DİN EĞİTİMİNDE GELİŞMELER 4 Yrd. Doç Dr. M. İsmail Bağdatlı mismailbagdatli@yahoo.com
SELÇUKLULAR VE ANADOLU BEYLİKLERİ
Batı Göktürklerin 659 da egemenliklerini kaybetmelerinden sonra, Oğuzların bir kısmı Balkaş Gölü nün güneyindeki Yedisu Bölgesinde Türğiş Devletini kurdular. Batıda Arap ordularına direnen bu devlet, doğudan da Karluk ve başka Oğuz boylarının baskısı ile ortadan kalktı (760) ve bu toplumlar kuzeybatıya ilerleyerek aşağı Seyhun bölgesinde başkenti Yenikent olan Oğuzlar (Hazar) devletini kurdular.
Bu devletin ordu komutanlarından (subaşı) Dukak Bey in oğlu Selçuk Bey de babası gibi subaşı oldu. Fakat hükümdarla, babası döneminde başlayan anlaşmazlık nedeniyle bir kısım Oğuz topluluğu ile daha güneyde Cend şehrine geldi ve samanoğlullarından yardım istedi. Bir ara Karahanlılara karşı da savaşan Selçuk Bey ve toplumu, bu sırada Müslüman oldular (1000 yılları).
Selçuk Bey 1007 de Cend de ölünce, torunları Tuğrul ve Çağrı Beylerin önderliğinde Oğuzlar Ceyhun u aşarak Horasan a girdiler. 1037 de Tuğrul Bey hükümdarlığını ilan etti. Bu yeni gücü ortadan kaldırmak isteyen Gazneliler Devleti sultanı Mesut Dandanakan da yenilince (1040) Tuğrul Bey in yönetiminde Büyük Selçuklu Devleti kesin olarak kurulmuş oldu.
Tuğrul Bey 1055-1057 yılları arasında Bağdat a giderek Abbasi Halifesini Şiî baskısından kurtardı ve halife tarafından dünya sultanı ilan edildi. Tuğrul Bey in vefatından sonra (1063) yerine kardeşi Alparslan geçti (1063-1072).
Göçebe Oğuz topluluklarının yurt tutması gerektiğini düşünen ilk Selçuklu hükümdarları onları Irak, Azarbaycan, Anadolu ya yönlendirdiler.
Alparslan ın 1071 yılında Malazgirt te Bizans a karşı kazandığı zaferden sonra Anadolu nun kısa sürede Türkleştiği görülmektedir.
Alparslan dan sonra yerine oğlu Melikşah (1072-1092) geçti. Her ikisinin ünlü veziri Nizamülmülk tür.
Büyük Seçuklu Devleti nin ünlü sultanlarından biri de Melikşah ın oğlu Sancar dır (1118-1157). Onun ölümü ile bir devletler topluluğu olan Büyük Seçuklu Devleti parçalanmış ve dağılmıştır.
Devlet teşkilatlanmasında Karahanlılardan etkilenen Büyük Selçuklu Devleti (Anadolu Selçuklu Devleti dâhil), eğitim kurumlarını da onlardan örnek almıştır. Selçuklular, bu kurumları daha da geliştirerek sonraki Türk devletlerine örnek olmuştur. Selçuklular döneminde Nizamiye Medreseleri açılmış; birçok şehir, bilim ve kültür merkezi hâline gelmiştir. İlk dönemlerinde eski Türk geleneklerini sürdüren Selçuklular üzerinde zamanla Arap ve Fars kültürünün etkisi artmıştır.
SELÇUKLULARDA EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
1. Selçuklu devlet adamları eğitim-öğretime ve bilimin gelişmesine önem vermişlerdir. 2. Medreseler gelişmiş ve ülkenin her tarafına yayılmıştır. 3. Ahilik gibi bir yaygın eğitim kurumu, atabeylik gibi şehzadelerin yetişmesi için bir uygulama ortaya çıkmıştır. 4. Selçukluların ilk dönemlerinde, daha eski Türk değerleri henüz canlı ise de zamanla bunlardan bazıları unutulmaya, zayıflamaya yüz tutmuştur. 5. Seçuklularda Alp, gazi, velî insan tipleri beraber yaşar.
