İNSANA ÖZGÜ BİLGİ ELDE ETME YOLLARI VEYA BİLGİNİN KAYNAĞI PROBLEMİ



Benzer belgeler
CANLILAR VE YAŞAM BEŞ DUYUMUZ DUYU ORGANLARI VE GÖREVLERİ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

BİLGİ ve İNANÇ. Memduh ÇELMELİ. dinkulturuahlakbilgisi.com

Adı Soyadı :. Numarası :.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

BİLİMSEL ÇALIŞMA YÖNTEMİ

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

II.Ünite: KLASİK MANTIK (ARİSTO MANTIĞI)

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok

Muhammed Salih el-muneccid

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

KUR AN DA AKIL ve BİLGİ

İslam İtikadında Sünnet: Hamdi GÜNDOĞAR /

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK.

BILGI FELSEFESI. Bilginin Doğruluk Ölçütleri

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir.

11. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Birinci İtiraz: Cevap:

İslamiyet in dirilmesi bizden fidye ister. Cenab-ı Hak:

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

لا حرج من قضاء رمضان ا صف ا اk من شعبان

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Beş Duyumuz Duyu Organları ve Görevleri

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir?

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

Laboratuvara Giriş. Adnan Menderes Üniversitesi Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü TBT 109 Muavviz Ayvaz (Yrd. Doç. Dr.) 3. Hafta (03.10.

Question. Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu an hayatta ve yeryüzünde hazır mıdır? Abdulkerim el-hudayr

Beş Duyumuz Duyu Organları ve Görevleri

Altın takmanın erkeklere haram kılınmasındaki hikmet nedir?

dinkulturuahlakbilgisi.com Konu Anlatımı MELEKLER Hazırlayan Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetü l-arz Kur an da Dabbetü l-arz Kaynakça. Dabbetü l-arz

Istılah olarak;peygamber Efebdimiz zamanında yaşamış ve de Peygamber Efendimizi görerek ona inanmış olan kişilere denir.

ARALIK 2013 SAYI 2 12/17/2013 1

HADİS TARİHİ VE USULÜ (İLH1007)

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

HLM ye göre İÇ HUZURU

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

Yaz l Bas n n Gelece i

Abdest alırken kep ve şapka veya kufiyenin üzerini mesh etmenin hükmü. Muhammed Salih el-muneccid

Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetül-Arz Kur an da Dabbetül-Arz Kaynakça. Dabbetül-Arz دابة االرض

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.


Adeta Rabbimiz Efendimizi taltif ve teskin etmek,şevk ve gayretini arttırmak amacıyla huzuruna almıştır.

TEOG 2. MERKEZİ ORTAK SINAVLAR DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ DERSİ BENZER SORULARI

BİLGİ EDİNME İHTİYACI İnsan; öğrenme içgüdüsünü gidermek, yaşamını sürdürebilmek, sayısız ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve geleceğini güvence altına a

KAMU YÖNETİMİ LİSANS PROGRAMI

Mirza Tahir Ahmed Hazretleri Cuma Hutbesinde, duanın aşağıdaki bahsedilen durumda şartsız olarak kabul edileceğini söyledi;

Avrupa İslam Üniversitesi İSLAM ARAŞTIRMALARI. Journal of Islamic Research البحوث االسالمية

Azrail in Bir Adama Bakması


BAYRAM DALKILIÇ, HÜSAMETTİN ERDEM,

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

AYA THEKLA YERALTI KİLİSESİ

A Tüm S ler P dir. Tümel olumlu. E Hiçbir S, P değildir. Tümel olumsuz. I Bazı S ler P dir. Tikel olumlu. O Bazı S ler P değildir.

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Önermelerin doğru veya yanlış olabilmesine doğruluk değerleri denir.

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

TÂĞUT KELİMESİNİN ANLAMI

HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

ünite1 Fen Bilimleri Beş Duyumuz Beş Duyumuz 3. Burundaki kılları koparmak Çok sıcak cisimlere dokunmak

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

BİRİNCİ DERECEDEN BİR BİLİNMEYENLİ DENKLEMLER

2014 LYS-3 TESTLERİNE YÖNELİK STRATEJİLERİ

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Havacılıkta Ġnsan Faktörleri. Uçak Müh.Tevfik Uyar, MBA

ÇOCUĞUNUZUN İŞİTMESİ NORMAL Mİ?

Örnek alınacak en güzel insan Hz. Muhammed hayatı boyunca görüntüsüne ve hareketlerine dikkat etmiştir.

