Toprak ve Su Kirlenmesi; - İnsan faaliyetleri sonucunda toprağın doğal yapısının bozulması fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerinin değişmesi ve toprak verimliliğinin düşmesine Toprak Kirliliği, yeryüzünde hidrolojik döngü içinde olan suyun yaşamsal ve ekonomik gereksinimler amacıyla kullanılarak fiziksel yapısının, kimyasal ve biyolojik içeriğinin değişmesine de Su Kirliliği adı verilmektedir
Toprak ve su kirleticileri: -Asit Yağmurları ; Fosil yakıtlarda (petrol kömür vb.) sülfür bulunur ve yandıkları zaman Kükürtdioksit (SO 2) çıkarırlar. SO 2 gazları asit yağmurlarının birinci kaynağıdır. Asit yağmurlarının ikinci kaynağı ise eksoz gazlarından çıkan nitrojen oksitlerdir (NO 2 ).
-Asit yağmurları toprakta bulunan alüminyumun çözünmesine neden olmaktadır. Çözünen alüminyum gerek içme sularına karışarak gerek su kanallarındaki metallerin (Bakır, kurşun,çinko) aşındırması sonucunda zehirlenmelere neden olmaktadır -SO 2 ve NO 2 yaprağın stomalarına ve çamlarda ibrelere girerek bitkinin su dengesini değiştirirler. -1984 de Almanya da ormanların yarısından fazlası (3.7 milyon Ha.) asit yağmurlarından zarar görmüştür.
Pestisitler - Hastalık ve zararlılar insanın zararlı olarak gördüğü organizmalardır. Pestisitler ise bunları kontrol etmek amacıyla kullanılan maddelerdir. Bu maddeler gerek içme suyu gerekse bitkiler için kullanılan suların kirlenmesine sebep olan en önemli etkenler olarak gösterilmektedir.
1979 yılı toplam pestisit kullanımı bakırsülfat ve kükürt hariç 8.395.848 kg & lt. iken 1997 yılında bu rakam 13.082.577 kg & lt. ye yükselmiştir. - Kullanılan pestisit ideal olarak hedef organizmalar dışındaki organizmalara zararlı olmaması gerekir. -Uygun dozlar kullanıldığında sadece hedef organizmayı etkileyecek kimyasallar mevcut ise de, gerçekte tam seçici olması mümkün değildir.
Ülkemizde yoğun olarak kullanılan fumigant etkideki methyl bromidin bitkilerin kökleri tarafından alınıp bitkisel besinleri kirletmesi yanında soluduğumuz hava ve yer altı sularında bulunduğu, akut ve kronik zararlanmalara neden olacak etkisi de olduğu saptanmıştır.
Pestisitler içerisinde önemli bir grubu oluşturan insektisitler içerisinde organoklorin insektisitlerin (DDT, lindane, dieldrin, endosülfan, vb.) kalıntıları oldukça uzun sürelidir. Bunlar topraktan su organizmalarına, bitkilere ve hayvanlara besin zinciri vasıtasıyla geçerek uzun süreli ekolojik zararlara neden olmaktadırlar
Tuzluluk Tuzluluk, doğal sularda eriyik halde bulunan tuz konsantrasyonu karışımıdır. Yeraltı suyunda kalsiyum, mağnezyum, sodyum, potasyum elementleri klor, sülfat ve bikarbonat tuzları halinde bulunur Başlıca 2 tuz kaynağı vardır. Bunlardan doğal olanı, denize yakın arazilerin erozyon vasıtasıyla toprak parçacıklarının taşınması su kaynaklarında tuzluluğu arttırabilmesi şeklindedir.
Diğer tuz kaynağı tarım dır özellikle kurak bölgelerde aşırı sulama ve gübreleme uygulamaları sonucu toprakta fazla miktarda tuz birikmesi görülür. Evaporasyon yolu ile toprak yüzeyinde biriken tuzlar hem arazinin çoraklaşmasına, hem de bu tuzların bir kısmı yüzey suları ile yeraltı su kaynaklarına ulaşarak su kaynaklarının kirlenmesine neden olurlar. Su kalitesinin bitki üzerindeki en önemli etkisi, tuzluluğun bitki gelişimini etkileyerek verim düşüklülüğüne neden olmasıdır.
