ülkeler üzerinden bahsedeceğim. Tabii ki Türk dünyası mefkûresi, mefhumu bizim için belki siyasi birlik olmasa da Türklerin yaşadığı topluluk olarak bulunduğu ki ben aslen Batı Trakyalıyım. Benim için Türk dünyasının içerisinde bir bölgedir. Zihnimizde her zaman bu anlamda yer alan bir mefkûredir. Ben de tekrardan Prof. Dr. Muhittin Şimşek hocamıza burada bulunmasa da Prof. Dr. Cengiz Tomar hocamıza teşekkür ediyorum. Tabii bizim birkaç önceliğimiz var, projelerin detaylarına gelmeden evvel öncelikle oradaki toplumların beklentilerini karşılamak için eğitim ve kültür vasıtasıyla nasıl karşılık bulabiliriz? Bunu çözmeye çalışıyoruz. Muadil ve muhatap kurumlarımızla yakın ilişki kurmaya çalışıyoruz. Gittiğimiz birçok ülkede gerek burs işiyle ilgilenen gerekse insan kaynaştırma ile ilgilenen gerekse diaspora ile ilgilenen, Sayın Bakan Yardımcımızın da belirttiği gibi, kişiler ve kurumlar var. YTB, soydaş ve akraba topluluklar ile ilgileniyor. İsmimizde Akraba Toplulukları ibaresi var ama Yurtdışı Türkler Başkanlığı sadece yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız ile sınırlı kalmıyor. Aynı zamanda Cumhuriyet kurulmadan evvel veya Osmanlı bakiyesi topraklarda bulunmayan soyda topluluklarımıza ilişkin de faaliyetler yürütüyor. Ayrıca Türkiye burslarını yürütüyoruz. Bu konularla ilgili kuruluşlarla ilişkilerimizi yürütüyoruz. TÜRKSOY ve Türk Keneşi bu anlamda bizim en önemli partnerlerimizden. Azerbaycan Diaspora İşleri Komitesi, Özbekistan da Yükseliş Vakfı, Kazakistan da Vatandaşlar Vakfı gibi partnerlerimiz var. Bu anlamda daha çok gençleri hedefleyen projeleri önceliyoruz ve kapasite geliştirmeye yönelik projeleri önceliyoruz. Türkiye Bursları Sayın Bakan Yardımcımızın belirttiği gibi sizlerin de çok iyi bildiği gibi rahmetli Turgut Özal ın zamanında başlayan Büyük Türkiye Burs Projesinin, Büyük Öğrenci Projesinin devamı yılından beri bu proje YTB tarafından deruhte edilmekte, tüm süreçleri bizler tarafından götürülmekte ve tabii ki Türkiye Burslar neticesinde bugün en fazla mezunumuzun oldu- 90

93 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler ğu coğrafya da Türkistan coğrafyası. Bu 5-6 ülke dolayısıyla bugün 15 binin üzerinde mezunumuz var. Mezunlarımız bu ülkelerde veya üçüncü ülkelerde yaşamakta. Azerbaycan da, Kazakistan ve Özbekistan da mezun platformlarımız var. Diğer ülkelerde de Kazakistan da Azerbaycan da mezun derneklerimiz, Özbekistan da Kırgızistan da da mezun platformlarımız var. Ve son olarak da mezun platformlarımız üzerinden bu ilişkiyi sürdürmeye çalışıyoruz. Burada tema olarak kültürel işbirliği ve hareketlilik çalışmalarını, akademik bilimsel çalışmalarını, eğitim çalışmalarını ve az evvel bahsettiğim gibi Türkiye Bursları Türkiye Mezunları çalışmasını önceliyoruz. Tabi genel projelerimize baktığınız zaman YTB olarak Avrasya Gençlik Okulu bizim önem verdiğimiz projelerimizin başında. Ahmet Yesevi Üniversitesi burada partnerimiz Kazakistan dan, Kırgızistan dan Türkiye Manas Üniversitesi, Özbekistan dan Ali ŞirNevai Özbek Dili ve Edebiyatı Üniversitesi ve Taşkent Devlet Üniversitesi de ortaklarımızdandır. Bu üniversitelerimizde yüzden fazla öğrenciye 3 aylık bir eğitim vermek suretiyle Avrasya Gençlik Okulumuzu gerçekleştirdik. Tabii Türkiye Burslarıyla alakalı da birkaç rakamı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bugüne kadar yılları arasında Türkiye Bursları marifetiyle Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan da 24 bine yakın öğrenci burslandırıldı. Burada bursların ilk başladığı dönemi iyi hatırlayanlar vardır; yüksek burslarla, yüksek sayılarla er kişi ile her ülkeden başlamıştı. Fakat daha sonra bazı ülkelerle süreçler yürümedi. Özbekistan gibi ülkelerin öğrencilerinden bir kısmı geri döndü. Öğrenci sayıları çok olsa da mezun sayısı aynı oranda değil. Fakat burada ifade etmek isterim ki Türkiye Burslarından önceki dönem bu. Fakat daha sonra bu ülkelerle bu geçmiş anılar tazelendi ve özellikle Özbekistan la geçtiğimiz 2 yıl içinde ciddi mesafeler kat ettik. Özbekistan Yüksek Öğrenim Bakanlığı ile bir burs protokolü imzaladık. Artık Özbekistan la öğrenci sayımızı ciddi bir şekilde artırma imkânı yakalıyoruz. Türkiye Bursları üzerinden mezun olan sayımız Az evvel bahsettiğim rakam tüm öğrencilerimizin sayısıydı Türkiye Burslarından öğrenci bugüne kadar mezun oldu. Ve şu an Türkiye Bursları marifetiyle ülkemizde, bu coğrafyadan 3 binden fazla 91

94 2. Oturum kardeşimiz eğitim almakta; lisans, yüksek lisans ve doktora alanında. Son 3 yılda da burslandırma sayılarımızı bu ülkelerde arttırdık. Sayın Bakanım, tabii nitelik nicelik hususu çok önemli. Fakat burada biz kaliteyi muhafaza ederken sayıyı da azaltmamak üzerine Türk dünyası özelinde bir strateji güdüyoruz. Zira burada eğitimle alakalı bizim dışımızda Rusya nın, Çin in, Avrupa ülkelerinin; Fransa nın, İngiltere nin, Almanya nın ciddi bursları var. Bu anlamda öğrenciler de oraya gidiyor. Fakat Türkiye nin hala bir cazibe merkezi olduğunu görüyoruz sağladığımız burslarla. Sadece son üç yılda biz Azerbaycan dan 600 kişiyi, Kazakistan dan 480 kişiyi, Kırgızistan dan 220 kişiyi, Özbekistan dan 250 kişiyi sisteme dahil ettik. Tabii Türkmenistan da bu sayı biraz daha az ama Türkmenistan dan da 100 kişiyi burslandırdık. Bu sayılar yıldan yıla artıyor. Türkiye Burslarına en fazla başvuran ülkelerin başında Kazakistan geliyor. Bu anlamda Türk dünyasından da Türkiye deki burslu yükseköğretime ciddi bir meyil olduğunu, merak olduğunu da görebiliyoruz. Bu noktada biz Türkiye Bursları ile ülkemize getirdiğimiz öğrenci kardeşlerimizi sadece üniversite eğitimi ile sınırlı bırakmıyoruz. Türk dünyasıyla geldikleri ülkelerin ilişkilerini geliştirecek, onların kültürel hayatlarına ve Türkiye deki bulundukları zaman içerisinde eğitimlerine katkı sağlayacak müfredat dışı programları düzenliyoruz. Türkistan Uluslararası coğrafyasından gelen arkadaşlara yönelik Öğrenci Akademisi düzenliyoruz, bundan evvel de organize etmiştik. Türklüğü, Müslümanlığı bu coğrafyalara ve Balkanlar a taşıyan büyük önderlerin hayatını içeren ve Türk dünyası ile Türkiye nin kültürel olarak da bağlarını güçlendirecek sempozyumlar ve öğrenciler için de akademik programlar düzenliyoruz. Bunu çok önemsiyoruz. Türk dünyasından gelen, Türk İslam coğrafyasından Türkiye ye gelen bizim burslandırdığımız uluslararası öğrencilerimiz çok başarılı öğrenciler. Fakat Türkiye yi biraz daha tanımalarını istiyoruz. Bu anlamda bu projelerin sayısını inşallah önümüzdeki dönemde arttıracağız. Tabii Türk Dünyası Genç Liderler Programını da pandemiden sonra düzenledik. Pandemi, biliyorsunuz faaliyetlerimize büyük bir sekte vurdu. Türk Dünyası Genç Liderler Programında Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan dan 50 ye yakın genç arkadaşımızı 92

95 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler Türkiye ye getirdik, bir haftalık eğitime aldık. Bu bir liderlik eğitimiydi ve oldukça önemliydi. Bu vesileyle gerçekten çok kaliteli arkadaşlarımızı Türkiye deki gençlerle bir araya getirmiş olduk. Ayrıca tabi eğitim anlamında çevrimiçi eğitimlerimiz oldu. Türk dünyası çevrimiçi Medya eğitimleri, Covid-19 la mücadele eğitimi, Tıp Öğrencileri Çalıştayı. Bunlar uluslararası öğrencilerimizle beraber ve ilgili ülkelerden öğrenci kardeşlerimizle beraber yaptığınız projelerin başında geliyor. Ben çok vaktinizi almak istemiyorum. Ülke ülke tabii ki çok detaylı projeler yaptık. Azerbaycan da Hocalı Katliamı ile alakalı, Azerbaycan düşünce tarihi ile alakalı, 1915 olaylarını anma ve Hocalı Katliamı ile alakalı. Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan özellikle bizim ilişkilerimizi geliştirmeye çalıştığımız 3 ülke. Azerbaycan la zaten ciddi bir yakınlığımız var. Karabağ Savaşı ndan sonra da bu işler çok ciddi bir boyuta taşındı. Fakat bizim bilhassa Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan da az evvel isimlerini saydığım kurumlarla ilişkilerimizi artırma yoluna gidiyoruz. Hem burslu öğrenci sayımızı arttırıyoruz, hem de eğitim faaliyetlerimizi arttırıyoruz. Bu noktada bu ülkelerle YTB üzerinden Türkiye nin kurduğu çok önemli bir köprü de mezun köprülerimiz. Azerbaycan da birçok farklı bakanlıkta, kurumda Türkiye mezunları var. Şu an Azerbaycan da ilk aklıma gelen Gümrük Bakanı Sefer Bey, Türkiye mezunu. Tarım Bakan Yardımcısı Türkiye mezunu. Azerbaycan Uluslararası Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Türkiye mezunu. Az evvel burada panelistimizdi, Abzal Bey. Kazakistan ın Türkiye Büyükelçisi Türkiye mezunu. Özbekistan dan, Kırgızistan dan Türkiye de üniversite okumuş, meclis başkanlığı yapmış siyasetçilerimiz, iş insanlarımız var. Tabii bu ilişkinin muhafaza edilmesi ve bu eğitim üzerinden kurulan köprünün iş dünyasına da aktarılması, ekonomiye de aktarılması çok önemli. Türkiye mezunları üzerinden kurduğumuz ilişki eminim ki önümüzdeki süreçte bağımsızlıklarının 30. yılında Türk dünyası ülkeleri ile Türkiye arasındaki ekonomik ticaret hacmini de ciddi şekilde arttıracak. Bu noktada bizim YTB olarak stratejimiz şu: 1- Uluslararası öğrenci bursları ile bu coğrafyadan getirdiğimiz öğrencilerin sayısını arttırmak fakat aynı zamanda kaliteyi de arttırmak. 93

96 2. Oturum 2- Burslandırma yaparken ülkelerin ihtiyaçlarına göre ve ilgilibölümlerde burslandırma yapmak. 3- Öğrencileri Türkiye ye getirdikten sonra Türkiyelilik bilincini biraz daha geliştirmek, Türkiye ile kendi ülkeleri arasındaki zihin dünyasını birbirine biraz daha yakınlaştırmaya çalışmak. O yüzden uluslararası öğrenci akademilerini düzenliyoruz. Son olarak şunu ifade edeyim. Türkiye nin büyük bir diasporası var. Almanya da 3,5 milyon, Fransa da 700 bin, Hollanda da 350 bin, Avusturya da 400 bin insanımız var. Sadece Avrupa da 5 milyon insanımız var. Güçlü bir diasporamız da var. Almanya da Alman ekonomisine yıllık 50 milyar avroya yakın katkı sağlayan bir Türk diasporası var. Türk dünyasındaki saydığımız ülkelerin de kardeş ülkelerimizin de Fransa da, Almanya da diasporaları var. Tabii ki daha çok Rusya da ve çevre ülkelerde. Ama Amerika da da var. Azerbaycanlılar var, diğer ülkelerden var. Yurt dışındaki Türk diasporalar arasında bir birliktelik kurmaya çalışıyoruz. Bunun için daha önce Türk Konseyi altında diasporadan sorumlu kurum başkanları toplantısı yaptık ve bu toplantının takibi çerçevesinde de bir tane Berlin de, bir tane de New York ta bu Türk Konseyi üyesi ülkelerin diasporalarını bir araya getiren, STK larını bir araya getiren toplantılar icra ettik. Berlin de, New York ta. İnşallah 19 Kasım da yine Türk Konseyi çerçevesinde bu toplantıyı yapacağız. Vatandaşlar Vakfıyla Kazakistan da onların yeni bir diaspora kurumu kapasitelerini geliştirmeye yönelik bir eğitim programı düzenledik. Vatandaşlar Vakfı ndan Türkiye ye sorumlular geldi, YTB yi anlattık, organizasyon yapımızı anlattık, yaptığımız faaliyetleri anlattık. Son olarak da Özbekistan da bu alanda yeni bir kurum kurma çabası heyecanı var. Oradan da sorumlu müsteşar yardımcısıyla bu kapasite gelişimini paylaştık. Yani bu anlamda kıymetli hazırun, Türkiye bursları ile eğitim konusunda öğrenciler buraya geldikten sonra öğrencilerin kültür olarak geliştirilmesi hususunda ve son olarak da muadil kurumlarla da iş birliğimiz var. Sözlerimi bitirirken umuyorum ki 21. yüzyılda yine batıdan doğuya doğru zenginliğin kaydığı düşünülen bu ahval ve şerâit içerisinde biz Türkiye ve Türk-İslam coğrafyası bu zenginliğin sadece üzerinden 94

97 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler geçtiği bir köprü değil, bizatihi üretildiği, entelektüel üretimin yapıldığı, aynı zamanda sadece ekonomik değil, bir merkezi havza oluruz. Bunun için de elimizde her türlü imkân var. Çok uzun süren bir demir perdeden sonra 30 uncu yılında bu bağımsızlık döneminde biz ciddi mesafe kat edildiğini görüyoruz. Tabii bazı alışkanlıkların değişmesi kolay değil, nesillerin geçmesi gerekiyor. Bu coğrafyada yeni nesillerin geldiğini görüyoruz. Dünyaya daha açık, daha entegre olmaya çalışan ama kendi değerlerine sahip çıkan bir kuşak geliyor Türk dünyasında, Türkistan coğrafyasında. Alışkanlıklar dediğim gibi kolay kolay değişmiyor. Özellikle benim gördüğüm 30 lu yaşların üzerinde, 30 lu yaşlardaki arkadaşlar bu coğrafyalarda kendi ülkeleri ile alakalı çok ümit varlar. Geleceğe yönelik de projeler yapıyorlar. Biz de işte bu gençlerle yeni bir gelecek kurmaya çalışıyoruz. Umarım hayırlı olur. Bağımsızlığının 50. yılında Türk dünyasını konuşurken eminim bu ülkelerle Türkiye nin her türlü siyasi, iktisadi, toplumsal, kültürel ilişkisinin daha çok geliştiğini ve bu ülkelerin de güçlerinin arttığını göreceğiz. Eğer bu çabada YTB nin bir katkısı olursa ki mutlaka olacaktır, ne mutlu bize. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. Oturum Başkanı: Dr. Serdar ÇAM; YTB Başkanımız Abdullah Eren Bey e teşekkür ediyorum. Tabii kültürel iş birliği ve hareketlilik projeleri olmak üzere pek çok noktada çok boyutlu çalışmalar yapılıyor, devam ediyor. Ve bundan sonraki süreçte de, yine kendisinin de ifade ettiği gibi, 30 yaş üzeri genç neslin de beklentileri çerçevesinde çok daha farklı açılımlar yaparak, inşallah etkileşimi, birbiriyle olan iletişimi arttırarak kurumlar arası bir gücü oluşturmaya devam edeceklerine inanıyorum. Özellikle Avrupa da ve batı dünyasında Türk dünyasının var olması ve güçlü olması oldukça önemli. Bunun için özellikle ortak çalışmaların yapılması TÜRKSOY bünyesinde ya da farklı çatılar 95

98 2. Oturum altında diasporamızın birbirine yakınlaşmasının sağlanması bence mühim. Bundan sonraki süreçte önemli stratejik hamlelerden bir tanesi bu olacaktır diye düşünüyorum Bugüne kadar Türkiye burslarıyla öğrenci burslandırılmış. Özellikle ilk dönemlerde, tabii ilk imkânların zorlukları da dikkate alındığında ancak Türkiye burslarıyla öğrenci mezun olmuş. Bu sayının giderek daha da artacağına ilişkin bilincin oluştuğu ve yolun kat edildiği kanaatindeyim. Bu bilinçle birlikte son yıllarda bu oranın çok daha olumlu yönde arttığını düşünüyorum. Ama tabii aynı zamanda Türk dünyasından ülkemize gelen ve mezun olan öğrenci sayısı Demek oluyor ki cebine parasını koyup ekonomik imkânları iyi olan ve uçağa binip iyi üniversitelerimizde okumayı tercih eden pek çok genç de Türkiye yi tercih etmiş. İşte yurtdışında, Amerika da Avrupa da, çeşitli üniversitelere gitmek yerine Türkiye Cumhuriyeti nde okumayı tercih etmiş. Yine aynı şekilde bizim öğrencilerimizin, sayıca bu kadar olmasa da Ahmet Yesevi Üniversitesi ve Manas Üniversitesi başta olmak üzere diğer bölgelerdeki üniversitelere Türkiye den yavaş yavaş gittiğini biliyoruz. Hocalarımızın gidiş ve gelişleri, trafikleri artıyor. Bizim Muhittin Şimşek Hocamızın özel gayretleriyle, çok kıymetli akademisyenlerimiz, profesörlerimiz sürekli Türkistan a geliyorlar, eğitim imkânlarını sağlıyorlar, dersler veriyorlar Tıp adamları ameliyatlara katılıyorlar, teknikleri karşılıklı paylaşıyorlar, tecrübe paylaşımları oluyor. Dolayısıyla yoğun bir trafik var, daha da artacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla bu eğitim çalışmalarının temsilcisi olarak, burada, şu anda, Türk dünyası Vakfı Mütevelli Üyesi, aynı zamanda YÖK Yürütme Kurulu Üyesi, çok kıymetli Profesör Doktor Naci Gündoğan Hocamız var. Bir taraftan Türkiye de üniversite sayımız 207 oldu. Tabii yurtdışındaki Maarif Vakfının da yönettiği üniversiteler var. Balkanlarda var, İUS gibi. İşte Orta Asya da bizim üniversitemiz var, yine aynı şekilde yurtdışında üniversitelerimiz var. Tüm bunlar dikkate alındı- 96

99 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler ğında aslında büyük bir etki alanının oluştuğunu görmemiz mümkün. Bundan sonraki süreçte hem insan kaynağı yetiştirme noktasında hem de stratejik hamleler oluşturulması hususunda, biraz önce Abdullah Bey de bizlerle paylaştı, ülkelerinde birçok kritik görevde bulunan Türkiye mezunlarının katkısı büyük olacaktır. Bu düşüncelerle YÖK olarak bundan sonraki süreçte neler hedeflediklerini ve nasıl bir projeksiyon çizdiklerini öğrenmek üzere Sayın YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Naci Gündoğan Hocama sözü takdim ediyorum. Buyurun. 97

100 2. Oturum YÖK ve Türk Cumhuriyetleri Prof. Dr. Naci GÜNDOĞAN * Teşekkür ederim, Sayın Başkanım. Ben de öncelikle Ahmet Yesevi Üniversitemizin Mütevelli Heyetine, Sayın Rektörümüze, Muhittin Hocamıza teşekkür ediyorum böyle güzel bir organizasyonu düzenledikleri için. Tüm hazırunu da Yükseköğretim Kurulumuz adına saygı ile selamlıyorum. Aslında benim söyleyeceklerimin bir kısmını benden önce konuşmacılar söylediler. Ben onlara ilaveten birkaç hususu özellikle ifade etmek istiyorum tabii. Yükseköğretim Kurulu ve üniversitelerimizin Türk Cumhuriyetlerindeki üniversitelerle ya da oradaki gençliğimizle münasebetleri konusunda ciddi iş birliklerimiz 1991 yılından itibaren gelişmeye başladı. Son 30 yılda gerçekten hem öğrencilerin Türkiye ye gelmesi, Türk Cumhuriyetlerinden öğrencinin Türkiye ye gelmesi, hem de karşılıklı değişik programları aracılığıyla, öğretim elemanı değişimi programları aracılığıyla çok ciddi bir hareketliliğin olduğunu söyleyebiliriz. Burada ben kategorik olarak Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki eğitim, yükseköğretim alanındaki iş birliklerinin dört ana başlık altında sınıflandırdım. Bir tanesi biraz önce de konuşuldu. Büyük Öğrenci Projesi aslında ilk ve en önemli projemiz. Daha sonra 2010 yılından itibaren de YTB tarafından deruhte edilmeye başlanan Türkiye bursları projemiz... İkinci kategori de ülkelerde açılan Yükseköğretim Kurumları. Ahmet Yesevi Üniversitemiz bunlardan bir tanesi. Manas Üniversitemiz aynı şekilde Üçüncüsü anlaşmalar, karşılıklı protokoller ve iş birliği anlaşmaları Bu gerek YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığımız ile ilgili hükûmetler arasında imzalanan anlaşmalar, gerekse üniversitelerimiz arasında Türk dünyasındaki üniversitesi arasında karşılıklı imzalanan protokollerle anlaşmalar ve diğer iş birlikleri olmak üzere dört ana başlık altında sıralayabiliriz. * YÖK Yürütme Kurulu Üyesi 98

101 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler Büyük Öğrenci Projesinden bahsedildi yılından itibaren başlayan bir proje, malumunuz, 2002 yılına kadar devam etti. Bu gerçekten çok önemli bir proje. Merhum Turgut Özal ın Başkanlığı döneminde başlayan bir projemiz ve bu proje kapsamında kontenjan tahsis edildi bu ülkelere. Ve maalesef bu projenin bu anlamda çok verimli olduğunu da söyleyemeyiz. Yani gerçekten önemli bir proje ama sonuçları anlamda bakıldığında Türk Cumhuriyetlerine verilen bu kontenjanın sadece % 25 inin mezun olduğunu görüyoruz ve aynı şekilde bursu kesilen öğrenci sayısının mezun olan ve öğrenim gören öğrenci sayısından daha fazla olması da yine üzerinde düşünmemiz gereken konulardan bir tanesi. Ve nitekim daha sonra 2010 dan itibaren de YTB tarafından da ciddi anlamda bu proje yenilendi ve başarıyla şu anda yürütülüyor. Ben şu an itibarıyla isterseniz hemen çok güncel sayıları söyleyeyim. Gelmeden YÖKSİS ten aldığım veriler. Türk Cumhuriyetlerinden şu an itibarıyla öğrencimiz var. Bunun i Azerbaycan Cumhuriyeti nden, u Türkmenistan dan ve bu şekilde devam ediyor. En çok öğrencimizin bulunduğu ülkeler bunlar. Geçen yıla göre de öğrenci sayımızın yüzde on arttığını söyleyebiliriz. Geçen yıl civarında iken bu yıl i aşmış, e yaklaşmış. Aslında o da sayısal anlamda önemli ama tabii biraz önce Sayın Başkanımızın da ifade ettikleri gibi sadece öğrenci sayısının arttırılması değil, niteliğinin de arttırılması önemli. Bu noktada Yükseköğretim Kurulu olarak bir hazırlık içerisindeyiz. Önümüzdeki dönemde özellikle Yabancı Öğrenci Sınavı ile ilgili, YÖS le ilgili merkezi bir düzenleme yapıyoruz ve bu noktada daha nitelikli öğrencilerin getirilmesi, kazandırılması noktasında bir çalışmamızın da olduğunu söyleyebilirim. İkinci konu ülkelerde açılan Yükseköğretim Kurumları. Biraz önce ifade ettim; iki Yükseköğretim Kurumumuz var şu anda ama onun dışında tabii ki malûmunuz Kuzey Irak ta, Suriye de Yükseköğretim Kurumlarımız var bunun gibi. Fakat ortak Yükseköğretim Kurumu anlamında şu anda bu toplantıyı tertip eden Hoca Ahmet Yesevi Üniversitemiz ve Manas Üniversitemiz var. İnşallah önümüzdeki dönemde Özbekistan da ve Azerbaycan da da böyle ortak Yükseköğretim Kurumları kurulması projeleri var. Onlar da en kısa zamanda sonuçlanacak. Bir diğer konu uluslararası anlaşmalar. Bu noktada Milli 99

102 2. Oturum Eğitim Bakanlığımız gerekliliği, YÖK ün ilgililerle yapmış olduğu çerçeve anlaşmaları onlarca anlaşmamız var. Bu noktada üniversitelerimizin de anlaşmaları var. Birçok üniversitemizin ortak iş birliği anlaşması var. Ve nitekim bizim, ben Anadolu Üniversitesi yöneticiliğim sırasında Azerbaycan la özel bir ilgimiz olmuştu, bu noktada Bakü ve Gence de Açık Öğretim Fakültesinin ofislerini kurduk ve 5 binin üzerinde öğrenciye uzaktan öğretimle eğitim imkânı sunduk. Şu anda da devam ediyor. Bu imkânı geçtiğimiz gün Sayın Rektörümüz de ifade ettiler. Karabağ da da bir ofis açma noktasına gidiliyor. Bunlar da önemli gelişmeler aslında. Sadece Yükseköğretim Kurulu nun değil, bunun dışında üniversitelerinde bireysel olarak yapmış olduğu girişimler, artı birliktelikler var, biliyorsunuz, ortak kurulan birlikler. Bunlar da Türk dünyası ile Türk dünyasının buluşması, ortak payda altında toplanması anlamında eğitimin ne kadar önemli bir araç olduğunu gerçekten gösteriyor. Bunun dışında diğer iş birliklerimiz var. Başka bir maddemiz, bu noktada, Mevlana Değişim Programımız var bizim, malûmunuz. Mevlana ile 2011 yılından itibaren uygulanan bir program. Mevlana 2011 yılında kabul edildi ve eğitim-öğretim yılında başlandı. Şu ana kadar son sayıları vereyim isterseniz. Mevlana ile gelen öğrenci sayısı olmuş, Türkiye ye giden öğrenci sayımız 323 olarak gerçekleşmiş. Öğretim elemanı değişimi de, biliyorsunuz, aynı zamanda Mevlana içeriyor. 604 öğretim elemanı gelirken Türkiye den de 617 öğretim elemanımız Mevlana Değişim Programı aracılığıyla Türk Cumhuriyetlerine gitmişler. Önümüzdeki dönemde de, biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanımız da onun müjdesini verdiler. Orhun Değişim Programı da aslında bir önceki dönemde başlaması gerekiyordu ama birtakım şeyler nedeniyle, pandemi vesaire nedeniyle önümüzdeki dönemde de Orhun Değişim Programı Türk dünyası ülkeler arasında önemli bir değişim yaratacaktır. Bunlar önemli şeyler aslında. Hem öğrencilerin buluşmaları, birbirlerini tanımaları anlamında hem üniversitelerin ortak çalışmalar yürütmeleri anlamında. Bunun yanında tabii bizim Mevlana Değişim Programı kapsamında bir önemli programı daha var. Bu da Proje Tabanlı Uluslararası Değişim Programı. Bu da güzel bir program. Bu noktada aslında çok fazla mesafe alamadık ama YÖK tarafından sunulan önemli bir burs programı 100

103 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler bu da. Proje odaklı yapılan burs programı şimdiye kadar 18 öğrenci gelmiş, Türkiye den 6 öğrenci gitmiş. 13 öğretim elemanı gelmiş, 19 da öğretim elemanı gitmiş. Bu programı da önümüzdeki dönemde sürdürmeye devam edeceğiz. Bunu da ifade etmek isterim. Tabii sonuç olarak şunu söyleyeyim çok fazla sözü uzatmadan: Eğitim bu anlamda Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye arasındaki bağları güçlendirecek en önemli araçtır. Eğitim derken ben Yükseköğretim boyutundan bahsettim ama Milli Eğitim Bakanlığımız tarafından da ilk ve ortaöğretim anlamında da çok ciddi çalışmalar yapılıyor. Aynı şekilde Maarif Vakfımız bu noktada çok güzel çalışmalar yapıyor bize. Yükseköğretim ayağı olarak, bunu, üniversitelerimiz arasında karşılıklı olarak geliştirme azmindeyiz. Bu noktada Türkiye nin eğitim diplomasisi adına çok olumlu gelişmeler inşallah. Şimdiye kadar oldu, bundan sonra devam edecek ama bizim özellikle önümüzdeki dönemde şunu yapmamız lazım: Belli noktalarda, özellikle sadece eğitim alanında değil, birçok alanda Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye arasında kısa, orta ve uzun vadeli stratejik planlarımızı tekrar gözden geçirmemiz lazım, masaya yatırmamız lazım. Her alanda, özellikle yükseköğretim alanında, geçmişte yaptığımız projelerdeki bazı noktalardaki başarısızlık nedenlerimizi masaya yatırıp bunları daha da geliştirecek yöntemleri mutlaka kendi aramızda konuşmamız, tartışmamız lazım. Ben çok daha fazla uzatmayayım, sona geldik zaten. Dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. Hepinize saygı ve selamlarım. Oturum Başkanı: Dr. Serdar ÇAM; Prof. Dr. Naci Gündoğan Hocamıza çok teşekkür ediyorum. Özellikle yükseköğretim alanı başta olmak üzere, bütün alanlarda, kısa, orta ve uzun vadeli bir yeniden değerlendirme ve stratejik çalışmaların yapılmasına vurgu yaptı. Gerçekten onu çok önemsiyorum. Aldığım notlardan bir tanesi. Diğer bir husus da tabii ki eğitimin Türk Cumhuriyetlerinin arasındaki en önemli köprülerinden bir tanesi olabileceğinin ifade edilmesi oldu. Tarih boyunca bakıldığında gerçekten devletlerle diplomatik ilişkilerin kurulmasından sonra, ilişkilerin derinleşmesine katkı sağlayacak üç önemli sacayağı var: Bunlardan bir tanesi ulemadır, akademisyenlerdir. Kendi aralarında iyi 101

104 2. Oturum bilginin transferi noktasında önemli çalışmalar yapar. İkincisi tüccarlardır. Ticaret yaparak, kervanlar gidip gelerek ekonomiyi geliştirerek derinleştirir ve ilişkileri yumuşatır. Bir de tabii ki manevi büyükleridir. Yani Allah yolunda giden ve Allah yolunda kendilerini vakfeden, İslam ın inancın ilişkilerini en güzel şekilde geliştirmesine katkı sağlarlar. Tabii genel olarak bakacak olursak kültür adamları, kültür sanatçılar ve topluma etki edebilecek, nüfuz edebilecek kültür adamlarının da bu manada bu köprülerin içinde yer alması gerektiğini ifade etmemiz gerekiyor. Tabii biz Türk dünyası deyince, Türk Cumhuriyetlerinin 30. bağımsızlık yıllarını konuşurken bir şeyi hiçbir zaman unutmamamız lazım. Her seferinde de ifade etmemiz lazım. Sadece Türkiye değil; bütün dünya ve bütün insanlık bu topraklara karşı bir teşekkür borçlu. Çünkü oradan çıkmış ilim adamları sayesinde, hikmetli insanlar sayesinde; alın teri dökerek bize sundukları kitaplar ve uğraşılar sayesinde bugün dünyada ilim, teknoloji, medeniyet, fen başta olmak üzere her alanda büyük gelişmeler yaşandı. Bütün meşhur bilim adamlarının, belki de en önemlilerinin, merkezi konumunda olan bu coğrafya astronomide, tıpta, matematikte ve pek çok alanda bizim ihtiyaçlarımıza yönelik çalışmalar yürüttü. Dolayısıyla bilim ve teknoloji konusundaki o mirasın yeniden yeşermesi gelişmesi ve dünyaya ışık saçmaya devam etmesi bu anlamda önemli. Karşılıklı olarak aslında ihtiyaç duyduğumuz, bütün dünyanın ihtiyaç duyduğu o köklü geçmiş o coğrafyada hâlâ mevcut. Sadece o toprağın üzerindeki küllerin eşelenmesi ve çıkartılması konusunda hepimizin önemli çabalar sarf etmesi gerekiyor. Tabii bu ilim ve irfandan bahsederken bizim aynı zamanda bütün hocalarımızın sadece maddi konularla ilgili değil, manevi konularla da yolumuzu yönteminizi usul ve erkânımızı bize öğreten ve sistemimizin geliştirilmesine katkı sağlayan bütün üstatlarımız, manevi büyüklerimizin de ağırlıklı olarak o coğrafyadan çıktığını da bu vesileyle tabii hatırlamamız gerekiyor. Zira bu coğrafya büyük âlimlerin gösterdikleri çabalarla İslam ın anlaşılması ve yayılması açısından bizlere yol gösterici nitelikte oldu. Dolayısıyla bu coğrafyanın korunması, yaşatılması ve belki de dünya insanlığına tekrar barışın, 102

105 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler huzurun, mutluluğun verilmesine katkı sağlayacak en önemli birikimlerin yeşertilmesi bu coğrafyayla mümkün. Nitekim Türk Cumhuriyetlerinden bahsederken bu coğrafyanın manevi büyüklerinden Şirvani Hazretleri nden, Yesevi Hazretleri nden, Selasiye Hazretleri nden, Serazi Hazretleri nden, Şah-ı Nakşibendi Muhammet Bahattin Hazretleri nden, Buhari Hazretleri nden, Maturidi Hazretleri nden bahsetmezsek eksik kalır. Bu isimleri bilmeden ve anlamadan Türk Cumhuriyetlerini tamamen analiz etme imkânımız söz konusu olmaz. Dolayısıyla, bu manada, Türkiye Cumhuriyeti nin kurulmasıyla birlikte bir devlet aklı çalıştı ve bize kalan mirasın en güzel şekilde geleceğe taşınması ve yaşatılması için Diyanet İşleri Başkanlığımız kuruldu. Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu konularda çok önemli çalışmaları ve çabaları oldu. Bu coğrafyaya ait olduğu, ihtiyaç duyduğu bütün imkânları sağlama noktasında güzel çalışmaları oldu. Kadrolarıyla orada güzel hizmetleri oldu. Bu karşılıklı etkileşimin sonucunda güzel bir süreç başladı ve devam ediyor. Tabi bu güzel faaliyetler ve çalışmalar devam ederken zaman zaman tehlikeli ve tehdit arz eden engeller çıkmakta. Demin ifade ettiğim FETÖ tehlikesi, belası bunların başında geldi. Dini siyasete alet ederek, derin devletin iç ilişkilerine etki ederek, ticaretin içine etki ederek İslam ı kötü gösterecek girişimlerde bulundu. Yine aynı şekilde radikal İslam kavramını ortaya çıkaracak bir sürü kurgulanmış örgüt ortaya çıkarıldı. Yine son dönemde Afganistan da yaşanan süreçle Türk Cumhuriyetleri ve Türkiye başta olmak üzere ülkeler kendilerini koruma altına almaya çalıştı. Tabi bu süreçte Diyanet teşkilatımızın Türkiye Cumhuriyeti nin vermiş olduğu imkânlar çerçevesinde ve başta Cumhurbaşkanımızın himayeleri ile önemli çalışma ve çaba gösterdi. Bu çerçevede bunları anlatmak üzere Diyanet İşleri Başkan Yardımcımız Dr. Burhan İşliyen Bey şu anda bizim panelistimiz olarak burada. Ben sözü kendisine veriyorum. İnşallah kendisi son konuşmacımız olacak. Ondan sonra artık panelimizi kapatmış olacağız. Buyursunlar 103

106 2. Oturum Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Türk Cumhuriyetlerine Yönelik Faaliyetleri Dr. Burhan İŞLİYEN * Kur an-ı Hakîm ile bizlere itidali, adaleti ve hikmeti öğreten Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun. Hak ve hakikat yolunda insanlığın en büyük rehberi olan bütün peygamberlere ve hassaten âlemlere rahmet olarak gönderilen Resul-i Ekrem efendimize sonsuz salat ve selam olsun. Değerli katılımcılar, Hepinizi saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum. Allah ın selamı, rahmeti, bereketi ve inayeti üzerimize olsun. Sözlerime başlarken öncelikle, kardeş ülke Azerbaycan ın Karabağ Zaferi nin birinci yıl dönümünü kutluyor, bu uğurda canlarını feda eden şehitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyor, gazi olan kardeşlerimize sağlık ve afiyet diliyorum. Bu güzel toplantıda bir araya gelerek fikir teatisinde bulunmamıza vesile olan Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi nin yetkililerine şükranlarımı sunuyorum. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 30. yılı vesilesiyle Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi nin, Türk Dünyasında Değişime Yön Veren Miras: Dil, Tarih, Edebiyat ve Mefkûre konu başlığı altında düzenlemiş olduğu, bizlere bağımsızlığın; ortak tarih, kültür, dil, edebiyat ve mefkûre gibi hususlarda birliği sağlama noktasındaki rolü üzerine bir kez daha düşünme fırsatı verdi. Türk Cumhuriyetleri arasındaki geniş yelpazeye sahip hizmet alanlarına ve iş birliği imkânlarına dair bugüne kadar * Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı 104

107 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler yapılan ve bundan sonra yapılması gereken ortak faaliyet alanlarını konuşma fırsatını sundukları için Üniversite yetkililerine tekrar teşekkür ediyorum. Kıymetli Katılımcılar, İnsan için vazgeçilmez değerlerin başında bağımsızlık gelmektedir. Bağımsızlık, insanoğluyla birlikte varlığını sürdürmüş, insanın olduğu her zaman ve zeminde yer almıştır. Dolayısıyla bağımsızlık, insanda fıtri olarak bulunan, insanın yaratılışından ölümüne kadar kendisiyle beraber var olan bir değerdir. Sosyal bir varlık olarak yaratılan ve yaşadığı toplumun bir parçası olan insan, geçmişten beri hayatının çok önemli bir parçası haline gelen bağımsızlık olgusuna, bağımsız bir devlete ve bağımsız bir yaşama çokça ihtiyaç duymuştur. Tarih boyunca bu değer farklı hevesler uğruna, kimi güçlü devletler/toplumlar tarafından güçsüz duruma düşen toplumların elinden alınmış ve toplumda barışın, esenliğin, düzenin, huzurun, dayanışmanın ve yardımlaşmanın yerini kaos, kargaşa ve huzursuzluk almıştır. Bu durum da insanlığın ortak hedef ve ideallerini gerçekleştirmek amacıyla bir araya gelmesini; ortak tarih, dil, kültür, edebiyat ve mefkûre etrafında birleşmesini zorlaştırmıştır. Bağımsızlığı elinden alınan, ortak değerleri hiçe sayılan, dini ve milli kimlikleri elinden alınarak kültürel ve toplumsal etkileşime sahip olma yolunda büyük engellere maruz bırakılan ve neticede bağımsızlığı ortadan kaldırılan toplumlardan biri de Türk toplumuydu. Baskıcı Sovyet rejimi uzun yıllar boyunca soydaş ve dindaşlarımızı bağımsızlıklarını ellerinden almak suretiyle dillerinden, kültürlerinden, edebiyatlarından mahrum bırakarak onları milli ve manevi değerlerinden koparmaya çalışmıştır. Ancak bu durum, esir olarak yaşamayı hiçbir zaman kabullenmeyen, Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşı ruhuna sahip olan soydaşlarımızın imanı, iradesi ve gücüyle ortadan kalkmıştır. Kıymetli katılımcılar, Manevi birlik ve beraberliğin sağlanması için ülkeler nezdinde din konusunda yetkin ortak bir mecranın varlığı önem arz etmektedir. Tür- 105

108 2. Oturum kiye özelinde, toplumda barış ve manevi birliği sağlama adına faaliyet gösteren en yetkin ve önemli kuruluş Diyanet İşleri Başkanlığı mızdır. Diyanet İşleri Başkanlığı; insanlığın dini, ahlaki, maddi ve manevi ihtiyaçlarına cevap vermek, İslam dininin barış ve esenlik çağrısını farklı kıtalara ulaştırmak, medeniyet inşasında rehber olmak, halkı kuşatıcı faaliyetlerde bulunarak toplumda huzur ve refahın, barış ve saadetin hakim olmasını sağlamak, ilim, fikir ve hizmet müesseseleri üreterek toplumun ortak vicdanı ve bileşkesi olmak amacıyla birçok faaliyette bulunmaktadır. Eşref-i mahluk olarak yaratılan insanı merkeze alan ve hizmetlerini insanlığın barış, huzur ve maneviyatı için yürüten Başkanlığımız bu hizmetleri, Türkiye Diyanet Vakfı ile birlikte bir vakıf medeniyetinin devamı niteliğinde sürdürmektedir. Söz konusu hizmetler, asırlar boyunca İslam ı yaşayan, İslam kültür ve medeniyetine katkı sunan ve 90 lı yılların başından itibaren bağımsızlıklarına kavuşan Türk Cumhuriyetleri nde de devam etmektedir. Değerli Katılımcılar, 1971 yılından itibaren farklı ülkelerde yaşayan soydaş ve dindaşlarımıza geniş yelpazede hizmet sunan Diyanet İşleri Başkanlığımız, söz konusu hizmet yelpazesini, 1990 yılından sonra Doğu Bloku nun dağılması, Türk Cumhuriyetlerinin 73 yıl, Balkan ülkelerinin ise 45 yıl kadar asli ve dini kimliklerinden uzak yaşamaya mecbur bırakılmaları sebebiyle soydaş ve dindaşlarımızın dine, dini hayata olan özlemlerinin, dini eğitim ve hizmet alanında ortaya çıkan ihtiyaçlarının imkânlar ölçüsünde karşılanmaya başlamasıyla daha da genişletmiştir.bu hizmetlerin sağlıklı ve birinci elden yürütülmesi, yine hizmetlerin verimli ve kalıcı olması amacıyla dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türk Cumhuriyetlerinde de Din Hizmetleri Müşavirlikleri ile Din Hizmetleri Ataşelikleri açılmış ve daha sonra buralardan gelen talepler doğrultusunda farklı alanlarda hizmetler sunulmaya başlamıştır. Bu hizmetler; din eğitimi alanında ve din hizmetleri alanında devam etmektedir. Bunun yanında sosyal faaliyetler ve yayın faaliyetleri de devam eden hizmetlerdendir 106

109 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler Başkanlığımızca Din Hizmetleri Müşavirliklerimiz, Ataşeliklerimiz ve bunların bünyesinde görev yapan din görevlilerimiz aracılığıyla Türk Cumhuriyetlerinde yaşayan soydaş ve dindaşlarımıza din hizmeti sunulmaktadır.1 Bunun yanında dini eğitim noktasında ülkemizde bulunan İmam-Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakülteleri ile Başkanlığımıza bağlı Kur an Kursları, Hizmet İçi Eğitim Merkezleri ve Dini Yüksek İhtisas Merkezleri nde eğitim almak üzere öğrenciler ve mahalli din görevlileri ülkemizde ağırlanmakta ve sahih dini bir eğitime tabi tutulmaları noktasında gayret sarf edilmektedir. Öte yandan Türk Cumhuriyetlerinde mahallinde yürütülen eğitim faaliyetleri Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfı nca desteklenmektedir. Bu kapsamda, Azerbaycan Bakü Türk Lisesi ile Kırgızistan Oş Devlet Üniversitesi ne bağlı İlahiyat Fakültesi ve Oş İmam-Hatip Lisesi öğrencilerinin iaşe ve ibatelerine katkı sağlanmakta, öğrencilere burs imkânı sunulmakta ve gelen talepler doğrultusunda mahalli din görevlilerine yönelik Başkanlığımızca ülkemizden gönderilen öğreticiler vasıtasıyla Hizmet İçi Eğitim Kursları düzenlenmektedir. Hâlihazırda Başkanlığımız ve TDV tarafından ülkemizde Kuran Kursları nda 75 öğrenci, Uluslararası Anadolu İHL de 126 öğrenci, İlahiyat Fakültelerinde (Lisans, Yüksek Lisans, Doktora) 81 öğrenci ve Dini Yüksek İhtisas Merkezlerimizde 82 öğrenci misafir edilmiş olup bu öğrenciler eğitimlerine devam etmektedirler. Bugüne kadar Kuran Kurslarımızdan yaklaşık 750 öğrenci, Dini Yüksek İhtisas Merkezlerimizden 137 öğrenci, İmam-Hatip Liselerinden yaklaşık 1100 öğrenci, İlahiyat Fakültelerinden ise yaklaşık 800 öğrenci mezun olmuştur. Ayrıca Türk Cumhuriyetlerindeki Dini İdarelere bağlı camilerde ve mescitlerde görev yapan yaklaşık 450 mahalli din görevlisi ülkemizde Hizmet İçi Eğitim Kurslarında eğitime alınmıştır. Bugüne kadar Türk Cumhuriyetlerinde görev yapmış olan uzun süreli din görevlisi sayısı 639, Ramazan ayında gönderilen görevli sayısı 608. Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfı işbirliği ile geçmişten bugüne kadar; cami inşaatları ve çeşitli etkinlikler için yardımlarda bulunulmuş, bunun yanında insani yardım faaliyetleri kapsamında soydaş ve dindaşlarımızın taleplerine imkânlar ölçüsünde cevap verilmeye ça- 107

110 2. Oturum lışılmıştır. Ramazan ayı etkinlikleri kapsamında iftar yemeği ve ihtiyaç sahiplerine gıda kolisi dağıtımı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfı nın destekleriyle Türk Cumhuriyetlerinde birçok caminin ve yapının inşaatı tamamlanarak ibadete açılmıştır. Bu kapsamda Azerbaycan da, Bakü Şehitlik Camii (1996), Bakü Karaçukur Hacı Salih Gürkan Camii (1997), Kusar Mustafa Kazdal Camii (1998), Yevlak Çorumlular Camii (1998), Leki Camii (1999), Bakü İlahiyat Camii (1999), Bakü Mehdiabad Camii (2000), Nahçıvan Kazım Karabekir Paşa Camii (2000), Kuba Mescidi, TDV Bakü Türk Lisesi, Tazepir Camii; Kırgızistan da; İlahiyat Fakültesi (1996), Fakülte Camii (2005), Koçkor Camii (1996), Bişkek Cumhuriyet Merkez İmam Serahsi Camii (Orta Asya nın en büyük camisi) (2018), Özgen İmam Serahsi Camii ve Külliyesi (2021); Kazakistan da; Türkistan Hoca Ahmet Yesevi Camii ve Külliyesi (2015), Talgar Camii; Türkmenistan da; Aşkabat Ertuğrul Gazi Cami ve Kültür Merkezi (1999), Kıpçak Obası Cami (1999) nin inşaatı tamamlanarak ibadete açılan camilerden ve yapılardandır. Yine bugüne kadar birçok caminin, okulun, üniversitenin, medresenin ve muhtelif yapıların tadilat işlemleri için nakdi yardımlarda bulunulmuş olup bu yardımlar imkânlar ölçüsünde karşılanmaya devam etmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığımız; Türk Cumhuriyetleri ile Türk ve Müslüman toplulukların bulundukları ülkelerde yaşayan soydaş ve dindaşlarımızın çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla 1990 lı yılların başında Sovyet Bloku nun yıkılmasıyla kardeşlik hukuku uygulamasını daha da geliştirerek 2006 yılında Kardeş Şehir Projesi ni uygulamaya koymuş ve bu proje kapsamında ülkemizin bütün vilayetlerini yurt dışında birçok ülkeyle eşleştirerek Kardeş Şehir Projesi ni hayata geçirmiştir. Söz konusu proje kapsamında çeşitli yardım faaliyetlerinde bulunulmuş olup bu faaliyetler gelen talepler doğrultusunda karşılanmaya çalışılmaktadır. Yayın faaliyetleri kapsamında Başkanlığımız yayınlarından birçok eser ile birlikte Diyanet Takvimi, ilgili ülkelerin dillerine tercüme 108

111 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler edilerek mahallinde basımı gerçekleştirilmek suretiyle ülke genelinde dağıtımı sağlanmaktadır. Yurt içi ve yurt dışındaki vatandaşlarımızdan kurbanlarını vekâlet yoluyla kestirmek isteyenlere yardımcı olmak ve bu kurbanları ihtiyaç sahibi ailelere ulaştırmak amacıyla Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfı işbirliğiyle geçmişten bugüne Kurban organizasyonu gerçekleştirilmektedir. Bu kapsamda kurbanlar; yurt içinde ve yurt dışında birçok bölgede olduğu gibi Türk Cumhuriyetleri nde de kesilmekte, soydaş ve dindaşlarımıza dağıtılmaktadır. Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfı iş birliği ile her yıl düzenlenen Vekâlet Yoluyla Kurban Organizasyonu çerçevesinde geçmişten bugüne kadar Türk Cumhuriyetleri nde i aşkın hisse kurban kesimi ve dağıtımı gerçekleştirilmiştir. Toplamda hisse kurban kesimi ve dağıtımı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Başkanlığımız öncülüğünde Avrasya Coğrafyasında faaliyet gösteren dini idare başkanlıklarının kurumsallaşmalarına katkı sağlanmakta, işbirliği içerisinde birçok ortak faaliyet yürütülmekte ve karşılıklı çalışma ziyaretleri gerçekleştirilmektedir. Bu kapsamda işbirliği protokolleri imzalanmaktadır. Değerli Katılımcılar, Gerçekleştirdiğimiz tüm faaliyetleri sorumluluk bilinciyle yerine getirmekteyiz. Bu gayretimizin ve çabamızın anlam bulması için hep birlikte Allah ın ipine sımsıkı sarılarak, Allah Resulü Efendimiz (SAV) in hadis-i şeriflerinde sürekli vahdete, birliğe ve tevhide davet eden ilkelerini benimseyerek birlik ve beraberlik içerisinde çalışmalıyız. Bu bağlamda Türk Cumhuriyetlerimizle birlikte ülkelerimiz ve toplumlarımız arasındaki kardeşlik bağlarını güçlendirmek, dini alanda istişare ve işbirliği imkânlarını artırmak, bölgesel dini gelişmeleri değerlendirmek ve fikir teatisinde bulunmak amacıyla periyodik olarak istişare toplantılarının düzenlenmesinin önemli olacağı kanaatindeyim. Bu vesileyle tekrardan Karabağ Zaferi nin birinci yılını kutluyor, bu toprakların ilelebet Azerbaycanlı kardeşlerimizin himayesinde kalmasını temenni ediyorum. Bu güzel sempozyumu tertip eden Üniversite yetkililerine bir kez daha teşekkür ediyor, muhterem hazıruna hürmet- 109

112 2. Oturum lerimi sunuyor ve bu birlikteliğin hepimiz için hayırlara vesile olmasını Cenâb-ı Hak tan niyaz ediyorum. Oturum Başkanı: Dr. Serdar ÇAM; Diyanet İşleri Başkan Yardımcımız Dr. Burhan İşliyen Hocamıza çok teşekkür ediyorum. Evet, aslında sıralamayı belli bir plan dâhilinde yapmadım. Konuları birbirine geçişler yaparak sıralamaya çalıştım. En son söz tabii sizde olmuş oldu ama bu da bizim geleneğimizde, kültürümüzde Son Fatiha yı İmam Efendiler yapar. Herkes duayı yapar. Tesbihatı yapar. Son noktayı her zaman manevi büyük koyar. Tabii panelistlerimiz önem sırasına göre değil, konu konuyu açarak bir sohbet havasında birbirimize aktarabilecek konular olacak şekilde tasarlandı. İnşallah sizin de bahsettiğiniz bu çalışmalar daha da artarak devam edecektir. İnşallah sonraki dönemlerde genç yaşta nitelikli arkadaşlarımızın da bu toplantılarda yer almasını, panelist olarak katılım göstermesini ümit ediyorum. Sonuç olarak elimizdeki imkânlarımız çerçevesinde, dilimizin döndüğü kadarıyla toplantıyı anlatmaya ve organize etmeye çalıştık. Sürçülisan ettiysek affola diyoruz. Hepimize hayırlı olsun, bereketli olsun, nice 30 yıllar olsun inşallah. İslam âleminin, Türk dünyasının güzel bir dönem geçirmesini, bütün tehlikelerden bütün belalardan, krizlerden gizli ve açık olan bütün düşmanlıklardan uzak olmasını diliyorum. Bu toplantı yeni bir dönemin başlangıcı olur inşallah. Başta Muhittin Hocam olmak üzere organizasyonun yapılmasını sağlayan bütün akademisyenlere, bilim kuruluna ve katkı veren herkese çok teşekkür ediyorum. Hepimize hayırlı olsun diyorum. Prof. Dr. Muhittin Şimşek Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim. Çok güzel bir oturum oldu. Elbette dilekleriniz yerine getiriliyor. Yarın akademik anlamda çok ciddi oturumlarımız devam edecek. Bu toplan- 110

113 Türk Dünyası ile Birlikte Büyüyen Türkiye: Kurumlar ve Öncelikler tının sonuç bildirgesi de yayınlanacak. Aynı zamanda kitap hâline de getirilerek araştırmacılara ya da karar verme mekanizmasında bulunan devlet büyüklerimize arz edilecektir. Şimdi müsaade ederseniz zatıalinizin başkanlığında değerli dostlarımıza, siz aynı zamanda Mütevelli Heyet üyemizsiniz, ev sahibisiniz, dolayısıyla hediyeleri de takdim etmenizi sizden istirham ediyorum efendim. 111

114

115 3. Oturum Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz TOMAR Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektör Vekili Konuşmacılar: Prof. Dr. Yunus KOÇ Hacettepe Üniversitesi Prof. Dr. Yüksel ÇELİK Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZ Hacettepe Üniversitesi Prof. Dr. Abdulvahab KARA Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL Yeditepe Üniversitesi

116 3. oturum Prof. Dr. Cengiz TOMAR Oturum Başkanı Prof.Dr. Yunus KOÇ Prof. Dr. Yüksel ÇELİK Prof. Dr. Mehmet ÖZ Prof. Dr. Abdulvahap KARA Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL 114

117 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz TOMAR * Sayın Başkanlarım, çok değerli hocalarım, çok sevgili öğrenciler, bizi izleyenler İki gündür üniversitemiz Mütevelli Heyeti tarafından organize edilen çok önemli, zaman açısından da çok uygun bir toplantı gerçekleştiriyoruz. Tabii dün daha ziyade akademisyenler veya Türk dünyası ile ilgili diplomatlar ve Türk dünyası ile ilgili bürokratlar konuşmalar yaptılar. Önemli açılımlar oldu. Daha pratik alanlarda bugün de biraz daha akademik, ilmi, özellikle tarih, edebiyat ve strateji açısından oturumlarımız olacak. Tabii öncelikle bugün 10 Kasım. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ün ölüm yıldönümü. O nu da biz saat farkı nedeniyle yaklaşık 3 saat evvel burada, okulumuzda bir anma töreni yaptık. Hem Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü hem de silah arkadaşlarını saygıyla anıyoruz. Bu vesileyle bütün şehitlerimize rahmet diliyoruz. Bugünkü oturumlarımız YouTube dan da yayınlanıyor. Ahmet Yesevi Üniversitesi web sayfasından ve YouTube dan takip edebilirsiniz. Bugün üç oturumumuz var. İlk oturumunuz tarih. İkinci otururuz Dil ve Edebiyat. Üçüncü oturumumuz da jeopolitik ve stratejik açıdan Türk dünyasını değerlendirecek oturumlar. Bütün oturumlardaki hocalarımız gerçekten bu alanda uzman, bu alana yıllarını vermiş 20 yıllık, 30 yıllık birikimlere sahip hocalarımız. Onlardan tabii çok istifade edeceğimizi düşünüyorum. Bu oturumumuz ortak mefkûre inşası açısından tarih eğitimi veya tarih öğretimi de diyebiliriz. 5 konuşmacımız var: Prof. Dr. Yunus Koç Hocamız Hacettepe Üniversitesinden. Prof. Dr. Yüksel Çelik Hocamız Marmara Üniversitesinden. Prof. Dr. Mehmet Öz Hocamız Hacettepe Üniversitesinden. Prof. Dr.Abdulvahap Kara Hocamız Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinden ve Prof. Dr. Ahmet Taşağıl Hocamız Yeditepe Üniversitesinden. Sanırım dakika programa baktığımda. Hatta en fazla 20 dakika olacak şekilde bir planlama yaparsak programlarda ve dolayısıyla oturumlarda herhangi bir sarkma olmasın. Hocalarımızın birikimlerinden istifade etmek üzere, birinci konuşmacımızı davet ediyorum. Hacettepe Üniversitesinden Prof. Dr. Yunus Koç Hocamız. Buyurun hocam. * Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektör Vekili 115

118 3. Oturum Ortak Mefkûre İnşasına Türkiye den Bilimsel Katkılar: Türkiye de Türk Cumhuriyetleri ile Bağlantılı Tezlerin Durumu Prof. Dr. Yunus KOÇ * Kadim Türk dünyasının tarihi, kültürel, sosyal ve siyasal mirası günümüzde çoğunlukla Türk devletleri bünyesinde varlığını sürdürmektedir. Bu mirasın ortak ve zaman-mekân bağlamından gelişen farklı yönlerinin ortaya çıkarılması ve gelecek inşası için bir veri oluşturması akademiden beklenen bir husustur. Tarihin özellikle kayda geçen evrelerinde yaşanmış ortaklıklar ve bu ortaklığa ait unsurların yine dil birliği sayesinde nesilden nesile aktarılması, gelecek hakkında da umut verici olmaktadır. Bu tespite dayalı olarak ortak geçmiş bilincinin pekişmesi, ortak kültürel mirasın unsurları hakkında daha detaylı ve somut verilerin bilimsel yöntemlerle açığa çıkarılması önem kazanmaktadır. Bilimsel kriterlere dayalı evrensel nitelikli bilgi üretiminin en kapsamlı şekilde gerçekleştirildiği akademik faaliyet olan tez üretiminde Türk dünyasının tarihi, kültürle, coğrafi ve siyasi unsurlarına yönelik çalışmalar son 30 yılda yeni ivme kazanmıştır. Bu ivmenin yarattığı hareketlilik bağlamında Türk dünyasıyla alakalı akademik tezler hakkında bir envanter çıkarılması uygun olacaktır. Bu envanter çalışması için mevcut olan en elverişli yöntem ise halihazırdaki veri bankalarından elde edilecek bulgulardır. Türkiye de YÖK Tez Merkezi bu bağlamda önemli bir veri sunmaktadır. Kurulduğu 1984 yılından bu yana Türk Üniversitelerinden üretilen tezler için önemli bir veri bankası haline gelmiştir. Kuruluş tarihinden önce tamamlanmış kimi tezlerin de tasniflendiği sistemde Türk Dünyası ile ilgili tezlerin durumu bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Böylece Türkiye deki üniversitelerde * Hacettepe Üniversitesi 116

