T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI AÇIK ÖĞRETİM OKULLARI AÇIK ÖĞRETİM LİSESİ - MESLEKİ AÇIK ÖĞRETİM LİSESİ TARİH

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI AÇIK ÖĞRETİM OKULLARI AÇIK ÖĞRETİM LİSESİ - MESLEKİ AÇIK ÖĞRETİM LİSESİ TARİH"

Transkript

1 T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI AÇIK ÖĞRETİM OKULLARI AÇIK ÖĞRETİM LİSESİ - MESLEKİ AÇIK ÖĞRETİM LİSESİ TARİH 6 DERS NOTU YAZAR Erdoğan ERMAN ANKARA 2014

2 MEB HAYAT BOYU ÖĞRENME GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI AÇIK ÖĞRETİM OKULLARI DERS NOTLARI DİZİSİ Copyright MEB Her hakkı saklıdır ve Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Tümü ya da bölümleri izin alınmadan hiçbir şekilde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz. Yazar Grafik Kapak : Erdoğan ERMAN : Hatice DEMİRER : Güler ALTUNÖZ

3

4

5

6

7 İÇİNDEKİLER 1. ÜNİTE TÜRKLERİN İSLAMİYET İ KABULÜ 1. İSLAMİYET İN DOĞUŞU VE İSLAM DİNİ TÜRKLERLE MÜSLÜMANLAR ARASINDAKİ İLK İLİŞKİLER TALAS SAVAŞI VE TÜRKLERİN İSLAMİYETE GİRİŞLERİ TÜRKLERİN İSLAMİYETE HİZMETLERİ 30 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME 34 ÜNİTE 2 İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ 1. TOLUNOĞULLARI İHŞİDOĞULLARI KARAHANLILAR GAZNELİLER BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ HARZEMŞAHLAR DEVLETİ 83 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME 89 ÜNİTE 3 TÜRK İSLAM DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE UYGARLIK 1. TOPLUM YAPISI DEVLET YÖNETİMİ ORDU TOPRAK YÖNETİMİ HUKUK DİL VE EDEBİYAT EKONOMİK HAYAT BİLİM VE SANAT 123 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME 136

8 ÜNİTE 4 ORTA ASYA VE YAKIN DOĞU DA KURULAN DİĞER DEVLETLER 1. FÂTIMÎLER EYYUBİLER MEMLUKLER MOĞOL İMPARATORLUĞU TİMUR DEVLETİ BABÜR DEVLETİ 186 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME 193 ÜNİTE SONU DEĞERLENDİRME SORULARI CEVAP ANAHTARI 195 SÖZLÜK 196 KRONOLOJİ 203 KAYNAKÇA 206

9 1. ÜNİTE TÜRKLERİN İSLAMİYET İ KABULÜ

10 Bu ünitenin sonunda: NELER ÖĞRENECEĞİZ? 1. İslam dininin doğuşunu ve yayılışını kavrayacak, 2. Türklerin İslam dinini seçmelerinin nedenini öğrenecek, 3. Talas Savaşı nın Türk tarihi açısından önemini kavrayacak, 4. Türk milletinin zekâ ve kabiliyetini, çalışkanlığını, ilim ve sanatseverliğini, estetik zevkini, insanlık duygusunun yüceliğini öğreneceksiniz. ANAHTAR KAVRAMLAR HANİF BEDEVİ CAHİLİYE DEVRİ HİCRET TALAS HALİFE MEVALİ 10

11 GİRİŞ Sevgili Öğrenciler, İslamiyet, ilahi dinlerin en sonuncusu ve Hz Muhammed in(sav) peygamber olarak tebliğ ettiği dinin adıdır. Ancak bu dar anlamının yanı sıra daha geniş manası ile İslamiyet Allah tarafından ortaya konulan düzen ve kurallar anlamına da gelmektedir. Bu tanıma göre, bütün peygamberler Allah ın varlık ve birliğini vurgulamış, O nun emir ve yasaklarını tebliğ etmiş olduğundan İslam Peygamberidirler. İslam Tarihi kavramını dar manası ile son Peygamber Hz. Muhammed in doğumu ile başlayıp günümüze kadar gelen bir süreç; geniş anlamı ile Hz Âdem den günümüze kadar insanlığın tarihi olarak anlamak mümkündür. Bu ünitemizde İslam Tarihi hakkında kısa bilgiler verilecektir. 1. İSLAMİYET İN DOĞUŞU VE İSLAM DİNİ YORUMLAYALIM Yüce Allah ın insanlık tarihi boyunca peygamber seçip göndermesi, insanlara lütfetmiş olduğu en büyük nimetlerinden biridir. Çünkü peygamberler insanlığa daima yol gösterici olmuşlar, onların maddî ve daha ziyade manevî alanlarda kalkınmalarını ve ilerlemelerini sağlamışlardır. Her peygamber insanlığa yeni ufuklar açmış, yenilikler getirmiş ve kendisine inananların insanca yaşamaları için Resim : lü Yıllarda Yapılan Bir Kâbe Tasviri onlara doğru yolu göstermiştir. Bunların sonuncusu, bütün insanlık için bir müjdeci, bir uyarıcı ve âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Hz. Muhammed dir. Onu peygamber (resul) olarak göndermesi, yüce Allah ın tarihî olarak ilk müslümanlara, evrensel olarak da bütün insanlara verdiği nimetlerin en büyüğüdür. İslam dan önce Araplar Cahiliye dönemi denilen karanlık bir dönem yaşadılar. Bu dönemde insanlar maddi bakımdan geri kaldıkları gibi bilgi ve ahlak bakımından da geri idiler. Cahiliye geleneklerine uyarak Allah a ortak koşuyor, putlara tapıyorlar, birbirlerini öldürüyorlardı. Ümmi idiler, yani okuma yazma bilmiyorlardı. Onları bu gerilikten kurtaran hiç şüphesiz Hz. Peygamber olmuştur. Zira o, insanlara bir yandan kitabı yani Kur an ı, diğer yandan da hikmet i yani dinî konularla ilgili en doğru bilgileri ve genellikle sünnet diye ifade edilen en güzel davranış biçimlerini öğretti. Allah ın gerek kendisine vahyettiği gerekse evrende yerleştirdiği âyetlerini okuyup 11

12 açıklayarak insanları bilmedikleri konularda aydınlattı ve böylece aydınlanmanın da yollarını açtı. Böylece Müslümanları, bilgi ve erdemlerle donatarak onların başarıdan başarıya koşmalarını sağladı, Müslümanlar Peygamber in açtığı bu aydınlık yolda ilerleyerek sonraki yüzyıllarda dinî ve dünyevi ilimlerde, bunların uygulamaya geçirilmesinde insanlığa örnek ve önder olacak bir konuma yükseldiler. Kısaca Hz. Peygamber, getirdiği kitap ve hikmet sayesinde geri kalmış bir toplumu eğiterek kısa bir sürede lider ve örnek durumuna getirdi. Kuran Yolu,1.Cilt,S,710,711 CEVAPLAYALIM 1. Peygamberlerin insanlık tarihindeki konumları açısından neler söylenebilir? 2. Hz. Muhammed in(sav) Arap toplumu açsından önemi hakkında neler söylenebilir? 3. Hz. Muhammed in(sav) insanlık tarihi açısından önemini nasıl ifade edebilirsiniz? Harita 01.01: İslam Öncesi Arabistan Arabistan, Asya nın güneybatısında Basra Körfezi ve Kızıldeniz arasında yer alan, kuzeyinde Irak ve Ürdün ün bulunduğu çok büyük bir yarımadadır. Arabistan ın Hicaz bölgesinde Mekke, Medine ve Taif şehirleri yer alır. Arapların kökeni Sami ırkından gelmektedir. Samiler, Arap Yarımadası nda yaşamışlar, zamanla buradan dağılarak İlk Çağ dan bu yana Mezopotamya, Suriye, Filistin bölgelerinde etkin rol oynamışlardır. Arabistan da İslamiyet ten önce; Main, Saba, Himyeri, Nebat, Tedmür, Lahmi ve Gassani Devletleri kurulmuştur. İslamiyet in doğuşuna kadar, Arap Yarımadası nda önemli bir siyasi güç ortaya çıkmamıştır. Araplar genel olarak kabileler hâlinde yaşarlardı. Her kabilenin 12

13 başında şeyh ve emir gibi yöneticiler vardı. Mekke, içinde Kâbe olması nedeniyle önemli bir merkezdi. Darun Nedve denilen danışma kurulu şehir yönetimiyle ilgili konularda toplanır ve karar alırdı. Şehir V. yüzyılın ortalarından itibaren Kureyş kabilesi tarafından yönetiliyordu. Resim 01.02: Mekke Şehrinin Eski Hâlinden Bir Görüntü Arapların genel olarak hayat biçimleri göçebe ve yerleşik hayata dayalıydı. Göçebe hayat süren Araplara bedevi, kentlerde yaşayanlara ise medeni denilirdi. Göçebelerin en önemli geçim kaynağı hayvancılık, yerleşiklerin ise tarım ve ticaretti. Kabile yaşamında kan bağı çok önemliydi. Arap Yarımadası nda kan davası ve sınır anlaşmazlıkları yüzünden savaşlar eksik olmazdı. Sadece yılın dört ayında (muharrem, recep, zilka da ve zilhicce) savaş yapmazlardı. Bu esnada bütün kabileler güvenlik içinde seyahat edebildikleri için, genellikle büyük panayırlar kurulurdu. Hicaz bölgesindeki panayırların en önemlileri, Mekke civarında kurulmakta olan Ukaz Panayırı ydı. Bu panayıra ülkenin dört bir yanından akın akın gelenler arasında satıcılar, şairler, hatipler ve çeşitli dinlere mensup birçok tüccar bulunurdu. Panayırda alışveriş yapılır, eğlenceler düzenlenir, şiir yarışmaları tertip edilirdi. Beğenilip derece alan şiirler Kâbe nin duvarına asılırdı. Erkeğin egemen olduğu bir aile yapısı vardı. Çok eşli evlilikler yaygındı. Kadınların miras hakkı yoktu. İslamiyet öncesinde Arapların çoğu putlara taparlardı. Kâbe Araplarca kutsal sayılır ve içinde her kabilenin putları bulunurdu. En büyük putlar Hübel, Lat, Menat ve Uzza idi. Araplar yılda bir kez Kâbe yi ziyarete giderler, putlar için kurbanlar keserlerdi. 13

14 Resim 01.03: Ukaz Panayırı ile İlgili Temsilî Resim Arabistan da az da olsa Hıristiyanlık ve Museviliğe inananlar da vardı. Ayrıca Araplar arasında kendilerine hanif adı verilen ve Hz İbrahim in dinine inananlar da vardı. Kısaca özetlenirse Hz Muhammed öncesinde Arap Yarımadası ve daha birçok yerde insanlar arasında adalet kaybolmuş, toplumlar insani, ahlaki, dinî, ekonomik yönden çöküntü içerisine girmişti. İşte bundan dolayı Hz. İsa dan sonra Hz. Muhammed in gelişine kadarki döneme Cahiliye Dönemi denmektedir.? Cahiliye Dönemi nin özelliklerini araştırınız. YORUMLAYALIM Hz.Ömer e Göre Cahiliye Dönemi Cahiliye döneminin bazı özelliklerini Hz. Ömer in anlattığı bir hikâye üzerinden değerlendirmek mümkündür. Hz. Ömer Cahiliye Dönemi nde yaptığımız şeylerden biri var ki aklıma geldiğinde kendimi tutamaz ağlarım. Biri de var ki aklıma geldiğinde kendimi tutamaz, gülerim. demektedir. Bunların neler olduğunun sorulması üzerine Hz Ömer; ağladığı şeyin Cahiliye Dönemi nde kız çocuğu sahibi olmayı bir utanç ve eziklik olarak görmeleri ve bu sebeple kendi kızını diri diri toprağa gömmek olduğunu söyler. Hz. Ömer, kızını diri diri toprağa gömerken kızının Hz. Ömer in üzerindeki toz ve toprağı temizlemeye çalıştığını buna rağmen onu öldürdüğünü söyleyip bunu hatırlayınca ağladığını ifade eder. Hz. Ömer güldüğü şeyin ne olduğu sorulduğunda ise uzun yolculuklara çıkmadan evvel tapınmak için helvadan putlar yaptıklarını, sonra yolda acıkınca bu putları yediklerini ve bunu hatırladıkça da güldüğünü ifade eder. ( Yazar tarafından düzenlenmiştir.) 14

15 ? Cahiliye Dönemi nde toplumun yapısı düşünüldüğünde İslam dininin önemi hakkında neler söylenebilir? Resim 01.04: Hz.Muhammed in(sav) Doğduğu Ev Hz. Muhammed, 571 yılında Mekke şehrinde dünyaya geldi. Hz. Muhammed Mekke nin en asil kabilesi olan Kureyş kabilesindendir. Babası Abdülmuttalib in oğlu Abdullah, annesi Vehb in kızı Amine idi. Dedesi ona çok öğülen anlamına gelen Muhammed ismini koydu. Hz Muhammed doğduğunda onun gelişini müjdeleyen mucizevi olaylardan bazıları şunlardır: İran hükümdarı Kisra nın sarayının sallanması ve on dört sütununun yıkılması, mecusilerin tapındığı ve bin yıldır sönmeyen ateşin sönmesi, Kâbe de bulunan putların yere yıkılması, İran daki Sava Gölü nün kuruması, İran daki Semave deresinin taşması.? Aşağıdaki şemadan Hz.Peygamberin soy ağacını inceleyiniz.şerif ve seyyid unvanlarının nereden geldiğini söyleyiniz? 15

16 Hz. Muhammed, doğumundan evvel babasını, altı yaşında ise annesini kaybetti. Sekiz yaşına kadar dedesinin yanında kalan Hz. Muhammed i dedesi ölünce amcası Ebu Talip himayesine aldı. Hz. Muhammed on iki yaşına gelince amcası ile ticaret yapmak için Suriye ye gitti. Busra denilen küçük bir yerleşim yerine geldiklerinde Rahip Bahira Hz. Muhammed i görünce, onun, geleceği haber verilen son peygamber olduğunu anladı. Rahip Bahira Hıristiyanlar arasında saygı duyulan meşhur bir âlimdi. Ebu Talip e, yeğenini hemen geri götür, Yahudiler çocuğu görüp de benim gibi onu fark ederlerse ona kötülükte bulunurlar, dedi. Hz. Muhammed in geleceği Hz. İsa tarafından müjdelenmişti. Yahudiler de son peygamberin geleceğini biliyorlar ve onun kendi içlerinden çıkmasını istiyorlardı. Hz. Muhammed daha önce olduğu gibi gençlik çağlarında da güvenilirliği, dürüstlüğü ve doğruluğu ile ün saldı. Onun ününü duyan Hatice adındaki Mekkeli bir tüccar, Hz. Muhammed e ticaret kervanlarının sorumluluğunu verdi. Hz. Muhammed 25 yaşında iken Hz. Hatice ile evlendi. Hz. Muhammed güzel huyluydu. Onda bütün güzel huyların ve özelliklerin var olduğunu düşmanları dahi tasdik etmişti Cömertti, yardımseverdi, kin tutmazdı. Putlara itibar etmez, onlara tapmanın yanlış olduğunu düşünürdü. Halk arasında güvenilir Muhammed anlamına gelen Muhammed ül Emin unvanıyla tanınmıştı. 16

17 Hz. Muhammed yaşı ilerledikçe insanlardan uzak bir hayat yaşamaya başladı. Zaman zaman Nur Dağı nda bulunan Hira Mağarası na gidip düşüncelere dalıyordu. Bir gün bu mağarada düşüncelere daldığı bir sırada, Allah tarafından gönderilen Cebrail adlı melek ona ilk vahyi getirdi. Bu vahiyde Yaratan Rabbinin adıyla oku... (Akık Suresi1) deniyordu. Bu ayetler Hz. Muhammed in peygamberliğinin ve İslam dininin de başlangıcıdır. Hz. Muhammed ilk olarak en yakınındaki kişileri İslamiyet e davet etti. İslamiyet i ilk kabul edenler Hz. Hatice, Hz.Zeyd, Hz.Ebubekir ve Hz. Ali olmuştur. Bu insanlara ilk Müslümanlar denir. Önce en yakın akrabanı uyar ayeti gelince Hz. Muhammed ikinci olarak Abdulmuttalib oğullarını İslam a davet etti. Ey Peygamber! İnsanlara emrolunduğunu açıkça tebliğ et. ayetiyle tebliğin üçüncü aşaması başladı. Hz. Peygamber uzak- yakın, efendi- köle, her grup insanı açıkça İslam a davet etmeye başladı. O insanları tevhide yani Allah ın birliğine çağırıyor, müşrikler ise atalarımızın dini dedikleri putperestlikte direniyorlardı. Gün geçtikçe Müslümanların sayısının artması müşrikleri yani puta tapan Mekkelileri telaşa düşürdü. Müslümanlara baskı ve şiddet başladı. Gözleri önünde birçok kişi Müslüman olunca müşrikler Hz Muhammed i, amcası Ebu Talip e şikâyet ettiler. Ebu Talip Hz. Muhammed e artık tebliğden vazgeçmesini söyleyince Hz. Muhammed Ey amca! Güneşi sağ elime ayı da sol elime verseler ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem. diyerek kararlılığını ifade etti. Bundan sonra Müslümanlar üzerinde baskılar daha da arttı. Bu baskılar sonunda Müslümanların bir kısmı 615 yılında Habeşistan a göç etti. 619 yılında Kâbe yi ziyarete gelen Medineli altı kişi ile Hz. Muhammed Akabe denilen yerde görüşerek onları İslam a davet etti. Medineliler de bu daveti kabul ettiler. 621 ve 622 yıllarında iki görüşme daha yapıldı. Bu görüşmelere I.ve II. Akabe biatleri denilmiştir. Bu biatlerle Medineliler, Hz. Muhammed e bağlı kalacaklarına söz verdiler. Bu arada Mekkeli müşrikler en son çare olarak Hz. Muhammed i öldürmeye karar verdiler. Hz. Muhammed onların bu planı uygulamalarına fırsat vermeden yakın dostu Hz. Ebubekir le beraber 622 yılında Medine ye göç etti. Bu olaya, İslam tarihinde hicret adı verilir. Her göç hicret olmadığı gibi Müslümanların Medine ye gitmeleri de bir Resim 01.05: Medine Şehri kaçış değildir. İnandıkları din uğruna yaptıkları fedakârlık örneğidir. Ayrıca bu olay Hz. Ömer in halifeliği zamanında İslam dünyası için Hicri takvimin başlangıcı kabul edilmiştir. 17

18 Müslümanlar hicretten sonra Medine de ilk İslam devletini kurdular. Hz. Muhammed Medineli Yahudilerle vatandaşlık anlaşması olan Medine Sözleşmesi ni imzaladı. Medine de bulunan Müslümanlarla Mekkeliler arasında Bedir (624), Uhud (625), Hendek (627) savaşları yapıldı. OKUYALIM MEDİNE SÖZLEŞMESİ Mekke ye oranla her bakımdan geri kalmış bir yer olan Medine de putperest, Yahudi ve Hıristiyan bulunmaktaydı. Bir süre sonra Hz. Muhammed, Medine de yaşayanlarla bir sözleşme yaptı. Böylece Hz. Muhammed aynı topraklar üzerinde yaşayan insanların dinleri, inançları ve idealleri aynı olmasa da uymaları gereken evrensel kuralları bu sözleşmeyle ortaya koymuş oluyordu. Bu sözleşme, Medine Sözleşmesi olarak bilinir. Kırk yedi maddeden oluşan Medine Sözleşmesi nin bazı maddeleri şunlardır: Diyetlerle fidyelere ait kurallara önceden olduğu gibi bundan sonra da uyulacaktır. Museviler din hürriyetine sahip olacaktır. Yahudiler veya Müslümanlar üçüncü bir tarafa karşı savaş ilanına mecbur kalırsa birbirlerine yardım edeceklerdir. İki taraf da kureyşli müşrikleri korumayacaktır? Medine Sözleşmesi ni bugünün şartlara göre değerlendirdiğinizde nasıl yorumlarsınız? YORUMLAYALIM BEDİR SAVAŞI NIN ÖNEMİ Bedir Savaşı nda kazanılan zaferin büyüklüğü, Müslümanları yüreklendirmişti. Hz. Muhammed, Bedir in önemini biliyor ve onun için savaş devam ederken Rabbi ne yalvarıyordu: Ya Rabbi! Eğer bu topluluk helak olursa artık yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmaz. Zafer, Müslümanların bağımsızlığını ve varlığını Resim 01.06: Bedir Savaş ı ile İlgili Temsilî Resim 18

19 sürdürme kabiliyetini artırmış ve Kureyş in sonunun yavaş yavaş yaklaşmakta olduğunu hissettirmişti. İslam ın geleceği açısından sağlam bir temel teşkil edecek olan bu savaşın önemi açıkça anlaşılmaktadır. Bedir Savaşı na katılan her Müslüman a Ehl-i Bedir denilmiştir. Bu isimlendirme de İslam tarihinde benzeri bulunmayan bir şereftir, diğer savaşlar için böyle bir ifade kullanılmamıştır. İslam ın kazandığı ilk zafer namını alan Bedir gazvesinde bulunmuş olmak, Bedir mücahitleri özellikle İslam zayıfken zorlu yıllarda mücadele ettikleri için, bir asalet göstergesi sayılmıştı. Nitekim bu savaşta Müslümanlar yenilgiye uğrasaydı tarihin akışının değişmesi muhtemeldi. Bu savaştan sonra Müslümanlar, Müslüman olmayan Araplara karşı farklı bir konuma yükseldiler. Kureyş e meydan okuyan ve Kureyş in siyasi rolünü, prestijini devralan bir topluluk oldular. Bu savaştan sonra Kureyşliler, Hz. Muhammed i ve getirdiği dini ortadan kaldırmak için yeni taktikler düşünmeye devam ettiler. İslam ın birçok yeni hükmüyle Bedir Savaşı nın yakın ilgisi vardır. Bu hükümlerden biri, Müslümanları ilgilendiren hayati konularda istişare etmekti, savaş sırasında da bunun çeşitli örnekleri görülmüştü. Diğeri ise, Müslümanların savaşlarda maddi hedeflerden sakınmaları ve niyetlerinin sırf Allah ın kelamını yüceltmek olmasıydı. Ali Çimen, Göknur Göğebakan, Tarihi Değiştiren Savaşlar,s,48? Bedir Savaşı nın İslam tarihindeki önemiyle ilgili neler söylenebilir? Resim 01.07: Hayber Kalesi Müslümanlar Mekkeli müşriklerle 628 yılında Hudeybiye Anlaşması nı imzaladılar. 629 yılında Şam ticaret yolunun güvenliği açısından önemli bir konumda olan Hayber Kalesi ni Yahudilerin elinden aldılar. 630 yılında ise Mekke yi fethettiler. Aynı yılda Huneyn ve Taif seferlerini yaptılar. 631 yılında Bizanslılara karşı Tebük Seferi ni yaptılar. Tebük Seferi Müslümanların Arabistan dışına yaptıkları ilk seferdir. Hazreti Muhammed in öncülüğünde gittikçe sayıları artan ve güçlenen Müslümanlar, Arabistan Yarımadası ndaki kabileleri İslamiyet bayrağı altında topladılar. Hazreti Muhammed in 632 yılındaki vefatın- 19

20 dan sonra Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali sırayla halife seçildiler. İslam tarihinde bu döneme Dört Halife Dönemi denir. Dört Halife Dönemi nin bazı olaylarını aşağıdaki tablodan inceleyiniz. DÖRT HALİFE(HÜLAFA-İ RAŞİDİN) DÖNEMİNİN( ) BAZI OLAYLARI Hz. EBUBEKİR(MS ) Hz. ÖMER (MS ) Hz. OSMAN(MS ) HZ. ALİ ( ) Yalancı peygamberler ortadan kaldırıldı. Zekat vermek istemeyen ve isyan eden kabileler itaat altına alındı. Kuran-ı Kerim ilk defa kitap hâline getirildi. Mısır, Suriye, Irak, İran ve Azerbaycan fethedildi. Beytül Mal kuruldu. Divan, adalet ordu ve posta teşkilatları kuruldu. Hicri takvim kullanılmaya başladı. Horasan ve Harzem ülkeleri ile Tunus ve Kıbrıs Adası fethedildi, Müslümanlar Kafkas dağlarına kadar ilerleyerek Hazar Türkleri ile komşu oldular. İlk İslam donanması oluşturuldu. Kuran-ı Kerim çoğaltıldı. İlk defa iç karışıklıklar başladı. Cemel ve Sıffin savaşları yapıldı. Müslümanlar arasında bölünmeler oldu. Müslümanların bilgi ve ilim sahibi olmaları için okul kuruldu. Eğitime büyük önem verildi. Hz. Ali nin şehit edilmesi ile İslam tarihinde Dört Halife Dönemi sona erdi.? 1. Kuran-ı kerim ilk defa hangi halife zamanında kitap hâline getirilmiştir? 2. İslam fetihleri en çok hangi halife zamanında yapılmıştır? 3. Hz. Ali döneminin belli başlı olayları nelerdir? 20

21 Harita 01.02: İslamiyet in Yayılışı Harita 01.03: Günümüzde İslam Dünyası 21

22 ? Yukarıdaki haritaları incelediğinizde 7 ve 8. yüzyıllarda İslamiyet in yayıldığı yerlerle günümüz dünyasında İslamiyet in hâkim olduğu yerler arasında hangi benzerlik ve farklılıklar vardır? YORUMLAYALIM İSLAM PRENSİPLERİNİN İSLAM IN YAYILMASINA ETKİLERİ Resim 01.08: Hz Muhammed in (s.a.v.)mührü, Topkapı Sarayı Resim 01.09: llah ve Muhammed Yazılı Resim Kur an-ı Kerim, Arapların İslamiyet e kitleler hâlinde girmesine sebep olan en önemli unsurlardan biridir. Fakat Araplar dışındaki toplumlar, Türkler, İranlılar, Hind, Çin, Endonezya ve Afrika insanları bu dine nasıl girdiler? Ahmed Çelebi, «İslam Düşüncesinde Siyaset» isimli kitabında şöyle der: «İslami hükümet, halkı için yaşar, onların mutluluğu için çalışır, halkın rahat etmesi için yorulur. İslami hükümet halkın güven ve huzur içerisinde uyuması için uykusuz kalır. Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Raşidin devrinde İslami hükümet böyle idi veya bundan daha ileride idi» Hz. Muhammed (SAV) ve Hülefa-i Raşidin İslam ın getirdiği prensiplerin yaşaması için güçlüklere göğüs gerdiler. Bu prensipler onların kanlarına karıştı. Onlar hayatın lezzet ve nimetini bu prensiplerde buldular ve ona uydular. Onlar bu lezzet ve nimet uğruna İslam ın prensiplerini tatbik etmede çok hassas davrandılar. Eşitlik Adalet Fakir devlet başkanı 22

23 Önce Arap Yarımadası nda, daha sonra da cihan çapında kurulu düzeni ters çevirip görüşleri değiştiren ve yolları İslam hakimiyetine açan işte bu kelimelerdir. İslam, insanların eşitliğinden bahsettiği zaman yeryüzünün birçok yerinde insanlar arasında sınıf ayrımı vardı. Resim 01.10: Mukaddes Emanetlerden Kâbe Anahtarı- Topkapı Sarayı İslam eşitlik ve adaleti getirmiştir. İslam dan önce İran hükümdarları damarlarında ilahî bir kan dolaştığını, kendilerinin beşer tabiatının dışında bir tabiata sahip olduklarını, derecelerinin onlardan daha yüce ve durumlarının daha üstün olduğunu iddia ediyorlardı. İslam, Hz. Muhammed veya daha sonraki halifeleriyle idare edilenler arasında tam bir eşitliği gerçekleştirdi. Farklılık sadece takvada idi. Allah katında insan olarak herkes eşitti. Üstelik İslam bu eşitliği yalnız Müslümanlar için değil, hükmettiği bütün insanlar için uyguluyordu. Hz. Ömer bir gün kılıcını kaybetti. Bunu bir Yahudi buldu ve kılıcın kendisinin olduğunu iddia etti. Halife işi mahkemeye aksettirdi. Mahkemeye vardıklarında Hz. Ömer ve Yahudi kadının huzurunda oturdular. Kadı, Hz. Ömer e sorduğunda Hz. Ömer kılıcın kendisinin olduğunu söyledi. Yahudi ise bunu inkâr ederek kılıcın kendine ait olduğunu iddia etti. Kadı, Hz. Ömer den kılıcın kendisinin olduğuna dair delil göstermesini istedi. Hz. Ömer, delil gösteremedi. Bunun üzerine kadı kılıcın Yahudi nin olduğuna Resim 01.11: Mukaddes Emanetler İçinde Yer Alan Sahabelere Ait Kılıçlar- Topkapı Müzesi hüküm verdi. Yahudi, İslam ın kudret sahibi bir halife ile başka dine mensup sade bir vatandaş arasında gerçekleştirdiği eşitliğe, kadının huzurunda halifenin kendisiyle beraber nasıl oturduğuna, sonra kadının Hz. Ömer in sözünü kabul etmeyerek Yahudi nin lehine nasıl hüküm verdiğine hayret etti ve daha fazla dayanamayıp kılıcın Hz. Ömer e ait olduğunu belirtti ve Müslüman oldu. İslam ın geldiği zamanlarda bilinen şey, kralın mal biriktirip servetini artırması idi. Bir kısım Arapların kendisine Melikü l-mülûk hükümdarların hükümdarı dedikleri Hz. Muhammed ise elbisesini yamıyor, ayakkabısını dikiyordu. Hz. Ebû Bekir, Müslüman olmadan önce zengindi. Sonra malının çoğunu Allah yolunda harcadı. İran, Suriye ve Mısır ı idaresi altına alan Hz. Ömer, küçük bir evde yaşıyor mescitte uyuyor ve fukara elbisesi giyiyordu. 23

24 Hz. Osman, Arap tüccarlarının en zenginlerindendi. Bütün malını Allah yolunda harcamıştır. Hz. Ali, kendi ihtiyacı olduğu hâlde yanındaki yiyeceği fakirlere vermiş ve hakkında: İhtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler.» ayeti (Haşr suresi,ayet 9) nazil olmuştur. İnsanlar kendilerine, rüyada bile ulaşamayacakları ölçüde insani bir yapı sunan ve haklar getiren bu dine girmek için adeta akın etmişlerdir. Tarihî kaynaklar açıklamaktadır ki İslam ın yayılması kılıç ve kuvvetle değil, adalet ve eşitlikle olmuştur. ( Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi,C,1, s den özetlenmiştir.)? 1. İslam dininin getirdiği prensiplerin günümüzdeki önemi hakkında neler söylenebilir? 2. İslamiyet in farklı milletler tarafından benimsenmesinin sebepleri nelerdir? 3. İslam ın geldiği dönemdeki yönetici anlayışını, İslam nasıl değiştirmiştir? 4. Metindeki bilgilerde Hz. Ali nin hangi yönü vurgulanmıştır? 2.TÜRKLERLE MÜSLÜMANLAR ARASINDAKİ İLK İLİŞKİLER Türklerin Müslüman olmaları, Türk ve İslam tarihinde olduğu kadar dünya tarihi açısından da büyük bir olaydır. Türkler İslam dinini, İslam devletinin siyasi hakimiyetinde kalarak değil, uzun bir tanıma evresinden sonra kabul etmişlerdir. Resim 01.12: Türkler in İslama Girişleriyle İlgili Temsili Resim Türkler ile Müslümanlar arasındaki ilk ilişkiler Hz. Ömer zamanında 642 de yapılan Nihavend savaşından sonra İran ın fethinin tamamlanmasıyla başladı. Ancak bu tarihten önce de, birbirinden çok uzak ülkelerde yaşayan Türkler ile Araplar, Sasanî İmparatorluğunun aracılığıyla birbirlerini az da olsa tanıma imkânını bulmuşlardı. Cahiliye devri Arap şairlerinden Nabiga ez-zubyanî, Hassan B. Hanzala, Evs B. Ha-cer ve Şammah B. Zırâr ın şiirlerinde Türkler in askerî 24

25 yönleri ve kahramanlıklarına yer vermişlerdi. Arap yazar El-Câhız, Fezâ il-etrâk adlı eserinde Türklerin askerî kabiliyetlerini ısrarla belirtmektedir. Bütün bunlar göstermektedir ki Araplar, Türkler i başlangıçta askerî yönleriyle tanımışlardır. Hz. Ömer zamanında (MS ) yapılan fetihler sonunda Müslümanlar, Horasan, bilhassa Maveraünnehir ile Kafkaslar da Türkler ile karşı karşıya gelmişlerdi. Türklerle Araplar arasındaki mücadele Emevi Halifesi Muaviye (MS ) zamanında hızlandı. Halife Muaviye nin Horasan valisi Ubeydullah bin Ziyad 674 yılında İran ile Turan arasında tabi sınır olan Ceyhun Nehri ni geçerek çeşitli Türk beyliklerinin hüküm sürdüğü Maveraünnehir in önemli şehirlerinden Buhara yı kuşattı. Şehrin Türk asıllı melikesi Kabaç Hatun ile anlaşma yaptıktan sonra oradan aldığı 2000 Türk askeri ile geri döndü. Köktürk Devleti nin zayıflaması üzerine ortaya çıkan bağımsız Türk beyliklerinin hakim olduğu Maveraünnehir in fethi Kuteybe bin Müslim in Horasan valiliği sırasında (MS ) gerçekleşti. Kuteybe 706 da Mavcraünnehir i, 711 de Harizm i fethetti ve 713 te Buhara ya ilk camiyi yaptırdı. Emevilerin başta Türkler olmak üzere, diğer milletleri mevali yani köle olarak görmeleri, fetihlerini tebliğ zihniyetinden çok, ganimet zenginliğini ölçü alarak yapmaları, Türkler in Abbasiler Dönemi ne kadar İslamiyet e kitleler hâlinde geçmelerini engelledi. Emeviler zamanında Müslüman Araplar ile kuzeyde Hazar Türkleri arasında da çok çetin mücadeleler yaşandı. 653 yılında Abdurrahman bin Rabia komutasındaki İslam ordusu, Güney Hazar bölgesindeki Balancar da Hazarlar tarafından mağlup edildi. 707 yılında Mesleme idaresindeki Araplar, Hazarları Kafkasların kuzeyine, yani Dağıstan a ittiler. 718 yılında ise Hazarlar Kıpçaklar la birleşerek, Arap kuvvetlerini Kür-Aras boyunda bozguna uğrattılar. 737 de ise Emevi halifelerinden II. Mervan kişilik ordusuyla Hazar başkenti İtil i kuşattı. Bunun üzerine Hazar kağanı barış istedi. Yapılan bu barış ile Hazarlar, kendilerine teklif edilen Müslümanlığı kabul ettiler. Hemen iki İslam âlimi ve fakihi İslam ın esaslarını öğretmek üzere Hazar kağanının nezdine verildi. Böylece İslamiyet Hazar ın batısında da yayılmaya başladı. VII. yüzyılın ilk yarısındaki Müslüman-Türk münasebetleri, bazen ticari ve ekonomik olduysa da daha çok askerî çatışma olarak gelişme göstermişti. Bu devrede bazı Türkler yeni dini tanıyıp Müslüman olmuşlardı fakat sayıları azdı. Yani Türkler Müslüman oldu. hükmünü verdirecek çoğunluğa ulaşmamışlardı. VIII. yüzyılın başlarında yeniden güçlenen Köktürkler, Müslüman Araplarla savaşmaya başladılar. Bu dönemde Kültigin, Maveraünnehir de bazı yerleri geri aldı. Türkler ile Müslümanlar arasındaki mücadeleler, Türgişler Devleti zamanında özellikle de Su-lu Han döneminde şiddetlenerek devam etti. Su-lu Han, Müslim Bin Said 25

26 komutasındaki Arap kuvvetlerini Semerkant a çekilmeye mecbur etti. Su-lu Han ın bu başarısı, bölgedeki Arap nüfuzunun kırılmasına ve Arap askerlerinin ileri harekatlarının da bir süre için durmasına sebep oldu. Su-lu Han ın ölümü ve devletinin zayıflamasıyla Maveraünnehir de Emevilere karşı koyabilecek Türk devleti kalmadı. 750 yılında Emevi hanedanına muhalif olarak ülkenin doğusunda büyük bir ayaklanma çıktı. Ayaklanmanın başında Horasanlı Ebu Müslim adında bir Türk vardı. Ebu Müslim etrafına topladığı muhaliflerle Emevilere karşı yaptığı iki savaşı da kazandı. Sonuçta Emevi hanedanını iktidardan uzaklaştırdı. Onların yerine Hz. Muhammed in amcası Hz.Abbas ın soyundan gelen Abbasoğulları geçirildi. Böylece İslam tarihinde Emeviler Dönemi sona erdi ve yeni bir dönem başladı.? 1. Araplar Türkleri ilk önce daha çok hangi özellikleriyle tanımışlardır? 2. Kuteybe Bin Müslim in valiliği sırasında Türk- Arap ilişkileri hakkından neler söylenebilir? 3. Su-lu Kağan kimdir? Maveraünnehir tarihindeki önemi nedir? 4. Abbasi Devleti nin kurulmasında Türklerin katkıları hakkında neler söylenebilir? 3.TALAS SAVAŞI VE TÜRKLERİN İSLAMİYET E GİRİŞLERİ Abbasilerin başa geçmesiyle birlikte hemen bütün cephelerde olduğu gibi Türkler ile yapılan mücadeleler de hızını kaybetti. Maveraünnehr de Türk-Arap mücadelelerinin devam ettiği sırada bazı Türk beyleri Abbasilere karşı Çin den yardım istemişlerdi. Türkistan da hakimiyet kurmak için bu daveti iyi bir fırsat bilen Çin, 747 yılında büyük bir ordu ile batıya doğru ilerlemeye başladı. Ancak Çin in sert tutumu ve bilhassa Taşkent beyi Bagatur Tudun un öldürülmesi, bu sefer de Türkler i Horasan valisi Ebû Müslim den yardım istemeye sevketti. Ebû Müslim yardım teklifini derhal kabul ederek Ziyad b. Salih komutasındaki bir orduyu Çin kuvvetlerine karşı gönderdi. Türklerle Müslüman Arapların müttefik kuvvetleri 751 yılında Talas suyu kıyısında bugünkü Almaata yakınında Çin kuvvetleriyle karşılaştı.751 yılının temmuz ayında beş gün devam eden savaşta Çinliler ağır kayıplar vererek savaş meydanını terk ettiler. Talas Savaşının Sonuçları 1. Türkler ile Müslüman Araplar arasında ilişkiler yumuşadı ve savaşların yerini dostluklar aldı. 2. İslam dini yavaş yavaş Türkler arasında tanınmaya başladı. Bunun sonucunda Türkler kitleler hâlinde Müslümanlığı kabul etmeye başladılar. Türkler arasında 26

27 İslamiyet in yayılması Orta Asya ve Horasan bölgesinde İslam kültürüne dayanan yeni bir uygarlık ortamının oluşmasını sağladı. İslamiyet i kabul eden ilk Türk topluluğu Karluklar oldu. 3. Orta Asya, Çinlilerin kontrolüne girmekten kurtarıldı. 4. Müslüman Araplar, Çinlilerden kâğıt imal etmesini öğrendiler. Kâğıt, tarih boyunca bilginin korunması, nesilden nesile ve toplumdan topluma yayılmasında en önemli araçlardan biri olmuştur. Bu bakımdan Talas Savaşı nın dünya kültür tarihi bakımından en önemli sonucu Arapların Çinlilerden kâğıt imal etmeyi öğrenmeleridir. Müslüman Araplar kâğıdı ilk kez Çin in dışında üreterek medeniyetin bütün dünyada hızla yayılmasına katkı yapmışlardır. 5. Abbasi Devleti yönetiminde Türkler görev almaya başladılar. İslamiyet i Karluklardan sonra, Yağma ve Çiğil boyları kabul ettiler. İslamiyet i kabul eden ilk Türk Devleti İdil (Volga) Bulgar Hanlığı, İslam ülkelerinin tamamen uzağında idi ve bu dinin kabulüyle Bulgar toprakları İslam coğrafyasına katılmış, Bulgar milleti de Abbasi hilafetinin manevi otoritesini kabul etmişti. İslamiyeti devlet dini olarak kabul eden ikinci büyük Türk devleti Karahanlılardır. Karahanlılar İslamiyet i kabul eden ilk büyük Müslüman Türk Devleti olarak kabul edilir. Karahanlı, Gazneli ve Selçuklular birer İslam devleti olarak ortaya çıktıkları ve varlıklarını sürdürdükleri sürede, hem eski İslam topraklarından bazı bölgelere sahip olmuşlar hem de çok geniş yeni bölgeleri İslam ülkesi ÖĞRENELİM İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETİ Türkler arasında İslamiyet i devlet dini olarak kabul eden ilk devlet İdil (Volga) Bulgar Devleti dir. 922 de mucizevi bir hidayet eseri olarak İslam ı kabul eden Bulgar hükümdarı (Ilteber) Almuş, Abbasi Halifesi Muktedir-Billah a bir elçilik heyeti göndererek kendisine İslam dinini tebliğ edecek din bilginleri (fakihler), camii ve kale yapımına yardımcı olacak ustalar istemiştir. Halife Muktedir de bu isteği memnuniyetle kabul edip istenen din adamları, usta ve parayı hakana göndermiştir. Sefaret heyeti soğuğa karşı kalın Türk elbiseleri giyerek Oğuz, Peçenek ve Başkurt bölgelerinden geçerek Etil kıyılarından İlteber Almuş un otağına vardılar. 16 Mayıs 922 tarihinde toplanan Etil (İdil) Bulgar beyleri halifenin İslam a davet mektubunu büyük bir hürmetle ayakta dinlediler. Yeri göğü titreten tekbir sesleriyle Müslümanlığı kabul ettiler. Türkistan da olduğu gibi burada da Müslüman olan 27

28 İdil Bulgarları göçebe hayatı terk edip yerleşik hayata geçmeye başladılar. Böylece İdil Bulgarları Müslümanların kuzeybatıdaki temsilcileri oldular. Başkurtlar gibi Batılı Türk boylarının da İslamiyet i kabul etmesinde önemli rol oynadılar. Bu elçilik heyetine kâtip olarak katılan İbn-i Fadlan bu seferle ilgili bir seyahatname kaleme almış ve eser Türkçeye çevrilmiştir. Abdülkerim Özaydın, Türklerin İslamiyet i Kabulü, GTT Ansiklopedisi,C 2,S,643,644 İslam Öncesi İnanış Gök Tanrıya inanılıyordu. Hırsızlık, yalancılık, adaletsizlik yasaklanmıştı. Ahiret, ucmağ( cennet) ve tamu ( cehennem) inancı vardı. Temizliğe önem veriliyordu. Farklı inançlara hoşgörülü bir bakış söz konusuydu. Din adamlarının herhangi bir üstünlüğü bulunmuyordu. İslam İnanışı Tek Allah inancı vardır. Hırsızlık, yalancılık ve adaletsizlik günah sayılmaktadır. Ölümden sonra cennet ve cehennem hayatı başlar. Temizlik imandandır. ilkesi vardır. İslamiyet hoşgörü dinidir. Din adamlarına ayrıcalık tanıyan ruhban sınıfı yoktur. Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi Türklerin İslamiyet i kabul etmelerinde inanç benzerlikleri etkili oldu. Türkler Gök Tanrı ya tapar ve onun yeri göğü yarattığına ve her şeyin hakimi olduğuna inanırlardı. Ellerini gökyüzüne kaldırarak dua eder ve öldükten sonra iyilerin cennete, kötülerin ise cehenneme gideceğine inanırlardı. Ayrıca Türk töresindeki hırsızlık yapmama, yalan söylememe, temizliğe önem verme, adaletli davranma ve başka inanışlara hoşgörü gösterme gibi ilkeler İslamiyet te de yer alıyordu. Diğer yandan Türklerin cihan hakimiyeti ülküsü, İslamiyet teki cihat anlayışı ile uygunluk gösteriyordu. Bütün bu benzerliklerden dolayı Türkler İslamiyet i kolayca benimsemişlerdir. Türkler bütün benlikleriyle İslam ı kabul etmişlerdir. Bu hususu meşhur tarihçi Fahreddin Mubarekşah (XIII. yüzyılın ilk çeyreği)şöyle anlatır: Başka kavimlerin 28

29 Müslüman iken de gayri Müslim ana, baba ve yakınlarıyla ilişkilerini kesmedikleri görüldüğü ve samimi bir Müslüman olmak için uzun bir zamana ihtiyaçları olduğu hâlde Türkler Müslüman olduktan sonra Müslümanlığa öyle sarılırlar ki bir daha adlarını, yerlerini ve yakınlarını hatırlamazlar; hiçbir Türkün Müslüman olduktan sonra din değiştirdiği de görülmemiştir.(nesimi Yazıcı, İlk Türk İslam Devletleri Tarihi,s.66)? Fahreddin Mubarekşah Türklerin İslamiyet i kabul edişleriyle ilgili hangi özelliklerini dile getirmektedir? YORUMLAYALIM Samanî Devleti nin Maveraünnehir den gelen göçmenlere yakın ilgi göstermeleri ve onları bozkırlardaki yeni kurulan şehirlere yerleştirmeleri de Türkler arasında İslamiyet in yayılmasına katkı sağlamıştı. Oğuzların ellerinde bulunan Yenikent, Cend ve Huvâr gibi şehirler ile Samanî hakimiyetindeki Talas şehri arasında ticari münasebetler geliştirilmiş ve bu ticari faaliyetler de Türklerin İslamiyet hakkında bilgi edinmelerine ve Müslümanları daha yakından tanımalarına zemin hazırlamıştır. İslam ülkeleriyle Türk ülkeleri arasında ticaretin en yaygın olduğu ve yoğunluk kazandığı bölge Maveraünnehir idi. Bunun yanında Harezm de ticari hayatın canlı olduğu bölgelerden biri idi. Ticaret kafileleriyle gelen din bilginleri ve sufiler(tasavvuf adamları) halk arasında da İslamiyet in yayılmasına çalışıyorlardı. Harezmliler Hazar ordusundan ücretli askerlerin esasını teşkil etmekle beraber onlar Müslümanlarla yapılan savaşlarda görev almıyorlardı. Müslümanlarla Türkler arasında iki asırdır devam eden askerî mücadeleler, siyasi ilişkiler ve ticari faaliyetler sonunda Türkler İslamiyet e yakın ilgi duymaya başlamışlardı. Horasan ve Maveraünnehir de İslamiyet in yayılmasında dinî-kültürel ilişkilerin ve sufilerin de önemli rolü oldu. Ünlü mutasavvıf Şakik-i Belhî (ö. 174/790) doğrudan Budist Türklerle görüşmüş ve onların İslamiyet i seçmelerinde etkili olmuştur. Şakik-i Belhî zengin bir tüccar olduğu hâlde fakirler gibi yaşıyor servetini yoksul insanlara dağıtıyordu. Halkı İslam a davet maksadıyla Belh şehrinden kalkıp Türkistan a giden Şakik budistler arasında İslamiyet i yaymaya çalıştı. Yine Belh şehrinden olan Sûfi ibrahim B. Edhem (ö. 783) de aynı şekilde Budist Türkler arasında İslam ı yaymak için çalıştı. Abdülkerim Özaydın,Türklerin İslamiyet i Kabulü,GTT Ansiklopedisi,C 2,S,642? Metindeki bilgilere göre Türkler İslamiyet i nasıl tanımışlardır? 29

30 4. TÜRKLERİN İSLAMİYET E HİZMETLERİ Türklerin İslamiyet i kabulü, hem Türk tarihi, hem İslam tarihi ve hem de dünya tarihinin önemli olaylarından birisidir. Çünkü Türkler, İslamiyet in korunup geniş alanlara yayılmasında, İslam kültür ve medeniyetinin gelişmesinde önemli görevler üstlendiler. Türkler özellikle Abbasilerden itibaren halifelik orduları içinde yer aldılar. Tarihi kaynaklara göre ilk defa Türkleri devlet hizmetinde görevlendiren halife Cafer el Mansur olmuştur. Halife Harun Reşid in muhafız birliğinin tamamen Türklerden meydana geldiği de bilinmektedir. Bizans sınırındaki Antep, Urfa, Tarsus gibi şehirlere yerleştirilen Türkler, İslam Devleti ni Bizans tehlikesine karşı korudular. Türklerin yerleştirildiği bu sınır şehirlerine Avasım adı verilirdi. Abbasiler dönemi nde halifenin emrinde bulunan Türk komutanların bu devlete büyük hizmetleri olmuştur. Halife Mansur, oğlu Mehdi ye vasiyette bulunurken Türklerin önemini şöyle anlatır: Horasan halkından çok dost edin. Çünkü onlar bu devlet uğrunda mallarını ve canlarını feda etmiş, en büyük yardımcıların ve taraftarlarındır. Harun Reşid in halife olan oğulları Memun ve Mutasım zamanında devlet içinde Türklerin ağırlığı artarak devam etti. Memun zamanında Bağdat da ordu mensubu Türklerin sayısı i buldu. Hilafet ordusunda; Afşin, Aşnas et-türkı, Baga el-kebir, Hakan Urtuc gibi beyler başlıca komutanlar olarak görev yapmaktaydı. Halife Mutasım zamanında ( ), Türklerin durumu daha da sağlamlaştı. Hatta halife, Bağdat ın kuzeyinde sadece Türklere ait Samerra şehrini kurdurdu. Samerra da bulunan Türk birlikleri; giydikleri elbiseler ve aldıkları ücretin farklı oluşu sebebiyle diğer birliklerden daha imtiyazlı oldular. Türklere çok güvenen Mutasım, hilafet merkezini bu şehre taşıdı. Böylece halife canını bile sadece Türklere emanet etmiş oluyordu. İslam tarihine, Samerra Devri olarak geçen bu dönemde Türkler sadece orduda değil, siyasi ve idari sahada da büyük nüfuz kazandılar. Türkler, halifenin seçiminde bile söz sahibi hâline geldiler. 945 yılında Bağdat ı işgal eden Büveyhîler, halifeyi adeta gözaltına aldılar. Abbasi Halifesi Kaimbiemrillah ı bu durumdan Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey kurtardı. Abbasi Halifesi, bu yardımlarından dolayı Tuğrul Bey e doğunun ve batının sultanı unvanını verdi. Böylece Türkler İslam dünyasının siyasiliderliğini ele geçirdiler. Türkler, uzun yıllar bir taraftan İslam dünyasındaki parçalanmaları önlediler bir taraftan da Bizans ın ve Haçlı ordularının saldırılarına karşı İslam dünyasını korudular. Türkler tıp, astronomi, matematik, felsefe, coğrafya ve dinî ilimlerde de yetiştirdikleri bilim adamlarıyla, İslam medeniyetinin gelişmesinde büyük rol oynadılar. Matematik alanında Harezmi, matematik, coğrafya ve astronomi alanında Birûni, felsefede Farabi, tıp alanında İbn-i Sina ve kelam ilminde de Gazali çok önemli eserler yazdılar. Böylece Türkler İslam kültür ve medeniyetinin, doğuda Hindistan a, batıda Avrupa içlerine kadar yayılmasını sağladılar. 30

31 Resim 01.13: Farabi Resim 01.14: İbni Sina Resim 01.15: Biruni ÖĞRENELİM OSMANLI DEVLETİ VE İSLAM Osmanlı İmparatorluğu nun İslam a hizmetlerini Prof. Bernard Lewis şöyle belirtmektedir: «Osmanlı İmparatorluğu kuruluşundan yıkılışına kadar İslam kuvvet ve imanının ilerlemesine veya savunmasına adanmış bir devlet idi. Osmanlılar altı asır, başlangıçta esas itibariyle başarılı olarak Avrupa nın geniş bir kısmında İslam hakimiyetini kurma gayretiyle, daha sonra da Batının Resim 01.16: Osmanlı Arması amansız karşı saldırısını durdurmak ya da geciktirmek için uzun müddet ve devamlı bir şekilde Hıristiyan Batı ile savaş hâlinde idi. Yüzyıllarca devam eden bu mücadele Türklerin Müslümanlığın ta köklerindeki kaynaklarıyla, Türk toplumunun ve kurumlarının bütün yapısına tesir etmiştir. Osmanlı Türkü için bütün ilk Müslüman memleketlerini içine alan imparatorluk, İslamiyet in ta kendisi idi. Osmanlı kaynaklarında imparatorluğun toprakları «memâlik-i İslam», hükümdarı «İslam padişahı» ve din işlerini yürüten kişi de «şey- 31

32 hülislam» olarak isimlendirildi. İmparatorluk halkı kendini her şeyden önce Müslüman sayardı. Osmanlı Türkleri kendilerini Müslümanlık ile bir görmüşler, diğer her hangi bir Müslüman milletinden çok daha büyük ölçüde hüviyetlerini İslamiyet içinde eritmişlerdi. Türk kelimesi Türkiye de hemen hemen hiç kullanılmaz iken, Batı da Müslümanın eş anlamı hâline gelmesi ve Müslüman olmuş bir Batılıya, olay İsfehan yahut Fas ta olsa bile «Türk olmuş» denmesi dikkat çekmektedir. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi,C 6,S,51? 1. Batı da niçin Müslüman denilince Türk anlaşılmıştır? 2. Abbasiler döneminde Türkler hangi özellikleriyle ön plana çıkmışlardır? 3. Genel olarak Türklerin İslamiyet e hizmetleri hakkında neler söylenebilir? Bu hizmetleri örneklerle açıklayınız? YORUMLAYALIM İSLAMİYETİN TÜRK MİLLÎ VARLIĞINDAKİ ÖNEMLİ ROLÜ Türkler, Müslüman olmadan önce, gerek Türkistan da gerekse yayıldıkları ülkelerde, Budizm, Maniheizm, Musevilik ve Hıristiyanlık gibi dinleri kabul etmişlerdir. Ancak bu dinleri kabul kısmen olmuş ve büyük Türk kitlesi, kendi Gök Tanrı dinlerine bağlı kalmışlardır. Türklerin kısmen de olsa kabul ettikleri bu dinlerin ortaya koyduğu nizam, onların töre ve yaşayışlarına uymadığı için kısa zamanda millî benliklerini kaybetmişlerdir. Göktürk Hakanı Bilge Kağan, veziri Tonyukuk tan, bir Budist mabedinin yapılmasını istediği zaman, bilge vezirin ona verdiği Savaşı ve hayvan eti yemeyi yasaklayan ve miskinlik telkin eden bu dinin kabulü, Türkler için felaket olur. cevabı, bunu bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır. Büyük Vezir Tonyukuk un bu sözlerinin bir kehanet olmadığını tarih göstermektedir. Museviliği kabul etmiş olan Hazarların, Hıristiyanlığı benimsemiş olan Bulgar ve Macarların bugün için Türklüklerinden bahsedilemez. İslamiyet in kabulü, Türklere yeni bir ruh ve kuvvet vermiş, Asya steplerinden Avrupa içlerine kadar uzanan sahalarda büyük ve uzun ömürlü devletlerin kurulmasında başlıca etken olmuştur. Müslüman Oğuzların, Hz. Muhammed(SAV)zamanından beri asırlarca gerçekleştirilemeyen Anadolu nun fethinde ve burasının ikinci bir Türk vatanı olmasında, Osmanlı Devleti gibi dünya tarihinin en büyük ve en uzun 32

33 ömürlü devletlerden birinin kurulmasında İslam dininin oynadığı rol, son derece önemlidir. İslam dininin ortaya koyduğu nizam ile Türk töre ve yaşayışı birbirine uyduğu ve birbirini tamamladığı için Türkler, millî varlıklarını devam ettirmişlerdir. İslam dinini kabul etmiş olan Türk boylarından hiçbiri, diğer dinleri kabul edenler gibi varlıklarını kaybetmemişlerdir. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi C : 6 sf: 53-54? 1. İslamiyet i kabul eden Türk boyları ile kabul etmemiş olan Türk boyları arasından ne gibi farklılıklar olmuştur? 2. İslam dinini kabul etmelerinin Türklere katkıları hakkında neler söylenebilir? 33

34 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME 1. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Âdem den itibaren gönderilmiş peygamberlerin ortak özelliklerinden biri değildir? A. İnsanlığa daima yol gösterici olmuşlardır. B. İnsanların maddi ve daha ziyade manevi alanlarda ilerlemelerini sağlamışlardır. C. Her peygamber insanlığa yeni ufuklar açmıştır. D. Sadece kendi yaşadıkları dönemde insanları etkilemişlerdir. 2. Aşağıdakilerden hangisi cahiliye döneminin özeliklerindendir? A. Hukuk kuralları geçerliydi. B. Kadın hakları gelişmişti. C. Putlara tapıyorlardı. D. Okuma -yazma oranı yüksekti. 3. İslamiyet in geldiği ilk yıllarda Hz. Muhammed bazı Müslümanların Habeşistan a göç etmesini istedi. Hz. Muhammed bu uygulamasıyla aşağıdakilerden hangisini amaçlamış olabilir? A. Müslümanların inançlarını özgürce yaşamalarını B. Müslümanları farklı yerlere yerleştirmeyi C. İslam ın cihat emrini yerine getirmeyi D. Mekkelilerle mücadele etmeyi 4. Müslümanların Arabistan dışına ilk seferleri aşağıdakilerden hangisinin döneminde yapılmıştır? A. Hz. Ebubekir B. Hz. Muhammed C. Hz. Ömer D. Hz. Ali 34

35 5. Cemel ve Sıffin Savaşları yapıldı. Müslümanlar arasında bölünmeler oldu. Müslümanların bilgi ve ilim sahibi olmaları için okul kuruldu. Bu gelişmeler hangi halife zamanında olmuştur? A. Hz.Ebubekir B. Hz.Ömer C. Hz.Ali D. Hz.Osman 6. Çinlilerle Araplar arasında yapılan Talas Savaşı nın Dünya Kültür Tarihi açısından en önemli sonucu, aşağıdakilerden hangisidir? A. Batı Türkistan ın Çin baskısından kurtulması B. Karlukların İslamiyet i kabul etmesi C. Türklerle Araplar arasında dostlukların başlaması D. Kağıt üretiminin Çin dışında da yaygınlaşması 7. Türkler ile Müslüman Araplar arasında ilişkilerin yumuşaması, savaşların yerini dostlukların alması ve Türklerin kitleler hâlinde İslamiyet i kabul etmesi aşağıdaki savaşlardan hangisinin sonucudur? A. Nihavend B. Sıffin C. Dandanakan D. Talas 8. Türklerin İslamiyet i benimsemelerinde; I. Kurban, ahiret, cennet ve cehennem gibi İki din arasında inanç benzerliklerinin olması II. İslamiyet in ahlak anlayışı ile Türklerin ahlak anlayışının benzer olması III. Emevilerden farklı olarak Abbasilerin hoşgörülü davranmaları IV. Nihavend Savaşı sonucunda Müslümanların Türklerle sınır komşusu olmaları gibi gelişmelerden hangisi doğrudan etkili olmamıştır? A. IV B.III C.II D.I 35

36 9. İslamiyet i kabul eden ilk Türk boyu aşağıdakilerden hangisidir? A. Hazarlar B. Karluklar C. Uygurlar D. Avarlar 10. Türkler tıp, astronomi, matematik, felsefe, coğrafya ve dinî ilimlerde de yetiştirdikleri bilim adamlarıyla, İslam medeniyetinin gelişmesinde büyük rol oynadılar. Aşağıdakilerden hangisi matematik alanındaki başarılarıyla ün kazanmıştır? A. İbni Sina B. Gazali C. Harezmi D. Farabi 36

37 2. ÜNİTE İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ Ahmet Yesevi Türbesi

38 Bu ünitenin sonunda: NELER ÖĞRENECEĞİZ? 1. Tarih boyunca kurulmuş büyük medeniyetler, insanlığa hizmet etmiş milletler ve devlet adamları hakkında genel bir tarih kültürü kazanacak, 2. Tarihte büyük medeniyetler kurmuş, köklü ve büyük bir geçmişe sahip büyük bir milletin evladı olduklarının sorumluluğunu kavrayacak, 3. Tarihi olaylara yön veren kişilerin, yerinde ve zamanında gösterdikleri uzak görüşlülük, yüksek kavrayış, cesaret, fedakârlık ve kahramanlıkları veya uzağı göremeyişleri ve bilinçsiz davranışları sebebiyle olayların ve tarihin akışını nasıl etkilediklerini belirtecek, 4. Toplumu yönlendiren Atatürk ve diğer Türk büyüklerinin sadece millî değil, evrensel yönlerini de kavrayıp takdir etmeyi öğreneceksiniz. ANAHTAR KAVRAMLAR TÜRKMEN MAVERAÜNNEHİR HORASAN İHŞİD SULTAN GAZA NAİP VERASET HİLAT BÅTİNİLİK 38

39 GİRİŞ Sevgili Öğrenciler! TARİH 6 Türklerin, İslam milletleri camiasına girmeleri ve kısa bir zaman sonra bütün Arap merkezlerinde boy göstermeleri iledir ki birçok milletlerin siyasi tarihlerinde yeni bir devir başlamıştır. Tarihçiler bu yeni devri «İslam tarihinde Müslüman Türklerin devresi» olarak nitelendirirler. Emeviler devri hariç, Abbasiler devrinde Hilafet ordularına Türklerin alınmasından bu yana yaklaşık olarak XII asır gibi çok uzun bir devrede, Türkler aktif durumda bütün İslam milletlerinin tarih ve mukadderatlarına hakim olmuşlardır. Bu ünitemizde ilk Müslüman Türk devletlerini, onların Türk ve İslam tarihindeki yerlerini inceleyeceğiz. OKUYALIM Türk tarihinin çok geniş bir devri, Türklerin İslamlığı kabul etmelerinden Tanzimat a kadar bin yıllık bir devre İslam tarihi denilen umumi çerçeve içindedir. Dünyanın ve bilhassa İslam dünyasının mukadderatı üzerinde büyük ve devamlı bir tesir yapmış olan Türklerin tarihini bilmeden, İslam tarihini anlamanın mümkün olmayacağı nasıl tabi ise, tarihî Resim : Buhara, Muğak Attari Cami (IX.-X YY) çerçevesine sokmadan Ortaçağ tarihini anlamanın da mümkün olamayacağı o kadar tabidir. On birinci asırdan başlayarak daha sonraki devirlere kadar Türkler gerek Hıristiyan dünyası ve gerekse Hindistan a kadar olan İslami fetihlerde önlerinde kimsenin duramayacağı kadar keskin bir kılıç olmuşlardır. Zekeriya Kitapçı, Yeni İslam Tarihi ve Türkistan C,1,s,52? Verilen bilgilere göre Türklerin İslam tarihi içindeki önemi hakkında neler söylenebilir? 39

40 1.TOLUNOĞULLARI( ) Afrika kıtasının kuzey doğusunda bulunan Mısır, Nil Nehri ve bulunduğu yer bakımdan oldukça değerli bir ülkedir. Dünyanın en uzun ikinci nehri olan Nil, burada denize ulaşırken büyük bir delta oluşturmaktadır. Bunun yanında, dünyanın en büyük kıtası Asya ile Afrika nın birbirine en yakın noktasındadır. Mısır Hz. Ömer döneminde Amr bin el-as tarafından fethedilerek İslam hakimiyetine girdi. Alınışından itibaren valilerin idaresine bırakılan bölge, İslam Devleti nde ortaya çıkan çeşitli siyasi olaylara karışmıştı. Mısır da, devlet kurmayı başaranlardan biri de Tolunoğlu Ahmet tir. Devletin Kuruluşu ve Gelişmesi Ahmet in babası Tolun, Dokuzoğuz Türklerindendi. Tolun, dolunay demektir. Tolun Samanoğullarının Horasan valisi, Nuh bin Esed in memlukü (köle, uşak, kul) idi. Esed onu Abbasi halifesi Memun a göndermişti. Halifenin hizmetinde başarılı olan Tolun, Bağdat ta yüksek seviyeli Türk beyleri arasına katılmıştı. Tolunoğulları Devleti nin kurucusu Ahmet ise 829 yılında Bağdat ta doğdu. Devrin en iyi askerlerini yetiştiren Samerra Türk askerleri arasında iyi bir asker olarak yetişti. İlk önemli görevi, İslam Devleti nin uç (sugur) teşkilat merkezlerinden olan Tarsus ta yaptı. Bu arada Abbasi halifelerinin otoritesi iyice zayıflamış, ileri gelen emirler ve valiler disiplinsiz hareket eder olmuşlardı. Örneğin, vilayetlere tayin edilen valiler görev yerlerine gitmiyor yerlerine naip (vekil) gönderiyorlardı. 868 yılında Mısır a vali tayin edilen Tolunoğlu Ahmet in üvey babası Bayık Bey, görev yerine gitmeyerek yerine Ahmet i naip olarak gönderdi. Bayık Bey in 869 yılında öldürülmesinden sonra Mısır valiliği, Ahmet in kayınpederi Yercuh et-türki ye verildi. Yercuh da yine naip olarak Mısır a Ahmet i atadı. Mısır idaresini ele alan Ahmet, kendine bağlı kara ve deniz kuvvetlerinden oluşan bir ordu kurdu. Mısır da ve Suriye de çıkan isyanları bastırmakla görevlendirildi ve başarı sağladı. Halife Tolunoğlu Ahmet e Mısır ın mali kontrolünü verdi. Bundan sonra maliyeyi de düzelten Ahmet, Mısır da idari ve sosyal faaliyetleri gerçekleştirdi. Bu sırada Bağdat halifeliği, ülkenin çeşitli yörelerinde meydana gelen isyan hareketlerinden dolayı zor durumdaydı. Bunun üzerine Halife Mutemit ile kardeşi Muvaffak arasında iktidar mücadelesi başladı. Bu iktidar mücadelesinden faydalanan Ahmet, bağımsızlığını ilan ederek daha önce fiilen kurduğu devletini 875 yılında resmîleştirdi. Tolunoğulları Devleti nin merkezi bugünkü Kahire olan Fustat şehriydi. Tolunoğlu Ahmet, her yıl Bağdat a ödenen vergiyi göndermeyerek büyük bir servet topladı. Bu servetle ülkesini bayındır hâle getirdi. Kurduğu güçlü ordusu ve donanma ile ülkesinde çıkan isyanları bastırdı. Bingazi, Filistin ve Suriye yi ele geçirdi. 40

