GÜNÜMÜZDE KUR AN IN ANLAŞILMASI



Benzer belgeler
Question. Kur an ın Temel Özellikleri

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla


KADINA ARKADAN YANAŞMANIN HÜKMÜ

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

4. DERS Siyer Kur an İlişkisi

Bütün ilahi kitaplar, onları insanlığa tebliğ ile görevlendirilen Peygamberlerin konuştukları dille indirilmişlerdir.

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1

İSLÂM DA CEZA SİSTEMİ HATA İLE ÖLDÜRME

İLAHİ KİTAPLARA İNANÇ


KUR AN I KERİM HAKKINDA KISA BİLGİLER. Soru 2 : Allah(c.c.) ın dilediği şeyleri Peygamberlerine bildirmesine ne denir? Cevap : Vahy denir.

8. KÂFİRÛN SÛRESİ ÖĞRENELİM

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

[ Arapça Gramer Özeti, Sözlük, İ rab (Kelime Analizi) ve Meal ] Sözlük İlaveli İ RABLI KUR AN ve MEALİ

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Question. Kur an ın (Defaten Ve Tedricî) İnişi. Dr.İbrahimiyan

İlim gıda gibidir. Ona her zaman ihtiyaç vardır. Faydası da herkesedir.

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

Kur an ın Özellikleri

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

KURAN YOLU- DERS 9-10

URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün. Dua. Dua İbadetin Özüdür. Niçin ve Nasıl Dua Edilir? Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den Dua Örnekleri BÖLÜM: 2

İkili Simetrik Kitap ❸

TECVİD Lügat manası; Güzel yapmaktır.

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

40 HADİS YARIŞMASI DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. SINIFI 5-6,7-8 1-) 9-10,11-12 SINIFI 5-6,7-8 2-) 9-10

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

Dr. Mehmet Sürmeli tarafından yazıldı. Perşembe, 07 Ekim :45 - Son Güncelleme Perşembe, 21 Ekim :00

MUHTASAR KUR AN RİSALESİ

KURAN YOLU- DERS 1-2. DERSTE GEÇEN KAVRAMLAR 1) ikra : İlk inen vahiy. Oku! anlamına gelir. Kıraat (okumak) kelimesi de aynı kökten gelir.

1- Aşağıdakilerden hangisi suhuf gönderilen peygamberlerden biri değildir?

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:


Yasin sûresini okuduktan sonra duâ etmek için toplanmanın hükmü. Abdulaziz b. Baz

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

PEYGAMBERLERE ÎMÂNIN HAKİKATİ. Hâfız el-hakemî

Sıra no Sûre Adı. Âyet sayısı O.B.E.B

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

Dua ve Sûre Kitapçığı

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

KUR AN NİÇİN İNDİRİLMİŞTİR? Ey insanlar!

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Kur'an ve Anlam. Yazarlar Mürsel Ethem Yusuf Topyay Mehmet Akın. Editörler İsmet Eşmeli Mehmet Akın ISBN:

ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ EBU SEYF

Mirza Tahir Ahmed Hazretleri Cuma Hutbesinde, duanın aşağıdaki bahsedilen durumda şartsız olarak kabul edileceğini söyledi;

Kadınların Dövülmesi. Konusuna Farklı Bir Bakış. (Nisa [4] 34)

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

KUR'AN SÛRELERİNİN RESMİ VE İNİŞ SIRALAMASI

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

Durûs Kitabı 1. Cilt Gramer Kuralları. Üç Hareke

ALLAH TEÂLÂ'NIN ARŞA İSTİVÂ ETMESİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Hz. Peygamber'in ilk muhatapları olan Mekkelilerle mücadelesini anlatan Kur'ân'da tam

TÂĞUT KELİMESİNİN ANLAMI

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

BYK & ŞYK DERSLERİ. Yaptıklarına karşılık olmak üzere kendilerine nice sevindirici ve göz aydınlatıcı nimetler saklandığını hiç kimse bilemez.

Edeb Ya Hu! Cumartesi, 03 Ocak :31

HZ.PEYGAMBER İN EVRENSEL MESAJI KUR AN

Kur an Ayı Ramazanda Kur an Pazartesi, 31 Temmuz :46

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua

Peki, bu bayramın bizlere nasıl hediye edildiğini biliyor musunuz? Dilerseniz bu kıssayı hep birlikte hatırlayalım.

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

MERYEM SURESİNDEKİ MUKATTAA HARFLERİ كهيعص

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî

Question. Kadir gecesi yalnız bir gece midir yoksa bir geceden fazla mıdır? Gündüz de kadir gecesinden. sayılır mı?

Fırka-i Naciyye. Burak tarafından yazıldı. Çarşamba, 09 Eylül :27

Haydin Câmiye Pazartesi, 31 Ekim :26

Ders 1-5 Tekrar. Rab, efendi. Alem, dünya ه ذا

Peygambere Uymak İstemeyenler

Transkript:

GÜNÜMÜZDE KUR AN IN ANLAŞILMASI Doç.Dr. Mehmet SOYSALDI * İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem le başlayan peygamberlik meş alesi son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) le zirveye ulaşmış ve O nunla sonuçlanmıştır. Kur an, bütün peygamberleri, aynı misyonu yüklenmek üzere gönderilmiş, birbirini doğrulayan Allah elçileri olarak tanımlamaktadır. Bütün peygamberler Allah katında tek ve makbul din olan İslâm dinini tebliğ için gelmişlerdir. Bu araştırmamda Hz. Peygamber in insanlığa getirmiş olduğu evrensel mesaj olan Kur an ı tanıtıp, günümüzde Kur an ın anlaşılması gereği üzerinde duracağım. Dolayısıyla önce Kur an nedir? Kur an ın belli başlı temel özellikleri nelerdir? Kur an niçin indirilmiştir? ve Kur an bizden ne istiyor? gibi sorulara cevap verecek, daha sonra da Kur an ın Asr-ı Saadette ve günümüzde nasıl anlaşıldığını açıklamaya çalışacağım. A- Kur an Nedir? Kur an okumak anlamına gelen Ka-ra-e fiilinden türetilmiş mastar olup, ism-i mef ûlün mastarla isimlendirilebileceği kaidesince el-makru (okunmuş) 1 anlamında Hz. Peygamber e indirilen muciz kelâmın adıdır. Mûsa (a.s) ya indirilen kitaba Tevrat, Hz.İsa (a.s) ya indirilen kitaba İncil adı verildiği gibi, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) e indirilen kitaba da Kur an özel isim olmuştur. 2 Terim olarak ise, Kur an ın İslâm âlimleri tarafından farklı tarifleri yapılmıştır. Ancak âlimlerin üzerinde durdukları en kapsamlı tanım şudur; Kur an-ı Kerim, Yüce Allah tarafından Cebrâil (a.s) vasıtasıyla Hz. Muhammed (s.a.v) e vahyedilen, mushaflarda yazılan, tevatürle nakledilen, okunmasıyla ibadet edilen ve Fatiha ile başlayıp Nâs suresiyle son bulan muciz kelâmdır. 3 Bu Yüce Kitabı, Allah ın Elçisi Hz. Muhammed (s.a.v) ise şöyle tanımlamaktadır: Allah ın Kitabı olan Kur an da sizden öncekilerin kıssaları, sizden sonrakilerin haberleri, kendi aranızda olanların hükümleri vardır. O, doğruyu eğriden ayıran kitaptır. O, hiçbir zaman anlamsız konuşmaz. O, Allah ın sağlam ipidir. O, zikr-i hâkimdir. O, dosdoğru yoldur. Kötü arzular asla O nu hedefinden saptıramaz. Diller O nu karıştırıp bozamaz. Âlimler O na doyamaz. Müttakîler O ndan usanmaz. O tekrar tekrar okunmakla eskimez. O, cinlerin işitir işitmez: Biz acayip bir Kur an işittik ki, doğruya iletir. Derhal ona inandık. 4 dedikleri kitaptır. O nun ölçülerine göre konuşan doğruyu söyler. O na göre davranan sevap kazanır. O nunla hükmeden âdil olur. O na çağıran doğru yola çağırmış olur. 5 Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) in bu güzel tarifinden sonra Kur an ın belli başlı temel özellikleri üzerinde durmak istiyorum. B- Kur an-ı Kerim in Temel Özellikleri: 1. Kur an, Allah kelâmıdır: İslâm a göre vahiy Allah ın konuşmasıdır. Kendi iradesini dil aracılığıyla bildirmesidir. Fakat insana ait olmayan esrarengiz bir dille değil, insanın anlayabileceği bir dille konuşmasıdır. Allah ın kendi iradesiyle yaptığı bu konuşma * 1 2 3 4 5 Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. msoysaldi@gmail.com ez-zerkânî, Muhammed Abdulazim, Menâhilü l-irfan fi Ulûmi l-kur ân, Beyrut, trs, I, 14; Suphi es-salih, Mebâhis fi Ulûmi l-kur ân, Beyrut, 1977, s.19. Bkz., er-rağıb el-isfehânî, Ebu l-kasım Hüseyin b.muhammed, el-müfredâtu Elfazı l-kur ân, Beyrut, 1992, s.669. ez-zerkânî, Menâhil, I, 15-20. Cin, 72/1-2. Tirmizî, Fedâilü l-kur ân, 14; Dârimî, Fedâilü l-kur ân, 1.

olmasa, yeryüzünde İslâm ın anladığı manada hiçbir din olmaz. 6 Bir Japon şarkıyatçının da dediği gibi, İslâm, Allah konuştuğu zaman meydana gelmiştir. 7 Doğrudur; zira biz Müslümanlar Kur an-ı Kerim in Kelâmullah (Allah ın sözü) olduğuna inanırız. Allah Teala iradesini, biz kullarından neleri yapıp neleri yapmamamızı istediğini ancak O nun kelâmı vasıtasıyla bilebiliriz. Nitekim şu ayet-i kerimede Kur an, Kelâmullah olarak tavsif edilmektedir: و ا ن ا ح د م ن ال م ش ر ك ين اس ت ج ار ك ف ا ج ر ه ح تى ي س م ع ك ل ام ال له ث م ا ب ل غ ه م ا م ن ه Eğer Müşriklerden biri, senden eman dilerse eman ver! Ta ki, Allah ın kelâmını dinlesin, sonra onu emin olduğu yere kadar ulaştır 8 2. Kur an, Arapça bir kitaptır: Allah Teala, engin bilgi hazinesinden 9 insanları bilgilendirmek istediği zaman vahiy almaya istidatlı olan 10 kullarından birini seçer ve ona, kelâmını o elçinin kavminin konuştuğu dil kalıplarına dökerek gönderir. 11 Yani Allah, her kavme kendi dilleriyle konuşan bir peygamber göndermiş ve her peygambere de kendi konuştuğu dil ile vahyetmiştir. Herhâlde, bir ümmete gönderilen ilâhî bir kitabın, o ümmetin diliyle gönderilmesi kadar tabii bir şey düşünülemez. Çünkü insan ne ile sorumlu tutulduğunu, ilâhî iradeye uygun hareket tarzlarının neler olduğunu bilmeden bu sorumluluğunu yerine getiremez. Elbette ki bu da, onun kendisine anlayacağı bir dille hitap edilmesiyle mümkün olabilir. Bu yüzdendir ki, Allah Teala: (Allah ın emirlerini) onlara iyice و م ا ا ر س لن ا م ن ر س ول ا لا ب ل س ان ق و م ه ل ي ب ين له م açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik 12 buyurarak, insanları bilgilendirmek istediğinde kelâmını onlara kendi lisanlarıyla indirdiğini haber vermiştir. Zaten muhataplara anlamadıkları bir dil ile direktifler verilmiş olsaydı, onlar buna itiraz ederlerdi. Nitekim Kur an bu hususu şu şekilde dile getirmektedir: و ل و ج ع ل ن اه قر ا ن ا ا ع ج م ي ا ل قا لوا لو لا ف ص لت ا ي ات ه ء ا ع ج م ي و ع ر ب ي Eğer biz onu yabancı dilden bir Kur an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı bir şekilde açıklanmalı değil miydi? Arap a yabancı dilde (kitap) olur mu?... 13 İşte her kavme kendi konuştukları bir dil ile ilâhî mesajların gönderilmesi Allah ın bir kanunudur. Buna biz, Sünnetullah diyoruz. Bu Sünnetullah a uygun olarak Yüce Allah, Kur an-ı Kerim i Arapça olarak indirmiştir. 14 Nitekim bu hususu Yüce Allah şöyle belirtmektedir: ا نا ا ن ز لن اه قر ا ن ا ع ر بي ا ل ع لك م ت ع ق لو ن olarak indirdik. 15 Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kur an 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 İzutsu, Toshihiko, Kur ân da Allah ve İnsan, (Çev. Süleyman Ateş), Ankara, trs, s.144. İzutsu, a.g.e., s.144. Tevbe, 9/6. İlâhî bilgi hazinesinin sonsuzluğu, insanlara açılan şeriat bilgisi ile (Hızır ın bilgisi gibi) hakikat bilgisinin bu sonsuzluğa nisbetinin, bir kuşun gagasıyla aldığı suyun, denize nisbeti gibi olduğu hakkında bkz., Ahmed b. Hanbel, el-müsned, V, 120. Bunlar güçleri uyuşmalı olan ve üst melekî güce sahip bulunan kimselerden olur. İnsanların yaradılış özellikleri hakkında bkz., Dihlevî, Şah Veliyyullah b. Abdirrahim, Hüccetullahi l-bâliğa, (çev. Mehmet Erdoğan), İst, 1994, s.83-85, 423 vd. Bkz., Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b.ahmed, el-câmi Li Ahkâmi l-kur ân, Beyrut, 1985, XVI, 6,61; Watt, W. Montgomery, Günümüzde İslam ve Hıristiyanlık, (çev. Turan Koç), İst, 1991, s.100. İbrahim, 14/4. Fussilet, 41/44. Bkz., Yusuf, 12/2; Zuhruf, 43/3. Yusuf, 12/2. 2

