Anzarot Muzaffer (ŞEN)



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Öykülerin sıralaması, söyleşi yapılan tarihlere göre oluşmuştur.

HAMSİ AVCILIĞI ve BAKANLIK UYGULAMALARI. Vahdettin KÜRÜM

BOGAZ DA 30 BALIK TÜRÜ YOK OLMAK ÜZERE

T.C. İSTANBUL VALİLİĞİ İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü. İL GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK MÜDÜRLÜĞÜ GENEL İCMALİ

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Su Ürünleri Avcılığı. Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü Avcılık ve Kontrol Daire Başkanı Dr. M. Altuğ ATALAY

T.C. İSTANBUL VALİLİĞİ İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü. İL GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK MÜDÜRLÜĞÜ GENEL İCMALİ

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

yaşam boyu bağlanırsanız.

Lütfilerin Aydin'in Ruşen (YETMİŞBİR)

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

İÇİNDEKİLER. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç ve Tanımlar Amaç (Madde 1)... Tanımlar (Madde 2)...

T.C. İSTANBUL VALİLİĞİ İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü T.C.

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

HASAN KOLCUOĞLU ADANA

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

(Resmi Gazete ile yayımı: 13/06/2000 Sayı:24078)

T.C MUĞLA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI DENİZ VE KIYI TESİSLERİ ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ. Birimi(Adet,saat, m2, m3, ton, gün vb.)

DENİZ KİRLİLİĞİNE İLİŞKİN YASAL PROSEDÜR VE KURUMLARIN SORUMLULUKLARI

Fotoğraf; Celal Dedem ve küçük kayığı.

Şekil 280. Kuşadası genel görünümü ve balıkçı tekneleri. Şekil 281. S.S. Kuşadası Su Ürünleri Kooperatifi İdari Binası

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

İSTANBUL İLİNDE SU ÜRÜNLERİ DENETİMLERİ. İL GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK MÜDÜRLÜĞÜ

Sahil Güvenlik Komutanlığı TASNİF DIŞI 1/18

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

20 Derste Eski Türkçe

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti

C Emlak Ticareti Oyunu C

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos :42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos :20

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

YEM AMAÇLI SU ÜRÜNLERİ AVCILIĞINA YÖNELİK USUL VE ESASLARA İLİŞKİN DÜZENLEME

Bodrum dan Adriyatik e yelkenli ile 4 kadın

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

TÜRKİYE SU ÜRÜNLERİ AVCILIĞI SEKTÖRÜNDE SAMSUN İLİ BALIKÇILIĞININ ÖNEMİ, SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK

Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!

Kara Mehmet in Cemali (ERDOĞMUŞ)

SU ÜRÜNLERĐ AVCILIĞINDA KULLANILAN AĞLARIN ÖZELLĐKLERĐ VE AVCILIKTA KULLANIM ZAMANLARI GIRGIR AĞLARI

Sevgili dostum, Can dostum,

YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI HAKKINDA KARARDA DEĞİŞİKLİK YAPILDI

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

Filmin Adı: Şaban Oğlu Şaban. Oyuncular: Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Şener Şen. Filmin Yönetmeni: Ertem Eğilmez. Senaryo: Sadık Şendil

TurkSail - Yelkencilerin Evi Çarşamba, 02 Eylül :52 - Son Güncelleme Çarşamba, 02 Eylül :47

ÇIKARMA İŞLEMİ. A) Aşağıda modellenmiş olan çıkarma işlemlerini yapalım. B) Aşağıda modellenmiş olan çıkarma işlemlerini yapalım. ... c) eksilen ...

Balıkçılıktan vaz geçmiyorum Yeni bir kayık

Şimdi olayı şöyle düşünün. Temel ile Dursun iddiaya giriyor. Temel diyor ki

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

Her şeyi rant olarak gören AKP iktidarı ile onun yerel temsilcilerinin kentte, çevreye, doğaya karşı işledikleri suçların ardı arkası gelmiyor.

Ali VAROL'un Blog Sitesi

O günlerde, bir kıyı kenti olan Hull'a gitmiştim. Orada bir. arkadaşıma rastladım. Babasının gemisi vardı. Gemi o gün

Almanya'da Yaşayan Trabzonsporlu Taraftarın 61 Plakanın İlginç Azmin Hikayesi

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

Bir Açık Kaynak Masalı Bölüm 1: Kasabanın Dışında Bir Meyve Ağacı

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları.

AĢağıdaki sözcüklerle tümceler kurunuz! 6

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

İSTANBUL VALİLİĞİ İL BALIKÇILIK VE SU ÜRÜNLERİ KOMİSYON KARARI

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar

HALFETİ Yİ GEZDİĞİNİZDE SAŞIRACAKSINIZ! Şaşırarak gezdim Halfeti yi. Abdullah Öcalan ın doğduğu yer olan Halfeti ye, Acaba güvenli mi?

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

SOLUNGAÇ AĞLARI İLE AVCILIK

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

En buruk 'vira bismillah'

Tırmanılan Rotada -Genel zorluk: TD -Yükseklik : m -Hedeflenen ve Harcanan Zaman : 6 saat, 6 saat 50 dk -Kazanılan ve kaybedilen yükseklik : 400 m

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ

Eğirdir-Kovada-Yazılıkanyon (21-22 Haziran 2008) Yazan ve fotoğraflayan: Hüseyin Sarı

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Karadeniz de Orta Su Trolü İle Avlanan Pelajik Balıkların Bazı Biyolojik Özellikleri ve Avcılık Verilerinin İncelenmesi

T.C MUĞLA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI DENİZ VE KIYI TESİSLERİ ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ. Birimi(Adet,saat, m2, m3, ton, gün vb.)

