Cihad, beden ile ve mal ile yapılan bir ibadettir. Cihada soyunan bir mümin canını, malını ve her şeyini ortaya koymalıdır. Çünkü cihad, bu yolda yürüyeni zirveye çıkaracak bir ibadettir. Biz, bu gerçeği Muaz b. Cebel in rivayet ettiği bir hadis-i şeriften öğreniyoruz. Yani Hz. Peygamber Efendimizden öğreniyoruz. Bu yazımızda önce Hz. Muaz ı tanıyalım sonra da rivayet ettiği hadis-i şerifi okuyalım. Ashab-ı kiram dan Muaz b. Cebel (r.a.) Medinelidir ve dolayısıyla ensardandır. Hz. Peygamber Efendimiz, Mekke den Medine ye hicret ettiğinde Hz. Muaz, on sekiz veya yirmi yaşlarındaydı. Huneyn gazası ve Taif seferi hariç Hz. Peygamber Efendimizin katıldığı bütün savaşlara katıldı ve kabilesinin bayraktarlığını yaptı. Mekke nin fethinden sonra Hz. Peygamber Efendimiz onu Mekke ye önce emir, sonra da Kur an-ı Kerim ve dini bilgiler muallimi tayin ettiği için Huneyn gazası ve devamındaki Taif seferine katılamadı. Hz. Peygamber Efendimiz, hicretin dokuzuncu yılında Hz. Muaz ve Hz. Ebû Mûsa yı Yemen e elçi, zekat memuru ve kadi olarak gönderdi. Muaz, yukarı Yemen de; Ebû Mûsa da aşağı Yemen de görev yapacaklardı. Hz. Peygamber, bu iki arkadaşına Yemen de nasıl hüküm vereceklerini ve ayrıca halka kolaylık gösterip zorluk çıkarmamalarını, müjde verip nefret ettirmemelerini tembih etti. Yemen heyetini uğurlarken bir süre Muaz ın yanında yürüyen Hz. Peygamber Efendimiz, ona belki bir daha görüşemeyeceklerini, Medine ye döndüğünde sadece mescidini ve kabrini bulacağını söyleyince Muaz ağladı. Hz. Peygamber de onu teselli etti. Yemen de, İslam adına güzel hizmetler yapan ve yalancı peygamber Esved el-ansi nin ortadan kaldırılmasında önemli rol oynayan Muaz, görevinin bitiminde Medine ye geldiğinde Hz. Peygamber Efendimiz vefat etmiş ve Hz. Ebû Bekir halife olmuştu. 1 / 5
Hz. Muaz, Hz. Ebû Bekir devrinde Suriye fetihlerine katılmak için halifeden izin istedi. Halifenin danışmanı olan Hz. Ömer, onun bilgisine ihtiyaç duyulacağı gerekçesiyle izin verilmemesini telkin ettiyse de halife, şehid olmak isteyen kimseyi engellemeye hakkının olmadığını söyleyerek ona izin verdi. Muaz, önemli görevler üstlendiği Yermûk ve Ecnadeyn savaşlarıyla Şam ın fethinde bulundu. Ecnadeyn savaşında ordunun sağ kanadına kumanda etti. Hz. Ömer halifelik görevini üstlendiğinde Suriye ordusunun kumandanı Ebû Ubeyde b. el-cerrah ile ona bir mektup yazdı. Ebû Ubeyde, veba salgınında ölünce ordunun başına Muaz b. Cebel geçti. Daha sonra bazı sahabilerle birlikte Şam a muallim olarak tayin edildi. 17/638 de Amvas taunu diye bilinen veba salgınında iki hanımı ve iki oğluyla birlikte vefat etti. Muaz b. Cebel, devamlı Hz. Peygamber in yanında bulunmaya gayret eder, merak ettiği konuları sorup öğrenirdi. Hz. Peygamber de onu sever, denk geldiği zaman Ufeyr adlı eşeğinin terkisine bindirirdi. Hz. Peygamber bir keresinde ona Muaz! Vallahi seni gerçekten seviyorum diyerek sevgisini belli etmişti (Ebû Davûd, Vitir, 26; Nesai, Sehv, 60). Uzun boylu ve heybetli olan Muaz, Asr-ı Saadet te Kur an-ı Kerim i tamamen ezbere bilen birkaç kişiden biriydi. Hz. Peygamber in, kendisinden Kur an öğrenilmesini tavsiye ettiği kişilerden biri de Muaz dı. Hz. Peygamber in vahiy katiplerinden biri olan Muaz, o devirde fetva veren alim sahabilerden biriydi. Bu özelliğinden dolayı Hz. Peygamber, Muaz ne iyi adam! diye ona iltifat eder ve kıyamet gününde onun, alimlerin önünde yürüyeceğini söylerdi (Buhari, Fezailü l-kur an, 8, Menakıbü l-ensar, 16). İnsanlara iyiyi ve hayırlı olanı öğretmesi ve güçlü bir imana sahip olması sebebiyle sahabiler onu Hz. İbrahim e benzetirlerdi. Hz. Ömer, hilafeti zamanında fıkhi meseleler için Muaz b. Cebel e başvurulmasını tavsiye ederdi. Muaz, geceleyin bir süre uyuduktan sonra kalkıp 2 / 5