ا نا ج ع ل ن اه قر ا ن ا ع ر بي ا ل ع لك م ت ع ق لو ن Kur an yaptık. 16 Biz, düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Allah size ayetleri, düşünesiniz diye... ك ذ ل ك ي ب ين ال له ل ك م ال ا ي ات ل ع ل كم ت ع ق لون «böylece açıklar. 17 Yukarıda zikretmiş olduğumuz ayetlerden de anlaşıldığı üzere, Kur an-ı Kerim, Arapça olarak indirilmiştir. Kur an ın Arapça olarak indirilmesinin sebebi, Hz. Peygamber in, ana dili Arapça olan bir toplumun içerisinde doğup büyümüş olmasındandır. Şayet Kur an-ı Kerim Arapça olarak değil de başka bir lisanla indirilmiş olsaydı, bu durum hem Rasulullah ın tebliğ vazifesini daha fazla zorlaştıracaktı, hem de vahy-i ilâhinin ilk muhatapları durumunda olan Arapların, ayetleri anlayıp amel etmelerini güçleştirecekti. Yani Hz. Peygamber ve ilk Müslümanlar her türlü engellere rağmen bir de yabancı dil problemiyle karşı karşıya kalacaklardı. 18 3. Kur an, tevatür yoluyla nakledilmiştir ve Allah ın koruması altındadır: Kur an-ı Kerim ilk indiği andan itibaren hem ezberlenmiş hem de yazıyla tespit edilmiştir. Dolayısıyla bize kadar tevatür 19 yoluyla nakledilmiştir. Bu durum ne diğer ilâhî kitaplar için ne de tarihî herhangi bir vesika için söz konusudur. Kur an ın tahrif ve tebdilden korunmasını ise bizzat Yüce Allah tekeffül etmiştir: Zikri (Kur an ı) biz indirdik ve onu koruyacak ا نا ن ح ن ن ز لن ا ال ذك ر و ا نا ل ه ل ح اف «ظون olanlar da biziz Biz! 20 Diğer ilâhî kitaplar böyle bir koruma altına alınmamışlardır. Onların korunması insanlara bırakılmıştır. Nitekim Tevrat ile ilgili olarak: ا نا ا ن ز لن ا ال تو ر اة ف يه ا ه د ى و ن ور ي ح ك م به ا ال ن ب يو ن ا لذ ين ا س ل م وا ل لذ ين ه اد وا و ال ر با ن يو ن و ا ل ا ح ب ار بم ا اس ت ح ف ظ وا م ن ك ت اب ال له... Gerçekten Tevrat ı biz indirdik, onda yol gösterme ve nur vardır. Müslüman olmuş peygamberler, onunla Yahudilere hüküm verirlerdi, kendilerini Allah a vermiş zâhidler ve âbidler de Allah ın Kitabını korumakla görevlendirildiklerinden (onunla hüküm verirlerdi) ve onu gözetleyip kollarlardı... 21 buyurulmaktadır. 4. Kur an mûciz bir kitaptır: İ câz kelimesi lügatte, âciz bırakmak anlamına gelir. Bir şeyin benzerini yapmaktan âciz bırakan şeye de mu cize denir. Bu bakımdan Kur an-ı Kerim, Hz. Peygamber in en büyük ve ebedî mu cizesidir. Bütün peygamberler ilâhî bir vazife ile Allah tarafından gönderilmiş olduklarını kavimlerine kabul ettirebilmek için mucizeler göstermek mecburiyetinde kalmışlardır. Bu hususu Hz. Peygamber (s.a.v) hadis-i şeriflerinde şöyle ifade etmektedir: Hiç bir peygamber gönderilmemiştir ki, ona, insanları imana getirecek, bir ayet verilmemiş olsun. Bana verilen ise, Allah ın gönderdiği vahiydir. Onun için kıyamet günü ümmetimin sayıca diğer peygamberlerin ümmetinden çok olmasını ümit ediyorum. 22 Geçmiş peygamberlerin mucizeleri, sadece o devirde yaşayanlar ve orada hazır bulunanlar tarafından müşahede edilebilirdi. Kısaca ifade etmek gerekirse, onların mucizeleri 16 17 18 19 20 21 22 Zuhruf, 43/3. Nur, 24/61. Soysaldı, H.Mehmet, Nüzulünden Günümüze Kur ân İlimleri ve Tarihi, Elazığ, 1996, s.12. Tevâtür; bir araya gelerek yalan uydurmaları mümkün olmayan kalabalık bir topluluğun aktardığı, kesinlik ifade eden söz ve haberlere denir. Bkz., Ersöz, İsmet, Kur ân Tarihi, Ravza Yayınları, İst, 1996, s.50. Hicr, 15/9. Mâide, 5/44. Buhârî, Fedâilü'l-Kur ân, 1. 3

sürekli değil, geçici ve hissî idi. Meselâ, sihrin revaçta olduğu ve ünlü sihirbazların yaşadıkları bir devirde, Hz. Musa ya sihirli bir âsâ verilmiş, bununla sihirbazlar mağlup edilmiştir. Tıbbın ilerlediği bir zamanda gelen Hz. İsa ya ise, bu alanda büyük mucizeler verilmiş ve hastaları iyileştirmiş, ölüleri diriltmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v) in mucizeleri ise, sürekli ve aklî idi. Çünkü onun zamanında Arap dili ve belâgatı en yüksek dereceye ulaşmış, âdeta altın çağını yaşıyordu. İşte Arapların fesahat ve belâgat yönünden en yüksek mertebeye ulaştığı bir devirde, gereken en büyük mucize, hiç şüphesiz ki, belâgat ve fesahatin en büyük timsali olan ve hiç kimse tarafından taklit edilemeyen Kur an-ı Kerim in, ümmî bir peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.v) e vahyedilmesi olmuştur. Kur an, Yüce Allah ın ezelî kelâmıdır. Onun bir benzerini getirmek mümkün değildir. Rasulullah (s.a.v) efendimiz tebliğ vazifesine başlayınca, Araplar ondan risalet ve nübüvvet görevi ile görevlendirilmiş bir kişi olduğuna dair deliller istediler. Peygamberimiz onlara Allah Teâlâ nın şu ayetleriyle cevap verdi: و قا لوا لو لا ا ن ز ل ع ل ي ه ا ي ات م ن ر به قل ا نم ا ا لا ي ات ع ن د ال له و ا نم ا ا ن ان ذ ير م ب ين ا و ل م ي ك ف ه م ا نا ا ن ز لن ا ع ل ي ك ال ك ت اب ي ت لى ع ل ي ه م ا ن ف ي ذ ل ك ل ر ح م ة و ذ كر ى ل ق و م ي و م ن و ن Ona Rabbinden mucizeler indirilmesi gerekmez miydi? derler. De ki: Mucizeler ancak Rabbimin katındadır. Doğrusu ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım. Kendilerine okunan bir Kitab ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır. 23 Cenab-ı Hakk ın, Resulünün peygamberliğinin doğruluğuna ve onun ancak bir mübelliğ olduğuna dair Kur an da bu ayetlerle vermiş olduğu teminata rağmen onlar, inatlarında ve inkârlarında ısrar ettiler ve ondan yüz çevirerek: و ا ذا ت ت لى ع ل ي ه م ا ي ات ن ا قا لوا قد س م ع ن ا لو ن ش اء ل ق لن ا م ث ل ه ذا ا ن ه ذا ا لا ا س اط ير ال ا ول ين «Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman, İşittik, işittik! İstesek biz de aynısını söyleyebiliriz; bu sadece eskilerin masallarıdır 24 dediler. Onların bu inkârcı tutumları karşısında Yüce Allah, peygamberinin haklılığını ve Kitabının eşsizliğini ispat için onlara meydan okuyarak şöyle buyurdu: «X< ¼!«ž ²_: ²!«¹ ²w ð ³ Z 7²$ ³ C («& Ł ²_: ł!«<²7«½ Doğru iseler haydi onun gibi bir söz getirsinler. 25 Onlara uzunca mühlet verdi, yapamadılar. Sonra, asılsız uydurma şeyler dahi olsa tesir ve belâgat bakımından on surenin benzerini yapmalarını onlardan istedi: ا م ي ق و لون اف ت ر اه قل ف ا ت وا ب ع ش ر س و ر م ث ل ه م فت ر ي ات و اد ع وا م ن اس ت طع ت م م ن د ون ال له ا ن كن ت م ص اد ق ين Yoksa, O nu uydurdu mu diyorlar? De ki: Öyleyse siz de onun benzeri on uydurulmuş sure getirin; eğer doğru iseniz Allah tan başka, çağırabildiklerinizi de (yardıma) çağırın (da bunu yapın)! 26 Bunu da yapamayınca, bu defa bir sure getirmelerini istedi: ا م ي قو لون اف ت ر اه قل فا توا ب س ور ة م ث ل ه و اد ع وا م ن اس ت طع تم م ن د ون ال له ا ن كن تم ص اد ق ين «Yoksa, O nu uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz haydi onun benzeri bir sure getirin ve Allah tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın! 27 Bunu, daha sonra Bakara, 23. ayetinde de tekrar etti. Bundan sonra da ortaya çıkan acziyetlerini Yüce Allah şöyle ilân etti: 23 24 25 26 Ankebût, 29/50-51. Enfal, 8/31. Tur, 52/34. Hûd, 11/13. 4