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI 2. DÖNEM YAZ OKULU EĞİTİM PROGRAMI

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına

T.C. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü. Sayı: B.18.0.ÇYG /06/2011 Konu: Yetki Devri Genelgesi

Kadınların Çalışma Deneyimleri

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Ö.Ç BİLFEN ANAOKULU 5 YAŞ GÜNLÜK EĞİTİM PROGRAMI

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Korkut un Hindistan Güncesi. 6 Haridwar-Varanasi Carsamba Persembe

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman:

Transkript:

Anzarot Muzaffer (ŞEN) 1934 yılında doğdum. Balıkçılık çocukluğumdan itibaren hayatımım bir parçası olageldi. Babam ve amcam yörenin belli başlı balıkçıları arasındaydı. Beni ve kardeşim Sırrı yı küçük yaşlardan itibaren denize götürmeye başlamışlardı. Askerlik öncesi küçük kayıklarımızla balıkçılık yapardık. Dedem 93 harbi denen Osmanlı-Rus savaşında Sürmene den göç etmiş. Önce Toplu köyüne, daha sonra Yakakent e yerleşiyor. Kışın Yakakent te balıkçılık yapar, yazın da Toplu da karpuz, kabak yetiştirirmiş. Bir süre sonra Sürmene ye geri dönmüşse de, fazla kalmayıp, tekrar geri gelmiş. Fotoğraf, Babam ve kalkancı motoru Çocukluk ve gençlik dönemlerimizde balıkçılık yaparken levrek, uskumru vardı, şimdilerde yok. Kötek oldukça bol olurdu. Ancak 32

levrek, kötek kadar bol olmazdı. Uskumruya ağ kurulur, gece de bu ağları kaldırmak gerekirdi. Eğer ağlar kaldırılmazsa, cıngırya balıkları yerdi. Ağlar kaldırılmaya gidildiğinde, şamandıralarındaki zillerin sesinden bulunurdu. Uskumrunun ayrıca olta ile de avcılığı yapılırdı. Balıkların oltaya vurduklarındaki davranışları farklıdır. Uskumru oltaya vurduğunda oltayı karıştırmaz. İstavrit çok yaramazdır, bir tanesi bile koca oltayı karıştırır. Trolcülüğe başlıyorum Askerlik sonrası trolcülük gelişmeye başlayınca, bu zanaatta geri kalmamak gerektiğini düşünerek, trolcülüğe başlamaya karar verdim. O zaman bu faaliyeti yapan başka tekne yoktu, trolcülük yeni başlıyordu. Ancak öncelikle bu işi yapmaya uygun bir tekne satın almam gerekiyordu, bunun için ise param yoktu. Ziraat Bankasının balıkçılara kredi verdiğini öğrenince, kooperatif aracılığı ile kredi talebinde bulundum. Bankanın yeni tekne alacaklara verdiği kredi miktarı 20 bin lira idi. Ancak ben Gerze den Salih Usta dan 12 metrelik teknesi için pazarlık yapmış, otuz bin liraya anlaşmıştık. Kooperatif ihtiyacımı bildiği için kredi talebini Bankaya 40 bin lira olarak bildirdi. Necmi (KARABACAK) bu talebi Bankaya götürdüğünde, önce kabul etmeyiz diyorlar. Sonra Necmi nin, Bu adamın bu kadar paraya ihtiyacı var, siz hemen niye olmaz diyorsunuz, Genel Müdürlüğünüze sorun diyor. Bunun üzerine Ankara ya durumu bildiriyorlar, Genel Müdürlük 35 bin liraya onay veriyor. Banka kredisinde nakit para verilmiyor, para yerine teminat mektubu veriliyor, bu teminat mektubu mal satın alınan yere veriliyordu. Ancak Salih Usta ya teminat mektubu değil, nakit vermem gerekiyordu. Bunu üzerine teminat mektubunu Samsun da Savaş KADEMOĞLU na bozdurduk. Önce beş bin lirasını keserim dediyse de, balık tuttuğumda sana veririm diyerek, masrafların karşılığı olan iki bin liraya razı ettik. Ondan parayı aldıktan sonra Yaşar (ARPA) ve birkaç kişi beraberce Gerze ye gidip tekneyi aldım. Artan üç bin lira ile de teknenin ihtiyacı olan malzemeleri aldım. Tekne Gerze den geldiğinde Yakakent önünde birkaç tur attık. Herkes deniz kenarına gelip, gıpta ile bakmıştı. 33

