TC nin dış politika atağı. Barış olacak mı? O Kağıt parçası bulundu! AYLIK SİYASİ GAZETE



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

TEMMUZ 2012 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 37. Dönem Çalışma Raporu. BASIN ÇALIġMALARI

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Hackerlar ortaya çıkardı: Birleşik Arap Emirlikleri İsrail yanlısı kurumları fonluyor!

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

Devrim Öncesinde Yemen

Kuzey Irak'a harekat

NATO Zirvesi'nde Gündem Suriye ve Rusya

İsviçreli siyasetçi ve örgütler: Diktatörlüğe karşı Kürtlerle dayanışma büyütmeli

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10

MAYIS 2010 YAŞASIN 1 MAYIS ALANLARDAYIZ!

TÜRKİYE GÜNDEM ARAŞTIRMASI

YAZILI VE GÖRSEL BASINA YANSIYANLARDAN ÖRNEKLER

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

BASIN BİRİMİ GÜNLÜK YAYIN RAPORU

7. dönem çalışma raporu ÜYE TOPLANTILARI. EMO Kocaeli Şubesi

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Hüseyin Yıldırım Danıştay şemasına Aslı gibidir' imzası atmıştı.

DİYARBAKIR GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE GENÇLİĞİN SİYASAL, SOSYAL VE GELECEK BEKLENTİLERİNİN TESPİTİNE YÖNELİK SAHA ARAŞTIRMASI.

TSK'dan Sınır Ötesi IŞİD Operasyonu

Mevzuat Değişikliklerinin Meslek Alanımıza ve Odamıza Yansıması

7. dönem çalışma raporu SOSYAL ETKİNLİKLER. EMO Kocaeli Şubesi

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı

Kayıt Dışı İstihdamla İlgili Proje Ödülleri Sahiplerine Verildi

Cumhuriyet Halk Partisi

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

Dr. Mustafa KURUCA Isparta da Sosyal Güvenlik Reformunun Yansımaları ve Sosyal Güvenlikte Teşvik Uygulamaları konulu konferans verdi

7. dönem çalışma raporu TMOOB KOCAELİ İKK ÇALIŞMALARI. EMO Kocaeli Şubesi 146

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI!

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

18. bölüm. basında bursa il koordinasyon kurulu

Cumhuriyet Halk Partisi

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te

Temmuz 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

SESIN YOLCULUGU 8: GENÇ BESTECILER SENLIGI

SAYIN BASIN MENSUPLARI;

OHAL Bilançosu, Hak İhlalleri Raporu

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

Güneş (Kıbrıs)

BODRUM, RES LERE KARŞI BİRLİK

BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE

Türkiye Cezasızlık Araştırması. Mart 2015

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

ANKARA NIN OYLARI SEÇİM GÜNLÜĞÜ

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANE

KASIM 2015 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

"Türkiye, Gürcistan'a ilham kaynağı olabilir"

Bush, Suudi Kralıyla petrol fiyatı konuştu

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA!

OCAK 2012 FAALİYET RAPORU. Prof.Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

"Down Şefler Türkiye Projesi"

E-BÜLTEN. twiitter.com/edremitticaret

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

FETÖ cü polisler onlar hakkında da istihbarat toplamış

Biz yeni anayasa diyoruz

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

İsterlerse Hristiyan öğrencilerimize de din kültürü sorusu sorabiliriz

Gezi Parkı Araştırması. GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar?

Beykoz Muhtarlar Derneği'nden...

Hükümet ile Gülen cemaatinin tartışması neyi ifade ediyor?

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

IKBY-Irak Merkezi Hükümeti Çekişmesi ve Türkmenlerin Durumu

DÜNYA DA BARIŞ İSTİYORUZ!

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

MİT'ten yurt dışındaki FETÖ'cülere 3 aşamalı operasyon

ÜLKEMİZDE SİBER GÜVENLİK

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

Mevzuat Değişikliklerinin Mesleki Alanımıza ve Meslek Odamıza Yansıması

Sosyal Güvenlik Haftası Çeşitli Etkinlik ve Ziyaretlerle Kutlandı

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

SAVAŞ, GÖÇ VE SAĞLIK. 18 Mayıs 2015 İstanbul Şeyhmus GÖKALP

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ - 4

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Kuzey Irak Kürt halkı kendi kaderini tayin edebilmelidir

Sivil Toplum Geliştirme Merkezi KATILIMCI DEMOKRASİDE YEREL YÖNETİM-STK İŞBİRLİĞİ 1. TOPLANTI

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ

AKSARAY TİCARET VE SANAYİ ODASI

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir.

Transkript:

Karkerên jin û mêr! Ji xeynî zencîrên we tiştekî we yê wendakirinê tune! Hûn dikanin cîhanekê nu wergirin! AYLIK SİYASİ GAZETE Kadın ve erkek işçiler! Zincirlerinizden başka kaybedecek birşeyiniz yok! Kazanacağınız yeni bir dünya var! KASIM 2009/10 FİYATI 1 TL ISSN 1302-692X138 TC nin dış politika atağı Barış olacak mı? O Kağıt parçası bulundu!

editörden - içindekiler Değerli okuyucu, Türkiye de önemli gelişmeler yaşanmaya devam ediyor. Kuşkusuz hükümet cephesindeki son döneme bariz bir biçimde damgasını vuran dış politikadaki ataklar ve bu ataklar ile bugüne kadarki bir dizi tabu nun yıkılması ezberin bozulması oldu. Dış politikadaki gelişmelere bu sayımızda başyazıda ve değişik yazılarda geniş yer verdik. Yine bu döneme damgasını vuran önemli gelişmelerden biri PKK lilerin Türkiye ye gelmesi oldu. Bu olayı tümden kendi başarı hanesine yazmayı düşünen hükümetin hayalleri, gelen grupların zafer edasıyla onbinlerce kitlr tarafından coşkuyla karşılanması ile suya düştü. Bu konuda bu sayımızda Halkların Kardeşliği sayfalarında yer verdik. Güncel sayfalarımız olsun, Panorama, Yeni Kadın Dünyası, Yeni Dünya Gençliği, Yaşam Temellerini Koruma Mücadelesi sayfaları olsun yine dolu dolu... Yeni sayıda buluşmak dileğiyle... EDİTÖRDEN 04-11-2009, YDİ ÇAĞRI İÇİNDEKİLER GÜNDEM TC nin dış politika atağı....3 HALKLARIN KARDEŞLİĞİ İÇİN İki Barış Grubu geldi: Barış olacak mı?...................... 5 Barış İçin Samimiyet ve Cesaret konferansı yapıldı...7 GÜNCEL O Kağıt parçası bulundu!................................. 8 Okmeydanı SSK da direniş var.............................. 11 Sendikal Özgürlük Hareketi nden basın açıklaması............ 12 Çocuklara kıymayın efendiler............................. 13 Direnişçi işçilerden ortak basın açıklaması................... 14 YENİ KADIN DÜNYASI Kadınların dörtte biri koca dayağını savunuyor!...15 PANORAMA Seçim oyununda ikinci perde! - Afganistan...16 Darbe sonrası gelişmeler - Honduras..................... 17 Yol haritası protokolleri imzalandı - Türkiye-Ermenistan..... 19 YENİ DÜNYA GENÇLİĞİ Türk Sol suzluğu.......................................... 21 YAŞAMA TEMELLERİNİ KORUMA MÜCADELESİ Üçüncü köprüye hayır!.................................... 22 GÜNCEL İşlediğiniz Bir İnsanlık Suçudur.............................. 23 Türkiye den İnsan Hakları manzaraları...24 2 ÇAĞRI Basın Yayın Ltd. Şti Adına Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Aziz Özer Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt / İstanbul Tel/Fax: (0212) 620 67 57 Banka Hesap: Türkiye İş Bankası Galatasaray-İstanbul, Hesap No: 1022 0 738654 Sayı: 138 Kasım 2009 ISSN 1301-692X138 Fiyatı: Türkiye: 1 TL Türkiye Dışı: 1,50 Euro Baskı: Uğur Matbaacılık Tel.: (212) 501 81 09 Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi 6. Kat A Blok 4 NA 8-10-11-23 Topkapı - İstanbul Yayın Türü: Yerel Süreli www.ydicagri.org mail@ydicagri.org

TC nin dış politika atağı gündem TC son dönemde birçok ülkeyi kapsayan bir dış ilişkiler atağı başlattı. Demokratik açılım süreci içerisinde Federal Kürdistan Yönetimi, Irak, ardından Suriye, Ermenistan ve İsrail, son olarak da Akdeniz e kıyısı olan ülkelerarası toplantı Güney Kürdistan Federal Yönetimi nin ilk kurulduğunda yapılan açıklamalar ile bugün gelinen nokta arasında 180 derecelik bir dönüş var. Artık Federal Yönetim ile ticari ilişkiler kuruluyor, TC hükümet yetkilileri Kürt yöneticilerle görüşmelerde bulunuyor. Ve hatta son dönemde özellikle Erbil de temsilcilik veya konsolosluk açılması talebi değişik taraflarca gündeme getiriliyor. Bölge ile yapılan petrol anlaşmaları hakkında ise gazetemizin 135. sayısında bilgi vermiştik. Bu durum Türkiye nin Güney Kürdistan Yönetimini fiili olarak tanıdığını göstermektedir. Ancak Kürt Yönetimi ve Irak yönetimi ile ilişkiler sadece ekonomik alanda değil, terörle mücadele adı altında PKK ye karşı bir ittifak oluşturulması çabaları da bu ilişkilerin bir nedeni. Böyle bir ittifak hem Türkiye nin hem de Güney Kürdistan Yönetiminin çıkarları ile örtüşüyor. Suriye ile de benzer bir çerçevede ilişkiler son dönemde geliştirildi. İki ülke arasındaki vize kaldırıldı ve Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi kurulmasına karar verildi. Ayrıca taşımacılık yapan tırlardan alınan vergilerin de yakın bir zamanda kaldırılacağı belirtildi. Suriye ile yapılan görüşmelerde terörle mücadelede ortak çaba gösterileceği ve Suriye nin demokratik açılımı desteklediği açıklandı. Tüm bunların yanında Türkiye nin dış politikadaki en büyük atağı Ermenistan la ilişkilerin normalleştirilmesi idi. Uzun zamandan bu yana yapılan görüşmeler neticesinde 10 Ekim de dışişleri bakanları Zürih te bir araya gelerek protokolleri imzaladı. Sadece Zürih te yaşananlar sorunun ne kadar sancılı başladığını ve daha da süreceğini gösterdi. Protokoller karşılıklı olarak sınırların tanınmasını ve açılmasını, diplomatik temsilcilik açılmasını vb. konuları içeriyor. En önemli konu ise sınırların 2 ay içerisinde açılacağına dair madde. Protokoller yürürlüğe girdi, ancak öncelikle bu protokollerin iki ülke parlamentolarında onaylanması gerekiyor. Ermenistan ile protokollerin imzalanmasından sonra Azerbaycan ile olan ilişkiler gerildi. Ermenistan ın Karabağ ı işgal ettiği iddiası bulunan Azerbaycan imzalanan protokollerden rahatsızlığını gösterdi. Aynı rahatsızlık değişik çevrelerce de dillendirildi. Bu konuda hem Başbakan Erdoğan hem de Dışişleri Bakanı Davutoğlu Türkiye ile Azerbaycan ın tek uluslu iki devlet olduğunu ve bu dostluğun değişmeyeceğinin garantisini verdiler. Oysa gelinen aşamada, Türkiye- Ermenistan maçı sırasında stada sokulmaya çalışılan Azerbaycan bayraklarının toplanması ve ardından Azerbaycan ın şehitlikte bulunan Türk bayraklarını indirmesi bu dostluğun öyle söylendiği gibi bozulmaz olmadığını gösterdi. Ermenistan ile kurulmaya çalışılan diplomatik ilişkiler protokollerin belirlenen zamanlarda uygulanması ile birlikte tartışmaların, Azerbaycan ile sürtüşmelerin şiddetleneceğini tahmin etmek hiç de zor değil. Türkiye nin Azerbaycan a verdiği garantinin de 3