قل ل ي ن اج ت م ع ت ال ا ن س و ا ل ج ن ع لى ا ن ي ا توا ب م ث ل ه ذا ال قر ا ن لا ي ا تون ب م ث ل ه و لو ك ان ب ع ض ه م ل ب ع ض ظ هير ا De ki: Andolsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur an ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar, yine onun benzerini getiremezler. Birbirlerine arka ol(up yardım et)seler de (bunu yapamazlar). 28 Kur an ın açıkça meydan okuyuşu karşısında onların kin ve nefretleri galeyana geldi ve Kur an ın bir benzerini yapmak için bir hayli uğraşıp didindiler. Çalışmalarının en ufak bir semeresini alamadıklarını görünce de şaşkına döndüler, Kur an ın -hâşâ- bir sihir, veya kehanet veyahut da şiir olduğunu söylemeye kalkıştılar. 29 Kur an ın bir benzerini yapamayınca, artık Müslümanlarla alay etmeye, onlara hakaret etmeye başladılar. Müslümanlara eziyet etme yolunu da denedikten sonra kılıca sarıldılar ve neticede de Hz. Peygamber Efendimiz hicret etmek zorunda kalmıştır. 30 5. Kur an, peyderpey indirilmiştir: Diğer mukaddes kitaplardan farklı olarak, Kur an 23 yıl kadar süren bir zaman zarfında Peygamberimize peyderpey indirilmiştir. Bu müddet zarfında vahiy, muhtelif aralıklarla gelmiştir. Bazen bir günde birkaç kere vahiy geldiği gibi, bazen günaşırı, bazen bir hafta veya on gün arayla da geldiği oluyordu. Bu ara bazen bir ayı buluyordu. 31 Hatta Mekke devrinin ilk senelerinde vahiy uzun bir müddet kesilmişti. Bu sürenin üç sene 32 olduğunu söyleyenler olduğu gibi, 40 gün olduğunu belirtenler de vardır. Ama itibar edilmesi gereken görüş, vahiy kesilmesinin yıllarca sürmediğini ifade edenlerin görüşüdür. 33 Bu arada inen ayet sayısı da duruma göre farklılıklar arzediyordu. Bazen bir veya birkaç ayet, bazen beş veya on ayet nazil oluyor 34, bazen de bir surenin bütün olarak nazil olduğu görülüyordu. 35 Kur an ın peyderpey indirilmiş olmasını Yüce Allah şu şekilde belirtmektedir: Kur an ı, insanlara ağır و قر ا نا ف ر ق ن اه ل ت ق ر ا ه ع لى ال ناس ع لى م ك ث و ن ز ل ناه ت ن زي لا ağır okuman için, parçalara ayırdık ve onu azar azar indirdik 36 Kur an ın peyderpey ve parça parça indirilişinde pek çok hikmetler vardır. 37 Bunlardan bazıları Hz. Peygamberle, bazıları, ashabı ve onlarla birlikte yaşayan diğer insanlarla, bazıları da doğrudan doğruya Kur an ın kendisiyle ilgilidir. Hiç şüphesiz ki, Kur an üzerinde kurulmuş olan ve yarım asır gibi, kısa bir zaman zarfında büyük bir devlet hâline gelen İslâm toplumunun gösterdiği bu mucizevî gelişmede, 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 Yunus, 10/38. İsrâ, 17/88. Bkz, Zuhruf, 43/30; Sâffât, 37/36. Karaçam, İsmail, Sonsuz Mucize Kur ân, İst, 1990, s.116. Mesela İfk hadisesinde böyle olmuştu. Bkz., İbn Kesir, Tefsiru l-kur âni l-azim, Beyrut, 1983, III, 268; İbnü l-cevzî, Zâdü l-mesir fi İlmi t-tefsir, Beyrut, 1984, VI, 17-18. Suphi es-salih, Mebâhis, s.36. Keskioğlu, Osman, Kur ân-ı Kerim Bilgileri, Ankara, 1993, s. 32-34. Suphi es-salih, a.g.e, s.49; Mennau l-kattân, Mebâhis fi Ulûmi l-kur ân, Beyrut, 1993, s.106-107. Mesela En am suresi bunlardan biridir. Bkz., İbn Kesir, Tefsir, II, 122; Suphi es-salih, a.g.e, s.40. Toplu olarak inen sureler arasında da, Fatiha, Kevser, Tebbet, Beyyine, Nasr, Nas, Felak, Mürselat sureleri zikredilir. Bkz., es-suyûtî, el-itkân fi Ulûmi l-kur ân, Mısır, 1978, I, 49-50. İsrâ, 17/106. Bu konuda bkz., Ebû Şâme el-makdisî, el-mürşidü l-veciz, Beyrut, 1975, s.27-29; ez-zerkeşî, Bedruddin, el-bürhan fi Ulûmi l-kur ân, Mısır, 1957, I, 231; es-suyûtî, el-itkân, I, 55-56; Suphi es-salih, a.g.e, s.52-62; Mennau l-kattân, Mebâhis, s. 107-116; Soysaldı, H.Mehmet, Nüzulünden Günümüze Kur ân ve Tefsir, Elazığ, 1998, s.55-58. 5

ortaya koyduğu ruhî, sosyal ve tarihî canlılıkta bu tarz bir nüzulün büyük etkisi olmuştur. Çünkü onlar bu vesile ile sürekli olarak vahiy ışığı, kontrolü ve yol göstericiliği altında yaşamışlar; inen ayetler, Hz. Peygamber e ashabına devamlı olarak güç, moral ve heyecan vermiş; sabır, ihlâs ve cesaret aşılamıştır. Hâliyle böyle bir nüzul, onların Kur an ı almalarında, yazıya geçirmelerinde, ezberlemelerinde, manaları üzerinde düşünüp onu anlamalarında, hazmetmelerinde ve hayata geçirmelerinde büyük yardımcı olmuştur. Yine bu suretle önce dinin temel prensipleri verilerek, evvela onları hazmetmeleri sağlanmış ve sonra da kademe kademe diğer teferruata geçilmiş ve bu pedagojik metot da onların yeni dini kolayca benimseyip tatbik etmelerinde büyük rol oynamıştır. Yine bu nüzul sayesinde, Kur an pratik hayattan kopuk ve teorik bir kitap olarak değil de, doğrudan doğruya yaşanan hayatın içinde, onunla uyumlu ve ona yol gösterip yön veren, çıkan problemlere çözüm yolları gösteren, hataları düzelten, sorulan soruları cevaplandıran, inananların moralini yükseltip, inanmayanları ise devamlı güçsüzleştiren bir kitap olarak ortaya çıkmıştır. Bütün bunlardan başka, bu tarz bir nüzul, Kur an ın icazına da ayrı bir delil teşkil etmiştir. Çünkü, böyle uzun bir zaman zarfında ve aralıklarla inen ayetler, ilâhî irade doğrultusunda, nüzûl sırasından tamamen farklı bir tertiple düzenlenmiş; buna rağmen o kadar uyumlu ve yeni bir tertip ortaya çıkmıştır ki, böyle bir şeyin bir beşer tarafından yapılmış olması asla mümkün değildir. 6. Kur an evrensel bir kitaptır: Kur an ın getirdiği prensipler, vahyedildiği günden itibaren kıyamete kadar bütün zaman ve mekânlarda yaşayan insanlara yöneliktir. Yani O nun getirdiği mesaj evrenseldir. Hz. Peygamber in Arap ve Arap olmayan bütün insanlara gönderilmiş olduğunu Kur an bize şöyle açıklamaktadır: و م ا ا ر س ل ناك ا لا ك ا فة ل ل ناس ب ش ير ا و ن ذ ير ا و ل ك ن ا ك ث ر ال ناس لا ي ع لم و ن Ey Muhammed! Biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir; fakat insanların çoğu bilmez. 38 قل ي ا ا يه ا ال ناس ا ني ر س ول ال له ا لي كم ج م يع ا ا لذ ي ل ه م ل ك ال سم و ات و ال ا ر ض لا ا ل ه ا لا ه و ي ح يي و ي م يت فا م ن وا بال له و ر س ول ه الن ب ي ال ا م ي ا لذ ي ي و م ن ب ال له و ك ل م ات ه و ا تب ع وه ل ع لك م ت ه ت د ون Ey Muhammed! De ki: "Ey insanlar! Doğrusu ben, göklerin ve yerin hükümranı, O ndan başka ilâh bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah ın, hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. Allah a ve okuyup yazması olmayan, haber getiren peygamberine -ki o da Allah a ve sözlerine inanmıştır- inanın; ona uyun ki doğru yolu bulasınız. 39 Kur an, insanları gerçek mutluluğa ulaştırmak için âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Bu sebeple, kıyamete kadar her çağın insanına hitap eden ve yol gösteren prensiplere sahiptir. Kişinin gerçek mutluluğa ulaşması, içerisinde insanlık için bütün saadet ilkelerini ihtiva eden Kur an-ı Kerim in hikmet dolu prensiplerini uygulaması ve onun gösterdiği yola yönelmesiyle gerçekleşebilir. 7. Kur an, anlaşılıp, öğüt alınması için kolaylaştırılmıştır: Kur an hem anlaşılması için kolaylaştırılmış, hem de emirlerine riayet etmek ve yasaklarından sakınarak yaşamak için kolaylaştırılmıştır. Nitekim Yüce Allah: Andolsun ki Kur an ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık, öğüt alan yok mudur? 40 buyurmaktadır. و ل ق د ي سر نا ال قر ا ن ل ل ذك ر فه ل م ن م دك ر 38 39 40 Sebe, 34/28. A raf, 7/158. Kamer, 54/17. 6

8. Kur an, hidayet kaynağıdır: Kur an ın en önemli ve öncelikli özelliklerinden biri de, hidayet rehberi olmasıdır. Nitekim O nun hidayet kitabı olduğu müteaddit ayetlerde dile getirilmektedir. Kur an ikinci suresi olan Bakara suresinde bu özelliği şu şekilde belirtilmektedir: O kitap (Kur an); Onda asla şüphe yoktur. O, muttakiler için yol göstericidir. 41 Yine başka bir ayette Kur an kendini şu şekilde vasıflandırmaktadır: ا ن ذ ل ك ا لك تاب لا ر ي ب ف يه ه د ى ل لم تق ي ن ه ذا ال قر ا ن ي ه د ي ل لت ي ه ي ا ق و م و ي ب شر ال م و م ن ين ا لذ ين ي ع م لون ال صال ح ات ا ن له م ا ج ر ا ك بير ا Şüphesiz ki bu Kur an, en doğru yola iletir ve iyi işler yapan mü minlere, kendileri için büyük bir ecir olduğunu müjdeler. 42 C- Kur an Niçin İndirilmiştir? Kur an, hayatı anlamlandırmak için indirilmiştir. O Allah ın gökten indirdiği sağlam ve kopmayan ipidir. Kim ona yapışırsa doğru yolu bulmuş olur. Çünkü onda insanları hem dünyada hem de ahirette mutluluğa eriştirecek prensipler vardır. Kim onu terkeder de hidayeti başka yolda ararsa, hem dünyada ve hem de ahirette hüsrana uğrayanlardan olur. Nitekim Kur an, ikinci suresi olan Bakara suresinde indiriliş gayesini şu şekilde belirtilmektedir: الم Elif. Lam. Mim. O kitap (Kur an); Onda asla şüphe ذ ل ك ال ك ت اب لا ر ي ب ف يه ه د ى ل ل م تق ين yoktur. O, muttakiler 43 için yol göstericidir. 44 Kur an muttakilere hidayet kaynağı olarak indirilmiştir. Yine Yüce Allah, Sâd suresinde de Kur an ı indiriş gayesini şu şekilde bizlere açıklamaktadır: ك ت اب ا نز ل ناه ا ل ي ك م ب ار ك ل ي د ب ر وا ا ي ات ه و ل ي ت ذ كر ا و لو ا لا لب ا ب (Ey Muhammed!) Sana bu mübarek Kitabı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik. 45 Bu zikretmiş olduğumuz ayetten de anlaşıldığı gibi, Yüce Allah, Kur an ı düşünerek okumamız, anlamamız ve ondan öğüt alarak hayatımızı ona göre yaşamamız için indirilmiştir. D- Kur an Bizden Ne İstiyor? Peki, Kur an bizden ne istiyor? Yine bu soruya Kur an ışığında cevap verecek olursak; Kur an bizden; 1- Okunmasını, 2- Üzerinde düşünülmesini, 3- Anlaşılmasını, 4- İhlâsla açıklanmasını, 5- İbret alınıp hayatta tatbik edilmesini istemektedir. 41 42 43 44 45 Bakara, 2/2. İsra, 17/9. Müttekîn ل ل م تق ين kelimesi vikaye kökünden gelir. Vikaye, korumak, müttakî korunan, takva sahibi demektir. Aynı kökten gelen takva, Arap dilinde canlı bir varlığın, dışarıdan gelecek tehlikeli bir güce karşı kendini korumasını ifade eder. Bu kelime, daha önce de Arapça da kullanılıyordu. Fakat Kur ân sistemi içine girince önemli bir anlam kazandı. Kur ân da takva, herhangi bir tehlikeden değil, Allah ın azabından ve insanı bu azaba sürükleyecek günahlardan korunma anlamını kazanmıştır. Daha sonra inen ayetlerde takva, saf dindarlık anlamına gelmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz., Soysaldı, H.Mehmet, Kur ân Semantiği Açısından Takvâ, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, Elazığ, 1996, s.21-42. Bakara, 2/1-2. Sâd, 38/29. 7

