Tigran Xmalian: İzlediğiniz her filmle hayatınızı da değiştiriyorsunuz



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Seyfi Teoman Kısa film çekmeyi düşünmüyorum, çünkü maliyeti çok yüksek, geri dönüşü yok.

Belmin Söylemez: Bütün mesele, bir şeyi anlatmaya çalışmak ve farklı yöntemler denemek

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi

BİR ACAYİP SOYGUN ADANA İŞİ. - Basın Toplantısı Haber Küpürleri Ocak 2015 Adana Hilton Otel

KIRILL ISTOMIN in. renkli dünyası ve DEKO TASARIM

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Bu ödül veda için olmasın

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

14. New York Türk Film Festivali

ALANYA KRİSTAL KALE ULUSLAR ARASI FİLM FESTİVALİ FİLM FORUM 2015

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

ANTALYA ALTIN PORTAKAL'DA JÜRİ HEYECANI!

11 Eylül de Sinemalarda

İDİL DİZDAR, HEM OYUNCU HEM YÖNETMEN

Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl

Yapabileceğim en iyi iş bu. Dünyanın pek çok farklı yerinden filmleri Avustralya da yaşayanların izleyebilmesini sağlayabilmek benim tutkum.

13. New York Türk Film Festivali

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

YÖNETMEN, SENARİST, YAPIMCI DERVİŞ ZAİM İN ÖZGEÇMİŞİ

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Eziyet Eden Birinden Vaaz Eden Birine

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

DON GİOVANNİ. uygun ve çok uzun uçuş saatleri gerektirmeyen bazı Avrupa şehirlerine göz gezdirirken

HERKÜL TÜRKİYE VİZYON TARİHİ: İTHALATÇI: D YAPIM / DAĞITIMCI: PİNEMA SUMMIT ENTERTAINMENT VE MILLENIUM FILMS SUNAR A NU BOYANA YAPIMI

manzaraadalar.com.tr

T.C. KÜLTÜR ve TURİZM BAKANLIĞI

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

Özel gereksinimli çocuklar

Vizyon Tarihi: 12 Temmuz 2013 Yönetmen: Shawn Levy Oyuncular: Vince Vaughn, Owen Wilson, Rose Byrne, Max Minghella, Will Ferrel Yapımcı: Shawn Levy,

BASKETBOLCU AHMET İLKÖĞRETİM 1. SINIF. Gülşen DEMİR Porsuk İlkokulu /Odunpazarı /ESKİŞEHİR

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ BESYO TME-110 TEMEL MÜZİK EĞİTİMİ 1.HAFTA

52. ULUSLARARASI ANTALYA FİLM FESTİVALİ ULUSAL UZUN METRAJLI FİLM YARIŞMASI YÖNETMELİĞİ

EVRİM TRANSCENDENCE 10 EKİM DE SİNEMALARDA!

Yönetmen: Cate Shortland Oyuncular: Saskia Rosendahl, Kai-Peter Malina Senaryo: Cate Shortland, Robin Mukherjee Görüntü Yönetmeni: Adam Arkapaw

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Portakal'a 'Türkiye sineması' damga vurdu!

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Nicola Falcinella: Merhaba, öncelikle bu buluşmayı organize ettiğiniz ve beni davet ettiğiniz için teşekkür ediyorum. İstanbul'a ilk gelişim.

Brighton Ekolü. Film d'art (yapımevi)

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Fotoğraf Sevdalısı Bir Doktor:

53. ULUSLARARASI ANTALYA FİLM FESTİVALİ ULUSAL UZUN METRAJLI FİLM YARIŞMASI YÖNETMELİĞİ

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Jamie Foxx J

Zengin Adam, Fakir Adam

ÇEVRENİN GENÇ SÖZCÜLERİ

Uluslararası İzmir Film Festivali ilk kez 1990 yılında düzenlenmeye başladı. 11 kez düzenlenen Festivale 2000 yılında ara verildi.

Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Yönetici tarafından yazıldı Çarşamba, 09 Eylül :41 - Son Güncelleme Çarşamba, 09 Eylül :10

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?

AHAL TEKE BELGESEL FİLM PROJESİ TÜRK HAVA YOLLARI SPONSORLUK DOSYASI

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ NE HOŞGELDİNİZ

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

Festivalin Tarihçesi

Yarışma ile ilgili tüm detaylara adresinden ulaşılabilecektir.

Geçen ay meslektaşım, eğitmen arkadaşım Gülgün Koç ne güzel hatırlattı Peter Drucker ın meşhur tespitini : Ölçemediğiniz hiçbir şeyi yönetemezsiniz

Sevilen Oğul bir Köle Oluyor

Türkiye, Avrupa nın en girişimci ülkesi

Vural ÇAVUŞOĞLU YÖNETMEN VURAL ÇAVUŞOĞLU

3. Yazma Becerileri Sempozyumu

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Kırkayak Kültür - Sinema Atölyesi Çarşamba gösterimleri Mart ayı programı açıklandı. Saklı Yarı: Kadın

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

LOJISTIK SEKTÖRÜNÜN PÜF NOKTALARI ANLATILDI

26. ANKARA ULUSLARARASI FİLM FESTİVALİ 23 Nisan - 3 Mayıs 2015 ULUSAL BELGESEL FİLM YARIŞMASI YÖNETMELİK

Akıllı ve Çevreci Hastane Yatırımları

15. TÜRKISCHES FILMFESTIVAL FRANKFURT/M KISA FİLM YARIŞMASI YÖNETMELİĞİ

Uçan Süpürge İçin Ankara'ya Geliyorlar

Ders: Görsel senaryo taslağının önemi

SİNOPSİS. Fragmanın Youtube Fragmanı: Fragmanın İndirme Linki:

Türkler Kendi işinin patronu olmak istiyor!