İçindekiler. Kısaltmalar 13 GİRİŞ I. ÇALIŞMANIN KONUSU VE AMACI 15 II. İÇERİK VE YÖNTEM 16 III. LİTERATÜR 17

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

ZAFER TALHA ÇİMEN 8/E

Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız

Mucizeleri. ÇOCUKLAR İÇİN Peygamberimizin. M. S i n a n A d a l ı. Resimleyen: Sevgi İçigen

Küçüklerin Büyük Soruları-2

İslam hukukuna giriş (İLH1008)

Transkript:

bilimname IV, 2004/1, 49-57 İNSANA ÖZGÜ BİLGİ ELDE ETME YOLLARI VEYA BİLGİNİN KAYNAĞI PROBLEMİ Prof. Dr., Erciyes Ü. İlahiyat F. ctunc@erciyes.edu.tr İnsanlar kesin bilgilere sağlıklı beş duyu ile, doğru haberlerle ve nazar ve istidlâl gibi akıl yürütme yollarıyla ulaşırlar. Bu nedenledir ki, insanların elde ettikleri bilgilere kesbî bilgiler denir. Böylece beşerî bilgi, ilâhî bilgiden ayrı tutulmuş olur. İnsanların sağlıklı beş duyu ile, doğru bilgiler elde ederken bu organların eşyayı algılama koşullarının da sağlıklı olması gerekir. Örneğin, göz belirli uzaklıktaki cisimleri algılayıp idrak ederken, arada görmeyi engelleyecek bir manianın olmaması şart olduğu gibi, ortamın da belli ölçüde aydınlık/ışıklı olması gerekir. Kulak belli bir frekanstaki sesleri birbirlerinden ayırt edip onlar hakkında kuş sesi, hayvan sesi, insan sesi v.b. diye hüküm verebilir. Tatma, koku alma ve dokunma organlarının da bilgi kaynağı olmaları için de pek doğal olarak bir takım şartların bulunması gerekir. Genel anlamda söylemek gerekirse, beş duyu organının sağlıklı olması, fizîkî bir eksikliğinin olmaması gerektiği gibi, bu organların doğru duyumlar sağlamaları için, algılama şartlarının da kusursuz olması gerekir. İkinci olarak zikredilen, Doğru Haber de kesin bilgi elde etmenin diğer bir yoludur. Burada önemli olan, peygamberliği bir mucize ile kanıtlanmış bir peygamberin dışındaki kimselerin verdikleri haberin, sağlıklı beş duyudan biriyle idrak e- dilebilir olması, muhal olan şeylerden veya gaybî bilgilerden olmamasıdır. Üçüncüsü olan Nazar ve İstidlâl veya Akıl Yürütme aklî veya zihnî bir muhakeme olduğundan burada önemli olan, yine sağlıklı akıl veya Kelâm ilmi tabiriyle Müstefâd veyahut Kâmil/ yetkin akıl dır. İnsanlar kendilerinde mevcut olan veya elde ettikleri kesin bilgileri Akıl Yürütme Kurallarına göre sıralamak suretiyle yeni bilgilere ulaşırlar. Bilindiği üzere insanlar üç temel yolla kesin bilgi elde ederler veya kesin bilgiye ulaşırlar. I. Sağlıklı Beş Duyu (Havass-ı Hamse-i Selîme) Sağlıklı beş duyu organı, göz, kulak, burun, dil ve cildimizdir. Gözümüzle görerek eşya hakkında kesin bilgi elde ederiz. Yeter ki, gözler sağlıklı olsun veya tıbbi tedavi yollarıyla göz bozuklukları giderilmiş olsun. Pek doğaldır ki, görmek için de yakınlık, uzaklık, ışık gibi diğer şartların da uygun olması gerekir. Görerek eşyayı birbirinden kesin olarak ayırt etmekteyiz. Kulağımızla sesleri, haberleri dinleyip algılayarak ve algıladıklarımızı akılla değerlendirerek, yani o algıladıklarımız hakkında kesin kararlarımızı vererek bilgi sahibi olmaktayız. Burnumuzla kokular hakkında sağlam bilgilere ulaşırız. Dilimizle tat alma, lezzet duyma cinsinden olan şeyler hak-