gündem 4 pratikte bir anlamı yok. Çünkü ülkeler arası ilişkiler ulusların ortak olmasına, uzun yıllara dayanan dostluğun bulunmasına vb. bağlı değil, buradaki tek ölçüt devletlerarası ekonomik ve siyasi çıkardan ibaret. İşte bu dış politika atağından, komşu ülkeler ile Türkiye nin ilişkilerini geliştirmesinden umutlananlar, ertesinde yaşanan İsrail sürtüşmesi ile dumura uğradılar. Türkiye aylar öncesinden planlanan askeri tatbikatı İsrail in Gazze ye saldırılarını gerekçe göstererek ertelediğini duyurdu. Uluslar arası alanda bu açıklama tepki ile karşılandı, İsrail sert açıklamalarda bulundu. Karşılıklı restleşmelerden sonra ilişkiler iyice gerilmiş durumda. Hatta bazı dış politika uzmanları bu ilişkilerin çökebileceği uyarısında bulunuyorlar. Dışişleri Bakanı Davutoğlu İsrail ile ilgili verdiği demeçte İsrail ile ilişkilerin gerilmesinin tek nedeni Gazze saldırılarıymış gibi Eğer yarın yine Gazze de benzer bir şey olursa tepki gösteririz. Her nerede olursa, İsrail veya başka bir ülke. Bölgede sivillerin ölmesine izin vermeyeceğiz. Ne yapabiliyorsak yapacağız. Barış süreci devam ederse, İsrailli politikacılar tarafından İsrail ve Suriye ile dolaylı görüşmelerin başlaması konusunda, Filistinlilerle iki devletli çözüm temelinde güçlü bir siyasi istek ortaya konulursa, o zaman durum farklı olacaktır. açıklamasında bulundu. Türkiye nin Ortadoğu da iki devletli çözümden yana olduğu bir gerçek. Ancak İsrail ile ilişkilerin bozulmasının asıl nedeni Davutoğlu nun diğer açıklamalarında gizli. Davutoğlu aynı demeçte Her ülke etkili olmak ve daha fazla uluslararası rol ister. Büyük güç, küçük güç meselesi değil, fakat katılımcı bir sistem kurmak istiyoruz ( ) Eğer bir şeyler yanlış giderse, bölgede önder bir ülke olarak sessiz kalamayız, olanları seyredemeyiz dedi. (Ancak Türkiye nin İsrail e Hamas la görüşmesi için baskı yapması, diğer taraftan Kürt sorununun çözümü için PKK ile masaya oturmayı şiddetle reddetmesi ve Gazze deki soruna tepki vermesi ile Kürt sorununa verdiği tepkinin ölçüsü ikiyüzlü siyasetini yeterince gösteriyor.) Aslında bu açıklama Türkiye nin dış politika atağının ve İsrail le ilişkilerin bozulmasının nedenlerini gösteriyor. Türkiye, Filistin sorununu gerekçe göstererek İsrail e tepki gösteriyor ve böylece Arap dünyasının sempatisini toplamaya, diğer taraftan İsrail dışındaki diğer bölge ülkeleri ile ilişkilerini geliştirerek bölgede tek önder ülke olduğunu göstermeye çalışıyor. Elbette diğer ülkelerin desteğini alarak İsrail e kafa tutması daha da kolay. Tüm bunların arka planında ise Türkiye nin Avrupa ya açılan önemli bir enerji koridoru olması, bu anlamıyla Avrupa ülkelerinin de desteğinin arkasında olması var. Ancak buradan Türkiye nin ABD desteği olmadığı sonucu çıkmaz. Tersine Türkiye nin girişimleri, bölge ülkeleri ile iyi ilişkilerinin olması ABD açısından da çok önemli. ABD nin önemli bir müttefiki olan Türkiye nin uluslararası alanda daha fazla söz sahibi olması ABD nin de çıkarına uygun. Dış politikadaki atak sadece komşu ülkeler ile sınırlı değil, Balkanlar ve Kafkaslarda da diplomatik ilişkiler geliştiriliyor. Türkiye bu hamleleri ile bölgede önder bir güç konumuna gelmeye, ekonomik ve siyasi olarak bu gücünü pekiştirmeye, ticaret hacmini sürekli büyütmeye çalışıyor. Demokratik açılım süreci de bundan bağımsız ele alınamaz. Çünkü içteki sorunlarının varlığı, Türkiye nin bu önder rolüne soyunması için önemli bir engel. Emperyalizme içteki işbirlikçileri ile bağlı olan Türkiye çıkarları doğrultusunda hareket etmeye devam edecektir. Bu çıkarlar büyük emperyalist güçlerin çıkarları ile çatıştığı noktada, Türkiye kendi çıkarlarının mücadelesini verecektir. Bu mücadelede bağımlılık olgusu son sözü kimin söyleyeceğini de belirliyor. Bugüne kadar emperyalistler arası çıkar çatışmalarını kullanarak, kendi çıkarlarını savunmaya çalışan Türkiye gelecekte de bu şekilde ilerlemeye devam edecektir. Yalnız bu gelişmeler Türkiye nin emperyalistleştiği, artık emperyalist bir ülke olduğu vb. anlamına da gelmez/gelmemelidir. 27.10.2009

İki Barış Grubu geldi Barış olacak mı? halkların kardeşliği için Abdullah Öcalan ın Kürt sorununda yaşanılan tıkanıklığı aşmak için gönderilmesini istediği barış grupları Kandil ve Mahmur dan geldi. 28 Ekim de Avrupa dan geleceği ilan edilen 3. Barış Grubu nun gelişi ise, yaratılan şovenist ortam sonucu hükümet tarafından ertelendi. 19 Ekim Pazartesi günü Mahmur dan gelen 4 ü çocuk 26 kişi ve Kandil den yola çıkan 8 gerilla Habur Sınır Kapısı ndan giriş yaptı. Habur Sınır Kapısı nda özel görevli savcılar tarafından sorgulanan gruptan beş kişi tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. Basına yansıyan bilgilere göre, beş kişi üçü Kandil den, ikisi Mahmur dan gelmişti- ifadelerinde önderlik ve sayın Öcalan kelimesi geçtiği için tutuklanmaları istemiyle mahkemeye sevk edildi. Beş kişi Hakim önünde diğer 29 kişinin verdiği ifadeyi tekrarladıkları için serbest bırakıldılar. (Bir iddiaya göre, Hakim sayın Öcalan kelimesini ifadeye koymadı.) 34 kişinin ortak verdiği ifade şöyle: Öcalan ın çağrısı var. Demokratik açılıma ve Kürt sorununun barışçıl çözümüne katkı sunmak amacıyla kendi irademle Türkiye ye geldim. (21 Ekim Çarşamba, Taraf) Gruba talep etmemelerine Gelişimizin, 221. Maddeden yararlanma gibi bir amacı yoktur. Başta akan kanın durması, anaların ağlamaması ve barış içinde ortak yaşam zeminini güçlendirmek amacıyla kendi özgür irademizle yola çıktık. Bu adımımızda da görüldüğü gibi, sorunun kaynağı değil, çözümün tarafıyız. demelerine rağmen, etkin pişmanlık yasasını düzenleyen TCK 221. Maddesi uygulandı. Kendilerine Barış ve Demokratik Çözüm Grubu adını veren grup, taleplerini içeren bir mektubu, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı na vermek üzere beraberinde getirdi. 34 kişi Habur Sınır Kapısı nda 24 saatten uzun bir süre kendilerini karşılamak için bekleyen on binlerce kişi tarafından karşılandı. Habur yakınındaki tır alanında ses aracı üzerine çıkan Barış Grubu üyeleri kitleye konuşmalar yaptı. Silopi den Amed e yüz binler tarafından sevgi seli karşılanan Barış Grubu, Amed de yüz bin kişinin katıldığı mitinge katılarak konuşmalar yaptılar. Yüz binlerce kişinin barış grubunu karşılaması, yürüyen savaşın bitmesini talep etmesi, barış grubu şahsında barış istemini dile getirmesi savaş lobisini rahatsız etti. Yürüyen savaştan beslenenler, bir grup savaş rantçısının temsilcileri tepki vermekte gecikmediler. Bahçeli, PKK Türkiye ye değil, AKP PKK ya teslim olmuştur. AKP nin Kandil kadrolarıyla girdiği pazarlığın verdiği cüret ve küstahlık, bu rezalette bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır. Hıyanet ve dalalet içindeler. tavrını takındı. Baykal, Açıkça görülmüştür ki İmralı dan gönderilen yol haritası uygulamaya konulmuştur. İmralı muhatap alınmıştır. dedi. Başbakan Erdoğan önce, 34 kişinin gelmesini sevindirici bir gelişme olarak gördüğü nü belirtirken, Burada ben gerek dağdakilere gerek Mahmur kampında olanlara gerek Avrupa da olanlara, hepsine çağrımı yineliyorum; vakit yitirmeden ülkelerine dönmelerini tavsiye ediyorum. çağrısını yaptı. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 34 kişinin gelmesinin eve dönüş sürecinin bir parçasını olduğunu, ilk planda küçük gruplar halinde 100 kişinin veya 150 kişinin dönüşünü beklediklerini açıkladı. Savaştan beslenenlerin yaptığı kışkırtma sonucu şovenist histeri yaratıldı. Şehit aileleri sokağa döküldü. Çeşitli yerlerde DTP binalarına, Kürtlere saldırılar yapıldı/yapılıyor. Genelkurmay Barış Grubu nun 5