41 Tolunoğlu Ahmet, çok büyük gayretle elde etmiş olduğu tam bağımsız iktidarını fazla yaşatamadı. Tarsus sugurunda (uç) çıkan bir ayaklanmayı bastırmak için sefere çıktığında burada hastalandı. Bir süre kara yürüyüşünden sonra gemi ile Mısır a döndü. 884 yılında vefat etti. Öldüğü sırada 50 yaşlarında olan Türk hükümdarı, Mısır da 16 yıl hakimiyet sürmüştü. İktidarı sırasında Mısır ı sosyal ve ekonomik yönden kalkındırmış; sınırlarını Mısır ın dışında Suriye, Antakya ve Tarsus a kadar uzandırmıştı. Çok iyi bir idare gösterdiğinden Mısır halkınca çok sevilmiş ve uzun müddet hafızalarda yer etmişti. Harita 02.01: Tolunoğulları Humaraveyh Dönemi ve Tolunoğlu Devleti nin Yıkılışı Tolunoğlu Ahmet, 10 Mayıs 884 te ölünce yerine yirmi yaşındaki oğlu Humareveyh ( ) geçti. Humareveyh, ağabeyi Abbas ı ortadan kaldırdıktan sonra, babasından kendisine kalan ülkeleri koruyabilmek için orduya önem verdi. Askerlerin eğitimi ve silahlarının tamamlanmasıyla yakından ilgilendi. Yılda dinar harcadığı orduyu, değişik birliklere ayırmıştı. Ayrıca bedevilerden Muhtare adını verdiği özel bir muhafız birliği kurmuştu. Babası gibi Müslümanlarla birlikte Hıristiyanların da devlete bağlılığını sağlama yönünde gayret sarf ederek bunda da başarılı oldu. Halife Muvaffak, Mısır daki iktidar değişikliğinden yararlanmak istedi. Kuvvet göndererek Tolunoğulları Devleti ne son vermek niyetindeydi. Başlangıçta Abbasi kuvvetleri başarılı oldular. Suriye topraklarını Tolunluların elinden aldılar. 886 yılında 41

42 hazırlığını tamamlayan Humaraveyh, ordusunun başında Suriye seferine çıktı. Arka arkaya kazandığı başarılardan sonra Suriye yi aldı. Hatta Abbasi ordu komutanı İshak Bin Kandac ı Samerra ya kadar takip etti. Bunun üzerine Abbasi Halifesi, Suriye de ve sugur denilen Adana Tarsus bölgesinde Tolunlu hakimiyetini yeniden tanıdı. 892 yılında Abbasi halifeliğinin başına Muvaffak ın oğlu El-Mütemid geçmişti. Bu halife döneminde Tolunoğulları ile Bağdat arasında çok iyi ilişkiler kuruldu. Humaraveyh in kızıyla halife evlendi. Bu dönemde Mısır ın dışında Suriye de, Sugur da ve Kuzey Irak ta Tolunoğullarının hakimiyeti tanındı. Buna karşılık Mısır Türk Devleti, Bağdat a geçmişin vergileriyle beraber yüklü bir para ödedi. Humaraveyh zamanında Bizanslılarla yapılan savaşlar sonucunda ülke sınırları Toroslara, Musul hariç El-Cezire ye; (Kuzey Mezapotamya), batıda da Bingazi ye ulaştı. Fakat o, Suriye ye yaptığı bir sefer sırasında yaklaşık 32 yaşında iken (18 Şubat 896) öldürüldü. Sonraki on yıl içerisinde sıra ile yerine geçen oğulları Ceyş (Ö. 25 Temmuz 896), Harun (Ö. 31 Aralık 904) ve ancak dokuz gün tahtta kalabilen kardeşi Şeyban devletin birliğini koruyamadılar. Önce Suriye de Karmatilerle yıpratıcı bir mücadele yapmak zorunda kaldılar. Bunda başarılı olamamaları, güçlerinden çok şey kaybettiklerini gösteriyordu. Bu sırada harekete geçen halifelik ordusu önce Suriye ye daha sonra da Mısır a girerek Tolunoğulları Devleti ne son verdi(10 Ocak 905).? 1. Tolunoğlu Ahmet kimdir? 2. Tolunoğlu Ahmet in Abbasi halifeleriyle ilişkileri hakkında neler söylenebilir? 3. Sugur ne demektir? Hangi bölgeleri kapsar? 4. Tolunoğulları devleti ne zaman, kimler tarafından yıkılmıştır? 2.İHŞİDOĞULLARI Mısır da Tolunoğulları Devleti nin yıkılmasından sonra, İhşidoğulları Devleti nin kurulmasına kadar geçen dönemde yönetimde valiler bulundu. Valiler, Bağdat tan direkt olarak atandılar ve Abbasi Devleti ne bağlı kaldılar. Ancak, Tolunoğulları devrindeki emniyet, refah ve huzuru devam ettiremediler. İhşidoğulları Mısır da kurulan ikinci Türk-İslam devletidir. İhşidlerin atası Cuff adında Ferganalı bir Türk idi. O dönemde fergana hükümdarlarına ihşid derlerdi. ihşid, prens veya hükümdar demektir. Bundan dolayı devleti kuranlara İhşidiler denilmiştir. Cuff, Halife Mutasım ( ) zamanında İslam Devleti nin hizmetine giren Türklerdendi. Samarra da yetişen Cuff, kabiliyeti ve faaliyetleri ile kısa zamanda hız- 42

43 la yükselmiş ve çeşitli rütbeler almıştı. 861 yılında ölen Cuff un oğullarından Toğaç (Tugaç) Mısır a giderek önce Tolunoğulları Devleti nde, bu devletin yıkılması ile de Abbasilerin hizmetinde bulundu. Fakat Bağdat taki iktidar mücadeleleri sırasında yakalandı ve hapsedildi. Hapisteyken de öldü. Toğaç ın oğullarından Muhammed, Suriye valiliğinden sonra 935 yılında Mısır valiliğine tayin edildi. Mısır ın idaresiyle beraber her türlü iktisadi kontrol yetkisi de kendisine verildi. Halife, Muhammed e hilat ve menşur vermekten başka önemli bir unvan olan ihşid unvanını da verdi. Mısır da idareyi ele alan İhşid Muhammed, burada çok nüfuzlu bir aile olan Mazerailerle mücadele etti. Sonuçta onların nüfuzunu kırdı, mallarını da müsadere etti. İhşid Muhammed, Bağdat da halifelikten sonra en yüksek rütbeyi almış olan Muhammed Bin Raik le nüfuz mücadelesi yaptı. Bu mücadele özellikle Suriye hakimiyeti üzerinde oldu. Raik, bu mücadelede Suriye nin bir kısmını elde ettiyse de bir müddet sonra öldürüldü. Onun ölümü üzerine İhşid (943) Suriye nin tamamına tekrar hakim oldu. Bundan dolayı kendisine güveni artan İhşid Muhammed, Mısır da oğlu Ebu l Kasım Unucur u kendisinden sonrası için veliaht ilan etti. Bu kararını ayrıca bütün komutanlarını toplayarak kabul ettirdi. Abbasi Halifeliğine rağmen böyle bir icraat onun dolaylı olarak bağımsızlığını ilan etmesi demekti. Halifelik bu duruma müdahâle etmemiş veya edememiştir. Daha sonra ise iyi ilişkiler kurduğu Abbasi Halifeliği onun Mısır hakimiyetini ve oğlunun veliahtlığını tanıdı. İhşid, 940 yılından itibaren Mısır da kendi adına para bastırmış ve paraya kendinden önce halifenin adını yazdırmıştı. İhşid, hayatının son yıllarında El- Cezire de (Suriye nin kuzeyi) yeni bir siyasigüç olarak ortaya çıkan Hamdanilerle mücadele etti. Onlarla özellikle Suriye üzerinde hakimiyet mücadelesi yaptı. Hâlep te yapılan savaşı kazandı. Böylece Suriye deki haklarını korumaya muvaffak oldu. Buradan Dımaşk a döndü, orada hastalanarak öldü. İhşidoğulları Devleti nin Yıkılması İhşid in ölümünden sonra yerine oğlu Ebu l Kasım Unucur tahta oturdu. Unucur, tahta çıktığında on beş yaşındaydı. Devletin her tür sorumluğunu ve işlerini babasının sadık bir adamı olan ve devlet işlerini çok iyi bilen Kâfur yürüttü. Kâfur Muhammed bin Toğaç tarafından çocukları için saltanat naibi olarak görevlendirilmişti. Kâfur, İhşidoğulları Devleti ni sadakat ve doğrulukla idare etti. Bazı tahrikçiler yüzünden Unucur ile Kâfur un arası açıldıysa da hükümdarın annesi aracılığıyla barıştılar. Kâfur idareciliği esnasında devletin içinde İsmaili propagandası ve eksik tahıl üretiminin doğurduğu ekonomik güçlüklerle uğraştı. Dışta ise Karmatilerin, Sudanlıların, Hamdanilerin ve Fâtımîlerin baskılarıyla mücadele etti. Tarihçiler Kâfur için Mahir bir siyasetçi, anlayışlı, zeki, akıllı ve dâhi bir idareci özelliklerini sayarlar. 43

44 Harita 02.02: İhşidiler Unucur un 961 yılında ölümünden sonra devletin başına kardeşi Ebu l Hasan Ali geçti. Bu dönemde de devlet işlerini yürütmede yine Kâfur birinci planda yer aldı. Fakat bu dönemde Mısır da işler iyi gitmedi. Devlet, içerde ve dışarda çeşitli karışıklıklarla uğraşmak zorunda kaldı. Batıdan Fâtımîler, güneyden Nubyalılar, Suriye den Bizanslılar ve Karmatiler İhşid Devleti nin topraklarına tecavüz ettiler. Ebu l Hasan Ali nin saltanatının sonuna doğru Kâfur devlete iyice hakim oldu. 966 yılına Ebu l Hasan Ali nin ölümünden sonra Kâfur, devleti üç yıl daha idare etti. İhşidiler Devleti nin başında bulunan en son hükümdar Ebu l Hasan Ali nin oğlu Ebu l-fevaris Ahmed ( ) dir. Onun döneminde ülkede düzen bozulmuş ve Kuzey Afrika da uzunca bir süredir gözlerini buraya çevirmiş olan Şii Fâtımîlerin beklediği fırsat çıkmıştı. Fâtımîlerin başarılı komutanları Cevher, Fustat a girerek buraları Fâtımî Devleti hesabına zapt etmiş ve İhşidiler Devleti ne son vermiştir. (2 Temmuz 969). OKUYALIM İHŞİDİLERİN TÜRK TARİHİNDEKİ ÖNEMİ Otuz dört senelik kısa ömre sahip olan İhşidiler Devleti nin millî tarihimiz açısından önemi, Tolunoğulları örneğinde olduğu gibi, ırk itibarıyla yabancı bir ülkede, kuvvetli ve teşkilatçı bir Türk valinin devlet kurmuş olmasıdır. Bununla birlikte bu 44

45 kısa dönemde Fustat, kaybetmiş olduğu başşehir olma özelliğine tekrar kavuşmuş, İhşidiler Sünni olmaları dolayısıyla hilafet merkezini batıdan gelen Fâtımî tehlikesine karşı, dayanabildikleri sürece korumuşlardır. Bilindiği gibi 909 da İfrîkiye de Ubeydullah El-Mehdi tarafından kurulan Fâtımî Hilafeti ( ) kendisi için istikbalin doğuda olduğunu düşünüyordu ve baştan itibaren Mısır ın fethini değişmez siyaseti yapmıştı. Nitekim bu yönde ilk iki silahlı girişim birinci halife Mehdi zamanında ve 913 ve 919 tarihlerindedir. Onun oğlu Kâim-Bi-emrillah ( ) benzer girişimleri devam ettirmiştir. Mısır ın Fâtımîleradına fethi ise dördüncü halife Muiz-Lidinillah ( ) zamanında Cevher es-sıkılli nin eliyle mümkün olmuştur. Şüphesiz bu gecikmede İhşidilerin Mısır da kurmuş oldukları idarenin gücünü ve bölgeyi Fâtımî tehlikesinden koruma azimlerini görmek gerekmektedir. İhşidilerle ilgili bir diğer husus da, azat edilmiş bir köle olan Kâfur un, idareyi ele geçirip yirmi sene naip olarak, iki sene de asaleten devleti yönetmiş olmasıdır. İhşidiler Bağdat Abbasi halifeleri ile iyi geçinmişlerdir. Bu dönemde Mısır ve Suriye de hutbeler halife adına okunmuştur. Bu ülkelerde İhşidilerin hâkimiyetini de Abbasiler kabul etmişlerdir. Hamdanilerle Suriye için savaş yapmışlardır. Aynı bölge için Bizanslılarla da harp etmişlerdir. İhşidilerin savaş yaptıkları başka bir millet de Nubya (Sudan) lılardır. Nesimi Yazıcı, İlk Türk İslam Devletleri Tarihi,S,105? 1. İhşidilerin millî tarihimiz açısından önemi nedir? 2. İhşid unvanı ne anlama gelmektedir? 3. İhşid Muhammed hangi siyasi faaliyetlerde bulunmuştur? 4. İhşidoğulları hangi tarihte, kimler tarafından yıkılmıştır? 3.KARAHANLILAR( ) Karahanlıların Kökeni ve Devletin Kuruluşu Karahanlılar Devleti, Orta Asya da kurulan ilk Müslüman Türk devletidir. Hükümdar unvanları arasında Kara ve Han kelimelerine çok sık rastlanmasından dolayı bu Türk devletine Karahanlılar adı verilmiştir. Kara, eski Türkçede kuzey yönüne verilen isim olduğu gibi büyüklük, güçlülük ve yüksekliği de ifade eder. Karahanlılara ayrıca İlek (İlig) Hanlar da denmiştir. Burada ilig; devlete, millete sahip çıkan demektir. Yine bu hükümdar sülalesinde Türkistan Uygur hanları ve Türkistan hakanları adları da kullanılmıştır. Bundan başka Karahanlı hükümdarları, kendilerinin Alper Tunga neslinden geldiklerini kabul etmelerinden dolayı, İranlılar onlara Al-i 45

46 Afrasiyab (Afrasiyab oğulları) ismini de vermişlerdir. Uygur Devleti nin yıkılması üzerine (840) onlara bağlı olan Yağma Türkleri batıya çekilerek Kaşgar yöresinde bazı yerleri daha sonra da Çu ve İli vadilerini ele geçirdiler. Bu bölgelerde yaşayan Karluk ve Çiğil Türklerinin de birleşmesiyle Karahanlılar Devleti kuruldu (840). Balasagun alınarak devletin merkezi yapıldı. Türk töresine uyularak devlet doğu ve batı olarak ikiye ayrıldı. Doğuda Arslan Kara Han unvanını taşıyan büyük kağan, batıda ise Buğra Kara Han unvanlı Batı kağanı bulunmaktaydı. Büyük hükümdar olan Arslan Kara Han, Kaşgar ı alarak merkezi buraya taşıdı. Ona bağlı olan Buğra Kara Han ise Talas ta oturuyordu. Karahanlılar batıda genişleyince başkent Semerkant olmuştur. Karahanlı Devleti ni tek başına Karlukların kurduğunu öne süren görüşler de bulunmaktadır. Buna göre, Uygur Devleti nin 840 yılında Kırgızlar tarafından yıkılmasından sonra Karluk yabgusu kendisini bozkırların hakimi ilan ederek Karahanlı Devleti ni kurdu. Bu devletin başındaki sülalenin unvanında yer alan kara sözcüğünden de Karahanlılar ismi doğdu. Resim : Karahanlıların Bilinen İlk Hükümdarı Bilge Kül Kadir Han Karahanlıların bilinen ilk hükümdarı Bilge Kül Kadir Han dır. Onun zamanında komşuları olan Samanoğulları ile mücadele edildi. Bu mücadelenin asıl nedeni, bu devletin Karahanlı Devleti ne saldırarak bir kısım topraklarını almasıydı. Kadir Han dan sonra, oğulları Arslan Bazir ve Oğulcak da bu mücadeleyi sürdürdü. 46

47 SATUK BUĞRA HAN Harita 02.03: Karahanlılar Amcası adına vergi toplamak üzere Artuç a giden Satuk, burada camide namaz kılan Müslümanları görüp Ebu Nasr ve diğer Müslümanlardan İslam hakkında bilgi aldı. İbnü l-esir El-Kâmil Fi t-tarih adlı tarihî kaynakta Satuk un rüyasında gökten inen bir kişinin kendisine Türkçe olarak Müslüman ol ki dünyada ve ahirette esenlik bulasın dediğini ve bunun üzerine Satuk un sabahleyin İslam ı kabul ettiğini anlatır. Müneccimbaşı da Camiüddüvel de meseleyi benzer bir hikâye ile anlatmıştır. Tarih-i Kaşgar ve Tezkire-i Satuk Buğra Han adlı eserlerde yer alan menkıbevi kayıtlara göre Satuk on iki yaşında Müslüman oldu. Bundan sonra Karahanlı hanedan mensuplarını gizlice İslam a davet eden Satuk yirmi beş yaşına gelince amcası Oğulçak Kadir Han ile mücadeleye girişti ve onu yenerek Kaşgar ı ele geçirdi. Bundan sonra hakim olduğu sahalarda İslamiyeti resmi din olarak ilan etti. Hükümdarlarının önderliğinde Karahanlı Devleti nin İslamiyeti kabul tarihi 954 yılı olarak tahmin edilmektedir. Satuk Buğra, İslam ı yayma ideali ve heyecanıyla çok dinamik bir faaliyete girişti. Özellikle Müslüman olmayan Türklere karşı siyasi- askerî faaliyetleri, Karahanlıların merkezlerinden olan Balasagun üzerinde yoğun olmuştur. Sonuçta Müslüman Karahanlılar Balasagun a kesin olarak hakim oldular. Bütün bu mücadelelerde Abdülkerim Satuk Buğra Han, etraftan toplanan gönüllü gazilerin de desteğini gördü. 955 yılında vefat eden Abdülkerim Satuk Buğra Han Artuç a defnedilmiş olup mezarı hâlen bir ziyaret yeri durumundadır. Onun kişiliği, İslam a girişi ve İslam ı yaymak için yaptığı faaliyetleri anlatan Tezkire-i Satuk Buğra Han isimli eser menkıbe tarzında olup Müslüman Türk destanlarının en önemlilerinden biridir. Bu destanda 47

48 Hz. Muhammed in Satuk Buğra Han ı Miraç ta gördüğüne dair bir hikâye şöyle anlatılmaktadır: Hz. Muhammed miraç esnasında bütün peygamberlerle birlikte Satuk Buğra Han ı da görür. Onu tanıyamadığı için Cebrail e kim olduğunu sorar. Cebrail de: Bu kişi peygamber değildir, sizin ölümünüzden 333 yıl sonra dininizi Türkistan da yayacaktır. der Destana göre buna sevinen Hz Muhammed Satuk Buğra için dua etmiştir. Satuk Buğra Han dan sonra yerine oğlu Musa Tonga İlig geçti. Onun kısa süren saltanatından sonra oğlu Baytaş Arslan Han Karahanlı tahtının sahibi oldu. Arslan Han bölgede Müslüman olmayan Türk muhaliflerine karşı başarılı bir mücadele verdi. Bunun sonucunda Karahanlı Devleti nin tamamını İslam dairesine katmayı başardı. Kaynakların belirttiğine göre bu devirde çadırlık bir Türk halkı Müslüman olmuştur. Karahanlıların hakim oldukları bu sahalarda, Müslüman olanlar Yağma, Karluk, Çiğil ve Tuhsi gibi Türk kavimleridir. Karahanlı Devleti nin Yükselişi Baytaş ın yerine oğlu Ebu l Hasan Ali Arslan Han devletin başına geçti. Arslan Han da ataları gibi Müslüman olmayan kavimlere karşı mücadele etti. Onun döneminde devletin batı kesimlerini idare eden kardeşi Kılıç Buğra Han Harun du. Çeşitli siyasi ve askerî faaliyetleriyle tanınan bir devlet adamıdır. Kılıç Buğra Han, zayıflamış durumda olan Samanoğulları Devleti yle mücadele etti. Onların bir kısım topraklarını alarak Karahanlı topraklarına kattı. Bu toprakların en önemlisi Samanlıların başkenti olan Buhara dır. Ancak kısa bir süre sonra Kılıç Buğra Han öldü. Kılıç Buğra Han ın ölümünden sonra devletin batısından Samanlılara karşı mücadeleyi, Ali Arslan ın oğullarından İlek Nasr yürüttü. İlek Nasr, Samanlı topraklarına arka arkaya seferler yaptı. 992 den itibaren gerçekleşen bu seferler sırasında, bölgenin yeni siyasi gücü olan Selçuklular, Samanoğullarına yardım ettiler. Fakat Samanoğulları Devleti yıkılmaktan kurtulamadı. İlek Nasr, Gazneli Sultan Mahmut la yaptığı anlaşmayla Samanoğulları Devleti ni paylaştırdı. Buna göre Samanoğullarının Maveraünnehir toprakları Karahanlılara, Horasan toprakları Gaznelilere verildi (1001). İlek Nasr, Horasan ı Gaznelilerde bırakmayı bir türlü içine sindiremedi. Gazne hükümdarı Sultan Mahmut un Hindistan seferinde bulunduğu bir sırada Horasan a girerek birçok yeri geri aldı fakat Sultan Mahmut la Belh yakınlarında yaptığı mücadeleyi kaybetti. Sonunda Ceyhun Nehri iki devlet arasında sınır olarak kabul edildi (1008). Karahanlıların en geniş sınırları; kuzeyde Balkaş Gölü, batıda Aral Gölü, güneyde Hindukuş Dağları ve doğuda Çungarya ya kadar ulaştı. Nasr ın Belh deki yenilgisi Karahanlı hanedan üyelerinin birbirine düşmesine neden oldu. 48

49 Karahanlı Devleti nin Zayıflaması ve Parçalanması TARİH tarihinde İlek Nasr öldü. Bundan sonra Karahanlı hanedanı içinde taht mücadeleleri dönemi yaşandı. Bu mücadelelerde Yusuf Kadir Han üstün gelerek devletin başına büyük kağan olarak geçti. Buna kardeşleri Ahmet ile Ali Tekin itiraz ettiler. Bu arada Ali Tekin Buhara ya, Ahmet, Balasagun a yerleşerek kendi devletlerini kurmuşlardı. Yusuf Kadir Han, Gazneli Mahmut un yardımı sayesinde hükümdarlığını korudu. Hatta hakimiyetini genişleterek Özkent ve Balasagun u hakimiyet sahasına kattı tarihinde Kadir Han öldü. Yusuf Kadir Han ın oğlu, Ali Tigin e karşı Gazneli Sultan Mesut tan yardım istedi. Mesut, Harzem (Harizm) Valisi Altuntaş ı Ali Tigin in üzerine gönderdi. İki kuvvet arasında çetin mücadeleler yaşandı. Altuntaş ın ölümü üzerine yerine geçen oğlu, Gazneli Mesut a karşı Ali Tigin ile anlaştı. Maveraünnehir i aralarında paylaşmaya karar verdiler. Buna çok sinirlenen Sultan Mesut, Ali Tigin i ortadan kaldırmaya karar verdi. Ali Tigin, Gazneli Mesut a karşı Selçuklularla anlaştığı bir sırada öldü. Bunun üzerine Mesut un planladığı sefer gerçekleşmedi (1034). Ali Tigin in yerine geçen oğlu Yusuf zamanında, Tuğrul ve Çağrı beyler komutasındaki Selçuklu ordusu Horasan ı aldı. Bu durum Karahanlı Devleti nin kesin olarak ikiye ayrılmasına neden oldu (1042). Doğu Karahanlı Devleti Doğu Karahanlılar; Talas, İsficab, Kaşgar, Özkent ve Doğu Fergana gibi topraklara hükmetmişlerdir. Devletin batı kısmı İlek Nasr ın çocuklarının elinde kalınca Yusuf Kadir Han ın oğulları da ayrı devlet oluşturarak devletin doğu topraklarını sahiplendiler. Bu devletin ilk hükümdarı Yusuf Kadir Han ın oğlu Süleyman Arslan Han ( )dır. Süleyman, çok adil bir hükümdardı. Ülkesinde Müslüman Türklerin yanı sıra gayri Müslim Türklerin de yaşamasına müsade etti. Bu sayede pek çok Türk, Müslümanlığı kabul etti. Süleyman, kardeşi Muhammed le yaptığı taht mücadelesini kaybetti. Ondan sonra Karahanlı saltanatında iktidarsızlık yaşandı. Doğu Karahanlı hükümdarlarının en büyüklerinden birisi de Ebu Ali Hasan dır yıllarında Doğu Karahanlı Devleti nin başına geçen Ebu Ali Hasan 1102 yılına kadar saltanatta kaldı. Bu zaman içinde devleti iyi yöneten Ebu Hasan özellikle ilme ve âlimlere büyük değer verdi. Örneğin Kutadgu Bilig ona ithaf edilerek yazılmıştır. Ebu Hasan 1089 da bölgeye gelen Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah ın hakimiyetini tanıyarak ona tabi oldu. Ebu Ali Hasan dan sonra yerine oğlu Ahmet in geçtiği anlaşılmaktadır. Ahmet Han ın 1128 de devletin doğusundan gelen Karahitay saldırısını, onları yenerek bertaraf etmesi çok önemli bir hadisedir. Bu zaferi sayesinde hem Karahanlılar hem de Selçuklular büyük bir tehlikeden kurtulmuşlardır. 49

50 1141 de tekrar ortaya çıkan Karahitay tehlikesi aynı şekilde bertaraf edilememiştir. Bu devrede devletin başında bulunan II. İbrahim Han içeride çıkan bir isyanı bastırabilmek için Karahitaylardan yardım istemişti. Karahitaylar yardım için geldikleri Başkent Balasagun u işgal ettiler. Bir müddet sonra Batı Karahanlı topraklarını da işgal eden Karahitayları çıkarmak Büyük Selçuklulara düşmüştü. Ne var ki harekete geçen Büyük Selçuklu Sultanı Sancar, 1141 de Karahitaylarla Katvan da yaptığı muharebeyi kaybetmişti. Bu muharebenin kaybından sonra Doğu Karahanlıların bir müddet Karahitayların işgali altında kaldığı anlaşılmaktadır. Karahanlıların çöküşü sırasında iş başına gelen hükümdarlar Karahitaylarla mücadele ettiler. Fakat ülkeye sonuçta Karahitaylar hakim oldular. Doğu Karahanlıların son hükümdarı Muhammed i Karahitay hükümdarı Kür Han, sarayında göz altına aldı yılında Karahitaylar Doğu Karahanlılar Devleti ne son verdi. Karahanlı Devleti nin parçalandığı sırada Batı Karahanlı Devleti nin ilk hükümdarı olarak I. Muhammed görülmektedir. Devletin başlangıçtaki başkenti Özkent ti. I.İbrahim döneminde ( ) başkent Semerkant oldu. İbrahim dönemi Batı Karahanlı Devleti nin en parlak dönemlerinden olmuştur. İbrahim, devletini gayet iyi idare etti.doğu Karahanlılardan bazı topraklan alarak devletini genişletti, İbrahim in 1068 de ölümünden sonra yerine oğlu Nasr geçti. Nasr döneminde devlet Doğu Karahanlılarla ve Selçuklularla mücadele etmek zorunda kaldı. Bu mücadeleler sonunda bazı topraklarını kaybetti. Nasr dan sonra tahta, kardeşi Hızır geçti. Devlet onun döneminde huzurlu bir dönem geçirdi. Hızır Han akıllı, adil ve siyaseti iyi bilen birisiydi. Sanatkârları, özellikle şairleri himaye etti. Hızır Han ın iktidarının ne kadar sürdüğü belli değildir. Hızır Han dan sonra devletin başına geçen Ahmet Han döneminde devlet bir ara Büyük Selçukluların hakimiyetine geçti. Sultan Melikşah 1089 da Batı Karahanlıları Selçuklulara bağlarken Ahmet Han ı göz altında tutmak için yanında götürdü. Fakat Ahmet in ülkesinde isyan çıkarması üzerine onu ülkesine iade etti ve Batı Karahanlı Devleti, Selçuklulara tabi hâle geldi yılında Ahmet Han bizzat kendi ulemasının verdiği fetva sonucu bertaraf edildi. Bundan sonraki dönemde Batı Karahanlılar, siyasi iktidar bakımından zayıf bir döneme girdiler. İşbaşına gelen hükümdarlar genelde yetersiz kaldılar ve devlet zayıfladı yılında başlayan Karahitay istilası Batı Karahanlıların sonunu getiren en önemli hadiselerden biri oldu. Daha sonraki Katvan Meydan Muharebesinde galip gelen Karahitaylar bölgeye iyice yerleştiler. Kendilerine bağlı olarak Karahanlı soyundan İbrahim i tahta çıkardılar ve on beş yıl kadar Batı Karahanlı Devleti ni devam ettirdiler. İbrahim Han da 1156 yılında Kartuklarla yaptığı bir muharebede yenilerek öldürüldü. Batı Karahanlılar en sonunda Harzemşahlar Devleti hükümdarı Muhammed Harzemşah tarafından yıkıldı (1212). 50

51 Fergana Hanlığı Karahanlı Devleti nin 1042 de ikiye ayrılmasından sonra Fergana bir süre Batı Karahanlılarda kaldı. Daha sonra Doğu Karahanlılara geçen Fergana da 1141 de Karahitayların Maveraünnehir i istila etmelerinden sonra merkezi Özkent şehri olmak üzere bağımsız bir Karahanlı Devleti daha kuruldu. Bunun hükümdarları genellikle Tuğrul Kara Hakan unvanını taşıdılar. Tarihini çok iyi bilmediğimiz bu devleti kuran sülalenin bazı hükümdarları da tanınmamaktadır. İlk hakanları Batı Karahanlı hakanı Hasan Ali nin üçüncü oğlu Hüseyin b. Hasan dı. Bu hanedan hakkında oldukça yetersiz olan bilgiler, 1212 den sonra tamamıyla kesilmektedir.? 1. Karahanlıların Türk Tarihindeki Önemi Karahanlılar, Orta Asya da kurulan İlk Müslüman Türk devletidir. İslamiyet in Orta Asya da yayılmasını sağlamışlardır. Karahanlılar Devleti İslam öncesi Türk devletlerinde görülen ikili yönetim anlayışını devam ettirmiştir. Bu yönetim anlayışı güçlü bir merkezi otorite kurulmasını engellemiştir. Karahanlı Devleti nde, diğer Türk İslam devletlerinden farklı olarak halkın tamamına yakını Türk tür. Halkın çoğunluğunun Türk olması resmî dilin, eğitim ve edebiyat dilinin Türkçe olması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Türklere ait ilk İslami eserler bu dönemde meydana getirilmiş, böylece Türk İslam kültürünün temeli atılmıştır. Kaşgarlı Mahmut un Türkçenin Arapça kadar zengin olduğunu göstermek için yazdığı Divanu Lügati t-türk, Yusuf Has Hacib in Türk devlet anlayışının nasıl olması gerektiğini anlattığı Kutadgu Bilig, Ahmet Yesevi nin İslam tasavvufu ile ilgili bilgiler verdiği Divan-ı Hikmet ve Edip Ahmet in ahlaki öğütler verdiği Atabet ül Hakayık kitapları bu döneme ait önemi eserlerdendir. Karahanlı Devleti ne neden Karahanlı denilmiştir? 2. Karahanlıların kurucuları kimlerdir? 3. Karahanlılar ne zaman Müslüman olmuşlardır? 4. Orta Asya Türklerinin İslam ı tanıması açısından Karahanlıların önemi hakkında neler söylenebilir? 5. Karahanlılar ikiye ayrılmaları yönetim anlayışları ile nasıl ilişkilendirilebilir? 6. Fergana Hanlığı nasıl kurulmuştur? 51

52 4. GAZNELİLER Gazneliler, bugünkü Afganistan, İran ın Horasan bölgesi ve Kuzey Hindistan da kurulmuş bir Türk devletidir. Gaznelilerin ismi, devletin başşehri Gazne şehrinden gelmektedir. Türkler IX-X. yüzyıllarda, başta Abbasiler olmak üzere, birçok İslam ülkesinde eyaletlerde asker, vali ve diğer devlet görevlerinde hizmetlerde bulunmuşlardır. İran da kurulan Samaniler Devleti nde ( ) 912 tarihinden itibaren Türk vali ve kumandanlar görev almaya başlamıştır. Bunlardan biri de Horasan orduları kumandanı Alp Tegin dir. Alp Tegin ( ), Samani emiri Ahmed b. İsmail in ( ) hassa askeri olarak görev yaptı. Üstün özelliklere sahip olduğundan birlik komutanlığı ve hacibü l- hüccablık a (bütün saray idaresinin başı ) yükseldi. Ancak Samani emirlerinden Abdülmelik ( ) ile arası açılınca Horasan valiliğine tayin edildi. Fakat o, Horasan dan Samanoğullarının merkezi Buhara da olup bitenleri takip ediyordu. Nihayet Mansur b. Nuh zamanında buradan da ayrılmak durumunda kalınca emrindeki çok az askerle Doğu Afganistan daki Gazne şehrine gitti. Buranın hâkimi olan Levikler hanedanını mağlup ederek bölgeden uzaklaştırdı ve şehirde hâkimiyeti ele geçirdi. Böylece Gazneliler Devleti nin temeli atılmış oldu (12 Ocak 963). Alp Tegin ölünce (13 Eylül 963) sırası ile Ebu İshak İbrahim, Türk komutanlardan Bilge Tegin, Böri Tegin ve Sebük Tegin ülkeyi yönetti. Sebük Tegin in başa geçmesiyle Gazneliler Devleti, hükümdarlığın babadan oğula geçtiği bir hanedanın idaresi altına girmiş oldu. Bir diğer yönüyle Gazneliler Devleti ni kuruluş yıllarında yöneten Türk komutanların yerini artık bir hanedan almış oluyordu. Sebük Tegin ( ) zamanına kadar Gazneliler, Samanilere bağlı idi. Sebük Tegin, görünüşte Samanilerin bir valisi olarak hareket etmesine rağmen, bağımsız Gazneliler Devleti nin temeli onun zamanında atıldı. Sebük Tegin zamanında devlet, kuzey ve doğuya doğru gelişmeye başladı. Zebulistan, Büst ve Belucistan a kadar olan yerler fethedildi. Diğer taraftan Sebük Tegin, Kabil Nehri boyunca Peşaver e kadar sefer düzenleyerek Hintlileri mağlup etti ve Kuzey Hindistan da İslam ı yaymaya muvaffak oldu. Samani hakimiyetinde olan Horasan da isyan çıkınca Sebük Tegin ve oğlu Mahmut bu isyanın bastırılmasında Samanilere yardımcı oldular. Sebük Tegin vefat ettiğinde yerine küçük oğlu İsmail i veliaht olarak tayin etti. Böylece Gaznelilerde babadan oğula geçen hanedanlık idaresi başlamış oldu. 52

53 Sultan Mahmut ve Gazne Devleti nin Yükseliş Dönemi TARİH 6 Sebük Tegin ölmeden önce yerine oğlu İsmail i ( ) veliaht göstermişti. Fakat Mahmud onun hükümdarlığına razı olmadı. kardeşine karşı giriştiği taht mücadelesinden başarılı çıkarak Mart 998 de Gazne de babasının tahtına oturdu. Tahta geçtiğinde 28 yaşındaydı. Mahmut çocukluğundan itibaren iyi bir dinî tahsil görmüş, Kur an-ı Kerim i ezberlemişti. İslami geleneklere oldukça bağlıydı. Din uğruna her türlü fedâkarlığı yapabilecek özelliklere sahipti. Geçmiş padişahlara ait haberleri dinlemeyi severdi. Gençlik yıllarından itibaren devlet idaresinde farklı görevler almış, seferlere katılmış ve bunlardan bazılarını bizzat yönetmişti. Mahmut, Gazne tahtına oturduğunda üstlendiği görev için oldukça iyi bir alt yapıya sahipti. O, devletin başında bulunduğu otuz senenin üzerindeki bir sürede takip edeceği yol ve bu yolda gösterdiği başarıyla çok önemli bir Türk-İslam kahramanı olarak adını tarihe yazdıracaktı. Ganeli Mahmut un yetişmesinde çok önemli bir yere sahip olan babası Sebük Tegin in Mahmut a verdiği öğüdün bir bölümünü aşağıda okuyunuz. OKUYALIM SEBÜK TEGİN İN OĞLU MAHMUT A ÖĞÜDÜ Memleketinin idaresinde gafil olma. Ordu ve askerin durumundan, silahlardan ve maaşlardan ve iaşelerden haberdar ol. Müstahak olanın hakkını ver. Yolları emin tut. Hak sahibinin hakkını iade edinceye kadar uyuma. Aksi hâlde Allah ın sana kıyamet günü bundan dolayı hesap soracağını bilesin. Eğer gece yarısı senin memleketinde bir canlı aç uyursa Tanrı senin cezanı verir. Hiçbir zaman zulmü uygun görme. Cömert ve merhametli olmalısın ve senin affın öfkenden fazla olmalı ki, insanlar sana rağbet etsinler. Bir işi lâyık olmayan bir kimseye buyurmamalısın. Padişahın en büyük düşmanının kendini beğenmişlik ve istibdat olduğunu bil. Her işte dostluğu denenmiş sadık insanların tavsiyelerini al ve o hususta kendi aklınla karar ver. Memleketin her tarafına casuslar ve haberciler tayin etmelisin. Nesimi Yazıcı, İlk Türk İslam Devletleri Tarihi, s 179 Gazneli Mahmut un hükümdarlığı Gaznelilerin en parlak dönemidir. Gazneli Mahmut, Karahanlılarla birlikte Samanoğulları devletine son verdi. Samanoğullarının yıkılması ile bu devletin topraklan Karahanlılar ve Gazneliler arasında paylaşıldı. Horasan, Amuderya Nehri ne kadar Gaznelilerin eline geçti. Gazneli Mahmut, Samaniler tarafından tanınmamış bulunan Abbasi Halifesi ne 53

54 elçiler gönderdi ve onun adına hutbe okuttu. Halife Kadir-Billah ( ) da kendisine hilat, taç ve bayrak gönderdi yılında bu olaydan duyulan memnuniyet sebebiyle Gazne de büyük bir tören yapılmıştı. Mahmut, halifenin kendisini onurlandırmasının karşışığında; İslam dinine yardım etmek ve İslam düşmanlarını söküp atmak maksadıyla her yıl Hindistan a sefer yapmayı vaat etmişti. Gazne Sultanı, bundan sonra Gazne nin batısında bir ülke olan Sistan a bir sefer yaptı. Saffari Hanedanının yönetiminde bulunan Sistan, Mahmut un hakimiyetini tanımak zorunda kaldı. OKUYALIM GAZNELİ MAHMUT UN HİNT SEFERLERİ Sultan Mahmut Samani topraklarının önemli bir kısmına sahip olup kuzey sınırlarını güvence altına aldıktan sonra Hint seferlerine başladı. O, daha önceden babası ile Hindistan a gitmiş ve bu ülkeyi tanıma fırsatı bulmuştu. Hint seferlerinin sebeplerini, ülkenin zenginliği ve İslamiyet i yayma düşüncesi oluşturmaktadır. Ayrıca kalabalık ve çeşitli unsurlardan oluşan orduyu hareket hâlinde tutup cihada yönlendirme, ayrıca gönüllüler ve halkın ganimet edinme bakımından bu seferleri desteklediği bir gerçektir. Tahminen ilk Hindistan seferi 1000 tarihinde başlamış ve 1026 ya kadar on yedi sefer yapılmıştır. İlk seferde Kabil in doğusundaki bazı kaleler alındıktan sonra, 1001 tarihinde Hindistan düzlüğüne inilmiştir. Hindistan ın coğrafi şartları çok engebeli olduğundan seferlerde ilerlemek zor olmuş ve mahalli idareci racaların direnişleri önemli bir engel oluşturmuştur. Ancak sekizinci Hint seferinde Multan (1010), dokuzuncu Hint seferinde Keşmir (1013) alınmıştır. En mühim seferlerden birisi Sumnat Seferidir. Sumnat, Hindistan ın batı sahilinde, Kathiavar Yarımadası nda bir şehirdir. Bu şehirde kutsal bir tapınak, tapınağın içinde kutsal bir put vardı. Hindistan daki bütün putların en büyüğü kabul edildiğinden, bu put için on bin köy vakfedilmişti. Ziyaret için gelenler, en kıymetli eşyalarını, mücevherlerini kutsal puta sunuyorlardı. Hindu inancına göre Sumnat taki put, Hint ülkesindeki diğer putların üstünde olup Müslümanların fethettikleri topraklardaki putların başlarına gelenler Sumnat putunun onlara verdiği bir ceza olarak görülmüştür. Sultan Mahmut bu inancı yıkmak için Sumnat seferini yapmış ve üç gün direnebilen Sumnat en sonunda teslim olmuştur. Gazneli Mahmut şehri ele geçirdikten sonra büyük putu yerinden söktürdü. Put dört parçaya ayrılarak parçalardan ikisi Gazne deki Ulu Cami ve sarayın kapılarına konuldu. Diğer iki parça ise Mekke ve Medine ye gönderildi. Halife Kadir Billah bu başarısından sonra Mahmut a Kehfüddevle Ve l-islam unvanını vermiştir. Bu sefer Hindistan daki batıl inançların zayıflaması ve İslam ın yayılması açısından oldukça önemlidir. Hasan Karaköse,Orta Çağ tarihi ve Uygarlığı,s,139,140 dan yararlanılarak hazırlanmıştır. 54

55 ? 1. Gazneli Mahmut un Hindistan a seferler düzenlemesinin sebepleri nelerdir? 2. Gazneli Mahmut Hindistan a kaç sefer yapmıştır? 3. Sumnat seferinin önemi hakkında neler söylenebilir? Resim : Gazneli Mahmut un Askerleri İle Savaşmasını Gösteren Bir Minyatür Sultan Mahmut un 1000 yılında başlattığı Hint seferlerinin sonunda Hindistanın Pencap, Peşaver, Multan, Gücerat, Delhi ve Ganj vadisinin batı yakası Gazne hakimiyetine geçti Gazneli Mahmut bu seferleri ile Hindistan da sürecek olan Türk İslam hakimiyetinin temellerini attı. Bu bölgelerde Müslümanlık yayılmaya başladı. Bütün bu bölgeler Hindistan ın en zengin yöreleriydi. Bunun yanında Gazne Devleti siyasi, askerî ve ekonomik olarak büyüdü. Özellikle Hindistan dan temin edilen filler Gazne ordusuna hem güç kattı, hem de değişik bir özellik kazandırdı. Sultan Mahmut un bu seferleri sayesinde Gazne Devleti, devrinin en zengin devleti hâline geldi. Fethedilen Kuzey Hindistan, Türklerin uzun süre hüküm sürdükleri bölgelerden biri oldu. Günümüz Pakistan devletinin temelleri Sultan Mahmut un Hint seferleri ile atılmıştır. Harita 02.04: Gazneliler 55

56 Sultan Mahmut un ilişki içerisinde olduğu devletlerden biri de Karahanlılardı. Sultan Mahmut Hindistan seferine çıktığında Batı Karahanlı hükümdarı İlek Nasr, Horasan a ordular gönderdi. Fakat bu ordular Sultan Mahmut tarafından iki defa mağlup edildiler (1006 ve 1008). Karahanlıların Horasan ı almak için yaptıkları girişimler başarısızlıkla sonuçlandı. Karahanlıların bu mağlubiyetleri hanedan içinde karışıklığa yol açtı. İlig Nasr, Horasan ı Gazneli Mahmut a bırakmak istemiyordu. Horasan ı almak en büyük hayali idi. Ancak 1013 tarihinde ölünce bu hayalini gerçekleştiremedi. İlig Nasr dan sonra hükümdar olan Yusuf Kadir Han ile kardeşi Mansur, Horasan ı almak için ordularını birleştirdiler. Fakat bu mücadelede, Belh de ikinci defa yenilgi aldılar (1019). Sultan Mahmut bir taraftan Karahanlılara karşı zaferlerine devam ederken bir yandan da Harezm, Belh, Huttal, Tirmiz gibi yerleri topraklarına kattı. Diğer taraftan Karahanlı hanedan ailesi arasında zaman zaman çıkan iç çekişmelerde arabulucuk yaparak bu ortamdan yararlanmasını bildi. Afganistan da Helmend vadisi ile Herat arasındaki dağlık bölgeye Gur denir. Sürekli Gaznelileri rahatsız eden bölge halkına karşı Sultan Mahmut 1011 ve 1020 de iki defa sefer düzenledi. Ancak bölgenin bazı yerleri kontrol altına alınabildi. Fakat Gur bölgesi Gazneliler zamanında tam olarak kontrol altına alınamadı. Dağlık bir yer olması bunda önemli bir etkendir. Bölge halkı 1150 lerden sonra zayıflamaya başlayan devletin yıkılmasında önemli rol oynayacaktır. Resim 02.04: Gazneli Mahmut Gazneli Mahmut devrinin önemli olaylarından biri de Gazne-Selçuklu ilişkileridir. Bu sırada kuzeyde büyük bir tehlike hâline gelen Selçuklu Oğuz Türkleri Horasan a girmeye çalışıyordu. Sultan Mahmut Selçuklular üzerine yürüyerek onları mağlup etti. Ancak Selçuklular yeni katılımlarla bölgedeki güçlerini artırmaya devam ettiler. Selçukluların yurt edinme faaliyetleri Gazneli Mahmut u korkuttu. Mahmut, Selçuklu Yabgusu Arslan ı hile ile yakalatarak Hindistan daki Kalincar Kalesi ne hapsettirdi. Irak a yönelen Gazne hükümdarı, Büveyhoğullarını yendi ve Bağdat ta oturan Abbasi halifesini Büveyhoğullarının baskısından kurtardı. Kendisine halife tarafından sultan unvanı verildi. Türk tarihinde ilk defa sultan unvanını kullanan hükümdar Gazneli Mahmut oldu. Sultan 56

57 Mahmut, Irak topraklarını da alarak batıda en geniş sınırlara ulaştı. Irak seferinden dönerken yolda hastalandı. Gazne ye ulaşınca da vefat etti (1030). Türk tarihinin en büyük hükümdarlarından biri olan Sultan Mahmut, Gazneliler Devleti ni imparatorluk hâline getirdi. Hindistan fatihi Gazi Sultan Mahmut Han ın âlimleri himaye ettiği ve farklı şehirlerden âlimleri Gazne ye davet edip onların ilminden faydalanmak istediği bilinmektedir. Sultan Mahmut çıktığı bazı Hint seferlerine meşhur âlim Biruni yi de götürdü. Biruni Kitabu Tahkiku l-mal li l-hind adlı eserini bu seferler sonrasında yazdı. Bu eser Hint inanç ve âdetlerini tarafsız olarak ele alan ve İslam dünyasına tanıtan ilk eser olması bakımından önemlidir. Gazneli Devleti ni en geniş sınırlarına ulaştıran, âlimlere, kültüre ve edebiyata değer veren Gazi Sultan Mahmut, ölümünün ardından âlemin aslanı ve zamanın yeganesi olarak anılmıştır.? 1. Gazneli Mahmut Karahanlılarla niçin mücadele etmiştir? 2. Gazneli Mahmut un Selçuklularla ilişkileri hakkında neler söylenebilir? 3. Gazneli Mahmut un İslam dünyasına hizmetleri hakkında neler söylenebilir? Sultan Mesut Dönemi Sultan Mahmut un ölümünden sonra oğulları Muhammet ve Mesut arasında taht kavgaları başladı. Bu mücadeleyi Mesut kazandı (1030). Sultan Mesut tahta geçince veziri değiştirdi. Bazı vali ve komutanları görevlerinden alarak yerlerine kendi adamlarını görevlendirdi. Abbasi Halifesi Kadir Billâh ın yerine halife olan Kâim Biemrillah ın adına hutbe okuttu ve onu tanıdı. Sultan Mesut babasının ölümü üzerine kardeşi Muhammed ile taht kavgasına başladığında kendi gücü ile tahta çıkamadı ve Ali Tegin den yardım istedi. Ali Tegin e yapacağı yardım karşılığında Huttal topraklarını vereceğini vaad etti. Ancak tahta çıkınca sözünü yerine getirmedi. Ali Tegin in kendisine karşı savaş hazırlığı yaptığını öğrenince Buhara yı almak için ordu gönderdi. İki ordu Buhara-Semerkand arasındaki Debusiye de karşılaştı. Her iki taraf birbirlerine üstünlük sağlayamadı ve bir anlaşma yapıldı (1032). Fakat Ali Tegin bundan sonra fazla yaşamadı ve 1034 tarihinde öldü. Böylece Sultan Mesut, Ali Tegin den kurtulmuş oldu. Sultan Mesut babası gibi Hindistan seferlerine önem verdi. Hindistan a yaptığı seferlerde başarı kazandı. Mesut döneminde Gazneliler için en büyük tehlike Selçuklular idi. Sultan Mesut Maveraünnehir ve Horasan a doğru ilerleyen Tuğrul ve 57

58 Çağrı Beylerin emrindeki Selçuklular üzerine ordu gönderdi. Nesa yakınlarında 1035 yılında yapılan savaşta Gazne ordusu yenildi. Savaşı kazanan Selçuklular Horasan bölgesinde gittikçe güçlendiler ve Belh şehrini ele geçirdiler. Bu haberi alan Sultan Mesut yeniden ordu hazırlayarak Selçukluları Horasan dan çıkarmak istedi. Selçuklular Serahs yakınlarında yapılan savaşta Gaznelilere karşı ikinci defa zafer kazandı (1038). Tuğrul Bey bu başarıdan sonra Horasan ın önemli bir şehri olan Nişabur a girdi. Sultan Mesut, Gazne Devleti için gittikçe büyük bir tehdit oluşturan Selçukluları tamamen etkisiz kılmak amacıyla güçlü bir ordu hazırlayarak tekrar harekete geçti. Fillerle güçlendirilen Gazne ordusu Dandanakan da Tuğrul ve Çağrı beylerin komutasındaki Selçuklu ordusuyla karşılaştı. Savaş üç gün sürdü. Sultan Mesut kahramanca savaşmasına rağmen yenildi ve savaş alanından kaçarak canını kurtarabildi. Dandanakan Savaşı, hem Selçuklular hem de Gazneliler için bir dönüm noktası oldu. Bu savaşı kazanan Tuğrul ve Çağrı Beyler Büyük Selçuklu Devleti ni kurdular. Bu devlet kısa sürede güçlenerek büyük bir imparatorluk hâline gelirken Dandanakan Savaşı nı kaybeden Gazneliler Devleti ise hızla zayıfladı. Sultan Mesut, daha güçlü bir ordu hazırlayıp yeniden Selçuklular üzerine yürümek amacıyla ailesini ve hazinesini alarak Gazne den Hindistan a hareket etti. Ancak Mesut, yolda ayaklanan askerleri tarafından öldürüldü (1041). Sultan Mesut tan Sonra Gazne Devleti Sultan Mesut u öldüren Gazneli askerler, onun yerine kardeşi Muhammet i tahta çıkardılar fakat Mesut un oğlu Mevdut amcası ile mücadeleye girerek tahtı ele geçirdi. Onun döneminde Hindistan da ayaklanmalar çıktı. Horasan ı alan Selçuklular da güneye doğru ilerliyorlardı. Mevdut, Selçuklular üzerine yapacağı sefere hazırlanırken öldü (1049). Ülkede on yıla yakın bir süre taht kavgaları yaşandı. Bu kavgalar İbrahim in sultan olmasıyla sona erdi (1059). Sultan İbrahim Selçuklularla akrabalık kurdu ve onlarla iyi geçinmeye çalıştı. Kuzeyden gelecek saldırılardan bu şekilde kurtulan İbrahim, Hindistan seferlerine ağırlık verdi. Kırk yıllık hükümdarlığı döneminde devleti toparlayan Sultan İbrahim 1099 da öldü. Gaznelilerin son büyük hükümdarı Selçukluların yardımıyla tahta oturan Behram Şah oldu (1117). Onun döneminde Gazne Devleti artık bağımsız bir devlet olmayıp Selçuklu hakimiyetine girdi. Behram Şah, Hindistan da çıkan ayaklanmaları bastırarak devlet işlerini düzene koydu. Gazne sultanı yıllık vergisini ödemeyince Selçuklu Sultanı Sencer Gazne üzerine sefer düzenledi (1136). Behram Şah, Sencer den özür dileyerek ona bağlılığını bildirdi. Behram Şah ın bir diğer siyasi faaliyeti de, Gurluların iktidar kavgalarına karışmak oldu. Bunun üzerine Gurlularla Gazneliler arasında büyük bir mücadele başladı. 58

59 Sonunda Gurlular Gazne ye kadar gelerek şehri yakıp yıktılar ve halkı kılıçtan geçirdiler. Bu sırada Behram Şah Hindistan a çekilmişti de Selçukluların Gurluları yenmesi üzerine Behram Şah yeniden Gazne ye hakim oldu. Gazne Devleti nin Yıkılması Behram Şah ölünce yerine geçen oğlu Hüsrev Şah döneminde Gurlular, Gazne Devleti ni tehdit etmeye devam ettiler. Bu baskı özellikle Sultan Sencer in 1157 de ölümünden sonra daha da arttı. Hüsrev Şah, Gurluların baskılarına daha fazla dayanamayarak başkenti, Gazne den Lahor a taşıdı ve orada öldü (1160). Yerine geçen oğlu Hüsrev Melik, devleti toparlayamadı yılında Lahor a giren Gurlular Gazne Devleti ne son verdi.? 1. Dandanakan Savaşı nın Gazne tarihi açısından önemi nedir? 2. Gazneliler Dandanakan Savaşı ndan sonra ikinci toparlanmayı hangi hükümdarları zamanında yaşamışlardır? 3. Behram Şah ın siyasi faaliyetleri nelerdir? 5.BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ ( ) Selçukluların Kökeni Türkler tarih boyunca farklı mekânlarda çeşitli devletler kurmuşlardır. İsimleri başka başka olmasına rağmen bu devletler bir devamlılık göstererek bugüne kadar gelmiştir. Türk tarihi bakımından bu devletlerin en önemlilerinden biri Büyük Selçuklu İmparatorluğu dur. Büyük Selçuklu Devleti, Oğuz Türkleri tarafından kuruldu. Devleti kuranlar Oğuz komutanlarından Selçuk Bey e bağlı olduklarından devlet bu adla anılır. Oğuz kelimesinin Türkçede ok kelimesinden geldiği kanaati yaygındır. Türkçede ok kelimesi boy karşılığı olarak kullanılmaktadır. Z sesi ise çoğul ekidir. Bu durumda ok-uz:boy-lar olarak anlaşılmalıdır. Oğuz adına ilk kez Orhun Yazıtları nda rastlandı. Oğuzlar daha önce Köktürklerin ve Uygurların hakimiyeti altında yaşamışlardı. Oğuzlar, Uygurların yıkılmasından sonra batıya giderek Seyhun Nehri kıyılarına yerleştiler. Oğuzlar, X. yüzyılda Seyhun Nehri boylarıyla, Hazar Denizi nin doğusu ve Aral Gölü arasındaki bölgede yaşıyorlardı. Maveraünnehir çevresine yerleştikten sonra hiçbir devlete bağlanmayan Oğuzlar, yabgu unvanı taşıyan bir hükümdarın başkanlığında bir devlet kurdular. Başkentleri yenikent olan Oğuz Yabgu Devleti nin en önemli merkezleri Cend, Sugnak, Karaçuk, Kernak, Barçınlıkent ve Sütkent ti. Yabgunun yardımcısına kül erkin, ordu komutanına subaşı denirdi. Devletin çeşitli ka- 59

60 ? 1. demelerinde görev yapan memurlara da tarhan ismi verilirdi. Oğuzların muntazam bir boy teşkilatı vardı. Bu teşkilata göre Boz-oklar ve Üç-oklar olarak iki ana kola ve yirmi dört boya ayrılıyorlardı. Bu yirmi dört boydan on ikisi Boz-okları, on ikisi de Üçokları meydana getiriyordu. Oğuz adı hangi anlama gelmektedir? 2. Oğuz adına ilk defa nerede rastlanmıştır? 3. Oğuzların Türk tarihindeki önemi hakkında neler söylenebilir? 60

61 Selçuklu hanedanının atası Selçuk Bey, Oğuzların Kınık boyundandır. Selçukluların atası olarak kabul edilen ilk kişi demir yaylı unvanını taşıyan Selçuk Bey in babası Dukak tır. Dukak Bey, Oğuz Yabgu Devleti nde üst dereceli bir komutandı. Selçuk, tahminen 900 yıllarında doğmuştu. Babası öldüğünde yaşlarında idi. Selçuk da babası gibi Oğuz yabgusunun hizmetine girdi. Yeteneği ve bilgisi sayesinde kısa zamanda kendisini gösterdi ve hızla yükseldi. Yabgu, onu en sonunda çok önemli bir görev olan subaşılığa getirdi. Selçuk un başarıları karşısında Oğuz hükümdarının Selçuk a olan ilgisi gittikçe arttı. Bu durum diğer devlet ileri gelenlerinin kıskançlığına yol açtı. Selçuk aleyhine tavır aldılar ve bu konuda yabgunun hatununu da etkilediler. Bir keresinde Selçuk un bütün herkesi aşarak yabgunun yanı başında oturması, Selçuk un Oğuzlar Devleti nden kopmasının başlangıcı oldu. Aslında bu davranışı bir protokol hatasıydı. Yalnız Selçuk un bunu ne maksatla yaptığı bilinmemektedir. Yabgunun hatunu, Selçuk un bu yaptığı saygısızlığın büyük amaçları olabileceği şeklinde yabguyu ikaz etti. Selçuk aleyhtarlarına göre Selçuk Bey, yabgunun yerine göz dikmişti. Bu durumda Oğuz Yabgu Devleti nde Selçuk Bey için huzursuz bir ortam doğdu. Gitgide kendinin ve yanındakilerin canının tehlikeye girdiğini gören Selçuk, Oğuzlar Devleti nden ayrılmaya karar verdi. Selçuk Bey in Cend e Göç Etmesi ve Müslüman Olması Selçuk Bey gerek kendi hayatının emniyeti gerekse bazı ekonomik sebeplerden dolayı Seyhun Nehri nin Aral a yakın sağ kıyısındaki Cend şehrine göç etti. Selçuk Bey in liderliğindeki Kınık Türkleri Cend e geldiklerinde, burası Müslümanların sınır kasabalarından biri idi. Hem göçebe hem de yerleşik toplulukların yer aldığı bölgede Maveraünnehir den gelen Müslümanlar bulunmakta idi. Bölgeye gaza maksadıyla gelen bazı gaziler gayrimüslim unsurlarla mücadele etmekte idi. Böyle bir ortama gelen Selçuk Bey ve ona bağlı grup 985 ile 992 yılları arasında İslamiyet i kabul etti. Selçuk Bey Müslüman olduktan sonra Oğuz Yabgu Devleti nin Resim 02.05: Selçuk Bey vergi memurunu Müslümanların kafirlere vergi vermeyeceğini ileri sürerek kovdu. Bundan sonra gayrımüslimlerle mücadeleye girişen Selçuk Bey, oğlu Mikail i bu mücadelelerden birinde şehit verdi. Mikail, Selçuklu Devleti nin kurucuları Tuğrul ve Çağrı Beylerin babasıdır. Onun ölümünden 61

62 sonra Tuğrul ve Çağrı Beyleri dedeleri Selçuk bizzat kendisi yetiştirdi. Cend de başarılarından dolayı itibar bulan ve kuvvetlenen Selçuk Bey etrafında toplananların sayısının artmasıyla kısa zamanda kendisinden yardım istenecek, güç hâline geldi. Nitekim Karahanlılar karşısında zor durumda kalan Samanoğulları, Selçuklulardan yardım istemişti. Selçuk Bey de yardım göndermişti. Samanoğulları, Selçukluların yardımıyla devletlerini geçici de olsa koruyabilmişlerdi. Böylece Selçuklular Buhara yakınlarında Nur kasabasına yerleştirilmişlerdi. 999 da Karahanlılar Samanoğullarına karşı yeniden harekete geçtiler. Selçuk Bey, oğlu Arslan Yabgu yu Samanoğullarına yardıma gönderdi. Fakat Samanoğulları Devleti yıkılmaktan kurtulamadı. Zira tek rakipleri Karahanlılar değildi. Güneydoğudan gelen daha büyük bir güç olan Gazneliler de ikinci bir rakip olmuşlardı. Gazneli Sultan Mahmut, yaptığı başarılı askerî harekatla Samanoğullarının Horasan topraklarını ele geçirdi. Maveraünnehir toprakları da Karahanlılar tarafından alındı. Samanoğulları Devleti de böylece tarih sahnesinden çekildi. Selçuk Bey, 1009 tarihinde vefat etti. Öldüğünde Musa, Yusuf, Arslan Yabgu adında üç oğlu sağ idi. İdareye Arslan Yabgu geçti. Zaten Arslan Yabgu, babasının yaşlılık yıllarında ailesinin fiili liderliğini üstlenmişti.? 1.Selçuk Bey Oğuz Yabgu Devleti nden niçin ayrılma gereği duymuştuır? 2.Selçuk Bey in Cend bölgesine yerleşmesinin önemi nasıl açıklanabilir? 3.Selçuk Bey hangi siyasi güçlerle ilişki içerisine girmiştir? Arslan Yabgu nun Selçukluların Başına Geçmesi Selçuk Bey in ölümünden sonra yerine, oğlu Arslan Yabgu geçti. Onun zamanında Selçuklular 992 den önce göç etmeye başladıkları Maveraünnehir de yaşamaya devam ettiler. Selçuk Beyin sağlığında ölen oğlu Mikail in çocukları olan Tuğrul ve Çağrı Beyler, Selçuklu Devleti nde etkili görevler üstlendiler. Karahanlı şehzadelerinden Ali Tigin, ağabeyi Yusuf Kadir Han a karşı ayaklanıp Buhara yı ele geçirerek hükümdarlığını ilan etti (1021). Ali Tigin le Arslan Yabgu, Karahanlı ve Gazne tehditlerine karşı iş birliğine girdiler. Bölgedeki bu güç birliği Karahanlı ve Gazne hükümdarlarını bir araya getirdi. Gazneli Mahmut ile Yusuf Kadir Han Semerkant yakınlarında bir araya gelerek Ali Tigin in kurduğu devletin yıkılması ve Arslan Yabgu tehlikesinin ortadan kaldırılması için anlaştılar. Gazneli Mahmut, Arslan Yabgu ya bir elçi göndererek Hindistan daki kâfirler üzerine sefere çıkacağını ve Selçukluların bu konuda kendisine yardımcı olması gerektiğini söyledi. Arslan Yabgu yardım konusunu görüşmek için Gazneli Mahmut un yanına gitti. Orada hileyle yakalanarak Hindistan daki Kalincar Kalesi ne hapsedildi (1025). Tutsaklıktan kurtulamayan Arslan Yabgu 1032 yılında öldü. 62

63 Tuğrul ve Çağrı Beyler, babaları ölünce dedeleri Selçuk Bey in yanında kalmışlardı. Her bakımdan çok iyi yetiştirilen bu iki kardeş zamanla Selçukluların kaderini belirleyen kişiler oldular. Amcaları Arslan Yabgu zamanında ekonomik ve askerî yönden güçlerini artırmak için gazalar yaptılar. Tuğrul ve Çağrı Beyler, Arslan Yabgu yu lider olarak tanımalarına rağmen kendi başlarına hareket edip ayrı bir güç olarak ortaya çıkmaya başladılar. Çağrı Bey in Horasan, Kafkasya ve Anadolu ya kadar uzanan seferleri başarılı geçti yılında başlayan seferler daha çok keşif seferleri niteliğindeydi. Kafkasya da Gürcülere, Anadolu da Ermenilere karşı başarılı sonuçlar alındı. Böylece hem ganimet elde edildi hem de bölge tanındı (1021).? Çağrı Bey in Doğu Anadolu ya gerçekleştirdiği seferin Selçuklular açısından önemi hakkında neler söylenebilir? Arslan Yabgu öldükten sonra yerine Musa Yabgu geçmişse de yönetim fiilen Tuğrul ve Çağrı Beylerdeydi. Bu iki kardeş üstün özelliklerine rağmen bütün Selçukluları bir araya toplayamadılar. Arslan Yabgu nun ailesi ve taraftarları onların liderliğini kabul etmediler. Bu aileden gelenler ile Mikail in oğulları arasında Selçuklu tarihi boyunca sürecek bir düşmanlık başladı. Daha sonraki dönemlerde Arslan Yabgu nun oğullarından Kutalmış, Süleyman Şah ve I.Kılıç Arslan bu mücadeleler sırasında hayatlarını kaybettiler yılında Gazneli Mahmut ölünce tahta oğlu Mesut geçti. Bu sırada Selçuklular, Karahanlıların Buhara hükümdarı olan Ali Tigin ile Gaznelilere karşı birleştiler. Sultan Mesut, Ali Tigin üzerine yapacağı sefer hazırlıkları içinde iken Ali Tigin öldü (1034). Ali Tigin in oğlu zamanında Selçuklularla olan dostluk ve iş birliği bozuldu. Gaznelilerin Harzem Valisi Harun ile Gaznelilerin hükümdarı Sultan Mesut un arası açılmıştı. Harun, Selçukluların yapacağı yardıma karşılık topraklarından bir kısmını vermeyi vadetti. Bu nedenle Tuğrul ve Çağrı Beyler bir kısım kuvvetleriyle Harzem e göç ettiler. Onların Harzem e gitmesini fırsat bilen Cent hakimi Şah Melik, Maveraünnehir de bulunan Oğuzlara saldırdı. Bu saldırıda pek çok Selçuklu Türkü öldü. Diğerleri de Maveraünnehir i tamamen boşaltmak zorunda kaldılar. Ancak Harzem Valisi Harun un bir suikast sonucu öldürülmesi üzerine Şah Melik tehlikesi yeniden başladı. Ali Tigin in ölümünden sonra tahta geçen oğluyla da ilişkiler iyice bozulunca Harzem de barınamayacaklarını anlayan Selçuklular Horasan a göç ettiler (1035). Selçuklular bölgedeki diğer Türkmenlerin de katılmasıyla güçlendiler. Selçukluların Horasan a girmesi Sultan Mesut u telaşlandırdı. Onları topraklarından atmak isteyen Sultan Mesut, Gazne ordusunu üzerlerine gönderdi. Gazne ordusu 1035 yılında Nesa da, 1038 yılında da Serahs yakınlarında Selçuklulardan iki yenilgi aldı. Selçuklular Horasan ın merkezi durumundaki Nişabur u alarak burada Tuğrul Bey i tahta çıkarıp adına hutbe okuttular (1038). Tuğrul Bey tahta çıktıysa da Selçukluların bütün kurumlarıyla devlet hâline gelmesi Dandanakan Zaferi (1040) ile gerçek- 63

