ERENDİZ ATASÜ ONUNLA GÜZELDİM UÇU



Benzer belgeler
ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Çetin Öner. Roman GÜLİBİK. Çeviren: Aslı Özer. 26. basım. Resimleyen: Orhan Peker

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut GÜNAYDIN! GÜNAYDIN! Resimleyen: Burcu Yılmaz

küçük İskender THE GOD JR

DESTANLAR VE MASALLAR. Samed Behrengi KÜÇÜK KARA BALIK. Masal. Çeviren: Haşim Hüsrevşahi resimleyen: Mehmet Sönmez

ERENDİZ ATASÜ GENÇLİĞİN O YAKICI MEVSİMİ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ORMANDAKİ DEV. 4. basım. Resimleyen: Reha Barış

ERENDİZ ATASÜ SALDIRGANI HOŞ TUTMAK SİYASET VE SANAT YAZILARI

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI

İletişim Yayınları 2472 Çağdaş Türkçe Edebiyat 426 ISBN-13: İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2017, İstanbul

KIRMIZI KANATLI KARTAL

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA

Cem Akaş BUMBA İLE BİBU. Resimleyen: Reha Barış

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Koray Avcı Çakman. Öykü FLAMİNGO GÜNLÜĞÜ. 1. basım. Resimleyen: Reha Barış

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Bilgin Adalı HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Tanşıl Kılıç. Roman ŞEKERLİ SİNEK. 12. basım. Resimleyen: Vaqar Aqaei

Yapı Kredi Yayınları Canlar Ölesi Değil / Demet Taner. Kitap editörü: Murat Yalçın. Düzelti: Filiz Özkan. Tasarım: Nahide Dikel

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

Delal Arya HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mert Tugen YEDİ DENİZLERDE 2. 2 Basım İSKELET SAHİLİ NDEKİ SIR

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ASLAN KRAL KORK. Resimleyen: Sedat Girgin

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL

Tanşıl Kılıç ŞEKERLİ SİNEK. Resimleyen: Vaghar Aghaei

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

MAVİ KUŞU GÖREN VAR MI?

Delal Arya HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Sedat Girgin PERA GÜNLÜKLERİ. 5 Basım SIRLAR OTELİ. 2. Kitap

UĞURBÖCEĞİ NİN MUTLULUK HAPLARI

MATBAACILIK OYUNCAĞI

Murat Çelebi 2. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

BİL BENİ BİLEYİM SENİ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü SU KARDEŞLER. 3. basım. Resimleyen: Gözde Bitir

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süreyya Berfe. Şiir ÇOCUKÇA. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Eski Dostum Kertenkele

Ay Yine Gecikti. Ferhat Şahnacı

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

MELİKE UZUN Soğuk ve Temiz

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

ERENDİZ ATASÜ KADINLAR DA VARDIR

MENEKŞE TOPRAK Temmuz Çocukları

YÜZÜMÜZÜ GÜLDÜRENLER DİZİSİ NÜKTEDAN NAMIK ŞAİR NEYZEN KEMAL EŞREF TEVFİK

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Can Göknil. Öykü ORMANDAKİ ARKADAŞ

YALÇIN ÖZDOĞAN. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

ECE TEMELKURAN İÇ KİTABI

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Sarmaşık

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

PELİN BUZLUK Deli Bal ve Kanatları Ölü Açıklığında

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

BİZİM SOKAKTA ŞENLİK VAR

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

UFUK GÜRBÜZDAL TURK 102-3

EĞİTİM VE ÖĞRETİM DÖNEMİ DENİZYILDIZI GRUBU MART AYI BÜLTENİ

Birbirimize anlatacağımız ne çok şey var; düşündünüz mü? İşte bu yazma nedenlerimden biri. İlki...

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

TÜLİN KOZİKOĞLU - UĞUR ALTUN Mıstık, seni anlamıyoruz! Noktalama İşaretlerinin Öyküsü

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

ZİYA OSMAN SABA CÜMLEMİZ BÜTÜN ŞİİRLERİ

MİRKET NİNELER. Parti Veriyor

Hans Christian Andersen Tahsin Yücel ( Ayşın Delibaş Eroğlu (

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Kirpiklerimin Gölgesi

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

Tarihçi Kitabevi Yayınları 101 Kişisel Gelişim Serisi 1 Genel Yayın Yönetmeni: Necip Azakoğlu

SİNE ERGÜN BAŞTANKARA

YAPACAĞIMIZ SANAT ETKİNLİKLERİ

WILHELM SCHMID Arkadaşlıktaki Saadete Dair

Arda Alyanak Daniela Palumbo Filiz Özdem Carla Manea


Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

Kırmızı Şemsiye. Şiirler: Mavisel Yener. Öyküler: Aytül Akal. Resimler: Saadet Ceylan. Resimler: Ayda Kantar

AYLA ÇINAROĞLU. Mavi Boya

TOMBALAK ı HIÇKIRIK TUTTU!