karşılanması törenlerini eleştirerek Yaşananların kabulü mümkün değil açıklamasını yaptı. Savaştan beslenenler, ordu ve medyanın yarattığı histeri sonucu olarak başlangıçta ılımlı tavır sergileyen hükümet çark etmek zorunda kaldı. Başbakan, Hükümet üyeleri DTP yi suçladı. Başbakan Erdoğan, Bu son şans. Arzu etmeyiz ama bu işi tamamen sil baştan yaparız, diyerek DTP yi süreci sabote etmekle, provokasyon zemini hazırlamakla suçladı. Barış Grubu nun yüz binler tarafından karşılanmasını eleştiren Başbakan, aynı görüntülerin yaşanılmasına izin verilmeyeceğini, oluşan hassas ortamı gerekçe göstererek Avrupa dan gelecek barış grubunun gelişinin ertelendiğini açıkladı İki Barış Grubu nun gelmesi ve serbest bırakılması, gelişen gelişmeler, yapılan tartışmalar konusunda şunları vurgulamak istiyoruz: *Adına ne denilirse denilsin Kürt açılımı, demokratik açılım, milli birlik projesi - açılım işlemeye başlamıştır. Açılım siyaseti, hükümet ile Genelkurmay arasında sorunun çözümü için PKK yı açıkça muhatap almadan belirli siyasi adımların atılması yönünde bir anlaşma yapılmasından sonra devreye sokuldu. *Barış Grubu nun serbest bırakılması, gelecekte süren savaşın durdurulması açısından küçümsenmeyecek önemli bir adımdır, olumludur. *Barış Grubu nun pişmanlığı düzenleyen TCK nın 221. Maddesi nden istenilmemesine rağmen yararlandırılması, önümüzdeki dönemde yapılacak kimi yasal düzenlemelerin ön adımıdır. Bu yasal değişiklikler yapılırken, af kavramı kullanılmayacak, eve dönüşü kolaylaştıracak düzenlemeler yapılacaktır. *Barış Grubu serbest bırakılırken içeride de şunlar yapıldı, yapılıyor. Orduya sınır ötesi operasyon yetkisi veren tezkerenin süresi bir yıl daha uzatıldı. Operasyonlar hız kesmeden sürüyor. Polise taş atan çocuklara örgüt üyeliği suçundan ceza veriliyor. DTP liler tutuklanmaya/gözaltına alınmaya devam ediliyor. Erzincan da PKK ya eleman kazandırma çalışmaları yürüttükleri gerekçesiyle 15 kişi tutuklandı. Ekim ayında yapılan 7 saat 40 dakika süren MGK toplantısında, açılım sürecine vurgu yapılmadan teröre karşı mücadelenin sürdürülmesi ne karar verildi. Bu listeyi uzatmak mümkün. Bu çifte standartçılığın temelinde egemenler arasındaki iktidar dalaşı, yargıda Kemalistlerin egemenliğinin yatmasının yanı sıra, savaştan beslenen kesimlerin süreci baltalama çalışması da var. Barış 6 halkların kardeşliği için Grubu nun gelmesi sonrasında yaratılan şovenist histeri, açılım sürecinin sancılı geçeceğinin, inişliçıkışlı olacağının, savaştan beslenen kesimlerin oldukça güçlü olduğunun göstergesidir. *İşçilerin, emekçilerin yürüyen savaştan hiçbir çıkarı yoktur. Akan kanın durması, yürüyen savaşın son bulması haklı taleplerdir. İşçi sınıfının kendi gerçek sorunları ile yüzleşmesi için savaşın durması gerekliliktir. Savaşın durması şovenizm zehiri ile zehirlenen sınıfın süreç içinde kendi sorunları ile yüzleşmesini sağlayacaktır. *Ne DTP nin/pkk nın istediği çözüm, ne de burjuvazinin barışçı çözüm iddiasındaki kesiminin de çözümü, Kürt ulusal sorununu çözmeyecektir. Emperyalizm çağında ulusal sorunun gerçek çözümü, ancak proletarya önderliğinde devrimle mümkündür. *Kürt sorunun varlığı ve bu sorunun Türkiye nin en önemli sorunu olduğu devlet tarafından resmen kabul edilmiştir. Açılım siyaseti bu anlamda devlet siyasetidir. Bu siyasete karşı çıkan/direnen, yürüyen savaştan beslenen önemli bir kesim vardır. Bu kesim önümüzdeki süreçte süreci sabote etmeye çalışacaktır. Yürüyen savaşın durması bir anda olmayacak, uzun sancılı bir süreç gerekecektir. Bu süreçte cinayetlerin artması, operasyonların devam etmesi, DTP ye saldırıların sürmesi, savaşın tırmandırılması vb. şaşırtıcı olmayacaktır. *Yürüyen savaş dursa da, PKK nın istediği temelde kimi kültürel haklar alınsa da, Kürt ulusal sorunu gerçek anlamda çözülmeyecektir. Kürt ulusunun varlığı kabul edilse de, kimi demokratik hakları verilse de, bütün bunlar söylendiği gibi Kürt sorunun çözüleceği, barış olacağı, gerçek ve özgür birlik olacağı anlamına gelmez. Bütün bu değişikliklerin gerçekleştiği ortam düne göre olumlu olsa da, Kürt ulusu üzerinde ulusal baskı sürecektir. Zoraki birlik sürecektir. Kürdistan ın bölünüp parçalanması tarihi haksızlığı sürecektir vb. Kürt ulusunun kendi kaderini tayin edeceği özgür şartların yaratılması, zoraki birliğe, ulusal baskıya son verilmesi, uluslar ve halklar arasında eşit, özgür birliğin yaratılması için TC devletinin işçi sınıfı önderliğinde demokratik halk devrimi ile yıkılması, yerine işçilerin, köylülerin iktidarının kurulması mutlak gerekliliktir. Ulusal sorunu gerçek anlamda çözecek olan güç işçi sınıfı önderliğindeki devrimdir! 27 Ekim 2009

Barış İçin Samimiyet ve Cesaret konferansı yapıldı Türkiye Barış Meclisi Mersin Kongre Merkezinde Barış İçin Samimiyet ve Cesaret konferansı düzenledi. 17 Ekim de üç ayrı oturum olarak düzenlenen konferansta akademisyenlerden gazetecilere, siyasetçilerden insan hakları savunucularına kadar birçok konuşmacı yer aldı. Sabah saat 10 da başlayan konferansın açılış konuşmasını TBM üyesi Celal Temel yaptı. Temel TBM nin kuruluş sürecini ve bugüne kadar yaptığı çalışmaları özetledi. Celal Temel konuşmasında savaşın nedeni olarak haksızlıkları göstererek, haklı denilen savaşların dahi artık son bulması gerektiğini belirtti. Ayrıca II. Dünya Savaşının yarattığı tahribattan dolayı tarafların birbirleri ile bir daha savaşmayacaklarını, yeni iç savaşların olmayacağını, faşizmin tekrar dünyaya egemen olmayacağını savundu. Kafkaslarda ve Balkanlarda savaşların son bulduğunu vb. belirtti. Oysa Temel Ortadoğu ya, Afganistan a, Irak a hiç değinmedi. Ve dünyada şimdi yürüyen savaşlara bile bakmak Temel in bu iddiasının ne kadar temelsiz olduğunu gösteriyor. Açılış konuşmasından sonra ilk oturuma geçildi. Birinci oturumda Avukat Özgür Sevgi Göral, İstanbul Barosu eski Başkanı Avukat Yücel Sayman ve DTP Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş yer aldı. İlk konuşmayı yapan Özgür Sevgi Göral Anayasanın hukuki, teknik değil, siyasi bir metin olduğunun altını çizerek konuşmasına başladı ve bugünkü anayasanın 1924 Anayasasının temeli olduğunu, bu anlamıyla temel olarak Türkiye nin hala 1924 Anayasası ile yönetildiğini söyledi. Göral 1924 Anayasasının etnik anlamda Türkler, Türkleştirilecek olanlar (Kürtler, Araplar ve diğer Müslüman azınlıklar) ve diğerleri (Gayri Müslimler, Türkleştirilmeyecek ve pratikte sürülen, katledilen Ermeniler, Rumlar vb.) olarak Türkiye yi üçe böldüğünü, ülkede ordunun vesayetinin olduğunu, Militarizmin toplumu etkisi altına aldığını açıkladı. Ayrıca iddia edilenin tersine 1961 Anayasasının darbe anayasası olduğunu, bu anayasa ile ordu vesayetinin kurumsallaştığını, 1982 Anayasasının ise bu durumu daha da ileriye götürdüğünü belirtti. Göral 1982 Anayasasını gündelik faşizmin metni olarak niteledi. Yücel Sayman ise konuşmasında Yargı Reformuna değinerek, bu reformun ileri bir adım olduğunu ancak milletvekillerinin özgür olmadığı, kendi kendilerini bile temsil edemedikleri Türkiye de bu reformun işlemeyeceğini söyledi. Sayman yeni bir anayasa için kendi önerilerini sıraladı. Selahattin Demirtaş ise konuşmasında DTP nin yeni bir anayasa hazırlanmasından yana olduğunu ancak AKP nin bu meclisle yeni bir Anayasa yapılamaz diyerek buna yanaşmadığını ve anayasa değişikliğini gelecek döneme bıraktığını söyledi. Açılım sürecinin de AKP ve devlet tarafından resmi tezin pompalanması için kullanıldığını anlattı. Ayrıca DTP olarak tüm kesimlere Demokratik Cumhuriyet yaratma isteğimizi yeteri kadar anlatamıyoruz dedi. Selahattin Demirtaş 90 lardaki ulus-devlet talebinden ileriye doğru Demokratik Cumhuriyet talebine gelindiğini ve bu talebe devrimci-ilerici aydınlardan, hareketlerden öğrenilerek, tartışılarak gelindiğini söyledi. Ayrıca yeni gelecek olan barış grupları hakkında da 99 daki gibi olmayacağını seziyoruz dedi. Demirtaş konuşmasını yeni bir anayasa için önerilerini sıralayarak bitirdi. Bu öneriler Anayasadan etnik kimliklerin çıkarılması, resmi dili Türkçenin yanı sıra kamusal alanda diğer dillerin kullanılabilmesi, Kürtçe eğitim yapılabilmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi vb. DTP kapatılırsa ne olabilir sorusuna da Demirtaş bize herhalde halk aynı görevi vermez, iş başka yere gider şeklinde cevap verdi. Öğleden sonraki ikinci oturumun başlığı ise Çözüm önerileri ve DKÖ lerinin ve STK lerin rolü idi. Bu oturumda TİHV Yönetim Kurulu üyesi Coşkun Üsterci, Gazeteci-Yazar İnci Hekimoğlu, Diyarbakır Ticaret Odası Başkanı Galip Ensarioğlu ve KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek yer aldı. Oturumu Yazar Adil Okay yönetti. Coşkun Üsterci AKP nin zikzaklar çizdiğini ancak artık geri dönülemez bir noktaya gelindiğini belirtti ve çok güçlü sol-demokrat bir hareketin olmadığını söyledi. İnci Hekimoğlu ise konuşmasında Ordunun vesayetinden bahsederek TV8 de çalıştığı bir dönemi anlattı. TV8 de yapılan haberlerde PKK ve Öcalan dan bahsedilirken bu isimlere bölücü örgüt, terörist, bölücübaşı vb. ön ek yapılmadığını, bir süre sonra ise Genelkurmay dan haberlerde PKK ve Öcalan dan bahsedilirken, bu isimlerin nasıl kullanılması gerektiği yönünde bir uyarı faksı geldiğini söyledi. Buna rağmen Türkiye de medya dilinin de yavaş yavaş değiştiğini belirtti. Galip Ensarioğlu halkların kardeşliği için 7