Şimdi bu hususları kısaca açıklayalım: 1- Kur an, okunmasını istemektedir: Hz. Peygamber e ilk gelen vahyin okumayı emretmesi bu bağlamda pek anlamlı ve ilham vericidir. Nitekim Yüce Allah ilk inen ayette şöyle buyurmaktadır: Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alaktan (kan pıhtısı biçimini alan embriyodan) yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. 46 اق ر ا ب اس م ر بك ا لذ ي خ ل ق خ ل ق ا لا نس ان م ن ع ل ق اق ر ا و ر بك ال ا ك ر م ا لذ ين ا ت ي ن اه م ا لك ت اب ي ت لون ه ح ق ت ل او ت ه ا ول ي ك ي و م ن و ن ب ه و م ن ي ك فر ب ه ف ا ول ي ك ه م ال خ اس ر ون Kendilerine verdiğimiz Kitab ı gereğince okuyanlar var ya, işte ona ancak onlar inanırlar. Onu inkâr edenler ise kaybedenlerdir. 47 Tümüyle insanı anlatan ve insanla ilgili olanı tespit eden bu ayetler, insana, hayat boyu eğitimi 48 zorunlu kılmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v) de bütün yaşantısı boyunca bu ilkeyi tatbik etmiş, Kur an ahlâkıyla ahlâklanmış ve ümmetini kadın erkek ilim tahsiline, Kur an ı yaşamaya yönlendirmiştir. 2- Kur an, üzerinde düşünülmesini istemektedir: Kişinin gerçek mutluluğa ulaşması, içerisinde insanlık için bütün saadet ilkelerini içeren Kur an ın hikmet dolu prensiplerini uygulaması ve onun gösterdiği yola yönelmesiyle gerçekleşebilir. Pek açıktır ki, bu hikmetli prensiplerin ruhuna uygun olarak davranabilmek de, Kur an ın derinlemesine düşünülmesi ve anlaşılmasıyla mümkündür. Zira Kur an ı okurken okunan ayetlerin manalarını düşünmek Yüce Allah tarafından istenen bir husustur. Nitekim Yüce Allah: ك ذ ل ك ي ب ي ن ال له ل ك م ال ا ي ات لع ل كم ت ع ق لون açıklıyor 49 buyurmaktadır. Bazı ayetlerde de: Allah, düşünesiniz diye size ayetlerini böyle ا ف ل م ي د ب ر وا ال ق و ل ا م ج اء ه م م ا لم ي ا ت ا ب اء ه م ا لا ول ي ن ا م لم ي ع ر فوا ر س و له م ا م ي قو لون ب ه ج ن ة ب ل ج اء ه م با لح ق و ا ك ث ر ه م ل ل ح ق ك ا ره ون فه م ل ه م ن ك ر ون «Onlar hâlâ o sözü (Kur an ı) düşünmediler mi? yoksa onlara, ilk atalarına gelmeyen bir şey (bir peygamber ve Kitab) mi geldi? Yoksa peygamberlerini tanımadıkları (onun doğruluğunu, dürüstlüğünü bilmedikleri) için mi onu inkâr ediyorlar? Yoksa Onda bir delilik var mı diyorlar? Hayır, O, hakkı getirdi, fakat çokları haktan hoşlanmıyorlar. 50 ا ف لا ي تد بر ون ال قر ا ن Kur an ı düşünmüyorlar mı?... 51 ; Kur an ı düşünmezler mi? Yoksa kalpleri kilitli midir? 52 diyerek, Kur an ı düşünmeyenleri yermektedir. 3- Kur an, anlaşılmasını istemektedir: Kur an ın hikmet dolu prensiplerinin uygulanabilmesi için elbette ki onun önce anlaşılması gerekir. Yüce Allah çeşitli ayetlerde; ا ف لا ي تد بر ون ال قر ا ن ا م ع لى ق لوب ا ق فا له ا 46 47 48 49 50 51 52 Alak, 96/1,3. Bakara, 2/121. Bu kavram, modern pedagojiye ait bir kavramdır. Nur, 24/61; Bakara, 2/219, 266. Mü minûn, 23/68-70. Nisa, 4/82. Muhammed, 47/24. 8

ا نا ا نز ل ناه قر ا نا ع ر بي ا لع ل كم ت ع ق لون indirdik. 53 Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kur an olarak ا نا Biz, düşünüp anlamanız için onu Arapça ج ع ل ناه قر ا ن ا ع ر بي ا لع ل كم ت ع ق لون bir Kur an yaptık 54 buyurarak, bizden Kur an ı anlayarak okumamızı istemektedir. Hz. Peygamber de Kur an-ı Kerim in manasının anlaşılmasının lüzum ve önemini belirtmekte, kurtuluşun ancak, O nu doğru anlayıp prensiplerini uygulamakla gerçekleşebileceğini açıklamakta, bu Yüce Kitabı, üzerinde düşünmeden okuyup geçmenin hatalı bir davranış olduğunu vurgulamaktadır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır: Sizin en hayırlınız Kur an ı öğrenen ve öğretendir 55 Sevgili Peygamberimiz, bu hadisinde, öğrenip öğretmekten maksadın, Kur an ın hem okunuşunun, hem de manasının öğrenilmesi olduğunu ifade etmektedir. Zira anlamadan körü körüne bir şeyi ezberlemek, tam ve kâmil manada onu öğrenmek demek değildir. Yalnız Kur an ı yüzünden okumakla yetinmek, mana ve hükümlerini anlamaya çalışmamak doğru bir davranış olamaz. Asıl bizden istenen, ilâhî kelâmın manasını anlamaya çalışmak ve Allah ın mesajından haberdar olmaktır. 56 Ebû Said el-hudrî (r.a), Rasulullah (s.a.v) ın şöyle buyurduğunu işitmiştir: İçinizden öyle gruplar türeyecektir ki, siz onların namazları yanında kendi namazlarınızı, oruçları yanında oruçlarınızı, hayırlı işleri yanında kendi güzel davranışlarınızı basit ve küçük göreceksiniz. Onlar Kur an da okuyacaklardır. Fakat Kur an ın feyzi onların boğazlarını geçmeyecektir. Onlar (ava) atılan okun avı delip çıktığı gibi dinden çıkacaklardır... 57 Bu hadisten anlaşıldığına göre, Kur an ı yalnız diliyle okuyup da, üzerinde düşünmeyen, manasını anlamayanlar, O ndan gereği gibi yararlanamayacak, O nun esprisini kavrayıp kalp ve ruhlarına yerleştiremeyeceklerdir. 58 4- Kur an, ihlâsla açıklanmasını istemektedir: Kesin olarak bilinmelidir ki, Kur an ın öğretileriyle amel etmek ancak Kur an ı düşünüp manasını anladıktan, onun içerdiği nasihat ve uyarılara vakıf olduktan sonra mümkün olur. Bu da, Kur an ayetlerinin bildirdiği hükümleri beyan edip açıklamakla gerçekleşebilir. Kur an ı açıklayan ilme İlmü t- Tefsir denir. Kur an, nüzulünden günümüze kadar tefsir edilmiş, kıyamete kadar da tefsir edilecektir. Çünkü insanlar ondaki hakikatlerden ancak bu yolla istifade edebilirler. Nitekim Yüce Allah: قد ب ي نا ال ا ي ات ل ق و م ي وق نون Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere ayetleri apaçık gösterdik 59 buyurmaktadır. Başka bir ayette de, با لب ي نات و ال زب ر و ا نز ل نا ا ل ي ك ال ذك ر ل تب ين ل ل ناس م ا ن زل ا لي هم و ل ع له م ي ت ف كر ون (Onları) açık deliller ve Kitaplarla (gönderdik) sana da bu zikri (Kur an ı) indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, ta ki düşünüp öğüt alsınlar 60 buyurarak, Hz. Peygamber in Kur an ı insanlara açıklamasını istemektedir. Hz. Peygamber, gelen vahyi tebliğ etmesiyle, canlı ve hayatla içice kişiliğiyle Kur an ayetlerini, hem fiiliyle (davranışlarıyla) hem de kavliyle (sözleriyle) tefsir etmekteydi. Yani O, Kur an ın yaşanabilir olduğunun somut örneğiydi. Nitekim Sahâbîler, Hz. Aişe validemize Rasulullah ın ahlâkı 53 54 55 56 57 58 59 60 Yusuf, 12/2. Zuhruf, 43/3. Buhârî, Fedâil, 21; Dârimî, Fedâilü l-kur ân, 2. Aynî, Bedrüddin Muhammed, Umdetü l-kârî, Beyrut, trs, XX, 43. Buhârî, Fedâil, 35; Müslim, Zekat, 142,154; Muvatta, Kur ân, 4. Kastallanî, İrşâdü s-sâri, Mısır, 1889, VII, 477; Miras, Kamil, Sahihi Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi, İst, 1947, XI, 286. Bakara, 2/118. Nahl, 16/44. 9

nasıldı? diye sorduklarında; Hz. Aişe: siz Kur an okumuyor musunuz? Rasulullah ın ahlâkı Kur an ın kendisiydi 61 buyurmuştur. 5- Kur an, ibret alınıp, hayatta tatbik edilmesini istemektedir: ك ت اب (Bu Kur an), çok ا نز ل ناه ا ل ي ك م ب ار ك ل ي د ب ر وا ا ي ات ه و ل ي ت ذ كر ا و لو ا لا لب ا ب mübarek bir kitaptır. Onu sana indirdik ki ayetlerini düşünsünler ve aklıselim sahipleri öğüt alsınlar. 62 Bu ayette de belirtildiği gibi, Kur an, ayetlerinin düşünülmesini, içerdiği hakikatlerden ibret alınmasını ve hayatta tatbik edilmesini istemektedir. E- Asr-ı Saadette Kur an ın Anlaşılması: Asr-ı Saadette Müslümanlar Kur an ı okuyup ezberlemeye özen gösterdikleri gibi aynı zamanda onun üzerinde düşünme, onu anlama ve onunla amel etmeye de özen gösteriyorlardı. Peygamber (s.a.v) Kur an ı okurken onunla âdeta iletişime geçiyordu. Rahmet ayeti okuduğunda durup Allah tan rahmet diliyor, azap içeren bir ayet okuduğunda da Yüce Allah a kendisini o azaptan korusun diye dua ediyordu. 63 Âlimler, Peygamber (s.a.v) in bu tarz okuyuşunu ve bu konudaki tavsiyelerini göz önünde bulundurarak, Kur an ı okurken bu şekilde davranmanın sünnet olduğunu söylemişlerdir. 64 Meselâ, bu hususta ez-zerkeşî şöyle demektedir: Dil, Kur an ın lafızlarını okurken, kalp de manasını tefekkürle meşgul olmalı ve her ayetin manası bilinerek okunmalıdır. Manası bilinmeden ve anlaşılmadan ayet terk edilip gidilmemelidir. Kur an okunurken rahmet ayetine rastlayınca kalp sevinçle dolmalı, rahmetini daim etmesi için Allah a dua edilmeli; azap ayetine rastlayınca, ayet kâfirler hakkında ise, imanı sebebiyle kul Rabbine hamd ve şükür etmeli ve ateşten Allah a sığınmalıdır. Okuyan, kendisinin muhatabı olduğu ayetlerde durup düşünmeli, şayet emredilen şeyler kendinde var ise yine Allah a hamdetmeli ve arkasından Allahım, seni zikretmem, sana şükretmem ve güzel ibadet etmem için bana yardım et ; Rabbim, ilmimi ve anlayışımı artır, beni müslüman olarak ruhumu al ve salihler zümresine ilhak eyle diye dua etmeli; ayette emredilen şey kendisinde yok ve bu konuda hatalı ise, özürünü bilip derhal büyük bir pişmanlıkla Allah a tövbe edip affedilmesini niyaz ettikten sonra okumasına devam etmelidir. Allah ın yasaklarını ihtiva eden ayetlere gelince de tersini düşünmeli. Anlatılan kıssalardan, hikmet dolu öğüt ve nasihatlerden, yol gösteren kılavuzluğundan istifade etmelidir. 65 Meselâ, Kur an okuyan Mü min Allah ın: ي اا يه ا ا لذ ين ا م نوا توب وا ا لى ال له ت و ب ة نص وح ا Ey İnananlar! Allah a tövbe-i nasuh ile tövbe ediniz 66 ayetini okuyup da tövbe etmeden geçmesi, yani işlemiş olduğu günahlarını göz önüne getirip hatırladıktan sonra, bir daha işlememek üzere kesin karar verip Allah tan affını istemeden geçmesi, ya ayeti anlamadığını gösterir veya Allah ın emrine kulak asmadığını gösterir ki, her ikisi de en azından Kur an okumanın maksadına ters düşer. Kur an da geçen dünya ve ahiretle ilgili her hal için kul kendisi ile ilgisi olanlarında mutlaka bir tavır sergilemelidir. Meselâ, Kıyame suresinde geçen: و ج وه ي و م ي ذ ن اض ر ة ا لى ر به ا ن اظ ر ة O gün birtakım yüzler Rablerine bakıp parlayacaktır 67 ayetini okuyup da: Ya Rabbi, beni de و و ج وه ي و م ي ذ ب اس ر ة ت ظ ن ا ن ي ف ع ل به ا ف اق ر ة bunlardan eyle demeden geçmek; ve yine; O gün birtakım yüzler de asıktır. Kendisinin belkemiğinin kırılacağını sanar 68 ayetini okuduktan sonra hiç etkilenmeden geçmek, veya aman Allahım onlardan olmaktan sana ve senin rahmetine sığınırım demeden geçmek, ya geleceğinden emin olmak veya okuduğu Kur an dan etkilenmemek anlamına 61 62 63 64 65 66 67 68 Müslim, Müsafirîn, 139; ez-zuhaylî, Vehbe, et-tefsiru l-münîr, Beyrut, 1991, XXIX, 46. Sa d, 38/29. Bkz., Müslim, Salatu'l-Musâfirîn, 38; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl, 25; İbn Mâce, İkâmetü's-Salat, 179. Suyûtî, Adâbu Tilâveti'l-Kur ân ve Te'lifihi, Beyrut, 1987, s.104. ez-zerkeşî, Bedruddin, el-bürhân fî Ulumi'l-Kur ân, Beyrut, trs, I, 454 vd. Tahrim, 66/8. Kıyame, 75/22,23. Kıyame, 75/24,25. 10