Tuzluluğa bağlı verim düşüşlerinin başlıca sebebleri Eriyik haldeki toplam tuz konsantrasyonunun meydana getirdiği ozmotik basınç nedeniyle bitkilerin su ve besin maddelerini doğrudan alamaması, Bazı spesifik eriyiklerin fazla olması halinde zehirlenmeler meydana gelmesi, Tuzlu ve alkali topraklarda oluşan çoraklaşma nedeniyle toprakta bitkilere öldürücü etki yapan bor birikiminin ortaya çıkması, Aşırı sodyumun toprak su geçirgenliğine etkisi ile kök derinliğine inen su miktarında azalmalar görülmesi, - Çelimsiz, bodur ve yaprakları benekli bitkiler tuzluluğun arazideki işaretleridir.
Gübreler Sınırlı tarım arazilerinde verimin arttırılması, beslenme ve giyim ihtiyaçlarının karşılanması açısından organik veya mineral gübre kullanımını zorunlu olmaktadır. Anadolunun bazı bölgelerinde organik gübre kullanımı varsa da yoğun tarımın yapıldığı Akdeniz ve Ege bölgelerinde mineral gübre kullanımı oldukça yaygındır. Gübre kullanımında aşırı doz uygulaması toprakbitki- su sistemi dengesini bozmaktadır. Örneğin aşırı fosfor uygulaması bitkide çinko noksanlığına neden olurken yine aşırı azot uygulaması bitkinin verime yatması yerine vegatatif aksamının aşırı büyümesine, toprak neminin azalmasına ve diğer elementlerde noksanlıklara neden olmaktadır
Yine aşırı dozda fosfor kullanımıyla ve değişik kaynaklarla yüzey sularına gelen fosfat, oksijenle birlikte üst kısımlarda bulunan alglerin çoğalmasına neden olmaktadır. Zamanla bu yeşil bitkiler ölüp oksijence daha fakir olan dip kısma çökmektedirler. Suyun dip kısmında bulunan ve havasız şartlarda (anaerob) yaşayan mikroorganizmalar bu ölü algal materyali besin kaynağı olarak kullanırlar ve parçalarlar.
Parçalanma sonucunda metan, etan, kükürtlü hidrojen ve bütirik asit gibi toksik maddelerde artış meydana gelir. Suyun üst kısmında meydana gelen bu toksik maddeler başta balıklar, olmak üzere tüm canlı yaşamı tehdit eder. Bu olaya ötrofikasyon denir.
Sudaki 0.01 ppm fosfor ötrofikasyonun başlangıç düzeyidir. Yanlış ve aşırı dozlarda kullanılan minarel gübreler azot fikse eden mikroorganizmalarla (Rhizobium bakterileri) diğer toprak canlılarının aktifliğini kaybetmesine, toprağın humus kapasitesinin azalmasına, topraklarda sertleşme ve toprak yapısında bozulmalara neden olarak bitki gelişimini ve ürün kalitesini olumsuz yönde etkilemesine neden olmaktadır.
Radyoaktif Kirlilik Radyoaktif kirlenme, ağır metallerden ileri gelen kirlenme ve radyoaktif maddelerden ileri gelen kirlenme olarak iki kısımda incelenebilir. Ağır Metaller denildiğinde Cr, Cu, Hg, Ni, Pb ve Zn anlaşılmaktadır. Doğada mevcut olan bu metaller aslında belli bir doza kadar bitkiler için gerekli olup, yüksek dozlarda zararlı etki gösterirler. Bu metallerin doğayı kirletecek düzeye erişmelerine, -maden ocakları, -maden işleme tesisleri ve -muhtelif endüstri tesisleri neden olmaktadır.