İstihbarattan devlet başkanlığına uzanan yol Putin hakkında bilmedikleriniz

Dünyayı gezen fotoğrafçı Patricia Willocq

Sanatın adresi Fulya!..

bir ORHAN ESKİKÖY filmi MUHAMMET UZUNER JALE ARIKAN BESTE KÖKDEMİR AHMET VARLI

İBRAHİM DEMİREL FOTOĞRAF DİLİNDE BİR SÖYLEŞİ. asosöyleşi

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

Bir taraf mutsuzsa mesele kapanmaz

Tanrı dan gönderilen Adam

ÖZEL ÜSKÜDAR SEV İLKÖĞRETİM OKULU

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

SINIRSIZ ZİYARETLER. Nermin Er in ev atölyesi

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU VE ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8.VELİ BÜLTENİ

BASIN SPONSORLUĞU DOSYASI

Transkript:

Tigran Xmalian: İzlediğiniz her filmle hayatınızı da değiştiriyorsunuz TÜRSAK 4. Uluslararası Sinema ve Tarih Buluşması kapsamında, 17 Kasım 2001 tarihinde Mithat Alam Film Merkezi ne konuk olan Ermeni yönetmen Tigran Xmalian la, 1996 yılında Uluslararası Antalya Film Festivali nde En İyi Kısa Film dalında ödüle layık görülen filmi Siyah Beyaz ın gösteriminin ardından bir söyleşi gerçekleştirildi. Söyleşinin öncesinde gazeteci Sevan Ataoğlu dinleyicilere Ermeni sinemasının tarihi üzerine çok detaylı bilgiler içeren bir özet sundu.. S evan Ataoğlu: Ermenistan sinemasının tarihi 1923 e dayanmakta. Biz Ermenistan sinemasını, sadece bugün bildiğimiz bağımsız Ermenistan olarak, Sovyet Ermenistanı nda üretilen filmlerden bağımsız olarak biliyoruz. Ama aslında Ermeniler bütün dünyaya yayılmış durumdalar. Amerika dan Avustralya ya kadar birçok yerde Ermeniler, sinema sektöründe çalışıyorlar, sinema üretiyorlar. Ancak biz bugün sektörleşmiş Ermenistan sinemasıyla bir çerçeve çizeceğiz. Bu çerçevenin ilk tarihi, yani Ermenistan sinemasının başlangıcı da dediğim gibi 1923 SSCB ye kadar uzanmakta. Bu tarihte de bir isimle karşılaşıyoruz. Kendisi Ermenistan sinemasının sektörleşmesini ve Ermenistan Film Merkezi nin kuruluşunu sağlayan Hambartsum Beknazaryan. Ermenistan da ilk uzun metrajlı film 1925 yılında çekildi, adı ise Namus tu. Şöyle söyleyebilirim ki SSCB de

228 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2001 sinema çok ciddi bir propaganda aracıydı. Ermeniler de bundan nasibini aldı. Ermenistan da sinemanın sektörleşmesini isteyen devlet erkanı, Komünist Parti ye, Moskova ya başvurdu. Oldukça küçük bir bütçeyle, kendi istediklerinin dörtte biri kadar bir bütçeyle Ermenistan da film yapımına başlandı ve ilk çekilen film de dediğim gibi Namus tu. İlk yapılan filmlere baktığımızda, bu filmlerin kahramanlıklar, eposlar ve propaganda aracı olabilecek konular içerdiğini görürüz. Bunlar arasında Ermeni destanları, Sovyetler Birliği nin propaganda aracı olarak kullanabileceği nitelikteydi. Bunlar mesela Kahraman Nazar (Kaj Nazar, 1940) gibi eski Ermeni efsaneleri hakkındaydı. Filmlerin hepsi siyah beyazdı ve tabii teknik olarak Amerika ile karşılaştırılamazdı. İşte Ermenistan sineması bu filmlerle başladı. Sonrasında ise, Ermenistan ın bugün artık yerleşmiş olan belgesel film geleneği başlar. 1945 te ilk kez Anayurt (Yerkir Hayreni, 1945) adında Sovyetler Birliği sınırlarını tanıtan en büyük belgesel çekildi. Bu film, halen Sovyetler Birliği ve Ermenistan daki arşivlerde mevcuttur. Bu döneme baktığımızda Nasrettin Hoca yı anlatan ilginç bir film karşımıza çıkar. Bu film çok ilginçtir. Çünkü Kafkasya da Nasrettin Hoca bizdekinden çok farklı bilinen bir karakter. Ben o filmi göremedim ama o filmden kareler gördüm. Biz beyaz sakallı, kısa boylu, şişman, böyle babacan biri olarak biliriz Nasrettin Hoca yı. Ama Kafkasya da uzun boylu, fidan gibi, biraz tilki, keçi sakallı filan bir karakter. İkisini farklı bilmek ve ikisinin farklı algılanışı çok ilginç bir durum. 1950 li, 1960 lı yıllara kadar sinema, tamamen bir propagandayla, bir tür politik kimlikle varlığını sürdürmüş. Yani kaba anlamıyla sanat için mi sanat, toplum için mi sanat ayrımında, sanat toplum için ideolojisi 1960 lı yıllara kadar geçerli olmuş. 1960 lı yıllarda ise bugün bile bütün dünyada en büyük Ermeni sinemacı olarak adı geçen Sergey Paradjanov u görürüz. Sergey Paradjanov, Tiflis doğumlu bir Ermeni dir. Kendisi, bir üçgende yani Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan üçgeninde film yapmış-