ALESSANDRO BARICCO SMITH & WESSON

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Ülkü Tamer. Öykü PULLAR SAVAŞI. Kapak Resmi: Gözde Bitir

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Akıllı Kral Süleyman

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

MURAT GÜLSOY YALNIZLAR İÇİN ÇOK ÖZEL BİR HİZMET

Transkript:

1

2

ERENDİZ ATASÜ ONUNLA GÜZELDİM UÇU 3

2015, Can Sanat Yayınları A.Ş. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. Onunla Güzeldim: 1. basım: Bilgi Yayınevi, 1990 Uçu: 1. basım: Bilgi Yayınevi, 1998 Can Yayınları nda 1. basım: Eylül 2015, İstanbul Bu kitabın 1. baskısı 1 000 adet yapılmıştır. Yayına hazırlayan: Sırma Köksal Düzelti: Zühre Güldoğdu, Aylin Samancı Mizanpaj: Bahar Kuru Yerek, M. Atahan Sıralar Kapak tasarımı: Utku Lomlu / Lom Tasarım (www.lom.com.tr) Kapak baskı: Azra Matbaası Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi D Blok 3. Kat No: 3-2 Topkapı-Zeytinburnu, İstanbul Sertifika No: 27857 İç baskı ve cilt: Ayhan Matbaası Mahmutbey Mah. Devekaldırımı Cad. Gelincik Sokak No: 6 Kat: 3 Güven İş Merkezi, Bağcılar, İstanbul Sertifika No: 22749 ISBN 978-975-07-2626-2 CAN SANAT YAYINLARI YAPIM VE DAĞITIM TİCARET VE SANAYİ A.Ş. Hayriye Caddesi No: 2, 34430 Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33 canyayinlari.com/9789750726262 yayinevi@canyayinlari.com Sertifika No: 31730 4

ERENDİZ ATASÜ ONUNLA GÜZELDİM UÇU ÖYKÜ 5

Erendiz Atasü nün Can Yayınları ndaki diğer kitapları: Dün ve Ferda, 2013 Gençliğin O Yakıcı Mevsimi, 2014 Kızıl Kale, 2015 Benim Yazarlarım, 2015 Saldırganı Hoş Tutmak, 2015 6

ERENDİZ ATASÜ, 1947 de Ankara da doğdu. 1968 de Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi nden mezun oldu. Aynı fakültede uzun yıllar öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra 1997 de Farmakognozi profesörlüğünden emekliye ayrıldı. Öyküleri, 1981 den bu yana, Sanat Edebiyat 81, Düşün, Çağdaş Türk Dili, Varlık; deneme, inceleme ve makaleleri Saçak, Çağdaş Türk Dili, Cumhuriyet Kitap, Radikal Kitap, Varlık, Papirüs gibi dergiler ile Cumhuriyet ve Aydınlık gazetelerinde yayımlanmış ve yayımlanmaktadır. Dağın Öteki Yüzü adlı romanı İngilizceye (2000), Lanetliler Almancaya (2004), Bir Yaşdönümü Rüyası Yunancaya (2005) ve İngilizceye (2013) çevrilip yayımlanmıştır. Atasü nün bazı öyküleri İngiltere, ABD, Fransa, Almanya, Hollanda, İsviçre, İtalya, Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan da yayımlanan öykü antolojilerinde yer almıştır. Eserleri: Kadınlar da Vardır (1982, Akademi Kitabevi Öykü Birincilik Ödülü), Lanetliler (1985), Dullara Yas Yakışır (1988), Onunla Güzeldim (1990), Dağın Öteki Yüzü (1996, Orhan Kemal Roman Ödülü), Taş Üstüne Gül Oyması (1997, Yunus Nadi Öykü Ödülü; 1998, Haldun Taner Öykü Ödülü), Uçu (1998), Gençliğin O Yakıcı Mevsimi (1999), Benim Yazarlarım (2000), Kadınlığım, Yazarlarım, Yurdum (2001), Bir Yaşdönümü Rüyası (2002), İmgelerin İzi (2003), Kavram ve Slogan (2004), Açık Oturumlar Çağı (2006), İncir Ağacının Ölümü (2008), Düşünce Sefaletinin Kıskacında (2008), Bilinçle Beden Arasındaki Uzaklık (2009), Hayatın En Mutlu An ı (2011, Yunus Nadi Öykü Ödülü; 2010, Dünya Kitap Yılın Telif Kitabı Ödülü), Güneş Saygılı nın Gerçek Yaşamı (2011), Dün ve Ferda (2013), Yıllar Geçerken Hayat ve Roman (2013), Kızıl Kale (2015, Türkan Saylan Sanat Ödülü), Saldırganı Hoş Tutmak (2015). 7