64 leşecektir. Dandanakan Savaşı ve Büyük Selçuklu Devleti nin Kuruluşu Gazneliler ordusunun arka arkaya iki defa yenilmesinden sonra durumun ne kadar ciddi olduğunu anlayan Sultan Mesut, 300 savaş fili ile destekli 50 bin kişilik atlı ve yaya birliklerden meydana gelen ordusunun başına geçerek Selçukluların üzerine yürüdü. Amacı Selçukluları tamamen Horasan dan çıkarmaktı. Selçuklular, başlangıçta bir meydan savaşını göze alamadılar. Gazneliler ordusunun ilerlemesi karşısında devamlı çekilerek onları yıpratma savaşına giriştiler. Ara hücumlarla ve aralıksız yaptıkları baskınlarla Gazneliler ordusuna önemli kayıplar verdirdiler. Ayrıca bu taktiğin bir gereği olarak bir taraftan Gazneliler ordusunu kendileri için uygun yerlere çekerken diğer taraftan onların geçeceği yerlerdeki kuyuları kapatıyorlar, her türlü yiyecek maddesini yok ediyorlardı. Böylece, Gazneliler ordusuna endişe ve korku dolu zor günler yaşatıyorlar ve onları hem maddeten hem de manen çökertiyorlardı. Gerçekten de Selçukluların uyguladıkları taktik sonuç vermekte gecikmedi; Gazneliler ordusunda panik ve yılgınlık baş gösterdi. Sonunda Selçuklular, Merv yakınlarındaki Dandanakan Kalesi önünde meydan savaşını kabul ettiler. Son derece hareketli olan Selçuklu birliklerinin durmadan tekrarladıkları vurma ve geri çekilme taktiği üç gün sürdü. Zaten bitkin olan Gazneliler ordusu, bu şiddetli saldırılar karşısında daha fazla dayanamadı, bozguna uğradı. Selçukluların eline büyük ganimet geçti (23 Mayıs 1040). Daha önceki çarpışmalarda olduğu gibi bu savaşta da zaferin kazanılmasında Çağrı Bey başlıca rol oynadı. Sultan Mesut ise, Hindistan istikametinde kaçarken kendi adamları tarafından öldürüldü. Dandanakan Savaşı nın kazanılmasında Çağrı Bey in çok önemli gayretleri olmuştu. Bu konuyla ilgili aşağıdaki metni okuyunuz. OKUYALIM SELÇUKLULARIN SAVAŞ TAKTİĞİ Dandanakan Savaşı ndan önce Gazne hükümdarı Selçuklular üzerine güçlü bir ordu ile sefere çıkınca Tuğrul Bey batıya çekilmeyi önermişti. Çünkü henüz Gaznelilerle meydan savaşı yapacak güçte değillerdi. Çağrı Bey ise Gazneliler ile savaşmaktan yanaydı. Gazne ordusunu çöle çekip yıpratmayı ve küçük gruplar hâlinde sık sık Gazne ordusuna saldırmayı planlıyordu. Sonunda Çağrı Bey in görüşünü kabul ettiler. Selçuklular, Gazne ordusu yaklaştıkça köylerini boşaltıp yakıyorlar, su kuyularını kullanılmaz hâle getiriyorlardı. Bir süre sonra Gazne ordusunda erzak ve su sıkıntısı başladı. Bu arada Selçuklular küçük gruplar hâlinde vurkaç taktiği ile Gazne 64

65 ordusuna saldırıyorlardı. Sonunda Gazne ordusunda birlik bozuldu. TARİH 6 Artık Gazne ordusuna son darbeyi vurma zamanı gelmişti. Ancak atlar, fillerden ürktükleri için bir türlü etkili bir hücum yapılamıyordu. Bunun üzerine Selçuklulur, öküzlerin kuyruklarına odun parçaları ve ağaç dalları bağlayarak bunları ateşe verdiler ve bu öküz sürüsünü Gazne ordusu üzerine sürdüler. Arkalarındaki yangından kaçan gözü dönmüş öküz sürüsü fillerin içine dalınca Gazne ordusunun da savunma düzeni bozuldu. Böylece Selçuklular ummadıkları ölçüde büyük bir zafer kazandılar.? Selçukluların Dandanakan Savaşı nı kazanmasını sağlayan etkenler nelerdir? Türk-İslam tarihinin dönüm noktalarından biri olan Dandanakan Meydan Muharebesi nin sonuçları şöyle özetlenebilir: Büyük Selçuklu Devleti resmen kuruldu, Tuğrul Bey sultan ilan edildi. Gazneliler eski güçlerine bir daha kavuşamadılar ve yıkılış sürecine girdiler. Horasan toprakları kesin olarak Selçuklulara geçti. Selçuklular kısa bir süre sonra büyük bir imparatorluk hâline gelerek İslam dünyasının lideri oldular. Bir süre sonra Karahanlılar ve Gazneliler, Selçuklulara bağlandılar. Türklerin batıya doğru ilerlemelerinin önü açıldı. OKUYALIM DANADANAKAN SAVAŞI NDAN SONRAKİ GELİŞMELER Dandanakan Zaferi nden sonra Cuma namazını takiben yapılan toplantıda Tuğrul Bey yeniden tahta çıkartılarak Horasan emiri sıfatıyla selamlandı. Bunun yanı sıra Türkistan hanlarına, Ali-Tigin oğullarına, Böri-Tigine, Aynu d-devleye ve Türkistan ileri gelenlerine kazanılan zaferi bildiren mektuplar yazıldı. Kısa bir süre sonra Merv de toplanan kurultayda ise ortak idarenin devam ettirilmesi fikri benimsendi. Fethedilen topraklarla birlikte ileride fethedilecek topraklar, hanedan üyeleri arasında paylaştırıldı. Buna göre, Merv merkez olmak üzere Serahs ve Belh dâhil Horasan ın Ceyhun ile Gazne arasında kalan doğu kısmı Çağrı Bey e; Büst, Herat, İsfizar, Busene ve Sistan ile etrafında zapt edeceği yerler Musa Yabgu ya; Nîşabur merkez olmak üzere ileride fethedilecek olan batı toprakları da Tuğrul Bey e verildi. Musa Yabgu nun oğlu Hasan Yabgu babasının yanında bulunmaktaydı. Çağrı Bey in büyük oğlu Kavurd Bey, Tabes ile Kirman taraflarını fethe memur edildi. Hanedanın diğer üyelerinden Tuğrul ve Çağrı Beylerin üvey kardeşi İbrahim Yınal, Arslan Yabgu nun oğlu Kutalmış ve Çağrı Bey in oğlu Alp-Sungur Bey Yâkûtî, Tuğrul Bey in 65

66 yanında kaldılar. Tuğrul Bey, bunlardan İbrahîm Yınal ı Hemedan ve Dinever, Yakuti yi Ebher, Zencan ve Azerbaycan, Kutalmış ı ise Gurgan ile Damgan a gönderdi. Yine kurultayda, kurulan devletin tanınmasını sağlamak için Abbasi halifesine mektup yazılmasına karar verildi. Hanedanı temsilen Tuğrul Bey tarafından yazdırılan ve elçi Ebu İshak el-fukka i ile Bağdat a gönderilen bu mektup, devletin daha kuruluşunda Sünniliğe ve Abbasi hilafetine bağlılığını göstermesi açısından önemlidir. Dandanakan Zaferi nin ardından artık Gaznelilerin Horasan da tutunabilmesi imkânsızdı. Nişabur kısa sürede yeniden Selçuklu hakimiyetine girdi ve Tuğrul Bey in siyasi-idari merkezi hâline geldi. Tuğrul Bey, bürokratik işleri yürütmesi için Amidu l-mulk el-kunduri (Ö. 456/1064) yi vezir tayin etti. Tuğrul Bey Nişabur a yerleşirken Çağrı Bey de Gazneli Hacib Altuntak ın idaresinde bulunan Belh şehrini ele geçirmişti. Hakimiyetini kısa sürede daha da genişleten Çağrı Bey, Nişabur un doğusunda kalan bölgelerde hutbeyi el-meliku l-mülûk unvanıyla kendi adına okuttu. Osman Gazi Özgüdenli, Selçuklu Tarihi El Kitabı, Editör, Refik Turan s,55,56? 1. Dandanakan Savaşı ından sonra Selçuklularda ne gibi gelişmeler yaşanmıştır? 2. Toplanan kurultayda Selçuklu topraklarının idaresi hakkında nasıl kararlar alınmıştır? Tuğrul Bey Dönemi( ) Resim 02.06: Tuğrul Bey Selçuklu Devleti, Dandanakan Savaşı nı takip eden ilk on beş yıl içinde hızlı bir büyüme gösterdi. Tuğrul Bey yılı içerisinde önce Gurgan, ardından da Taberistan ı ele geçirdi. Mahalli hakim Anuşirvan ın tabiiyetini arz etmesi ve dinar ödemesi karşılığında barış yapıldı. Ziyârî ve Bavendi hanedanları itaat altına alındı. Kardeşi Çağrı Bey ile birlikte ezeli düşmanları Şah-Melik in hakimiyetine giren Harezm i Selçuklu idaresine bağlayan Tuğrul Bey, bundan sonra batıya yöneldi. Selçukluların batı fetihlerinin kahramanı Tuğrul ve Çağrı 66

67 Beylerin anne bir üvey kardeşleri, İbrahim Yınal idi. İbrahim Yınal Orta İran ın önemli merkezlerinden Rey şehrini 1042 yılında zorlanmadan ele geçirdi. Orta İran ve Batı İran ın Selçuklulara karşı koyabilecek siyasi birliktelikten yoksun olması, batıda Selçuklu fetihlerini daha da hızlandırdı. Rey şehrini hareket merkezi hâline getiren İbrahim Yınal, Bürucerd, Hemedan, Kazvin ve Zencan gibi Cibal bölgesinin önemli şehirlerini kısa süre içerisinde ele geçirdi. İbrahim Yınal ın yanı sıra, Arslan Yabgu nun oğlu Kutalmış ve Çağrı Bey in oğlu Alp-Sungur Bey Yakuti, Orta ve Batı İran fetihlerini yürüten diğer önemli hanedan üyeleriydi. Tuğrul Bey, 1042 yılında İbrahim Yınal tarafından fethedilen Rey şehrine geldi. Tuğrul Bey başkenti Nişabur dan Rey e nakletti. Tuğrul Bey, Rey şehrinden gönderdiği elçilerle Orta ve Batı İran a hakim olan mahalli hanedanlardan bir kısmı Selçuklu Devleti ne bağlandı. İbrahim Yınal, yılında Tuğrul Bey in emri ile Azerbaycan a yürüdü. Selçuklu hâkimiyeti Orta ve Batı İran da yayılırken Türkmen boylarının kalabalık kitleler hâlinde Horasan üzerinden batıya akışı da devam etmekteydi. Bu geniş kapsamlı göç hareketi yerleşik İran coğrafyasında ciddi bir rahatsızlık yarattı. Bu durumu dikkate alan Selçuklular, Türkmenleri Azerbaycan üzerinden Anadolu ya yönlendirdiler. Bu siyaset neticesinde Dandanakan Savaşı nı takip eden ilk on yıl içerisinde, Türkmen boylarından önemli bir kitle Azerbaycan, el-cezire ve Doğu Anadolu ya ulaştı. Büyük Selçuklu Devleti kısa sürede doğuda İndus Nehri ne, güneyde Umman Denizi ne ulaştı. Batı yönünde yapılan akınlarda Bizans ve Gürcülere karşı da önemli başarılar kazanıldı (1046). Bu sırada Arslan Yabgu nun oğlu Kutalmış ve Musa Yabgu nun oğlu Hasan Anadolu seferine çıktılar. Hasan bu sefer sırasında şehit düştü. Hasan ın pusuya düşürülerek şehit edilmesi üzerine Kutalmış ile birlikte İbrahim Yınal da Anadolu da fetihler yapmak üzere görevlendirildi. Selçuklu ordusu, Bizans ve Gürcü kuvvetlerinden oluşan düşmanı Erzurum yakınlarındaki Pasinler Ovası nda ağır bir yenilgiye uğrattı (18 Eylül-1048). Bu savaş, Selçukluların Bizans la yaptığı ilk önemli savaştır. Bu zafer sonucunda Gürcü Kralı Liparit esir düştü. Bizans ın Doğu Anadolu daki askerî gücü önemli ölçüde kırıldı. Pek çok esir ve ganimet elde edildi. Bu savaş sonunda Erzurum ele geçirildiği gibi Selçuklular Van Gölü nden Trabzon a kadar olan alanda hakimiyet sağladılar. Tuğrul Bey, 1054 yılı başlarında güçlü bir orduyla Doğu Anadolu ya girdi. Bargiri ve Erciş Kalelerini kısa süre içerisinde fethetti. Ardından Malazgirt Kalesi ni kuşattı. Kuşatma yaklaşık bir ay sürdü. Kaleyi ele geçirebilmek için Bitlis şehrinden büyük bir mancınık getirildi. Ancak mancınığın Rumlar tarafından yakılması ve kışın yaklaşması üzerine askerî harekâta baharda devam etmek üzere kuşatma kaldırıldı. Bizans seferini yanda bırakmak zorunda kalan Tuğrul Bey, Çağrı Bey in oğlu Yakuti yi Anadolu ya seferler düzenlemekle görevlendirdi. Bu sırada Irak ve Suriye üzerinde hakim olan Abbasi halifeleri oldukça güçsüz bir durumdaydı. Şii Büveyhoğullarının Bağdat üzerinde gittikçe artan bir baskısı söz konusuydu. Ayrıca Abbasiler Anadolu üzerinden Bizans ın, Mısır üzerinden de 67

68 ? 1. Fâtımîlerin baskısı altındaydı. Bu baskılardan kurtulmak isteyen Abbasi halifesinin yardım istemesi üzerine Bağdat a gelen Tuğrul Bey, Büveyhoğulları nın hakimiyetine son verdi (1055). Halifeyi himayesi altına aldı. Tuğrul Bey, İbrahim Yınal ın ayaklanması nedeniyle Bağdat tan ayrılmak zorunda kaldı. Tuğrul Beyin Bağdat a girişi sırasında kaçan Büveyhoğulları Devleti nin Türk kökenli komutanı Arslan Besasiri Fâtımîhalifesinin yardımıyla yeni bir ordu kurarak Musul a girdi ve Fâtımîhalifesi adına hutbe okuttu yılında harekete geçen Tuğrul Bey bütün Kuzey Irak ı Büveyhoğullarından temizledi. Ancak, Arslan Besasiri Mısır a kaçtı. Böylece Irak, Suriye ve Hicaz toprakları Selçukluların kontrolüne geçti. Halife el-kâ im, Tuğrul Bey in 24 Ocak 1058 tarihinde Musul seferinden dönüşünde Tuğrul Bey i kabul ederek bütün dünyevi yetkilerini sultana devretti. Tuğrul Bey e hil atler ve sancaklar verildi, taç giydirilerek altın kılıç kuşatıldı. Siyasi gelişmeler Tuğrul Bey i tartışılmaz bir şekilde doğunun ve batının sultanı konumuna getirmişti. Tuğrul Bey, bu konumunu hilafet makamına resmen tasdik ettirerek meşrulaştırmayı başardı ve bizzat halife tarafından tahta oturtularak doğunun ve batının sultanı (Sultânu l-maşrik vel-magrib) ilan edildi. Devletin doğusunda ise Çağrı Bey, Harzem bölgesini ele geçirmiş, oğlu Alp Arslan ın da yardımı ile Karahanlıları ve Gaznelileri yenmişti. Böylece Karahanlılarla Ceyhun, Gaznelilerle de Hindikuş dağları sınır kabul edildi. Hayatının sonuna kadar doğuda tüm yetkiyi elinde bulundurmuş olan Çağrı Bey, 1061 yılında öldü. 11 Şubat 1063 te Sultan Tuğrul, Abbasi Halifesi nin kızıyla muhteşem bir düğünle evlendi. Ancak iki ay sonra Sultan Tuğrul, Kavurd un isyanı ile ilgilenmek üzere Bağdat tan ayrıldı. Tuğrul Bey, Rey e geldiği sıralarda hastalandı ve 4 Eylül 1063 te vefat etti. Yaklaşık yirmi beş yıl hüküm süren Tuğrul Bey, vefat ettiğinde 70 yaşını aşmış bulunuyordu. Ömrünü Cend den Erzurum ve Nusaybin e kadar yaklaşık km genişliğinde bir coğrafyada bir askerî seferden başka bir askerî seferle geçiren Tuğrul Bey; sabrı, metaneti, cesareti, sağlam muhakemesi ve bitmek bilmeyen enerjisiyle güçlü bir devletin temellerini attı. Askerî kabiliyetleri, siyasizekâsı ve teşkilatçılığı ile tarihte kabile reisliğinden büyük ve teşkilatlı bir devletin hükümdarlığına yükselebilmeyi başaran nadir şahsiyetlerden biridir. Çağrı Bey in Büyük Selçuklu Devleti nin kurulmasına katkıları hakkında neler söylenebilir? 2. Tuğrul Bey zamanında hangi bölgeler fethedilmiştir? 3. Türklerin İslam dünyasının liderliğini ele geçirmeleri açısından Tuğrul Bey in önemi hakkında neler söylenebilir? 4. Pasinler Savaşı kimler arasında olmuştur? Önemi nedir? 5. Çağrı Bey hangi bölgeleri fethetmiştir? 6. Tuğrul Bey in şahsi özellikleri ile ilgili neler söylenebilir? 68

69 Harita 02.05: Büyük Selçuklu Devleti Alp Arslan Dönemi ( ) Tuğrul Bey in oğlu yoktu. Vezir El-Kündüri, Çağrı Bey in oğullarından ve Alp Arslan ın kardeşlerinden Şehzade Süleyman ı Büyük Selçuklu tahtına oturttu. Birçok Türk beyi bu cülusa karşı çıktılar ve Alp Arslan a bağlılıklarını bildirdiler. Alp Arslan da Süleyman ın sultan olmasına karşı çıktı. Alp Arslan, Bağdat Halifesi Kaim Biemrillah ın topladığı bir mecliste sultan ilan edildi.bu sırada taht için hak iddia eden Kutalmış da Alp Arslan a karşı ayaklandı. Bu ayaklanma hayatını kaybetmesiyle sonuçlandı (1064). Resim 02.07: Sultan Alp Arslan ın Temsili Resmi Alp Arslan vezirliğe Büyük Selçuklu Devleti teşkilatının düzenlenmesinde, ülkenin iç ve dış siyasetinin belirlenmesinde önemli rol oynayacak olan Nizamülmülk ü getirdi. Alp Arslan ilk seferini Tuğrul Bey in batı siyasetine uygun olarak Azerbaycan ve Kafkasya üzerine yaptı. Şirvan ve Gürcistan ı alarak Bizans topraklarına girdi.1064 yılına kadar Ermeni krallığının merkezi olan Ani yi fethetti(1064). Bizans ın önemli kalelerinden olan Ani nin fethi İslam dünyasında büyük yankı uyandırdı. Abbasi halifesi Alp Arslan a ebul feth(fetih babası) unvanını verdi. Alp Arslan, ağabeyi Kavurd un isyan etmesi üzerine Kafkasya seferini yarıda 69

70 bırakarak Kavurd Bey in bulunduğu Kirman a sefere çıktı. Kavurd Bey beklemediği bu durum karşısında şaşırdı ve Sultan ı karşılamaktan başka çare bulamadı. Bağlılığını bildirerek af diledi. Böylece Kavurd un ilk isyan girişimi çabuk kapandı(1064) yılında doğu seferine çıkan Alp Arslan, Hazar Denizi nin Mangışlak Yarımadası civarında yaşayan Türkleri itaat altına aldı. Buradan atalarının daha önce yaşamış olduğu Cend e kadar giderek dedesi Selçuk un mezarını ziyaret etti. Selçuklu topraklarına giren Batı Karahanlılar üzerine sefer düzenleyen Alp Arslan onları anlaşma yapmaya zorladı. Dostluk ilişkilerinin devamı için oğlu Melikşah ı Karahanlı hanedanından olan Terken Hatun ile evlendirdi. Alp Arslan 1067 yılı içinde bir taraftan Aral Gölü nün kuzey ve doğusundaki Türk ülke ve boylarını itaat altına alırken emirlerinden bazı beyleri Anadolu ya akınlar yapmaya görevlendirmişti. Bunlardan Gümüştekin, Afşin ve Ahmetşah, Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki Doğu Anadolu da birçok zaferler kazandılar. Anadolu da Bizans sınırlarında uç bölgesi akıncı beyleri komutanı olan Afşin, Bizans İmparatorluğu nun önemli bir kuvvetini Malatya civarında dağıtmış, Kayseri yi fethederek Gesi bölgesini ele geçirmişti. Afşin Bey, Orta Anadolu ya, hatta Marmara kıyılarına kadar akınlarda bulunduktan sonra, Kilikya (Çukurova) yoluyla geri dönmüştü. Alp Arslan 1068 de ikinci defa Aras Nehri ni geçti ve Gürcistan a girdi. Gürcü kralı Bagrat, Sultan a bağlılığını arz etti. Sultan Alp Arslan bundan sonra Horasan a döndü. Şehzadelerle beylerden bir kısmını Anadolu ya gaza için gönderdi.? Alp Arslan ın Selçuklu gazi ve beylerini Anadolu ya yönlendirmesinin önemi hakkında neler söylenebilir? Malazgirt Meydan Savaşı (26 Ağustos-1071) Sultan Alp Arslan, Büyük Selçuklu tahtına geçtikten sonra amcası Tuğrul Bey in bıraktığı yerden Anadolu akınlarına devam etti. Özellikle yılları arasında Anadolu ya sık sık akınlar düzenlendi. Bu akınlar Anadolu coğrafyasında etkili güç olan Bizans İmparatorluğu nu rahatsız etti. Bizans İmparatoru IV. Romanos Diogenes (Romen Diyojen) ( ) Anadolu ya yavaş yavaş yerleşmeye başlayan Türkleri bu coğrafyadan çıkarmak için istiyordu. Bu amaçla IV.Romanos Diogenes, Balkanlar da bulunan Peçenek, Uz (Oğuz), Kıpçak ve Hazar Türkleriyle Slav, Got, Frank, Ermeni ve Gürcü kuvvetlerinden oluşan büyük bir ordu hazırladı. Bu kuvvetle yola koyuldu. Horasan da bulunan Sultan Alp Arslan, Mısır daki beylerden aldığı mektuplar üzerine, burayı Şii Fâtımî halifelerinden temizlemek için hazırlığa başlamıştı yılı ortalarında Azerbaycan a geldi. Van Gölü nün kuzeyinden geçerek Malazgirt önlerine ulaştı. Vaktiyle amcası Tuğrul Bey in alamadığı bu sağlam kaleyi kolayca zaptetti. Güneye doğru yürüyüşüne devam ederek, Dicle nin yukarı kolları ile Murat 70

71 Suyu havzasında birçok kaleyi aldı. Daha sonra, Sultan Alp Arslan, Meyyafanrakin (Silvan) ve Amid e (Diyarbakır) geldi. Diyarbakır bölgesi hükümdarı olan Mervanoğullarından Nasr ve Said kardeşler sultanı karşılayarak itaatlerini arz ettikleri için yerlerinde bırakıldılar. Alp Arslan buradan El-Cezire bölgesine geçti ve başta Süveyda olmak üzere birçok kaleyi fethetti. Urfa yı elli gün kuşattıktan sonra Hâlep e doğru yola çıktı. Hâlep yakınlarında iken Bizans İmparatoru Romanos Diagenes in çok güçlü bir ordu ile Doğu Anadolu ya gelmekte olduğu haberini aldı. Bunun üzerine Mısır Seferi nden vazgeçen Alp Arslan, ordusu ile geri döndü. Fırat ı geçti ve Diyarbakır yoluyla Ahlat a doğru ilerledi. Biraz önce gelmiş ve Malazgirt i zaptetmiş olan imparator Romanos Diogenis ile Malazgirt Kalesi nin 12 kilometre kadar güneydoğusunda bulunan sahada karşılaştı (26 Ağustos 1071). Sultan Alparslan savaş meydanında Cuma namazı öncesinde ordusuna şöyle seslenmişti: Biz ne kadar az olursak olalım, onlar(bizanslılar) ne kadar çok olurlarsa olsunlar, bütün Müslümanların minberlerde bizler için dua ettikleri şu saatte kendimi onlar(düşman) üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer oluruz ya şehit olarak cennete gideriz. Ayrılmak isteyen ayrılsın. Bugün burada Sultan yoktur, ben de ancak sizlerden biriyim (Mehmet Altay Köymen;Selçuklu Devri Türk Tarihi s 269 ) Savaş 26 Ağustos 1071 Cuma günü ilk olarak ok atışı ile başladı. Karşılıklı ilk hücumun arkasından Selçuklu ordusu, yenilmiş görüntüsü vererek geri çekilmeye başladı. Sayıca çok fazla olan Bizans ordusu erken bir galibiyetin işaretleri görülüyor zannıyla coşkuyla saldırdı. Geri çekilen Türk ordusunun üzerine gitti. Aslında Selçuklular açısından uygulanan savaş planı sahte ricat (kaçış) denilen klasik Türk savaşı taktiğiydi. Askerlik deyimiyle bu bir çevirme harekatı ydı. Kendine çok güvenen Romen Diyojen de bir bakıma taktiğe uyum gösterdi. Yeterli seviyede geri çekilen Selçuklu ordusu, uygun zamanda Alp Arslan dan aldığı işaretle önce durdu, sonra karşı atağa geçti. Bu arada Bizans ordusundaki Uz ve Peçenek Türkleri de Bizans ordusunu kendi hâline bırakıp Selçuklu saflarına geçti. Eş zamanlı olarak muharebe alanının yan taraflarında görünmeden konuşlanmış Türk askerleri de savaşa katıldılar. Bizans askerleri kendinden küçük bu bozkır ordusunun ağzı kapanmamış çemberi içinde kaldı. Koca Bizans ordusu büyük bir şaşkınlık içindeydi. Yer yer saflar bozulmuş, irtibatlar kopmuştu. Artık Bizans ın büyük güvenle kurduğu büyük ordunun mağlubiyete doğru sürüklendiği gözleniyordu. Nitekim, ordunun başkumandanı ve Bizans ın dinamik hükümdarı Romen Diyojen in de esir düşmesi, Bizans güçlerine son darbe oldu. Harp alanında ayakta kalmış askerlere kaçıp canını kurtarmaktan başka çare kalmamıştı. Savaş Bizans ordusu açısından dehşet bir bozgun, Selçuklular açısından da müthiş bir zaferle sonuçlanmıştı. Savaşta Takdire Şayan Bir Ayrıntı Sultan Alp Arslan savaşa Azerbaycan ın Hoy şehrinde hazırlanmıştı. Bu hazırlıklar sırasında Vezir Nizamülmülk de kendisine yardım etmişti. Yapılacak savaşın daha önceki savaşlardan daha zorlu ve önemli olacağının idrakinde olan komutanlar sa- 71

72 vaşa katılacak askerleri son derece itina ile seçiyorlardı. Savaşacak orduya katılması pek uygun görülmemiş bir asker, ısrarla kendisinin de orduya alınmasını istiyordu. Aşırı ısrar sonucu konu vezir Nizamülmülk e kadar getirildi. Biraz da çelimsiz olan asker, Nizamülmülk e de aynı ısrarlı tavrını sürdürdü. Yeterli heybeti gösteremeyen ama oldukça sevimli olan bu asker için Nizamülmülk Bu neferi de ordumuza alalım dedi ve Belki bize Bizans İmparatoru Romen Diyojen i esir alır, getirir. diyerek latife yaptı. Rivayete göre Romen Diyojen i esir alan asker, bu askerdi. Tarihte büyük savaşlar, hesaba katılmamış olaylar ve ince ayrıntılarla doludur. Bir bakıma bu ince ayrıntılardan birisi daha Malazgirt Savaşı nda gerçekleşmişti. Refik Turan,Selçuklu El Kitabı, s,132 OKUYALIM Esir düşen Romanos Diogenes ile Alp Arslan arasında geçen tarihi konuşmayı okuyalım. NE KONUŞTULAR SULTAN: Dostluk kurmak üzere sana halifenin elçilerini göndermedim mi? Sana düşmanlarımın iadesini istemek üzere Afşin ile elçi göndermedim mi? Fakat reddettin. (Daha) dün akşam sana adam göndererek, dönmeni rica etmedim mi? Fakat sen, para sarf ettim ordu topladım dedin ve üzerimize geldin. Serkeşliğinin (kafa tutmanın) neticesini gördün mü? halini İMPARATOR: Ülkelerini almak için her türlü kavimlerden oluşan askerler topladım, paralar sarf ettim. Memleketim ve kaderim elindedir. Bu durumda önündeyim. Tevbih(azarlama) ve takdiri bırak, ne istiyorsan onu yap! SULTAN: Zaferi sen kazansaydın, bana ne yapardın? İMPARATOR: Sen böyle karşımda olsaydın, ya başını kesmelerini yahut bir darağacına asmalarını emrederdim. SULTAN:(Kendi Kendine) Ah, vallahi doğru söyledi. Bundan başka türlü konuşsaydı yalan söylemiş olurdu. Bu adam akıllı, mert bir adamdır. Katli caiz değildir. (sonra yüksek bir sesle) Sana ne yapacağımı zannediyorsun? İMPARATOR: Üç seçenek vardır: Birincisi beni öldürtürsün. İkincisi, üzerine yürümekten bahsettiğin ülkelerinde beni teşhir edersin. Üçüncü seçeneğe gelince yapmayacağın için söylenmesinde fayda yoktur. SULTAN: Bu nedir? İMPARATOR: Affedilmem, (takdim edeceğim) paraları kabul etmen, aramızda dostluk kurulması, beni bir kölen, kumandanlarından biri ve Rum da bir Naib in olarak memleketime iade etmen. Zira beni öldürürsen sana bir faydası olmaz; benim yerime başka birisini tahta geçirirler. 72

73 SULTAN: Hakkında aftan başka bir şey düşünmedim: Kendini satın al! İMPARATOR: Sultan ne istediğini söylesin. SULTAN: 10 milyon dinar. İMPARATOR: Hayatımı bana bağışladığın takdirde, Rum mülkünü bile istemekte haklısın. Lakin başlarına geçtiğimden beri ordular sevk etmek, savaşlar yapmak için Rûm un paralarını sarf ettim, mallarını müsadere(el koyma) ettim, halkını fakir düşürdüm. (Mehmet Altay Köymen; Selçuklu Devri Türk Tarihi, s , TTK)? Alp Arslan ın Romen Diyojen e davranışı siz de hangi duyguları oluşturmaktadır? Savaşın Arkasından Tarihin Dönüşümü Malazgirt Savaşı nda Romen Diyojen yenilmiş ve esir düşmüştü. Sultan Alp Arslan onu beklemediği bir şekilde misafir etti. Bir anlaşma yaptı ve tahtına iade etti. Ancak o bir daha Bizans tahtına çıkamadı. Daha yolda iken Bizans tahtına başka bir hükümdar çıktı. Bundan sonra olayların gelişmesi çok hızlı bir seyir takip etti. Anadolu nun kapıları Türk-Oğuz boylarına Resim 02.08: Malazgirtteki Alp Arslan Anıtı ardına kadar açıldı. Oğuz boyları Anadolu ya çeşitli yönlerden girdiler. Binlerce Türk aşireti, oymağı, cemaati Anadolu nun boşaltılmış viran merkezlerine geldiler. Oğuzların gelişi dev bir barajın yıkılan bentlerden sonra akan sularına benziyordu. Batılı bir kaynağın belirttiği gibi Türkler Anadolu ya randevulaşmışçasına geliyorlardı. Gelenler bir daha geri dönmemecesine yerleşiyorlar, bulundukları mekânı yurt tutuyorlardı. Anadolu da arka arkaya Türk devletleri kurulmuştu. Erzurum da Saltuklu, Erzincan da Mengücekli, Mardin-Diyarbakır da Artuklu, Amasya-Niksar da Danişmendli devletleri öncelikli kurulanlardandı. Fakat bütün bu devletlerin en 73

74 önemlisi Süleyman Şah ın kurduğu Türkiye Selçuklu Devleti idi. Buna tarihçi Öztuna, Türkiye Devleti nin kuruluşu diyordu. Tarih 1075 idi. Gerçekten Türkiye Selçuklu Devleti nin Malazgirt ten 4 sene sonra kurulması, başlı başına tarihi bir hadiseydi. Türkiye Devleti nin başkenti İznik oluyordu. Bu da ayrı bir olağanüstü durumdu. Bu durum, Anadolu nun yüzde 80 inin Bizans ın elinden çıkması anlamına geliyordu. Anadolu gibi dünya jeopolitiğinin belki de en değerli yeri el değiştiriyordu. Bu el değiştirme medeniyetler arası bir değişimdi. Yani Bizans medeniyetinden İslam medeniyetine geçiyordu. Kanaatimizce Anadolu nun Müslüman Türklerin eline geçip Türkiye olması tarihin büyük inkılâplarından birisiydi. Amerika kıtasında Amerika Birleşik Devletleri nin doğuşu kadar önemli bir gelişmeydi. Bütün bu gelişmeler, yeni tarihi olayları peşi sıra getirmişti. Bizans ı harekete geçirmiş, Haçlıları bölgeye çekmişti. Fakat bütün bunlar dünyanın üç büyük devletinden birisi olan Osmanlı Devleti nin Türkiye üzerinde doğmasını önleyememişti. Batılılar için Doğu Meselesi (Türk Meselesi) de başlamış oluyordu. Sonuç olarak bütün bunlar 26 Ağustos 1071 savaşının arkasından gelişen olaylardı. Yani Malazgirt, o zamanki dünyanın taşlarını oynatmış, Ortadoğu da dengeleri alt üst etmişti. Refik Turan, Selçuklu El Kitabı s,132,133 Sultan Alp Arslan, Malazgirt Savaşı ndan sonra Anadolu nun fethine bizzat devam etmedi. Komutanlarını ve şehzadeleri bölgeye akın için görevlendirdi. Kendisi 1072 Mayıs ayında Mâverâünnehir e Karahanlılar üzerine sefere çıktı. Bu sefer sırasında esir aldığı bir kale kumandanı tarafından ağır şekilde yaralandı ve birkaç gün sonra, henüz yaşları civarında iken öldü. Alp Arslan, yorulmak bilmez bir gayret ve şahsiyet sahibi önemli bir hükümdar idi. Oğlu Melikşah a Nizamülmülk gibi çok güçlü bir vezir, her tarafta güven sağlanmış muazzam bir devlet bıraktı. Selçuklu Devleti nin sınırları kuzeyde Orta Asya dan başlayarak, Aral ve Hazar Denizleri ne oradan Kafkas Dağları na ve Karadeniz kıyısına kadar uzanmış; batıda ise Anadolu da Marmara kıyılarına kadar ulaşmıştır. Güneyde bütün Arap yarımadası sakinleri, Büyük Sultan a itaat etmişti. Doğuda da, Umman Denizi kıyılarına kadar, bütün İran, Sind e kadar Hindistan, Afganistan ve Türkistan bu muazzam ülkenin hudutları içinde bulunmaktaydı.? 1. Malazgirt Savaşının Türk ve dünya tarihi açısından önemi hakkında neler söylenebilir? 2.Alp Arslan zamanında Selçuklu ülkesine nereler dâhil olmuştur? Melikşah Dönemi ( ) Alp Arslan, oğlu Melikşah ı birinci Kafkasya seferinden döndükten sonra 1065 te veliaht olarak ilan etmişti. Melikşah, babasının ölümünden hemen sonra Nizamülmülk ün de desteği ile tahta çıktı. Fakat amcası ve Kirman meliki Kavurd 74

75 onun sultanlığını tanımadı ve yapılan savaşı Kavurd kaybetti. Diğer taraftan hem Alp Arslan ın ölümü, hem de Kavurd meselesini fırsat bilen, Selçuklulara bağlı Karahanlılar ve Gazneliler, Selçuklu sınırlarına saldırıya geçtiler. Kavurd meselesini halleden Melikşah, her iki devlete sefer düzenledi. Yeniden bu devletler Selçuklu hakimiyetini tanımak durumunda kaldılar (1073). Melikşah bu seferden dönüşte daha önce başkent olan Rey şehrini bırakıp kendisi için daha güvenli gördüğü İsfahan ı devlet merkezi yaptı. Tuğrul Bey zamanından beri Anadolu ya devam eden akınlara Melikşah döneminde de devam edildi. Türkmen reislerinden Artuk ve Tutak, Süleyman ve Mansur Beyler, Batı Anadolu ya kadar akınlar düzenleyerek buraları öğrenme fırsatı buldular. (1074). Süleyman Şah, İznik şehrini Bizanslılardan alarak Büyük Selçuklu Devleti ne bağlı Anadolu Selçuklu Devleti ni kurdu. Alp Arslan zamanında Suriye yi fethe memur edilen Atsız, bu görevi Melikşah zamanında da sürdürdü. Atsız, kısa zamanda Kudüs ve Şam dâhil olmak üzere bütün bölgeyi Fâtımîlerin elinden aldı. Ancak, Mısır üzerine yaptığı seferde Fâtımîordusuna yenildi. Elindeki bir kısım toprakları da kaybederek Şam a geri çekildi. Atsız ın bu başarısız seferi, yerine Melikşah ın kardeşi Tutuş un getirilmesine neden oldu. Şam ı ele geçiren Tutuş, egemenliği altındaki topraklarda Büyük Selçuklu Devleti ne bağlı olarak Suriye Selçuklu Devleti ni kurdu (1079). Diyarbakır, Silvan Selçuklu yönetimine girdi. Mervani devleti ortadan kaldırıldı (1085). Anadolu Selçuklu Devleti nin kurucusu Süleyman Şah, Bizans İmparatorluğu ile anlaşma yapıp ve devletinin batı sınırlarını emniyet altına aldıktan sonra (1082) Suriye taraflarına sefere çıktı. Çukurova, Adana, Misis, Tarsus ve Antakya yı Ermenilerden aldı. Daha da ileri giderek Hâleb i kuşatınca Suriye meliki Tutuş la karşı karşıya geldi. İki taraf arsında yapılan savaşı Süleyman Şah kaybetti ve şehit oldu (5 Haziran 1086). Hâleb emirinin şehrin anahtarını Melikşah a vereceğini bildirmesi üzerine Sultan Melikşah İsfaan dan hareket etti. Musul, Harran, Hâleb üzerinden Antakya ya geldi. Buralara ve Urfa ya emirler tayin etti. İdareyi düzene koyduktan sonra ( ) Bağdat a geçti. Parlak törenle karşılanan sultana halife tarafından doğunun batının hükümdarı unvanı verildi (1087). Melikşah, 1089 yılında Batı Karahanlılardan şikâyet gelmesi üzerine Semerkant a kadar uzanacak bir sefere çıktı. Bu seferinde Batı Karahanlı hükümdarı Ahmet Han ı işbaşından uzaklaştırıp bu devlete son verdi. Doğu Karahanlıları da tâbi devlet hâline getirdi. Melikşah Anadolu nun fethinde görevli bulunan Artuk Beyi Arabistan yarımadasının Selçuklu hakimiyetine alınması için görevlendirdi. Artuk Bey kısa sürede Arabistan yarımadasının doğusunu alarak ülke topraklarına kattı. Hicaz, Yemen, Aden gibi yerler de diğer Türkmen beylerince Selçuklu sınırlarına dahil edildi (1092). Sultan Melikşah döneminin uğraştıran meselelerinden birisi de Bâtınilik oldu. Mısır da Darü l-hikme denilen yüksek okullarda yetişen Şii propagandacılar dış ülke- 75

76 lere gönderilmişlerdi. Dai (davet eden) denilen bu propagandacılar, gittikleri ülkelerinde Mısır Fâtımî Devleti ideolojisine hizmet ediyor, taraftar toplamaya çalışıyorlardı. Bâtınilik Şiiliğin en uç koludur. Bunlar Kur an ayetlerinin hepsinde bir gizli (batın) mananın varlığına inanan insanlardır. Bunlar ayetleri kendilerince değişik yorumlamışlar ve ayrı bir mezhep hâline gelmişlerdir. Bâtıniliği Selçuklu Devleti ne taşıyan kişi Hasan Sabbah oldu. İranlı olan Hasan Sabbah Mısır da yetişmişti de Selçuklu Devleti nin topraklarına giren Sabbah, hızlı bir propagandaya başladı. Özellikle ülke idaresinden memnun olmayan başı boş insanlardan taraftar topladı. Hasan Sabbah ın bu dinî-siyasi hareketi 1090 da Alamut kalesini aldıktan sonra tehlikeli bir hal aldı. Hasan Sabbah, mevcut devlet düzenine karşı çıkıyordu. Mülkiyette ortaklığı savunuyor, insanlara cennet ve cehennem vadediyordu. Propagandasını gayet gizli yürütüyor, kendisine mani olanları da fedai denilen taraftarlarına hançerleterek öldürtüyordu. Melikşah döneminde gelişme gösteren bu dinî-siyasihareket git gide toplumu bölecek bir sosyal yara hâline geldi. En nihayet Melikşah, Bâtıniler üzerine ordu sevketti. Fakat önce vezir Nizamülmülk, Bâtınilerce öldürüldü. Sonra Melikşah öldü (1092). Bunun üzerine Bâtıni hareketı sonuca ulaşamadı. Hasan Sabbah öldüğü 1134 yılına kadar saldırılarını sürdürdü. Bâtınilere karşı bilhassa Sultan Sancar döneminde oldukça etkili tedbirler alındı. Ancak Bâtıniler ortadan kaldırılamadılar. Varlıkları Selçukluların yıkılışından sonra bile devam etti yılında Moğol hükümdarı Hulagü Han, Alamut Kalesi ni yıkarak bütün Batinileri ortadan kaldırdı. Melikşah öldüğünde Selçuklu sınırları Maveraünnehir den Akdeniz e, Kafkasya dan Yemen e kadar uzanıyordu. Siyasi başarıların yanında devlet sosyal ve ekonomik bakımdan en parlak dönemini bu hükümdar zamanında yaşadı. Başarılı bir devlet adamı olan Nizamülmülk tarafından açılan medreselerde çok sayıda Müslüman bilim adamı ve sanatçı yetişti. Devlet Bâtınilik taarruzuna medreseyle karşı koymaya çalışarak akıllı bir siyaset izlemişti. Devrinde her bakımdan zirveye çıkılan bu yetenekli sultanın ölümü, Selçuklu tarihi ve bütün Türk tarihi için büyük kayıp olmuştu.? 1. Melikşah zamanında Selçuklu sınırları nerelere ulaşmıştır? 2. Melikşah ın ölümüne sadece Müslümanlar değil, Süryani, Ermeni ve diğer Hıristiyanlar da oldukça üzülmüştür. Bu cümleye göre Melikşah ın şahsi özellikleri hakkında hangi çıkarımlarda bulunulabilir? 3. Nizamülmük ün Selçuklu tarihindeki yeri ve önemi nedir? 4. Bâtıniler kimlerdir? Selçuklu-Bâtıni mücadelesinin sebepleri hakkında neler söylenebilir? 76

77 Taht kavgaları ve Berkyaruk Dönemi TARİH 6 Büyük Selçuklu Devleti Melikşah ın ölümüyle fetret devrine girdi. Melikşah ın eşi Terken Hatun, oğlu Mahmut un tahta çıkmasını istiyordu. Melikşah ın diğer oğlu Berkyaruk ise bunu kabul etmedi. Berkyaruk, kardeşi Mahmut ve Terken Hatun la girdiği mücadeleyi kazanarak Rey şehrinde tahta çıktı (1093). Bu sırada Suriye yi yöneten amcası Tutuş da tahtta hakkı olduğunu söyleyerek ayaklandı. Rey yakınlarındaki savaşı Berkyaruk kazandı ve Tutuş öldürüldü (1095). Berkyaruk, kardeşi Sencer i Horasan a, diğer kardeşi Mehmet Tapar ı da Azerbaycan a vali olarak atadı. Ancak bir süre sonra Mehmet Tapar Berkyaruk a karşı ayaklandı. İki kardeş arasındaki mücadele devlet büyüklerinin araya girmesi ile antlaşmayla sonuçlandı (1104). Antlaşmaya göre ülkenin batı bölümü Mehmet Tapar da, doğusu (Bağdat dâhil) ise Berkyaruk ta kalacaktı. Bu olaydan kısa bir süre sonra Berkyaruk öldü (1104). Taht mücadeleleri sırasında Avrupa dan gelen büyük Haçlı taarruzuna, devlet gerekli tedbiri alamadı. Bu yüzden 1098 yılından itibaren Antakya, Urfa, Trablus, Şam ve Kudüs gibi merkezler Haçlıların eline geçti. Haçlılarla büyük ölçüde Anadolu Selçuklu Devleti mücadele etti. Yine bu dönemde ülke içinde anarşik bir unsur olarak doğan Bâtınilik meselesi büyüdü. Bunun sebebi hem bu gizli teşkilata yönelik tedbir alınamaması hem de istismara açık ekonomik ve sosyal meselelerin artış göstermesiydi. Mehmet Tapar Dönemi( ) Berkyaruk ölünce tahta oğlu Melikşah geçti. Onun hükümdarlığını kabul etmeyen Mehmet Tapar kendi hükümdarlığını ilan ederek Melikşah üzerine kuvvetler gönderdi ve onu yakalatıp öldürttü. Böylece, Mehmet Tapar rakiplerini etkisiz hâle getirip devleti yeniden birleştirerek tek başına tahta oturdu (1105). Mehmet Tapar ın siyasi hedeflerinden birisi Bâtıniliği ortadan kaldırmaktı. Siyasi hedeflerinden ikincisi ise Selçuklu topraklarında kurulan Haçlı devletlerini ortadan kaldırmaktı. Kudüs Krallığı na gönderdiği ordu başarısız oldu ve bir sonuç alamadı (1115). Mehmet Tapar, Müslümanları Haçlılara karşı korumaya çalışan son Büyük Selçuklu hükümdarı oldu. Mehmet Tapar ilk olarak Bâtınilerin elinde bulunan Şahdiz ve Han incan Kalelerini aldı. Daha sonra Bâtınilere son vermek için bir orduyu Alamut Kalesi ni almaya gönderdi. Fakat sultanın ölmesi ve ölüm haberinin hızla yayılması, ordunun dağılmasına sebep oldu (1118). Sultan Sancar (Sencer ) Dönemi ( ) Mehmet Tapar ın ölümünden sonra oğlu Mahmut Selçuklu tahtına oturdu. Mahmut tecrübesiz olduğundan devlete hakim olamadı. Devlet erkanının çoğu 77

78 Sancar ı desteklediğinden, Sancar tahta oturdu ve yeğeni Mahmut a devletin batı taraflarının idaresini verdi. Selçuklu Devleti nin son büyük hükümdarı Sancar dır. Onun 1118 yılında hükümdar olmasıyla birlikte Berkyaruk un idaresi ile başlayan fetret devri sona erdi. Devletin ağırlık merkezini Batı İran dan, tekrar Merv şehrine taşıyan Sancar, batıdaki bütün Selçuklu ülkelerini kendine bağlayarak, en büyük sultan unvanını aldı. Bundan sonra Sancar, tıpkı meliklik zamanında olduğu gibi, doğudaki aktif faaliyetlerini devam ettirebilmek için batıdaki işleri yeğeni Mahmut a bıraktı. Sancar, Harezmşahlar, Karahanlılar ve Gaznelilerden sonra, Afganistan da gelişmekte olan Gurluları da Selçuklulara bağlayarak (1121), devletin doğu sınırlarını tamamen güvenlik altına aldı. Ayrıca o, zaman zaman Harezmşahların istiklâl hareketlerini başarıyla kırdığı gibi, Karluk kabilelerinin Karahanlılara çıkardıkları güçlükler yüzünden seferlere çıkıyordu yılına gelindiğinde Sancar ın gücü doruk noktasına ulaşmıştı. Bu sırada o, Horasan, Maveraünnehir, Harezm e doğrudan hükmediyor; Anadolu, Irak, Azerbaycan, Kirman, Kuzey Hindistan ve Hicaz bölgeleri de onun üstünlüğünü tanıyorlardı. Doğuda beliren Moğol Karahıtaylarının Maveraünnehir e girmeleri ve burada gittikçe güçlerini artırmaları, Sancar ı son derece telaşlandırdı. Çünkü, uzun bir mücadele sonucunda meydana getirdiği emniyet çemberi Karahıtaylar tarafından kırılmıştı. Bu sebepten, Selçuklu orduları ile Karahıtay orduları Maveraünnehir in kaderini tayin için 1141 de Semerkand yakınlarındaki Katvan çölünde karşı karşıya geldiler. Sancar, ilk defa bu savaşta ağır bir yenilgiye uğradı ve Selçuklu ordusu bozgun hâlinde dağıldı. Bütün ağırlıkları ile Selçuklu karargâhı Karahıtayların eline geçti. Bundan sonra Karahıtaylar Maveraünnehir e tamamen hakim oldular. Katvan Savaşı ndan sonra devletin göz kamaştırıcı parlaklığı birden sönmeye başladı. Tâbi devletlerin Sancar a karşı tutumları da temelden değişti. Bir taraftan Harezmşahlar, diğer taraftan Gurlular harekete geçtiler; Sancar ın başkentine varıncaya kadar her yeri talan ettiler. Sancar, kısa sürede tekrar mücadeleyi ele alacak şekilde güçlenmeyi başardı. O, her iki devleti de yenerek, tekrar yüksek hakimiyet haklarını tanıttı. Karahıtayların baskısıyla Horasan a çok sayıda Oğuz kitleleri gelmişti. Sultan Sancar ile soydaşı Oğuzlar arasında vergi yüzünden anlaşmazlık çıktı. Oğuz isyanıyla ilgili aşağıda verilen yazıyı okuyunuz. Oğuz İsyanı ve Büyük Selçuklu Devleti nin Yıkılışı Bilindiği gibi Büyük Selçuklu İmparatorluğu Oğuzların bir kolu tarafından kurulmuştu. Kendi içlerinden çıkmış bir grubun devlet kurduğunu gören Oğuzlar, büyük kitleler hâlinde bu devlet sınırlarına göç etmişler, özellikle Anadolu nun Türkleşmesine çok önemli katkıda bulunmuşlardır. Hemen bütün Selçuklu Sultanları, Oğuz topluluklarının devletleri içerisinde uyumlu bir biçimde yer almalarına ilgi duy- 78

79 muşlardır. Sultan Sencer döneminde Maveraünnehir de bulunan mühim bir Oğuz kütlesi, Katvan daki mağlubiyet sonrasında, bölgelerine hakim olan Karahıtaylar ve Karlukların baskısıyla buradan batıya, Horasan a geçmek durumunda kalmışlardır. Burada Sencer in mutfağına yıllık koyun vergi göndererek, oldukça serbest bir biçimde yaşıyorlardı. Bu sırada vergi ödemekle ilgili bir mesele çıkmış, Sencer in Belh Valisi Kumac bunu büyüterek, on bin kişilik bir orduyla Üçok ve Bozok kollarından meydana gelen Oğuzların üzerine gitmiştir. Oğuzların antlaşma istekleri reddedildiğinde, savaşı onlar kazanmışlardır. Kumaç ve oğlu öldürülmüştür. Bu hadise sonrasında Sencer in çevresindeki kumandanlar, Oğuzların üzerine şiddetle gidilmesi gerektiğine onu ikna ettiler. Sencer Belh civarına geldiğinde, Oğuzlar ondan af dilediler. Sultan bu soydaşlarını affetmeye hazır idiyse de, çevresindeki emirler buna mani oldular. Sonuçta Belh civarında 1153 ilkbaharında kişilik Selçuklu ordusuyla Oğuzların üzerine yürüyen Sencer, onlar karşısında mağlup oldu, esir düştü. Sencer in esareti üç yıl sürdü. Bu dönemde Oğuzlar başta Merv olmak üzere Horasan ın bütün şehirlerini yağmaladılar, talana tabi tuttular. Resim 02.08: Sultan Sancar ın Türbesi, Merv, Türkmenistan Oğuzların önünden kaçabilen bazı Selçuklu ileri gelenleri, Sencer in esareti sırasında devletin başına önce yeğeni Süleymanşah B. Muhammed i sonra Karahanlı Arslan Han ile kız kardeşinin oğlu Mahmud u geçirdilerse de bir başarı elde edilemedi. Bu sırada Müeyyed Ayaba isimli biri, Sencer i kurtarmağa muvaffak oldu (Ekim-Kasım 1156). Fakat artık o çok yorulmuş ve ruhen çökmüştü. 26 Nisan veya 9 Mayıs 1157 de 71 yaşında vefat etti. Merv de sağlığında yaptırdığı ve Dâru l-ahiret adını verdiği türbesine gömüldü. Onun ölümüyle Büyük Selçuklu İmparatorluğu da tarih sahnesinden çekilmiş oldu. Nesimi Yazıcı, İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, s,238,239. OKUYALIM Sultan Sancar la ilgili verilen yazıyı okuyunuz. 79

80 SULTAN SANCAR En büyük sultan olarak Selçuklu devletini yöneten Sancar ın saltanat zamanı (MS ), ünlü Türk tarihçisi M. Altay Köymen tarafından Selçuklu tarihinde İkinci İmparatorluk Devri başlığı ile adlandırılmıştır. Sultan Sancar ın Selçuklular ve İslam tarihindeki mevkisini gösteren önemli belgelerden biri onun, Atabey Müntecibüddin in kalemiyle yazılan 1133 tarihinde Abbasi halifesine gönderdiği mektubudur. Sancar, mektubunda Maveraünnehir, Kaşgar, Talaz, Harizm, Bulgar, Çin, Hint hudutlarına kadar bütün hükümdarları itaati altına aldığından bahsettikten sonra, Cend havalisinde ve diğer yerlerde sayısız kâfirleri kılıçtan geçirdiğini ve İslam ülkelerini bu şekilde muhafaza ettiğini anlatmıştır. Birbirini takip eden zaferler sayesinde Selçuklu Devleti nin her geçen gün genişlemekte olduğunu dile getirmiş olan sultan, batıdaki Selçuklu hükümdar ve emirlerinin ise Haçlı ve Bizans taarruzları karşı yetersiz kaldıklarından yakınmıştır. Sultan, ayrıca bu mektubunda Tanrı bu dünyayı bizim tasarrufumuza ve emanetimize tevdi eyledi; emir ve hükümdarlar bizim nâib ve memurlarımızdır. Biz, Cihan padişahlığını yine Cihan padişahı olan babamız Melikşah tan ve verdiği sancak ile Halifenin dedesinden miras aldık demek suretiyle Türk Cihan Hakimiyeti şuurunu taşıdığını da göstermiştir. Sultan Sancar, meliklik yıllarından itibaren imar faaliyetlerine ağırlık vermiş, âlimleri, bilginleri, din ve sanat adamlarını himaye etmiş, onların düşünce özgürlüğü içinde bilimsel çalışma yapmalarına imkân tanımıştır. Pek çok İslam âlimi, bundan cesaret alarak Selçuklu ülkesinde ikamet etmiş ve bu hanedan adına çok değerli eserler kaleme almışlardır. Nitekim meşhur İslam âlimi İmam Gazzalî, Nasîhatü l- Mülûk adlı eserini Sultan Sancar a ithaf etmiştir. Devrin edip ve şairleri Sancar ı öven birçok kaside ve şiir yazmışlardır. Mefâhiru l-etrâk adlı eser de Sancar adına yazılmıştır. Bu eser, Sancar ın Türk ananelerini muhafaza eden bir karaktere sahip olduğuna da işaret sayılmıştır. Cevdet Yakupoğlu, Sultan Sancar Devri, Selçuklu El Kitabı,s, Büyük Selçukluların Yıkılma Nedenleri Oğuz isyanı, Büyük Selçuklu Devleti nin yıkılmasında çok önemli bir etkiye sahiptir. Bunun dışında devletin yıkılmasına etkili olan başka sebepler de vardır. Bunları şöyle özetleyebiliriz: Ülkenin hanedan üyelerinin ortak malı sayılması (veraset hukuku) Atabeylerin bölgelerinde güçlenmeleri ve bağımsızlıklarını ilan etmeleri Bâtınilerin zararlı çalışmaları Devlet idaresinin Farsların eline geçmesiyle Türkmenlerin küstürülmesi Abbasi halifelerinin eski siyasi güçlerine ulaşmak için aleyhte çalışmaları Birçok devletle savaşmak zorunda kalmaları 80

81 ? 1. Büyük Selçuklu Devleti nde hangi hükümdarın ölümüyle birlikte taht kavgaları başlamış ve fetret devrine girilmiştir? 2. Mehmet Tapar hangi tarihlerde hükümdarlık yapmıştır? Onun döneminin önemli olayları nelerdir? 3. Katvan Savaşı nın sebep ve sonuçları nelerdir? 4. İmam Gazzali hangi eserini Sultan Sancar a ithaf etmiştir? 5. Veraset hukuku Büyük Selçuklu Devleti nin yıkılmasında nasıl etkili olmuştur? Açıklayınız. Büyük Selçuklu Devleti nin Toprakları Üzerinde Kurulan Devletler ve Atabeylikler Selçuklu Devleti nde merkeziyetçi devlet anlayışının benimsenmemesi, ülkenin hanedanın malı sayılması ve fethedilen yerin fethedenin malı sayılması anlayışları nedeniyle hanedana ait devletler ve atabeylikler ortaya çıktı. Bu devlet ve atabeylikler şunlardır: Irak ve Horasan Selçukluları ( ) Sultan Sencer, Mehmet Tapar ölünce Mehmet Tapar ın oğlu Mahmut ile taht mücadelesine girmişti. Sultan Sencer mücadeleyi kazandıktan sonra Irak topraklarını Mahmut a verdi(1119). Devletin başkenti Merv di. Irak Selçukluları daha çok Abbasi halifeleri ve Harzemşahlarla mücadele etti. Bir ara Horasan ı da alan devlete Harzemşahlar 1194 yılında son verdi. Kirman Selçukluları ( ) Çağrı Bey in büyük oğlu olan Kavurd, Tuğrul Bey tarafından Kirman bölgesini alması için görevlendirilmişti. Burayı fetheden Kavurd, Büyük Selçuklulara bağlı olarak Kirman Selçuklularını kurdu. Kavurd, Alparslan ın başa geçmesi üzerine isyan ettiyse de başarılı olamadı. Bu isyandan sonra Kirman Selçukluları, Büyük Selçuklular yıkılıncaya kadar devlete bağlı kaldılar. Daha sonraki dönemde önce atabeyler daha sonra ise Oğuzlar yönetimi ele geçirdi. Kirman Selçuklularına Oğuz beylerinden Melik Dinar 1187 yılında son verdi. Suriye Selçukluları ( ) Suriye Selçuklularını Atsız ve Şöklü Beyler 1069 yılında Suriye ve Doğu Akdeniz Bölgesi nde kurdular. Başkentleri Şam dı. Melikşah zamanında buraya Melikşah ın 81

82 kardeşi Tutuş vali olarak gönderildi. Tutuş, sınırlarını Doğu Anadolu ve Azerbaycan a doğru genişletti. Tutuş öldükten sonra devlet Dımaşk (Şam) ve Hâlep olarak iki kola ayrıldı. Dımaşk koluna 1105 yılında Böriler, Hâlep koluna 1118 yılında Artuklular son verdiler. Türkiye (Anadolu) Selçukluları ( ) Arslan Yabgu nun torunu Süleyman Şah (Kutalmış oğlu) tarafından İznik merkez olmak üzere 1077 yılında kuruldu. Haçlılara karşı başarıyla mücadele eden devlet, 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşı yla zayıfladı ve 1308 yılında yıkıldı. Atabeylikler Atabeyler, Selçuklu şehzadelerini eğiten, onların iyi bir devlet adamı olmasına yardımcı olan bilgili kimselerdi. Atabeyler merkezi otoritede boşlukların görülmeye başlamasıyla küçük devletler kurdular. Zengiler Atabeyliği Irak Selçuklu hükümdarı Mahmut un Musul valiliğine gönderdiği İmadeddin Zengi tarafından 1127 yılında kuruldu. Merkezleri Musul dur. İmadeddin Zengi den sonra Musul ve Hâlep olarak iki kola ayrıldı. Hâlep atabeyi Nurettin Mahmut Zengi, Haçlılarla savaştı, Börililer (Şam) Atabeyliği ni ele geçirdi ve Fâtımîleri yıktı. Nurettin Mahmut Zengi nin ölümüyle toprakları Eyyubilere geçti (1171). Eyyübiler, Musul kolunu da yıktı (1186). Börililer (Şam) Atabeyliği Selçuklu atabeylerinden Tuğ Tekin in oğlu Böri tarafından 1128 yıında Şam da kuruldu. Merkezleri Şam dır. Suriye deki Bâtınilerle ve Haçlılarla mücadele ettiler. Nurettin Mahmut Zengi atabeyliğe son verdi. İldenizliler (Azerbaycan) Atabeyliği Irak Selçuklularının Azerbaycan genel valisi olan Şemseddin İldeniz tarafından 1146 yılında Tebriz merkez olarak kuruldu. Sınırlarını İran içlerine kadar genişlettilerse de Celaleddin Harzemşah a 1225 yılında yenilerek yıkıldılar. Beg-Teginoğulları (Erbil) Atabeyliği Zengiler Atabeyliği nin Musul valisi Zeynüddin Ali Küçük tarafından Erbil merkez olarak kuruldu. 82

83 ? 1. Atabey ne demektir? 2. Büyük Selçuklu Devleti topraklarında farklı devlet ve atabeyliklerin kurulmasının sebepleri nelerdir? 3. Kirman Selçukluları kim tarafından kurulmuştur? 6. HARZEMŞAHLAR DEVLETİ( ) Harzem (Harezm), Ceyhun (Amuderya) nehrinin Aral Gölü ne döküldüğü yerin çevresidir. Bu ülkeyi yönetenlere Harzemşah denilirdi. Harzemşahlar hanedanının bilinen atası Anuştigin dir. Anuştigin in Büyük Selçuklu emirlerinden Bilge Tigin tarafından Garcistan da satın alınarak saray hizmetlerinde istihdam edildi. Zekâsı ve dirayeti sayesinde Anuştigin, Sarayın en önemli görevlerinden biri kabul edilen taştdarlık mevkiine kadar yükseldi. Bu sırada bu görevin tahsisatı Harzem in gelirlerinden ödenmekte olmasından dolayı Anuştigin aynı zamanda Harzem valisi sıfatını da taşımaktaydı. Fakat kendisinin merkezden ayrılması mümkün olamadığından, burada naipleri bulunuyordu. Böylece sülalenin, bu dönemden itibaren Hârzem le, dolaylı da olsa ilgisi başlamış oluyordu. Ülkeyi Harzemşah lâkabının sahibi olarak Selçuklular adına idare eden İkinci B. Kaçkar ın 1097 de ölümünden sonra Anuştigin in büyük oğlu Kutbuddin Muhammed Harizm e vali tayin edilmiş, Harzemşahların Harzem le doğrudan ilişkisi de böylece başlamıştı. Harzemşahlar hanedanının hakiki kurucusu da Kutbuddin Muhammed dir. Kutbuddin Muhammed Büyük Selçukluların umumî valisi sıfatıyla ve otuz yıl süreyle Harzem i idare etti( ).o İlmin ve dinin koruyucusuydu. Selçuklulara karşı dürüst ve sadık kalarak Harzem deki mevkiini, güçlendirdi, nüfuz ve kudretini artırmaya çalıştı, bunda da başarılı oldu. Sultan Sencer in sarayına bir sene kendisi, ertesi yıl ise büyük oğlu Atsız gelir, bu sırada Harzem in vergisini getirirler, ayrıca gerekli hediyeleri takdim ederlerdi. Hükümdar da kendilerine iltifat ve hediyelerini eksik etmezdi. Kutbuddin Muhammed, bağımsız bir hükümdar olamadı fakat Harzemlilerin bağımsız olabilmeleri için sağlam bir zemin hazırladı. Büyük Selçuklu imparatorluğun önemli bir parçası olması sayesinde, Harzem de ticari ilişkiler arttı, bunun sonucunda ülke zenginleşti, Kutbiddin de güç kazandı. Onun vefatı üzerine, Sultan Sencer tereddüt etmeden bir menşurla büyük oğlu Kızıl Arslan Atsızı Harzemşah (Harzem Valisi) tayin etti. Atsız ilk sıralarda Sultan Sancar a tam bir bağlılık ve sadakat gösterdi. Onunla birlikte seferlere katıldı. Bir taraftan da kendi gücünü artırmaya çalışıyordu. Amacı şartlar oluştuğunda bağımsız olmaktı de Sultan Sancar a karşı ayaklanan 83

84 Atsız, Cend ve Mangışlak gibi askerî yönden önemli olan yerleri ele geçirip ağır vergiler kaymak suretiyle bölge halkına kötü davranmaya başladı. Bunun üzerine Sultan Sancar Harzem e sefer düzenledi ve Hezaresp civarında Atsız ı yendi. Bölgenin idaresini önce yeğenine veren Sancar bir müddet sonra kendisinden özür dileyen Atsız ı affetti ve ona tekrar valilik görevi verdi. Atsız, Katvan bozgunundan sonra bir kere daha ayaklandı. Horasan a gelerek önce Selçukluların devlet merkezi Merv i işgal etti.1142 ilkbaharında Nişabur u alarak kendi adına hutbe okuttu. Sultan Sancar kısa zamanda devleti toparladıktan sonra Atsız üzerine yeniden sefere çıktı. Atsız bir kere daha sultandan özür diledi ve sultan da özrünü kabul etti. Atsız Harezm de kaldı. Atsız, bundan sonra bağımsız olma düşüncesini içinden atamamasına rağmen Sancar a bağlı kaldı. Hatta Oğuzların Sancar ı esir almaları sırasında onu kurtarmak için çaba gösterdi. Atsız 1156 yılında ölünce yerine oğlu İl Arslan geçti. İl Arslan ın, Harezm idaresine geçişinden hemen sonra, Selçuklu sultanı Sancar öldü. Dolayısıyla Harezmliler bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktılar. İl Arslan, Büyük Selçuklu Devleti yıkılınca Horasan ı kontrol altına aldı ve Harezm Devleti ni büyük bir devlet hâline getirdi. Böylece bir bakıma büyük Selçukluların mirasına oturdu. Aynı iddiayı yapan Irak Selçuklularını dinlemedi ve İran a sokmadı. Bununla beraber her yıl Karahıtaylara vergi ödedi. Bir bakıma onlara tabi bir devlet olmayı kabul etti. İl-Arslan 1172 de öldü. Yerine kısa bir taht kavgasından sonra tahta Alaeddin Tekiş geçti ( ). Harita 02.06: Harzemşahlar Devleti 84