Tigran Xmalian 229 tır. Her üç ülkede ayrı ayrı yapımlarla filmler üretmiştir. Bu yüzden her üç ülke de onu sahiplenmektedir. Sevgili Paradjanov, Ermenistan sinemasına çok ciddi bir soluk getiren, bugün de etkisi hissedilen bir ustadır. Sadece bir sinemacı değildir kendisi. Kukla yapımından, kolajdan, resimden tutun da mekan üzerinden giden kostüm tasarımlarına kadar birçok işle uğraşmış tam anlamıyla bir sanatçıdır. Paradjanov un asistanları, öğrencileri de bugüne kadar geldiler ve üretimlerde bulundular. Paradjanov bu açıdan ayrı bir önem taşımaktadır. Kendisi 1988 de İstanbul Film Festivali ne de gelmiştir ve Aşık Garip (Ashug-Karibi, 1988) filmi ile Jüri Özel Ödülü nü almıştır. Aşık Garip filmi mesela, bir Azeri eposudur. Aynı festivalde gösterilen Ermeni filmlerinden bir diğeri de Narın Rengi dir (Sayat Nova, 1968). Narın Rengi ve Paradjanov arasında bir bağlantı kurulabilir. Her ikisi de biraz evvel sözünü ettiğim Azeri, Gürcü ve Ermeni kültüründe yeri bulunan isimler. Bir tanesi 18. yüzyılda bir ozan, bir tanesi de 20. yüzyılda bir sinemacı. Ama hayatları arasında, öğretileri arasında çok büyük bir paralellik mevcut. Paradjanov da zaten tutmuş Narın Rengi ni kendi anlayışı ile sinemaya aktarmış ki bu da bence Ermenistan ın sinema tarihinde çok önemli bir nokta. Paradjanov dan sonra onun dostu, onun çağdaşı olan bir yönetmenin adı geçer. Ermenistan daki belgesel film geleneğinde çok önemli bir yeri olan yönetmen Artavazd Peleshyan. Peleshyan ın önemi, tam bir kurgu uzmanı ve ciddi bir belgeselci oluşundan kaynaklanmakta. Yazdığı senaryoları, kamera ile çekmek yerine, daha çok dünya film arşivlerini dolaşıp, metinlerine, düşüncelerine denk gelebilecek görüntüleri arşivlerden almış ve bunları araya gerekirse kendi görüntülerini de koyarak ustaca kurgulamıştır. Sovyetler Birliği nden New York a kadar birçok film okulunda Peleshyan Kurgusu diye dersler verilmektedir. Kendisi halen hayattadır ve bazen kendisi de bu derslere katılmaktadır. O da kendini takip eden asistanlar, öğrenciler yetiştirmiş biridir. Bu iki usta, kendilerinden sonra gelen yönetmenler ve sinemacılara yol açmış ve Sovyet dö-

230 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2001 nemi Ermenistan ı ile bağımsız Ermenistan sineması arasında adeta bir köprü vazifesi görmüştür. Onların, aralarında bugün Ermenistan Film Stüdyoları Belgesel Film Departmanı nın yöneticisi olan Robert Sargsyan ın da bulunduğu ilk öğrencileri ve daha sonra gelen Mikael Dovlatyan, Albert Mkrtchyan gibi yönetmenler hem bugün film yapan hem de Sovyetler Birliği nde film yapmış. Yani iki rejimi, iki farklı anlayışı hem politik kimlikleriyle hem sinemacı kimlikleriyle yaşamış ustalardır. Onlar belki de bu geçişin en zorlu dönemlerini yaşadılar. Sovyetler Birliği ndeki ideolojik anlayıştan tamamen farklı bir anlayışta olan bağımsız Ermenistan da sinema ile uğraşmışlardır. Sinemanın ekonomi ile doğrudan bağlantılı bir sanat olduğunu, zorluğunun da buradan kaynaklandığını söylemeye bile gerek yok. Ermenistan sineması da eğer ülke sinemaları arasında bir yere sahip değilse bu, ülkenin hacminden dolayı değil birtakım finansman zorluklarından ve siyasi engellemelerden dolayıdır. 1990 bağımsız Ermenistan ın kuruluşundan sonra, sinema ile uğraşan genç neslin en çok zorlandığı konu işte bu maddi kaynakların üzerlerinde yarattıkları baskıdır. Bu baskı sinema sektöründe kendisini çok ciddi bir biçimde hissettirmektedir. Ermenistan da bugün iki tane büyük film stüdyosu var. Bunlardan ilki, 1923 te kurulmuş, zamanla çok büyük değişimler geçirmiş ve şimdi bir küçük kasaba halini almış Armen Film. Armen Film uzun metrajlı film, belgesel film ve animasyon film olarak üç ayrı birimle hizmet vermekte. Sayısını tam olarak bilmiyorum. Ama kapalı ve açık stüdyoları bayağı geniş, teknik altyapısı da Sovyetler zamanından geliyor ve çok kapsamlı. Ancak dediğim gibi ekonomik zorluklardan dolayı verimli kullanılamamakta. Mesela 2000 yılının kışında gittiğimde terk edilmiş bir Teksas kasabasını andırıyordu adeta. Bir tane filmin çekimleri sürüyordu ki o film, Vigen Chaldranyan ın Sessizlik Senfonisi (Symphony of Silence) bu sene 2002 Oscarları nda yabancı film dalında aday adayı. Şöyle bir rakam verebilirim size 1990 dan sonraki on yıllık bağımsızlık döneminde, bir uzun metrajlı filmin altı