8

İçindekiler ONUNLA GÜZELDİM GEÇMİŞTEKİ SEVDA... 15 Eski Sevgili... 17 Haziranda Bir An...29 KENTLER DE VARDIR... 41 Münih e Yağmur Yağıyor...43 Toz...53 Yüzey...63 Suyun Karanlık Çekimi... 75 GÖZYAŞI...85 Su...87 Ağlayan Kadınlar Kolajı İçin Taslak... 117 UÇU ÜÇ İMLİ SÖZCÜK... 167 Ada...169 Uçu... 197 Mis... 219 BİR VARMIŞ BİR YOK /...... 241 Mozaik... 243 9

Antiokhos un Mirası... 251 YAŞLI KADINLAR...265 Doğu nun Çağrısı...267 Giselle in Delirmiş Ayakları... 279 10

ONUNLA GÜZELDİM 11

12

Kitaptaki kimi öykü adlarını bulmama yardımcı olan Füsun Erbulak a ve Ahmet Telli ye teşekkür ederim. Erendiz Atasü, 1991 13

14

Geçmişteki Sevda 15

16

ESKİ SEVGİLİ Yazmaktan neden vazgeçtim? Hayatın sığ sularında ayaklarımı serinletirken, açıkta bata çıka yüzmeye çabalayanları seyrettikten sonra; panjurlarından yumuşak bir ışığın süzüldüğü loş kütüphanemde maun yazı masamın başında ve rahat koltuğumda; avucumda konyağın ışıltısını ve akışını geçiren kristal kadehin serin ve keskin dokunuşu, karanlık dev dalgaları ya da uçsuz bucaksız ışıltılı mavilikleri düşlemek tadına doyamadığım bir büyüklük duygusu verirdi bana. Hayat bileklerimden dizlerime, göğsüme, boğazıma yükseliyor, boğazımı aşıyor, geniş kütüphaneden taşıyor, tüm evreni kaplıyordu. Panjurların ötesinden kuş cıvıltılarıyla gül, filbahri kokuları bana ulaşırken, her şeye hükmeden ama kütüphanemde boyun eğen hırçın hayatı yumuşak bir hamur gibi yoğuruyor, sözcüklere döküyordum. Boncuklar gibi oynadığım sözcüklere... Diziyor, bozuyor, yeniden diziyor, dilediğim renklere boyuyordum onları... Gücüme hayrandım. Bir gün sığ sandığım kumsalda yer ayağımın altından kayıverdi. Kütüphanenin korunağı, maunun sağlamlığı, değişmez sanılan her şey buhardanmış gibi yok oldu. Derin ve karanlık bir girdapta kaybolmuştum. Değişken, çok renkli, çok katlı, karşılıklı aynalar gibi sürekli birbirine yansıyıp yeni hayaller yaratan duyguları ma ne olmuş- 17