güncel 8 konuşmasında Türkiye nin enerji koridoru rolünü istlendiğini ve bu koridorun güvenli olmasının zorunlu olduğunu, Irak ta Kürdistan ın kurulmasını ve ABD nin burayı üs olarak kullandığını, ABD ve İngiltere nin Türkiye yi AB ye sokma gayretinde olduğunu, Rusya nın eski gücünü toplayarak Türkiye üzerinden dünyaya açılmaya çalıştığını açıklayarak, bu nedenlerden dolayı Demokratik Açılık sürecinin Türkiye için bir zorunluluk haline geldiğini söyledi. KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek ise Kürt nüfusunun büyük çoğunluğunun emekçi olduğunu belirterek konuşmasına başladı. Şimşek Kürt sorununun emek mücadelesinin önünü tıkadığını ve bu nedenle çözülmesinin önemli olduğunu söyledi. Ayrıca DTP ye ve KESK e yapılan saldırıları göstererek AKP nin samimiyetsizliğini anlattı. Şimşek bu sürecin arkasında tasfiye olsa dahi süreci desteklemek ve oyunları bozmak, onları samimiyete ve cesarete davet etmemiz gerekir dedi. Coşkun Üsterci ise konuşmasında Yurtta Sulh Cihanda Sulh sözünün arkasında Ermeni katliamının, Rumların sürülmesinin, Kürtlerin katledilmelerinin, Kore ye, Somali ye, Afganistan a asker göndermenin üzerine kurulduğunu, bu kavramın büyük bir aldatmacadan ibaret olduğunu söyledi. Üçüncü oturumda Mersin İhracatçılar Birliği eski Başkanı Abdullah Ayan, TBM üyesi Ayla Yıldırım ve Gazeteci Murat Çelikkan konuştu. TBM üyesi Ayla Yıldırım Abdullah Öcalan ın yol haritasının avukatlarına teslim edilmesi ve tartışılması gerektiğini söyledi. Murat Çelikkan da konuşmasında yaşanan olumsuzlukları sıralayarak kara bir tablo çizdi, ardından olumlu gelişmelerden bahsetti. Çelikkan konuşmasında Çözüm için yol haritası zor değil, talepler değişmedi ki dedi. Oysa Demirtaş ın da konuşmasında değindiği gibi Kürt hareketinin talepleri değişti. Özellikle 90 lı yıllardan sonra talepler ciddi bir değişime uğradı. Kürt Ulusal Hareketinin ilk talebi ayrı bir devlet kurmak idi, sonradan ise demokratik konfederasyon talebi geliştirildi, oysa gelinen aşamada sadece yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve diğer hak talepleri var. Konferans, oturumların ardından kapanış konuşması ile son buldu. Konferansta verilen aralarda YDİ Çağrı gazetesinin dağıtımı yapıldı. 19.10.2009 O Kağıt parçası bulundu! 12 Haziran da Taraf Gazetesinde AKP yi ve Gülen i Bitirme Planı başlığı altında yayınlanan İrticayla Mücadele Eylem Planı belgesi ortalığı karıştırmıştı. Gelişmelerin gösterdiği gibi Deniz Kurmay Albay Çiçek imzalı, gizli ibareli İrticayla Mücadele Eylem Planı, Genelkurmay da emir-komuta zinciri içinde hazırlanmıştı. Orduya toz kondurmayanlar, postal yalayıcıları belgenin sahte olduğunu ve TSK yı yıpratmak için hazırlanmış bir belge olduğu tezini işlediler. Genelkurmay Askeri Savcılığı kısa süre içinde yaptığı çok derin (!!) ve çok yönlü araştırma sonrası kovuşturmaya yer olmadığı kararını verdi. Askeri Savcılığın kararı açıklandıktan iki gün sonra, 26 Haziran da ise Genelkurmay Başkanı, yanına TSK nin tüm yönetim kademesini, Kuvvet Komutanlarını, Jandarma Genel Komutanını, Genel Kurmay ikinci başkanını ve 30 a yakın generali de alarak Genel Kurmay Başkanlığı salonunda yaptığı basın toplantısında esmiş-gürlemişti. Genelkurmay Başkanı basın toplantısında, Genel Kurmay da görevli bir albayın -Dursun Çiçek- imzasını taşıyan ve andaki hükümeti yıpratma ve yıkma planı olan bir belgeyi önemsizleştirip, adeta hiçbir değeri olmayan ve Türkiye yi boş yere uğraştırıp, oyalayan bir kağıt parçası olarak değerlendirip, hiçleştirmişti. Bu durumda, bugün biz bu kağıt parçasının birileri tarafından TSK yı yıpratma ve karalama amacıyla hazırlandığını değerlendirmekteyiz. tavrını takınan Başbuğ; Bu kağıt parçası kimler tarafından ne amaçla hazırlandı? Bunu bulun! diyerek savcılara emir vermişti. Sahte olduğu iddia edilen, TSK yı yıpratma ve

karalama amacıyla hazırlandığı söylenilen kağıt parçası nın gerçek olduğu ortaya çıktı. 26 Ekim Pazartesi günü Taraf gazetesinde, altında Albay Dursun Çicek in imzası bulunan İrticayla Mücadele Eylem Planı belgesinin orijinalini bir ihbar mektubuyla Ergenekon savcılarına gönderen ismi açıklanmayan subayın ihbar mektubu yayınlandı. Subay mektubunda belge Taraf Gazetesinde yayınlandıktan sonra Genelkurmay da yapılan temizlik çalışmasını ayrıntılarıyla anlatıyor: Sayın Savcım, İrticayla Mücadele Eylem Planı basında yer alır almaz, erken davranarak söz konusu evrakın aslını gizlice dosyalandığı klasörden aldım. Belgenin aslının yerinde olmadığı anlaşılınca önce bir kriz yaşandı. Ancak daha sonra belgenin ele geçmesinden korkan bir cunta mensubu tarafından imha edildiği görüşü benimsendi. Nitekim (Genelkurmay Başkanı) Org. İlker Başbuğ, belge hakkındaki basın açıklamasını aslının imha edildiğine kanaat getirdikten sonra yaptı... Sayın Savcım, İrticayla Mücadele Eylem Planı nın medyaya yansımasından sonra Genelkurmay Karargâhı nda yaşanan diğer gelişmeleri özetlemek istiyorum: 1) Genelkurmay Başkanlığı olaydan, söz konusu belgenin medyaya yansıdığı gün sabah saat 04:30 itibarıyla Genelkurmay İletişim Daire Başkanlığı vasıtasıyla haberdar olmuştur. 2) İKK ve Güvenlik Daire Başkanı Tümg. M. Mutlu Arıkan ve beraberindeki bir Bnb. Olayın olduğu sabah olayı incelemek üzere Bilgi Destek Daire Başkanlığı na geldiklerinde, Bilgi Destek Daire Başkanlığı nda görevli Alb. Çiçek in haricindeki diğer iki şube müdürünün mesai başlangıcından önce Dz. P. Kur. Alb. Dursun Çiçek in şubesinde bilgi ve belge temizliği yaptıklarına şahit olmuşlardır. 3) Aynı gün mesai başlangıcında Alb. Dursun Çiçek e Tümg. M. Mutlu Arıkan tarafından Bunu siz mi hazırladınız? diye sorulmuştur. Alb. Çiçek panik içerisinde inkâr ederek, Bunu biz yapmadık, bizim dairenin işi değil deyince, Tümg. Arıkan Sen onu bırak, ben sana bu şekilde hazırlanan yüzlerce belge gösteririm, sen bana bu belgenin nereden sızdığını söyle! diyerek tepki göstermiştir. 4) Bu olay anında hiçbir mahkeme kararı alınmamıştır. Hiçbir gözaltı gerçekleşmemiştir ve hiçbir ifadeye başvurulmamıştır. Belgeyi tespite yönelik ciddi hiçbir araştırma yapılmamış, gayri ciddi bir şekilde davranılmıştır. 5) Sivil savcılığın olaya el koyması hususu gündeme gelince, Alb. Çiçek in bilgisayarı, ilgili şubedeki bütün bilgisayarlar ve ilgili server (ana bilgisayar) dahil her şey alınmıştır. Alınan tüm bilgisayarlar özel programlarla 35 kez geri getirilemeyecek şekilde silinmiştir. Bu işlemler 19-20-21 Haziran 2009 tarihlerinde cuma, cumartesi ve pazar günü gizli bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Silinen bilgisayarların Genelkurmay MEBS Başkanlığı nda kayıtlı numaraları: 41440, 34218, 24187, 20245, 24159, 27861, 34331, 24251, 24040, 38534, 29595, 24551, 29653, 24532, 39198, 13924, 13920, 16118, 16110, 539337, 121561, 224259, 321609, 421624, 41510, 29816, 24045, 34359, 41520, 24362, 41401, 24749, 38537, 24242 dir. Bilgisayarlar ve hard diskleri savcılığa tüm temizleme işlemlerinden geçirildikten sonra gönderilmiştir. Daha sonra bu bilgisayarlar başka birimlere kaydırılmıştır. 6) Alb. Çiçek in ve ilgili şubenin bilgisayarlarını inceleme ve temizleme işleminde Genelkurmay MEBS Muharebe Elektronik Bilgi Sistemleri Okulu) Başkanlığı nda görevli Ütğm. Fatih Karacaer ve Deniz Kuvvetleri MEBS Başkanlığı nda görevli Ütğm. Berrin Şahin (Gnkur. As. Sav. Yrd. As. Hak. Yzb. Volkan Şahin in eşi) görev almıştır. 7) Alb. Çiçek in evinin aranma işlemi belgenin basında yer almasından beş gün sonra göstermelik bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Genelkurmay Askeri Savcı Yardımcısı As. Hak. Yzb. İ. Volkan Şahin aramaya ciddiyet kazandırmak için evde tam 5-6 saat vakit harcamış, hiçbir arama yapmamış ve bir şey bulmadan dönmüştür. Yavuz hırsız misali sayın Askeri Savcımız, Bilgi Destek Daire Başkanlığı na geldiğinde Biz personelimizi böyle koruruz diyerek tavrını açık bir şekilde ortaya koymuştur. 8) Aynı şekilde Genelkurmay Karargâhı ndaki tüm kâğıt imha makineleri bir araya toplanarak, hukuki açıdan sıkıntı oluşturacak 40 torbaya yakın evrak (kâğıt parçaları) bu makinelerde kırpılarak ve akabinde yakılarak deliller yok edilmiştir. Bahse konu işlemlerde görev alan erbaş ve erler de dahil olmak üzere tüm personel uygun(!) bir şekilde uyarılmışlardır. Evrak imhasında görev alan erbaş ve erlere ait isim listesi EK-Ç de sunulmuştur. 9) Alb. Dursun Çiçek ve ekibinin hazırladığı İrticayla Mücadele Eylem Planı belgesinin TSK ya ait olmadığını raporlamak ve belgenin yazım teknikleri açısından sahte olduğunu ispata yönelik; Bilgi Destek Harekâtı ve Gayri Nizami Harp Teknikleri hakkında deneyimli, akademik eğitim ve karar tecrübesine sahip bir perso- güncel 9