Tigran Xmalian 231 yedi senelik bir çekim aşaması olabiliyor. Para buldukça film ilerletiliyor. Bu sinemanın kendi yapısına da çok aykırı bir durum ve bir filmi altı yedi senede, para buldukça devam ettirmek çok zor ve anlaşılabilir bir şey değil. Benim izlediğim filmde de böyle maddi engellerle boğuşulmuş, bir iki senede çekimleri anca bitirilebilmiş. Genç yönetmenlerin bu anlamda karşılaştıkları çok zorluk var... Bu genç yönetmenler kimler: Tigran Xmalian, Vigen Chaldranyan, Suren Babayan... Aşağı yukarı aynı dönemlerde sinema okullarından mezun olmuş arkadaşlar. Hrant Hakobyan diye yine belgesel film geleneğinden gelen bir yönetmen daha var. Edgar Baghdasaryan var. Kendisi, ilk filmini henüz bitirebildi. Tigran Xmalian şu an burada, aramızda. Tigran Xmalian ilk uzun metrajlı filmini 2000 yılında bitirdi. Şu anda Ermenistan sinemasının durumu, bahsettiğim gibi ayağı aksak bir biçimde gitmekte. T igran Xmalian: Burada olmak benim için büyük bir ayrıcalık. Hepinize geldiğiniz için teşekkür ederim. Çünkü sizlerin görüşleri ve sizlerin nasıl hissettiği benim için dünyadaki birçok eleştirmenlerin görüşlerinden daha önemlidir. Sizler gerçek olan eleştirmenlersiniz ve son söz daima sizlerin. Sanırım herhangi bir alandaki film yönetmenlerinin hepsi aynı şeyleri söyleyebilir: Gençler geleceği belirler, gençler yargılayanlardır, gençler her şeydir... Yine de ben burada yargılanmayı bekleyen bir suçlu değilim. Hepinize, gelip benim hüzünlü ve moral bozucu filmimi izlediğiniz için teşekkür ederim. Film oldukça eski ve ben bile filmi takip etmekte zorlandığımı itiraf etmeliyim; ne de olsa altı yıl az bir zaman değil. TÜRSAK tarafından İnsan Hakları ve Hoşgörüsüzlük temalı Film Festivali ne katılmak üzere davet edilmiş bulunuyorum. Dürüst olmak gerekirse, buraya gelip programı okuduğumda oldukça şaşırdım. Çünkü yarışmaya dahil edilen yeni filmimin insan hakları ve hoşgörüsüzlük ile uzaktan yakından bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Bu benim kendi izlenimim. Son filmim,

232 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2001 Tüyden Hafif (Pierlequin, 2001) eğlendirici ve duygulara hitap eden bir film. Dünya hoşgörüsüzlüklerle dolu ve hatta dünya hoşgörüsüzlük üzerine kurulu ve bu yüzden burada olmak çok hoş bir ayrıcalık. Bizim özel bir durumumuz var: Biz Ermeniler, Türkiye ye girebilmek için özel bir vize almak zorunda olan tek ulusuzdur. Bu, bizim için büyük bir sorun ve niçin cezalandırıldığımızı anlamak mümkün değil. Herhalde Fransız parlamentosunun Ermeni soykırımı yasa tasarısını geçirmesinden kaynaklanıyor bütün bunlar ve biz de bunun için cezalandırılıyoruz. Bildiğim kadarı ile de Fransız vatandaşlarının vize için başvurması bile gerekmiyor ama bizim gerekiyor. Tamam, biz de ödüyoruz. Sorun bu değil. 1996 yılında Antalya Havaalanı nda on dolar ödemiştim ve hepsi buydu. Kendi evimden 25 mil ötede olan kapı komşusu Türkiye ye girebilmek için Moskova ya gidip vize almam gerekiyor. Türkiye ile olan sınırda yaşıyoruz, belki nereyi kastettiğimi biliyorsunuzdur. Ben filmlere paralel olan politikalardan bahsetmek istemiyorum. Bir şey söylemem gerekirse, şimdi kendi filmimi izlerken fark ettiğim bir noktayı vurgulamak isterim. Film endüstrisi, bir sanat dalı olarak sinema, sanırım sizler de öyle düşünüyorsunuzdur, müzikten, edebiyata ve resme birçok sanat dalının bir sentezi. Biz Ermeniler, Ermenistan daki bazı insanlara göre diğer birçok sanat dalı arasından şiiri tercih ettik. Sadece kendi adıma konuşabilirim ama benim filmlerimde tercih ettiğim Amerika daki ana akım sinemanın filmlerde vurguladığı tiyatral etkiler değil, şiirdir. İncil in bölümlerinden birinde John Gospel, en başlarda bir kelimenin varolduğunu söyler, Yunancada yanlış bir çeviri, logos ama yine de eğer bir kelime ise onu öyle kabul etmek lazım. Muhtemelen, hayatımın başlarında çok konuşan biriydim, edebiyat, dilbilim, filoloji yoluyla kelimelerle meşgul oluyordum. Sinemaya kariyer olarak, yeni bir hayat biçimi olarak başladığımda ise fazla ileri gittim. Mesela ilk filmlerimin hepsi sessizdi, hiçbir diyalog içermi-