tu? Suskunluk. Sürgit acının içine düşmüş tüm. Büyük mutluluk gibi büyük acı da anlatılamaz... Çünkü mutlak ve durağandır... Sözcükler neredeydi? Bütün boncuklar saçılmış, kırılıp parçalanmıştı... Onla ra gereksinimim yoktu zaten... Her şey iki sözcükle özetlenebilirdi... "Direnmek" ya da "boyun eğmek"... Mutlak ve durağan hiçbir şey yoktur... Ve gün gel di, hayatımı, gene maunun ağırbaşlı rengiyle sarmalan mış buldum. Yaşadıklarım kötü bir düştü sanki... Ama, hayır... Hiçbir şey eskisi gibi değildi. Çalışma masamın yüzeyindeki sağlamlık kaybolmuş, soğuk ve katı bir te mas kalmıştı geriye. Çevremde dokunduğum cisimler üçüncü boyutlarını yitirmişlerdi; karanlık derinlerde saklı bir gerçeği maskeleyen bir tür Karagöz perdesin deki yansımalara dönüşmüşlerdi. Ölümdü bu gerçek... Hiçlikti... Yokluktu... Ve ben biçimlerden, renk ve ko kudan kurulmuş yapay bir ortamda deviniyordum, or tamla aramda bir bağ olmaksızın... Sanki cansızdım. Hayat cılız bir örtüydü maddenin korkunç suskunluğu nu gizleyen... Panjurların ötesinden gelen titreşimler, mezarıma uzanmış yatarken geçip gitmiş hayatın anım sanan sesleri gibi ulaşıyordu kulaklarıma... Otomobil kornaları... Kıyıya çarpan deniz... Bütün bu sesler nasıl bu kadar duyarsız olabiliyordu... İnsanlar ölürken, acı çekerken, nasıl hiçbir şey olmamış gibi kendilerine has dalga boylarında titreşip duruyorlardı! Yalnızca onlar mı! Tencereler fokurduyor, çamaşırlar kuruyor, çocuk lar büyüyor, mevsimler geçiyordu... Panjurları ürkek ürkek araladım... İki dev organizmanın göğsü inip kalkı yordu derin soluklarla, hiçbir şeyi umursamadan... Duyarsızlıkları içinde güvenilir bir tek onlar vardı... Doğa ve gündelik yaşam... Önce boş gözlerle izliyordum on ları... Sonra ürkek ellerimi uzattım... Yavaş yavaş o ağır ve şaşmaz ritimlerinin içine çektiler beni... Bir kez daha onların parçası oldum. 18

Yıllar sonra, yeniden karşılaştığımızda, henüz acımı gündelik yaşamın altına gömmemiştim. Söze nerden başlayacağını bilemiyordu. Kazaya değinip değin me mek te kararsızdı. Sonunda içtenliğine yenildi. Sana o kadar çok gelmek istedim ki, dedi. Sesi bir duygu seliydi, içine çekildiğim kabuğun üstünden akıp giden ve bana dokunamayan. Yüreğinin neresine sığdırdı bunca duyguyu! Beni yoruyordu. Kaç kez yattığın hastanenin çevresinde dönüp durdum. Korkaklığıma lanet olsun! Acı dan çok önce bitmişti ilişkimiz; sorumluluk duymasına gerek yoktu. Çok acı çektin, diye fısıldadı. Tanımak istemediğim yoğun bir duygu bakışlarından, yüzünden fırlıyor, bana doğru atılıyordu. Başımı önüme eğdim. Başka şeylerden konuşalım, dedim. Yazmayı bıraktığın söyleniyor, dedi meydan okurcasına. Canı yandı mı böyle davranırdı. Beynimi ve yüreğimi kılcallarına dek bildiğini ve bunları bilen tek insan olduğunu hissetmişimdir hep. Yoksa bu yüzden mi terk ettim onu? Eğer beni gerçekten biliyor idiyse onu yaralamak istemeyeceğimi de bilmesi gerekmez miydi? Neden vazgeçtin yazmaktan? Gerekliydi. Sevmediğim bir sözcük... Tıpkı yasak gibi. Yeşil gözlerinde isyan ışıkları yanıp sönüyordu. Onun özgürlüğüne hiç kavuşamayacağımı düşündüm. Karşılaşmamızın başındaki dostça iletişimin sağaltıcılığı eriyip gitmek üzereydi. Sonuna dek gömülmüştü yazarlığımın bitişine. Belki de ondaki bu garip yoğunlaşabilme yeteneğine tutulmuştum. Hep kızıl saçlarının alışılmamışlığına vurulduğumu düşünmüşümdür oysa ki... 19