Kendime bir köşk yaptırıp yanında bir cami yaptırmazsam kendimden utanırım. Tuğrul Bey.
MEDRESELER
İlk Selçuklu Medreseleri 1040 yılında Nişabur da Tuğrul Bey tarafından kurulmuştur. Alparslan döneminde 1067 de Bağdat ta Nizamiye Medreseleri adıyla önemli kurumlar açılmış, bu adı taşıyan başkaları da açılmıştır. Nizamiye Medreseleri Bağdat, Musul, Basra, Nişabur, Belh, Herat, İsfehan, Merv, Amul, Tus, Rey şehirlerinde kurulmuştur.
MEDRESELERİN SELÇUKLULARDA ÖNEM KAZANMASI VE YAYILMASININ SEBEPLERİ
1. Sünnî olan Selçukluların, çevrelerindeki Şiîlerin ve özellikle Fatimîlerin aşırı mezhep propogandalarına karşı koyma ihtiyacı. Medreseler böylece Hanefî, Şafiî, Malikî, Hanbelî mezheplerinin koruyuculuğunu üstlenmiştir. 2. Genişleyen devletin yönetimi için menur yetiştirme ihtiyacı. 3. İslâmiyeti yeni benimsemiş Oğuz topluluklarının yeni inançlarını pekiştirme, eski inanışların silinmesi ihtiyacı. 4. Din adamı yetiştirme ihtiyacı.
5. Yeni ele geçirilen ülkelerin manen de fethini sağlamak için gerekli insanları yetiştirme düşüncesi. 6. Yoksul ve yetenekli öğrencileri okutup topluma kazandırma düşüncesi. 7. Nizamülmülk ün ifadesi ile, bilginleri bir görev ve maaşla medreselere bağlayıp denetim altında tutmak ve böylece devlete karşı gizli hareketlere katılmaları ihtimalini ortadan kaldırmak. 8. Devlet adamlarının eğitim ve bilimseverliği.
Bağdat Nizamiye Medreseleri yüksek öğretim kurumlarıdır. Öteki medreseler müderrislerin düzeyine göre orta ya da yüksek öğretim sayılmışlardır.
Bağdat Nizamiye Medreselerinde okutulan başlıca dersler :
Din ve Hukuk Dersleri: Kur an okuma Tefsir Hadis Fıkıh kelâm
Dil, Edebiyat Dersleri: Arap Edebiyatı Farsça Nahiv Sarf Hitabet Şiir Cerh ve tadil Tarih Edeb
Felsefe Dersleri: Felsefe Mantık
Bilim Dersleri: Tıp Cerrahi Riyaziyye Hesap Hendese Müsellesat Nücum Heyet Tabiiyat
Nizamiye Medreseleri esas olarak din, hukuk, dil öğretimi yapmışlardır. Tıp öğretimi daha çok hastanelerde yapılmaktaydı. Hastane veya Hastane-tıp okulu durumundaki bu kurumlara bimaristan, darüşşifa denilmiştir. Tıp özel olarak da öğrenilmiştir. Heyet, rasathanelerde öğretilmiştir.
Bağdat Nizamiye Medreselerinde 1091-1095 yılları arası rektörlük ve müderrislik yapan Gazzali nin etkisi ile felsefe ile alakalı dersler programdan çıkarılmıştır.
Öğretim dili, bilim ve kitap yazım dili olarak Arapça kullanılıyordu. Fakat o dönemden kalan kitapların kenarlarında bazı Türkçe şerhler bulunması öğretimde kısmen bu dilin de kullanıldığını göstermektedir.
Medreselerde yıl bitirme değil, belli kitapları okuma hedeflenirdi. Bu da öğrencinin çabasına ve müderrisin takdirine kalmıştı. Yüksek öğretim medreselerinin en az beş sene sürdüğü tahmin edilmektedir.
Medrese hocası olan müderrisler, hükümdar veya vezir tarafından atanırlar, ve genellikle ölünceye kadar görevde kalırlardı. Her medresede esas olarak bir müderris bulunurdu. Bağdat Nizamiyesi ndeki müderrsilerin şafiî olması şarttı. Müderrsiler sarık ve cübbe giyerlerdi. Maaşları dolgun ve toplumda saygınlıkları yüksekti.