Tigran Xmalian 233 yordu. En iyi yol bu değil, bunu anlıyorum, fakat bu benim yöntemim. Ben halen bir filmin büyük ölçüde, diyaloga dayanmaması ve kendi dilini yaratması gerektiğine inanıyorum ve bizim yapmamız gereken de bu kendine has, nefes dili, ses, ruh dili, dilsiz bir dil sinema dili üzerine çalışmak. Paradjanov ve Narın Rengi, Suram Kalesi Efsanesi (Ambavi Suramis tsikhitsa, 1984), Aşık Garip gibi filmleri duygulara hitap eden, şiirsel sinemanın en önemli temsilcileriydiler. Bu filmler çocuk tiyatrosunun, pantomimin, şiirsel resmin garip bir karışımı. İzlemeye alıştığımız tarzda filmler değiller. Bazen görüntüler akmıyor, hareketli olmaktan çok durağan resimler halini alıyorlar. Çok ironik bir biçimde, Paradjanov sonrasında birçok genç Ermeni film yapımcısı kendini bir çıkmazda buldu. Şiir, belki de bütün sanat dallarının en iyisi. Kendi başına duran, bağımsız bir sanat dalı değil. Bir tavır, bir hayat tarzı, bir algılama biçimi. Bu yüzden birileri onun bir örneğini yapmaya, onu taklit etmeye çalıştığında sonuçta mutlaka başarısız olur. Ben bir film eleştirmeni değilim ve de bunun neden böyle olduğunu açıklamak bana düşmez ama bizim için hayata şiirsel bir açıdan bakmak her şeyden daha önemli. Ve ben her ne yapıyorsam, bu bakış açısını yakalamaya çalışıyorum. Bu benim bazı unsurları bu uğurda feda etmemi açıklayabilir. Bazen tiyatral etkileri şiirsel bir etki yaratmak için harcıyorum. Tabii ki bunun en iyi yol olduğuna dair bir iddiam yok, fakat bu benim kullanmaya cesaret ettiğim kendi yöntemim. Tüyden Hafif adındaki son filmim ünlü Ermeni palyaçosu Defun a adandı. Comedia Dellarte nin iki yıldızı Pierro ve Harlequin in bir karışımı olan Pierlequin ismini türettim çünkü kahramanım sadece Pierro ya da Harlequin değil. O, beyaz ve kırmızı, üzgün ve neşeli palyaçonun karışımı Pierlequin. Uzun uzadıya konuşmak istemiyorum, son söyleyeceğim filmimin kahramanının geçmişte bir palyaço şimdi de bir çöpçü olduğu. Sembolik bir film yapma gibi bir niyetim olmamasına rağmen bunun bir sembol haline gelebileceği-

234 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2001 ni düşünüyorum. Günümüzde çöpçülere çok ihtiyacımız var. Hatta çöpçülük günümüzün en önemli mesleklerinden biri olabilir çünkü çöplerin ve pisliklerin arasında yaşıyoruz ve gerçek olanı çöp olandan ayırabilecek ve onları toplayacak birine ihtiyacımız var. Dinleyici Soruları Amerika Birleşik Devletleri nde şiir üzerine eğitim görmüş iki yönetmen daha var, Jim Jarmusch ve Steve Buscemi. Fakat bizler Amerikan tarzı filmlere alışkınız. Buscemi ve Jarmusch ile karşılaştırırsak bu ortak noktaya rağmen çok farklı yaklaşımlarınız var. Paradjanov da da söylediğiniz gibi sinemadan çok fotoğraf sanatı T igran Xmalian: Radikal görüşleri olan biri değilim, eğer yeni filmimi izlerseniz ana akıma yakın bir tarzda olduğunu göreceksiniz. Basit bir aşk hikayesi. Yani tiyatral unsurlardan tamamen kaçınalım demiyorum. Tabii bazı kurallar var. 5 ya da 7 dolar öderseniz, sinemaya hayatınızı bir ya da iki saatliğine değiştirmek gibi ana bir sebepten dolayı gelirsiniz. Şimdiki hayatımı bırakarak, yeni bir işe, kariye, her şeye sıfırdan başlarsam bunun ana sebebi hayatımı her bir ya da iki yılda bir değiştirmek istememdir. Çünkü her filmle hayatınızı da değiştiriyorsunuz ve bu, zor ve lanetli mesleğimizin en önemli ayrıcalığı. Tanrıya, yaratıcıya yaklaşıyorsunuz. Her yeni dünyanızı, yeni hayatınızı yarattığınızda onları, sizin hayalgücünüzü, düşüncelerinizi takip eden, kendi dünyalarını yaratan seyirci ile paylaşıyorsunuz. İşte bu yüzden Jarmusch u seviyorum ve seyircileri gözardı e- derek tamamen farklı şeyler yapmalıyız demiyorum. Hayır, tabii ki de, öyle olsa niçin çok para harcayalım. Kağıdın üzerinde bir şeyler çizmek zorundasınız, insanları sinema salonuna toplamak değil mesele. Ancak ben yine de Amerikan sinemasının geleceğini parlak görmüyorum. Söylediğiniz isimlere bakın bir kere, hiçbiri Amerikalı değil. Ame-