119 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi Türk dünyası ile ilgili savunması yapılmış ve 2021 yılı sonu itibarıyla ilgili envantere kaydolmuş tezler arasından belirli anahtar kelimeler ile tarama gerçekleştirilmiştir. Tarama amacıyla belirlenen anahtar kelimelerin tespitinde ülke adları, dilleri, başkentleri, geçmişten günümüze önemli tarihi kentleri ve bölgeleri, belirli siyasi, edebi kimlikli şahıs isimleri üzerinden bir tercih yapılmıştır. Seçilen anahtar kelimelerin tez başlıklarında yer alıp almaması taramanın en önemli kriteri olmuştur. Bu anahtar kelimelerden birisinin yer aldığı başlıkları içeren tezlerin istendiği taktirde konu, yıl ve yüksek lisans veya doktora durumlarına göre sıralama imkânı vardır. Bu tabloya elbette yeni anahtar kelimeler ile yapılacak tarama sonuçlarından elde edilecek yeni tez başlıkları ve sayılardâhil edilebilir. Dahası bazı tezlerin başlıklarında hem ülke adı (mesela Özbekistan) hem de ikici başlık olarak verilen şahıs veya başka bir adın (Mesela Timur veya Fergana) var olabileceği ihtimali sebebiyle elde edilmiş toplam sayılarda mükerrere bağlı bir artış söz konusu olabilir. Bu türden komplikasyonlara rağmen seçilen anahtar kelimelerin tez başlığında yer alıp almamasına göre bir tarama yapmak mümkündür ve elde edilen sonuç, görünüşe göre ve sayısal olarak hiç de iç karartıcı değildir. Ayrıca tez sahiplerinin isimleri de sistemde yer aldığından isim bazlı bir tasnif yapılması mümkündür. Bu veriye göre de tez sahiplerinin isimlerine göre Türkiye den olup olmadıkları anlaşılmaya çalışılmıştır. Elbette isim bazlı bir tasnifte bazı aksaklıların ya da yanılma paylarını bulunacağı hesaba katılmalıdır. Tabloda toplam tez sayısının yanında bunlardan sadece doktora tezi olanların miktarı ayrıca verişmiştir. Toplam tez sayısı içerisinde doktora tezlerinin oranı %18, yani yaklaşık olarak 1/5 civarındadır. Bu da genel hatlarıyla ilgili bölümlerde üretilen tezlerin yüksek lisans-doktora dağılımına yakın ve yaklaşık bir tablo sunmaktadır. Ülke bazında bu oranın 1/4 ile 1/3 arasında değiştiği görülmektedir. İlgili verilere dayalı olarak ayrıca girdi-çıktı analizinin yapılması ayrı bir karşılaştırma imkânı verebilir ki bu başka bir araştırmanın konusudur. 117

120 3. Oturum Türkiye de üretilen ve YÖK-Tez de kaydı olan tezlerin konu ve müelliflerinin ülkeye göre dağılımı Anahtar Kelime Toplam Tez (YL+DR) DR tez sayı Müellif/ülke Tarih alanı sayı Kazak Edebiyatı 6 1 %40 Türk Özbek Edebiyatı 3 3 %100 Türk Kırgız Edebiyatı 8 1 %50 Türk Azerbaycan Edebiyatı 4 1 %75 Türk Türkmen Edebiyatı 5 1 %100 Irak Kazakça 27 8 %35 Türk Kırgızca 38 5 %30 Türk Özbekçe 21 4 %70 Türk Azerice 4 1 %50 Türk Kazakistan %80 Kazk /20 Özbekistan %60 Özb /4 Kırgızistan %85 Krg /22 Azerbaycan/Azeri %65 Azer /123 Azeri 49 4 %50 Azer Türkmenistan %75 Trkm /10 Moğolistan 56 7 %90 Moğl /1 Türkistan %80 Türk /116 Orta Asya %60 Türk /46 Kafkasya %90 Türk /70 Maveraünnehir 4 2 %50 Türk /2 Hazar %90 Türk /17 Fergana 17 5 %30 Türk /7 Harezm %90 Türk 9/ İpek Yolu 14 3 %80 Türk /3 Semerkant 5 2 %60 Türk /1 Taşkent 20 3 %75 Türk /4 Buhara 27 6 %90 Türk /22 Merv %90 Türk 14/ Isfahan 14 3 %70 Türk 3/ Kaşgar 20 4 %60 Türk 8/ Hotan 1 0 %100 Türk Hokant 14 4 %70 Türk 10/ Gazne %95 Türk 20/ Herat 17 2 %90 Türk 3/ 118

121 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi Bişkek 46 3 %30 Türk Astana 12 1 %95 Kazk Almatı 13 0 %90 Kazk /1 Aşkabat 4 0 %50 Türk Bakü %50 Türk /10 Orenburg 4 0 %75 Türk /4 Nahcivan 21 1 %50 Türk Tebriz %30 Türk /9 Gence/Gencevî 27 3 /70 Türk /6 Siri Derya 1 1 %100 Kazk Altay Dil/Bölge 40 11? /3 İdil 10 4 %70 Türk /5 Tanrı Dağları 3 1 /70T ürk /1 Kıpçak/Deştikıpçak %90 Türk /21 Kutadgu Bilig %100 Türk /11 Dede Korkut/Korkut Ata %90 Türk Oğuz Kağan 10 3 %90 Türk Oğuzname 15 4 %100 Türk /3 Köroğlu Destanı 22 5 %95 Türk Nizamülmülk/ 18 1 %100 Türk /7 Nizamü l-mülk Göktürk/ Gök Türk 50 8 %90 Türk /20 Karahanlı %90 Türk /14 Harzemşah/ 10 0 %90 Türk /8 Harezmşah Çağatay 60 5 %90 Türk /4 Timur %98 Türk /33 Farabi %98 Türk İbni Sina 33 6 %98 Türk Semerkandî 39 7 %98 Türk Gaspralı 12 4 %100/Türk Basmacı 11 2 %80/Türk /9 Kaşgarlı/Kaşgarî 7 0 %50 Türk /3 Cengiz Aytmatov 52 7 %80 Türk /1 Ahmet Yesevi 19 3 %50 Türk /1 Ali ŞirNevayî %95 Türk SamedBehrengi 3 0 %100 Türk Sultan Galiyev 6 0 %100 Türk /3 119

122 3. Oturum Ceditçilik/Cedidcilik 6 4 %75 Türk /3 Togan 7 1 %100 Türk /5 Resulzade 6 0 %80 Türk /6 Abay Kunanbayoğlu/ 6 1 %90 Kazk bayev Mahdumkulu 0 0 Mukimî 0 0 Furkat 0 0 Çolpan 8 2 %85 Türk Behbudî 2 0 Ahmet Baytursilı/of 4 1 Turan Rızkılov 0 0 Sadreddin Aynî 0 0 Münevver Kârî 0 0 TOPLAM Bu tabloya göre Türk üniversitelerinde yapılan tezlerin ülke dağılımından Azerbaycan ın 1320 tezle ilk sırada yer aldığı, 486 tezle Kırgızistan ve 718 tezle de Kazakistan ın onu takip etiği görülmektedir. Sıralamada Özbekistan ın 102 tez ile en sonda yer alması da doğal karşılanmalıdır. Buna karşılık Tarihi şehirler, bölgeler ve şahsiyetle bakımından bu kez Özbekistan coğrafyasının ilk sırada yer laması da şaşırtıcı değildir. Zira kadimden beri Orta Asya nın kültürel ve siyasal merkez olma vasfı bulunmaktadır. Özbek Hanlıkları, şehirlerde kurulan sosyo-ekonomik sistem ve Maveraünnehir havzası gibi kadim verimli havzaları içinde barındıran Özbekistan ın ayrıca Timur ve diğer siyasi ve kültürel simaların yaşadığı bölge olması bakımından da dikkat çekici bir ağırlığı vardır. Bu da tez dağılımında doğrudan Özbekistan anahtar kelimesi ile değil de ilgili alanlardan envantere kaydedilmiş olması ile alakalı olmalıdır. Diğer taraftan belirli konuların tarih, dil ve edebiyat ya da felsefe gibi alanlarda kümelenmesi de anlaşılır bir durumdur. Mesela İbniSîna nın, tıp, Farabi nin felsefe, Kutadgu Bilig in dil, Timur ve Türkistan ın ise tarih alanında yapılan tezlerle alakalı olması; yani tez başlıklarından bu kelimelerin yer alması anlaşılır bir durumdur. Yapılan taramada ortaya çıkan diğer husus ise tez konularının birbirinden çok farklı alanlara dair olduğudur. Türk Cumhuriyetleri nin 120

123 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi yer aldığı coğrafyadaki ülke, dil ve edebiyat, coğrafya, tarih, kültür, ekonomi ve siyaset konuları ile temel kaynak metinler ve önemli sîmaları konu alan tezlerin yazarları tarafından sistemde işaretlenen temel alan tasnifinde Antropoloji, Türk Dili ve Edebiyatı Arkeoloji, Bankacılık, Besin Hijyeni ve Teknolojisi, Halk Bilimi (Folklor) Felsefe, Tıp, Tıp Tarihi, Bilgi ve Belge Yönetim, Biyoloji, Coğrafya, Dilbilim, Eğitim ve Öğretim, Din, Hukuk, Psikoloji, Sosyoloji, Tarih, Sanat Tarihi, Doğu Dilleri ve Edebiyatı, Ekonometri, Ekonomi, Kamu Yönetimi, İletişim Bilimleri, İngiliz Dili ve Edebiyatı, İnşaat Mühendisliği, İşletme, Kamu Yönetimi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri, Maliye, Mikrobiyoloji, Mimarlık, Ormancılık ve Orman Mühendisliği, Siyasal Bilimler, Turizm, Uluslararası İlişkiler, Ziraat, Çevre Mühendisliği, Şehircilik ve Bölge Planlama, Denizcilik, Endüstri ve Endüstri Mühendisliği, Savunma ve Savunma Teknolojileri, Jeoloji Mühendisliği, Jeodezi ve Fotogrametri, Enerji, Biyoistatistik, Zooloji, Trafik, Su Ürünleri, Deniz Bilimleri, Deprem Mühendisliği, İstatistik gibi geniş bir yelpazenin varlığı dikkat çekicidir. Diğer taraftan Orta Asya ve Türkistan ın modernleşmesi sürecine dair tezlerin sayıca azlığı da dikkati çekmektedir. Bunun da sebebi, modernleşme sürecinde etkili olan unsurun Çarlık Rusyası nın bölgede yürüttüğü/uyguladığı idari ve siyasi faaliyetlerdir. Diğer bir ifade ile bölgede modernleşme bir sömürge faaliyet olarak yürümüş ve öyle de algılanmıştır. Buna tepkileri ise daha geleneksel ve millî-modernlik söylemleri üzerinden ortaya konmuştur. Bunlar arasında Ceditçilik, Sultan Galiyev, Basmacılar gibi siyasi nitelikli sîma ve hareketler daha da az bir yer tutmaktadır. Diğer taraftan Tüm Tük Cumhuriyetleri ile ilgili olarak Sovyet döneminde yaşanan sosyal, kültürel, ekonomik, idari ve siyasi sorunlar hakkında çok daha az sayıda çalışma yapıldığı anlaşılmaktadır. Oysa modern Türk Cumhuriyetlerinin 20. yüzyılda yaşadığı dönüşümün baş aktörü Sovyet yönetimidir. Cumhuriyetlerde olumlu veya olumsuz anlamda her ne meydana gelmişse bunu Sovyet yönetiminden bağımsız bir şekilde ele almak mümkün değildir. O sebeple tüm cumhuriyetlerin bu dönemde yaşadığı sosyal, kültürel, ekonomik ve idari değişimler daha fazla sayıda araştırmaya konu olmalıdır. Bu tabloya göre Türk üniversitelerinde bundan sonra yapılacak tezlerin ilgili münhal alanlara; 121

124 3. Oturum esik kalan konu, kişi, coğrafya, dönem, olay veya başlıklara yönlendirilmesi beklenmelidir. Yapılan mevcut çalışmaların içerik bakımından analizi ve evrensel bilgi birikimine olan katkısının sorgulanması ise daha teknik ve detaylı bir çalışmanın konusudur. Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz TOMAR; Çok teşekkür ediyoruz Yunus Hocama. Türk Cumhuriyetlerinin 30. yılını kutladığımız bugünlerde 80 li yıllardan başlayarak, özellikle 90 lı yıllardan itibaren, yani bağımsızlığın kazanılmasından sonra bu alanda çok sayıda tezin yapıldığını bizlere gösterdi. Umarım, bu sayı giderek artacak ve bunların da kalitesi daha da artacaktır. Çünkü bizlerinuzun bir aralıktan sonra birbirimizi tanımaya daha çok ihtiyacımız var. Bu açıdan hocamın verdiği rakamlar oldukça sevindirici, çok teşekkür ediyoruz. Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz TOMAR; İkinci konuşmacımız Marmara Üniversitesinden Prof. Dr. Yüksel Çelik Hocamız. Buyurun Hocam. 122

125 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi Türk Dünyası nda Akademik Zihniyete Dair Tespitler ve Teklifler Prof. Dr. Yüksel ÇELİK * Bugün sahip olduğumuz bilgi birikimi, esas itibarıyla, var olduğu günden beri insanoğlunun merak, hayatta kalma, konfor alanını genişletme ve son tahlilde güç arayışının tabii bir sonucudur. Eleştirel yaklaşımlara rağmen, küreselleşme çağında akademik bilgi üretim süreçlerini etkin bir biçimde işletemeyen toplumların, gelişmiş bir siyasi-toplumsal yapı kurma ihtimalleri oldukça düşüktür. Günümüzde insan kaynağı ya da beşerî sermaye, teknoloji, ar-ge ve finans-kapital kadar değerlidir. Zira bunları gerçekleştirecek ve efektif bir biçimde artı değer üretecek faktör, nitelikli insan kaynağıdır. Türk Dünyası nın genel manada nüfus kompozisyonu ümit vericidir, sahip olduğu genç nüfus potansiyeli iyi belirlenmiş ihtiyaç alanlarında modern akademik yöntem ve tekniklerle eğitilebilirse, fen bilimleri ve sosyal bilimler alanında dünya ile rekabet edebilecek ve çağdaş bilgi üretim sisteminin önemli bir parçası haline gelebilecektir. Enformasyon çağında, teknoloji, kalkınma ve refah gibi modernleşmenin en önemli hedeflerini gerçekleştirmenin yegâne yolu eğitimdir. Değişim-dönüşüm süreçlerinin ve modernleşmenin başlıca katalizörü ve lokomotif unsuru da elbette eğitimdir. Yaratıcı fikirler, ar-ge, inovasyon, start up, katma değeri yüksek üretim, rekabet, risk alma ve krizi fırsata çevirme, öğrenen organizasyon, reklam, pazarlama, üniversite-sanayi işbirliği, tekno-parklar, beşeri bilimlerde ve kültürel alanda teorik düşünce yönü güçlü çağdaş akademik bilgi üretimi ve nihayet eğitim ve kültür düzeyi yüksek müreffeh bir toplum yaratma gibi hedeflerin tamamı yüksek öğretimi de kapsayan akademik süreçler sonucunda gerçekleştirilebilir. Kamunun eğitimi, kültür politikalarının tespiti, * Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 123

126 3. Oturum sinema, sanat ve edebiyatta öncülük gibi konular da bu süreçlerin tamamlayıcı unsurlarındandır. Stratejik planlar hazırlayan kurumlar arasında bulunan üniversitelerin belirttiğimiz hususlar üzerinde daha fazla durmaları ve planlanan ile gerçekleştirilenler konusunda rasyonel ve objektif bir muhasebe yapmaları zorunludur. Elbette bunu salt üniversitelere bırakmak sorunu çözmeyeceğinden, idari-akademik manada denetim süreçlerinin etkin bir biçimde işletilmesi zorunludur. Yükseköğretimin, ilk ve ortaöğretimden gelen insan kaynağından beslendiği gerçeğini göz ardı etmeden, bir bütün olarak eğitim alanının modern ihtiyaçlar bağlamında düzenlenmesi, müfredatının ve bunu hayata geçirecek personelin hedeflerle uyumluluğunun göz önünde bulundurulması şarttır. Modern zamanlarda tarih hızlanmıştır, bilginin yenilenme hızı eski devirlerle kıyaslanmayacak surette katlanmıştır, bu şartlar altında modern eğitim paradigmasının dışında kalan ve eğitim 4.0 şeklinde ifadesini bulan yeni yaklaşımı dikkate almayan toplumların modernleşmeleri ve bu sürecin getirdiği imkânlardan yararlanma ve hatta milli güvenliklerini koruma ihtimalleri de giderek zayıflamaktadır. Uluslararası ilişkilerde askeri-teknik alandaki gücün mutlak manada belirleyiciliği yanında, soft-power olarak anılan yumuşak güç unsurlarının bile güzel bir kelime oyunuyla artık soft-poware, siber-power, smart-power gibi bilgi, yazılım ve teknolojiyle ilişkilendirildiği bir çağda evrensel değerler, bilgi üretim sistemi ve çağdaş akademik standartların gerisinde ya da dışında kalmak oldukça riskli hale gelmiştir. Zamanın ruhuna uygun eğitim almış, mesleki anlamda modern dünyaya entegre olmasını sağlayacak yabancı dil becerisine sahip, donanımı itibarıyla küresel çapta rekabetçi, proje kültürüne yabancı olmayan ve sorun odaklı düşünebilen gençler olmadan modern dünyada gelişmiş ülkeler safında yer almak mümkün değildir. Bilgi teknolojileri ve eğitim alanında gerekli yatırımların yapılması ve akademik üretim alanının bilgi temelli kalkınma hedefi doğrultusunda düzenlenmesi, mevcut küresel dengeleri uzun vadede değiştirme potansiyeli olan en etkili kaldıraçlar olacaktır. Üniversal bilginin ekosistemi ve üretim bandı, bilgiye yüklenen anlam ve akademik faaliyetle hedeflenen çıktı- 124

127 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi lar netleştirilmeden ve bu konuda epeyce yol almış ülkelerdeki sistem üzerinde kafa yormadan Türkoyazıçnıe Gosudarstva/Türk Dili Konuşan Ülkelerin rekabetçi bir akademik sistem kurması mümkün değildir. Türk Dünyası nın ortak tarihi ve kültürel geçmişinin, keza tam anlaşamasa da aynı dili konuşuyor olmasının, bilimsel-akademik işbirliğini nispeten kolaylaştıracağı umuluyordu, ancak böyle olmadı. Geçtiğimiz otuz yıl zarfında ilişkilerin büyük ölçüde romantizm ekseninde yürütülmesi, bu süreçte siyasi söylemlerin oldukça baskın bir biçimde öne çıkmış olması, bilimsel-akademik işbirliği bahsinin gölgede kalmasına yol açmıştır. Bu sebeple başta akademik konular olmak üzere her alanda süratle son derece profesyonel bir dil geliştirmek ve somut sonuçları önceleyen bir akademik işbirliğine yönelmek zorundayız. Bu konuda Türk dili konuşan ülkelerin otuz yılda ortak alfabe, ortak ders programları ve ortak ders kitapları yazımı projelerinin sonuçlandırılamamış olması, kat edilen mesafe konusunda hayli açıklayıcıdır. Tekrar vurgulamak isterim ki mitolojide, destanlarda ve tarihi romanlardaki hikâyeleri gerçekmiş gibi algılayan ya da menfaati bunu gerektiren bazı akademisyenlerde bile esefle müşahede ettiğimiz üzere hamasetin hâkim olduğu bir akademik atmosferden, keza romantizmden beslenen işbirliği girişimlerinden kesinlikle sonuç alamayacağımızı bilmemiz lazımdır. En azından akademik camianın siyasetçiler veya tacirlerden farklı bir ajandaya, keza eğitimlerinin ve mesleklerinin gereği olarak bu konularda farklı bir anlam-değer dünyasına sahip olması gerekmektedir. Türk Dünyası nın öncelikle bilgi kavramı, bilimsellik ve onu evrensel standartlarda üretmek için kurulmuş olan academia dan ne anladığını belirlemesi gerekir. Bunun yoğun müzakerelerle ortak zemini oluşturulmadan ve üzerinde uzlaşılmış çağdaş hedef ve yöntemleri belirlenmeden küresel ölçekte rekabetçi bir yükseköğretim sistemi kurulması imkânsızdır. Şu an itibarıyla Türk Dünyası nda kültürel işbirliği zeminini oluşturan bazı kurumlar mevcut, ancak bunların geçtiğimiz otuz yılda tecrübe paylaşımı ve işbirliğine rağmen dünya sıralamasında gerek sosyal bilimler gerekse temel bilimler alanında akademik üretim bakımından saygın bir konuma gelebildiklerini söylemek mümkün de- 125

128 3. Oturum ğildir. Bu alanda sarf edilen çabalar maalesef genelde telaşlı bürokratik süreçlerin gölgesinde kalmakta ve bireysel gayretlerin ötesine geçememektedir. Öte yandan Batıda örneklerini gördüğümüz Journal of HigherEducation, Rewiev of HigherEducation, Research of HigherEducation vb. dergilerin muadilleri olarak Türkiye de resmi kurumlar ve özel girişim tarafından neşredilen YÖK Yüksek Öğretim Dergisi, Yüksek Öğretim ve Bilim Dergisi, Yüksek Öğretim Dergisi, Darülfünun Yüksek Öğretim Dergisi gibi periyodikler mevcuttur. Ancak bunların içeriklerinin Batı standartlarında olmadığını üzülerek belirtmeliyim. Türk Dünyası nın diğer ülkelerinde maalesef bu tür dergilerin hem sayı olarak az hem de içerik olarak hayli zayıf olduğunu belirtmemiz gerekir. Bu alandaki zafiyetin giderilmesi için, academia nın özeleştiri ve çözüm üretme platformları olarak salt yükseköğretimin sorunlarına odaklanan dergilerin süratle yaygınlaştırılması ve kalitelerinin yükseltilmesi gerekir. Esas itibarıyla daha önce temas ettiğimiz üzere Türk Dünyası nda akademik bilgi üretiminin zarureti ve hedeflerinin ne olduğunu bilen idareci ve akademisyenler elbette mevcuttur. Bu doğrultuda bazı platformlar oluşturulmuş ve işbirliğini sağlayacak kurumsal adımlar atılmıştır. Türk Keneşi/Konseyi (Türk Devletleri Teşkilatı), Türk Akademisi, Türk Üniversiteler Birliği, Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları (YTB), Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY), Türk Kültür ve Mirası Vakfı vb. kurumlara rağmen henüz akademik anlamda gelişmiş dünya ile rekabet edebilecek üniversiteler kuramamış olmamızın nedenleri konusunda daha fazla kafa yormak zorundayız. Daha net bir ifadeyle söylersek dünyada iyi bir üniversitenin nasıl olması gerektiği konusu bir sır değildir. Hal böyle iken neden gelişmiş ülkelerdeki gibi bir yükseköğretim sistemi, evrensel ölçekte ve kalitede akademik bilgi üretim süreçleri oluşturamıyoruz? Keza iktidar ve profesyonel itibar hiyerarşisinde üniversiteyi-akademiyi nereye koyacağız asıl can alıcı ve acilen cevaplanması gereken sorular bunlardır. Türk Dünyası nda akademik hayatla ilgili onlarca eksiklik sıralayabiliriz, ancak sanıyorum öncelikle işe academia-siyaset ilişkisine, sı- 126

129 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi nırlarını ve şiddetini bu ilişkinin belirlediği idari tasarruflara ve personel rejimine odaklanılması şarttır. Yoksa hep aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek gibi bir kısır döngüye saplanmak kaçınılmazdır. Altını çizmek istediğim bir başka konu da ortaklık kavramına ne tür bir anlam yükleyeceğimizdir. Kanaatimce her şeyi ortak yapmak yani fiilen her işi birlikte ve eş zamanlı yapmak zorunda değiliz, ortaklık daha ziyade stratejik hedeflerde örtüşme, daha mükemmeli yakalamada rekabetin eşlik ettiği işbirliği ve tecrübe paylaşımı şeklinde anlaşılmalıdır. Ancak biz maalesef içinde bulunduğumuz dönemde ortaklık ve işbirliğini, modern dünyadan oldukça farklı ve profesyonellikten hayli uzak bir düzlemde romantik söylemlerin eşlik ettiği bir imece faaliyeti ve ayni-nakdi yardımlaşma şeklinde anlamaktayız. O nedenle buz gibi bir devlet aklı, profesyonel bir dil, iyi belirlenmiş stratejik hedefler, ortak çıkarlar etrafında etkin bir planlama ve gerçekçi nihai değerlendirmeler yapılmadan Türk Dünyası nın başta akademik konular olmak üzere küresel bir aktör ve rekabetçi bir güç unsuru olması mümkün değildir. Modernleşme konusuna bütüncül bakmak zorundayız, kısmi bir modernleşmenin mümkün olmadığı malumdur. Ayrıca modernleşmenin gerçekleşmesi için demokratik ortam, sivil toplum, özel teşebbüse alan açma ve destekleme, ar-genin fonlanması, sadakatten ziyade lafta kalmayan ehliyet ve liyakatin gözetilmesi, çağdaş akademik standartların mutlak manada işletilmesi, kabile, soy-sop kategorilerine ve nepotik ilişkilere kesinlikle yaşam hakkı tanınmaması gerekir. Bunların sağlanabilmesi için şeffaflık, hesap verebilirlik ve etkin denetim mekânizmaları gibi başlıkların hayati önemini dikkate almalı ve ajandamızda üst sıralara taşımalıyız. ABD Kongresi yaklaşık yarım asır önce 1974 te SunshineAct (Gün Işığı Yasaları, Gün Işığında Yönetim) ı onaylayarak katılımcı, hesap verebilir, denetlenebilir, şeffaf bir yönetim hedefi ve iradesini ortaya koymuştu. Türk Dünyası nın bu konularda hayli eksiği mevcuttur, bunların süratle telafisi şarttır zira siyasi, idari, hukuki ve içtimai yapımızdaki sorunlar akademinin de keyfiyet ve mahiyetini belirlemektedir. Yükseköğretim ve akademik zihniyete dair genel çerçeveyi çizdikten sonra, mevcut sorunlara temas edebiliriz: 127

130 3. Oturum 1- Genel manada Türk Dünyası nda beşerî bilimlerde metodolojik yetersizlik ve teorik düşünce zafiyeti mevcuttur. Temel bilimlerde (fen bilimlerinde) ise teorinin pratiğe aktarılmasını sağlayacak süreçler/altyapılar ya yoktur ya da primitif düzeydedir. Dolayısıyla ikincisindeki teorik birikim bir türlü inovasyona ve teknolojiye dönüşememektedir. Son tahlilde sanayileşme, kalkınma, refah toplumu, eğitimli ve kültürel seviyesi yüksek bir toplum yaratılamamaktadır. 2- Bir üniversitenin kalitesi, verilen akademik eğitimin seviyesi ile doğrudan ilgili olduğuna göre, öğrenci profilinin ve akademik kadronun çağdaş standartlarda olması tercihten ziyade bir zorunluluktur. Üniversal bilgiyi üretmeye aday, donanımlı akademik personel bakımından Türk Dünyası üniversitelerinin istisnaları bulunmakla birlikte genel bir zafiyet içinde olduklarını söylemeliyiz. Türk dili konuşan ülkelerde akademik kadroların kaliteden ziyade istihdam politikaları ve maişet endişesi çerçevesinde değerlendirilmesi, işin mahiyetini değiştirirken nepotik ağları ve kayırmacılık konusunu da ön plana çıkartmaktadır. 3- Türk Dünyası nda üniversal bilgiyi üretecek kurum olarak academia nın lisan maluliyeti had safhadadır. Yabancı dil becerisinin son derece düşük olması, global akademik gelişmeleri takip ve bu süreçlere entegrasyonu neredeyse imkânsız hale getirmektedir. Diğer bir deyişle, yerel standartların sağladığı konforla yetinmek, üniversiteyi salt istihdam ve geçim kapısı olarak görmek, nihayetinde modern dünyanın gerisinde kalmaya neden olmaktadır. 4- Beşerî bilimlerde demokratik ortam, ifade özgürlüğü, teorik düşünce, metodolojik ve epsitemolojik zafiyet; temel bilimlerde ise birçok üniversitede yabancı dil eğitimi, ar-genin fonlanması, laboratuvar imkânları, know-how transferinde sıkıntılar, yine birçoğunda tekno-parkların mevcut olamaması vb. sorunlar nedeniyle teorik bilginin teknolojiye dönüşemediğini görmekteyiz. Yabancı dil eğitimi ve teorik eğitimin düzgün verildiği ve dış dünya ile işbirliği düzeyi yüksek üniversitelerde ise politik atmosfer ve ekonomik beklentiler nedeniyle yoğun bir beyin göçü kaçınılmaz hale gelmektedir. 128

131 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi 5- Türk Dünyası nda üniversite yönetiminin genel anlamda siyasi makamlar tarafından tayini, akademik kadroların ehliyet ve liyakatten ziyade sadakat ekseninde şekillenmesine neden olmaktadır. Genelde rektör, dekan vb. idarecilerin yönetim tecrübesi bulunmayan, personel rejimi, yatırım, ihale, fon yönetimi vb. konularda deneyimi olmayan isimlerden tayin edilmesi zafiyetin başlıca nedenleridir. İdari manada akademik yapı bu şartlar altında şekillenince, gelişmiş ülkelerle rekabet de zorlaşmaktadır. Bu durum esas itibarıyla Türk Dünyası dışındaki coğrafya için de önemli bir sorundur. Ancak gelişmiş ülkelerde bu sıkıntının giderilmesi için farklı modeller uygulanmaktadır. Dolayısıyla Türk Dünyası nda üniversitelerin senato ve yönetim kurulları, belirttiğimiz zafiyetleri telafi edecek bir biçimde dışardan tayin ve takviye ile desteklenmelidir. 6- Akademik anlamda gelişmiş dünya ile entegrasyon kaçınılmazdır. Ancak Türk Dünyası nı oluşturan ülkelerin yarısı [Türkiye (2001), Azerbaycan (2005), Kazakistan (2010)] geç de olsa Avrupa Eğitim Alanı na ve Bologna Süreci ne katılmışken, henüz Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan 1999 yılında oluşturulan bu sürecin dışında bulunmaktadır. Öte yandan sürece katılmış olan devletlerin bir kısmında, akademik işbirliği ve hareketlilik, tecrübe paylaşımı vb. konularda son derece önemli bu sürecin bazı üniversiteler için henüz kağıt üzerinde bir hedeften ileriye gidemediğini de belirtmemiz gerekir. Bu sürece dâhil ve Avrupa Kredi Transfer Sistemi (ECTS) ne entegre olmadan yükseköğretimde kalite, kolay, anlaşılır ve özellikle modern dünya ile karşılaştırılabilir bir akademik yapı, akademik hareketlilik ve işbirliği zemini kurulması mümkün değildir. 7- Türk Dünyası üniversitelerinin büyük bir kısmında idari akademik şema, Batı daki gelişmiş üniversitelerden farklıdır. Özellikle beşeri bilimler alanında eğitim veren fakültelerin ilgisiz, belirsiz ve geçişken sınırları, fakülte olarak kurulması gereken dalların bölüm, bölüm olarak kurulması gereken dalların fakülte şeklinde tanzim ve teşkil edilmiş olması ciddi bir sorundur. Keza bazı üniversitelerde fakülte sekreterliğinin bulunmaması ve öğrenci işlerinin yine fakülteler bazında örgütlenmiş olması bürokratik süreçlerin sağlıklı 129

132 3. Oturum işlemesini engellemektedir. Ayrıca yine bazı üniversitelerde ortaöğretimdeki gibi hocaların müstakil odalarının bulunmaması, öğretmenler odası şeklinde toplu mekânlarda oturmaları akademik-kurumsal kimliğin oluşmasına ve verimli-kaliteli çalışmalar yapılmasına engel olmaktadır. Bu durumda bölümde/üniversitede zaman geçirmek yerine çalışma mekânları evlere taşınmaktadır. Halbuki fiziki mekânlar, çalışma mekânları ve bilgiye erişim imkânları gerek öğretim üyelerini gerekse öğrencileri kampüs dâhilinde, akademianın içinde olabildiğince fazla zaman geçirecek şekilde düzenlenmelidir. 8- Lisansüstü eğitimin bazı ülkelerde enstitüler üzerinden değil de bölümler/fakülteler üzerinden yürütülmesi, tez konularının senatolarda görüşülüp onay verilmesi ve genellikle de başlığına/muhtevasına müdahale edilmesi de çağdaş standartlardan uzak bir uygulamadır. Öte yandan lisansüstü tezlerin yazımı ve savunulması aşamasında aşırı külfetli ve maliyetli uygulamalar da süratle revize edilmelidir. Yine ortak derslerin, bu amaçla kurulmuş Ortak Dersler Merkezleri tarafından değil de fakültelerdeki bölümler üzerinden verilmesi epeyce sorunlu bir bürokrasi ve gereksiz bir yorgunluk yaratmaktadır. 9- Türk Dünyası nda yükseköğretim konusunda bir diğer önemli sorun rüşvet bahsidir. Bazı ülkelerde bu konu idari düzeyde ve akademik ortamlarda sıradan bir mevzu gibi alenen dile getirilmekte, hayretle tanık olunduğu üzere akademik yıl açılışlarında geniş katılımlı toplantıların konusu olabilmektedir. Modern dünyada şaşkınlıkla karşılanan bu durumun arkasında lisans eğitimindeki ezberci yöntem ve teknikler, öğrenme değil sınav ve not odaklı algının öğrenci ve hocalar tarafından kanıksanmış olması ve son tahlilde sınavdan anlaşılan şeyin öğrenciye verilen soruların cevaplarının ezberletilmesi yatmaktadır. Bu arka plan ve özellikle sınava hazırlığın bir parçası olarak öğrencilere soru verilmesi Türk Dünyası ndaki üniversitelerde rüşvet bahsini canlı tutmaktadır. Bunun engellenmesi için üniversitelerin akademik reyting uğruna başarı ortalamalarını gereksiz bir biçimde manipülatif yöntemlerle yükseltme düşüncesinden 130

133 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi vazgeçmeleri, eğitimde ölçme ve değerlendirme paradigmasının çağdaş standartlar doğrultusunda revize edilmesi, şeffaflık ilkesi çerçevesinde iç denetim mekânizmalarının işletilmesi gerekir. Bu saydığımız zafiyetlere rağmen Türk Dünyası üniversitelerinden mezun olan öğrencilerin yüksek not ortalamalarına sahip olması, keza üniversitelerin dünya üniversiteleri klasmanında yükselen bir grafik sergilemesi şaşırtıcıdır. Salt birkaç derecelendirme kuruluşundan olumlu puan almak, sonuçta modern rekabetçi ve iyi bir üniversite ve gelişmiş bir akademik ortam yaratmaya yetmemektedir. 10- Türk Dünyası üniversitelerinde genel anlamda kütüphanelerin güncel yayınları temini ve hem öğrenci hem de öğretim elemanlarının istifadesine sunması konusunda hayli aksaklıklar mevcuttur. Bu eksikliği telafi anlamında açık kaynaklar ve dijital akademik platformlara üyelik konusundaki sorunlar giderilmelidir. 11- Türk Dünyası üniversitelerinde genel anlamda bayram, kutlama, etkinlik ve merasim enflasyonu olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum akademik işlere sarf edilmesi gereken enerjiyi, sinerjiyi ve mali kaynakları tüketmektedir. Gereksiz ve neredeyse hep aynı mevzu ile ilgili sempozyumlar, bayram kutlamaları, bazı ülkelerde genel seçimler esnasında üniversitelerin siyasi bir misyon üstlenmesi, 50, 60, 70 vs. yaşlarına girenler için senatolarda merasimler tertip edilmesi gibi aktivitelerin en azından modern dünyada bir karşılığı yoktur. Aksakallık kurumuna (gerçekten de kurumsal bir kimlik kazanmıştır) yaşa ve yaşlılığa bu denli fazla değer atfedilmesi, bilgiye asırlar öncesindeki gibi salt tecrübe perspektifinden bakışla ilgili olmalıdır. Halbuki modern dünyada bilginin mahiyeti ve keyfiyeti, keza bilginin üretim şekli ve araçları tamamen değişmiştir. 12- Genel anlamda Türk Dünyası nda kitap ve makale yazımı, keza proje kültürü çağdaş standartlardan oldukça geridir. Bazılarında bu durum ciddi bir zafiyet düzeyindedir. Özellikle insan ve toplum bilimleri alanında daha da şiddetli olan bu zafiyete bir de yabancı dil yoksunluğu eklenince, yapılan yayınlar maalesef dünya bilimine katkı sağlamadığı gibi salt akademik terfi amacıyla formel bir vazifenin ifası ameliyyesine dönüşmektedir. Fen bilimlerinde ise labo- 131

134 3. Oturum ratuvar ve altyapı sorunları, keza güncel yayınlara erişim, özellikle proje odaklı çalışma ve gelişmiş ülkelerle ortak proje yürütülmesi konusundaki durum hiç de iç açıcı değildir. Yer aldığımız oturumda asıl konu tarih olduğundan, onu da kapsayan beşeri bilimlerin metodolojik, epistemolojik ve felsefi temelleri inşa edilmeden ve bunlar eğitim-öğretime entegre edilmeden bu sorunun çözümlenmesi mümkün değildir. Halihazırda pek azı müstesna sosyal bilimlerde gelenekten ve şifahi kültürden beslenen destan havası, fezâil güzellemeleri ve gecikmiş milliyetçilik refleksi ile milli kimliğin inşasına salt politik açıdan yaklaşılmasından kaynaklanan romantik bir telaş hakimdir. Kazakistan daki vazifemiz ve Bilig Dergisi ndeki yayın kurulu üyeliğimizin de bize gösterdiği şey, akademik disiplin, teorik düşünce, modern araştırma yöntem ve teknikleri, proje ve sorun odaklı yaklaşım, analiz, mukayeseli çalışmalar, güncel yabancı literatürden istifade, metodolojik ve epistemolojik altyapı konularında maalesef Türk Dünyası modern dünyaya nispetle oldukça geridedir. 13- Son olarak bu oturumu da yakından ilgilendiren ve baştan beri söylediğimiz şeyleri somut bir biçimde ifade eden bir örnek olarak 1992 de en üst düzeyde siyasi irade ile müzakerelerine başlanan, komisyonları oluşturulan Türk Dünyası Ortak Tarih ve Edebiyat Ders Kitapları Yazımı Projesi nin üzerinden yirmi yıl geçtikten sonra tamamlanabilmesine dikkat çekmek isterim. Eğitimle ilgili konulardaki rehavet ve ataletimiz, hızlanan tarih ve modern dünyadaki akademik bilgi üretimini nicelik ve nitelik bakımından yakalamak için ne denli yeterlidir, sanıyorum bu örnek oldukça açıklayıcıdır. Ayrıca Türk Dünyası nın iç içe geçmiş mücadele ve rekabetle dolu tarihi, geçmişte aralarında yaşanan savaşlar ve yekdiğerinin aleyhine kurdukları ittifaklar vb. münazaalı ve netameli mevzularla dolu bir geçmişten hareketle ortak bir tarih yazımı ve öğretimi ne denli mümkün ve gerçekçidir bu hususu da dikkatlerinize sunmak isterim. Saygılarımla. 132

135 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz TOMAR; Çok teşekkür ediyoruz Sayın Hocam. Gerçekten Türk dünyasının eğitim problemleri özellikle yükseköğretim problemleri ile ilgili çok önemli ve hayati noktalara temas ettiniz. Dileriz bu noktalar, politika yapıcılar ve eğitim bürokrasisi tarafından da dikkate alınır. Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz TOMAR; Şimdi 3. konuşmacımız Prof. Dr. Mehmet Öz Hocamız, Hacettepe Üniversitesinden. Buyurun Sayın Hocam. 133

136 3. Oturum Ortak Mefkurenin Güçlenmesi Açısından Tarih Eğitimi Prof. Dr. Mehmet ÖZ * Herkesi saygı ile selamlıyorum. Sayın Rektörüm ve değerli meslektaşlarım, Tabii burada biraz kendi aramızda hasbihal mahiyetinde çok önemli konuyu tartışmaya çalışıyoruz. Benden önceki iki konuşmacı arkadaşımı dikkat dinledim. Yunus Hoca daha ziyade lisansüstü seviyedeki tezler kapsamında neler yapıldığı üzerinde durdu. Yüksel Hoca ise belki çok daha geniş bir perspektiften, esas itibari ile bizim akademik zihniyetimiz, akademiyanın yapılanmasından kaynaklanan problemler üzerinde durdu. Küçük bir eleştiri ile başlıyayım isterseniz. Cengiz Hocam, keşke aramızda bir tarih eğitimcisi olsaydı. Bizler hepimiz tarihçiyiz. Tabii ki biz de eğitimciyiz, üniversitelerde bunun hocalığını yapıyoruz ama bir de tarih eğitimi diye bir alan var. Oradan bir arkadaş olsaydı bazı konularda belki bizden farklı başka şeyler de söyleyebilirdi diye düşünüyorum. Yani bu kanaatimi sizinle paylaşmak istedim. Şimdi ben öncelikle-tabii bugün 10 Kasım Cumhuriyetimizin kurucusu, Milli Mücadelemizin başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü saygıyla, rahmetle anarak sözlerime başlamak istiyorum. Aynı zamanda biliyorsunuz bu yıl sizin bu toplantımızda o vesileyle yapılıyor. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını 30. yılı. Yüksel Hoca az önce belli yaşlardaki kişilerle (50., 60. Yaş vb.) ilgili toplantılardan söz etti. Burada yaptığımız da bir yıl dönümü kutlaması ve bu mesele ile ilgili pek çok toplantı yapılıyor. Hocanın bu tür toplantıların fazlalığı ile ilgili tespiti doğru ancak böyle 10 lu veya 50 li, 25 li yıllarda yapılan toplantıların bir önemi var. Bunlar bize geçtiğimiz dönemde yapılan ve yapılamayanları ki-yüksel Hoca yapılmayanların üzerinde daha çok durdu-görme imkânı verir. Yapılamayanlara gelince aslında bu 20, 25, 30 yılın mese- * Hacettepe Üniversitesi 134

137 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi lesi değil. Bu gibi toplantılar bir nevi muhasebeye vesile oluyor. Burada ele alınan konularla ilgili yeni dönemde yapacağımız çalışmalara yön vermek için bu toplantıları faydalı buluyorum. Biz de, benim başında bulunduğum Türk Ocakları olarak Azerbaycan da bu konuda Türk Cumhuriyetlerinden katılımlarla sizin üniversitenizin [Ahmet Yesevi Üniversitesi] tabii ki burada katılımı vardı-bir program yaptık. Bu vesile ile yine Azerbaycanlı kardeşlerimizi, Karabağ daki işgal altındaki topraklardan kurtarılmasının birinci yıldönümünde tekrar kutluyorum. Bunlar önemli konular. Şimdi konumuz aslında nedir? Ben hocalarım gibi, ne Yunus Hoca gibi yapılan tezler ile ilgili derinlemesine bir konuşma yapacağım ne de Yüksel Hoca ya gibi üniversitelerin Türk dünyasında üniversite kavramına dönük zihniyet problemleri veyahut uygulama problemleri üzerine konuşacağım. Ortak mefkûre, bu mefkûrede tarihin rolü nedir? Kısaca bunun üzerinde duracağım. Yıllardır tarih hocalığı yapan birisiyim, konuya bu çerçeveden bakacağım. Şimdi ben de önce isterseniz kişisel tecrübemle başlayayım. Çok yıllar önceydi, 90 ların sonu olabilir, Milli Eğitim Bakanlığından bir talep oldu. Avrupa Birliğinin tarih eğitimi ile ilgili ortak tarih projeleri var. Karadeniz ülkelerine de İskandinavları-tabir caiz ise hoca olarak atamışlar, vasi tayin etmişler. Toplantılar yapıyorlarmış. Bir toplantıya gittim. Romanya da Karadeniz ülkelerinin tarih kitapları ile ilgili bir toplantı idi. Bu kapsamda daha sonra da toplantılar oldu, ben bir kez gittim, b daha sonra gitmedim. Çünkü ben alan itibariyle tarih eğitimcisinin katılmasında fayda var diye düşünmüştüm. Ben toplantıdan önce sadece ders kitaplarını inceledim. Aslında o dönemde, Milli Eğitimin o zamanki müfredatına uygun bir tarih kitabına da katkıda bulunmuştum. Toplantıda, Karadeniz ülkelerinin tarih kitaplarında birbirlerine karşı olan birtakım olumsuz ifadeler varsa bunları nasıl izale ederiz vesaire gibi konular üzerinde duruluyordu. İskandinav ülkelerinden hocalar ve uzmanlar da adeta vasilik ediyordu. Bu bizim için hoş bir şey değildi. Fakat burada ele aldığımız konu açısından bakıldığında ortada ders almamız gereken bir program ve yaklaşım vardı. Şimdi Yüksel Hoca da işaret etti, biz ortak Türk tarihi kitabının yıllarca yazamadık. Evet, geçtiğimiz yıllarda bu yazıldı. Türk Akademisi 135

138 3. Oturum var, DarhanKıdırali nin öncülüğünde böyle bir kitap yazıldı. 15. yüzyıla kadar ortak Türk tarihi şeklinde bir kitap; bizde ve bazı ülkelerde Kazakistan da, Azerbaycan da seçmeli ders olarak alanlar var. Benim söyleyeceğim nokta şu. Avrupa da şunu görüyoruz, pek çok Balkan ülkesinde Türkler aleyhine kitaplarda çok açık ifadeler var. Bizde Cumhuriyeti ulus devlet olarak eleştiren bazı entelektüel çevreler, Türk kimliğinin ötekinin üzerine inşa edildiği gibi garip bir ifade kullanıyorlar. Bunlar herhalde Balkan devletlerinin ders kitaplarını hiç okumamışlar. Hatta yine ben bir başka toplantıda Kıbrıs Rum kesiminden bir konuşmacıya şahit oldum. Onların kitaplarında çok daha ağır ifadeler var. Bizimkiler bunların yanında hafif kalır. Bizim kitaplarda açık bir şekilde herhangi bir milleti tahkir ifade eden ifadeler yoktur. Çünkü Türk milletinin kendi milli kimliğini inşası için birilerini ötekileştirmeye ihtiyacı yoktur. Biz hepimiz birbirimizi biliyoruz, burada birbirimize propaganda yapacak değiliz. Ama bu gerçektir, bir realitedir, bunu iyi tespit edelim. Konumuz bu değil ama burada alacağımız bir ders var demek istiyorum. Onlar ne yapıyorlar? Ortaklaşabilmek için aleyhte cümleleri ders kitaplarından çıkaralım ki gelecek nesillere birtakım sıkıntılı miraslar bırakmayalım, dertleri bu. Peki, biz bunu nasıl yapacağız? Şimdi tarih-hepimizin bildiği gibi milletlerin hafızası mesabesinde olduğu kadar gelecek tasavvurlarında da çok önemli bir konudur. Geleceğin, önce tasavvurunda sonra inşasına rol oynar. O zaman bizim bundan nasıl faydalanmamız lazım? Bunun üzerinde düşünmemiz lazım. Biz üniversite hocalarıyız ama zannediyorum bu programın amacı sadece üniversitelerdeki tarih eğitimini ele almak değil. İlköğretimden başlayarak orta öğretim ve tabii sonra üniversite düzeyinde tarih eğitimini biz nasıl ortak mefkûre açısından değerlendireceğiz? Burada dikkat edeceğimiz birkaç husus var. Önce Ziya Gökalp ten bir mefkûre tanımıyla isterseniz başlayayım. Mefkûreye (hayal), (gaye), (emel), (dilek) diyenler var. mefkûre bir millet tarafından mazide büyük bir buhran zamanında hakikaten yaşanmış ruhi bir halet, zihni bir mevcudiyetdir; ne yaşanmamış bir hayal, ne de istikbalde yaşatacak bir gayedir. Mefkûre halin mürebbisi1 ve istikbalin halikı olmakla beraber mazinin bir gerçeğidir. Milletin mazisinden gelip istikbaline doğru iten fikri bir hamlesidir. O halde (idee)den 136

139 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi türeyen (ideal) gibi (fikir)den türeyen (mefkûre)yi bu mevkide kullanmak daha münasiptir. Bu meseleye bakarken geçmişten bir örnekle başlamak yerinde olur diye düşünüyorum. Elbette çağ değişti, çok şey değişti ama bahsedeceğim geçmiş örnek yine Türklüğün ortak geleceği için çalışmak üzere 1911 de yayınlanmaya başlayan Türk Yurdu Dergisi nde bu hususta yer alan bir açıklamadır. Dergi, ilk nüshası yirmi dört sayfa olarak, 30 Kasım 1911 tarihinde Türklerin faidesine çalışır ibaresiyle yayım hayatına başlamıştır. Derginin programı ve yayın politikası ile ilgili açıklamada yer alan maddelerden biri şöyledir: Risale, bütün Türklerce makbul olabilecek bir ideal icadına çalışacaktır. Bugün Osmanlı Devleti yok, onun devamı olan Türkiye Cumhuriyeti var; ama 30 yıldır beş bağımsız Türk Cumhuriyeti daha var. Tabii ki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de var ancak uluslararası platformda maalesef yer alamıyor. Yusuf Akçura nın ifade ettiği bütün Türklerce kabul edilebilecek bir ideal/mefkûre için bir takım şartların oluşması ve olgunlaşması lazımdır. Bunların başında ise ortak tarih şuuru gelir. Ortak tarih şuuru, bir üst kimlik olarak Türklük camiasının benimsenmesi ve ortak gelecek tasavvuru inşası. Tabii bizim buradaki konumuz ortak tarih şuurudur. Onun için de tarih eğitimi konusu son derecede önemlidir. Yusuf Akçura, kardeşler arasında sevinç veya kederde birlikten söz ediyor. Birbirimizin bağımsızlık mücadelelerindeki başarıları olduğu kadar tarihte yaşadığımız acıları da ortaklaştırmak durumundayız. Mesela, Azerbaycan da yaşanan Hocalı Katliamı bugün artık Türkiye de her yıl anılmaktadır. Benzer şekilde Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Azerbaycan dâhil Sovyetler veya çarlık Rusya sı dönemlerinde o yapı içindeki Türk topluluklarının uğradıkları katliamlar, sürgünler, aydınların katli vb. de ortak hafızamız haline getirilmelidir. Yine tarihimizdeki bir takım çatışma ve rekabet unsurlarını sadece topluluklar arasındakileri değil her hangi bir Türk yurdunun içerisindeki ihtilafları asla körüklememeli, ötekileştirme dilinden uzak durmalıyız. 137

140 3. Oturum Türkiye de Türk kimliğinin şu veya bu unsuru öteki konumuna koyarak inşa edildiği iddiası sadece bir palavradır. Diğer ülkelerdeki tarih kitaplarına bakanlar bunu çok net görürler. Buna şunun için değiniyorum. Bizim de tabii ki tarihi tahrif etmeden, nesnel gerçekleri çarpıtmadan ihtilaf/anlaşmazlık unsurlarını arka plana itmemiz; ortak tarihi vurgulamamız çok önemlidir. Buradan baktığımız zaman çağımızı iyi okumamız gerektiği, zamanımızı iyi okumamız gerektiği açık bir hakikattir. (Yüksel Hoca ona işaret etti aslında.) Yani biz şu anda dünyadaki gelişmeleri idrak edemezsek o zaman her zaman geride kalmaya mahkûm oluruz. Yani zamanı ve zamanın ötesini görecek şekilde bir ortak gelecek tasavvuruna ihtiyacı var Türk dünyasının. Şimdi tabii bu konunun o yönleri üzerinde ayrıntılı olarak durmayacağım. Bizim kendi tarihimizi ve Türk dünyasını kendi çocuklarımıza nasıl öğreteceğiz? Bunun üzerinde biraz durmamız lazım. Geçtiğimiz 30 yıl zarfında yapılanları küçümsemek de doğru değil, yeterli bulmak da. Şunun için küçümseyemeyiz: Uzunca bir süre bu topluluklar birbiriyle çok yakın ilişkide bulunamadılar. Vardı ilişkileri, hiç yok değildi ama bir Demir Perde hikâyesi var. Bu durum temasların maalesef çok yetersiz kalmasına yol açtı. Bir de tabii Yunus Hoca söyledi galiba yanlış hatırlamıyorsam bunun da öncesinde 1000 yıllık bir ayrılık veya temasın az olduğu dönem oldu. Gerçi biz, büyük bilim adamlarının seyahatlerinden, mutasavvıfların seyahatlerinden biliyoruz ki, Türk dünyasıyla Osmanlı toprakları arasındaki ilişkiler vardı. 19. asrın sonları ve 20. yüzyılın başlarında İsmail Gaspıralı diye bir adam çıktı ve-bunun altını özellikle çizmemiz lazım Dilde, Fikirde ve İşte Birlik diye bir ideal ortaya koydu. Bu slogan bugüne de çok şey söylüyor. Tabii Gaspıralı nın yaptıkları, o zamanın şartlarında yapılmıştı. Cedit Okulları, Tercüman Gazetesi Türk Dünyasının bütününe hitap ediyordu. Şimdi bunun benzerini yapmak için imkânlarımız namütenahi. En basiti bizim şu anda yaptığımız programdır. Ne yapıyoruz? Her birimiz farklı yerlerden aynı anda sohbet ediyoruz. Şimdi bu önemli bir şey. Dolayısıyla demek ki bizim dijital çağın imkânlarını, bu ortak mefkûreyi inşada çok iyi değerlendirmemiz lazım. Hep takipçi olmayalım, icatçı olalım. İşte belki Yüksel Hoca akademya bağlamında ona da 138

141 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi işaret etti. Türk dünyasının ortak değerlerini birtakım dizileri filmlerle dile getirebiliriz ki, bunlar oluyor, olmuyor değil. Bu araçları, bilgisayar oyunlarıyla küçük çocuklara, gençlere hitap edecek tarzda kullanalım. Çünkü eğitim sadece okulla olmuyor artık. Eskiden de okulla olmuyordu, aile çok önemli bir faktördü, mahalle önemli faktördü. Şimdi başka mahalleler var, dijital mahalleler var. Dolayısıyla bu alanları bizim çok dikkatli bir şekilde takip etmemiz lazım. Sempozyumun bu konularla ilgili oturumları var, tabii onlar orada o konuları konuşurlar. Ancak tarihçiler olarak bizim de yeni nesilleri yetiştirirken bunlara dikkat etmemiz lazım. Bu araçları çok iyi kullanmamız lazım. Biz 30. yıl sempozyumu için Azerbaycan a gittiğimizde küçük çocuklarla karşılaştık. Karabağ Savaşı nda Ermenilerden ele geçirilen Rus yapımı silahların sergilendiği açık bir müze var. Sabahın köründe çocuklar gelmişler, Pazar günü. Bakü den gelenler var, başka yerden gelenler var. Çocuklarla sohbet ettik; bakıyorsunuz onlar Türk televizyonlarını izliyorlar. Türkiye Türkçesini çok iyi konuşan çocuklar. Şimdi bu tabii ki televizyonun, medyanın ve ilaveten sosyal medyanın eğitimdeki rolünün açık bir göstergesidir... Buralara bilinçli şekilde bakmamız, eğilmemiz şart. Örgün eğitim çerçevesinde tarih eğitimi ve özellikle tarih konularını ele alış biçimimizle ilgili birkaç hususa dikkat çekeceğim. Şunu biliyoruz: Türk toplulukları arasında kadim zamanlardan beri, tarih boyunca bir takım ihtilaflar hep olmuştur. Burada Genel Türk Tarihi konusunun duayeni Ahmet (Taşağıl) hocamız aramızda; özellikle İslam öncesi çatışmaları hepimizden çok daha iyi biliyor. Günümüzde de zaman zaman bazı Türk topluluklarından dostlarımız arasında bunlar yaşanıyor. Bunlar tabiidir. Yani hem belirli bir toprak parçasında yaşayan Türk topluluğu içinde ihtilaflar olur hem de bunlarla diğerleri arasında ihtilaflar olabilir. Yakın dönemde Türk devletleri arasındaki bu gibi ihtilafları Türk Dili Konuşan Ülkeler Birliği yani Türk Keneşi nin (yeni adıyla Türk Devletleri Teşkilatı) ve onunla ilişkili çeşitli kuruluşların çözmeye başladığını görüyoruz. Eğitim alanına bakarsak tabii, Türk Akademisi nin girişimiyle ortak tarih kitabı üzerinde mutabık kalınması ve bunun okutulması önemli. Tarih konusunda mesela Kazaklarla Özbekler arasında veya her ikisiyle Türkmenler arasında farklı görüş- 139

142 3. Oturum ler olabilir. Kırgızlarla diğerleri arasında da olabilir. Mesela Özbeklerle Türkiye Türkleri arasında çok meşhur bir konumuz var: 1402 Ankara Savaşı. Aslında buna bakışımız problem olmamalıdır. Benim bu konudaki yaklaşımım çok açık ve nettir. Eğitim ile ilgili kitaplarda bu tür konular nesnel bir dille aktarılır. Düşmanlık veyahut birbirine üstünlük duygusu sağlayacak şekilde bir dil ve üslup yerine nesnel bir üslup tercih edilmelidir. Bir kere bizim hakikatleri gizlemek, geçmişte birtakım şeyler yaşandı, bunları da görmezden gelelim, halının altında sürelim gibi bir yaklaşımımız olmaması lazım. Bir Türk milliyetçisi kimliğimle açık ve net olarak söyleyeyim: Elbette ki tarih içinde ihtilaflarımız olabilir, bunlarla da yüzleşmeliyiz. Ancak bu tip olayları ders kitaplarında ele alırken mutlaka nesnel bir dil kullanacağız. Bir örnek olarak şunu vereyim: Ağustos ayı bizde, Türkiye de zaferler ayı olarak anılır ve bunların içinde Mercidabık, Otlukbeli, Çaldıran savaşları da var. Tabii ki Büyük Taarruz, Mohaç gibi büyük zaferler de var. Ancak şunu unutmayalım ki, Akkoyunlu ya karşı yapılan savaş Osmanlı Devleti ile Akkoyunlu arasında olmuştur. İkisi de Türk devletidir. Yani, Mercidabık ta Osmanlıların yendiği Mumlukların Türk devleti olduğunu hiç bilmiyor muyuz? Dolayısıyla buradaki durum artık varisi olmayan devletlerle ilgili. Şimdi ortada ne Akkoyunlu var ne Memluk var. Bunlarla ilgili, ben doğru bulmuyorum ama zafer kelimesi kullanılsa da önemli olmayabilir (Burada ifade Akkoyunlu ya karşı Osmanlı zaferi şeklinde olabilir). Ancak Ankara Savaşı veya Çaldıran Savaşı farklı. Bugün Özbekistan ve Türkiye diye iki devlet var. Çaldıran konusu ise çok daha nazik ve önemli. Bizim Türkiye de Alevi yurttaşlarımız var, Şii kardeşlerimiz var Türkiye dâhil Türk dünyasında. Dolayısıyla bu tür tarihî olayları anlatırken üslubu doğru kurmamız gerekir diye ben düşünüyorum. Burada somut örnekler verirken şunu tekrar vurgulamak şar: Bu gibi olayları anlatırken gerçekleri de gizlemeyeceğiz. Bir Ankara Savaşı olmuştur burada. Timur un ordusu gelmiştir, Anadolu da Yıldırım ın ordusunu mağlup etmiştir. Timur un ordusu Osmanlı Devleti ni yenmiştir. Sonuçları da şöyle şöyle olmuştur. Bütün bunlar Bu nesnel bir dille anlatılabilir. Bunlar ortak tarih kitabında da anlatılabilir. Ortak tarih kitabında bundan kaçınmayı doğru bulmuyorum. Sadece kullanılan dile 140