güncel 10 nelin başkanlığında bilirkişi heyeti oluşturulmuş ve kamuoyunun, belgenin sahte olduğunu algılamasına yönelik, göstermelik bir rapor hazırlanmıştır. Ancak gerçek, bilirkişi heyetinin dediği gibi değildir. Gnkur. İsth. Bşk.lığı nda olduğu gibi Gnkur. Bilgi Destek Daire Başkanlığı ndaki mevcut uygulamada; özel içeriği bulunan evrakların (hükümet, irtica, şahıslar, STÖ vb. hukuki açıdan sıkıntılı evraklar) üzerinde TSK ya ait olduğunu gösterir hiçbir ibare bulunmaz; a. Değişik yazı fontları ve puntoları kullanılır, b. Kapak yazısı ile eki bir araya getirildiğinde kapakla ekin birbirinin devamı olduğunu gösterir hiçbir ifade bulunmaz. c. Özel içerikli eklerin üzerine gizlilik derecesi, imza bloğu, kontrol-güvenlik numarası, evrak numarası gibi TSK ya ait ibareler yer almaz. (Gnkur. Bşk.lığı nın MİT ve EGM den (Emniyet Genel Müdürlüğü) şahıslar (sivil) hakkında yapılan yazışmalarda bu görülebilmektedir. ç. Bilgi notları saklanırken kapağı ayrı bir yerde, bilgi notu ayrı bir yerde saklanır. Böylece bilgi notu TSK ya ait olmayan bir yazıymış gibi görülebilmektedir. d. Bilgi notunun hangi kapağa ait olduğunun belirlenmesi ise tarih, saat grubu, bilgi notu ve kapağına aynı numaranın verilmesi gibi yöntemlerle yapılmaktadır. e. Buradan da anlaşılıyor ki andıç, eylem planı, bilgi notu gibi çalışmalarda herkes kendine göre bir usul ve tarz belirleyebiliyor. 10) İrticayla Mücadele Eylem Planı nın sızmasından hemen sonra, benzer belgelerin sızmasını önlemek üzere, özellikle Alb. Dursun Çiçek in (E.) Org. Hurşit Tolon a gönderdiği iletinin basında yer almasını müteakip, bilgi güvenliği konusunda Gnkur. II inci Bşk. Org. Hasan Iğsız imzasıyla Gnkur. Bşk.lığı nın 24 Haziran 2009 tarihli, İSTH: 2240-57172-09/İKK ve Güv. D. Bil. Güv. Ş. Sayılı ve Bilgi Güvenliği Tedbirleri konulu bir emir yayımlanmıştır. Bu emirde; a. Evraklara güvenlik kontrol numaraları üç defa basılacak. Birincisi konu ve evrak numarasına gelecek, ikincisi metne, üçüncüsü ise imza blogu ve imza üzerine gelecek şekilde olacak, b. Bilgisayar ortamındaki yazışmalarda kesinlikle yazı bittikten sonra arz ederim, ad soyad, görev gibi ifadeler olmayacak, c. Hiçbir evrakta ıslak imza taranarak bilgisayara yüklenmeyecek, elektronik imzalı olarak gönderilecek, ç. İnternette elektronik postalarda isim kullanılmayacak, d. Karargâhlardaki internet bilgisayarları ve dizüstü bilgisayarlar sınırlandırılacak gibi ifadeler yer almıştır. Bu emirden de anlaşılıyor ki, bu belgenin ortaya çıkması TSK yı çok zor durumda bırakmış bu tür olayların tekerrür etmemesi için gerekli önlemlerin alınması istenmiştir. Sayın Savcım, beni bu çalışmaya sevk eden gerekçe Alb. Çiçek ve ekibinin hazırladığı İrticayla Mücadele Eylem Planı nın ele geçirilmesi ile başlayan süreçte Genelkurmay ın, belgenin TSK yı yıpratmak adına hazırlanmış olduğu ön kabulü ile belgenin sahteliğini ispatlama çabaları olmuştur. Burada onur kırıcı olan şey sayın Genelkurmay Başkanımızın medyanın karşısına çıkıp kamuoyunda kafaları karıştıran hususlara cevap vermekten ziyade kendini savunma refleksiyle belgenin aslını bulabilecek olmasına rağmen alaycı bir üslupla Bu bir kâğıt parçasıdır demesidir. Ayrıca yargıyı hiçe sayarak ve emir verici bir tavırla, Bu belgenin gerçekliğini değil, kimin yaptığının bulunmasını istiyorum ifadesidir. (26 Ekim 2009, Taraf Gazetesi) Gerçek anlamda burjuva demokratik bir ülkede bunların olması halinde ertesi gün, belgeyi hazırlayanlar, imha edenler, parlamentoda çoğunluğu oluşturan bir partinin kurduğu hükümeti darbe ile devirmeye çalışanlar, cunta faaliyeti içinde yer alanlar vb. kapı önüne konulurdu. Ama burası Türkiye! Türkiye de ordu siyasetin en önemli ve evet belirleyici aktörüdür. Genelkurmay başkanı devletin gerçek başıdır! TSK emir komuta zinciri içinde gerçekleştirilen klasik ve post modern darbeler konusunda olduğu gibi, emir komuta zinciri dışında kendilerine misyon yükleyen tek tek subay ve subay gruplarının hazırladığı darbe planları ve girişimleri konusunda da oldukça zengin deneyimlere sahiptir. Darbe geleneğine sahip, siyasetin en önemli aktörü, devletin gerçek sahibi olan orduya dokunmak bugün ki güçler dengesinde mümkün görünmüyor. Bu nedenle Askeri Savcılığın açtığı soruşturma daha önceki soruşturmada olduğu gibi- kovuşturmaya gerek olmadığı aksi de mümkün değil- kararı ile sonuçlanacaktır. Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, belgenin aslı çıkarsa gereği yapılır demişti. Gereğinin yapılıp yapılmayacağını birlikte göreceğiz. 27 Ekim 2009

Okmeydanı SSK da direniş var güncel Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde DİSK e bağlı Dev Sağlık İş Sendikasına üye oldukları için işten atılan işçileri direnişlerinin 24. gününde ziyaret ettik. Hastane içerisinde Emin Ticaret adlı taşeron bir şirkete bağlı hasta bakıcısı olarak çalışan işçilerden 18 i sendikalaşma sürecinde elebaşı olarak damgalanıp 2 Ekim de işten atıldı. 18 işçiden 4 tanesi kadın işçi. Direniş yerinde bulunan kadın işçilerle yaptığımız söyleşide işçiler yaşadıkları süreci bizimle paylaştılar. İşçiler, hastane içerisinde bulunan çok sayıda taşeron şirketten birinin bünyesinde son derece zor koşullarda çalıştırılıyorlar. Asgari ücret alan işçilerin maaşları doğru dürüst ve zamanında ödenmiyor. İşçilerin sigortaları doğru dürüst yatırılmıyor. Daha önce hasta bakıcılığı yapan işçilere son dönemde temizlik işleri de yaptırılıyor. Yasal hakları olan ücretli izinden yararlandırılmıyorlar. Hasta olan işçiler işten atılıyor... Tüm bu hak gasplarının ve kötü çalışma koşullarının ardından işçiler daha iyi çalışma koşulları için sendikaya üye oluyorlar. Ardından ücretlerini alamayan işçiler 300 kişilik bir grupla hastane önünde bir eylem gerçekleştiriyorlar. O zamana kadar para olmadığını söyleyen işveren aynı günün akşamı tüm işçilerin iki aylık maaşlarını hesaplarına yatırıyor. Sendikalı oldukları için işten atılan 18 işçinin yanı sıra içerideki sendikalı işçilere de baskı yapılıyor. Direnişte olan işçi arkadaşlarının yanına gelenler işten çıkarılmakla tehdit ediliyorlar. Direnişleri süresince herhangi bir baskıyla karşılaşıp karşılaşmadıklarını sorduğumuz kadın işçiler hastane yetkilileri tarafından şimdiye kadar ciddi bir müdahale ile karşılaşmadıklarını fakat son dönemde polisin hastane önüne getirilerek bekletildiğini ve kendilerine bu yolla gözdağı verilmek istendiğini belirttiler. Mücadelelerinin haklılığına inanan kadın işçiler aileleri tarafından da desteklendiklerini ve bu desteğin kendilerine daha da güç kattığını söylediler. Hastane yetkililerinin ve taşeron patronunun direnişin bu kadar devam edeceğini beklemediklerini, bunlar üç gün dayanmaz diye düşündüklerini fakat direnişin halen devam ettiğini vurgulayan işçilerin yüzlerindeki haklı gururu görebiliyorduk. Hastane önünde bekleyen işçiler sabah işe girişte, öğle aralarında ve akşam paydoslarında olmak üzere kendi deyimleriyle günde üç öğün taleplerini haykırdıkları eylemler gerçekleştiriyorlar. Tüm emekten yana olan kesimlerin desteğini bekleyen işçilerin tek istedikleri daha iyi çalışma koşulları ve sendikalı olarak tekrar işbaşı yapmak. İşverenin tutumu ile ilgili bir gelişmenin olup olmadığını sorduğumuz işçiler geçen günlerde hastanenin başhekimi ile sendika başkanı Arzu Çerkezoğlu arasında bir görüşme olduğunu fakat henüz bir sonuç alamadıklarını söylediler. Ziyaretimiz için bizlere teşekkür eden işçilerin yanından ayrılırken 3 Kasım da Mecidiyeköy deki Figaro düğün salonunda bir dayanışma etkinliği düzenleyeceklerini hatırlatarak herkesi bu etkinliğe katılarak kendilerine destek olmaya çağırıyorlar. Bizler de bu çağrıyı paylaşıyor tüm okurlarımızı hastane işçilerinin yanında olmaya, onlara yalnız olmadıklarını göstermeye çağırıyoruz. Kahrolsun ücretli kölelik düzeni! Kasım 2009 11

güncel Sendikal Özgürlük Hareketi nden basın açıklaması Levent te bulunan Yapı Kredi Plaza önünde Sendikal Özgürlük Hareketi bir basın açıklaması yaptı. IBM in sendikal örgütlenme üzerindeki baskıları protesto edilirken, aynı zamanda sendikaların anti demokratik uygulamaları, sendika bürokrasisi de protesto edildi. Basın açıklamasında şöyle denildi. Karşımızda bir taraftan 12 Eylül den kalma yasalar ve bu yasaları kullanan işverenler var. Diğer tarafta da bu ikisinin arasına sıkışmış sendikalar ve bürokrasileri durmakta. Dar alanda çözüm arayışları, uzun dönemli stratejinin olmaması, 30 senelik cunta yasalarına karşı bir mücadele zeminin kurulamamış olması, sendikalarda anti demokratik uygulamalara ve ağalığa prim verilmesi, tabanın sesine kulak verilmemesi, sendikalar arası işbirliklerin yok olması, kişisel çıkarların toplum çıkarlarının önüne geçmesi, ve daha pek çok olumsuzluk bugün sendikal örgütlenmenin önündeki engellerdir. Sendikal örgütlenmeler elbette bizler için kaçınılamaz ve yegane çözümdür. Ancak, bu sürecin en az hasarla atlatılması için tüm sendikalar ve diğer demokratik oluşumların, tabanlarının sesini dinleyerek, gerekirse kişisel fedakarlıklar da bulunarak, tek ses ve tek yürek olarak makro çözümler oluşturması, ve bu çözümleri bir plan dahilinde acilen uygulamaya geçirmesi gerekir. Sendikaların anti demokratik uygulamalarını eleştirmek, sendika bürokrasisine karşı mücadele yürütmek, sınıf sendikacılığı perspektifli mücadele etmek görevdir. Bu yapılırken günümüzde sendikalar dışında alternatif platformlar oluşturmaktan, zaten güçsüz olan sendikal örgütlenmeyi daha da güçsüzleştirmekten kaçınılmalıdır. Yapılması gerekli olan sendikalar içinde kalarak, oluşturulacak sendika fraksiyonları temelinde sendika bürokrasisine karşı uzun vadeli mücadele etmektir. Bu mücadele gizli olmak zorundadır. Sendikalar içindeki mücadele, sendika yönetimlerinden sendika ağalarının uzaklaştırılması, sınıf mücadeleci işçilerin sendika yönetimlerine gelmesi noktasına vardığında, sendika ağaları arpalıklarını demokratik yarış sonucu terk etmeyecek sendikaları bölecektir. Basın açıklamasına, Sinter Metal, ATV, Entes, Kurtiş işçileri de katılarak destek verdi. Basın açıklaması sırasında Yaşasın IBM direnişimiz!, IBM işçisi yalnız değildir!, Sendika hakkımız engellenemez!, İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!, Kahrolsun sendika ağaları!, Yaşasın örgütlü mücadelemiz!, Yılgınlık yok direniş var! sloganları atıldı. 20 Ekim 2009 12

