Yıl: 11 [Ocak-Haziran 2010] Sayı: 25 ISSN 1302-3543 Bu dergi uluslararası ııı;,;ı,~~] veri indeksi tarafından taranmaktadır Yazılann ilmi ve hukuki sorumluluğu yazarianna aittir. D erginüzde yayınılanan yazılar, elı&tronik veya yazılı bir ortama izinsiz olarak aktarılamaz ve çoğaltılamaz. Yurt İçi Abonelik: 40 TL Yurt Dışı Abonelik: SO Euro Kurumsal: 200 TL
( Yokluktan Varlık, Yanlıştan Doğru Öğrenilmez! Ali DURUSOY* Prof. Dr. Mustafa Tahralı hacayı 1984-1985 eğitim öğretim yılı Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Felsefesi Doktora öğrencisi olduğum yıllarda tanıclım. Hacarn o yıl1arda doktora derslerimize girdi ve aynı zamanda İslam Felsefesi Anabilim Dalı Başkanı olarak doktora tez danışmarum oldu. O zamanlar doktora dersleri iki yıl sürmekte idi. Birinci yılın sonunda bir tez konusu belirleyip Sosyal Bilimler Enstitüsü'ne bildirmemiz gerekiyordu. Hacarn bana Tasavvuf alanında çalışabileceğimi söyledi ama ben İslam Felsefesi çalışacağımı söyledim. Tabii bir tez konusu belirlemek o günlerde oldukça zordu. Yine o günlerde Ankara'da (1983) Uluslararası İbn Sina Sempozyumu yapılmıştı. Diğer taraftan basında yedinci Cumhurbaşkanımız Kenan Evren'in Platon'un Devlet diyalogunu okumakta olduğurıa dair haberler çıkıyordu. Bu gibi haberler üzerine hacarn Cumhurbaşkanımızın İbn Sina'dan bir şeyler okuması daha iyi olmaz mı? Niçin İbn Sina üzerine bir çalışma yapmayalım türünden fikirler ortaya atılclı. İyi ama İbn Sina'nın nesini çalışacaktık İbn Sina ile ilgili bir konu belirlemek üzere aynı anabilim dalında aynı sahada (1985) araştırma görevlisi olarak birlikte intisap ettiğimiz arkadaşım İlhan Kutluer ile birlikte İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk-İslam Düşüncesi Kürsüsü öğretim üyesi olan Yrd. Doç. Dr. Mahmut Kaya hacayı ziyaret ettik. O sıralarda İlhan Kutluer hoca, Prof. Dr. Nihat Keklik'in danışmanlığında doktora tezi hazırlamakta idi. Mahmut Kaya hoca bizi odasına kabul etti. ve konuyu kendisine açtık. Bir takım açıklamalardan sonra İbn Sina'nın Nefs, Rfıh ve Akıl görüşünü doktora tezi olarak çalışabileceğimi söyledi. Masasında duran Şifa'nın Nefs kitabının Fazlurrahman neşrini göstererek buradan bir tez kon us~ çıkabileceğini söyledi. Daha sonra Mahmut Kaya hoca, İlhan Kutluer ve ben birlikte hocanın odasından çıkıp bir de Prof. * Prof. Dr., Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
AliDURUSOY Dr. Nihat Keklik hocayı da ziyaret edip onun görüşünü alalım dedik. Nihat Keklik hoca o günlerde İslam Felsefesinin önde gelen bir iki isminden biriydi. Ayrıca Nihat Keklik hocanın lütfedip bir tez konusu önermesi be- - nim için son derece önemliydi. Hocanın odasına girdik, hoca bizi son derece nazikane karşıladı ve ilk kez karşılaştığım için biraz heyecanlandım ve doğal olarak bir hayli etldlendim. Kahveler içildikten sonra Mahmut Kaya hoca ve İlhan Kutluer konuyu Nihat Keklik hocaya açtılar. Açıkçası ben de heyecandan hocaya konuyu arz edecek bir cesaret kalmamıştı. Nihat Keklik kendinden gayet emin bir şekilde "İbn sına. ile ilgili çalışacak bir şey kalmadı. Onun burnundaki kıllar bile sayıldı." dedi. Devamla İbn Hazm'ın İhkô.m'ına bir bak istersen belki bilgi teorisi çalışılabilir. Tabü ben o güne kadar İbn Hazm'ı hiç duymamıştım. Doğal olarak zihnimde bir şey canlanmadı. Sonra benim intikal edemediğimi görünce Tı1si'nin Esasu'l İktibô.s'ı da olabilir, dedi. Tı1si'nin İbn sına şiirihi olduğunu biliyordum ama Esô.su'l-İktibas'ın hangi konu ile ilgili olduğunu bilmiyordum. Hoca bunları söyledikten sonra, bir iki safsata örneği verdi. "Gel sen en iyisi safsata çalış. Tezini daha sonra kitap olarak bastırırsın ve en çok da doktorlara ve avukatlara satarsın" dedi. Nihat Keklik hoca ile başka konularla ilgili sohbetten sonra tez konumu belirlemiş alınamın heyecanı ve mutluluğu içinde Edebiyat Fakültesi'nden ayrıldım. Artık ben safsata çalışmaya karar vermiştim. Artık Mahmut Kaya hocanın önerdiği konu benim için ikind plana düşmüştü. Ertesi güı:i. Fakülteye geldiğimde doğruca Mustafa Tahralı hocaının odasına gittim ve büyük bir meseleyi