143 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi dikkat etmek, üsluba dikkat etmek önemlidir. Yine benden önceki konuşmalarda Yunus Hoca nın da işaret ettiği gibi birtakım ortak değerlerimize tarih kitaplarında yer vermeliyiz. Hepimiz sadece ortak bir tarih kitabı okutmayacağız. Neticede Türk devletlerinin hepsi millî devletler, kendi tarihlerini de anlatacaklar. Bizim kitaplarımızda ben yeterince Türk dünyasının tarihine dönük bölümlerin olduğunu biliyorum. Yani Çağdaş Türk Dünyası Tarihi Kitabı da var bizde şimdi. Bunlar önemli, yeni nesillere Türk dünyasının büyüklüğünü göstermemiz lazım. Eskiden hiç yok muydu? Eskiden de vardı. Biz bu şuura nereden eriştik. Ben daha bir çocuk sayılacak yaşta Doğu Türkistan ve Kırım ile ilgili romanlar okudum. Türkiye deki aldığımız tarih eğitimi bize bu duyguyu vermese bu mümkün olur muydu? Şimdi tabii ki bunu çok daha genişletmemiz lazım. Tarihin dışında biraz çıkarak söyleyeyim, yani edebiyat alanı da var. Mesela edebiyat kitaplarımızda her birimizin çağdaş edebiyatçılarımıza yer vermemiz lazım. Bunu da belli ölçülerde yapıyoruz, yapmıyoruz değil ama belki ortak olarak bunu yürütmekte fayda var diye düşünüyorum. Özetle söylersek, bütüncü bir açıdan baktığımızda Tarih eğitimi bizim birbirimizle olan bağlarımızı güçlendirmek bakımından son derece merkezi bir yer tutuyor. Son olarak şunu söyleyeyim: Bunu yaparken karşılıklı saygı çerçevesinde, birimizin hassasiyetlerini her zaman dikkate alarak ve çağın getirdiği yeni imkânları çok iyi değerlendirerek ve yeni teknolojilerle sunulan film, oyun vb.nin muhtevalarını da kendimiz üreterek bu ortak zemini çok daha güçlendiririz diye düşünüyorum. Sayın Rektörümüzü, Mütevelli Heyeti Başkanını ve diğer tüm ilgilileri böyle bir toplantıyı organize ettikleri için tekrar tebrik ediyorum. Türk Cumhuriyetlerinin nice 30 yıllara ulaşmasını diliyorum. Bizim, dengelerin yeniden kurulduğu dünyada etkili bir güç olmamız için bu birliğin son derece önemli olduğunun altını çiziyor, hepinize saygılar sunuyorum. 141

144 3. Oturum Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz TOMAR; Hocamıza çok teşekkür ediyoruz. Gerçekten önemli örnekler verdi. Tabii bir eleştiri, tarih eğitimcisi de olabilir, haklı hocam bu konuda. Belki bu konuları çok çalışan tarih eğitimcisi bulamadık ama sosyal psikoloji ve sosyoloji toplumsal bilimlerinde biz daha çok hep tarih, edebiyat ve strateji tartışıyoruz. Ama toplumları buluşturan önemli şeylerden birisi olan sosyoloji, sosyal psikoloji gibi konulara da dikkat etmemiz lazım diye düşünüyorum. Tabii tarih eğitimi ile ilgili de birisi olabilir. Tabii hocam, bu ben de bir müddet Arap ders kitaplarında Türklerle ilgili Osmanlılarla ilgili hususların düzeltilmesi ile ilgili çalıştım. Tam çalışmayı yaptık, tam düzeltecekken 2011 Arap Baharı İsyanları çıktı ve tabii o da tekrar eski halinde devam etti. Yani bu tarih, siyaset ile yakından bağlantılı, siyasi istikrarsızlıklar maalesef bu tür şeylerin de önüne geç geçiyor. Tabii ulus-devlet yaratmakta, biz kökeni geçmişi büyük bir milletiz ama daha gecikmiş milliyetçilikler var, gecikmiş milletler var. Tabii onların da bir mitolojiye ihtiyacı var. Bir ötekine bir düşmana ihtiyacı var. Bunlar da genellikle işte bizim coğrafyada. Türkler olarak bu manada başı çekiyoruz diyebilirim. Tabii bunlar üzerinde de düşünmek lazım. İdrak hususundaki probleme acaba idrak eksikliği mi, yoksa polyanacılık oynamak mı? Ben o konuda hocamdan biraz daha ihtiyatlı davranıyorum. Aslında pek çok şeyin farkındayız da farkında değilmişiz gibi yapıyoruz gibi geliyor bana. İdrak eksikliğinden ziyade biraz kendimizi kandırıyormuşuz gibi, öyle işimize geldiği gibi davranmak daha iyiymiş gibi yapıyoruz diye düşünüyorum. Çok teşekkür ediyoruz hocam. Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz TOMAR; Şimdi 4. konuşmacımız hem bu bölgeyi, hem Türkiye yi çok iyi bilen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinden Prof. Dr. Abdulvahap Kara Hocamız, belki o biraz daha orta yolu bulur diye düşünüyorum. Buyurun Sayın Hocam. 142

145 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi Dijital Çağda Türk Dünyasında Tarih Araştırmaları ve Eğitimi Prof. Dr. Abdulvahap KARA * Söz verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum değerli oturum başkanı. Öncelikle İstanbul dan tüm katılımcılara başta Sayın Divan Başkanı, Rektörüm, Mütevelli Heyet Başkanımız, değerli meslektaşlar Hepinize İstanbul dan sevgiler, saygılar. Gerçekten önemli bir toplantı yapıyoruz. Bugün Türk Cumhuriyetleri nin Bağımsızlıklarının 30. yılı münasebetiyle tarih konusunda konunun değerli uzmanları ile birlikteyiz. Bu buluşmayı gerçekleştiren Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesine de ayrıca şükranlarımı arz ediyorum. Değerli dostlar, 2021 yılı önemli yıldönümlerine denk geliyor. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını 30. Yılı ve aynı zamanda Atatürk ün vefatının 83. Yılı. Bundan dolayı Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm İstiklal şehitlerimiz ile tüm Türk dünyasının bağımsızlıkları uğruna canlarını veren vatan evlatlarını rahmetle ve minnetle anıyorum. 30. yıl dışında bu yaşadığımız 2020 li yıllarda ayrı bir öneme haiz bir diğer husus, teknolojik açıdan çok büyük değişikliklerin yaşandığı bir dönemden geçiyor olmamızdır. Özellikle internet ve bilişim teknolojileri alanlarında olağanüstü değişimlere şahit olmaktayız. Bu değişimler teknolojik alan ile sınırlı kalmıyor, aynı zamanda ekonomide, günlük hayatta ve hatta sosyal bilimlerde de yaşanıyor. Tarihçiliğe de etkileri ve yansımaları oluyor. Dolayısıyla ben bu konuşmamda biraz sayısal teknolojik gelişmelerin tarihçilik üzerine etkileri üzerinde durmak istiyorum. Bu konuda herhalde biraz Prof. Dr. Yüksel ÇELİK ile benzer fikirleri ortaya koyuyoruz. Onun benden önce ifade ettiklerini belki biraz daha somutlaştırıp açacağım. Konunun önemini belirtmek için uzman- * Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi 143

146 3. Oturum ların yorumlarını hatırlatmak isterim. Onlar dijital çağda sıcak savaşların olmayacağı, bundan sonra savaşların kültür alanında olacağını ve devletlerin artık toprak işgal etmeyeceği, beyinleri işgal edeceğine vurgu yapıyorlar. Bu yorumlarda birtakım gerçeklerin ortaya konduğunu kabul etmeliyiz. Tabii kültür deyince, onun kapsamı içinde yer alan tarih alanında da büyük değişimler var. Hem tarih araştırmalarında hem yazımında değişim var. Mesela, tarih araştırmalarının sonuçları eskiden kitap veya makale olarak yazılı bir biçimde gerçekleştirilirken, artık bunların yanı sıra youtube ve diğer sosyal medya kanallarında sohbet, röportaj ve diğer şekillerde görsel ve sözel olarak da yaygın bir biçimde yapılıyor. Hatta tarihi konular artık bilgisayar oyunlarının ana konusu oluyor. Resim ve çizgilerle animasyon filmler hazırlanıyor. Bir diğer deyişle üretilen tarihler artık bu şekilde teknolojik ürünlere dönüştürülüyor. Buna paralel olarak tabii tarihin metot metodoloji ve yöntemleri de değişiyor. Hatta buna bağlı olarak yeni tarih konseptleri de ortaya çıktı. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse, dijitalden yola çıkarak dijital tarihçilik, çevresel tarih, toplumsal tarih, cinsiyet tarihi, bellek tarihi, bilgi tarihi, duyguların tarihi, şeylerin tarihi, görsel tarih, kültür tarihi, nöro tarih, post hümanist tarih ve küresel tarih gibi yeni tarih yaklaşımları, yeni tarih alanları da ortaya çıkmış bulunuyor. İşte bunların içerisinde özellikle genel olarak Türk dünyasını bu dijital tarih metodu üzerine gelişmeler yakından ilgilendiriyor. Aslında dijital tarihçiliği farkında olarak veya olmayarak hepimiz bir parça yapıyoruz şu anda. Çünkü dijital tarihçiliğin kısa ve basit tanımı onu dijital araç ve gereçler ile yapılan tarih araştırmacılığı olarak ifade ediliyor. Nitekim biz bugün görüyoruz ki, hepimiz elektronik kitaplardan, elektronik makalelerden, elektronik yazı araçlarından, bloglardan ve sosyal medya paylaşımlarından yararlanıyoruz. Bunları araştırmalarımızda kullanıyoruz. Hatta bunları kullanmak, ürünlerimizi internet ortamında e-formatında paylaşmak da zorundayız. Çünkü makalelerimiz e-formatına dönüşmediği ve bilimsel platformlarda yayınlamadığımız zaman okunurluğu azalıyor. Çünkü artık pek az kimse kütüphanelerde gidip dergi ve makale taraması yapıyor. Çoğunluk arama motorundan ulaşabildiği 144

147 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi e-kitap ve e-makaleler üzerinden araştırmalarını yapmaya çalışıyor. Bu araştırmacılara hem kolaylık sağlıyor, hem de hız kazandırıyor. Bunun dışında araştırmalarının sonuçlarını kitap ve makale olarak değil, Youtube gibi mecralarda özel kanal açarak burada bilgi ve yorumlarını paylaşan akademisyenlere özellikle genç kesim tarafından büyük bir ilginin olduğu bir gerçek. Bunu başarılı bir şekilde yapan burada değerli hocalarımız bu oturumda var. Mesela, değerli meslektaşım Prof. Dr. Ahmet Taşağıl bunu çok güzel yapıyor. Çalıştığı alanlarda önemli konuları ve yeni araştırmalarının sonuçlarını Youtube kanalında takipçileriyle paylaşıyor. Kendisini takip edenler arasında ben de varım. Buna benzer şekilde Genel Türk Tarihi özellikle İslam Öncesi ile ilgili Prof. Dr. Osman Karatay ın Youtube kanalındaki paylaşımlarını da başarılı buluyorum. Elbette böyle yayınlar bilgi ve teknik altyapı veya destek gerektiriyor. İnternet çağından önce doğup bugün belli bir yaşın üzerindeki bizim gibi insanlar için kolay değil ama bilgi teknolojileriyle iç içe büyüyen gençler bunu daha iyi yapabiliyor. Bu sebeple, teknolojiye uzak hocaların gençlerden özellikle asistanlar, yüksek lisans, doktora öğrencilerinin yardımıyla veya kendi evlatlarının destekleriyle bunu yapabilirler. Bu diğer bir deyişle, benden önce Prof. Yüksel Çelik in de bahsettiği gibi Eğitim 4.0 olarak adlandırılıyor. Ben de diyorum ki, tarih alanında yeni araştırma ve eğitim sisteminin adı Tarih 4.0 dır. Yani, tarih ve tarih araştırmaları böyle bir döneme girmiş durumdadır. Bunu değişime ayak uydurmak durumundayız. Aksi halde, benden önce Prof. Dr. Mehmet Öz ün de mefkûre bahsinde ifade ettiği gibi, çağın değişimine ayak uydurmazsak çağın gerisinde kalırız. Tarihçiler olarak bu dijital çağa uyum sağlayamazsak, dijital araç ve gereçleri iyi öğrenemezsek hem araştırmalarda geri kalırız hem yaptığımız araştırmaları kitlelere ulaştırmak sıkıntılarla karşılaşırız. Çünkü dijital mecralarda yer almayan araştırmaların maalesef okunma oranı düşüyor. Eğer bir bilimsel eser okumuyorsa, ona atıf yapılmıyorsa orada bir sorun var demektir. Dolayısıyla Eğitim 4.0 ı iyi kavramalıyız. Tarih bölümlerinin müfredatlarında gerekli değişiklikleri bir an evvel yaparak tarih lisans bölümlerine mutlaka dijital teknolojideki araştırma ve yazıyla ilgili yazı- 145

148 3. Oturum lım ve donanımları tanıtan, kullanmasını öğreten dersleri koymalıyız. Ancak, bu tip dersleri veren tarih bölümlerinin olmadığını söyleyebiliriz. Ama elbette bu gelişmeler henüz çok yeni, bundan sonra olacaktır. Eskiden bilgisayar tarih bölümlerine ne gerek, sadece yazıcıdan çıktı almaya yarar şeklinde bir görüş vardı. Ama şimdi dünya çok değişti. Bilgisayarın girmediği alan kalmadı. Kendim dijital araç, gereçleri, bunlarla ilgili araştırma metot ve yöntemlerle ilgili dünyadaki gelişmeleri en eski mesleğim elektronik olduğu için yakından takip ediyorum. Bu sayede şu anda birçok dijital araç kullanıyorum araştırmalarımda. Bibliyografya hazırlamaktan tutun bir eserin yazım aşmasına kadar birçok yerde kullanıyorum. Bu da bazı süreçleri hızlandırarak bana zaman kazandırıyor. İşte bu dijital araç ve gereçleri biz öğrencilere lisans düzeyinde vermeliyiz. Ama tabii bazı gençler bunu kendi bilgi ve tecrübeleri ile kullanabiliyorlar. Ama her öğrenciden bu beceriye sahip olmasını bekleyemeyiz. Ders olarak bunları tüm öğrencilerin öğrenmesi sağlanmalıdır. Şimdi bu dijital tarihçilik de ne getirdi bize? diye bir soru sorarsak, bu değişimlere genel olarak baktığınız zaman hepinizin de fark ettiği gibi öncelikle kaynaklara erişimimiz çok arttı. Yani bizim yaşımız, internet öncesi dönem ile günümüzü mukayese etmeye müsaittir. Öğrencilik yıllarımızda Amerika Birleşik Devletleri nde veya Avrupa nın herhangi bir ülkesinde Türk tarihi ile ilgili bir araştırma eserini yayınlandıktan birkaç yıl sonra ancak duyuyorduk. Ve en az bir 4-5 yıl sonra o kitabı görmek, elimize almak mümkün olabiliyordu. Bazen 10 yıl sonra da o kitaba ulaşanlar oluyordu. Böyle zordu kaynaklara erişim ama bugün internet sayesinde herhangi bir ülkede alanımızda bir eser çıktığı zaman anında haberimiz oluyor. Japonya olsun, Amerika olsun en uzak ülke de bile çıksa eğer onun e-formatı varsa kredi kartı ile ödemesini yaparak bilgisayarımıza o saatte indirip okumak imkânına sahibiz. Bunun gibi Türkiye de ve birçok ülkede arşiv kurumları belgeleri sayısallaştırılarak internete yüklemiş bulunmaktadır. Oturduğumuz yerden bu kaynaklara erişim yapabiliyoruz. Böylece arşive gitmeden evden istediğimiz vesikaları elde edebiliyoruz. Veya çok eski eserler, el yazmaları da 146

149 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi aynı şekilde internette. Kütüphane veya kurumlara üye olarak, ücretlerini ödeyerek onlara erişim sağlayabiliyoruz. Dijital çağda dil öğrenmek de çok kolaylaştı. Şimdi internet kaynaklarından veya çevrimiçi kurslarıyla herhangi bir dili öğrenmek eskisine göre daha kolay ve etkili. Öte yandan küresel çağda yurt dışına seyahat ve irtibat kurma imkânları da çoğaldı. Bu sayede, Rusça, Çince, Arapça ve Farsça gibi dilleri o dilin konuşulduğu ülkelere giderek etkin bir şekilde öğrenmek yaygınlaştı. Günümüz genç tarihçileri bu sayede çok dilli olarak yetişmektedir. Yine bu çağda çeviri çok kolaylaştı. Google çeviri programını etkili kullanabilen arkadaşlar onun çeviride yaptığı hataları telafi ederek zamandan kazanıyorlar. Günümüzde bu imkanların farkında olarak kendini yetiştirmeye çalışan genç tarihçileri gördükçe, geleceğe olan ümidimiz artıyor. Nitekim birçok genç tarihçilerimiz alanında başarılı işler yapıyorlar. Özellikle proto Türkler üzerine orijinal çalışmalar var. Onları takip ediyoruz. Bir diğer gelişmede tarih anlayışında daha özgür ve orijinal yaklaşımlarında ortaya çıkmakta olması. Eskiden pek çok tarihçi Avrupa merkezci yaklaşımla tarihi olaylara bakardı. Artık Avrupa merkezli tarih anlayışı sadece Türkiye de değil, tüm dünyada etkisi yitirmektedir. Bu sebeple, Türkiye de özgün yaklaşımlarla yazılan eserlerin çoğalmakta olduğunu görüyoruz. Bir diğer önemli gelişme de bu dijital çağda Türk dünyası genelinde yaşandı. Aslında bu süreç dijital çağın öncesinde başladı. Sovyetler Birliği nin çöküşüyle, bundan 30 yıl önce beş bağımsız Türk Cumhuriyeti nin ortaya çıkışı da Türk tarihçiliğine büyük katkı sağladı. Öncelikle bu ülkelere seyahat etme, araştırma yapma ve öğrenci gönderme imkânları ortaya çıktı. Aynı şekilde o ülkelerden Türkiye ye. Öte yandan bu ülkelerin her birinde büyük bir tarihçi potansiyeli var. Diğer bir deyişle, her beş cumhuriyetin de kendi tarihçileri var, özgün çalışmalar var, çok değerli bilim insanları var. Bunların da çalışmaları Türk tarihçiliğine büyük katkı sağlıyor. Bu çalışmaların neticesinde Türk kültürü ve uygarlığının çeşitli yönleriyle ele alma imkanı çıkıyor. Bunların sonuçları şimdiden Türk 147

150 3. Oturum tarihinin bizim düşündüğümüzden daha geniş ve derinlikli olduğu düşüncesini ortaya çıkarmaktadır. Türklerin insanlık tarihine ve uygarlığına katkılarının en eski çağlardan itibaren mevcut olduğu yönünde bir düşünceler kuvvet kazanmaktadır. Bunlar daha somut bir şekilde henüz ortaya konmuş değil, ama zaman geçtikçe bunların ete kemiğe bürünerek dünyanın kabul edeceği neticelere ulaşacağından umutluyum. İşte bunlar zaman içerisinde tarihçilerimizin dijital çağın imkânlarından yararlanarak yapıkları çalışmalarla gerçekleştiğinde 21. yüzyıl Türk tarih yüzyılı olacaktır. Bilindiği gibi, 19. yüzyılda böyle bir şey yaşandı. Biliyorsunuz, tarih felsefesinde 19. yüzyıl tarih yüzyılı olarak geçer. Çünkü 19. yüzyılda tarih dünya çapında büyük önem kazandı. O zamanlar aydınlanmanın doğa bilimlerinin etkisiyle gelişmesiyle tarih biliminde de buna benzer gelişmeler yaşandı. Üniversitelere tarih dersleri kondu. Tarih araştırmalarının metot ve yöntemleri geliştirildi. Hatta tarihi olmayan halkların millet olmadığı varsayıldı. Böylece tarih ön plana çıkınca 19. yıl dünyada tarih yüzyılı olarak anıldı. İşte buna benzer şekilde Türk tarihi alanındaki büyük gelişmeler, özellikle Türklerin dünya uygarlığına katkıları somut bir şekilde ortaya çıktığında da 21. yüzyıla da Türk Tarih Yüzyılı adı verilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Bu da bizim tarihçilerimizin başarısı olacaktır. Öte yandan birçok faydası olan dijital teknolojinin aynı zamanda ulus devletlere ve milli kültürlere tehditlerinin de olduğunu yadsınamayız. Özellikle yeni teknolojik yaşam diller ve kültürler üzerinde tahripkâr etkiler yapabiliyor. Bundan dolayı Almanya ve Fransa gibi dünyanın gelişmiş ülkeleri dillerinin geleceğinden endişe ederek önlemler almaya çalışıyorlar.teknolojiye hükmeden ve içerik üretmede çok geniş imkanlara sahip ülkeler kendi dil ve kültürlerini yayma imkanına sahiptirler. Bundan dolayı uzmanlar zaman içinde bazı dillerin ve kültürlerin yok olacağına işaret ediyorlar. Bu tehlike Türk dünyası için de söylenebilir. Eğer kültürel bir birlik oluşturulmaz ise özellikle nüfusları az olan Türk halkları dil ve kültürlerini zaman içinde kaybetme tehlikesi ile karşılaşabilirler. Fakat Türk dünyası kültür, dil ve tarih gibi konularda birlikte hareket ettiği zaman, ortak sorunlara ortak çözümler üretebilirler. Çünkü durumda 148

151 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi ortak dil ve kültür ve geçmişe sahip 300 milyonluk bir kitlenin bu tehlikeye karşı daha korunaklı hale gelmesi mümkün olacaktır. İşte bunu için Türk dünyasında kültürel ve bilimsel alanda birlik lazım. Bu birliğin de temeli bu alandaki kurumlar olmalıdır. Bu konuda halen çalışan kurumlar var. Mesela, TÜRKSOY, Türk Akademisi, Türk Keneşi, şimdi Türk Devletleri Teşkilatı ve TürkPA gibi kurumlar Türk dünyasının ortak oluşturulmuş kurumları olarak bu alanda bazı çalışmalar yapıyorlar. Ama bunların çalışmaları geniş Türk dünyasının ihtiyacını karşılamaktan uzaktır. Demek ki bunlara ilaveten başka kurumsal birliklerin de olması lazım. Aslında bunun da zemini var. Bugün her bağımsız Türk Cumhuriyetlerinde Tarih Kurumları ve Türk Dil Kurumları gibi kurumlar var. İşte bunların kendi aralarında bir birlik oluşturmaları bu amaca hizmet edebilir. Mesela Türkiye nin Türk Tarih Kurumu Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan gibi ülkelerin tarih kurumlarıyla ortak çalışmalar başlatabilir. Daha sonra bunun kapsamı genişletilebilir. Aynı durum Türk Dil Kurumu için de geçerlidir. Böylece yıllar öncesinden kurulmuş ve tecrübeli bu kurumların sayesinde dil ve tarih alanlarındaki sorunlara ortak çözümler üretmede etkili çalışmalar yapılabilir. Tarih alanında küçük bir çalışmayı biz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü nde 2018 de gerçekleştirdik ve Türk Tarihinin Çince Kaynakları konulu uluslararası bir sempozyum düzenledik. Bugün bu oturumda konuşmacı olan Prof. Dr. Ahmet Taşağıl da katılmıştı. Buradaki temel amacımız Kazakistan ve Türkiye deki sinolog tarihçileri bir araya getirmek ve ortak çalışmalar yapmalarına zemin hazırlamaktı. Çünkü iki ülke bu konudaki uzmanları birbirlerini tanımıyorlardı. Oysa, hepsi İslam Öncesi Türk Tarihi, Hun Tarihi ve Göktürk Tarihi gibi aynı konular üzerinde çalışıyorlardı. Bu sempozyumla alanında önde gelen 10 dan fazla ismi bir araya getirdik. Orada Türk katılımcılar şunu dediler: Bizim birbirimizden haberimiz yokmuş. Kazakistan da bakınız, ne kadar değerli Çin dili ve Türk tarihi uzmanı bilim adamları var. Öte yandan Kazakistan dan gelen bilim adamları da biz de sizleri bilmiyormuşuz. Prof. Dr. Ahmet Taşağıl ın dışındaki sinolog tarihçilerden haberimiz yokmuş. Bakınız Türkiye de Prof. Dr. Konu- 149

152 3. Oturum ralp Ercilasun, Dr. Sema Orsoy, Doç. Dr. Gürhan Kirilen ve Doç. Kürşat Yıldırım gibi uzmanlar varmış. Bizim onlardan niçin haberimiz yok? şeklinde serzenişte bulundular. İşte Mimar Sinan Üniversitesi olarak bir nebze bir şekilde bir birlikteliğe zemin hazırlamaya çalıştık. Dolayısıyla yukarıda isimlerini saydığımız kurumlar ellerindeki geniş imkanlarla daha kapsamlı işleri hayata geçirebilirler. Böylece tüm Türk dünyasının dil ve tarih alanındaki ortak kazanımları yeni bakış açıları ve yeni ortaya koyduğu fikirler ile elbette tarih eğitimine de yansıyacaktır. Çünkü müfredatı hazırlayanlar bu bilgilerden yola çıkarak hazırlayacaklar, var olan mevcut bilgiyi eğitime uyarlayacaktır. Hepinize sabırlı dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz TOMAR; Teşekkür ediyoruz Sayın Hocam, Hocamız daha ümitvar bir konuşma yaptı. Dijitalleşmenin imkânları, özgün bakış açıları ve Türk Cumhuriyetlerinde tarihçiliğin gelişmesi ve 21. yüzyılın Türk tarih yüzyılı olacağı hususundaki görüşlerini dinledik. Çok teşekkür ediyoruz Sayın Hocam. Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz TOMAR; Evet, bu oturumun son konuşmacısı Türk dünyasının duayen tarihçilerinden hocamız Yeditepe Üniversitesinden Prof. Dr. Ahmet Taşağıl hocamız. Buyurun sayın hocam. 150

153 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi Ortak Türk Tarihi Modeli Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL * Çok teşekkür ederim Sayın Başkan, Sayın Mütevelli Heyet Başkanı, Türk Ocakları Başkanı çok Kıymetli Meslektaşlarım; herkesi saygı ile selamlıyorum. En başta ulu önder Atatürk ün rahmete kavuştuğu bugünde yani anma gününde rahmetle ve saygıyla anıyorum. Ben de diğer konuşmacılar gibi aynı şekilde yine Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığının 30. yılını kutluyorum. Sonsuza kadar payidar olmalarını diliyorum. Farklı bakış açılarıyla gerçekten çok değerli fikirler ve bildiriler, konuşmalar dinledik. Ben de onlardan biraz farklı olarak kendi fikirlerimi ve ulaştığım sonuçları burada sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki, ben ilk defa 1997 de Kazakistan a gittim o seyahatimde Türkistan a gitmiştim, Ahmet Yesevi Üniversitesi ne. O zamandan 2021 yılının 10 Kasım ına kadar geçen süre içerisinde takip edebildiğim kadarıyla Türk dünyasının geleceği konusunda ümitvarım. Ben daha olumlu düşünüyorum, yani, iyimserim. Kendi yaşadığım tecrübelere dayanarak ve gelinen tarihçilik açısından ya da mefkûre açısından bakıldığında kısacası oturumumuzun konusu açısından ben çok umutlu olduğumu söyleyebilirim. Burada açıkça ifade edeyim. Bunu özellikle gittiğim yerlerde gözlemle fırsatı buldum. Halkın da arasına karışarak taksicilerle, pazarcılarla veya normal vatandaşla da sohbet ederek bunu söylüyorum. Esasında şimdi hepimiz kendi çapımızda aslında bir şeyler yapıyoruz. Ama daha çok ciddi kurumlara ihtiyaç var. Mevcut kurumlar da aslında elinden geleni yapıyor. Birçok arkadaşımız çok değerli çalışmalar meydana getiriyorlar, getirdiler. Ben aynı zamanda Kazakistan da 3 yıl Ahmet Yesevi Üniversitesinde çalıştım. Ama bunun dışında Almatı daki El-Farabi, Abay, Sanat Akademisi, Kızlar Pedagoji Üniversitesi, Nur-Sultan da Avrasya Üniversitesinde ve * Yeditepe Üniversitesi 151

154 3. Oturum başka 4-5 üniversitede dersler ve Kazakistan daki tarihçi öğretim üyelerine ayrıca eğitim verdim. Hala çok sayıda doktora tez danışmanlığı yapıyorum. Bunun çok faydalı olduğunu gelecek açısından ortak mefkûre gelişiminde katkı sağlayacağını düşünüyorum. Ben gittiğimde Kazak tarihçilerle meslektaşlarımızla sohbet ediyoruz, Kazakça öğrendik. Kısa sürede öğrendim. Şunu söylüyorum, bazıları Kazakların Küçük Cüz ünün Alanlardan geldiğini iddia edenler olurdu. Onlara doğal bir şekilde tepki gösterdim. Bir kısmı Ulu Cüz ün Yüeçilerden geldiğini söyleyerek, kendilerini Avrupalılara bağlama gayesi güdüyorlardı. Şimdi bu yanlış fikirlerin hepsi çok şükür ortadan kalktı. Benim de katkım olmuştur. Kazakistan Milli Eğitim Bakanlığında müfettişlik kurumu var, bir anlamda bağımsız denetleme kurumudur. Onun da üyesiyim. Birkaç üniversitede de denetlemeci olarak da görev aldım. Oralarda da aynı şeyi söylüyorum. Yani gelinen noktada gelecekte daha iyi olacak diye düşünüyorum. Bunun içerisinde tarihçi olarak konumuzla ilgili önerilerim şunlardır. Bunun üzerine konuşmamı sürdüreceğim. Artık bizim bir model geliştirmemiz gerekiyor. Bir paradigma oluşturmamız söz konusudur. Bütüncül bir tarih yaklaşımıyla Türk tarihini bir bütün halinde ortaya koymamız ya da anlatmamız lazım böylelikle. Mehmet Öz hocamızın da vurguladığı gibi Yüksel Çelik in, diğer arkadaşlarımızın da açıkça anlattığı gibi bütüncül yaklaşımla anlatmamız lazım. Şu anda Türkiye den ulaşılması en zor yerlerden biri Tuva dır. Tuva nın en ulaşılmaz yerinde Porbajın da 2007 yılında bir çobanla karşılaştık. Onunla Rusça konuşuyorduk. Türkiye Türkçesi ile Tuvaca nın yakınlığını anlatırken kelimeler olarak vücudun baş, saç vs. çoban bir şaşırdı. Bu bambaşka bir anlam ifade eder. Ya da mesela Ak Toprak(Akdovurak) diye bir yer var. Orada bizim köyün yakınında da Yalova da bizim köyde de bir köy adı var. Böyle değişik açılardan baktığımız demek ki aslında genel kompozisyon görürüz ki zaten Avrasya coğrafyasında bu birliktelik açıkça söz konusudur. Mesele bizim bir model geliştirmemiz ve bunu anlatmamızdır. Sayın Mehmet Öz Hoca da söyledi, diğer hocalar da söyledi. Gerçekten bir model geliştirmek konusuna katılıyorum. Türk Akademisinde Ortak Tarih oluşturulması yönünde fikir ve 152

155 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi katkım da olmuştur lere kadar ortak Türk tarihi denemesi yapıldı. Bu daha da geliştirilebilir. Ancak, özellikle söylüyorum. Ben yakın tarihin özellikle 16. yüzyıldan sonrasının yani bu tarihi iyi bildiğini iddia eden birtarihçi olarak söylüyorum. 16. Yüzyıl sonrası Ortak Tarih yazılmasına şimdilik karşıyım. Bu konu yıl sonra gündeme getirilerek ele alınmalıdır. Aksi takdirde söz konusu ülkeler ve toplumlar arasında bunun çok büyük sosyal ve siyasi problemleri olur. Bu konuda lütfen dikkat edelim. Kazak-Kırgız, Kazak-Özbek, Özbek Türkmen biliyoruz ki aralarında bunlar hanlıklar halinde yaşadıkları devirde çok büyük mücadeleler oldu ve olumsuz sonuçları ortaya çıktı. Bana göre bu konuda çok objektif tarih yazmak da mümkün değildir. Çünkü gerek milletleşme sürecinde veya kendi milli bilinçlerini kazanma süreçlerinde çok büyük zarar verilir diye düşünüyorum. Onun öncesinde ise Ortak Tarih gerçekten gerekiyor. Burada amaç şu olmalıdır: Niye aynı kökten geliyoruz? Veya niye Türk üz, ortak tarihimiz nedir? Bunun temel noktalarını tespit ederiz, ortaya koyabiliriz Bununla ilgili en iyi örnek sayın rektörüm Cengiz Hocamın da uğraş alanı da mesela Kıpçaklarla başlayalım. Ya da Oğuzlar veya Kanglılar veya Peçenekler, Konradlar, Naymanlar birçok boy adını örnek olarak gösterebiliriz. Adriyatik ten Çin Seddine kadar denen ifade doğruydu. Bana sorarsanız biraz daha doğuya batıya gitmeliyiz Macaristan Mançurya diye uzun bir dikdörtgen düzlem şeklinde Avrasya coğrafyasında Türk kökenli halklardan söz edebiliyorsak. Kaynaklarından başlamalıyız. Orjinal kaynakları mesela Çince de çok açık bir şekilde bellidir. Daha sonra Hintçe Tibetçe, Sogdça, Pehlevice, Arapça Farsça Grekçe, Latince, Ermenice, Süryanice Bakın, kaç dil saydım. Rusça Slav dilleri gibi Latinceye kadar birçok dilleri de ilave edebiliriz. Kazakistan da bu konuda çok değerli çalışmalar yapılıyor. Kıpçaklarla ilgili belgelerin ortaya konmasında vesaire, ama burada Kıpçakların Türk âleminde, Türk dünyasında nasıl yer aldığını bizim bilmemiz lazımdır. Türkiye deki Kıpçakların da o meseleye dâhil edilmesi mümkündür. Bugün Orta Kazakistan da Kıpçak kökenli kabileler var. Kırgızistan ın güneybatısında Batken bölgesinde, Özbekistan da, Anadolu da, Azerbaycan da da bulunuyorlar. Yani şu an hala Kıpçak adını taşıyan yer isim- 153

156 3. Oturum leri veya topluluklar Macaristan da da söz konusudur. Bulgaristan da, Romanya da Karadeniz in kuzeyinde Tataristan da da varlıklarını biliyoruz. İşte Ortak Türk tarihi modelini geliştirirken bu durumun nasıl oluştuğunu ortaya koyabilmemiz gerekir. Burada ben şöyle bir şey öneriyorum: Birincisi göçleri bilmektir. Bütün Türk kökenli halkların nereden nereye göç ettiğini açık bir şekilde anlamamız lazımdır. Başka türlü anlaşılır bir şekilde ortaya koyamayız. Bazı kişiler biz niye Türk üz ki diyor. Bazıları da bize niye Türk diyorsunuz diye soruyor. Böyle durumlara çok şahit oldum. Bunu bir şekilde anlatabilmemizin yolu Türk kökenli halkların göçlerini analiz etmek ve doğru bir şekilde yazmaktır. İkincisi boy sistemini analiz ederek günümüz ile bağlantısını kurmaktır. Kazaklar ve Kırgızlar kendi boy sistemlerini çok iyi bilirler. Yakından bildiğim için söylüyorum, Kazaklar sosyal hayatı ve kültürü çok iyi bir laboratuvardır. Ama tarihin en erken devirlerinden beri Türk boylarının izleri sürülmelidir. Tarihi kaynaklar bunu bize bildirir. Üçüncüsü bütün Türk kökenli halkların bir şekilde bağlı olduğu devlet modelidir. Bu konuda Türk Model Devleti Gök Türkler adında kitap yazdım. Peki niye? Hunlar Türk değil mi? Tabii ki Türk tür. Avarlar, Peçenekler Avrupa hunları, Ak Hunlar, Uygurlar hepsini sayabiliriz. Gök Türk Devletinin asıl adı Türk Kağanlığı dır. Güney Kazakistan daki Sır Derya ırmağına paralel uzanan Karadağlar önemli kaynaklardan biridir. Yine oradan doğuya Almatı ya doğru olan alanda yüzlerce Oğuz şehrinden ve diğer şehirlerden bahsedilir. Bu alan Ön Asya Türkleri için çok değerlidir. Batı Gök Türklerinden günümüze ulaşırlar. Aslında Türk Kağanlığı zamanından günümüze ulaşan yani yılları arasındakidönemi biz yazıtlar sayesinde ve Çin kaynaklarının da desteğiyle öğreniyoruz. Bu bir bakıma iç dünyamızı anlamaktır. Yani bir model kağan nedir? Hatun nedir? Yabgu, şad vs. bütün makamları çözebiliyoruz. Bunun devamında Batı Gök Türk Kağanlığı ile birlikte bunların Kazakistan ve Kırgızistan ın kuzeyinde bulunan Çu, Talas, Sır Derya, İli, Taraz gibi su boylarında boyların o bölgelerde nasıl yaşadığını öğrenebiliyoruz. Bunun üzerine bir model geliştirebili- 154

157 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi riz. Ben bunu akademik olarak da denedim, popüler şekilde de yazdım. Bence mümkündür. 634 yılında Batı Gök Türk Kağanlığı yıkılınca Türk kağanı beylerin çoğu Çin e gidiyorlar, Çin üniforması giyiyorlar, Çin Sarayı nda görev alıyorlar. Hatta kendi milletine karşı savaşanlar da var Göktürk beylerinden. Halk, yani başsız kalan boylar ne yapıyor? Balkaş Gölü nün güneyinde İli Irmağı civarında toplanıyorlar. Büyük bir Kurultay yapıyorlar ve 10 a bölünüyorlar. 10 a bölündükten sonra her birini bir ok veriliyor ve buna On Ok diyorlar. Kısacası 10 kabile diyorlar. Ve bu On Oklar daha sonra Batı Oğuzları dediğimiz boy grubudur. Faruk Sümer Hocanın Oğuzlar kitabından da belirttiği gibi batıya doğru o Sır Derya ve Güney Kazakistan da tam anlamıyla Batı Oğuzları meydana geliyor. Orada Oğuz Yabgu Devleti kuruluyor; Selçuklulartakip ediyor; sonra Ön Asya daki sayısız beylik geliyor. Devamında Osmanlı Devletive Türkiye Cumhuriyeti çıkıyor. Yani sanki bütün bunların temeli orada atılıyormuş gibi bir durum söz konusudur. Aynı bölgede meydana gelen bir örgütlenme biçimidir. Ortak Tarih modelini geliştirirken içerisine koymak durumundayız. Başka bir nokta, aynı bölgede 1520 li yıllarda Kazaklardan Kasım Han da aynı büyük bir kurultay topluyor. Orada da Kazaklar yeniden örgütleniyorlar, onlar da kendi aralarında bir model geliştiriyorlar. Bugünkü Ulu Cüz, Orta Cüz ve Küçük Cüz adı verilen Kazak boy konfederasyonubu şekilde ortaya çıkıyor. Bunlar ile eski boy grupları arasındaki bağı ve sürekliliğini ortaya koymamız gerekiyor. Bu anlamda Türk Kağanlığı adı ve milleti ad vermesi sebebiyle Gök Türkler dönemi özellikle çok önemlidir. Sosyal tarihimiz açısından da değerlidir. Gök Türkleriz söz konusu ettiğimizde bugün Özbekistan, Kırgızistan ın bir kısmı, doğrudan Kazakistan ın tamamı, Güney Sibirya, Moğolistan, Mançurya nın bu alana girdiğini görürüz. Çin kaynaklarının Gök Türk ülkesinin sınırlarını açıklayan ifadesi vardır arası için 15 milyon kilometre karelik alandan söz edilir. O dönem içerisinde o bütünlüğü görebiliyoruz. Peki, bu bize neyi sağlar? Peki, bugünkü mesela Kazak nereden geliyor? Özbek nereden ortaya çıkmış? Kırgızlar bunun neresinde ve Sibirya daki küçük Türk boyları Tuvalılar, Telengitler, Hakaslar buna benzer Alaca Atlı Türkler! Bunları nerelere oturta- 155

158 3. Oturum biliriz? diye soruyoruz. Mesela en doğuda Tola Irmağına götürür. Tola Irmağından başlayalım. Osmanlı tarihinde ve bizim yakın tarihimizde Tuna Nehri Sakarya Irmağının taşıdığı anlamdan söz edilir. Ama genel olarak ırmak boylarının da ne kadar önemli olduğunu anlayıp o modelin içine yerleştirebiliriz. Bunlarla ilgili Kazakistan da bu sene ve geçen sene iki toplantıya katıldım. Bence artık hep Çin kaynakları Çin kaynakları diyoruz da Çin kaynaklarının da suyu çıktı bir anlamda. Şöyle bir duruma kayıyor: Uluslararası düzlemde o bakımdan dünyayı takip etmek, teknoloji, dijital gelişmeleri takip etmek konusundaki arkadaşların teklifi çok son derece doğru orada artık genetik çalışma yapıyorlar. Paleontolojik, osteolojik (kemik bilimi) bu kalıntılar, kumaşlar vesaire bitki bilimi gibi alanlarda yapılan çalışmalarla yeni yeni tarih arayışı içindeler ve batılılar bu konuda hassasiyetle duruyorlar Japonlar da. Bizim geride kalmamız lazımdır. Bir kemiğin tahlilinden analizinden o zamanki insanların ve hayvanların ne ile beslendiğini öğrenebiliriz. Burada bir başka şey daha var. Bugün burada özellikle benim gördüğüm, çok şey gördüm ama ve Doğu Kazakistan da bulunan arkeolojik çalışmaları sonunda bulunan eşyalarla birlikte belki de Türk tarihinin erken devrini yeniden yazmak gerekir. Zeynulla Samaşev gibi Kazak arkeologlar-sahada emek veren arkeologlar onlar yazacaklar. Sonuçta bahsettiğimiz tarih modelini sağlamlaştırmak ihtiyacı ortaya çıkıyor. Yani ben Türk tarihinin gerçek anlamda bir model eksikliğinin mevcut olduğunu düşünüyorum. Gök Türk dönemi dediğimiz zaman bunun içerisine en doğuda bugün bu şartlarda Fu-yü Kırgızları yani Mançurya da yaşayanlar diyelim. Onlardan başlayalım. Macaristan a kadar olan geniş sahadaki veya o bütün Türk kökenli halkları ya da insan gruplarını Gök Türk Kağanlığı dönemini kaynak göstererek Türk Kağanlığı çerçevesi içerisine alma şansımız vardır. O yüzden bu modeli bence her yerde işlemek zorundayız. Bunu Kazakistan da iyi yapıyorlar. Mesela bazı konferanslara ben de katıldım, bildiri de sundum. İyi bir model geliştiriyorlar Kazakistan da. Çok iyi hatta mesela Moğolistan da dahi Gök Türk tarihine önem veriyorlar. Yani bugün Moğolistan da arkeolojik eserlerin %95 i Türklere aittir. Çin kaynakları diyoruz, benim de 156

159 Ortak Mefkûre İnşası Açısından Tarih Eğitimi ömrümü verdiğimi alan, ama artık orada deniz tükendi. Artık araştırmalar farklı bir tarafa doğru gidiyor. Özellikle çağdaş bilim anlamında bakarsak diğer alanlarda, dijital vesaire diğer genetik paleontoloji kalıntı bilimi, iklim bilimi gibi alanlar. Günümüze kadar gelebiliriz. Tarihi süreklilik var. Türk Kağanlığı dediğimiz zaman tekrar ediyorum, hepsini içerisine sokabiliyoruz. Bilge Kağan Türk kelimesi buna benzer kapsayıcı bir bu şekildedir. Zaten 1. Uygur Kağanlığı tam anlamıyla 840 a kadar Gök Türklerin devamıdır. Sonrasında büyük bir kırılma yaşanmıştır. Türklerin ağırlık merkezinin Orta Asya nın Türkistan sahasının batısına kaymasına sebep olmuştur. Kısacası yılları arasındaki 1. Uygur Kağanlığı Gök Türk geleneğinin aynen sürdürülmesidir. Orada Çin i bir elçinin raporu şöyle diyor; Uygur kabilesini kastederek Aslında Uygurların sayısı çok azdır. Bütün boylar arasında birlik olduğu zaman Türk boyları arasında birlik olduğu zaman çok güçlü oluyorlar. Bu anlamda o ifade bile Uygurların da Gök Türklerin devam modeli olduğunu gösterir. Açıklamaya çalıştığımız model daha sonraki yüzyıllarda Bozkır halkları tarafından sürdürülüyor. Genel olarak Türk kültürü bütünlüğü içinde örgütlenme biçimleri, teşkilat yapısı, sosyal hayatta her şey önemli günümüze kadar varlığını korumuştur. Ama o bütünlüğü her şekilde önce korumamız, sonra anlatmamız gereklidir. Moğol dönemini ele alsak gerçekte bir Moğol Türk İmparatorluğu kurulduğunu görürüz. Bu devlet de aslında bir anlamda Avrasya coğrafyasında Türkleri birleştirdi. O halde göçlerle hangi topluluğun nereye gittiğini anlarsak, mesela Mısır a Kıpçaklar nasıl gitti? Hindistan a Kıpçak kökenli Türkler nasıl gitti? Veya Çin e Avrupa ya nasıl gitti? Bunları birer birer analiz etmek gerekiyor. Bir anlamda belki Türk göç tarihi benim de öğrenciliğimden beri uğraştığım üzerinde durduğum konudur. Kafkaslar konusu da aynı şekilde ele alınabilir. Ama Kazakistan özeline dönersek kilometrekarelik yüz ölçümü, civarında su kaynağı bulunur. Su kaynaklarının bozkır hayatında önemli olduğunu biliyoruz. Bunları da dikkate alırsak farklı açılardan bütüncül yaklaşımı gerçekleştirmemiz gerekiyor. Bunu bizim geliştirerek ortaya koymamız zorunluluğu vardır. Ben kendi adıma bunu yapmaya çalıştım. Kurumların veya diğer akademisyenlerin bir araya gelmesi lazım. Moğolistan, Kazakistan, Kırgızis- 157

160 3. Oturum tan, hatta Sibirya daki akademisyenlerle çok yakın ilişki içerisindeyim. En son olarak Novosibirsk te buna benzer bir çalışma yapılıyordu. Benden de bir makale istediler. O makalede Oğuzların ortaya çıkışını anlatmaya çalıştım. Bu birliktelik böyle ortaya konacaktır yılından beri Batıda yazıldı halen yazılıyor, daha yazılacaktır. 21. yüzyılda geldiğimiz noktada ortak bir mefkûre oluşturulacaksa Ortak Tarih Modelinin çok değerli olduğu fikrini taşıdığımı ve bunun doğru yazılması gerektiğini düşünüyorum. Türk Dünyasının gelecek projeksiyonunu kurgulamak açısından konuya baktığımızda söz konusu modelin sağlam bir geleceği çizme açısından çok faydalı olacağınainanıyorum. Herkese sabırla dinlediği için teşekkür ediyorum. Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz TOMAR; Çok teşekkür ediyoruz Sayın Hocam, Gerçekten önemli bir model geliştirmenin nasıl batı merkezli, Avrupa merkez bir tarih okuması var, bu bütün dünyada yaygınlaşmış gerçekten. Türk dünyasının en büyük profil entegrasyon için bir Türk dünyası tarih modelini ihtiyaç var. Sizlere de çok teşekkür ediyoruz fikirleriniz ve çalışmalarınız için. Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz TOMAR; Bundan sonraki oturumunuz hemen aktaralım. Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat. Profesör Doktor Mustafa İsen başkanlığında yapılacak. Ben hocalarımın hepsine katılımcılara tekrar teşekkür ediyorum. İnşallah tekrar yüz yüze görüşmek üzere diyorum. Türk devletlerinin 30. yılı tekrar kutlu olsun. Sağlıcakla kalın, görüşmek üzere. 158

161 4. Oturum Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mustafa İSEN Konuşmacılar: Prof. Dr. Nuretin DEMİR Hacettepe Üniversitesi Prof. Dr. Osman HORATA Hacettepe Üniversitesi Doç. Dr. Askar TURGANBAEV Ahmet Yesevi Üniversitesi Prof. Dr. Nazım Hikmet POLAT Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Doç. Dr. Yakup ÖMEROĞLU Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı

162 4. oturum Prof. Dr. Mustafa İSEN Oturum Başkanı Prof. Dr. Nurettin DEMİR Prof. Dr. Osman HORATA Prof. Dr. Askar TURGANBAEV Prof. Dr. Nâzım Hikmet POLAT Dr. Yakup ÖMEROĞLU

163 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mustafa İSEN Çok değerli izleyicilerimiz, dünden beri çok önemli bir program devam ediyor. Bağımsızlıklarının 30. yılında Türk Cumhuriyetlerini konuşuyoruz. Özellikle de Türk Cumhuriyetlerinin Türkiye ile ilişkilerini masaya yatırıyoruz. Dün daha farklı bir düzlemde konuşmalar gerçekleştirildi. Büyükelçilerimizi dinledik. Türk dünyasına yönelik çok önemli faaliyetler gerçekleştiren Türkiye deki kamu kurumlarının yöneticilerini dinledik, onların faaliyetlerine tanıklık ettik. Bugün akademik eksenli konuşmalar yapıyoruz. Bilim adamlarımız bu çerçevede Türk dünyası ile ilişkileri değerlendiriyorlar. Ben her şeyden önce dost ve kardeş Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 30. yılını idrak etmiş olmanın bizim için ne kadar önemli olduğunu ifade etmek istiyorum ve hem Türkiye deki izleyicilerimiz için hem de Türkistan dan bizi dinlemekte olan ve Türkistan dan da konuşmacı olarak toplantımızı teşrif edecek olan arkadaşlarımızı selamlıyorum. Bu 30. yılın nice asırlara, nice 1000 yıllara ulaşacağı ümidiyle düzenleyici kurum olarak Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığını tebrik ediyorum. Yıldönümleri malum aynı zamanda bir muhasebe imkânı verir. Bu bakımdan bunu hep bir kutlama hem coşku ile elde ettiğimiz bağımsızlıkları yaşama imkânı olarak görüyorum hem de geleceği bu bağımsızlıkları taşırken nasıl bir yol izleyicilerimizin ana hatlarını bize verecektir diye bu konuşmalar umut ediyorum. Bu bakımdan bir muhasebe imkânı tanıdığını düşünüyorum. Dolayısıyla hem coşku tarafını, hem muhasebe tarafını, hem de gelecek tarafını birlikte konuşacağız. Bugün Türk Dünyasında ortaya çıkan bu değişimin Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat boyutunu konuşacağız. Malum Türk Dünyası ile ilişkilerin bugün geldiğimiz 30. yılda hayal edemeyeceğimiz kadar önemli boyutlar kazandığını görüyoruz. Siyasi anlamda büyük başarılar elde edildi. Bunun çok somut çıktıları var. Öncelikle dün yıl dönümü kutlanan Azerbaycan Karabağ Zaferi nin bir olumlu çıktısından bahsedebiliriz. Başka çok sayıda örnek var. İktisadi anlamda çok önemli gelişmeler var Türk dünyasıyla. Ticari anlamda önemli gelişme- 161

164 4. Oturum ler var. Ulaşım koridorları noktasından çok büyük sayılacak boru hatları gibi, uluslararası tren yolları gibi büyük başarılara tanık olduk bu süreç içinde. Hepimizin gözünün önünde cereyan etti bu hadiseler. Ama şunu hiç aklından çıkarmayalım: Sonuç olarak bizim Türk dünyası ile ilişkilerimizin en çok ayağı yere basan ve en önemli boyutu dil ve kültür alanındaki birlikteliğimizdir. Öbür faaliyetlerimizin neredeyse hepsinin bunun üzerine inşa edildiğini özellikle ifade etmek istiyorum. Bu yüzden ben dil ile başlamak istiyorum konuşmaya. Prof. Dr. Nurettin Demir, Hacettepe Üniversitesi nde öğretim üyesi arkadaşımız. Nurettin Bey bu yaşanan süreç içinde Türk dünyası ile dil bazlı ilişkilerimizin ve ortak anlaşma zeminini teşkil eden bu en önemli enstrümanın gelişme çizgisini sizin bakış açınız da değerlendirelim. 162

165 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetlerinin Dil Durumları Hakkında Notlar Prof. Dr. Nurettin DEMİR * Giriş 20. yüzyılın başında ve sonunda dili de ilgilendiren önemli gelişmeler olmuştur. 20. yüzyılın ilk yarısında Türk dünyasında yeni yazı dillerinin ortaya çıkışı, alfabe değişiklikleri, dil politikası kaynaklı gelişmeler, özleşme çabaları öne çıkar. Sonunda ise Sovyetlerin dağılmasıyla Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan ın bağımsızlıklarını kazanmasına bağlı gelişmeler sonucunda alfabe değişikliği, dilin de bir araç olarak kullanıldığı kimlik oluşumu gibi hususlar belirleyicidir. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanması, tarihi dönemlerin araştırılmasına öncelik veren Türk dili, edebiyatı ve kültürü araştırmalarının önüne yeni imkanlar çıkarır. Bu fırsatları değerlendirme yönünde büyük, ancak ihtiyaçlar karşısında hâlâ yetersiz kalan adımlar atılır. Bu yazıda Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından bu yana geçen süredeki gelişmeler dilcilik açısından kısaca değerlendirilecektir. Yazının sınırlı çerçevesinde, ister istemez belli konulara odaklanılacak, derinleştirilebilecek pek çok konu göz ardı edilecektir. Türk Dünyası Türk dünyası günümüzde Avrasya da Türk dili konuşulan coğrafyayı kapsar. Bu bölgeyi birbirine bağlayan ortak değerlerin başında; aynı kaynak dilden gelişen, yirmiden fazlası yazılı olmak üzere bazı kaynaklara göre 41 dil veya varyantlar topluluğundan oluşan dil gelir. Anadilden Rusya da konuşulan Çuvaşça, İran da konuşulan Halaçça ilk * Hacettepe Üniversitesi 163

166 4. Oturum ayrılanlardır. Daha sonra Yakutça ana kütleden kopar. Geri kalanların çoğunun zaman içindeki ayrışmasını tarihi kaynaklarla takip edebiliyoruz. Türk dilleri; yayıldıkları geniş coğrafya, aradan geçen zaman, bağımsız gelişme, değişik dil ve kültürlerle etkileşim, uygulanan dil politikaları gibi nedenlerle birbirinden uzaklaşır. Aralarında karşılıklı anlaşılırlık; ayrışmanın başlamasının eskiliği ve yoğunluğuna bağlı olarak, başka dil ailelerine mensup diller arasında olduğu gibi, hiç yoktan ileri dereceye kadar uzanır. İlkesel olarak birbirine yakın olanlar veya birbirinden daha geç tarihte ayrılanlar arasında karşılıklı anlaşılırlık yüksek, erken ayrılanlar arasında ise düşüktür. Örnek olarak Azerbaycan Türkçesi ile Türkiye Türkçesi, Özbekçe ile Uygurca arasındaki karşılıklı anlaşılırlık yüksekken bunlarla Çuvaşça arasında karşılıklı anlaşılırlık yoktur. Türk dillerinin Moğolca, Mançu-Tunguzca, Korece ve Japoncayla birlikte Altayca denilen bir dil ailesine mensup olduğu yönünde tartışmalı bir görüş vardır. Son yıllarda bu tartışmalar yerini yine tartışmalı Transavrasya dilleri ne bırakma eğilimindedir. Türk dillerinin konuşulduğu bölgeden söz edilirken, Balkanlardan Çin Seddine ifadesinin kullanılması oldukça alışılmıştır. Ancak 1960 lı yıllarda Türkiye nin Avrupa ülkelerine işçi göndermesi sonucunda bu sınır genişlemiş, Avrupa nın batısından, kuzeydoğuda Sahalin adasına, Kuzey Buz Denizi nden Basra Körfezi ne kadar uzanmıştır. Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Özbekçe, Kazakça, Kırgızca, Türkmence, Uygurca, Tatarca kalabalık sayılabilecek konuşura sahip Türk dilleridir. Buna karşılık yok olma tehlikesi altında olan Türk dilleri de vardır. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türk dillerinin konuşulduğu bağımsız ülkelerdir. Afganistan, Çin, Rusya, İran, Irak gibi ülkelerde kalabalık Türk dilli gruplara rastlanır. Bunlardan başka Moğolistan, Ukrayna, Moldova, Irak, Almanya, Fransa, Belçika gibi daha pek çok ülkede Türk dilli gruplar yaşamaktadır. 164

167 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat Kardeş Diller Nasıl Adlandırılacak? 1991 öncesi Türkiye Türkolojisinin Türk dilleri hakkındaki tartışma konularından biri kardeş dillerin nasıl adlandırılacağı idi. Bu tartışmayı, başka bir çalışmamda gösterdiğim üzere araştırmaların günümüzde ulaştığı seviye göz önüne getirilince çok eski tez ve yöntemlerle sürdürme yönünde istekli bir grup vardır. Akraba dillerin nasıl adlandırılacağı; ilgi çekici bir konudur. Tartışmalar akademik ölçütlerle yürütülse Türkolojinin dil politikası, dil planlaması, diyalektometri, dilde değişme, akrabalık ilişkileri, sosyolinguistik vb. gibi alanlara eklenmesine katkı sağlayabilecek durumdadır. Ancak aradan bunca zaman geçmesine rağmen konu yeni veriler, ölçütler, yöntemler ve çalışmalarla derinleştirilmemiştir. Tartışmalarda bilim adına konuşunların da akademinin yapması gereken gerçek nedir sorusuna cevap aramak yerine kendisine bir misyon biçip kamuoyu oluşturma çabasına öncelik vermesi dikkat çekicidir. Bilim adamları başkalarının işlerini yapmaya kalkınca, ister istemez kendi işleri kalmaktadır. Çünkü onların yapabileceği işleri başkalarının aynı yetkinlikle yapması mümkün değildir. Yeni Bölümler Sovyetler 1991 yılında dağıldığında o zamanki Türk üniversitelerinde özellikle Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde Türkiye dışındaki Türk dilleri ve edebiyatları hakkında sınırlı da olsa araştırma yapılmakta ve eğitim verilmekteydi. Tarihi dönemlere özgü dersler, bölümlerin temel müfredatları arasındaydı. Çağdaşlardan ise Azerbaycan Türkçesi dersleri okutulmakta, diğer Türk dilleri ise insan kaynaklarındaki eksikler nedeniyle kendine ancak Hacettepe gibi belli üniversitelerde sınırlı yer bulmaktaydı. Metinlere ve temel kaynaklara ulaşmak oldukça güçtü. Ayrıca temel kaynakların önemli bir kısmının Türkçe dışında dillerde (Rusça, Almanca, İngilizce, Fransızca) yazılmış olması ayrı bir bariyer oluşturmaktaydı. Sovyetlerin dağılmasından sonra Türkiye dışındaki Türk dillerini, önemli bir kısmı sözlü olan edebiyatlarını ve kültürlerini araştırmak üzere Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü adı altında dört yıllık lisans eğitimi veren akademik birimler kurulmuştur. İlki 1992 yı- 165