Ziraat Bankası Kredileri Ziraat Bankası, Nizamnamesine Bakanlar Kurulunun 18.01.1954 tarih ve 2136 sayılı Kararı ile eklenen Ek Nizamname sonrası su ürünleri kredileri vermeye başlamıştır. Ek Nizamnamenin 1 inci maddesinde, Türk balıkçı ve süngercilerinin su mahsulleri istihsallerine, mahsullerinin kıymetlendirilmesine, sürüm ve satışına ve bunlarla alâkalı teşebbüslerinin millî ekonomi prensiplerine göre yürütülmesine, ilerlemesine lüzumlu ve elverişli kredileri tanzim, tedvir ve tevzi etmek ve bu gayelerin elde edilmesini istihdaf eden teşekkülleri kurmak, korumak ve bu hususlar için kurulmuş ve kurulacak teşekkül ve yapılmış ve yapılacak teşebbüslere lüzumu halinde iştirak etmek işleri Bankanın bu alandaki görevleri olarak sayılmıştır. (Bakınız Ek-1 ) Gerze den tekneyi almam sonrası trolcülüğü öğrenmemde Süleyman amcamın çok katkısı oldu. 1950 li yıllarda Samsunlu Figocunun Şevki (DEMİRCİOĞLU) Yunanistan da trol avcılığında kullanılmış bir tekneyi satın alıyor. Bu tekne Karadeniz deki ilk trol teknesiydi. Amcam trol avcılığı yapılan bu kancabaş çektirmede çalışmış, trolcülüğü öğrenmişti. İlk kullandığım trol ağını, Süleyman amcam İstanbul dan getirtmişti. Kullandığımız trol ağlarının torbalarının göz açıklığı 18 mm idi. Bunun dışına ayrıca torba konurdu. İlk trole başladığımda gemicim Erikçe li Hasan dı (DEMİR). Fikriye nin Hasan (BALCI) da vardı, o sonra hastalandı, ayrıldı. Değirmenci Fikri, Yavan Osman ın babası (Mehmet SEZER) da çalıştı. O zamanlar kullanılan yakıtta indirim yoktu. Mazotu arabalara satılan fiyattan alırdık. Trolcülüğe başladığım o dönemde bizimkinden daha büyük tekneler, bir ağda 20-30 kasa balık alırken, biz 5-10 kasa balık alabiliyorduk. İstanbul dan gelen Kasım (ÖZDEN) ve onun arkadaşının trolcülük yaptıkları tekneler, bu büyük teknelerdendi. Bizim teknenin 160 beygirlik General marka motoru, tekneye büyük geliyordu. Bu yüzden hızından biraz kesmişler, 120 beygirlik gibi yapmışlardı. Yine de bu 34

haliyle bile, hız fazla olduğu zaman tekneyi batıracak gibi oluyor, dönüşlerde tekneyi yatırıyordu. Bu motoru daha sonra Şen Tarkan teknesini alınca ona geçirdik. Fotoğraf, Şen Tarkan Teknesi ilk alındığında Şen Tarkan teknesini Perşembe de Hasan ustadan aldık. Şen Tarkan 17 metre boyunda bir tekne idi. Hasan usta teknenin fiyatına 100.000 TL demiş, babam 80.000 liramız var diyerek pazarlık yaptıysa da, Hasan usta fiyatta indirim yapmaya yanaşmamıştı. Bunun üzerine aradaki 20.000 TL yi, bize gemicilik yapan Abdul un (AKÇA) evini ipotek yaptırıp, bankadan kredi olarak çekmiş, paramızı denkleştirmiştik. Trolcülüğe başladığım dönemde Yakakent te liman yoktu. Hava bozunca Gerze ye, daha kötü olursa Sinop a giderdik. Gerze de bir tek lodos etkili olur, karayelde bir şey olmazdı. Yüksek denizlerde ise Gerze içi yarardı. Ben hiç öyle bir durumla karşılaşmadım, ama ırmak tarafında çalışıldığında, ırmağın yaptığı burunun arkasına sığınıldığını amcamdan dinlemiştim. Liman olmadığı için avladığımız balıkları boşaltmak sorun olurdu. İlk trol teknem küçük olduğu için, kıyıya baştan yanaşır, balıkları bu şekilde boşaltırdık. O zaman tuttuğumuz balıkları Yaşar a (ARPA) 35

verip, sat, satınca parasını ver derdim. O da satar parasını getirirdi. Daha sonra Şen Tarkan teknesini aldığımda, tekne büyük olduğundan kıyıya yanaşamaz, yakalanan balıkları patalya ile kıyıya çıkarırdık. Şen Tarkan teknesi, Muzaffer ŞEN tarafından satılması sonrası Antalya da balıkçılık faaliyetlerinde kullanılmaya başlandı. Şen Tarkan 2005 yılında içindeki beş balıkçı ile battı. Denizde kaybolan balıkçılardan ikisi daha sonra bulunmuş olmakla birlikte, diğer üç gemici ve tekneye ulaşılamadı. Konuya ilişkin Cumhuriyet Gazetesinde çıkan haber aşağıdaki gibiydi: Balıkçı teknesi kayıp ANTALYA (AA)- Antalya nın Kemer ilçesiyle Kumluca ilçesi arasındaki Adrasan Koyu nda, 5 kişinin bulunduğu bir teknenin kaybolduğu bildirildi. Antalya Liman Başkanlığı yetkilileri, Şen Tarkan adlı balıkçı teknesinin battığına dair bir bilgi ve emare bulunamadığını, arama çalışmalarının devam ettiğini kaydettiler. (Cumhuriyet,16 Ocak 2005, s.9) Avlanmaya çoğunlukla Toplu sırtına, ırmak başına doğru giderdik. Çam Gölü, kayalar, Çayağzı mıntıkaları da iyi balık yapardı. Kayalarda kepezler bulunur, Gürzüvet içinde bulunmaz. Her yörenin balığı farklılık gösterir. Kayaların balığı, Çam Gölü nün balığı iri olurken, ırmak tarafının, sırtın balığı ise ince olur. Toplu sırtında yalıya düşünce midye olur, barbunya olmazdı. Buranın 20-25 kulaçlarına kadar mezgit olurdu. Kötek balığı her yerde olmaz, Gürzüvet te, Çamdibi denen yerde olurdu. Sezon ilk açılığında 10 kulaçlarda barbunyaya çalışırdık. Hava soğudukça barbunya açığa çıkardı. Önce 30-35 kulaca, daha sonra 60 kulaçlara kadar çıkardı. 60 kulaçlarda iri barbunya olurdu. İri barbunya mezgide çalıştığımızda, onun içinden de çıkar, 3-5 kasa kadar olurdu. Trolcülükten önce mezgidi bilmezdik. Uskumru ağlarına mezgit vurduğu olurdu, ama önemsemezdik. Kalkan balığı trolcülük yaptığımız ilk dönemlerde Rusya daki gibi bol olurdu, sonra avlana avlana azaldı. 36