Tam da şimdi yazmalısın, diye sürdürdü, yanakları al al, sesi yükselerek. Şimdi... Hayatla gerçekten yüz yüze geldikten, acıyı, suçluluğu tanıdıktan sonra... Birden susuverdi. Söylenmeyecek şeyler kaçırmıştı ağzından. Evet, kesinlikle bu halini sevmiştim. Hesapsızlığını... Ve bu yüzden terk ettim onu. Yaşam, ölçüyü bilmeyenlere karşı acımasızdır. Başı önünde, pişman duruyordu karşımda. Değindiği yalnızca dostumun kazadaki ölümü müydü? Belki de suçluluk derken kazadan değil, onu terk etmemden söz ediyordu. İlişkimizi kopartmam bir suç muydu ki... Gerekliydi. Her şeyi böyle dramatize etmek neden! Tükendiğim bir dönemdi... Ona verecek hiçbir şeyim kalmamıştı. Yazamama krizlerimden birine tutulmuştum, özgüvenim sarsılmıştı. Ancak tüketebilirdim onu. Yenilmişliğime bir de bunu mu ekleseydim? Bir pot kırmıştı ve nasıl onaracağını bilemiyordu. Ağzının yanındaki asi kas seyirmeye başlamıştı. Duygularını saklayamazdı; yüzünün kendine özel bir dili vardı; ya rengi ele verirdi onu ya kasları... Mutsuz duruyordu, sanki yaşlanmıştı. Oysa karşılaştığımızda çok güzelleşmiş bulmuştum onu, birlikte olduğumuz günlerden bu yana neredeyse gençleşmişti... Kilo almış, teni güneşte hafif yanmış, huzurlu, tasasız, özgüveni eksiksiz... Göründüğü gibi değildi. Keşke uzanıp elini tutsaydım, keşke yanağına dokunsaydım. Keşke içimde ona sunabilecek bir duygu bulabilseydim... Yoktu, tükenmişti... Tenim durgun, içim kıpırtısız... Duyarlı tellerimi titreştiremiyordu artık. Ne diye beni suçluyordu? Daha fazla kalıp gerçekleşemeyecek umutlar yaratmamalıydım. Hemen kalktım. Umursamazlık yerleşmişti gidişimi izleyen gözlerine... Arkama bakmadan çıktım oradan. Bir an geri dönmek istedim. Taa hastaneye kadar gelmişti. Binanın çev- 20

resinde dolanmış, içeri girememişti. Beni özlemiş, merak etmiş, belki de, belki değil kesinlikle ağlamıştı. Herhalde uykusuz geceler geçirmişti. Boynuna sarılmak geçti içimden. Yapamadım. Ne yararı vardı... Ona verecek bir şeyim yoktu ki... Hastanede kemiklerim alçılar içinde yatarken ona ihtiyaç duymuş muydum? Dipsiz keder kuyusunun derinliklerinde... Sanmıyorum. İyi ki içeri girecek kadar gözü kara davranamamıştı. Eski sevgili... Hasta yatağımı bekleyen kaygılı ve kederli bir aile... Ailemle ve çevremdekilerle onu, yattığım yerden nasıl bağdaştırabilirdim ki... Boşuna üzülecekti... Hayatın ritmine yeniden uymaya çalıştığım aylar ve yıllar boyu sık sık anımsadım bu son karşılaşmamızı... Önce özel bir şey duymadan, sonra büyüyen bir sevinçle... Birbiri ardına patlayan tomurcuklar gibi içimde açıyordu sevinç... Beni seviyordu... Hiç kuşkum yoktu... Onu terk edeli yıllar geçmişti. Ona pek de iyi davranmamıştım. Ve o beni hâlâ seviyordu. Bu dünyada bir kişi, beni koşulsuz, talepsiz seviyordu. Ne güzel di... Korkunç güzeldi... Artık o son karşılaşmada bana hâlâ âşık olduğun dan emin değilim... Belki de yalnızca dostça bir ilgiydi, kim bilir... Yolda bulduğu bir kedi yavrusuyla bile ilgile nir o... Dünyanın öbür ucunda olanlar günlerce usunu uğraştırır. Ona bu yüzden âşık olmamış mıydım? Tanı dığım en ilginç kişiydi... İyi ki hemen kalktım son karşı laşmamızda, yoksa dostluğa evrimleşmiş aşk, ilk duru muna geri dönebilirdi. Ona âşık olmam kaçınılmaz mıydı? Yaşamımda yepyeni bir renkti. Kütüphanemdeki ciddi kahverengi, sığ denizin durgun mavisi ve insan eliyle yaratılmış doğanın uslu yeşillerinden sonra dizginlenemeyen bir kızıllık... Bilmiyorum, hiçbir zaman ona niye âşık olduğumu çözemedim; onu niye terk ettiğimi de... Başımıza geliveren 21