Çocuklara kıymayın efendiler Lice nin Şenlik (Sıpéni) köyünde yaşayan Ceylan, henüz 14 yaşında bir çocuktu. 28 Eylül günü başına geleceklerden habersiz koyunlarını otlatırken vücuduna isabet eden bir bomba ile feci şekilde can verdi. Evden ayrılırken annesinden makarna istemişti. Yiyemedi. Ceylan ın nasıl öldüğü ile ilgili devlet yetkililerinin yaptığı açıklamalar ve hazırlanan bilirkişi raporlarına göre, koyunları otlattığı mezrada daha önce araziye atılmış ancak patlamadan kalmış 40 mm lik bombaatar mühimmata elinde bulunan ot biçme aletiyle vurmuş, mühimmatın patlaması sonucu hayatını kaybetmişti. Fakat işin gerçeğinin bu olmadığı çok geçmeden anlaşıldı. Gerçekten iddia edildiği gibi Ceylan elindeki ot biçme aletiyle mühimmata vurmuş olsaydı ellerinin ve kollarının parçalanmış olması gerekirdi. Oysa Ceylan ın karın bölgesi parçalanmıştı. Elleri, kolları ve bacakları sağlamdı. Ya da mühimmat patlaması olsa olayın meydana geldiği yerde çukurun açılmış olması gerekiyordu. Fakat Ceylan ın öldüğü yerde herhangi bir çukur sözkonusu değildi. Ayrıca elinde bulunan ve onunla vurduğu iddia edilen ot biçerin de en azından ucunun kırılması gerekirken alet üzerinde meydana gelen birkaç çukur dışında bir şey olmamıştı. Lice Cumhuriyet Savcısı can güvenliğinin olmadığı gerekçesiyle olay yerine gitmemiş, cesedin köylüler tarafından karakola getirilmesini istemişti. 6 saat sonra karakola getirilen ceset üzerinde yapılan otopside, Ceylan ın el, ayak ve kollarında parçalanma olmadığı sadece göğüs kısmında parçalanma meydana geldiği tespit edilmişti. Bu tespit daha sonra, emniyet müdürlüğünde görevli iki patlayıcı madde uzmanının bilirkişi raporunda yer alan Ceylan ın ölümünün mühimmat patlaması sonucu gerçekleştiği iddiası ile çelişiyordu. Ceylan ın ağabeyi Rıfat Önkol un yaptığı açıklamalar da Ceylan ın yerde bulunan patlayıcı madde ile oynarken değil, vücuduna isabet eden bir bomba ile öldürüldüğünü doğrular nitelikte. Rıfat Önkol, patlamaya neden olduğu söylenen tarım aletini patlama günü Ceylan ın tabutuna koyup Lice Cumhuriyet Savcısı Mustafa Kamil Çorak a götürdüklerini, ancak savcının ilgilenmeyip iade ettiğini söylüyor. Ceylan ın öldüğü arazinin evlerinin 200 metre yakınlarında, hayvanların devamlı otlatıldığı bir bölge olduğunu, oradan gece gündüz geçtiklerini, bir şey olsa şimdiye kadar olmuş olması gerektiğini, ayrıca daha önce tüm çocukları uyardıklarını ve yerde herhangi bir demir parçası vs. bulduklarında dokunmayarak büyükleri haberdar etmelerini tembihlediklerini belirtiyor. Ağabey, patlamadan hemen önce annesi ve kendisinin de bir uğultu duyduklarını, iki saniye sonra patlamanın meydana geldiğini söyleyerek: Ceylan, hedef alınarak öldürüldü. O nokta, askeriyenin gece gündüz izlediği bir noktadır. Askeriye tarafından gelmiştir. Bunu örtbas etmek istiyorlar. diyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi nden avukat Çelebi nin verdiği bilgiye göre ise, Önkol un öldüğü Şenlik (Sıpéni) Köyü Hambaz (Xambaz) Mezrası, Bingöl-Diyarbakır sınırının Bingöl tarafındaki Tabantepe askeri birliğinin, Abalı ve Yayla jandarma karakollarının üçgeninde yer alıyor. Olayın ardından Genelkurmay, olayın teknik incelemesi hakkında bilgi verirken Bu olayla bizi yıpratmaya çalışıyorlar. TSK ya karşı asimetrik harekat sürdürülüyor (!) açıklamasında bulunuyor. Kürt halkına karşı yürütülen savaşta şimdiye kadar binlerce masum insan katledildi. Bunların içerisinde çok sayıda çocuk ta var. 14 yaşındaki küçük Ceylan güncel 13

güncel onlardan sadece bir tanesi. ANF News Agens nin verilerine göre 1989 ile 2008 yılları arasında Kürdistan da asker ve polis tarafından 358 çocuk öldürüldü. Bunların yıllara göre dağılımı şöyle: 1989 da 2, 1990 da 21, 1991 de 12, 1992 de 115 (!), 1993 de 66, 1994 84, 1995 de 7, 1996 da 6, 1997 de 7, 1998 de 8, 1999 da 12, 2000 de 3, 2004 de 1, 2006 da 8, 2008 de 1 ve 2009 da Ceylan ile birlikte toplam 5 çocuk. Çocukların katledilmesi Kürt halkına karşı yürütülen savaşın vahşetini ve acımasızlığını ortaya koyuyor. Bu rakamlar kuşkusuz tespit edilebilenler. Bunlar dışında da çok sayıda karanlıkta kalan katliamların yaşandığını biliyoruz. Bugün bir taraftan Kürt Açılımı vs. tartışılırken bir taraftan da Kürt halkına yönelik savaş, kışkırtmalar devam ettiriliyor. Egemenler bu süreci en az tavizle sonlandırmayı hedefliyor. Bu siyaset orta vadede başarılı da olabilir. Fakat bu Kürt ulusunun özgür olacağı, üzerindeki baskıların, katliamların son bulacağı anlamına gelmez. Kürt ulusunun baskısız, sömürüsüz, kendi iradesiyle yaşayabileceği bir ortam devletin vereceği hak kırıntıları ile mümkün olmayacaktır. Kürt uslunun özgür iradesi ile yaşayabileceği, çocukların katledilmeyeceği bir ortamda ezen ve sömürenlerin yeri yoktur/olamaz. Kasım 2009 Direnişçi işçilerden ortak basın açıklaması İSG, Sinter Metal, Esenyurt Belediye işçileri, 24 Ekim Cumartesi günü Taksim Tramvay Durağında ortak basın açıklaması yaptılar. Sabiha Gökçen Hava Limanı yer hizmetlerinde çalışan 230 İSG işçisi, Hava-İş Sendikası nda örgütlendikleri için işten atıldılar. İşten atılan İSG işçileri 47 gündür işlerine sendikalı olarak geri dönebilmek için direniyorlar. 380 Sinter Metal işçisi Birleşik Metal-İş Sen di kası nda örgütlendikleri için işten atıldılar. 380 işçi 340 gündür direniyor. Belediye-İş Sendikası ndan istifa etmedikleri için işten atılan 16 Esenyurt Belediye işçisi 68 gündür işlerine sendikalı olarak geri dönebilmek için mücadele ediyorlar. Yapılan basın açıklamasında Sabiha Gökçen de, Sinter Metal de, Esenyurt ta işten atılan işçilerin ekonomik kriz nedeniyle değil, anayasal hak olan sendikal örgütlenmeden dolayı işten atıldıkları, iş, ekmek, sendika hakkı için direndiklerini, işlerine sendikalı olarak geri dönene kadar mücadeleyi sürdüreceklerini vurguladılar. Basın açıklamasının ardından, Sinter Metal işçileri temsilcisi, İSG işçileri temsilcisi, Esenyurt Belediye işçileri temsilcisi, Entes te işten atılan Gülistan Kobatan birer konuşma yaptılar. Basın açıklaması sırasında, Atılan işçiler geri alınsın!, Zafer direnen emekçinin olacak!, Sendika hakkımız söke söke alırız!, Yaşasın sınıf dayanışması!, İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!, İşten atmalar bizi yıldıramaz!, İş, ekmek, özgürlük, haklıyız kazanacağız!, İnsanca yaşamak istiyoruz! vb. sloganları atıldı. İşten atılan işçilerin ortaklaşa basın açıklaması yapmaları önemlidir. İstanbul da direnişte bulunan tüm işçilerin bir araya gelmesi, ortak eylemler gerçekleştirmesi doğrudur. Yapılacak olan eylemleri destekleyeceğiz. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz! 25 Ekim 2009 14

Kadınların dörtte biri koca dayağını savunuyor! 26 Ekim 2009 tarihli Radikal gazetesinde kadınlara yönelik şiddet ile ilgili bir araştırma haberi yayınlandı. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2008 (TNSA -2008) sonuçlarına göre Türkiye deki kadınların dörtte biri, kocaların dayak gerekçelerinden en az birini doğru buluyor. Kadınların dayağı hak ettiklerini düşündükleri durumların başında, parayı gereksiz yere harcamak ve çocuk bakımını ihmal etmek. geliyor. 10 bin 527 hane halkı ve 15-49 yaşları arasındaki 7 bin 405 evlenmiş kadının katıldığı araştırmada kadınlara doğurganlık ile üreme sağlığına yönelik davranışlarını daha iyi anlamak için, çeşitli konulara ilişkin tutumları soruluyor. Nüfus Etütleri Enstitüsü nün beş yıllık aralıklarla düzenli olarak gerçekleştirdiği araştırmaya göre, 2003 yılında yapılan araştırmada 100 kadından 39 u şiddet nedeni olan gerekçelerden en az birini doğru bulurken, 2008 yılında 100 kadından 25 i fiziksel şiddetin nedeni olan gerekçelerden en az birini doğru buluyor. Araştırmada aynı zamanda eğitim düzeyi daha yüksek olan kentlerde veya refah düzeyi daha yüksek ailelerde yaşayan kadınların, fiziksel şiddeti doğru bulma oranının daha düşük olduğu tespit ediliyor. Buna rağmen genel olarak yoksul, emekçi kesimden kadınların kendilerine yönelen erkek şiddetini şu ya da bu gerekçeyle haklı bulmaları, erkek egemen toplumun kadınlar üzerindeki psikolojik tahribatının boyutlarını ortaya koyuyor. Daha küçük yaşlarda babanın, ağabeyin dayağı ile tanışan kadınların büyüyüp evlendiklerinde de kocandır döver de sever de anlayışı beyinlerine yerleştiriliyor. Araştırmaya katılan kadınların, şiddetin haklı gerekçeleri arasında parayı gereksiz yere harcamak ve çocuk bakımını ihmal etmek i saymaları tesadüf değil. Kendi parasını kazanamayan, ekonomik bağımsızlığı olmayan, ekonomik olarak kocasına bağımlı olan kadınlar çoğu zaman kocaları tarafından taşınması gereken bir yük olarak görülüyor. Her fırsatta bu şekilde aşağılanan kadınlar deyim yerindeyse bir suçluluk psikolojisine sokuluyor. Aksi taktirde kadınların parayı gereksiz yere harcadıklarında dayağı hak ettiklerini düşünmeleri anlaşılır değildir. Çocuk bakımının da kadınların işi olarak görüldüğü ve esas olarak kadınların sırtında olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Eve para getiren koca, karısından da çocuklarına en iyi şekilde bakmasını talep ediyor. Kadınlar zaten bunu kendi görevleri olarak görüyor ve iyi şekilde yapmaları gerektiğini düşünüyorlar. Bu görevi iyi yapmayan kadın, kocanın dayağını hak ettiğini düşünüyor. Araştırmanın diğer ürpertici sonuçları şöyle: Her beş kadından dördü, kadınların evlendikleri zaman bakire olmaları gerektiği görüşüne katılıyor. Eşlerinin görüşlerine katılmasalar bile onlarla tartışmamaları gerektiğini söyleyen kadınların oranı yüzde 40. Kadınların yüzde 15 i Erkekler kadınlardan daha akıllıdır ifadesini doğru buluyor. Yaklaşık 10 kadından yedisi ise kadınlar eşlerinden izin almadan dışarıya çıkabilir ifadesine karşı çıkıyor. vs. Bu araştırma da gösteriyor ki erkek egemenliğine karşı mücadele verebilmek için öncelikle kadınların kafasındaki erkek egemen ideolojiye karşı mücadele edilmesi gerekiyor. Yüzyıllardan bu yana körüklenerek devam eden erkek egemen anlayışlarla beyinleri doldurulmuş kadınların bir çırpıda bundan arınmaları elbette mümkün değildir. Fakat köleler köleliklerini kendi yapar, kendi yıkar. Kadınlar artık modern köleler olmak istemediklerinde, artık yeter dediklerinde işte o zaman erkek egemen sisteme karşı ilk tutarlı adım atılmış olur. 26 Ekim 2009 yeni kadın dünyası 15