Denizlerdeki görünmez sınırlar Şimdilerde pek kalmasa da, her bölgede, kendi bölgesinin denizine sahip çıkma, başka yerlerden gelenleri avlattırmama gibi fiili uygulamalar vardı. Bu nedenle kimse kendi mıntıkasının dışında çalışamazdı. Bizim avlandığımız sahalarda Samsun dan gelen tekneler olurdu. Ancak onlara arkadaşımız olduğu için ses çıkarmaz, çalışmalarını engellemezdik. Mesela Gerzeliler, Gerze içine tekne sokmazdı. O zaman bot yok, yasak yok, kontrol yok. Kontrolü herkes kendi yapardı. Avcılık için Yakakent dışında başka yerlere gittiğimizde bu nedenle sıkıntı çektiğimiz olurdu. Bir seferinde Fatsa ya gitmiştik. Fatsa da tuttuğumuz balığı Ünye ye çıkarırdık. Oranın halkı dışarıdan başkalarının gelip balık avlamasını istemezdi. Biz orada avlanırken, Fatsalılar sopaları kapıp, balık avlayanları kovalamak için kayıklara binip geldiler. Biz onların geldiğini, daha doğrusu böyle bir şey olacağını beklemediğimizden, gelenleri fark etmedik. Bizi yakaladılar, ancak bizim kayık küçük olduğu için, bize bir zarar vermeyip, bıraktılar. O gün yakaladıkları bazı kayıkların camını çerçevesini kırıp, zarar vermişlerdi. Daha sonra uzunca bir süre oraya gitmemiştik. Denizlerdeki kontrol faaliyetleri Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı tarafından yürütülen denizlerdeki kontrol faaliyetleri, 24 Temmuz 1956 tarihli Resmi Gazete de yayımlanan, 6815 sayılı Sınır, Kıyı ve Kara Sularımızın Muhafaza ve Emniyeti ve Kaçakçılığın Men ve Takibi İşlerinin Dâhiliye Vekâletine Devri Hakkında Kanun ile Jandarma teşkilatına devredilmiştir. 6815 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde; Sınır, kıyı ve kara sularımızın muhafaza ve emniyetiyle gümrük bölgesinde kaçakçılığın men'i ve takibi ve tahkiki vezaifi Dahiliye Vekaletine devredilmiştir. Bu vezaif Vekaletçe Jandarma Umum Kumandanlığı vasıtasiyle ifa olunur hükmü yer almaktadır. Aynı Kanunun Geçici 1 inci maddesinin (c) bendi gereğince, 11 açık deniz motoru, 7 yelkenli motor, 8 Karakol motoru ve 1 Liman motoru olmak üzere toplam 27 deniz vasıtası Jandarma Umum Kumandanlığına devredilmiştir. 37

13 Temmuz 1982 tarihli Resmi Gazete de yayımlanan 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu ile Komutanlığın görevleri arasında 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununa aykırı eylemleri önlemek, izlemek, suçluları yakalamak, gerekli işlemleri yapmak, yakalanan kişi ve suç vasıtalarını yetkili makamlara teslim etmek de sayılmıştır. Aynı Kanunun Geçici 3 üncü maddesiyle de; Jandarma Genel Komutanlığına bağlı olarak 6815 sayılı Kanun ile kurulmuş bulunan deniz birlikleri bütün silah, cephane, araç, gereç, tesis, tersane ve atölyeleri ile birlikte, Sahil Güvenlik Komutanlığının hizmetine tahsis edilmiştir. Nasipse bahanesi olur Çerkez in Hasan ın (BATI) Batılar teknesi ile beraber Çayağzı nın oralarda avlanıyoruz. Gerze ye ağları yapmak üzere gitmeye karar verdik. Son ağlarımızı kaldırdık, o bizden önce işini bitirdi, yollanıp gitmeye başladı. Biz işimizi bitiremediğimizden geride kaldık, aramızda 2 milden fazla bir mesafe oldu. O zamanlar telsiz yok, bağırsak da sesimizi duyurmamız mümkün değil. Işıkları yakarak, onun dikkatini çekmeye çalıştım, fakat beni fark etmedi. Beni görüp dursa, Gürzüvet içine girelim diyeceğim. Baktım beni fark etmiyor, arıza yapsam, haberi bile olmayacak diye düşündüm. Ben devam etmeyip orada kaldım, tekneyi demirleyip yattık. Sabah ezanı ile kalkıp, ilk ağı Gürzüvet evlerine, kayalara doğru attım. Ağı kaldırdığımızda, torbada çok ince barbunya vardı, küçük balıklar birikmişti. Bunun üzerine torbayı çözdük, içindeki 3-5 kasa ince balık ölmesin, balıklar çıksın diye uğraşıyoruz, fakat balıklar tekrar torbaya girmeye çalışıyor. Kendi kendime Be mübarek, madem ağdan çıktın, çek git diyorum, onlar da sanki beni duyar gibi inadına ağın içine girmeye çalışıyordu. Barbunya balığı nedense böyle bir balık. Ağı kaldırdıktan sonra ilk ağ attığımız yerin biraz açığına çıkarak, Çıra burnunun orayı geçtik, Yelken kayasının oralarda 15 kulaçlara yeniden ağ atıp, bir saat kadar çektik. Avlandığımız yerlerin derinliğini iskandil atarak ölçerdik. İskandil atın dediğimde gemiciler iskandili atardı. Bu sırada iskandil havalanmasın, doğru 38