50 kında acı, tatlı, ekşi, tuzlu gibi kararlar verebiliriz. Cildimizle de eşyaya dokunarak onlar hakkında sert, yumuşak, sıcak, soğuk gibi kesin kararlar verebiliriz. Sağlıklı beş duyu organlarıyla elde edilen bilgilerin kesinliğine Septikler/Şüpheciler hariç hiç kimse itiraz etmemiştir. Yeter ki bu organlar sağlıklı olsun ve algılamada bulunmak için gerekli koşullar hazırlanmış olsun. Mesela, mikropları çıplak gözle görmek mümkün değildir. Onun için mikroskoplar, uzaktaki cisimler için dürbünler, teleskoplar icat edilmiştir. II. Doğru Haber (el- Haberu s- Sâdık) Genel olarak içinde bulunduğumuz koşullara, olaylara uygun olan haberlere doğru haber, güvenilir haber denir. Mesela, karın yağması için belli hava koşullarının oluşmasıyla birlikte kış mevsiminin de girmiş olması lazımdır. Burada şunu kastediyoruz. Yolları kapatacak şekilde karın yağmış olmasını. Yaz ortasında kar yağması pek olağan değildir, hele yolları kapatacak kadar çok yağmış olması imkansızdır. Örnek, sahil kesiminde yaz ortasında otururken, dışarıdan gelen bir kimsenin Şehir içi ulaşımını sağlayan yollar, karla kapandı, bu yüzden geç kaldım. diye verdiği habere itibar edilmez. Çünkü yaz ortasında karayollarını kapatacak kadar karın, hele sahil kesimine yağması imkansızdır. Bilindiği üzere diller veya lisanlar, insanların birbirleriyle anlaşmaları, konuşmaları için icat edilmişlerdir. Bütün varlıklara bakıldığında her bir türün veya cinsin kendine mahsus bir anlaşma vasıtası olduğu görülür. Ancak insanı insan olarak diğer varlıklardan ayıran dili, konuşması ve yazmasıdır. Bu dil sayesinde insanlar binlerce yıl önce yaşamış, tarihe mal olmuş şeyleri, uygarlıkları kavrayıp anlayabiliyorlar. Günümüzde insanlar binlerce kilometre uzakta yaşayanlarla haberleşebiliyorlar ve hatta oralarda ve kendi aralarında olup bitenleri, yaşananları anında -şâyet naklen yayın imkanı sağlanamazsa- kısa bir zaman sonra bizzat gözleriyle, kulaklarıyla televizyon ekranlarında, monitörlerde seyredip takip edebiliyorlar. Telefonda, internette konuşurken bile onların davranışlarını, resimlerini, görüntülerini ekranlarda görebiliyorlar. Böylece müşterek bir şuur, ilim, bilgi, haberleşme, iletişim ağı ve kültür doğuveriyor. İşte bu ve benzeri sebeplerden dolayı ilim elde etme yollarından biri olarak Doğru Haber de kabul edilmiştir. Zira haberler, elimize geçen yazılar, gazeteler insanların bizzat gidip göremediği yerler ve ulaşamadığı konularda, başkalarının doğru bilgilerinden, doğru haberlerinden yararlanma imkanını sağlamaktadır. Günümüzde iletişim alanındaki kaydedilen gelişime bağlı olarak, haberlere bir de görsellik katılmıştır. Ancak bu görsellik, olayları bizzat gözümüzle yerinde müşahede edemiyoruz diye, bu duyumların bizim için haber olmasını engellemez. Eğer dil sayesinde, bu sayılanlar mümkün olmasaydı, insanlar bu konularda birbirlerinin ilminden haberdar olamayacaklardı. Dünyaya gelen her insan aynı şeylere ulaşmak amacıyla öncekilerden habersiz olduğu için, onların yaptıklarının farkında olmadan problemleri tekrarlayıp duracak, ilimde, teknikte ilerleme olmayacaktı. Sanki herkes, her geçen gün Amerika yı birbirinden habersiz olarak yeniden keşfedecekti. Adeta