gelmez mi? Kur an da öyle ayetler vardır ki, mutlaka okuyan veya işiten tarafından onlara cevap verilmesi, sükûtla geçiştirilmemesi gerektiği konusunda, müfessirlerin tamamı ittifak etmişlerdir. Onlara cevap vermemeyi de Allah ın sözlerine kulak asmamak olarak nitelendirmişlerdir. Allah hüküm verenlerin en hâkimi değil midir? 69 ayetini ا ل ي س ال له ب ا ح ك م ا لح اك م ي ن Meselâ: okuyanın, evet Allahım sen hakimlerin hakimisin, ben de buna şahit olanlardanım demesi; ا ل ي س bütün bunları yapan Allah, ölüleri tekrar diriltmeye kadir ذ ل ك ب ق اد ر ع لى ا ن ي ح ي ي ا لم و تى değil midir? 70 ayetini okuyan, evet Allahım, sen her şeye gücü yetensin demesi; قل çekilse, De ki, suyunuz yerin dibine ا ر ا ي تم ا ن ا ص ب ح م او ك م غو ر ا فم ن ي ا ت ي كم ب م اء م ع ين kaynağından çıkan o suyu size tekrar kim getirebilir? 71 ayetini okuyan, ancak âlemlerin Rabbı olan Allah getirir demesi gerekir. Kur an okuyan mü min, Allah la konuşmaktadır. Muhammed İkbal in dediği gibi kişi, onu okurken ilk defa kendisine indiriliyor ve muhatabı sadece kendisi olan ayetler olarak okumalıdır. 72 Kur an ın üzerinde düşünmeden ve manasını anlamadan onu bu şekilde okumanın mümkün olamayacağı açıktır. Kur anın ayetleri üzerinde düşünmeye ve manasını anlamaya o kadar önem verilmiştir ki bazı âlimler Kur an ı tarif ederken; üzerinde düşünüp ibret almak için indirilmiş Arapça sözlerdir demişlerdir. 73 Tâbiûnun ileri gelenlerinden Ebû Abdirrahman es-sülemî (ö.74/693) şöyle demektedir: Osman b.affan, Abdullah b.mes ud ve Kur an-ı Kerim i bize öğreten diğerleri, Peygamber den on ayet öğrendiklerinde o ayetlerdeki ilim ve ameli bellemeden başka ayetlere geçmediklerini anlatırlardı. Diyorlardı ki: Kur an ı, ilim ve ameli birlikte öğrendik. 74 İbn Mes ud (r.a) ın şu sözü çok manidardır: Bize, Kur an ın lafzını ezberlemek zor, onunla amel etmek ise kolay gelirdi; bizden sonrakilere de Kur an ı ezberlemek kolay, onunla amel etmek ise zor gelmektedir 75 Hz. Ömer in oğlu Abdullah ın, Bakara suresini sekiz yılda ezberlediği nakledilmektedir. 76 Bu rivayetler Kur an okurken onların günümüzde olduğu gibi okuyup geçmediklerini, üzerinde düşüne düşüne ve içlerine sindire sindire okuduklarını göstermektedir. Hatta Sahabenin, muhakemeleri henüz gelişmemiş ve Kur an da anlatılanları anlayamayacak yaştaki çocuklarına Kur an okutmadıkları ifade edilmektedir. 77 İşte bu hususları göz önünde bulundurarak bazı âlimler, Kur an ı anlayıp üzerinde düşünmeden onu okumayı hoş karşılamamışlardır. 78 Hasanü l-basrî nin (ö.110//728), anlamını bilmeden çocuk ve kölelerin Kur an ı okumalarından şikâyet ettiği ve bu şikâyetini dile getirirken şu ayeti okuduğu rivayet edilmektedir; 79 (Ey Muhammed!) Sana bu mübarek Kitabı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik. 80 Yine Tâbiûndan Sâid b.cübeyr (ö.95/713), Kur an ı okuyup sonra da onu tefsir etmeyen kişi, kör -veya bedevî- gibidir demiştir. 81 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 Tin, 95/8. Kıyame, 75/40. Mülk, 67/30. Duman, M.Zeki, Nüzulünden Günümüze Kur ân ve Müslümanlar, Ankara, 1996, s.68. Vehbe ez-zühaylî, Usûlü'l-Fıkhı'l-İslâmî, Dımeşk, 1986, I, 421. Taberî, Câmiu'l-Beyân, I, 35-36; İbn Teymiye, Mecmûu'l-Fetâvâ, ikinci baskı,1399h., XIII,365; Suyûtî, el- İtkân fî Ulûli'l-Kur ân, Mısır, 1978, II,226; ez-zehebî, et-tefsir ve'l-müfessirûn, I,50. Kurtubî, a.g.e, I,39. Suyûtî, a.g.e., II226. Kettânî, Abdulhay, et-terâtibu'l-idariyye, Beyrut, trs, II,296. Zerkeşî, a.g.e, I,455. Acurrî, Ebu Bekr Muhammed b.hüseyin, Ahlaku Hameleti'l-Kur ân, Beyrut, 1987, s.50. Sâd, 38/29. 11

Hz. Ömer zamanına ait olarak nakledilen şu rivayet, dikkat çekicidir: Hz. Ömer in hilâfeti döneminde Basra valisi Ebû Musa el-eşarî, Hz. Ömer e bir mektup göndererek Basra da o yıl Kur an ı ezberleme işiyle uğraşanların çokluğundan söz eder ve beytü l-maldan bunlara yardım gönderilmesini ister. Vali ertesi sene aynı istekte bulunur ve Kur an hıfzıyla uğraşanların kat kat arttığını haber verir. Hz. Ömer in ona verdiği cevap şöyledir: Onları kendi halleriyle başbaşa bırak. Korkarım ki insanlar, kendilerini Kur an ı ezberleme işine kaptırır ve onu anlama işini ihmal ederler. 82 Kur an ayetleri üzerinde düşünmeden kısa bir müddet içerisinde Kur an ın hatmedilmesini selef de hoş karşılamamıştır. Buhârî ve Müslim in ayrı ayrı naklettikleri Hz. Peygamber (s.a.v) ile Abdullah b.amr arasında geçen şu konuşma buna ışık tutmaktadır: - Peygamber (s.a.v) bana Kur an ı bir ayda hatmet, dedi. - Kendimde bundan daha fazlasına güç buluyorum, dedim. - O hâlde on günde hatmet, dedi. - Kendimde bundan da daha fazlasına güç buluyorum, karşılığını verdim. Bunun üzerine şöyle dedi: - Yedi günde hatmet, daha az bir müddette hatmetme. 83 Rivayet edildiğine göre, biri Abdullah b.abbas a (ö.68/687) gelerek, okuyuşunun çok süratli olduğunu ve Kur an-ı Kerim i üç günde hatmettiğini söylemiştir. Bunun üzerine Abdullah b.abbas kendisine şöyle demiştir: Bakara suresini bir gecede okuyup onun üzerinde düşünmek ve onu tertil ile okumak, dediğin şekilde okumaktan daha güzeldir. 84 Abdullah b.ömer (ö.73/692) ve Muaz b.cebel (ö.18/639), Kur an-ı Kerim i üç günden daha az bir müddet içerisinde okuyup hatmeden kişinin, okuduğundan bir şey anlayamayacağını söylemişlerdir. 85 Bütün bu rivayetler gösteriyor ki, Asr-ı Saadette Kur an ın, sırf lafzını ezberlemeye yönelik okuma şekli ne tavsiye edilmiş, ne de önem kazanmıştı. Sadece anlamak ve yaşamak için Kur an okunmuş, lafzının değil manasının hafızı olmak için çalışılmış ve yaşanmıştır. Çünkü o dönem Kur an ın anlaşılma ve yaşanma dönemi; hayata bakış, eşyayı değerlendirme, dünya ve ahiret dengelerini kurabilmek için nefisle mücadele devri idi. Bu arada ashabın Kur an a mutlak bir bağlılıkla bağlı olduklarını, gelen emirlere anında itaat ettiklerini de belirtmek gerekir. Bu konuda pek çok misal göstermek mümkündür. Ancak konuyu uzatmamak için bir misali zikretmekle yetineceğiz: Enes b.mâlik şöyle diyor: Peygamber (s.a.v) daha önce Kudüs e doğru namaz kılıyordu. Bilahare; قد ن ر ى ت ق لب و ج ه ك ف ي ال سم اء ف ل ن و لي نك ق ب ل ة ت ر ض اه ا ف و ل و ج ه ك ش ط ر ال م س ج د ا لح ر ا م... Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoşnut olacağın kıbleye seni, ey Muhammed, elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram semtine çevir... 86 ayeti indi. Bu ayet indikten sonra biri, Seleme oğullarının yurdundan geçiyordu. Onlar sabah namazına durmuş rükûda idiler. Namazın bir rekâtını kılmışlardı. O geçen kişi, kıblenin değiştiğine dair onlara seslendi. Rükûda oldukları halde Kâbe ye doğru yöneldiler. 87 İçkinin kesin olarak yasaklanması ve diğer emir ve yasaklarla ilgili ayetler indiğinde de aynı hassasiyeti göstermişlerdir. Kur an ayetleri üzerinde düşünmek ve onları anlamaya çalışmak hususunda herhangi bir kültür düzeyi aranmıyordu. Kur an okuyan herkes, onu anlamak ve onunla amel etmek için çalışıyordu. Ancak herkesin böyle bir çaba içerisinde olması, hepsinin onu aynı düzeyde anladıkları anlamına gelmez. Anlamını bilmedikleri kelime veya terkipleri Peygamber (s.a.v) hayatta iken ona, onun vefatından sonra ise birbirlerine soruyorlardı. 81 82 83 84 85 86 87 Taberî, Câmiu'l-Beyân, I, 36. Kettânî, a.g.e., II,279. Buhârî, Savm, 54, 55, 56, 57; Fazâilu'l-Kur ân, 34; Müslim, Savm, 35; Ebû Dâvud, Salat,8; Tirmizî, Kıraât, 13; Nesâî, Sıyâm, 6; İbn Mâce, İkametu's-Salat, 187; Ahmed b.hanbel, el-müsned, II,162. Acurrî, a.g.e., s.82. Suyûtî, Adâbu Tilâveti'l-Kur ân, s.94. Bakara, 2/144. Müslim, Mesâcid, 15. 12