Müderrise muid denilen bir görevli yardım ederdi. Muid, öğrencileri çalıştırma, onlara danışmanlık, rehberlik yapma müderrisin onları tanımasına yardımcı olma gibi görevleri vardı.
Her isteyen istediği yaşta öğrenci olabiliyordu. Öğrenciler burslu idi ve medreselerde barınırlardı. Öğrencilerin seçiminde müderris yetkili idi. Bağdat ta 6000 öğrencinin okuduğu belirtilmektedir. Nişabur medresesinde Cüveynî nin (Ö.1085) derslerini dinlemeye 400 e yakın öğrenci geldiği ifade edilmektedir.
Medrese gelirleri vakıflardan sağlanıyordu. Devlet yardımı da söz konusu idi. Alparslan ve Nizamülmülk Bağdat Medreselerini devlet parası ile yaptırmışlardır.
Nizamiye medreseleri İsâm dünyasının her yerinden hatta Endülüs ten gelen pek çok öğrenciyi sünni inançlara göre yetiştirerek şiî propoganda ve faaliyetlerinin önlenmesinde, sünnî mezhepler arası dayanışmanın oluşmasında, toplumda ortak düşünce ve emellerin güçlenmesinde, Selçuklu yüksek devlet görevlerine adam yetiştirmede önemli katkıda bulunmuştur.
Nizamiye medresleri,,ilhanlı, Osmanlı medreseleri ve başka İslâm ülkeleri medreselerine bir örnek model olmuşlardır. Hatta Batı Avrupa üniversitelerinin de onlardan ilham aldığı ileri sürülmüştür.
Büyük Seçuklu Devleti zayıflayarak 12. yy ın ortalarında parçalandıktan sonra 1258 de Moğolların Bağdat ı işgal ve tahrip etmeleri sebebi ile Bağdat Medreselerinin önemi kaybolmuştur. Bazı kötü niyetli yöneticiler de kargaşadan faydalanıp medreselerin gelirlerine el koyunca bu kurumlar yavaş yavaş ortadan kalktılar. 1400lerin başında Bağdat Nizamiye Medreseleri ortadan kalkmış oldu.
İlköğretim seviyesinde eğitim veren mektep veya küttab adı verilen kurumlar Selçuklularda da devam etmiştir. Buralarda okuma, yazma, Kur an, din ve aritmetik eğitimi verilirdi.
Yaygın eğitim kurumu olarak; Cami ve mescitler, bilginlerin evleri, ilim ve edep toplantıları, saraylar, kitapçı dükkanları, kütüphaneler sayılabilir. Ayrıca Medreseler dinleyici de kabul ettiklerinden dolayı, mektepler zaman zaman halka da okuma yazma, Kur an öğrettikleri için yaygın eğitim kapsamında bu yönleri ile değerlendirilebilirler.
ATABEGLİK KURUMU
Türklerde şehzadelere siyaset ve savaş işlerini öğretmek, onlara danışmanlık, rehberlik yapmak üzere bazı tecrubeli kişilerin eskiden beri görevlendirildiği bilinmektedir. Selçuklularda bu kişilere, lala, atabeg, lalabeg gibi isimler verilmiştir. Atabeg kelimesi daha yaygın olarak kullanılmıştır.
Atabeglik çok yüksek bir resmi görev ve ünvandır. Hükümdarlar şehzadelerin eğitimini tecrubeli devlet adamlarına (vezirler, komutanlar) verirler ve şehzadeler bu şekilde bir mürebbi, vasinin gözetimi altında bir vilayetin yönetimi ile görevlendirilirlerdi.
Alparslan oğlu Melikşah ın atabegliğine Nizamülmülk ü tayin etmiş, ona atabeg, ata hoca ünvanı vermiştir.
Atabegler, başında bulundukları geniş yörelerin adeta yarı bağımsız bir hükümdar vekili gibi idiler. Atabegler sultanın güvenini kazanmış kişilerden seçilir, şehzadelerin hükümdara karşı isyana kalkışmalarına engel olurlardı. Selçuklularda saltanatın el değiştirmesi sağlam kurallara bağlı olmadığından taht kavgalarında atabegler kendi niyabeti altında bulunan şehzadenin tahta geçmesi ve dolayısıyla kendi etkilerini arttırmak için iç savaşlara sebep oldukları da vakidir.