Tigran Xmalian 235 rikalılar sadece Avrupalıları satın alıyorlar. Ne zaman yetenekli birini görseler, onu satın alıyorlar. Amerika daki en iyi film üreticileri ya Musevî ya İtalyan ya da... İsim vermeye devam etmeme gerek yok, siz onları benden daha iyi biliyorsunuz. Mesela, Paul Verhoeven çok yaratıcı, inanılmaz bir yönetmen Türk Lokumu (Turks Fruit, 1973) adında mükemmel bir film yapmıştı. Bu filmi Hollanda da çekti. Çok başarılıydı, yaratıcıydı, yeni bir şeydi. Amerikalılar onu satın aldılar. Bir sonraki filmi ise Temel İçgüdü (Basic Instinct, 1992). Berbat bir filmdi. Diğer filmiyse Showgirls tü (1995). Paul Verhoeven olmak zorunda değilsiniz, John Smith, şu ya da bu olabilirsiniz. Onunla alay edildi, kendi başına bir şeyler yapması için Tanrı nın ona verdiği tek şansı kaybetti. Showgirls ü herkes çekebilir, siz de ben de. Bu yolla dünyayı bir limon gibi sıkabilirsiniz, sinema sektöründeki Amerikalıların yaptıkları da bu. Tamam, ama limonları toprağa ekmeniz, sulamanız, onlara bakmanız gerekli. Kültür dediğimiz şey de bu. Avrupa için ya da sadece Avrupa için değil, Asya nın bazı taraflarında da geçerli olan bu. Hem Steve Buscemi hem de Jim Jarmusch Amerika Birleşik Devletleri nde yaşıyor. Bu da bir soru işareti aslında. Bence sorun şu: Eğer bize, Amerika Birleşik Devletleri ne gitmek ister miydiniz, diye sorsalardı hemen, elbette, bize biraz para, biraz şunu, biraz bunu verin, derdik. Ancak vakit geldiğinde, tamam, para kazanmak için mi buradayım ya da sadece para kazanmak ve Porsche u, Mercedes i veya Santa Monica da bir villası olan başarılı bir film yönetmeni olmak için mi doğdum, deriz. Peki, tamam ama onlar mutlular mı? Hayır, çünkü ruhlarını başka bir şey için sattılar. Tek bir mesajım var, o da ben çok çok çok para kazanmak için bu işin içinde değilim, çünkü bunun bedelini biliyorum. Birleşmiş Milletler için çalışıyordum mesela ve oldukça zengindim. Şu an bir ayda kazandığımdan çoğunu o zamanlar bir günde kazanı-

236 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2001 yordum. Ama şimdi mutluyum, hayatımın bir akışı, bir yönü var ve ben yapmak istediklerimi yapıyorum. Henüz izlemiş olduğumuz film Siyah Beyaz (Sev Spitak, 1996) hakkında biraz daha konuşabilir misiniz? Filmin bazı kısımlarından memnun olmadığınızı belirttiniz. Şimdi filmi daha mesafeli olarak izledikten sonra sizi neyin rahatsız ettiğini söyler misiniz? T igran Xmalian: Yapmadığınız şeyler için konuşmak, adil olmayan, zor bir şey ve ben bunu yaptım. Şimdi de sorumluluk almak zorundayım. Filmimi izleyebilirim ve filmimi izlerim. Bu arada filmi Rusya Film Festivali nden beri, üç ya da dört yıldır izlemedim. Beklediğim kadar kötü değil. Ben bu filmin seçilmesine çok şaşırmıştım çünkü bir sürü filmler, belgeseller, vb. yaptım. Ama sorun değil. Kendi tecrübemi, bir savaşın içinde yaşama tecrübemi paylaşmak istedim. Biz Ermenilerin biliyorsunuz son on yılda başına birçok felaket geldi. 3.000.000 kişi içinden 30.000 inin öldüğü bir deprem... Gürcistan ın bir kısmı, Azerbeycan, İran, Türkiye tarafından halen sürdürülen blokaj... Sovyetler Birliği nin ekonomik çöküşü ile ulaşımın kesilmesi ve ekonominin tıkanması ve yarım milyon göçmenle bir savaş... Kısa zamanda birçok şey hakkında tecrübemiz oldu, bu kısa zamanda cehennemin her türlüsünü yaşadık. Bu olayların bir görgü tanığı, onları yaşayan biri olarak, özellikle Karabağ daki savaş yüzünden, kendi izlenimlerim o- luştu. Bu izlenimlerden bir tanesi de, az önce konuşmuştuk, hiç kimsenin sağ kalmayacağı. Yaşayanlar, eve dönenler de öldürülmüşler, onlar da ölü aslında. Savaşın boşalttığı sokaklarda yürürken, iki farklı renk gördüm sadece: kadın elbiselerindeki siyah ve savaşın tek rengi yeşil. Her şey ya haki ya da siyahtı. Otlar hakiydi, yiyecekler hakiydi, gökyüzü bile hakiydi Ve siyah, kadınlar siyahlar içinde, erkekler de haki rengindeydi. Hakinin ayrı bir hikayesi var. Siyah-beyaz giyinen kadınlar gördüm çünkü kullanılmaktan solmuş sadece bir tane elbiseleri vardı. Eğer el-