kaçınılmaz şeylerden biriydi işte. Kaza ve acı gibi... Elbette ki sorumluluklarım için terk ettim onu. Ailem, çocuklarım... Bir şey talep etmiyordu oysa ki... Gene de vicdanım rahat değildi. Aileme karşı görevlerim vardı. Ona dürüst davrandım hep, umutlar vermedim. Ayrılmamız gerektiğini söylediğim andaki bakışını hiç unutmadım. Hastanede, kemiklerim kırık, her yanımdan çıkan hortumlarla kıpırdamadan yatarken kovamadım o gözleri bir türlü... Gelip gelip durdular karşımda. Dostumun ölüm ânındaki gözlerine benziyorlardı. Yaralı ve şaşkın... Avda vurulmuş hayvanın bakışla rı... Hiçbir şey anlamayan ve zamanın ötesine taşmış bir bilgeliği taşıyan. Biliyordum böyle biteceğini, demişti. Başından be ri biliyordum... Kamyon üstümüze bindiriyor, ölüyoruz, demiştidostum... Beni en çok seven insanı terk etmiş, en yakın arkadaşımın ölümüne sebep olmuştum. Trafik raporu istediği kadar suçu kamyonda bulsun... Dostumun gözlerini gören bendim... Hasta yatağımda ikisinin gözlerinden de kurtulamıyordum. Bunca suçluluğa dayanamazdım; unutmalıydım. Aman Tanrım! Beni hâlâ seviyordu. Ne inanılmaz şey! İlişkimiz sürerken, onun aşkından daha büyük bir coşkuyla onu sevdiğimi düşünürdüm. Yoksun bırakılan etin bunca acı vereceğini bilmezdim daha önceleri. Tenim onunkiyle bir olmalıydı, yoksa huzur bulamazdım. Ne olurdu bir kez böyle bir yoksunluğa düşseydi, o kahrolası ilgilerini unutabilseydi... Bunu söylemiştim ona. Ayrılalım dediğim andaki şaşkın gözleriyle bakmıştı bana. Her şeyimsin, demişti, bunu nasıl bilmezsin... Yeterince korkusuz değilsin, demiştim. Buruk bakmıştı yüzüme. 22

Bu ilişki için neleri göze aldığımı bir bilsen, demişti. Hayatı bana her zaman korunaklı görünmüştür. O dizginlenemez coşkusuyla, kıvılcımlı gözleriyle dingin ev yaşamını nasıl bağdaştırdığını anlayamamışımdır. Her şey kolayca uyuyordu sanki birbirine. Evi her zaman derli topluydu, modası geçmiş ama sağlam eşyaları vardı. Kapılar, pencereler savsaklanmadan onarılırdı. Buzdolabı hep dolu olurdu. Her zaman pes perdeden güzel bir müzik çalardı. Annesi hep kibar karşılardı beni, az konuşurdu, biraz mesafeli ama sevecen bir kadındı. Gün görmüş ama yoksul düşmüş insanlardı, annesi ve o. Yalnız kendi özel kavramlarına inanır ama farklı düşünenleri asla hor görmezlerdi. Paraya pula değer vermez, kendilerine özgü onurlarını taç gibi taşırlardı. Avukatlık yapıyordu. Umutsuz davaları alırdı. Çok dava kazandı ama hiçbir zaman para kazanamadı bu meslekten. Heyecan ve mücadele duygusu için yapıyordu bu işi. Çok güzel meze hazırlar, içki sofrasında alaturka söylerdi. Çakırkeyif olunca, beyaz masa örtüsünün üstünde parmaklarıyla tempo tutarak Zannım bu ki cana beni kurban edeceksin şarkısını söylerdi. Boğuk, duygulu bir sesi vardı. Son zamanlarda boğuyordu beni bu ses. Gizli bir suçlama seziyordum. Her zaman ona çok yakıştırdığım, rakı kadehinin yanında tellendirdiği sigarayı yadırgıyordum. Çok fazla sigara içiyor, tütün kokuyordu. Bazen annesi de bizimle bir kadeh rakı içerdi. Annenin özel bir kadehi vardı. Hep aynı miktar doldururdu kadehine. Bir süre sonra çekilir, bizi yalnız bırakırdı. Akrabalarını, arkadaşlarını tanımadım; ben onlardayken hiçbiri uğramaz, telefon bile çalmazdı. Belki bu dingin düzenin içinde yinelene yinelene tükendi sevdamız. Bir süre sonra her şey inanılmaz bir güven ve huzurla çevrelenmişti. Bana kalırsa bizi tehdit eden hiçbir şey yoktu. 23

24

25