168 4. Oturum lında o zamanki Gazi Üniversitesinde eğitim öğretimine başlayan bu bölümlerin sonuncularından biri Hacettepe Üniversitesinde 2012 yılında kurulmuş ve 2013 yılında öğrenci almaya başlamıştır. Çoğu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerinden ayrılan bu bölümlerin sayısı bir ara yirmi altıya ulaşmıştır. Ancak bu yazının hazırlandığı 2021 yılı itibariyle YÖK bünyesinde Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları adı ile 18 program bulunmaktadır. Bu sayının düşmesinde farklı nedenler vardır, ancak en önemli neden insan kaynaklarının eksikliğidir. Kapanan bölümlerin bir kısmı öğrenci alacak asgari öğretim üyesi şartları sağlanamadığından öğrenci alamamış ve kapanmıştır. Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümleri bünyesinde 1) Çuvaş Türkk Lehçesi ve Edebiyatı, 2) Güney-Batı (Oğuz) Türk Lehçeleri ve Edebiyatları, 3) Güney-Doğu (Türkistan/Uygur) Türk Lehçeleri ve Edebiyatları, 4) Kuzey-Batı (Kıpçak) Türk Lehçeleri ve Edebiyatları, 5) Kuzey-Doğu (Saha, Tuva, Hakas, Altay) Türk Lehçeleri ve Edebiyatları olmak üzere 5 anabilim dalı bulunmaktadır. Bu anabilim dallarında öncelikle temel seviyede dil ve edebiyat eğitimi verilmektedir. Anabilim dallarının etkin biçimde faaliyet göstermesi için gerekli olan öğretim üyesi sayısında nicelik ve nitelik açısından ciddi açık vardır. İhtiyaçlara uygun eğitim verilebilmesi için daha fazla kadroya, özellikle de kardeş dilleri uygulamalı olarak öğretecek ana dili konuşuru personele ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye; Türk Cumhuriyetlerine okutman ve öğretim üyesi desteği vererek Türk Cumhuriyetlerinde Türkçenin öğrenilmesine destek vermektedir. Benzer desteklerin kardeş diller için düşünülmesi eğitim kalitesini arttıracaktır. Alanda duyulan ihtiyaçlar nedeniyle bölümlerin hem çeşitlenmesine ve dönüşmesine hem de çok daha fazla personele ihtiyaç vardır. Araştırılmak istenen alanın genişliği, 20 kadarı yazılı 41 dil, bunların ağızları, edebiyatları ve kültürleri göz önüne getirilince mevcut kurgunun yeterli olmadığı anlaşılır. Personel ihtiyacını karşılamanın en kolay yolu bağımsız Türk Cumhuriyetleri arasında yapılacak nitelikli akademik işbirlikleridir. Türkiye de Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları adıyla 20 den fazlası yazı dili olan 41 civarındaki dilin öğretilmesi gibi iddialı bir işe girişilirken Türk Cumhuriyetlerinde başka bir yol izlenmiş, Türkiye 166

169 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat Türkçesi ve Türk edebiyatı öğretmek üzere bölümler kurulmuştur. Bu yaklaşım, nitelikli mezun yetiştirmek adına daha doğru görünmektedir, ancak sorunsuz değildir. Her şeyden önce bu programların bir kısmında Türkiye deki Türk Dili ve Edebiyatı Bölümleri örnek alınmakta ve Türkiye den öğretim üyesi ile desteklenmektedir. Oysa burada temel bir sorun ortaya çıkmaktadır: Türkiye de üniversiteye gelen öğrenci hem ana dili konuşurudur hem de daha önce aldığı eğitim sırasında Türk edebiyatı konusunda üzerine akademik bilgi bina edilecek bir temele sahiptir. Oysa Türkiye dışında bunların her ikisi de yoktur. Buralarda okuyan öğrenci önce Türkçe öğrenmeli bu alan uzmanlarının da ileri sürdüğünden daha zordur-, sonra Türk edebiyatının eserleriyle tanışmalıdır. Bu tanışıklıkta da Türkiye de olduğu gibi Tanzimat Edebiyatı, Servet-i Fünûn Edebiyatı, Divan Edebiyatı gibi Türkiye dışında biri için ancak daha üst eğitim seviyelerinde anlamlı olabilecek konularla karşılaşmamalıdır. İhtiyaçlar Bağımsız Türk Cumhuriyetlerinin dillerini öğretmede temel bir sorunlardan biri, öğrencilerin teorik bilgilerini uygulamada kullanabilecekleri ortamları oluşturmakta, özellikle de öğrenilen dilin konuşulduğu ülkeye gidebilmelerindeki güçlüklerdir. Bunu aşma yönünde Kazakistan ve son zamanlarda Özbekistan dikkat çekici adımlar atmakta, Türkiye den akademisyenlerle kendi öğrencilerinin karşılaşabileceği ortamlar yaratmaktadır. Yukarıda da işaret edildiği üzere Türkiye, Türk Cumhuriyetlerinde Türkçe öğretimini okutman göndermek suretiyle desteklemektedir. Benzer destekler Türkiye deki üniversitelerde daha sınırlıdır. Bu sorun karşılıklı anlaşmalarla ve öğrencilerin öğrendiği dilin konuşulduğu ülkede kalabileceği staj vb. imkanların geliştirilmesi ile ortadan kaldırılabilir. Dil, edebiyat ve dillerin taşıyıcısı olduğu kültürler konusunda yetkin insanlara dil ve edebiyat araştırmaları ve öğretimi başta olmak üzere pek çok alanda ihtiyaç duyulmaz. Çeviri, turizm, uluslararası ilişkiler, diplomasi, ekonomik işbirlikleri bir dili ve o dili konuşanların kültürünü bilen insanlara ihtiyaç duyulan alanlardır. Yapılacak her türlü işbirliği, kültür araştırmalarının yıllardır ortaya koyduğu üzere, dil bariyeri 167

170 4. Oturum yanında kültürel bariyerlerle de karşılaşacaktır. Bu bariyerleri aşacak yetkinlikte personelin olmadığı her işte aksamalar görülecektir. Yetkin Çeviri ve Çevirmenler Yazının sınırlı çerçevesi nedeniyle diğer alanları uzmanlarına bırakarak doğrudan çeviri konusuna kısaca işaret etmek gerekirse şu tespitlerde bulunabiliriz. Türk dillerinden yapılan çevirileri aktarma adıyla ananlar vardır, ancak adı ne olursa olsun yapılan iş aynıdır: Bir dilde üretilmiş metinleri başka bir dilin okuyucusu için estetik değerini de koruyarak mümkün olduğu kadar anlaşılır hale getirmek. Estetik endişeler de taşıyan kurmaca metinlerin çevirisinde her iki dil ve metnin üretildiği kültür hakkında bilgi gerekir. Türk dünyasından edebi çeviri konusunda Bengü, Ötüken, Selenge gibi bazı yayınevlerimizin önemli gayretleri olmasına rağmen nitelikli çevirmen ve çeviri konusunda ciddi bir açık vardır. Çeviri metinlerin bir kısmı estetik açıdan ciddi geliştirilme ihtiyacı barındırmaktadır. Akademisyenlerin bu alanda yeni yeni faal olmaya başladıkları görülmektedir. Ayrıca sadece çeviri değil bu çevirilerin okuyucuyla kolay buluşacağı ortamlara ve piyasaya da ihtiyaç vardır. Kurmaca olmayan, bilgilendirici metinler daha çok düz anlamla yazıldıkları için çevrilmeleri daha kolaydır. Ancak bu tür metinlerin çevirisinde dil yanında alan bilgisi de olan insanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Kardeş diller arasında yapılan çevirilerde, akraba olmayan diller arasında olanlardan farklı sorunlar görülmektedir. Kendi tecrübelerimden hareketle, kardeş diller arasındaki çevirinin daha fazla tuzaklarla dolu olduğunu söyleyebilirim. Çeviri sırasında üç aşama önemlidir: Orijinal metinde ne yazıyor? Yazılanlar ne anlama geliyor? Bunu kendi dilimde nasıl ifade edebilirim? Bu süreçte, akraba dillerde orijinaldeki kelimeleri, kalıp ifadeleri, deyimleri hedef dile olduğu gibi yansıtma eğilim görülmektedir. Bunun sonucunda ortaya her iki dilde de doğal durmayan bir metin çıkabilmektedir. Oysa usta bir çeviride, metnin çeviri olduğu hissi mümkün olduğu kadar azaltılmalıdır. Kurumlar ve İşbirliği Türk Cumhuriyetleri arasındaki işbirliğini geliştirmek için Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, Türksoy Uluslararası Türk 168

171 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat Kültürü Teşkilatı, Yunus Emre Enstitüsü, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Türk Akademisi gibi kurumlar vardır. Yunus Emre Enstitüsü, şubeler açarak Türkçenin yabancı dil olarak öğretilmesi için çaba harcamakta, TİKA, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı gibi kuruluşlar burslar başta olmak üzere Türk Cumhuriyetlerinden insanların karşılaşmaları için önemli ortamlar hazırlamaktadır. Bağımsız Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye arasında önemli işbirliği alanlarından biri akademik kurumlardır. Yesevi, Manas gibi ortak üniversiteler yanında ülkelerin üniversiteleri farklı uluslararası işbirliğine büyük önem vermektedir. Kendi çalıştığım kurum adına ikili anlaşmalar, Erasmus Plus gibi yollarla Türk Cumhuriyetleri ile işbirliğini geliştirme gayreti içindeyiz. Bölümümüzde Türk Cumhuriyetlerinin tamamından gelen öğrenciler lisans ve lisansüstü eğitim almıştır ve almaya devam etmektedir. Yine Kazakistan daki uygulamalar çerçevesinde lisansüstü öğrenciler düzenli olarak Türkiye ye danışman hocalarının yanına gelmektedir. Ortak Alfabe 1991 yılından sonra üzerinde çokça durulan konulardan biri alfabedir. Türk dünyasında yüzyılın ilk yarısında yoğun alfabe tartışmaları yaşanmıştı, yüzyılın sonunda da alfabe tartışmaları gündeme geldi. Tarihte göçler, kültür değişmeleri, farklı dil ve kültürlerle ilişkiler, ekonomik ve siyasi nedenler, Türkçe konuşurların kurduğu büyük imparatorluklar gibi sebepler, sadece Türkçenin kendi içinde sürekli çeşitlenmesine yol açmamış, aynı zamanda farklı alfabelerle yazılması sonucunu da doğurmuştur. Anadili Türkçe olanlar Türkçe yazmak için sırasıyla Runik alfabe, Uygur alfabesi, Arap alfabesi, Latin alfabesi ve Kiril alfabesini kullanmışlardır. Son üçü, bugün de kullanılmaya devam edilmektedir. Türkçenin zaman dilimi olarak en uzun süre yazıldığı Arap alfabesini kullanan ve aralarında belli bir etkileşim bulunan Çağatayca ve Osmanlıca, tarihte Türk dünyasının büyük dilleri olmuştur. Ancak 20. yüzyıla gelindiğinde bu dilleri yerlerini yenilerine bırakmıştır. Yeni diller; Türk Cumhuriyetlerinde Sovyetler Birliği zamanında uygulanan dil politikaları sonucunda önce Latin sonra Kiril alfabesiyle yazılmıştır. 169

172 4. Oturum Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra Kiril alfabesini değiştirme yönünde çabalar ortaya çıkmıştır. Bu çabalarda Türkiye ve Türk bilim adamları Türkiye de kullanılana yakın Latin temelli ortak bir alfabe geliştirilmesi yönünde önemli bir gayret içinde olmuşlardır. Ancak alfabe değişikli nihayetinde dil uzmanlarının çözebileceği bir sorun değil ülkeyi yönetenlerin karar vereceği bir iştir. Bu nedenle Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra Latin alfabesine geçenlerden sadece Azerbaycan Türkçesinin yazımında alfabeden kaynaklanan bariyer kısmen kaldırılmıştır. Geri kalanlarda devam etmektir. Elbette ortak bir alfabenin kullanılması bütün devletler için daha pratik olacak, dildeki alfabeden kaynaklı engelleri ortadan kaldıracaktır. Ancak ortak bir alfabe oluşturma isteği, henüz gerçekleşmemiştir. Alfabe konusundan söz ederken, asıl engelin bu dillerin birbirinden uzaklaşmaları olduğu, bu nedenle de yabancı dil olarak öğrenilmeleri gerektiği gerçeği göz ardı edilmemelidir. Ortak Dil Geliştirme Çabaları Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından sonraki dil açısından önemli sorunlardan biri Türk dünyasında ortak bir iletişim dili geliştirilmesi olmuştur. Türk dillerinin çoğu Sovyetler Birliği döneminde yazı dili haline gelmiş olsa da birbirinden ayrışmaları daha eskidir. Kıpçakça, Oğuzca, Çağatayca daha önce ortaya çıkmış tarihi diller, Bağımsız Türk Cumhuriyetlerinde konuşulanlar ise bunların devamıdır. Tarihi diller yerlerini 19. ve 20. yüzyıldaki gelişmeler sonucu yeni dillere bırakmıştır. Ortak bir iletişim aracı olmaya en güçlü aday, en fazla yazılı kaynağa ve en kalabalık konuşura sahip olan Türkiye Türkçesidir. Türkiye Türkçesi en iyi araştırılmış Türk dilidir; Türkçeyi yabancı dil olarak öğretme yönünde kurumsal bir çaba söz konusudur. Türkçe bilmek, Türk dünyasında iş ve eğitim hayatında avantaj sağlamaktadır. En güçlü ekonomiye sahip olan Türkiye; diziler, müzik, sinema, edebiyat gibi Türkçeyi öğretmede kullanılabilecek güçlü araçlara sahiptir. Türk dizileri, Türk dünyasında Türkiye ye karşı olan ilgiyi arttırmaktadır. Ayrıca Türk Cumhuriyetlerinde turist olarak Türkiye yi ziyaret etme arzusu yaygındır. Bu tür etkenler Türkçe öğrenmeyi teşvik edicidir. Ancak Türkiye de 170

173 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat de Türk Cumhuriyetlerine karşı büyük bir ilgi vardır. Bu yöndeki talebi karşılayacak nitelikli arza da ihtiyaç vardır. Bunların başında da kardeş dillerin yabancı dil olarak öğretilmesi gelmektedir yılından bu yana geçen sürede Türk dillerini konuşanlar planlı veya plansız olarak farklı ortamlarda karşı karşıya gelmişlerdir. Televizyon, internet, müzik gibi alanlar burada güçlü bir rol oynamışlardır. Uzun vadede karşılıklı olarak birbirini anlamaya çalışmak, ortak yönleri güçlendirmek, farklılıkları görmek ve farklı Türk dillerine saygıyla yaklaşmak önemlidir. Bunun sonucunda Türk dillerinin birbirlerine yaklaşacağını ve aradaki farkların kapanacağını düşünmek gerçekçi değildir. Ancak aradaki farklar hakkında aradan geçen zamanda oluşan bilinç önemlidir. Yukarıda, Bağımsız Türk Cumhuriyetleri arasında ortak iletişim aracı olarak Türkiye Türkçesinin en güçlü aday olduğu belirtilmişti. Diller rekabetinde dil dışı etkenlerin belirleyici olacağını söylemek gerekir. Eğer bir ülke, örneğin ekonomik ve siyasi olarak güç kazanırsa, dili de buna paralel olarak güç kazanır. Bir dili bilmek, insanlara iş hayatında avantaj sağlıyor, daha fazla bilgi kaynağına ulaşmasına fırsat veriyorsa o dil öğrenilecektir. Yapılması Gerekenler Türk dünyası arasındaki karşılıklı ilişkiler artarak devam etmekte, Türk Devletlerinin tamamında ilişkileri güçlendirme yönünde ciddi bir istek görülmektedir. Karşılıklı ilişkilerin güçlenmesi dil, edebiyat ve dille aktarılan kültür alanında nitelikli çalışmalara ve personele duyulan ihtiyacı arttırmaktadır. Dilcilik açısından da söylenecek ve yapılacak çok şey vardır. Bunlardan ilk akla gelenleri şöyle sıralayabiliriz. Dil öğreniminde kullanılacak sözlük, gramer, ders araç gereci gibi temel başvuru kaynaklarının farklı ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak hazırlanması, bunların öğretimi materyalleri ile desteklenmesine ihtiyaç vardır. Önemli bir kısmı Rusça yazılmış gramer ve sözlükleri aşamayan mevcut yayınların, yeni araştırma sonuçları ve ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak güncellenmesi gerekmektedir. 171

174 4. Oturum İnsan kaynaklarının hem sayıca hem de nitelik olarak güçlendirilmesi gerekmektedir. Alanda büyük bir akademisyen açığı vardır. Bu açık giderilmeden nitelikli iş yapılması güçtür. İnternet ve yeni teknolojiler Türk dillerinin öğretilmesi için eşsiz fırsatlar sunmaktadır. Özellikle bireylerin kardeş dilleri öğrenebilecekleri internet uygulamalarının geliştirilmesi gerekmektedir. Ortak araştırmalar, projeler, çeviri atölyeleri gibi etkinliklere ihtiyaç duyulmaktadır. Öğrencilerin Türk Cumhuriyetlerinin dillerini öğrenmelerini teşvik edici ortamlar ve imkanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Son Söz Yerine Sovyetlerin dağılması sonrasında Türkoloji uzmanları yönünü nereye döneceğini adeta şaşırmıştır, denilebilir. Çünkü her bölge sonsuz araştırma fırsatları sunmaktadır. Gidilen her yer, araştırılan her konu son derece ilgi çekicidir. Türkologlar, işlerini büyük bir heyecanla yapmaya çalışmaktadır, ancak yapılacak iş çoktur. Türkiye Türkolojisindeki metin aktarma ve ek kök ayırma geleneği lehçe çalışmalarına da yansımış durumdadır. Metinlerin ulaşılır hale getirilmesi şüphesiz büyük önem taşımaktadır. Kaynak metinlerin bir kısmı eskidir. Güncel malzeme elde etme yönünde çabalar vardır. Çalışmaları sadece verilerle değil teori ve yöntemle de desteklemek gerekmektedir. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmasının üzerinden geçen 30 yıl, Türk dili alanındaki araştırma alışkanlıklarını değiştirmek ve günümüz dil incelemelerinin seviyesine getirmek için bir fırsatlar sunmuştur. Bundan sonra da sunmaya devam edecektir. Türk Cumhuriyetlerinin dilleri, edebiyatları ve kültürleri hakkındaki çalışmalar, 30 yılın deneyimlerinden de yararlanılarak üst seviyeye taşınacaktır. İlerleyen dönemde kardeş dil olmalarına rağmen, deneyimlerin gösterdiği üzere, öylesine bir anlaşma imkanı olmadığı için bu dillerin öğretilmesi için de gerekli adımların atılacağını bekleyebiliriz. 172

175 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mustafa İSEN; Teşekkür ederiz. Sizden bir iki cümle almak istiyorum. Bu otuz yıllık süreç çerçevesi içerisinde de sizin öğrencilik yıllarınızda düşündüğünüz gibi neredeyse sıfır ilişkiden bugün geldiğimiz bu kadar önemli bir ilişkiler ağını herhalde otuz yıl önce hiçbirimiz tahayyül etmiyorduk. Geldiğimiz nokta bence fevkalade önemli bunu görmek lazım. 30 yıl önceki bu hayali ilişkilerin ne kadar real politik bir çerçeveye oturduğunu görüyoruz. Artık oralarda diziler izleniyor, gittiğiniz bölgelerde daha kolay anlaşıyorsunuz. Herhangi bir şehirde dolaşırken Türkiye Türkçesini duyuyorsunuz. Buralarda ilgili bölümler açıldı, çalışmalar yapılıyor. Yakup Bey birazdan anlatacak, kitaplar yayınlanıyor. Bunlar bize 30. yılın bize sunduğu imkânlar. Ben bunun dalga dalga büyüyeceği kanaatini taşıyorum. Prof. Dr. Nurettin Demir Hocam bir şey eklemek isterim bugün diziler tabii ki. Sadece diziler değil, karşılıklı geliş gidişler çok önemli. Yani sadece tanıması bile insanı gelip Ankara da tatil yapması, gidip orada kalması zaten bir tanışıklığı getiriyor. Başta Türk Cumhuriyetlerinden gelenler Yakutça bize çok uzak olan yerlerden bir tanesi geliyor. Antalya da veya Türklerle iletişim kurabiliyor. Hak diyor bunun bıçak olduğunu bizim garson anlıyor. Çok büyük adımlar atıldı gerçekten. Bunu görmemiz gerekiyor. Karşılıklı iletişim ortak bir şekilde kendiliğinden bir şey gelişiyor zaten. Ben de şu olacak ekonomisi en güçlü olanı dili olacak veya insanların en fazla yaşamak istediği ülkelerin dili olacak. Bu anlamda Türkiye bir yıldız gibi parlıyor zaten Türk dünyasında. Türklerin doğusuna gittiğiniz her yer insanlar Türkiye bakıyorlar ve Türkiye de yaşamak, Türkiye de olmak istiyorlar. Ev alanlar gelip gidenler Türkiye de okumak isteyenler çok fazla. Ve üniversiteler olarak, üniversite olarak çok büyük işler yapıyoruz. Gerçekten o anlamda çok iyi şeyler oluyor. Umutsuz olmak için hiçbir sebep yok. Tersine gerçekten şu anda geldiğimiz yer çok daha iyisini yapabilmemiz içindir, 173

176 4. Oturum büyük bir fırsat. Ve niteliği artırmamız gerekiyor. Bundan sonra ona bakalım biz.tersine gerçekten şu anda geldiğimiz yer çok daha iyisini yapabilmemiz içindir, büyük bir fırsat. Ve niteliği artırmamız gerekiyor. Bundan sonra ona bakalım biz. Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mustafa İSEN; Duygu birliğine giden yol edebiyat üzerinden ilerledik. Osman Bey, Yesevi den başlayarak Türk dünyası ile ilişkilerin bir hikmet boyutu var. Siz bu konularda bir şeyler söylemek istiyorsunuz, sizi dinleyelim. Prof. Dr. Osman Horata Hacettepe Üniversitesi nde öğretim üyesi uluslararası Ahmet Yesevi Üniversitesinin geçmiş dönemlerde Mütevelli Heyet Başkanlığını yürüttü. Çok değerli hizmetleri oldu bu çerçevede. Buyurun Osman Bey. 174

177 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat Türk Edebiyatının Hikmet Ufukları Prof. Dr. Osman HORATA * Giriş Konuşmamın konusunu, hikmet geleneği ve bunun Türk edebiyatındaki yeri ve önemi oluşturmaktadır. Konu şüphesiz bir yönüyle kültürel kimlik, bir yönüyle de gelenekten yararlanma sorununu ilgilendirmektedir. İnsanlığın hayatı, dil, din gibi ortak değerler etrafında bir kimlik oluşturmak ve bunun etrafında istikrarlı birlikteliklere ulaşmak arayışı ile geçer. Bu da son derece güç, çileli bir yolculuğu gerektirir. Cevabının bulunması gereken öncelikli soru, Türk-İslam medeniyet üslubunun daha dar anlamıyla da Türk edebiyatının kendisine özgü, baskın sesi nedir, bu ses Türk edebiyatında ne ölçüde kendisine yer bulabilmiştir, sorusudur. Bilindiği üzere, kültürlerin en önemli özelliği, gelişime ve yenileşmeye açık olmasıdır. Çünkü kültürel değerleri korumak kadar, onu yüksek kültürel değerler doğrultusunda geliştirmek de önemlidir. Toplumlar, değişen şartlara uyum sağlayamayan yapıları zamanla terk ederek yerine yenilerini koymakta, böylelikle topluma ve kültüre süreklilik kazandırmaktadır. Bu sebeple kültürler açısından asıl problem, yenileşme ve değişme değil bu özelliğini kaybetmektir. Çünkü dinamizmini yitiren kültürler önce çözülme sonra da erime sürecine girmektedir. Fakat tarihî ve kültürel süreklilik açısından değişmemesi gereken temel değerler de vardır. Bunlar, Tanpınar ın ifadesiyle hayata şekil veren, ona bizim damgasını basan 1, Braudel in deyişiyle de tarihî akışkanlığı sağlayan dip dalgalar dır. 2 Gelenek dediğimiz olgu da, her dönemde * Hacettepe Üniversitesi 1 A. Hamdi Tanpınar, Huzur, (İstanbul: Dergâh Yayınları, 2009), Fernand Braudel, II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, çev. M. A.Kılıçbay, C.1 (Ankara: İmge Kitabevi, 1973),

178 4. Oturum değerini koruyan, nesilden nesile aktarılan bu değerler sistemini ifade etmektedir. Bir millet açısından hayati önem arz eden bu değerler sistemi, her yerde olduğu gibi Türklerde de geleneksel ile modernin, eski ile yeninin karşılıklı çatışma ve dönüşme sürecine girdiği kültürel değişim sürecinde bir hesaplaşmaya tabi tutulur. Tanzimat sonrası düşünce ve edebiyat dünyasına hâkim olan zihniyetin geleneği ret, Batı dan gelen her şeyi taklit düşüncesine da yanması, Türk tarihinde bu hesaplaşmanın çok sancılı geçmesine sebep olur. Bu sancılar, kültürel değişimin kurumsal yapıdan sosyal ve kültürel yapıya doğru gelişmesine paralel daha da artar. İdeolojilerin deli gömleği nin sadece düşünce dünyasını değil, duygu ve hayal dünyasını da işgal altına aldığı yıllarda geleneğe karşı olumsuz yaklaşım âdeta tabulaşır li yıllardan itibaren, kırsal bölgelerden kentlere doğru nüfus hareketliğinin yoğunlaşması ve kitle iletişim araçlarının gelişmesine bağlı olarak bu reddiyeci yaklaşım sorgulanmaya başlanır li yıllardan sonraki dışa açılma sürecinin getirdiği değişim ile de, toplumsal ve kültürel gelişimin geldiği seviye, birçok şeyi değiştirdiği gibi tarihe ve edebiyata bakışla ilgili kalıplaşmış değerlendirmeleri de rağbetten düşürür. Tarihin üzerimizden atılması gereken bir yük olduğu yaklaşımı, yerini tarihi yeniden keşfe, ön yargılar da aklın ve bilimin sesine bırakır. Edebiyat ve sanat alanında da, geleneğin ses i yeni açılımların yolunu açar. Bunun yönünü de, çoğu zaman sanatkârların ferdî arayışları ve yönelişleri belirler. Tarihî sürekliliği sağlayan, geleneğin, Türk kültür ve hayat tarzının kendisine özgü, ayırt edici sesi veya sesleri, insanlığa miras bıraktığı temel kavramları, nelerdir sorusu kanaatimce yeterince tartışılmaz. 3 Geleneğin Sesi veya Dünya Vizyonu Tarihçi Lewis Mumford, Her nesil, inşa ettiği binalara biyografisini yazar der. Geleneksel Türk edebiyatında da, her neslin edebiyat dünyasına bıraktığı biyografi nin, küçük farklılıklar gösterse de nesil- 3 Bu sorunun kimlik ve kültür boyutu şu çalışmamda ele alınmaya çalışılmıştır: Osman Horata, (2019), Ulu Bozkır dan Akdeniz e: Türk Tarihini Dip Dalgalar Açısından Okuma Denemesi, (Papers Presented to the IV st Forum of Social Sciences The Great Steppe, International Turkic Academy, Nursultan 2019), Vol. II, pp

179 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat lerin değişmesine rağmen değişmeyen ortak bir ses i, ortak bir ruh u vardır. Ortak hayat üslubu veya dünya vizyonu bir şuur hâline geldiğinde medeniyetin ruhunu yansıtan kelimelerde ifadesini bulur. 4 Çünkü her büyük medeniyet, realitenin meydan okuma sına karşı verilen anlamlı bir cevap, yeni bir dünya tablosu, yeni bir dünya perspektifi - dir. 5 Medeniyetler esas ışığını bu vizyondan alırlar. 6 Bu vizyon, günlük hayattan siyasi, edebî hayata kadar her alanda ortak bir ruh olarak kendisini gösterir. Bu ruh da, tarihin yüzey dalgalarını oluşturan, siyasi ve askerî olaylar ve aktörlerde değil, tarihin alt katmanlarındaki dip dalgalar da saklıdır. 7 Tarihteki büyük krizler, genellikle bu dip dalgalar katmanındaki büyük hareketlenmelerden kaynaklanmaktadır. Tanzimattan günümüze kadarki süreçte yaşanan krizlerin, savrulmaların temel sebebi de bu türden hareketlenmelerdir. Toplumların realite karşısındaki tavırlarının pek azı büyük topluluklara özgü, büyük üsluplar şekline gelebilmiştir. Türkler, Orta Asya bozkırlarından Akdeniz in ufuklarına kadar uzanan, etnik veya kültürel olarak yoğun etkileşimlere/çatışmalara açık, zor bir coğrafyada gerçekleşen uzun yolculuklarında, kendilerinden önceki medeniyetlerin mirası üzerinde istikrarlı, büyük birlikteliklere ulaşmayı başarmış, kendilerine özgü bir hayat üslubu oluşturmuş bir millettir. Medeniyetlerin her birinin öne çıktığı, çok daha verimli olduğu alanlar vardır. Mitolojisi, eposu, felsefesi olmayan, en büyük eseri hukuk olan Romalıların bütün gücünü hayatı idare sanatında, 8 Grek medeniyetinin felsefi-estetik, Hint medeniyetinin dinî-mistik, Çin medeniyetinin ahlaki, Yahudilik medeniyetinin dinî-ahlaki alanda toplaması gibi. 4 Yunanlıların kosmos, logos, eros; Romalıların respublica, humanitas, imperium kavramları gibi. bk. Erich Rothacker, Tarihte Gelişme ve Krizler. çev. H. Batuhan, N. Uygur, (İstanbul, İÜ Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1951), Erich Rothacker, Tarihte Gelişme ve Krizler. çev. H. Batuhan, N. Uygur, (İstanbul, İÜ Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1951), Goldman dan aktaran Fernand Braudel, Uygarlıkların Grameri, 2. bs., çev. M. A.Kılıçbay, C.1 (Ankara: İmge Kitabevi, 2001), Fernand Braudel, II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, çev. M. A.Kılıçbay, C.1 (Ankara: İmge Kitabevi, 1973), Erich Rothacker, Tarihte Gelişme ve Krizler. çev. H. Batuhan, N. Uygur, (İstanbul, İÜ Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1951),

180 4. Oturum Orta Asya steplerinin sert, coğrafi koşullarından, sürekli güneye ve batıya doğru göç eden, Asya ile Avrupa arasında bir köprü olan Türkler ise; bu köklü tarihî tecrübeye uygun bir şekilde, doğduğu coğrafî/ kültürel iklimin de etkisiyle hayata ibret ve tefekkür gözüyle bakan, varlığın, varoluşun sırlarını keşfetmeyi, hayata bilgece bakmayı asli gayesi yapan bir millettir. Türk-İslam medeniyetinin ruhunu yansıtan bu olgu hikmet kavramıyla ifade edilmiştir. Bu düşünce, atasözlerinden fıkralara, Yesevi den Yunus a ve Mevlana dan Nâbî ye kadar, bütün eserlere, şairlere sinen, tarihî ve kültürel sürekliliği sağlayan temel dinamiklerden biri, ortak ruh, baskın ses tir. Bunu da, en iyi aksettiren hayatın estetik vechesini oluşturan sanat ve edebiyat ürünleridir. Hikmet Ufku Hikmet, Türkçede hakîmlik, bilgelik, felsefe, kâinat ve yaradılıştaki İlahî gaye, varlıkların mahiyeti ve hakikatlerini bilme, ilim ve akılla gerçeği bulma, gerçeği ifade eden özlü, sahih söz anlamlarında kullanılan bir kavramdır. İslam düşünürlerine göre, ahlakın temelini oluşturan hikmet düşünce gücünün, şecaat öfke gücünün, iffet arzu (şehvet) gücünün ve adalet ise her üçünün dengede tutulmasıyla ortaya çıkar. 9 Bu vasıfların, fazilet hâline gelmesi onun insanda iyice yerleşmiş bulunmasına bağlıdır. Eski Türklerin hakanlarında aradıkları üç temel vasfın bilgelik, erdem ve cesaret olması, Türk tarihinde realitenin meydan okuması karşısında hikmetli duruşun kökenlerinin çok daha eskilere gittiğini göstermektedir. Tarihleri boyunca ipek ve kürk yolu güzergâhında farklı kültürel etkileşimlere açık bir coğrafyada yaşayan Türklerin bu düşüncesinde, kısmi etkileşim içine girdiği Çin, Hint ve Budist düşünce geleneğinin ne derece etkili olduğunu bilemiyoruz. Hikmet kavramı, kültür ve edebiyatın her alanında kendisini göstermekle birlikte, hikmet anlayışını en iyi aksettiren, onun nesilden nesile aktarılmasını sağlayan edebî türlerin başında nasihatnameler gelmektedir. Bu gelenek, sadece Türk kültürünün değil Doğu kültürünün de ayırt edici bir özelliğidir. Fars edebiyatında pend-nâme, enderz-nâme, Arap edebiyatında mev ıza, hikmet, âdâb vb. adlarla 9 Mehmet S. Aydın, Ahlâk, İslâm Ansiklopedisi, C. 2 (Ankara: TDV Yayınları, 1989),

181 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat anılan nasihatnamelerin kökeni kadim İran a kadar gitmektedir. Bu köklü geleneğin, İslamiyet in nasihat e verdiği önemle birleşmesi, bu türü İslam medeniyetinin en verimli alanlarından biri hâline getirmiş; gelenekteki ahlaki normlar İslami kaynakların dâhil olmasıyla yeniden yorumlanmıştır. Keykâvus bin İskender (ö.492/1098) in Kâbûs-nâme si, Attâr ın (ö /1221) Pend-nâme si, Sa dî nin (ö /1292) Bostân ve Gülistân ı, kadim Fars öğüt edebiyatının İslami renge girmiş yeni versiyonlarıdır. Türk edebiyatındaki nasihatname türünün ilk örneği, Karahanlı Dönemi nde kaleme alınan Yusuf Has Hâcib in Kutadgu Bilig (yt /1069) adlı siyasetnamesidir. Bunu, bir sonraki asırda (XII. yüzyıl) kaleme alınan EdîbAhmed in Atebetü l-hakâyık ı ve Ahmed Yesevî nin- Dîvân-ı Hikmet i takip eder. Anadolu sahasında kaleme alınan eserlerin çoğunluğunu, dini öğretme ve devleti yönetmenin öncelikli konu olması sebebiyle, bilhassa kuruluş döneminde insanları bilgilendirmek ve eğitmek amacıyla kaleme alınan didaktik eserler oluşturur. Bu düşüncelerle kaleme alınan eserlerin Türk edebiyatındaki ilk örneklerinden olan Kutadgu Bilig le devleti yönetenlerin hikmet le hükmetmelerinin ilkeleri ortaya koyulurken; Ahmed Yesevî nin hikmetler divanı (Dîvân-ı Hikmet) adını verdiği eseriyle dünyevi ve İlahî hakikatler geniş kesimlerin anlayabileceği bir dille anlatılmaya çalışılır. Onun, Yesi şehrinde yaktığı sevgi ve hoşgörü meşalesi Türklerin gittiği her yeri ışıl ışıl aydınlatır. Yesevi yolunda Anadolu da hikmet geleneğinin en güzel örneklerini veren Yunus Emre nin eserleri; yeni bir dini öğrenme ve Anadolu da tutunma sürecinde, İlahî aşka dayalı bir inanç anlayışının temsilcisi olan bir Türkmen dervişinin realitenin meydan okuması na karşı verdiği cevab ı ifade eder. İbni Arabî ve Sadrüddin Konevî gibi büyük mutasavvıfların sohbetlerinde bulunan, Arap ve Fars edebiyatına vâkıf, dört medresede birden ders veren meşhur bir bilgin olan Mevlana, almış olduğu iyi eğitimi sayesinde farklı anlayışları yepyeni bir sistemde birleştirerek farklı kültürler ve düşüncelerin çarpıştığı 13. yüzyıl Anadolu sunda herkesi kucaklayan bir senteze ulaşır. Onun bu yorumu, sadece Osmanlı coğrafyasında değil doğudan batıya farklı coğrafyalarda büyük bir yankı 179

182 4. Oturum bulmuş, Mevleviliği de imparatorluğun temel dinamiklerden biri hâline getirmiştir. Yetmiş iki millet sırrını bizden dinler. Biz bir perde ile yüzlerce ses çıkaran neyiz diyen Mevlana yı doğrularcasına; ırk, dil hatta din farkı gözetmeksizin insanlar her devirde yaratılıştaki hikmeti keşfetmek için ona koşmuşlardır. Hacı Bektaş Veli ve takipçileri ise, yerleşik ve göçebe Türkmenler ve bilhassa Rumeli deki Hristiyan kesim için hikmet ışığı olan, Türk kültür hayatında derin izler bırakan bir bilgedir. Bu gelenek, İslamiyet ten sonra Nasrettin Hoca nın kimliğinde en güçlü bir şekilde kendisini gösterir. Nasrettin Hoca, önce insanımızın gerçekleriyle özdeşleşerek toplumsal bilinçaltımızın güçlü bir sözcüsü olmuş; sonra da farklı kültürlere mensup insanlara da ulaşarak Türk kültürünün evrensel yüzlerinden biri hâline gelmiştir. Zaman zaman, Nasrettin Hoca tanınmaz hâle getirilmekle birlikte o, latîfe latîf gerek sözüne uygun, ayırıcı değil kaynaştırıcı, kırıcı değil nazik fıkralar söyleyen bir halk bilgesidir. Onun fıkraları, başa gelene katlanmayı, güler yüzlü olmayı, her şeyi geçici dünya için fazla ciddiye almamayı telkin eden; anlamakta güçlük çekenleri eğlendiren, ince, zarif, hikmetli dersler veren bir rehberdir. Bu sembol isimler, hayata ve zamana karşı duruşlarıyla, insanlığa verdiği mesajlarıyla, Anadolu da yükselen Türk-İslam medeniyetinin manevi mimarları olmuşlar, kendilerinden sonra hikmet üzerine yükselen güçlü bir gelenek inşa etmişlerdir. Anadolu da, değişik coğrafyalardan kopup gelen farklı düşünce ve kültürler, herkesi tanış olmaya çağıran, yetmiş iki millete bir gözle bakabilen bu hikmet sahibi, bilge şahsiyetlerin düşüncelerinin yoğurduğu bu ortamda bir araya gelerek, istikrarlı, büyük bir birlikteliğin yeni bir dünya vizyonunun temelini atmışlardır. İlahî aşka dayalı, geniş bir hoşgörü ve insan sevgisi üzerinde yükselen bu vizyon, farklı dil ve kültürler için bir çekim merkezi ve umut kaynağı olmuştur. Türklerin, bir taraftan güçlü kültürler karşısında ayakta kalmayı başarmaları, aynı zamanda kurdukları güçlü devletlerle farklı kültürleri yönetmekte ve asimile etmeden yaşatmaktaki başarılarının ardındaki temel faktörlerin başında, onların realite karşısındaki bu hikmetli duruşu gelmektedir. 180

183 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat Türk kültür hayatının güçlü bir damarını oluşturan hikmet geleneği, bu temeller üzerinde her dönemde olduğu gibi 20. yüzyılda da sembol isimler yetiştirmeye devam etmiştir. Mehmet Akif Ersoy, Mehmet Emin Resulzade ve Cengiz Aytmatov gibi, yaşadığı zemin ve zamanın eseri olan fakat yaşadığı zaman ve zeminin esiri olmayan şahsiyetler, zor süreçlerde dilleriyle gerçeğin ışıltısını göstermeye çalışmışlardır. Bunlardan, Balkan Harbi, I. Dünya Savaşı gibi büyük felaketlere ve Anadolu daki Türk varlığının sembol şehirlerinden Bursa nın ve İstanbul un işgaline şahit olmak zorunda kalan Akif; böyle bir dönemde kadere teslim olmaktansa bilgece bir yaklaşımla Hakk ın vaat ettiği günlerin doğacağından emin bir şekilde, cihanın alt üst oluşunu derbeder bir şekilde seyreden halkını ümidine ortak etmeye çalışmış ve kendisini bütün samimiyetiyle gaflet içindeki insanları uyandırmaya adamış müstesna bir değerdir. Hayatı da sanatı da toplum merkezli olan şair hayallerin, sanatın değil hakikat in peşindedir. O, milletin ıstırabını kalbinin derinliklerinde hisseden, yaşadığını, gerçeği dolandırmadan, milletin diliyle söyleyen bir bilgedir. Bu gelenek, sadece Anadolu coğrafyasında değil Kafkasya ve Orta Asya coğrafyasında da zor günlerde kendisini ifade edecek güçlü temsilciler yetiştirmiştir. Bahtiyar Vahapzade, Cengiz Aytmatov vs yılının 13 Şubat ında, Türkiye ve Azerbaycan bayraklarına sarılı naaşıyla ebediyete intikal eden; Türkiye ve Azerbaycan kardeşliğini bir ananın iki oğlu dizeleriyle belleklere kazıyan Bahtiyar Vahapzade, sadece kardeş ülke Azerbaycan ın değil, doğusuyla batısıyla bütün Türklerin sesi olmuş, 20. asrın en haysiyetli seslerinden biridir. O, azatlık yani özgürlük, vatan, dil ve din sevgisi etrafındaki şiirleri, ilmî eserleri ve tiyatroları ile bir dönemin dili olmuş, diliyle duygularıyla halkıyla bütünleşmiş ve halkı da onu halk şairi unvanıyla bağrına basmış bir şairdir. Onun şiiri de, Akif gibi azatlığa, hürriyete adanmıştır. Vahapzade de, Akif gibi insan ı yok etmeye dönük baskılara, zulümlere, savaşlara karşı, onları hür olarak yaşatabilmenin savaşını veren, dünya tarihinin şahit olduğu en acımasız yönetimlerden biri olan Sovyet zulmü karşısında dimdik ayakta kalmayı başarmış bir karakter ve hürriyet abidesidir. O, sadece Azerî Türklerinin değil, bütün Türk Dünyası nın son asırda yaşadığı 181

184 4. Oturum mağduriyeti, esareti, geri kalmışlığı, en derinden hissetmiş ve hayatını, kalemini hiç yılmadan bu esaretten ve mağduriyetten kurtarmaya adamış, gerçek bir düşünür, 20. asırda insanlığın trajedisini sorgulayan en önemli yazarlardan biridir. Şüphesiz o, gücünü öz üne sadık kalmaktan ve beslendiği güçlü damar lardan almaktadır. İnsan ı yok etmeye dönük savaşlara, baskılara, zulümlere karşı, insanı hür ve kendi olarak yaşatabilmenin savaşını veren 20. asrın yetiştirdiği en önemli birkaç yazardan biri olan Cengiz Aytmatov da, insanlığın bilgelik durağı olmuş bir yazardır. Aytmatov, geçmişin ya da daha çok kişinin çağdaş deneyimini önceki kuşakların deneyimine bağlayan toplumsal mekanizmaların yok olmasını, 20. yüzyılın en karakteristik ve en ürkütücü fenomenlerinden biri olarak görür. O, kan ve iktidar ın bir araya geldiği bu asırda tavrını insan dan yana koyar. Dağında, okulunda, tarlasındaki insanı, kendi insanını anlatır. Onların iç dünyalarını büyük bir gözlem gücüyle tasvir eder. Çevresinden perspektifini bütün Sovyet halklarına, oradan da bütün insanlığa yöneltir. Kazak-Kırgız bozkırlarındaki insanlardan insanlığın dünya ile ilişkilerini sorgulamaya uzanır. Sistemin baskısı veya kendi arzusuyla insanın kendine yabancılaşarak millî hafızasını kaybetmesini, bir Kırgız efsanesinden esinlendiği Mankurt metaforuyla insanların belleklerine silinmeyecek şekilde kazır. Halkların tarihî hafızasının körelmesini, fertlerin ve halkların kendi benliklerini kaybetmesi faciası olarak gören Aytmatov, millî hafızasını yitiren bir insanı da anasını tanımayan bir ferde benzetir. Sonuç Sonuç olarak, hikmet geleneği bir taraftan Türk-İslam medeniyetinin güçlü temeller üzerinde yükselmesini sağlarken; 20. yüzyılda da Orta Asya ve Anadolu Türklüğünün üzerlerine çöken kâbusun altından güneşin aydınlığını görmelerini sağlayan temel dinamiklerden biri olmuştur. Bu münbit vadilere ekilen tohumlar, şüphesiz yeni filizler vermeye, bu topraklarda yetişen ulu çınar yeni sürgünler vermeye devam edecektir. Bu ulu mirası yaşatmak doğusuyla batısıyla bütün Türk Dünyası nın borcu olmalıdır. Nüfusu 7, yaşı 4.5 milyarı bulan ihtiyar dünyamızın, sosyal hayatta büyük depremlere yol açan problemlerle kritik bir 182

185 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat dönemeçten geçtiği süreçte en çok ihtiyaç duyduğumuz sesler, hikmet ufkundan yükselecek ses ler olacaktır. Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mustafa İSEN; Osman Bey, çok teşekkür ederiz. Türk dünyasının baştan itibaren birliğini, bütünlüğünü sağlamada çok etkin bir rol olan hikmet geleneğini başlangıçtan günümüze değişik örnekler sunarak bizimle paylaştınız. Ben de sizinle aynı kanaatteyim. Türk dünyası bu nitelikteki bilge isimlere sahip olduğu sürece güçlenerek büyümeye, yaşamaya devam edecektir. Doç. Dr. Askar TURGANBAEV konuklarımız arasında. Askar Bey, biz Türkiye den Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmanın 30. yıldönümünün getirdiği tabloyu konuşmaya çalıştık. Sizin bulunduğunuz noktadan nasıl görünüyor tablo. Dil ve edebiyatın özellikle bu birliktelikteki rolü ne olabilir? Bunu sizden dinlemek istiyoruz. Buyurun. 183

186 4. Oturum Türk Dilleri ve Edebiyatlarının Yakınlaştırılması Üzerine Doç. Dr. Askar TURGANBAEV * Saygıdeğer sempozyum katılımcıları, kıymetli hocalarım, hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Türk dünyasının manevi başkenti Türkistan dan, Hoca Ahmet Yesevi nin diyarından sizlere selamlarımı arz ediyorum. 83 sene önce bugün ebediyete intikal eden Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü rahmetle, önemle yad ederim. Sempozyumun gerçekleşmesine katkı sağlayan kurum ve kuruluşlara, emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Bugünkü oturumda önemli bir konuyu ele almak isterim. Biliyorsunuz, Bağımsızlık zamanından 30 yıl geçti. Türk dünyası, Türk devletleri, Türk kuvvetleri büyük çabalar göstermektedir. O çabaların içinde dil ve edebiyat alanında da çok fazla işbirlikler ve projeler bugüne kadar yapılmıştır. Bu yapılan projeler yeterli mi diye bir sorarsak, tabii ki, yetersiz. Uluslararsı teşkilatları, devlet kurumları tarafından daha fazla destek verilmesi gerekir. Bugüne kadar neler yapılmadı, nelerin yapılması gerekirdi. 30 sene önce Türk Devletleri bağımsızlıklarını yeni kazanırken, hatta bağımsızlık arefesinde, Türk Dünyası nın birliği için devlet başkanları düzeyinde ilk girişimler yapılmıştır. O zamanlar bugünkü Türk Dünyası birleşmesine katkı sağlayan kurum ve kuruluşların temeli atılmıştı. Söz konusu kuruluşlardan en önemlilerinden birisi de ilk olarak kurulan Uluslararası TÜRKSOY Teşkilatı idi yılında kurulan TÜRKSOY Teşkilatı bugüne kadar Türk Dünyası kültür alanındaki işbirliğinin sağlanmasında büyük payı olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Fakat Türk Dünyası nın entegrasyonunu güçlendirmek için * Ahmet Yesevi Üniversitesi 184

187 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat kurulan ilk kurum aslında Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi dir. 6 Haziran 1991 yılında, Kazakistan Sovyetler Birliği nde iken, kurucu cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev Hoca Ahmet Yesevi Türkistan Devlet Üniversitesi nin kurulmasına karar vermişti. Ama bir yıl sonra bu üniversite Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi ne dönüştürülmüştür. Yani Ahmet Yesevi Üniversitesi nin temeli Kazakistan ın bağımsızlığını kazanmadan önce atılmıştır. Demek ki bizim entegrasyon kuruluşlarımızın temeli bağımsızlığı kazanmadan atılmaya başlamıştı. Bağımsızlığına yeni kavuşmuş bir ülke için Üniversite yi kurmak ve geliştirmek kolay bir iş değildir. Ekonomik şartları da iyi olmayan bir zaman idi. Öylesine zor bir dönemdi, Türkiye Cumhuriyeti kardeş ülkelerinin ağır yüklerini hafifletmişti. Neticede Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi bugünkü haline geldi ve başarılı bir üniversite oldu. Ahmet Yesevi Üniversitesi kuruluşundan bu yana Türk Dünyası entegrasyonu sürecine çok büyük katkılar sağlamaktadır. Uluslararası Üniversite mizde Türk Dünyasının çeşitli ülkelerinden öğrenciler yetiştirilmektedir. Mezunlarımız kendi ülkelerinde önemli görevleri icra etmektedir. Buna Üniversitemizin en önemli hizmetlerinden birisidir diyebiliriz. Yanı sıra Ahmet Yesevi Üniversitesi mezunları Türkiye de en çok eğitim gören üniversite olma özelliğini taşımaktadır. Türkiye de eğitim gören ve halihazırda eğitimi devam eden öğrencilerin çoğu bizim öğrencilerimizdir. Son dönemlerde kapsamlı entegrasyon projelerinin neticesinde Türk Dünyası nın kültürel işbirlikleri geometrik bir ilerlemede artmıştı. Herkes entegrasyonun kolay olmadığını biliyorlar. Aslında Türk Dünyası çok uzun süre birbirinden uzak kalmış ve asırlara uzanan ayrılığın izlerini günümüzde de taşımaktayız. Geçmişin tahribatını onarmak için zamana ihtiyaç vardır. Bu hususta özellikle dil ve edebiyat alanında neticeyi hemen beklemek doğru değildir. Emperyalist güçler bizi ayırmak için her türlü yola başvurmuşlardır. Türkistan Türkleri işgal altındaki süreçte farklı reformlara maruz kalmışlardır. Özellikle alfabe reformu bizleri kökümüzden koparmıştı. Bizi bir birimizden uzaklaştırmıştı ve hatta Sovyetler Birliği nde yaşayan kardeş Türk toplulukları, aynı dili konuşanları bile, alfabede bir değişiklikler 185

188 4. Oturum yaparak birbirini anlamaz hale getirilmişlerdir. Ne yazık ki, emperyalist güçler Türk soydaşları birbirinden ayırma hedefinin çoğunluğuna ulaşabilmişlerdir. İşgal yıllarında kaybettiğimiz değerlerin yerini doldurmak için çok uzun zaman gerekiyor. Bunun için dil ve edebiyat konusunda çalışmalar sürekli ve kalıcı olmalıdır. Tabii ki, Türk dillerinin özelliklerine göre Türkiyeli biri Azerbaycan, Türkmenistan sınırından çıktıktan sonra Kazakistan da, Kırgızistan da zorlanabilir. Çünkü bu dil ayrımındaki özellikler 1000 yıl önce Türk Dünyası ndaki yeni devletlerinin oluşumundan sonra ortaya çıkmıştı. Maalesef, çağdaş zamanımızdaki Türk devletlerinde yapılan bazı dil reformları Türk topluluklarını birleştirmeye değil uzaklaştırmaya sebep olmuştur. Son zamanlardaki Türk Keneşi, TÜRKPA, TÜRKSOY, Uluslararsı Türk Akademisi v.s. entegrasyon kurumları tarafından yapılan çalışmaların sonucunda birlik kurulmasına neden olacak diye düşünüyorum. Ekonomik birlikten sonra dini ve kültürel birliğin de sırası gelecektir. Yakın gelecekte dil birliği meselesini de konuşabiliriz. Dil meselesinde sadece alfabe değil, terminoloji meselesi de çok önemlidir. Son zamanlarda Türk Cumhuriyetleri ndeki terminololoji komiteleri birbiriyle düzenli işbirliklerini yapmaya başladı. Tabii ki, bu da yeterli değil. Ortak Türk dili kavramı sadece bağımsız Türk Devletleri kullandığı dilden ibaret değil. çünkü değil de ki sadece yeni Türk devletlerinin kullandığı dil değil. Çünkü yeni terimler, yeni düşünceler, yeni kavramlar ortaya çıkmaktadı. Türk dili ve dünya değişiyor. Hatta dünya çok hızlı değişiyor. Bu sebepten terminoloji komitelerinin biraz daha hızlı çalışması lazım diye düşünüyorum. Halihazırda Kazakistan da peyderpey kullanılmakta olan Latin alfabesi birkaç eksikliğine rağmen Türk Dünyası nın ortak dil projesinin uygulama haline geldiğini söyleyebiliriz. Özellikle alfabe değişikliğinden sonra ortak terminoloji konusunda özen gösterilmeliyiz. Kazak Latin alfabesi birkaç defa sunulmuştu. Son onaylanan Latin alfabesinin 2-3 eksiği var ama eskisine göre daha iyi bir hale getirilmişti. Kazak Türkçesinin Latin alfabesine geçiş süreci henüz bitmedi. Kazak Latin alfabesi ortak Türk alfabesine daha da yakın olacağından ümit ediyorum. 186

189 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat Edebiyat alanında da son zamanlarda iyi sonuçlar ortaya çıkmaya başladı. Avrasya Yazarlar Birliği tarafından Kazak Türkçesinden Türkiye Türkçesine çok fazla kitaplar aktarılmıştır ve aktarılmaya devam etmektedir. Tabii ki, çevirilerin kalitesi başka bir konudur. Eskiden Soviyet Birliği ne ve Konumizm e karşı çıkan Alaş Orda cı yazarların eserlerinin çevrilmesi yasaktı. Son zamanlarda, Kazak milli edebiyatının başında olan Ahmet Baytursınulı, Magjan Jumabayulı ve Mırjakıp Dulatulı gibi milliyetçi yazarların eserleri Türkiye Türkçesine daha çok çevrilmeye tercih edilmektedir. Kazakistan da da milliyetçi yazarlara çok önem verilmeye başladı. Yeni nesil, genç nesil Alaş Orda cı yazarları okumalı ve onları en büyük yazarlarımız olarak saymalıdırlar. Edebiyat alanındaki bu çalışmalar devam edecek diye ümit ediyorum. Türkiye de kardeş çağdaş Türk edebiyatının çevirilmesine çok büyük ilgi vardır. Bu çevirileri en fazla Türk Edebiyatı Vakfı, Türk Dili Araştırmaları Vakfı ve Avrasya Yazarları Birliği vs. gibi Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ilgileniyorlardır. Devlet tarafından kurulan teşkilatlar büyük projeler üzerine çalışır. Aynı sistemin kardeş Türk ülkelerinde de kurulmasına destek sağlamak gerekir. Çünkü, Sivil Toplum Kuruluşların (STK) gelişmesiyle bürokrasi azalacaktır. Türk halklarına ait kültür dalları arasındaki direk bağlantılar daha da güçlenecektir. Yani dil ve edebiyat alanında daha çok yapacak çalışmalarımız vardır. Ortak noktalarımız, ortak isimlerimiz üzerine daha çok çalışmamız lazım. Mesela, Türkiye de tüm Türk Dünyası nın edebi eserlerinin çevirileri başarı ile yürütülmektedir. Kazakistan da ise Türk Dünyası na ait eserlerin çevirilmesi hız kaybettiğini belirtmek gerekir ve bu işi ele alıp canlandırmak lazım. Son zamanlarda Kazakistan Cumhuriyeti tarafından destekleyen projeler vardır. Günümüzde, Kazakistan kapsamlı bir projeye imza atarak dünya çapında 100 önemli ders kitaplarını Kazak Türkçesine aktarmayı başladı. Bu ders kitaplarının Kazak Türkçesine çevirilmesinin sebeplerinden bazıları çevirme konusunda tecrübe kazanması ve Kazakistan daki Üniversitelerde bu ders kitaplarının yaygınlaşmasıdır. 100 kitap projesinin bir diğerini ise yakın zamanda Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi de ele aldı. Üniversitemiz, Türkiye Cumhuriyeti nde kullanılmakta olan 187

190 4. Oturum 100 ders kitabını seçerek Kazak Türkçesine çevirmeye başladı. Bu proje Anayurttan Atayurta 100 Ders Kitabı adı altında gerçekleştirilmektedir. Eskiden Kazak Türkçesine çevirilen ders kitapları, romanlar da vardır, fakat sayısı çok fazla değildir. Ve bu çevirme çalışmları sistemli bir şekilde olmamıştı. Şimdi ise bu işi sistematik olarak yapmayı düşünüyoruz. Yarısına Üniversitemizin akademisyenleri tarafından çeşitli alanlardaki ders kitapları, bilimsel eserleri Türkiye Türkçesinden Kazak Türkçesine aktarılmaya başlamıştı. Bu çalışmalar dil ve edebiyat alanına da katkı sağlayacağına inanıyoruz. Neticede, dil ve edebiyat alanındaki ortak çalışmaları artırmalıyız. Bu alandaki işbirliği güçlendirilmeliyiz. Ortak çalışmaları sağladığımızda büyük bilim adamı İsmail Gaspıralı nın Dilde, işte, fikirde birlik fikri hayata geçecektir. Tabii ki, Dilde, işte birlik dediği zaman, tabii ki, uzun bir süre gerektiğini biliyoruz, fakat amacımız, misyonumuz doğruysa bu gerçeklere ulaşabileceğiz diye düşünüyorum. Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mustafa İSEN; Askar Bey e çok teşekkür ediyoruz, konuşmanız için. Sizin tarafınızdan mesleğin nasıl göründüğüne dair değerli görüşlerinizi bizimle paylaştınız. Elbette yapılacak işler var ama yapılmış olan işler de var. Başta Ahmet Yesevi Üniversitesi nin kuruluşu olmak üzere bugün karşı karşıya kaldığımız olumlu bir tablodan da söz edebiliriz. Zatıalinizin bize Türkiye Türkçesi ile hitap etmesi bile bunun güzel örneklerinden bir tanesi. Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mustafa İSEN; Türk dünyası ile ilişkiler noktasında edebiyat tarihlerinin de baştan itibaren bu birlikteliği sağlama ve en azından karşılıklı olarak ülkeler arasındaki tanınırlığı belirtme açısından önemli bir rolü var. Profesör Doktor Nazım Hikmet Polat bize işin bu boyutunu anlatacak. Hacı Bayram Veli Üniversitesinde öğretim üyesi Nazım Hikmet Bey. Buyurun. 188

191 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat Türk Dünyasının Bütünleşmesi Yolunda Edebiyat Dersleri Prof. Dr. Nâzım Hikmet POLAT * Bir kültür ve sanat şubesi olarak edebiyatın lehçe farklılıklarıyla aynı dil ve aynı ölçüdeki farklılıklarla aynı soya mensup toplumların birlikteliğe varmasında önemli yeri bulunduğunu izaha gerek yoktur. Ancak bunun en tesirli yolu olarak eğitimde edebiyattan faydalanılması, ihtisas gerektiren bir alandır. Özellikle edebiyat tarihiyle ilgili dersler, edebî zevk yanında toplum hafızasını besleyici, müşterek tarafları hatırlatıcı oluşundan dolayı daha da önemlidir. Bu itibarla konuşmamızın mihverini bu nokta üzerine kuracağız. Edebiyat tarihine eğitimin amaçları doğrultusunda bir rol yüklemek, önce Batı toplumlarında başlamış, Türkiye de ise 20. yüzyılın başlarından itibaren kabullenilmiştir. Orta dereceli okul programlarına edebiyat tarihi dersleri ilk defa Osmanlı döneminde ders yılında koyuldu (Levend 1973: 480). Dersin adı, Osmanlı Tarih-i Edebiyatı idi. Cumhuriyet Döneminde ise orta dereceli okullarda Edebiyat Tarihi dersi okutma kararı, 1924 te verilmiştir (Yücel 1994: ). İçeriği küçük değişikliklere uğrasa da bu ders, 1945 teki köklü program değişikliğine kadar varlığını sürdürmüştür. Türkiye de yayımlanan edebiyat tarihlerinin 30 u bu tarihe kadar basılmıştır ve tamamı lise ders kitabı veya yardımcı kitaptır. Söz konusu eserler bir programa mutabık olarak yazıldıklarından dolayı devrin toplumsal ve siyasî zeminini anlamada, ihmal edilemeyecek vasıtalardandır. Esasen ders adından ziyade o ad altında verilen muhteva önemlidir. Bütün kültür dersleri gibi edebiyat tarihi dersleri de Türk dünyası- * Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi 189