İnsana Özgü Bilgi Elde Etme Yolları Veya Bilginin Kaynağı Problemi 51 yeni bir buluş yapmış gibi sevinecek ve bunlarla oyalanıp duracaktı. Bu yüzden doğru haberler, bilimde, sanatta ve teknikte son derece önem arz etmektedir. Doğru haber iki çeşittir: Mütevâtir Haber: Bu haber peygamberliği mûcize ile kanıtlanmış peygamberler dışında sıradan insanların verdiği haberlerdir. Öyleyse mütevâtir haberin tanımını yapmak yerinde olacaktır. Yalan söylemek üzere anlaşıp birleşmeleri aklen düşünülemeyen, çok sayıda kişilerin, aynı sözcükler içerisinde verdikleri habere mütevâtir haber denir. Bu nedenle böyle sıradan insanların verdikleri haberin mütevâtir olabilmesi için bir takım şartlar gerekir: Haber verenlerin yalan söylemeleri muhal olmalı, yani haber verenler sayıca o kadar çok olmalılar ki, akıl bunların asılsız, yalan bir şeyi haber yapmalarını imkan dahilinde/caiz bulmasın. Örneğin üç kişi, beş kişi, belki de on kişi bir araya gelip bir çıkar uğruna veya bir espri sebebiyle asılsız, yalan bir haber uydurabilirler. Fakat otuz, kırk, elli ve daha fazla kişi birleşip, anlaşıp bir yalan düzemezler. Zira o yalandan elde edecekleri çıkar, bu yalanı düzenleyenlerin sayısına pay edilince, pastanın dilimi daha da küçüleceğinden, Astarı yüzünden pahalıya geleceğinden bu işten vazgeçerler. Ayrıca gerçek bir haber olmadığı için çok sayıda kişiler söz konusu olunca, bu yalanı meydana getiren sözcükler üzerinde bile anlaşma mümkün olmaz. Her ağızdan bir ses çıkıyor misali ittifak sağlanıp da haberle ilgili cümle kurmak sağlıklı bir şekilde ortaya konamaz. Zannedersem bu düşüncelerle hareket eden alimler, bir haberin mütevâtir olabilmesi için önce aklî olarak yirmiden başlayıp bu sayıyı yüze kadar çıkarmışlar. Üzülerek söylemek gerekirse, bu gün pek çok kişilerin maddi değeri belirlenmiş gibidir; fakat yirmi, otuz, kırk kişiyi satın almak maddi yönden zordur. Zira o uydurulan yalandan elde edilecek kazanç veya çıkar yalancıları satın almak için harcanan maddiyattan çok daha az olacaktır. Haber verilen şey, haber verenlerin duyularıyla bizzat görüp tanık oldukları bir şey olmalıdır. Başka bir ifadeyle, haber verilen şey aklî delillerle veya akıl yürütme yoluyla değil, duyularla hissedip, görüp, ispatlanabilecek türden olmalıdır. Mesela; Amerika kıtasının varlığından haber vermek. Çünkü Amerika kıtasının varlığını gidip görmek mümkündür. Bu nedenle Amerika kıtasını görmeyen milyonlarca kişi bu habere inanıp güvenmektedir. Dolayısıyla Amerika kıtasını görmediği halde bu kıtanın varlığını kesin olarak kabul etmenin sebebi, bu haberin gerekirse doğrulanma imkanının yani gidip görme imkanının var olmasıdır Verilen haber mümkinattan/dünyada olabilir şeylerden olmalıdır. Muhal veya müstahîl şeylerden olmamalıdır. Örneğin, yüzlerce kişi 2 x 2 = 5 eder deseler, bu haber dikkate alınmaz veya bir mitoloji veyahut efsaneyi yüzlerce kişi aynı şekilde anlatsalar, örneğin yedi başlı ejderha gördük, insan başlı yılan vücutlu Şahmeran gördük deseler, bunlar mütevâtir haber olmaz. Bunlar gibi Gayb dan haber verseler, bunlara da itibar edilmez.