85 Harezmşahlar Devletinin Gelişmesi ve Büyümesi TARİH 6 Alaeddin Tekiş, Harezm Devleti nin en kudretli hükümdarı oldu( ). Onun zamanında Harezmlilerin sınırları çok genişledi. Saltanatının başında Karahıtaylara başkaldırdı ve onlarla mücadele etti. Karahıtayların Harezm ülkesine hücuma geçmesi üzerine değişik bir savaş yöntemi uyguladı. Savunma için Ceyhun Nehri ni kullandı. Nehrin yatağını değiştirerek araziyi bataklık hâline getirdi.karahıtay ordusu bataklıkta ilerleyemedi ve geri dönmek zorunda kaldı. Böylece Karahıtay baskısından kurtuldu. Daha sonra İran üzerinde Irak Selçuklularına karşı yaptığı mücadeleyi kazandı ve Irak-ı Acem i (Fars Irakı) de ele geçirdi. Bu arada Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah da Selçuklular Dönemi nde Abbasilerin kaybettiği siyasi yetkilerini yeniden kazanmak istiyordu. Bunun için kendine ait bir ordu oluşturmuş ve Alaeddin Tekiş le mücadeleye başlamıştı. Mücadele sonunda Tekiş le başa çıkamayacağını anlayan halife en sonunda Irak, Horasan ve Türkistan topraklarının Harezm hükümdarlarına ait olduğunu kabul etti. Böylece Alaeddin Tekiş, Maveraünnehir den Azerbaycan a kadar olan topraklara hakim oldu. Alaeddin Tekiş, içerde Bâtınilerle mücadele ederken 1200 yılında öldü. Alaeddin Tekiş in yerine oğlu Alaeddin Muhammed ( ) geçti. Muhammed iktidarı sırasında doğusunda güçlü bir devlet hâline gelen Gurlularla mücadele etti. Gur Devleti bu mücedelede başarı sağladı. Harezm e kadar girmeye muvaffak oldular. Buna karşılık Muhammed, Karahıtay ve Karahanlılardan yardım istedi. Daha sonra gelen yardım sayesinde ülkesini kurtardı. Karahıtay yardımının kendisine pahalı olacağını bilen Harezm hükümdarı, Gurlularla barıştı. İnce bir siyasetle Müslüman Gurluları Müslüman olmayan Karahıtaylar aleyhine çevirmeye muvaffak oldu. Alaeddin Muhammed in bu siyasi ve askerî başarısı onu bir anda İslam dünyasının en büyük hükümdarı hâline getirdi. Karahıtaylar karşısında önce mağlup olan Alaaddin Muhammed, Eylül 1210 da çıktığı Maveraünnehir seferinde Endican civarında onları korkunç bir hezimete uğrattı ve Buhara yı aldı. Aynı zamanda Karahanlıların Semerkant kolunu da ortadan kaldırdı. Böylece Maveraünnehir i kesin olarak Harzemşahlara bağlamış oldu. Karahanlılardan önce de Mazenderan daki Bavendilere son vermiş olan Alaaddin Muhammed in darbeleri ve takip ettiği siyaset sayesinde, Karahıtay Devleti de ortadan kalktı. Bundan sonra o, eski lakaplarına ek olarak İskender-i Sani (İkinci İskender) ve Sencer gibi yeni lakaplar aldı ve kendisinin Büyük Selçukluların varisi ve İslam dünyasının en güçlü hükümdarı olduğunu kabul ettirdi. Bu arada Alaaddin Muhammed. Gurlulara ait Gazne ve Firuzkuh u devletine kattı (1215). Gurlular onun ortadan kaldırdığı dördüncü devlet oluyordu. Daha sonra Tâceddin Ebu l-fazl ve Melik Dinaroğulları yenilerek Kirman, Sistan ve Umman denizine kadar olan bölgeler de Harzemşahlara bağlanmış oldu. Alaeddin Muhammed, Abbasi halifeliğiyle de nüfuz mücadelesi yaptı. Muhammed, halifenin her türlü siyasi yetkisini terk ederek sadece dinî lider olarak kalmasını 85

86 istedi. Fakat halife, buna cevap vermedi. Üstelik Muhammed aleyhine çalıştı. Bazı Müslüman hükümdarlara mektup yazarak Muhammed aleyhine birleşme teklif etti. Hatta Bâtınilerle bile işbirliğine girişti. Buna karşılık Alaeddin Muhammed de halifeyi tanımadı ve ismini ülkesinde okunan hutbelerden kaldırdı. Arkasından Bağdat a bir ordu gönderdi. Fakat kötü kış şartlarından, ordu Bağdat a giremedi. Perişan bir hâlde geri döndü (1217). Bununla beraber batıda Muhammed e karşı çıkabilecek bir hükümdar kalmadı.? 1. Harzemşahlar en güçlü dönemlerini hangi hükümdarları zamanında yaşamıştır? 2. Alaeddin Muhammed e İskender-i Sanî(İkinci İskender) ve Sencer lakapları niçin verilmiştir? 3. Abbasi Halifesi niçin Bâtınilerle ittifak yapma gereği duymuştur? Moğol Harzem Çatışması XIII. yüzyıl başlarında Cengiz Han ın kurduğu Moğol Devleti gittikçe gelişmiş ve büyük bir askeri güç hâline gelmişti. Moğollarla iyi ilişkiler kurmak isteyen Sultan Alâeddin harekete geçti. Karşılıklı gönderilen heyetlerin yaptığı görüşmeler sonucunda, iki devlet arasında dostluk ve ticarî ilişkiler içeren bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma çerçevesinde Harzem ülkesine gelen Moğol kervanı Harzemlerin Otrar Valisi İnalcık tarafından casuslukla suçlanarak öldürüldü ve mallarına el konuldu (1218). Bu olayla ilgili gelişmeleri aşağıdaki metinden okuyunuz. Otrar Faciasının Sonuçları Otrar katliamıyla ilgili haberler Cengiz Han a ulaştığında o bu durumu haince ahit bozma şeklinde değerlendirdiyse de soğuk kanlılığı elden bırakmadı. Daha önce babası Alaaddin Tekiş in hizmetinde bulunmuş olan İbn Kefrece Boğra ve iki Moğol dan oluşan elçileri vasıtasıyla, faciayı Sultan nezdinde şiddetle protesto etti. Elçiler Cengiz Han adına bu kötü ve çirkin işin doğrudan faili olan İnalcık ın teslimini istediler. Sultan ın bunu yapması, istese bile çok zordu. Halbuki o bir taraftan Moğollardan endişelenmekte, diğer taraftansa sağlam ve eğilmez görünmeyi arzulamakta idi. Nihayet tedbirli davranmayı büsbütün elinden kaçırdı ve elçileri öldürttü. Böylece de dönülmez bir yola girilmesini önleme çabasında bulunmak bir yana, aksine olayların daha da vahamet kazanarak hızlanmasına sebep oldu. Artık gelişmeler, ihtişamlı bir görünüme sahip büyük Harzemşahlar İmparatorluğu nun, ani ve korkunç bir şekilde yıkılmasıyla bile durdurulamayacak, yüzbinlerce günahsız Müslümanın ölümü, birçok mamur bölge ve beldelerin harabiyeti, kısacası İslam dünyasının çok önemli bölgelerini kara bulutların kaplamasına neden olacaktır.moğollar bir müddet sonra İslam ülkelerinde her türlü zulmü işleyeceklerdir. Nesimi Yazıcı, İlk Müslüman Türk Devletleri Tarihi, s, 363,364 86

87 Cengiz Han Harzemşahları cezalandırmak amacıyla 1220 yılında Harzem seferine çıktı. Moğol ordusu Harzem ülkesine girerek şehirleri yakıp yıkmaya başladı. Otrar şehri kuşatılarak yakılıp yıkıldı. Vali İnalcık yakalanarak öldürüldü. Sultan Muhammed; Cengiz e karşı güçlü bir orduyla meydan muharebesi yapmak yerine, ordusunu küçük bölümlere ayırarak mücadele ettiyse de başarılı olamadı. Harzem şehirleri birer birer Moğolların eline geçti. Alaeddin Muhammed, Hazar Denizi nde küçük bir adaya sığındı ve orada öldü (1220). Yerine oğlu Celaleddin geçti.? 1.Cengiz Han Otrar faciasını nasıl karşılamıştır? 2.Otrar faciasının İslam dünyasına karşı olumsuz etkileri nelerdir? Harzemşahlar Devleti nin Yıkılışı Alaeddin Muhammed den sonra yerine oğlu Celaleddin Mengübirdi (Tanrıverdi) geçti.( ) Moğollarla mücadeleye başladı. Harzem e kadar geldi. Fakat Moğollarla İndüs nehri kıyısında yaptığı muharebeyi kaybederek Hindistan a gitti. 3 yıl Hindistan da kaldıktan sonra İran a döndü te Tebriz i alarak burasını kendisine yeni başkent yaptı ve Harzem Devleti ni canlandırdı. Azerbaycan ı ve İran ı ülkesine yeniden kazandırdı. Bu arada Horasan da Moğollarla karşılaştı ve onları bir kaç sefer yendi. Celaleddin Harzemşah, Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaeddin Keykûbat la da iyi ilişkiler kurmuştu. Hatta Anadolu daki Türk hükümdarıyla Moğollara karşı ittifak için bile çalışmıştı. Fakat Celâleddin, bir müddet sonra Keykubat tavır aldı. Anadolu Selçuklularına bağlı Ahlat şehrini kuşattı. Bölgenin en önemli kültür merkezi olan Ahlat, uzun müddet kendini savundu. Ama en sonunda Harzemlilerce düşürüldü. Şehir alınırken tamamen harap edilmişti. Arkasından Alaeddin Keykubat a bağlı bazı mahalli hükümdarların tahrikiyle Alaeddin le Celaleddin birbirlerine amansız bir düşman oldular. En sonunda Harzemşah kuvvetleriyle Selçuklu kuvvetleri Erzincan civarında Yassı Çimen de karşı karşıya geldiler. Muhaberenin sonunda Harzem kuvvetleri büyük bir bozguna uğradı (1230). Celaleddin Harzemşah, Bozgundan sonra Doğu Anadolu da perişan bir şekilde gezerken Amed (Diyarbakır) dağlarında bir dağlı tarafından öldürüldü (1231). Böylece Harzemşahlar Devleti de kesin olarak tarih sahnesinden çekildi. Celaleddin iyi bir öğrenim görmüştü. Harp işlerinde cesurdu, buna karşılık devlet idaresinde ve dış siyasette tedbir ve maharet sahibi değildi. Bununla birlikte Moğol baskısına karşı mücadelesi ve Gürcüleri mağlup etmesi dolayısıyla bütün 87

88 Doğu halk edebiyatlarında önemli bir şöhret kazanmıştı. Moğollar geniş İslam ülkelerini acımasızca baskı altına aldıklarında da, Celaleddin in bütün eksik ve noksan tarafları unutulmuş, halkın gözünde İslamiyet in müdafaacıları arasında yerini almıştı. Nitekim Namık Kemal de meşhur piyesinde onu bu şekilde değerlendirmiştir. Celaleddin Harzemşah ın Mağlup olmak veya Galip gelmek Allah ın takdiridir. Benim görevim onun yolunda cihad ederek kendi üzerime düşeni yapmaktır. sözü oldukça meşhurdur. O, putperest Moğollara karşı başarılı olabilseydi İslam dünyasının ikinci Selahattin Eyyubi si olabilirdi. Ne var ki kader buna müsaade etmedi. Buna rağmen onun ölümüne halk uzun süre inanmamış, hakkında birçok efsane yayılmıştır. Harzemliler Devleti, Büyük Selçuklu Devleti nin bıraktığı boşluğu büyük ölçüde doldurmuştur. Bu bakımdan bölge halkının daha büyük bir karışıklığa maruz kalmasını önlemiştir. Zaten kendilerini Selçukluların mirasçısı olarak kabul etmişler, Selçuklu topraklarından en büyük payı almışlardır. Harzemşahların hakim oldukları geniş sahalarda, sosyal ekonomik ve kültürel yönden İslam medeniyeti gelişmesini sürdürmüştür. Bunun yanında Harzemşahlar Türk kültürünün çeşitli unsurlarını daha fazla yansıtan bir devlet olarak dikkat çekmişlerdir. Resim 02.09: Celaleddin Harzemşah? 1. Harzemşahlar Devleti nin yıkılmasında Moğolların etkisi nedir? 2. Harzemşahlar Devleti nin Türk tarihi açısından önemi nedir? 3. Türkiye Selçukluları ile Harzemşahların ilişkileri nasıl bir tarihi seyir içerir? 4. Celaleddin Harzemşah hangi yönüyle İslam tarihinde meşhur olmuştur? 88

89 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME 1. Aşağıdakilerden hangisi bulundukları yerde vali olarak görev yapan devlet adamları tarafından kurulan devletlerden biri değildir? A. Tolunoğulları B. İhşidoğulları C. Harzemşahlar D. Karahanlılar 2. Aşağıdakilerin hangisi Tolunoğulları Devleti nin Mısır a katkılarındandır? A. Kahire şehrini kurmaları B. El Ezher Medresesini kurmaları C. Süveyş Kanalını inşa etmeleri D. Piramitleri inşa etmeleri 3. Karahanlılar Devleti nn içinde geçen kara kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir? A. Sancak B. Büyüklük,Güçlülük C. Güney D. Uygar 4. Gazneliler Devleti nin kurulduğu Gazne Şehri bugün hangi devletin sınırları içerisindedir? A. Türkmenistan B. İran C. Hindistan D. Afganistan 5. Gazneli Mahmut un Hindistan a yaptığı seferlerin en önemli amacı aşağıdakilerden hangisidir? A. Baharat Yolu nu ele geçirmek B. Çin yolunu açmak C. İslam dinini yaymak ve İslam coğrafyasını genişletmek D. Selçukluların kuruluşunu engellemek 89

90 6. Selçukluların atası Selçuk Bey Oğuz Yabgu Devleti nde hangi görevde bulunuyordu? A. Subaşı B. Tarhan C. Yinal D. Yabgu 7. Aşağıdakilerden hangisi Tuğrul ve Çağrı Beylerin siyasi mücadele verdiği devletlerden biri değildir? A. Gazneliler B. Abbasiler C. Karahanlılar D. Büveyhoğulları 8. Aşağıdakilerden hangisi Sultan Alp Arslan ın Malazgirt Savaşı öncesindeki siyasi faaliyetlerinden biri olarak değerlendirilemez? A. Türkmenleri Van Gölü çevresine yerleştirmesi B. Kavurd un isyanını bastırması C. Ani Krallığına son vermesi D. Karahanlılar üzerine sefere çıkması 9. Sultan Sancar la ilgili aşaığıdaki lerden hangisi söylenebilir? A. Gazneliler Devleti ne son vermiştir B. Katvan Savaşı nda Karahitayları mağlup etmiştir C. Selçukluların son büyük hükümdarıdır D. Bâtınilerin faaliyetlerine son vermiştir 10. Otrar faciası Cengiz Han a hangi fırsatı vermiştir? A. Çin i hakimiyet altına almasına B. Moğol Kabileleri arasında birlik sağlamasına C. Haçlılarla mücadele etmesine D. Türk ve İslam dünyasını istila etmesine 90

91 3. ÜNİTE TÜRK-İSLAM DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE UYGARLIK

92 Bu ünitenin sonunda: NELER ÖĞRENECEĞİZ? 1. Medeniyetin, insanlığın ortak malı olduğunu öğrenecek, 2. Tarihte büyük medeniyetler kurmuş, köklü bir geçmişe sahip büyük bir milletin evladı olmanın sorumluluğunu kavrayacak, 3. Türk milletinin dünya tarihindeki önemini, milletler ailesi içindeki şerefli geçmişini ve yerini, insanlığa yaptığı hizmetleri öğreneceksiniz. ANAHTAR KAVRAMLAR SULTAN-I AZAM YUĞRUŞ KARLUK DİRHEM ÇİĞİL TUĞRA ÇETR VAKIF ÖŞÜR TÖRE GULAM KASİDE RİBAT KAŞGARLI MAHMUT KUTADGU BİLİG 92

93 GİRİŞ TARİH 6 Sevgili öğrenciler, Hunlar ile başlayıp Kök Türkler ve Uygurlar zamanında büyük bir gelişme gösteren Türk kültür ve medeniyetinin X. yüzyıldan itibaren İslam kültür ve medeniyeti ile karşılaşmaya başlamasıyla Türk-İslam Medeniyeti adı verilen tarihî gelişmenin temelleri atılmıştır. Bu aynı zamanda bir geçiş dönemidir. Karahanlılar ile başlayan bu geçiş dönemi, Büyük Selçuklular ile olgun bir seviyeye erişmiştir. Türk kültür ve medeniyetinin temel özellikleri etrafında şekillenen Büyük Selçuklu müesseselerinin izleri, daha sonraki Türk İslam devletlerinde de görülür. Bu sebeple Büyük Selçuklu Devleti Ortaçağ Türk tarihine damgasını vurmuş bir devlettir. Bu ünitede İlk Müslüman Türk devletlerinin kültür ve medeniyetiyle ilgili bilgiler verilecektir. TÜRK-İSLAM DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE UYGARLIK ÖĞRENELİM Resim 03.01: Türklerde Divan Toplantılarına Ait Temsilî Resim İslam dini ve medeniyeti çevresine girmeye başlayan Türkler, yeni devletlerini de içine girdikleri medeniyetin şartlarına uygun bir şekilde kurdular. Onlar, temelde ve özde Türklük özelliklerini koruyarak, İslami yönetim tarzını benimsediler; Orta Asya dan getirdikleri müesseselerin ve geleneklerin yanında Abbasiler, Samaniler ve Gaznelilerden aldıkları müesseselere ve geleneklere de bünyelerinde yer verdiler; Türkçe isim ve unvanlarının yanı sıra İslami isimler, unvanlar ve lakaplar aldılar. Kısaca söylemek gerekirse onlar, engin tecrübeleri sayesinde Türk ve İslam geleneklerini birbiriyle birleştirip kaynaştırarak, yeni bir devlet tipi yarattılar. Fakat bu kaynaşma ve gelişme birden olmadı, uzun bir geçiş dönemini gerektirdi. Bu geçiş döneminin ilk siyasiteşekkülünü Karahanlılar Devleti oluşturuyordu. Devlet yönetimi, ordu, sosyal hayat, sanat ve hukuk sistemi bakımından tamamen Türk olan bu devlet, dinî açıdan İslamiyet i temsil ediyordu. Karahanlılar, devlet yönetiminde zamanla İslami geleneklere de yer vererek Türk-İslam 93

94 devletine doğru bir köprü vazifesi gördüler. Bundan sonra, Gaznelilerle devam eden gelişme, Selçuklularla tamamlandı ve olgunluk safhasına ulaştırıldı. Türk-İslam devletlerinin ortaya çıkmaya başladığı sırada (X. yüzyılın ikinci yarısından sonra) İslam dünyasında tek hâkim değer vardı ki o da İslam dini idi. Fakat bu sırada İslam dünyası hem siyasi hem de manevi (mezhep) bakımdan tamamen bölünmüş, parçalanmış ve birliğini yitirmiş durumdaydı. Üstelik İslamiyet in yayılması da durmuş bulunuyordu. Bundan dolayı, İslam dünyasının kenar bölgelerinde kurulmuş olan Türk-İslam devletleri, büyük bir gayretle İslamiyet in cihat ilkesine sarıldılar. Özellikle Karahanlılar, İslam dinini Orta Asya Türk toplulukları arasında yaymayı kendilerine başlıca gaye edindiler. Bu gaye ile Türkistan ın önemli merkezlerinde İslam dinini yayan birçok kuruluş meydana getirdiler. Basmıl ve Uygur Türklerini İslamiyet e kazandırabilmek için başarılı savaşlar yaptılar. Orta Asya nın çeşitli yerlerinden gelen ve eski Türk inancına mensup toplulukların, İslamlaşmaları için kendi ülkelerine aldılar. Sâlim Koca,İlk Müslüman Türk Devletlerinde Teşkilat,GTT Ansiklopedisi C 3, S 467,468? Karahanlıların Türk-İslam tarihindeki önemiyle ilgili neler söylenebilir? TOPLUM YAPISI X. yüzyılın ilk yarısında Türkler Hazar Denizi nden Seyhun Irmağı nın Orta yatağındaki Karaçuk ve Isficab a kadar uzanan bir bölgede yaşıyorlardı. Yüzyılın ikinci yarsından başlayarak hızla Müslümanlaşan Türk toplumlarında eski yaşantılarının özellikleri devam ediyordu. İlk Müslüman Türk devletlerinde idareciler genelde Türk tü. Halk ise farklı ırk ve boylardan meydana gelmekteydi. Karahanlı Devleti nde toplum tamamen Türk tü. Gaznelilerde Gurlular, Hindular gibi farklı unsurlar da yer almaktaydı. Büyük Selçuklu Devleti nde devleti kuran Türklerin yanı sıra İranlı ve Arap unsurlar yer alırken Tolunoğulları, İhşidiler ve Memluklularda halkın büyük çoğunluğunu Arap, Rum, Berberi, Mısırlı vb. Türk olmayan unsurlar oluşturmaktaydı. Türklerde halk sınıflara ayrılmamıştı. Avrupa daki gibi asiller sınıfı, Hindistan daki gibi kast sistemi de yoktu. Herkes kanunlar ve töreler karşısında eşit kabul edilmişti. Zaten aç halkı doyurmak, açık halkı giydirmek, toplumdaki adaleti sağlamak Türk hükümdarlarının asli görevlerindendi. Hükümdar, ülkesinin geleceği, halkının mutluluğu için her türlü çabayı gösterirken halk da hükümdara ve kanunlara itaat eder, vergi verir ve asker olurdu. Türklerin İslamiyet öncesi ve sonrasında sınıfsız ve imtiyazsız bir toplum olmasından dolayı, her ferdin en üst görevlere kadar yükselme şansı vardı. Dürüstlük ve yetenek Türklerde çok önemliydi. İslamiyet le zenginleşen Türk toplum ve devlet yapısı yetenekli insanlara sınırsız fırsatlar hazırladı. Yerli halktan zeki ve yetenekli kişiler vezirliğe kadar varan devlet kademelerine getirildi. Farklı inançları benimseyen bazı Türk boyları yalnız eski düşünce ve anlayış 94

95 tarzlarını değil millî kimliklerini de kaybederek Türklükten uzaklaşmışlardır. Tabgaçların Budizm i kabul etmeleri Çin kültürünü benimsemeleri ile sonuçlandı. Balkanlarda Uzlar, Kumanlar ve Peçenekler Hristiyan halk arasında kaybolup gittiler. Yöneticiler tarafından Museviliğin benimsendiği Hazarlar da benzer bir akıbete uğradılar. Budist ve Maniheist Uygurlar kısa zamanda dağıldılar. Hristiyanlığı benimseyen Macarlar ve Bulgarlar ise Avrupa da Osmanlılara karşı uzun süre rakip oldular. Türklerin kabul ettikleri dinler arasında sadece İslamiyet, milletimize çok daha büyük hamleler yapma imkânını sağladı. İslamiyet Türklerin manevi cephesini yeniledi ve tamamladı. İslamiyet in insani ve ahlaki değerlerinin yanında herkesi çalışmaya, faaliyete, icabında cihada yani bedeni fedakârlığa teşvik etmesi mücadeleci ve hareketli Türklerin ruhuna hitap etti. Türklerin içinde bulunduğu bu manevi ortamda Karahanlılar, Selçuklular, Osmanlı Devleti doğdu, gelişti ve yaşadı. OKUYALIM TÜRK-İSLAM DEVLETLERİ DÖNEMİNDE EVLENME XI. yüzyılda Türkler arasındaki evlenme işinde, genellikle arkuçı veya savcı adı verilen aracılar vardı. Bunlar akrabalık kurmak isteyen dünürler arasında gidip geliyorlardı. Görücü usulü ile ya da gençlerin birbirlerini görüp beğenmeleri sonucunda erkek tarafı kızı isteme işini gerçekleştiriyordu. Dünürler arasında iki gencin evlenmesi kararı, Türkçe aldum ve virdüm kelimeleri ile ifade ediliyordu. Aldum kelimesini dünür söylüyor, bununla nikâhın yapılmasını vaat etmiş oluyordu. Virdüm kelimesini ise kızın büyükleri söylüyor bununla bu vaade bağlı kalacaklarını bildiriyorlardı. Daha sonra damat adayının ailesi (babası ve annesi), kız tarafına bir at veriyordu. Buna başlık deniliyordu ki, kızı yetiştiren babanın hakkı demekti. Yine kızın annesine, süt hakkı olarak sülük denilen bir elbise verilirdi. Erkek tarafı ayrıca kızın kardeşine ağırlık kız kardeşlerine ve kendisine ise yandış adı verilen elbiseler verirdi. Görüldüğü gibi bu ilk safhada sadece erkek tarafı hediye vermekte idi. Evlenme sırasında düğün yapmak zorunluluğu vardı. Düğünde yerine getirilmesi şart olan bazı âdetler de mevcuttu. Bu âdetlerin başında küden adı verilen düğün yemeği geliyordu. Hükümdarlar düğünlerde ve bayramlarda otuz arşın yüksekliğinde kençliyü adı verilen bir sofra hazırlatıyorlardı. Bu sofra Türk âdeti gereğince, yemekten sonra davetliler tarafından yağma edilirdi. Düğün sırasında, bugün saçı adı altında hâlâ yerine getirilen bir âdet olan para saçılıyordu. Gelin ve güveyinin başlarına para saçma işi gelişi güzel yapılmıyordu. Bunun için ayrılan özel bir yerde toplanılıyordu. Gelin ve güvey düğün sırasında bol bol hediye alıp, hediye veriyorlardı. Gelin ve güveyin hısımlarına armağan olarak giydirdikleri elbiseye kezüt= giyit (giyecek elbise) deniyordu. Çeyiz o zaman da 95

96 vardı. Evlenecek kızın hazırlığına sep (çeyiz) deniliyordu. Evlenecek kızın çeyizini hazırlamak yalnız ana- babaya değil, bütün akrabalarına düşen bir görevdi. Akrabalar gelini donatmak için elbise ve mal yardımı yapıyorlardı. Ancak asıl çeyiz (kalıng) damat tarafından hazırlanıyordu. Mehmet Altay Köymen, Alp Arslan Zamanı, C 2,S arasından özetlenmiştir.? Günümüzdeki evlilik adetleriyle ilk Türk İslam Devletleri dönemindeki evlilik adetlerinde ne gibi benzerlikler vardır? Araştırınız. Yusuf Has Hacip in hükümdara Türk İslam toplumunu oluşturan çeşitli kesimlerle ilgili yaptığı tavsiyeler ve Türk toplumunu oluşturan sosyal sınıflarla ilgili verdiği bilgileri aşağıdaki metinden okuyunuz AVAM İLE İLİŞKİLER Avam halkın tabiatı tamamen ayrıdır; onun bilgisi, aklı ve tavrı da tabiatı gibidir. Onlara karsı iyi muamelede bulun. ÂLİMLER İLE İLİŞKİLER Diğer bir zümre de âlimlerdir, onların ilmi halkın yolunu aydınlatır. Onları pek çok sev ve onlardan hürmetle bahset; çok veya az onların bilgilerini öğren. ÇİFTÇİLER İLE İLİŞKİLER Başka bir zümre de çiftçilerdir; bunlar da lüzumlu insanlardır Sen bunlar ile de temas et, İlişki kur ve böylece boğazın hususunda endişesiz yaşa. SATICILAR İLE İLİŞKİLER Bundan sonra gelenler satıcılardır; bunlar ticaret yaparak hayatlarını devam ettirirler. Hayatlarını kazanmak için dünyayı dolaşırlar. HAYVAN YETİŞTİRENLER İLE İLİŞKİLER Bundan sonra hayvan yetiştirenler gelir; hayvan sürülerinin başında bunlar bulunurlar. Bunlar doğru ve dürüst insanlardır, hiç bir gizli-kapaklı tarafları yoktur ve kimseye de yük olmazlar. ZANAATKÂRLAR İLE İLİŞKİLER Başka bir zümre de bu zanaat erbabıdır; kendi hayatlarını kazanmak için, zanaat İle meşgul olurlar. Bunlarda sana lüzumlu insanlardır; ey yiğit, onları kendine yakın tut, faydaları dokunur. Yusuf Has Haclb, çev. Reşit Rahmeti ARAT, Kutadgu Bilig, s hazırlanmıştır. 96

97 ? Okuduğunuz metinde Türk-İslam toplumunu oluşturan hangi gruplara yer verilmiştir ve bunların görevleri nelerdir? Türk-İslam devletlerinde, yaşayış şekilleri yönünden halkı üçe ayırmak mümkündür. Bunlar: a) Göçebeler Selçuklu Devleti nin kuruluşunda önemli rol oynayan göçebeler, Maveraünnehir, Horasan, Irak ve Azerbaycan yaylalarında yaşıyorlardı. Göçebelerin başlıca gelir ve geçim kaynakları hayvancılıktı. Karahanlılar ve Gaznelilerde de halkın büyük kısmını göçebeler meydana getiriyordu. Göçebeler koyun, keçi, at, deve ve sığır sürüleri beslerdi. Yazın yaylalara çıkan göçebeler, kışın ovalara ve vadilere inerlerdi. Her göçebe topluluğunun, yaylak ve kışlak yerleri ayrı idi. b) Köylüler Köylüler, genellikle çiftçilik yaparlar, bunun yanı sıra, az sayıda hayvan da beslerlerdi. c) Şehirliler ve Kasabalılar Şehir ve kasabalarda yaşayanlar, özellikle, ticaret Resim 03.02: Göçebe Hayatı İle İlgili Temsilî Resim ve çeşitli zanaatlarla uğraşırlardı. Şehir ve kasaba halkından bir kısmı da, tarla ve bahçelerde tarımla uğraşırdı. Büyük şehirlerde tüccarlar, demirciler, bakırcılar, dokumacılar gibi esnaf ve zanaatkârların yanı sıra, devlet memurları ve askerler de şehir ve kasaba halkının önemli bir kısmını meydana getiriyorlardı. Semerkant, Buhara, Bağdat, İsfahan ve Herat, büyük şehirler olup, bu şehirlerde kalabalık bir nüfus yaşıyordu. Resim 03.03: Eğitimle İlgili Temsilî Resim 97

98 2. DEVLET YÖNETİMİ Tarih sahnesine çıkışlarından itibaren Türkler, devletsiz bir dönem yaşamamışlardı. Türkler, İslamiyet i kabul ettikten sonra devlet kurma özelliklerini daha da geliştirdiler. Devlet teşkilatına yeni kurumlar eklediler. Türklerin, Orta Asya daki bütün insanları yönetme fikri İslamiyet sonrasında da devam etti. Orta Asya da olduğu gibi Türk-İslam devletlerinde de yönetimde ilk unsur hükümdardı. Bu konuda hemen hemen bütün hükümdarları için Han unvanı kullanılan Karahanlılar bir geçiş dönemi oluşturmuşlardı. Yeni bir dine girmelerine rağmen Türker, özellikle hâkimiyet anlayışında eski geleneklerini devam ettirmişlerdi. Buna göre, Türk hükümdarlarına idare etmek hakkı Tanrı tarafından bir ilahî lütuf olarak bağışlanmıştır. Yani Tanrı istediği, kendisine Kut (devlet, baht, iyi, talih ve kısmet) verdiği için hükümdardır, kut siyasihâkimiyet gücü olarak anlaşılırdı. Bu hâkimiyet anlayışı Asya Hun İmparatorluğu zamanından beri yüzyıllar boyunca Türk Devlet idaresinin temel unsuru olarak kaldı. Kut yoluyla yeryüzündeki insanları idare etmekle vazifeli olduğuna inanan Türk hükümdarları yetkilerini hiçbir kuruluşla paylaşmamışlardır. ÖĞRENELİM HÂKİMİYETİN KAYNAĞI Sosyolojide kaynağı Tanrı bağışına dayanan iktidar tipine karizmatik iktidar denilmektedir. Eski Türk devletlerinde bu iktidar tipine rastlanmakla birlikte hükümdar hiçbir zaman olağanüstü varlık, yani Tanrı-kral sayılmamıştır. Hükümdarın diğer insanlardan farkı, sadece ilahî bağışa sahip olmasıdır. Ayrıca Türk kağanı kendisini daima Tanrı ya ve Türk töresi ne karşı sorumlu saymıştır. Bu düşünce tarzı hükümdarın icraatlarının millet tarafından kontrolüne imkân sağlamıştır. Bu kontroller de meclisler vasıtasıyla yapılmıştır. Kısaca Türklerde iktidar hem ilahi hem de kanuni bir temele dayanmaktadır. Prof. Dr. Sâlim KOCA, Eski Türklerde Devlet Geleneği ve Teşkilatı, Türkler Ansiklopedisi, C 2, s. 828 Türk-İslam devletlerinde ülke, hükümdar ailesinin ortak malı sayılırdı. Bu nedenle, aileden olan erkekler, tahta geçme konusunda aynı haklara sahiptiler. Tahta geçme konusunda belli bir veraset sistemi yoktu. Hükümdarlar, çoğu zaman çocuklarından birini veliaht tayin eder, devlet büyüklerinden de, onu sultan olarak tanıyacaklarına söz alırlardı. Ancak hükümdarın ölümünden sonra, diğer çocukları, bunu tanımazlar ve aralarında taht mücadelesi başlardı. Tahta geçmenin belli bir kurala bağlanmamış olması, kardeş kavgalarına yol açmakta, bu kavgalar da Türk devletlerinin zayıflamasına ve kısa zamanda yıkılmalarına neden olmaktaydı. Tolunoğulları ve İhşidoğullarında devlet teşkilatı Abbasi devlet teşkilatına bü- 98

99 yük ölçüde benzerdi. Bu iki devlette de naiblik ve haciplik gibi makamlar bulunurdu. Naib; tahtta hükümdar bulunmadığı, hükümdarın başkentte olmadığı veya hükümdarın çocuk yaşta oluşu nedeniyle, devlet yönetimini üstlenen kişidir. Tolunoğullarında, Tolunoğlu Ahmet in ölümünden sonra çocuklarının küçük olması nedeniyle devlet işlerinde, naibler görev almıştır. Devlet adamlarının ve halkın hükümdar ile görüşmelerini ve onların huzura kabul edilmelerini düzenleyen görevlilere de hâcip denirdi. Hacipler, hükümdara olan yakınlıklarından dolayı devlet yönetiminde de söz sahibi olmuşlardı. Tolunoğulları, halkı Türk olmayan bir bölgede, devlet kurmuşlardı. Hükümdarın, yöneticilerin ve komutanların Türk olduğu bu devlette halkın çoğu Arap idi. Bu yüzden devletin resmi dili de Arapça olmuştur. Karahanlılar, tamamen Türk bölgelerinde kurulduğu için, devlet yönetiminde, İran ve Arap etkileri pek görülmez. Karahanlılar, ülkeyi yönetmede ikili yönetimi benimsediler. Bu yönetim şekline göre, asıl devlet başkanı, doğuda oturan Arslan Kara Han idi. Batıda oturana ise Buğra Han deniyordu. Arslan Han öldüğü zaman, yerine Buğra Han geçiyordu. Gazneliler, devlet yönetiminde Sâmanoğullarından etkilenmişlerdi. Gazneli Mahmut Sultan unvanını kullanan ilk Türk hükümdardır. Büyük Selçuklular, devlet teşkilatını kurarken, Abbasileri ve Gaznelileri örnek almışlardı. Selçuklularda hükümdar, önce yabgu, Tuğrul Bey ile sultan, son dönemlerde ise sultan-ı âzâm unvanını kullanmışlardır. Selçuklu sultanları, diğer ülkelerin hükümdarları gibi sınırsız yetkilere sahip değillerdi. Meliklere, beylere ve emirlere göre, bir derece üstün sayılırlardı. Selçuklu sultanları, Tuğrul Bey den itibaren Abbasi halifelerinin koruyucusu oldular. Bunun sonucu, sultanlar din bakımından halifeye, halifeler de siyasiyönden sultana bağlanmış oldular. Karşılıklı olarak sağlanan bu destek, halifelerin mevkiini güçlendirirken, Selçuklu sultanlarının da İslam dünyasında ün ve saygınlıklarını artırmıştır. Selçuklularda hutbe okutmak, para basmak, taht, taç ve bayrak, hükümdarlık sembolleriydi. Hükümdarların erkek çocukları şehzadeler, küçük yaşta yönetici olarak vilâyetlere gönderilirlerdi. Şehzadelerin devlet yönetimi konusunda tecrübe sahibi olup yetiştirilmesine büyük bir önem verilirdi. Selçuklular zamanında bir bölge veya eyaletin başına yönetici olarak tayin edilen şehzadenin yanına Atabey unvanı taşıyan bir görevli verilirdi. Tecrübeli ve güvenilir devlet adamları arasından seçilen atabeyler, yetiştirmekle görevlendirildikleri şehzadeleri idarecilik ve askerlik konularında en iyi şekilde eğitirlerdi. Ancak merkezî iktidar gücünü kaybettiğinde durumdan yararlanan bazı atabeyler, şehzadelere ait toprakları ele geçirerek bağımsız devletler kurabiliyordu. Bu devletlere atabeylik denilmiştir. Atabeylik kurumu Osmanlılar da lala lık olarak devam edecektir. Bu anlayış, Memlukler dışındaki bütün Türk devletlerinde görülür. 99

100 Türk-İslam devletlerinde ülkenin bir bölgesini idare eden hanedan üyelerine melik denirdi. Devlet başkanları çeşitli unvanlar kullanmışlardır. Karahanlı hükümdarları han, hakan, ilig Aslan, Buğra,Kadir gibi Türkçe unvanlar kullanmışlardır. Gaznelilerden itibaren İslami sultan unvanı kullanılmaya başlanmıştır. Resim 03.04: Sultan Sencer Bir Yaşlı Kadını Dinlerken Türk-İslam devletlerinde hükümdarın belirli hükümdarlık ve hâkimiyet sembolleri vardı. Başlıca hâkimiyet sembolleri Hutbe, sikke, tuğra, çetr (saltanat şemsiyesi), nevbet (mehter), sancak, tuğ, otağ, taht,hilat (Hükümdar elbisesi) unvan ve lakaplar ve taç idi.bunlardan bazılarını açıklarsak; Hutbe: Cuma ve bayram namazları esnasında hükümdarın adının, unvan ve lakaplarının hatip tarafından zikredilerek kendisine dua edilmesidir. Tıraz: Abbasi halifelerinin hükümdarlara gönderdikleri elbisedir. Hilat: Abbasi halifeleri tarafından tıraz ile birlikte külah, kemer, kılıç, at, eğer takımı, askerî mızıka, bayrak, para gibi mal ve eşyaların hükümdara gönderilmesidir. Türk-İslam devletlerinde hükümdar cesur, kahraman, akıllı ve bilge, halkı refah içinde yaşatan, hukuk yoluyla halkı adil idare edip birlik ve dirliği sağlayan, devleti emniyete alıp fetihler yapan, insan onurunu koruyan ve onlara eşit davranan biri olarak nitelendirilmiştir. Hükümdar geniş yetkilere sahipti. Saray, hükümet, ordu ve adalet olmak üzere dört müessesenin de başı olarak yasama ( kanun yapma), yürütme (icra) ve yargı yetkilerini de kendi şahsında toplamıştır. Sultanın belirli kurallar dâhilinde bildirdiği emirler, kanun hükmünde olup herkes itaat etmekle yükümlüdür. Ordulara kumanda etmek, vezirleri ve yüksek memurları tayin etmek hükümdarın yetki ve görevleri arasındadır. Ayrıca sultan Divan-ı Mezâlim e de başkanlık yapar ve zulme uğrayan halkın doğrudan kendisine ulaşmasını sağlardı.? 1. Türk hükümdarlarının belli başlı görevleri nelerdir? 2. Hutbe ve Tıraz ne anlamlara gelir? 100

101 Saray TARİH 6 Saray teşkilatı, hükümdarın bizzat şahsına bağlı üst dereceli memur ve görevlilerden oluşuyordu. Saray, ülke yönetiminde hükümdarın arkasında en etkili kuruluştu. Sultanın hizmetinde bulunan saray görevlileri vardı. Sarayda en önemli görevliler hatiplerdi. Haciplerin başkanına Hâcibu l-hüccap (hacipler hacibi) veya Has Hacip deniyordu. Has Hacip hükümdarlarla saray ve hükümetin irtibatını sağlıyordu. Emir-i Candar; saray muhafızlarının başıydı. Emir-i silah; hükümdarın silâhını taşıyan, aynı zamanda saray silâhhanesine bakan görevlilerden sorumlu kişiydi. Emir-i alem; devlete ait bayrağı taşıyan görevlilerin (alemdarların) başıydı. Camedar; hükümdarın elbiselerini muhafaza ederdi. Şarabdar-ı has; hükümdarın her çeşit içeceğiyle meşgul olan görevliydi. Taştdar veya Abdar; hükümdarın temizlik işleriyle meşgul olan, ona ait temizlik eşyalarını taşıyan kişiydi. Emir-i ahur; hükümdarın ve sarayın hayvanlarına bakan görevlilerin başıydı. Serhenk veya çavuş; sultan alaylarının önünde yer alan ve yol açan kişilerdi. Karahanlılarda kapucubaşı, aşçıbaşı, ilbaşı (emir-i ahur) gibi farklı adlarla saray görevlileri vardı. Harezmlilerde de birtakım yeni memuriyetlerin varlığı görülmekte idi. Bunlardan emir-i çaşnigir; hükümdarın yemeğinin yapılmasına nezaret eder ve ondan önce tadına bakardı. Emir-i şikar; av işlerine bakan görevliydi. Devaddar; hükümdarın yazı takımlarını muhafaza eder, kıssadar ise dilekçeleri kabul eder, perşembe akşamları hükümdara arz ederdi. Üstadü ddar da saray harcamalarına bakan kişiydi. Bunların dışında sarayda, birtakım alt hizmetleri gören hadimler ve hasekiler vardı. Hükümdarlar sarayda kengeş, meşveret gibi çeşitli meclisleri toplarlardı. Önemli kararlar bu meclislerdeki tartışmalardan sonra çıkardı. Resim 03.05: Selçuklu Sultanlık Sarayı Harabeleri Merv,Türkmenistan 101

102 Hükümet Türk-İslam devletlerinde devlet yönetiminde hükümdardan sonra en etkili kişi vezirdi. Hükümdar adına devleti yöneten vezir, Karahanlılarda yuğruş, Gaznelilerde hâce-i buzurg unvanını taşırdı. Tayini bizzat hükümdar tarafından yapılan vezir, icraat ve faaliyetlerinde doğrudan doğruya ona karşı sorumluydu. Vezirlerin kendilerine ait divanları da bulunur ve buna vezirlik divanı dîvânü l-vezâret adı verilirdi. Karahanlılar, Gazneliler ve Selçuklularda devlet yönetiminde vezir önemli bir yere sahipti. Ancak Gaznelilerde vezir devlet yönetimiyle ilgili bütün konularla meşgul olmakla birlikte son karar hükümdara aitti. Hatta hükümdar isterse vezir tayin etmek zorunda değildi. Selçuklularda vezirler bilgi ve kültür bakımından iyi yetişmiş kimseler arasından seçilirdi. Sultanın en büyük yardımcısı sıfatıyla bütün memleket işlerinden sorumlu olan vezir, geniş yetkilere sahipti. Vezirlik divanından da tıpkı hükümdar gibi fermanlar çıkarır; tayinler yapar ve gerektiği zaman azillerde bulunurdu. Savaş zamanlarında da hükümdarla birlikte savaşlara katılırdı. Türk-İslam devletlerinde devlet meseleleri, divan adı verilen dairelerde görüşülerek karara bağlanırdı. Divanlar bir araya gelerek büyük divan ı yani hükümeti meydana getirirdi. Vezir başkanlığında diğer divan başkanlarının oluşturduğu hükümette devlet idaresi ile ilgili alınan kararlar hükümdarın onayından geçtikten sonra uygulamaya konulurdu. Karahanlılarda büyük divana meclis-i âli, Selçuklular da ise divan-ı saltanat adı verilmiştir. Divanı saltanat devlet yönetiminde oldukça etkiliydi; sultanın kendi başına aldığı kararlar bile bu mecliste tartışılırdı. Gaznelilerde ise merkez teşkilatında beş ayrı divan bulunurdu. Selçuklularda başlıca divanlar şöyle sıralanır: Büyük Divan (Divan-ı Saltanat): Büyük Divan ın beş üyesi vardı. Bunlar; sultan, vezir, müstevfî, müsrif ve arız idi. Bu divan üyelerinin de ayrıca birer divanları vardı. Büyük Divan ın başkanı sultandı. Sultan olmadığı zaman, divana vezir başkanlık ederdi. Divan da ülke yönetimiyle ilgili işler görüşülür, savaşa ve barışa karar verilir, halkın davalarına bakılırdı. Vezaret Divanı: Bu divanın başkanı vezirdi. Vezir, aynı zamanda diğer divanların gördüğü işlerden de sorumlu olup hükümdarın mutlak vekiliydi. İstifa (Maliye) Divanı: Bu divanın başkanı müstevfi olup devletin gelir ve giderleriyle uğraşırdı. Tuğra Divanı: Bu divan, devletin çeşitli konulardaki yazışma işlerine bakardı. İşraf Divanı: Bu divan, askerî ve hukuki işler hariç, devletin bütün işlerini denetleme yetkisine sahipti. Başkanı, müşrif idi. Arz (Arz ül Ceyş) Divanı: Bu divanın başkanına arız veya emir-i arız denirdi. Ordunun ihtiyacını karşılamak, askerlerin maaşlarını zamanında vermek başlıca göre- 102

103 viydi. TARİH 6 Büyük divana bağlı bu divanların dışında, devlet içinde bağımsız divan ve kuruluşlar da vardı. Bunlar; posta ve haber hizmeti veren Divan-ı Berid ve yüksek dereceli adalet dairesi olan Emir-i Dad lık kuruluşları idi. Gazneliler Devleti nde bulunan ve diğer devletlerde olmayan Divan-ı Vekalet hükümdar ailesine ait mali işlere bakardı. Başında vekil-i has bulunurdu. Taşra Teşkilatı Türk-İslam devletlerinde ülke çeşitli eyaletlere, eyaletler vilayetlere, vilayetler kazalara, kazalar da köylere ayrılmıştı. Büyük Selçuklular yönetim bakımından ülkelerini 12 eyalete bölmüşlerdi. Eyaletlerin ve vilayetlerin başında bulunan askerî görevlilerden hükümdar soyundan olanlara melik, diğerlerine de şıhne adı verilirdi. Selçuklular eyaletlerin başına idareci olarak şehzadeleri de görevlendirmişlerdir. Yönetimden sorumlu sivil görevlilere âmid, vilayetlerin vergisini toplayan görevliye de âmil denirdi. Ticari hayatı düzenleyen ve bugünkü belediye işlerini yürüten görevliye de muhtesip denirdi. Ayrıca vilayetlerde ulak adı verilen görevlilerin bulunduğu güçlü bir posta teşkilatı da kurulmuştu. Büyük Selçuklu Devleti nde ülke iki unsurdan oluşmuştu. Bunlardan birincisi metbu devlet yani büyük sultana bağlı, diğeri de tabi devletler idi. Anadolu (Türkiye Selçukluları, Irak Selçukluları, Kirman Selçukluları, Suriye Selçukluları, Gazneliler. Karahanlılar, Saltuklular, Artuklular, Danişmentliler ve Mengücekliler tabi devletlerdendi. Bu devletler iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde ise büyük devlete bağlıydılar. Dolayısıyla tabi devletlerin de kendilerine has ayrı teşkilatları vardı.? 1. Selçuklu saray teşkilatının memuriyetleri nelerdir? 2. Türk İslam devletlerinde hükümet teşkilatına verilen isimler nelerdir? 3. Tuğra ve müstevfi divanı hangi işlerden sorumludur? 4. Arız-ı sultan ve müşrif hangi divanların başkanıdırlar? 5. Büyük Selçuklularda bağlı tabi devletler hangileridir? 6. Büyük Selçuklularda vilayetlerdeki yüksek dereceli görevliler kimlerdir? 3. ORDU Türkler, en eski dönemlerinden beri askerliğe büyük önem vermişlerdir. Ordu, devletin en temel teşkilatlarından biri olmuştur. Türklerde ordunun önemi, İslamiyet i kabul ettikten sonra da devam etmiştir. Türklerin güçlü ordu teşkilatından yararlanmak isteyen Abbasiler ve Samanoğulları, ordularında Türk komutan ve 103

104 askerlere yer vermişlerdir. İlk Müslüman Türk devletlerinden Tolunoğulları, İhşidler ve Gaznelilerde yerli halktan da asker bulunmakla beraber, ordunun çoğunluğunu Türkler oluşturmuştur. İlk Türk İslam devletlerinde ordunun ortak özelliği; disiplin, teşkilat, eğitim ve silâh yönünden mükemmel olmasıdır. Ayrıca bu devletlerin ordularının büyük çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu. Türkler, yerleşik hayata geçip çeşitli mesleklerle uğraşmalarına rağmen eski Türk ordu-millet bilincini her zaman korumuşlardır. a. Karahanlı ve Gazneli Orduları Karahanlılarda ordunun çekirdeğini Karluk ve Çiğil Türkleri oluşturmaktaydı. Karahanlı ordusu saray muhafızları, hassa ordusu (doğrudan hükümdara bağlı askerler), şehzadelerin ve valilerin yönetimindeki eyalet askerlerinden meydana geliyordu. Gazneli ordusu zamanın en güçlü ve teşkilatlı ordularından idi. Ordu gulam askerleri, eyalet askerleri, ücretli askerler ve gönüllülerden meydana gelirdi. Gulam askerleri gulam sistemi adı verilen bir usulle yetiştirilirdi. Bu uygulama Büyük Selçuklular, Eyyubiler, Memlukler ve Osmanlılar dâhil birçok Türk-İslam devletinde de uygulandı. Gulam Farsçada kul demektir. Savaş esirleri arasından seçilenler ile toplanan küçük yaştaki çocukların yeteneklerine göre yetiştirildiği merkezlere gulamhane denirdi. En önemli gulam yetiştirme merkezi saraydı. Burada askerî konuların yanında yönetim ve protokol kuralları ile ilgili eğitim de verilirdi. Gulamların çoğunluğunu Türkler oluştururdu. Sultanın özel muhafız ordusu olan gulamân-ı saray ile hükümdarla birlikte savaşa katılan ve ayaklanmaları bastırmakla görevlendirilen hassa ordusu da gulamlar arasından seçilerek oluşturulurdu. Eyalet askerleri iktalarda yetişmiş atlı askerlerle şehzade ve meliklerin kuvvetlerinden oluşurdu. Ücretli askerler Oğuz, Karluk ve Yağma Türklerinden seçilirdi. Gaznelilerde ordunun çoğunluğunu atlı birlikler oluştururdu. Ayrıca orduda filler de bulunurdu. Filler, düşman kuvvetlerinin dağıtılmasında ve ağır yüklerin taşınmasında büyük yarar sağlıyordu b. Tolunoğulları ve İhşidlerde Ordu Mısır gibi halkı yabancı olan bir ülkede kurulan bu devletlere Türk devleti olma özelliğini veren unsur, hanedanlarının ve ordularının Türk olmasıdır. Bu devletlerin varlıklarını devam ettirebilmeleri için öncelikle kuvvetli bir orduya sahip olmaları gerekiyordu. Ordunun ana unsurunu Kıpçak Türkmenleri oluşturuyordu. Tolunoğulları ordusunda Türkler, Sudanlılar,Araplar ve diğer milletlerden oluşan intizamlı bir kara ordusu vardı. Ayrıca denizden gelecek tehlikeleri önlemek için güçlü bir donanma yaptırmışlardı. Donanmada Türklerle birlikte Kıptiler, Yunanlı ve Berberiler görev yapıyordu. İhidoğulları da hem kara hem de deniz gücüne sahipti. Donanmadan Suriye seferleri için Nubyalılara karşı yapılan akınlarda Kızıldeniz ve Nil Nehri nde faydalanılmıştır. 104

105 c. Harzemşahlarda Ordu TARİH 6 Harzemşahlar ordusunun esas dayanağı, Türkmen ve Kanglı -Kıpçak kabile reislerinin emrindeki askerler oluştururdu. Harzemşahların askerî teşkilatı tamamen Büyük Selçuklulardan alınmıştır. Ordunun çekirdeğini ikta askerleri oluşturmuştu. Orduya ait bütün işlere başında Emir i Arız ın bulunduğu Divan-ı arız bakardı. Orduda askerî ikta sistemi vardı. İkta askerlerinden başka hükümdarın doğrudan emri altında buluna ve merkezde oturan hassa ordusu vardı. Bu ordu öncelikle satın alınan veya harplerde esir edilen kölelerden meydana geliyordu. Havass-ı Gulaman denilen askerler Hassa ordusundan seçilirdi. Bunlar sultanın güvenliğini sağlar, hayatını korur ve savaşta sultanın yakın çevresinde bulunurlardı. Bunlardan başka hanedan üyelerinin valilerin ve sınırlarda yaşayan komutanların da askerî birlikleri vardı. d. Selçuklularda Ordu Türk tarihinin olduğu kadar, İslam ve dünya tarihinin de en önemli imparatorluklarından birini temsil eden Büyük Selçuklu İmparatorluğu nun bu güçlü konumunu oluşturan en önemli unsurlarından biri, mükemmel bir askerî teşkilata sahip olmalarıydı. Gerçekten de Selçukluların kısa zaman içerisinde, daha önce Müslümanlara ait olan veya olmayan muazzam bölgeleri sınırları altında birleştirmeleri, bu geniş coğrafyada Büyük Selçuklular veya devamı olarak üç asır süreyle yaşamaları ve İslam topraklarını güçlü Haçlı orduları karşısında koruyabilmelerini başka şekilde açıklamak da güçtür. Büyük Selçuklular devletlerini korumak ve kollamak kadar, topraklarını genişletmek için de ücretli ve profesyonel bir ordunun gerekliliğine inanıyorlardı. Böylece esas olarak bir askerî devlet olan Büyük Selçuklular olgunluk dönemlerinde, Orta Çağın en muntazam ve güçlü ordusuna sahip bulunmuş, silahlı kuvvetlerinin oluşturulmasındaki nizam ve usuller yönünden, başta Osmanlılar olmak üzere, kendinden sonra gelmiş olan birçok devlete de örnek olmuşlardır. Büyük Selçuklu ordusu Dandanakan Savaşı na kadar tamamen göçebe Oğuzlara dayanıyordu. Bu savaştan sonra yerleşik İslam topluluklarıyla karşılaşan Tuğrul Bey, yeni şartlara uygun düzenlemelere girişti. Öncelikle Gaznelilerin hassa ordusuna benzeyen özel birlikler meydana getirdi. Türklerin yanında yerli unsurları da askerî teşkilat içine aldı. Çünkü fetihler için kalabalık orduya ihtiyaç duyuluyordu. Bu dönemde Büyük Selçuklu ordusu, çağının en büyük askerî gücü durumuna geldi. Büyük Selçukluların askerî sistemde yaptıkları en büyük yeniliklerden birisi, Tuğrul Bey zamanında uygulamaya başlanan askerî iktalardır. İkta sistemi ilk defa Hz. Ömer döneminde uygulanmıştır. Büyük Selçuklular ikta sistemini kendilerine göre geliştirerek askerî bir şekil kazandırdılar. Bu sisteme göre ülke toprakları vergi gelirlerine göre bölümlere ayrılırdı. Bu bölümlerin her birine ikta denirdi. İktalar askerî ve sivil devlet görevlilerine hizmetleri karşılığında verilirdi. Kendilerine ikta verilenler bu topraklarda oturur, memurlar aracılığıyla vergileri toplarlardı. Bu vergilerin bir kısmı ile kendi geçimlerini sağlarlar, geri kalan kısmı ile 105

106 de belli sayıda atlı asker beslerlerdi. Devlet görevlilerinin giderleri de bu vergilerden karşılanırdı. İkta sahibi çağrıldığı zaman askerleriyle birlikte sefere katılırdı. Bu düzenlemeyle devlet, hazineden para harcamadan büyük ve güçlü bir orduya sahip oluyordu. Ayrıca ikta sahipleri bulundukları yerlerde idareyi ve güvenliği sağlıyorlardı. Toprağı işleyen çiftçileri denetleyerek üretimin devamının sağlanması da ikta sahiplerinin görevlerindendi. Selçuklu Ordusunun Bölümleri: Merkez Ordusu Gulam ordusu, kulluk sistemi demek olan gulam sisteminde değişik milletlerin çocukları küçük yaşta alınarak özel olarak yetiştirilirler ve yeterli olgunluğa geldiklerinde askere alınırlardı. Sultanlar, kendilerine en yakın askerî birlikleri gulam sisteminde yetişmiş askerlerden seçerlerdi. Gulam ordusu maaşlı, sultana bağlı eğitilmiş ve her an savaşa hazır askerlerdi. Gulam sistemi Osmanlılarda kapıkulu sistemi adını almıştır. Hassa ordusu, çeşitli Türk boylarından seçilerek oluşturulan atlı birliklerdir. Sultana bağlı olan bu orduya maaş yerine iktalardan elde edilen vergi gelirleri verilirdi. Melikşah zamanında sayıları kırk altı bine ulaştı. Bununla birlikte vezirlerin ve ordu komutanlarının da hassa askerleri bulunmaktaydı. Bu sistemde, askerlerin en alt kademeden komutanlığa kadar çıkabilme hakları vardı. Eyalet Ordusu Şehzade, melik ve eyaletlerdeki valilerin askerleri, şehzade, melik ve eyalet valileri kendilerine bağlı atlı askerî birlikler oluşturmuşlardı. Bu birlikler daha çok çeşitli Türk boylarından meydana geliyordu. Selçuklu Devleti nde gelir durumlarına göre topraklar yüksek dereceli devlet görevlilerine dağıtılırdı. Bu devlet adamları ikta olarak gelir elde ettikleri toprakların karşılığında belli sayıda asker yetiştirmek zorundaydılar. Melik ve valiler, sefer zamanlarında kuvvetleriyle birlikte merkez ordusuna katılırdı. Sipahiyan (atlılar), kendilerine ikta verilen kişilerin topladıkları vergi karşılığında yetiştirdikleri atlı askerlerdi. Bu askerlerin atları dâhil bütün masrafları ikta gelirlerinden karşılanırdı. Selçuklu ordusunun en büyük bölümünü meydana getiriyorlardı. Türkmenler Türkmenler Büyük Selçuklu ordusunun tamamlayıcı unsuruydular. Doğudan devamlı büyük kitleler hâlinde gelen Türkmenler uçlara yerleştiriliyorlardı. Bu şekilde, hem yerleşik hayata geçirilmeleri ve üretimde bulunmaları sağlanıyor hem de onlardan askerî alanda yararlanılıyordu. Kalabalık olarak yaşayan Türkmenler, baş- 106

107 larındaki beylerin yönetiminde devamlı fetihler yapıyorlar ve sınırları koruyorlardı. Bağlı Devlet ve Beyliklerin Askerleri Büyük Selçuklu Devleti ne bağlı olan devletlerden asker alındığı gibi, komşu milletlerden de paralı asker toplanırdı. Abbasi halifesi ve Gürcü kralı, sultanın ihtiyaç duyup çağırması üzerine asker gönderirlerdi. Zaman zaman Ermenilerden de orduya destek birlikler sağlanırdı. İlk Türk-İslam devletlerinde askerî teşkilat içinde okçular, mızrakçılar, gürzcüler, sopacılar, neftçiler, lağımcılar, meşaleciler ve bayraktarlar ordunun savaşçı gruplarıydı. Harem, hazine, silah ve hayvanların muhafızları; mutfak görevlileri, sakalar ve muhafızlar ordunun yardımcı destek gruplarını oluşturuyorlardı. Bunlar savaş sırasında ordunun gerisinde yer alırlardı. Savaşta kullanılan silahlardan ok, yay, kılıç, kalkan, mızrak, bıçak, hançer, kargı hafif silahları; mancınık, kule, neft makinaları, koç başı denilen kale kapısı kırmaya yarayan ağaçlar ve arabalar da ağır silahları oluşturuyordu. Türk-İslam devletlerinde ordunun sefer emrini başkomutan olarak hükümdar veriyordu. Ordu savaşlarda genel olarak merkez, sağ kol ve sol kol olmak üzere savaş düzeni alırdı. Sultan merkezde bulunur ve hassa ordusu onu korurdu. Sağ ve sol kollarda ise meliklerin ve şehzadelerin komutasındaki eyalet askerleri bulunurdu. Genellikle Turan taktiği uygulanırdı. Özellikle Dandanakan ve Malazgirt Savaşlarında bu taktik mükemmel bir şekilde uygulanmıştır. Resim 03.06: Hilal Taktiği İle İlgili Temsilî Resim 107

108 ? 1. Türk İslam devletleri genel olarak asker ihtiyacını nasıl sağlamışlardır? 2. Türk-İslam ordularının savaş düzeni nasıldır? 3. Türk -İslam devletleri ordularında hangi tür silahlar kullanılmıştır? 4. İkta sistemi ilk olarak ne zaman uygulanmıştır? 5. İkta sisteminin devlete faydaları hakkında neler söylenebilir? 6. Gulam sistemi ne demektir? 4.TOPRAK YÖNETİMİ İslamiyet te, Hz. Muhammed in(sav) Medine ye hicreti ile başlayan ve daha sonra da devam eden bir toprak taksimi söz konusu idi. Sınırların genişletilmesi, yeni toprakların kazanılmasına bağlıydı. İslam Devleti nde savaşlar sonucunda kazanılan topraklar öncelikle Müslüman gaziler arasında pay edilerek öşriyye oluyordu. Bunun dışında kalan topraklar ise üzerinde oturan eski sakinlerinin yani gayr-î müslimlerin (Müslüman olmayanlar) elinde bırakılırdı. Bu tür topraklara arazi-i haraciyye(haraci) denirdi. Haraci toprak sahiplerinden haraç adı verilen arazi vergisi alınırdı. Hz. Ömer in halifeliği zamanında daha belirgin hâle gelip, yerleşen ve gelişen bu toprak taksimatı ikta sistemi olarak adlandırılmıştı. İkta kelimesi, Arapça kesmek fiilinden gelmektedir. Kelimenin sözlük anlamı kesilmiş, sınırları belirlenmiş arazi parçası demektir. İkta; mülkiyeti devlete ait olan toprakların gelirlerinin hizmet karşılığı verilmesi idi. Abbasi Devleti nde de uygulanan ikta sistemi, diğer Müslüman devletler ile ilk Türk-İslam devletlerinde de bazı değişikliklerle uygulanmıştı. Büyük Selçuklularda ikta sisteminin oluşturulmasında ve uygulanmasında etkili olan faktörler şunlardır: Göçebe yaşayan Oğuzlar, zaman zaman yağma ve çapulculuk yaparak, yerleşik hayata geçen halkı zor durumda bırakıyorlardı. Kasaba ve köylerin bu tür olaylardan korunması, huzur ve düzenin sağlanması için göçebe Oğuzların yerleşik hayata bir an önce geçirilmesi gerekiyordu. İkta sistemi bu amacı gerçekleştirmede yardımcı olmuştur. Büyük Selçuklulardan önceki Türk-İslam devletlerinde, hükümdarların dostlarına mükafat olarak büyük topraklar verdikleri bilinmektedir. Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk, memleketin harap olduğunu ve vergi toplanamadığını görünce işlenmeyen bu büyük toprakları küçük parçalara bölerek ikta hâline 108

109 getirmiş ve herkesin derece ve kıdemine göre askerlere ve sivil memurlara dağıtmıştır. İkta olarak verilen toprakların gelirine göre asker beslemek zorunda olan ikta sahipleri sayesinde devlet, maaş ödemeden büyük ve disiplinli bir ordu oluşturmuştu. Sultan Melikşah zamanında kişiye ulaşan ordunun i merkezî kuvvet, geri kalanı ise ikta sisteminde yetiştirilip eğitilen askerlerdi. İkta sistemi sayesinde devletin masrafları azaldığı gibi, ülke bayındır hâle getiriliyor, üretim de artıyordu. İkta sahipleri ile reaya arasında uyumlu bir ilişki vardı. İkta sahipleri, gelirlerinin azalmaması için iktalarında yaşayan reayanın tüm sorunu ile ilgilenirler ve üretimin artması için de her türlü desteği sağlarlardı. OKUYALIM SİYASETNAMEYE GÖRE İKTA SAHİPLERİ VE ONLARIN HALKA NASIL DAVRANDIKLARININ İNCELENMESİ Kendilerine ikta verilen sipahilerin halka nasıl muamele edeceklerini bilmeleri gerekir. Kendilerine bırakılan malı alınca eğer halka iyi muamele ederlerse ne âlâ. Fena muamele ederlerse halkın bedeni, malı, evlâdı, tarlaları ve âletlerinin ondan emin olması için malı elinden alınır. Sipahilerin bunlara el uzatmaya hakkı yoktur. Halk padişahın sarayına gidip, halini anlatmak isterse onları, bundan men etme yetkileri yoktur. Bunun haricinde hareket eden sipahinin diğerlerine ibret olması için elinden iktası alınarak cezalandırılır. Hakikatte onların, toprağın ve halkın sultanın olduğunu bilmeleri gerekir. Sipahiler ve valiler onların başında emniyet müdürü (şahne) gibidirler. Yaptıkları muamele ile halk padişahtan memnun olursa, onun ceza ve azabından emniyette olur. Nizamülmülk: Siyasetnâme S.fasıl Sayfa 58 Gazneliler, askerlerine ikta yerine maaş vermesi nedeniyle, bazen maaşları ödemekte güçlük çekmiştir. Bu durumda komutanlar, vilayetlerdeki vergiyi kendileri için toplamaya kalkışınca, vilayetler harap oluyor, halk da bu kötü davranış ve tutum karşısında memleketlerini terk etmek zorunda bile kalabiliyorlardı. Türk-İslam devletlerinden Karahanlılarda ve Büyük Selçuklularda toprak devlete ait idi. Yani mirîydi. Büyük Selçuklularda, miri olan topraklar has, ikta ve haracî olmak üzere üçe ayrılmıştır. Ayrıca vakıf ve mülk topraklar da vardı. Toprağın bölümlerini aşağıdaki tablodan inceleyiniz. 109

110 HAS İKTA MÜLK VAKIF Geliri hükümdara ait olan arazidir. Has arazi hükümdarın şahsına bağlıdır. Emirlere, valilere, komutanlara yaptıkları hizmet karşılığında maaş yerine bu toprakların vergi gelirleri verilir. Şahıslara ait arazilerdir. Arazi sahibi isterse araziyi çocuklarına miras bırakabilir, satabilir veya vakfedebilir. Gelirleri cami, medrese, imaret, köprü gibi sosyal hayır kurumlarına bırakılan topraklardır. Türk-İslam devletlerinin başlıca gelirleri şöyle özetlenebilir: Öşür: Müslümanlardan yetiştirdikleri tarım ürünlerinden onda bir oranında alınan vergi. Haraç: Müslüman olmayanların arazilerinden ve ürünlerinden alınan vergi. Cizye: Müslüman olmayanlardan askerlik yapmadıkları için alınan vergi Savaşta elde edilen ganimetlerin beşte biri. Orman, tuzla ve maden işletmelerinden alınan vergi. Ticaretten alınan gümrük vergisi. Bağlı devletlerin gönderdikleri hediye ve vergiler.? 1. Nizamülmülk hangi gerekçelerle büyük toprakları küçük bölümlere ayırma gereği duymuştu? 2. Has arazinin özellikleri nelerdir? 3. Vakıf arazi ne demektir? 4. Cizye, öşür ve haraç vergileri kimlerden alınır? 5.HUKUK Türklerin İslamiyet i kabul etmeleriyle hukuk sistemlerinde de değişiklikler oldu. Toplum ve devlet hayatında etkili olan törenin yanında şeri hukuk da uygulanmaya başladı. Şeri hukuk, İslam hukuku kaynaklarına yani Kur an, sünnet, icma ve kıyasa dayanır. Türk-İslam hukukunda Karahanlılarla başlayan geçiş dönemi Selçuklularla en gelişmiş hâline ulaştı. Türk-İslam devletlerinde adli teşkilat, şeri ve örfi yargı olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Şeri yargı; aile, miras, ölüm ve ticaret konularıyla ilgilenirdi. 110