panorama PANORAMA Seçim oyununda ikinci perde! - AFGANİSTAN - 16 Dergimizin 137. sayısında, 8. yıldönümünde de Afganistan da işgal ve savaşın sonunun görünmediğine değinmiş, 20 Ağustos 2009 tarihinde yapılan başkanlık seçimi oyununun nasıl oynandığını ortaya koymuştuk. Seçimlerde sahtekarlık yapıldığı yönlü itirazların ve suçlamaların varlığının bilincinde olarak seçim komisyonu, Eylül ayı sonlarına doğru Karzai nin oyların %54,6 sını alarak başkanlık seçimini kazandığını ilan etti. Biz de bu sonuca göre, işgalcilerle Karzai arasındaki çelişkilere rağmen Anda kazanan Karzai olmuştur. Afganistan daki savaşta işbirlikçiler de işgalcilere zorluk çıkarıyor! (sayfa 18) diyerek yazımızı bitirmiştik. Arada geçen bir aylık süreç, özellikle ABD emperyalizminin temsilcilerinin bu sonuçtan memnun olmadığını, Karzai den kurtulmaya çalıştıklarını açık biçimde ortaya koydu. 137. sayımızda da değindiğimiz gibi Karzai ABD li temsilci Holbrook un ikinci tur seçim yapılması önerisine bunun Afganistan ın içişlerine karışmak olduğu biçiminde cevap vermişti. Sanki Afganistan ın içişlerini Karzai yönetiyormuş gibi sahte bir bağımsızlıkcı görüntü ile Karzai, gerçekte ikinci tur seçimleri reddediyordu. Fakat Afganistan da da esas söz sahiplerinin Afganistanlılar olmadığı, başta ABD emperyalizmi olmak üzere, esas söz sahibi olanların işgalci güçler olduğu, yapılan değişik görüşmelerle Karzai ye bir kez daha gösterildi. Sonuçta Karzai ikinci tur seçimler için ikna edildi. Karzai nin ikinci tur seçimlere ikna edilmesi sürecinde öne çıkan bir gelişme ise şöyleydi: Afganistan daki BM-Özel Temsilcisi Kai Eide ile, Eide nin ABD li temsilcisi (vekili) Peter Galbraith (ABD nin BM-Misyonu ndaki en üst düzeydeki temsilcisi) arasında seçimlerle ilgili çelişki çıktı. Galbraith Eide yi, seçimlerdeki sahtekarlığı olduğundan küçük göstererek gerçeklerin üzerini örttüğü biçiminde eleştirdi. BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon ise 30 Eylül de herhangi bir gerekçe göstermeden Galbraith ın Afganistan daki görevine son verdi. Galbraith ile Eide arasındaki çelişkinin seçim sandıkları ve oylar bağlamındaki görüntüsü ise şöyleydi: Eide 6500 sandıktan sadece 1000 adetinin yeniden sayılmasını savunurken, Galbraith 1000 adet sandığın oylarıyla birlikte geçersiz kılınmasını geri kalanının tümünün de yeniden sayılmasını savunuyordu. Bunun pratik sonucu ise Eide nin Karzai ye destek verdiği, Galbraith ın ise Karzai ye karşı, en azından ikinci tur seçimleri gündeme getirecek bir sonuç istediği sonucudur. Sonuçta BM ye bağlı oluşturulan Seçim İtiraz Komisyonu bütün oyları yeniden saymasa da, örneğin 38 bin oyun kullanıldığı bir sandıkta 134.804 oy çıktığını, bunun 112.873 ünün Karzai ye verilen oy olduğu biçiminde birçok örnekle önemli ölçüde sahtekarlık yapıldığı sonucuna vardı. Karzai nin ikinci tur seçimlere ikna edilmesine paralel olarak Seçim İtiraz Komisyonu nun ortaya koyduğu sonuçlara uygun olarak Bağımsız Seçim Komisyonu, 21 Ekim tarihinde seçimin resmi sonucunu kamuoyuna açıkladı. Bu sonuca göre 210 seçim beldesindeki seçim ve kullanılan oylar geçersizdi. Kullanılan tüm oyların dörtte biri geçersiz sayıldı. Bu, yaklaşık 1 (bir) milyon oyun geçersiz kılınması anlamına geliyordu. Buna göre geçerli sayılan oyların %49,67 si Karzai ye

verilmişti. Abdullah Abdullah ise %28 oy oranında kalmıştı. Karzai nin seçimi kazanmış olması için ama %50 artı 1 gerekiyordu. Bu durum olmadığına göre ikinci tur seçimlerin yapılması yasa gereğiydi! Yaklaşık bir milyon oyun geçersiz kılınması aynı zamanda seçimlere katılım oranını da önemli ölçüde düşürdü. Önceki açıklamalara göre seçimlere katılım oranı %38,7 iken, şimdiki tahminlere göre yaklaşık %25 oranında bir katılım sözkonusudur. Böylesi bir durumda Karzai %50 artı 1 oy alsa, sonuçta seçmenlerin %13ünün oyuyla başkanlık koltuğuna oturacak. Ne demokrasi ama! İkinci tur seçimin tarihi ise 7 Kasım olarak belirlendi. Karzai ve Abdullah yeniden yarışacaklar! Seçimin sonuçlarını, yine oyları sayanların belirleyeceği garantilidir. Bu yüzden de Afganistan da artık havaların kış mevsimini aratmadığı, özellikle yolların kapandığı bir ortamda, buna ek olarak halkın kimi kesimlerinin hem oynanan oyundan bir şey beklememesi, hem de Taliban güçlerinin tehditlerine boyun eğmesi gibi etkenler de işe karışınca, seçime katılımın çok daha düşük olacağına da kesin gözüyle bakılmaktadır. İşin belki de ilginç ama Karzai den kurtulmak isteyen işgalciler için önemli olan durum da, seçimlere katılımın düşük olmasıdır. Böylece oyları sayanların sonucu belirlemesi işi daha da kolaylaşmış olacaktır. Örneğin Karzai ye verilen oyların, katılımın düşüklüğünden dolayı %40 ın altına düşmesi, Abdullah ın oylarının ise %50 inin üzerine çıkması mümkündür Garantili olan tek şey, seçim sonuçlarını oyları sayanların belirleyeceğidir. İkinci tur seçimde sahtekarlık yapılmayacağına ise kimse garanti veremez! Bunun da ötesinde bilinçlere kazınması gereken esas şey, seçimlerin kendisinin büyük bir sahtekarlık olduğudur. İşgalciler sahtekarlık içindeki sahtekarlıklarla uğraşıp gerçek sahtekarlığın üzerini örtmeye çalışıyorlar! 7 Kasım da ikinci tur seçimlerin yapılıp yapılmayacağını, yapılırsa sonuçlarının neler olacağını göreceğiz. Peki seçimlerin yapılması, Karzai veya Abdullah ın başkanlığa seçilmesi, Afganistan daki işgal ve savaşın gidişatını özde değiştirecek mi? Bu soruya verilecek tek doğru cevap, hayır, özde hiç bir şey değiştirmeyeceğidir. İşgal ve savaş tüm barbarlığıyla sürüyor, kısa vadede son bulmayacağı kesindir. İşgalcilerin seçim sahtekarlığını demokrasi yolunun güçlendirilmesi olarak empoze etmesi de kitleleri kandırma oyunundaki sahtekarlığın bir parçasıdır. Seçim oyunuyla Afganistan halklarının özgürlüğü sağlanamaz! İşgalcilere ve işbirlikçilerine karşı mücadele meşru ve haklıdır! Darbe sonrası gelişmeler - HONDURAS - 27 Ekim 2009 Zelaya Darbeden sonraki süreçte varolan gelişmelerin temel ekseni, Zelaya nın Honduras a dönüp görevinin başına geçmesi için darbecilerle yapılan pazarlıklardır. Gerçekte darbecileri meşru kılmaktan başka bir anlama gelmeyen bu pazarlıklar hala sürüyor ve darbeciler zamana oynuyor. Honduras ta 28 Haziran 2009 tarihinde ordu, bir darbe ile Başkan Manuel Zelaya yı Kosta Rika ya sürmüş, Zelaya nın yerine parlamentodaki oylamayla Meclis Başkanı Roberto Micheletti yi başkanlık koltuğuna oturtmuştu. Böylesi bir darbeyi dergimizin 136. sayısında postmodern darbe olarak değerlendirmiş ve içinde bulunduğumuz uluslararası koşulların doğrudan ve kanlı askeri darbelere uygun olmadığını ortaya koymuştuk. Darbeden sonraki süreçte varolan gelişmelerin temel ekseni, Zelaya nın Honduras a dönüp görevinin panorama 17

panorama 18 başına geçmesi için darbecilerle yapılan pazarlıklardır. Gerçekte darbecileri meşru kılmaktan başka bir anlama gelmeyen bu pazarlıklar hala sürüyor ve darbeciler zamana oynuyor. Zelaya ise, iki başarısız denemeden sonra Honduras a gizlice girip Brezilya nın Honduras taki Elçiliğine sığındı. Honduras a dönmesi Zelaya nın hanesine artı puan olarak geçti. Darbecilere karşı direniş ve mücadele ise durmadan sürüyor. Darbecilerin temsilcilerinin Zelaya ya görevinin başına dönmesi için dayattıkları kurucu meclis talebinden vazgeçilmesi koşulu Zelaya tarafından kabul edildiği halde, darbeciler anlaşmaya yanaşmadı. Andaki görüşmelerde, ya da tartışmalarda öne çıkan konu ise 29 Kasım tarihinde yapılması planlanan başkanlık, parlamento ve belediye seçimlerinin darbecilerin yönetiminde yapılıp yapılmayacağı -darbeciler yapmak istiyor, yapıldığında da uluslararası düzeyde seçimlerin meşru kabul edilip edilmeyeceği meselesidir. Darbe sonrası gelişmelerde olumlu olarak görülebilecek bir durum, olağanüstü hal ilanına, sokağa çıkış yasaklarına, eylemlerin yasaklanmasına ve sayısı belli olmayan ama onlarca diye ifade edilebilecek katletme durumuna rağmen, kitlelerin önemli bir kesiminin darbecilere karşı mücadele vermesidir. Bu mücadelede yer alan kesimlerin önemli bölümü Zelaya ile hemfikir olmayan kendisini solcu olarak adlandıran kesimdir. Özellikle de sendikaların önderliğindeki grevler, egemenlere ekonomik olarak da darbe vurmaktadır. Kısaca ifade edilirse, darbe, darbecilerin deyimiyle Honduras ın Chavizme kayışını durdurma adımı olmaktan çok, sola doğru kayışı hızlandırma rolünü oynamıştır. Bu sola kayışta sözkonusu hareketin Zelaya ile yolunun nereye kadar gideceği sorusunun cevabı ise Zelaya nın liberal siyasetinden ne kadar vazgeçeceğine bağlıdır. Anda bu hareketin önde gelenlerinin tavrı, örneğin kurucu meclis ve yeni anayasa bağlamında Zelaya dan daha tutarlıdır. Zelaya darbecilerin temsilcileri ile görüşmede, görevinin başına gelmesi için, gelecek seçimlerde bu taleplerden vazgeçtiğini belirtirken, direnişi sürdürenler Zelaya nın bu tavrını eleştirmektedir. Darbeden sonraki süreçte yaşanan gelişmeler özetle böyledir. Honduras taki darbe ve perde arkasının daha iyi anlaşılması için ama kimi verilerin, bilgilerin aktarılması gerekiyor. Zelaya, Liberal Parti nin adayı olarak 27 Kasım 2005 yılında yapılan seçimleri, Ulusal Parti den rakibinin itirazlarına ve oyların yeniden sayılmasına rağmen kazanmış ve 27 Ocak 2006 tarihinde başkanlık görevini devralmıştır. Zelaya nın partisi Liberal Parti solcu falan değildir. Örneğin Almanya daki Hür Demokratlar Partisi (FDP) ile ilişki işinde olan bir partidir. 1982 de askeri diktatörlüğün son bulmasından bugüne kadar Honduras ta yönetimi elinde bulunduranlar ise, Liberal Parti ile Ulusal Parti olmuştur. Bilince çıkarılması gereken bir olgu da, Honduras ta askeri kesimin önde gelenlerinin, ekonomide önemli köşeleri kapmış olması olgusudur. Kuşkusuz ki önemli bir olgu da bunların ABD emperyalizmi ile ilişkileridir. Zelaya solcu olmamasına rağmen Latin Amerika daki gelişmelerden etkilenmiş, giderek ulusal çıkarların savunusunu öne çıkarmaya başlamıştır. Bu temelde de Honduras ı ALBA ya üye yapmış ve ABD nin Soto Cano da bulunan askeri üssünü -ki bu üs ABD emperyalizminin askeri operasyonlar için kullandığı bir üstür- sivil havaalanı yapmayı kararlaştırmıştır. Bunlara ek olarak da asgari ücreti %60 yükseltmiştir. Bu gelişmeler Zelaya nın sola çark ettiği biçiminde yorumlanırken, Zelaya kendi partisiyle de ya da en azından bir kesimiyle karşı karşıya kalmıştır. Darbecilerin, Zelaya adına hazırladıkları sahte istifa mektubunun parlamentoda okunması ve parlamentonun Zelaya nın istifasını kabul edip yerine Micheletti yi seçmesi -ki, Micheletti de Zelaya gibi Libaral Parti dendir de, Liberal Parti nin milletvekillerinin önemli kesiminin Zelaya yı desteklemediğini göstermiştir. Sahte istifa mektubunun ne kadar rol oynadığı belli değil. Honduras egemen güçlerinin bir kesimini rahatsız eden diğer bir gelişme ise, yarım milyondan fazla insanın imzaladığı ve yeni bir anayasanın hazırlanmasının istendiği imza kampanyasıdır. Buna bağlı olarak Zelaya nın 29 Kasım 2009 tarihinde yapılması planlanan başkanlık, parlamento ve belediye seçim-