52 Ayrıca böyle bir haber İslam diniyle ilgili ise, kati nasslara, yani Kur an-ı Kerim e ve Sahih hadislere aykırı olmamalıdır. Peygamberin Haberi: Bu haberin doğru bir haber olması için tek başına haber veren bu kişinin peygamberliğinin mûcize ile kanıtlanmış olması vazgeçilmez tek şarttır. Zira mûcize, Allah ın fiilidir. Peygamberinin eliyle gerçekleşip, ortaya çıkar. Mûcize bir peygamber için Sen doğru söyledin. Sen gerçekten benim peygamberimsin. demek gibidir. Peygamberler mûcizeyi, Allah ın fiili olarak gösterirler. Mûcize Allah ın yardım ve lütfuyla peygamberlerin elleriyle meydana gelen, onların peygamberlik iddiasında doğru olduklarını, ma sûmiyetlerini göstermek için Allah tarafından tabiat kanunlarına aykırı olarak yaratılan olağanüstü/hâriku l- âde olaydır. Allah Teâla bu evrene koyduğu kanunu geçici bir zaman için yine kendisi değiştirir. Normalde taştan su çıkmaz, ama Allah isterse taştan su çıkarır. Nitekim Hz. İbrahim için ateşin yakma özeliğini kaldırdığı gibi (21. Enbiya/ 69) İşte peygamberliği böyle bir mûcize ile ispatlanmış olan bir peygamberin, masûmiyeti de ispatlanmış olduğundan onun tek başına verdiği haberler doğru haberdir. Kesinlik ve kat îlik ifade ederler ve böyle peygamberler asla yalan söylemezler. Bir kimsenin bizzat kendi kulağıyla, peygamberliği mûcize ile kanıtlanmış bir kişiden duymuş olduğu haberler, doğru haberdir. Bu yüzden Ebû Bekir daima Hz. Peygamberin yanında bulunmuş ve pek çok şeyi kendi kulağıyla işitmiş olduğu için Sıddık lakabını almıştır. Fakat hadîs kitaplarını meydana getiren ilk muhaddisler, Hz. Peygamberi görmediler ve ondan kendi kulaklarıyla bir şey işitmediler. Onlar Peygamberin şöyle dediğini duydum veya Ondan duyan bana söyledi. diyen kişilerden/râvilerden bu rivâyetleri topladıkları için hadis ilmine ve hadis kritiğine gereksinim duyulmuştur. Bu konuda Gazzâlî (ö:505/1111) Müstesfâ min İlmi l- Usûl adlı eserinde Rasulullah ın sözü, bizzat onun ağzından işiten kimse için hüccettir; fakat bize gelince, onun sözü bize ancak haber verenlerin lisanıyla(diliyle) ulaşmaktadır. 1 şeklinde Hz. Peygamberin sünnetiyle ilgili bir değerlendirme yapmaktadır. Demek oluyor ki, biz sonrakilerin, sünneti sorguluyor olmamız hem itikat, hem de bilimsel açıdan bir suç veya olumsuz bir durum değildir. Zira bize sünnet olarak ulaşanların mütevâtir olanlar hariç tutulursa- hemen hepsi, onun sözlerini bize haber verenlere, ulaştıranlara ait lafızlardır. Bu yönüyle bizlerin bu lafızları sorguluyor olmamız, diğer bir ifadeyle tenkit süzgeciyle ele almamız, ilmin bir gereği olmalıdır. Yine Gazzâlî, konuyla ilgili olarak, İlcâmu l- Avâm adlı eserinde şunları kaydediyor:...sahabenin bir kısmı nübüvvet nuruyla nurlanmıştı. Bu konuda pek çok 1 Gazzâlî, Müstesfâ min İlmi l- Usûl, Bulak,1322 (2. Baskı), C. I, s. 129; Kşl. Çeviri, H. Yunus APAYDIN, İslam Hukukunda Deliller ve Yorum Metodolojisi, C. I, s. 197, Rey Yayıncılık, Kayseri, 1994.

İnsana Özgü Bilgi Elde Etme Yolları Veya Bilginin Kaynağı Problemi 53 şeyleri Hz. Peygamberden bizzat kulaklarıyla işitmişlerdi ve onun üstün, manevi şahsiyetinden faydalanmışlardı. Onların çoğu Kur an ve sünneti olduğu gibi kabul etme ve yaşama gayreti içine girmişlerdi. Zira başlangıçta onların akideleri, vicdanları ve zihinleri tertemiz idi. Ayrıca Hz. Peygamberin ve büyük sahabenin aydınlatıcı ve açıklayıcı etkileri henüz kaybolmamıştı. Ama günümüzde bir şeyi araştırmadan, öğrenmeden, belli ölçüde kesin ve açık delillere ulaşmadan olduğu gibi kabullenmek insanı yanlış ve telafisi mümkün olmayan yollara yönlendirebiliyor. Çünkü asıl kaynaktan, o devirde yaşayanlardan hayli uzakta olduğumuz için bize kadar gelenlerin, ulaşanların hangisinin İslam ın esasından, hangilerinin adet ve an anelerden geldiğinin ayırt edilmesi gerekiyor ki yanlış yolda olunmasın ve başkaları da bu yanlışa çekilmesin. 2 Bakınız Sahİh-i Müslim i şerheden muhaddis Nevevî (ö:676/1277) hadîsi nasıl tanımlıyor? Hadîs, Hz. Peygamber, sahabe ve tâbiûndan gelen, merfû olsun, mevkûf olsun, her türlü rivâyettir. Hadîs, haber ve eser eş anlamlı olarak kabul edilmiştir. Şu halde terim olarak hadîs, aynen haber ve eser gibi peygamber, sahabe ve tâbiûna nisbet edilen her türlü söz, fiil, takrir ve vasıfları içeren rivâyet anlamındadır. 3 Görüldüğü gibi bu ve benzeri sorunları dikkate alan mütekellimler, ilim veya kesin bilgilere ulaşma yollarından biri olarak kabul edilen haberleri, mütevâtir haber ve nübüvveti mûcize ile kanıtlanmış bir peygamberin haberi/haber-i rasûl şeklinde ele alıp bunların koşullarını da ortaya koymakla gerekli özeni göstermeye büyük ölçüde gayret etmişlerdir. III. Akıl Mâturîdî, Kitabu t- Tevhîd adlı eserinde ilme/kesin bilgiye ulaşma yollarının üçüncüsü olarak Nazar yani akıl yürütmeyi gösteriyor. Ebû l- Mu în en- Nesefî ise Tabsıratu l- Edille adlı eserinde İlmin Sebepleri başlığı altında üçüncü olarak aklı zikrediyor. Sabûnî (ö:580/1184) ise, el- Kifâye adlı eserinde üçüncü olarak akıl yürütmeyi/en-nazaru l- Akl gösteriyor. Kesin ve doğru bilgiye/ilme delillerle, hüccetlerle ve burhanlarla aklı kullanarak ulaşıldığı için, ilim elde etme yollarının üçüncüsüne akıl yürütme/nazar veya sadece Akıl denmesinde sakınca olmamalıdır. Zira sağlıklı duyu organlarımızla aldığımız duyumları hüküm, karar veya tasdik haline getirirken, mesela; Bu ağaçtır. Bu güzeldir. Bu serttir. Bu vardır. Bu temiz değildir. Bu acıdır. Bu varlık sonra- 2 Gazzâlî, İlcâmu l- Avâm, s. 4-10, İstanbul, 1387 hicri. 3 M. Emin ÖZAVŞAR, Hadisin Neliği Sorunu ve Akademik Hadisçilik, İslâmiyât, C. III, Sayı, 1, s. 37-38. Ocak-mart, 2000, Ankara