111 Şeri davalara kadılar bakardı. Hayır işleri ve vakıfların idaresi gibi görevleri de bulunan kadıların verdikleri kararlara itiraz edilirse dava ikinci kez Divan-ı Mezâlim de görüşülürdü. Kadılar, aynı zamanda bulundukları yerlerde merkezî idarenin de temsilcisiydiler. Hükümdar tarafından ataması yapılan kadıların başı kadi l-kudat, kadıların tayin ve denetimini yapardı. Haklarında detaylı araştırma yapıldıktan sonra atanan kadılar, hukuk alanında uzman, kültürlü ve halk tarafından güvenilir kişiler olmalıydı. Kadılar, rütbelerine ve hayat standartlarına uygun maaş alırdı. Örfi hukuk genel olarak; yönetim, askerî ve mali hukuku ilgilendiren konuları kapsardı. Başında emir-i dad ın(adalet bakanı) bulunduğu örfi mahkemelerin ağır siyasi suçlar için verdiği kararlar, sultanın başkanlığındaki özel mahkemede hükme bağlanırdı. Divan-ı Mezâlim, Türk-İslam devletlerinde adli teşkilatın temel organlarından biriydi. Yasama, yürütme ve yargı görevlerinin yanı sıra idari, dinî ve mali alandaki görevleri de yerine getirirdi. Divan-ı mezâlimde kadıların kararlarına yapılan itirazlar görüşülürdü. Siyasi suçlular ve devlet düzenini bozanlarla birlikte yüce divan sıfatıyla şikâyetçi olunan devlet memurları da burada yargılanırdı. Sultanın başkanlığında haftanın belirli günlerinde toplanır, sultan olmadığı zaman vezir başkanlık ederdi. Divan-ı Mezâlim, Müslüman Türk devletlerinde değişik isimler almakla birlikte, işlevlerini birbirine yakın şekilde devam ettirmiştir. Yargılama idari ve adli yargı olmak üzere ikiye ayrılırdı. Mahkemede kararlar şeri ve örfi hukuka göre alınırdı. Nizamülmülk Divan-ı mezâlimin önemini şöyle açıklar: Padişah için haftada iki gün mezâlim divanı kurup zâlimlerden mazlumların haklarını almaktan, suçlulara ceza vermekten başka çare yoktur. Zulme uğrayanların da hükümdara dilekçe vermeleri hükümdarın da verilen her bir dilekçeye yazılı emir vermesi gerekir. Zira sultanın mazlumları ve adalet isteyenle- Resim 03.07: Kadı Teftiş Yaparken ri haftanın iki gününde sarayına çağırıp onların şikâyetlerini dinlediği memlekete yayılınca zâlimler, sultanın kendilerine vereceği cezadan korkarak ellerini millet malından ve zulümden çekerler. Ordu mensuplarının davalarına ise kadıasker bakmaktaydı. Kadılara, görevlerinde ve aldıkları kararlarda herhangi bir baskı yapılmazdı 111

112 OKUYALIM İLK TÜRK-İslam DEVLETLERİNDEKİ ADALETE DAİR ÖRNEKLER Karahanlılar döneminde yaşamış olan Yusuf Hâs Hâcib ünlü eseri Kutadgu Bilig de adalet kurumunu şöyle tanımlamıştır: Memleket tutmak için çok asker ve ordu gerektir. Askeri beslemek için de çok mal ve servete ihtiyaç vardır. Bu malı elde etmek için halkın zengin olması gerektir. Halkın zengin olması için de doğru kanunlar konulmalıdır. Bunlardan biri ihmal edilirse beylik çözülmeye yüz tutar. Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan halka adaletli davranırdı. Alp Arslan 1070 yılında Diyarbakır a geldi. Bölgenin hâkimi Nasr Mervan onu karşıladı ve devrin âdeti gereğince altın sundu. Alp Arslan parayı aldı. Samimi bir havanın estiği kabulde Nasr dan isteklerini sordu ve yerine getirdi. Ancak daha sonra Nasr ın hediye ettiği parayı halktan kanunsuz bir şekilde topladığını öğrendi. Bunun üzerine sultan; altınları aldığı kimselere geri vermesi için Nasr a iade etti. Böylece yapılan haksızlığın izlerini sildi. Gürcü ve Ermeni yazarlar Melikşah için de şunları yazmışlardı: Kalbi Hristiyanlara karşı şefkatle dolu idi. Geçtiği ülkelerin halkına, halkı gibi davrandı. Bu sebeple birçok il, 1086 yılında, kendiliklerinden onun yönetimi altına girdiler. Ermenistan ve Rum ülkeleri onun kanunlarını tanıdılar. Melikşah ın ordusunun askerleri İsfahan dan Antakya ya ve Bağdat a yapılan seferlerde halkın malına asla dokunamadılar. Harzemşahlar Devleti nde adalet teşkilatı özellikle ilk devirlerde mükemmel ve muntazamdı. Sultanlar genellikle halkın şikayetlerini yakından izlerlerdi. Bunu sağlamak için ülkede doğrudan doğruya sultana bağlı Kıssa-darlık makamı kurulmuştu. Halktan herhangi bir kişi doğrudan doğruya kıssa-dara dilekçe verip şikayetini bildirebilirdi. Kıssa-dar bu dilekçeleri alır ve düzenli olarak sultana takdim ederdi. Aydın Taner i: Türk Devlet Geleneği Dün ve Bugün s arası? 1. İslam hukukunun kaynakları nelerdir? 2. Örfi hukuk ne demektir? 3. Kadılar hangi şartlarda görev yaparlar? 4. Divan-ı Mezâlim nedir? Önemi nelerdir? 5. Türklerin adalet anlayışı onlara hangi katkıları sağlamıştır? 112

113 6. DİL VE EDEBİYAT TARİH 6 İslam dinine giren Türkler bu yeni dinin kavramlarını ve kutsal kitabının dilinin tesirini de benimsemek zorunda kaldılar. Uygur Türkleri de Maniheizmi kabul ettikleri zaman bu dinin kutsal dili olan Sogd lehçesini ve alfabesini benimsemişler, Kök Türk alfabesini terk etmişlerdi. Bu yüzden İslam dinine giren Türkler de Arap-Acem (İran) etkisinde gelişmiş olan İslam Medeniyetinin tesiri altına girdiler. Türkçede karşılığı olmayan İslami kavramları Arapça ve Farsçadan aldılar. Türklerin İslam Medeniyet dünyasında söz sahibi olabilmeleri, üstünlüğü ele geçirerek devam ettirebilmeleri için İslam Medeniyetini anlamaları ve bilmeleri lazımdı. Bunun için de İslam Medeniyetinin ilmini, sanatını meydana getiren dilleri en iyi şekilde öğrenmeleri gerekiyordu. Karahanlılar Döneminde Dil ve Edebiyat Orta Asya da İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılarda resmî dil, saray dili ve halk dili Türkçe idi. Çünkü, Karahanlılar Devleti nde halkın büyük çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu. Karahanlılar resmî işlerde ve halk arasında, Arap alfabesi yanında Uygur alfabesini de kullanmışlardı. Karahanlı devri; Türk Edebiyatının, eski geleneklerle İslam kültürünü kaynaştırma çağı oldu. Özellikle Doğu Karahanlılar, Türk diliyle İslami bir edebiyatın gelişmesini teşvik ettiler. Böylece Türk İslam edebiyatı ortaya çıktı. Resim 03.08: Yusuf Has Hacip Temsilî Resim Karahanlı döneminde yaşayan Türk ilim ve edebiyatının ünlü isimleri, Yusuf Hâs Hâcip, Kaşgarlı Mahmut ve Edip Ahmet Yüknekî idi. Türklerin, İslamiyet i kabullerinden sonra yazılan ilk İslami Türkçe eser Kutadgu Bilig dir. Eser Balasagunlu Yusuf tarafından yıllarında Hakaniye lehçesi ile yazıldı. Yusuf, eserini Doğu Karahanlı hükümdarı Buğra Karahan (Ebu Ali Hasan Bin Süleyman Arslan Karahan) adına yazarak, hakana sunmuştur. Bundan hoşlanan hakan, Yusuf u Kaşgar sarayına hâs hâcip (yüksek seviyede protokol görevlisi) yapmıştır. Kutadgu Bilig in orijinalinden epeyce sonra yazılmış ve bugün ele geçmiş üç nüshası vardır. Bunlar Uygur alfabesiyle yazılmış olan Viyana nüshası ile Arap alfabesiyle yazılmış olan Mısır ve Fergane nüshalarıdır. Kutadgu Bilig de iyi bir devlet idaresinin nasıl olacağı anlatılmaktadır. Eser Türk 113

114 devlet düşüncesi, kanun, egemenlik anlayışı ve siyaset görüşü bakımından da çok değerli bilgiler vermektedir. Kutadgu Bilig de aynı zamanda insanların iki dünyada da mutlu olmasını sağlamak amaçlanmaktadır. Eser, bu yönüyle de bir ahlak ve davranış kitabıdır. Önsöz bölümünde; Tanrı ya, Peygambere, dört halifeye, zamanın hakanına övgüler, birtakım ahlaki ve felsefi düşünceler, kitabın adı, konusu ve yazılış sebepleri yer almaktadır. Kitabın, esas bölümünde ise; adaleti, devleti, aklı ve kanaati temsil eden dört şahıs (Küntogdı, Aytoldı, Öğdülmiş, Odgurmış) arasında geçen konuşmalar, yazışmalar ve olaylar anlatılmaktadır. Yusuf Has Hacip bu olaylar arasında okurlarına vermek istediği bütün öğütleri ve bilgileri toplamıştır. Kutadgu Bilig de ahlaki davranışın ve mutluluğun temel şartı olarak bilgili olmak gösterilmiştir. Kitabında ilmi güvenilir bir rehber olarak ele alan Yusuf Has Hacip, âlimlerin ilminin halkın yolunu aydınlatacağını belirtir ve ilmi gece yanan bir meşaleye benzetir. Divanü Lügat -it- Türk Divanü Lügat -it- Türk, Kaşgarlı Mahmut tarafından yıllan arasında yazılmıştır. Mahmut Arapça yazdığı eserini Bağdat taki Abbasi halifesine sunmuştur (O tarihlerde Irak topraklarına Büyük Selçuklular hâkimdi). Divanü Lügat - it - Türk; Türkçenin ilk sözlük ve dilbilgisi kitabıdır. Ancak hazırlanışı ve içindekiler bakımından döneminin dili, edebiyatı, tarihi, coğrafyası ve sosyolojisi hakkında geniş bilgiler vermektedir. Bu yönüyle eser, zengin bir millî kültür hazinesidir. Resim 03.09: Kaşgarlı Mahmut Temsilî Resim Kaşgarlı Mahmut,İbn-i Fadlan, Gerdizi, Tahir Mervezî, Muhammed Avfi ve Beyhakî gibi kendi döneminin Türk hayat ve cemiyetleri üzerine eğilen ünlü âlimleriyle birlikte Türk illerini adım adım dolaştı. Kaşgarlı Mahmut, çalışmalarında Türkçeyi resmi dil olarak kabul eden Karahanlı Devleti nden de büyük destek gördü. Türkçenin serpilip gelişmeye başladığı o dönemde, Mahmut la birlikte Balasagunlu Yusuf Has Hacip de Türk diline büyük hizmet etti. Bu iki Türk Âlimi, ortaya koydukları eserlerle Türk dil birliğinin sağlanmasına önemli katkılarda bulundular. Aynı zamanda filolog, etnograf ve ilk Türk haritacısı olan Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lügati t-türk adlı eserinde; yaşadığı devirdeki Türk illerinin ve boylarının kullandığı ağızları canlı olarak tespit etti. 114

115 Oğuz Türklerinin 24 boyu ile ilgili şemayı da verdiği eserinde, Türkçenin zenginliğini ve Arapça ile Farsça yanındaki değerini ispata çalışan Mahmut, ayrıca Türkçeyi Araplara öğretmek gayesiyle Kitâbu Cevâhirü n-nahvi Lügati t-türk adlı gramer kitabını yazdı. Divan ında Türk dilinin grameri yanında, Türk yer adları, Türk damgaları ve Türk topluluklarını da etraflı şekilde anlatan Kaşgarlı Mahmut, ömrünün sonlarına doğru tekrar memleketi Kaşgar a dönerek, tahminen 1090 da burada vefat etti. Doğu Türkistan da bulunan Kaşgar şehrine 35 kilometre uzaklıktaki Azak köyünde olan kabri, 1983 yılı Temmuz ayında bulundu. Kaşgarlı Mahmut, kültür ve edebiyat tarihimizde belli bir yere sahiptir. Onun eserinin giriş kısmında milleti için yazdıkların bir kısmı şunlardır: Tanrı nın devlet güneşini Türk burçlarında doğdurmuş olduğunu ve onların mülkleri üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş bulunduğunu gördüm. Tanrı onlara Türk adını verdi ve onları yeryüzüne hâkim kıldı. Zamanımızın hakanlarını onlardan çıkardı. Dünya milletlerinin idarelerini onların ellerine verdi. Kendilerini hak üzere kuvvetlendirdi. Atabetü I - Hakayık (Hakikatlerin Eşiği) Edip Ahmet Yükneki tarafından yazılan Atabetü I - Hakayık da, Karahanlılar Dönemi Türk edebiyatı eserlerindendir. Uygur harfleriyle yazılmış olan eserin iki nüshası bugün Ayasofya Kütüphanesi nde bulunmaktadır. Onun doğduğu Yüknek şehrinin nerede olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Edip Ahmet; XII. yüzyılın tanınmış bir şairi ve takdir edilmiş bir âlimidir. Onun adı, Türk illerinde yüzyıllarca unutulmamış ve bazı mısraları atasözleri arasına girmiştir. Atabetü I - Hakayık ın konusu tamamıyla dinî ve ahlakidir. Kitapta dindarlığın faziletinden, ilmin saadete götüren yol oluşundan, cömertlikten, kibir ve ihtirasın kötülüğünden bahsedilmektedir. Satuk Buğra Han Destanı Karahanlılar Dönemi nden bugüne kadar gelebilen bir diğer eser de Satuk Buğra Han Destanıdır. Eser dinî edebiyat ürünlerinden olup İslami-Türk destanlarının ilklerinden biridir. Satuk Buğra Han, Karahanlılar Devleti nin ilk Müslüman hükümdarıdır. Satuk Buğra Han Tezkiresi (veya destanı)nde de bu hükümdarın hayatı, akınları, savaşları ve İslam dinini kabul edişi efsanevi bir tarzda anlatılmıştır. Eser, daha çok Türk tarihindeki destan ruhunun İslam inanışları ile nasıl birleştiğini göstermesi bakımından önemlidir. Türklerde İlk Tasavvuf Hareketleri Tasavvuf, gönlünü Allah sevgisine bağlama demektir. Mustasavvıf ise, tasavvufla uğraşan kişidir. Daha geniş tanımıyla mutasavvıf; kirden temizlenen düşünce 115

116 ile dolan, Allah a yönelen, yanında altın ve çamur eşit olan kimsedir. Türk tarihinde birçok devlet adamı ve hükümdar tasavvuf ve tarikat şeyhlerine bağlanarak tasavvuf hareketini desteklemişlerdir. Hoca Ahmet Yesevî İlk Türk mutasavvıfı Ahmet Yesevi dir. Türkistan ın Sayram şehrinde doğan Ahmet Yesevi, Türk illerinde daha çok destani şahsiyetiyle yaşamış ve yücelmiştir. Onun hayatı hakkında bilgilerimiz azdır. Hakkındaki menkıbeler (hikâyeler) ise ciltler dolduracak kadar çoktur. Ahmet Yesevi nin hayatı iki şekilde anlatılmaktadır. Bunlardan biri menkıbelere dayanılarak anlatılan hayatı, diğeri ise tarihî hayatıdır. Menkıbelere dayanan hayatında olağan üstülükler vardır. Bunlara göre 7 yaşındayken büyük kerametler göstermiştir. Hızır Aleyhis-selam ile buluşmuş, Hz. Peygamber in manevi işareti ile Arslan Baba tarafından yetiştirilmiştir. Ahmet Yesevî, tarihî hayatında ise 7 yaşındayken babasını kaybetmiştir. Yesi şehrine gelerek ilk tasavvuf terbiyesini Arslan Baha dan almıştır. Daha sonra Buhara ya giderek iyi bir medrese öğrenimi görmüştür. Çağının en büyük sofisi Şeyh Yusuf Hemedanî nin müridi olmuştur. Şeyhinin ölümü üzerine de postuna oturmuştur. Tekrar Yesi ye dönerek Yesevî Tarikatını kurmuş, etrafında binlerce mürid toplamıştır, müridlerinin çoğu Türkmen olan Ahmet Yesevî, onlara tarikatını anlatmak için Türkçe, ahlaki ve tasavvufi şiirler yazmıştır. Örnek bir hayat yaşamıştır. İbadetten kalan zamanlarını tahtadan kaşık yontarak, kepçe yaparak geçirmiştir. Elde ettiği gelirle ihtiyaçlarını karşılamış, gelen hediyeleri ise muhtaç olanlara dağıtmıştır. Ahmet Yesevi 63 yaşına gelince kendisine yer altında bir hücre kazdırmış, kalan ömrünü günsüz güneşsiz orada tüketmiştir. (Hz. Muhammed 63 yaşında vefat ettiğinden Ahmet Yesevî de ona olan derin bağlılığı sebebiyle dünyayı O ndan daha fazla görmek istememiştir) yılında 73 yaşında vefat eden Hoca Ahmet Yesevi nin türbesi ölümünden yaklaşık iki yüz yıl sonra Timur tarafından Resim 03.10: Ahmet Yesevi Türbesi yaptırılmıştır. Günümüzde Kazakistan ın Türkistan şehrinde bulunan türbe 1993 yılında Türkiye nin girişimiyle onarılmış ve 2002 yılında da Unesco tarafından dünya mirası tarih eserler listesine dâhil edilmiştir. 116

117 Ahmet Yesevi kurmuş olduğu tarikatla Orta Asya Türkleri arasında İslam imanının yerleşip, genişlemesini sağlayan bir din ve tasavvuf büyüğüdür. Ahmet Yesevî nin tarikatı, Seyhun kıyılarından Harzem e, Asya sahralarına, Moğol istilâsı ile de Horasan, Iran ve Azerbaycan a yayılmıştır. Yesevî nin Alp-Erenleri, Horasan Erenleri olarak Anadolu ya girmiştir. Ahmet Yesevi nin yazdığı eserin adı Divan-ı Hikmet tir. Divan-ı Hikmet ; daha çok dinî ve ahlaki öğütler, hikâyeler ve tarikat usullerine ait öğretici şiirlerin yer aldığı sade bir ahlak kitabı niteliğindedir.? 1. Karahanlılar Dönemi nin kültür tarihimiz açısından önemi nedir? 2. Kutadgu Bilig, kim tarafından ne zaman yazılmıştır? 3. Kutadgu Bilig de hangi konular üzerinde durulmakladır? 4. ürk dili açısından Divanü Lügat- it- Türk ün önemi nedir? 5. Atabetü l- Hakayık adlı eserde hangi konular işlenmiştir? 6. Ahmet Yesevi Türk toplumunu nasıl etkilemiştir? 7. Divan-ı Hikmet in Türk dili açısından önemi nedir? Gaznelilerde Dil ve Edebiyat Gaznelilerde halkın çoğunluğunu başka milletler oluşturuyordu. Devletin resmî dili Arapça, edebiyat dili de Farsça idi. Buna karşılık hükümdar ailesi ve ordu Türk olduğu için saray ve ordu dili Türkçe idi. Gazneliler döneminde de edebi alanda önemli eserler verilmiştir. Bunların başında, İranlı ünlü şair Firdevsî tarafından yazılıp, Gazneli Mahmut a sunulan Şehname gelmektedir. Firdevsî, Şehnamede İran-Turan savaşlarını anlatmıştır. Firdevsî, İranlı olduğundan, eserinde, daha çok İranlıları övmüştür. Bu nedenle Gazneli Mahmut, Firdevsi ye, Şehname için vâadettiği parayı aynen vermemiş, şairi gücendirmiştir. Fırdevsî de bunun sonucunda, Gazneli Mahmut hakkında bir hicviye yazmıştır. Gazneli Mahmut a sunulan bir diğer eser de dönemin ünlü bilginlerinden biri olan tarihçi Ütbi nin yazdığı Tarih-i Yemin adlı eserdir. Sistani, Menuceri, Şeyh Nizami Gazneliler dönemi edebiyatçılarındandır.? 1. Firdevsi kimdir? 2. Gazneliler resmi olarak hangi dili kullanmışlardır? 117

118 Büyük Selçuklular Döneminde Dil ve Edebiyat Türk İslam devletlerinde Arap ve Fars kültürlerinin etkili olmasının sebepleri özellikle Büyük Selçuklular için geçerliydi. Bu yüzden Selçuklu ülkesinde de Arapça ve Farsça etkili oldu. Arapça ilim ve din dili, Farsça da edebiyat ve devlet dili kabul edildi. Özellikle Fars edebiyatındaki gelişme hızlandı. Iran edebiyatı adeta altın devrini yaşadı. Sultan Melikşah dan başlayarak Selçuklu sultanları ve şehzadeleri İran kültürüyle ilgilendiler. Onların sarayları şairlerle doldu ve sultanların teşviki ile Farsça birçok eser meydana getirildi. Melikşah döneminde yaşayan Ömer Hayyam, rubai tarzında şiirler yazdı. Ünlü kasideci Enverî, büyük şairlerden Feridüddin Attar da Selçuklu döneminde yaşadı. Türk şairi Genceli Nizamî Hüsrevü Şirin ve Yusuf ve Zeliha gibi zarif aşk hikâyelerini Farsça yazdı. Bu yüzden onun eserleri de Iran edebiyatına maledildi. Bu dönemde Selçuklu veziri Nizamülmülk, Siyasetname (veya Siyeru l-mülûk) adlı bir eser yazmıştır. Nizamülmülk Siyasetnâme de, devlet yönetimi hakkında devrin sultanına yalnız nasihat vermekle kalmamıştır. Olayları nakletmiş, Selçuklu Devleti nin işleyişini ve aksayan taraflarını belirtmiştir. Alınması gereken tedbirler ve yapılması gereken düzenlemeler hakkında da bilgiler vermiştir. Selçuklular döneminde Türk diliyle söylenmiş bazı rubailer ve Türkçe-Farsça manzumeler de vardı. Bunlar da bize, bu dönemde klâsik bir Türk şiiri olduğunu ve Türkçenin bu yollarla denendiğini göstermektedir. Özellikle Hoca Ahmet Yesevî nin hikmetleri halk arasında çok tutulmuş ve tasavvuf akımı Türkler arasında yayılmıştır. Yine Selçuklu döneminde Türk halkı her türlü yabancı tesirlere karış İslami bir halk edebiyatı meydana getirmeye çalışmıştır. Türkçeyi aydınlarına kabul ettirmeye çalışırken en azından dilini unutturmamak yolunda önemli bir vazife görmüştür. Daha öncede belirtildiği gibi Selçuklu medreselerinden yetişen kişilerle ilmi ve edebi Türkçenin temeli atılmıştır.? 1. Siyasetname de hangi konular işlenmiştir? 2. Büyük Selçuklu Dönemi nin ünlü şairleri kimlerdir? Harzemşahlar Döneminde Dil ve Edebiyat Harzemşahlar döneminde bozkırlardan gelen yeni göçebe Türkmenlerle Harzem ve Horasan topraklarındaki Türk unsur kuvvetlenmiştir. Hükümdar ailesi ile Türk boyları arasında evlilikler de yapılmıştır. Bunun sonucu olarak sosyal hayatta Türk geleneklerinin bir kısmı daha canlandırılmıştır. Dolayısıyla Türk dili ve edebiyatının Selçuklular döneminde başlayan gelişmesi, bu dönemde de devam etmiştir. 118

119 Orduda, sarayda ve halk arasında Türkçe kullanılmıştır. Ancak diğer Türk-İslam devletlerinde olduğu gibi Harzemşahlar Devleti nde de resmî dil Farsça, ilim dili de Arapça kabul edilmiştir. Ahmet Yesevi ile başlayan tasavvuf cereyanı Harezm topraklarında gelişmiş, pek çok sofi yetişmiştir. Moğol istilâsı sırasında şehit düşen Kübreviyye tarikatının kurucusu Necmeddin Kübrâ da bunlardan birisidir. Yine Ahmet Yesevî nin halifelerinin, özellikle de Hakim Süleyman Ata nın Türk boylarının İslamlaşmasında önemli tesirleri olmuştur. Ona maledilen başlıca eserler; Bakırgan Kitabı, Âhir Zaman Kitabı ve Meryem Ana Kitabı gibi eserlerdir. Hakîm Süleyman Ata nın şiirleri de Ahmet Yesevî nin hikmetleri gibidir. Bunlarla birlikte Yesevî nin Türkçe hikmetleri, halkın dinî zevklerini okşamış ve samimi, bir karşılık bulmuştur. Harzemşahlar döneminde hükümdarlar adına sözlüklerin yazılması, Türk dilinin kazandığı önemi göstermesi bakımından önemlidir. Bu sözlüklerden biri de Celâleddin Harzemşah adına Muhammed bin Kays tarafından yazılmıştır. Tıbyanu Lügati t Türk Ala lisâni l Kanglı adlı bu eser, Türkçe-Farsça sözlüktür. Bugün elde bulunmayan eserlerin varlığı XIV. yüzyılda ortaya çıkmıştır.? Harzemşahlar döneminde yapılan hangi çalışmalar Türkçeye verilen önemi açıklar? 7.EKONOMİK HAYAT İlk Müslüman Türk devletlerinde bir taraftan halkı zengin kılmaya yönelik önceki ekonomik anlayış devam ettirilirken diğer taraftan İslam dininin etkisiyle yeni anlayışlar ekonomide uygulanmaya başladı. Bu uygulamalar; israftan kaçınma, devletin üretimden çok denetimle ilgilenmesi, servet ve mülkiyetin yaygınlaştırılması ile gelir dağılımının adil olarak sağlanması olarak özetlenebilir. Asya da kurulan Karahanlılardan Mısır da kurulan Tolunoğullarına kadar bütün Türk-İslam devletleri, ilk Türk devletlerinde olduğu gibi tarım ve hayvancılıkla beraber ticarete de büyük önem Resim 03.11: İpekyolu nda Bir Kervan vermiş, özellikle ipek Yolu nu kontrol altına alarak ve ticaret yollarını emniyetli bir duruma getirmeye çalışmışlardır. 119

120 Tolunoğulları döneminde Mısır ın iktisadi durumu büyük bir gelişme gösterdi. Tolunoğlu Ahmed, Mısır ın refahının en önemli sebeplerinden birinin ziraat olduğunu görerek özellikle ziraatı geliştirmeye çalıştı. Bunun için de bir taraftan sulama kanallarını ıslah ederken bir taraftan da yeni su kanalları ve kemerler yaptırdı. Gübresi için güvercin yetiştiriciliği, kümes hayvanları, küçük ve büyük baş hayvancılığı geliştirildi. Bütün bu tedbirler tahıl tarımının, bağcılık ve bahçeciliğin gelişmesi, üretimin çeşitlenmesi ve artması, neticede refahın yaygınlaşması sonucunu doğurdu. Tolunoğulları döneminde Mısır ın ziraatıyla birlikte keten ve yünlü kumaş ile pamuklu ve ipekli dokumacılığı da gelişti. Bunun yanında sabun ve şeker sanayi ilerledi. Maden işlemeciliği, silah yapımı, yağ elde etme, süsleme ve küçük el sanatlarında önemli ilerlemeler oldu. Bir taraftan da maliye ıslah edildi.vergi toplama esnasında halkın incinmemesi istendi ve alınan tedbirlerle vergi gelirleri arttı. Fustat, Tinnis, Dimyat, İskenderiye önemli sanayi merkezleriydi. Tolunoğulları döneminde ticarete de önem verildi. Afrika dan gelip Mısır ve Suriye den geçen ticaret yollarının iyi işlemesi için gayret gösterildi. Kara yolları yanında deniz yoluyla ticaretin imkânları da geliştirildi. Böylece ülkenin dış ve iç ticareti artmıştır ki, bu alanda özellikle Yahudiler önemli rol oynamışlardır. Asuan, Fustat, İskenderiye, Şam, Hâlep, Antakya başlıca ticaret merkezleriydi. İhşidiler ziraatta Tolunoğulları kadar başarılı olamadılar. Bu durumun oluşmasına 940,949,952 ve 963 yıllarında Nil Nehri n deki su eksikliğinin büyük etkisi oldu. Dokumacılık, deri işlemeciliği, ağaç ve maden işçiliği başlıca sanayi kollarıydı. Ticaret de oldukça gelişmiş durumdaydı. Karahanlılarda hükümdarın vazifeleri arasında halkı refah içinde yaşatmak ve malî istikrarı sağlamak vardı. Bunlara uyan Karahanlı hükümdarları sayesinde ülkede, gelişmiş bir ekonomik düzen kurulmuştu. Vergiler halkın ekonomik gücüne göre alınıyordu. Verimli topraklar üzerinde halk tarımla uğraşıyor, hayvancılık yapıyordu. El sanatları ve madencilik de gelişmişti. Maveraünnehir şehirlerinin pamuklu, yünlü kumaşları. Fergane nin madenleri, altın ve gümüş işleri, silahları ünlü idi. Karahanlılar bütün bunları kendileri tükettikleri gibi diğer ülkelere de satıyorlardı. Onlar Çin Seddi yakınlarından, Ceyhun nehrine kadar uzanan topraklarda eski kervan ticaretini de yeniden canlandırmışlardı. Ana yollar üzerinde ribat adıyla kurdukları kervansaraylarda ticaretin gelişmesine yardımcı oluyorlardı. Hükümdarlar ticaret kervanlarının güvenliğine önem veriyorlardı. Örneğin Karahanlı Tamgaç Han ticaret mallarına zarar verenleri şiddetle cezalandırmıştır. Gaznelilerin, özellikle Hindistan topraklarını ele geçirmeleriyle elde ettikleri bol ganimet, ekonomilerini güçlendirmişti. Çin den başlayan ve Gazne topraklarından geçen ticaret yolları sayesinde önemli gelir elde etmişlerdi. Onlar da tarım ve ticaretin gelişmesi için çalışmışlar, topraklarındaki madenleri işletmişlerdi. Selçuklularda iktisadi hayat, kervan yolları sayesinde parlak bir seviyeye erişmişti. Ticaret kervanları; Türkistan, Harezm, İran, Azerbaycan, Irak, Suriye ve Anadolu 120

121 istikametinde emniyetle sefer yapıyorlardı. Gazneliler devlet teşkilatından bir çok şekilde faydalanan Selçuklular, ticaret yolları ile ilgili hususları da onlardan almışlardır. Meselâ Gazneliler gibi Selçuklular da, ticari kervanlara askerî muhafızlar koyarak, kervanın emniyetini sağlarlardı. Ticaret yolları üzerinde çok sayıda kervansaray ve han yapmışlardı. Bu yollarda gidip gelen kervanlar askerî kuvvetler tarafından korunurdu. Hatta zarara uğrayan bir kervancının zararı, devlet hazinesinden mevcut hukuka göre karşılanırdı. Selçuklular, ticarete ve ticaret yollarına büyük bir önem verdikleri gibi, ziraata da değer vermişlerdi Devlet geniş topraklara sahipti. Sultan Melikşah ve Sultan Sencer tarafından Irak, Horasan ve Harezm de açılan veya imar edilen sulama kanalları sayesinde zirai üretim çok artmıştı. Üretilen ürünlerde ilk sırayı buğday alıyordu. Ayrıca pamuk tarımı ve meyvecilik de gelişti. Selçuklular tarım, ticaret ve hayvancılığın dışında esnaf, zanaatkâr ve işçi olarak da ekonomik hayata katıldılar. Devletin başlıca gelirleri: öşür, haraç, cizye ve gümrük vergileri, madenlerin işletilmesinden elde edilen gelirler ve ganimetler idi. Öşür, Müslüman halktan alınan ürün vergisiydi. Müslüman olmayan halktan alınan ürün vergisine ise haraç deniyordu. Ayrıca yine Müslüman olmayan halktan devletin koruması karşılığında cizye (baş vergisi) adı altında bir vergi alınıyordu. Vergiler başkentteki Büyük Divanda belirlenirdi. Tespit edilen miktarın üzerinde vergi alanlar cezalandırılırdı. Selçuklu ülkesinde genellikle göçebe Türkler hayvancılıkla uğraşmışlardı. Onlar, sürüler hâlinde at, koyun ve sığır beslemişlerdi. Bu hayvanların etinden, sütünden ve derilerinden faydalanılmıştır. Sanayi şehir hayatı içinde önemli bir yer tutmaktaydı. Kumaş dokuma tezgâhları, demir fırınları, deri işleme atölyeleri, zamana göre en ileri sanayi olan kâğıt imalâtı; yine çini, cam gibi maddeler üreten fırınlar ve imalathaneler, ülkenin her tarafına yayılmıştı. Abbasilerin kurduğu fütüvvet teşkilatı, Türklerde ahilik adını aldı. Esnafların mesleki örgütü olan ahilik, ilgili meslek dalında dayanışmayı, üretimde kaliteyi ve disiplini sağlıyordu. Müslüman olmayanlara kapalı olan bu örgüt, Türklerin yerleşik hayat içindeki ekonomik etkinliklerde kendilerini geliştirmelerini sağladı. Selçuklu sultanlarının bastırdığı madenî paralardan o devrin ekonomik düzeyi hakkında bilgi edinmek mümkündür. Selçuklularda ilk parayı Tuğrul Bey bastırdı. Tuğrul Bey den sonra iktidara gelen Selçuklu sultanlarından Alp Arslan, Melikşah, Kirman bölgesi meliki Çağrı Bey in oğlu Kavurd da altın para bastırdılar. Bastırılan altın paraya dinar, gümüş paraya da dirhem adı verilmiştir. Harezmşahlar Devleti nde ekonomik durumu anlatan aşağıdaki metni okuyunuz. Harzemşahlar da İktisadi Durum Harizm, tarihin çok eski dönemlerinden beri verimli bir tarım merkezi ve çok önemli ticaret yollarının kesiştiği bölge olarak bilinir. Çöller arasından ilerleyen Cey- 121

122 hun (Amuderya), Aral gölüne yaklaştığında bir yelpaze gibi kollara ayrılarak her türlü tarıma elverişli bir hayat kaynağını oluşturur. Bu hâliyle Harizm arazisi, tabiatın yer yüzünde cömert davrandığı müstesna bölgelerden birisidir. Bu sebeple eski çağlardan beri kalabalık insan kitlelerini kendisine çekmiş, onları sinesinde barındırmıştır. Genel hububat tarımı yanında, pamuk ekimi, bahçecilik ve nihayet hayvancılık Harizm de gelişmiştir. Bölgenin ihraç malları arasında; kurutulmuş balık, ipekli ve yünlü kumaşlar, süslü elbiseler, bal, peynir ve özellikle halifenin sarayına gönderilen kavun, ayrıca sığır, deve, av kuşları, her çeşit deri, kürk, meşe, gürgen gibi orman ürünleri, zırh, kılıç önemli yer tutardı. Harizm in, Çin, İran, Hindistan gibi Asya ülkeleriyle Sibirya düzlükleri, Güney Rusya ve İskandinav ülkelerinin tam ortasında, buraların birbiriyle ilişkilerini en kolay şekilde sağladıkları büyük yolların kavşak noktasında bulunuyordu. Sayılan bütün bu diyarlardan gelen kalabalık ve zengin kervanlar, Harizm de karşılaşıyorlar, yüzlerce farklı malı onun pazarlarına indiriyorlardı. Böylece Harizm çok işlek bir ticaret merkezi olarak karşımıza çıkıyordu. Kuzey ve Doğu Avrupa ile Güney Rusya da faaliyet gösteren Harizmli tacirlerin gayretleriyle veya Kuzey Avrupa ve Bulgar tüccarları vasıtasıyla; Volga Bulgarlarından işlenmiş hayvan derileri, bal, mum, giyecek eşyası, İskandinavya dan balık dişi, tutkal, zırh ve kılıçlar, Sibirya steplerinden sığır ve at sürüleri gibi çeşitli mallar getirilip Harizm pazarlarında satışa sunuluyordu. Çin ve İç Asya ile Harizm arasındaki ticari ilişkiler de büyük öneme sahipti. Nitekim Moğollarla Harizmşahlar arasında ortaya çıkan ve sonuçta büyük bir savaşla neticelenen gelişmelerde de ticaret önemli yer tut makta idi. Sonuç olarak şunu ifade edebiliriz ki; Harizmşahlar döneminde, Harizm bölgesindeki ekonomik imkânlar, burasının güçlü ve çok ülkeleri birleştiren bir devletin çekirdeğini oluşturmasıyla daha da gelişmiştir. Bu sayede ticaret daha kolaylaşmış, sulama kanallarının düzenlenmesi üretimin artmasını, bütün bunlar da bölgede refah ve hayat seviyesinin yükselmesini temin etmiştir. Nesimi Yazıcı, İlk Türk İslam Devletleri Tarihi, s, ? 1. Tolunoğulları döneminde Mısır ın ekonomik durumu hakkında neler söylenebilir? 2. İhşidoğulları ziraat alanında niçin Tolunoğulları kadar başarılı olamamışlardır? 3. Gaznelilerin ekonomik faaliyetleri nelerdir? 4. Karahanlılar ticaretin gelişmesi için neler yapmışlardır? 5. Büyük Selçuklu Devleti nde başlıca geçim kaynakları nelerdir? 6. Harzemşahlarda hangi özelliklerinden dolayı ticaret gelişmiştir? 122

123 8.BİLİM VE SANAT Bilim Türkler İslamiyet i kabul ettikten sonra kendilerini gelişmiş bir İslam kültürü içinde buldular; Türk-İslam devletlerinin hükümdarları, İslam kültürünün daha da ileri gitmesi için her türlü gayreti gösterdiler. Bilim adamlarını himayeleri altına alıp bilimsel çalışmaları destekleyerek bilimin gelişmesi için gerekli ortamı hazırladılar. Bu dönemde medreselerden değerli bilim adamları yetişti Medreselerde İslami bilimlerin yanında tıp, astronomi, matematik, kimya, tarih ve coğrafya dersleride okutuldu. Karahanlılar döneminde Semerkant, Buhara, Kaşgar en önemli bilim ve kültür merkezi hâline geldi. Karahanlılar ilmî çalışmaları destekleyip öğrencilere burs vererek eğitimi yaygınlaştırmaya çalıştılar. Gazneliler döneminde eğitim ve öğretim kurumları olarak birçok medrese açıldı. Gazneliler Devleti hükümdarlarından Sultan Mahmut zamanında Nişabur da kurulmuş olan medreseler dönemin en ünlü medreseleri arasındaydı. El Bîrûnî Hindistan ın tarihi ve coğrafyası hakkında bilgiler veren kitabını bu dönemde yazdı. Bazı eserlerini de Sultan Mahmut adına yazmıştır. Selçuklu topraklarındaki Bâtınîlerin yıkıcı propagandalarını etkisiz kılabilmek için bilgili insanlar yetiştirme ihtiyacı doğdu. Ayrıca, devlet içindeki din adamı ihtiyacını karşılamak İslamiyet i yeni benimsemiş göçebe Oğuz topluluklarının dinî inançlarını pekiştirmek için de medrese açma gereği duyuldu. Her alanda gelişen devlet için yetişmiş memurlara duyulan ihtiyaç ve yetenekli yoksul öğrencileri topluma kazandırma düşüncesi, Selçukluları medreseler açmaya yöneltti. İlk Selçuklu medresesi Tuğrul Bey zamanında Nişabur da açıldı. Alp Arslan zamanında Vezir Nizamülmülk Bağdat ta Nizamiye Medresesini kurdu (1066). Nizamiye Medresesi nde eğitim ve öğretim sistemli bir programa bağlanmıştı. Dinî ilimlerin dışında matematik, felsefe, dil ve edebiyat gibi dersler de veriliyordu. Bu yüzden bu medrese, dünyanın ilk üniversitesi sayılır. Bağdat Nizamiye Medresesi nden sonra Belh, Nişabur, Herat, İsfahan, Basra ve Merv de pozitif bilimlere önem veren medreseler açıldı. Devrin önde gelen bilim adamları bu medreselerde görev aldı. Selçuklu medreselerinde müderrislerin (öğretim elemanları) ilmî özgürlükleri vardı. Bu medreselerde görev yapan müderrislerin çoğu, zamanın bilim otoritesi sayılan kişilerdi. Bunlardan Şirazî, Cüveynî, Gazali ve Feridüddin Attar en ünlüleriydi. Bu medreselerin gelir kaynaklarını vakıflar oluşturuyordu. Medreselerin çevresinde pek çok kuruluş bulunmaktaydı. Bunlar mescit, hamam, yatakhane, kütüphane ve fakir halkın yararlandığı imarethaneler (aşevleri)di. Büyük Selçuklularda hükümdarlar ve devlet adamları fikir ve vicdan hürriyetine son derece saygı duyarlardı. Bu durum, bilim ve düşünce alanındaki gelişmelerin temel nedeni olmuştur. Selçuklu medreseleri Türk-İslam dünyasının bilim ve fikir hayatında büyük rol oynamışlar ve yetiştirdikleri birçok bilim adamı ile dünya medeniyetinin gelişme- 123

124 sine katkıda bulunmuşlardır. Ayrıca Orta Çağ sonlarında Avrupa da gelişen yüksek okulları da etkilemişlerdir. İlk Türk-İslam Devletleri Döneminde Yetişen Başlıca Bilim Adamları Harezmi Dokuzuncu yüzyılda yetişen cebir alanında ilk defa eser yazan Müslüman-Türk matematik, coğrafya ve astronomi âlimidir. Adı Latinceye Alkhorizmi, Fransızcaya Algorithme, İngilizceye ise Augrim şeklinde geçmiştir. Harezmi, Hire bölgesinde bir Türk şehri olan Harezm den ilim öğrenmek için zamanın ilim merkezi olan Bağdat a gitti. Burada kıymetli İslam âlimlerinden ders aldı ve kendini yetiştirdi. Zamanın Abbasi Halifesi Me mûn dan ( ) büyük destek gördü. Me mûn kurduğu kütüphanenin idaresini Harezmi ye verdi. O zamana kadar olan matematik ve astronomi kaynaklarını inceleme imkanı bulan Harezmi, Bağdat taki ilimler akademisi olan Dârülhikme de görev aldı. Harezmî, matematik ilminin yanında astronomi ve coğrafya ilimlerinde de söz sahibiydi. O, yeryüzünün yapısını inceleyerek, kendi buluşu olan bilgileri ortaya koydu. O zamanlar bilinen; şehir, dağ, nehir ve adaları inceledi. Yeryüzünün çapını hesaplamak için Halife tarafından bir heyetle vazifelendirildi. Kitâbu-Sûret-il-Arz adlı enlem ve boylam kitabını, heyetin hazırladığı esere ilave etti. Bu eserinde Nil Nehrinin kaynağını açıkladı. Batlamyus ün astronomik cetvellerini tashih etti. Onun hazırladığı astronomi tabloları asırlarca ilim dünyasına rehberlik etti. Bu tablolar 16. asırda Avrupalı bilginlere rehber olmakla kalmamış başta Endülüs âlimleri olmak üzere bütün Müslüman fen âlimleri tarafından incelenmiştir. Harezmi nin matematik, astronomi ve coğrafya alanlarında yazdığı eserlerinden bazıları şunlardır: Kitâb fil-hisâb, Kitâbu Cedâvil-in-Nücûm ve Harekâtihâ, Kitâb-ul-Muhtasar fil- Hisâb-il-Hindî, Kitâb-ül-Muhtasar fi Hisâb-il-Cebri vel-mukâbele Resim 03.12: Harezmi Temsilî Resim İbni Türk (IX. yüzyıl) İbni Türk, Hazar Denizi nin güneyinde doğmuş Türk bilginidir. Harezmi kadar olmasa bile cebir ilminin temelinin atılışında büyük hizmetleri olmuştur. İlim ve faziletinin üstünlüğünden dolayı kendisine Ebû l Fazl denilmiştir. Çağdaşları İbn Türk için; 124

125 Matematik ilminde bilgili, bu alanda öncü, adı matematikçilerin dilinden düşmeyen bir hesaplama uzmanı diyerek değerlendirme yapmışlardır. Farabî ( ): Muhammed adında bir Türk komutanın oğlu olan Ebû Nasır Muhammed Farabî; matematik, fizik, astronomi, felsefe, mantık ve siyaset alanlarında yetişmiş büyük bilim adamıdır. Aristo nun eserlerini inceleyip yeni yorumlar getirdiği için ikinci öğretmen anlamına gelen Muallim-i Sâni unvanıyla anılmıştır. İhsaü l Ulûm adlı eserinde ilk defa bilimlerin sınıflandırılmasını yapmıştır. Eserlerinden birçoğu Latinceye çevrilerek Avrupa daki üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmuştur. Batı dünyası onu Latince, Alfarabius olarak adlandırmıştır. Farabî, eğitime ilişkin görüşler de ileri sürmüştür. Ona göre üç tür eğitimci vardır. Aile reisi; aile içindekilerin, öğretmen; çocuk ve gençlerin, hükümdar da milletin eğitimcisidir. El Medine tü-l Fazıla (Erdemli kent) adlı eserinde devlet başkanında bulunması gereken yetenek ve özellikleri sıralamıştır. Hükümdarın bilge olmasını ilk şart olarak belirtmiştir. Bilge olmayan bir hükümdarın ülkesi kalıcı olamaz diyerek bilginin önemi üzerinde durmuştur. Farabî, havanın titreşimlerinden ibaret olan sesin mantıki izahını da yapmıştır. Bunu deneylerle de ispatlamıştır. Böylece musiki aletlerinin yapımında gerekli olan kuralları bulmuştur. Musiki üzerine yazdığı Kitab ül Musik ıl Ekâbir (Büyük müzik kitabı) adlı bir de eseri bulunmaktadır. El- Biruni (Beyrunî) ( ) Resim 03.13: Biruni ye Ait Özgül Ağırlık Ölçüm Aletleri Harezm de doğmuş, Gazneli Mahmut un himayesine girmiş ve ondan destek görmüş büyük Türk bilginidir. Farabî gibi çeşitli bilim dallarıyla ilgilenmiş ve geometri, coğrafya, matematik, astronomi, tarih, felsefe, fizik gibi konularda yüz ondan fazla eser vermiştir. Fizik alanında yaptığı çalışmalar sonucunda on altı maddenin özgül ağırlıklarını gerçeğine yakın olarak tespit etmiştir. Biruni, bilimlerin ilerlemelerinin önündeki en büyük engelin serbest düşüncenin olmayışı olduğunu söyler. Enlem ve boylam dairelerini de tespit eden Biruni, dünyanın güneş etrafında dönüşünün bir yılda gerçekleştiğinden söz eder. Asârü l-bâkiye adlı ünlü eserinde Asyalı milletler hakkında bilgi vermekte ve astronomiden bahsetmektedir. Hint Tarihi kitabında ise Hindistan ın dini, bilimi ve coğrafyası hakkında bilgiler vermektedir. 125

126 İbn-i Sina ( ) Resim 03.14: İbn-i Sina Bir Hastaya İlaç Veriyor Temsilî resim OKUYALIM İBN-İ SİNA NIN ESERLERİ Avrupa da Avicenna diye tanınmıştır. Maveraünnehir de doğmuş ve felsefî konularda Farabî nin etkisinde kalmıştır. İbn-i Sina tıp, matematik, fizik, mantık, astronomi, ahlâk, felsefe, botanik, zooloji konularında iki yüz yirmi kadar eser vermiştir. Küçük yaşta hafız olan İbn-i Sina, doktor ve bilim adamı olmasının yanı sıra siyaset adamı ve seyyah olarak da faaliyetlerde bulunmuştur. Maceralı bir hayat yaşayan İbn-i Sina nın yazdığı El Kanun fi t- Tıp adlı eseri Avrupa da asırlarca ders kitabı olarak okutulmuştur. İbn-i Sina kalp ve beyin üzerinde çalışmış, küçük ve büyük kan dolaşımını keşfetmiş ve bu konulardaki hastalıkların tedavisi için ilaçlar yapmıştır. Ayrıca ruh hastalıklarını sevgi, şefkat ve müzikle tedavi etme yöntemleri geliştirmiştir. İbn-i Sina nın tıp sahasında en büyük eseri El-Kânun fıt-tıb adlı kitabıdır. Beş ciltten meydana gelen eser, öğrencilerin kolaylıkla anlayabilecekleri şekilde kısa notlar ve özetler hâlinde yazılmıştır. On ikinci asırda Latinceye tercüme edilen Kânun, Avrupa üniversitelerinde ders kitabı hâline gelmiştir. On yedinci asrın ortasına kadar Fransa da Montpellier ve Belçika da Louvain Üniversitelerinde mecburi ders kitabı olarak okutuldu. Batı dillerine çevrilen Kânun ilk defa 1473 senesinde Milano da basıldı senesine kadar Galen in (Calinos un) iki ciltlik eseri bir defa basılmasına rağmen, İbn-i Sina nın Kânun u on altı defa basıldı. On sekizinci asırda Sultan Üçüncü Mustafa zamanında, Mustafa bin Ahmed adında Tokatlı bir doktor tarafından Türkçeye çevrildi. Bu esere, Tül-Mathûn adı verildi. Eserin el yazması, Ragıp Paşa Kütüphanesi 1542 numarada kayıtlıdır. 126

127 Diğer eserlerinden bazıları şunlardır: 1.Eş-Şifâ: Ansiklopedik bir eserdir. Burada mantık ve matematikten başlayıp, bütün tabiat ilimlerinden metafiziğe kadar çıkılmaktadır. On sekiz cilttir. 2.En-Necât: Üç cilt olup, Şifâ adlı eserin kısaltılmışıdır. 3.El-İşârât vet-tenbihât,4. Hikmet-i Arûzî, 5.Hikmet-i Meşrikiyye, 6.Esbâbu Hudûs-il-Hurûf, 7.Et-Tayr, 8.Esrâr-us- Salât, 8.Lisân-ül-Arab, 9.En-Nebât vel-hayevân,10.el-hey e,11.esbâbu Râd vel-berk (Şimşek ve gök gürültüsünün sebepleri),12.ed-düstûr-ut-tıbb 13.Aksâm-ül-Ulûm 14.El-Hutab. Türk Bilim Adamları, Muhittin Öngüt, Eda Özdemir,s,120 Gazali Asıl adı Hüccetü l-islam Ebû Hamid Muhammed bin Ahmed el-gazzali dir. Miladi 1058 yılında İran ın Horasan bölgesinin Tûs şehrinde dünyaya geldi. İlk öğrenimine Tus ta başladı. Daha sonra Nişabur a giderek buradaki Nizamiye Medresesi ne girdi. Bu medresede Şafiî fıkhı, akaid ve mantık alanlarında güçlü bir âlim olarak yetişti. Medrese eğitimini tamamladıktan sonra Bağdat Medresesi müderrisliğine tayin edildi. Dört yıl süren müderrislik döneminde çeşitli eserler yazdı. Büyük Selçuklular Dönemi âlimlerinden olan Gazali,Halife Muktedî Biemrillah ın ilgisine mazhar olmuş, şöhreti ve saygınlığı, vezirlerin ününü bile geride bırakmıştı. Gazali kendisini manevi alanda daha da geliştirmek amacıyla Şam daki Emeviye Camii ne çekildi. Şam da On bir yıl süren bir inziva hayatı oldu. Bu sırada en önemli eseri olan İhyaü l Ulûmiddin (Din ilimlerinin yeniden yapılanması) adlı eseri yazdı. Bu eser Selçukluların özellikle Bâtınilerin zararlı ve bölücü fikirleriyle mücadele ettikleri bir dönemde yazılmış olması açısından oldukça önem taşır. Ayrıca bu eser günümüzde de ününü korumaktadır. Gazali 1106 da tekrar medreseye döndü. Üç yıl kadar müderrislik yaptıktan sonra, memleketi Tûs a gitti. İmâm-ı Gazali ömrünün son yıllarını ders okutmak, dinî sohbetlere katılmak ve eser yazmakla geçirdi tarihinde vefat etti. Kabri Tûs şehrindedir. Ömer Hayyam ( ) Selçuklular Dönemi nin en ünlü bilgin ve şairlerindendir. Sultan Melikşah zamanında matematik, tıp ve astronomi alanlarında çalışmalar yaptı. Muhammed Beyhâki ile cebir, geometri konularında eserler yazdılar. Ömer Hayyam ve zamanın bilim adamlarından oluşan bir heyet Takvim-i Melikşah veya Takvim-i Celâlî denilen bir takvim düzenledi. Hayyam ın eserlerinden on sekiz tanesinin adı bilinmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır: 1.Ziye-i Melikşahi (Astronomi ve takvime dair, Melikşah a ithaf edilmiştir) 2.Kitabün fi l Burhan ül Sıhhat-ı Turuk ül Hind (Geometriye dair) 3.Risaletün 127

128 fi Berahin İl Cebr ve Mukabele (Cebir ve denklemlere dair) 4.Müşkilat ül Hisab (Aritmetiğe dair) Harzemşahlar döneminde yaşayan âlim ve din adamlarının başında; Şeyh Necmeddin Kübrâ, Safiyüd din, Fahrüddin Râzi ve Zamahşerî gelmekte idi. Safiyü ddin Şerefiyye adlı eserinde Türk müziği hakkında çok mükemmel bir inceleme yapmıştı. Eseri, batılı müzikologlar düşünülmesi bile düşünülemeyecek kadar muazzam bir eser diyerek övmüşlerdir. Gazneliler dönemi tarih yazıcılığı bakımından oldukça önemlidir. Meşhur tarihçi Utbi yazdığı Kitabu l Yemini adlı eserinde Sebük Tegin ve Sultan Mahmut devri olaylarını anlatmıştır. Gerdizi Resim 03.15: Ömer Hayyam ve Ebû l Fazıl Beyhakî de bu dönemin diğer önemli tarih yazıcılarındandır. Gerdizi nin önemli eseri Zeyn el-ahbar, Beyhakî nin eseri de Tarih-i Mesûdî dir. Selçuklu sultanları, tarih yazımını teşvik etmişlerdir. Bu dönemde Selçukluların kökeninden bahseden Meliknâme yazılmıştır. Risâle-i Melikşahiye, Tarih-i Al-î Selçuk, Zinet ül- küttâb dönemin tarih kitaplarıdır. Yine Ali Kaainî, Mefâhir ül- Etrâk isimli eserini Sultan Sancar adına Selçuklu döneminde yazmıştır. İlk Türk- İslam devletleri döneminde vakıf yoluyla işletilen hastahaneler de açılmıştı. Karahanlı hükümdarı Tamgaç Buğra Han 1065 yılında Semerkant ta vakıf yoluyla bir hastahane kurdurmuştu. Bu hastanede kimsesiz, yardıma muhtaç ve ümitsiz hastalar tedavi edilmekteydi. Vakfın geliri bilim adamlarına, doktorlar ve diğer görevlilerin maaşlarına, hastaların ihtiyaçlarına, ilaçlarına ve hastanenin onarımı ve bakımına harcanmıştır. Hastanelerde tedavinin yanında tıp öğrenimi verilerek bilim adamı da yetiştirilmiştir. Tuğrul Bey den itibaren Selçuklu Devleti de, eğitim-öğretim alanında olduğu gibi hazinesinden para harcamadan sağlık hizmetlerini yürütmeye çalışmıştır. Selçuklu döneminde Şam da kurulan Nureddin hastahanesi ile Tolunoğlu Ahmet in Kahire de açtırdığı hastaneler oldukça ünlüdür. Tolunoğulları hastanesinde zengin, fakir, asker ve köle herkes tedavi görmüştür. Ayrıca akıl hastaları için de tedavi uygulanmıştır. 128

129 ? 1. Türk-İslam devletlerinde yetişen bilim adamlarını söyleyiniz? 2. İlk Türk İslam devletlerinde bilim adamları kimler tarafından desteklenmiştir? 3. Farabi ye verilen unvanın adı nedir? 4. İbn-i Sina nın en meşhur eseri nedir? Bu eserin özelliği nedir? 5. Utbi hangi alanda ün yapmıştır? Sanat Resim 03.16: Türk Halı Dokumacılığına Ait Bir Örnek hastane, medrese ve camiler inşa edildi. İlk Türk-İslam devletleri döneminde ortaya konulan bu eserlerde hem Orta Asya Türk kültürünün, hem de İslamiyet in etkileri görülür. Türk sanatı zamanla diğer Müslüman ülkelerin sanatını da önemli ölçüde etkilemiştir. Türklerde el sanatları İslamiyet ten önce gelişmişti. Özellikle kilim, halı, pamuk ve ipek dokumacılığı ileri düzeydeydi. Geleneksel maden işçiliği de ev eşyaları, at koşumları, kemer işçiliği, kuyumculuk dallarında devam etmiştir. Çin kökenli olan çinicilik İslamiyet döneminde oldukça yaygın hâle geldi ve mimari süslemelerde bolca kullanıldı. Çinicilik İlk Müslüman Türk devletlerinde sanat alanında büyük gelişme kaydedildi. Karahanlılar Döneminde, Türk-İslam sanatının temelleri atıldı ve bu dönemin mimari eserleri sonraki döneme örnek oluşturdu. İlk Türk-İslam devletlerinde sanat eserleri halka hizmet amacıyla meydana getirildi. Bu amaçla çarşı, han, hamam, çeşme, kervansaray, köprü, su kanalı, Resim 03.17: Çini Örneği 129

130 alanında seçkin ürünler meydana getirilmiştir. El yazması kitap ve levhaların altın tozu ve boya kullanılarak çiçek ve nakışlarla süslenmesi sanatı olan tezhip, Türk-İslam devletlerinde başarıyla uygulanmıştır. Arap harflerinin değişik şekillerde (sülüs, talik, rika, kûfî) süslü olarak yazılması sanatı olan hat, cami, türbe ve saray gibi mimarieserlerde kullanılmıştır. Yaş alçı sıva üzerine yapılan bir resim türü olan fresko, Uygurlar tarafından binaların süslenmesinde kullanılmıştır. Bir başka resim türü de kitap sayfalarına yapılan minyatürdür. Minyatürde cismin esas rengi, ışık ve gölge düşürülmeden verilir. Derinlik ve perspektif düşünülmez. Figürlerde kişinin önemine göre büyüklük ve küçüklük vardır. Minyatür, Türk-İslam sanatında en çok kullanılan resim türüdür. Tarihte en eski minyatürlere Orta Asya da rastlanmaktadır. Minyatür, tüccarlar aracılığıyla İran a gelmiş ve kitaplar yoluyla Avrupa ya yayılmıştır. Resim 03.18: Minyatür Örneği Heykelcilik, Türklerde İslamiyet ten önce görülen bir sanat dalıydı. İslamiyet ten sonra, dinin etkisiyle bu sanat dalından uzaklaşılmıştır. Müzik, bir sanat dalı olmasının yanında Türkler için bir hâkimiyet alameti idi. Halife tarafından sultanlara gönderilen hâkimiyet sembolleri arasında davul da bulunurdu. Hükümdarların kapılarında beş defa nevbet çalınırdı. Türklerin en eski müzik aletlerinden biri kopuz idi. Türk-İslam devletlerinde kös, zurna, davul, zil gibi çalgılar da kullanılıyordu. Müzik, Uygur müziği ile Oğuz müziğinin etkisi altında Türklerin gittiği her ülkeden esinlenerek gelişmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Selçuklular zamanında yayılan tasavvuf akımı, müziği de etkilemiş; Türk tasavvuf müziği doğmuştur. İlk Türk- İslam devletleri döneminde musiki hakkında çeşitli eserler yazılmıştır. Farabî nin Kitab ül Mûsık ıl Ekâbir adlı eseri bunlardan biridir. Yine Harzemşahlar döneminde yaşayan Safiyü d din in, Şerefiyye adlı kitabı Türk musikisi hakkında yazılmış önemli bir incelemedir.? 1. İslamiyet öncesi Türklerde yaygın olan hangi sanat dalları İslam dan sonra da gelişerek devam ettirilmiştir? 2. Türklerde musiki alanlarında yazılan kitaplara örnekler veriniz. Bu kitaplar kimler tarafından yazılmıştır? 130

131 Mimari TARİH 6 Türkler İslamiyet i kabul ettikten sonra, Türkistan, Harezm, Horasan, Afganistan, Kuzey Hindistan, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan ve Anadolu da cami, mescit, minare, türbe, kümbet, saray, medrese, hastane, han, hamam, şadırvan, çeşme, kale ve köprü gibi birçok mimari eser bırakmışlardır. Bunların birçoğu zamanın yıpratıcı etkisi ve istilalar yüzünden harap olmuş, pek azı bize ulaşabilmiştir. Resim 03.19: Tolunoğlu Ahmet Camisi nin Minaresi Tolunoğulları, Mısır da hüküm sürdükleri kısa zaman içinde bu ülkede büyük imar faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Bu imar faaliyetlerinin başında Tolunoğlu Ahmet tarafından kurulan El Katayi Şehri gelir. Bu şehrin merkezinde Tolunoğlu Ahmet in sarayı ve hükümet daireleri bulunuyordu. Her biri ayrı bir hizmet için kullanılan ve o adla anılan pek çok kapısı olan bu sarayın inşası için Ahmet, elli bin dinar harcamıştı. Ahmet in sarayının etrafında komutanların ikametgâhları ve ordusunun kışlaları vardı. Ayrıca Tolunoğlu Ahmet Mısır da bir hastahane ve bugün hala ayakta duran bir su kemeri yaptırmıştır. Tolunoğlu Ahmet in yaptırdığı Tolunoğlu Camii, sağlam ve asıl mimarisi ile Kahire de bugün de ayaktadır. Karahanlılarla Türk-İslam mimarisinin temelleri atılmıştır. Bölgede (Türkistan) çok az taş bulunduğundan ilk camiler kerpiçten yapılmıştır. X.yüzyılda kerpiçten yapılan Şir Kebir Camii şaşılacak bir sağlamlıkla ayakta kalabilmiştir. Bu caminin içi alçı süslemelerle kaplıdır. Karahanlılarda kerpiçten, tuğla mimarisine geçiş birdenbire olmamıştır. Buhara yakınlarındaki Kışlak Camii nde kerpiç ve tuğla karışık olarak kullanılmıştır. XI. yüzyılda Merv de yapılan camide ise malzeme olarak tamamen tuğla kullanılmıştır. Karahanlılar, cami minarelerini tuğla kullanarak çok yüksek yapmışlardır. Bugün Türkistan da ayakta kalabilen minarelerin pek çoğu Karahanlılara aittir. Türbelerin de mimaride önemli yeri vardır. Türbeler; sultanlar, emirler, tarihi ulu kişiler için yapılan anıt mezarlardır. Karahanlılarda da türbeler yapılmıştır. Bunlar genellikle dört duvar üzerinde tek kubbeli olarak planlanmıştır. İlhamını Türk çadır tipinden alan kubbe, başta türbeler olmak üzere cami ve medrese gibi mimari eserlerde hâkim görünüm kazanmıştır. Özellikle, kubbe-eyvan birleşmesi de, daha önce görünmeyen Türklere özgü bir mimari stilidir. Birbiriyle güç kaynaşan unsurları 131

132 bir araya getirip bunları bir senteze ulaştırmada son derece başarı gösteren Türkler, kubbelerle birleştirilmiş dört eyvanlı birçok medrese ve cami inşa etmişlerdir. Ayrıca, silindirik ve ince minareler de, Türk-İslam sanatının emsalsiz örnekleri olarak kabul edilmektedir. Karahanlılardaki en eski türbe örneği Arap Ata Türbesi dir. Ayşe Bibi ve Balaca Hatun Türbeleri de günümüze kadar gelebilmiştir. Türbelerin duvarları XII. yüzyıl sonlarından itibaren bitki motifleriyle süslenmiştir. Resim 03.20: Karahanlılar Dönemine Ait Bir Türbe ve Türbede Kullanılan Tuğla Süslemeler Bu dönemde göze çarpan mimari eserlerden birisi de kervansaraylardır. Ticaret kervanlarının konaklaması ve ihtiyaçlarının giderilmesi için yapılan kervansaraya ribat adı da verilmiştir. Buhara-Semerkant yolu üzerindeki Ribat-ı Melik günümüze kadar gelebilmiştir. Yapının malzemesi kerpiç üzerine tuğladır. Köşelerde yuvarlak takviye kuleler de yapılmıştır. Karahanlı dönemine ait diğer kervansaray örnekleri ise Akçakale Kervansarayı ile Dehistan Kervansarayı dır. Gazne Devleti nin başkenti olan Gazne, Sultan Mahmut ve oğlu Mesut zamanında İslam dünyasının kültür ve sanat merkezi oldu. Fethedilen yerlerden getirilen hazinelerle bu şehirde saray, cami ve medrese gibi binalar yapıldı. Gaznelilerden günümüze kadar ulaşabilen önemli mimari eserler arasında en ünlüleri Sultan Mahmut un ve Sultan Mesut un yaptırdığı Zafer Kuleleri dir. Yapıldıklarında yükseklikleri metreyi bulan bu kulelerin alt kısımları hâlen ayaktadır. Leşker-i Bâzar Ulu Camii ile Sultan Mahmut un yaptırdığı Arusü l-felek Camii de Gazneliler döneminden kalan önemli yapılar arasındadır. Sultan Mahmut zamanında Gazne şehri Türk-İslam ve Hint mimarisinin birleştiği önemli bir şehir hâline gelmişti. Yapılarda ana özellikleriyle, ağaç direkler kullanılması ve kemerlerin bunlar üzerine bina edilmesi, sonraki Selçuklu ve Anadolu mimarisine öncülük etmiştir. Gazneli Mesut Gazne de köprü ve saray yaptırmıştır. 132

