Edwina Howard Çeviri Elif Dinçer
4
Bölüm Bir Herkes aynı şeyi söyler: Jeremy türünün tek örneğidir. Herkes böyle söyler işte. Şey, öğretmenimiz Bay Buttsworth dışında herkes. Ona göre Jeremy başına bela olması için gönderilmiş, topluma zararlı biri. Ama Jeremy böyle olmasının iki sebebi olduğunu söylüyor: büyükbabası ve annesi. Jeremy hayatının ilk tavsiyesini büyükbabasından almış: Kafanı kuma gömme Jeremy, kendi sorumluluğunu al ve kendine bir para ağacı dik. Jeremy de öyle yapmış, ya da en azından bunu denemiş. Annesinden iki dolar isteyip toprağa gömmüş, ağaç çıkmayınca on dolar daha istemiş. Sonra hayatının ikinci tavsiyesini almış: Para ağaçta yetişmez. Annesi bunu defalarca söylemiş ama Jeremy hiç umursamamış. Bu yüzden, Jeremy nin kafası karışmış ve büyükbabasına gitmiş. Ancak büyükbabası sadece gülmüş ve şöyle de- 5
miş: Ben o tip bir para ağacından söz etmiyorum Jeremy. Kendi para ağacını bulup, dikip büyütmelisin. Böylece bir gün meyvesini verecektir. Jeremy, büyükbabasının bu sefer ne demek istediğini anladığını söylüyor. Bu yüzden ailesinden birkaç tane meyve ağacı satın almalarını istemiş, onlar da almışlar. Üç portakal, üç de limon ağacı alıp dikmişler. Üç yıl sonra, Jeremy yedi yaşına geldiğinde kendi limonata tezgâhını açmış. Ve sanıyorum her şeyin başlangıcı bu olmuş. Jeremy yle okuldaki ilk günümde tanıştım. Yeni bir şehirde, yeni bir okula başlamış olan yeni çocuktum. Bir kişiyi bile tanımıyordum, bu yüzden de epeyce gergindim. Her şey yolundaymış gibi davranmaya çabalıyordum fakat dürüst olmak gerekirse kendimi hasta ve kaybolmuş gibi hissediyordum. Sınıfımı bulduğumda tek boş yere, şey, bu normal görünen -kahverengi saçlı, kahverengi gözlü, tombulca- çocuğun yanına oturdum. Çocuk bana hemen şöyle dedi: Hey, öğle yemeğinde bana yardım eder misin? Sana para veririm. İşte Jeremy yle böyle tanıştım. Şey, elbette, sanırım edebilirim, dedim. Birazcık şaşırmıştım. Öğle yemeğinde beni bekliyordu ve gerçekten de çok telaşlıydı. Haydi, bugün ilk gün, çok aç olacaklar. Vampirlerden bahsetmiyor olmasını umarak başımı salladım. Hızla dolaplara doğru koşturduk. Sıraya girmiş çocukları iterek aralarından geçtik. Orada beklemeleri ge- 6
rektiğini nereden bildiklerini anlamamıştım. Ama onlar biliyorlardı işte. Bekliyorlardı. Ve açlıktan mideleri kazınıyordu. Baktığım her yerde çaresiz, üzgün suratlar görüyordum. Buraya nasıl geldiklerini ve okula bir dönem daha nasıl dayanacaklarını merak eden yüzler. Jeremy esrarengiz şekilde yüreklendirici bir fısıltıyla, Cips var, gazoz var, lolipop var, çikolata var, dedi. Sonra dolabı açtı. Üzgün suratların ifadesi bir anda değişivermişti. Birkaç çocuk tezahürat yapmaya kalktı ama Jeremy onları susturdu. Kendisi çoktan konuşmaya başlamıştı bile. Arkadaşım gazozlarla ilgilenecek, gördüğünüzü alırsınız, doğru miktarda parayı hazırlayın yoksa sıranın sonuna gidersiniz, bir de siparişlerinizi hızla verin, teşekkürler. Bir solukta bunları söyleyivermişti. Hayatım boyunca hiç bu kadar meşgul olmamıştım. Ne kadar para aldığımı hiç bilmiyorum. Ama çok fazlaydı, onu biliyorum. Jeremy öğretmeni gözlesin diye oyun bahçesine de iki çocuk koymuştu - ah, işin tatsız tarafı buydu. Jeremy nin öğle arasında yemek satmak gibi bir yetkisi ya da izni yoktu. Yani -işte Jeremy nin planının mükemmelliği de buradaydı- bizim okulda sadece süper sağlıklı yiyecekler satılıyordu; meyve ve sebze (bütün ve sulu), şekersiz keçi sütü, yağsız peynir, bu tip şeyler işte. Elbette sağlıklı yiyecekler bazen iyidir ama her zaman değil. Soğuk hindi sonrasında abur cubur yenmeyen bir okula gelmek hiç güzel değildi. Hareketli geçen on beş dakikada siparişleri aldım. Bah- 7
çe nöbetçisi öğretmen çevrede şüpheyle dolaşınca işler bir ara kesildi ama Jeremy iki çocuğu bahçenin diğer köşesine kavga etmeleri için gönderince öğretmen hemen o tarafa koştu ve yere düşen cips kırıntısına üşüşen bir martı gibi çocukların tepesinde bitiverdi. Jeremy öğle yemeğinin ardından, Her zaman pazarda bir boşluk aramalı ve müşterilere istediklerini vermelisin, dedi. Neden bahsettiğini hiç anlamamıştım. Fakat başımı salladım, çünkü elime beş dolar sıkıştırmıştı. Yarın da gelmen sorun olmaz, değil mi? Yani o halde bana bütün hafta boyunca mı ihtiyacın olacak? Evet ama bu sonsuza kadar sürmez, bizi durdurmaları bir, bilemedin iki hafta sürer. Dinlemiyordum. Matematiğim pek iyi değildir ama bu hesabı yapabiliyordum. Daha dokuz yaşındaydım ve yalnızca okula geldiğim için haftada yirmi beş dolar kazanacaktım. Jeremy nin okul bahçesinde görevlendirdiği çocuklar sadece bedava gazoz ve cips almışlardı. Jeremy daha sonra bu işi arkadaşlarından birine veremeyeceğini, çünkü işi alamayanların ona küsebileceklerini söyledi. Sonradan Jeremy nin yaptığı başka işler olduğunu da öğrendim: gazete dağıtmak, bilgisayar oyunları sağlamak ve çiçekçilik - Jeremy nin her zaman yapacak bir işi vardı. Bay Buttsworth ün onun hakkında söylediği bir şey daha var: Jeremy nin her tarakta bezi bulunur. Ve her zaman benim yardım edebileceğim bir şeyler oluyordu. Böylece yeni hayatıma ve yeni okuluma, kârlı ve sosyal açıdan rahatlatıcı şekilde başladım. Ama bu kadar fazla ta- 8
rakta beziniz olunca bu bezlerden bazıları, arada bir yırtılabiliyor elbette. Beşinci sınıfın son gününe kadar sorun çıkmadı. Ve bu defa sorun çok büyüktü. 9