Anadolu Selçukluları ve Ahilik Teşkilatı
Teşekkür ederim Yrd. Doç Dr. M. İsmail Bağdatlı mismailbagdatli@yahoo.com
AHİLİK
Selçuklular döneminde ortaya çıkmış, Osmanlı Devletinin ilk yıllarında etkili olmuş çok önemli bir yaygın eğitim kurumudur.
Ahilik, küçük esnaf, usta, kalfa ve çırakları içine alan, onların dayanışmaları kadar mesleklerini dürüstlük ve özenle yapmalarını, ayrıca eğitilmelerini amaçlayan bir lonca teşkilatı olarak tanımlanabilir.
Ahilik, eğitimin doğumdan ölüme dek devam eden bir süreç olduğu ve eğitimde ezberciliğin değil yaparak, yaşayarak öğrenme ilkesinin uygulandığı bir kurumdu. Ahilikte yamaklıkla başlayan eğitim; çıraklık, kalfalık, ustalık aşamalarından oluşurdu.
Ahiler, okuma yazma öğrenir ve mesleki eğitimden geçerlerdi. Bununla birlikte Türkçe, Arapça, Farsça, matematik, tarih, din, spor ve müzik gibi pek çok alanda eğitilerek yüksek karakterli insan olmak üzere yetiştirilirlerdi.
Ahilikte eğitim iş dışında ve iş başında yapılırdı.
İş dışında ve teşkilatın toplantı yerlerinde eğitim; Teşkilatın muallim ahi, pir denilen öğreticileri vardı. Bunlar bazı törenlerde teşkilata yeni alınmış üyelere şunları öğretirlerdi: Dinin esasları, okuma, yazma, insanlık terbiyesi, temizlik, ocağın düzeni ve geleneği, ilahileri şiirler, raks sufi kıssaları ve sözleri, yedi defa kuşak bağlama ve açma.
Yedi defa kuşak bağlamak ve açmak: 1. Cimrilik ve tamah kapısını bağlayıp, cömertlik kapısını açmak. 2. Zulmetme kapısını bağlayıp, iyilik kapısını açmak. 3. Hırs ve heva kapısını bağlayıp, kanaat kapısını açmak. 4. Lezzet kapısını bağlayıp, riyazet (nefsini kırmak) kapısını açmak. 5. Halktan bir şey umma kapısını bağlayıp, sadece Haktan bekleme kapısını açmak. 6. Saçmalıklar söyleme kapısını bağlayıp, Allah ı anıp tatlı konuşma kapısını açmak. 7. Şeytanca işler kapısını bağlayıp, rahmanî işler kapsını açmak.
Ahinin üç şeyi açık, üç şeyi kapalı olmalıdır: o Eli açık olmalı (cömert olmalı) o Kapısı açık olmalı (misafirperver olmalı) o Sofrası açık olmalı (aç geleni doyurmalı) Gözü kapalı olmalı (kötü gözle bakmamalı, ayıp araştırmamalı) Dili bağlı olmalı (kimseye kötü söz söylememeli) Beli bağlı olmalı (kimsenin ırz, namus, haysiyet ve şerefine göz dikmemeli)
Ahilik eğitiminden geçen kişi kötü huylardan arınır, iyi huylar kazanır, eline, diline, beline, gözüne, hakim olurdu.
İş başında eğitim; Bu eğitim, esnaf ve sanatkarlaraa namaz saatinde dükkanlarını kapatma, sonra açma gibi zaman ve düzen alışkanlığı kazanma, dürüst çalışma, müşteriye saygı gösterme ve onu aldatmama, üretimi arttırma, komşu esnaf ve zanaatkarların da kazanmasını isteme, çırakları iyi yetiştirme gibi tutum ve davranışlar geliştirmesini amaçlıyordu.