Tigran Xmalian 237 biseyi bir ya da iki kere yıkarsanız kırmızı ya da yeşildir halen. Ama yıllardır yıkıyorsanız, solar ve beyaz olur. Ve birdenbire bir ölüm mektubu alıyorlar, kocalarının, oğullarının, erkeklerinin öldüğünü yazan mektubu ve sonrasında siyah giyiyorlar. Elbiselerini Mig Jagger ın şarkısında Dünyanın siyaha boyanmasını istiyorum dediği gibi siyaha boyuyorlar. İşte dünya böyle siyaha boyanırken onu gördüm günbegün, çok kötüydü. Şu anda kadınların çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bu sırada aklıma eski bir mit, Orpheus geldi. Hatırlayın, sanırım Orpheus un ikinci kısmı, Orpheus un Eurydice ı takip ettiği mitin ilk kısmını hepimiz biliyoruz. Onu geri almaya cehenneme gidiyor. Geri döndüğü, mitin ikinci kısmında çok şaşırmıştım. Pek az insan bu kısmı anladı. Ama benim için savaştan eve sağ dönebilen bir kişi, cehennemden dönüyor demektir. Her şeyin sonunda cehennemden döndüğünüz zaman yaşama devam etmek zorundasınız. Ama etrafta yaşayacak bir şey yoktur. Çünkü hayatınız, arkadaşlarınızın ölümüyle, gençliğinizin ölümüyle, hayallerinizin ölümüyle, öldürdüğünüz düşmanlarınızın ölümüyle zehirlenmiştir. Birini öldürdüğünüzde aslında kendinizi öldürürsünüz. Bu size de bir şey ifade etmeyebilir, bana da etmiyor. Böyle bir şey yaşamadım, kimseyi öldürmedim bir asker olarak. Çünkü savaş aslında büyük bir yalan. Ama hâlâ her gün hemşerim Ermenilerin ve Azerilerin cesetlerini görüyorum. Aynı üniforma içinde ya da aynı kalaşnikofu kullanan bu insanları boyunlarındaki bir haçı veya başka bir sembolü görmeden ayırt edemezsiniz. Ölüm ölümdür ve birini öldürdüğümüzde kendimizi de öldürürüz. Geri döndüğümde canlı fakat yaşayan ölü insanlar, yaşayan iskeletler gördüm, ruhu olmayan, içleri tamamen boş insanlar. Kadınlar da buna dayanamadı çünkü kadınlar hayattaydı ve halen hayatta. Kadınlar hayat hakkındaydı, erkeklerse ölüm. 1994-1995 e dair izlenimlerim böyleydi. Bu filmi çektiğimde savaş sona ermişti. Karabağ hakkında bir film, herhangi bir şey yapmak istemedim. Savaşın kendisini göstermeden, savaş hakkında bir film yapmak istedim,

238 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2001 çünkü savaş hiç bitmedi. Kendi savaşınızı durduramazsınız. Savaş bitti ve bir yenisi başladı, devamlı süre giden bir savaş hali, vuruşmadığımız zamanlarda bile. Bununla yakından ilgili olarak, Tolstoy konusunda uzman olduğunuzdan soruyorum, Sergei Bondarchuk ın Savaş ve Barış ı (Voyna i mir, 1968) hakkında ne düşünüyorsunuz? T igran Xmalian: Bu büyük, karışık bir hikaye. Siz de bilirsiniz, izleyicilerin bu alanı beyazperdede görülmesi gerektiği gibi görme şansının hiç olmayacağından korkuyorum. Çünkü erotizm ve aksiyonla hiç ilgisi olmayan bir filmi az sayıda akıllı insan saatlerce izleyebilir. Ancak büyük bir ordu vardı, biliyorsunuz, binlerce insan birden. Bir filmi sinemada izlediğinizde, Güliver in hikayeleri gibi olur. Swift in Güliver i iki ayrı hayatı yaşar. İlk önce devlerin arasında bir cücedir, sonra cücelerin arasında bir dev. Biz de sinema salonlarına devler tarafından, dev görüntüler tarafından çevrelenen, içeride kalan cüceler olmak için gidiyoruz. Küçücük bir kutuda, televizyonda bir film izlerken, cüceleri izleyen devler oluyorsunuz bu sefer. Peki, Bondarchuk ın filmindeki bu cüceler kim? Napolyon bir cüce, Tolstoy bir cüce oluyor bu yüzden Bondarchuk ı yargılamak adil değil. Filmin bazı bölümleri harika. İyi olmayan yerleri hakkındaysa konuşmak istemiyorum, daha iyi ya da kötü yapılamazlardı belki, çok fazla Rus. Bondarchuk a böyle bir film çektiği, Rusya nın bu dönemini anlattığı için saygı duymalıyım. Bazı bölümlerinde başarılı olmuş. Siyah Beyaz filminiz dijital mi? Hayır, hayır, 35mm. Ama izlediğiniz kopyası berbattı. Bu arada şunu da söyleyeyim, bunu ciddiye almadım. Film görüntü kalitesi bakımından biraz daha iyi. Çünkü filmi çekerken siyah ve beyaz negatifler kullanıyorum ama her zaman renkli pozitife basıyorum. Burada görmediniz, mesela filmin son kısmı, çocuğun diskleri fırlattığı kısım, renkli. Filmin kendinde çok özel bir rengi var. Ama buraya gönderilecek kopyayı hazırlayan akıllı kameraman, filmin