54 dan yaratılmıştır/hâdistir. ve benzeri hükümlerde bulunurken, yine aklımızı kullanmaktayız. Çünkü sağlıklı duyu organlarımızla aldığımız duyumlar, bu hükümlerin asla kendileri değildir. Soyut kavramlarda da durum aynıdır. Henüz bilinmeyen deneyle, gözlemle de algılanamayan mücerretleri/soyutları önce tanımlarla tasavvur ediyoruz, sonra onlarla ilgili delillere ulaştıktan sonra akıl yürütmede bulunarak, onlar hakkında hüküm veriyoruz, yani onlara belli, geçerli doğru anlamları yüklüyoruz. İşte bütün bunlar akıl sayesinde olmaktadır. Duyduğumuz ve okuduğumuz haberleri de yine akıl ile değerlendirip hüküm veya kesin kararlar haline getiriyoruz. Öyleyse, ilmin sebepleri veya ilme ulaşmanın yolları diye zikredilen her üç durumda da aklın işlevi söz konusu olmaktadır. Öyleyse akıl nedir? Aklı tanımlamak veya tavsif etmek kabil midir? Soruları akla gelebilir. Akıl, gözle görülen, elle tutulan bir şey olmayıp soyut bir kavram olduğu için bunun tam bir tanımını yapmak oldukça zordur. Bu yüzden aklın bazen bir yönüyle tanımı yapılmaya çalışılmıştır. Şöyle ki: İnsanı diğer canlılardan üstün ve farklı kılan akıldır. Akıl, gözlem ve deney yapılamayan metafizik konularda insana bilgi veren bir güçtür. Akıl maddi bir kuvvet olmayıp, ruhani bir kuvvettir, insan ruhuna ait bir özelliktir. İlâhî bir nurdur. Akıl, insanda bulunan nefs-i nâtıkaya/konuşan nefse özgü bir kuvvettir ki, insan bununla ilimleri elde eder, mefhumları/tabirleri, terimleri idrak edip kavramaya güç yetirir. Ve benzerleri. Aklı insandaki işlevine göre de şöyle tavsif etmişlerdir. Akıl öyle bir yetenektir ki, gizli olanları, henüz bilinmeyenleri önce tanımlarla tasavvur eder, sonra bu tasavvurlarının delillerini araştırıp akıl yürütme yoluyla hüküm haline getirip tasdik eder ve ayrıca sağlıklı duyu organlarıyla alınan duyumları da kavrayıp idrak eder. Nitekim insanoğlu senelerdir öyle veya böyle aynı yolu izlemektedir. Yabancısı olduğumuz bir konu bize önce tanıtılmaktadır. Eğer görme imkanı varsa gösterilmekte, deney imkanı varsa deney yapılarak gösterilmekte, eğer bunlar mümkün olmuyorsa, tarifler veya tanımlar yapılarak o konu hakkında bilgiler, deliller, hüccetler sunulmakta, insanlar bunları akıllarıyla muhakeme ederek, değerlendirerek o konularda bilgi sahibi olmaktadırlar. Akıl ile elde edilen bilgilerin bir kısmında insan, uzun boylu bir akıl yürütmeye gereksinim duymadan bilgi sahibi olur. Örneğin, Güneşin aydınlatıcı ve ısıtıcı olduğunu, ateşin yakıcı ve ısıtıcı olduğunu, karın soğuk olduğunu, 2x2 nin 4 edeceğini, 10 sayısının yarısının 5 olduğunu bilmek gibi. Bir de bedihî/açık seçik bilgiler diye isimlendirilen hükümler vardır. Örneğin, bütünün kendi parçasından büyük olduğunu bilmek gibi. İnsan önce bütün kavramını, sonra onu meydana getiren parça kavramını düşünür ve bütünün parçasından büyük olacağına karar verir. Bir diğeri ise akıl, nazar ve istidlal yoluyla yani akıl yürütme yoluyla kesin bilgilere ulaşır. Akıl bu yolla bilgiye ulaşırken belli ölçüler ve şartlarla bilgilere sahip olur. Akıl bu konuda