Bunlara uymayanlara çeşitli cezalar uygulanabiliyordu. Dükkanını kapatmak, selam ve yardımı kesmek, lokma çıkarmaya, ikram yapmaya, kurban kesmeye zorlamak gibi
Selçuklular döneminde Avrupa da eğitim nasıldı?
476 yılında Batı Roma imparatorluğu yıkıldıktan sonra, Batı ve Orta Avrupa karanlıklara gömüldü. Toplumların göç ve mücadelelerinin sebep olduğu kargaşa fikri çalışmalara imkan vermiyordu. Sadece kilise basit bir ilköğretimi sürdürmeye ve bazı eski bilgi ve kitapları korumaya çalışıyordu.
Balkanlar ve Doğu Akdeniz de varlığını sürdürmeyi başaran Doğu Roma İmparatorluğu nda (Bizans) eğitim öğretim devam etti. Sonraki yüzyıllarda Bizans, önce Sırp ve Bulgar ve Rusların Hristiyanlaşmasına ve bir yazıya sahip olmalarında etkili oldu, daha sonra Batı Avrupa ya bazı kitap ve bilgileri aktardı.
Orta ve Batı Avrupa da geçici olarak istikrarlı bir devlet kurmayı başaran Kral Şarlmany (768-814) bir Saray Okulu açtı. Burada soyluların çocukları ileride merkezi yönetime bağlı kalmaları amacıyla eğitiliyordu.
Avrupalılar 12.yy da İslâm Dünyası ile savaş ticaret yanı sıra eğitim ve bilim alanında da ilişkiye geçtiler.
Avrupanın her yanından pek çok öğrenci İspanya ve Sicilya da Müslümanların medreselerine gidip ilim öğrendiler.
Bu şekilde yetişen öğrenciler ve bilim adamları, kendi ülkelerinde üniversite denilen yüksek öğretim kurumları açtılar. Paris Üniv. (1200), Oxford Üniv. (1206), Napoli Üniv. (1229)
1300 lü yıllara ait bir çizim.
Avrupalılar, Müslümanların Yunanca ve başka dillerden Arapça ya çevirdikleri ve ayrıca meydana getirdikleri felsefî ve bilimsel eserleri, kendi ortak kültür ve bilim dilleri olan Latince ye çevirdiler. Çeviri işini kuruluşlar oluşturarak önemle ele aldılar.
Bu bilimsel uyanmaya 12.yy Rönesansı denilmektedir. 13.yy a kadar süren bu hareket 16.yy Rönesansından daha önemli kabul edilmektedir. Çünkü sonuncu daha çok sanat ve edebiyata ilişkin olduğu halde 12.yy daki bilim ve felsefe ile alakalıdır.
O dönemde Avrupalıların temizlik ve sağlığa ilişkin tutumları çok geri idi. Onların şehirlerini gezip gören Müslümanlar buraları çok pis buluyorlardı. İngiltere nin önemli Üniversitelerinden birinin bulunduğu Cambridge şehrinde lağımlar sokakta açıktan akıyor, bundan pek çok kişi hastalanıyordu. Veba sagınları halkı kırıp geçiriyordu.
1095 lerde Selçuklu ve İslâm Dünyasına karşı başlattıkları Haçlı Seferleri ile de Avrupalılar Doğudan eğitim, bilim, sanat, ticaret, askerlik, tarım, denizcilik alanlarında çeşitli bilgiler öğrenmişlerdir.
Üniversiteler, kilise okulları ile özel okulların zamanla kaynaşmalarından ortaya çıkmıştır. Kuruluşları bakımından Medreselerden etkilendikleri ifade edilmiştir. O dönemlerde İlahiyat, felsefe, hukuk, kısmen de tıp ve matematik öğretimi yapıyorlardı.
Öğretim dili Latince idi. Profesörler başlangıçta din adamları idi. Ancak laik zihniyette olanlar giderek çoğalmıştır. Ortaçağ üniversitelerinin öğretim yöntemine skolastik denilmektedir. Bu yöntemin temel özelliği profesörün tanınmış kabul edilmiş bir kitabı önüne açıp oradan okuması öğrencilere yazdırmasıdır.
Teşekkür ederim Yrd. Doç Dr. M. İsmail Bağdatlı mismailbagdatli@yahoo.com