Kur an-ı Kerim onların konuştukları bir dille inmişti. Ancak Kur an ı aynı düzeyde anlamaları için, bu yeterli değildir. Çünkü Kur an ayetleri birbirlerini açıklamaktadır. Kur an la iştigali daha fazla olan, onu anlama konusunda diğerlerinden daha fazla imkâna sahiptir. Ayrıca Kur an ın bazı müşkülleri vardır ki muhakeme, hafıza ve değerlendirme gücünü gerektirir. Elbette ki insanların bu tür yetenekleri aynı seviyede değildir. Ayrıca şu veya bu sebepten dolayı bir kelimenin ya da bir cümlenin anlamını bilmezken, diğeri onun anlamını biliyordu. Meselâ Hz. Ömer minberde و ف اك ه ة و ا ب ا ayetini 88 okumuş ve و ف اك ه ة kelimesinin anlamını biliyoruz ama şu ا ب ا ne anlama geliyor, demiş, sonra da kendi kendine: Ya Ömer, ne diye zorlanıyorsun (anlamını bilmiyorsan, oku ve geç) demiştir. 89 Yine İbnu Abbas ın ف اط ر ال سم و ات ifadesinin ne anlama geldiğini bilmediği ve bu ifadede geçen فاط ر kelimesinin anlamını bir bedevî Araptan öğrendiği nakledilmektedir. 90 Buhârî nin naklettiğine göre Adiy b.hâtim; ح تى ي ت ب ين ل ك م ال خي ط ال ا ب ي ض م ن ال خي ط ال ا س و د م ن ال فج ر ث م ا ت موا ال صي ام ا لى ال لي ل...tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın... 91 ayetindeki beyaz iplik, siyah iplik tabirlerini, gerçekten beyaz-siyah iplik olarak anlamış; gece, yastığının altına koyduğu bu ipliklere zaman zaman kalkıp baktığını Rasulullah a anlatınca, Hz. Peygamber önce: senin yastığın ufku kaplayacak kadar geniş mi? diyerek bir şaka yapmış, sonra da: Bu ayetteki beyaz iplikten maksat, tan ağarmaya başladığı zaman ufukta görülen beyazlık, siyah iplikten maksat da, aydınlığın üzerine iplik şeklinde görülen siyahlıktır, şeklinde ayeti tefsir etmiştir. 92 Yine rivayet edildiğine göre hilafeti döneminde Hz. Ömer, Kudâme b.maz un u (ö.36/656) Bahreyn e vali tayin etmişti. el-cârud isminde biri gelip, Kudâme nin içki içerek sarhoş olduğunu Hz. Ömer e haber vermiştir. Hz.Ömer, el-cârud dan şahit göstermesini isteyince, O da Ebû Hureyre yi şahit göstermiştir. Bunun üzerine Hz. Ömer, Kudâme ye, kendisini kamçılatacağını söylemiştir. O zaman Kudâme, Allah a yemin ederim ki, dedikleri gibi içki içmiş olsam bile beni cezalandıramazsın karşılığını vermiştir. Hz. Ömer, niçin diye sorunca Kudâme şöyle demiştir: Çünkü Yüce Allah: ل ي س ع لى ا لذ ين ا م نوا و ع م لوا ال صال ح ات ج ن اح ف يم ا طع م وا ا ذا م ا ا ت قو ا و ا م نوا و ع م لوا ال صال ح ات ث م ات قو ا و ا م نوا ث م ا ت قو ا و ا ح س نوا و الل ه ي ح ب ا لم ح س ن ي ن İnananlara ve iyi işler yapanlara, -sakınırlar, inanırlar, yararlı işler işlerler, sonra haramdan sakınıp inanırlar ve sonra isyandan sakınıp iyilik yaparlarsa- daha önceleri tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Allah iyi davrananları sever. 93 buyuruyor. Ben, iman edip iyi işler yapan sonra sakınıp iman eden, yine sakınıp iyilik edenlerdenim; Peygamber (s.a.v) le birlikte Bedir, Uhud, Hendek ve diğer savaşlara katıldım. Kudâme nin bu sözleri üzerine Hz. Ömer: Buna cevap verecek yok mu? demiştir. Bu çağrısına İbn Abbas karşılık vermiş ve şöyle demiştir: Söz konusu ayet, geçmişte içki yasaklanmadan önce içmiş olanlar için mazeret, sonra içeceklerin aleyhine hüccettir. Çünkü Yüce Allah: 88 89 90 91 92 93 Abese, 80/31. İbn Teymiye, Mecmûu'l-Fetâvâ, XIII, 372; Suyûtî, el-itkân, II, 113 Suyûtî, a.g.e, II, 113. Bakara, 2/187. Taberî, a.g.e, II, 100 vd. Mâide, 5/93. 13

ي اا يه ا ا لذ ين ا م نوا ا نم ا ال خم ر و ال م ي س ر و ا لا نص اب و ا لا ز لام ر ج س م ن ع م ل ال شي طا ن فاج تن ب وه لع ل كم تف ل ح ون Ey inananlar, içki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir, bunlardan kaçının ki saadete eresiniz. 94 buyurmaktadır. 95 Başka bir rivayete göre, Hz. Ömer in kendisi Kudâme nin bu yanlış anlamasını düzeltmiş ve: Ey Kudâme, sen ayeti yanlış yorumluyorsun. Ancak Allah ın yasakladığından uzak durduğun takdirde hakkıyla sakınan biri olursun, demiştir. 96 Bu nakillerden de anlaşıldığı gibi sahabenin Kur an ı anlama düzeyleri birbirinden farklıydı. Ancak anlama düzeyi düşük olan da Kur an ı anlamaya çalışıyordu ve kimse ona, niçin Kur an ı anlamak için uğraşıyorsun? Bu işten vazgeç, seviyen buna müsait değildir, demiyordu. Dikkati çeken diğer bir husus ise, yanlış anlayanların hatalarını kabullenmeye hazır olmalarıdır. Bu, onların dine olan bağlılık ve samimiyetlerinin, ayrıca birbirlerine olan güvenlerinin göstergesidir. Özet olarak diyebiliriz ki, o devirde Kur an ın öğrenim ve öğretimi -günümüzde olduğu gibi- Kur an ı sadece lafız olarak okumaya ve ezberlemeye yönelik bir okuma şekli değildi. Tam aksine zarf durumundaki kelimelerin, Yüce Allah tan taşıdığı manayı öğrenmek ve o manaya göre yaşamaktan ibaretti. Kur an ın zarfı değil, mazrufu okunuyordu. Hele hele, mana tamamen gözardı edilerek, Kur an ın sadece metninin ezberlenmesi hiç değildi. Çünkü sahabenin, yukarıda naklettiğimiz sözleri bunu ifade etmiyor. Biz, Kur an daki, ilim ve ameli bir arada öğrendik sözü de sadece lafızların okunup ezberlenmesi anlamını taşımıyor. Sadece Bakara suresini öğrenmek için, tam sekiz yıl bu sure üzerinde durdum derken Abdullah b.ömer, lafzını okumak ve ezberlemek için sekiz yıl çalıştığını da söylemiyor. Çünkü Bakara suresinin ezberlenmesi, sekiz yıl değil belki sekiz, bilemedin on sekiz günde mümkündür. Özellikle de, Rasulullah (s.a.v) in, siz Kur an ı, şu dört kişinin birinden öğrenin dediği Abadile (Abdullah b.amr, Abdullah b.ömer, Abdullah b.cübeyr, Abdullah b.abbas) dan biri olan Abdullah b.ömer in, Bakara suresinin, sırf lafzını ezberlemek için sekiz yıl çalışması olacak şey değildir. Asr-ı Saadette ve Hulefâ-i Raşidin dönemlerinde, Kur an okumak ve öğrenmek, sadece Kur an ın lafzını okuma ve ezberlemeye yönelik bir okuma tarzı değildi. Veya sırf sevap kazanmak maksadıyla da okunmuyordu. Bir fantezi olsun diye sadece manasını öğrenmeye yönelik bir okuma da değildi. O devirlerde Kur an öğretimi, hem Kur an ın lafzını okuma, hem manasını kavrama, hem de tefekkür ve tedebbürü gerektiren ayetler üzerinde, yeterince düşünüp bilgi üretme ve yaşamaya yönelik bir öğretim idi. F- Günümüzde Kur an ın Anlaşılması: Asr-ı Saadette Kur an-ı Kerim in anlaşılmasını zikrettikten sonra, şimdi de günümüzde Kur an ı Yüce Allah ın indiriş maksadına uygun olarak nasıl anlayabiliriz, bunun üzerinde duracağız. Kur an, sonraki devirlerde, özellikle Emevî ler döneminin başlangıcından günümüze kadar gereği gibi anlaşılamamış, sadece lafızları okunur ve ezberlenir olmuştur. Manasını anlamadan yapılan okuma ve ezberin Kur an ın tedebbüründen çok uzak olduğu gayet açıktır. Günümüzde Müslümanlar Kur an ı anlamamakta ve onu müzik dinler gibi güzel sesli hafızlardan şuursuzca dinlemektedirler. Biz, bilerek veya bilmeyerek Kur an ı günlük hayatımızdan uzaklaştırdık. Çünkü Kur an ın ne demek istediğini anlamadan okuduk ve hâlâ bu şekilde okumaktayız. Bunun neticesinde de Kur an ın iç dinamiğine aykırı olan görüşleri bile farkında olmaksızın Kur ânî görüşlermiş gibi benimsedik. Çoğu kere de kendi dışımızda düşmanlar bularak, veballeri bu düşmanların omuzlarına yüklemek istedik ve kolayca sorumluluğun altından kurtulmaya çalıştık. Ama gerçekler onlardan kaçılarak değil, onlar göğüslenerek anlaşılır. Tarihî misyonu gereği, ne zaman ve nerede bulunursa bulunsun, müslümanın her şeyden önce Kur an ı anlaması zorunludur. Onu anlamadan atacağı her adım, beraberinde problemler getirecek ve 94 95 96 Mâide, 5/90. Şatıbî, el-muvafakât fi Usûli'ş-Şeria, Mısır, trs, III, 349. Cassas, Ebu Bekr, Ahkâmu'l-Kur ân, Beyrut, trs, II, 466; Şatıbî, a.g.e., III, 349. 14

bir süre sonra -İslâm ın geçen asırlarında olduğu gibi- Kur an diyalektiğinden uzak anlayışlar, çözümü imkânsız bir kördüğüm hâline gelecektir. Günümüz müslümanı ise Kur an ı anlamaya çok daha fazla muhtaçtır. Çünkü Batıya dayalı hayat standartlarının getirdiği karmaşa içinde, müslümanın kendi inancını yaşaması artık bir ihtisası gerektirecek kadar güçleşmiştir. Müslümanlar, artık Kur an ı harfî okumadan kurtulup, anlama ve düşünmeyi esas alan bir yöntemle okumaları gerekmektedir. Bütün dünyada insanlar öğrenmek için okurken, biz tam tersine okumak için öğreniyoruz. Zira bütün gayretimiz, güzel okumaya yönelik olmaktadır. İnsan Kur an ı bu şekilde tilavet ederken, güzel okuyayım endişesiyle ayetlerin hangi manaları içerdiğini düşünmeye fırsat bulması mümkün değildir. Kur an ı düşünerek, tefekkür ederek ve cümlelerin manasını iyice anlayarak okumak lazımdır. Her insanın gücü yettiğince Kur an ı anlamaya çalışması gerekir. Anlamadığı zaman da bilen birine sorması gerekir. Zira Yüce Allah: ا ه ل ال ذك ر ا ن كن تم لا تع لم ون... فاس ا لوا...bilmiyorsanız zikir ehline sorun 97 buyurmaktadır. Kur an ı okurken kişinin kendini kitaba kaptırması ve kafasında, kitapta anlatılan gerçekleri, kıssaları ve istekleri canlandırması gerekir. Nitekim daha önce de bahsettiğimiz gibi Sahabe-i Kiram, Allah ın kitabını böyle okuyorlardı. Onlar Kur an ı okuduklarında onun seviyesine yükseliyorlardı. Bizler ise Kur an ı okuyup, O nu kendi seviyemize indirmeye çalışıyoruz. Bu ise Allah ın kitabına karşı bir kusur, bir haksızlıktır. Kur an incelendiğinde, O nun meseleleri, belirli bölümler halinde ele almadığı görülecektir. Yani her konuya Kur an da sureler veya cüzler tahsis edilmemiştir. Bir veya bir grup ayeti okurken kendi aklî melekemizle o ayet veya ayetlerin; Allah, kâinat, ceza, insan, iman ve ahlâktan içiçe bahsettiğini görürüz. Bu Kur an a has bir üslûp olup, onu başka kitaplarda görmek mümkün değildir. Kur an ın emirleri hakkında ilk devirlerde yapılan içtihatları son ve kesin görüş olarak kabul etmek ve bunların her zaman ve mekânda ihtiyaçlara çare olabileceğini iddia etmek yanlış olur. Zira bu iddia, müslümanı düşünmekten alıkoymuş, aklının kullanım alanını sınırlamış ve Kur an ın evrensel düşüncesini yakalamasına mani olmuştur. Aynı zamanda onun, çağın problemlerine çare bulmasını engellemiş, müslümanın Kur an ı bilgi ve medeniyet kaynağı olarak kabul etmesini önlemiştir. Bugün Kur an ı indiriliş gayesine uygun olarak okuyabilmek için dikkat edilmesi gereken bir takım esaslar vardır. Bunlar, Kur an da ve Hz. Peygamber in sünnetinde açıklanmıştır. Kur an ı maksadına uygun bir biçimde okuyabilmek için gerekli olan ön şartları burada kısaca zikretmek istiyoruz:.a Kur an a İstiaze İle Başlamalı: İstiaze, ال شي طا ن ال رج يم م ن بال له ا ع وذ demektir. Kısaca manası: kovulmuş, uzaklaştırılmış şeytandan Allah a sığınırım demektir. Yüce Allah, Nahl suresinde peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) in şahsında tüm inananlara şöyle buyurmuştur: فا ذا ق ر ا ت ال قر ا ن فاس تع ذ بال له م ن ال شي طا ن ال رج يم و ع لى ر به م ي تو ك لون ا ن ه ل ي س ل ه س ل طان ع لى ا لذ ين ا م نوا Kur an ı okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah a sığın. Doğrusu şeytanın, inananlar ve yalnız Rabbine güvenenler üzerine bir nüfuzu yoktur. 98 Rasulullah a hitap eden bu ayetin açık ifadesine göre, bir ayet dahi olsa, Kur an okuyacağı ا ع وذ deyip, Allah ın rahmetinden uzaklaştırılmış ve بال له م ن ال شي طا ن ال رج يم zaman önce cennetten kovulmuş şeytandan Allah a sığınmak ve onun korumasını talep etmek Hz. Peygamber e ve her mü mine farzdır. Kur an okurken, neden Allah a sığınmamız emrediliyor? Çünkü şeytan her Resul ve Nebi nin kitabı okuması ya da kavmine tebliğ etmesi esnasında kitapta olmayan, yanlış sözler söylettirmek veya 97 98 Nahl, 16/43. Nahl, 16/98,99. 15