Bir çok bitki ağır metallere karşı hassastır. Zararlanmaları; - stoma fonksiyonunda bozulma, - fotosentez depresyonu, - solunum bozukluğu ve - büyüme azalması
Radyoktif Maddelerden nükleer patlama sonucu üretilen ve en çok dikkat çeken ikisi Stronsiyum-90 ve Sezyum-137 dir. Bu iki izotopun yarı ömrü 30 yıldır. Stronsiyum kalsiyum, Sezyum da potasyum gibi davranır.
Bitkiler kalsiyumu kökleri ile alır ve hücre duvarını oluşturur. İnsanların bu bitkileri yemesiyle de vucudun temel taşını oluşturan kemik iliği ve kan hücreleri (alyuvar ve akyuvar) radyoaktif stronsiyum ile yapısal olarak bozulur ve kan hücrelerinin çoğalmalarını ters etkiler. Sezyum-137 de potasyum gibi davrandığından doğrudan kaslarda birikir.
Bitkilerin çoğunluğu insan ve hayvanlara göre radyasyona çok daha toleranslıdır. Bitkilerde lethal doz 20.000 72.000 R (Röntgen) arasında değişmesine rağmen insanlardaki bu değer 500 R. dır (3,15). Bu değerler bitkilerin radyasyona daha dayanıklı olduğunu gösterse de ekosistemleri bir bütün olarak düşündüğümüzde, bitkilerde biriken bu denli yüksek radyasyondan bitkilerle beslenen insan ve hayvan gibi daha üst düzeydeki organizmalar hayli etkilenecektir.
1986 yılnda Ukrayna da meydana gelen Çernobil nükleer enerji santralindeki kaza sonucu Türkiye de bitkiler açısından en fazla zarar çay ve fındıkta görülmüştür. Radyasyondan etkilenen çay ve fındık insan sağlığını tehdit etmiş, tonlarcası da yakılarak ülke ekonomisini zarara uğratmıştır.
Tarımsal Toprakların Yanlış Kullanımı İnsanoğlunun tarımsal faaliyetlere başlamasıyla hızlandırılmış erozyon da başlamıştır. 2.5 cm kalınlığında bir üst toprak tabakası 200-1000 yılda oluşmakta, yanlış toprak kullanımıyla bu tabaka 10-15 yılda yitirilmektedir. Toprağın yanlış kullanılmasının yanında toprak kirliliğinde diğer bir önemli sorun da tarımsal toprakların başka amaçlar için kullanılması ya da çayır- mera ve orman alanlarının tarımsal kullanıma açılmasıdır. Gerek yanlış kullanımı gerek tarımsal toprakların farklı amaçlar için kullanılması, bitki besin maddelerinin kaybına, toprak yapısının bozulmasına, toprağın üretkenlik potansiyelinde azalmalara, su tutma kapasitesinde azalma vb. gibi doğrudan bitki ve tüm canlıları etkileyen sonuçların ortaya çıkması kaçınılmaz olmaktadır.
İnsan faaliyetleri sonucu çevrenin hangi yolla olursa olsun kirlenmesi, bütün canlıları olduğu gibi bitkileri de olumsuz yönde etkilemektedir. Dolayısıyla insanoğlu kendi oluşturduğu çevre kirlenmesinden hem direk, hem de bitkiler aracılığıyla dolaylı yönden zarar görmektedir.
Tarımsal açıdan bitkiler üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla; Endüstriyel kirleticilerin tarım alanları dışına taşınması, Muhtelif kirleticilere karşı dayanıklı çeşitlerin ıslah edilmesi, Kültürel uygulamalar ve arazi kullanım düzenlemesi, Son zamanlarda önemi daha iyi anlaşılmaya başlayan entegre tarım ve organik tarım sistemlerinin uygulanmaya başlanması gibi tedbirlerin alınması önemlidir.
En önemlisi İnsanoğlunun, çevreyi kirletecek maddeleri kullanmadan önce gerek bitkiler, gerekse başta insan olmak üzere tüm canlılara ne kadar çok zarar vereceğini düşünmesi ve ona göre hareket etmesi olacaktır.
Bu sunum www.bahcebitkileri.org sitesinden yayımlanmıştır