192 4. Oturum nın, fikir planında birliğe/ortaklığa (entegrasyona) götürme yolundaki araçlardandır. Meseleye bu açıdan bakınca söz konusu tarihler daha anlamlı ve daha açıklayıcı olur. 1909; henüz 1 yaşını bile doldurmamış II. Meşrutiyet in, 31 Mart Vak asıyla ilk sarsıntıyı yaşadığı yıldır. 1924; temeli 1920 de TBMM nin kuruluşuna dayanan yeni rejime Cumhuriyet adı koyulmasının ertesi yılıdır ise II. Dünya Savaşının son bulması (Japonya nın teslimiyeti /14 Ağustos 1945) yani emperyalizmin iki blok hâlinde yeni sömürge alanları üzerinde anlaşmasıdır. Bu tarihin dünya Türklüğü için asıl anlamı, I. Dünya Savaşı sonrasında olabildiğince parçalanan Türk dünyasının birbirinden tamamen ayrılması yolunda en koyu, en zorba uygulamaların başlatılmasıdır. Türk edebiyatı tarihçiliğinin kırılma noktalarını yerleştirdiğimiz bu tabloda şaşılacak bir taraf yoktur. Her rejim kendisini kalıcı kılacak tedbirler almak ister. Sanayileşme ile tanışmış toplumlarda bunun en kestirme yolu eğitimdir. Diğer yandan verilen bilgilerin kültürel kimliğe yerleşip hayat boyu kolay kolay çıkmayacağı bir dönem seçilmelidir; o da orta öğretimin ikinci kademesi yani lise yıllarıdır. Osmanlıcılık ; Tanzimat la birlikte, devlet eliyle ve diliyle kabullenilmiş, vatandaşlık esasına dayalı bir ideoloji ve rejimdi. Fakat asıl uygulaması, sanıldığı gibi Tanzimat yıllarında değil II. Meşrutiyet yıllarındadır. Biraz önce söylediğimiz gibi edebiyat tarihi derslerinin işte bu dönemde başlaması asla tesadüfi sayılamaz. Ne yazık ki ortak vatandaşlık paydası, başlangıçta, bütünleşme şuuru yerine ayrıştırma şuursuzluğuna bile kapı aralayıcı olabilmiştir. Edebiyat tarihi dersleri de bu anlayışa vasıta kılınmıştır. Bu dönem Osmanlı aydınlarının çoğu; edebiyat tarihi yazımında devleti ve siyasi sınırlarını esas aldığı için Türk dünyasının diğer bölgeleriyle hiç ilgilenmemişlerdir. Mesela liseler edebiyat tarihi dersleri için yazılmış ilk kitap olan Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye sinde (1910) 190

193 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat Şahabettin Süleyman, Osmanlı edebiyatının kaynağını Türkistan olarak göstermekle yetinir. Faik Reşat ise Osmanlı sınırları dışında kalan bir isimden bahsedilmesini bile şaşkınlıkla karşılar: Türkistanlı, daha doğrusu Acem olan, binaenaleyh Osmanlılıkla kat a alaka ve münasebeti olmayan Ali Şîr Nevayî yi kaale almakta ne mana vardır, bilinemez (Faik Reşat 1912: 26) Bütün bu eserlerin Osmanlı sahası dışındaki Türkçenin verimlerine adeta göz kapamasına rağmen Azerbaycan da Ferhat Ağazade tarafından kaleme alınan Edebiyat Mecmuası (1912) adlı bir orta öğretim ders kitabında Türk Edebiyatı, hem mazisi hem güncel durumuyla bütün coğrafya ve lehçelerin edebî birikiminden örnekler verilmiştir. Nitekim bu kitapta Türkistan bölgesinden Ali ŞirNevayî (s ), Irak Türklüğünden Fuzulî (s ), Azerbaycan dan SeyyitEbülkasım Nebati (s ), Türkiye den Ziya Paşa (s ), Muallim Naci (s ), Namık Kemâl (s ), Şemsettin Sami (s ), İsmail Safa (s ) gibi vefat etmiş isimler yanında (Recaizâde) Ekrem (s ), Abdülhak Hamit (s ), Müftüoğlu Ahmet Hikmet (s ), Uşşakîzade Halit Ziya (s ), Tevfik Fikret (s ), Abdullah Cevdet (s ), Ahmet Midhat (s ), Mehmet Emin (s ), Samipaşazade Sezai (s ), Hüseyin Cahit (s ) yaşayan yani yazıldığı tarihe göre güncel isimlere ve eserlerine de yer verilmiştir. Denebilir ki diğer Türk bölgelerindeki edebiyat tarihiyle ilgili ders kitaplarında da Azerbaycan daki hassasiyetle davranılsaydı, Türk dünyası; I. Dünya Savaşı sonrasında yaşadığı kültürel kopuş ve dağınıklığı, daha az zararla atlatabilirdi. Yukarıda ele alınan Osmanlı edebiyat tarihlerinin ortak özelliği, başlangıç olarak Osmanlı devletinin kuruluşunu, mihver olarak Osmanlı vatandaşlığını kabul etmeleridir. Balkan Savaşları, batı Türklüğü için önce tam bir hezimet ama sonra bir diriliş vesilesi olmuştur. Nitekim bu tarihten sonra Türkiye de yazılan edebiyat tarihlerine milliyet merkezli bakış açısı hâkim olmuş, Osmanlı öncesine de yer verilmeye başlanmıştır. Söz konusu tercih, Osmanlı sahası dışında kalan Türklükle ortak tarih ve ortak kültür unsurlarına bir köprü kurmak anlamına gelmektedir. Sözgelimi Köprülüzade 191

194 4. Oturum Fuad ın henüz yaşlarında ders yılında Darülfünun da okuttuğu Türk Tarih-i Edebiyatı ders notlarının elde bulunan ilk iki cildi tamamen Türk edebiyatının ortak dönemleriyle ilgilidir. Anlaşılıyor ki bu eser, lise ders kitaplarının müfredatına bağlı olmadığı için daha serbest davranılabilmiştir. Köprülüzade nin Şahabettin Süleyman ile birlikte sultanilere (liselere) ders kitabı olarak hazırladıkları bir başka kitap da Yeni Osmanlı Tarih-i Edebiyatı dır(1332/1914). Bu eserde, Osmanlı dönemi ve sahası Türk edebiyatına zemin döşemek anlamında bir de Medhal (Giriş: ) bulunmaktadır. Medhal de Türkler lisanları, medeniyetleri, Türk edebiyat-ı kadimesi, Mevlana Celalettin, Sultan Velet, Yunus Emre, Hükümet-i Osmaniye nin teşekkülünden evvel Anadolu Türkleri: Selçukîler, medeniyet ve lisanları gibi bahisler vardır. Bu alt başlıklar, eserde coğrafya ve siyasi sınırların aşıldığını, Osmanlılığın yerini bütün Türklük fikrinin aldığını gösterir. Yine Fuat Köprülü nün yıllarında basılan iki ciltlik Türk Edebiyatı Tarihi nde ise bütün Türklük fikri daha da kökleşmiştir. Nitekim yazar, herhangi bir coğrafyada ve herhangi bir dönemdeki Türk edebiyatının anlaşılabilmesi için diğer coğrafyalardaki edebiyatlarla ve önceki dönem edebiyatlarıyla karşılaştırmalı biçimde incelenmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu tespitin anlamı, o sıralarda mevcut edebiyat tarihi kitaplarının yöntem bakımından eksik ve yanlışlarını ortaya koymaktır: İbrahim Necmi Dilmen in Tarih-i Edebiyat Dersleri 1. C., Eski Edebiyatımızın Tarihine Seri Bir Nazar; 2. C., Edebî Teceddüdümüzün Zuhur ve Tekâmülü (1338 [1922]) adlı kitabında sadece, Türkçenin lehçelere ayrılmadan önceki verimleriyle ilgili notlar bulunmaktadır. Hâlbuki yazar hiç olmazsa Azerbaycan daki kültür ve edebiyat hayatından bahsedebilirdi. Çünkü o sıralar Sovyet blokunun duvarları henüz kalınlaşmamıştı. Azerbaycan daki bir ses, Türkiye de, Türkiye deki Azerbaycan da duyulabiliyordu. Nitekim 1924 te Azerbaycan aydınlarından Abdullah Şaik (Talipzade Abdulla Ahund Mustafaoğlu), Türk Edebiyyatıadlı bir ders kitabında Recaizade Mahmut Ekrem, Mehmet Emin Yurdakul, Tev- 192

195 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat fik Fikret, Rıza Tevfik, Ziya Gökalp, Cenap Şahabettin üzerinden Türkiye deki edebî ve kültürel hareketliliği göstermişti. Erken Cumhuriyet Dönemi yani Atatürk döneminde liselerde okutulan edebiyat kitaplarının daha iyi bir örneği, Agâh Sırrı Levend in 1929, 1932 ve 1934 te basılan 3 ciltlik Edebiyat Tarihi Dersleri kitabıdır. Agâh Sırrı Levend, her bir devri ve her bir Türk coğrafyasını hâkim ruh ve zihniyet bakımından da tanıtmış ve varsa basın organlarının yayın çizgisinden de bahsetmiştir. İsmail Habip Sevük ün, liseler için yazdığı Edebî Yeniliğimiz (1932) adlı kitabının I. cildi Tanzimat Edebiyatı dır ve sadece Osmanlı Türkiye sindeki kültür ve edebiyat hareketlerine yer vermektedir. Eserin II. cildinde de Türkiye dışındaki edebiyatla doğrudan ilgili bir bahis yoktur. Fakat II. Meşrutiyet yıllarındaki kültürel faaliyetlere zemin olmak üzere Türkçülük cereyanının tarihçesi ni verirken Tanzimat Türkçülüğü bahsinde Haricî Türklerden iki sima başlığı altında FethaliAhundof ve Buharalı Şeyh Süleyman Özbeki nin edebî ve kültürel gayretlerini anlatır ( ). Ayrıca daha sonraki zaman dilimleri için Vatan haricinde Türkçülük hareketleri olarak Cemalettin Efgani, Gaspıralı İsmail, Hüseyinzade Ali Turan dan, Bakü de çıkarılan Ekinci (1875) Tiflis te Ünsizade Celal ve Sait kardeşlerin çıkardığı Ziya-yı Kafkas gazetesinden, Kazanlı Şahabettin Mercani nin Müstefidü l-ahbar adlı tarih kitabından ve Mısır da Türk gazetesi çevresindeki Türkçülük çalışmalarından bahseder ( ). Bu gibi bahisler, daha sonradaki edebiyat tarihlerinde asla görülemeyeceği için millî gurur ve şuur verme yönüyle bugün de örnek alınabilme özelliğine sahiptir. II. Dünya Savaşı sonrasındaki Edebiyat Tarihi ders kitaplarında, Türk edebiyatının 15. Yüzyıla kadarki verimlerinden bahsedilmekle birlikte sonraki asırların (19. ve 20. asır dâhil) Türkiye dışındaki Türk edebiyatına tek sayfa bile ayrılmamıştır. Türkiye de durum böyle iken diğer Türk bölgelerinde durum farklı mıydı? Hayır. İran da Irak ta edebiyat tarihi çalışmaları şöyle dursun, Türkçe tahsil hatta Türkçe yayın bile yasaklanmış veya yerine getirilemez kurallara bağlanmıştı. Sovyetler Birliği içindeki Türk bölgelerinde 193

196 4. Oturum ise 1929 dan sonra farklı alfabelerle, Rusçayla karışık farklı yazı dilleri oluşturmak gayreti vardı. Bu projede büyük mesafe alındı ve Türk bölgeleri birbirlerine hasım hâle geldi. Türkiye de Türkiye dışı Türklüğün lise ders kitaplarına tekrar girmesi, Sovyetler Birliği nin dağılmasından sonra olabilmiştir. Her coğrafyadaki Türk aydınının bugün birinci görevi, dünün bütün olumsuzluklarını tarihin çöp sepetine atıp unutmamak için orada saklı tutmaktır. Sevindiricidir ki bugün lise edebiyat kitaplarında Türk dünyasının her bölgesindeki edebî gayretlerle ilgili bilgi kırıntıları ve metinler vardır. Fakat asıl yapılması gereken şey; 2017 de Türk Keneşi nin aldığı kararı uygulamaya geçerek bütün Türk devletlerinde okutulacak ortak edebiyat ders kitapları meydana getirmek ve artık Türk dünyasının her köşesinin birbirine seslenebilmesini sağlamaktır. Çünkü artık Cengiz Aytmatov, Cengiz Dağcı, Şehriyar, Nebi Hezri, Samed Vurgun, Bahtiyar Vahapzade, Anar, Muhtar Avezov, Abdullah Tukay, Hikmet Arif Mapolar, Rahmi Ali, Mehemmetimin Obulkasımov (Almasbek) ve Nâzım Hikmet gibi Türk dünyasının her bölgesinden, eserleri çeşitli dünya dillerine çevrilmiş edipler vardır. Ziya Gökalp ın dediği gibi milletlerin hayatında iki dönem vardır. Şiir devri, şuur devri. Yeni Türk devletlerinin bağımsızlığa kavuşmasından beri şiir devrini / heyecan devrini yaşadık. Artık şuur devrine, bilimle geliştirilen ilişkiler devrine geçmemiz gerekiyor. Sonuç Türkiye de yayımlanmış edebiyat tarihi ders kitaplarında bütün Türklüğe ait edebî ve kültürel verimlerin sergilenmesi, hem ilmî tavır hem de yetişme çağındaki nesiller için de milletinin medeniyet âlemine katkısını öğrenmek bakımından da yerinde bir tercih olmuştur. Bu tavır muhakkak ki bütün Türk soylular için geniş bir ailenin üyesi bulunma şuur ve gururunu yaşatmıştır. Bir bilim alanı olarak edebiyat tarihini, Osmanlı döneminin ilk edebiyat tarihlerindeki gibi devletin sınırlarıyla çevreleyip aynı dille başka sahalarda yazılanları yabancı saymak ne kadar yadırganması gereken bir tavır idiyse bugün de en az o kadar bilim dışıdır. Çünkü o günkü bilgi noksanlığı, bazı eserlerde Türkiye dışına 194

197 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat yönelmeyi verimsiz kılabilirdi. Ama iletişim vasıtaları gelişip bilgi teminindeki zorluklar ortadan kalktığı ölçüde aynı milletin farklı coğrafyalardaki edebî ve kültürel üretimine dönüp bakmamak, bilimsel tavırla izah edilemez. Ne var ki yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere II. Dünya Savaşının etkileri görülmeye başladıktan sonra Doğu Türklüğü hakkında bir şey yazmak âdeta sakıncalı hâle gelmiş ve bu durum ta Sovyetler Birliği nin çöküşüne kadar devam etmiştir. Bu iki zaman dilimi arasındaki nesillere, köklerinin Orta Asya da olduğu okutulmuş, hatta 16. yüzyıla kadar ortak edebî verimlerden bazıları gösterilmiş ama 20. yüzyılda o coğrafyalarda Türk ün bulunduğu söylenmemiştir. Diğer yandan Türk halkları arasındaki dağınıklık, Sovyet rejiminin de körüklemesiyle hızla birbirinden ayrılma ve farklı yazı dilleri oluşturma sürecini alevlendirmiştir. SSCB nin dağılmasından sonra, lise edebiyat ders kitaplarına Türkiye dışındaki Türklüğün girmesi, Türk dünyasının yarınki bütünleşme için çok olumlu bir sonuçtur yılında bütün Türk Cumhuriyetleri için hazırlanan ortak tarih ders kitapları gibi ortak edebiyat ve kültür tarihi ders kitapları da ivedilikle hazırlanıp okutulmalıdır. Bugün dünden iyidir, inanıyorum ki yarın bugünden daha güzel olacaktır. Kaynaklar Abdullah Şaik (TalipzadeAbdullaAhundMustafaoğlu) (1924). Türk Edebiyyatı. Bakü: Azerneşr. Akyüz, Yahya (1983). Atatürk ve 1921 Maarif Kongresi. Cumhuriyet Döneminde Eğitim. Ankara: MEB Yay [Dilmen], İbrahim Necmi (1922). Tarih-i Edebiyat Dersleri. C. 1. Eski Edebiyatımızın Tarihine Seri Bir Nazar. İstanbul: Matbaa-i Amire. [Dilmen], İbrahim Necmi (1922). Tarih-i Edebiyat Dersleri. C. 2. Edebî Teceddüdümüzün Zuhur ve Tekâmülü. İstanbul: Matbaa-i Amire. F[aik] Reşat (1912). Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye. İstanbul: Zarafet Matbaası. 195

198 4. Oturum Gönensay, Hıfzı Tevfik ve Nihat Sami Banarlı (1941). Başlangıçtan Tanzimat a Kadar Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Remzi Kitabevi. Gönensay, Hıfzı Tevfik (1944). Tanzimat tan Zamanımıza Kadar Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Remzi Kitabevi. Köprülüzade Mehmet Fuat (1913, 1914). Türk Tarih-i Edebiyatı Dersleri (I. C. 1329/1913, II. C 1330/1914). mübeyyizi: Darülfünun Ulum-ı Edebiye Şubesinden Hamit Sadi [Selen]. [taşbaskı] İstanbul. Köprülüzade Mehmet Fuat ( ). Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Matbaa-i Amire. Levend, Agâh Sırrı (1932). Edebiyat Tarihi Dersleri. C. I. Tanzimat a Kadar. İstanbul: İstiklal Lisesi Talebe Kooperatifi Yay. Levend, Agâh Sırrı (1934). Edebiyat Tarihi Dersleri. C. II. Tanzimat Edebiyatı. İstanbul: Marifet Matbaası. Levend, Agâh Sırrı (1938). Edebiyat Tarihi Dersleri. C. III. Servetifünun Edebiyatı. İstanbul: Kanaat Kitabevi. Sevük, İsmail Habip (1925): Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Matbaa-i Amire. Sevük, İsmail Habip (1932). Edebî Yeniliğimiz Birinci Kısım Tanzimat Edebiyatı. İstanbul: Devlet Matbaası, Maarif Vekâleti Yay. Sevük, İsmail Habip (1932). Edebî Yeniliğimiz İkinci Kısım. İstanbul: Devlet Matbaası, Maarif Vekâleti Yay. Şahabettin Süleyman (1910). Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye. İstanbul: Sancakcıyan Matbaası. Şahabettin Süleyman ve Köprülüzade Mehmet Fuat (1914). Yeni Osmanlı Tarih-i Edebiyatı Menşelerden Nevşehirli İbrahim Paşa Sadaretine Kadar. İstanbul: Şirket-i Mürettebiye Matbaası. 196

199 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mustafa İSEN; Teşekkür ediyorum. Bilimsel bakış açılarının siyasi bakış açıları ile nasıl atbaşı gittiğinin göstergesi olabilecek bir değerlendirme yaptı Nazım Bey bize. Keşke mesela şu anda diğer Türk Cumhuriyetlerindeki lise edebiyat kitapları ile Türkiye deki edebiyat kitaplarının karşılaştıracak bir tablonun da önümüze konması faydalı olur gibi geliyor bana. Oralarda durumu nasıl değerlendiriyorlar görmek açısından. Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mustafa İSEN; Yakup Bey, şu ana kadarki konuşmacılarımız daha çok akademik bir eksen üzerinden Türk dünyası dil ve edebiyat ilişkilerini değerlendirdiler. Sizin çalışmalarınız daha hayatın içinde bir tablo ortaya koyuyor ve daha güncel meseleleri bu ülkelerin gündemine ama daha da çok Türkiye nin gündemine taşıyorsunuz. Bu bakımdan ben sizden özellikle çeviri faaliyetlerini özellikle kurumsal ilişkilerin Yazarlar Birliği ilişkileri gibi bunu geldiğimiz 30. yılda nasıl bir seyir izlediğini istirham edeceğim. Dr. Yakup Ömeroğlu Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı. Bengü Yayınları adıyla Türk dünyasından çok önemli eserleri Türkiye Türkçesine kazandırıyor ve Türkiye den bir takım eserlerin ilgili ülkelerde yayınlanmasına aracılık ediyor. Bu yaptığınız önemli çalışmalardan da örnekler vererek bize bir durum değerlendirmesi yapar mısınız? 197

200 4. Oturum Türk Dünyasında Yayıncılık Faaliyetleri ve Edebiyat Dergileri Dr. Yakup ÖMEROĞLU * Hocam çok teşekkür ediyorum. Ben de zat-ı alinizi ve katılımcı arkadaşları saygıyla selamlıyorum. 30. yılın 15 yılında biz Avrasya Yazarlar Birliği olarak bulunmuşuz. Bir sivil toplum kuruluşu, günümüz ve önümüzdeki yılları yönlendirebilmek maksadıyla faaliyetler yapmaya çalıştık. Tabii bu 15 yıl içerisinde yayıncılıkla meşgul olduk. Malum edebiyat için yayıncılık çok mühim. Bu sürede her 10 günde bir yayın yapmışız. Bengü Yayınları, Kardeş Kalemler Dergisi ve Dil Araştırmaları dergisiyle her 10 günde bir yayın çıkarmışız. Bunlar Türk Dünyası edebiyatından Türkiye de yaptığımız yayınlar.bunun yanında sayıları çok olmamakla beraber Azerbaycan da, Doğu Türkistan da, Kazakistan da Türk edebiyatından eserlerin yayınlanmasına da aracılık ettik. Bengü Yayınları uzun süre edebiyat eserleri yayınladı. Doğrudan edebiyatın kendisini yayınladı ama son dönemlerde biraz da talep artmasıyla sosyal bilimlere ait araştırma eserleri de yayınlıyoruz. Sovyet dönemi hatta Çarlık dönemi Kazakistan daki kültür hayatı için dolayısıyla edebiyatın yanına Edebiyat Tarihi antropoloji kültür kitaplarında koymaya yayınlamaya başladık. Tabii burada huzurunuzda zat-i alinizden başlayarak bizi destekleyen şahıslara ve kurumlara teşekkür etmek istiyorum. 15 yıl önce ilk başladığımızda ilk destek gördüğümüz zat-ı alinizdi. Dergimize abone olarak ve süreç içerisinde ne zaman ihtiyacımız olsa yanımızda oldunuz. Yine TÜRKSOY uve Fırat Purtaş Hocanın TÜRKSOY da çalıştığı dönemde hem şahsına, hem kuruma teşekkür ediyorum. TÜRKSOY ile biz 15 yıl içerisinde çok uyumlu çalıştık, birbirimizi besleyerek, destekleyerek. Ahmet Yesevi Üniversitesi nin de katkıları oldu süreç içerisinde dönem dönem. Hususenaçık öğretim ilanlarını duygularını tanıtımlarını yaparken kardeş * Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı 198

201 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat kalemleri de tercih ettiler. Bu bizim için önemli bir destektir. Huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Kaşgarlı Mahmut hikâye yarışmaları düzenledik, düzenliyoruz 2 yılda bir Türksoy ile birlikte ve Türk dünyasındaki yazarlar birlikleri ile edebiyat dergileri ile oluşturulmuş bir network var. Kaşgarlı Mahmut Hikâye Yarışmasında ve en son 13 ülkede jüriler kuruldu, ilana çıkıldı, eserler toplandı. Türk dünyasının 13 ülkesinden yazarların hikâyeleri değerlendirildi. Uluslararası 1., 2., 3. belirlendi. Bu yarışma Türkiye dışındaki hemen Türk dünyasındaki bütün ülkelerde kendi ülkelerindeki hikâye alanındaki tek yarışma olma özelliğini de taşıyor. Yani Kazakistan da yapılan tek hikâye yarışması Kaşgarlı Mahmut hikâye yarışması Kazakistan etabı. Kırgızistan daki Kaşgarlı Mahmut un Hikâye Yarışması, Kırgızistan etabı Kırgızistan daki hikâyecilerin katılabildikleri tek hikâye yarışması. Bu diğer ülkeler için de böyle. Yalnızca geçtiğimiz 2 yıl önce Azerbaycan, ulusal çaplı bir hikâye yarışması başlattılar. Azerbaycan da böylece 2 hikâye yarışması var. Biri Kaşgarlı Mahmut Hikâye Yarışması, diğeri Azerbaycan daki ulusal yarışma. Tabii bu arada ben bu ulusal tabirini de burada hususen izah ederek kullanmak istiyorum. Ulusal yönelimler yani Kazakistan ın kendi içindeki Özbekistan ın, Azerbaycan ın kendi içinde ulus kimliğine yönelik kimlik oluşturma çalışmaları var. Türk dünyasını tarif ederken, Türk dünyasının içinde Türk ulusları var. Yani Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan onların da yaşayanları, ulusları, bir de Türk milleti var, yani bütün Türk dünyası. Umum Türklük ki bunu da Türk Milleti olarak tarif ediyorum. Bendeniz ve bunu konuşmamda da böyle kullanacağım. Çünkü dilde ve edebiyatta da uluslaşma ve millileşme eğilimleri paralel yürüdü bu 30 yıl içerisinde. Yani bir taraftan kendi ulusal dillerini Azerbaycan Türkçesi, Kazakistan, Kırgızistan da kendi ulusal dillerini ve edebiyatlarını ve benliklerini inşa etmeye çalıştılar. Ama buna paralel bir de milli milli benliğe yönelim vardı Türk dünyası ya da Türklük bakımından. Doğrusu bunun Türk milleti ve Türk Ulusu olarak iki farklı şekilde kullanılmasının bizim dilimizin ihtiyacı olduğunu da düşünmekteyim. Bugünü ve geleceği yönlendirmek için mühim bir enstrüman vardı edebiyat dergileri. Sovyetler Birliği dağıldığında hemen bütün Türk dünyasında yayınevleri çökmüştür. Yani yayıncılığı zaten devlet 199

202 4. Oturum yapıyordu ve Sovyetler dağılırken sistem tarumar olunca bütün yayıncılık faaliyeti bu arada edebi yayıncılık da adeta sıfıra güncel oldu. Ama kaliteli edebiyatın devamlılık gösterdiği bir unsur kaldı edebiyat dergileri. Edebiyat dergileri büyük ölçüde kesintiye uğramadılar, Kırgızistan ve bir dönem Türkmenistan hariç. Bu ülkelerde edebiyat dergileri de yayınlanmaz oldu. Sovyetlerin dağılmasından sonra ve daha sonraki yıllarda onlar da yayınevinden önce Edebiyat Dergisi yayınlayarak yine kaliteli edebiyatın topluma ulaşması için bir organ oluşturmuş oldular. Bu durumu göz önüne alarak ayrıca edebiyat dergilerinin geleceği oluşturmada fikir ve düşünce hayatını oluşturmadaki öncü rollerinde umumen dünyadaki öncü rollerini de dikkate alarak biz dergileri bir araya getirmeye çalıştık. Çünkü bir şair yazar düşünce fikir önce dergilerde kendini gösterir, sonra bu topluma mal olur. Türk dünyasının yakınlaşması birlik beraberliği fikrini biz edebiyat dergileri vasıtasıyla bu toplumlara aktarabileceğimizi düşündük. Ve 10 kez edebiyat dergilerinin editörlerini TÜRKSOY ile beraber topladık. Bunun son derece başarılı ve verimli bir çalışma olduğunu ifade etmeliyim. Çünkü gerek Türkiye ile edebi ilişkiler bakımından gerekse Türk dünyasının diğer unsurlarının birbirleri ile edebi ilişkileri bakımından bu edebiyat dergilerinin başındaki arkadaşlarımız önemli misyonlar üstlendiler. Dergilerin büyük ekseriyetin de mesela Türk Dünyası bölümü, akraba edebiyatları bölümü, kardeş edebiyatları bölümü gibi bölümler ihdas ettiler ve Türkiye den ve Türk Dünyası edebiyatlarından kendi ülkelerinde okuyucularına metinler aktardılar. Türkiye den edebi metinlerin aktarılması ya da çevrilmesi meselesinde de doğrusu sayı çok az ama mevcut olanların %90 a yakını da edebiyat dergileri vasıtasıyla yayınlanan metinlerdir denilse mübalağa olmaz. Çünkü edebiyat dergileri eski Sovyet coğrafyasında roman da dâhil tefrika ederek bütün edebi türleri yayınlıyorlar. Türkiye den Sovyet sonrası dönemde yayınlanan edebi metinlerin yine dediğim gibi romanlar da dâhil dergilerde yayınladılar bunların çok azı kitaplaşarak okuyucuya ulaştı. Bu sayıda, maalesef çok değil Türk edebiyatından, Türkiye edebiyatından Türk dünyasında çevrilip yayınlanan yazarların sayısı maalesef çok değil. Türk edebiyatı denince bunu temsil edenler Sovyet döneminde çevrilmiş ve Sovyet döneminde ideolojik 200

203 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat maksatlarla bayraklaştırılmış Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Reşat Nuri Gültekin, Haldun Taner gibi isimler olduğunu ifade etmek lazım. Ama şunu da bir parantez açıp söylemekte fayda var. Rejim Nazım Hikmet i ve bu diğer unsurları belli maksatlarla kullanmak için çevirmiş ve propaganda etmiş olsa da Türk dünyasındaki Nazım Hikmet ne rejimin istediği Nazım Hikmet ne Türkiye de tanınan Nazım Hikmet. Türkiye de ne sevenlerin ne de sevmeyenlerin tanıdıkları Nazım Hikmet ten başka bir Nazım var. Rejimin tanıtmak istediği Nazım dan başka bir Nazım var. Bu da bence mühim bir çalışma konusu. Türkiye de Türk dünyasından yapılan çeviriler için öncü çalışmalardan birisi. Bu vesile ile burada anmış olalım. Büyük düşünürümüz Nevzat Köseoğlu nun Türkiye dışı Türk edebiyatları antolojisi hakikaten çok büyük bir emek ve çalışmaydı. Bu edebiyatları antoloji anlayışıyla bize getirdi. Bu çalışmanın ayrıca kendi içinde önemli özellikleri vardı. Bazı Hakas, Kumuk, Nogay gibi halkların Türkiye de yayınlanan bu antolojileri aslında kendi ülkelerinde yoktur. O edebiyattan ilk antolojileri böylelikle bu proje çerçevesinde Türkiye de hazırlanmış ve yayınlanmış oldu. Fikret Türkmen Hoca nın Destanlar Projesi ni de bu vesile çok ve başarılı çalışmalar arasında saymalıyız. Dil konusu edebiyatla çok paralel. Ulus kimliklerinin inşa edilmesinde Türk dünyasındaki önemli unsurlardan birisi olarak bağımsızlık sonrasında öne geçti. Edebiyatta da bu bakımdan kendi ulus kimliklerine yönelik yazan yazarlar öncelendiler, öne çıktılar. Şunu da ifade etmek isterim doğrusu. Bizde yaygın anlatılan, söylenen bir postula var. İlminskiy, Gaspıralı mücadelesi güya burada İlminskiy galip çıkıp Türk dillerinin farklı edebi diller olarak bölünüp yaygınlaştığına sebep oldu. Bana göre çok yanlış bir kanaat. Bunu şöyle haksız diye düşünüyorum. Çünkü ulusal dillerin oluşturulmasını milli aydınlarımız gerçekleştirdi. Yani o cedidizm döneminde halka ulaşmak halka seslenmek ve cedid edebiyatının en önemli figürlerinden birisi olan halkı uyandırmak uyan şiirleri vardı o dönemde. Akif ten, Mirjakıp a kadar, Abdülhalik Uygur a kadar. Bu uyandırma figürünün en temel enstrümanı da halkın kendi diliyle seslenmek temelindeydi ve halkın kendi diliyle seslenip halkları uyandırmak,türk halklarını uyandırmak bize ulusal dillerimizi oluşturdu, oluşmasına vesile oldu. Kazakça edebiyat, Kırgızca edebiyat, 201

204 4. Oturum efendim, Azerbaycan dilindeki edebiyatın kurucuları millî aydınlardı. Yani Ulus aydınları değil. Deminki tarif çerçevesinde Türk dünyası Türklük şuuru olan aydınlardı ve bunun Türkiye deki yansıması olarak Genç Kalemler ve o dönemki edebiyatın da bu cedit hareketinin içerisinde bütüncül alıp bakmamız lazım diye düşünüyorum. Bunu halkın kendi diliyle edebiyat oluşturma gayretleri ulusal yazı dillerini oluşturdu. Daha sonra bunu elbette Sovyet politikası ve sonraki süreçler derinleştirdiler. Ama bu dilleri, bu edebi dilleri biz kendimiz milli aydınlarımız oluşturdular. Bu dönemde de bu dillerin muhafazası ve geliştirilmesi bu dilleri kendi ulus kimliklerinin önemli bir unsuru yapmak için devletlerin siyasetleri oldu ama aydınlar bir taraftan Türk dünyasında ortak bir dil gayreti ve anlayışında da oldular. Ulus dillerini oluştururken yani Azerbaycan Türkçesinin yazı dili haline gelmesinin ilk örneği Ekinci Gazetesinin Azerbaycan Türkçesinde yayınlanmasıydı. Gaspıralı o dönemin diğer aydınları tercüman dilinin kullanmasını tavsiye eder. Aydınlar Hasan Bey Zerdabi yi bu yayını dolayısıyla tenkit ettiklerinde o şu görüşü savunmuştu. Bu ulus dillerin Özbekçenin, Kazakçanın, Kırgızcanın yazı dili haline gelmesi çağımızın talebi, bu süreç engellenemez biz halkı uyandırmak için halka hitap etmek için bu dili kullanmak zorundayız. Ama ortak dil için Türk dünyasındaki, ortak dil için, bu Hasan Bey Zerdabi nin fikri, bütün okullara Türk dünyasında eğitim kurumlarına 2 saatlik Türkiye Türkçesi, Osmanlı Türkçesi dersi konursa Osmanlı Türkçesi Türk dünyasının ortak dili olarak yerleşir kalır. Biz bu problemi böyle aşarız diyordu Zerdabi. Bu fikrin bugün de müdafileri var ve bendeniz de Türk dünyasındaki ortak dil tartışmalarında Zerdabi nin bu düşüncesinin gerçekçi olduğu kanaatindeyim. Buradan ilerlenirse hızlı yol alabileceğinizi düşünenlerdenim. Çeviri faaliyetleri sırasında bu edebi diller arasında tabii bu süreç Türk dilleri arasında diller lehçeler. Bu da bir ayrı tartışmamız. Bu edebi diller arasında yapılan çeviri tarihte çeviri faaliyetleriniz bakımından belki ilk defa başladığımız ya da yoğun olarak ilk defa karşılaştığımız bir süreçti. İlk çevirilerimizde kalitemiz son derece düşüktü. Hususen edebi çevirilerde ama giderek edebî çevrelerin de kalitesinde gelişmeler var. Burada da iki eğilimin paralel yürüdüğünü doğrusu görmek 202

205 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat mümkün. Ulus dillerini öne çıkarmak isteyen çevirmenler, aydınlar, bu işle uğraşanlar çevirirken ortak kelimeler yerine kendi dillerindeki alternatif kelimeleri tercih ettiler. Mesela selam kelimesini Türkçeye çevirirken çevirmenler merhaba diye çevirmeyi yeğlediler. Bu dillerini ulus dil olarak inşayı şuurlu ya da şuur altında önemseyen bir tavırdı. Ama buna paralel ortak kelimeleri muhafaza edip çeviri yaparken bu ortak kelimeleri kullanmaya gayret eden çevirmenlerimiz de vardı. Tabii bu çeviri faaliyetlerini yapmaya itiraz eden arkadaşlarımız var ama yani bu Türk dilinin içerisinde çeviri olur mu diye çeviri anabilim dalındaki hocalar da diyorlar ki aynı dilin içindeki çeviriye de biz çeviri diyebiliriz. 15. yüzyıl Türkçesinden günümüz Türkçesine yapılan aktarmalarda bir tür çeviridir. Fiil olarak aktarmayı kullandığımızda bu sıfatlaşınca kötü oluyor. Aktarman diyemiyoruz. Çevirici var, çevirmen var, tercüman var ama aktarman henüz yok. Bu dönemde dil üzerindeki düşüncelerin bir ortak milli dil, bir ortak Türkçe noktasına varamadığının bir işareti de ortak bir günümüz ve dil günümüz Türkçe günümüzün olmayışı. Çünkü bu diller bizi uluslaşma sürecinde bir enstrüman. UNESCO Milli Komisyonumuzun bu konudaki çalışmalarını da burada zikretmekle fayda var müteşekkir olarak. 15 Aralık ta Dünya Türkçe günü olarak ilk defa bu yıl UNESCO Milli Komisyonumuzun önderliğinde bir kutlama yapılacak. İnşallah önümüzdeki süreçlerde UNESCO nun bu günü Türkçe Günü ilan etmesiyle Türk Dünyasında ortak bir dil gününe de kavuşmuş olacağız. Bugüne kadar Kazakçanın, Kırgızcanın, Özbekçenin dil günleri dil bayramları var. Türkiye Türkçesi de buna dâhil. Ama umum Türkçemizin bir dil günü Dil Bayramı yok. Belki ortak bir dil günümüzün olması daha sonra ortak bir dil kurumumuzun olmasına da zemin hazırlar, bir başlangıç olur diye düşünüyorum. Sovyet sonrası dönemde tabii edebiyat milli kimlikler için bir fonksiyon Ulus kimliklerinin inşası için bir fonksiyon gördü. Sovyet sonrası dönemde ceditçi aydınlar ülkelerin gündemine entelektüellerin gündemine süratle girdiler. Bunlardan bir kısmı Sovyet döneminde serbest isimleri ve eserleri serbest bırakılmıştı. Ama yine de tehlikeli isimlerdi. Onları çok fazla zikretmek, onların eserlerini konuşmak tehlikeliydi ama bir kısmının aklanması tırnak içerisinde bu tabiri Sovyet Edebiyat Tarihi öyle kullanıyor. Çünkü hepsi suçlanmıştı, idama 203

206 4. Oturum mahkûm edilmişti, eserleri yasaklanmıştı. Aklanmaları bu aydınların bir kısmının bağımsızlıktan sonraki yıllara sarktı ve bağımsızlık sonrasında ceditçi aydınların gündeme gelmesiyle Türk dünyası edebiyatı bir milli kimlik Türk kimliği anlayışı da onlarla beraber yine toplumların gündemine gelmiş oldu. Onların gücü ve uzun yıllar yasaklı kalmaları uzun yıllar kadre uğramış olmaları kendilerine ve ailelerine yapılmış zulmün toplum vicdanındaki oluşturduğu acı bu isimler üzerinden çok büyük bir enerjinin boşalmasına ortaya çıkmasına sebep oldu. Mağcan ın, Çolpan ın, Hüseyin Cavit in, Ahmet Cevat ın ve onlar bir bayrak gibi tekrar edebiyat dünyasına düşünce dünyasına dönerken onların taşıdığı Türklük Türk dünyası Türk dünyasının birliği beraberliği fikirleri de onlarla beraber gündeme gelmiş oldu. Bu dönemde yeni yetişen yani son 30 yılın bağımsızlık dönemini yaşayan edebiyatçıları arasında da Türk dünyası fikrini işleyenler, Türk dünyası Birlik beraberliğini, Türklük düşüncesini kendi eserleri ile toplumlarına aktarmak isteyen edebiyatçılar da oldular. Bunların mühim isimlerinden birisi Azerbaycan da Bahtiyar Vahapzade, Kazakistan da UlugbekEsdevlet önemli isimlerden birisi. Özbek edebiyatını ve son dönem Özbek şairlerini derinden etkileyen adeta bir Ekol başlatan Rauf Parfi çok mühimdir. Halime Hudayberdi, Hurşit Devran Özbek edebiyatında Türk Dünyası fikrini yansıtanlardandı. Kırgızistan da SalicanCigitov bu fikri çok çok yüksek sesle ifade ediyordu. Hatta Salican Cigitov, Kırgızcayı, Kırgız dilini bırakıp resmi dil olarak Türkiye Türkçesini benimseyelim ve bütünlüğümüz sağlansın diye kendi itibarını, yüksek itibarını kullanarak bunu başka bir Kırgız söylese linçe uğrardı hiç kuşkusuz. Ama Salican Cigitov, kendi itibarını kullanarak bunu yüksek sesle toplumun önünde söylüyordu. Bir Türk dünyası edebiyatı dergisi yayınladılar Kırgızlar. Kardeş Kalemler in Kırgızca versiyonu. Aydarbek Sarmanbet bunu yürüttüğü ve hem Türk dünyasından hem Türkiye den hem yer Türk halklarından eserler Kırgızca yayınlanmış oldu. Bu arada Zelimhan Yakub u da Türk birliği noktasında Azerbaycan Edebiyatından saymak lazım. Fakat edebiyatın ulus kimliği oluşturmasındaki yazarlar Sovyet döneminde de Sovyet mekânizmasının açıklarını kullanarak bir şekilde başarıyorlardı bunu. Yani Sovyet mekânizmasının açıklarından birisi şuydu. Çarlığı kötüleye- 204

207 Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve Edebiyat bilirsiniz, Rusluğu değil ama Çarlık dönemini o feodalizmi, feodal anlayışı kötüleyebilirsiniz. Ve Çarlığı kötüleyerek Çarlığın Türk dünyasında kendi halklarına yaptıkları zulmü kötüleyerek Sovyet döneminde güya Sovyetik edebiyat yaptıklarına sansür kurullarını (tırnak içinde) ikna eden, bu iknanın bir kısmı da sansür durumları da doğrusu bu anlayışa destek verdikleri için katı değillerdi. Bir yol verme idi. Aslında bu ulus kimliğinin teşekkülü için bu tip edebiyata. Mesela Kırgızistan da Tölegen Kasımbekov un Kırgız tarihi ile ilgili o seri kitapları, Kırgın, Baskın, Sürgün. Ben bunu nasıl yazdınız, Sovyet döneminde Kırgız tarihi ile ilgili kitapları, dediğimde kendisi bunu izah etmişti. Çarlığa yüklenerek güya ben Sovyetik edebiyat yapıyorum ama Kırgız tarihini anlatmış oldum. Şerhan Murtaza nın Kazak edebiyatı için, Abiş Kekilbayev in Kazak edebiyatındaki, Adil Yakupov un, Şükrulla Yusupov un Özbek edebiyatındaki bu tarz kitaplarını örnek olarak göstermek mümkün. Bugüne geldiğimizde Türkiye de Türk dünyası edebiyatından çeviriler hızla artıyor son dönemde. Çünkü edebî çeviri yapabilecek, yapabilen arkadaşlarımız da yetiştiler. İlk dönemler çok özensizdik. Edebi çevreye, doğrusu o dönemin heyecanıyla, edebiyat zevkini hiç dikkate almadan metinler çevrildi ve basıldı maalesef. Ama son döneminde daha iyi çevirmen arkadaşlarımız var ve onlar vasıtasıyla Türk dünyası edebiyatı Türkiye de okutuluyor. Türkiye edebiyatından oraya bu son dönemde ulaşan isimlerden birisi Orhan Pamuk ama onu biz götürmedik. Malum onu Nobel götürdü. Bir de Atsız la, Necip Fazıl ı saymak lazım. Ama Orhan Pamuk un tanınırlığının ve yaygınlığının yanında doğrusu mukayesesi maalesef bu iki ismin de çok zayıf. Ama önümüzdeki dönemlerde bu ilişkilerin daha da artacağını ve Türkiye edebiyatından da iyi örneklerin oralarda yayınlanacağını ümit ediyorum. Bu süreçte biz hemen hepsi ile 15 yıldır partner olarak çalışıyoruz yazarlar birlikleri ile. Yazarlar Birlikleri hala büyük oranda ulus kimliğin edebiyatını oluşturma noktasında dikkatleri var. Ama orada da hususen bu son dönemdeki yazarlar birliği yöneticilerinden Türk dünyasına yönelik alakaları samimi alakaları yüksek olan arkadaşlarımız da görev alıyorlar. Hocam, ben birinci turdaki konuşmamı tamamlamış oluyorum. Biliyorum zamanımı biraz aştım. Müsamahanız için çok teşekkür ediyorum. 205

208 4. Oturum Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mustafa İSEN; Yakup Bey, çok teşekkür ederim. Çok güncel bir perspektifle güzel şeyler söylediniz, güzel bilgiler aktardığınız Türk dünyasına yönelik. Değerli arkadaşlar, Ben bir ikinci tur yaparız diye bir niyet beyan etmiştim başlangıçta ama süremizi epey aştık. Bundan sonra da devam edecek toplantılarımız var. Zaten arkadaşlarımız da konuşmalarının içinde yer yer bu gelecek tasavvuru ile ilgili kanaatlerini de belli ölçüler içinde ifade ettiler. Belki Yesevi den böyle bir beklenti içinde de olabiliriz. Sadece işin gelecek boyutunu ve vizyon boyutunu konuşacak benzer programlar pekala yapılabilir bu çerçevede. Ben bunların yararlı olacağını da düşünüyorum. Buradan hareketle müsaade ederseniz ben toplantıyı kapatacağım ama bir temenni ile kapatmak istiyorum. Bu çok yönlü gelişim alanları ve en önemlisi ortak bir gelecek vizyonu geliştirdiğimiz de 30. yılı kutladığımız bu coşkulu günlerde geleceğe çok daha güvenle bakabiliriz bu iki günlük konuşmalardan. Bunlar çok net bir biçimde ortaya çıkıyor. 40. ve 50. yıla geldiğimizde de inşallah bu eksen dünyanın siyasetini belirleyen, ekonomisini belirleyen bir merkeze oturur diye düşünüyorum. Küresel kültüre en fazla katkı sağlayan bir kültürel havza haline dönüşür Türk dünyası inşallah. Buna samimiyetle inandığımı ifade etmek istiyorum. Bütün kardeş cumhuriyetleri bu anlamda bir kez daha tebrik ediyorum 30 yılı idrak ettikleri şu günlerde. Ve inşallah bu kutlamalar nice asırlara nice bin yıllara ulaşsın temennisiyle toplantımızı kapatıyoruz. Arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyoruz, hem Türkiye den katılan arkadaşlarımıza hem Kazakistan dan katılan arkadaşlarımıza. Bu toplantının böyle bir müşterek zeminde yapılmış olması bile 30. yıla nasıl geldiğimizi gösteren güzel örneklerden bir tanesi. Çok teşekkürler, başka inşallah böyle güzel programlarda buluşmak dileğiyle 206

209 5. Oturum Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası Oturum Başkanı: Dr. Murat YILMAZ Ahmet Yesevi Üniversitesi Konuşmacılar: Prof. Dr. İlyas TOPSAKAL İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Oktay TANRISEVER Orta Doğu Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Yalçın SARIKAYA Giresun Üniversitesi Prof. Dr. Fırat PURTAŞ Ahmet Yesevi Üniversitesi Doç. Dr. Vakur SÜMER Ahmet Yesevi Üniversitesi

210 5. oturum Dr. Murat YILMAZ Oturum Başkanı Prof. Dr. İlyas TOPSAKAL Prof. Dr. Oktay F. TANRISEVER Prof. Dr. Yalçın SARIKAYA Doç. Dr. Vakur SÜMER Prof. Dr. Fırat PURTAŞ

211 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası Oturum Başkanı: Dr. Murat YILMAZ * Değerli Hocalarım, Değerli Takipçilerim, Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ahmet Yesevi Üniversitesi nin düzenlediği toplantının 5. ve son oturumundayız. Bu 5. oturumda ben müsaadenizle katılımcı hocaların adını zikrederek başlamak istiyorum. Hepsini sayayım müteakiben sıra listesine göre konuşmacılara söz vereceğim. Konuşmacılarımız: Prof. Dr. İlyas TOPSAKAL/İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Oktay TANRISEVER/Orta Doğu Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Yalçın SARIKAYA/Giresun Üniversitesi Prof. Dr. Fırat PURTAŞ/Ahmet Yesevi Üniversitesi Doç. Dr. Vakur SÜMER/Ahmet Yesevi Üniversitesi Yükselen Asya nın Yeni Jeopolitik Ekseni Türk dünyası ismiyle hazırlanmış olan 5. oturumda bağımsızlıklarının 30 uncu yılında Türk Cumhuriyetleri üzerine Türk dünyasının işbirliği imkânları üzerine konuşuyoruz. İlk oturumda diplomatik perspektiften Türkiye Türk Cumhuriyeti ilişkileri ele alındı. İkinci oturumda Türk dünyası ile birlikte büyüyen Türkiye kurumları ve öncelikler konusu ele alındı. 3. oturumda ortak mefkûre açısından tarih eğitimi ele alındı. 4. oturumda Duygu Birliğine Giden Yol: Dil ve edebiyat konulu oturumunuzu tamamladık. Son oturumuz bugün bu saatte. İlk iki oturum dün Fırat Hoca girişte ifade etti, Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi içerisinde gerçekleşti. Bugünkü 3. oturumunuz çevrim içi olarak gerçekleşiyor İlk konuşmacımız İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı bu sahanın çalışanları tarafından bilinen İlyas Topsakal Hoca. Hocam sadece süreyle ilgili bir hatırlatmam olacak. Konu güzel ve herkesin keyifle konuşacağı bir konu biliyorum ama 15 dakikalık bir süremiz var. Buna riayet edilebilirse bende vazifemi yapmış olurum. Buyurun hocam. * Ahmet Yesevi Üniversitesi 209

212 5. Oturum Türk Dünyası Jeopolitiği Prof. Dr. İlyas TOPSAKAL * Bugün burada çok yakın dostlarımız var ve bu dostlar Türk dünyasının son otuz yılının şahitleri... Hepsine içten sevgilerimi sunuyorum. Sayın Başkan, Türk dünyası terimi kullanılınca, tabiidir ki, 30 yıllık bir süreci kastediyoruz; hem akademisyen olarak hem de bizatihi bütün kurullarda yer alan başta Fırat kardeşimiz olmak üzere Oktay hocamı da görüyorum. Şimdi burada gördüğümüz bu hocamız hatırlıyorum da1996 da 1995 lerde Kazan da akademik çalışmalar yapıyordu. Yani, bu mesele bir süreç meselesi, Vakur da zaten halen bölgede aktif olarak çalışmakta. Bize Türk dünyasının canlı halini sunmakta. Yalçın Hoca da zaten hem çalışmaları itibariyle hem de ilgileri itibarıyla alanın Türkiye deki değişmez hocalarından birisi. Burada konuşmak benim için büyük bir zevk. Türk dünyası elbette son 30 yılın mevzusu değil. Ben tarihçi olunca biraz arkadaşlarımdan değişik olarak bu meselenin tarihi yönüne değinmek isterim. Onlar elbette bir strateji ortaya koyacaklar, yani iyi bildikleri stratejiyi... Ancak tabidir ki; bunun bir de tarihsel yönü var. Tarihsel yönün belki de en temel olanı Osmanlı devrinde özellikle Mondros Ateşkes Antlaşması na kadar olan dönemde Türk dünyasıyla olan bağımız ve Cumhuriyeti nin kuruluşuna kadar Türk dünyasının bir, bütüncül ve tek eğitim programına ve kurumlarına haiz olmasıdır. Yani Türkistan ile Osmanlı aynı zemin aynı fikri altyapı aynı eğitim programına sahiptir. Yani milleti oluşturan ve stratejiyi oluşturan bütün alt nüveleri itibarıyla aynı kodlara bağlıdır. Bir bilgisayar olarak düşünün ve kodların yazıldığı aynı alanları hayal edin tıpkı böyle bir şey. Buna dil birliği olarak bakabilirsiniz, tarih şuuru olarak bakabilirsiniz, kimlik algısı olarak bakabilirsiniz, güvenlik algısı olarak bakarsınız. Neden bu konu üzerinde ısrara ediyorum; mesela; ta Abbasiler ve Samaniler * İstanbul Üniversitesi 210

213 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası döneminde başlayan mezhepsel kırılmalar nihayette Safeviler devletini ortaya çıkarıyor. Timur sonrası Şeybaniler ve sonraki Türkistan Hanlıkları üzerinden de Osmanlı Safevilerle inişli çıkışlı ve kırılgan siyasal ilişkiler geliştirdi; ancak temelde kültür ve dil aynı ve şuur denilen ortak zihin vardı ve çatışma mezhebi siyasal düzen üstünden yürümüştür. Evet, siyasi ilişkilerimiz çok çatışmalı alanda olabilir. Ama algı ve kimlik ve kabul ilişkisi açısından benlik ilişkisinin bir başka kültürel boyutu açısından bir birliktelik yakalayabilirdiniz. O yüzden mesela biz Mondros ta yenildikten sonra o dönemde Atatürk başta olmak üzere dönemin büyükaskeri dehaları hem Türkistanlı hem de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ndeki bağımsızlık mücadeleleri ile ilgilenmişlerdir, bu başka bir alan ancak büyük düşünürlerimiz de bu meseleyle ilgilendiler. Meselenin bir başka yönü; yani ulus devletlerin kurulması ile devlet felsefesinin değişmesi ve dini kimlik ve teba anlayışının yani imparatorluk sisteminin sona ermesi Batı deyin, devlet felsefesi deyin, ne derseniz deyin düşünce değişince devlet yapısı da değişince Şark da yani bizim yaşadığımız Türk halklarının Türk toplulukların yaşadığı coğrafyada bir değişim ister istemez gerçekleşmiş; devlet inşası olarak felsefi değişime ihtiyaç hissetmiştir. Osmanlı iyi biliyorsunuz, Osmanlı dan çıkan devletleri biliyorsunuz. Bu Şark ta da böyledir, ama Şark ta nereye kadar gitmiştir, işte onun halkasını iyi tespit etmek lazım. Aynı zamanda Sovyetler öncesi Rus çarlığının da bölgeyi Türkistan dediğimiz, Kafkasya dediğimiz ve Türkistan bizim ata vatanımızı istila yılları da bu döneme damgasını vurur ve orada bağımsızlıkla ilgili devletlerin kendilerini, milletlerin kendilerini belki de ileride farklı kimlik algılamalarına sebep olacak farklı bir tarih sürecinin başladığını da biz biliyoruz. Demek ki, her dönem aynı değil, her dönemin devlet felsefesi aynı değil. Her dönemin kimlik felsefesi ve kimlik algısı da aynı değil. O zaman dönemler içinde bunu tartışmak ve dönemlerin de o dünyadaki o gelişen algı ile bizim yakından takip etmemiz gerekiyor. Bunu ben özellikle vurgulamak istedim. Bir başka problem ise hem gençliğimizin eski, hem de güncel bir problem olan kimlik kazanma sürecidir ve iki şekilde tezahür eder... Bazı milletler kimlik kazandırır, bazıları kimliğini çatışarak alır. Bu konu 211

214 5. Oturum tecrübeli araştırıcılar için önemlidir; çünkü onlar bu konuda hassastırlar.şöyle ki; kimlikte iki yön vardır; kimliğini kazanmak için savaşmakla, kimlik vermek aynı şey değildir. Mesela Osmanlı dan kopan farklı milletlerin milliyetçilik ve devlet Kimlikverenin devlet algısı ve kimlik algısı dahası bu iki gurubun milliyetçilik algısıyla; kimlik alanın milliyetçilik algısı aynı değildir. Bu da bizim Osmanlı ve Türk literatüründe vardır, ama bizim gençlerimiz buna çok fazla bakmazlar, hatta kıymet de vermezler. Türk milliyetçiliğini ve Arap milliyetçiliğini aynı kefeye koyabilirler. Bu çok tehlikeli bir şey ve hiçbir bilimsel alt yapısı yok. Mesela; Arnavut milliyetçiliği ile Türklerin milliyetçilik veya devlet olma bilinci aynı değildir; bizdeki imparatorluğun devamı olan bütüncüllüğü devam ettirirken bizden kopan parçalarda bu ayrılığı temsil eder. Bu sebeple Mesela Ahmet Caferoğlu, Yusuf Akçura gibi Sovyetlerden gelen Türk milliyetçiliği ve Türk milliyetçiliği fikrinin mütefekkirleri; Ziya Gökalp in geniş ve derin birliği içinde taşımaz. Bu fikri derinlemesine teneffüs etmeyen mütefekkirlerimizin dışardan bunu anlaması oldukça zordur ve aslında bu süreç halen Türk dünyasının kimlik meselesinde en önemli mesele olarak karşımızda tamamlanmağı beklemektedir. İsmail Gaspıralı yı da tamamen okumadan onun hakkında fikir ileri sürmek de doğru değildir. Nitekim İsmail Bey in sadece Türk ülkelerinde değil, Mısırdan başlayıp İran ve Hindistan daki faaliyetleri bile ne kadar geniş bir dünyaya hâkim olduğunu ve büyük devleti nasıl algıladığı ifade etmesi bakımından önemlidir. Bizim dünyamız ki çok şükür son dönemde çok iyi arkadaşlarımız yetişiyor, bizi de geçtiler bu konuda. Bayağı da bir birikim oldu. Bunun üzerine bağımsızlıklarının 30. yılında Türk Cumhuriyetlerinin geleceği ne olacak, nasıl bir stratejide dünyada yerlerini alacak ve nasıl kendilerine bir perspektif çizecek meselesi bence daha önemli olacaktır. Ben zaman zaman söylerim, mesela Türkistan da bağımsızlık mücadeleleri deyince Enver Paşa akla gelir, ama Atatürk ve arkadaşlarının Türkiye de yapmış olduğu daha itidalli dahapragmatik olarak sonuca ulaşmıştır. Birisi devlet kurma ve zamanı anlamak açısından çok önemli diğeri de duygu dünyamızın inşası açısından önemlidir. Çünkü hepsinin gönlünde yanan bir ateş olarak elbette Türkistan var. Yine İkinci Dünya savaşı zamanında İsmet Paşa Atatürk dönemine göre 212

215 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası daha temkinlidir. Dünyada gelişen siyasal sürece dâhil olmamıştır ve hiç karışmamıştır. Neden? Dönemle ilgili bir şey. O yüzden dönemi çok iyi takip etmek lazım yılı hepimiz için hem öğrenci hem de alanda bulunma açısından yaşadığı yıllar. 1991, 1995, 1996 hele hele Fırat da burada, Oktay Hocam da, ben de o bölgede bulundum. Görevlerimiz icabı hemen hemen her konu ile de muhatap olabildik. Yani aslında süreci biz canlı yaşadık. Şunu bileceğiz kesinlikle bizim dönemsoğuk Savaş dönemini yaşamadı. Zaten Soğuk Savaş ta stratejiyi anlamak çok basitti. Varşova Paktı vardı, NATO Paktı vardı. NATO da raporlar yazılıyordu. Almanya da bir birim vardı, Türkiye de de bir birim. Yunanistan da, Finlandiya da ama genel birim Almanya daydı. Oradan bir proje uygulanıyordu. Türkiye de bu projenin asıl ayağıydı ve yapılıyordu. Çok basitti bunu anlamak. Askeri projeler ayrı, güvenlik projeleri ayrı, sosyo-kültürel projeler ayrı. Bunu anlamak da uygulamakta çok basitti hepimiz için. Yalnız 1991 den sonra bölge birden, Rusya Federasyonu kurulup Türk Cumhuriyetleri bağımsız olunca bu cumhuriyetlerin dünya sistemine nasıl entegre olacağı problemi ortaya çıktı. Ve bu problemde en büyük rol de elbette NATO nun en büyük gücü olan Türkiye de olmalıydı. Ancak soğuk savaşın bitişiyle Büyük Stratejinin gereği olarak Amerika nın tek karar olması yeni bir durum olarak karşımıza çıktı. Dolaysısıyla hem anlayış hem de konsept de değişmiş olmalı. Biz o dönemlerde hem Kazakistan, hem Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan bu bölgelerdeki yeni devlet olma sürecini yakinen aileleri ile beraber takip ettik. Aile dediğim aslında bölgenin en önemli özelliği hala büyük ailelerin etkili olmasıydı; bu bölgeler içinde farklı tanımlamaları olsa da aslında ailevi bir sistemdi. O zaman büyük stratejinin stratejisinde 30. yılında Türk Cumhuriyetlerinin pozisyonu ne oldu biraz bu meseleye değineceğim. Çok fazla ayrıntı vermeden başlıklar halinde bunu yapmak istiyorum. Kazakistan benim gözlemimde ilk yıllarında devletin teşekkülü ve inkişafı bakımından çok problemli bir devlet idi. Çünkü içindeki en fazla Rus nüfusunu-özellikle kuzey ve batısında barındırmasıyla kırılgandı. Ben de batısında görev yaptım o dönemlerde, bölgemiz en hassas bölgelerden birisiydi. Dolayısıyla bir devlette en önemli şey, demografi ve 213