Kur an-ı Kerim okur ve namaz kılardı. Daha dinç bir şekilde ibadet edebilmek niyetiyle uyuduğunu, bu sebeple uykusundan da sevap beklediğini söylerdi (Buhari, Meğazi, 60; Müslim, İmare, 15). Yazın en sıcak aylarında yapılan Tebük gazasına giderken aşırı sıcak sebebiyle herkes bir tarafa çekilmiş; büyük sahabi Muaz, kendisini bir an için Hz. Peygamber in yanında buluvermişti. Bu fırsattan istifade ederek aşağıdaki konuşmayı gerçekleştirmişti. Karşılıklı konuşmayı bizzat kendisi anlatmaktadır. Hz. Muaz şöyle dedi: Ey Allah ın Elçisi! Beni cennete girdirecek ve cehennemden uzaklaştıracak bir iş (amel) söyler misin bana? dedim. Çok büyük bir şey istiyorsun. Ancak bu, Allah ın kolay kıldığı kişi için pek kolaydır: Hiçbir şeyi ortak koşmadan yalnızca Allah a kulluk edersin. Namazı dosdoğru kılarsın. Zekatı verirsin. Ramazan orucunu tutarsın. Gücün yeter, imkan bulabilirsen haccedersin! buyurdu. Sonra sözüne devamla: Şimdi sana hayır kapılarını haber vereyim mi? Oruç kalkandır. Sadaka, suyun ateşi söndürmesi 3 / 5
gibi günahın azabını söndürür. Kişinin gece yarısı kıldığı namaz da günahı söndürür buyurdu. Bundan sonra Rasûlullah (s.a.v.) Korkuyla ve umutla Rablerine kulluk ettikleri için vücutları yataklarından uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez (Secde sûresi, 32/16, 17) ayetini okudu. Daha sonra Hz. Peygamber Efendimiz, şöyle buyurdu: Sana bütün işlerin başını, ana direğini ve doruk noktasını bildireyim mi? Ben de evet, bildiriniz ya Rasûlallah! dedim. İşin başı İslam, direği namaz, zirvesi cihaddır. buyurdu. Sonra da Sana bütün bunların kıvamının kendisine bağlı olduğu şeyi (can damarını) bildireyim mi? dedi. Ben de Evet, bildir ya Rasûlallah! dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber dilini tuttu ve: Şunu koru! buyurdu. Bunun üzerine ben: Ya Rasûlallah! Biz konuştuklarımızdan da sorguya-suale çekilecek miyiz? dedim. - Annen, yokluğuna yansın ey Muaz! İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir! buyurdu. (Tirmizi, İman,8; İbn Mace, Fiten, 12) 4 / 5
Saygıdeğer okuyucularım! Gerçekten, işin başı İslam dır. Her zamanın, her mekanın ve her insanın dini olan İslam dır. İslam, çağlar üstü ebedi bir nizamdır. Solmaz, pörsümez, eskimez bir nizamdır. Üstad Necip Fazıl ın ifadesiyle İslam, solmayan bir renk, pörsümeyen bir hakikat, eskimeyen yeni ve batmayan bir güneştir. Bu güzel dinin mensubu olan Müslümanı diğer din mensuplarından ayıran ibadet de namazdır. Namaz, dinin direğidir. Kişinin dinini ayakta tutan direk namazdır. Namazı olmayanın dini, yıkılmış bir haldedir; enkaz halindedir. Böyle bir kişi, dinini ayağa kaldırabilmek için namaza başlamalı ve devam etmelidir. Şuurlu bir Müslümanın kendini ve dinini koruyabilmesi için de devamlı cihad emesi gerekir. Cihad, dinimizi güzel bir şekilde yaşayabilmemiz için gösterdiğimiz her türlü gayret ve faaliyettir. Cihadı terk eden bir fert ve bir millet yüz üstü düşer. Unutulmamalıdır ki, işleyen demir pas tutmaz. 5 / 5