Tigran Xmalian 239 siyah beyaz olduğunu görünce kamerayı renkliden siyahbeyaza çevirmiş. Ama az veya çok ikincisi gibi Biliyor musunuz, aynı yolla, siyah beyaz negatif ama renkli pozitif yoluyla yapılan Pierlequin de iki farklı renk kullandım çünkü filmin bir karesini tabederken farklı ısılar kullanabilirsiniz. Ne zaman 1990 ları göstersem sarıyla çevrili sepyayı, ne zaman 1960 ları göstersem mavi-siyahı kullanıyorum. Renklerle oynamak mümkün. Ama ne yazık ki göremiyorsunuz... İncil de John un kelimenin başlangıç olduğunu söylediği kısımda, kelimenin önemini nedir? Sorunun, cevabından daha ilginç olacağını düşünüyorum. Ekleyecek bir şeyim olduğunu düşünmüyorum. 1960 larda bir Gutenberg evreninde, kelimeler evreninde yaşadığımızı formüle eden biliyorsunuz Marshall McLuhan dı. Sonrasında Ted Turner ın şirketi yeni bir evren, görüntülerin evrenini keşfetti. CNN de mesela, geçenlerde bir filmde şöyle bir cümle vardı: CNN göstermemişse ya hiç olmamıştır ya da gerçek değildir. Hatırlarsanız çok komik, çok güzel bir film vardı: Başkanın Adamları (Wag the Dog, 1997). Her şeyin kullanılabileceğini gördük. Demek istediğim, kelimeler tarafından yüzyıllardır kullanılıyoruz. Şimdi de yine sahte olan görüntüler tarafından kullanılıyoruz, istismar ediliyoruz. Amerikan sinemasının parlak bir geleceği yok dememin nedeni bu, bunları kastediyorum. Çünkü şu anda bilgisayar efektleri yapabilmek için çok para harcıyorlar ve yapmak istediklerini yapıyorlar. Dünyayı havaya uçurabilirler. Biliyorsunuz hepsi para meselesi ve buna artık inanmıyor güvenmiyorsunuz. Halbuki sanat tamamen inanmak ve güvenmek hakkında. Bunun bir özel efekt olduğunu bildiğinizde, buna inanmıyorsunuz. Dostoyevski nin söylediği gibi: Bir çocuğun gözyaşı hakkında. Sanat ve bununla beraber sinema da acıyı paylaşmak hakkında. Eğer paylaşıyorsanız, duygulanıyorsa-

240 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2001 nız, tamam, belki sanat ya da sanata benzer bir şeydir. Arnold Schwarzenegger in yüzlerce insanı öldürdüğünü görünce eğer üç yaşında değilseniz sadece bir özel efekt olduğunu bildiğinizden sizi etkilemez. Az önce söylediğinizi destekleyecek olursak, şiirden konuştuğunuz için, bir İngiliz şair şöyle demiştir: Benim için iyi bir şiirin ölçütü beni, onu okuduktan sonra başka biri yapabilmesidir. Sizce bu sinema için de geçerli mi? T igran Xmalian: Kesinlikle! Ana akım için değil bizlerin, yani Hollywood un tanrıları olmayan ve muhtemelen Steven Spielberg gibi bir milyarder olmayacak, harcayacak milyarlarca para sahibi olmayacak bizlerin yapabileceğimiz filmler için benim inandığım da aynen bu. Ancak bu konumda değilsek çok dürüst olmamız, bilgisayar grafikleri, özel efektler kullanmadan veya gerçekten ihtiyacınız varsa kullanarak, çok basit şeyler yapmalıyız. Bu gelecek değil, bütün gereken bir salon, bir perde ve seyirci. Ve sonrasında siz aralarındasınız, evet belki de tanrısınız. Orada değil, aramızda bir yerlerde.

Tigran Xmalian 241 Tigran Xmalian Kimdir? 1963 te Erivan da (Ermenistan) doğdu. Erivan Üniversitesi filoloji eğitimi aldı ve bu alanda doktorasını verdi. Moskova da yönetmenlik ve senaryo yazarlığı eğitimi aldı. Belgesel ve uzun metrajlı film çalışmaları Rusya, Türkiye, Almanya, Beyaz Rusya ve Ukrayna da çeşitli ödüller aldı. Halen Erivan Film Stüdyoları nın başkanlığını yürütmektedir, ve dışişleri eski bakanı Raffi Hovanizyan ın danışmanlığını yürütmektedir. Başlıca Filmleri Lovember (2004) Tüyden Hafif (Pierlequin, 2001) Siyah Beyaz (Sev Spitak, 1996) Aldığı Başlıca Ödüller 2001TÜRSAK Sinema-Tarih Buluşması Jüri Özel Ödülü (Tüyden Hafif) 1996 Altın Portakal Film Festivali, En İyi Kısa Film (Siyah Beyaz) Sevan Ataoğlu Kimdir? Halen gazetecilik yapmaktadır. Agos ve Özgür Politika gazeteleri ve Tarih ve Toplum dergisi gibi yayınlarda yazılar yayımlamıştır. Ermeni kültürü üzerine çalışmaları dikkat çekicidir. Aynı zamanda Aramyan Okulundan Yetişenler Derneği ikinci başkanlığını yürütmektedir.