ölçelim diye teknenin hızını azaltırdım. İskandil atıp, bir kere kerteriz alırsak tekrar tekrar ölçmeye gerek kalmıyordu. Attığımız bu ağdan hepsi iri 30 kasa kadar barbun çıktı. Aralarında kalkan, kırlangıç, kötek de vardı. Barbun balığı, ağ çekerken olan çamurun, tozun peşine gelir. Barbun balığı içinde böcek filan bulduğundan çamuru sever, çamur hoşuna gider. Bazen sellenti gelip, çöktüğünde de, onların içinde de barbunya olur. Barbunun bu özelliğinden dolayı, barbun alınan suya tekrar ağ atılır. Bu nedenle dönüş yapıp, aynı hatta tekrar ağ attım. O gün orada 150 kasa kadar balık yaptık, Gerze ye gitmekten vazgeçip, Yakakent e limana döndük. Limanda iken, Çerkez in Hasan ın babası Zühtü Dayı geldi. Bana Hasan nerede? diye sordu. Hasan Gerze de kaldı dedim. Yanımızdan ayrıldı, o kadar işaret ettim, duyuramadım. Ben de orada balık bulunca çalıştım dedim. Irmak başında denizin ortasında ada var. Burayı tesadüfen bulmuşlardı. Irmak başının oralar hep kuyudur. Bot geldiğini görüp, açığa doğru giderken, radar açıkmış, kuyu olan bu bölgede derinlik artacağına 60 kulaç olan bir su buluyorlar. Avlandığımız yeri kaybetmemek, sonra tekrar bulabilmek için, dışarıdan bir yere bakarak kerteriz alınır. Burayı öğrenince kerteriz aldık. Dereli nin oğlu (Hüseyin DERELİ) bu adadan ilk keşfedildiğinde 400-500 kasa mezgit aldı. Burada avlanılan mezgitler, seçip de koymuşlar gibi çok iri olur, iyi fiyata satılırdı. Oradaki balıkları genelde gece avlardık. Balık kuyudan kenarlara yemlenmeye çıkardı. Herkes orayı öğrenince balık dağıldı, azaldı. İskenderun dan Araplara balık ihraç eden bir komisyoncu gelmişti. İskenderun da balık çok, gelin orada avlanın deyip, buradan bazı arkadaşlarımızı ikna edip götürdü. Çerkez in Hasanlar bu şekilde İskenderun a gitmişti. Ancak orada bir randıman alamadılar, zarar edip geri gelmişlerdi. Buna benzer şekilde babamın da içinde olduğu bir grup Sarıyar Barajına da gitmiş, balıkçılık yapmış, oradakilere balıkçılık öğretmişlerdi. 39

Rusya da balıkçılık Motorumuza güvenemediğimiz için Rusya ya gidememiştik. Dereli nin çocukları, Samsun motorları karar verip gittiler. O zaman Rusya nın 12 mili dışında çalışıla biliniyordu. Onlar gidip çalıştılar, kaçak olarak Rusların karasularına girdikleri de oldu. O zaman orada çok kalkan olurdu. Rusya ya (SSCB) trolcülük yapmaya ilk gidenler Samsun motorları olmuştu. Karadeniz de karasuları genişliği ile ilgili gelişmeler 1- Türkiye karşılılık esasına göre Karadeniz ve Akdeniz de karasuları genişliğini 12 mil olarak uygulamıştır. Karadeniz deki deniz sınırının belirlenmesi ile ilgili ilk düzenleme, 17 Nisan 1973 tarihinde Ankara'da imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Hükümeti Arasında Karadeniz'de Türk ve Sovyet Karasuları Arasındaki Deniz Hudut Hattının Tespiti Hakkında Protokol ün onaylanmasına ilişkin 1830 sayılı Kanun olup, 19 Temmuz 1974 tarihli Resmi Gazete de yayımlanmıştır. 2- Söz konusu protokolün tasdik belgelerinin teatisi gününden itibaren yürürlüğe girmek üzere Bakanlar Kurulunca kararlaştırılmış, bu karar protokolle birlikte 13 Aralık 1974 tarihli Resmi Gazete de yayımlanmıştır. Protokolün 1 inci maddesinde, iki devlet arasındaki devlet kara hududunun denizin kıyısında bulunan son noktasından başlayarak, 290 derece azimutu üzerinden, Türkiye Cumhuriyeti ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği karasularının dış sınırı (12 deniz mili) ile kesiştiği noktaya kadar devam ettiği hükmü yer almaktadır. Söz konusu hudut, bugün Gürcistan ile olan deniz sınırıdır. 3-23 Haziran 1978 tarihinde Moskova'da imzalanan Karadeniz'de Kıta Sahanlığı Sınırlandırması Hakkında Anlaşma 2355 sayılı Kanunla uygun bulunarak, 11 Aralık 1980 tarihli Resmi Gazete de yayımlanmıştır. Anlaşmanın onaylanmasına ilişkin Bakanlar Kurulunca kararı ise 20 Ocak 1981 tarihli Resmi Gazete de, Anlaşma ile birlikte yayımlanmıştır. Anlaşma ile bugünkü mevcut deniz sınırını oluşturan kıta sahanlığı sınırlamasına ilişkin koordinat noktaları yer almıştır. Dışişleri Bakanlığının 11 Haziran 1981 tarihli Resmi Gazete de yayımlanan Tebliğiyle Anlaşmanın onay belgelerinin 15 Mayıs 1981 tarihinde Ankara da teati edilerek değişimi ile 16 Mayıs 1981 tarihinde yürürlüğe girdiği ilan edilmiştir. Böylece balıkçılarımızın daha önce 12 millik SSCB karasuları dışındaki alanda yaptıkları avcılık fiilen yasaklanmıştır. 4-1982 yılında Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinin 40