216 5. Oturum millet bütünlüğü ise Kazakistan ın çok büyük bir dezavantajı vardı; ama bunu zamanla yani 30 yıl içinde hem dışardaki Kazakları motive ederek hem kendi içindekileri motive ederek belli bir noktaya getirdiler. Yeniden idari düzenlemeleri yaparak bu idarede Rusya yı dengede tutmayı başardılar ve kendileri kazandılar. Sizler de biliyorsunuz! Rusya dan veya Rusya ile ilgili eski alışkanlıklarından bağımsız bir şey yapmak bölge için çok erken bir siyasal tavır olacaktır. Dolayısıyla bu dengeyi iyi yürüttüler ve başarılı bir devlet modeli ortaya koydular, diyebiliriz. Ve gittikçe de bunu hem ekonomik programları ile hem sosyal hem de kültürel programlarıyla hem de tarihe ve dile yaptıkları yatırımlarla gösteriyorlar. Dolayısıyla bunu kısaca böylece söyleyebilirim. İkincisi; Özbekistan devleti bizim için bölgede en önemli devletlerden bir tanesidir ve tarihsel de bir misyonu da var Özbekistan ın... Özbekistan ile ilgili 3 aşama oldu tabii geçmişte. İlk aşama çok güzel başlamıştı; entegrasyon süreci, dünyayı açılım süreci, Türkiye çok büyük krediler verdi, yardımlar yaptı ama birden çeşitli nedenlerle şimdi bunları sorgulamanın zamanı değil bu süreç çok olumsuz bir şekilde sona erdi. Burada kim suçlu, kim suçlu değil,onu da arayacak değiliz. Bu konu ileride yapılacak özel çalışmalara kalsın. 50 yıl sonra bizden sonrakiler araştırırlar nihayetinde hiç merak etmeyin! Bizi sevindiren mesele; Özbekistan ın son iki yıldaotuz yıllık açığı kapatarak dünyaya entegre olma isteği ve kendini yeni dünyaya adapte etmesidir. Zaten Özbeklerin kendi yaşadıkları bölge ve insan yapısı olarak çok hızlı ticaret yapma ve adapte olma geleneği vardır; bu gelenek tarihsel birikimden geliyor ve zenginlikten geliyor. Hemen adapte olabiliyorlar hem de etraflarını etkiliyorlar. Eski kültürler de zaten her evde ritüel olarak baki ve yaşanır vaziyette. Evlerde ve ailelerde bu çok açık gözlemlenebilir. Çok net ve açık şekilde bunu gösterebiliyorlar. Demek ki Özbekistan da bizim en azından gözlerimizle gördüğümüz ve yaşadığımız şey; Orta Asya nın kalbinin hala dinamik ve akıcı olduğudur dünya içinde bize bir ümit bir güzellik bir estetik sundu diye düşünebiliyorum. Kırgızistan ise çok çalkantılı bir süreç geçirdi. Kırgızistan ın coğrafyası belki jeopolitiği ve insan yapısı zaten iki şekildedir; biri şehirli, biri de dağlı. Geleneksel Kırgız yaşamı ile şehirli Kırgız yaşamı arasında 214

217 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası büyük bir fark var. Bu fark çok büyük olduğu için de gidermek çok kolay değil. Şehirli ile dağdaki o kadar farklı duygulara sahip ki arkadaşların hepsi bilir-, hepsi orada çalışmışlardır. Bu bir sosyolojik kırılmadır. Bu sosyolojik kırılmayı ile ilgili iki tespitte bulunabiliriz.birincisi, aynı kitle iki insan grubu yok. İkincisi ise, hem Tacikistan vasıtasıyla, hem Çin vasıtasıyla hem Rusya ya uzak kalmaları açısından onları Türkistan a daha bağlı kılacak yapıdır. Kazaklar gibi değil mesela. Kazakistan biraz daha büyük, Rusya ya biraz daha entegre, böylelikle devletlerini daha köklü ayaklar ile oturtabiliyorlar. Bu devletin maddi imkânları da sınırlı olduğu için mutlaka yardıma ihtiyacı hissediyor. Bu Kazakistan olabilir, Özbekistan olabilir, Türkiye olabilir. Çünkü sadece bizim yardımımızla değil, Türk devletlerinin ve belki de başka büyük devletlerin bile yardımına ihtiyacı oluyor. İşte oradaki büyük denge içinde bazen Çin in, bazen Rusya nın, Amerika nın etkisinin zaman zaman birbirleriyle rekabeti bu devleti çok etkiliyor. Mesela çok siyasi iktidarlar değişti, geldi, gitti ama en azından onun da bir güzelliğini görüyoruz. Kırgızistan son dönemde Özbekistan ve Kazakistan la da hem sınır anlaşmazlıklarını giderdi, hem ticaret anlaşmalarını, hem de gümrük anlaşmalarını yaptılar. Türk dünyasının ve Türk devletlerinin bu bölgede yatırımını görüyoruz. Türkmenistan ı çok fazla konuşamıyoruz Çünkü kapalı. Ama ümit ediyoruz ki bize en yakın yani hem boy olarak, hem dil olarak, inanç olarak en yakın bölge. Ama yavaş yavaş onun da bu çekimden etkileneceğini düşünüyorum. Yani Türk Konseyi gibi Türk dünyası birlikteliği gibi kültürel birliktelik bizim için çok önemliydi Elbette kimse siyasal birliktelikten filan bahsetmiyor. Ama dünya düzeninde bölgeselleşmeyükseliyorsa bunun, Türkmenistan ı etkilediğini ben görebiliyorum. En azından yani oradaki idareciler de bunu anlıyorlar. Biz tabi ki bu coğrafyayı Türkiye ile beraber düşündüğümüzde bağları kuran yani aslında Türkistan la Anadolu coğrafyasını birbirine bağlayan coğrafyanın Güney Kafkaslar ve Azerbaycan olduğunu biliyoruz. Bu sadece bugünün meselesi değildir, bilirler. Ben şimdi tereciye tere satmak istemiyorum. Yani Atatürk birçok konuşmasında bu bağlantıyı sağlayan devletin Azerbaycan Devleti olduğunu söyler. Azerbaycan toprakları olduğunu söyler. Ve bunu Nutku na da alır. Yani der ki: Azerbaycan Devleti Türkistan la 215

218 5. Oturum Türkiye Cumhuriyeti Devleti arasındaki köprü ve iletişim devletidir, çok önemlidir. O yüzden mesela Atatürk, Azerbaycan 1921 de bağımsızlığına kavuştuğunda müjdeyi arkadaşlarıyla beraber paylaşmış ve bu hadisenin çok önemli olduğunu bizim Türkistan daki faaliyetimizin de diğer devletlerimizin bağımsızlığı için çok önemli olduğunu vurgulamıştır. Şark devletlerinin bağımsızlığı için uğraşmamız gerektiğini bu yüzden Azerbaycan ın lojistik bir alan olduğunu söylemiştir. Bizlerin zaman zaman büyüklerimizin söylediğini unutması doğaldır, ama arada bir hatırlatmakta fayda vardır. Yine Atatürk Aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin bağımsızlığı bu kadar kanlı olmazdı. der. Kanlı ve çetin olmasının sebebi; Türkiye Cumhuriyeti sadece kendisinin bağımsızlığı için savaşmamışhem İslam devletlerinin hem de İslam topluluklarının bağımsızlığı için bütün şark bunun içinde mücadelesini vermiştir. Elbette Türk Cumhuriyetleri bunun içinde ancak şarktaki Müslüman devletler de bu mücadelenin bir parçası olmuştur. Bu yüzden bizim savaşımız, Kurtuluş Savaşımız, bağımsızlık savaşımız çok çetin ve çetrefilli olmuştur, Ata ya göre Dolayısıyla demek ki Azerbaycan ımız da hala bizim için aynı mesabededir tıpkı Kıbrıs gibi Bizim için misak-ı milli ölçüsü budur. Sevgili Dostlarım, Sözlerimi şöyle bağlayayım! Yeni dünya düzenine göre artık hegemon eski gücünde değildir. Yani Amerika eski kudretine haiz değildir. Yeni süreçte dünyada bölgesel devletlerin ortaya çıktığını yaşayarak görüyoruz ve bu gerçeği daha da sıcak yaşayacağız. Elbette bundan sonra da bu süreç nasıl evrilecek? Onu gözlemleyeceğiz. O zaman farklı devletleri de dikkate almaya alışmalı ve ona göre stratejilerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Şahsım adına bu devletlerden bir tanesinin de bölgesinde tarihi misyona haiz olması sebebiyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğuna inanıyorum. Arkadaşlarımın nasıl analiz edeceğinişimdiden kestiremiyorum. Ama benim beklentimin de çok üst ve stratejik akıldan şekil yönüyle uzak değil diye düşünüyorum. Bizim kendi çeperimizi, kendi siyaset felsefemizi, kendi güvenliğimizi kendimiz çözmemiz gerekiyor. Bunu bir maceraperest anlayışla değil bölgenin ve dünyanın dengelerine uyarak yapmalıyız diye düşünüyorum. Kısacagücümüz kadar kendi çevremizde yeni stratejiler oluşturmak bizim işimiz olmalı. 216

219 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası Türk dünyası, Türkistan, Kafkasya, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Ortadoğu bunun için bize geçmişte olduğu gibi yeni fırsatlar verebilir. Burada kardeşlik üzerine, güvenlik üzerine ve estetik ve zarafet üzerine, bizim müşfik devlet anlayışımızın üzerine yeni bir strateji kuracağız. Özellikle bölgemizde, Amerika nın büyük güç olarak ortaya koyduğu politikalar ile Rusya-Çin tarafından temsil edilen rekabet denkleminden artık yavaş yavaş uzaklaşmak gerektiğine inanıyor, kendi çevremizde bu güçlerle orantılı yeni bir stratejinin yazılmasına gönülden inanıyorum. Hepinize teşekkür ediyorum. Oturum Başkanı: Dr. Murat YILMAZ; Hocam biz teşekkür ediyoruz. Çok güzel bir giriş oldu. Hem tarihi dönemleri dönemlerin ruhunu ortaya koydunuz hem milliyetçiliklerin farklılıklarını ve farklı kaynaklardan beslenen milliyetçilik anlayışını vurguladınız. Nihayetinde Türkiye nin büyük stratejisi hem de Türk dünyasının Türk devletlerinin büyük stratejisinin kesişme çerçevesini çizdiniz. İnşallah tebliğ kısmını yazılı olarak da verirseniz daha geniş olarak daha fazla istifade edeceğimiz bir çerçeve olacaktır. Ben konuşmacılar adına, üniversite adına Ahmet Yesevi Üniversitesi adına ve değerli dinleyiciler adına çok teşekkür ediyorum. Hem konuşmanız için hem de bu sahadaki emekleriniz için. Sağ olun. Oturum Başkanı: Dr. Murat YILMAZ; İkinci konuşmacımız, Oktay Tanrısever ODTÜ Üniversitesinden bölge uzmanı. Bu 25. yılda Dışişleri dergisi özel sayısını edite etti. Biz ayrıca kendisinden Bilig dergisindeki hakemlikleri marifetiyle de istifade ediyoruz. O yüzden kendisine huzurlarınızda ayrıca teşekkür etmek isterim. Çok kıymetli katkıları oluyor Ahmet Yesevi Üniversitesinin Bilig dergisine. Hocam sizi de aynı şekilde 15 dakika dinlemek istiyoruz. Buyurun Hocam, söz sizin. 217

220 5. Oturum Türkiye nin Bağımsızlıklarının 30. Yılında Diğer Türk Cumhuriyetleri ile İlişkileri Prof. Dr. Oktay F. TANRISEVER * Giriş Bu konferans tebliği Türkiye nin diğer Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini tarihsel açıdan geçmişten günümüze olduğu kadar; günümüzden de geleceğe bir perspektif içinde değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Konferans tebliği Türkiye nin diğer Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini nasıl geliştirdiğini incelerken; gerek Türk Cumhuriyetleri arasında gerekse uluslararası çevrelerde Türk Devletlerinin arasındaki işbirliğine karşı gelişen önyargıların zamanla nasıl ve neden azaldığını ortaya koymaktadır. Tebliğde, Türkiye nin diğer Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerinin gelecek perspektifi de diplomatik kurumsal çerçeve, ticaret ve enerji işbirliği ile eğitim ve kültür gibi alandaki işbirliği potansiyellerinin geleceği kısaca değerlendirilecektir. Tebliğin sonunda Türkiye nin diğer Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerinin Türk Cumhuriyetlerinin Sovyetler Birliği nden bağımsızlıklarını kazanmalarının 30. yılında nasıl bir tabloyu sergilediği ortaya konulacaktır. Tarihsel Perspektif Tarihsel açıdan bakıldığında, Türk dünyasındaki entegrasyon ve işbirliğinin çok zorlayıcı bir uluslararası ve bölgesel bağlam içinde gerçekleştiğini görmekteyiz lı yıllarda Türkiye de Türk dünyasındaki ilk gelişmeler değerlendirilirken konuya daha çok duygusal açıdan yaklaşılmıştı. Entegrasyon ve işbirliğine dair bu beklentiler gerçekçi değerlendirmelere dayanmadıklarından dolayı, 1990 ların sonuna doğru da büyük bir hayal kırıklığı yaşanmıştır. Bu hayal kırıklığının da etkisiyle bazı çevrelerde Türk Dünyasının entegrasyonu fikri ciddiye alınmamaya da başlamıştı. Bu durumda, özellikle 1999 AB Helsinki zirvesi sonra- * ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü, KORA Merkez Başkanı 218

221 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası sında Türkiye nin AB entegrasyon sürecine öncelik vermesinin de bir rolü olmuş olabilir. 1 Ancak, günümüzden geriye doğru son 30. yılda gerçekleştirilen projelere, geliştirilen ilişkilere ve bu ilişkilerin kurumsallaşma düzeyine baktığımızda açıkça görüyoruz ki, Türkiye nin diğer Türk Cumhuriyetleri ile bölgesel düzeydeki ilişkileri ciddi düzeyde gelişmiştir. Aynı şekilde, Türkiye nin Türk Cumhuriyetleri ile ikili ilişkileri de güçlenerek gelişmektedir. Gerçekten de, son 30. yılda Türk dünyasındaki ülkeler bir araya geldiklerinde sadece ikili ve bölgesel ilişkileriyle değil küresel anlamda dünyaya da çok değerli katkıda bulunabilecek ülkeler grubu olduklarını net bir şekilde ortaya koyabilmişlerdir. Türk Dünyasının İşbirliğine Karşı Olan Önyargıların Azalması Türkiye nin diğer Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerinin arzulanan düzeyde daha hızlı ve kapsamlı bir şekilde gelişmesini frenleyen en önemli unsur, gerek Türkiye ye dönük gerekse Türk Dünyasındaki işbirliğinin artışına dönük bazı çevreler tarafından pompalanan önyargılar olmuştur. Hatta Türk Cumhuriyetlerinin içinde de Türkiye ile ikili ve bölgesel ilişkilerin hızlıca ve kapsamlı şekilde geliştirilmesinden rahatsızlık duyan bazı çevrelerin olduğu da zamanla anlaşılmıştır. Gerek Türk devletleri arasındaki önyargılar gerekse dış dünyanın Türk devletlerine bakışındaki önyargılar Türkiye nin diğer Türk Cumhuriyetleri ile işbirliğini gelişmesini epey zorlaştırmış olsa da; bu ülkelerdeki gerek iç gerekse dış çevreler gelişmesi çok doğal olan bu işbirliğinin kimseye ciddi bir zararının olmadığını zamanla anlayabilmişlerdir. Bu önyargılar azaldıkça ve yönetici elitler üzerindeki etkisi zayıfladıkça, Türkiye nin diğer Türk Cumhuriyetleri ile işbirliğinin daha da güçleneceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Büyük olasılıkla Türkiye ile diğer Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkilerin 50. yılını veya 100. yıllarını kutlanırken şu andaki ikili ve bölgesel ilişkilerin nasıl daha da güçlü bir işbirliğine dönüştüğü rahatlıkla görülecektir. 1 Oktay F. Tanrısever, TurkeyandRussia in Eurasia TheFuture of TurkishForeignPolicy, Lenore G. Martin anddimitriskerides, der., Cambridge, MA, MIT Press, 2004, ss

222 5. Oturum Türkiye nin diğer Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerinin 30. yılında çok iyi bir seviyeye ulaşmasında daha önceki önyargıların büyük ölçüde yok olmasının veya zayıflamasının büyük bir rolünün olduğunu görüyoruz. En önemli değişim ise, dış dünyanın önyargısındaki değişimden çok Türk devletlerinin kendi içlerinde birbirlerine karşı etkili olan önyargıların zayıflaması olmuştur. Bağımsızlıklarını Sovyetler Birliği nden otuz yıl önce kazanmış olan Türk Cumhuriyetleri yeni kurulmuş devletler olduklarından, doğal olarak bu devletlerin 1990 lı yıllardaki devlet tecrübeleri çok zayıftı. Bu ülkelerin Moskova ya olan bağımlılıkları da bağımsızlık ilanlarıyla bir günde sona ermediği gibi, bu bağımlılık ilişkisinin zayıflaması epey uzun bir vakit almıştır. Hatta 1990 lı yılların başında bağımsızlıklarını Sovyetler Birliği nden kazanan Türk Cumhuriyetlerinin bağımsız olarak varlıklarını sürdürüp sürdüremeyecekleri dahi çoğu çevre açısından kuşku ile karşılanmaktaydı. 2 Böyle bir ortamda, Türkiye diğer Türk Cumhuriyetleri için çok önemli bir umut kapısı olsa da, bu ülkelerin liderleri Türkiye nin Moskova gibi yeni bir büyük abi rolü oynamasından da endişe duyuyorlardı. Bu nedenle, bağımsızlıklarını Sovyetler Birliği nden kazanmış olan Türk Cumhuriyetleri bir taraftan Türkiye ile işbirliği yaparken, diğer taraftan da Türkiye ye uzak durmaya dikkat ediyorlardı. Diğer bir deyişle, Türk Cumhuriyetlerindeki yönetici elitlerin önemli bir kısmı Türkiye yi Rusya ile karıştırma hatasını yapmışlardır. Bu durumda, bu ülkelerdeki yönetici elitlerinin sahip oldukları eski Sovyet siyasi kültürü, alışkanlıkları ve ilişkileri Sovyet-sonrası dönemde hemen terk etmemelerinin de önemli bir rolü olmuştur. Zamanla Orta Asya daki bazı liderler Sovyet kültürünü bırakıp yeni bir siyasi ekonomik kültürel kimlik oluşturabildiler. Bazı liderler de siyasi süreçler içinde yerlerini Sovyet-sonrası dönemin yeni siyasi, ekonomik ve kültürel kimliğine sahip yeni liderlerine bıraktılar. Diyebiliriz ki, Türk Cumhuriyetlerindeki yeni liderler Türkiye yi bir tehdit ya da kendileri- 2 Oktay F. Tanrısever, TurkeyandRussia in Eurasia TheFuture of TurkishForeignPolicy, Lenore G. Martin anddimitriskerides, der., Cambridge, MA, MIT Press, 2004, ss

223 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası ne sorun yaratabilecek bir risk olarak görmüyorlar. Tam tersine, Türkiye yi karşılaştıkları sorunlarda kendilerine yardım edebilecek güçlü bir ülke olarak görüyorlar. Diğer bir deyişle, günümüzde Türk Cumhuriyetlerindeki yeni liderlerin neredeyse tamamı Türkiye ile imkân olduğunca daha fazla işbirliği yapmak istiyorlar. Türkiye açısından bakıldığında da görülmektedir ki, Ankara diğer Türk Cumhuriyetlerine birçok konuda teknik yardım sağlayarak bu ülkelerin kalkınmasında yapıcı bir rol oynamaya çalışmaktadır. Türkiye nin tamamen özveriye dayalı olarak TİKA kanalıyla Türk Cumhuriyetlerine dönük yaptığı yardımlarının miktarı ve kapsamı açıkça göstermektedir ki, Türkiye bu ülkelere samimi düşüncelerle kardeş eli uzatan bir ülkedir. Değişen Uluslararası Bağlam Türk Cumhuriyetlerinin yakın işbirliği yapmasına karşı olan uluslararası çevrelerin de, Türk devletlerinin entegrasyonuna karşı önyargılı olumsuz düşünceleri uzun süre korudukları da başka bir gerçektir. Rusya başta olmak üzere birçok küresel güç Türk devletlerinin entegrasyonuna karşı çok ciddi önyargı ve endişelere sahiptiler. Rusya ve diğer küresel güçler zamanla farkına vardılar ki, ne Türkiye ne de diğer Türk Cumhuriyetleri Rusya dâhil herhangi bir küresel jeopolitik aktörle jeopolitik tartışmaların içinde olmayı istememektedirler. 3 Türk devletleri jeopolitik rekabetten çok esasen jeopolitik istikrar istediklerinden; kendi aralarında yapacakları daha fazla işbirliği neticesinde sadece kendileri değil aynı zamanda Rusya ve diğer küresel aktörler de ortaya çıkan jeopolitik istikrardan avantaj sağlamaktadırlar. Başlıca küresel güçler olan Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Rusya ve Çin, Türk devletleri arasındaki işbirliğinden çok olumlu yönde etkilenmektedirler. Aslında, tüm çevreler zamanla farkına varmıştır ki, Türk devlerinin olduğu bölgelerdeki istikrar dünyanın küresel anlamdaki istikrarı için de çok gereklidir. 3 Oktay F. Tanrısever, Rusya Federasyonu nun Orta Asya Kafkasya Politikası: Yakın Çevre Doktrini nin İflası, Küresel Politikada Orta Asya, der., Mustafa Aydın, Ankara: Nobel, 2005, ss

224 5. Oturum Afganistan daki gelişmeler Türk Cumhuriyetlerinin istikrarlı olmasının tüm dünya ülkelerinin istikrarı için ne kadar gerekli olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Aslında, tüm çevrelerce Türk Cumhuriyetlerinin olduğu bölgede ve daha geniş çevredeki ülkelerde devlet fonksiyon ve kapasitesini reel olarak gösterebilecek güçlü devletlere ihtiyaç olduğu artık çok net olarak anlaşılmaktadır. Türk Cumhuriyetleri güçlü olunca çevresindeki komşu ülkelerin de istikrarlı olması çok muhtemeldir. Aksi durumda, Afganistan daki istikrasızlığın öncelikle bölgedeki Türk devletlerine oradan da dünyanın geri kalan devletlerine yayılması çok ciddi endişelere yok açan çok önemli bir stratejik risk olarak değerlendirilmektedir. Diyebiliriz ki, Türkiye nin Afganistan daki istikrarın sağlanması konusunda Afganistan a ve diğer Türk Cumhuriyetlerine sağladığı yardımlar çok etkili olmuştur. Türkiye hala bu bölgeyi istikrara kavuşturacak en önemli ülkelerden birisi olarak görülmektedir. Bu anlayışın gelişmesinde rol oynayan en önemli faktör ise; Türkiye nin Afganistan daki askeri operasyonlara çatışan güç olarak doğrudan girmeden, Afganistan ın ve çevresindeki Türk Cumhuriyetlerinin sosyo-ekonomik kalkınmasına destek vermesidir. 4 Diğer bir deyişle, Türkiye herkesin kazanacağı bir çözüm çerçevesini ortaya koymaya büyük özen göstermiştir. Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri kendi aralarındaki işbirliğini arttırıp enerjiden eğitime, ekonomiden güvenliğe ve diplomatik konulara kadar birçok alanda daha fazla işbirliği yaparak bölgesel gelişmenin ve uluslararası güvenlik ve istikrarın altyapısını güçlendirmektedirler. Ortaya çıkan istikrardan tüm dünya ülkeleri de kazançlı çıktığından Türk devlerinin daha yakın işbirliğinin bölgesel ve küresel aktörler için bir tehdit olmadığı hatta tam aksine çok değerli bir fırsat olduğu her geçen gün biraz daha açık şekilde anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle, Türk devletlerinin ortaya koydukları bölgesel işbirliği perspektifi genel olarak küresel işbirliği açısından da olumlu bir örnek olarak ortaya çıkmaktadır. 4 Oktay F. Tanrısever, der.,afghanistanand Central Asia: NATO s Role in Regional Security since 9/11, Amsterdam: IOS Press, 2013, 222

225 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası Türk Devletlerinin İşbirliğinde Gelecek Perspektifi Türkiye ve diğer Türk Cumhuriyetleri arasındaki işbirliğinin geleceğine bakıldığında diplomatik kurumsal çerçeve savunma işbirliği, ticaret ve enerji ile eğitim ve-kültür gibi birçok alanda işbirliğinin daha da geliştirilmesi için güçlü bir potansiyel olduğu anlaşılmaktadır. Diplomatik kurumsal çerçeve açısından bakıldığında, Türk Cumhuriyetleri arasındaki kurumsal işbirliğinin güçlenmesinde Türk Keneşi ya da Türk Konseyi olarak adlandırılan işbirliği mekânizmasının 2021 yılında Türk Devletleri Teşkilatı na dönüştürülerek tam yetkili bir uluslararası kuruluş niteliği kazanması ilişkilerin kurumsal çerçevesini daha da güçlendirmiştir. Bu diplomatik kurumsal çerçeve altında TürkPA Parlamentolar Asamblesi, Türk Bilimler Akademisi ve diğer kuruluşların yanısıra TÜRKSOY gibi bağlantılı kuruluşlar daha çok etkin olabilme potansiyelini elde etmişlerdir. Yine diplomatik kurumsal açıdan bakıldığında, TÜRKSOY Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki kültürel işbirliğine daha çok katkı yapabilecek konuma yükselmiştir. 5 Savunma alanı da Türkiye ile diğer Türk Cumhuriyetleri arasındaki işbirliğinin önemli konularından birisini oluşturmaktadır. Türkiye diğer Türk Cumhuriyetleri ile gerek NATO Barış için Ortaklık (BİO) gerekse ikili işbirliği programları çerçevesinde askeri eğitim ve işbirliğini uzun süredir sürdürmektedir. Aynı şekilde, değişik formatlarda askeri tatbikatlar da düzenlenerek savunma işbirliği güçlendirilmektedir. Türkiye nin son yıllarda geliştirdiği İHA ve SİHA teknolojisi başta olmak üzere ileri teknolojiye dayalı savunma ürünleri yoluyla ASELSAN, TAI, STM, HAVELSAN ve BAYKAR gibi savunma sanayi şirketleri diğer Türk Cumhuriyetlerinin savunmalarını önemli ölçüde güçlendirmektedir. Ticaret ve enerji alanlarında Türk Cumhuriyetleri arasındaki işbirliği potansiyelinin de çok güçlü olduğunu belirtebiliriz. Türkiye Yeniden Asya stratejisini geliştirerek; Türkiye ile Türk Cumhuriyetlerinin gelişen Asya-Avrupa ticaret yollarının ortasında çok güçlü bir lojistik ticaret ve iletişim merkezi olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır. Türk 5 TurkicCouncil, 10th Anniversary of thenakhchivanagreement, Baku: TurkicCouncil,

226 5. Oturum Cumhuriyetleri gerek ulaştırma gerekse iletişim açısından dünyanın doğusunu batısına bağlayan ülkeler olarak çok kritik bir rol oynayabileceklerdir. Türk Cumhuriyetlerinin bölgesel işbirliği inisiyatiflerine Tacikistan, Gürcistan ve Ermenistan ın da entegre edilmesi de çok önemlidir. Bu bağlamda, Hazar geçişli olarak yapılan ulaştırma projeleri ile Zengezur koridorunun açılmasının potansiyel önemi daha da iyi anlaşılmaktadır. Enerji açısından bakıldığında da, Türkiye ile diğer Türk Cumhuriyetleri arasındaki enerji alanındaki işbirliğinin stratejik düzeyde büyük bir potansiyelinin olduğu görülmektedir. Orta Asya ve Kafkasya daki Türk Cumhuriyetlerinden Hazar Denizine kıyıdaş olan Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan gerek petrol gerekse doğal gaz kaynakları açısından küresel ölçekte öneme haiz çok zengin rezervlere sahiptir. Özbekistan da diğer ülkelerle aynı düzeyde olmasa da önemli düzeyde hidrokarbon kaynaklarına sahiptir. Bölgedeki diğer bir Türk Cumhuriyeti olan Kırgızistan ise, esasen dağlık coğrafi yapısı nedeniyle hidrokarbon kaynaklar açısından çok yoksul olsa da, dünyanın en önde gelen hidroelektrik potansiyeline sahip ülkeleri arasındadır. Türkiye ve diğer Türk Cumhuriyetleri enerji işbirliğini daha da geliştirerek Avrupa daki gelişmiş enerji piyasalarına erişim sağlayabilecek ve bu yolla da çok önemli jeopolitik ve jeoekonomik avantajlara sahip olabileceklerdir. 6 Eğitim ve kültür alanlarında da çok güçlü bir potansiyel mevcuttur. Eğitim alanında Kazakistan ın Türkistan şehrindeki Ahmet Yesevi Üniversitesi nin ve ona bağlı araştırma merkezlerinin yanısıra Kırgızistan ın Bişkek şehrindeki Manas Üniversitesi çok önemli roller oynamaktadır. Gerek Ahmet Yesevi Üniversitesi nin gerekse Manas Üniversitesi nin Türk Cumhuriyetlerinin kültürel işbirliğinin ve bilimsel altyapılarının geliştirilmesi süreçlerinde çok değerli katkıları olabilecektir. 7 6 Oktay F. Tanrısever, TheEurasianEconomicUnionandtheCaspianSeaRegion, GeostrategicMaritimeReview, TheCaspianSea GeopoliticalandGeostrategicStakesfor thewiderregion, der. Ellen Wasylina, Paris: IGMO, 2015, ss Oktay F. Tanrısever, der.,afghanistanand Central Asia: NATO s Role in Regional Security since 9/11, Amsterdam: IOS Press, 2013, 224

227 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası Kültürel işbirliği alanına bakıldığında da görülmektedir ki, Türkiye nin yanısıra Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan birbirlerinin sorunlarını tüm Türk Cumhuriyetlerinin ortak sorunu olarak düşünmeye başlamışlardır. Bir Türk Cumhuriyetindeki sorun diğer Türk Cumhuriyetindeki insanları da üzmekte; mutluluk da diğerlerini sevindirmektedir. İletişim, medya, ulaşım ve turizm alanlarındaki artan etkileşim yoluyla ikili ve bölgesel ilişkiler daha da güçlenirken; ortak kültürel bağlar ve ilişkiler de çok daha pekişmektedir. Sonuç Sonuç olarak diyebiliriz ki, Türk dünyası içinde entegrasyon süreçlerinin güçlenmesi aynı zamanda bu ülkelerin dünya ile daha güçlü ilişkiler kurmasına yardımcı olurken bölgesel kalkınma ve istikrar içinde çok değerli katkılar yapmaktadır. Son 30 yılda Türkiye nin diğer Türk Cumhuriyetleri ile kurduğu ilişkiler her açıdan daha da güçlenmektedir. Türkiye ile diğer Türk Cumhuriyetleri arasındaki kardeşlik bağlarına dayanan ilişkilerin gelecekte daha da güçlenerek diğer ülkeler açısından da olumlu sonuçlar doğurabilecek bir potansiyel kazanması çok muhtemeldir. Oturum Başkanı: Dr. Murat YILMAZ; Çok teşekkür ederim. Prof. Dr. Oktay TANRISEVER Hocam. Sovyet sonrası dönemde bu coğrafyada yaşanan değişiklikler değişen kültürler, anlayışlar ve bu değişimle ortaya çıkan yeni kurumlar ve bunların jeopolitik istikrara hizmet eden çerçevesi endişeleri giderecektir. Ayrıca bu kurumların Türk dünyasının müşterek faaliyetlerini destekleyecek bir zemin oluşturduğu da göz önünde bulundurulduğunda özellikle salgın sonrasında yaşanan tedarik zincirindeki kopuşlar karşısında da bu halin tahkim edildiği düşünüldüğünde sağlanan bu istikrarı takviye etmek için hem Tacikistan hem de Ermenistan la ilişkiler geliştirilebilir. Bu bağlamda Karabağ Zaferi nden sonra Sayın Cumhurbaşkanı Kafkas altılısı teklifinde bulunarak bu teklifin oluşumu durumunda jeopolitik 225

228 5. Oturum istikrara hizmet sağlayacağını dile getirmiştir.bu istikrar düşüncesi, endişeleri olan ülkeleri teskin edeceği gibi aynı zamanda bana kalırsa Türk dünyasının jeopolitik çoğulculuk ihtiyacını da karşılayacağından ötürü ülkelerin barış ve kalkınmasına da hizmet edecek bir çerçeve sunacaktır. Nitekim bu coğrafyada barışın ve kalkınmanın sağlam temellerle inşa edilmesi şu anda birinci önceliğimizdir. Bunu başardığımızda bu istikrar sayesinde hem dünyadaki barışa katkı sağlayacak hem de ülkelerin kalkınmasına kardeş halklarla destek olacaktır. İnşallah bu çizilen çerçeve sağlanır, böyle temenni ediyoruz. Tabi bu çerçevenin hayata geçirilmesi için altyapının oluşturulması gerekmekte, bundan sonraki fasıllarda bunları konuşacağız. Hocanın işaret ettiği bu 30. yıl faaliyetlerine ek olarak ben 25. Yılda ve 20. Yılda Ahmet Yesevi Üniversitesi nin gerçekleştirdiği toplantılara dikkat çekmek isterim. O zaman yapılan toplantılar çevrimiçi değildi. 25. Yıl ve 20. yıl dolayısıyla gerçekleşen organizasyonları bir araya gelerek yüz yüze yapmıştık. 20. Yıl faaliyetinde ben de görev almıştım. Orada Dışişleri Bakanlığı ile Ahmet Yesevi Üniversitesi nin ev sahibi olduğu ve o dönemin cumhurbaşkanının katıldığı üst düzey bir toplantı olmuştu. Ayın 12 sinde yapılacak olan Türk Konseyi toplantısı yine büyük önem taşımakta. Zira bu toplantıda ülkeler arasındaki ilişkilerin derinleşmesi ve faaliyet alanlarının daha da genişletilmesi açısından oldukça önemli. Oturum Başkanı: Dr. Murat YILMAZ; Şimdi müsaadenizle 3. konuşmacımız Prof. Dr. Yalçın Sarıkaya ya geçmek isterim. Yalçın Hoca Giresun Üniversitesi nde, Azerbaycan ve Kafkasya üzerine yaptığı çalışmalardan onu biliyoruz ve tanıyoruz. Bu konularda özellikle uzman bir isim olarak öne çıkıyor. En son Kriter Dergisi nde Türk dünyasının bütünleşmesi üzerine yazdığı bir yazı var. Zannediyorum Oktay Hoca nın da bir yazısı vardı. Bunları hatırlatarak Yalçın Hoca ya 15 dakikalık süresini verelim. Hocam sizi dinliyoruz, buyurun. 226

229 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası 30. Yılında Türk Devletleri ve Türkiye Prof. Dr. Yalçın SARIKAYA * Bugün, Türkiye Cumhuriyeti nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ün 83. ölüm yıldönümü. Türk devletlerinin ve Türk dünyasının değerlendirileceği bu akademik faaliyet vesilesiyle, Atatürk ü rahmetle, şükranla anarak sözlerime başlamak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti, bütün Türk dünyasının umut ve güç kaynağıdır. Kuruluş mayasında Türklük bilinci ve Türk milletinin milli kültürünün, muasır medeniyet seviyesinin üzerine taşınması ülküsü vardır. 20. Yüzyıl başında kurulmuş olan bu devletin, bağımsız Türk devletleri için de, muhtelif devletlerin vatandaşı olarak yaşamakta olan Türk toplulukları için de, ne kadar önemli olduğunu bugün çok daha iyi görebilmekteyiz. Zira Türkiye nin başarısı onları mutlu etmekte ve gururlandırmakta, Türkiye nin yaşadığı sıkıntılar onları endişelendirmektedir. Birbirinden haberdar olmak ve hemdert olmak bakımından kuşkusuz bundan sene öncesine kıyasla dünya Türklüğü çok daha iyi bir seviyededir. Bununla birlikte, pek çok çözümlenememiş sorun, duygu ve tavır birliğinde eksiklikler yanında hürriyet, adalet, eşitlik gibi ilkeler bağlamında farklılıklar da yok değil. Doğrusu, Türk Dünyası nın bir kavram olarak kabulü yeni sayılabilecek bir olgudur. Ve maalesef bu sadece evrensel literatür bakımından değil kavramın Türkiye deki kullanımı bakımından da böyledir. Yani mesela, bundan 40 sene önce böyle bir kavramın kullanılması akıldışı, mantık dışı olarak görülebilmekteydi. Hele Türk dış politikasında bu kavramın anlamlı bir yer bulabilmesi çok daha geç olabilmiştir. Bunu karşılamamakla birlikte zaman zaman Dış Türkler ifadesinin kullanıldığı olmuştur. Türk dünyası kavramını bugün Türk Devletlerini de kapsayan ancak coğrafi ve demografik bakımdan daha geniş bir dünyaya tekabül eden bir kavram olarak kullanmaktayız. İngilizcede kullanılan Turkic World ve Türkiye de de buna muadil kullanılan Türkî * Giresun Üniversitesi 227

230 5. Oturum ifadesi 1990 ların akademi, siyaset ve bürokrasi dilinde yaygındı. Ancak görüyoruz ki ancak artık Türk kelimesi tercih edilir durumdadır. Türk Konseyi nin Türk Devletleri Teşkilatına dönüşmesi bu anlamda önemli bir çıktı olarak kaydedilmelidir. Türk Dünyası kavramı; Çin, İran, Afganistan, Balkanlar, Orta ve Batı Avrupa, Kafkasya, Rusya Federasyonu ve Ortadoğu Türklüğünü de kapsıyor. Bu saydığımız bölgelerde, Türklüğün en kadim kültür formlarını yaşatan, Türkçe nin nice lehçe ve şivelerini günümüze eriştirmiş ve tüm bunları hâkim etnosentrik devlet ideolojilerine ve idari yapılarına rağmen yapabilmiş milyonlarca Türk bulunmaktadır. En eski yerleşik Türk medeniyetinin beşiği olan Uygur elindeki Kaşgar, Hoten, Turfan dan tutunuz, Tebriz, İsfahan, Rey, Bahçesaray, Kazan, Ufa, Üsküp, Köstence ye kadar, Türklerin dünya medeniyetine katkısını açıkça kanıtlayan abidevi şehirler bugün, bağımsız Türk devletlerinin şehirleri değildir. Bununla birlikte, Türk Dünyası denildiğinde akla öncelikle Sovyetlerin dağılmasının ardından bağımsız olan Azerbaycan ile 4 Türkistan devleti geliyor. Türkiye yi de dâhil ettiğimizde bu 6 devletin 160 milyon civarında nüfusu olduğu, 4,5 milyon km 2 nin üzerinde bir yüzölçümüne sahip oldukları ve dünyanın kıymetli bir hattı olan orta kuşakta yer aldıkları görülür. Akdeniz, Karadeniz ve Hazar Denizi nin bu coğrafyayı belirleyen sular olduğu bilinir yılı verilerine göre Satın Alma Gücü Paritesiyle Gayrısafi Yurtiçi Hasıla bakımından toplamda 4 trilyon dolara yaklaşan bir ekonomik büyüklük söz konusudur. Bu devletlerin üçü (Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan) dünyanın önemli hidrokarbon kaynak ülkeleri arasındadırlar. Bu değer ve potansiyeli anlamak bakımından sadece Kazakistan da verilecek örnekler bile bilmeyenleri şaşırtıcı nitelikte olacaktır. Zira Kazakistan tek başına pek çok kıymetli elemente ve madene sahip olan müstesna bir ülkedir. İspat edilmiş petrol rezervleri bakımından dünyada 12. sırada, ispat edilmiş doğal gaz rezervleri bakımından 17. sıradadır. Petrol üretimi bakımından da dünya devletleri arasında keza 12. sırada, doğal gaz üretimi bakımından ise 29. sıradadır.dünya uranyum üretiminde 2018 verilerine göre birinci sırada olan Kazakistan rezervler bakımından da Avustralya nın ardından ikinci sıradadır. Kazakistan krom üretiminde 228

231 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası dünya 3.sü, boksit ve çinko üretimlerinde ise dünya 9.sudur yılı verileriyle, dünya altın üretiminde 10. sırada olan Kazakistan, bakır üretiminde 11. sırayı korumaktadır. Fosfat, manganez, galyum, renyum, potasyum gibi maddeler de hem rezerv hem üretim bakımından dünya sıralamasındadır. Çinko, tungsten ve barit rezervlerinde dünya birincisi olan ülke, bakır rezervlerinde dünya ikincisidir. Öte yandan, Türkmenistan doğalgaz rezervleri itibariyle dünyada dördüncü sıradadır. Özbekistan, dünya uranyum rezervleri bakımından 14., toplam yıllık uranyum üretimi bakımından ise 10. sırada bulunmaktadır. Doğalgaz rezervlerinde 16., doğalgaz üretiminde ise 15. sıraya yerleşmektedir. Dünyanın 12. büyük altın üretici ülkesi olan Özbekistan, pamuk üretiminde dünya 8.cisi, ihracatında ise dünya 11.cisidir. Türk devletlerinin coğrafyasını kuzey-güney istikametinde bölen bir Hazar denizi var. Bu tarihsel anlamda doğu ve batı Türklüğünü de ayırmış bir coğrafi öğe olarak karşımıza çıkıyor ve hem bu memleketlerin hem de burada yaşayan Türk topluluklarının tarihinde önemli rolü olmuştur. Yüzyıllar boyunca Asya Türk devletleri ve hanedanları sadece diğer milletlerle değil belki bundan daha çok kendi aralarında mücadele etmişler güç yarışına girmişlerdir. Avrasya nın kenar bölgelerinde yok olması adeta mukadder olan insan varlığı bırakmış olsalar da Doğu Balkanlardan Doğu Türkistan a Urallardan Güney Türkistan a uzanan sahada Türk milleti bugün varlığını koruyor. Böyle diyebilmemizi sağlayan ise esasen dil, yani Türkçedir. Bu büyük coğrafyada birkaç istisnai gayret dışında Göktürk Devleti nden itibaren 20. yüzyıl sonuna kadar birliktelik fikrinin bu kadar akla yatkın uygulanabilir olabildiği bir devir yaşanmamıştır. Bölgede kurulmuş Türk hakanlıklarının, devletlerinin ve hanedanlarının ardından Altınordu nun yıkılması ve Rus devletinin Karadeniz kuzeyinden güney ve doğu yönünde ilerleyişi bu coğrafyanın kaderini değiştiren bir tarihi dönemeç olmuştur. 18. Yüzyılın sonuna kadar, Kafkasya (ve Türkistan ın dar bir kısmı) Osmanlı, Rus ve İran daki Safevi-Afşar-Gacar devletlerinin nüfuz mücadelesine sahne olmuştur. Avrupa da sömürgecilik yarışı ve İngiltere nin yükselişiyle İngiliz-Rus rekabet sahasına dönüşmüştür. Bölgenin Sovyet egemenliği altına girmesiyle mücadele 229

232 5. Oturum bu bölgenin çevresine/kenarına aksetmiş, iki kutuplu sistemde bölge sakin, ancak çevresi hareketli olmuştur. Sovyetlerin dağılmasıyla bağımsızlaşan Türk devletleri ve diğer cumhuriyetler birçok sorunla yüzyüze kalmışlardır. Kafkasya da etnik/teritoryal uyuşmazlıklar, işgaller ve göç, Türkistan da sınır sorunları ve güneyden gelen radikalizm tehdidi ilk akla gelenler. Ancak bunların yanında, her bir devletin devlet kurumlarını tesis etme, gerçek bağımsızlığı temin etme, altyapı inşa etme, milli kültür ve kimliği inşa etme, enerji üretim ve nakil meselelerini çözme, temel sağlık, eğitim, adalet ve güvenlik sorunlarını çözmek gibi çok hayati meseleleri olduğu unutulmamalıdır. Demokratik kurumların şeklen bulunsa da gerçek demokratik işleyişin her yerde gerçekleştirilememesi, kendilerini bir anda içinde buldukları serbest piyasa ekonomisinin de ideal biçimde uygulanamaması da 1990 larda bu bölgenin ve devletlerin temel özellikleri arasında görülmüştür. Rusya nın bu bölgeleri yakın çevresi olarak görmesi ve bu bölgelere ilişkin bilhassa savunma/güvenlik konularında hassasiyet göstermesi Kafkasya ve Türkistan ın siyasal iklimini belirleyen hususlardan birisi olmuştur. Sovyetlerden tevarüs eden bir takım sorunlar, bu devletlerin birbirlerine yakınlaşmalarını ve güvenlerini engelleyen eski ama çalışmakta olan düzenekler gibi işlev görmüştür. Bölge devletlerinin milli güçleriyle temin edemeyeceklerini düşündükleri bazı kazanımları bölge dışı aktörlerle girdikleri bağlantılarla aşma girişimleri de başka sorunları beraberinde getirmiştir lı yıllarda bağımsızlığın verdiği milli coşku ve heyecana büyük siyasal ve ekonomik belirsizlikler eşlik etmekteydi. 70 yıl süren bir ortak Sovyet siyasal hayatı son bulmuş, devlet inşası gibi zor bir görevle karşı karşıya kalınmıştı. SSCB henüz dağılmamışken Rusya Sovyet Cumhuriyeti,Belarus ve Ukrayna ile bu devletlerin Moskova ekseninden uzaklaşmasını önlemek maksadıyla Bağımsız Devletler Topluluğu adında bir uluslararası örgüt kurmuş, örgütün kuruluşunu simgeleyen Almatı protokolünden 5 gün sonra SSCB resmen dağılmıştı. BDT nin kurucu antlaşması Ocak 1993 te imzalanmıştı. Ancak üyelerde artık farklı bir dünyada oldukları bağımsız devletler olarak kendi ayakları üzerinde 230

233 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası durmaları gerektiği hissi hâkimdi. Karabağ, Tacikistan veya Moldova da yaşananlar bunun delilleriyle doluydu itibariyle Türkiye, pek hazır olmadığı bir siyasal durumla karşı karşıyaydı. Bu devletlerin içinde dil ve din birliği olanlarıyla geliştirebileceği çok boyutlu ilişkiler, onlardan öğrenebileceği (Petrol ve gaz endüstrisinden tutun uzay araştırmalarına ve güzel sanatlara kadar), onlara öğretebileceği (Bankacılık ve finanstan hizmet sektörüne kadar) pek çok husus vardı. Ancak Türkiye nin 1990 lı yıllarda içeride ve dışarıda yaşadığı sorunlar, yakın havzasındaki olaylara yön verme, sonuç doğurma kapasitesini geriye çeker nitelikte büyük sorunlardı. Öncelikle, 1984 ten itibaren başlayan PKK terörü 1990 larla birlikte daha da şiddetlenmiş, terör örgütü Doğu ve Güneydoğu Anadolu nun önemli bir kısmında devlet otoritesini zayıflatan eylemler yapabilir hale gelmişti. Terörle mücadelenin yöntemleri konusunda da, hükümetlerin bu konudaki kararlılıkları konusunda da sıkıntılar siyasal gündemi meşgul etmekteydi yılında ABD nin Irak a müdahalesi, Türkiye nin yüz yüze kaldığı sorunları biraz daha artırdı, sınırdan sığınmacı akını, Kuzey Irak ta otorite boşluğu ve PKK nın buradan da beslenmesi gibi yeni gündemler oluştu. Dış politikada ise dünyanın yaşamakta olduğu paradigmatik dönüşüm tam da Türkiye nin çevresinde cereyan etmekteydi. Bütün bu gelişmelerin, Azerbaycan ın topraklarının işgal edilmesi sürecinde yaşandığına dikkat edilmesi gerekir. Konunun bir boyutu da, ASALA-PKK ilişkileriydi. Dünyadaki Türk karşıtı Ermeni terör faaliyetinin, ASALA nın 1983 teki Orly saldırısına müteakip sessizliğe geçerken PKK nın 1984 te silahlı teröre başlamasını tesadüf olarak görmek oldukça zordur. Bu meselelere ek olarak Balkanlar da yaşanan gelişmeler de Türkiye nin dış politika gündemini meşgul eden hususlar arasında oldu. Çünkü SSCB gibi dağılan bir devlet de eski Yugoslavya idi. Bosna ve Kosova Savaşları, Türkiye nin ilgi gösterdiği ancak tek başına sonuç almasının mümkün olmadığı birer büyük sorun olduğundan, Türkiye burada uluslararası kuruluşları harekete geçirme, dost devletlerin bu sorunda desteklerini temin etme gibi ajandalara sahip olmuştur. Bosnalı hastalar için hastane tahsisi, mülteciler için sığınma kampı oluşturulması, insani 231

234 5. Oturum yardım, eğitim yardımı gibi faaliyetler de Türkiye tarafından mümkün ölçüde gerçekleştirilmiştir. Kıbrıs meselesi, Türkiye-AB ilişkilerindeki inişli çıkışlı süreç 1990 ların başında Türk dış politikasının birbiriyle ilişkili diğer iki konu başlığı olmuştur. Bütün bu hususlar, Türkiye-ABD ilişkilerinin de sorunlu alanları olma niteliğini sürdürmüştür. ABD zaman zaman AB tarafına Türkiye nin küstürülmemesi/ uzaklaştırılmaması yönünde mesajlar verse de genel olarak Türkiye den beklenti içinde olmuş, hatta bu beklentilerini siyasi baskıya dönüştürmüştür. Her şeye rağmen, Türk Dünyası, 1991 den itibaren kazandığı yeni siyasal hüviyetle, Türk dış politikasının unsurlarından biri haline gelmiştir ların başında, Batıda bazı çevreler Türkiye nin, güç bloklarının ortadan kalkmasından yararlanarak ve AB den dışlanmasına bir tepki olarak alternatif bir Türkçe konuşan dünya topluluğu oluşturma arayışında olduğunu savunmuşlardır. Rusya ve İran da ise Türkiye nin bu yöneliminin bir tür Turancılık ve Pantürkizm olduğu, bu itibarla kendilerinin toprak bütünlüklerini gelecekte tehlikeye sokacak bir yayılmacılık olduğunu iddia eden çevreler olmuştur. Zaman içinde bu görüşler marjinal kalmış, bu devletlerin birbirleriyle ve Türkiye ile ilişkilerinde attıkları adımlar işin tabiatı gereği egemen haklarından kaynaklanan arzuları olarak kabul görmüştür. Türkiye bu devletlerin geçiş ekonomileri olmaları nedeniyle liberal ekonomik şartlardaki tecrübelerini, yatırımlarını, eğitim alanındaki birikimini istifadeye sunmuştur. Bu sunuş da diğer aktörlerce bir Türk/ Türkiye modeli olarak vasıflandırılmıştır. İşbu Türk Modeli nin kültürel yönden Türk Cumhuriyetlerinde olumlu yansımaları olsa da, çok partili demokratik siyasal hayat bakımından isteksiz olan ve muhalefete yönelik sert yöntemlerinin uygulandığı bazı devletlerin yönetimleri oldukça temkinli yaklaşmışlardır. Bununla birlikte, Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan da daha olumlu yankıları olduğu görülmüştür. Türkiye nin bu bölgeye yönelik politikasından kuşku duyarak onun başarısızlığını arzulayan aktörlerin yeni devletlerin yönetici sınıflarındaki kuşkuları körüklediğini de tahmin etmek zor değildir. Ayrıca, bu devletlerin her birinin içinde eski sistemi temsil eden unsurlarla 232

235 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası yeni dönemi arzu eden unsurlar arasında bürokratik ve/veya siyasi bir mücadelenin var olduğu da unutulmamalıdır. Türk dünyasına yönelik politikaların etkinliğini artırmak, ihtiyaçlara göre işbölümünü sağlamak maksadıyla Türkiye de muhtelif kurumlar kurulmuştur. Önceleri çoğunlukla gönüllü/idealist sivil kuruluşlar ve kişiler tarafından gerçekleştirilen münferit yardımlar şeklinde başlayan ilişkiler zaman içinde doğrudan desteklere, proje temelli işbirliklerine, kalkınma hedefli dış yardımlara ve ticaret anlaşmalarına doğru ilerlemiştir. Çeşitlenen ilişkilerin koordinasyonu için 1992 yılında Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) kurulmuş ve bu kurum, eğitimden laboratuvar inşasına, kültür varlıklarının restorasyonundan ortak bilimsel toplantıların yapılmasına kadar çeşitli faaliyetlere öncülük etmiştir te Antalya da TÜDEV kısa adlı vakıf tarafından gerçekleştirilen Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayları başlatıldı ve 2009 a kadar farklı şehirlerde yapıldı. Ancak bu toplantılar bilim adamlarından sanatçılara kadar çok geniş bir yelpazeden temsilcilerin davet edildiği bir şölen havasında gerçekleşiyordu. Devletler düzeyindeki ilk girişim, temelleri 1992 de Ankara da yapılan zirveye dayansa da, 2009 da Nahçıvan Antlaşması yla kurulan ve 16 Eylül 2010 daki İstanbul Zirvesi nde resmen hayata geçirilen Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi yani Türk Konseyi dir. İngilizce adı TurkicCouncil olan bu kuruluş, ilişkilerin yeni bir safhaya taşınması yönünde büyük katkı sunmuştur. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan kurucu üyeler olarak üye iken, 2019 yılında Özbekistan ın katılımıyla tam üye sayısı 5 e çıkmış, Macaristan da gözlemci statüde üyelik elde etmiştir. Konsey in İkinci Zirve toplantısı eğitim, bilim ve kültürel işbirliği başlıklı gündemiyle 23 Ağustos 2012 de Bişkek te gerçekleştirilmiştir. Söz konusu zirvede Türk Konseyi nin sekretaryasına ilişkin anlaşma imzalanmakla birlikte Astana da Türk Akademisi ve Bakü de Türk Kültür Miras Vakfı nın kurulmasına ilişkin anlaşmalar da imzalanmıştır. Bugün, Türk Konseyi ne bağlı beş adet yardımcı kuruluş bulunmaktadır ki, bunlar, Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı (TÜRKSOY), Uluslararası Türk Akademisi, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) ile Türk Kültür ve Miras Vakfı dır. Yine, 2011 yılın- 233

236 5. Oturum da kurulan Türk İş Konseyi ile Astana Ekonomik Forumu nda 2019 da oluşturulan Türk Konseyi Ortak Ticaret ve Sanayi Odası nı da zikretmek gerekir. Türk Konseyi organizasyon yapısına bakıldığında, Devlet Başkanları Konseyi, Dışişleri Bakanları Konseyi, Aksakallar Konseyi, Kıdemli Memurlar Komitesi ve Sekretarya yı görüyoruz. Türk Konseyi nin ana karar organı, Dönem Başkanlığı nı üstlenen ülke (alfabetik sıraya göre) tarafından başkanlık edilen Devlet Başkanları Konseyi dir. Türk Konseyi nin faaliyetleri İstanbul da yerleşik Sekretarya tarafından koordine edilmekte ve desteklenmektedir. Alt organizasyonlardan Türk Kültür ve Miras Vakfı ve TÜRKPA Bakü de, TÜRKSOY Ankara da, Uluslararası Türk Akademisi ise Nur-Sultan da bulunmaktadır. Şunun altı çizilmelidir ki, Türk Konseyi nin istisnasız tüm zirvelerine Devlet Başkanı düzeyinde katılan tek isim olan Nursultan Nazarbayev in bu işte çok özgün bir yeri vardır. Kazakistan, hem Türk devletleri arasında işbirliği hem ayrıca Orta Asya devletleri arasında işbirliği için girişimlerde bulunmuş bir devlet. Son yıllarda bu ülkenin çeşitli sorunların çözümüne ev sahipliği yapmış olmasını da kısa sürede elde ettiği diplomatik başarılar arasında görmek gerekir. Türk Konseyi dışında Türkiye merkezli olarak kurulmuş olan ve Türk Dünyasında birlik ruhuna katkı sunan başka kuruluşlar da vardır. Türk Dünyası na yönelik kültür projeleri gerçekleştiren ve sadece Türk Cumhuriyetlerinde değil Avrupa dan Afrika ya muhtelif devletlerde temsilcilikleri bulunan Yunus Emre Enstitüleri ve Türkiye Araştırmaları Merkezleri de kurumsal girişimler olarak dikkat çekmektedir. Bu kuruluşların bir işlevi de Türkiye nin yumuşak gücü ne katkı sağlamak biçiminde öne çıkmaktadır. Şimdi bu 30 yılın ardından hem durup bir geçmişe bakmak hem de geleceğe dönük bazı şeyler söylemek gerekiyor. Geçtiğimiz 30 yılda hem Azerbaycan hem Türkistan devletleri diğer Sovyet ardılı devletler gibi beşeri fiziki unsurları olan birer inşa süreci yaşadılar. Bu süreçler devlet hayatının tabiatı gereği devam etmektedir. Bir yerde bitmiş, tamamlanmış olarak da görülmemelidir. Kentlerin, başkentlerin inşası hatta Kazakistan örneğinde olduğu gibi başkent değişimi maddi boyuta işaret eder. Uluslararası ulaşım iletişim haberleşme ağlarının inşası, ya- 234