halletıniş alınanın rahatlığı içinde yapmış olduğum ziyaretin muhtevasını harfiyen hocama anlattım. Doğal olarak ben, hocaının da Nih~t Keklik hocanın önerisini kabul edip Sosyal Bilimler Enstitüsü'ne safsatanın tez konusu olarak önerilmesini bekliyordum. Hocam anlattıklanmı dikkatlice dinledikten sonra o her zamanki bilge ve uzak görüşlü tavnyla "Alidğim! (Hocamın bana karşı hiç değişmeyen hitap tarzıdır.) Bana Mahmut Kaya hocanın önerdiği konu daha makul ve seni daha çok yetiştirid geliyor. İnsan son nefesini verip gözlerini kaparken hiç değilse şu nefs meselesini halledip bir çözüme kavuşturdum, diyerek ölınek var bir de bir ömrü safsata ile geçirip ölınek var." dedi. Bunun üzerine biraz da hayal kınklığına uğrayarak istemeye istemeye hocam siz bilirsiniz, dedim ve tez konusunu "İbn sına'da ~ Nefs, Akıl ve Ruh" olarak belirledik. Yillar içinde hocaının ne kadar isabetli bir ~ Il karar verdiğini anlamış oldum. Eğer ben safsataile işe başlasaydım~ şu andaki sahip olduğum birikime asla sahip olamazdım. Zannedersem hocaının emek- 58
Yokluktan Varlık, Yanlıştan Doğru Öğrenilmez! li olması üzerine bir vefa borcu olarak okuyu_cularla paylaşmak istediğim bu anının başlığını niçin "Yokluktan varlık, yanlıştan doğru öğrenilmez" dediğim anlaşılmıştır. Doktora ders döneminde hocam, Ahmet Avni Konuk beyin et-tedhfratü'l İlahiyye tercüme ve şerhini yayma hazırlıyordu, zaman zaman ben de metnin karşılaştırılmalı okunmasında yardım ediyordum. Araştırma Görevlisi olarak bu yardım benim yasal bir görevimdi. Kitap basılınca ho cam önsözünde bana yardımlanından dolayı teşekkür etınişti. Orada adımı görünce çok duygulandım. Çünkü ilk defa matbu bir kitapta adım geçiyordu. Doğrusu böyle bir beklenti içinde de değildim. Kitabın basımından bir kaç ay sonra hocam bir gün beni odasıila çağırdı ve bir zarf içinde bana bir miktar para takdim etti. Bunun ne parası olduğunu sorduğumda Tedhfrat-ı İlahiyye kitabının yayma hazırlanmasındaki yardımlarımza karşılık bunu takdir ettim. Zira yayınevi kitabın yayını için telif ücreti ödedi. Bu işte sizin de emeğiniz var, dedi. Bu parayı almak istemedimse de hocama bunu kabul ettiremedim. Gerçekten de ben o yardımı para karşılığı değil görev olduğu için yapmıştım. Zaten çok da büyük bir yardım değildi, belki bir iki oturum çalışmıştık Hocam hakkaniyete son derece riayet eden bir insan olmasının yanı sıra çok mütevazı bir insandır. Kendisinden bir kitap istediğinizde kütüphanesinde mevcutsa hiç bekletıneden ertesi günü getirir. Ve o kitabı kendi odasına çağırarak size vermez. Aksine sizin odanıza kadar getirip sizin elinize teslim eder. Hangi anabilim dalında olursa olsun araştırma görevlilerini odasında ziyaret ederek onlarla kendi akademik tecrübesini alabildiğine paylaşmaya çalışır, onlara bir takım tavsiyelerde bulunur, Öğrencilerinin malıcup olmasını asla istemez. Profesörlük kadrosuna atandığım ilk günlerdi. Bazı arkadaşlar ve hocalarım o dama tebrike geliyorlardı. Bu arada hocain da profesör olduğumu duyup tebrike gelmişti: Tebrik etti çay ve çikolata ikram ettim. Ama ho cam odada fazla kalmadan müsaade alıp çıktı. Kısa bir süre sonra hocam bir miktar bakiava alıp tekrar geldi. Alidğim bu gibi kutlamalar bakiavasız olmaz, dedi ve gelen misafirlere kendi elleriyle bakiava ikram etti. Hocam o gün kelimenin tam anlamıyla benim sevincimi ve mutluluğumu paylaşmıştı. Hocaının emekli olduğunu duyunca doğrusu çok hüzünlendim. Hocaının ilk doktora öğrendsiyim. Bir bakıma ilk göz ağrısı sayılırım. Daha dün gibi... Yıllar ne çabuk gelip geçiyor. Akademik dünyada çoğun- ~ lukla insanlar profesör olduktan sonra çalışmalarını yavaşlatırlar. Ama M us- '-S 59
AliDURUSOY tafa Tahralı hocam bunun tersini yaptı ve profesör olduktan sonra daha da çok çalıştı. Hocaının bu yönüyle de biz öğrencilerine iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. ; - Hocaının emekliliği üzerine onun anısına çıkanlan Tasavvuf dergisinin bu özel sayısının okuyucularıyla bu anıları ve duyguları paylaşmayı hocamakarşı duyduğum bir vefa borcu sayılmasını umuyorum. Vesselam... 60