imzalanması sonrası, anlaşmaya taraf olan SSCB tarafından, Karadeniz de 200 millik Münhasır Ekonomik Bölge ilan edilmiştir. Türkiye söz konusu anlaşmaya taraf olmamakla birlikte, SSCB nin kararına karşılık verilerek, 17 Aralık 1986 tarihli Resmi Gazete de 200 millik Münhasır Ekonomik Bölge ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı yayımlanmıştır. Bakanlar Kurulunun 28 Şubat 1987 tarihli Resmi Gazete de yayımlanan kararı ile de Karadeniz'de Kıta Sahanlığı Sınırlandırması Hakkında Anlaşma ile belirlenen sınırın Karadeniz de münhasır ekonomik bölge sınırı olduğu ilan edilmiştir. Dilber teknesinin sahibi Mustafa (ÖZDEN) bizi beraberce gitmek için ikna etti. Rusya ya avcılığa gitmeye bu şekilde başladım. Mustafa ile beraber Sinop tan yola çıkmış, pusula ile rotamızı izlemiştik. Rusya ya ilk iki gidişimde teknede General marka motor vardı. Sonraki iki seferde ise Volvo motoru vardı. Volvo ile gittiğimiz ilk seferde bir ağda 30 35 kadar balık alıyorduk. Gün boyu çalışarak 200 kadar balık yaptık, ertesi gün de aynı yerde çalışmaya karar verip, gece yattık. Ertesi gün çalışırken baktık bot geliyor. Bir şey yapamadık, torbayı basarken yanımızda oldu, ağları bırakın dediler. Biz yakaladığımız balıkları başka yerde tuttuk, yanlışlıkla sizin sahanızı girmişiz diye mazeret uydurduysak da, bizi alıp Kerçe götürdüler. Kerç te beş gün kadar kaldık. Beş günün sonunda ya bize bir milyon lira ceza ödeyeceksiniz, ya da cezanın yerine balıkları vereceksiniz, dediler. Biz paramız yok dedik, balıkları bir milyon liranın yerine saydılar. Tam işlemleri tamamladık, yola çıkacağız, Abdul (AKÇA), biz şimdi gideceğiz ama bize yemeklik balık verin, küçük çocuklarım var, onlar için de balık verin dedi. Bu konuşma üzerine Abdul a tamam al diyerek, balık almasına izin verdiler. Abdul balık alırken, hep büyükleri seçiyordu. Bu Rusların dikkatini çekti, hep büyükleri alıyorsun dediler, ama müdahale de etmediler. O şekilde 30 kadar balık aldık. Oradan çıkıp, Rus karasularının dışına çıktığımızda birkaç sefer ağ attık, hiç balık alamadık. Sipariş üzerine morina Moralim Mustafa (GÜDEN) ile kardeşim Sırrı, benin olmadığım bir gün morinaya gittiler, boş döndüler. O sıralarda kayıklar tek tük 41

morina yakalıyordu. Balıklar aynı suyu takip eder. Bu nedenle yakalayanlar hangi sudan balık almış, takip etmek lazım. Çakır Fatma nın Mustafa (OKAN) kışla üzerinden ağ ile 100 kg lık morina almıştı. Onu gördüğümde, Kaç kulaçlardan aldın diye sordum. Mustafa da otuz kulaçlardan aldım dedi. Ertesi gün denize ben gittim. Beraberimde Alayın Sali (GÜLTEKİN) ile Haşim in (İNAN) kayığı vardı. Beraberce giderken motor arıza yaptı. Şarj kayışı kopmuştu, onu tamir ettik. O arada onlar beni epeyce geçtiler, 20-25 kulaçlarda ağ attılar. Toplu üzerlerine gelince, Çakır Fatma nın Mustafa dan aldığım bilgiyi dikkate alarak, 30 kulaçları bulup, oradan yukarı gidecek şekilde ağı attım. Haşim in kayığı bir şey alamadım dedi. Alayın kayığı 100 kg lık bir morina aldım dedi. Gemiciler Alayın kayığının morina aldığını duyunca, ağı çekelim, dediler. Yok, olmaz, bir tane girdi, bir tane daha alacağım dedim. Akşam kafayı çekerken, morina muhabbeti olmuştu. Lokantada Çerkez in Necat (BATI), Horoz Ahmet (DEMİR) falan vardı. Ben sezon bitiyor, bitmeden gidip, beş morina yakalayacağım, önce iki tane alacağım, sonra kalanlarını teker teker yakalayacağım, diye söylemiş, bu söylediklerim üzerine gülüşmüştük. Gemicilere bir tane girdi, bir tane daha alacağım derken, akşam söylediğim bu laf aklıma gelmişti. Ağı onbeş dakika kadar daha çektikten sonra kaldırmaya başladık. Bir baktım ağın içinde iki tane kömüş gibi morina, büyüklüklerinden dönemiyor bile. Biri iki yüz, diğeri üç yüz kilo gelir diye tahmin ettim. Bir taraftan da balıkları düşürürüz, kaçırırız diye de korkuyorum. Güverteye alır almaz bir şey olmasın diye solungaçlarından halat geçirtip bağlattım. Paydos edip, dışarıya gitmeye karar verdim. Gemiciler, bir ağ daha atalım, yine yakalarız diyor. Ben yok olmaz, benim anlaşmam vardı, iki tane alacaktım, aldım dedim. Ama baktım gemiciler hoşnut değil. İki ağ daha attık, hiçbir şey alamadık. Gemicilere dönüp, Ben size demedim mi? Allah la bana iki tane versin diye anlaşma (!) yaptım, o da bana verdi. Ben ona inandım, ama siz bana inanmadınız dedim. 42