lerinin yanısıra kurucu meclis oluşturmak için dördüncü bir sandık konulmasına yönelik tavrı gündeme geldi. Bunun için de, yani, halkın kurucu meclisin oluşmasını isteyip istemediği konusunda referandum yapılması gündeme getirildi. Sözkonusu referandum 28 Haziran 2009 tarihinde yapılacaktı. 28 Haziran da referandum değil darbe gerçekleşti. Bunun da ön gelişmeleri, ordunun sözkonusu referanduma karşı tavır takınması, seçim sandıklarını ve oyları dağıtmayı reddetmesine bağlı olarak, Zelaya nın Genelkurmay Başkanı Romeo Vasques Velasquez i görevden alması, Savunma Bakanı Edmundo Orellana nın istifa etmesi vb. gelişmeler vardı. Yüksek Mahkeme nin böylesi bir referandumu yasadışı ilan etmesi, Zelaya nın Velasquez i görevden alma daha görevi bırakmadan- kararını, Zelaya nın yasaları çiğnediği gerekçesiyle iptal etmesi; buna dayanarak parlamentonun çoğunlukla Zelaya hakkında yasaları çiğnediği gerekçesiyle soruşturma açılmasını kararlaştırması; buna rağmen Zelaya nın tavrından vazgeçmemesi bardağı taşıran son damla olmuştur. Zelaya nın sola çark ettiği söylendiği 2008 yılından bugüne kadar savunduğu siyaset, gerçekte sol bir siyaset değildir. Fakat askeri diktatörlüğün son bulması ile birlikte oluşturulan anayasa, burjuva demokrasisi açısından da gelişmelerin önünde engel olarak durmaktadır. Zelaya ve daha da önemlisi ülkenin bağımsızlığını isteyen kesimler anayasanın daha çok halkın çıkarını temsil etmesini istemektedir. Bu istem ise anda iktidarı elinde tutan kesimleri ve ABD emperyalizminin kimi kesimlerini rahatsız etmiştir. Darbe olmaması durumunda Zelaya nın görev süresi 27 Ocak 2010 tarihinde bitiyordu. 29 Kasım daki seçimlere ise zaten katılma durumunda değildi. 28 Haziran daki danışma referandumu yapılsaydı da, Zelaya nın yeniden seçimde aday olması durumu yoktu. Gelişmeler darbecilerin zamana oynadığını, 29 Kasım da seçimlerin yapılmasının büyük olasılık olduğunu ve 27 Ocak 2010 tarihinde seçilmiş, ya da seçtirilmiş yeni başkanın koltuğuna oturacağını gösteriyor. Bu arada ama Zelaya nın da, darbecilerin de isteğinin ötesinde sola eğilimli, demokrasi için mücadele eden bir muhalefet gelişmektedir. Gelişmeler içinde olumlu olan yan budur. 28 Ekim 2009 Yol haritası protokolleri imzalandı - TÜRKİYE-ERMENİSTAN - Türkiye ve Ermenistan Dışişleri Bakanları nın resmen imzaladığı protokollerde nelerin yer aldığından daha çok, böylesi bir resmi ilişkinin, karşılıklı belge imzalamanın kendisi önemli bir gelişmedir. 31 Ağustos 2009 tarihinde karşılıklı parafe edilen iki protokolle Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki gelişmelere yeni bir gelişme daha eklendi. Kamuoyuna yapılan açıklamaya göre, İsviçre nin arabuluculuğuyla taraflar Diplomatik İlişkilerin Tesisi Protokolü ile İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolü ne dair iç siyasi istişarelerini başlatma konusunda mutabakata varmışlardır. Yine varılan anlaşma uyarınca sözkonusu protokoller 10 Ekim 2009 tarihinde İsviçre nin Zürih kentinde, ABD, Fransa, Rusya, İsviçre Dışişleri Bakanları ve AB temsilcisi ile Avrupa Konseyi temsilcisinin de katıldığı bir törenle, Türkiye ve Ermenistan Dışişleri Bakanları tarafından imzalandı. Türkiye ve Ermenistan Dışişleri Bakanları nın resmen imzaladığı protokollerde nelerin yer aldığından daha çok, böylesi bir resmi ilişkinin, karşılıklı belge imzalamanın kendisi önemli bir gelişmedir. 13 Ekim 1921 tarihinde, o dönemin Türkiye sinin yönetimiyle Sovyet Cumhuriyetleri kapsamında Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan ın (o dönem bu üç ülke panorama 19

panorama 20 Transkafkasya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti içinde yer alıyordu) imzaladığı ve Kars Anlaşması olarak adlandırılan anlaşmadan bu yana ilk kez karşılıklı resmi imza atılıyordu. Bu adım Sovyetler Birliği nin çöküşü sonrasındaki dönemde Türkiye Cumhuriyeti devletinin Ermenistan Cumhuriyeti ile resmi diplomatik ilişkilerinin olmaması olgusuna son veren, karşılıklı diplomatik ilişkileri resmen başlatan bir adımdır. Bu adımın ön çalışması, resmi açıklamalardan okunabileceği gibi Ağustos 2007 tarihinde başlatılan bir girişimle başlamış, gizli görüşme ve pazarlıkların ardında 2008 Temmuz ayında sorun kamuoyuna yansıtılmıştır. Sözkonusu yansıtma ise bilindiği gibi Ermenistan-Türkiye milli futbol takımlarının karşılaşması üzerinden, Serj Sarkisyan ın Abdullah Gül ü davet etmesi ve Gül ün 6 Eylül 2008 tarihindeki maça gitmesi sürecinde olmuştur. Sözkonusu bu gelişmeden sonra karşılıklı görüşmelerin yapıldığı da artık gizlenmemeye başlanmıştı. Sözkonusu görüşmelerin ilk meyvesi Gül ün Erivan a gidip Sarkisyan ile birlikte maç seyretmesi iken, ikinci meyvesi 23 Nisan 2009 da kamuoyuna yapılan açıklamaydı. Buna göre ikili ilişkileri geliştirme konusunda taraflar kapsamlı bir çerçeve üzerinde mutabık kalmışlardır ve taraflarca Bu çerçevede yol haritası belirlenmiştir. 24 Nisan a alelacele yetiştirilen bu açıklamada yol haritası konusunda somut bir bilgi yoktu. Buna rağmen üzerinde anlaşıldığı belirtilen kimi noktalarda kamuoyuna sinyaller veriliyordu. Bunlar içinde Ermenistan ın 1921 tarihindeki anlaşmayı kabul etmesi, yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi sınırlarını kabul etmesi; Türkiye nin sınır kapısını açması; karşılıklı büyükelçiliklerin açılması ve elçilerin atanması vb. noktalar yer alıyordu. 31 Ağustos 2009 tarihinde üzerinde anlaştıklarını açıkladıkları Diplomatik İlişkilerin Tesisi Protokolü ile İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolü sonuç itibariyle sözkonusu edilen yol haritası nın somutlaştırılmasıdır. Bu protokollerin 31 Ağustos ta karşılıklı parafe edilmesi ve 10 Ekim de iki ülkenin Dışişleri Bakanları tarafından imzalanması, 2007 Ağustos ayında başlatılan girişimin anda vardığı resmi sonuçtur. Bu konuda birinci aşamanın tamamlanması, sözkonusu protokollerin parlamentoda onaylanıp yürürlüğe girmesiyle gerçekleşmiş olacaktır. Sözkonusu protokollerin imzalanması sonrasında Serj Sarkisyan ın Türkiye-Ermenistan maçını izlemek için Türkiye ye gelmesi de, özellikle diaspora Ermenilerinin Sarkisyan a karşı protestolarına ve Ermenistan da da Taşnak vb. kesimlerin karşı çıkışlarına rağmen Türkiye ile ilişkileri geliştirmeye çalıştığını gösteren bir adım olmuştur. Ermenistan daha protokoller yürürlüğe girmeden Kars Anlaşması nı, Türkiye Cumhuriyeti nin resmi devlet sınırlarını tanıdığını kamuoyuna açıklamıştır. Ermenistan Meclisi nin sözkonusu protokolleri onaylayıp onaylamaması esas olarak soykırım gerçeği tanınmadan Türkiye ile ilişkileri reddeden milletvekillerin sayısına bağlı. Ermenistan ın genel olarak ekonomik çıkarları da gözönüne alındığında, protokoller büyük olasılıkla onaylanacaktır. Türkiye için ise durum biraz farklıdır. Aslında protokollerin onaylanması için AKP yeterli milletvekili sayısına sahiptir. Bu açıdan onaylaması mümkündür. Fakat işin içine Azerbaycan ile ilişkiler ve Yukarı Karabağ sorunu girince, AKP nin işi kılıfına uydurmakta zorlanacağı bir durum sözkonusudur. Bu zorluktan kurtulması için esas arzuları ise Minsk Grubu nun Yukarı Karabağ meselesini bir an önce çözüme kavuşturmasıdır. Bu konudaki diplomatik görüşmeler hızlandırılmış biçimde yürütülmektedir. Aliyev ile Sarkisyan ın son beş ayda beş kere bir araya getirilmesi de bunun bir ispatıdır. Kısacası TBMM nin sözkonusu protokolleri onaylaması meselesi hem AKP hükümetinin hem de ABD, AB ve Rusya nın tavırları gözönüne alındığında sonuçta onaylanması olasılığının büyük olduğu tahmin edilse de- biraz sürüncemede kalacağa benziyor. Protokollerin esas içeriği, başlıklarından da çıkarılabilir. Sözkonusu olan diplomatik ilişkilerin kurulması ve ikili ilişkilerin geliştirilmesidir. Bunun için de kuşkusuz ki karşılıklı adımlar atılacak. Diplomatik ilişkiler, protokollerin Dışişleri Bakanları tarafından imzalanmasıyla resmen başlamıştır aslında. Buna rağmen devlet ilişkilerinde karşılıklı büyükelçiliklerin varlığı öngörülüyor. Önce Tiflis Büyükelçilikleri karşılıklı akredite edilecek, sonra da Ankara ve Erivan da büyükelçilikler açılacak. Türkiye karayolu sınırını açacak, protokollerin yürürlüğe girmesinden iki ay sonra gerçekleşmesi gerekiyor. Ama Karabağ sorunu işin içine girince Türkiye nin bu işi belli bir süre erteleyeceğe benziyor. Ticaret için anlaşmalar tamamlanacak Bu konuda daha şimdiden Ermenistan ın TÜSİAD ı olarak adlandırılan patronların temsilcileri Türkiye de gö-