133 Yaptırdığı sarayın planını kendisi çizmiş ve inşaat sırasında bizzat bulunmuştur. Büst şehrinde ortaya çıkarılan saray harabesi Gazneli saraylarının zenginlik ve ihtişamını göstermesi açısından önemlidir. Sebuk Tekin ve Sultan Mahmud un türbeleri zamanımıza kadar gelmiş önemli sanat eserlerindendir. Bunların yanında Gaznelilerin Tus Valisi Arslan Cazib in türbesi en güzel mimari özellikleri taşımaktadır. Gazne saraylarının yanında ayrıca Sultan Mahmut Şehname yazarı Firdevsî anısına Serahs yolu üzerinde Ribât-ı Mâhî isminde bir kervansaray yaptırmıştır. Selçuklular mimariye birçok yeni unsur getirmişlerdir. Bunların başlıcaları: Üst üste çift kubbe, köşeli çatı, sivri kemer, katlar hâlinde pencereler, kubbe yapımında Türk üçgenleri, demet sütun, baklavalı sütun başlığı, silindirik, bazen yivli yüksek ve ince minare, dikdörtgen veya beş köşeli mihraptır. Selçuklular bu unsurları en güzel biçimde bir arada kullanabilmişlerdir. Eyvanlar kubbeli mekanla birleştirilmiştir. Böylece dört eyvanlı cami ve medreseler yapılmıştır. Ortaya çıkan klasik cami planı daha sonraki dönemlerde de cami mimarisine hâkim olmuştur. Selçuklu Dönemi nin en önemli camilerinden biri Melikşah tarafından İsfahan da yaptırılan Mescid-i Cuma (Ulu Cami) dır. Caminin orijinal tarafı mihrap önü kubbesidir. Gülpayegân Mescid-i Cuma sı, Kazvin Mescid-i Cuma sı Kazvin Haydariye Mescidi ve Sultan Sencer Cami si Selçuklulara ait cami örneklerindendir. Resim 03.21: Cuma Camii, İran da Hala Ayakta Kalan En Eski Camilerden Biridir. Selçuklular camilere kendi zevklerine uygun ince uzun, silindirik minareler yapmışlardır. Bunların en eskisi Damgan Mescid-i Cumasındaki minaredir. Tuğrul 133

134 Resim 03.22: Tuğrul Bey in Rey Kenti ndeki Türbesi Bey zamanından kalma Damgan Minaresi çinilerle süslüdür. Selçukluların ilk çinili mimari eseri olması bakımından önemlidir. Selçuklu türbeleri, içten kubbe ile dıştan şekillerine göre piramit veya koni biçimli külahla örtülüdür. Türbeler dönemin önemli mimari eserleri arasındadır. Selçuklu türbeleri genellikle dört köşeli, çok köşeli ve yuvarlak biçimde yapılmışlardır. Türbelerin çoğu da iki katlıdır. Merdivenle inilen bodrum, mezar mahzenidir. Yine merdivenli çıkılan ve çoğunda birer mihrap bulunan üst kat ise mescittir. Çok fazla olan Selçuklu türbelerinden bazıları:rey deki Tuğrul Bey, Merv deki Sultan Sancar, Tus daki İmam Gazzâli, Nahcivan daki Mümine Hatun türbeleridir. Tus civarındaki Radkan daki türbe ise çok güzel firuze renkli dikdörtgen çinilerle kaplıdır. Medreseler, bina tipi olarak İslam ın doğuşundan birkaç yüzyıl sonra şekil kazanan bir kurumdur. Başlangıçta, Hz. Peygamber, halifeler ve din âlimlerinin eğitici konuşmaları mescit içinde yapılırken, hoca etrafında toplanan ve adına halka denilen bu cami okulları daha sonra bağımsız binalara dönüşmüştür. Medreseler, ders okunan veya çalışılan yer anlamında, çeşitli derecelerde eğitim veren kuruluşlardır. Dinî ilimler yanında bir çeşit mesleki eğitim de yapıldığından devlet memuru, elçi ve hakimler de burada yetiştirilmekteydi. Selçuklular döneminde ilk medrese Tuğrul Bey zamanında Nişapur da yapılmıştı. Alp Arslan dan itibaren ise ülkede pek çok medrese açılmıştır. Ancak bunlardan zamanımıza harabe hâlinde sadece Melikşah döneminde yapılan iki medrese kalmıştır. Bunlar, Horasan daki Hargird Medresesi ile Rey deki küçük bir medresedir. Rey deki medresenin duvarları motiflerle süslüdür. Karahanlı ve Gaznelilerde görülen kervansaray mimarisi Selçuklularla gelişti- Resim 03.22: İsfahan Medresesi 134

135 rilmiştir. Onlar da ticaret yollarının güvenlik ve rahatlığına önem vermişlerdir. Bunun için ana yollar üzerinde mimari açıdan çok güzel konaklama yerleri yapmışlardır. Bunlardan biri olan Ribat-ı Anuşirvan Tuğrul Bey zamanında yapılmış olup, hâlen ayaktadır. Melikşah döneminde yapılan Ribat-ı Zafaranî ise tamamen yok olmuştur. Asıl adı bilinmediği için Ribat-ı Şerif olarak tanınan kervansaray da Meşhed -Serahs arasında yapılmıştır. Bu eser, Selçuklu kervansaray mimarisinin bütün zenginliğini ortaya koymaktadır. Selçukluların başarıyla uyguladıkları cami, medrese ve kümbet gibi yapı tipleri, kendi devresi için klasik biçimler kazanmış, süsleme ve el sanatları bu devrede belirli ölçü ve esaslara kavuşmuştur. Moğol ve Timur istilalarının getirdiği yıkım ve Safevî Devri nin yoğun yapı faaliyeti, Büyük Selçuklu eserlerini silememiştir. Bunda, seçilen malzemenin ve uygulanan sağlam tekniğin rolü büyüktür. Moğol ve Timur istilalarına rağmen, yalnızca İran da yirmi beş kadar kümbet günümüze kadar ulaşabilmiştir. Diğer eserler; Afganistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Irak ve hatta Anadolu ya kadar uzanan topraklar üzerine yayılmıştır. Eserlerin inşaatında tuğla malzemelerinin kullanılmış olması bölgedeki ham madde imkânlarıyla açıklanabilir. Harezmşahlar Devleti nin merkezi Gürgenç bir ilim ve kültür merkeziydi. Pek çok mimari esere sahipti. Ancak Moğol istilası ile devlet yıkıldığında Gürgenç ve diğer şehirlerdeki eserler de ortadan kaldırıldı. Pek az eser ayakta kalabildi. Güney Harezm deki Aksaray-Ding Kümbeti, Gürgenç teki Fahrü ddin Razî ve Sultan Tekiş kümbetleri bunlar arasındadır.? 1. Karahanlıların Türk-İslam sanatı açısından önemi nasıl yorumlanabilir? 2. Karahanlılar dönemine ait mimari eserlere örnekler veriniz. 3. Gaznelilere ait ünlü mimari eserler nelerdir? 4. Selçuklular medrese yapımına niçin önem vermişlerdir? 5. Harezm eserleri niçin günümüze kadar ulaşamamıştır? 135

136 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME 1. İlk Türk İslam devletleriyle ilgili aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? A. Devletlerini içine girdikleri medeniyetin şartlarına uygun bir şekilde kurdular. B. Türkçe isim ve unvanlarının yanı sıra İslami isimler, unvanlar ve lakaplar aldılar. C. Abbasiler ve Sâmânîlerden aldıkları müesseselere ve geleneklere bünyelerinde yer verdiler D. Orta Asya dan getirdikleri müesseseleri ve gelenekleri tamamen unuttular. 2. Orta Asya da kurulan ve İslam dinini Orta Asya Türk toplulukları arasında yaymayı kendilerine başlıca gaye edinen ilk Türk-İslam devleti aşağıdakilerden hangisidir? A. Gazneliler B. Samanoğulları C. Abbasiler D. Karahanlılar 3. Aşağıdakilerden hangisi ilk Türk -İslam devletlerinde evlilik adetleriyle ilgili kavramlardan biri değildir? A. Arkuçı B. Ağırlık C. İlteber D. Küden 4. Aşağıdaki kavramlardan hangisi Hun Türklerinden itibaren devlet yönetiminde siyasi hâkimiyet gücünü ifade eder. A. Töre B. Kut C. Tanrı-Kral D. Naip 5. Selçuklularda Hükümdarların erkek çocukları olan şehzadeler, küçük yaşta yönetici olarak vilayetlere gönderilirlerdi. Şehzadelerin devlet yönetimi konusunda tecrübe sahibi olup yetiştirilmesine büyük bir önem verilirdi. Bir bölge veya eyaletin başına yönetici olarak tayin edilen şehzadenin yanına onları tecrübeli bir şekilde yetiştirmek amacıyla gönderilen görevlinin unvanı aşağıdakilerden hangisidir? A. Atabey B. Naip C. Emir-i Silah D. Hacip 136

137 6. Harzemşahlarda, hükümdara verilen dilekçeleri kabul eden ve perşembe akşamları hükümdara arz eden saray görevlisi aşağıdakilerden hangisidir? A. Üstadüddar B. Kıssadar C. Emir-i Şikar D. Emir-i Çaşnigir 7. Tolunoğullarında ordunun ana unsurunu aşağıdakilerden hangisi oluşturmuştur? A. Sudanlılar B. Karluklar C. Kıpçaklar D. Berberiler 8. Selçuklularda emirlere, valilere, komutanlara yaptıkları hizmet karşılığında maaş yerine hangi toprakların vergi gelirleri verilirdi? A. Has B. Vakıf C. Mülk D. İkta 9. Aşağıdakilerden hangisi ilk Türk-İslam devletlerinde adalet sistemiyle ilgili kavramlardan biri değildir? A. Gulam B. Kad il Kudat C. Divan-ı Mezâlim D. Emir-i Dad 10. Selçuklular zamanında ilk medrese aşağıdaki hükümdarlardan hangisinin zamanında yapılmıştır? A. Alp Arslan B. Melikşah C. Tuğrul Bey D. Mehmet Tapar 137

138

139 4. ÜNİTE ORTA ASYA VE YAKIN DOĞU DA KURULAN DİĞER DEVLETLER Mısırda Camii Önünde Alışveriş Yapan İnsanlara Ait Yağlı BoyaTablo Kudüs te Bulunan Mescidi Aksa ya Ait Yağlı Boya Tablo

140 Bu ünitenin sonunda; NELER ÖĞRENECEĞİZ? 1. Tarihî olayların sosyal, hukuki, ekonomik, dinî, fikrî sorunlar bütünü olduğunu kavrayacak, 2. Türklerin çeşitli zamanlarda ve yerlerde ayrı ayrı devletler kurmalarına rağmen, kendilerine özgü kültür ve medeniyetlerini bozmadıklarını, gittikleri yerlerde de yaydıklarını ve günümüze kadar uzanan millî bir kültür meydana getirmiş olduklarını görecek, 3. Tarihî olaylara yön veren kişilerin, yerinde ve zamanında gösterdikleri uzak görüşlülük, yüksek kavrayış, cesaret, fedakârlık ve kahramanlıkları veya uzağı göremeyişleri ve bilinçsiz davranışları sebebiyle olayların ve tarihin akışını nasıl etkilediklerini öğreneceksiniz. ANAHTAR KAVRAMLAR DARÜL HİKME ŞİİLİK BATİNİ DİNAR KUDÜS KÖLEMEN HITTİN TEMUÇİN ALİ KUŞÇU RASATHANE SEMERKANT NEVRUZ TAÇ MAHAL 140

141 GİRİŞ TARİH 6 Sevgili Öğrenciler! Bu ünitede; II. ünitede öğrenmiş olduğunuz Türk-İslam devletlerinden başka Orta Asya ve Yakın Doğu da kurulmuş olan FâtımîlerEyyubiler, Memlukler, Moğol İmparatorluğu, Timur ve Babür devletlerinin siyasi tarihleri ile kültür ve uygarlıkları hakkında bilgi edineceksiniz. OKUYALIM Abbasi Hilafet inin zayıflamasıyla birlikte kurulan bağımsız devletler, fikrî hareketin canlanmasını ve kültür faaliyetlerinin yoğunlaşmasını temin etmişlerdir. Bu asırda Yunanca, Farsça ve Hintçeden önemli tercümeler yapılmış, bunun yanı sıra telif eserlerde de önemli bir canlılık görülmüştür. Öyle ki, bu asırda İslami düşünce gıpta edilecek duruma gelmiştir. Bunda idarecilerin, ilim ve ilim ehline destek olmaları ve yeni fetihlerin de payı büyük olmuştur. Doğuda Samanoğulları, Gazneliler, Büveyhîler ve Hamdanîler; Mısır da Tolunoğulları, İhşidiler ve Fâtımîler; Endülüs te de Emevîler, bu konuda gelişmiş devletlerdir. İslam âleminde genel bir dağınıklık ve çözülmüşlük olmasına ayrıca ; Abbasilerin zayıflığına rağmen, bağımsız devletlerdeki iktisadi bolluk, yerleşik hayatın yaygınlaşmasına ve ilmin gelişmesine zemin hazırlamıştır. Bu konuda İbn Haldun şunları kaydetmektedir: İlim ve teknikte ilerleme; ülkenin imarı, ekonomik durumu, yerleşik ve sosyal hayatı ilme paralellik arzeder. Bunun sebebi, öğretimin kabiliyet ve sanatla ilgili olmasıdır. Kabiliyet ve medeniyet özellikle şehirlerde gelişir. Şehirlerin nüfusu, bayındırlığı, yerleşik ve içtimai hayatın itiyat ve icaplarının halk arasında yayılması oranında kültür gelişir ve değişik ilimler de o nispette ilerleme imkânı bulur. Çünkü medeni ve içtimai hayatın icapları, geçinme için gereken nesnelerden olmayıp, ek şeylerdendir. Cemiyet fertlerinin emek ve çalışmaları, geçinmeleri için gereken miktardan fazla kazanç temin ederse, o cemiyetin fertleri geçinmelerinden artan vakit ve emeklerini ilim, fen ve sanatı öğrenmeye sarfedebilirler. (Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi C,5 s,247)? 1. Abbasilerin zayıflamasıyla birlikte ortaya çıkan devletlerin İslam tarihindeki ilmî hareketler açısından katkıları hakkında neler söylenebilir? 2. İbni Haldun a göre ilim,sanat ve fennin gelişmesi hangi unsurlara bağlıdır? 141

142 1. FÂTIMÎLER Fâtımîler yılları arasında Kuzey Afrika, Mısır ve Suriye de hüküm süren bir Şii devletidir. Hanedan adını Hz. Fâtıma dan alır. Devletin kurucuları kendilerinin Hz. Fâtıma ve Hz. Ali yoluyla Hz.Peygamber in soyundan geldiklerini iddia ederler. Bu iddianın doğruluğu eski ve yeni tarihçiler arasında tartışma konusu olmuş ve kesin bir hükme ulaşılamamıştır. Fâtımî Devleti nin esası İsmâilîlik hareketine dayanır. Bu hareket, altıncı imam Ca fer es, Sâdık ın çevresinde başlatılan tartışmalarla ortaya çıktı. İsmâilîler Ca fer es Sâdık ın, oğlu İsmail i kendisnden sonra halife tayin ettiğini kabul ederler. İsmâilîler Abbasiler döneminde oldukça güçlendiler. Hz. Ali ve oğullarının yaşadıkları olayları sürekli olarak gündeme getirirek ve bu olayları istismar ederek Kuzey Afrika da bir çok taraftar topladılar. Bu propagandalalarla güçlenen İsmâilî mezhebinin o zamanlardaki lideri durumunda olan Ubeydul- Harita 04.01: Sasaniler ve Komşuları lah Tunus taki Ağlebiler Devleti ni yıkarak Fâtımîler Devleti ni kurdu(909).ubeydullah Mehdi Lidinillah ve Emirül müminin unvanlarını alarak halife ilan edildi.ubeydullah Doğu İfrikiyye sahilindeki bir yarımadada Mehdiyye adıyla anılan bir şehir kurdu ve burayı başkent yaptı. Fâtımîler ilk dönemlerinde birçok güçlükle karşılaştılar. Kuzey Afrika Ehl-i sünnet ile (özellikle Mâliki mezhebine mensup olanlar) Haricîler arasında paylaşılmıştı. İsmâilî mezhebi bölgede mevcut olan karışıklığı daha da arttırdı.bölgede aynı zamanda iki siyasi güç daha vardı.bunlar Rüstemiler ile Fas taki Alevî İdrisi Devleti ydi. Bu dönemde Fâtımîleri en çok uğraştıran, Haricîlerin büyük kısmının desteğini alan Ebu Yezid in isyanı idi. Birçok Fâtımîşehrini işgal eden Yezid, başkenti kuşattı. Halife Ubeydullah bu sırada öldü. Halife Ubeydullah ın oğlu Mansur un Ebu Yezid i bir savaş sırasında öldürmesi ile iç karışıklıklar sona erdi. Fâtımî Halifeliği Kuzey Afrika da hedeflerini gerçekleştiremeyeceğini anladı. Çünkü eldeki imkânlar çok azdı ve Mâlikî âlimleri de onlara karşı direniyordu. Ayrıca Kuzey Afrika nın dağlık coğrafi yapısından kaynaklanan zorluklar burayı ele geçirmeyi güçleştiriyordu. Fâtımîler İslâm dünyasına hakim olabilmek için doğuya hakim olup özellikle Mısır ı ele geçirmekten ve doğuya doğru yayılmaktan başka çarelerinin olmadığını biliyorlardı. 142

143 Fâtımîler Mısır a birçok akın düzenlemişlerse de İhşidoğullarının şiddetli direnişi ile karşılaşmışlar, Mısır ı almayı başaramamışlardı. İhşidilerin son güçlü valisi Kâfur un ölümünden sonra Mısır da başgösteren iç karışıklıklar Fâtımîler için yeni bir fırsat oldu.temmuz 969 yılında Fâtımîler herhangi bir direnişle karşılaşmadan Mısır ı ele geçirdiler. Böylece Mısır da İhidoğullarının yerini Fâtımîler aldı. Bu sırada Fâtımî Halifesi Muiz Lidinillah tı. Mısır ı alan Fâtımîler, Müslümanların kutsal şehirleri Mekke ve Medine yi de almak için harekete geçtiler. Çünkü İslam aleminde hakimiyetin Mekke ve Medine de(harameyn) adına hutbe okunan kimseye ait olacağına inanıyorlardı. Fâtımîler bu şehirleri kolaylıkla aldılar. Daha sonra Suriye ye yönelerek Şam ı ele geçirdiler (988). Fâtımîlerin başında yıllrında El hakim Biemrillah bulundu yıllarında ise ez zahir Lizazi Dinillah halifeydi. Fâtımîler Devleti Müstansır- Billâh ın zamanında ( ) en geniş sınırlarına ulaştı. Mısır, Güney Suriye bölgesi, Kuzey Afrika, Sicilya, Afrika nın Kızıldeniz sahilleri, Hicaz ve Yemen bu devletin sınırları içindeydi. Fâtımîler Müslümanlarla Rumların çekişme alanı alanı olan Sicilya Adası na hakim olmak için Bizanslılarla karada ve denizde mücadele ederek onları yenilgiye uğratmışlardır. Müstansır-Billâh döneminde devlete karşı iç isyanlar da çıkmaya başladı. Fâtımîler Bağdat ta kendileri gibi Şii olan Büveyhoğullarını Abbasi Halifesi ne karşı desteklediler. Fakat Tuğrul Bey, Büveyhoğullarını Bağdat tan çıkararak Abbasi Halifesi ni onların baskısından kurtardı. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey ülkesine döndüktan sonra Türk kumandanlardan Arslan Besasiri Bağdat a girip hutbeyi Fâtımî halifesi adına okutunca, Tuğrul Bey ikinci defa Bağdat a gelerek Arslan Besasiri yi etkisiz hâle getirdi (1055). Büyük Selçuklu sultanlarından Alp Arslan da Fâtımîlere son vermek için Suriye ye girdi ve Hâlep i aldı. Bu sırada, Bizans İmparatoru Romen Diyojen in Anadolu ya yürümesi ile Alp Arslan ın Suriye seferi yarım kaldı (1071). I. Haçlı Seferi sonunda Hristiyan Avrupalılar Kudüs ü alarak burada bir krallık kurdu. Fâtımîler, Haçlılarla zaman zaman iş birliği yapmakla birlikte, onlarla mücadeleye de girdiler fakat başarılı olamadılar. Fâtımîler son dönemlerinde Kudüs Krallığı nın saldırıları ile karşılaştılar.bu sırada görevden alınan Fâtımî Veziri Şaver, Musul Atabeyi Nureddin Mahmut Zengi den yardım istedi. Amacı, vezirlik makamına yeniden kavuşmaktı. Mahmut Zengi, komutanlarından Şirkuh u bir ordu ile Mısır a gönderdi. Şaver in ölümünden sonra vezirliği Şirkuh ele geçirdi. Şirkuh ölünce ordusunda yer alan yeğeni Selahaddin onun yerini aldı. Selahaddin 1171 yılında Fâtımî Devleti ne son vererek Mısır da Eyyubi Devleti ni kurdu. Hutbeyi Abbasi halifesi adına okuttu. Böylece Mısır da Fâtımî Devleti sona ererken onların yerini Eyyubiler aldı. 143

144 Fâtımîlerde Kültür ve Uygarlık Devlet Yönetimi Fâtımî Devleti hakimiyetindeki topraklarda çeşitli ırklara mensup ve değişik sosyal yapılara sahip kavimler yaşıyordu. Fâtımîler başta Mağribliler, Türkler, Deylemliler, Sudanlılar ve Ermeniler olmak üzere birçok kavimden faydalanmışlardır. Zimmîlerin tecrübelerinden ve özellikle mali konularda Kıptîler den istifade etmişlerdir. Devletteki bu tür görevlere onlar getirilmiş ve Sünni Müslümanlar buralardan uzaklaştırılmıştır. Fâtımîler Mısır da merkeziyetçi bir yönetim sistemi kurdu. Buna göre devletin başında bulunan halife (imam) Şii İsmâilîler e göre Allah ın yeryüzündeki temsilcisi kabul edilir ve bütün otorite ona aittir.halifeler çoğunlukla veraset yoluyla başa geçtiler. Ülke, ilk halifeler zamanında çok iyi yönetildi. Çocuk yaştaki halifelerin görev yaptığı zamanlarda yönetim vezirlerin ve güçlü komutanların eline geçti. Bunların bazıları başarılı olarak devletin ömrünü uzatmayı başardılar. Mısır da Fâtımîler döneminde vezir tabiri ilk defa Halife Azîz-Billâh döneminden itibaren kullanılmaya başlandı. Vezirlerin çoğu Hıristiyandı. Ordu Fâtımî ordusu Türkler, Rumlar, Sicilyalılar, siyah köleler, gibi güçlerden oluşuyordu. Fâtımî ordusunun idaresi Dîvânü l-ceyş diye bilinen bir divana bırakılmıştır. Fâtımî ordusunda piyade ve süvari birlikleri vardı. İlk dönemlerden itibaren Fâtımî donanması Akdeniz de önemli rol oynamıştır. Donanmaya önem verilmesi Akdeniz tamamına hakim olma maksadına yöneliktir. Fâtımîler Mısır da iki tersane kurmuşlardır.burada donanmanın ve devletin mallarını taşıyacak gemiler yapılırdı. Büyük harp gemileri Fustat, İskenderiye ve Dimyat ta inşa edilirdi. Donanmayı Dîvânü l-cihâd kontrol ederdi, bu divan aynı zamanda Dîvânü l-amâir diye de bilinirdi. Ekonomi Mısır Orta çağ da uzun müddet milletlerarası ticaretin önemli merkezi durumundaydı ve İslam beldelerinin dışından gelen tüccarlarla dolup taşıyordu.mısır bu özelliğini Fâtımîler zamanında da devam ettirdi. Avrupa dan ve Bizans tan gelen tüccarlar İskenderiye ye ulaşır, bazen de Dimyat ve Tinnis e kadar giderlerdi. Yabancı tüccarlara ayrılan misafirhane Dârü Mânik adıyla bilinirdi. Fâtımîler zamanında Mısır ın gelir kaynakları iki kısma ayrılmıştı: 1. Harâcî Mal (Hububat, hurma, üzüm ve meyve yetiştiricilerinden alınan yıllık vergilerle çiftçilerden alınan hediyelerdir) Hilâlî Mal (İş yerleri, dükkânlar, hamamlar, fırınlar, değirmenler vb. yerlerden aylık olarak alınan gelirlerdi.) Aynı şekilde ülkeye giren bütün mallardan gümrük vergisi alınırdı. Fâtımîler döneminde hiçbir ürün, sanat ve meslek vergiden muaf tutulmamıştır. Fâtımî Devleti nin en önemli gelir kaynağı cevâlî veya cizye denilen vergi idi. Bu vergi zimmilerden alınırdı. Hazinenin gelir kaynaklarından biri de mirasçı bırakmaksızın ölen kimselerin geride kalan mallarıdır. Fâtımîler döneminde haraç ve 144

145 arazi vergisi iltizam usulüyle toplanırdı. İltizam açık arttırma yoluyla en yüksek parayı verende kalırdı. Devlet gelirleri; yöneticiler, komutanlar ve memurlar arasında paylaştırılırdı. Bunlar, bolluk ve lüks içinde yaşıyorlardı. Halk ise yoksuldu. Ülkede sık sık iç isyanlar çıkmasının sebebi de buydu. Sanat Fâtımîler İslam sanatına bir yandan Kuzey Afrika diğer yandan İran sanat anlayışının girmesine hizmet ettiler. En ünlü Fâtımî eserlerinden birisi Kahire deki El-Ezher Camiidir. Camide İran sanatının etkileri Resim 04.01: Ezher Cami siyle İlgili Bir Görüntü Kahire-Mısır belirgindir. Kahire surları da günümüze kadar ulaşan Fâtımî eserlerinden biridir. Fâtımî sanatı, İslam sanatı içinde özel bir yere sahiptir. Yapıların dış yüzeylerini niş (camilerdeki kubbelerde bırakılan küçük yuvarlak açıklık girintilerle süslemişlerdir. Mimaride çini kullanımı ileri bir düzeyde idi. Fâtımî camilerinde görülen kırık kemerler Batı dan da etkilenildiğini gösterir. Resim 04.02: Fâtımîler Dönemine Ait Seramik Vazo ve Sırlı Kap Bilim ve Kültür Hayatı Fâtımîler eğitim ve öğretime önem verirlerdi. Bu dönemde Kahire de Darû l Hikme adıyla bir medrese açıldı. Bu medresede okuma salonları, kütüphaneler ve çok sayıda ders çalışma odaları mevcuttu. Bütün bilimlerin okutulduğu bu medresede, birçok bilim adamı çalışıyordu. Kahire Üniversitesi binası (El-Ezher Camii) bu dönemde kuruldu. Fâtımîler devrinde okutulan başlıca ilimler tefsir, kıraat, hadis, fıkıh, kelâm, nahiv, lügat, beyân ve edebiyat gibi naklî ilimlerle felsefe, hendese, ast- 145

146 ronomi, musiki, tıp, kimya, sihir, riyâziyyât, tarih ve coğrafya gibi akli ilimlerdir. Fâtımîler in kütüphaneleri bazı tarihçilerin ifadesiyle tam bir dünya harikası idi. O dönemde İslam dünyasının hiçbir yerinde Kahire Sarayı ndaki kadar çok kitap yoktu. Bu kütüphane Selâhaddîn Eyyubi nin idareyi ele geçirmesinden sonra satışa çıkarılmış ve haftanın iki günü yapılan satışlar tam on yıl devam etmiştir. FÂTİMÎLERİN TARİHTEKİ ÖNEMLERİ VE BÂTINİLIK PROPAGANDALARI Fâtımîlerin, İslam tarihindeki etkileri büyüktür. Çünkü İslam dünyasındaki ayrılıklarda onlar büyük rol oynadılar. 765 yılında Hz. Ali soyundan olan 6.İmam Cafer Sadık ölmüştür. Yerine büyük oğlu İsmail in imam olması kararlaştırılmış ancak tam bilinmeyen sebeplerden dolayı bundan vazgeçilmiştir. İsmail in küçük kardeşi Musa nın imam yapılması Şiiler arasındaki ilk kesin ayrılığa sebep olmuştur. Musa nın tarafını tutanlar, Şiiliğin ılımlı bir kolunu teşkil etmişlerdir. İsmail in tarafını tutanlar ise İsmaililik adı altında toplanmışlardır. İsmaililer, Kur an-ı Kerim in açık manalarına inanmayıp kendilerine göre başka manalar çıkarmışlardır. Onlara göre Kur an ın, görünen açık manaları yanında bir de bâtın yani iç, gizli manaları vardı. Bu çerçevede Kur an a tamamen ters ve sapık inançlarla hareket eden İsmaililere Bâtıniler de denmiştir. IX. yüzyılın ikinci yansından itibaren Bâtıniler, fikirlerini yaymak için her tarafa dâiler (propagandacılar) gönderdiler. Onlar vasıtasıyla İslam dünyasında taraftar kazanmaya çalıştılar. Şiilerin (Bâtınilerin) ilk büyük başarıları da fazlaca taraftar buldukları Kuzey Afrika da Fâtımî Devleti ni kurmaları oldu. Fâtımî Devleti nin kuruluşu ile İslam dünyası fikri akımlar yanında, fiilî olarak da ikiye ayrıldı. Çünkü Sünniliğin temsilcisi olan Abbasi Devleti gibi, Fâtımîler de halifeliği kendilerinin temsil ettiklerine inanıyorlardı. Fâtımîler, Şiiliği yaymak için propagandacılar yetiştirmek üzere Dârül-Hikme adında yüksek öğretim müesseselerini kurdular. Dâilerini de daha ziyade Sünniliği ve dolayısıyla Abbasi Halifeliğini tutan Selçuklu ülkelerine gönderdiler. Selçuklu Devleti de Fâtımîlere aynı metodla karşılık verdi. Ülkede çok sayıda medreseler açtı. Hatırlanacağı gibi, Selçuklularda medreselerin kurulma sebeplerinden birisi de onların çevrelerindeki dinî-siyasi propagandalara karşı koymak ihtiyacı duymaları idi. Bâtınilik görüşünü benimseyen en ünlü dâilerden birisi Hasan Sabbah tır. İran lı olan Hasan Sabah 1072 yılında özel surette yetiştirilmek üzere Fâtımî Halifesi nin yanına gönderilmiştir. Hasan Sabbah 1081 yılında İran a geri dönmüştür. Özellikle Alamut Kalesi ni ele geçirdikten sonra faaliyetini artırmıştır. Hasan Sabbah, Fâtımî Devleti nin dıştan yaptığı mücadeleyi Selçuklu ülkesinin içine nakletmiştir. Fâtımîlerle ilgilisini kesen Hasan Sabbah, Selçukluların kurdukları siyasi ve sosyal 146

147 düzeni yıkmak için çalışmıştır. Bâtıniliğin yayılmasını önlemek için çalışan devlet adamlarını hançerleterek öldürtmüştür. Bu yönüyle, gizli ve sert metotları ile Bâtıni hareketi ihtilalci bir karakter kazanmıştır. Hasan Sabbah, adamlarının cesaretlerini artırmak için onlara haşhaş (afyon) içirerek her istediğini yaptırmıştır. Bu yüzden Bâtıni hareketi taraftarlarına Haşhaşiler de denilmiştir. Selçuklu sultanları ve vezir Nizamülmülk, Bâtınilere karşı büyük mücadele vermişlerdir. Çünkü Bâtıniler, büyük şehirlerde fakir halk üzerinde etkili olarak sosyal düzeni sarsmaya başlamışlardır. Sultan Sancar döneminde, Bâtınilerle mücadele devam etmiştir. Ancak bu dönemde Bâtınilik bir mezhep olarak da kabul edilmiştir. Bunun sonucunda halk Şiiler ve Sünniler olarak iki düşman sınıfa ayrılmıştır. Bu durum ise Selçuklu Devleti nin yıkılmasında büyük rol oynamıştır. Bu bilgilerde anlatıldığı gibi Fâtımîlerin propagandaları, Büyük Selçuklu Devleti ni de etkilemiştir. Bâtıniliğin beyni ve yayılma merkezi olan Alamut Kalesi ise, Moğollar zamanına kadar yaşamıştır. İlhanlı Hakanı Hülâgü 1256 yılında kaleyi zapt edip Bâtınilerin faaliyetlerine son vermiştir.? 1. Fâtımî devleti kimin tarafından nerede kurulmuştur? 2. Fâtımîler en güçlü zamanlarını hangi halife zamanında yaşamışlardır? 3. Fâtımî sınırları nerelere kadar genişlemiştir? 4. Fâtımîler dâi adını verdikleri propagandacıları niçin yetiştirmişlerdir? 5. Fâtımîlere hangi siyasi güç son vermiştir? 2. EYYÛBİLER( ) Eyyubiler isimlerini hanedanın kurucusu Selahattin Eyyubi nin babası Necmeddin Eyyûb dan almıştır. Devletin kurucusu Selahaddin Eyyubi dir. Eyyubiler in tarih sahnesindeki önemli rolleri yıllarında yapılan Mısır seferleriyle başladı. Mısır seferleri şöyle başlar; Mısır da vezirlikten uzaklaştırılan FâtımîVeziri Şâver, Musul Atabeyi Nûreddin Mahmud Zengiden yardım istedi. Nûreddin Mahmud Zengî 1164 yılında Şîrkûh u bir birliğin başında Mısır a gönderirken yanına yardımcı olarak yeğeni Selahaddin i verdi. Haçlılar ın Mısır ı işgale teşebbüs etmeleri üzerine ( ) Fâtımî Halifesi Âdıd-Lidînillâh ve veziri Şâver, daha önce olduğu gibi Nûreddin Zengî ile Şîrkûh tan yardım istediler. Büyük çoğunluğu Türkler den oluşan 7000 civarındaki süvari birliğiyle Mısır ın yardımına giden Şîrkûh Mısır da idareyi ele geçirdi ve Fâtımî Halifesi tarafından vezir tayin edildi. İki ay sonra da öldü. Bunun üzerine yeğeni Selahaddin ordu kumandanları tarafından başkumandan seçildi. Ayrıca Halife onu amcasının yerine vezir tayin etti. Böylece Selahaddin, 26 Mart 1169 tarihinde hem Fâtımîveziri hem de Nûreddin Zengi nin Mısır ordusu başkumandanı oldu. Ancak tabi olduğu asıl hükümdar Nûreddin Zengi idi. 147

148 Selahaddin önce Fâtımî ordusunu ve taraftarlarını idareden uzaklaştırdı yılı sonlarında Dimyat ı kuşatan Bizans-Haçlı kuvvetlerini başarısızlığa uğrattı. İki asır devam eden Şii-Fâtımî idaresine rağmen Sünni kalabilen Mısır halkı Sünni olan Eyyubiler i destekledi. Selahaddin, bir süre sonra Fâtımî hilafetini ortadan kaldırıp Mısır da Abbasiler adına hutbe okuttu (13 Eylül 1171). Bu arada Kudüs Haçlı Krallığı na karşı başarılı seferler tertip etti ve Eyle yi aldı. Daha sonra Nûbe (Kuzey Sudan), Yemen ve Libya ya seferler düzenledi ve bu ülkeleri Nûreddin Zenginin devletine bağladı ( ). Bir taraftan da Bizans ve İtalyan şehir devletleriyle ikili anlaşmalar yaparak dış münasebetlerini geliştirdi. Mısır ın ticari ve iktisadi durumunu düzeltti. Donanmaya önem verdi. Mısır da az bulunan demir, kereste, zift gibi stratejik maddeleri temin etmeye çalıştı. Nûreddin Zengi nin Dımaşk ta ölümü üzerine (1174) yerine on bir yaşındaki oğlu el-melikü s-sâlih Nûreddin İsmail geçti.bunun üzerine Selahaddin bağımsızlığını ilan etti(1174).devletin başşehri Kahire idi. Selahaddin Eyyubi Dönemi Nurettin Mahmut un ölümü üzerine hükümdarlığını ilan eden Selahaddin, önce Suriye yi ele geçirdi. Daha sonra Irak topraklarının önemli bir kısmını fethetti. Selahaddin i ünlü yapan olay Kudüs ü Haçlılardan almasıdır. Kudüs I. Haçlı Seferi sonunda Haçlılar tarafından ele geçirilmişti (1099). Filistin e yönelen Selahaddin, Kudüs kralını Hıttin de ağır bir yenilgiye uğrattı (1187). Eyyubiler, Hıttin zaferi ile Kudüs ve Filistin i ele geçirdiler. Bu olay bütün İslam dünyasında ve Batı da Selahaddin e büyük ün kazandırdı. Kudüs ün Müslümanlarca geri alınması, III. Haçlı Seferi nin düzenlenmesine neden oldu. Bu sefere Alman imparatoru ile İngiltere ve Fransa kralları katıldılar. Alman imparatoru, Tarsus yakınlarında öldü. Ordusu dağıldı. İngiltere ve Fransa kralları Akka Kalesi ni kuşattılar. Müslümanlar, Akka nın Haçlılar tarafından alınmasını önleyemediler. Haçlılar daha sonra Kudüs ü kuşattılar. Kuşatma üç ayı aşkın bir süre sürdü. Fakat Haçlı ordusu bir sonuç alamadı. Resim 04.03: Şam daki Selahaddin Eyyubi Anıtı İngiltere Kralı Arslan Yürekli Rişar Selahaddin Eyyubi ile bir antlaşma yaparak Avrupa ya döndü. Antlaşmaya göre, Hristiyan Avrupalılar Kudüs ü serbestçe ziyaret edebileceklerdi. 148

149 OKUYALIM Hz.Peygamberin miraca çıktığı Mescid-i Aksa Hıristiyanların elindeyken ben nasıl uyurum. (Selahattin Eyyubi) Selahaddin Eyyubi 1174 te Nureddin in ölümünden sonra, Müslüman dünyası içinde çıkan iktidar kavgalarını kazanarak Zengi nin topraklarında tekrar İslam birliğini sağlayan komutan, Suriye ve Mısır Hükümdarı Selahaddin Eyyubi olacaktı. Berka çöllerinden Dicle kıyılarına kadar uzanan hâkimiyet sahası ile haçlıların topraklarını bir çember içine almıştı. Latin Krallığı ile Selahaddin Eyyubi arasındaki mücadeleyi iyice geren isimse, Müslümanlara yaptığı zulümle kötü bir şöhret edinen el-kerak Kalesi Komutanı Renaud de Chatillon du. Selahaddin ve komutasındaki 12 bin civarında asker, 4 Temmuz 1187 deki Hıttin Savaşı nda, 80 bin Frenki bozguna uğrattı. Krallığın ortaya çıkarabildiği en büyük ordu imha edilmişti. Sultan Selahaddin in bu zaferinin ardından 2 Ekim de Kudüs ün teslim alınması ile şehirdeki Haçlı hâkimiyeti de sona eriyordu. Selahattin in fetihleri, Doğu nun mücadele gücünü ortaya koymak açısından önemliydi. Selahaddin, muzaffer ve kahraman ordusuyla Kudüs e dahil olduğu zaman bütün haçları ve çanları yıktırmış, camilere buhurlar ve gül sularıyla ıtırlı kokular saçmıştı. Bir zamanlar Hz. Ömer in fazl ve büyüklüğüne şahit olan bu yerlerde şimdi yine Ezan-ı Muhammedi okunmaya başlamıştı. Herkes, hakkın zulüm ve taassuba galip gelmesini büyük bir coşkuyla alkışlamıştı. Ali Çimen- Göknur Göğebakan,Tarihi Değiştiren Savaşlar s 124 ten de yararlanılarak yazar tarafından hazırlanmıştır.? Kudüs ü alması Selahaddin Eyyubi ye nasıl bir itibar kazandırmış olabilir? Resim 04.04: Selahaddin Eyyubi Türbesi-Şam 149

150 Haçlılarla yaptığı barışın ardından ülkesinin savunma tedbirlerini almakla meşgul olan ve daha sonra devlet yönetimini yeniden düzenlemek isteyen Selahaddin 4 Mart 1193 tarihinde Dımaşk ta vefat etti. Bu sırada devletin sınırları Trablusgarp tan Hemedan ve Ahlat a, Yemen den Malatya ya kadar uzanıyordu. Selahaddin Eyyubi, sağlığında ülkesini oğulları ve kardeşleri arasında paylaştırmıştı. Onun ölümüyle ülke topraklarında dört ayrı devlet kuruldu. Kardeşi Turanşah Yemen de, diğer kardeşi Melik Adil Ürdün ve Kuzey Mezopotamya da, Selahaddin in oğullarından el-aziz Mısır da, el-zahir de Hâlep te (Suriye) kendi devletlerini kurdular. Harita 04.02: Eyyubiler Eyyubi Devleti ninyıkılışı Selahaddin in oğulları birbirleriyle mücadeleye girdiler. Bundan yararlanan Selahaddin in kardeşi Melik Adil, yeğenlerini mağlup ederek Şam Eyyubilerini ortadan kaldırdı. Halep Eyyubilerini de kendisine bağladı. Ülkede birlik ve düzeni sağladı. Halk, onun yönetiminde huzur içinde yaşadı. Melik Adil, Haçlılarla da başarılı savaşlar yaptı. Haçlıların Dimyat a saldıracakları haberini alınca gerekli hazırlıkları yaparken öldü (1218). Melik Adil de kardeşi Selahaddin gibi ülkeyi oğulları arasında paylaştırdı. Birçok sayıda Eyyubi Devleti kuruldu. Bunlardan en ünlüleri Mısıra hâkim olan Kâmil ve Şam a hâkim olan Eşrefin kurduğu devletlerdir. Bu devletler kendi aralarında devamlı savaştıkları için hiçbir Eyyubi hükümdarı birliği sağlayamadı. Bunlar, bu dönemde Anadolu ya hâkim olan Türkiye Selçukluları ile iyi ilişkiler kurdular. Kamil in yerine oğlu Salih geçti. Eyyubileri eski gücüne kavuşturmak için Kıpçak Türklerinden bir ordu kurarak ülkede birliği sağlamaya çalıştı. Bu sırada VII. Haçlı Seferi nde Dimyat Haçlıların eline geçti. Ordusuyla Dimyat üzerine yürüyen Salih yolda hastalanarak öldü. Yerine oğlu Turan Şah geçti. Onun döneminde Saint Louis (Sen Lui) komutasındaki Haçlı ordusu ile Mansure de yapılan savaşta büyük başarılar elde edildi. Sen Lui esir alındı. Turan Şah, Sen Lui ile antlaşma yaparak Dimyat ı geri aldı. Ayrıca Sen Lui, büyük miktar- 150

151 da kurtuluş parası ödedi. Turan Şah ın Haçlılarla antlaşma yapması ordu içerisindeki Memluklerin (Kıpçak Türklerinin) harekete geçmesine neden oldu. Memluk komutanı Aybek, Turan Şahı yakalatarak öldürttü (1250). Bu olay, Eyyubi Devleti nin yıkılışı olarak kabul edilmektedir. Eyyubi Devleti nin yıkılmasından sonra Mısır toprakları üzerinde Memluk Devleti kuruldu. Eyyubi Devleti nin kolları olan Şam, Hama, Humus, Hâlep, Silvan, Yemen, Kerek Moğollar ve Memlukler tarafından ortadan kaldırıldılar. Bunlar içinde en uzun yaşayan kol olan Hısn-ı Keyfa Eyyubileri ise Osmanlılar tarafından ortadan kaldırılmıştır(1524). Eyyubilerin Tarihi Önemi Selahaddin Eyyubi, Fâtımî Devleti ne son vererek Müslümanlar arasındaki mezhep kavgalarını önemli ölçüde önledi. Haçlılardan Kudüs ü alarak İslam dünyasına kazandırdı. Suriye ve Filistin üzerindeki Hristiyan üstünlüğüne son verdi. Mısır ın imarına önem veren Eyyubiler burada önemli eserler meydana getirdiler. Avrupalı şövalyeler arma sistemini Eyyubilerden almışlardır. Eyyubilerde Kültür ve Uygarlık Devlet Yönetimi Eyyubi Devleti merkeze bağlı vilâyetlerden, eyaletlerden, emirliklerden ve tabi hükümdarlıklardan meydana gelen bir sultanlıktı. Devlet şeriat hükümleri, elahkâmü s-sultâniyye denilen devlet adamlarının idari kararları, örf ve âdetlerden meydana gelen bir hukuk sistemiyle yönetiliyordu. Devlet teşkilatının başında büyük sultan, hanedana mensup melikler, emirler (beyler) ve vezirler vardı. Eyyubiler, sarı zemin üzerinde kırmızı kartal arması taşıyan bayrağı Zengilerden almışlardı. Devlet her yönüyle bir Türk devletiydi. Bu hususa Selahaddin e yazılan iki kasidede açık olarak işaret edilmiştir. Bunlardan biri, Hâlep in fethi dolayısıyla yazılan, Arap milleti Türkler in devletiyle yüceldi. Ehl-i salîbin davası Eyyûb un oğlu tarafından perişan edildi beytiyle başlayan kaside, diğeri ise Akkâ nın fethi münasebetiyle yazılan ve, Allah a hamdolsun ki Haçlı devleti zelil oldu. Türkler le İslam dini yüceldi beytiyle başlayan kasidedir.(islam Ansiklopedisi C 12 s 24) Eyyubiler de devlet hanedanın ortak mülkü sayılıyordu. Hanedan mensubu emîrler melik unvanı alıyor, protokolde tâbi hükümdarlarla aynı seviyede tutuluyordu. Sultanın parada ve hutbede adı geçtiği gibi sarayının kapısı önünde günde beş defa nevbet çalınırdı. Sultanın çıkardığı emirler kanun hükmündeydi. Ancak yetkileri şeriatla ve idari geleneklerle sınırlıydı. Sultan savaşlarda başkumandanlık yapar, haftada iki defa şikayetleri dinlerdi. Önemli kararları ulemadan fetva alarak ve istişare meclisine danışarak alırdı. Saraydaki görevlilerin en önemlileri üstâdüddâr, hâcib, silâhdar, mîrâhur, devâdâr, taştdâr ve çavuştur. Sultanın idaredeki en büyük yardımcısı veziriydi. Vezir- 151

152 ler genellikle bürokratlardan tayin edilirdi. Vezirliğin alametleri arasında divit, hokka ve sarık bulunurdu. Sultandan başka ikinci derecede hükümdarların da vezirleri vardı. Devletin yazışmaları Dîvân-ı İnşâ tarafından yapılırdı. Sultanın fermanları, menşurları, mektupları bu divandan çıkardı. Tayin ve görevden almalar, istihbarat ve posta işleri de Dîvân-ı İnşâ ya bağlıydı. Eyyubiler de kuvvetli bir haberleşme ve posta teşkilatı mevcuttu. Bütün mali işlerden de Mal Divanı sorumluydu. Sivil idaredeki önemli görevlilerden biri de sultanın hazinedarıdır. Hazinedar has hazine ile ilgilenirdi. Buradan sultan tarafından dağıtılan bahşişler, hil atler, hediyeler ve saray masrafları karşılanırdı. Kale kumandanlığı yapan valiler bu devirdeki önemli görevliler arasında yer alıyordu. Bunlar askerlerden tayin edilirdi. Reisler de bu dönemdeki önemli memurlardandır. Her cemaatin ve her meslek erbabının bir reisi vardı. Bu reislerin en önemlileri, seyyidlerin ve şeriflerin reisi olan nakîbüleşraf ile reîsü-letıbbâ idi. Şahneler ve muhtesibler de önemli devlet görevlilerindendi. Bugünkü polis ve jandarma görevi yapan teşkilatın başı olan Şahne emîrler arasından, bugünkü belediye reisi görevini yapan muhtesib ise sivillerden tayin edilirdi. Bu dönemdeki önemli idari memurluklardan biri de elçilikti. Elçiler genellikle ilmiyeye mensup kişilerden seçilirdi. Ordu Selahaddin cihat fikrini canlı tutmak ve Kudüs ü Haçlılar dan geri almak için kuvvetli bir ordu bulundurmuş, devletin gelirinin çoğunu askerî maksatlar için harcamıştır. Eyyubiler dönemi boyunca Haçlı tehlikesi daima mevcut olduğundan hiçbir hükümdar ordu mevcudunu azaltamamıştır. Selahaddin kara ordusunun yanında donanmaya da büyük önem vermiştir. Onun devrinde donanmanın mali işleriyle uğraşan Dîvânü l-üstûl kurulmuştur. Askerler, daimî askerler ve gönüllüler olarak ikiye ayrılırdı. Eyyubi ordusunun çoğunluğunu Kıpçak Türkleri oluştururdu. Kara ordusunun esasını iktalı süvari birlikleri meydana getiriyordu. Bu süvariler tavâşî (Memluk) ve kara gulâm diye iki kısma ayrılıyordu. Hepsi süvari olan memlükler Eyyubi ordusunun muharip sınıfını meydana getiriyordu. Askerlere iktalarını Dîvânü l-ceyş denilen askerî maliye teşkilatı dağıtırdı. Ordu tulb denilen birliklere ayrılırdı. Her tulb 100 kişi civarında olup ayrı kösü ve sancağı vardı. Savaş anında ordu öncüler, sağ ve sol kanatlar, merkez, artçılar olmak üzere beş kısma ayrılırdı. Hücum müfrezelerine câlîşiyye, düşmanla temas hâlinde olan öncülere yezek denirdi Savaştan kaçanların iktaları ellerinden alınırdı. Ordunun zerdhâne denilen bir silah deposu ve bir de çarşısı bulunmaktaydı. Bu dönemde ateşli silah olarak neft kullanılırdı. Kaplar içinde ve el bombası şeklinde atılan neftin uçan çeşitleri de vardı. Orduda kullanılan diğer silahlar;ok, yay 152

153 ,kılıç,kalkan,gürz,topuz,sapan,mancınık,arrade,hücum kuleleri, ve koçbaşı idi. Adli Teşkilat TARİH 6 Adliye teşkilatının başında kâdılkudât bulunurdu. Kâdılkudât sultan tarafından tayin edilir, o da diğer kadıları tayin ederdi. Kadilkudât ülkedeki bütün kadıların başkanı idi. Genellikle bütün mezhep mensuplarının kadıları vardı. Başkadılar Şafiî mezhebine mensuptu. Adalet teşkilatına hükümdar dahil hiç kimse baskı yapamazdı. Ordu içinde meydana gelen davalara askerî mahkemeler bakardı. Bu mahkemelerin başkanı ise kadıasker idi. Adalet teşkilatında ayrıca başkanlığını sultan ya da naipin yaptığı mezâlim mahkemesi vardı. Bu mahkeme haftada iki gün toplanır, halkın şikâyetlerini dinler ve önemli davaları görüşürdü. Dil ve Edebiyat Eyyubiler Devleti nde dil ve edebiyat çalışmaları, özellikle Arap dili ve edebiyatı üzerine olmuştur. Bu devirde Arap nesri ve şiiri en parlak dönemlerinden birini yaşamıştır. Şiir, şairlerin geçim kaynağı, hükümdarların ise propaganda aracı olmuştu. Maliye ve Ekonomi Eyyubi Devleti nin tüm mali işleri, Mâl Divanı tarafından yürütülürdü. Devletin başlıca gelir kaynakları: haraç, cizye, öşür, zekât, ganimetlerin beşte biri, bağlı devlet ve beyliklerden alınan vergiler ve hediyelerden oluşurdu. Para olarak altın para kullanılırdı. Hâlep ve Şam gibi önemli merkezlerde darphaneler kurulmuştu. Devletin yanında özel kişiler de para bastırabilirdi. Devletin elde ettiği gelirler görevlilerin maaşlarının ödenmesi, ulaşım için gerekli yolların bakımı ve onarımı, bayındırlık hizmetleri, savaş giderlerinin karşılanması gibi çeşitli işlerde harcanırdı. Eyyubiler, tarım ve ticarette ileri bir düzeye ulaştılar. Tarımın gelişmesinde, Nil Nehri nin ve bu nehrin üzerine kurulan sulama kanallarının önemi büyüktü. Ticaretin gelişmesinde ise Mısır ın Baharat ve İpek yollarının kavşak noktasında bulanmasının etkisi vardı. Ticari emniyetin sağlanmasına da büyük önem verilmişti. Eyyubilerde tüccarlar ve sanatkârların sorunları ile ilgilenen lonca adlı meslek örgütleri vardı. Eyyubiler dokumacılıkta, silah ve madenî eşya yapımında da ileri bir düzeye ulaştılar. Bizans ve diğer Avrupa devletleri ile yapılan ticari antlaşmalar sayesinde ekonomi gelişmişti. Avrupa ya cam eşyalar ve silahlar ihraç edip onlardan kereste, demir ve zift gibi mallar alıyorlardı. Bilim ve Sanat Eyyubiler, bilginleri ve sanatçıları koruyarak onlara büyük önem verdiler. Bu dönemde monografi ve Genel İslam Tarihi konularında değerli eserler yazıldı. 153

154 Resim 04.05: Eyyubilerden Kalma Hâlep Kalesi nin Giriş Kısmı Abdüllâtif el Bağdadî, İbn Şeddat, İbn Asakir,el İsfahani gibi ünlü tarihçiler yetişti.ibn Asakir seksen ciltten oluşan ve en büyük şehir tarihi olan Dımaşk şehri tarihini yazdı. Dönemin ünlü felsefe âlimi Şahabeddin el Suhreverdi, Hikmet el İşrak adlı eserini yazdı. Ayrıca fıkıh, tasavvuf, kelam gibi İslami ilimler ile ilgilenen çok sayıda âlim yetişti. Eyyubiler devrinin ünlü tıp bilgini İbn Meymun matematik, astronomi, felsefe alanlarında da birçok eserler vermiştir. Eyyubilerde kuyumculuk, oymacılık, bakır ve cam işçiliği, kâğıt ve silah yapımı da ileri bir düzeye ulaşmıştır. Bu sanat dallarında günümüze ulaşan çok sayıda eser, dünyanın ünlü müzelerinde sergilenmektedir. Eyyubiler, mimari alanda da ileri bir düzeyde idiler. Selçuklu mimarisi örnek alınarak çok sayıda cami, medrese, hastane inşa edildi. Yapılarda genellikle tuğla kullanıldı. Kudüs Haçlılardan geri alındıktan sonra Kubbetü s-sahra ve Mescid-i Aksa yeni baştan tamir ettirildi. Kale, sur, burç, gözetleme kulesi gibi askerî amaçlı mimari yapılarda birçok yenilikler gerçekleştirildi. Eyyubiler, Nil Nehri ve bunun kolları üzerinde çok sayıda köprüler inşa ettiler. Bu dönemden günümüze ulaşan en önemli mimari eserler: Sultan Salih Necmettin Eyyüp Medresesi, Ebu Mansur İsmail Türbesi ve İmam Şafi Türbesi dir.? 1. Eyyubi Devleti nin kuruluşu ile Tolunoğulları Devleti nin kuruluşu arasında nasıl bir benzerlik vardır? 2. Dîvânü l-üstûl ne demektir, hangi amaçla kurulmuştur? 3. En büyük şehir tarihi olan Dımaşk şehri tarihini kim hangi dönemde yazmıştır? 4. Allah a hamdolsun ki Haçlı devleti zelil oldu. Türkler le İslam dini yüceldi beytiyle başlayan kaside hangi hükümdarın hangi başarısı üzerine yazılmıştır? 3. MemlukLER( ) I. Memluk Devleti nin Kurulması Memluk Arapça meleke fiili kökünden türemiş olup, sözlük manası efendisinin tasarrufu altında bulunan esir demektir. Memluk kelimesi zamanla İslam Tari- 154

155 Harita 04.03: Memluk Devleti TARİH 6 hinde harplerde esir düşerek veya tüccarlardan satın alınarak köle olan beyaz insanı ifade eder olmuştur. Bu manası ile Memluk hükümdar veya emirlerin muhafız birliklerinde görev yapan belli bir statüye sahip ücretli askeri ifade etmektedir. Bunların kurdukları devlete de Devletü l-memâlik (Memluk Devleti) denilmiştir. İslam tarihinde ilk defa Memluk (Beyaz Köle) kullananlar Abbasi halifeleri olmuşlardır. Onlar, Türklerden askeri birlikler oluşturdular. Küçük yaşta ülkelerinden getirilip, efendilerinin lütfü ile hürriyetlerine kavuşturulan bu Memlukler, zamanla nüfuzlarını artırarak, yeni vatan edindikleri topraklar üzerinde idareyi ellerine almaya başladılar. Örneğin Tolunoğlu Ahmet de Memluk sisteminden yetişmiş bir askerdir. Zamanla Abbasi ordusunda yükselerek Mısır Valisi oldu. Eyyubiler de Abbasiler gibi Türklerden yararlanmışlardır. Özellikle Eyyubi Sultanı Salih zamanında Kafkasya daki Kıpçak Türklerinden çok sayıda köle satın alınarak Eyyubi ordusunda görev verildi. Eyyubiler, bu Türk askerlere Memluk (kölemen) adını vermişlerdir. Eyyubi ordusundaki Türk askerleri(memlukler) çok geçmeden Eyyubi ordusunun en önemli unsuru hâline geldiler. Eyyubilerin Fransa Kralı IX. Louis liderliğindeki Haçlı ordusuna karşı gösterdikleri başarılı savaşlarda en büyük rolü bu askerler oynadı. Ancak yeni Eyyubi hükümdarı Turan Şah onların başarısını kıskandı ve liderlerini tahtının ortakları gibi görüp görevlerinden almaya başladı. Turan Şah ın Türk askerlerine kesin tavır alması üzerine 1249 yılında kanlı bir ayaklanma başlatan Memlukler şahı öldürerek iktidarı ele geçirdiler. Eski sultanlardan Melik Necmettin Salih in dul karısı Şecer-üd-Dürr ü sultan ilan ettiler. Ordu komutanlığına ise bir memluk komutanı olan İzzeddin Aybek getirildi. Kısa bir süre sonra Şecer-üd-Dürr, Aybek le evlenerek sultanlığı ona devretti.aybek in sultan olmasıyla Mısır da 250 yıldan fazla sürecek olan Memluk Devleti resmen kurulmuş oldu (3 Temmuz-1250). Arapça kaynaklarda Türkiye Devleti (el-devletü t Türkiye) olarak adlandırılan Türk Memlük Devleti (Kölemenler), Bahrî Memlükleri (Bahriyye, Birinci Memlükler; ) ve Burcî Memlükleri (Burciyye, İkinci Memlükler; Çerkez Memlukleri ) olmak üzere iki dönemde incelenebilir. (Türk Memluk Devleti nin Gelişmesi:) Memluk Devleti nin kurucusu olan Aybek, Suriye ve Filistin dolaylarında kurulan Eyyubi Devletleri ile mücadele etti. Mısır da, Memluk Devleti ne karşı başlatılan Arap isyanını bastırdı. Eyyubi emirleriy- 155

156 Resim 04.06: Memluk Kılıçları le ikinci bir barış yaparak yönetimde istikrarı sağladı. Bu arada Musul Emİri Bedreddin Lü lü ün kızıyla nişanlanması yüzünden hanımı Şecerüddürr ün emriyle bir suikast sonucunda öldürüldü (9 Nisan 1257). Aybek in ölümünden sonra (1257) yerine on beş yaşındaki oğlu Ali geçti. Bu sırada İslam tarihinin en kritik dönemlerinden biri yaşanıyordu. Moğollar Bağdat ı işgal ederek Abbasi halifeliğine son vermişler (1258) ve Suriye şehirlerini ele geçirmişlerdi. Moğol tehlikesinin önlenemeyeceği anlaşılınca çocuk yaştaki Memluk Sultanı Ali, tahttan indirildi. Kutuz, sultan ilan edildi (1259). Kutuz, bu sırada Filistin e giren İlhanlıları durdurmak amacıyla ordusunu toplayarak onların üzerine yürüdü. İki ordu Ayn-ı Calût denilen yerde karşılaştı (1260). İlhanlılar bu savaşta yenilerek geri çekilmek zorunda kaldılar. Sultan Kutuz bu zaferle Suriye ve Mısır ı Moğol istilâsından kurtardı. Ayn-ı Calût zaferinin kazanılmasında önemli rol oynayan komutanlardan biri de Baybars idi. Kutuz, bu savaş sırasında Baybars a Hâlep Valiliğini vaad etmişti. Fakat savaş sonrası vaadini yerine getirmeyince Baybars, Sultan Kutuz a karşı siyasimücadeleye girişti. Kutuz u yenen Baybars Memluk Sultanı oldu (1260). Baybars, Moğollardan kaçıp Mısır a sığınmış olan Abbasioğullarından El Mustansır ı Kahire de halife ilan etti. Böylece hilafetin koruyucusu sıfatıyla bütün İslam ülkelerinde nüfuz sahibi olmak istiyordu. Mekke Şerifi nin güvenini sağlayarak mukaddes bölgeyi ve Kızıldeniz i hâkimiyeti altına aldı. Baybars ın amacı, bütün İslam ülkelerini, Memlüklerin çevresinde toplamak ve İslam dünyası üzerinde hâkimiyet kurmaktı. Baybars, Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey gibi, dünya işleri ile din işlerini birbirinden ayırdı. Halifeler, din işleriyle uğraşacaklar ve sultana bağlı kalacaklardı. Resim 04.07: Memluk Sultanlarının Kabirlerini Gösteren Bir Fotoğraf Baybars, Ermeni Krallığı nı ve Nûbe Krallığı nı yıllık vergiye bağladı. Antakya Haçlı Prensliği ni ortadan kaldırdı. Bâtıniler i itaat altına aldı. Altın Ordu Devleti yle anlaşarak Moğol istilasını önlemeye çalıştı. Bu sırada Anadolu Selçuklu Devleti tamamen İlhanlı (Moğol) hâkimiyetine girmişti. Bunu kabullenemeyen bir kısım Türk beyleri, Memluk Sultanı Baybars ı Anadolu ya davet ettiler. Bunun üzerine ordusuyla Anadolu ya yürüyen 156

157 Resim 04.08: Baybars Cami- Kahire TARİH 6 Baybars, Elbistan Savaşı nda Moğol ordusunu yenerek Kayseri ye kadar geldi ve burada adına hutbe okuttu. Ancak kendisinden yardım isteyen Türk beyleri Baybars la iş birliği yapmaktan kaçındılar. Baybars Mısır a geri dönmek zorunda kaldı. Bir süre sonra da öldü (1277). Baybars Moğollar karşısında durabilen tek komutandı. Sultan Baybars ın ölümü Türk dünyası için büyük bir kayıp oldu. Baybars ın 1277 yılında ölümünden sonra, yerine iki oğlu geçti. Ancak bir süre sonra Atabey Kalavun, tahtı ele geçirdi (1279). Kalavun, Moğolları yenerek onları Suriye den çıkardı. Haçlılarla savaştı. Akka Kalesi elinde bulunduran Haçlılar üzerine yürüyerek kaleyi kuşattı. Kuşatma sırasında ölünce (1290) onun soyundan gelenler, Türk Memlukleri Devleti yıkılana kadar (1382) ülkeyi yönettiler. Memluk ordusu içindeki emirler ancak, kendi yetenekleri ve ordunun desteğiyle sultan olabiliyorlardı. Bunun için Türk Memluk Devleti nde Kalavun a kadar hanedanlık kurulamadı. Kalavun un soyundan gelenler, Akka Kalesi ni alarak Suriye ve Filistin den Haçlıları tamamen çıkardılar. Ermenilerle de mücadele ederek Küçük Ermeni Krallığı na son verdiler. Fakat devlet içindeki taht kavgaları ülkenin zayıflamasına neden oldu. Berkuk adlı bir Çerkez, Türk Memlukleri dönemine son verdi (1382). Çerkez Memlukleri: Çerkez Memlukleri döneminin ilk sultanı olan Berkuk ( ) Türk asıllı emirlerin isyanlarıyla karşılaştı ve 1387 yılında tahtını bırakmak zorunda kaldı. Ancak mücadeleyi bırakmadı, sekiz ay sonra tahtını geri almayı başardı ve ülkesine istikrarlı bir dönem yaşattı. Timur a karşı Osmanlılar ve diğer Müslüman devletlerle ittifak kurdu. Celâyir hükümdarını destekleyerek Timur a meydan okumaktan çekinmedi. Berkuk un yerine oğlu Ferec geçti ( ).Bu dönemde Timur Suriye yi istila ederek şehirleri tahrip etti. Ardından Memluk gruplarının çıkardığı isyanlar yüzünden ülkede istikrar bozuldu. Ferec in bir isyan sonucu öldürülmesinin ardından Memluk Devleti nde ilk ve son defa halifelikle sultanlık aynı şahısta birleştirildi. Memluk Devleti nin Yıkılması Memluk-Osmanlı ilişkileri ilk defa Fatih zamanında bozuldu. Fatih, Dulkadiroğulları Beyliği nin topraklarını ele geçirmek istiyordu. Ayrıca onun Hicaz yolu üzerindeki su kuyularını tamir ettirmek istemesi, Memluk Hükümdarlarınca iç işlerine müdahâle kabul edilip reddedildi. Bu nedenlerden dolayı Memluk-Osmanlı ilişkileri gerginleşti. 157

158 II. Bayezıt döneminde, Memluklerin kardeşi Şehzade Cem i desteklemeleri, iki devletin arasının iyice açılmasına sebep oldu. Bunların sonucunda Osmanlılar ve Memlukler altı yıl sürecek olan bir mücadeleye girişti (1485).Bu savaşlarda Osmanlılar, Tarsus ve Adana yı aldılar. Dulkadiroğulları bu savaş sırasında Memluklerin yanında yer aldı. Bu mücadele sonucunda her iki taraf da üstünlük sağlayamayınca anlaşmaya vardılar (1491). Bu sırada Memluklerin başında yirmi sekiz yıl saltanat süren ve Memluklerin en büyük sultanı olarak kabul edilen Kayıtbay vardı ( ). Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim İran Seferi sırasında düşmanca bir tavır takınan Dulgadiroğulları Beyliği ni 1515 yılında ortadan kaldırınca Osmanlı Memluk ilişkileri tekrar bozuldu. Yavuz Sultan Selim İran Seferinden sonra Suriye ve Mısır seferine çıktı.bu seferin esas sebebi Ümit Burnu nu dolaşarak Hint Okyanusu nda etkili bir güç olmaya başlayan Portekizlerin Arap Müslüman ticaretini yok etmeye çalışmaları ve İslam ın mukaddes şehirleri Mekke ve Medine yi tehdit etmeleriydi.1509 yılında Portekizler Kızıldeniz de Memluk donanmasını yaktıkları zaman,memlukler Osmanlılardan yardım istemişti. Osmanlılar Memluklere yardım etmişti ama bu yardımlar Memlukler için yeterli olmadı.o zamanlar İslam topraklarını Portekizlere karşı koruyabilecek en etkili güç Osmanlılardı.1516 yılında Mekke ve Medine nin idarecileri Yavuz Sultan Selim den yardım istemek için bir heyet göndermek istediler fakat Memlukler buna müsaade etmedi. Bunun üzerine Osmanlılar Memluklerin zulmüne son vermek ve bir İslam devleti olarak, İslam dünyasını Portekizlere karşı korumak amacıyla harekete geçtiler. Yavuz, Memluklere karşı Mercidabık(1516) ve Ridaniye savaşlarını kazandı(1517).mercidabık Savaşı ndan sonra kaybolan Sultan Gavri den sonra başa geçen Son Memluk sultanı Tomanbay da Ridaniye savaşından sonra idam edildi.böylece Memlükler Devleti tarihe karıştı ve toprakları Osmanlılar ın eline geçti.? 1. Memluk kelimesi ne anlam gelir? 2. Sultan Baybars Dönemini nin İslam tarihi açısından önemi nedir? 3. Osmanlı-Memluk ilişkileri hangi sebeplerden dolayı bozulmuş ve savaşla sonuçlanmıştır? Kültür ve Uygarlık Devlet Yönetimi Memlukler, merkeze bağlı vilayet ve eyaletlerle tabi emirlik ve hükümdarlıklardan meydana gelen bir sultanlıktı. Devlet teşkilatının başında mutlak hükümdar olan sultan bulunurdu. Memlukler, merkeze bağlı vilayet ve eyaletler, tabi emirlik ve hükümdarlıklardan meydana gelen bir sultanlıktı. Devlet teşkilatının başında mutlak hükümdar olan sultan bulunurdu. Çocuk sultanlar döneminde devlet üst rütbeli 158