Limana dönerken Sırrı yı arayıp, hazırlan balıkları İstanbul a götür, sat diye tembih edeceğim, ancak bizim telsiz çalışmıyordu. Alayın Sali nin telsizinden arayıp haber verdim. Necat Hoca da orada imiş. Allah Allah, akşam böyle konuşmuştu, balıkları eliyle koymuş gibi nasıl yakaladı demiş. Senayi ye (GÜNAYDIN) söyleyin, İstanbul a Sırrı için otobüs bileti ayarlasın dedim. Ama kimse inanmıyor, kafa buluyorum zannediyormuş. Yalansa da, bileti geri veririz diye, kendi aralarında konuşmuşlar. Limana geldiğimizde tarttık, iki balık beş yüz kilodan fazla geldi. İri olanı vinçle kaldırıp, teknenin dışına çıkarabildik. Balıkları İstanbul otobüsünün altına yerleştirdik. Sırrı o otobüs ile İstanbul a gidip, balıkları iyi bir fiyata sattı. Ben Sırrı İstanbul da iken gidip, bir tane daha morina yakalayıp göndereyim istiyorum. Ertesi gün tekrar denize çıktığımda bir morina daha yakaladım. Telsizle Sırrı ya telefon edin, dönmesin diye haber verdim. Ancak Sırrı ya haber verememişler, o dönüyormuş. Bu nedenle balığı Yakakent te sattım. Benim morina tuttuğumu duyan bütün Samsun motorları, çalıştığımız yere doluştu. Teknelerin kalabalıklığından, ağ atıp çalışmak imkânsız hale geldi. Bu yüzden söylediğim diğer iki balığı alamadım, hakkım duruyor. Morinaların havyarlısına çok rastlanmaz. Birinde rast gelmişti, Bafra ya götürdük, olmamış demişlerdi. Yalnız bir sefer uzatma ağından havyarlı almıştım. O zamanlar amcamla motoru al ver yapmıştık, borcum vardı. Amcam motoru, o bana para vermez diye babama vermiyordu. Bana borcu sen kabul edersen, sana veririm demişti. Öyle almıştık. Havyarını Arif Çavuşun Mehmet (NOGAY) alıp Bafra ya götürdü, orada yaptırdı. Satıp parasını vermiş, bu parayla da amcama borcu ödemiştim. Havyar işini, onun hazırlanmasını Bafra da yaparlardı. Hacı Ahmet in Kadir (COŞKUN), Temel ler (ERDOĞAN) falan molozmacılık yapıyoruz. Denizde bir balığın başına kuş vurup duruyor. Gidip bakalım dedim. Baktık sivrişka. Ondan dört kilo 43

havyar çıkmıştı. Balığın kendi zaten dört kilo ancak gelirdi. Onu Samsun a götürüp, tam fiyatına değilse de sattık, iyi bir para almıştık. Balığın mıntıkasını bilmek lazım Çako Saffet (DERELİ) ile Kasım ın motoru Samsun dan gelmiş, Toplu sırtında çalışıyordu. Onların yanına yaklaşınca ne haber, balık var mı diye sordum. Bir şey alamadık dediler. Ne yapacaksınız dedim, Samsun a geri döneceğiz dediler. Ben de ne yapacağıma ilk anda karar veremedim. Oraya kadar gelmişken boş gitmek de istemiyordum. Ne yapacağımı düşünürken aklıma Toplu taşlığında manyat çekip, iri barbunya aldığımız geldi. Toplu taşlığı dediğimiz yerde, insanı bunlar nereden gelmiş, diye merak ettirecek büyüklükte, koca koca düz, blok taşlar bulunurdu. Toplu taşlığına gidip oranın 7-8 kulaçlarına ağ atalım dedim, gittik ağı attık. Gemicilere burası kepezlik, takılır takılmaz, ağa bindirmeyeceğiz, ağı alacağız dedim. On beş dakika kadar çektik, ağ takıldı. Ağa hiç bindirmeden, ağı bastık. Ağda 5-6 kasa balık çıktı. Tamam dedim, buradan bize ekmek var. Tekrar ağ attık, hiç takılmadan bir saat çektik. Ağı bir bastık ki, 20-30 kasa barbunya. Radardan bakarak, aynı hatta, hiç takılmadan, aynı suya bir ağ daha attık. Oradan o gün yüz on kasa balık aldık. O zamanlar barbunyaları diğer balıkları koyduğumuz kasalara koymazdık. Daha kalın ve sığ olan kalın barbunya kasaları olur, onlara korduk. Ancak o kasalar gittiği yerden gelmediği için, sonra o kasalardan vazgeçildi. Bir akşam gemicilere, kimseye haber vermeyin, Çakıro (Çakıroğlu) içine gideceğiz, dedim. Limanda bir motor çalıştığında, kimse geri kalmak istemez, onu takip edip, denize çıkardı. O yüzden ses çıkmasın diye motorun egzozuna tenekeyi geçirip, tuttuk. Hiç ışık yakmadan, rölantide limandan çıktık. Gerze içine kadar ışık yakmadan gittik. O zaman Kasım ın kardeşi Mustafa peşimize düşmüş, ancak ışıkları yakmadığımızdan bizi bulamamış. Köşkün lambasının üst hizasından, Şişe Cam istikametine, Sinop a doğru ağ attık. Hiç ışık yakmadan, hatta sigara dahi içmeden, ay karanlığında seyrettik. Bir süre sonra yalıda ağı bastık. Torba kıpkırmızı dolu idi, ama bir şeyler daha vardı, 44

ne olduğunu karanlıkta anlayamadık. Meğer onlar vatozmuş. Torbanın içinde vatozlar barbunyaları hep kesmiş, parçalamış. Torbadaki barbunyaların hepsini bu yüzden denize atmak zorunda kaldık. O kadar uğraştığımıza değmemişti. Buna canım sıkıldıysa da, yapacak bir şey yoktu. Balık avlamadan gitmek istemiyordum. Harita; Yakakent, Gerze, Çakıroğlu ve Sinop 45