237 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası sal anayasal kurumların inşası, milli kültürlerin ihyası veya inşası da bu işin bir parçasıdır. Bir taraftan da uluslararası sistemde güvenli ve muteber birer yer edinebilmeyi arzu ediyorlardı. Jeopolitik konumlarından en yüksek faydayı nasıl temin edebileceklerinin peşinde idiler. Elbette dil veya din ortaklığı jeopolitik kaygıları kendiliğinden bütünleştirmiyor. Mesela Azerbaycan için Güney Kafkasya gibi dar ve hareketli bir jeopolitik bölgede toprak bütünlüğünü temin etmek ve yükselebilmek ajandası söz konusu oldu. Kazakistan için; Çin, Rusya ve Batı arasında ayakta durabilmek ve sınırlı doğal kaynakları olan Kırgızistan için ekonomik sorunları çözebilmek gibi farklı gündemler söz konusuydu. Elbette ki bunlar içerisinde Azerbaycan ın coğrafi olarak Türkiye ye yakınlığı bir de Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin Kafkas İslam Ordusu ve KardaşKömeği mirası gibi daha yakın bir zamana tarihlenen işbirliği tecrübesinin var olması ilişkileri görece avantajlı kılmıştır. Ama Karabağ da 1992 de başlayan işgal maalesef o 90 lardaki az önce bahsedilen hayal kırıklıklarında tek başına büyük bir paya sahip olmuştur. Bu işgalle birlikte adeta Türkiye nin Türkistan a açılan kapısı Kars ta kapanmıştı. İşgal nedeniyle doğru ve yerinde bir strateji ile Türkiye, Ermenistan sınırını kapattı. Böylece saldırgan bir devlete verilecek en barışçı tepkiyi ortaya koyarken, Kafkasya politikasında Azerbaycan a verdiği önemi de belirliyordu. Süreç içerisinde çok çalkantılar yaşasa da Azerbaycan bir denge siyaseti izledi bir taraftan da hidrokarbon kaynaklarını Batı pazarlarına gerekli ödemeleri yapabilecek nitelikteki müşterilere alternatif yollardan ulaştırmaya gayret etti. Bakü-Tiflis-Ceyhan, Rusya topraklarına temas etmeden Hazar petrolünü Batı ya ulaştırmada başarılı bir ilk oldu. Ardından Bakü-Tiflis-Erzurum ve 2018 de açılan TA- NAP. Tüm bunlar daha gelecekte de devam edecek yatırım ve projelerle Azerbaycan ı bölgede öne çıkarmıştır. Azerbaycan bugün iktisadi sıkıntıları olsa da, büyüme rakamları (hem savaş nedeniyle hem de Covid-19 nedeniyle sadece geçen yıl küçülmüştür) bütün uluslararası kuruluşlar tarafından önümüzdeki birkaç yılda çok yüksek beklenen bir devlettir. Keza Kazakistan çok değerli bir ülke. Yani yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle... Bütün Türkler için tabii ki manevi anlamı önemi bambaş- 235

238 5. Oturum kadır. Bununla birlikte değeriniz oldu mu hedef de oluyorsunuz. Dünyanın dokuzuncu büyük ülkesi. Sadece hidrokarbon kaynakları değil. Değerli madenler bakımından çok zengin, fosfat, manganez, galiyum, renyum çok sayıda elementten var Kazakistan da. Ve Kazakistan bunları üretiyor, satıyor, pazarlara ulaştırıyor. Bunlardan elde ettiği geliri ülkesinde yeniden yatırıma dönüştürebiliyor. Kazakistan da doğrudan yatırımcı ülkelere baktığımız zaman Hollanda, Amerika, İsviçre, Rusya, Fransa ve Çin i görüyoruz ilk sıralarda. Kıbrıs Rum kesiminin bile doğrudan yatırımı var Kazakistan da ve son 2021 yılı verilerine göre maalesef Türkiye ninkinden fazla Kıbrıs Rum Kesimi nin yatırımları. Bununla birlikte Türkiye bu ülkenin dış ticaret partnerleri içinde hep ilk 10 da olmayı başarabildi. Kazakistan ın bir özelliği de Birleşmiş Milletler İnsani Kalkınma İndeksine 51. sıradan yani oldukça iyi sayılacak bir yerden girmiş olmasıdır. Kazakistan da Nursultan Nazarbayev in ortaya koyduğu; bölgede Kazakistan ı bir istikrar adası haline getirme ve istikrarın merkezi haline getirmeye dönük politikası değeri nedeniyle hedef olma ihtimalini öngörebildiklerini ortaya koymuştur. Kazakistan ı Uluslararası sorunların çözümüne ilişkin arabuluculuk girişimleriyle de hatırlıyoruz, görüyoruz. Bunlar içerisinde 1990 larda Karabağ sorunu için müdahil olduğu girişimler de, Hazar Denizinin statüsünün belirlendiği anlaşmaya ev sahipliği yapmak da var. Öte yandan Astana sürecinde, Suriye gibi son derece çetrefil bir sorunda elini taşın altına koymak ve ona ev sahipliği yapmak da var. Ama bence bunlardan daha önemlisi bugünün konusu ile ilgili olanı Orta Asya nın ya da Türkistan ın bir bölge olması. Yani buranın bölgeselliği ile ilgili Kazakistan ın edindiği birtakım şeyler ya da attığı bazı adımlar. Bunlar 1990 ların sonu itibariyle oldukça da verimli adımlardı. İkili ve çok taraflı anlaşmalar bunların esasını belirliyordu. Ama 11 Eylül 2001 den sonraki güvenlik iklimi burada zihniyete ve pratiğe biraz olumsuz tesir etti. Rusya biraz daha müdahil oldu bu konulara ve bu bölgedeki inisiyatiflerin Moskova ekseninde kalmasını, en azından Rusya nın olmadığı bir zemin teşekkülünü engellemiş oldu. Bugün Türk Dünyasının Elbaşı ve Türk Devletleri Teşkilatı nın Onursal Başkanı kabul edilen Nursultan Nazarbayev, bütün Sovyet ar- 236

239 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası dılı devletler içinde kendi isteğiyle görevi bırakan veya yeniden Devlet Başkanı adayı olmayacağını belirten tek örnek olarak bir emsal oluşturmak da istemiştir. Kazakistan da demokrasi bakımından demokratik kültürün yerleşmesi bakımından sorunlar muhakkak vardır. Ancak bunların toplumsal huzurun ve kamu düzeninin bozulması pahasına bir belirsizlik içinde edinilebileceğini de kimse iddia edemez. Kurumlar geliştikçe demokratik kültür de gelişecek, güvenlik ve hürriyet arasındaki hassas denge bu devletin milli özellikleri ve tarihi dinamikleri çerçevesinde yerleşecektir. Türkistan ın nüfus ve coğrafya bakımından en küçüğü olan Kırgızistan a gelecek olursak; bu devleti diğer Türk devletlerinden ayıran bir husus, kurucu Cumhurbaşkanı Askar Akayev in siyasal bürokratik bir elitten değil, akademiden geliyor olmasıydı. Kırgızistan halkı sınırlı ekonomik imkânlarına rağmen demokrasiyi en erken tadan halk olarak tanımlanabilir li yılların ortasından itibaren bilhassa adına Lale Devrimi denilen ve Sovyet ardıllarına özgü bir parlamento/hükümet baskını içeren hadiselerden sonra epeyce siyasal istikrarsızlık yaşamıştır. Bununla birlikte ülkeyi 2020 li yıllara taşımakta olan genç Cumhurbaşkanı Sadır Caparov kamu yönetiminde, ekonomide önemli bir takım adımlar atmaktadır. Ayrıca TDT kapsamındaki bütünleşme çabalarına aktif katılımı da dikkat çekmektedir. Türkiye Kırgızistan ın bağımsızlığını da ilk tanıyan ülke olmuş, 1992 yılında Bişkek ve Ankara da karşılıklı olarak büyükelçilikler açılmıştır. İlişkiler, siyasi, ekonomik, askeri, kültürel, eğitim, sağlık, ulaşım alanlarında çok yönlü olarak gelişmiş 1997 de Ebedi Dostluk ve İşbirliği Antlaşması, 1999 yılında Türkiye ve Kırgızistan: Birlikte 21. Yüzyıla bildirisi imzalanmış, 2011 yılında ise Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Kurulmasına İlişkin Ortak Açıklama imza edilmiştir (T.C. Dışişleri Bakanlığı). Ancak Kırgızistan ın yaşadığı siyasi çalkantılar ve ekonomik sıkıntılar, bu ülkeyle verimli ilişkilerin tesisinde zorluklar doğurmuştur. Türkiye Kırgızistan daki siyasal krizlerde taraf olmamaya gayret ederek her şart altında Kırgız halkının talepleri ve önceliklerine saygılı bir tutum izlemiştir. Hidrokarbon kaynaklar bakımından zengin olmayan ancak su kaynakları ve turizm potansiyeliyle öne çıkan bu güzide Türkistan ülkesiyle Türkiye 237

240 5. Oturum arasındaki ilişkilerde eğitim de öne çıkan bir husustur. Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, Eğitim Öğretim yılından beri öğretim faaliyetinin sürdüğü önemli bir üniversite olarak işlev görmektedir. Türk tarihi kaynaklarının mümbit bir sahası olma özelliği de olan Kırgızistan ile Türkiye arasında geliştirilebilecek ilişkilerde potansiyelin oldukça gerisinde olunduğu açıktır. Kırgızistan içinde bulunduğu zorlu jeopolitikte, topraklarında üçüncü taraflara verdiği askeri üs imkânları üzerinden de ekonomik gelir elde etmeye çalışmıştır. Kırgızistan ile Türkiye ilişkilerinde sorun potansiyellerinden birini de FETÖ meselesi oluşturmaktadır. Örgütün bu ülkede etkin ve faal olduğu kamuoyuna yansıyan bir husustur. Tarihsel mirası ve özgün coğrafyasıyla Özbekistan bölgede önemli bir aktör ve Türkiye nin bölge politikasındaki yeri de öyle sanıyorum ki gün geçtikçe artmaktadır. Gücün hem niteliksel hem niceliksel unsurları arasında değerlendirilebilecek insan faktörü de Özbekistan ı ön plana çıkarmaktadır. Nüfusunun coğrafyası ile mütenasip bir büyüklükte oluşu, bu nüfusun dışında, komşu ülkelerde önemli miktarda etnik Özbek nüfusun varlığı, bunun öncelikli nedenidir. Ancak Özbekistan ın nüfusunu diğer Türkistan ülkelerinden daha avantajlı kılan başka faktörler de var. Etnik Rus nüfusun, genel homojenlik dengesini bozacak büyüklükte olmaması, nüfusun niteliği ve üretici gücü gibi hususlar bu bağlamda mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Bütün bu hususlar yanında, Türk devletleri ve Türkiye başlığında temas edilmesi gereken olumsuzluklardan veya en azından riskler ve zayıf yönlerden de bahsedilmelidir. Bir kere, Türk devletlerinin coğrafî büyüklükleriyle örtüşen bir demografik büyüklüklerinin olmaması bir diğer dezavantajdır. Nüfuslarının gençliği ve işgücü nitelikleri bunu kısmen telafi etse de, bu devletlerin ülkesel büyüklüklerinin çok daha büyük bir nüfusu iyi şartlarda barındırabilecek potansiyeli olduğu da bir gerçektir. Dinamik, üreten, iletişime açık, dünyadan haberdar ve katkı sunan bir Türk dünyası demografisi, 21. yüzyılda bölgenin çehresini değiştirebilir. Bir başka husus bu devletlerin üyesi bulundukları uluslararası örgütlere bakıldığında ortaya çıkan sınırlı örtüşmedir. Mesela güven- 238

241 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası lik örgütlerine üyelik perspektifinden; Türk devletlerinden sadece biri NATO üyesi, sadece ikisi KGAÖ üyesi, sadece üçü ŞİÖ üyesi durumundadır. Tüm Türk devletlerinin üye olduğu üç kuruluş vardır. Bunlar da AGİT, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ve İslam İşbirliği Teşkilatı dır. Özbekistan bir kere GUAM a üye olup ayrılmış, iki defa da KGAÖ ye üye olup ayrılmıştır. Türkiye ve Türkmenistan dışındaki devletler BDT üyesidirler. Rusya merkezli ekonomik bütünleşme örgütü Avrasya Ekonomik Birliği ne sadece Kazakistan ve Kırgızistan üyedirler. Türkmenistan dışındaki Türk devletleri Türk Konseyi üyesidirler. Türkmenistan ise gözlemci üyedir. Türk devletleri arasında işbirliği ufkunun ekonomik birliktelik ve halklar arası ilişki/iletişim gibi parametreleri olması gerekir. Ancak Türk devletlerinin toplumları birbirlerini tanımak, gidip-gelmek, müzelerini, tarihi mekânlarını, turistik yörelerini görmek/öğrenmek bakımından hâlâ çok gerilerdedir. Bunda, yüksek ulaşım ve konaklama masraflarının payı olduğu da unutulmamalıdır. Son yıllarda Azerbaycan ve Türkmenistan dan Türkiye ye turistik seyahatlerin ve konaklamaların hem sayısal hem ekonomik değer bakımından arttığına şahit olunsa da bunun genele teşmil olması, aynı şekilde Türkiye den de bu devletlere daha fazla yönelme olması beklenir. Bunun için seyahat imkânlarının, uçuş maliyetlerinin konaklama giderlerinin gözden geçirilmesi gerekir. Kafkasya ve Türkistan da yatırımların artması, ticaretin ve zenginleşmenin artması için bu devletlerin mevcut bürokratik altyapılarını ihtiyaçlar ölçüsünde güçlendirmeleri, hızlandırmaları, değişimlere açık ve duyarlı hale getirmeleri de gerekmektedir. Zira Dünya Bankası nın bir süredir liste olarak yayımladığı Dünya Lojistik Performans İndeksi (LPI) bakımından Türk devletlerinin durumu göz önünde bulundurulduğunda hem yabancı yatırım hem de uluslararası ticaret kapasitesini gerçekleştirmenin uzağında olduğu değerlendirilebilecektir. Gümrükler, altyapı, uluslararası sevkiyat, lojistik yeterlilik, izleme ve zamanlama ölçülerine göre yapılan değerlendirmeler sonucu 2018 yılında verilen puanlamaya göre, 160 devlet arasında yapılan sıralamada Türkiye 47., Kazakistan 71., Özbekistan 99., Kırgızistan 108. Türkmenistan 126. Sırada bulunmaktadır. Azerbaycan 2014 ten sonra listeye veri sunmadığı anlaşılmaktadır. 239

242 5. Oturum Bunların yanında son dönemlerdeki bazı olumlu gelişmelere de işaret etmem gerektiği kanaatindeyim. Özbekistan da Şevket Mirziyoyev in iktidara gelişinden sonra Türkiye-Özbekistan ilişkilerindeki hızlı gelişme ivmesi bile tek başına Türk dünyasında bütünleşme ve dayanışma açısından büyük umut kaynağıdır. Zira Özbekistan ın siyaseten bu istikamete gönlünü vermesi, öncelikle yeni Türk devletlerinin en kalabalık olanının kazanılması anlamına gelmektedir. Keza ikinci büyük ekonomik gücün bu yöne sevk edilmesi imkânını doğurmaktadır. Özbekistan ın son birkaç yıldır Türk Konseyi (ve devamında TDT) içindeki faaliyetinin artışı tüm üyeler açısından olumlu görülmektedir. Türk devletlerinin Latin alfabesine geçişleri, Atatürk ün öngörülerine işaret etmek için yine bir fırsat vermektedir. Aslında bu harf devrimi meselesi Osmanlı Türkiye sinde başlayan bir tartışma idi ama gerçekleşememişti. Cumhuriyetin ilanından sonra bu gerçekleşti ve bugün Türk devletlerindeki geçişlerle bu müştereklik sağlanmaktadır. Elbette Azerbaycan ın Karabağ Zaferi ne değinmeden olmaz bu hem psikolojik hem fiziki bir engelin ortadan kalkışını temsil eden tarihi bir olaydır. Bu zaferi Nobel ödüllü Türk Dünyası bilim adamı Sayın Aziz Sancar Kurtuluş Savaşından sonraki en büyük zafer diye tanımlamıştır. Zaferin hemen ardından yaşanan bir gelişmeyle örneklendirmek istiyorum. Azerbaycan ve Türkmenistan bu zaferden sonra Kepez (ya da Serdar) uyuşmazlığını çözdüler. Önemli bir gelişmeydi. Bu uzlaşma, Trans Hazar projeleri için umut kaynağı olmaya başladı. Karabağ Zaferi ve savaşın bütünsel olarak izlendiğinde bir İran boyutu var. İran, içinde barındırdığı devasa Türk nüfusu nedeniyle Türk dünyası içerisinde görülmesi gereken bir ülke, Ancak hem işgal yıllarında hem bu ikinci Karabağ Savaşı sırasında izlediği siyasetle ciddi şüpheler oluşturdu. Ancak bu şüpheler İran içinde siyasette Türk etkisinin artacağı bir kapıyı aralamaktadır. Türkmenistan ın Türk dünyasındaki pozisyonunu ilgilendiren savaş sonrası iki önemli gelişme daha olmuştur. İlki, 23 Şubat 2021 de, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu nun ev sahipliğinde, Türkmenistan Dışişleri Bakanı Raşid Meredov ve Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov un bir araya gelmesidir. Esasen bu toplantı Türki- 240

243 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası ye-azerbaycan-türkmenistan Üçlü Dışişleri Bakanları 5. Toplantısı idi. Bu toplantının ardından tarafların imzaladığı ortak bildiride, kapsayıcı bir barış, istikrar ve ortak refah alanı yaratma vizyonunun altı çizildi ve çok taraflı iş birliği olanaklarını geliştirmek için Türkmenistan-Türkiye-Azerbaycan üçlü mekanizmasını kullanmanın önemi vurgulandı. İkincisi ise, İstanbul da düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi nden hemen önce Türkmenistan ın teşkilata gözlemci üyelik statüsünün kabul edilmiş olmasıdır. Karşılıklı kültürel ilişkiler, ortak kültür-sanat etkinlikleri, Türk TV ve sinema ürünlerinin, Türkiye menşeli popüler müzik ürünlerinin bu sahada yaygınlaşması Türk devletlerinin toplumları üzerinde etkiler doğurmuştur. Bugün Bakü de bir parkta, çay bahçesinde, Almatı da bir restoranda veya Taşkent te bir dükkânda kulağınıza mutlaka bir Türk pop müziği parçası gelecektir. Türk devletlerinden gelip Türkiye üniversitelerinde okuyan gençlerin sayısı her geçen gün artmıştır. Bu devletlerin birbirleri ve Türkiye ile dış ticaret hacimleri gelişmiş, toplam dış ticaretleri içindeki bu Türk payı artmıştır. İnşa edilen jeopolitik hatlar doğu-batı istikametinde yeni atar damarlar gibi bünyeye kuvvet vermeye başlamıştır. Başlangıçta yok seviyesinde olan hizmet sektörü bu devletlerin hepsinde muazzam gelişmiştir ve bunda Türkiye nin yadsınamaz katkıları olmuştur. Türkiye nin dış politika gündeminde artık öncelikli konu başlıklarından biri de Türk coğrafyası, Türk dünyasıdır. Bu devletlerle ilişkiler Türkiye de neredeyse her siyasal kesimden ilgi görmekte, Türkiye toplumunun bir müştereği haline gelmektedir larda AB, ABD, Yunanistan, Ortadoğu gündemlerinin ardında kalan bu saha bugün ana gündem unsurları arasındadır. Türkiye nin Gürcistan ve Azerbaycan la oluşturduğu stratejik hat Sovyet sonrası coğrafyanın en işlevli üçlü işbirliği modellerinden birine dönüşmüştür. Türkiye bu devletlerle savunma/güvenlik ilişkileri de inşa etmiş, ortak tatbikatlar icra etmiş, savunma sanayi alanında işbirlikleri oluşturmuştur. Kazakistan ve Kırgızistan ile de benzer girişimler başlatılmıştır. Her ne kadar TDT içinde olmasa da ikili ve çok taraflı savunma ilişkileri söz konusudur. Ayrıca adliye ve iç güvenlik konularında 20 yılı aşkın bir tecrübe paylaşımı, 241

244 5. Oturum kurumsal işbirliği olduğu da dikkatlerden uzak tutulamaz de bağımsızlaşan Türk Devletlerinin 30 yıllık siyasi, ekonomik, milli ve maddi inşa süreçlerinin yeni bir aşamaya geçmekte olduğu şu dönem, aynı zamanda Türkiye nin dış politika perspektifi ve Türk Dünyası ufkunun da yeniden biçimlendiği bir dönem gibi görünmektedir. Bu ufkun içini tüm taraflarda dinamik genç nüfusların heyecanı ile şuurlu devlet kadrolarının gayret ve dikkatleri dolduracaktır. Oturum Başkanı: Dr. Murat YILMAZ; Çok teşekkür ederiz Prof. Dr.Yalçın Sarıkaya ya. Yalçın Hoca gelişmeleri sorunları ve imkânları ortaya koydu. Tek tek ülke üzerinde anlatacakları vardı belki ama süre el vermediği için muhtemelen tebliğini yazılı olarak verdiğinde o geniş çerçevede tek tek ülke stratejilerini ele aldığı tebliği okuyarak istifade edeceğiz. Müsaade ederseniz şimdi sırada Fırat Hoca var ama ben Fırat Hoca yı son konuşmacı olarak değerlendirmek istiyorum. Onun öncesinde Doç. Dr. Vakur Sümer Hoca yı konuşmacı olarak alalım. Vakur Hoca, Almatı daki Ahmet Yesevi Üniversitesi nin Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Müdürü. Enstitü, Orta Asya enerji ve su jeopolitiği üzerine çalışıyor. Dolayısıyla Vakur Hoca da bunlar üzerine yazıp çiziyor. Geniş bir kesimin istifade ettiği haftalık bültenleri var. Başvurabilirseniz size internet üzerinden ulaştırabilirler. İkinci olarak aylık Asya Avrupa dergileri var. 3. olarak da akademik bir dergileri söz konusu. Enstitü kıymetli ve faaliyetlerin bundan sonraki çerçevesinin zenginleşmesi sizin Avrasya Araştırmaları Enstitüsü gibi bu düşünce kuruluşlarının daha fazla ortaya çıkarak karşılıklı işbirliğinin yeni boyutlarını ortaya koymaları ve problemleri çözecek arka kapı diplomasisi veya mutfak çalışmalarını zenginleştirmesi ile mümkün olabilecektir. İnşallah bu enstitülerin sayısı artar. Vakur Hoca yı da 15 dakika dinlemek istiyoruz, hocam buyurun. 242

245 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası Bağımsızlıklarının 30. Yılında Yeni Türk Devletleri: Başarılar ve Beklentiler Doç. Dr. Vakur SÜMER * Çok teşekkür ediyorum. Öncelikle, Sayın Hocam, sizi ve tüm panelistleri saygı ile selamlıyorum. Çok değerli bilgiler aktardılar. Ben de çok istifade ettim açıkçası. Bu değerli konferansın, sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçen Mütevelli Heyet Başkanımız başta olmak üzere, Fırat Hocam yine aynı şekilde çok değerli katkılarıyla bu süreci organize etti ve çok başarılı bir organizasyon olarak gerçekleşiyor. Dünden itibaren takip ediyoruz yakinen. Yine aynı şekilde de siz de Sayın Murat Hocam ve tüm değerli panelist hocalarım, bölge ile ilgili çalışan çok değerli isimler gerçekten. Şimdi tabii önce Azerbaycan'ın Karabağ Zaferi nin sene-i devriyesini de içeren haftadayız. Bu çerçevede onu da özellikle anmak istiyorum. Yine aynı şekilde 10 Kasım Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ebediyete irtihalinin yıl dönümü. Dolayısıyla onu da saygı ve minnetle anmak istiyorum. Şimdi, tabiatıyla, Orta Asya Türk devletlerinin geride kalan 30 yılına baktığımızda çok önemli başarılar kazandıklarını görüyoruz. Açıkçası ilk olarak da Oktay Hocam da ifade ettiler. Yani devletlerin konsolide olması, bir istikrar adası olarak bugüne kadar gelmeleri başlı başına bir başarı olarak bence kabul edilmelidir. Çünkü bölgeden beklenti bu ölçüde bir yumuşak geçişin olmayacağı yönünde idi. 1990'ların başında yaşanan, özellikle Balkanlar daki olaylar, acaba bu bölgede de tekrarlanabilir mi diye bir endişe var idi, bazı çevrelerde. Ancak bölgedeki devletlerin yöneticilerinin dirayetli yönetimleri sayesinde bu ihtimal ortadan kalktı ve günümüzde kendi ayakları üzerinde duran, son derece güçlü, yapılarını netleştirmiş ve kurumsallaşmış büyük devletlerden söz edebiliyoruz Türk devletleri olarak. * Ahmet Yesevi Üniversitesi 243

246 5. Oturum Orta Asya'da -belirtildiği gibi Tacikistan'ı da aslında bu grubun içine almak belki çok daha mantıklı olacak- onu da Türk Devleti olarak kabul etmek mantıklı olabilir. Hatta geniş ölçüde belki Afganistan'ı da bu işin içine alarak daha bütüncül bir yaklaşım benimsenebilir diye acizane ifade etmek istiyorum. Tabii Sayın Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu'nun ifade buyurdukları gibi tarihin sarkacının yeniden Asya'ya yöneldiği bir dönemden geçiyoruz. Yani özellikle Çin in ve Çin çevresindeki ülkelerin yükselişi bu çerçevede çok büyük önem taşıyor ve aynı şekilde bu Kuşak ve Yol projesinin Orta Asya eksenli olarak ve Türk devletleri eksenli olarak Batı dünyasına, tüketici merkezlere ulaşması ve bunların arasındaki artan ticaretin, her türlü ticaretin Türk dünyası üzerinden geçecek olması 21. yüzyılın çok önemli bir gücü olmamıza yardımcı olacaktır. Türk dünyası açısından Yalçın Sarıkaya Hocam da çok önemli noktalara değindi. Özellikle enerji ile ilgili mesela baktığımızda tabii Orta Asya bölgesinin büyük bir kısmını özellikle fosil yakıtlar bağlamında büyük zenginlikler arz ediyor. Yani gerek karbon kaynakları gerekse metal ve mineraller bağlamında çok zengin. Bu bilinen bir gerçek. Bunun da ötesinde 21. yüzyılın en önemli dönüşümlerinden bir tanesi yenilenebilir enerji dönüşümü olacak ve bu konuya baktığımızda da Orta Asya'nın, biz, çok büyük bir güç merkezi olacağını düşünüyoruz lerden itibaren baktığımızda aşağı yukarı her yüzyıl belli bir yakıt biçimi ile özdeş halde geçti. 1800'lerde kömür önemliydi. Yani buhar makinesi ve demiryolunun keşfi, ondan sonra endüstri devrimi ve makineleşme ve aynı şekilde gemilerin insan gücü ve rüzgar gücü yerine kömürle kullanılması, büyük dönüşümlerdi lere geldiğimizde Araba Devrimi (Car Revolution) dediğimiz içten yanmalı motorun icadı, İngiltere'nin özellikle Winston Churchill in donanma bakanı olduğunda donanmayı petrole geçirmesi (1912), uçağın keşfi ve bunun da giderek ciddi miktarlarda yakıt gerektirmesi, I. Dünya Savaşı'nda, tank gibi yeni motorize araçların kullanılması özellikle 1900 leri petrol yüzyılı haline getirdi. 2000'li yıllara geldiğimizde de birtakım görüşmeler yenilenebilir enerjiyi kaçınılmaz olarak önümüze getiriyor. Bunlardan bir tanesi internet ve nesnelerin interneti dediğimiz yani artık nes- 244

247 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası neler de sürekli olarak bir elektrik gücüne bağlı ve hatta internete bağlı olacaklar. Böyle bir yeni açılım söz konusu. Diğer yandan bir elektrikli araba devrimi söz konusu. Uçaklar, yerini, yavaş yavaş belki drone tarzı yeni hava araçlarına bırakabilecek. Bunlar oluşum halindeki bazı gelişmeler. Bir diğeri Bitcoin in örneklediği Block Chain teknolojisinin inanılmaz derecede enerji sarfiyatına ihtiyaç duyması, vesaire. Ve aynı şekilde de küresel iklim değişikliğinin, bir rejim olarak dünyada kabul görmesi sonucunda, içinde bulunduğumuz yüzyılın bir yenilenebilir enerji yüzyılı olması bekleniyor. Bu çerçevede de, Orta Asya ülkeleri, etrafındaki büyük tüketici ülkelere kıyasla çok daha ciddi kaynaklara, potansiyele sahipler. Yani Çin ve Hindistan'ı kastediyorum burada özellikle. Onlara çok rahatlıkla bu yenilenebilir enerjiyi çok uygun fiyatlarla üretip satabilme gibi muazzam bir avantaja sahipler. Tabii bu ülkelerin (Orta Asya ülkelerinin), özellikle Kazakistan gibi, nüfus yoğunluğunun az olması, topraklarının kamulaştırma maliyetlerinin böylece çok daha düşük ve az olması, bunun gibi sebeplerle güneş enerjisi santrallerinin kurulmasına büyük olanak tanıyor. Aynı şekilde bulundukları enlem ve topografya şartları çerçevesinde Avrupa'daki benzerlerine göre çok daha fazla güneş enerjisi üretebilme kapasitesine sahipler. Keza rüzgarda da öyle, sadece Kazakistan'dan bir örnek vermek istiyorum. Kazakistan'ın yıllık elektrik tüketiminin 11 katı şu anda sadece rüzgarda potansiyeli var. Teknik olarak elde edilebilen bir potansiyeli söz konusu ve işin ilginci de tabii Türkiye'mizin bu konuda çok önemli bir rolü var. Çünkü Türkiye yıllık %6 olarak elektrik ihtiyacı artan bir ülke ve bu gelişen ihtiyacını kardeş Türk Cumhuriyetlerinden eğer yenilenebilir enerji ile karşılayabilirse bu Türkiye için de çok çok anlamlı bir gelişme olur diye düşünüyorum. Özellikle de Kazakistan'ın rüzgar potansiyelinin çok büyük kısmının, aynı şekilde Türkmenistan'ın da öyle, Hazar Denizi kıyısında olması, yani Türkiye'ye yakın olan tarafta olması buna imkan tanıyacaktır diye düşünüyorum. Tek tek ülkelere baktığımızda, son 30 yılda çok ciddi ilerlemeler kaydettiler. Pek çok indikatörün içinde bulunduğu kompozit, bileşke bir endeks var SDG (Sustainable Development Goals Endeks) konusunda, yani küresel sürdürebilir kalkınma hedefleri bağlamında. Birleşmiş 245

248 5. Oturum Milletler in belirlediği bir endeks bu. Fakirlikten açlığa, bunların yok edilmesine; hijyen, sanitasyon gibi; cinsiyet eşitliği, ucuz ve temiz enerji bulma, iklim politikaları gibi pek çok alt bileşenden oluşan bir hedefler bütünü. Bu konuda ülkelerin neler yaptığına baktığımızda değişik bir sonuç düzlemi var ülkeler arasında. 44. sırada Kırgızistan'la başlıyor, 117. sırada Türkmenistan'la nihayetleniyor Türk devletlerinin durumu. 55. sırada Azerbaycan ı görüyoruz. Yani ilk 45 ülke içinde yokuz Türk devletleri olarak. 59. sırada Kazakistan, 70. sırada Türkiye geliyor. Bu hedeflere ilerleme konusundaki başarı olarak ölçülüyor. 77. sırada Özbekistan ve 117. Sırada da Türkmenistan geliyor tekrar etmek gerekirse. Ama tabii şunu da görmek lazım. Bağımsızlıktan itibaren Türk Devletleri çok ciddi ilerlemeler kaydetti. Örneğin burada hayat kalitesi ile ilgili temel verilerden biri olan ortalama yaşam beklentisini inceleyen bir grafik göreceksiniz, hareketli grafik. Buradaki noktalar ülkeleri temsil ediliyor. Bütün ülkeler var. Ayrıca da ömür süresi bağlamında en önemli ülkelerden sayılan Japonya'yı da ben koydum. 1991'den itibaren başlattığımızda söyle bir hareket görüyoruz. Kazakistan'ın özellikle ömür konusunda ciddi bir ilerleme kaydettiğini, Türkiye yi hemen hemen yakaladığını ve bu iki ülkenin de Japonya'ya yaklaştığını görüyoruz. Yani Türkiye'ye baktığımızda aşağı yukarı 80 yaş sınırına gelmiş yine Kazakistan'ın da 70'lerin üzerine çıktığını görüyoruz. Yani bu iyileşen sağlık hizmetleri ve genel olarak gelir seviyesinin iyileşmesi ile açıklanabilir. Ama bunlar arasında baktığımızda özellikle biraz daha Türkmenistan ın biraz geri olduğunu ve bir de Özbekistan ın tabii yaşam beklentisinde geride kaldığını görüyoruz. Yani bunları eşgüdümlü olarak iyileştirmemizin ben gerekli olduğunu düşünüyorum. Yani Türk dünyasındaki bütünleşme bu tip somut politikaları da ele almalı diye düşünüyorum. Bir diğer önemli veri de Child Mortality dediğimiz, 1000 çocuk başına vefat sayısı. İlk 5 yaşına kadar çocuk ölümlerini kapsayan bir veri. Bu da yine sağlık hizmetleri, kırsal kalkınma bunların seviyesini gösteren bir yine önemli indikatör. Bunu 1991 yılından itibaren çalıştırdığımızda Japonya'yı görüyorsunuz. Çok ileride Japonya. Bakın Türk devletlerş giderek Japonya'nın 1990'daki seviyesine gelmiş durumdalar. 246

249 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası Şöyle tekrar baktığımızda 93 yılından itibaren aşağı yukarı yani bağımsızlık ilan edildiğinde, örneğin Özbekistan da 1000 çocuktan neredeyse 100 ü, Türkmenistan'da 100 çocuk ölüyorken, şu andaki duruma doğru baktığımızda aşağı doğru gidiş iyileşmeyi anlatıyor. Artık Türkiye'de ve yine Kazakistan'da ilgi çeken iki örnek. 10 çocuk civarına düşmüş durumda Türkiye, 9.28 Kazakistan. Kazakistan çocuk ölümlerinde en başarılı ülke olarak dikkate değer durumda. Türk Devletlerinde çocuk ölümleri Türk Devletlerinde çocuk ölümleri

250 5. Oturum Türk Devletlerinde karbondioksit salımları Türk Devletleri nde Eğitim Türk Devletleri nde Eğitim

251 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası Bir diğer husus giderek önem kazanan, tabii küresel iklim değişikliği müzakereleri de önümüzdeki yüzyılda önemli olacak onu, karbon salınımı. Bu karbon salınımında nereden nereye geldik diye baktığımızda bu tabii kişi başı ton olarak karbon salımı. Baktığımızda Kazakistan çok yukarılarda dikkat ederseniz senesinde tekrar baktığımızda 1992 senesi de çok yukarıdayken hızla aşağılara doğru indiğini görüyoruz ama sonra tekrar bakın yükselmeye başlıyor ne yazık ki. Tabii bu ilk başta Sovyetler in çökmesinden sonraki ekonomik daralma ile paralel. Ancak şu anda Kazakistan ve Türkmenistan'ın kalkınmalarını büyük karbon yakımları ile ancak mümkün kılabildiklerini görebiliyoruz. Yani bu aşağılara doğru inmeli. Yani hem milli gelir artmalı ama aynı zamanda da aşağıya doğru inmeli. Şimdi göreceğiz tabi Özbekistan çok hızlı büyüyen bir ülke açılımdan sonra. IMF tahminlerine göre önümüzdeki 20 yıl boyunca dünyada en hızlı büyüyecek ilk beş ülkeden bir tanesi Özbekistan. Bakalım bunu karbon salımı artmadan yapabilecek mi? Nüfusu da artan bir ülke. Bu ölçüde başarılı kabul ediliyor ülkeler ve onlara bazı mali kaynakların da yolu açılıyor. Malumunuz bugün de Türkiye'de Paris Anlaşması resmen yürürlüğe girdi, o açıdan da ilginç bir tarih. Bir diğeri eğitimin kalitesi ile ilgili endeks var, eğitim endeksi. Burada ülkeler 1991 den itibaren ne yapmışlar diye baktığımızda Finlandiya yı seçtim. Bir de karşılaştırılabilir olarak. Diğer ülkelere doğru bakıyoruz endekste. Kazakistan'ın yine liderliğe doğru çıktığını görüyoruz. Türkiye'nin bu konuda biraz geri kaldığını görüyoruz. Onun da sebebi özellikle Türkiye'nin belli bölgelerinde okul süresinin yetersiz olması. Top yekûn beklenen okul yılı sayısının yetersiz olması. Bütün bunları birleştirdiğimizde çok genel bir endeks var, malumunuz Birleşmiş Milletler de artık kabul edilen Human Development Index diye 2 bilim adamı tarafından geliştirilen. Yaşam süresi beklentisi, okulda geçmesi beklenen süre, okulda reel olarak geçen süre ve kişi başı milli gelirin oluşturduğu bir yine kompozit endeks. Bu endekse baktığımızda Kazakistan, Yalçın Hocam da söyledi, 51. Sırada. Türk devletleri arasında en iyi durumda. 54. sırada Türkiye var, 88. sırada Azerbaycan var, 106. sırada Özbekistan var, 111. sırada Türkmenistan, 120. sırada da 249

252 5. Oturum Kırgızistan var. Yani ilk 50 ülkeden hiç birisi Türk devleti değil bunların ağırlıklı olarak Kuzey Amerika ve Avrupa devletleri olduğunu görüyoruz. Bu çerçevede temel alanlarda bu ülkeleri nasıl kalkındırabiliriz diye bence yavaş yavaş göz önüne almak lazım durumu. İnsani Gelişmişlik İndeksi nde Türk Devletleri İnsani Gelişmişlik İndeksi nde Türk Devletleri Şimdi ülkelerin gidişatına baktığımızda Güney Kore yi karşılaştırdım. Tabii hızla yukarı doğru çıktıklarını görüyoruz. Kazakistan ile Türkiye hemen hemen at başı gidiyor. İşte burada da ülkelerin gerideki durumlarını görebiliyoruz. Yani Azerbaycan ve Türkmenistan biraz daha belki. Tabii milli gelir olarak iyi ama Kırgızistan hem milli gelir 250

253 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası açısından hem de insani gelişme olarak en gerideki Türk devleti olarak dikkat çekiyor. Güney Kore nin aşağı yukarı 30 yıl önceki durumuna gelmiş durumda. Kazakistan'la Türkiye diyebiliriz. Şöyle baktığımızda geriye doğru gittiğinizde, evet, hemen hemen o şekilde yeterince geriye gidildiğinde neredeyse, Güney Kore'yle Kazakistan yani bağımsızlık yılında hemen hemen milli gelir açısından da Türkiye ile Güney Kore eşit. Yani 1990 yılında ve Kazakistan bağımsızlığının hemen arefesinde diyebiliriz. İnsani gelişmişlik endeksi Güney Kore'yle eşit. Ama son 30 yılda Güney Kore lehine bir açılma söz konusu. Ve hemen hemen fark aynı şekilde devam ediyor. Tabii Tacikistan'ı aldığımızda durum biraz daha Tacikistan için de kötü. Aşağı yukarı milli gelire paralel giden bir düzlemi var bunun. Ama şunu söylememiz lazım. Kazakistan özellikle bazı ülkelerle milli geliri aynı iken de hatta o ülkelerden, örneğin Türkiye den milli geliri düşük iken de bazı konularda ileri geçmesini becerebilmiş bir ülkeydi. O da şundan kaynaklanıyor. Önceliklerim doğru belirlenmesi kaynakların belli en çok yararı getiren projelere ayrılması yani aynı parayla daha fazla hayat kalitesinin artışını sağlama noktasında. Bu konuda tabii bazı avantajları da var. İşte Kazakistan'ın yani geniş toprakları, Türkiye'deki o nüfus yoğunlaşması, İstanbul'daki nüfus yığılması gibi bir durum Kazakistan'da yok. En büyük şehri Almatı 2-2,5 milyon nüfus civarında. Evet, ben burada tamamlamak istiyorum. Oturum Başkanı: Dr. Murat YILMAZ; Doç. Dr. Vakur Sümer e, Ahmet Yesevi Üniversitesi Avrasya Araştırmaları Enstitüsü Merkezi Müdürü ne teşekkür ediyoruz Bu programın oluşmasında çok emeği olan Prof. Dr. Fırat Purtaş hocamıza geldik. Fırat Hoca, akademisyen. Ama daha önce TÜRKSOY da genel sekreter yardımcılığı yaptı. Dolayısıyla Türk dünyası ile ilgili birçok projenin içerisinde yer aldı. Sahada olması vesilesiyle insanlarla iletişim kurma, iş yapma ve iş kültürünü anlama noktasında değerlendirme yapma im- 251

254 5. Oturum kânına sahip oldu. Hâlihazırda Ahmet Yesevi Üniversitesi nde danışmanlık yapıyor. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi nde öğretim üyesi ve Bilig Dergisi nin editörü. Hocam sizin de 15 dakikanız var, buyurun. 252

255 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası Türk Devletleri Teşkilatı ve 2040 Vizyonu Prof. Dr. Fırat PURTAŞ * Giriş 12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul da Türk Devletleri Teşkilatı sekizinci zirvesi gerçekleştirildi. Bu toplantı, ilki 1992 de Ankara da düzenlenen Türk devletleri devlet başkanları zirvelerinin yirmincisi oldu. Türk devletlerinin bağımsızlıklarının 30. yıl dönümünün kutlandığı, Türk Devletleri Teşkilatı nın hizmet binasının açılışının yapıldığı, Türk dünyası 2040 vizyon belgesinin kabul edildiği, Türkmenistan ın gözlemci statüsünde örgüte üye olduğu İstanbul Zirvesi, Türk devletleri arasındaki bölgesel işbirliği ve bütünleşme sürecinde yeni bir dönüm noktası oldu. Zirve sonunda imzalanan 121 maddelik Sonuç Bildirgesi siyasi konular, dış politika ve güvenlik konuları yanında ekonomik ve sektörel işbirliği, halklar arası işbirliği konu başlıklarında kapsamlı bir içeriğe sahiptir. Bu bildirge ile eş zamanlı olarak Türk Dünyası 2040 Vizyon Belgesi de imzalanmıştır. Her iki metin incelendiğinde Türk dünyası bütünleşmesi sürecinde zirve diplomasisinin oynadığı rol açık bir şekilde görülmektedir. Geçen 30 yıl içerisinde ortalama bir buçuk sene arayla sürekli bir araya gelen Türk devletleri liderleri, Türk dünyası bütünleşmesinin sadece yönlendirici değil aynı zamanda sürükleyici faktörü olmuştur. Bu çalışmada devlet başkanları düzeyinde istikrarlı bir şekilde devam ettirilen Türk Dünyası Zirveleri, 12 Kasım 2021 tarihinde geçekleştirilen İstanbul Zirvesi nde alınan kararlar Türk devletleri arasındaki çok taraflı işbirliği ve bütünleşmenin geleceği açısından incelenecektir. * AHBVÜ İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü 253

256 5. Oturum Türk Devletleri Teşkilatı na Giden Yolda İlk Adım: Ankara Zirvesi Sovyetler Birliği nin dağılması dünya tarihinde nasıl yeni bir sayfa açmışsa Ekim 1992 de Ankara da düzenlenen Türk Dili Konuşan ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi de Türk tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. 30 yıllık bağımsızlık döneminin ardından Birinci Türk Dünyası Zirvesi nin anlamı ve önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Bu zirve sırasında Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasında ikili ve çok taraflı işbirliklerine dair çok sayıda anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma metinlerinin müzakeresi ve Zirve toplantısının hazırlıkları ise 1 yıldan daha kısa süre içerisinde tamamlanmıştır. Bu nedenle aynı zamanda Türk dünyası bütünleşmesinin temelini oluşturan bu zirve toplantısı etkin bir mekik diplomasisinin neticesidir. Ankara Zirvesi ne ev sahipliği yapan dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ın, zirve sırasındaki teklifleri günümüzde dahi tam olarak gerçekleştirilememiş olmakla birlikte büyük bir heyecan yaratmıştır. Cumhurbaşkanı Özal, Türk Cumhuriyetleri arasında gümrük mevzuatları uyumlulaştırılarak kişi, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımına imkân tanıyan bir serbest ticaret düzeninin oluşturulması, ortak bir yatırım ve kalkınma bankasının kurulması, demiryolu, karayolu ve havayolu bağlantıları ile telekomünikasyon imkânlarının geliştirilmesi, Türk Cumhuriyetlerinin doğal kaynaklarının Türkiye üzerinden Avrupa ya sevk edilmesi gibi hedefler ortaya koyarak Türk Dünyasının bütünleşmesi için bir gelecek vizyonu çizmiştir. 1 Bu hedeflere yaklaşıldığı ölçüde Türk Dünyası jeopolitik bir varlık olarak şekillenmiş ve Avrasya nın yeni güvenlik ve ekonomik mimarisinde kendine özel bir yer edinmiştir. 31 Mart 2021 tarihinde gerçekleştirilen Türkistan Zirvesi nde Özbekistan Devlet Başkanı Şevket Mirziyoyev de merhum Özal ile benzeri teklifleri dile getirilmiştir. İlk önceliğin ekonomik bağların kuvvetlendirilmesine verilmesi gerektiğini vurgulayan Özbekistan Devlet Başkanı Şevket Mirzoyayev, bir Ekonomik İşbirliği Stratejisi Zirvesi, 254

257 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası hazırlanması gerektiği üzerinde durarak Türk Konseyi Yatırım ve Kalkınma Bankası kurulmasını teklif etmiştir. 2 Kırgızistan ile Özbekistan ı ve Çin Halk Cumhuriyeti ni birbirine bağlayacak demir yolu hattının hayata geçirilmesine verdikleri önemin altını çizen Kırgızistan Devlet Başkanı Sadır Japarov ise Türk Yatırım Fonu kurulmasını desteklediklerini ifade etmiştir. 3 İlk zirvenin yapılmasından geçen 29 yıl sonra, ekonomiye dair aynı gündem maddelerinin öne çıkması Türk dünyası bütünleşmesinin ilerlemediği şeklinde algılanabilir. Böyle bir değerlendirme yanıltıcıdır. Zira sağlıklı bir ekonomik bütünleşme gerçekleştirilebilmesi için birbirini tamamlayan ekonomiler arasında ticaret hacminin yüksek olması gerekmektedir lı yıllarda sıfır düzeyinde olan Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki ticaretin 10 milyar dolar düzeyine ulaşması, Hazar dan Anadolu ya demir yolu hattı, petrol ve doğal gaz boru hattı gibi ulaşım kanallarının inşa edilmesi; Türk devletleri arasında sağlıktan eğitime, turizmden savunmaya pek çok alanda ikili ve çok taraflı ortaklıkların kurulması ayakları yere basan bir bütünleşmenin zemini oluşturmuştur. Rusya öncülüğünde kurulan bölgesel işbirliği örgütlerinin akıbeti ve Putin in büyük projesi Avrasya Ekonomik Birliği nin etkinliği göz önünde bulundurulduğunda Türk devletleri arasındaki bütünleşmenin emin adımlarla ilerlediği daha net görülecektir. Türk İşbirliği Kuruluşları: Türksoy, Türkpa, Türk Konseyi Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkilerin gelişiminde ve bütünleşme sürecinde bölgesel işbirliği örgütleri de önemli rol oynamaktadır. Bu örgütlerin kurulması ve faaliyetleri de Türk Cumhuriyetleri devlet başkanlarının himayelerinde gerçekleşmektedir. Çok taraflı ortaklık çerçevesinde kurulmuş Türk dünyası entegrasyon kurumları, mevcut ilişkilerin genişlemesine, devletlerin daha da 2 VıstupleniePrezidentaRespublikiUzbekistanaŞavkataMİrziyöyevanaNeformalnom- SammiteTurkskogoSoveta v FormateVideokonferensii, , uz/ru/lists/view/ Prezident Sadır JaparovNazvalryadfaktorovpoukrepleniyuTurkskogoİntegratsionnogo Protsesa, , ghaparov_nazval_ryad_faktorov_poukrepleniyu_tyurkskogo_integracionnogo_processa 255

258 5. Oturum yakınlaşmasına, işbirliğinin derinleşmesine hizmet etmektedirler. Bunların arasında en eskisi 1993 yılında kurulan TÜRKSOY dur. TÜRKSOY un kurucu anlaşması kültür bakanları tarafından imzalamış olsa da, kurulması süreci 1992 deki Ankara Zirvesi ile başlamıştır yılında Türk devletlerinin parlamenter diplomasisini güçlendirmek ve yasama organları arasında işbirliği amacıyla TÜRKPA kurulmuştur. TÜRKPA sayesinde milletin seçtiği temsilciler aracılığıyla toplumlar arası yakınlaşma hızlandırılmaya çalışılmıştır. Yasaların ve mevzuatların uyumlaşmasına yönelik komisyon toplantıları ve bölgesel parlamentolar arası işbirliği örgütleri ile ortaklık yanında öncülük ettiği ya da paydaş olduğu çok sayıda bilimsel ve kültürel etkinlikle TÜRKPA, Türk dünyasının bütünleşmesinde etkili kuruluşlardan biri olmuştur. 3 Ekim 2009 tarihinde düzenlenen Türk dili konuşan ülkeler devlet başkanları 9. Zirvesi sırasında imzalanan Nahcivan Anlaşması ile birlikte Türk Konseyi uluslararası bir örgüt olarak kurulmuştur. Türk Konseyi nin kurulması ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki çok taraflı işbirliğini yeni bir boyuta taşınmıştır. Türk Konseyi nin kurucu belgesi niteliğindeki Nahcivan Antlaşması nda örgütün hedeflerini şu şekilde sıralanmıştır: Taraflar arasında karşılıklı güvenin güçlendirilmesi; Bölge ve bölge dışında barışın korunması; Dış politika konularında ortak tutumlar benimsenmesi; Uluslararası terörizm, ayrılıkçılık, aşırılık ve sınır ötesi suçlarla mücadele için eylemlerin koordine edilmesi; Ortak amaçlarla ilgili her alanda etkili bölgesel ve ikili işbirliğinin geliştirilmesi; Ticaret ve yatırım için uygun koşulların yaratılması; Kapsamlı ve dengeli bir ekonomik büyüme, sosyal ve kültürel gelişimin amaçlanması; Hukukun üstünlüğünün sağlanması, iyi yönetim ve insan haklarının korunması konularının tartışılması; Bilim, teknoloji, eğitim ve kültür alanlarında etkileşimin genişletilmesi; 256

259 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası Kitle iletişim araçlarıyla etkileşimin ve daha yoğun bir iletişimin teşvik edilmesi; Hukuki konularda bilgi değişimi ve adli işbirliğinin teşvik edilmesi. Merkezi Nursultan da bulunan Türk Akademisi ile merkezi Bakü de bulunan Türk Kültür ve Miras Vakfı ise Türk Konseyi şemsiyesi altında kurulmakla birlikte müstakil olarak faaliyet gösteren kurumlarıdır. İstanbul Deklerasyonu nda devlet başkanları Türk İşbirliği Teşkilatları arasındaki etkileşimin daha da geliştirilmesini desteklediklerini ve ortak Türk işbirliği gündeminin etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak üzere ilgili kuruluşları Koordinasyon Komitesi nin çalışmalarını güçlendirmeye teşvik ettiklerini vurgulamışlardır. 4 Türk Konseyi nden Türk Devletleri Teşkilatı na Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları zirveleri 6 Türk Cumhuriyeti (Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan) arasında başladı ve devam etti. Ancak Türk Konseyi 2010 yılında 4 üyeli olarak Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan tarafından kuruldu. Türkmenistan daimi tarafsızlık statüsünü gerekçe göstererek Türk Konseyi ne üye olmadı fakat zirve toplantılarına katılmaya devam etti. Türk Konseyi nin ilk genişlemesi 2018 yılında Macaristan ın gözlemci üye olarak kabul edilmesiyle gerçekleşti. 15 Ekim 2019 tarihinde ise Özbekistan, Türk Konseyi ne tam üye olarak kabul edildi. Kültürel ortaklık ve paylaşılan idealler çerçevesinde düzenlenen Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları zirveleri pek çok somut neticeler ortaya çıkarmıştır. İkili ilişkilerin stratejik ortaklık düzeyine ulaşması, çok taraflı işbirliğinin Türk Konseyi adı altında kurumsal bir yapıya dönüştürülmesi, Türk Dünyası konseptinin yerleşmesi, Tek Millet Altı Devlet anlayışının benimsenmesi 1992 de başlayan Zirve diplomasisinin önemli neticeleri arasındadır. Tek Millet Altı Devlet 4 Türk Devletleri Teşkilatı Sekizinci Zirve Bildirisi, Madde 92, s org/assets/pdf/haberler/8-zirve-deklarasyonu pdf 257

260 5. Oturum ifadesini Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 14 Ekim 2019 da Bakü de gerçekleştirilen Türk Konseyi Zirvesi kapsamında düzenlenen Dünya Türk İş Konseyi toplantısında söylemiştir. Dünya Türk İş Konseyi toplantısında yaptığı hitabında Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan Şimdi, diyoruz ki; altı devlet, tek milletiz. Azerbaycan ı olduğu gibi Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan ı da kendimizden ayrı görmüyoruz. şeklinde konuşmuştur. 5 Türk Konseyi tarafından hazırlanan infografik tanıtım filminde ifade edildiği gibi yaklaşık 300 milyonluk bir aile olan Türk Dünyası 4,5 milyon kilometre karelik bir coğrafyada 2 trilyonu bulan ekonomik büyüklüğüyle ekonomiden ulaştırmaya, turizmden eğitime 20 den fazla farklı alanda çok yönlü işbirliğini hayata geçirmektedir. 6 Türk Konseyi Ortak Türk Ticaret ve Sanayi Odası, Türk Yatırım Fonu, Trans Hazar Ulaştırma Koridoru, Kardeş Limanlar Süreci, Sağlık Bilim Kurulu, İpek Yolu Ortak Tur Paketi gibi girişimler bunlardan bazılarıdır. Öte yandan Türk devletleri arasındaki toplan ticaret hacmi 21 dolar civarındadır. Bu rakam toplam ticaret içerisinde %3 gibi düşük bir orana tekabül etmektedir. Sağlıklı bir ekonomik bütünleşme başlatılabilmesi için bu oranın %10 un üzerine çıkarılarak, karşılıklı ticaretle birlikte ortak yatırımların da artırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Karabağ Zaferi ve Türk Dünyası Türk dünyasının bütünleşmesinde Zirve Diplomasisi lokomotif işlevi görmüştür. Ankara zirvesi ile 12 Kasım 2021 tarihinde düzenlenen İstanbul zirvesi arasındaki süreç analiz edildiğinde Devlet Başkanları nın aldıkları kararlar doğrultusunda önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Bu zirve toplantıların hamasi konuşmaların yapıldığı, somut kararların alınmadığı siyasi konulardaki işbirliğinden kaçınıldığı yönünde yapılan eleştirilere ise en güçlü cevap Azerbaycan ın Karabağ daki işgali sona erdirmek için başlattığı askeri harekât sırasında Türk Cumhuriyetlerinin verdiği güçlü destektir. Türk

261 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası Cumhuriyetleri, Azerbaycan ın bu haklı mücadelesine başından itibaren açık destek vermişlerdir. Savaş devam ederken Türk Konseyi Genel Sekreteri Bağdat Amreev, Ermenistan tarafından Azerbaycan ın sivil yerleşim yerlerine yapılan füze saldırılarını yerinde gözlemleyerek kınamış, Konsey e üye ülkeler arasındaki dayanışmayı tüm dünyaya duyurmuştur. Silahlı çatışmalar sona erip ateşkes sağlandıktan sonra ise Türk dünyası işbirliği kurumlarının yöneticileri, işgalden kurtarılan Ağdam ve Füzuli yi ziyaret etmişlerdir. Karabağ Zaferi nin ardından 31 Mart 2021 tarihinde düzenlenen Türkistan Zirvesi nde de, 12 Kasım 2021 de düzenlenen İstanbul Zirvesi nde de konuşma yapan her cumhurbaşkanı Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev e tebriklerini ileterek sözlerine başlamıştır. Zirve sonunda yayınlanan her iki sonuç bildirisinde ise Azerbaycan topraklarının askeri işgalden kurtarılmasını övgüyle anarak ve Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının sona ermesinden memnuniyet duyulduğu ifade edilmiştir. 7 İstanbul Zirvesi nde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev e Türk dünyasının takdirinin nişanesi olarak Türk Dünyası Ali Nişanı tevcih edilmiştir. Karabağ Zaferi Türk dünyasının birbirine yakınlaşması açısından önemli fırsatlar ortaya çıkarmıştır. Zengezur Kooridoru nun açılması ve işlevsel hale gelmesi Türk devletleri arasındaki bağlantısallığı daha da güçlendirecektir. Yol ve Kuşak inisiyatifi içerisinde orta kuşak olarak görülen Türk Devletleri Teşkilatı nın Onursal Başkanı olan Nursultan Nazarbayev tarafından Turan Koridoru olarak adlandırılan ulaştırma projeleri tarihi İpek Yolu nu canlandırarak bölgesel istikrar ve refahı artıracaktır. Bu perspektifler tüm Türk devletleri Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve Ermenistan ın da bu projelere dâhil edilmesini desteklemektedirler. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de benzeri şekilde savaşın bittiği ve Dağlık Karabağ sorununun tarihte kaldığını söyleyerek ulaştırma alanında ortaya çıkan fırsatlar üzerinde durmuştur. Zengezur un Azerbaycan dan koparılarak 7 Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi Türkistan Gayriresmi Zirvesi Bildirisi, 259

262 5. Oturum Ermenistan a birleştirilmesi Türk dünyasını coğrafi olarak parçalamıştı. Haritaya bakarsak, sanki vücudumuza hançer saplanmış, Türk dünyası parçalanmıştır. Tarihi Azerbaycan toprağı olan Zengezur şimdi Türk dünyasının birleştiricisi rolünü oynayacak. Çünkü Zengezur dan geçen ulaşım, iletişim ve altyapı projeleri tüm Türk dünyasını birleştirecek ve Ermenistan dâhil diğer ülkeler için ek fırsatlar yaratacaktır. 8 Türk Dünyası 2040 Vizyonu Türk devletleri arasındaki bütünleşme sürecini planlı bir şekilde devam ettirilmesi amacıyla bir vizyon belgesine ihtiyaç duyulduğunu 15 Ekim 2019 tarihinde Bakü de düzenlenen Türk Konseyi 7. Zirvesi nde Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev dile getirmiştir. Nazarbayev in teklifi doğrultusunda Türk Konseyi Genel Sekreterliği koordinasyonunda başlayan çalışmalar neticesinde 12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul da düzenlenen 8. Zirve de Türk Dünyası 2040 Vizyon belgesi kabul edilmiştir. 17 sayfalık bu metin incelendiğinde siyasi ve güvenlik işbirliği; ekonomik ve sektörelişbilirliği; halklar arası işbirliği; üçüncü taraflarla işbirliği olmak üzere 4 ana başlık altında hayatın her alanı kapsayacak konularda sürdürülecek işbirliğinin temel ilkeleri belirlenmiştir. Belgede ifade edildiği şekliyle her Üye Devleti hâlihazırda mevcut uluslararası taahhütlerine halel getirmeksizin, ulusal temelde ve bir grup olarak daha güçlü kılmayı vaat eden stratejik bir yaklaşım sağlanması hedeflenmiştir. 9 İstanbul Deklarasyonu ve 2040 Vizyon belgesi karşılaştırıldığında benzerlikler ve farklılıklar olduğu görülmektedir. 121 maddeden oluşan İstanbul Deklarasyonu nda Türk İşbirliği Kuruluşlarının gerçekleştirdiği önemli faaliyetler ayrıntılı bir şekilde yer alırken, 2040 Vizyon Belgesi işbirliği alanlarında göz önünde bulundurulacak temel yaklaşımı ortaya koymaktadır. Üye ülkelerin temel dış politika öncelikleri ve girişimleri İstanbul Deklarasyonu nda yer bulurken, Türk devletlerinin kendi aralarındaki ve üçüncü taraflarla işbirliğinde gözetecekleri hassasiyetler Türk Dünyası 2040 Vizyonu, 2021, s.2. turk-dunyasi-2040-vizyonu pdf 260