okuduğunun, doğru olarak anlaşılmasını engelleyecek şekilde bazı katkılarda bulunmak isteyebilir. O nedenle Allah Teâlâ, ey Nebî, Kur an okuyacağın zaman, kovulmuş ve uzaklaştırılmış şeytanın kötülüğünden Allah a sığın! buyruğu ile Resulüne, şeytana karşı böyle bir tedbir almasını emretmiştir. Zemahşerî, Kur an okuyana şeytanın zararı, vesvese vermek, yanıltmak, manayı bozacak şekilde yanlış okutturmak veya okuduğuna, Allah ın vahyetmediği sözleri karıştırması gibi şeyler olabilir, demiştir. 99 İşte bu sebepten dolayı, her mü min, hem ihlâs zırhına bürünerek şeytanın yanına sokulmasına izin vermemeli, hem de Kur an okumaya, bilinçli olarak ve anlamını da zihninde canlı tutup ا ع وذ diyerek Allah a iltica etmeli, böylece şeytanın bu konudaki بال له م ن ال شي ط ان الر ج يم şerrinden korunmalıdır. b. Allah ın Adı/Besmele İle Okunmalı: İslâm öncesi dönemlerde, önemli işlerine Hristiyanlar Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına; Yahudiler, Hz. Süleyman geleneğini sürdürerek Allah adı ile ; Müşrikler, taptıkları büyük putların adını söyleyerek Lat Adına, Uzza Adına, Menat Adına diyerek; Hanifler de bismike Allahümme diyerek başlarlardı. İnananlar da Allah Teâlâ nın Yaratan Rabbinin adı ile oku... 100 emri ile önemli her işe Besmele ile başlamayı gelenek haline getirmişlerdir. İbn Abbas a göre, Cibril, Hz. Peygamber e gelerek, her önemli işine besmele ile başlamasını öğretmiş, ondan sonra bu anahtar söz, bu bağlamda yaygın hale gelmiştir. 101 Besmele, kişinin ب س م ال له ال رح م ن ال رح يم sözüdür. Manası: Rahman ve Rahim olan Allah ın adıyla başlarım demektir. Hadis mecmualarında Rasulullah (s.a.v) in, Besmele, her hayrın anahtarıdır, Besmelesiz başlanan her önemli iş noksandır, işine besmele ile başlayan mü min, o iş üzerinde bulunduğu sürece ibadet sevabı alır gibi hadisleri nakledilmiştir. 102 İşte bu yüzden maksada ulaşabilmek için her önemli işe besmele ile başlanılmalıdır. İşlerin başarısızlığa uğramaması, aksine hayırlı bir sonla bitmesi için meşru ve önemli her işe besmelesiz başlanmamalıdır. c. Müsait Bir Hâl ve Ortamda Okunmalı: Kur an, dünya ve ahiret hayatında mutlu olabilmesi için insana yol gösteren bir nur, ilâhî bir rehber, hasta gönüllere şifadır. İnanç, ahlâk, ibadetler ve insanlar arası ilişkileri tanzim konusunda mü minlere bilgi sunar, eşyayı değerlendirir, onlarla ilişkilerde yol gösterir. Geçmiş toplulukların düşünce, inanç ve yaşayışları; bunların onlara kazandırdıkları ve kaybettirdikleri hakkında ibret dolu tarihi bilgiler sunar. İşte Kur an ı okumaktan asıl maksat bu bilgilerden, yol göstermelerden yararlanmak, uyarılarına kulak verip öğüt almak, ders almaktır. Kur an okurken bedenen ve zihnen okuduğunu anlamaya müsait olmak gereklidir. Geçici her hangi bir sebepten dolayı okuduğunu duymayan bir kulak, kelimeleri seçemeyen bir göz ve hakikatleri idrak edemeyen bir kalp, Kur an dan istifade etmeye engel olabiliyorsa, o haldeyken okumaya devam etmenin bir anlamı yoktur. Demek ki Kur an müsait bir hâl ve ortamda okunmalıdır. Meselâ ortamın anlamaya müsait olmayışı, bedenen veya zihnen hissedilen yorgunluk, rahatsızlık, uykusuzluk, ruhî bir sıkıntıdan kaynaklanan isteksizlik halleri anlamaya engel olabilir. İşte bu sebeple: 1) Önce, zihni meşgul edecek, okuyanla okunanın arasına girip anlamasını engelleyebilecek bir mekândan uzak; sakin ve sessiz bir ortam tercih edilmelidir. Çünkü birçok kimsenin aynı anda Kur an okuduğu veya başkalarının yüksek sesle konuşup gürültü yaptığı bir ortam, dikkati dağıtıp kafayı karıştıracağından, böylesi yerler Kur an ı düşünerek, O nun ruhunu ve özünü kavrayarak okumaya uygun bir ortam değildir. Rasulullah (s.a.v) in de, mescitte gürültü ile Kur an okunmasını, biraz da iğneli bir dille yasakladığını biliyoruz: Hepiniz (işiten ve duyan) Rabbine münacaatta bulunuyor değil mi? Sesinizle 99 Zemahşerî, el-keşşâf, III,19. 100 Alak, 96/1. 101 Taberî, a.g.e, I, 40. 102 Bkz, Aclûnî, İsmail b.muhammed el-cerrahî, Keşfu l-hafâ, Beyrut, trs, II, 174; es-sabûnî, Muhammed Ali, Ravâiu l-beyan Tefsiru Ayati l-ahkam, I,19. 16

birbirinizi rahatsız etmeyin. Biriniz namazda veya namaz haricinde okurken sesini yükseltip, başkalarını duymakta etki altına almasın 103 buyurmuştur. Hatta insanın kendi sesi, özellikle makam ve nağmeli okuyuşu da dikkatini dağıtacağı ve okuduğunu kavrayıp düşünmesine engel olabileceği de söz konusudur. 2) Bedenen ve zihnen yorgunluk hissedildiği haller de Kur an ı okuma ve anlamaya engel hallerdendir. Çünkü arizî olan bu haller, tabiatı icabı okunanı duyma ve kavramaya engel teşkil ederler. O sebeple kişi kendisini -bedenini ve zihnini- dinlendirip, yorgunluk ve sıkıntıyı, herhangi bir şekilde üzerinden attıktan sonra, dinç ve istekli olarak okursa, bu daha verimli olabilir. Hz.Peygamber: Kalpleriniz kendisi ile ülfet ettiği sürece Kur an okuyunuz. İhtilaf ettiğinde okumayı bırakıp kalkınız buyurmuştur. 104 Kur an ile ülfet, okuduğunun farkında olmak, manasına nüfuz ederek, düşünerek ve beyan ettiği hakikatleri ile hemhal olarak okumak; O nun manevî atmosferini, bilinçli bir şekilde ruhen yaşamak olmalıdır. Bu hal devam ettiği sürece okumaya devam etmeli; aksine okunanın farkında olunmuyor, kelimeler yanlış telâffuz ediliyor veya atlanıyor, bir türlü manaya nüfuz edilemiyor; siyaksıbak ilişkisi kurulamıyor, okunanlar zihninde toplanamıyor, hâsılı hiçbir şey anlaşılmıyorsa, dil kelimeler üzerinde dolaşırken, kafa başka yerlerde ve başka şeyler ile ilgili ise, böyle tilavet Kur an ı okumak olmadığı için devam etmenin de bir faydası olmaz. Meselâ, uyku bastırmış, gözlere hâkim olunamıyorsa, Rasulullah (s.a.v) bu haldeyken Kur an okumayı, hatta kişi, namazda ise, onun, o halde namaza devam etmesini bile uygun bulmuyor ve buyuruyor ki; Sizden biri gece kalkıp Kur an okurken, Kur an diline dolaşıp ne dediğini anlamamaya başlayınca okumayı bıraksın hemen yatıp uyusun 105 Ebû Dâvud da bu hadisi, Sünen adlı kitabında de şöyle nakletmiştir: Sizden birisi namazda uyuklamaya başlayınca, uyku gidinceye kadar namazı bırakıp yatsın. Zira uykulu uykulu namaz kılan kimse istiğfar edeyim derken, farkında olmadan aleyhine olacak bir söz söylemiş olabilir 106 Çünkü bu halde kişi, yaptığının bilincinde olamaz, Kur an ı anlamak imkânsız hale gelir. Özellikle şeytanın katkılarıyla yanlış veya eksik okumalar, yanlış anlamalar, gayr-i ihtiyarî devam eder durur. O halde okunan Kur an dan da beklenen hayır ve bereket elde edilemeyeceği için, Rasulullah ın buyurduğu gibi, okumayı bırakmak daha iyi olur. Aynı zamanda Kur an okumanın adabına da işaret eden bu iki hadisten de anlaşılıyor ki, Kur an sakin bir ortamda; sağlıklı bir beden, dinç bir zihin ve kendisi ile ülfet devam eden bir tilavet ile; hatta ses, dil ve dudak hareketleri dahi olmadan sükûnet içerisinde ve manasını kavrayarak; ayetler arası irtibatları sürdürerek ve de düşünerek okunmalıdır. İşte o zaman okunan lafızların zahirindeki manalarının ötesinde daha özgün manalar zihne akabilecek, gönülde yeni inkişaflar oluşup, Allah ile kul arasında sıcak bir bağ kurulabilecektir. d. Allah, Kendisine Hitap Ediyormuş Gibi Okumak: Kur an ı okuyan kişi, Kur an ın bizzat kendisine hitap ettiğini kabul etmelidir. Emir, nehiy içeren ayetleri okuduğu zaman, yine aynı şeyi düşünmeli, yani müjdelenen ve korkutulanın bizzat kendisi olduğuna inanmalı, geçmiş insanlara ve peygamberlere ait kıssaları okuduğu zaman, maksadın, ondan ibret almak olduğunu bilmeli ve ondan gereken dersi almalıdır. Muhammed İbn Ka b el-kurazî diyor ki: Kur an-ı Kerim i kim okuyorsa Allah Teala kendisiyle konuşuyor gibidir 107 Bunu böyle kabul eden kimse, Kur an ı efendisinden kölesine yazılmış bir mektup veya âmirinden memuruna yazılmış bir emir gibi okur. Yani yalnız düzgün okumayı bir vazife saymaz, belki ne emrettiğini, neler istediğini ve nelerden menettiğini anlamak için düşünerek okur ve gereğini yerine getirir. e. Kulak ve Akıl Birlikte Kullanılmalı: Kur an ı anlamak için iradeyi temsil eden kulağı dikkatlice ona verip dinlemeli, sonra da aklı devreye sokup kulak ve aklı birlikte kullanmalıdır. Kulak ve aklı birlikte devreye sokmadan okunanı anlamak mümkün değildir. Nitekim Yüce Allah: 103 Ebu Dâvud, Salat, 315. 104 Buhârî, F.Kur ân, 37. 105 Müslim, Müsafirûn, 223. 106 Ebu Dâvud, Salat, 308. 107 İmam Gazâlî, İhya, I, 99. 17