Vatozdan kurtarmak için biraz daha açığa çıktım. Ağı atıp bir süre çektikten sonra torbayı çektik. Torbayı çekerken sesler geliyordu. Duruyoruz, ses kesiliyordu. Ağı çekmeye başlıyoruz, pat pat sesler tekrar geliyordu. Meğerse kötekler yüzlemiş, ağı çektikçe dibe doğru gidiyor, gittikçe vuruyor, ses ondan çıkıyormuş. Ağı çektik, içi kıpkırmızı, tertemiz barbun. Barbunları üç boya; küçük, orta, iri diye ayırmamız lazım. Ama o kadar balık var ki, mümkün değil yetiştiremiyoruz. Bu sefer hiç ayırmadan kasalara kürekle doldurmaya başladık. Sabaha kadar 400 kasa barbun yaptık. Gemiciler eldiven kullanmadığından elleri mahvoldu, pullar tırnaklarının arasına girdiğinden parmakları şişti. 46 Barbunlar boylanıp ayrıldıktan sonra, her kasadaki balığı özel olarak yaptırdığımız filenin içine dökerdik. Fileyi denizin içine 3-5 kez sokup çıkararak barbunların üzerindeki pulların dökülmesini sağlardık. Pulları dökülen barbunyalar kıpkırmızı olur, albenisi artardı. Bazen çok iri barbunya olduğunda pullarını dökme işlemini farklı şekilde yapardık. Fileye koyduğumuz balıkları suya daldırmadan, filenin her iki tarafından tutup sallayarak, pullarının dökülmesini sağlar, sonra da bir kez suya sokup çıkararak, pullarını akıtırdık. Trolcülükte en önemli hedef

avımız barbun ve mezgit olmakla birlikte zaman zaman başka türlerin avcılığına da yöneldiğimiz oldu. Bunlardan biri de köpek balığıydı. 1981 yılında bize köpek balığı talepleri gelmeye başladı. O zamana kadar barbunya, mezgit içinde 2-3 tane köpek balığı çıkardı. Biz onları kayığın kenarında biriktirir, limana götürürdük. Bu balıkları yağ çıkaranlar alırdı. Bize gelen bu talepler üzerine palet ağ yaparak, köpek balığı avcılığına başladık. Çamgölü, Kayalar ve Sinop ada arkası kesimlerinde 30-35 kulaçlarda köpek balığı olurdu. Günde 10-15 ton köpek balığı tuttuğumuz olurdu. Bazen ağ o kadar dolardı ki, vinç kayığa kadar torbayı kaldıramazdı. Bu durumda suyun kaldırma kuvveti yardımı ile su yüzeyine kadar gelmiş olan ağın ipini çözer, içine gemicilerden biri girerdi. Ağın içine giren gemici vincin basabileceği ağırlık kalana kadar, balıkları tek tek güverteye atardı. Yaptığımız avcılık işi, bazen altın yumurtlayan tavuk hikâyesine benzer. Yarın ne avlayacağımızı düşünmeden, bugün ne varsa onu avlamaya çalışır, bunun zararını her zaman görür, ancak bundan ders çıkarmayız. Toplu sırtında kötek olurdu. Birinde Ruşen (YETMİŞBİR) orada çalışıyor, bir seferde 3-5 kötek alıyordu. Malkoçlar geldi. Acaba ortasu atsak alabilir miyiz? dediler. Ortasu ağı attılar, ağ gelirken içindeki balıkları mezgit zannediyorlar. Bir ağda 250-300 kötek alıyor. Orada çalışarak tüm köteği bitirdiler. Ondan sonra oradan eskisi gibi kötek alamadık. Balıkçılar olarak işlerimiz iyi gitmeyince, kendimizi sorgulamaktansa, sürekli dışımızda nedenleri bahane olarak göreme alışkanlığımız var. Bu bahaneler, farklı balıkçılık faaliyetinde bulunanlar olduğu gibi, denizdeki canlılar da olabiliyor. Denizdeki canlılar içinde, balıkçıların nerede ise ortak şikâyet konusu yunuslardır. Yunusların avcılığının yasaklanması sonrası, özel olarak avcılığı yapılmıyorsa da, ağlara takıldığı için öldüğü oluyor. Yunuslar her zaman gazete ve televizyonlarda haber konusu olabiliyor. Bu konuda en medyatik kasabada herhalde Yakakent tir. Kardeşim Sırrı Bakanlığın balıkçılarla yaptığı bir toplantıya katılıyor. Balıkçılar yunusların çok olduğundan şikâyet ederek, avlanmasına 47

izin verilmesini istiyorlar. Bakanlık yetkililerinin yunusların nesli tüm dünyada koruma altında, avlanmasına izin verilemez demesi üzerine ortam iyice geriliyor. Bu sırada söz alan Sırrı nın siz yunuslar yok oluyor, azalıyor diyorsunuz ama yunuslar o kadar çok ki, ben kayıktan inip, yunusların sırtına basarak, ayağım ıslanmadan karaya çıkarım demesi üzerine herkes kahkahayı koyuverince, ortamın gerginliği de kayboluyor. Not: Muzaffer ŞEN, bu kitap yayına hazırlandığı sırada, 23 Mayıs 2012 tarihinde tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini yumdu. Bir konuşması sırasında ondan duyduğum, merhametsiz bir balıkçı arkadaşını tanımlamak için kullandığı onun kayığının peşinden martılar bile gitmez sözündeki benzetme, herhalde merhametsiz bir insanı anlatmak için kullanılabilecek en iyi benzetmeydi. Cenaze töreninde balıkçı tekneleri denizde, sevenleri cami avlusunda, hayat limanından ayrılarak sonsuza giden gemiye binen Anzarot Muzaffer i uğurlamak üzere bir arada idi. 48