159 kumandanlar tarafından yönetilirdi. Baybars ın Kahire de Abbasi Halifeli ğini devam ettirmesinden itibaren Sünni İslam dünyasının merkez devleti hâline gelen ülkede sultanlar dinî meşruiyetlerini halifenin onayıyla kazanıyorlardı. Uygulamada sultanın maiyetinde bir memur durumunda olan halife her yeni sultana onay vermek ve onun emirlerine uymak zorundaydı. Memluk sultanları Kahire de Kal atülcebel deki saraylarında otururlardı.sultanlar sağlıklarında oğullarından birini veliaht tayin etseler de bu veraset sistemi pek uygulanmadı. Genelde muhafız birliklerinde yetişen emirler(askerler) arasından sultanlar çıktı. Memluk sultanları, ikta dağıtımı ve üst seviyedeki görevlilerin tayini hususunda tek yetkili kişilerdi. Savaş ve barış kararlarını ise istişare meclisine danışarak alırlardı. Eyyubiler den devralınan idari, siyasi ve iktisadi görevler Memlükler de büyük ölçüde askerileştirildi ve bu vazifeler emirler tarafından yürütüldü. Dinî ve adli görevlerle divan görevleri, halk kesimine mensup ilim adamlarına verilirdi. Divanlarda bilhassa muhasebe işlerinde gayri müslimler de görevlendirilirdi. Eyalet ve vilayetler Memluk naib ve valileri tarafından yönetiliyordu. Merkez teşkilatında görevli emirlerin başında ilk defa Memlukler döneminde görülen naib-i saltanat bulunurdu. Sultan naipliği görevinin kurulmasıyla önemini kaybetmiş olan vezirin yetkileri sadece mai işlerle ilgiliydi. Devlet yazışmalarını yürüten Dîvân-ı İnşâ, kâtibüssır başkanlığında çalışırdı. Bu göreve ulema sınıfına mensup, üslubu güzel edipler seçilirdi. Devletin istihbarat ve posta işleri de aynı divan tarafından yürütülürdü. Nâzır-ı hâs yönetimindeki Dîvân-ı Hâs sultanın mal varlığıyla ilgili işlere bakardı. Dîvân-ı Ceyş askerlerle ilgili işleri yönetirdi. Ayrıca devlet işlerinin yürütüldüğü pek çok memurluk vardı.bunlardan bazıları;sultanın silahlarını taşıyan ve silahhaneyi koruyan emir-i silah, askerler arasındaki davalara bakan Hâcibü l-hüccâb, devlet sekreteri gibi çalışan Devâdâr-ı Kebîr, sultan Memlüklerinin başkumandanı Re sü Nevbeti n-nüvvâb, divan toplantılarının gündemini belirleyen(protokol görevlisi) Emîr-i Meclis,sultanının atlarına bakan Amir-i Ahurdur. Devlet yönetiminde sivil memurluklar da mevcuttu. Bunlara genel olarak erbab-ı kalem adı verilirdi. Bunlar maliye, vakıf (evkaf) ve yazı işlerini yürütürlerdi. Vezir, devletin mali işlerini yürütür, sultanın fermanlarına tuğrasını çekerdi. Sır kâtibi önemli bir sivil memurluk idi. Bilginler arasından seçilir ve sır saklamasını iyi bilmesi gerekirdi. Tayin kararnameleri, elçilik yazışmaları, yazıların ilgili dairelere yollanması sır kâtibinin görevleri arasında idi. Nazır-ı Ceyş; Hassa kuvvetlerinin giyim, kuşam ve maaşları ile ilgilenirdi. Devlet dairelerinde işlerin düzenli yürüyüp yürümediğini, işlerin kanunlara uygun yapılıp yapılmadığını kontrol etmek Müşrif-i Memalikin görevi idi. Memlukler, ülkeyi idari yönden eyaletlere ayırmışlardı. Eyaletlerin en önemlileri, Şam, Hâlep, Trablusşam ve Hama idi. Bunların başında, sultan tarafından tayin edilen Nâib-i Sultan (genel vali) bulunurdu. Eyaletler, sancaklara ve kazalara ayrılırdı. 159

160 Ordu Tarihî önemini Moğollar ve bölgedeki Haçlılar karşısındaki başarılarından alan Memlukler, kuvvetli bir kara ordusuna ve güçlü denilebilecek bir donanmaya sahip bulunuyordu. Ordu köle pazarlarından satın alındıktan sonra asker olarak yetiştirilen Türk, Çerkez, Kürt, Rum ve Kafkas asıllı askerlerden meydana geliyordu. Memluk ordusu sultanın muhafız birliği; tımarlı askerler, emirlerin askerleri ve yardımcı kuvvetlerden meydana geliyordu. Memluk ordusunda sultan ve subay çocuklarının oluşturduğu, Evlâdü n-nâs diye isimlendirilen bir ihtiyat grubu daha vardı. Memlukler de asıl olan süvari birliklerinden oluşan kara ordusuydu. Kıpçak bozkırlarından ve Kafkasya dan getirilen Memluklerin çoğunluğu oluşturduğu bu birlikler, binicilik ve silah kullanmaktaki maharetleriyle savaşların kaderini belirleyen klasik tarzdaki süvari birliklerinin ilk örneği oldu. Memlukler mükemmel okçulukları, şaşırtıcı mücadele ve çevirme teknikleri, başarılı pusu ve yüksek manevra kabiliyetleriyle ün yapmışlardı. Kuşatma silahları olarak ateş çanakları, mancınık ve debbâbe kullanılıyordu. Kuruluş yıllarından itibaren barutu bilmelerine ve topu ilk kullanan devlet olmalarına rağmen yeni ateşli silahlardan geniş çapta ancak XV. yüzyılın sonlarında faydalanmaya başladılar. XIII. yüzyılın sonlarında Haçlı saldırılarının deniz saldırılarına dönüşmesi sebebiyle donanma savunma ve taarruz açısından güçlendirildi. Barsbay Dönemi nde Kıbrıs ın fethedilmesiyle önemli bir donanma gücüyle önemli bir başarı kazanıldı. Ancak Memluk deniz kuvvetleri, son zamanlarda Kızıldeniz de ve Hindistan sahillerinde güçlü Portekiz donanması karşısında bir varlık gösteremedi. Kansu Gavri, Osmanlılar dan yardım alarak donanmayı güçlendirdi ama bu da yeterli olmadı. Toprak Yönetimi Memluk Devleti nde çöller, bataklıklar, tarıma elverişli olmayan araziler ile mülk arazileri dışında kalan topraklara devlet toprağı anlamına gelen arazi-i emirîye denirdi. Bu arazilerin mülkiyeti tamamen devlete aitti. Bu topraklar, askerlere geçimlerini sağlamak amacı ile dirlik olarak verilirdi. Toprakların bir kısmı da vakıf arazileri idi. Vakıf arazileri hanedan üyeleri ile varlıklı kişilerin hayır amacıyla vakfettikleri topraklardı. Bu topraklar satılamaz, devredilemez ve amacının dışında kullanılamazdı. Mülk arazisi de sultanın başarılı gördüğü yöneticilere mirî araziden verdiği topraklardı. Bu topraklar kişilerin malı sayıldığından alınıp satılabilir ve miras olarak bırakılabilirdi. Memluk topraklarının büyük bir kısmı has ve tımarlara ayrılır; hükümdar, emir, bey ve reislere dirlik olarak verilirdi. Bunlara sahib-i arz denirdi. Dirlikler, sahib-i arza ya ömür boyu ya da belli bir süre için verilirdi. Dirliklerde yaşayan halk, öşür adı verilen vergilerini dirlik sahiplerine verirlerdi. XIV. yüzyıl ortalarından itibaren askerî ikta sistemi bozuldu. Çünkü iktaların alım ve satımı başlamıştı. Bu durum Memluk odusundaki asker sayısını azalttı. Dev- 160

161 lete ait olan toprakların şahıslar eline geçmesine sebep oldu. Dolayısıyla devletin geliri azaldı, İktaları alan ve satan kişilerin hazineye para ödemeleri çeşitli yolsuzlukların yapılmasına yol açtı. Adalet Teşkilatı Memluk Sultanları, haftanın belli günlerinde Divân-ı Mezâlim (Dârül adi) de bulunurlardı. Burada halkın şikâyetlerini ve davaları dinlerler hüküm verirlerdi. Dârüladl, Memluklarda en yüksek mahkeme idi. Bu mahkemeye Şafii, Hanefi, Maliki ve Hanbeli mezheplerinin imamları da katılırdı. Bunlara Kadılkudat denirdi. Kadılkudatlık, en yüksek dinî makamdı. Kadılkudatlar şer i ve hukuki işlerle ilgilenirlerdi. Görevleri davaları dinlemek ve karara bağlamaktı. Ayrıca yerlerine naip tayin ederek onlan vasıtasıyla işlerini yürütürlerdi. Dârüladlde, dört mezhep müftüsü de bulunurdu. Müftüler, Divân-ı Mezâlim de şer i işler hakkında fetva verirlerdi. Müftüler ve kadı askerler sultan sefere çıktığında onunla birlikte sefere katılırlardı. Kadı askerlerin görevi, orduda askerler arasındaki davalara bakmaktı. Dil ve Edebiyat Memluk Devleti nde resmî dil Arapça idi. Sarayda ve orduda Türkçe konuşulurdu. Halkın çoğunluğu Arap olduğu için Arapça en çok konuşulan dildi. Bu dönemde Suriye de ve Mısır da Türkçe yaygın bir dil hâline gelmişti. Ekonomi Memluk Devleti nin gelirlerini; emlak vergisi, öşür, cizye (baş vergisi) ticaretten alınan vergiler oluşturuyordu. Devlet, savaş zamanlarında ve ekonomik açıdan zor durumda kaldığında vatandaşların mallarına el koyabiliyor, bu malları istediği fiyattan alabiliyordu. Devletin genel gelirleri askerlerin ve memurların maaşlarının ödenmesi, ulaşım yollarının düzenlenmesi, köprülerin yapılması, su kaynaklarının geliştirilmesi, savaş giderlerinin karşılanması ve mimari eserlerin yapılmasına harcanırdı. Memluk ekonomisinin en önemli gelir kaynağı ülkeler arası ticaretti. Moğol İstilası sırasında Doğu - Batı arasındaki ticarette tek emniyetli yol olarak Kızıldeniz ve Mısır üzerinden geçip deniz yoluyla Avrupa ya ulaşan ticaret yolu kalmıştı. Bu durum Memluk devlet adamlarını dış ticareti geliştirmeye şevketti. Ticaret merkezi hâline gelen büyük şehirlerde geniş çarşı ve pazarlar yanında yabancı tüccarlar için hanlar, oteller, temsilcilik büroları kuruldu. Memluk ekonomisi 1347 yılındaki veba salgını yüzünden büyük bir kriz yaşadı. Ekonomik sıkıntılar, XV. yüzyılın başında Suriye yi bir harabeye çeviren Timur işgaliyle iyice şiddetlendi. Ağır vergiler iç ve dış ticaret için büyük bir darbe oldu. Ümit Burnu nun keşfedilmesiyle Avrupalılar deniz yoluyla Hindistan a ulaşmayı başarınca Mısır ve Suriye nin dış ticareti bütünüyle çöktü. İktisadi hayatın istikrarsızlığı maaşları ödenemeyen huzursuz askerî gruplar arasındaki mücadeleyi daha da şiddetlendirdi. 161

162 Endüstri alanında savaş aletleri ve harp gemileri yapımı yanında; dokumacılık, madencilik, camcılık, çömlekçilik ve ahşap işlemeciliği ilerlemişti. Mısır yün, ipek, keten ve pamuk kumaşlarıyla meşhurdu. Bronz ve bakırın gümüş ve altınla kaplanması usulü gelişmişti. Saraciye işleri göz kamaştırıcı bir durumdaydı. Bilim ve Sanat Memluklerde ülkenin bayındır hâle gelmesine önem verilerek çok sayıda köprü, hastane, türbe, cami, medrese, hamam, çeşme gibi eserler inşa edildi. Bunların en ünlüleri: Kahire yakınlarındaki Kalatü l Cebel Sarayı, Baybars Camii, Kalavun Camii, Sultan Hasan Camii, Kayıtbay Camii, Berkuk Türbesi, Kayıtbay Türbesi, Hâlep, Şam, Trablusşam Camileri gibi eserlerdir. Bilime önem veren sultanlar ve devlet adamları, açtıkları medreseler sayesinde bilimin gelişmesini sağladılar. Sultan Baybars ın yaptırdığı Zahiriye Medresesi çok ünlü idi. Baybars medresenin yanına bir de kitaplık yaptırmıştı. Medreselerdeki fakir öğrencilerin her türlü ihtiyaçları vakıflar tarafından karşılanırdı. Sultan Kalavun un yaptırdığı Bimarhane adıyla ün kazanan Kahire deki hastahanede sağlık hizmetleri veriliyordu. Resim 04.09: Kayıtbay Külliyesi ve Sultan Hasan Medresesinin Merkez Avlusundan Bir Görünüş? 1. Memluklerde veraset sistemi niçin işlememiştir? 2. Naib-i Saltanatın görevi nedir? 3. Memluk toprakları hangi bölümlere ayrılmıştır? 4. Memluklerde yüksek mahkemeye Şafii, Hanefi, Maliki ve Hanbeli mezheplerinin imamları da katılmaktaydı. Bu uygulamanın nedenine ilişkin neler söylenebilir? 162

163 4. MOĞOL İMPARATORLUĞU TARİH 6 Moğollar, Ortaçağ da dünya tarihinde önemli rol oynamış,özellikle İslam dünyasında yaptıkları katliam ve tahribatlarla tanınmışlardır. Arkeolojik kazılardan elde edilen bilgilere göre Moğollar, MÖ iki bin yılında Tula nehrinin doğduğu yerlerden Mançurya nın batı ve güneybatısına kadar yayılmışlardı. Hunlar dan itibaren Moğollar ile Türkler arasındaki temaslar sıklaştı. VI. yüzyılın ortalarından itibaren önce Kök Türk, daha sonra Uygur hâkimiyetine giren Moğollar bu dönemde Türk kültürü ve devlet geleneklerinden önemli ölçüde etkilendiler. Resim 04.10: Cengiz Han ın Kurultayı Moğollar ın dünya tarihinde önemli rol oynaması, ancak XIII. yüzyılın başlarında Timuçin in kurduğu Moğol İmparatorluğu ile olmuştur. Timuçin, uzun mücadelelerin ardından bütün Moğol aşiretlerini tek bir devlet çatısı altında toplamayı başardı. Moğol adı, devlet ve hanedan adı olarak Cengiz Han zamanında, millet adı olarak ise çok daha sonra kullanılmıştır da Cengiz (Çingiz) Han unvanını aldıktan sonra 1209 yılına kadar sırasıyla Kırgız, Merkit, Nayman ve Uygurlar ı idaresine aldı. Daha sonra Karahıtay topraklarını ele geçirdi (1218). Karahıtay topraklarını ele geçirmesi Cengiz Han ı batıda Harezmşahlar a komşu yapmıştı yılında Cengiz Han ın Harezmşahların ülkesine gönderdiği ticaret heyetinin öldürülmesi, iki devlet arasında savaşa yol açtı. Moğollar Buhara ve Semerkand ı alarak Harezmşahlar Devletine son verdiler (1220). Harezmşahlar Devleti ni devam ettirmeye çalışan, Celâleddin Harezmşah, Moğollara karşı bazı direnmeye ve karşı koymaya çalıştı. Celâleddin in son önemli direnişini 1228 yılında İsfahan şehri önlerinde kıran Moğollar, kendi hâkimiyetlerini tanıyan Fars Atabegleri idaresindeki Güney İran dışında bütün Orta ve Batı İran ı ele geçirdiler. Halkının önemli bir kısmını öldürüp harabeye çevirdikleri ülkeyi birkaç yıl kendi kaderine terkettiler.bundan sonra Moğollar ciddi bir direnişle karşılaşmadan Kuzey İran da ilerle- 163

164 diler. Oradan da 1223 yılında Tiflis üzerinden Kafkasya yı geçerek Kiev civarına ulaştılar. Cengiz Han daha sonra Horasan ve Gazne üzerinden indus kıyılarına inerek Pencap ı istila etti. Cengiz Han Moğolistan a döndükten sonra 1227 Ağustosunda öldü. Cengiz Han ın oğulları: Ögeday, Cuci, Çağatay ve Tuluy idi. Cengiz Han ölümünden önce Ögeday ın hükümdar olmasını istemişti. Kurultay bu vasiyete uyarak Ögeday ı kağan seçti. Ögedey Han zamanında ( ) Çin in önemli bir kısmı ile Kore zaptedildi. Batıya seferler düzenlenerek, İran ve Azerbaycan daki Moğol hâkimiyeti daha da güçlendirildi. Ögedey in oğulları başta olmak üzere pek çok şehzadenin katıldığı, bir seferde Moğol ordusu ciddi bir direnişle karşılaşmadan Doğu ve Orta Avrupa yı istila etti ( ) yılında Afganistan a gönderilen bir ordu da Herat, Sîstan ve Lahor u ele geçirdi. Ögedey in ölümünden sonra idareyi naibe sıfatıyla karısı Töregene Hatun ele aldı ( ). Daha sonra tahta çıkan Güyük Han ( ) Batu ile mücadeleye hazırlandığı sırada öldü. Mengü Han ( ) tahta çıktığında kardeşi Kubilay ı Çin e gönderdi. Diğer kardeşi Hülâgû yu da ilhan olarak İran, Irak, Suriye, Mısır, Kafkasya ve Anadolu ya tayin etti. Bu taksimat, hanedan içerisindeki anlaşmazlıkların artması sonucunda Moğol hâkimiyetinin zamanla birbirinden bağımsız parçalara ayrılmasına zemin hazırladı. Hülâgû 1255 yılında Ceyhun u geçerek Horasan a girdi. Hülâgû önce 1256 yılında Alamut Kalesini ele geçirip buradaki İsmâilî(Bâtıniler) hâkimiyetine son verdi ve kale halkını tamamen yok Harita 04.04: Moğol İmparatorluğunun En Geniş Sınırları etti;1258 yılında da Bağdat a girerek Abbasi Halifeliği ni yıktı. Böylece Hazar denizinin güney sahilleri hariç bütün İran da siyasibirliği yeniden kurdu. Ardından askerî harekâtı Suriye üzerine yönlendirdi. Ancak Suriye istikametindeki Moğol ilerleyişi ilk defa Memlükler tarafından 1260 yılında Aynicâlût Savaşı ile durduruldu. Moğol yayılması, batıda Anadolu Selçukluları nın Kösedağ Savaşı nda yenilmesinden sonra (1243) Bizans sınırlarında sona erdi. Anadolu Selçukluları bu savaştan sonra İlhanlılar a bağlanarak vergi vermeye başladı. İran, Azerbaycan, Anadolu ve Irak ın idaresi yaklaşık bir asır boyunca İlhanlılar ın hâkimiyetinde kaldı. 164

165 Moğol İmparatorluğu nun Parçalanması TARİH 6 Cengiz Han hayatta iken Moğol Devleti ni, Türk geleneklerinden etkilenerek oğulları arasında paylaştırmıştı. Bu paylaştırmada büyük oğlu Cuci ye, Batı Sibirya ve Kıpçak bozkırları ile Harzem ve Karadeniz in kuzey bölgelerini; Çağatay a, Türkistan ı; Ögeday a, Moğol ülkesinin doğu bölgelerini: küçük oğlu Tuluy a ise Moğol İmparatorluğu nun merkez topraklarını, yani asıl Moğolistan ın yönetimini vermişti. Cengiz Han ın oğulları, merkeze bağlı kalarak bulundukları bölgeleri yönettiler. Devlet zayıfladıkça bu bölgeler merkezden ayrıldılar ve ayrı birer devlet hâline geldiler. Böylece Moğol İmparatorluğu topraklarında; 1. Çin ve Moğolistan da Kubilay Hanlığı, 2. Türkistan da Çağatay Hanlığı, 3. Hazar Denizi ve Karadeniz in kuzeyindeki yerlerde Altın Orda Devleti, 4. İran da İlhanlılar Devleti kuruldu. Kubilay Hanlığı( ) Harita 04.05: Moğol İmparatorluğunun Parçalanması Büyük kağan Mengü nün ölümünden sonra (1259) yerine geçebilecek kardeşleri Kubilay, Hülâgü ve Arık Buğa idi. Kubilay ve Arık Buğa arasındaki, kağan olma mücadelesini Kubilay kazandı. Çin e yerleşen Kubilay, Çin âdetlerini benimsedi. Merkezi Karakurum dan Pekin e taşıdı. Kubilay, Japonya, Birmanya ve Kamboçya ya seferler düzenleyerek ülkesinin sınırlarını genişletti. Kubilay, büyük kağan olarak diğer Moğol topraklarını da kendine bağlı kabul ediyordu. Ancak onun Çin den dışarı çıkmaması, diğer Moğol hanlarının hoşuna gitmiyordu. Bu yüzden Kubilay a karşı başlatılan savaşlar onun ölümünden sonra da (1294) devam etti. Altın Ordu ve İlhanlı Devletleri ile Çağatay Hanlığı tamamen bağımsız devletler olarak harekat etmeye başladılar. Böylece Kubilay Hanlığı na olan bağlılık sona erdi. 165

166 Kubilay Hanlığı 1368 yılına kadar devam etti Çin vatan severlerinin. Moğollara karşı başlattıkları mücadele sonunda Çin deki Moğol hâkimiyeti sona erdi. Kubilay Hanlığı nda, Budizm ve Hristiyanlığın Nasturi ve Katolik mezhepleri yayıldı. Venedikli gezgin Marko Polo (Marco Polo), Papa nın mektubunu Kubilay Han a götüren babası ve amcası ile birlikte Çin e geldi. Uzun süre Moğolların diplomatı ve elçiliklerinde üye olarak Kubilay Han a hizmet etti. 20 yıla yakın Çin de kalan Marko Polo, Çin i gezme imkânını buldu yılında Venedik e döndükten sonra ünlü seyahat eserini yazdı. Marko Polo seyahatnamesinin Kubilay Hanlığı nı tanıtan bölümü Kubilay Hanlığı tarihi açısından oldukça önemlidir. Çağatay Hanlığı( ) Cengiz Han ülke topraklarını paylaştırdığında oğlu Çağatay a Türkistan toprakları verilmişti.maveraünnehir, Balkaş Gölü çevresi ile Uygurların ülkesi olan Beşbalık ın batı kısımları Türkistan Bölgesi sınırlarını oluşturuyordu. Çağatay ve ailesi ilk yıllarda Türkistan ı idare etmiyordu. Türkistan, gelirlerinden bir kısmını Çağatay ailesine veren büyük hana bağlı idi. Ögeday zamanında Mahmut Yalavaç, Türkistan hükümdarlığına getirilmişti. Buralar 1264 yılına kadar Karakurum daki büyük kağana bağlı olarak idare edildi. Algu Han zamanında Çağataylar bağımsız hâle geldiler. Onun ölümünden sonra (1266) başlayan taht kavgaları devleti sarstı. Tarma Şirin zamanında ( ) İslamiyet i kabul ettiler, İslam ülkeleri ile olan ilişkiler arttı.islam Dini ni kabul eden Çağataylar hızlı bir şekilde Türk Devleti hâline geldiler. XIII. yüzyılın sonlarında ise Çağatay halkı, Türkçeyi kullanmaya başladı. Çağatay Hanlığı nda 1346 yılından sonra, hanlar ile komutanlar arasındaki mücadeleler, merkezî otoritenin zayıflamasına neden oldu. Devletin başında Cengiz ailesine mensup bir han bulunmakla beraber, yönetim, gerçekte emirlerin ve komutanların eline geçti. Çağatay Hanlarından İlyas Hoca zamanında Timur, 1369 da Maveraünnehr e hâkim olmasıyla, Çağatay toprakları da Timurluların hâkimiyetine girdi. Timur, Cengiz soyundan olmadığı için Çağatay soyundan gelen Suyurgutmuş u tahta çıkardı ve ona şeklen bağlı kaldı. Suyurgutmuş un ölümünden sonra tahta çıkan oğlu Mahmut, her ne kadar Timur tarafından han ilan edilmişse de, Timur un bir komutanı olmaktan ileri gidemedi. Çağatay Hanlığı nın elinde kalan son topraklar olan Kaşgar Bölgesi nin, 1757 yılında Çin tarafından işgal edilmesiyle Çağataylı ailesinin varlığı sona erdi.? 1. Çağatay Hanlığı hangi bölgelerde kurulmuştur? 2. Çağatayların İslamiyet i kabul etmesiyle birlikte hayatlarında ne gibi değişiklikler meydana gelmiştir? 166

167 Altın Orda Devleti ( ) TARİH 6 Hazar Denizi ve Karadeniz in kuzey bölgelerinin yönetimi ile görevlendirilen Cuci, babası Cengiz Han dan önce ölmüştü. Babalarının ölümünden sonra Cengiz Han ın yanına giden Cuci nin oğulları Orda ile Batu, Cengiz den hanlık makamı için bir tercih yapmasını istediler. Cengiz Han, altın aksamlı Ak Orda yı (hükümdarlığı temsil eden çadır) Batu için kurdurarak tercihini gösterdi. Bu tercihe göre hanlık makamına gelen Batu Han ın sembolü Ak Orda olduğundan devletin adı da bu oldu (1227). Batu Han ın ak otağının altın yaldızlı olması sebebiyle bu devlete zamanla Altın Orda denmiştir. Moğolların Rusya ve Doğu Avrupa yı istila ettikleri tarihleri arasındaki batı seferi, Cengiz in torunu vc Cuci nin oğlu Batu idaresinde gerçekleşmişti. Bu seferle kazandığı büyük başarılardan sonra Batu, 1241 yılında İdil Nehri nin aşağı kısmında Saray (Orda) şehrini kurdu. Moğolların büyük kağanı olan Ögedey in 1241 de ölümü ile hanedanın en yaşlı üyesi hâline gelen Batu, merkezle bağını gevşetti. Böylece, Kıpçak ülkesinde merkezi Saray şehri olan Altın Orda devleti kuruldu. Batu Han zamanında, ülke sınırları Aral Gölü nden Macaristan ortalarına kadar genişletildi (1257).İtil Bulgar Devleti ortadan kaldırıldı. Rus ve Lehlerle savaşlar yapıldı, Moskova fethedildi. Don ve Dinyeper bölgeleri ile Kiev ele geçirildi. Altın Orda Devleti nin egemen olduğu yerlerde halkın büyük bölümü, Müslüman Türk tü. Bölgede başta Kıpçaklar olmak üzere pek çok Türk boyu yaşıyordu. Batu Han ın ölümünden sonra yerine Berke Han ( ) geçti. Berke Han ın ( ) Müslüman olmasıyla Altın Orda Devleti nde tam anlamıyla Türk- İslam kültürü benimsendi. Berke Han döneminde devlet, en parlak zamanını yaşadı. Devlet kademelerinde ve orduda çoğunlukla Türkler görev aldı. Devletin içinde yaşayan az sayıdaki Moğol, Türk-İslam kültüründen etkilenerek Türkleşti. Berke Han kendi adına para bastırdı. Onun döneminde Altın Orda Devleti, Moğolistan daki büyük kağanlıktan ayrılarak bağımsız bir devlet durumuna geldi. Altın Orda Devleti, Mengü Timur, Özbek Han ve Canibek zamanlarında da gücünü korudu.özbek Han zamanında bütün Altın Orda halkı Müslüman oldu. İlhanlılara karşı başarılı savaşlar yapan Canibek ten sonra taht kavgaları sonucu devlet zayıfladı. Bu dönemde Lehistan ve Litvanya Altın Orda Devleti nden ayrılarak bağımsızlıklarını ilan ettiler. Canibek Han ın öldürülmesinden sonra Altın Orda Devleti zayıflamaya başladı (1357). Beyler arasında anlaşmazlıklar çıktı. Ülke uzun süre karışıklık içinde kaldı. Toktamış Han ( ), Timur un yardımıyla yönetimi ele geçirdi. Toktamış Han döneminde devlet yeniden güçlendi. Bu dönemde, doğuda kurulan Timurlular Devleti ile Altın Orda Devleti arasında Maveraünnehir bölgesi yüzünden anlaşmazlık çıktı. Altın Orda topraklarını işgal eden Timur yaptığı savaşlarla Toktamış Han ı mağlup etti (1395). Bu yenilgiler sonrası ülkede taht mücadeleleri başladı. Bu mücadeleler sırasında Lehlilerin ve Rusların saldırılarıyla devlet parçalanma sürecine girdi. 167

168 Bu topraklarda Kırım, Kazan, Nogay, Ejderhan, Kasım, Küçüm gibi yeni hanlıklar kuruldu yılında Kırım Hanı Mengli Giray, başkent Saray ı ele geçirerek bu devlete son verdi. Altın Orda Devleti nin yıkılışı Türk dünyası için büyük tehlike oluşturan Rusların güneye ve doğuya yayılmalarında serbest kalmalarına neden olmuştur.? Altın-Orda Devleti Türk-İslam tarihi açısından hangi olumsuz duruma sebep olmuştur? İlhanlılar Devleti ( ) İlhanlı Devleti, Cengiz Han ın torunu Hülagü tarafından, başkenti Tebriz olmak üzere, İran da kuruldu da Ceyhun nehrini geçen Hülagü İran ve Kafkasya deki yerli beylere egemenliğini kabul ettirdi. İslam dünyasında cinayetleriyle korku salan Bâtınileri, merkezleri olan Alamut kalesini alıp ortadan kaldırdı. İran ı aldıktan sonra, 1258 de Bağdat ı işgal etti. Şehri yağmalatıp yaktırdı. Daha sonra, halife Müstâsım ı öldürtüp Abbasi devletine son verdi. Bağdat ın zaptından sonra Suriye ye yürüyen Moğollar, 1260 da Kudüs yakınlarında Ayn-ı Câlût da, Baybars komutasındaki Memluk ordusu tarafından büyük bir hezimete uğratıldı. Hülagü den sonra yerine geçenler, Altın Orda ile mücadelelerde bulunup, Memluk Devletine karşı Hıristiyan Avrupa devletleriyle ittifak kurmaya çalıştılar. İslamiyet i kabul eden Ahmed Teküdar devrinde ( ) İlhanlılar arasında Müslümanlık yayılmaya başladı. Harita 04.06: XIII. Yüzyılda Moğol İstilası Müslümanların yardımıyla tahta geçen ve Mahmud ismini alan Gazan Han zamanında, İlhanlıların geri kalanları da Müslüman oldular. Ebu Said Bahadır Han ( ) döneminde başlayan taht kavgalarının onun ölümünden sonra büyüyerek devam etmesiyle devlet yıkıldı Kösedağ Savaşı ndan sonra Anadolu da başlayan Moğol hâkimiyeti, İlhanlı Devleti nin yıkılmasına kadar devam etti. Bu zaman zarfında Moğollar, 168

169 Anadolu nun zenginliklerini yağmaladılar. Ülkeyi tahrip edip, korkunç katliamlar yaptılar. Yaklaşık yüzyıl kadar süren bu dönem, Türkiye Türklüğü için, ızdıraplarla dolu bir felaketler devri olmuştur. OKUYALIM MOĞOLLARIN DÜNYA TARİHİNDEKİ YERLERİ Kısa sürmesine rağmen Moğol hâkimiyeti Yakın Doğu da pek çok olumsuz iz bırakmıştır. İstila sırasında Maveraünnehir, İran, Irak ve Anadolu şehirleri büyük zarar görmüş, kaynakların rivayetlerine göre milyonlarca insan öldürülmüştür. Tarihçiler arasındaki yaygın kanaate göre İslam tarihinde Moğol istilası ile mukayese edilebilecek başka bir felaket yoktur. Moğollar İslam kültür ve medeniyetini çiğneyip tahrip etmişler ve İslam ülkelerini harabeye çevirmişlerdir. Mescidler ahır hâline getirilmiş, mushaf sayfaları hayvanların ayakları altına serilmiş, İslam kültür mirasına dair kıymetli eserler yakılmış veya nehirlere atılmıştır. Bu istilayı bizzat yaşamış kişilerle görüşen Orta Çağ ın en güvenilir tarihçilerinden İbnü l-esîr, Tatar istilasının Hz. Âdem den beri insanoğlunun maruz kaldığı en büyük felaket olduğunu ve Buhtunnasr ın İsrâiloğulları na yaptığı katliamla Kudüs teki tahribatın bu korkunç musibetle asla karşılaştırılamayacağını söyler (el-kâmil, XII, ). Moğol istilâsı Çin, Orta Asya, Yakın Doğu ve Doğu Avrupa nın etnik ve kültürel yapısının yeniden şekillenmesinde önemli rol oynadı. Özellikle Türk dünyasının etnik yapısı kökünden yıkıldı; Uygur, Karluk, Kıpçak gibi Türk kavimleri parçalanıp Moğol topluluklarının alt tabakalarını oluşturdular. Irak Bölgesi siyasal ve kültürel üstünlüğünü kaybetti. Memluk Türkleri sayesinde Mısır ve Suriye onun yerini aldı. Moğollar karşısında tutunamayan pek çok Türk boyu İran yaylası üzerinden Anadolu ya göç etti. Yeni gelen kalabalık kitleler, uçlara doğru çekilip Anadolu nun Türkleşmesi nde ve Anadolu Selçuklu Devleti nin yıkılıp Türkmen beyliklerinin kurulmasında önemli rol oynadı. Türkmen kitlelerinin yanı sıra memleketleri yakılıp yıkılan pek çok İranlı da Anadolu ya sığınarak Selçuklu Devleti nin hizmetine girdi. Bu gelişmeler, XIII-XIV. yüzyıllarda Anadolu şehir hayatını İran kültür sahasının tesirlerine sokarken uçlarda da Türkmenlerin etkinliklerini arttırmasına zemin hazırladı. Öte yandan bütün Yakındoğu da göçebe kültür ağırlık kazandı. Türk-Moğol giyim tarzı Moğol hâkimiyetine girmeyen Suriye ve Mısır gibi ülkelerde dahi taklit edildi. İstilanın meydana getirdiği karanlık tablo toplumun psikolojisini de etkiledi. Bu etki insanlarda dünyevi hayattan kaçış şeklinde ortaya çıktı. Moğollar ın zulüm ve baskılarına maruz kalan halkın dinî eğilimleri arttı. Bu durum İslam dünyasında akli ilimlerin gerilemesine yol açarken dinî-tasavvufi hareketlerin güçlenerek gelişmesi için uygun bir zemin hazırladı. Moğol hâkimiyeti, özellikle ilk yarım asırdaki katliam ve tahrip döneminden sonra Yakın Doğu da bazı olumlu izler de bıraktı. İlhanlı hakimiyetinin merkezi olan Azerbaycan da Gâzân Han zamanında Ucan ve Şenbigâzân, Olcaytu döneminde 169

170 Rab ıreşîdî ve Sultaniye gibi yeni yerleşim merkezleri kuruldu. Bunun yanı sıra Tebriz ve Merâga gibi İlhanlı hükümdarlarının devamlı temas hâlinde bulundukları büyük şehirlerde önemli imar faaliyetleri yürütüldü. İran tarih yazıcılığının en büyük eserleri İlhanlı Sarayı ile irtibatta olan tarihçiler ya da bu devletin hizmetinde çalışan bürokratlar tarafından kaleme alındı. İlhanlı vergi ve maliye usulü bu coğrafyada daha sonra kurulan mahallî idareler tarafından aynen benimsendi. Ön Asya dan Çin e kadar bütün toprakların bir tek devletin sınırları içerisinde birleştirilmesi, doğu-batı ticaretinin gelişmesi ve Çin kültürünün Yakın Doğu ya taşınması için zemin hazırladı. Bu dönemde pek çok eser Çince den Farsça ya çevrildi. Aynı tesirler başta minyatür olmak üzere güzel sanatlar alanında daha belirgin hissedildi. Moğol hükümdarları astronomi ilmine ilgi duydular ve bu yöndeki çalışmaları teşvik ettiler. İslam dünyasının en büyük rasathanelerinden biri olan Merâga Rasathanesi nin yanı sıra Tebriz de de bir rasathane kuruldu. Moğollar, XVI. yüzyıldan sonra anayurtları olan Moğolistan topraklarında muhtelif kabile ve kabileler federasyonu hâlinde çok defa birbirleriyle savaşarak yaşamaya devam ettiler. Kuzey Çin deki Moğollar 1691 den itibaren Çinlilerin hakimiyeti altına girdiler. Bu durum 1921 de Moğolistan Halk Cumhuriyeti nin (1992-den beri Moğolistan Cumhuriyeti) kurulmasına kadar devam etti. Bugün Moğolistan Cumhuriyeti nin yanı sıra Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu, Mançurya, Tibet ve Afganistan da da az miktarda Moğol yaşamaktadır. (Osman Gazi Özgüdenli,Moğollar,İslam Ansiklopedisi C 30, S )? 1. Moğolların Türk-İslam tarihindeki olumsuz etkileri nelerdir? 2. Moğol istilası Anadolu nun Türkleşmesini nasıl etkilemiştir? 3. Moğol istilası tarihte hangi olayla kıyaslanmıştır? 4. İlhanlılar hangi kültürel faaliyetlerde bulunmuştur? Moğollarda Kültür ve Uygarlık Devlet Yönetimi Moğol hükümdarına kağan veya Han denirdi. Kağanlar, kurultay tarafından seçilirlerdi. Moğollarda devlet yönetimi, Orta Asya Türk devletlerinin yönetimine benzerdi. Moğol İmparatorluğu, Cengiz Han tarafından yapılan ve Cengiz Yasası diye bilinen yasalara göre yönetildi. Bu yasanın esasını, katı bir disiplin ve ahlak anlayışı oluşturuyordu. Bu yasa ile Moğol kabileleri arasındaki kavgalar kesin olarak yasaklandı. Gerek Moğollarda gerekse Türk-Moğol devletlerinde hükümdarlık, baba- 170

171 dan oğula geçerdi. Bu, Tanrının hükümdar olan kimseye kut bahşettiği ve bu yetkinin kan yolu ile oğula geçtiği şeklindeki Resim 04.11: Moğollar Cengiz Han a Saygı Sunarken eski Türk anlayışından kaynaklanmaktadır. Moğollarda baş hatunun çocuklarının hepsinin tahta geçme hakkı vardı. Hükümdarın çocuklarından hangisi güçlü ise tahta o çıkardı. Türklerde olduğu gibi Moğollar da da en önemli devlet organı kurultaydı. Kurultayın başkanı hükümdardı. Savaş, barış konuları ve halktan toplanacak vergiler kurultayda görüşülüp karara bağlanırdı. Moğollarda, aileye yasun deniliyordu. Yasunlar birleşerek aymag ve obaları, obalar birleşerek irgen denilen aşiretleri (boyları) meydana getiriyorlardı. Boyların birleşmesiyle de millet (el) ortaya çıkıyordu. Millet ise devleti meydana getiriyordu. Moğol Boyları, imparatorluk kurulmadan önce, büyük ve küçük topluluklar hâlinde dağınık olarak yaşıyorlardı. Cengiz 1206 yılında kağan olunca sosyal birlikleri aynı zamanda askerî birer birlik şeklinde teşkilatlandırdı. Yasun ve obaları noyanlar idare ederlerdi. Noyanlar; kabiliyet, cesaret ve beceriklilikleri dolayısıyla sivrilmiş kişiler arasından seçilirdi. Noyan önceleri hem sivil, hem askerî idarecileri ifade ederken daha sonraları, genellikle komutan anlamında kullanıldı. Noyanların yardımcılarına nöker denirdi. Kağan ve köbegün denilen prensler, noyanları görevlerinden alabilirlerdi. Ancak noyanlar kendi isteklerine göre görevlerini bırakamazlardı. Moğollarda, devlet, hanedanın ortak malı idi. Topraklar kağan tarafından hanedanın erkek üyelerine (köbegün = prens) kısım kısım ve tımar olarak verilebilirdi. Bunlar, emirleri altındaki noyanlarla büyük hana bağlı olarak aldıkları toprakları yönetirlerdi. Kumanda zinciri; kağan-köbegün- noyan- nöker şeklindeydi. Köbegünler, kendilerine verilen toprakların sahibi olmakla birlikte vergi toplayamazlardı. Vergi ve maliye işlerine kağan tarafından tayin olunan darugaçin adlı memurlar bakardı. Darugaçinler topladıkları verginin belli bir miktarını köbegüne verirlerdi. Adalet işlerine yargucı denilen hakimler bakardı. Cinayet, hırsızlık, zina, büyü ve çalınmış mal saklamanın cezası idamdı. Moğol devlet yönetiminde Kağana, devlet idaresinde divan adı verilen meclis yardım ederdi. Vezir, hakanın yardımcısı idi. Moğol devletlerinde elçilik kurumuna da önem verilmişti. Kağanın ve önemli devlet görevlilerinin elçileri bulunmaktaydı. 171

172 Moğollarda Ordu Moğol ordu teşkilatı, Büyük Hun Hükümdarı Mete Han tarafından kurulmuş olan onlu sisteme göre düzenlenmişti. Ordunun çoğunluğu, atlı birliklerden meydana geliyordu. Ordu komutanlarına Noyan deniliyordu. Noyanlar, hükümdar fermanı olan yarlık ile göreve getirilirlerdi. Moğollar, savaşlarda Türklerin turan taktiğini uygularlardı. Kuşatma sırasında direnen şehirler ele geçirilince, yağmalanır ve halkı kılıçtan geçirilirdi. Başlıca silahları ok, yay, kılıç, balta, demir, gürz ve mızraktı. Resim 04.12: Moğol Komutan ve Askerleri Bilim, Dil ve Edebiyat Moğollar ilk dönemlerinde resmî dil olarak Moğolcayı kullandılar. Moğolların Türk ülkelerine yayılarak, kısa sürede Türkleşmeleri sonucunda, Türkçe kullanılmaya başladı. Cengiz in oğlu Çağatay ın topraklarında gelişen Türkçeye Çağatay Lehçesi denildi. Çağatay Lehçesi, Orta Asya Türkçesinin, kısmen Moğolca ile birleşmesiyle ortaya çıktı. Çağatayca Orta Asya, Doğu Avrupa ve Ön Asya da her yerde anlaşılan dil oldu. Moğollar, Cengiz Han döneminden başlamak üzere en çok Uygur alfabesini kullandılar.ilhanlı Moğollarının topraklarında Türk dili, Türk tarihi ve genel olarak Türk kültürü açısından önemli eserler meydana getirildi. İlhanlılar İslam Dini ne girdikten sonra, Moğol dilinde bir edebiyat meydana getirmeye çalıştılar. Müslüman Hint hikâyeleri olan Kelile ve Dimne Moğalcaya tercüme edildi. XIII. yüzyılda Moğollar tarafından idare edilen Türkler arasında Cengiz Destanı (Cengiznâme) doğdu. XV. yüzyılda yazıya geçirilen destan da, Cengiz in hayatı, şahsiyeti ve fetihleri işlenmişti. Çağatay Hanlığı döneminde yaşayan Rabguzi, Harzem bölgesinin önemli yazarı idi. Kısasü l-enbiyâ adlı eserinde peygamberlerin hayat hikâyelerini anlatmıştı. Altın Ordu Devleti döneminde yazılan Husrev ü Şîrin Mesnevisi de, Moğol devri edebiyatının bir diğer örneğidir. Moğollar zamanında, tarih ilmi önem kazandı ve gelişti. İlhanlı veziri Reşîdüddin ( ), Cami-üt-Tevarih adıyla bir Dünya tarihi yazdı. Eserde; Türk, Moğol, Çin, 172

173 Hint, ibrani ve Batı Avrupa kavimlerinin tarihleri anlatıldı. Cami -üt- Tevarih te Oğuz Kağan Destanı ndan da bahsedilmişti. Moğol diliyle yazılan eserin, sonra Farsça ve Arapça nüshaları meydana getirildi. Eserlerini Moğol diliyle, Farsça veya Arapça yazan Cüveynî de bu dönemde yaşadı ve üç ciltlik Tarih-i Cihankûşa adlı eseri Farsça olarak yazdı. Eserin birinci cildinde Moğolları, ikinci cildinde Harzemşahlarla Karahitaylar arasındaki mücadeleleri anlatır. Üçüncü ciltte ise Hülagu nun İran a gelişinden ve Bâtınilerle ilişkilerinden söz eder.tarih-i Cihankûşa da, Orhun Kitabeleri nden de söz edilmektedir. Moğollarla ilgili önemli eserlerden biri de Moğolların Gizli tarihi adlı eserdir. Ögeday Kağan döneminde yazılan bu eserde Cengiz Han ın hayatı anlatılmaktadır. Moğollar, İslam dinine girinceye kadar din bilimleriyle uğraşmadılar. Bunun yanısıra tıp, matematik, astronomi ve kimya bilimleri bu dönemde gelişti. Hülâgü Han, Azerbaycan ın Meraga şehrinde zamanın en modern aletleriyle donatılmış bir rasathane yaptırdı. Nasîrûddin Tûsi ve diğer bilim adamları burada çalıştılar. Bu dönemde açılan medreselere her taraftan birçok öğrenci gelerek öğrenim gördüler. Resim 04.13: Nasîrûddin Tûsi ye Ait Astronomi Aleti ve Tusi nin İlk Rasathane Planı Tusî nin yaptığı ilmi faaliyetlerin en önemlilerinden biri trigonometriyi ayrı bir ilim dalı hâline getirmesidir. O zamana kadar bu ilim dalı astronominin bir dalı olarak görülmekteydi. Ayrıca, bu ilim dalıyla ilgili eser de yazdı. Geometride önemli bir otorite hâline geldi ve kendisinden sonra gelen bilim adamları, ileri sürmüş bulunduğu tezlerin üzerine herhangi bir ilave yapamadılar Sosyal ve Ekonomik Hayat Moğol toplum yapısı eski Türk topluluklarında olduğu gibi askerî bir düzene dayanıyordu. Savaş esnasında halkın tamamı uyum içinde üzerine düşen görevi yerine getirirdi. Önceki bölümlerde ifade edildiği gibi toplum yapısının en küçük birimi olan aileye yasun denirdi. Birkaç yasunun birleşmesinden aymak (oymak), aymakların birleşmesinden oba meydana geliyordu. Savaş esirleri ise köle olarak kullanılıyordu. Moğollar göçebe olarak yaşadıkları dönemde, çobanlık ve avcılıkla geçinmişlerdir. Göçebeler genelde sığır, koyun, keçi ve at beslerlerdi. Türklerde olduğu gibi Moğollarda da atın önemli bir yeri vardı. Moğollarda ekonomik hayatın temelini hayvancılık oluşturmaktaydı. Moğolların başlıca serveti at sürüleri idi. Moğollar atı ulaşımda, savaşta ve avda kullanırlardı. Keçe, kayış, urgan, araba, kap kaçak gibi bazı eşyaları kendileri yapan Moğollar aynı zamanda eyer, koşum takımları, ok, yay, kılıç, 173

174 zırh, süngü gibi savaş araç ve gereçleri de yaparlardı. Moğol İmparatorluğu nun kurulmasından sonra Moğolistan ın ekonomisi de değişti. Moğollarda savaşlardan elde edilen ganimetlerin ülke ekonomisinin gelişmesinde önemli bir payı oldu. Cengiz Han Dönemi nden itibaren ticaret de gelişmeye başladı. Savaşlar ve istilalar nedeniyle önemini kaybetmiş olan İpek Yolu yeniden canlandırıldı. Ticaret yolları üzerinde güvenlik önlemleri alındı. Köprüler ve kervansaraylar yaptırıldı. Moğollar, yabancı tüccarlara hoşgörülü davranmışlar ve onlara bazı ayrıcalıklar tanımışlardı. Bunun sonucu olarak, Moğol İmparatorluğu ile Avrupa ülkeleri arasında ticaret gelişti. Uygurlardan kâğıt para, çek kullanmasını ve ortaklık kurmasını öğrenen Moğollar, Avrupa ülkeleri dışında Çin, Hindistan ve İran ile de ticaret yaptı. Moğollar, ticaretin yanı sıra sanayi ve tarıma da önem verdiler. İlhanlılar tarımın gelişmesi için her türlü önlemi aldılar. Sulama kanalları açarak köylüye tohumluk verdiler. İlhanlı hükümdarları İpek Yolu nda güvenliği sağlayarak kervan ticaretini canlandırdılar. Bu yoldan Müslümanların yanında Avrupalılar da faydalandılar.? 1. Noyan ve nöker hangi görevleri yaparlar? 2. Moğol ordusu nasıl teşkilatlanmıştır? 3. Moğol devletlerinde, Türkçenin en çok konuşulan dil olmasının sebepleri nelerdir? 4. Reşîdüddin in yazdığı eserin adı nedir? Eserde nelerden bahsedilmiştir? Toprak Yönetimi Moğollarda, askerî ikta olarak ayrılan topraklarla mülk olarak verilen topraklara suyurgal denirdi. Ayrıca boyların kendi mülkleri sayılan ve adına nutuk (yurd) denilen topraklar vardı. Boyların yaylak ve kışlakları bu topraklar üzerinde bulunurdu. Yeni fethedilen topraklar kağanın mülkü kabul edilirdi. Kağanların, hanedan üyelerine idare etmek üzere verdikleri topraklara inçü (inci) denirdi. Hanedan üyeleri bu toprakların vergilerini toplayamazlardı. Kağanlar, komutanlara ve başarılarını gördükleri kişilere, mükâfat olarak toprak verebilirlerdi. Bu araziye de kopı denirdi. Askerî ikta sistemi, Moğollarda da uygulanmıştı. Askerî iktalara çerig yurdu adını veren Moğollar bu toprakların gelirlerinden askerî birliklerin at, cephane, silah, yiyecek, çadır gibi ihtiyaçlarını karşılarlardı. Askerler, belirli vergi haricinde köylünün ürününe ve malına el uzatamazlardı. Askerî iktalardaki düzeni bitikçi denilen görevliler kontrol ederdi. Halktan alınan vergilerin başında arazi ve emlak vergileri vardı. Halk önceleri 174

175 vergisini, hububat ve kumaş gibi şeylerle öderdi. Vergi nakdî değildi. Çiftçilerden ürünün onda biri olarak alınan vergiye Kalan denirdi. Göçebe halktan alınan vergiye de kopçur denirdi.bu vergi yüz koyundan bir koyun almak suretiyle toplanırdı. Tüccarlardan ve pazara getirilen mallardan alınan vergiye Tamga vergisi denirdi. Din ve İnanış Moğollar Cengiz Han dan önce ve Cengiz döneminde Şamanizm, Budizm, Hıristiyanlık ve Putperestlik gibi inançlara sahiptiler. Cengiz Han dan itibaren Moğollar arasında eski Türk inançları ön plana çıkmıştır. Bunlar tabiat güçlerine inanma, atalar kültü ve Gök Tanrı inancından oluşmaktadır. Gök Tanrı inancına göre, Güneş e, Ay a ve yeryüzüne saygı gösterilirdi. Cengiz Han ın ölümünden sonra kurulan devletler, yavaş yavaş İslamiyet in etkisine girdiler. XIII. yüzyılda Altın Orda ve Çağatay, XIV. yüzyılda da İlhanlı Devleti Müslüman oldu. Moğolların büyük bir kısmı Müslüman olduktan sonra zamanla Türkleştiler. Sanat Moğollar, istila hareketlerinin durmasından sonra istilalar ve savaşlar nedeniyle yıkıma uğrayan Orta ve Ön Asya daki şehirlerin yerine yenilerini kurdular. Tebriz şehri onarıldı. Tebriz ve Tarhan arasında Sultanîye adıyla yeni bir şehir kuruldu. Resim 04.14: Sultaniye Şehri XIV. yüzyılda Moğollar, İslam mimari tarzını kendilerinin katkıları ile devam ettirdiler. Türbeler, Budist mabetler, kervansaraylar, sulama kanalları, köprüler, medreseler ve camiler inşa ettiler. Sultanîye de Olcaytu Han Türbesi, Tebriz de Vezir Alişah Mescid i, Meraga yakınlarında Serçem Kervansaray ı Moğollar dönemine ait önemli mimari eserlerdendir. Sanatkârlar ve mimarları teşvik eden İlhanlılar mimaride belirgin bir üslubun ortaya çıkmasını sağladılar. İlhanlıların Hıristiyan Avrupa ve Çin gibi değişik kültürler ile temasta bulunmaları düşünce, ticaret ve sanat alanlarında taze ve canlı tesirler meydana getirdi. Gazan Han ın yaptırdığı medreselerde; tıp, astronomi, kimya ilimleri ve el sanatları öğretildi. Ayrıca Tebriz civarında kurduğu rasathanenin yanında, fen ilimlerinin okutulması için bir de medrese yaptırdı. Tebriz de Gazan Mahmûd 175

176 Resim 04.15: Olcaytu Türbesi-Sultaniye Şehri Han tarafından yaptırılan, etrafı on iki büyük medreseyle çevrili Büyük Câmi, eşi görülmemiş büyüklükte ve çok kıymetli bir sanat eseridir. Bu dönemde yapılan resimlerde Çin ve Uygur etkisi görülür. Yine Moğol dönemi çiniciliğinde, Uygur ve Karahanlı tesirleri görülür. Özellikle XIII. ve XIV. yüzyıllarda yapılan tabaklar ve duvar çinileri çok güzeldi.? 1. Moğollarda nutuk,inçü ve çerik kavramları hangi anlamlara gelirdi? 2. Moğollar tarih boyunca hangi dinlere inanmışlardır? 3. Moğollar döneminde mimari alanda hangi eserler yapılmıştır? 4. İlhanlılar sanat alanında hangi kültürlerin etkisinde kalmışlardır? 5. TİMUR DEVLETİ( ) Timur veya Batıda bilinen ismiyle Timurlenk, Büyük Timur İmparatorluğu nun kurucusudur. Timur, 1336 yılında Semerkant yakınlarındaki Keş şehrinde doğdu. Timur un babası olan Turagay, Çağataylılar içerisinde yer alan Barulas (Barlas) boyunun beyi idi. Timur un doğduğu yıllarda Çağatay Hanlığı karışıklıklar içinde idi. Ülkenin hakimiyeti Çağatay soyundan gelen emirlerin elinde bulunuyordu. Bu emirlerden birisi olan Emir Kazgan Semerkant a tamamen hakimdi. Timur da bu sırada Emir Kazgan ın emrinde bulunuyordu. XIV. yüzyılın ikinci yarısında Maveraünnehir Bölgesi, hanlar arasındaki mücadeleye sahne olmuştu. Doğu Türkistan da hüküm süren Tuğlak Timur Han, bu durumdan yararlanarak Maveraünnehir i işgal etmiş, bunun üzerine Resim 04.16: Timur Timur da Tuğlak Timur a bağlılığını bildirerek onun hizmetine girmişti. Daha sonra Timur, Keş şehrinin emirliğine getirilmiştir. Bir süre sonra, Maveraünnehir de tekrar karışıklıkların çıkması üzerine Tuğlak Timur Han, yeniden Maveraünnehir e gelerek oğlu İlyas Hoca yı bu bölgeye vali tayin etmiş, Timur u da onun atabeyi yapmıştı. İlyas Hoca nın emrine verilen Timur, onun zâlimce davranış- 176

177 Resim 04.17: Şehri Sebz de Arkada Timur un Yazlık Sarayı, Önde Büyük Timur Anıtı TARİH 6 ları karşısında kayınbiraderi Emir Hüseyin ile birlikte Horasan a gitmiştir. Büyük bir devlet kurma arzusu Timur u Maveraünnehir e geri döndürmüştür. Timur, Emir Hüseyin ile birleşerek Keş şehrini ele geçirip Maveraünnehir e hakim olmuşlarsa da, daha sonra Timur un Emir Hüseyin ile arası açılmıştır. Bunun üzerine Belh i kuşatan Timur, Emir Hüseyin i etkisiz hâle getirerek kendisini emir ilan etmiş ve hükümdarlık tahtına oturmuştur (1369). Tarihin gördüğü en büyük askeri ve siyasi dehalardan biri olarak kabul edilen Timur, sağ ayağı aksak kalacak şekilde darbe aldığından dolayı kendisine Farsça Timurlenk, Türkçe olarak ise Aksak Timur denilmiştir. Timur un Fetihleri Timur, devletini kurduktan sonra ilk seferini, Çağatay Hanlığı na bağlı Harezm (Harzem) üzerine yapmıştır yıllarında arasında yaptığı seferlerle Harezm ve Horasan ı topraklarına katmıştır. Timur un Harezm ve Horasanı alması, Altın-Orda hükümdarı Toktamış ile arasını açtı. Toktamış, Timur un seferde olmasından yararlanarak Maveraünnehir i işgal etmiştir. Bu durumu öğrenen Timur, derhal Semerkant tan hareketle bölgeye gelerek Toktamış la mücadeleye başlamıştır. Timur, 1391 yılında Ural Nehri nin batısında Kondurca da Toktamış la yaptığı savaşı kazanmıştır. Toktamış Han ın Timur a karşı yaptığı mücadeleden vazgeçmemesi üzerine Timur, 1395 de Altın Orda üzerine ikinci defa sefere çıkmıştır. Terek te yapılan savaş sonunda Altın Orda Devleti parçalanmıştır. Altın Orda Devleti nin parçalanması Rusların işine yaramış ve Rusların güçlenmesine sebep olmuştur. Timur, 1393 yılında İran da İlhanlılardan sonra kurulmuş olan Muzafferoğulları Devleti ni ortadan kaldırmıştır. Yine aynı yıl Bağdat ı alarak buradaki Celâyirlilere de son vermiştir. Bu faaliyetlerinin sonunda Timur, İran, Kafkasya ve Azerbaycan ı ele geçirerek topraklarına katmıştır yılında Hindistan üzerine sefere çıkan Timur, Delhi ye kadar uzanan toprakları fethederek pek çok ganimet ve fil ele geçirmiştir. Bu arada Celâyirliler Bağdat ı tekrar ele geçirmişlerdi. Bunun üzerine Timur, Bağdat a ikinci bir sefer düzenleyerek burayı tekrar topraklarına katmıştır. 177

178 Harita 04.07: Timur Devleti nin En Geniş Sınırları Timur, Karakoyunlu Devleti nin topraklarını ele geçirince, Celâyir hükümdarı Ahmet ve Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yusuf, Osmanlı Devleti nin hükümdarı Yıldırım Bayezid e sığınmışlardı. Timur, 1400 yılında Anadolu ya geçerek Sivas ı almış ve tahrip etmiştir. Bu arada Memlukler iç karışıklıklar içinde idi. Bu durumdan yararlanmak isteyen Timur, güneye yönelerek Hâlep, Hama, Humus ve Şam ı ele geçirerek Suriye yi topraklarına katmıştır. Daha sonra Kahire üzerine yürümekten vazgeçen Timur, Bağdat üzerinden Tebriz e geri dönmüştür. Resim 04.18: Timur un Türbesi-Semerkant.Tümur un İki Oğlu Şahruh ve Miranşahİle Torunu Uluğ Bek ve Şah Hoca da Burada Gömülüdür. Sivas ın tahrip edilmesinden dolayı Timur la arası açılan Yıldırım Bayezid, Sivas ı yeniden ele geçirerek Erzurum a kadar ilerledi. Timur, Suriye Seferi sırasında Yıldırım Bayezid e gönderdiği mektuplarda bazı isteklerde bulunarak; kendi hakimiyetini tanımasını, Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf un kendisine teslim edilmesini, şehzadelerden birinin rehine olarak kendisine gönderilmesini ve Anadolu beylerinden alınan toprakların eski sahiplerine geri verilmesini bildirmişti. Timur un isteklerini Yıldırım Bayezid in reddetmesi üzerine Timur, büyük bir ordu ile Anadolu ya girmiş, Kayseri ve Kırşehir üzerinden Ankara ya gelerek şehri kuşatmıştır. Bayezid de Osmanlı ordusu ile Ankara ya doğru harekete geçti. Bunun üzerine Ankara kuşatmasını kaldıran Timur, Ankara yakınlarındaki Çubuk Ovası na gelerek burada savaş düzeni aldı. İki ordu arasında yapılan savaşı Timur kazanmıştır (28 Temmuz 1402). 178

179 Ankara Savaşı nın sonunda Anadolu Türk birliği bozulmuş, Bizans İmparatorluğu elli yıl daha varlığını sürdürme fırsatı bulmuştur. Ayrıca Osmanlıların Balkanlarda yaptığı fetihler durmuş, Yıldırım Bayezid in oğulları arasında taht kavgaları başlamış ve Osmanlı Devleti fetret devrine girmiştir. Timur, Anadolu daki beylikleri ve Osmanlı Devleti ni kendine bağladıktan sonra Yıldırım Bayezid in oğullarından Şehzade Mustafa yı da yanına alarak başkent Semerkant a dönmüştür yılında Timur, Çin seferine hazırlanırken Otrar da ölmüştür. Timur un türbesi Semerkant tadır. Timur, Türk tarihindeki büyük cihangirlerden biri idi. Aynı zamanda zekâsı ve teşkilatçılığı ile de ün yapmıştı. Timur zamanında devletin sınırları batıda Bursa ve İzmir e, güneydoğuda Delhi ye ve kuzeyde de İrtiş Nehri ne kadar uzanıyordu. Timur Devleti nin Parçalanması Timur un Cihangir, Ömer Şeyh, Miranşah ve Şahruh adında dört oğlu vardı. Timur un büyük oğlu Cihangir ile diğer oğlu Ömer Şeyh kendisinden önce ölmüşlerdi. Bu yüzden Timur da kendinden sonrası için, Cihangir in oğlu Pir Muhammed i veliaht göstermişti. Bu sırada ülke içinde iç karışıklıklar çıkmış, Timur un oğulları ve torunları arasında da taht mücadeleleri başlamıştı. Yapılan bu taht mücadelelerini Timur un oğlu Şahruh kazanmış ve devleti toparlayarak Timur tahtına çıkmıştır ( ). Şahruh, iktidarı süresince Orta ve Güney İran a seferler düzenleyerek hakimiyetini genişletmiştir. Şahruh un ölümünden sonra da taht kavgaları tekrar başlamıştır. Şahruh tan sonra yerine oğlu Uluğ Bey ( ) geçmiştir. Uluğ Bey döneminde Semerkant büyük bir kültür merkezi durumuna gelmiştir. Uluğ Bey zamanında Maveraünnehir, Cuci soyundan olan Özbeklerin akınlarına uğramıştı. Diğer taraftan Timurlular, Akkoyunlu ve Karakoyunlularla da savaş hâlinde idiler. Doğuda ise Çağatay Moğollarının Timurlulara karşı baskıları artmıştı. Uluğ Bey den sonra Ebu Said iktidara geçerek durumu düzeltmeye çalışmışsa da başarılı olamamıştır. Timurlulardan sadece Hüseyin Baykara, Horasan ve Maveraünnehir de tutunabilmiştir. Bu dönem daha çok sanat ve edebiyatın gelişme gösterdiği bir dönem olmuştur. Kendisi de büyük bir şair olan Hüseyin Baykara, Türkçe yazdığı şiirlerle ün yapmıştır. Hüseyin Baykara nın ölümünden sonra Özbekler (Şeybanîler) Horasan ı ele geçirerek 1507 yılında Timurluların saltanatına son vermişlerdir.? 1. Timur kendi adıyla anılan devletini nasıl kurmuştur? 2. Timur hangi devletlerin varlığına son vermiş veya kendine bağlamıştır? 3. Ankara Savaşı nın Türk İslam tarihi açısından önemi hakkında neler söylenebilir? 179

180 Timurlularda Kültür ve Uygarlık Devlet Yönetimi Timur, devlet teşkilatını eski Türk ve Moğol geleneklerine göre oluşturmuştu. Timur, devletini bir dünya hakimiyeti fikri çerçevesinde tasarlamıştı ve dünyanın iki hükümdara yetecek kadar büyük olmadığını söylüyordu. Timur Cengiz soyundan gelmediği için han unvanı alamamış, ölünceye kadar Cengiz Han soyundan birini şeklen han sıfatıyla yanında bulundurmuş, kendisi bey unvanı ile yetinmişti. Diğer Türk devletlerinde görüldüğü gibi Timurlular da da belli bir veraset usulü yoktu. Ülke hanedanın ortak malı kabul ediliyordu. Hanedan üyelerine mirza denirdi. Bir eyalet merkezine gönderilen mirza orada devlet merkezindeki saray ve idare teşkilatını aynen kurar, âdeta bir hükümdar gibi bölgeyi idare ederdi. Mirzaların hukuki durumları ve devletin hanedanın ortak mülkü kabul edilmesi sık sık ayaklanmalara ve taht mücadelelerine yol açmıştır. Timurlularda, şehir ve bölgelerin idari ve askerî işlerinden darugalar (hakimler) sorumluydular. Darugaların başlıca görevleri arasında bulundukları yerlerdeki adli işleri yürütmek, savaşa katılmak, bazen de vergi toplamak vardı. Büyük merkezlerde kale komutanı görevinde bulunan kutvaller bulunurdu. İslamiyet in kabulünden sonra kurulan Türk devletlerinin saray teşkilatlarında görev yapan memurların çoğu, Timurluların saray teşkilatında da bulunuyordu. Timurlular da devlet merkezinde askerî ve idari-mali işlere bakan başlıca iki divan vardı. Tavacı Divanı adı da verilen Dîvân-ı Büzürg-i Emâret in beyleri diğer bütün görevlilerin önündeydi. Türkler ve Türkleşmiş Moğollar la ilgilenen bu divana Türk Divanı da deniliyor, kâtiplerine ise bahşı veya nüvîsendegân-ı Türk adı veriliyordu. Divanın başında bir divan beyi bulunuyordu, ayrıca pek çok tavacı emîri mevcuttu. Geniş yetkilere sahip tavacılar askeri topluyor, ordunun nizam ve inzibatı ile uğraşıyor, ganimeti paylaştırıyor ve hükümdarın önünde geçit resmi yaptırıyordu. Mali konularla ve halkın işleriyle ilgili ikinci divan Dîvân-ı Mâl idi. Divanın başında bir divan beyi bulunuyor, kâtiplerine vezir veya Nüvîsendegân-ı Tacik deniliyordu. Başlıca görevleri vergi işlerini yürütmek, tarım üretimiyle ilgilenmek,şehirlerin imarıyla uğraşmak ve gelirlerin arttırılmasını sağlamaktı. Para bastırılması, hesapların tutulması, vergilerle ilgili yolsuzluklara dair şikâyetler de bu divanın görev alanına giriyordu. Ordu Timur Devleti nde ordu,onlu,yüzlü,binli ve on binli birliklerden oluşuyordu. On bin kişiden oluşan en büyük birliğe tümen denirdi. Ordu sağ kanat, sol kanat ve merkezle öncü ve artçı denilen kısımlara ayrılıyordu. Timurlularda savaşlarda kahramanlık gösterenlere suyurgal denilen ikta verilirdi. Soyurgal sahibi tüm vergilerden muaf tutulurdu. Kendisine ikta verilen komutanlar belli sayıda asker beslerler- 180