263 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası 2040 Vizyon Belgesi ne yansımıştır. Örneğin İstanbul Deklarasyonu nda Kıbrıs meselesine ilişkin Ada daki gerçekler temelinde adil, kalıcı, sürdürülebilir ve karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüme varılması gerektiğini vurguladıklarını; temel ve eşit haklarını güvence altına alma arzusunu taşıyan Kıbrıs Türk halkıyla olan dayanışmalarını ifade ettiklerini ve Türkiye nin Kıbrıs Türk halkının Türk Devletleri Teşkilatı nın ilgili faaliyetlerine katılmaya davet edilmeleri talebini tanıdıkları 10 ifadesi yer verilirken Türk Dünyası 2040 Vizyonu nda hiçbir somut siyasal sorun zikredilmeden üye devletlerin zamanımızın zorluklarını bireysel ve toplu olarak karşılama kapasitesini desteklemek için böyle bir çerçeve geliştirmeyi amaçladıkları ifade edilmiştir. 11 Vizyon Belgesi, 2040 a doğru ilerlerken Türk Devletleri Teşkilatı nın ortak çıkar konularında Üye Devletler arasında düzenli diyalog, istişareler ve işbirliğinin temel çok taraflı platformu olarak rolünün güçlendirilmesini ilke edinmektedir. Bu bağlamda Üye Devletlerin, bölgesel ve küresel ekonomik istikrara katkıda bulunan Doğu ve Batı - Kuzey ve Güney ticaret koridorlarını birbirine bağlayan güçlü bir bölgesel ekonomik gruba dönüştürülmesi, üye devletler arasında emtia, sermaye, hizmet, teknoloji ve insanların serbest dolaşımının sağlanması hedefi Türk dünyası bütünleşmesi açısından ortaya konulan en yüksek hedef olarak değerlendirilebilir. Siyasi işbirliği, güvenlik ve ekonomik sektörlere ilişkin belirlenen hedefler yanında eğitim, kültür ve gençlik konularında yapılması gerekenler Vizyon Belgesi nin önemli kısmını oluşturmaktadır. Eğitim alanında Orhun Süreci Değişim Programı aracılığıyla Türk Yükseköğretim Alanı nı tamamıyla işlevsel hale getirme ve Türk Üniversiteleri Birliği ni (TÜRKÜNİB) öncü işbirliği mekanizması haline getirmesi önemli bir hedeftir. Türk dünyasının zihinsel dönüşümünün hızlandırılması açısından ise TV, haber ajansları ve medya kuruluşları arasında kurumsallaşmış işbirliği yoluyla ortak bir Türk Enformasyon ve Medya Alanı oluşturulması ve dezenformasyon ve bilgi kirliliği ile Türk Dünyası 2040 Vizyonu, 2021, s.2. turk-dunyasi-2040-vizyonu pdf 261

264 5. Oturum mücadele ayrı bir önem taşımaktadır. Tüm bu çabalar yürütülürken Üye Devletler halklarını birbirine yaklaştırmada ve başkalarıyla etkileşimde bulunma konusunda ortak Türk kimliğinin kültürel zenginlik kaynağı olarak teşvik edilecektir. Sonuç Türkiye, Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanıyan ilk devlet olduğu gibi Türk Cumhuriyetlerinde büyükelçilik açan ve diplomatik ilişkiler tesis eden birinci devlettir. Dönemin siyasetçileri ve akademisyenlerin sık tekrarladığı Sovyetler Birliği nin dağılmasına hazırlıksız yakalanmasına rağmen Türkiye, diplomasi alanında bu öncü rolü gerçekleştirebilmiştir. Türkiye nin diplomatik desteği, bağımsızlıkla yeni tanışan ve dünya ülkelerinin büyük kısmı için muamma olan Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının tanınması ve uluslararası topluma entegrasyonu açısından da hayati rol oynamıştır. BM nin kurucu üyeleri arasında yer alan ve BM sistemi içerisinde saygın bir konuma sahip olan, NATO üyesi olarak Avrupa-Atlantik güvenlik mimarisinin yapı taşlarından birini oluşturan, AB ile ortaklık sürecini devam ettiren, kuruluşundan itibaren İslam Konferansı Örgütü içerisinde ağırlıklı bir konuma sahip olan Türkiye, Türk Cumhuriyetlerinin Avrupa, ABD ve İslam ülkeleri ile işbirliği geliştirmesinde önemli katkılar sağlamıştır. Bir yandan Sovyetler Birliği nin dağılmasının ortaya çıkardığı ekonomik ve toplumsal krizlerle mücadele ederken diğer yandan bağımsızlık ve egemenlik inşası sürecine giren Türk Cumhuriyetlerinin tüm zorluklara rağmen kısa süre içerisinde dünya ile bütünleşmesi diplomasi alanında gerçekleştirilen büyük bir başarıdır. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını tanıyan ve bu ülkelerle diplomatik ilişki tesis eden ilk devlet olan Türkiye, Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerinde öncelik olarak bu ülkelerin egemenliklerinin ve bağımsızlıklarının güçlendirilmesini, eşitlik ve karşılıklı çıkar temelinde ikili ve çok taraflı işbirliklerinin tesis edilmesini amaçlamıştır. 30 yıllık bağımsızlık döneminin muhasebesi yapıldığında; Türk Cumhuriyetlerinin uluslararası toplumun tanınmış saygın üyeleri haline gelmenin ötesinde; bölgesel ve küresel barışa katkı sunan çok sayıda diplomatik girişimin öncüsü olarak tanındıkları 262

265 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası rahatlıkla söylenebilir. 12 Türkmenistan ın daimi tarafsızlık statüsünün 1996 yılında BM Genel Kurulu nda kabul edilmesi, Kazakistan ın 2010 yılında AGİT zirvesine ev sahipliği yapması, Kırgızistan ın küresel bir kültürel diplomasi girişimi olan Göçebe Oyunları nı başlatması, Özbekistan ın Orta Asya bölgesinin birleştirici gücüne dönüşmesi, Azerbaycan ın işgal altındaki topraklarını yoğun askeri ve diplomatik mücadelelerle kurtarması, Türk Cumhuriyetlerinin Azerbaycan ın askeri harekâtısırasında gösterdiği dayanışma bu bağlamda ilk akla gelen örneklerdir. Azerbaycan ın döneminde ve Kazakistan ın de BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğini üstlenmiş olmaları da Türk Cumhuriyetlerinin diplomasi alanındaki ortak başarıları arasında değinilmesi gereken bir diğer önemli husustur. Tüm bu örnekler Türk Cumhuriyetlerinin egemen ve bağımsız birer devlet olarak tanınırlığını gösterdiği gibi Türkiye nin de 1990 lı yıllardaki diplomatik desteğinin meyveleridir. Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki ikili ilişkiler 2000 li yıllardan itibaren stratejik ortaklık düzeyine ulaşmıştır yılında Türkiye ile Kazakistan arasında Stratejik Ortaklık Anlaşması imzalanmıştır yılında Azerbaycan-Türkiye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi kurulmuştur. Türkiye ile Kırgızistan arasında ise 2011 yılında tesis edilen stratejik ortaklık seviyesindeki ilişkiler başta siyasi, ekonomik, askeri, kültür/eğitim, sağlık, ulaştırma alanlarında olmak üzere çok boyutlu bir şekilde devam ettirilmektedir. Türkiye ile Özbekistan arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi ise Nisan 2018 de tesis edilmiştir. Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasında karşılıklı olarak devam ettirilen Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantıları sayesinde Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki ikili ilişkilerin daha da gelişmesi için yasal zemin oluşturulmuş ve çok sayıda anlaşmalar imzalanmıştır. Bu sayede Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasındaki ticaret hacmi 8,5 milyar dolar düzeyine ulaşmıştır in üzerinde Türk firması Türk Cumhuriyetlerinde iş yapmaktadır. Türkiye nin Türk Cumhuriyetlerinde 12 Fırat Purtaş. (2017). CulturalDiplomacyInitiatives of TurkicRepublics, Perceptions, C.22, S.1, s

266 5. Oturum gerçekleştirdiği müteahhitlik projelerinin toplamı ise 80 milyar doların üzerindedir. Nazarbayev in Türkistan zirvesinin açılışında yaptığı konuşma tarihi önem taşımaktadır. Nazarbayev konuşmasında; Covid-19 Salgını nedeniyle ortaya çıkan zor zamanlarda Türk Atanın evlatları olarak birliğin korunabildiğine dikkat çekerek küreselleşme etkisinden dolayı gençlerin manevi öz değerlerinden uzaklaşmasını önlemek amacıyla da onların yeni ruhta Türklük bilincine göre yetiştirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Azerbaycan ın toprak bütünlüğünün sağlanmasının Türk dünyasının geleceği açısından yeni fırsatlar ortaya çıkardığını ifade eden Nazarbayev, Güney Kafkasya da sağlanan istikrarın Büyük İpek Yolu nu canlandıracağı, Hazar Denizi nin rolünü artıracağı, Turan koridoru olarak adlandırdığı Trans-Hazar Uluslararası Ulaşım Koridorunu daha da cazip hale getireceği üzerinde durmuştur. Nazarbayev, Türk Cumhuriyetlerinin dünyanın içinde bulunduğu çalkantılı dönemlerden güçlü çıkmak için Türk Entegrasyonu çerçevesinde birleşmek gerektiğinin altını çizmiştir. 13 Sovyetler Birliği nin dağılması Soğuk Savaş sonrası dönem olarak adlandırılan yeni bir dönemi başlatmıştır. Bu dönemde uluslararası sistemin yapısına ilişkin bir belirsizlik ortaya çıkmış ve yeni dünya düzeni arayışları yoğun bir şekilde yaşanmıştır. Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri bu belirsizlik ortamında tüm zorluklara rağmen pozitif gündem anlayışını önceleyerek dip seviyesinde olan işbirliklerini sürekli yukarıya taşımak için çaba göstermişlerdir. Bu süreçte kararlı ve istikrarlı bir şekilde sürdürülen Zirve diplomasisi ön açıcı olmuştur. Zirve toplantılarında alınan kararların hayata geçirilmesi ve uygulanmasının takibi amacıyla 3 Ekim 2009 tarihinde daimi bir sekretarya kurulması kararlaştırılmıştır. Başlangıçta Türk Dünyası Zirvelerinin hazırlanması ve alınan kararların takibi amacıyla ihdas edilen Türk Konseyi Sekretaryası hızlı bir şekilde kurumsallaşmış ve 10 yıl içerisinde tam teşekküllü bir bölgesel bütünleşme örgütü haline gelmiştir. 12 Kasım 2021 tarihinde düzenlenen İstanbul Zirvesi nde

267 Yükselen Asya nın Yeni Jeo-Politik Ekseni Türk Dünyası Türk Konseyi, Türk Devletleri Teşkilatı na dönüştürülmüştür. Bu zirvede kabul edilen Türk Dünyası 2040 Vizyonu ise Türk devletleri arasındaki çok katmanlı işbirliğinin yol haritası niteliğinde bir strateji belgesidir. Türk Dünyası 2040 Vizyonu nda belirtildiği üzere, Türk devletleri Birleşmiş Milletler Şartı nın amaç ve ilkelerine ve egemen eşitlik, toprak bütünlüğü ve uluslararası alanda kabul edilmiş devlet sınırlarının dokunulmazlığı da dâhil olmak üzere uluslararası hukukun evrensel olarak tanınan diğer ilke ve normlarına bağlı kalarak; Türk Devletleri Teşkilatı içerisinde eşitlik, karşılıklı güven ve ortak faydaya dayalı olarak, çok katmanlı, sistemli ve yapılandırılmış çok taraflı işbirliğini geçen 30 yılda olduğu gibi gelecek 20 yılda da devam ettireceklerdir. Oturum Başkanı: Dr. Murat YILMAZ; Ben de Fırat Hoca ya hem tebliği için hem de bu sempozyumdaki katkıları için teşekkür etmek isterim. Hem Türkiye hem de Türk Cumhuriyetleri aslında uzunca bir süre Soğuk Savaş a kadar çok ciddi badireler atlattı. Türkiye için bunu söyleyebiliriz. Türk Cumhuriyetleri ise hem Rus işgali hem de acı bir Sovyet tecrübesi yaşadılar. Türkiye, tarihçilerin felaketler çağı olarak adlandırdığı yılları arasında felaketlerden payını aldı ama daha büyük felaketlere uğramasını bugün ölüm yıldönümünü idrak ettiğimiz 1938 de vefat eden Mustafa Kemal Atatürk ün sayesinde engelledi. Bunun ne kadar kıymetli olduğunu, o tecrübeyi yaşamış ülkelerle yapılan mukayeseler bize öğretiyorlar. 10 Kasım tarihi aynı zamanda Sovyetler Birliği ndeki çözülüşün de başlangıcı olması açısından önem arz eden bir tarih. 10 Kasım 1982 de hatırlayacaksınız, Brejnev vefat etmişti. Onu takiben de işte 7 seneden sonra Sovyetler Birliği nin çözülüşü başladı. Evet, bundan sonraki fasılda Türk Cumhuriyetleri uzun Rus işgalinden ve onu müteakiben gerçekleşen Sovyet işgalinden, Sovyet Devrimi nin tahribatından kurtularak kendi maceralarına, hikâyelerine yeniden dönebilecekleri bir imkâna ka- 265

268 5. Oturum vuştular. Vakur Hoca nın verdiği örneklerde görüldüğü gibi bu aynı zamanda o felaketler çağında Türkiye nin yakaladığı barış ikliminde kendi iç ilişkilerini eğitimden birçok alana kadar yaşadığı tahribatı nasıl düzeltme imkânına sahip olduysa -barış içinde- bu ülkeler içinde böyle bir imkân sunmuştur diyebiliriz. Özellikle Azerbaycan ın Ermenistan tarafından uğradığı saldırganlığa ve işgale rağmen bunu başarmış olmasının kıymetli olduğunun altını çizmek lazım. Evet 8 Kasım Karabağ Zaferi dolayısıyla Türk dünyasının bağımsızlığı, egemenliği için mücadele etmiş bildiğimiz tarihlerden bugüne kadar bütün devlet adamlarına, o devlet adamlarının arkasında saf tutan milletimizin bütün mensuplarına saygımızı, minnettarlığımızı ifade etmek istiyorum. Hepsini rahmetle yâd ediyorum. İnşallah önümüzdeki yıllar, on yıllar daha güzel medeniyet verilerine ulaşmış, estetik kültür anlayışı bakımından daha da zenginleşmiş bir Türk dünyasına erişebilmek ümidiyle diyorum. İlyas Hoca girişte söylemişti Türk dünyasının mücadelesi sayesinde bundan istifade ederek İslam dünyası ve insanlık alemi yükselecek temennisiyle bitirelim. Ben sizler adına seyircilerimize takipçilerimize teşekkür ediyorum, Ahmet Yesevi Üniversitesine teşekkür ediyorum. Ahmet Yesevi Üniversitesi ve dinleyiciler adına da siz değerli katılımcılara teşekkür ediyorum. 266

269

270 BAĞIMSIZLIKLARININ 30. YILINDA TÜRK CUMHURİYETLERİ SEMPOZYUMU Türk Cumhuriyetleri, 30 yıl önce bağımsızlıklarını kazanmalarıyla birlikte siyasi, ekonomik ve toplumsal açıdan hızlı bir dönüşüm sürecine girmişlerdir. Küreselleşmenin hız kazandığı 1990 lı yıllarda ulus devlet ve milli kimlik inşa etmek için yoğun bir çaba harcayan Türk Cumhuriyetleri bir yandan da ortak değerler temelinde bütünleşmeyi hedeflemişlerdir. Geçen 30 yılın ardından Türk Cumhuriyetlerinin küresel siyasal ve finansal sisteme tam anlamıyla entegrasyonu gerçekleşmiştir. Egemenliklerin güçlendirilmesi, ulusal kimliklerin inşası ve işbirliklerinin derinleştirilmesi hususunda da Türk Cumhuriyetleri önemli mesafeler kat etmiştir. Ancak zihniyet dönüşümünün ne ölçüde sağlanabildiği, manevi uyanışın ulaştığı boyut, ortak mirastan ne ölçüde istifade edildiği, gelenekselmodern, yerel-evrensel çatışmalarının boyutu gibi sorular güncelliğini korumaktadır. Türk Cumhuriyetleri arasındaki çok yönlü işbirliği ve bütünleşme çabalarının bilimsel zeminini güçlendirmek amacıyla düzenlenen sempozyumun konusu Türk Dünyasında Değişime Yön Veren Ortak Miras: Dil, Tarih, Edebiyat ve Mefkûre olarak belirlenmiştir.

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Açış Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Açış Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI Açış Konuşması Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı 26 Mart 2016, İstanbul Sayın Başbakan Yardımcılarım; Bakanlarım; Saygıdeğer Protokol; Çok Değerli Başkanlar; Dünyanın dört

Detaylı

2. ISRAIL VE YAHUDILIK KONFERANSI BANDIRMA DA GERÇEKLESTI

2. ISRAIL VE YAHUDILIK KONFERANSI BANDIRMA DA GERÇEKLESTI Portal Adres 2. ISRAIL VE YAHUDILIK KONFERANSI BANDIRMA DA GERÇEKLESTI : www.salom.com.tr İçeriği : Gündem Tarih : 31.10.2018 : http://www.salom.com.tr//haber-108505-2_israil_ve_yahudilik_konferansi_bandirmada_gerceklesti.html

Detaylı

ÜÇÜNCÜ TÜRK KENEŞİ İŞ FORUMU. (24 Ekim 2014, Nahçıvan) TÜRK KENEŞİ GENEL SEKRETERİ RAMİL HASANOV UN İŞ ADAMLARINA HİTABI

ÜÇÜNCÜ TÜRK KENEŞİ İŞ FORUMU. (24 Ekim 2014, Nahçıvan) TÜRK KENEŞİ GENEL SEKRETERİ RAMİL HASANOV UN İŞ ADAMLARINA HİTABI ÜÇÜNCÜ TÜRK KENEŞİ İŞ FORUMU (24 Ekim 2014, Nahçıvan) TÜRK KENEŞİ GENEL SEKRETERİ RAMİL HASANOV UN İŞ ADAMLARINA HİTABI Sayın Âli Meclis Başkanı, Sayın Bakan, Sayın Oda Başkanları, Değerli İş Adamları,

Detaylı

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Gala Yemeği Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Gala Yemeği Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI Gala Yemeği Konuşması Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı 26 Mart 2016, İstanbul Sayın Başbakan Yardımcılarım; Bakanlarım; Saygıdeğer Protokol; Çok Değerli Başkanlar; Türk

Detaylı

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti Nisan 20, 2017-11:17:00 Başbakan Binali Yıldırım, Çankaya Köşkü'nde, 26 ülkeden, "39. TRT Uluslararası 23 Nisan

Detaylı

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS 2018 Afrika Ülkelerinin Değerli Büyükelçileri, Sayın Valim, Belediye Başkanım, İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, Değerli

Detaylı

DİASPORA - 13 Mayıs

DİASPORA - 13 Mayıs DİASPORA - 13 Mayıs 2015 - Sayın Başkonsoloslar, Daimi Temsilciliklerimizin değerli mensupları, ABD de yerleşik Diasporalarımızın kıymetli temsilcileri, Bugün burada ilk kez ABD de yaşayan diaspora temsilcilerimizle

Detaylı

------------- İSLAM DÜNYASI ------------- İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ

------------- İSLAM DÜNYASI ------------- İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ ------------- İSLAM DÜNYASI ------------- İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ İslam Ülkeleri Düşünce Kuruluşları Platformu (İSTTP); TASAM öncülüğünde İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi devletlerin temsilcileri ile dünyanın

Detaylı

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015 Sayın YÖK Başkanı, Üniversitelerimizin Saygıdeğer Rektörleri, Kıymetli Bürokratlar ve Değerli Konuklar, Kalkınma Araştırmaları Merkezi tarafından hazırlanan Yükseköğretimin Uluslararasılaşması Çerçevesinde

Detaylı

Kazakistan Ekonomisi ve Yatırım Fırsatları. 18 Şubat 2016, İstanbul. Açış Konuşması - Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı

Kazakistan Ekonomisi ve Yatırım Fırsatları. 18 Şubat 2016, İstanbul. Açış Konuşması - Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı Kazakistan Ekonomisi ve Yatırım Fırsatları 18 Şubat 2016, İstanbul Açış Konuşması - Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı Kazakistan Cumhuriyeti Maliye Bakanı Sayın Bahıt Sultanov; KAZNEX INVEST Başkanı Sayın

Detaylı

(09-11 Mayıs 2016, Ankara) Kıymetli İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Ülkeleri Temsilcileri, Değerli Katılımcılar,

(09-11 Mayıs 2016, Ankara) Kıymetli İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Ülkeleri Temsilcileri, Değerli Katılımcılar, SESRİC-GED İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Ülkeleri Mesleki Eğitimin Modernizasyonu Projesi Hazırlama Amacı ile Yapılacak Çalıştay da Sayın Bakanımızın yapacağı konuşma (09-11 Mayıs 2016, Ankara) Kıymetli

Detaylı

MÜSİAD 2 EXPO BY QATAR DOHA Exhibition and Convention Center. Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Sektör Kurulu Başkanlarım,

MÜSİAD 2 EXPO BY QATAR DOHA Exhibition and Convention Center. Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Sektör Kurulu Başkanlarım, MÜSİAD 2 EXPO BY QATAR 17-19.01.2018 DOHA Exhibition and Convention Center Sayın Büyükelçim (Fikret Özer), Sayın TOBB Başkanım, Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Sektör Kurulu Başkanlarım, İş Dünyasının

Detaylı

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA 16.06.2017 Sayın Milletvekillerim, Sayın Valim, Sayın Belediye Başkanım Sayın Mardin Şube Başkanım, Değerli MÜSİAD Üyeleri ve MÜSİAD Dostları, Değerli Basın Mensupları, Şanlıurfa

Detaylı

Uluslararası 15. MÜSİAD Fuarı ve 18. IBF Kongresi Lansmanı 03.06.2014. Yazın başlangıcını hissetmeye başladığımız Haziran ayının bu ilk

Uluslararası 15. MÜSİAD Fuarı ve 18. IBF Kongresi Lansmanı 03.06.2014. Yazın başlangıcını hissetmeye başladığımız Haziran ayının bu ilk Uluslararası 15. MÜSİAD Fuarı ve 18. IBF Kongresi Lansmanı Değerli Basın Mensupları, 03.06.2014 Yazın başlangıcını hissetmeye başladığımız Haziran ayının bu ilk günlerinde, size, Türk insanının aklından,

Detaylı

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ. Doç.Dr. Yunus KOÇ

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ. Doç.Dr. Yunus KOÇ HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ Doç.Dr. Yunus KOÇ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI ÖĞRETİM ÜYESİ SAYILARI/İSTATİSTİKLER Görevlendirme: 1 profesör (yabancı

Detaylı

Dr. Öğr. Üyesi İsmail SAFİ

Dr. Öğr. Üyesi İsmail SAFİ Dr. Öğr. Üyesi İsmail SAFİ Eğitim: Ph. D., Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi, Ankara Üniversitesi, 2005 M. Sc., Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ankara Üniversitesi, 1998 B. S, Kamu Yönetimi, Hacettepe Üniversitesi,

Detaylı

TÜRK DÜNYASI KIZIL ELMA ÖDÜLLERİ SUNUŞ

TÜRK DÜNYASI KIZIL ELMA ÖDÜLLERİ SUNUŞ -------------- TÜRK DÜNYASI -------------- KIZIL ELMA ÖDÜLLERİ SUNUŞ Dünya Türk Forumu; TASAM öncülüğünde Türk Devletleri nin temsilcileri ile Dünya nın dört bir yanında yaşayan Türk Diasporaları nın düşünce

Detaylı

Uluslararası İpek Yolu'nun Yükselişi ve Türk Dünyası Bilgi Şöleni Gerçekleştirildi

Uluslararası İpek Yolu'nun Yükselişi ve Türk Dünyası Bilgi Şöleni Gerçekleştirildi Uluslararası İpek Yolu'nun Yükselişi ve Türk Dünyası Bilgi Şöleni Gerçekleştirildi Türk Ocakları Genel Merkezi tarafından düzenlenen Uluslararası İpek Yolu nun Yükselişi ve Türk Dünyası Bilgi Şöleni Ankara

Detaylı

Türkiye-Sırbistan-Bosna Hersek Üçlü İş Forumu Konuşması. 26 Ekim 2016, Grand Wyndham Hotel, İstanbul. Ömer Cihad Vardan

Türkiye-Sırbistan-Bosna Hersek Üçlü İş Forumu Konuşması. 26 Ekim 2016, Grand Wyndham Hotel, İstanbul. Ömer Cihad Vardan Türkiye-Sırbistan-Bosna Hersek Üçlü İş Forumu Konuşması 26 Ekim 2016, Grand Wyndham Hotel, İstanbul Ömer Cihad Vardan T.C. Ekonomi Bakanı Sayın Nihat Zeybekci, Sırbistan Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı

Detaylı

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri, MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI 09.09.2017, LONDRA Sayın Büyükelçim Abdurrahman Bilgiç, Değerli Yönetim Kurulu Üyelerimiz İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri, Değerli MÜSİAD Üyeleri

Detaylı

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak AK PARTİ İSTANBUL İL BAŞKANLIĞI TEŞKİLAT İÇİ HAFTALIK BÜLTENİ YIL: 2013 SAYI : 198 22-29-TEMMUZ 2013 İstanbul, geleneksel iftarımızda buluştu Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak anlamına gelmez Ülkedeki

Detaylı

TÜRK-ARAP SERMAYE PİYASALARI FORUMU 2013 TÜRKİYE

TÜRK-ARAP SERMAYE PİYASALARI FORUMU 2013 TÜRKİYE TÜRK-ARAP SERMAYE PİYASALARI FORUMU 2013 TÜRKİYE 20 Eylül 2013, İstanbul DR. VAHDETTİN ERTAŞ SERMAYE PİYASASI KURULU BAŞKANI KONUŞMA METNİ 1 Sayın Maliye Bakanım, Yurt dışından gelen değerli misafirlerimiz,

Detaylı

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI (İİT) GENEL SEKRETERİ SAYIN YOUSEF BIN AHMAD AL-OTHAIMEEN İN İİT. EKONOMİK ve TİCARİ İŞBİRLİĞİ DAİMİ KOMİTESİ (İSEDAK)

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI (İİT) GENEL SEKRETERİ SAYIN YOUSEF BIN AHMAD AL-OTHAIMEEN İN İİT. EKONOMİK ve TİCARİ İŞBİRLİĞİ DAİMİ KOMİTESİ (İSEDAK) İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI (İİT) GENEL SEKRETERİ SAYIN YOUSEF BIN AHMAD AL-OTHAIMEEN İN İİT EKONOMİK ve TİCARİ İŞBİRLİĞİ DAİMİ KOMİTESİ (İSEDAK) 33. OTURUMUNDA YAPACAĞI KONUŞMANIN TASLAK METNİ İstanbul,

Detaylı

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım..

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım.. Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım.. Sizlerle tekrar bir arada olmaktan mutluluk duyduğumuzu ifade ederek, hoş geldiniz diyor; şahsım ve

Detaylı

Türkiye, Afganistan ve Pakistan arasında Ekonomik İşbirliği için İSTANBUL FORUMU

Türkiye, Afganistan ve Pakistan arasında Ekonomik İşbirliği için İSTANBUL FORUMU Kuruluşu: Türkiye, Afganistan ve Pakistan arasında Ekonomik İşbirliği için İSTANBUL FORUMU - 2007 yılı Nisan ayında, Türkiye-Afganistan ve Pakistan Devlet Başkanları Zirvesi esnasında TOBB a yapılan çağrı

Detaylı

Sn. Rona Yırcalı DEĞERLİ MİSAFİRLER,

Sn. Rona Yırcalı DEĞERLİ MİSAFİRLER, TOBB VE DEİK İN DEĞERLİ BAŞKANI SAYIN RİFAT HİSARCIKLIOĞLU, DUTİV- DÜNYA TÜRK İŞADAMLARI VAKFI BAŞKANI SAYIN ERTUĞRUL ÖNEN, DÜNYA TÜRK İŞ DÜNYASININ VE TÜRK ÖZEL SEKTÖRÜNÜN KIYMETLİ TEMSİLCİLERİ, SAYIN

Detaylı

IUA. Ortak yönetim kültürünü paylaşan ülkelerdeki devlet taşra temsilcileri arasında bilgi birikimi ve. Uluslararası. İdareciler Birliği IUA

IUA. Ortak yönetim kültürünü paylaşan ülkelerdeki devlet taşra temsilcileri arasında bilgi birikimi ve. Uluslararası. İdareciler Birliği IUA Uluslararası IUA İdareciler Birliği Ortak yönetim kültürünü paylaşan ülkelerdeki devlet taşra temsilcileri arasında bilgi birikimi ve tecrübe paylaşımına zemin hazırlamak amacıyla 21-23 Kasım 2012 tarihlerinde

Detaylı

MAHİR ÜNAL DÜNYA TURİZM FORUMU AÇILIŞINA KATILDI

MAHİR ÜNAL DÜNYA TURİZM FORUMU AÇILIŞINA KATILDI MAHİR ÜNAL DÜNYA TURİZM FORUMU AÇILIŞINA KATILDI Bakan Ünal: Terörün bir savaş aracı ve daha da kötüsü uluslararası rekabette bir avantaj aracı haline dönüştürülme isteği hepimizin birlikte karşı çıkması

Detaylı

II. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR KONGRESİ ÖZEL BÖLÜMÜ

II. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR KONGRESİ ÖZEL BÖLÜMÜ II. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR KONGRESİ ÖZEL BÖLÜMÜ II. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR KONGRESİ NİN ARDINDAN Pınar FEDAKÂR* Dünyadaki siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelerin çok hızla

Detaylı

MECLİSİMİZİN DEĞERLİ ÜYELERİ, VAKFIMIZIN KIYMETLİ YÖNETİM KURULU ÜYELERİ, SAYGIDEĞER MÜTEVELLİLER VE SEVGİLİ GENÇLER,

MECLİSİMİZİN DEĞERLİ ÜYELERİ, VAKFIMIZIN KIYMETLİ YÖNETİM KURULU ÜYELERİ, SAYGIDEĞER MÜTEVELLİLER VE SEVGİLİ GENÇLER, MECLİSİMİZİN DEĞERLİ ÜYELERİ, VAKFIMIZIN KIYMETLİ YÖNETİM KURULU ÜYELERİ, SAYGIDEĞER MÜTEVELLİLER VE SEVGİLİ GENÇLER, DOĞANIN CANLANMAYA BAŞLADIĞI, MEVSİMLERİN EN NEŞELİSİ VE SEVİNÇLİSİ OLAN BAHAR MEVSİMİNİN

Detaylı

Sayın Kazakistan Uluslararası Ticaret Odası ve Türkiye Kazakistan İş Konseyi Kazak Tarafı Başkanı

Sayın Kazakistan Uluslararası Ticaret Odası ve Türkiye Kazakistan İş Konseyi Kazak Tarafı Başkanı Sayın Kazakistan Uluslararası Ticaret Odası ve Türkiye Kazakistan İş Konseyi Kazak Tarafı Başkanı Ayan YERENOV, Sayın Türkiye-Kazakistan İş Konseyi Türk Tarafı Başkanı Mert SARI, Değerli Katılımcılar,

Detaylı

Sayın Mehmet CEYLAN BakanYardımcısı Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

Sayın Mehmet CEYLAN BakanYardımcısı Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Sayın Mehmet CEYLAN BakanYardımcısı Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Üçüncü Birleşmiş Milletler Konut ve Sürdürülebilir Kentsel Gelişme Konferansı Habitat III 17-20 Ekim 2016, Kito Sayfa1

Detaylı

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI /

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI / Üniversite Senatosu Rektör Prof. Dr. Sait BİLGİÇ başkanlığında saat 15:00 da toplandı. Yeterli çoğunluğun olduğu anlaşıldı. Gündem onaylanarak kabul edildi. Konuların görüşülmesine geçilerek aşağıda yazılı

Detaylı

Ağustos ayı içerisinde üyelerimizin talep ettiği 45 üyeye Kapasite Raporu, 6 üyemize Ekspertiz Raporu ve 4 adette Fiili Tüketim Belgesi

Ağustos ayı içerisinde üyelerimizin talep ettiği 45 üyeye Kapasite Raporu, 6 üyemize Ekspertiz Raporu ve 4 adette Fiili Tüketim Belgesi 1 Ağustos ayı içerisinde üyelerimizin talep ettiği 45 üyeye Kapasite Raporu, 6 üyemize Ekspertiz Raporu ve 4 adette Fiili Tüketim Belgesi düzenlenmiştir. Yine bu zaman zarfında Odamıza 9 adet yeni üye

Detaylı

İngiltere Kraliyet Tıp Derneği nin. Prof. Dr. Mehmet Haberal a Verildi. Prof. Dr. Babulal Sethia, Prof. Dr. Mehmet Haberal, Prof. Dr.

İngiltere Kraliyet Tıp Derneği nin. Prof. Dr. Mehmet Haberal a Verildi. Prof. Dr. Babulal Sethia, Prof. Dr. Mehmet Haberal, Prof. Dr. İlk "Distinguished Fellowship" Ödülü Prof. Dr. Mehmet Haberal a Verildi İngiltere Kraliyet Tıp Derneği, 2008 yılında oluşturulan "Distinguished Fellowship" ödülünü, dokuz yıllık bir araştırma ve değerlendirmenin

Detaylı

Page 1 of 6. Öncelikle, Edirne de yaşanan sel felaketi için çok üzgünüz. Tüm Edirne halkına, şahsım ve üniversitem adına geçmiş olsun demek istiyorum.

Page 1 of 6. Öncelikle, Edirne de yaşanan sel felaketi için çok üzgünüz. Tüm Edirne halkına, şahsım ve üniversitem adına geçmiş olsun demek istiyorum. Page 1 of 6 Edirne Valisi Sayın Dursun Ali Şahin, Edirne Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Sayın Recep Zıpkınkurt, Edirne Ticaret ve Sanayi Odası nın değerli üyeleri ve temsilcileri, Bilgi birikimi ve üslubunu,

Detaylı

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Milletlerarası Ticaret Odası Değişen Küresel Ekonomi ve Türkiye Toplantısı 7 Mart 2014, İstanbul

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Milletlerarası Ticaret Odası Değişen Küresel Ekonomi ve Türkiye Toplantısı 7 Mart 2014, İstanbul Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Milletlerarası Ticaret Odası Değişen Küresel Ekonomi ve Türkiye Toplantısı 7 Mart 2014, İstanbul Saygıdeğer Konuklar, Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, Sayın

Detaylı

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Maruf Vakfı Genel Merkezinin Açılışına Katıldı. Maruf Vakfı Genel Merkez açılışı, Vakfımızın Zeytinburnu ndaki merkezinde

Detaylı

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri, 3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ 9.11.2017 Sayın Bakanım, STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri, 1 İş Dünyamızın Değerli Temsilcileri, Kıymetli Basın Mensupları, Global

Detaylı

Karaman Ticaret ve Sanayi Odası Bülteni

Karaman Ticaret ve Sanayi Odası Bülteni KTSO BAŞKANLARINDAN KARAMAN OSB DE ÇIKAN BÜYÜK YANGIN A GEÇMİŞ OLSUN MESAJI Odası Meclis Başkanı M. Gökhan Alkan ve Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Odası Meclis Başkanı Toktay, Organize Sanayi Bölgesinde

Detaylı

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te Mart 25, 2008-12:00:00 AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bölücü terör örgütüne yönelik

Detaylı

İDEALDEN GERÇEĞE: TÜRK DIŞ POLİTİKASI

İDEALDEN GERÇEĞE: TÜRK DIŞ POLİTİKASI İDEALDEN GERÇEĞE: TÜRK DIŞ POLİTİKASI 29-30 NİSAN 2013 KÜRESEL GELİŞİM VE ETKİLEŞİM TOPLULUĞU ERZURUM PROJE ADI: II. Uluslararası İlişkiler Öğrenci Kongresi - İdealden Gerçeğe: Türk Dış Politikası 29-30

Detaylı

http://www.iha.com.tr/balikesir-haberleri/is-dunyasi-bso-iftarinda-bulustu-balikesir-1730409/ Balıkesir Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Uğur un ev sahipliğinde gerçekleştirilen iftar yemeğinde

Detaylı

MÜSİAD İFTARI ANKARA

MÜSİAD İFTARI ANKARA MÜSİAD İFTARI ANKARA 06.06.2017 Sayın Bakanlarım, Milletvekillerim, Kurum ve Kuruluşlarımızın Başkan ve Temsilcileri, İş, Siyaset ve STK'larının Değerli Başkan ve Temsilcileri, Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim

Detaylı

Mesleki eğitim tanıtım ve işbirliği protokolü

Mesleki eğitim tanıtım ve işbirliği protokolü http://www.iha.com.tr/balikesir-haberleri/mesleki-egitim-tanitim-ve-isbirligi-protokolu-balikesir- 1685591/ Mesleki eğitim tanıtım ve işbirliği protokolü Meslek lisesi Organize Sanayi Bölgesi ile İl Milli

Detaylı

Yine yapmak istediklerimizden birisi olan, spesifik sektörlerde, belki daha az, ama daha etkin iş adamları seyahatlerini önemsiyoruz ve buna

Yine yapmak istediklerimizden birisi olan, spesifik sektörlerde, belki daha az, ama daha etkin iş adamları seyahatlerini önemsiyoruz ve buna MÜSİAD Cidde Temsilcisi Tanıtımı ve Türk Suud İş Forumu 23.05.2015 TC Cidde Başkonsolosu Fikret Özel, Cidde Tic Odası Başkan Yardımcısı, Mazeen Baterjee Türk-Suud İş Konseyi Başkanı, Mazan Ragap, Cidde

Detaylı

ÖMER GÜNEY CHP MENEMEN BELEDİYE BAŞKAN A.ADAYI

ÖMER GÜNEY CHP MENEMEN BELEDİYE BAŞKAN A.ADAYI 1 26 EYLÜL 2013, Saygıdeğer Menemen Halkımla, Belediye Başkan Aday Adaylığımı açıkladığım o güzel gündeki konuştuklarımı ölümsüzleştirmek istedim. Sevgi ve Saygılarımla 2 Kıymetli Büyüklerim, Partimizin

Detaylı

TÜRKSOY ÜYESİ ÜLKELER UNESCO MİLLÎ KOMİSYONLARI İKİNCİ TOPLANTISI ÇALIŞMA RAPORU

TÜRKSOY ÜYESİ ÜLKELER UNESCO MİLLÎ KOMİSYONLARI İKİNCİ TOPLANTISI ÇALIŞMA RAPORU TÜRKSOY ÜYESİ ÜLKELER UNESCO MİLLÎ KOMİSYONLARI İKİNCİ TOPLANTISI ÇALIŞMA RAPORU (16 17 Eylül 2011, Kazan, Tataristan Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu) Tataristan Cumhuriyeti (RF) Kültür Bakanlığı ve Uluslararası

Detaylı

SGK 4. Olağan Genel Kurulu ÇSG Bakanı Süleyman Soylu nun Başkanlığında Gerçekleştirildi

SGK 4. Olağan Genel Kurulu ÇSG Bakanı Süleyman Soylu nun Başkanlığında Gerçekleştirildi SGK 4. Olağan Genel Kurulu ÇSG Bakanı Süleyman Soylu nun Başkanlığında Gerçekleştirildi Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK) 4. Olağan Genel Kurulu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı(ÇSGB) Süleyman Soylu nun ev

Detaylı

Geleceğin Mühendislerine Petkim den Tam Destek

Geleceğin Mühendislerine Petkim den Tam Destek Geleceğin Mühendislerine Petkim den Tam Destek İzmir in en genç üniversitesi olan İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi olarak sektörün önde gelen sanayi kuruluşlarıyla işbirliği çalışmalarına

Detaylı

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN ÇÖZÜM SÜRECİNİN İKTİSADİ BOYUTUNA KATKI: ALTERNATİF TURİZM KONFERANSI AÇILIŞ KONUŞMASI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN ÇÖZÜM SÜRECİNİN İKTİSADİ BOYUTUNA KATKI: ALTERNATİF TURİZM KONFERANSI AÇILIŞ KONUŞMASI TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN ÇÖZÜM SÜRECİNİN İKTİSADİ BOYUTUNA KATKI: ALTERNATİF TURİZM KONFERANSI AÇILIŞ KONUŞMASI 27 Eylül 2014 Mardin Sayın Başbakan Yardımcım, Sayın Bakanım, Saygıdeğer

Detaylı

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ VİZYON BELGESİ (TASLAK) Türkiye 2053 Stratejik Lokomotif Sektörler MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ Millet Hafızası ve Devlet Aklının bize bıraktığı miras ve tarihî misyon, İstanbul un Fethinin

Detaylı

Böylesine anlamlı ve sevinçli bir günde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Türkiye İş Bankası adına sizleri kutluyorum.

Böylesine anlamlı ve sevinçli bir günde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Türkiye İş Bankası adına sizleri kutluyorum. Sayın Kaymakam, Sayın Belediye Başkanı, Sayın Milli Eğitim Müdürü, Darüşşafaka Cemiyeti nin Sayın Başkanı ve Yöneticileri, Saygıdeğer Öğretmenlerimiz, Darüşşafaka daki temel öğrenimlerini başarıyla tamamlayıp,

Detaylı

Cuma İzmir Basın Gündemi

Cuma İzmir Basın Gündemi 23.01.2015 Cuma İzmir Basın Gündemi İzmir Medya Platformu Rektör Galip Akhan'la Bir Araya Geldi İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Galip Akhan, İzmir yerel ve yaygın medyanın buluştuğu

Detaylı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu Ağustos 21, 2017-1:53:00 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi'nde

Detaylı

2018 YILI MART AYI BÜLTEN

2018 YILI MART AYI BÜLTEN Yaşamın her anında varlıklarını hissettiğimiz, bizi biz yapan değerli kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar günü kutlu olsun. BOLU NUN MİMARI İZZET BAYSAL I RAHMETLE ANIYORUZ. Bolu'nun babası Bolu ve ilçelerine

Detaylı

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz ve Özellikle Canım Annem 1 Üniversite tercihlerini yaptığımız zaman,

Detaylı

Diş Hekimliği Sempozyumu

Diş Hekimliği Sempozyumu Diş Hekimliği Sempozyumu Diş Hekimliği Fakült esi İlk Sempozyumuna İmza At t ı Mustafa Kemal Üniversitesi ve Hatay Diş Hekimliği Odası işbirliğiyle Atatürk Konferans Salonu nda Mustafa Kemal Üniversitesi

Detaylı

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Bashar al-assad ın Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ve Bayan Hayrünnisa Gül onuruna verilen Akşam Yemeği nde yapacakları konuşma 15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye

Detaylı

Müteşebbis Üniversiteliler Bilgi İletişim Topluluğu

Müteşebbis Üniversiteliler Bilgi İletişim Topluluğu Müteşebbis Üniversiteliler Bilgi İletişim Topluluğu www.munbit.org Tanıtım Dosyası 02 Müteşebbis Üniversiteliler Bilgi İletişim Topluluğu MÜNBİT, dünyayı değiştireceğine inanan, engelleri aşacağını bilen,

Detaylı

İSLAM DÜNYASI İSTANBUL ÖDÜLLERİ

İSLAM DÜNYASI İSTANBUL ÖDÜLLERİ İSLAM DÜNYASI İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ Dünya İslam Forumu (DİF); Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) öncülüğünde İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi ülkelerin temsilcileri ile dünyanın dört

Detaylı

2014 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI SEMPOZYUMU HZ. PEYGAMBER VE İNSAN YETİŞTİRME DÜZENİMİZ

2014 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI SEMPOZYUMU HZ. PEYGAMBER VE İNSAN YETİŞTİRME DÜZENİMİZ 1 2014 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI SEMPOZYUMU HZ. PEYGAMBER VE İNSAN YETİŞTİRME DÜZENİMİZ DÜZENLEYEN Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü SEMPOZYUMUN GEREKÇESİ Yüce Allah, tekamül ve gelişime

Detaylı

Türk Konseyi Üçüncü Zirve Toplantısında Yaptıkları Konuşma

Türk Konseyi Üçüncü Zirve Toplantısında Yaptıkları Konuşma Türk Konseyi Üçüncü Zirve Toplantısında Yaptıkları Konuşma 16.08.2013 Aziz Kardeşlerim, Kıymetli Cumhurbaşkanları, Değerli Bakanlar, Türk Konseyi nin kurucu anlaşması olan Nahçıvan Anlaşması nın imzalandığı

Detaylı

OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ.

OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ. OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ. Osmaniye de yaşayan Kahramanmaraş lılar tarafından kurulan Osmaniye Kahramanmaraşlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği nin

Detaylı

TÜRKİYAT UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ TARAFINDAN TÜRK DÜNYASINDA AYDINLANMA HAREKETLERİ: 100. YILINDA ALAŞ ADLI ULUSLARARASI KONFERANS DÜZENLENDİ

TÜRKİYAT UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ TARAFINDAN TÜRK DÜNYASINDA AYDINLANMA HAREKETLERİ: 100. YILINDA ALAŞ ADLI ULUSLARARASI KONFERANS DÜZENLENDİ TÜRKİYAT UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ TARAFINDAN TÜRK DÜNYASINDA AYDINLANMA HAREKETLERİ: 100. YILINDA ALAŞ ADLI ULUSLARARASI KONFERANS DÜZENLENDİ Fulya AKMAN ACUNGİL * Gazi Türkiyat, Güz 2017/21: 247-251

Detaylı

Sonuç Bildirgesi.

Sonuç Bildirgesi. Sonuç Bildirgesi www.unidokap.org DOKAP Bölgesi Üniversiteler Birliği Üst Kurul Prof. Dr. Süleyman BAYKAL (Dönem Başkanı) Prof. Dr. Sait BİLGİÇ Prof. Dr. Mustafa ŞAHİN Prof. Dr. Hüseyin KARAMAN Prof. Dr.

Detaylı

Değerli meslektaşlarım,

Değerli meslektaşlarım, Türkiye Deprem Mühendisliği Derneği (TDMD) tarafından 11-13 Ekim 2017 tarihlerinde Eskişehir Anadolu Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenecek olan Dördüncü Uluslararası Deprem Mühendisliği ve Sismoloji

Detaylı

Değerli meslektaşlarım,

Değerli meslektaşlarım, Türkiye Deprem Mühendisliği Derneği (TDMD) tarafından 11-13 Ekim 2017 tarihlerinde Eskişehir Anadolu Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenecek olan Dördüncü Uluslararası Deprem Mühendisliği ve Sismoloji

Detaylı

Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 60

Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 60 ÖZET: Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı nın (BAKA) yeni Genel Sekreteri Mehmet Sırrı Özen, görevine geçen ay başladı. Özen; ilk olarak ekip arkadaşlarım diye hitap ettiği BAKA nın personeliyle toplantı yaptı,

Detaylı

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

Pazartesi İzmir Basın Gündemi 12.12.2016 Pazartesi İzmir Basın Gündemi İKÇÜ'DEN Teröre Lanet! Hafta sonunda İstanbul'da gerçekleştirilen hain terör saldırısında hayatını kaybedenlerin anısına, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi çalışanları

Detaylı

Gençler, "İrade, Erdem ve Hürriyet" Temasıyla Buluştu

Gençler, İrade, Erdem ve Hürriyet Temasıyla Buluştu Gençler, "İrade, Erdem ve Hürriyet" Temasıyla Buluştu Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, "İnsana düşen, iradesini kontrol altında tutarak, onu her daim iyilik ile erdem yolunda kullanmaktır. Diyanet İşleri

Detaylı

http://www.tv100.com.tr/guclu-sanayi-guclu-balikesir/12798/ SANAYİCİLER GÖNEN DE BİR ARAYA GELDİ Hem Türkiye hem de Balıkesir in 2023 hedeflerini gerçekleştirmesi için yoğun çaba sarfeden Balıkesir sanayicisi

Detaylı

Türkiye-Yunanistan İş Forumu. İzmir, 8 Mart Ömer Cihad Vardan DEİK Başkanı

Türkiye-Yunanistan İş Forumu. İzmir, 8 Mart Ömer Cihad Vardan DEİK Başkanı Türkiye-Yunanistan İş Forumu İzmir, 8 Mart 2016 Ömer Cihad Vardan DEİK Başkanı T.C. Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu; Yunanistan Başbakanı Sayın Alexis Tsipras; Saygıdeğer Bakanlarım; Değerli Türk ve Yunan

Detaylı

Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı. Doç. Dr. Turan EROL un. Avrupa Birliği Eşleştirme Projesi. Kapanış Toplantısı Konuşması. 11 Aralık 2007.

Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı. Doç. Dr. Turan EROL un. Avrupa Birliği Eşleştirme Projesi. Kapanış Toplantısı Konuşması. 11 Aralık 2007. Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Doç. Dr. Turan EROL un Avrupa Birliği Eşleştirme Projesi Kapanış Toplantısı Konuşması 11 Aralık 2007 SPK Ankara Sayın Bakanım, Değerli Büyükelçiler, Saygıdeğer Konuklar,

Detaylı

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı Aralık 05, 2014-3:06:00 Başbakan Davutoğlu, bedelli askerlik konusunun Yüksek Askeri Şura'da (YAŞ) görüşüldüğünü ve olumlu kanaatlerin ifade edildiğini söyledi. Başbakan

Detaylı

YENİ BAŞKAN ÇİĞDEM ASAFOĞLU: DEB PARTİSİ BİR DAVA PARTİSİDİR Pazar, 06 Ocak :46

YENİ BAŞKAN ÇİĞDEM ASAFOĞLU: DEB PARTİSİ BİR DAVA PARTİSİDİR Pazar, 06 Ocak :46 Çiğdem Asafoğlu, Dostluk Eşitlik Barış (DEB) Partisi 5. Olağan Genel Kurul toplantısında yapılan oylamada 302 delegenin oyunu alarak DEB Partisi nin 7. Genel Başkanı oldu. DEB Partisi nin yeni Başkan Çiğdem

Detaylı

BURDUR VE ISPARTA OSB LERİ İÇİN ATIKSU ARITMA TESİSİ YAPIMI İLK ADIM ATILDI

BURDUR VE ISPARTA OSB LERİ İÇİN ATIKSU ARITMA TESİSİ YAPIMI İLK ADIM ATILDI AĞUSTOS 2017 Bülten 4 AĞUSTOS 2017 BURDUR VE ISPARTA OSB LERİ İÇİN ATIKSU ARITMA TESİSİ YAPIMI İLK ADIM ATILDI Burdur 1 inci, 2 inci Organize Sanayi Bölgesi ve Isparta Süleyman Demirel Organize Sanayi

Detaylı

15 Ekim 2014 Genel Merkez

15 Ekim 2014 Genel Merkez ÇİN Yatırım Fırsatları Paneli 15 Ekim 2014 Genel Merkez İş Dünyamızın Saygıdeğer Mensupları, Değerli MÜSİAD üyeleri, Değerli Basın Mensupları, Toplantımıza katılımından dolayı teşekkür ediyor, Sizleri

Detaylı

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu -KAPANIŞ KONUŞMASI- M. Recai KUTAN 7 Kasım 2014 I. DÜNYA SAVAŞININ 100. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASI

Detaylı

EYLÜL AYI OLAĞAN MECLİS TOPLANTIMIZA HOŞ GELDİNİZ

EYLÜL AYI OLAĞAN MECLİS TOPLANTIMIZA HOŞ GELDİNİZ EYLÜL AYI OLAĞAN MECLİS TOPLANTIMIZA HOŞ GELDİNİZ YÖNETİM KURULU AYLIK FAALİYET RAPORU 28.09.2015 Eylül ayı içerisinde üyelerimizin talep ettiği 25 üyeye Kapasite Raporu, 5 üyemize Ekspertiz Raporu ve

Detaylı

ULUSLARARASI TEKE DERGİSİ. 1. Uluslararası TEKE (Türkçe, Edebiyat, Kültür, Eğitim) Dergisi nin Yayımlanma Sebebi ve Hedefi:

ULUSLARARASI TEKE DERGİSİ. 1. Uluslararası TEKE (Türkçe, Edebiyat, Kültür, Eğitim) Dergisi nin Yayımlanma Sebebi ve Hedefi: ULUSLARARASI TEKE DERGİSİ 1. Uluslararası TEKE (Türkçe, Edebiyat, Kültür, Eğitim) Dergisi nin Yayımlanma Sebebi ve Hedefi: Yaklaşık yirmi yılı aşkın bir süredir dünyada sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik

Detaylı

1 2 Eylül 2018, Bişkek

1 2 Eylül 2018, Bişkek T.C. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ın Kırgızistan a Resmi Ziyareti Vesilesiyle Özel Sektör Heyet Programı ve 1 2 Eylül 2018, Bişkek 2 T.C. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ın 1 2 Eylül

Detaylı

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi 28.11.2016-22:02 Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi - Sudan Stratejik Çalışma ve Araştırmalar Merkezi Başkanı Dr. Hüseyin: - "Türkiye,

Detaylı

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI HÜRRİYET İLKOKULU 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI 1 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI Sayın Müdürüm, Saygı Değer Öğretmenlerim,Kıymetli

Detaylı

Saygılarımızla, Genç Barış İnisiyatifi Derneği adına, M. Emre Akkaş Genel Başkan

Saygılarımızla, Genç Barış İnisiyatifi Derneği adına, M. Emre Akkaş Genel Başkan Genç Barış İnisiyatifi Derneği tüm insanlığın ortak gayesi olan dünya barışının temin edilmesine katkı sağlamak isteyen, insanlığa din, dil, ırk ve cinsiyet farkı gözetmeksizin faydalı olmayı hedeflemiş,

Detaylı

İSTE (Barbaros Hayrettin Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi), DENİZCİLİK EĞİTİM KONSEYİ ile demir aldı!

İSTE (Barbaros Hayrettin Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi), DENİZCİLİK EĞİTİM KONSEYİ ile demir aldı! İSTE (Barbaros Hayrettin Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi), DENİZCİLİK EĞİTİM KONSEYİ ile demir aldı! Türkiye ve Kıbrıs'ta lisans düzeyinde denizcilik eğitimi veren 20 Üniversitenin yanı sıra Ulaştırma,

Detaylı

Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları,

Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları, Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları, Ankara Forumunun beşinci toplantısını yaptığımız için çok mutluyum. Toplantıya ev sahipliği

Detaylı

Uluslararası İktisadi ve İdari Perspektifler Kongresi: Yeni Bölgesel Vizyonlar

Uluslararası İktisadi ve İdari Perspektifler Kongresi: Yeni Bölgesel Vizyonlar Uluslararası İktisadi ve İdari Perspektifler Kongresi: Yeni Bölgesel Vizyonlar Azerbaycan Türkiye İş Adamları Birliğinin katkıları ile Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) ve Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi

Detaylı

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU Kasım 29, 2006-12:00:00 BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK

Detaylı

TRABZONSPOR ŞENOL GÜNEŞ STADYUMU AÇILIŞI

TRABZONSPOR ŞENOL GÜNEŞ STADYUMU AÇILIŞI şubat 2017 18. SAYI TRABZONSPOR ŞENOL GÜNEŞ STADYUMU AÇILIŞI Trabzonspor Kulübü nün yeni stadyumunun açılışında ekibimizle görev başındaydık. Trabzon ofisimizden ekibin kurulumunun sağlandığı bu önemli

Detaylı

I. ULUSLARARASI SOSYAL VE EKONOMİK ARAŞTIRMALAR ÖĞRENCİ KONGRESİ

I. ULUSLARARASI SOSYAL VE EKONOMİK ARAŞTIRMALAR ÖĞRENCİ KONGRESİ I. ULUSLARARASI SOSYAL VE EKONOMİK ARAŞTIRMALAR ÖĞRENCİ KONGRESİ Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi tarafından düzenlenen I. Uluslararası Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Öğrenci Kongresi,

Detaylı

BÖLGESEL TİCARET TOPLANTISI İZMİR

BÖLGESEL TİCARET TOPLANTISI İZMİR BÖLGESEL TİCARET TOPLANTISI İZMİR 13.01.2018 Sayın Valim, Sayın TOKİ Başkan Yardımcım, Sayın Ticaret Odası Başkanım, Sayın Rektörlerim, Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Değerli MÜSİAD Üyeleri ve Dostları

Detaylı

ENDONEZYA MALEZYA TİCARET HEYETİ (27 Mayıs 1 Haziran 2012)

ENDONEZYA MALEZYA TİCARET HEYETİ (27 Mayıs 1 Haziran 2012) ENDONEZYA MALEZYA TİCARET HEYETİ (27 Mayıs 1 Haziran 2012) Ülkemiz ile Endonezya ve Malezya arasındaki ticari ilişkilerin gelişmesi amacıyla 27 Mayıs - Haziran 2012 tarihleri arasında Ekonomi Bakanlığı

Detaylı

Türkmenistan ata yurdumuz

Türkmenistan ata yurdumuz Türkmenistan ata yurdumuz Ağustos 15, 2013-5:41:17 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Biz Türkiye, Türkmenistan'ı ata yurdumuz olarak görüyoruz. Türkmenistan'ın her başarısından en az Türkmenistan kadar büyük

Detaylı

BORSA GÜNDEM DENİZLİ TİCARET BORSASI E-DERGİSİ

BORSA GÜNDEM DENİZLİ TİCARET BORSASI E-DERGİSİ BORSA GÜNDEM DENİZLİ TİCARET BORSASI E-DERGİSİ Nisan - Mayıs - Haziran 2018 BORSA MECLİSİ SEÇİLDİ Denizli Ticaret Borsası nda gerçekleşen seçimde Borsa üyeleri yeni Borsa Meclisini seçti. Seçimde tek liste

Detaylı

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Karacan Düzce'de

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Karacan Düzce'de AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Karacan Düzce'de 22.11.2017-22:35 Son Güncelleme: 22.11.2017-22:35 AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Harun Karacan, 2019 a giden yolda dava uğruna daha fazla mücadele edeceğiz

Detaylı

Bodrum a gönül veren ünlüler Trafo da buluştu

Bodrum a gönül veren ünlüler Trafo da buluştu Bodrum a gönül veren ünlüler Trafo da buluştu Bodrum Ticaret Odası (BODTO) ve Bodrum Belediyesi tarafından ortaklaşa düzenlenen organizasyon ile yaşamının bir bölümünü Bodrum da geçirmiş ve Bodrum a gönül

Detaylı

UKBA. e Bülten TACİKİSTAN DAN TÜRKİYE YE UKBA DERNEĞİ AMERİKA DA SOHBET MECLİSLERİ KURDU KARDEŞLERİMİZLE PİKNİKTEYİZ

UKBA. e Bülten TACİKİSTAN DAN TÜRKİYE YE UKBA DERNEĞİ AMERİKA DA SOHBET MECLİSLERİ KURDU KARDEŞLERİMİZLE PİKNİKTEYİZ UKBA e Bülten UKBA - ULUSLARARASI KARDEŞLİK BARIŞ VE AHLÂK DERNEĞİ YAYIN ORGANI EYLÜL - ARALIK 2012 SAYI / 1 TACİKİSTAN DAN TÜRKİYE YE KARDEŞLERİMİZLE PİKNİKTEYİZ ŞEMSEDDİN BEKTAŞOĞLU İLE HİNDİSTAN DAYIZ

Detaylı

Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı!

Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı! Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı! REC Türkiye tarafından, Almanya Büyükelçiliği desteğiyle düzenlenen geniş katılımlı konferansta; BM İklim Değişikliği Marakeş COP22 - Taraflar

Detaylı

TEBLİĞ ve SUNUM OTURUMU

TEBLİĞ ve SUNUM OTURUMU TEBLİĞ ve SUNUM OTURUMU Başkan : Prof Dr. İbrahim Hakkı YILMAZ Iğdır Üniversitesi Rektör Yardımcısı Sunum : Iğdır ilinde Kentsel Dönüşüm: Mevcut Durum ve Hedefler Banu ASLAN CAN Iğdır Çevre ve Şehircilik

Detaylı