18 و ا ذا Kur an okunduğu zaman ona kulak قر ي ال قر ا ن فاس تم ع وا ل ه و ا ن ص توا لع ل كم تر ح م ون verin, dinleyin ki merhamet olunasınız 108 buyurmuştur. İstima : Söylenen söze veya okunan kelâma, istekli olarak kulak vermek ve dinlemek, işittiğini kavramak demektir. İnsat ise; konuşulan bir sözü işitmek için susmak, konuşan bir kişinin sözüne dikkatle kulak vermek ve dinlemek anlamına gelmektedir. 109 Fahruddin Râzî demiştir ki: Şüphe yok ki duymak ile dinlemek arasında büyük fark vardır. İşitmek ya da duymak, iradeli iradesiz söylenenin kulağa gelmesi demektir. Dinlemek ise, önce işitmek şartı ile söze kulak vermek sonra da söylenen sözü sonuna kadar dinledikten sonra derinlemesine kavramak demektir. Her işitmekte anlamak olmayabilir. Fakat her dinlemekte mutlaka anlayış ve idrak vardır. İşte bu yüzden Allah Teala, önce ا نص توا ensıtu emri ile Kur an ı dinlemeye engel olabilecek her türlü meşguliyetten men etmiş, sonra da Kur an a yönelip, O nu dikkatlice dinlemeyi emretmiştir. 110 Kur an okunduğunda, ona kulak verip dinleyin ve susun 111 ayeti, aynı zamanda göz, kulak ve kalbinizi, iradeli olarak birlikte kullanın ve sözün özünü kavrayın anlamını da taşımalıdır. İmam Gazâlî nin dediği gibi: Kur an ı hakkıyla okumuş olmak için dil, akıl ve kalbin işbirliği halinde olması gerekir. Dil, maharic-i hurufuna riayet ederek ağır ağır okur; akıl, manalarını düşünür; kalp ise, onun emir ve yasaklarından tesir alarak kendine çeki-düzen verir. Yani dil okur, akıl tercüme eder, kalp ders alır. Bu üçü bir arada bulunmazsa Kur an, gerektiği şekilde okunmuş sayılmaz. 112 Susup dinlemek derken, bir de meselenin zihin boyutu vardır. Özellikle okuduğunun manasını bilmeden okuyanlar gözleri ve dilleri elerindeki mushafın lafızları üzerinde gezip telâffuz ederken, okuduğu ile meşgul olmayan zihinleri de çoğunlukla boş kalmayıp şahsı ilgilendiren, başka konularla meşguldürler. Kişi, ya yaşadığı bir olay aklına gelmiştir, onun hatırasını yad eder veya, kendine sıkıntı veren bir problemi ile uğraşır. İçten içe alır-satar, doldurur-boşaltır durur. İşte bu hal, zahirde sessiz olmak anlamına gelse bile, zihin plânında susmayıp konuşmaya devam etmek olacağından Kur an ı bütünlüğü içerisinde düşünerek okumaya başlı başına bir engel teşkil eder. Ayetin susun ve dinleyin anlamındaki davetine uymuş olmak için mutlaka kalp, zihin, dil ve kulak hepsi bir bütün halinde Kur an a yönelmeli, ondan başkasıyla ilişki kesilmelidir. f. Ön Yargıdan Uzak Okunmalı: Gayba inanmayan, Kur an a önyargılı olarak yaklaşanlar, O nun dilini bilseler bile manasının idrakinde olamazlar ve Kur an ı gerektiği biçimde takdir edemezler. Çünkü onlar bu özellikleri sebebiyle duyma, anlama ve idrak yetilerini daima ret ve inkâr cihetinde kullanırlar. Ön yargıyı terk etmedikçe Kur an ı gerektiği biçimde değerlendiremezler. Tıpkı Asr-ı Saadette Rasulullah ı yalanlayıp, Kur an ı öncekilerin masalları olarak değerlendirenler gibi. 113 O sebeple olacak ki Allah Teala, Kur an ın, sadece gayba inanan, namazlarını kılan, zekâtlarını verenler için yol gösterici olduğunu söylemektedir. 114 İnkâr bataklığına saplanmış olanlarla, Kur an bana bir şey söylemiyor, O, çağlar ötesinin kitabıdır, gibi sözler söyleyen ve böyle düşünenlerin Kur an ı doğru bir şekilde anlamaları mümkün değildir. SONUÇ: Kur an, ilâhî bir hayat nizamıdır. Getirdiği genel prensipler, anlattığı tarihî olaylar ve kıssalar ve ihtiva ettiği hükümlerin hepsi, insanı, dünyada ve ahirette saadete götürebilecek niteliktedir. O nu anlamadan hayata geçirmek, üzerinde düşünmeden ibret ve dersler almak, fikir planında incelemeden hikmetlerinden yararlanmak mümkün değildir. Kur an a tam olarak uymanın ve gösterdiği yoldan gidebilmenin en önemli şartı, onu doğru olarak okuyup ruhunu, özünü kavramaktır. Kur an ı anlamadan yaşamak veya yaşamaksızın okumak, her ikisi de Kur an a karşı saygısızlıktır. Bu yüzden Kur an ın, mutlaka anlaşılacak biçimde okunması 108 A raf, 7/204. 109 Asım Efendi, Kamus Tercemesi, I, 621. 110 Râzî, a.g.e, XV, 103. 111 A raf, 7/204. 112 İmam Gazâlî, İhyâ, I, 259. 113 Enfal, 8/31,32. 114 Bkz, Bakara, 2/4.

gereklidir. Bunun için de kişi, öncelikle okuduğunu anlamaya engel sayılabilecek hâllerden kurtulmalıdır. Meselâ, acelecilik, isteksizlik, yorgunluk ve bıkkınlık gibi arızî hâller ve özellikle zihnin, istemeyerek de olsa, başka şeylerle meşgul olması gibi geçici durumlar, okunan şeyi gerektiği biçimde düşünüp kavramaya engel teşkil edebileceği için, Kur an okurken mutlaka bunlardan sıyrılıp kurtulmak, sonra da acele etmeden, yavaş yavaş, manasını kavrayarak, ayette geçen teşbihler, darb-ı meseller ve kıssaları düşünerek, onlardan çıkartılacak ders ve öğütleri tespit ederek, huşu ve hudu ile okumak gerekir. Hatta isteksizlik, yorgunluk, bıkkınlık ve zihnin başka şeylerle meşgul olduğu hâllerde, ısrarla okumayı sürdürmek yerine bırakmak daha iyi olur. Zira Rasulullah (s.a.v) sahabîlere, böylesi durumlarda okumayı bırakmalarını tavsiye ederek şöyle buyurmuştur: Kalpleriniz Kur an ile ülfet ettiği sürece O nu okuyun. Ne zaman ki, kalplerinizde Kur an ile ülfet kesildi, o vakit okumayı bırakın. Kur an, sonraki devirlerde, özellikle zamanımızda gereği gibi anlaşılamamış, sadece okunur ve ezberlenir olmuştur. Manasını anlamadan yapılan okuma ve ezberin Kur an ın tedebbüründen çok uzak olduğu gayet açıktır. Günümüzde Müslümanlar Kur an ı anlamamakta ve onu müzik dinler gibi güzel sesli hafızlardan şuursuzca dinlemektedirler. Müslümanlar, artık Kur an ı lafzî okumadan kurtulup, anlama ve düşünmeyi esas alan bir yöntemle okumaları gerekmektedir. Bugün Kur an ı doğru olarak anlamak mecburiyeti vardır. Bu bakımdan günümüz müslümanı, Kur an ı, düşünce, bilgi ve medeniyet merkezinin tam ortasına yerleştirmelidir. KAYNAKLAR: Aclûnî, İsmail b.muhammed el-cerrahî, Keşfu l-hafâ, Beyrut, trs. Acurrî, Ebu Bekr Muhammed b.hüseyin, Ahlâku Hameleti l-kur an, Beyrut, 1987. Ahmed b. Hanbel, el-müsned, Çağrı Yayınları, İst, 1981. Asım Efendi, Ebu l-kemal Seyyid Ahmed, el-okyanusu l-basît fi Tercemeti l -Kamusi l-muhîyt, İst, 1887. Aynî, Bedrüddin Mahmud b.ahmed, Umdetü l-kârî li Şerhi Sahihi l-buhârî, Beyrut, trs. Buharî, Muhammed b. İsmail, el-câmiu s-sahih, Mısır, 1345. Cassas, Ebu Bekr, Ahkâmu l-kur an, Beyrut, trs. Dârimî, Ebu Muhammed Abdullah, Sünenü d-dârimî, trs. Dihlevî, Şah Veliyyullah b. Abdirrahim, Hüccetullahi l-bâliğa, (çev. Mehmet Erdoğan), İst, 1994. Duman, M.Zeki, Nüzulünden Günümüze Kur an ve Müslümanlar, Ankara, 1996. Ebû Dâvud, Süleyman b.el-eşas es-sicistânî, Sünenü Ebî Dâvud, Çağrı Yay., İst, 1981. Ebû Şâme el-makdisî, el-mürşidü l-veciz, Beyrut, 1975. Ersöz, İsmet, Kur an Tarihi, Ravza Yayınları, İst, 1996. Gazâlî, Ebu Hamid Muhammed, İhyâu Ulûmi d-din, (trc. Ahmed Serdaroğlu), İst, 1974. İbn Kesir, Ebu l-fida İsmail, Tefsiru l-kur ani l-azim, Beyrut, 1983. İbn Mâce, Muhammed b.yezid, es-sünen, Nşr: M.Fuad Abdulbâkî, Çağrı Yay., İst, 1981. İbn Teymiye, Mecmûu l-fetâvâ, ikinci baskı,1399h. İbnü l-cevzî, Zâdü l-mesir fi İlmi t-tefsir, Beyrut, 1984. İzutsu, Toshihiko, Kur an da Allah ve İnsan, (çev. Süleyman Ateş), Ankara, trs. Karaçam, İsmail, Sonsuz Mucize Kur an, İst, 1990. Kastallanî, İrşâdü s-sâri, Mısır, 1889. Keskioğlu, Osman, Kur an-ı Kerim Bilgileri, Ankara, 1993. Kettânî, Abdulhay, et-terâtibu l-idariyye, Beyrut, trs. Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b.ahmed, el-câmi Li Ahkâmi l-kur an, Beyrut, 1985. Mâlik b.enes, el-muvatta, Çağrı Yay., İst, 1981. Mennau l-kattân, Mebâhis fi Ulûmi l-kur an, Beyrut, 1993. Miras, Kamil, Sahihi Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi, İst, 1947. Müslim, Ebu Hüseyin Müslim b.el-haccac el-kuşeyrî, es-sahih, (thk. M.Fuad Abdulbakî), İst., 1981. Nesâî, Sünenü Nesâî, Çağrı Yay., İst, 1981. Rağıb el-isfehânî, Ebu l-kasım Hüseyin b.muhammed, el-müfredâtu Elfazı l-kur an, (thk. Saffan Adnan Davûdî), Beyrut, 1992. Sabûnî, Muhammed Ali, Ravâiu l-beyan Tefsiru Ayati l-ahkâm, Beyrut, 1980. Soysaldı, H.Mehmet, Kur an Semantiği Açısından Takva, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, Elazığ, 1996. 19

Soysaldı, H.Mehmet, Nüzulünden Günümüze Kur an İlimleri ve Tarihi, Elazığ, 1996. Soysaldı, H.Mehmet, Nüzulünden Günümüze Kur an ve Tefsir, Elazığ, 1998. Suphi es-salih, Mebâhis fi Ulûmi l-kur an, Beyrut, 1977. Suyûtî, Adâbu Tilâveti l-kur an ve Te lifihi, Beyrut, 1987. Suyûtî, Celalüddin Abdurrahman b.ebi Bekir, el-itkân fi Ulûmi l-kur an, Mısır, 1978. Şatıbî, el-muvafakât fi Usûli ş-şeria, Mısır, trs. Taberî, Ebu Cafer Muhammed b.cerir, Câmiu l-beyân an Te vili l-kur an, Beyrut, 1988. Tirmizî, Ebu İshak Muhammed b.isa es-sevrî, Sünenü t-tirmizî, Mısır, 1965. Watt, W. Montgomery, Günümüzde İslam ve Hıristiyanlık, (çev. Turan Koç), İst, 1991. Zehebî, Muhammed Hüseyin, et-tefsir ve l-müfessirûn, Mısır, 1976. Zemahşerî, Muhammed b.ömer, el-keşşâf, (thk: Muhammed Mürsî Âmir), Mısır, 1977. Zerkânî, Muhammed Abdulazim, Menâhilü l-irfan fi Ulûmi l-kur an, Beyrut, trs. Zerkeşî, Bedruddin Muhammed b.abdillah, el-bürhan fi Ulûmi l-kur an, Mısır, 1957. Zuhaylî, Vehbe, et-tefsiru l-münîr, Beyrut, 1991. Zühaylî, Vehbe, Usûlü l-fıkhı l-islâmî, Dımeşk, 1986 20