181 Resim 04.19: Timur un Ordusuyla İlgili Temsilî Resim Dil ve Edebiyat Timur Devleti zamanında dil olarak Çağatay Türkçesi, alfabe olarak Uygur Alfabesi kullanıldı. XV. yüzyılın ilk yarısından sonra devletin siyasi ve kültür hayatına damgasını vuran iki önemli şahsiyet Sultan Hüseyin Baykara ve veziri Ali Şîr Nevaî dir. Sultan Hüseyin Baykara ( ) ilim, sanat ve edebiyat alanında büyük üne kavuştu. Hüseyin Baykara aynı zamanda değerli bir Türk şairiydi. Bu devirde Osmanlı sarayı ve bilginleriyle bu bölge sanatçıları arasında sıkı bir iş birliği vardı. Timur Devleti nin dili Türkçe idi. TARİH 6 di. Timur, Hindistan Seferi nden sonra ordusunda fil de kullandı. Hükümdarın bu dönemde kendine bağlı kavçin bölüğü denilen bin kişiden oluşan hassa alayı vardı. Ordunun büyük bir bölümü süvarilerden meydana gelirdi. Ordunun silah ihtiyacı cebehâne denilen merkezlerden karşılanırdı. Başkent Semerkant ta devamlı zırh, kalkan, ok ve yay yapan zanaatkârlar vardı. Resim 04.20: Hüseyin Baykara Yalnız Timurlularda değil, Türk dünyasının her yerinde anılan Ali Şîr Nevaî ( ) Herat ta doğmuştur. Muhakemet ül Lûgateyn isimli eserini Türkçenin Farsçadan daha zengin olduğunu ispatlamak amacıyla yazmıştır. Ali Şîr Nevaî bu eserinde iki dilin karşılaştırmasını yapmıştır. Divanları ve mesnevileri dışında tarih, edebiyat, ahlak ve tasavvuf dallarında pek çok eser yazmıştır. Ali Şîr Nevaî, Çağatay Türkçesi nin en büyük şairi olarak kabul edilir. Sultan Hüseyin Baykara ise Hüseynî mahlası ile Farsça ve Türkçe şiirler söylemiş ve yazmıştır. Bunların dışında Kadızâde-i Rumî, Kaşhanlı Cemşid, Ebul Gazi Bahadır Han, Şekkaki ve Lütfî bu dönemin ünlü şair ve yazarlarındandır. Lutfî nin en ünlü eseri Gül ve Nevruz adlı mesnevidir. Maliye ve Ekonomi Timur Devleti nde maliye ile ilgilenen divana Divan-ı Mal denirdi. Bu divanın başında divan beyi bulunurdu. Görevi vergi işlerine bakmak, üretimi artırıcı tedbirler almak, şehirlerin imarını sağlamak, para bastırmak, gelir gider hesaplarını tutmak 181

182 ve bu konularla ilgili şikâyetleri çözümlemekti. Timur Devleti nin resmî para birimi tümen di. Ancak bunun dışında dinar ve dirhem gibi para birimleri de kullanılmıştır. Devletin başlıca gelir kaynakları öşür, haraç, cizye ile tüccar ve sanatkârlardan alınan tamga adındaki vergi idi. Timur İmparatorluğu nda şehirler kurulup imar edilirken tarım da ihmal edilmemiştir. Timur, fethettiği yerlerin halkını başka yerlere göç ettirerek boş olan pek çok sahayı iskâna açmıştır. Su kanalları yaptırmak suretiyle yeni tarım olanları oluşturmuştur. Timurlular tahılın yanı sıra pamuk, pirinç, elma, üzüm, erik, kavun, şeker kamışı ve portakal da yetiştirmişlerdir. Büyük Timur İmparatorluğu, Çin den batıya doğru uzanan İpek Yolu nun güzergâhında bulunduğu için ticaret de gelişmişti. Kervanlardan alınan vergiler, ülkenin en önemli gelir kaynağını oluşturmaktaydı. Hazar Denizi kıyılarından Tebriz e getirilen ipekler İranlı, Cenevizli ve Venedikli tüccarlar eliyle Suriye, Anadolu ve Karadeniz e ulaştırılıyordu. Hürmüz ve civarındaki adalar ise uluslararası ticaretin merkezi idi. Farklı dinlere mensup tüccarlar buraya gelerek mal alıp satıyorlardı. Küçük sanayi olarak dericilik, dokumacılık, şeker üretimi ve taş işçiliği gelişmişti. Firuze, elmas, demir ve kurşun işletilen madenler arasında idi. Bilim ve Sanat Resim 04.21: Semerkant taki Uluğ Bey Rasathanesi Timur Devleti döneminde bilim ve sanat alanında da büyük bir gelişme yaşandı. Fet-hedilen şehirlerdeki bilim adamları ve sanatkârlar Semerkant a getirilerek, bunların çalışmaları hükümdarlarca korunarak desteklendi. Astronomi bilimi en parlak devrini Timur un torunu Uluğ Bey döneminde yaşadı. Uluğ Bey in kendisi de astronomi bilgini idi. Semerkant ta kurduğu rasathanede astronomi ile ilgili gözlemlerde bulunmuş ve Yıldızların Fihristi Cetvelleri adlı eserini yazmıştır. Devrin bilginlerinden Ali Kuşçu da Uluğ Bey in öğrencisi idi. O da önemli bir matematik ve astronomi bilgini idi. Daha sonraları Fatih Sultan Mehmet Han döneminde İstanbul a gelerek Osmanlı hizmetine girmiş ve pek çok öğrenci yetiştirmiştir. 182

183 OKUYALIM ALİ KUŞÇU Ben, Türk-İslam dünyasının büyük astronomi ve kelam âlimi olan Ali Kuşçu yılında Semerkant ta doğdum. Maveraünnehir de yetişen bilginlerin sonuncusuyum. Büyük araştırmalar yaptım. Orta Asya da birçok devleti ziyaret ettim. Son olarak Büyük Şanlı Osmanlı Devleti ne hizmette bulundum. Resim 04.22: Fatih Sultan Mehmet ve Ali Kuşçu Üstadım Uluğ Bey in kurmuş olduğu Semerkant Gözlem Evi nin kadızadesi ölünce ben rasathaneye müdür oldum. Üstadım Uluğ Bey bir ihanet sonucu şehit olunca şehri terk ettim. Düştüm yollara. İlk olarak Azerbaycan a, oradan da Tebriz e geldim. Burada Uzun Hasan tarafından çok iyi karşılandım ve onun elçisi oldum. Uzun Hasan, elçi olarak beni Osmanlı Devleti ne gönderdi. Burada büyük padişah Fatih Sultan Mehmet le tanışma şerifine nail oldum. Beni çok sevdi ve bilgime hayran kaldı. İstanbul da kalmam için teklifte bulundu. Ben de bu büyük devlette çalışmalarımı sürdürmeye karar verdim ve teklifi kabul ettim. Ailemi yanıma alarak çalışmalarımı burada sürdürdüm. Fatih Sultan Mehmet beni Ayasofya Merdesesi ne müderris olarak atadı. İstanbul da Fatih Camii ne Güneş Saati yaptım. İstanbul un ilk enlem ve boylamlarını ben hesapladım. Ondalık kesir sayıları, Türk Sayısı adıyla benim vasıtamla Batı ya geçmiştir. Bir kaç eserimin ismini size de söylemek istiyorum: 1.Hallu Eskâli l-kamer 2.Meserretu l-kulûb 3.Risâletu l-fethiyye Ali Kuşcu 1474 te İstanbul da vefat etti. Hazırlayan: H. Sefa AYSEL Kaynak: Prof. Dr. Fuat Sezgin, İslam da Bilim ve Teknik 5 cilt, İstanbul Büyükşehir Belediyesi 183

184 Resim 04.23: Bibi Hanım Cami Semerkant ( ) Timurlular döneminde mimari, resim, süsleme sanatları ve müzik alanlarında da gelişmeler sağlanarak güzel eserler ortaya konmuştur. Timur Devleti nde mimarideki gelişme, Avrupa da Timurlu Rönesans ı deyiminin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu dönemde İslam mimarisine yenilik olarak kazandırılanlar binaların yüksek yapılması ve bütün yüzeylerde renkli çinilerin kullanılmasıdır. Binaların görülebilen bütün yüzeylerinde renkli çiniler kullanılmış, kubbe ve minarelerin iç hacimleri de geniş tutulmuştur. Armut şeklinde kubbeler yapılmıştır. Yapılan mimari eserlerin başlıcaları: saraylar, camiler, medreseler, kervansaraylar, türbeler, köprüler, hamamlar ve hastanelerdir. Timur, Semerkant ta şehrin bir ucundan diğer ucuna uzanan bir cadde yaptırmıştı. Bu caddenin iki yanına da dükkânlar yaptırılarak ticaretin gelişmesi teşvik edilmiştir. Bibi Hanım Mescidi adı verilen Semerkant Camisi ve türbesi şehirdeki yapıların en güzeli idi. Gök Saray da Timur tarafından yaptırılan eserlerden birisidir. Burası daha çok devlet hazinesinin saklanması yanında, hapishane olarak kullanılıyordu. Timur un Keş şehri yakınlarında yaptırdığı Ak Saray, çinileri ve altı metre yüksekliğindeki kapısı ile tanınmaktadır. Timurlular döneminde imar edilen diğer bir Resim 04.24: Şah-ı Zinde Külliyesi-Özbekistan şehir de Herat idi. Şahruh burada bir hastane yaptırmıştır. Karısı Gevher şad da Meşhed de bir cami, Herat ta da medrese ve türbe inşa ettirmiştir. Şahruh un oğlu Uluğ Bey de, kendi adıyla anılan bir medrese yaptırarak bütün bilim dallarının tanınmış bilginlerini Semerkant ta toplamıştır. Ali Şir Nevaî de Herat ve Horasan da üç yüz yetmiş hayır müessesesi yaptırarak, bunların işletilmesi için büyük bir servet vakfetmiştir. Ayrıca Özbekistan daki Şah-ı Zinde Külliyesi Timurlular döneminden kalma önemli eserlerden birisidir. 184

185 İslam dünyasında resim sanatı, Bağdat, Tebriz ve Şiraz okullarında geliştirilmişti. Timur, buraları alınca sanatkârları Semerkant a götürdü. Daha sonra Herat da İslam minyatürcülüğü çok ilerledi. Sanatçılar Hüseyin Baykara ve Ali Şir Nevâi tarafından korundu. Resim 04.25: Bir Hat Yazısı Örneği Endicanlı Yusuf, çalgıcılıkta ve şarkı söylemekte meşhurdu. Meragalı Abdülkâdir ise musiki nazariyeleri ilminde kendini göstermişti. O, Timur un Bağdat ı ele geçirmesi üzerine Semerkant a gönderilen sanatkârlar arasında idi. Herat ta Şahruh adına ünlü eseri Câmiü l-elhân ı (1415) yazdı. Abdülkâdir Meragi, eserlerinde, Doğu Türkistan da pek çok şarkı ve türkünün olduğunu belirtmektedir. Küğ denilen bu şarkılardan birinin her gün hükümdar huzurunda çalındığını ve bunlardan dokuz tanesinin çok önemli olduğunu da kaydetmektedir. Şahruh zamanında yaşayan Ahmedî, Doğu Türkçesi ile Sazlar Münazarası adlı bir eser yazmıştır. Bu eserde, Timurlular devri musiki aletleri hakkında bilgi verilmiştir. Kemaleddin Bihzad, tabiat manzaralarını gelenekçi unsurlarla birleştirerek kitap ressamlığına yenilik getirdi. Çini sanatında renkler uyum içinde kullanıldı. Mimari eserlerin ön yüzeylerinde ayetlere ve bitki motiflerine yer verildi. Yazma eserlerde ve yazı levhalarında tezhip sanatından çok güzel yararlanıldı. Arap alfabeli yazının, en güzel şekilde yazılması olan hat sanatı da bu dönemde gelişti. Timur un Semerkant a gönderdiği sanatkârlar arasında çalgıcılar ve okuyucular da vardı. Bu dönemde musikinin iki ünlü siması, Endicanlı Yusuf ve Meragalı Abdülkâdir idi. Resim 04.26: Geleneksel Çalgı Aletleri- Kokand Müzesi 185

186 ? 1. Timur niçin Han unvanı kullanmamıştır? 2. Timurlular devlet yönetiminde hangi kültürlerden etkilenmişlerdir? 3 Timur döneminde yetişmiş ünlü edebiyatçılar kimlerdir? 4. Avrupa da söylenen Timurlu Rönesans ı deyimi hangi alandaki gelişmeyi ifade eder? 6. BABÜR DEVLETİ ( ) Babürlüler yılları arasında Hindistan da hüküm süren bir Türk devletidir. Devletin kurucusu Zahîrüddîn Muhammed Babür 1483 yılında Fergana da doğdu. Babası Timur un torunlarından Fergana hakimi Ömer Şeyh, annesi Cengiz in torunlarından Yûnus Han ın kızı Kutluğ Nigâr Hanım dır. Babür, Fergana valisi olan babası Mirza Ömer in ölümünden sonra yerine geçti (1494). Babür, başa geçtiğinde, akrabalarının saldırılarıyla karşılaştı. Amcası Sultan Ahmet ile dayısı Mahmut Han ı yenilgiye uğrattı. Daha sonra Özbeklerin saldırısına uğrayan Babür, Afganistan a çekildi yılında, savaşmadan, Kabil i ele geçiren Babür, burayı başkent yaparak küçük bir devlet kurdu. Resim 04.27: Babür ü Kitap Okurken ve Av Yaparken Gösteren Bir Minyatür Babür ün amacı, Hindistan ı ele geçirmekti. Yıllarca süren hazırlıklardan sonra, Hindistan üzerine yürüyen Babür, Delhi Sultanı İbrahim Lodi yi, Panipat Savaşı nda yenilgiye uğrattı (1526).Böylece Babür Hindistan da kendi adıyla adı ile anılacak olan bir devlet kurdu ve Agra şehrini başkent yaptı.babür 1527 yılında Kanav da savaşçılıkları ile ünlü olan Racputları mağlup ederek Hindulara ağır kayıplar verdirdi.kısa 186

187 zamanda Bengal a kadar ilerleyerek Kuzey Hindistan ın fethini tamamladı a doğru Babür ün sağlık durumu bozulmaya başladı. Devrin ileri gelenlerini yanına çağırtarak oğlu Hümâyun un hükümdarlığını kabul ettirdikten kısa bir süre sonra 26 Aralık 1530 da Agra da vefat etti. Bâbür den sonra oğlu Hümâyun ( ) Agra da tahta çıktı. Devletin o sırada önde gelen rakibi Afganlar dı. Humayun Afganların eline geçmiş olan Cavnpûr şehrini ele geçirdi. Hümâyun daha sonra Gücarat seferine çıkarak Kambay körfezine kadar ilerledi ve Gücerat ı topraklarına kattı (1535). Bu sırada Hümayun iç karışıklıklarla da uğraşıyordu. Kardeşleri Hindal Mirza ve Kâmrân Mirzan tahtta hak iddia ederek ayaklanlanmışlardı. O sırada Bihar Sultanı nın atabeyi olan Şîrşah, Ganj Nehri boyunca batıya doğru nüfuzunu yaydığı gibi Benâres i de topraklarına kattı. Şîrşah 27 Haziran 1539 da Çavsa da gece baskınıyla Hümâyun u beklenmedik bir şekilde ağır bir mağlubiyete uğrattı. Harita 04.08: Safeviler, Kazak Hanlığı ve Babürlüler Bu mağlubiyetten sonra Hindistan ı terk ederek Safavilere sığınan Hümâyûn, onlardan aldığı kuvvetlerle tekrar Hindistan a döndü. Delhi yi tekrar alarak Babür İmparatorluğu nu canlandırdı. Hümayun un yerine geçen oğlu Ekber ( ), imparatorluğun en büyük hükümdarı idi. Ekber, hakimiyetini sağlamlaştırmak için, ülkeyi yeniden ele geçirmek zorunda kaldı. Gücerat, Ganj vadisi, Bengal, Kabil, Keşmir, İndus ve Kandahar ı aldı. Ülkede dirlik ve düzenliği sağladı. Herkese eşit davrandı. Halka dinî hoşgörü ile yaklaştı. Ekber, ekonomi alanında yeni düzenlemeler yaptı. Safavilerle, Özbeklerle, Osmanlılarla ve Portekizlilerle ilişkiler kurdu. Sultan Ekber den sonra oğlu Selim Cihangir unvanı ile tahta çıktı.cihangir, babası Ekber in aksine zayıf ve zevke düşkün bir hükümdardı. Onun zamanında İngilizler, Hindistan ticaretine el atmışlardı. İngilizler, Gücerat ın Surat limanında tüccarlarının yerleşeceği bir yer almayı başarmışlardı (1613). Portekizlilerin ise Agra da daima adamları bulunmakta idi. Cihangir in ölümünden sonra oğlu Hurrem, Şah Cihan adı ile hükümdar oldu. Onun zamanında imparatorluk, özellikle sanat ve mimari alanlarında en parlak dönemini yaşadı. Bu dönemde Tibetliler yenildi. Sınırlar daha da genişletildi. Cihan Şah, Safevilere karşı Osmanlı padişahı IV. Mehmet e iş birliği teklif etti. Osmanlılar, siyasi 187

188 destek veremedilerse de Tac Mahal in kubbesinin yapımı için mimarlar gönderdiler. I.Alemgir (Evrengzib), babası Şah Cihân ın ölümü üzerine kardeşleri ile yaptığı mücadeleyi kazandı. İngilizlerden sonra Hollandalılar da Gücerat limanlarında ticari imtiyazlar elde etmişlerdi. Alemgir, buradaki yabancı şirketlerin sömürücü tutumlarını önlemeye çalıştı. Gümrük vergilerini artırdı. Dinî meselelerle yakından ilgilendi. Müslümanların, Hindulaşmasını önlemek ve devletin temeli sayılan Müslüman unsuru çoğaltmak için mücadele etti. Şah Cihan dan sonra Babürlülerin son Resim 04.28: Şah Cihan ı Tasvir Eden Bir büyük hükümdarı kabul edilen Evrengzib Minyatür. iyi bir Müslüman, cesur bir komutan, ideal bir idareci ve devlet adamıydı fakat devrinde Hindistan ticaretinin, İngiliz ve Hollandalıların eline geçmesine engel olamadı. I. Alemgir in 1707 yılında ölümü ile yine taht kavgaları başladı ve ülke 1723 te Delhi ve Haydarabad şahlıkları olmak üzere ikiye ayrıldı. Safevi Hükümdarı Nadir Şah 1739 da Delhi yi zaptetti ve imparatorluk hazinesinin büyük bölümüne el koydu yılında Afgan hükümdarı Hindistan a girerek bir çok eyaleti ele geçirdi ta II. Alemgirşah ın yerine II. Şah Alem geçmiş bu dönemde İngilizlerle 1764 Baksar Savaşı yapılmış ancak yenilgiye uğranınca İngilizler Hindistan da hüküm sürmeye başlamışlardır Allahabad Antlaşması ile İngiliz hakimiyeti daha da arttı yılında çıkan Sipahi İsyanı nı da bastıran İngilizler 1858 de son Babür İmparatoru II. Bahadır Şah ı tahttan indirip çocuklarını da öldürdüler. Böylece Hindistan daki Timur Hanedanlığı sona erdi ve Hindistan İngiliz İmparatorluğu na katıldı de ise İngiliz Kraliçesi Victoria, resmen Hindistan İmparatoriçesi ilan edildi da Muhammed Babür ün kurduğu büyük Türk-Hint İmparatorluğu, 332 yıl yaşadı ve 1858 de tarih sahnesinden çekildi. Babürlü İmparatorluğu nun sınırları içinde bugün Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Afganistan devletleri bulunmaktadır. Babür Devleti nde Kültür ve Uygarlık Devlet Yönetimi Babür Devleti nin başında bulunan hükümdarlar için padişah, şehinşah, şah ve hakan unvanları kullanılmıştır. Babürlerde hükümdardan sonra devlet işlerinde en yetkili kişi vekil-i mutlak denilen hükümdar vekili idi. O, bütün sivil ve askerî işlerde hükümdarın vekili durumundaydı. Devletin gelirlerine, arazi işlerine ve çalışanların maaşlarının ödenmesine bakan kişiye vezir denirdi. Vezir en büyük divan olan Divan-ı âlânın da başkanıydı. Divan-ı âlânın görevi devletin genel giderlerini 188

189 denetlemek, devletin gelir ve gider defterinin tutulmasını sağlamak ve hükümdarı bu konularda aydınlatmaktı. Babür Devleti yönetim bakımından vilayetlere (şube) ayrılmıştı. Bu vilayetlerin başında hem vali hem de komutan görevi gören şubedarlar bulunurdu. Şubeler, kazalara (serkar); kazalar da kasabalara (pergene) ayrılmıştı. Şehirlerin emniyetini kutval denilen askerî görevliler sağlardı. Ayrıca ordunun yönetiminden ve mali işlerinden sorumlu olan görevliye mîr bahşı (bakşi) denilirdi. Ordu Babür ordusunun büyük bir kısmı, tuyul (ikta) sahibi kişilerin sipahilerinden oluşuyordu. İkta sahipleri belirli sayıda asker beslemek ve onları devamlı savaşa hazır tutmak zorundaydı. Ayrıca Timur Devleti nde olduğu gibi hükümdarların güvendiği kişilerden oluşan hassa askerleri de vardı. Yayalar, süvariler ve filler savaşta önemli rol oynarlardı. Zamanla top ve tüfek kullanımı yaygınlaşınca ordudaki fillerin sayısı azaltıldı. Babür Devleti, yaklaşık iki yüz bin kişilik bir orduya sahipti. Toprak Yönetimi Babür Devleti nde doğrudan doğruya hükümdarlara ait topraklara halise topraklar, hizmetleri karşılığında çeşitli idarecilere ikta olarak verilen topraklara da tuyul topraklar denilmiştir. Halise ve tuyul topraklar dışında ilimle uğraşanlara ve yoksullara geçici hizmet karşılığında verilen suyurgal toprakları da vardı. Babür Devleti nin başlıca gelir kaynakları bağlı devlet veya beylerin ödedikleri vergiler ile tuzla, gümrük, cizye ve topraktan alınan vergilerdi. Din ve İnanış Babür hükümdarları Hindistan da İslamî yaşayışa ve bu dinin yayılmasına büyük önem verdiler. Din adamlarına karşı saygılı oldular. Onların bilgili yetişmesine gayret gösterdiler. Dinî konularda hoşgörüleri ile tanınan Babür hükümdarları, şer i hukukun yanında örfi hukuka da yer verdiler. Babür Devleti nde din işlerine sadr denilen din adamları bakardı. Bunların başındaki kişiye ise sadrü s südûr denirdi. Bunlar vakıf işlerini de düzenler ve yürütürlerdi. Adliye Devletin merkezinde adalet işlerinin başında Kadı-ül- kuzzat bulunurdu. Her şube (vilayet) merkezinde ve kazalarda kadılar vardı. Bunlar davaları şeriata göre sonuçlandırırlardı. Hükümdarlar da belli günlerde davalara bakarlar, yanlarındaki kadılara danışarak hükümler verirlerdi. Bilim Dil ve Edebiyat Babür hükümdarları, etraflarında bilgin, şair ve sanatçıları toplamışlar, onları korumuşlardı. Özellikle Ekber, eğitime büyük önem vermişti. Onun zamanında bir- 189

190 çok medrese açılmıştı. Mektep ve medreselerde; ahlâk, matematik, tarım, ölçme bilgisi, astronomi, ev idaresi, genel idarecilik, siyaset, tıp, mantık, tarih ve dinî bilimler öğretilirdi. Ekber, bilim adamlarıyla tartışmalar düzenlerdi. Bilgi ve mantığıyla karşısındakini yenmiş olanı ödüllendirirdi. Ekber döneminde pek çok eser Farsçaya çevrilmişti. Tarihçi Ebul-Fadl Allâmî, Ekber adına hatta onun ağzından yazmıştı. Ünlü eserleri, Ekbernâme ve Ayin-i Ekberî idi. Hoca Nizamüd-Din Ahmed ise tarafsız olarak tarihî olayları kaydetmişti. Tabakatı Ekberî adlı eseri Hindistan tarihlerinin en önemlilerinden biridir. Babür İmparatorluğu nda resmi dil Farsça idi. Saray ve ordu da ise Türkçe konuşulurdu. Bu dönemde Türk diline ait sözlük ve gramer kitapları yazılmıştı. İmparatorluğun, kurucusu Babür, şair ve aynı zamanda Doğu Türkçesinin nesir dalındaki ünlü siması idi. Resim 04.29: Babürnamede Bir Bahçenin Babür Kontrolünde Düzenlenmesini Gösteren Bir minyatür. Babür ün, Doğu Türkçesi ile kaleme aldığı seyahat ve hatıra kitabına Vekayi, genellikle de Babürname denilmektedir. Eser sade, tabii, yaşanılan hayata uygun, samimi bir ifade ile yazılmıştır. Babür eserinde idari, ahlaki, fikrî ve edebî hayatını anlatmıştır. Ayrıca gezip gördüğü tanıdığı yerlerin sosyal ve kültürel özelliklerini de belirtmiştir. Babür ün, Vekayi den başka Aruz Risalesi ve Divanı vardır. Aruz Risâlesi nde, aruz ile yazılan, Türklere mahsus bazı nazım şekilleri hakkında bilgiler verilmektedir. Şair hükümdarın Divan ı ise; onun yalnız sanatını değil, hayatını, olaylar karşısındaki duygu ve düşüncelerini ortaya koyan önemli bir eserdir. Babür ün şairliğinde Ali Şir Nevâ inin etkisi görülmektedir. Ekonomi Babürlüler, Hindistan ı bayındır hâle getirmek, ticareti canlandırmak ve tarım üretimini artırmak için tedbirler almışlardır. Topraklar işlenmiş, sulama kanallarının yardımıyla tarımsal üretim artırılmıştır. Babür Devleti nde üretilen başlıca tarım ürünleri buğday, pirinç, pamuk ve darıdır. Avrupa ya ihraç ettikleri tarım ürünleri ise afyon, çivit, biber ve çeşitli baharatlardır. Babür Devleti nde pamuklu dokuma, gemi yapımı, şeker ve yağ sanayisi ile kuyumculuk, altın, gümüş, fil dişi ve oymacılık gibi el sanatları da gelişmişti. Babür Devleti güçlü bir ihracat potansiyeline sahip bir ülke idi. Barut yapımında kullanılan güherçile, ihraç edilen malların başında geliyordu. Altın ve gümüş gibi değerli madenler Hindistan da az olmasından dolayı dışarıdan temin edilmiştir. 190

191 Ordunun ihtiyacını karşılamak için Türkistan, İran ve özellikle de Arabistan dan çok sayıda at getirilmiştir. Babür Devleti nde kara ticareti Türkistan, Horasan ve İran ile Lahor, Kabil, Kandahar üzerinden kervanlarla yapılırdı. Coğrafi keşifler sonucu Ümit Burnu yoluyla Hindistan a ulaşılınca, bu kervan yolu eski önemini yitirmiştir. Daha sonraları Avrupalı tüccarlar Hindistan ticaretinde etkili olmuşlardır. Özellikle İngilizler, tüccarları için Faktory (Fektori) denilen bölgeler elde ederek, buralarda yerli tüccarlardan aldıkları malları depoluyorlar, ticari gemileri gelir gelmez de bu malları gemilerine yüklüyorlardı. Önceleri ticari amaçla Hindistan a yerleşen İngilizler, daha sonralarda ise Hindistan ı İngiliz Sömürge İmparatorluğu nun bir parçası durumuna getirmişlerdir. Sanat Babürlüler Hindistan da kültür ve medeniyetin gelişmesinde büyük rol oynamışlardır. Kendilerine has bir mimari tarz geliştirdikleri gibi ülkenin her tarafını önemli eserlerle süslemişlerdir. Yaptıkları eserlerde yontulmamış kırmızı kum taşı ve ak mermeri bolca kullanmışlardır. Sultan Babür, Hindistan da beş yıl gibi kısa bir süre bulunmasına rağmen, birçok eser yaptırmıştır. Panîpat Zaferini ebedileştiren Kabil Şah Camii, Sambhal Camii ile Agra Camisi bunlardan bazılarıdır. Sultan Hümayun devrinde birçok eser yaptırılmışsa da, bugün bunlardan çok azı ayakta kalabilmiştir. Sultan Hümayun, Agra da yıkık bir cami ile Fethâbât Camisi ni inşa ettirmiştir. Sultan Ekber, uzun süren saltanatı sırasında pek çok mimari eser yaptırmıştır. Bu eserlerin başlıcaları, Hümayun Türbesi, Şemseddin Eteke Han Türbesi, Agra Kalesi, Lahor Resim 04.30: Agra Camii Zemini Kalesi, Givalyor da Muhammed Gavs Türbesi, Cavnpur Köprüsü ve Agra nın batısında yaptırdığı Fetihpur Sikri Şehri dir. Fetihpur Sikri, her türlü ihtiyacın karşılandığı bir şehir olup, içinde camiler, türbeler, hanedan hanımları için saraylar yapılmıştır. Sultan Cihangir in mimarlık alanındaki çalışmaları, diğerlerine göre azdır. Onun döneminde yapılan eserler arasında Lahor da Motî Mescid (İnci Cami) ile tamamına yakını beyaz mermerden inşa edilmiş olan, kayınpederi İtimâd ed-devle için Agra da yaptırdığı türbesidir. 191

192 Şah Cihan devrinde Babürlü mimarisi en parlak devrini yaşamıştır. Bu devirde yapılan eserlerin en önemlisi Tac Mahal dir. Şah Cihan, ölen karısı Mümtaz Mahal (Ercümend Banu Begüm) için yap- Resim 04.31: Fetuhpur Sikri nden Bir Görünüş tırmıştır. Tac Mahal in çok güzel bir bahçesi ve yakınında da bir camisi vardır. Şah Cihan devrinin en önemli eserlerinden birisi de Delhi Kalesi dir.istanbul daki Topkapı Saraylar topluluğunun bir benzeridir. Sultan Alemgir devrinde mimari yönden bir çöküş başlamış olsa da buna rağmen yine de bazı eserler yaptırılmıştır. Bunlar Lahor daki Padişahî Cami si ve Delhi kalesindeki Motî Mescit idir. Resim 04.32: Tac Mahal Resim 04.33: Delhi Kalesi Babürlerde minyatür sanatı da çok gelişmiştir. Babür Devleti nde süsleme sanatları içerisinde özellikle kakmacılık çok gelişmiştir. İnşa edilen mimari eserlerin iç ve dış yüzeyleri, genellikle mermere kakılan renkli değerli taşlarla çeşitli şekiller meydana getirilerek süslenmiştir. Ayrıca 192

1. ÜNİTE TÜRKLERİN İSLAMİYET İ KABULÜ

1. ÜNİTE TÜRKLERİN İSLAMİYET İ KABULÜ 1. ÜNİTE TÜRKLERİN İSLAMİYET İ KABULÜ Bu ünitenin sonunda: NELER ÖĞRENECEĞİZ? 1. İslam dininin doğuşunu ve yayılışını kavrayacak, 2. Türklerin İslam dinini seçmelerinin nedenini öğrenecek, 3. Talas Savaşı

Detaylı

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ DERS NOTLARI VE ŞİFRE TANER ÖZDEMİR DETAY TARİHÇİ TÜRK TELEKOM NURETTİN TOPÇU SOSYAL BİLİMLER LİSESİ TARİH ÖĞRETMENİ EMEVİLER Muaviye tarafından Şam da kurulan ve yaklaşık

Detaylı

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ Tarihi Öğretim Yılı Dönemi Sırası 2014-2015 2 1 B GRUBU SORULARI 12.Sınıflar Öğrencinin Ad Soyad No Sınıf Soru 1: Aşağıdaki yer alan ifadelerde boşluklara

Detaylı

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TALAS SAVAŞI (751) Diğer adı Atlık Savaşıdır. Çin ile Abbasiler arasındaki bu savaşı Karlukların yardımıyla Abbasiler kazanmıştır. Bu savaş sonunda Abbasilerin hoşgörüsünden etkilenen

Detaylı

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1 İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1 A. GENEL BİLGİLER...1 1. Tarihin Faydası ve Önemi...3 2. Kur an ve Tarih...4 3. Hadis ve Tarih...5 4. Siyer ve Meğâzî...6 5. İslâm Tarihçiliğinin Doğuşu ve Gelişmesi...6 B. İSLÂM

Detaylı

Türk İslam Tarihi Konu Anlatımı. Talas Savaşı (751)

Türk İslam Tarihi Konu Anlatımı. Talas Savaşı (751) Türk İslam Tarihi, Türk İslam Tarihi konu anlatımı, Türk İslam tarihi, Türk İslam tarihi ders notları, ilk Türk İslam devletleri özet, ilk Türk İslam devletleri özet tablosu, İslamiyeti kabul eden ilk

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HZ.MUHAMMEDİN HAYATI DKB

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HZ.MUHAMMEDİN HAYATI DKB DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HZ.MUHAMMEDİN HAYATI DKB 05 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin

Detaylı

Hz Âmine, kocası Abdullah ın kabrini ziyaret etmiş, Hz Peygamber de Neccaroğulları ndan.

Hz Âmine, kocası Abdullah ın kabrini ziyaret etmiş, Hz Peygamber de Neccaroğulları ndan. Sevgili Peygamberimiz 20 Nisan 571 Pazartesi günü Mekke de doğdu Babası Abdullah, annesi Âmine, dedesi Abdülmuttalip, büyük babası Vehb, babaannesi Fatıma, anneannesi ise Berre dir. Doğduktan sonra 4 yaşına

Detaylı

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER SOSYAL BİLGİLER KONU:ORTA ASYA TÜRK DEVLETLERİ (Büyük)Asya Hun Devleti (Köktürk) Göktürk Devleti 2.Göktürk (Kutluk) Devleti Uygur Devleti Hunlar önceleri

Detaylı

TÜRK EĞİTİM TARİHİ 3. Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı.

TÜRK EĞİTİM TARİHİ 3. Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı. TÜRK EĞİTİM TARİHİ 3 Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı mismailbagdatli@yahoo.com TÜRKLERİN MÜSLÜMAN OLMALARINDAN SONRA EĞİTİMDE GELİŞMELER Çeşitli dinî inanışlara sahip olan Türk topluluklarının İslamiyet

Detaylı

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders Dr. İsmail BAYTAK Orta Asya Tarihine Giriş Türk Adının Anlamı: Türklerin Tarih Sahnesine Çıkışı Türk adından ilk olarak Çin Yıllıklarında bahsedilmektedir. Çin kaynaklarında

Detaylı

Dört Halife Dönemi Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer Devri Ders Notu

Dört Halife Dönemi Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer Devri Ders Notu Dört Halife Dönemi Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer Devri Dört Halife Dönemi Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer Devri Ders Notu 1. HZ. EBU BEKİR DÖNEMİ (632-634) a.yalancı peygamberlerle mücadele edildi.

Detaylı

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed.

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed. TEMEL DİNİ BİLGİLER 1 Siyer-i Nebi ne demektir? Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumundan ölümüne kadar geçen hayatı içindeki yaşayışı, ahlâkı, âdet ve davranışlarını inceleyen ilimdir.

Detaylı

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ PDF

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ PDF ORTA ASYA TÜRK TARİHİ PDF Orta Asya Tarihi adlı eser Anadolu Üniversitesinin ders kitabıdır ve Ahmet Taşağıl gibi birçok değerli isim tarafından kaleme alınmıştır. PDF formatını bu adresten indirebilirsiniz.

Detaylı

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı III. ÜNİTE TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI VE İLK TÜRK DEVLETLERİ ( BAŞLANGIÇTAN X. YÜZYILA KADAR ) A- TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI I-Türk Adının Anlamı

Detaylı

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 1 632-1258 HALİFELER DÖNEMİ (632-661) Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali, her biri İslam ın yayılması için çalışmıştır. Hz. Muhammed in 632 deki vefatından sonra Arap

Detaylı

5. Peygamberimizin Medine'ye hicret ettikten sonra yaptırdığı caminin adı nedir? 1. Aşağıdakilerden hangisi dinin faydalarından biri değildir?

5. Peygamberimizin Medine'ye hicret ettikten sonra yaptırdığı caminin adı nedir? 1. Aşağıdakilerden hangisi dinin faydalarından biri değildir? Din Kültürü. Aşağıdakilerden hangisi dinin faydalarından biri değildir? Düşünmeyi öğretir Hayata anlam katar Sabretmeyi öğretir Herkesten yardım istemeyi öğretir Özgür olmayı öğretir. Peygamberimizin Medine'ye

Detaylı

BEDİR SAVAŞI. Nedenleri Savaş Sonuçları UHUD SAVAŞI. Nedenleri. Savaş Sonuçları HENDEK SAVAŞI. Nedenleri. Sonuçları. Kaynakça

BEDİR SAVAŞI. Nedenleri Savaş Sonuçları UHUD SAVAŞI. Nedenleri. Savaş Sonuçları HENDEK SAVAŞI. Nedenleri. Sonuçları. Kaynakça BEDİR SAVAŞI Nedenleri Savaş Sonuçları UHUD SAVAŞI Nedenleri Savaş Sonuçları HENDEK SAVAŞI Nedenleri Kaynakça Sonuçları Bedir savaşın en önemli nedeni Müslümanları hicrete zorlayan Kureyşlilerin, hicret

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI KASIM EKİM 07-08 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI Ay Hafta Ders Saati Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı TARİH VE TARİH YAZICILIĞI

Detaylı

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu. Türk İslam Bilginleri: İslam dini insanların sadece inanç dünyalarını etkilemekle kalmamış, siyaset, ekonomi, sanat, bilim ve düşünce gibi hayatın tüm alanlarını da etkilemiş ve geliştirmiştir Tabiatı

Detaylı

Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ

Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ Gençlik Programları 1. HAFTA SIYER NEDIR? Siyeri nasıl okuyalım? Niçin Peygamber gönderilmiştir? Hz. Peygamber i sevmek ve hayatının bilinmesi gerekliliğini

Detaylı

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders Dr. İsmail BAYTAK HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları Hristiyanlarca kutsal sayılan Hz. İsa nın doğum yeri Kudüs ve dolayları, VII. yüzyıldan beri Müslümanlar ın elinde

Detaylı

İslam ın Serüveni. İslam ın Klasik Çağı BİRİNCİ CİLT MARSHALL G. S. HODGSON

İslam ın Serüveni. İslam ın Klasik Çağı BİRİNCİ CİLT MARSHALL G. S. HODGSON İslam ın Serüveni BİRİNCİ CİLT İslam ın Klasik Çağı MARSHALL G. S. HODGSON 4 İçindekiler Tabloların Listesi... 6 Haritaların Listesi... 7 Önsöz... 9 Marshall Hodgson ve İslam ın Serüveni... 13 Yayıncının

Detaylı

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ Kur an-ı Kerim : Allah tarafından vahiy meleği Cebrail aracılığıyla, son Peygamber Hz. Muhammed e indirilen ilahi bir mesajdır. Kur an kelime olarak okumak, toplamak, bir araya

Detaylı

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55 Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55 8 Ey insanlar! Rabbiniz birdir, atanız (Âdem) da birdir. Hepiniz Âdem densiniz, Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Allah katında en değerli olanınız, O na karşı gelmekten

Detaylı

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN Dönemi İdari, Mali, Sosyal ve Kültürel Durum Konular *Emeviler Dönemi İdari, Mali, Sosyal ve Kültürel Durum. Dönemi İdari, Mali, Sosyal ve Kültürel Durum Kaynaklar *İrfan

Detaylı

Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken

Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken Kerbela Hz. Ali nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken ve dış tehlike belirtileri de baş gösterince

Detaylı

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN Konular *Abbasiler *Me mun döneminden Mu temid dönemine kadar Mu temid Döneminden İtibaren Kaynaklar: *Hakkı Dursun Yıldız, Şerare Yetkin, Abbasiler, DİA, I, 1-56. * Philip

Detaylı

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla EKONOMİK DURUM

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla EKONOMİK DURUM 15.03.2010 Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla EKONOMİK DURUM 1.5 EKONOMİK DURUM 1.5. Ekonomik Durum Arabistan ın ekonomik hayatı tabiat şartlarına, kabilelerin yaşayış tarzlarına bağlı olarak genellikle;

Detaylı

İlk Müslüman-Türk Münasebetleri ve Türklerin İslâmiyete Girişi

İlk Müslüman-Türk Münasebetleri ve Türklerin İslâmiyete Girişi İlk Müslüman-Türk Münasebetleri ve Türklerin İslâmiyete Girişi Emevi Halifeliği zamanında müslüman Araplar, Suriye ve İran'ı hâkimiyetlerine alarak Maverâünnehir bölgesine ulaşmışlardı. Seyhun ve Ceyhun

Detaylı

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ Türk toplumlarında ilk kez medrese denen eğitim

Detaylı

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI Tıbb-ı Nebevi İslam coğrafyasında gelişen tıp tarihi üzerine çalışan bilim adamlarının bir kısmı İslam Tıbbı adını verdikleri., ayetler ve hadisler ışığında oluşan bir yapı olarak

Detaylı

A. ŞİMŞİRGİL, Otağ I: Büyük Doğuş - Türklerin İslamiyeti Kabülü. İstanbul Timaş Yayınları, 193 sayfa (4 resim ile birlikte). ISBN:

A. ŞİMŞİRGİL, Otağ I: Büyük Doğuş - Türklerin İslamiyeti Kabülü. İstanbul Timaş Yayınları, 193 sayfa (4 resim ile birlikte). ISBN: www.libridergi.org Kitap Tanıtımı, Eleştiri ve Çeviri Dergisi Journal of Book Notices, Reviews and Translations Volume III (2017) A. ŞİMŞİRGİL, Otağ I: Büyük Doğuş - Türklerin İslamiyeti Kabülü. İstanbul

Detaylı

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya VAHYE DAYALI DİNLER YAHUDİLİK Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya nispetle verilmiştir. Yahudiler

Detaylı

ORTA ÇAĞ TARİHİ. Editör Doç. Dr. Selim Hilmi ÖZKAN

ORTA ÇAĞ TARİHİ. Editör Doç. Dr. Selim Hilmi ÖZKAN ORTA ÇAĞ TARİHİ Editör Doç. Dr. Selim Hilmi ÖZKAN Bölüm Yazarları Doç. Dr. Abdullah KAYA Doç. Dr. Bekir BİÇER Doç. Dr. Murat KEÇİŞ Yrd. Doç. Dr. Ahmet SAĞLAM Yrd. Doç. Dr. Emrullah KALELİ Yrd. Doç. Dr.

Detaylı

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de. 2014 İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de. 2014 İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te 9 da AK YIL: 2012 SAYI : 164 26 KASIM 01- ARALIK 2012 BÜLTEN İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI T E Ş K İ L A T İ Ç İ H A F T A L I K B Ü L T E N İ 4 te Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır

Detaylı

Abbasiler Devleti Ders Anlatım Videosu. Abbasiler Devleti Ders Anlatım Notu ABBASİLER ( )

Abbasiler Devleti Ders Anlatım Videosu. Abbasiler Devleti Ders Anlatım Notu ABBASİLER ( ) Abbasiler Devleti Ders Anlatım Videosu Abbasiler Devleti Ders Anlatım Notu ABBASİLER (750-1228 ) Ebu Müslim in Emevi Devleti ni yıkarak Kûfe de Ebul Abbbas ı halife ilan etmesiyle Abbasi Devleti kuruldu.

Detaylı

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI 1- Soru: Allah ın insanlar arasından seçip vahiy indirdiği kişiye ne ad verilir? Cevap: Peygamber/Resul/Nebi denir. 2- Soru: Kuran da peygamber hangi kelimelerle ifade edilmektedir? Cevap: Resul ve nebi

Detaylı

TARİH DERSİ PERFORMANS GÖREVİ

TARİH DERSİ PERFORMANS GÖREVİ TARİH DERSİ PERFORMANS GÖREVİ KONU:DÖRT HALİFE DÖNEMİ HAZIRLAYANLAR URAL DOĞUKAN ÇAĞIRKAN FATİH OĞRAŞ GÖKAY BOLATCAN ERDEM USLU KAYNAKÇA:www.eba.gov.tr/video/izle/video4f55bd30030fd DÖRT HALİFE DÖNEMİ

Detaylı

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ TEST

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ TEST İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ TEST TANER ÖZDEMİR DETAY TARİHÇİ TÜRK TELEKOM NURETTİN TOPÇU SOSYAL BİLİMLER LİSESİ TARİH ÖĞRETMENİ İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ TEST 1 1) Türklerin Anadolu ya gelmeden önce

Detaylı

Kutlu Doğum Haftası. Etkinlik Türü: Bilgi. Konu Alanı: Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) in Hayatı. Kapsamı: Hazırlayan: Musa AYDOĞDU

Kutlu Doğum Haftası. Etkinlik Türü: Bilgi. Konu Alanı: Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) in Hayatı. Kapsamı: Hazırlayan: Musa AYDOĞDU Kutlu Doğum Haftası Etkinlik Türü: Bilgi Yarışması Soruları Bilgi Konu Alanı: Hayatı Kapsamı: in hayatıyla ilgili temel düzeyde bilgileri ölçmeye yönelik sorular içerir. Hazırlayan: Musa AYDOĞDU 2012 (

Detaylı

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak Hanlığı ve Kazakistan konulu bu toplantıda Kısaca Kazak

Detaylı

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Anlamı. Temel Bilgiler 1 Âmentü Haydi Bulalım Arkadaşlar aşağıda Âmentü duası ve Türkçe anlamı yazlı, ancak biraz karışmış. Siz doğru şekilde eşleştirebilir misiniz? 1 2 Allah a 2 Kadere Anlamı Ben; Allah a, meleklerine, kitaplarına,

Detaylı

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta İktisat Tarihi I 13-14 Ekim II. Hafta Osmanlı Kurumlarının Kökenleri 19. yy da Osmanlı ve Bizans hakkındaki araştırmalar ilerledikçe benzerlikler dikkat çekmeye başladı. Gibbons a göre Osm. Hukuk sahasında

Detaylı

İÇİNDEKİLER İTİKAD ÜNİTESİ. Sorular

İÇİNDEKİLER İTİKAD ÜNİTESİ. Sorular İÇİNDEKİLER Takdim. 9 İTİKAD ÜNİTESİ Din Din Ne Demektir?... Dinin Çeşitleri... İslâm Dininin Bazı Özellikleri... I. BÖLÜM 11 11 11 II. BÖLÜM İman İmanın Tanımı... İmanın Şartları... Allah'a İman... Allah

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Takdim... 9 İTİKAD ÜNİTESİ. I. BÖLÜM Din Din Ne Demektir?... 11 Dinin Çeşitleri... 11 İslâm Dini nin Bazı Özellikleri...

İÇİNDEKİLER. Takdim... 9 İTİKAD ÜNİTESİ. I. BÖLÜM Din Din Ne Demektir?... 11 Dinin Çeşitleri... 11 İslâm Dini nin Bazı Özellikleri... IGMG Islamische Gemeinschaft Millî Görüş e. V. İslam Toplumu Millî Görüş Eğitim Başkanlığı İÇİNDEKİLER Ders Kitapları Serisi Takdim... 9 İTİKAD ÜNİTESİ Din Din Ne Demektir?... 11 Dinin Çeşitleri... 11

Detaylı

Svl.Me.Alev KESKİN-Svl.Me.Betül SAYIN*

Svl.Me.Alev KESKİN-Svl.Me.Betül SAYIN* Svl.Me.Alev KESKİN-Svl.Me.Betül SAYIN* * Gnkur.ATASE D.Bşk.lığı Türk kültüründe bayrak, tarih boyunca hükümdarlığın ve hâkimiyetin sembolü olarak kabul edilmiştir. Bayrak dikmek bir yeri mülkiyet sahasına

Detaylı

Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Aralık 25, 2006 2 İçindekiler 0.1 Hadrianopolis ten Edrine ye : Bizans Dönemi.......... 4 0.2 Hadrianopolis Önce Edrine

Detaylı

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır. İslam çok yüce bir dindir. Onun yüceliği ve büyüklüğü Kur an-ı Kerim in tam ve mükemmel talimatları ile Hazret-i Resûlüllah (S.A.V.) in bu talimatları kendi yaşamında bizzat uygulamasından kaynaklanmaktadır.

Detaylı

9. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

9. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI KAZANIMLAR TEST NO TEST ADI.Tarih biliminin konusunu, tarihçinin kullandığı kaynakları ve yöntemleri kavrar..tarihî olayların incelenmesinde yararlanılan zaman kavramlarını

Detaylı

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MÜŞRİKLERLE İLİŞKİLER SERİYYE VE GAZVELER

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MÜŞRİKLERLE İLİŞKİLER SERİYYE VE GAZVELER 15.03.2010 Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MÜŞRİKLERLE İLİŞKİLER SERİYYE VE GAZVELER Müşriklerle İlişkiler - İlk Seriyyeler ve Gazveler Gazve: Hz. Peygamber in katıldığı bütün seferlere gazve (ç.

Detaylı

5. Kureyş kabilesinin önde gelenlerinden olup İslâm a düşmanlığından dolayı peygamberimizin ''bilgisizlerin önderi'' dediği kişi kimdir?

5. Kureyş kabilesinin önde gelenlerinden olup İslâm a düşmanlığından dolayı peygamberimizin ''bilgisizlerin önderi'' dediği kişi kimdir? 1. Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri çerçevesinde ilkokullar arası düzenlenen bu yarışmada sorumlu olduğunuz kitabın adı aşağıdakilerden hangisidir? A) Peygamberimi Seviyorum B) Peygamberimi Öğreniyorum

Detaylı

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar 1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar İÇİNDEKİLER KUR AN NEDİR? KUR AN-IN AMACI? İNANÇ NEDİR İBADET NEDİR AHLAK NEDİR KISSALAR AYETLER KUR AN NEDİR? Kur an-ı Hakîm, alemlerin Rabbi olan Allah ın kelamıdır.

Detaylı

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 6.ders. Dr. İsmail BAYTAK. İlk Türk Devletleri KÖKTÜRK DEVLET

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 6.ders. Dr. İsmail BAYTAK. İlk Türk Devletleri KÖKTÜRK DEVLET ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 6.ders Dr. İsmail BAYTAK İlk Türk Devletleri KÖKTÜRK DEVLET I. GÖKTÜRK DEVLETİ (552-630) Asya Hun Devleti nden sonra Orta Asya da kurulan ikinci büyük Türk devletidir. Bumin Kağan

Detaylı

Ankara da SELÇUKLU MİRASI. Arslanhane Camii. (Ahi Şerafeddin) 58 YEDİKITA

Ankara da SELÇUKLU MİRASI. Arslanhane Camii. (Ahi Şerafeddin) 58 YEDİKITA Ankara da SELÇUKLU MİRASI Arslanhane Camii (Ahi Şerafeddin) 58 YEDİKITA Çizim: Yük. Mim. Mehmet Emin Yılmaz 11. yüzyıldan başlayarak Anadolu ya yerleşmeye başlayan Türkler, doğuda Ermeni ve Gürcü yapıları,

Detaylı

2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI.. LİSESİ TARİH I DERSİ BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ EĞİTİM PROGRAMI (BEP) FORMU

2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI.. LİSESİ TARİH I DERSİ BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ EĞİTİM PROGRAMI (BEP) FORMU EYLÜL - EKİM I.ÜNİTE :TARİH BİLİMİ Kaynaştırma *İşlenen ve anlatılan konular aracılığı ile öğrenci tarihin tanımı eğitimine tabi olan * Tarihin zamanla alakalı bir bilim olduğunu kavrar. hakkında bilgi

Detaylı

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün URL: Kültürümüzden Dua Örnekleri Güzel İş ve Davranış: Salih Amel İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 Kültürümüzde birçok dua örneği

Detaylı

ŞAMANİZM DR. SÜHEYLA SARITAŞ 2

ŞAMANİZM DR. SÜHEYLA SARITAŞ 2 DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1 ŞAMANİZM Şamanizmin tanımında bilim adamlarının farklı görüşlere sahip olduğu görülmektedir. Kimi bilim adamı şamanizmi bir din olarak kabul etse de, kimisi bir kült olarak kabul

Detaylı

Kafiristan nasıl Nuristan oldu?

Kafiristan nasıl Nuristan oldu? Kafiristan nasıl Nuristan oldu? Afganistan'ın doğusunda Nuristan olarak anılan bölgenin Kafiristan geçmişi ve İslam diniyle tanışmasının hikayesi hayli ilginç. 10.07.2017 / 13:21 Hindikuş Dağları'nın güneydoğusunda

Detaylı

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer Sarı Irmak ın kuzeyi idi. Daha sonra Orhun ve Selenga ırmakları

Detaylı

DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM ROGRAMI

DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM ROGRAMI DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM ROGRAMI 4. DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ UYGULANMASI 4.1. DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ TEMEL FELSEFESİ VE GENEL AMAÇLARI Kültürler arası etkileşimin hızlandığı

Detaylı

İSLAM TARİHİ DERS NOTU TÜM DERS NOTLARI: UNIVERSITEHAZIRLIK. ORG DA

İSLAM TARİHİ DERS NOTU TÜM DERS NOTLARI: UNIVERSITEHAZIRLIK. ORG DA İSLAM TARİHİ DERS NOTU TÜM DERS NOTLARI: UNIVERSITEHAZIRLIK. ORG DA ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Detaylı

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ  Youtube Kanalı: tariheglencesi DURAKLAMA DEVRİ KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi 05.08.2017 OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU XVII.YÜZYILDA OSMANLI- AVUSTRYA VE OSMANLI- İRAN İLİŞKİLERİ a-avusturya ile İlişkiler

Detaylı

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ 5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ Allah İnancı Ünite/Öğrenme Konu Kazanım Adı KOD Hafta Tarih KD1 KD2 KD3 KD4 KD5 KD6 Allah Vardır ve Birdir Evrendeki mükemmel düzen ile Allahın (c.c.) varlığı ve birliği

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ Ay Hafta Ders Saati Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı Allah

Detaylı

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet. BULUŞ YOLUYLA ÖĞRENME ETKİNLİK Ders: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ Sınıf: 9.Sınıf Ünite: İslam da İman Esasları Konu: Kitaplara İman Etkinliğin adı: İlahi Mesaj Süre: 40 dak + 40 dak Yine onlar, sana indirilene

Detaylı

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır. İnsanın toplumsal bir varlık olarak başkaları ile iyi ilişkiler kurabilmesi, birlik, barış ve huzur içinde yaşayabilmesi için birtakım kurallara uymak zorundadır. Kur an bununla ilgili ne gibi ilkeler

Detaylı

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUK

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUK İLK TÜRK { DEVLETLERİNDE HUKUK Hukuk Anlayışı Hukuk fertlerin bir arada barış ve güven içinde yaşamasını sağlamak amacıyla oluşturulan hak ve kanunların bütünüdür. Bir devletin uzun ömürlü olabilmesi için

Detaylı

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi. Orta Asya Türk tarihinde devlet, kağan adı verilen hükümdar tarafından yönetiliyordu. Hükümdarlar kağan unvanının yanı sıra han, hakan, şanyü, idikut gibi unvanları da kullanmışlardır. Kağan kut a göre

Detaylı

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi editörü: Özkan Öze iç düzen/kapak: Zafer Yayınları Kapak illustrasyonu: Murat Bingöl isbn: 978 605 5523 16 9 Sertifika

Detaylı

III. ÜNİTE: İLK TÜRK DEVLETLERİ 2. KONU: ORTA ASYA DA KURULAN İLK TÜRK DEVLETLERİ

III. ÜNİTE: İLK TÜRK DEVLETLERİ 2. KONU: ORTA ASYA DA KURULAN İLK TÜRK DEVLETLERİ III. ÜNİTE: İLK TÜRK DEVLETLERİ 2. KONU: ORTA ASYA DA KURULAN İLK TÜRK DEVLETLERİ a. Türk Göçleri ve Sonuçları Göçlerin Nedenleri İklim koşullarının değişmesine bağlı olarak meydana gelen kuraklık, artan

Detaylı

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ Selçuklu Devleti nin Kuruluşu Sultan Alparslan Dönemi Fetret Dönemi Tuğrul ve Çağrı Bey Dönemi Malazgirt Zaferi Anadolu ya Yapılan Akınlar Sultan Melikşah Dönemi Sultan Sancar Dönemi

Detaylı

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-4 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER NADİROĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-4 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER NADİROĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI 15.03.2010 Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-4 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER NADİROĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI Uhud savaşından dört ay sonra meydana gelen Bi r-i Maûne fâciası ndan sağ kurtulan

Detaylı

5. KUREYŞ SÛRESİ ÖĞRENELİM

5. KUREYŞ SÛRESİ ÖĞRENELİM SÛRELERİMİZİ tefekkürle ÖĞRENİYORUZ 5. KUREYŞ SÛRESİ ا ا 1 ا ل ا يل ف ق ر يش الشت ا ء يلف ه م ر ح ل ة 3 ف لي ع ب دوا ر ب ه ذا الب ي ت 2 الص ي ف و 4 وع و ا من ه م م ن خ و ف الذ ي اط ع م ه م م ن ج ÖĞRENELİM

Detaylı

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler OLAY ÇEVRESINDE GELIŞEN EDEBI METINLER Oğuz Türkçesinin Anadolu daki ilk ürünleri Anadolu Selçuklu Devleti

Detaylı

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI:

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI: DOĞUBAYAZIT M. M. FAHRETTİN PAŞA ANADOLU İMAM-HATİP LİSESİ 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIFLAR SEÇMELİ TARİH DERSİ 1. DÖNEM 2. ORTAK SINAV SORULARI A GRUBU ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI: SORULAR

Detaylı

İSLAM TARİHİ VE MEDENİYETİ II TAR104U

İSLAM TARİHİ VE MEDENİYETİ II TAR104U İSLAM TARİHİ VE MEDENİYETİ II TAR104U KISA ÖZET DİKKAT Buarada ilk 4 sahife gösterilmektedir. Özetin tamamı için sipariş veriniz www.kolayaof.com 1 1. Ünite: Abbasilerin Kuruluşu ve İlk Dönem Halifeleri

Detaylı

YÜKSELME DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

YÜKSELME DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ  Youtube Kanalı: tariheglencesi YÜKSELME DEVRİ KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ www.tariheglencesi.com Youtube Kanalı: tariheglencesi 05.08.2017 II.Selim (1566-1574) Tahta Geçme Yaşı: 42.3 Saltanat Süresi:8.3 Saltanat Sonundaki Yaşı:50.7

Detaylı

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN Mali Yapı, Medeniyet ve Kültür Konular: *İdari Yapı *Mali Yapı *Askeri Yapı *Adli Yapı *Medeniyet ve Kültür Mali Yapı, Medeniyet ve Kültür Kaynaklar: *Mustafa Fayda, Hulefayı

Detaylı

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri) ARAŞTIRMA ALANLARI 1 Kur an İlimleri ve Tefsir Kur an ilimleri, Kur an tarihi, tefsir gibi Kur an araştırmalarının farklı alanlarına dair araştırmaları kapsar. 1. Kur an tarihi 2. Kıraat 3. Memlükler ve

Detaylı

ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI:

ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: Bu formun ç kt s n al p ço altarak ö rencilerinizin ücretsiz Morpa Kampüs yarıyıl tatili üyeli inden yararlanmalar n sa layabilirsiniz.! ISBN NUMARASI: 65482464 ISBN NUMARASI: 65482464! ISBN NUMARASI:

Detaylı

Bozkır hayatının başlıca ekonomik faaliyetleri neler olabilir

Bozkır hayatının başlıca ekonomik faaliyetleri neler olabilir Kısrak sütünden üretilen kımız, darıdan yapılan begni bekni ve boza Türklerin bilinen içecekleriydi Bozkır hayatının başlıca Bu Türklerin kültürün bilinen önemli en eski gıda ekonomik faaliyetleri neler

Detaylı

tamamı çözümlü tarih serkan aksoy

tamamı çözümlü tarih serkan aksoy kpss soru bankası tamamı çözümlü tarih serkan aksoy ÖN SÖZ Bu kitap, Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) Genel Kültür Testinde önemli bir yeri olan Tarih bölümündeki 30 soruyu uygun bir süre zarfında ve

Detaylı

Nihat Sami Banar!ı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, s. 89-93'ten özetlenmiştir.

Nihat Sami Banar!ı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, s. 89-93'ten özetlenmiştir. Uygur Devleti Ders Anlatım Videosu UYGUR DEVLETİ (744 840 ) Uygurlar, Asya Hun Devleti ne bağlı olarak Orhun ve Selenga nehirleri kıyılarında yaşamışlardır. II. Kök Türk Devleti'nin son zamanlarında Basmiller

Detaylı

SİYER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

SİYER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI 10. SİYER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ UYGULANMASI 10.1. SİYER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ TEMEL FELSEFESİ VE GENEL AMAÇLARI Siyer; Peygamberimiz Hz. Muhammed in (s.a.v.) hayatını, şahsiyetini, tebliğ faaliyetlerini,

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ Ay Hafta Ders Saati Varlıklar Âlemi Meleklere İman Meleklerin

Detaylı

Taliban Esaretinden İslam a

Taliban Esaretinden İslam a Taliban Esaretinden İslam a 1958 doğumlu İngiliz gazeteci ve savaş muhabiri Yvonne Ridley, İslam a giriş serüvenini şöyle anlatıyor: Eylül 2001 de, yani Birleşik Devletler e yapılan terörist saldırıdan

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : İSLAM TARİHİ I Ders No : 0020100005 Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 4 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili Öğretim

Detaylı

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri 1 ) İlahi kitapların sonuncusudur. 2 ) Allah tarafından koruma altına alınan değişikliğe uğramayan tek ilahi kitaptır. 3 ) Diğer ilahi

Detaylı

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 5.ders. Dr. İsmail BAYTAK. İlk Türk Devletleri TABGAÇLAR

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 5.ders. Dr. İsmail BAYTAK. İlk Türk Devletleri TABGAÇLAR ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 5.ders Dr. İsmail BAYTAK İlk Türk Devletleri TABGAÇLAR TABGAÇ DEVLETİ (385-550) Hunların yıkılmasından sonra Çin e giden Türklerin kurduğu devletlerden biri de Tabgaç Devleti dir.

Detaylı

İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI

İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI Kelime anlamı İki nehrin arası olan Mezopotamya,

Detaylı

İSLAM TARİHİ İSLAMİYET DOĞDUĞU YILLARDA DÜNYANIN GENEL DURUMU

İSLAM TARİHİ İSLAMİYET DOĞDUĞU YILLARDA DÜNYANIN GENEL DURUMU İSLAM TARİHİ İSLAMİYET DOĞDUĞU YILLARDA DÜNYANIN GENEL DURUMU AVRUPA KITASI'NIN DURUMU Toplumsal eşitsizlik üzerine kurulan bu düzen içinde halk, farklı toplumsal sınıflara ayrılmıştır: Soylular (Senyörler):

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS SİYER II İLH 114 2 2+0 2 2 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

T.C. BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ GÖNEN MESLEK YÜKSEKOKULU TURİZM VE OTELCİLİK BÖLÜMÜ İNANÇ TURİZMİ

T.C. BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ GÖNEN MESLEK YÜKSEKOKULU TURİZM VE OTELCİLİK BÖLÜMÜ İNANÇ TURİZMİ T.C. BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ GÖNEN MESLEK YÜKSEKOKULU TURİZM VE OTELCİLİK BÖLÜMÜ İNANÇ TURİZMİ DANIŞMAN:Özer YILMAZ HAZIRLAYAN: Erşad TAN,Tacettin TOPTAŞ İÇİNDEKİLER GİRİŞ I-İNANÇ TURİZMİ A- İnanç Kavramı

Detaylı

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14 Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Ders Notu OSMANLI KÜLTÜR VE MEDENİYETİ (1300-1453) 1. OSMANLI'DA DEVLET ANLAYIŞI Türkiye Selçuklu Devleti

Detaylı

kpss Önce biz sorduk 50 Soruda SORU Güncellenmiş Yeni Baskı ÖABT SOSYAL BİLGİLER Tamamı Çözümlü ÇIKMIŞ SORULAR

kpss Önce biz sorduk 50 Soruda SORU Güncellenmiş Yeni Baskı ÖABT SOSYAL BİLGİLER Tamamı Çözümlü ÇIKMIŞ SORULAR Önce biz sorduk kpss 2 0 1 8 50 Soruda 25 SORU Güncellenmiş Yeni Baskı 2013 2014 2015 2016 2017 ÖABT SOSYAL BİLGİLER Tamamı Çözümlü ÇIKMIŞ SORULAR Komisyon ÖABT SOSYAL BİLGİLER TAMAMI ÇÖZÜMLÜ ÇIKMIŞ SORULAR

Detaylı

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi Savaşın başından bu yana yedinci hac dönemi yaklaşırken hac ibadetini yerine getirmeyi çok isteyen, farklı şehirlerde yaşayan üç Suriyelinin hikayesi.

Detaylı

İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ. Karahanlılar -840 Tolunoğulları -868 Akşitler -935 Gazneliler -963 Büyük Selçuklu Devleti-1040

İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ. Karahanlılar -840 Tolunoğulları -868 Akşitler -935 Gazneliler -963 Büyük Selçuklu Devleti-1040 İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ Karahanlılar -840 Tolunoğulları -868 Akşitler -935 Gazneliler -963 Büyük Selçuklu Devleti-1040 TOLUNOĞULLARI Tolunoğlu Ahmet tarafından Mısır da kurulmuştur. Abbasiler bu devlete

Detaylı

PEYGAMBERLERE VE İLAHİ KİTAPLARA İNANÇ 7. 10. Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler

Detaylı

Hazret-i Muhammed (S.A.V.) altı yaşındayken annesi vefat etti. Dedesi Abdül Muttalib çocuğu himayesine aldı, fakat iki sene sonra o, da öldü.

Hazret-i Muhammed (S.A.V.) altı yaşındayken annesi vefat etti. Dedesi Abdül Muttalib çocuğu himayesine aldı, fakat iki sene sonra o, da öldü. Hazret-i Muhammed (S.A.V.) M.570 senesinde Arabistan ın Mekke şehrinde doğdu. Dedesi Abdül Muttalib ona Muhammed ismini verdi. Hazret-i Muhammed (S.A.V.) öksüz olarak dünyaya geldi. Babası Abdullah, doğumundan

Detaylı