İnsana Özgü Bilgi Elde Etme Yolları Veya Bilginin Kaynağı Problemi 55 daha önce bilinen ve kesin olan ön bilgileri kurallarına göre düzenleyerek daha önce bilinmeyen yeni ve kesin bilgilere ulaşarak karar veya hüküm bildirir. Mantık ilminde de anlatıldığı gibi akıl yürütme yolları üç çeşittir: Talîl veya Kıyas (Tümdengelim): Genel ve tümel (küllî) önermelerden hareketle, tikel (cüz î) önerme elde etmeye ve böylece yeni bir hükme ulaşmaya kıyas, ta lil veya dedüksiyon denir. İnsanlar Ölümlüdür. Sokrat İnsandır. O halde, Sokrat da ölümlüdür. İstikrâ/Tümevarım (Endüksiyon): Tikel veya özel hükümlerden genel/küllî hükümlere ulaşmaya tümevarım denir. Demir, bakır, kalay... madendir. Demir, bakır, kalay... ısıyla uzayıp genişler. O halde bütün madenler ısıyla uzayıp genişler Temsil/Tikelden Tikele (Analoji): Tikel hükümlerden hareket ederek yine tikel (cüz î) hükümlere ulaşmak. Su bir sıvıdır, ısıyla buharlaşır. Zeytinyağı da bir sıvıdır O halde, zeytinyağı da ısıyla buharlaşır. Bu şekilde yapılan akıl yürütmelerde dikkat edilirse, önce ilk iki önermeyi o- luşturan hükümlerin kesin ve açık,seçik olmaları önemlidir. Zira bu iki hükme dayanarak yeni bir hükme ulaşıyoruz. Bu bakımdan bu ilk hükümler, diğer bir deyişle bizde hazır olan ön bilgiler kesin, kat î bilgiler olursa, bunlara dayanarak vereceğimiz hüküm veya ulaşacağımız yeni bilgi de o derecede kesin ve kat î olur. Şâyet ön bilgiler veya ilk iki önerme zayıf ise, yanlış bilgileri içeriyorsa, bunlarla ulaşılacak olan yeni bilgi veya hüküm de o ölçü de zayıf olur. Bu sebepledir ki, bizi bir konuda hüküm vermeye götüren deliller de kuvvet derecelerine göre iki çeşittir: aa) Kesin ve kat î olan Aklî Deliller: Bir delilden çıkarılan hüküm akla gelebilecek bütün ihtimalleri, kuşkuları ortadan kaldırıyor, en ufak bir tarzda açık kapı bırakmıyorsa, işte böyle bir delile kesin ve kat î delil denir ki, bunun bir adı da Burhan dır. bb) Zannî Olan Aklî Deliller:

56 Bir delilden çıkarılan hüküm, her türlü ihtimali, kuşkuları ortadan kaldırmıyor ve tartışmaya açık ise, işte böyle bir delile de zannî delil denir ki, bunun bir adı da Hatâbe veya Hıtâbe dir. Aklın doğruluğuna kesinlikle ve açıklıkla hükmettiği bilgilere bedihî/açık, seçik veya zorunlu bilgiler denir. Bir de Yakîn kavramı vardır. Yakîn, bir şeyi önce araştırıp, öğrenip kesin delillerini bulup inceledikten sonra, kesin bir tasdik/benimseme ile kabul edip bilmeye denir. Yakînin de dereceleri şöyledir: 1. İlme l- Yakîn: Aklî kesin deliller yardımıyla, bilimsel verilerle veya doğru haberle bir şey hakkında kesin kararını vermek demektir. 2. Ayne l- Yakîn: Duyu organlarıyla öncelikle gözle alınan duyumlarla, deneylerle kesin kararını vermek. Doğaldır ki, bu yollarla elde edilen bilgiler, verilen kesin kararlar, doğru haberle elde edilen bilgiler derecesinde değildir. Bu yüzden haber, gözle görerek veya deneylerle elde edilen bilgiler gibi değildir. Leyse l- Haberu ke l- İyân denilmiştir. Zira ayne l- yakîn derece itibariyle, ilme l- yakînden daha kuvvetlidir. Mesela, Hz. İbrahim ilme l- yakîn olarak kabul edip inandığı bilgiye ayne lyakîn olarak ulaşmak ve inanmayanlara delil olarak göstermek için Bakara süresi 260. âyette 4 haber verildiği üzere, yüce Allah a Ya Rabbi! Ölüleri nasıl diriltiyorsun? Bana göster. diye dua etti. Rabbi ona İnanmıyor musun deyince, Hayır! Öyle demek istemedim. Kalbim (zihnim) mutmain olsun, yani ayne l- yakîn olarak inanmak istiyorum dedi. 3. Hakka l- Yakîn: Bir konuda ilme l- yakîn ile ayne l- yakîn birlikte meydana gelirse yukarıda Hz. İbrahim örneğinde olduğu gibi o kişi hakka l- yakîn olarak kararını vermiş, benimsemiş veya öğrenmiş olur. Başka bir örnek: Henüz deniz görmemiş Orta Anadolu da yaşayan bir öğrenciyi düşünelim. Bu öğrenci okulda öğretmenlerinden duyarak, coğrafya atlasları inceleyip Türkiye nin üç tarafından denizlerle çevrili olduğunu da haritalardan öğrenerek deniz hakkında ilme l- yakîn bir bilgi sahibi olmuştur. Daha sonra bir yolunu bulup güney sahillerine inip, gözün alabildiği kadar büyük denizi görünce ayne'l yakîn olarak deniz hakkında bilgi elde etmiş olur. Daha sonra denize girip, yüzse 4 2. Bakara/260: İbrahim Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster dediğinde inanmıyor musun deyince de Hayır öyle değil, fakat kalbim iyice tatmin olsun. Demişti. Öyleyse dört çeşit kuş al, onları kendine alıştır. Sonra da onları parçalayıp her dağın üzerine bir parça koy. Sonra onları çağır. Koşarak sana gelirler. O halde Allah ın Hakim ve güçlü olduğunu bil! demişti

İnsana Özgü Bilgi Elde Etme Yolları Veya Bilginin Kaynağı Problemi 57 veya suyuna dokunsa, tadına baksa, bu durumda hakka l- yakîn olarak deniz hakkında hem kuvvetli ve kisin bilgiye sahip olmuş olur, hem de deniz hakkında her yönüyle sağlıklı bir inanca, tasdike ulaşmış olur. İnsana özgü olan bu kesin bilgi elde etme vasıtaları Kur an-ı Kerim in pek çok âyetinde açıklanmıştır: a) 23. Mü minûn/78; 39. Secde/ 9; 62. Mülk/23 Sizi yaratan, sizin için kulaklar, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!" b) 7. Araf/179 Andolsun ki, cehennemi insanları ve cinlerin ekserisiyle dolduracağız. Zira onların kalpleri (akılları) vardır, onunla ince ince düşünmezler. Gözleri vardır, onlarla görüp idrak etmezler. Kulakları vardır, onlarla işitmezler (dinleyip bilgi sahibi olmazlar)... c) 17. İsra/36 Bilmediğin şeyin ardına düşme! Doğrusu kulak, göz ve kalp bunların hepsi o şeyden sorumludur. Yine 22. Hacc/46 Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, böylece onlardan akledecek (düşünecek) kalpleri, işitecek kulakları olsun. Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalpler de körleşir. Görüldüğü üzere, bu üç grupta yer alan âyetlerde geçen A yân ve Basar sağlıklı duyu organlarına A zân ve Sem doğru haberlere, Kulûb ve Ef ide sağlıklı akla/akl-ı selîme işaret etmektedir. Bunlardan anlaşılıyor ki, sağlıklı beş duyu, doğru haber ve akıl Kur an-ı Kerim e göre de ilim elde etme vasıtalarıdır. Ayrıca Kur an-ı Kerim Zan nın gerçekten, hakikatten yana bir şey ifade etmediğini, aksine ilmin, kesin bilginin değerli olduğunu, yine pek çok âyette açıklamıştır. 10. Yunus/36: Onların çoğu zanna uyarlar. Gerçekte ise zan, hakîkatten/ hakîkat karşısında bir şey ifade etmez. Allah yaptıklarınızı şüphesiz bilir. 53. Necm/28 Oysa onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna u- yarlar. Hiç şüphe yok ki, zan gerçekten yana bir şey ifade etmez. İlmin/bilmenin önemli olduğu hakkında da pek çok âyet vardır. Bir tane örnek verelim: 39.Zümer/9... Ey Muhammed! De ki:! Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.